Mehmet Akif ... |
08-13-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Mehmet Akif ...Yakın dostlarından Hasan Basri Çantay anlatıyor: “Üstat, bütün hayatını fakr-u zaruret içinde geçirdi Böyleyken halinden şikâyet ettiğini ne ben ne de diğer yakınları, hiç duymadık Bununla beraber kendisi gayet cömert idi Kesesinde kaç kuruşu var ise isteyene istemeyene dağıtırdı Hiç unutmam, bizi Ankara’da evine çay içmeye çağırmıştı Biz gitmek üzere iken o, koşa koşa bize geldi, dedi ki: ‘Bu akşam çayı sizde içeceğiz’ Ben tabii memnun oldum Fakat bunun sebebini de anlamak istedim Sordum, gülerek dedi ki: ‘Bizim odanın kilimini bir fakire vermişler’ O oda ki mefruşatı zaten o tek kilimden ibaretti ve onu da bir fakire veren kendisi idi Yine müthiş bir kış günündeyiz Akif’i kır bir ceketle görüyoruz Üşüyor; ama hissettirmemeye çalışıyor Araştırdım; paltosunu evinin kapısına gelen çıplak bir fakire giydirmiş!” Dostu Mithat Cemal Kuntay bir anısını anlatıyor: “Meşrutiyet’in ilk seneleri, bir cuma, adam boyu kar yağdı O gün Akif’in kullanmaktan hazzetmediği şeyler işlemedi: Araba, tramvay, şimendifer ve vapur… Çapa’daki bizim eve o gün sütçü, ekmekçi gibi adamlar bile gelmedi Öğle yemeğinden sonra biz hâlâ ekmekçiyi beklerken, nihayet kapı çalındı; fakat… Akif Bey gelmişti! Bıyığının yarısı donmuştu Şaşırdım Nasıl geldiğini merak ettim Beylerbeyi’nden nasılsa Beşiktaş’a bir vapur işlemişti Beşiktaş’tan Çapa’ya bu havada bu karda, tipide yaya yürünülen mesafeye ben şaştıkça, Akif de benim hayretime şaşıyordu: ‘Gelmemem için kar, tipi kâfi değil, vefat etmem lâzımdı Çünkü geleceğim, diye söz vermiştim’ İnsanların birbirlerine verdikleri sözün bu kadar korkunç bir şey olması o gün beni ürküttü ‘Akif’ dedim, ‘Sen eğer verilen sözün mânâsını bu türlü anlıyorsan bana izin ver de, ben bu türlü anlamayayım Benim verdiğim sözün şiddetli lodosa bile tahammülü yoktur!’ ‘Ben böyleyim!’ dedi ‘Ben de böyleyim!’ dedim Bu vak’adan sonra, ona söz vermekten korktum’ Hava soğuktu, şiddetli bir poyraz esiyordu, kar yağmıştı, her yer bembeyazdı Naaşı, örtüsüz, üstü açık bir tabutla Beyazıt Camii’nin bahçesine getirildi Caminin bahçesinde bekleyen öğrenciler, tabutu görünce hüngür hüngür ağlamaya başladı Öğrencilerin bazıları hemen etrafa dağıldı Çok geçmeden ellerinde büyük bayraklarla dönüp tabutu bu bayraklarla sardılar Çıplak bir tahta olarak gelen tabut, musalla taşında al sancaklarla, Kâbe örtüsü ile donatıldı Akif’in dostları, şairler, edipler, yazarlar ve üniversite talebeleri ve hocaları vardı Kuruluşunda canla başla çalıştığı devletin hiçbir temsilcisi cenazede nedense yoktu Gençler Akif’in cenaze arabası ile götürülmesine razı olmadı Hatta omuzlarına bile koymayıp Edirnekapı Şehitliği’ne kadar ellerinin üzerinde taşıdı Herkes ağlıyordu Akif’in defninden, okunan Kur’an-ı Kerim’den ve duadan sonra kabri başında konuşmalar yapıldı Hıçkırıklar eşliğinde dinlenen ve yapılan konuşmaların sonuncusu şu müthiş cümlelerle tamamlandı: “Ey Çanakkale şehitleri! Sizi terennüm eden Akif misafirinizdir Ona iyi bakınız! Ey Akif nisyandan korkma! İstiklal Marşı söylendikçe unutulmazsın! Ve bu marş, Türklük yaşadıkça vardır!” |
|