Deniz Üstü Köpürür Türküsünün Hikayesi |
08-03-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Deniz Üstü Köpürür Türküsünün HikayesiDeniz Üstü Köpürür (Tolga Çandar yorumu ile ) Ressam:Kaan AydarTablo Adı: Fırtınalı Deniz Ula'nın düğünleri düğündür hani Erkekler oğlan evinde yiyip içip yan gelirler; Kız evinde de eğlence gırla gider Bağda üzüm toplayan, bahçede sebze çapalayan, tarlada tütün kıran kızlar, düğün günü güzellik suyuna batıp çıkmış gibi olurlar Düğünlüklerini giyip, saçlarını tarayan kızlar, huri melek kesiliverirler Tef vurup cümbüş çaldı mı, kendinizi düğünde değil, periler ülkesinde sanırsınız Kızlar salınır da, meydan kız görür Bu yüzden, Datçalı Durmuş: - Senin çocuk kara mara ama, hayli şirin yahu diyenlere, göğsünü gere gere şu karşılığı verir: - E ee, ne olsa O'nun anası Ulalıdır Demesi o ki, Datça'lı Durmuş'un; Ula'nın havası suyu, güzellik ılıcasından daha etkilidir Bundan olacak, Ula köylüklerinin köylüleri, oğullarını ortaokulda okusun diye, kızlarını yorgan-dikiş öğrensin diye Ula'ya yollamanın yollarını ararlar Çaydereli Osman, dayısıoğlu Nasuh Çavuşun gelin almasında Ula'ya geldi Alay koca Marçal dağlarını aşıp Ula'ya geldiğinde, kız evinde çalgı-çengi sürüp gidiyordu İlçenin genç kızları halka olmuş; "Ay alaylar bulaylar, temeli de süzgün alaylar" oyununu oynuyorlardı Osman, hayat (havlu) kapısının yanındaki duvarın üstüne dikilip, oynayan kızlara bir göz gezdirdi Gözleri bir kızın üzerinde mıhlandı kaldı Hay bakmaz olaydı Osman'ın gönlü ırmak olup, Balcı'ların kızı Gülayşe'ye akıverdi Çaydere'li olanca gücüyle asıldığı halde, bakışlarını Gülayşe'den koparamıyordu Sanki herkes Osman'ın kime, hangi duyguyla baktığını seziyordu Osman ne gözlerine söz geçirebiliyordu, ne de gönlüne Artık gönlüne kendi beyni değil, Gülayşe buyruktu Gülayşe de ona bakmış gülümsemiş miydi ne? Osman gelin alayıyla birlikte Çaydere'ye dönerken "içimde bulgur kaynıyor, kafamda kireç söndürülüyor", dediği zaman yanındaki Çiftçilerin Mehmet; "Osman mı anlamsız konuşuyor, ben mi anlamıyorum" demekten kendini alıkoyamadı O günden öte Osman, Ula düğünlerinin çağrılmayan konuğu olmuştu Çizmelerini parlatıp atına atlıyor, soluğa Ula'da alıyordu Marçal dağlarında, "Kabaca pınar'ın dibindeki yatıra mum adayıp, Gülayşe'ye kavuşmak için dua etmeyi unutmuyordu Çoğu düğünlerde Gülayşe'yi göremiyordu Ama bir de gördü mü içinin tüm denizleri köpürüyordu Yine böyle bir düğünde, Gülayşe'ye gel Ayşe diyecek cesareti toplayabilmek için, birkaç şişe rakıyı su gibi içti Neydi o öyle? Ayşe mi dönüyordu, dünya mı? Derken biri ilişti koluna: - "Gel be dost" dedi, "derdin var anlaşılan Gel bizim meclisimize katıl" Çaydereli Osman, kendini Ulalı gençlerin sofra kurdukları hasırın üstünde buldu Herkes dostça bakıyordu kendisine, merhabalaştıktan sonra, bir kadeh sundular ona da Dülger Bekirler'in Selver, bağlamasını düzenleyip, telleri üzerinde tezene gezdirirken sordu: - Merakımı bağışla Osman arkadaş, Ula düğünlerini kaçırmayışının nedeni ne ola ki? O güne dek bağlamayı eline bile almamış olan Çaydereli Osman, birden irkildi Yeniden doğmuş gibi oldu Selver'in elinden bağlamayı aldı O gün çalıp çağırdığı türkü, sevilen bir Ula türküsü olarak günümüze kaldı Kuşkusuz yarına da kalacak Deniz üstü köpürür hey canım rinnan nay rinna rinna nay Kayığa binsem götürür hey canım hey Benim de şu cihana gelişim hey canım rinna nay rinna rinna nay Bir güzelden ötürü hey canım heyy Deniz üstü yelkenden hey canım rinna nay rinna rinna nay Ecel geldi erkenden hey canım hey Denizin ortasında hey canım rinna nay rinna rinna nay Mum yanar sofrasında hey canım hey Benimde şu cihandan gidişim hey canım rinna nay rinna rinna nay Memleket sevdasından hey canım hey |
|