Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Yazılar & Hikayeler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ahmedibican

Ahmed-İbican

Eski 08-04-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ahmed-İbican




AHMED-İ BÎCÂN



On beşinci yüzyılda Gelibolu'da yetişen velîlerdenYazıcızâde lakabıyla tanınmıştır Babası âlim bir zât olan ve kâtiplik yapan Sâlih Efendi, ağabeyi ise meşhur âlim Yazıcızâde Muhammed Efendidir Doğum târihi belli değildir Eserinde yer alan "Hak teâlâ hazretleri, miskîn Ahmed-i Bîcân'ı, deniz kenarında, gâziler şehrinde Gelibolu'da yarattı" ifâdesinden onun Gelibolu'da doğduğu anlaşılmaktadır


Babası Yazıcı Sâlih Efendi, bâzı rivâyetlere göre, Ankara veya Bolu civârında devlet hizmetlerinde kâtiplik yapmıştır 1408'de tamamladığı, Anadolu'da astroloji sâhasında ilk Türkçe manzum eser olan Şemsiyye'sini Ankara'da İskender bin Hacı Paşaya ithâf etmiştir Sonra Gelibolu'ya gelip yerleşmiştir


Ahmed-i Bîcân küçük yaşta ilim tahsîline başladı Zamânın ilimlerini tahsil etti Arapça ve Farsçayı çok güzel öğrendi Zâhirî ilimlerdeki tahsîlini tamamladıktan sonra ağabeyi Muhammed Bîcân ile birlikte mânevî ilimlerde de yükselmek istiyor, kendilerini irşâd edecek, doğru yolun mânevî zevklerini tattıracak bir evliyâ arıyorlardı


İki kardeş arayış içinde iken, devrin büyük velîsi Hâcı Bayram-ı Velî hazretleri misafir olduğu Edirne'den ayrılarak yanındakilerle birlikte Ankara'ya gitmek için yola çıkmıştı Epey yol aldıktan sonra, yanındakiler Gelibolu'ya yaklaştıklarında yolu şaşırdıklarını anlayıp, telaşlandılar Hâcı Bayram-ı Velî durumu fark edince; "Evlatlarım! Devâm ediniz Belki orada bekleyenlerimiz vardır" dedi Gelibolu'ya vardıktan sonra, Hâcı Bayram Velî odasında dinlendiği sırada, huzûruna girmek için Muhammed ve Ahmed Bîcan kardeşler izin istediler ve içeri girip selâm verdiler Kendilerini tanıtmak istediklerinde Hâcı Bayram-ı Velî; "Biz sevdiklerimizi daha iyi tanırız" dedi Onlara muhabbet nazarları ile bakıp duâ etti, sonra; "Yağ ve kandil hazırmış, bize yalnız kibriti yakmak kalmış" buyurdu


Ahmed-i Bîcân ve ağabeyi, Hâcı Bayram-ı Velî hazretlerinin huzûrunda mânevî ilimlerde yükseldikten sonra Bayramiye tarîkatına göre insanları terbiye etmeye başladılar Bayramiye esaslarından olan devamlı oruç tutup çile çıkardıkları, aşk ve muhabbet çokluğundan yemeden içmeden kesildikleri için Bîcân lakabını aldılar Eserinde geçen; "Elhamdülillah ki Gelibolu'da nice kez kâfir ile cenk idüp gazalar idüp dururuz Gâh kâfir bize geldi Gâh biz kâfire varup dururuz" sözünden birçok savaşlara katıldığı anlaşılmaktadır Ahmed Bîcan böylece sünnete uyarak, nefsini ıslâh için yaptığı halvet, yalnızlık, çile ve riyâzetleri yâni cihâd-ı ekberi yâni büyük cihadı cihad-ı asgarla, küçük cihadla tamamladı


Ahmed Bîcân hazretleri bir vâzında şöyle buyurdu:


"Dünyâ, çok gün geçirmiş fitneli ve nazlı bir ihtiyara benzer O, dışını gençler gibi giyecekler ile süsleyip, halk arasında naz eder Böylece insanlar da onun tuzağına düşer Dünyâ zâlim bir padişah gibidir Halka bazı şeyler bağışlarsa da dostluğu yoktur Hepsini öldürmek ister


Akıllı kimseler kışın ihtiyâcını yazdan hazırlar Ölümün hazırlığını da diri iken yaparlar Dünyâ, içi cevherler ile dolu bir denize benzer Kimileri ondan cevher çıkarır Bâzıları da boğulur Sözün kısası, Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur; "Dünyâ fitne ve belâdır Her ümmetin bir fitnesi vardır Benim ümmetimin fitnesi dünyâyı sevmek ve mal toplamaktır"


Ahmed-i Bîcân hazretleri insanlara doğru yolu göstermeye devam ederken bir gün Ağabeyi Muhammed Bîcân'a; "Ağabey! İlim ve irfanın ziyâdedir Tek arzum ve sizden dileğim, yâdigâr bir eser yazmanız ve bunun her yerde okunmasıdır Dünyâ geçici, günlerin ise hiç vefâsı yok" dedi Muhammed Bîcân hazretleri onun bu isteği üzerine Megârib-üz Zeman adlı eserini yazdı Bir süre sonra Muhammed Bîcân, kardeşine gelerek; "Kardeşim Ahmed! Bizi memnun etmek istersen Megârib-üz-Zaman'ı Türkçeye tercüme et Güzel üslûbun ile herkes istifâde etsin" dedi Bunun üzerine Ahmed-i Bîcân hazretleri eseri Envâr-ül-Âşıkîn ismiyle tercüme etti


Talebelerine bir sohbet esnasında buyurdu ki:


Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: "Ey îmân edenler! Din uğrundaki eziyetlere sabredin ve düşmanlarınızla olan savaşlarda üstün gelmek için sabır yarışı yapın Sınır boylarında cihad için nöbet bekleşin ve Allah'tan korkun ki, felah bulasınız" (Âl-i İmrân sûresi: 200) "Sabrediniz" buyurması, belâlara sabretmeye işârettir Bu, halk yâni avam içindir "Nöbet bekleşin" buyurması, günah işlemeyi terk etmeye işârettir Bu, havâs içindir "Sabır yarışı yapınız" buyurması, İbâdet yapmaya katlanmaya işârettir Bu da seçilmişlerin seçilmişlerine mahsustur Bunun için, kişinin rahatlığı yakînde, şerefi tevâzuda, saâdeti, kurtuluşu İslâmdadır İsmeti, günahsız olması Allahü teâlâya güvenmekte, akıllılığı dinde, gayreti dünyâyı terk etmektedir Helakı günah işlemeye cüret etmekte, pişmanlığı uyumakta, şekâveti cehâlettedir Saâdeti ilimdedir Olgunluğu aşktadır Güzel yaşaması sabırdadır Sabır; halkın içinde nefsânî arzuları terk etmek, yapmamaktır Eğer dünyânın bütün belâları onun üzerine gelse "Âh" bile demeyen; vefâdan, cefâdan, acıdan, zenginlikten ve her çeşit nîmetten dolayı değişmeyen, mağrûr olmayan ve bunlar karşısında hep aynı kalan kimse sabırlıdır Bilakis o, kendini bela mancınığına kor ve kazâ denizine atar Sonundan hiç endişe etmez Vesselâm


Ahmed-i Bîcan hazretleri Gelibolu'da vefât etmiştir Kaynaklarda vefât târihi ihtilaflı olup, 1453 (H857) veya 1455 (H859) olarak kaydedilmiştir Ahmed-i Bîcân birçok eser yazmıştır Eserlerinde son derece sade bir dil ve anlaşılması kolay ve akıcı bir üslûb kullanmıştır Genellikle babasının ve ağabeyinin yazdıkları Arapça eserleri Türkçeye tercüme ve şerh etmiştir Başlıca eserleri şunlardır:


1 Envar-ül-Âşıkîn: Dört-beş asırdan beri okuna gelmiş, çok sevilip, benimsenen bir eseridir Eser 1451 senesinde tamamlanmıştır Eserin çeşitli yazma nüshaları olduğu gibi, pekçok baskısı da yapılmıştır


Envâr-ül-Âşıkîn kitabının tertibi, ana hatlarıyla beş bölümdür İçinde şunlar yer almıştır: Varlıkların tertib ve nizâmı, Âdem aleyhisselâmın yaratılışı, peygamberler ve kıssaları, ilâhî kitaplar, dünyâ ile ilgili fazîletler, kıyâmet alâmetleri, Kur'ân-ı kerîm, mahşer, sırat, Cennet, Cehennem, melekler, hûrîler, gılmanlar, cennetliklerin makamları ve Cennet nîmetleri


2 Dürr-i Meknûn: Bu eserini, insanların, Allahü teâlânın kudretini ve azametini bilmeleri için, onlara bunu anlatmak gâyesi ile yazdığını belirtmiştir Bu eser, on sekiz bölümdür Gökler, Arş, Kürsî, Cehennem, ay, yıldızlar, güneş, yeryüzü, ilim, hendese (geometri), iklimler, dağlar, denizler, şehirler, mescidler, Süleymân aleyhisselâmın tahtı ve saltanatı, Belkıs'ın saltanatı ve ömürleri, helâke uğrayan beldeler, otlar, yemişler, sûretler ve kıyâmet alâmetleri anlatılır


3 Müntehâ Tercümesi: Bu eser, Kitâb-ül-Müntehâ el-Müştehâ alel Füsûs adlı eserin şerhinin Türkçeye tercümesidir Eserin aslı Muhyiddîn Arabî hazretlerinin Füsûs-ül-Hikem adlı eseridir Bunu, Ahmed-i Bîcân'ın ağabeyi Yazıcızâde Muhammed şerhetmiştir Arapça olan bu şerhi de Ahmed Bîcân Türkçeye tercüme etmiştir Eser otuz bölümdür Peygamberlerin aleyhimüsselâm makamları, kıssalar, mîrâc, gazâ etmek, Muhammed aleyhisselâmın gazâları, şehîdlerin namazının kılınışı, kıyâmet alâmetleri, Cennet, Cehennem, nebîler, velîler, güneşe göre vakit bulmak, haftanın günleri, çeşitli sûrelerin tefsîri, Peygamber efendimizin vefâtı, hazret-i Ebû Bekr, hazret-i Ömer, hazret-i Osman, hazret-i Ali, hazret-i Fâtıma, hazret-i Hasan ve hazret-i Hüseyin'in vefâtları, Peygamberimizin mübarek zevceleri gibi konular yeralmıştır


4 Rûh-ul-Ervah: Peygamberlerin aleyhimüsselâm kıssalarından bahseden bir eserdir


5 Bostân-ul-Hakâyık: Bu eseri babasının yazdığı Şemsiyye adlı eserin nazım şeklinde tercümesidir Bâzı bölümlerini yeniden ele almıştır


6 Acâib-ül-Mahlûkât: Bu eseri, Zekeriyyâ Kazvînî'nin Acâib-ül-Mahlûkât adlı eserini ana kaynak tutarak hazırlamıştır Kendi zamânına kadar yazılmış olan coğrafya, kozmoğrafya ve biyoloji kitaplarından faydalanmıştır Ay, yıldızlar, göklerdeki melekler, Azrâil aleyhisselâm, günler, aylar, rüzgârlar, denizler, deniz canavarları ve denizdeki mahlûkât, çeşmeler, mâdenler, nebatlar, insan âzâları, cinler, yiyecekler, kuşlar, haşerât gibi daha pek çok şeyden bahsetmektedir Coğrafya ile ilgili olan eserin Türkçede ilk defâ olduğu kayıtlı ise de aynı eser daha önce Rükneddîn Ahmed tarafından tercüme edilmiştir


ABDESTSİZ SÜT VERMEDİM


Ahmed-i Bîcân bir gün, Gelibolu'nun en büyük câmisinde vâz veriyordu Herkes huşû içinde söylenenleri dinliyordu


"Kardeşlerim! İnsanı Rabbinden uzaklaştıran perdelerin en büyüğü, kalbi öldürmek, karartmaktır Kalbin ölmesine kararmasına sebep de dünyayı sevmektir Bir hadîs-i kutsîde buyruldu ki:"Ey Âdemoğlu! Kanâat et zengin ol Hasedi terket, râhat ol! Dünyâyı terket, dînin halis olsun"


Kim gıybeti terkederse, Allahü teâlâya karşı olan sevgisi çoğalır Kim az ve doğru konuşursa, aklı tam olur Kim aza kanâat ederse, gerçekten Allahü teâlânın ahdine inanmış olur Kim dünyâ için kaygılanırsa Allahü teâlâdan uzaklaşır"


Ahmed-i Bîcân hazretleri vâz ettiği kürsüden bir ara başını kaldırdı Câminin giriş kapısında ağabeyini gördü Ayakta bekliyor ve kendisine tebessüm ediyordu İçeri girip bir yere oturmamasına hayret etmişti Sonra mânevî bir huzurla vâzına devâm etti Ağabeyinin bu şekilde beklemesi bir türlü aklından çıkmıyordu


Akşam annesi ile sohbet ederken bu aklından çıkmayan şeyin sebebini öğrenmek istedi ve; "Anneciğim! Bugün dikkatimi çeken bir şey oldu Vâz ederken ağabeyim câmi kapısında durmuş, bana bakıyor ve tebessüm ediyordu Ama içeri girip oturmadı Sebebini ondan bir suâl eylesen" dedi Evlâdını kıramayan anne ertesi gün büyük oğlu Muhammed Bîcân'a giderek sohbet arasında kardeşinin vâzı arasında niçin câmiye girmediğini sordu O da; "Kardeşim âlim, ârif biridir Hâcı Bayram-ı Velî hazretlerini görünce bir başka Ahmed oldu Sözleri hikmet dolu Gönülleri alan, ruhları cezbeden bir üslûbu var İlminden, irfânından istifâde edenlerin sayısı belli değil Ben de mübârek sözlerini dinlemek için gitmiştim Meleklerin kanatlarını sererek vâzını dinlediklerini gördüm Basmamak için içeriye girmedim" dedi


Bu duruma çok sevinen annesi, eve dönerek durumu küçük oğlu Ahmed-i Bîcân'a anlattı Ahmed Bîcân sevineceği yerde durgunlaştı Bunu fark eden annesi sebebini sorunca; "Ağabeyim melekleri gördüğü hâlde ben niçin göremiyorum, acabâ sebebi nedir?" dedi Annesi hiç beklemediği bu soru karşısında şaşırdı Ahmed-i Bîcân hazretleri sonra ilâve etti; "Anneciğim bunun sebebini senin bilmen lâzım Biraz düşün bulacaksın" dedi


Annesi bir süre düşündükten sonra yaşlı gözlerle oğluna; "Sen henüz süt emme çağında idin Namaza durmuştum O esnada komşularımdan bir hanım geldi Sen ağlamaya başladın Selâm vermeme de az kalmıştı Kadıncağız ağlamayasın diye seni emzirmeye başladı Selâmı vermemle birlikte mâni oldumsa da sen bir kaç yudum almıştın Sonra sordum hanım abdestsiz imiş Ben seni hiç abdestsiz emzirmedim Her halde sebebi odur" dedi Ahmed Bîcân; "Doğru söyledin" dedi

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.