Balkan Müslümanlar |
08-02-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Balkan MüslümanlarBalkanlarda Asıl Hedef Türk-İslam Medeniyeti Öte yandan, Balkan Müslümanlarının geneli de, milliyetçi söyleme adapte olmadıkları için ve Balkanlar'daki ulus-devlet oluşumları tarafından dışlandıkları için, kendilerini ayrı bir "millet" sayan bir toplumsal bilinci bugüne kadar korumuşlardır1 Todorova'nın da belirttiği gibi, Balkan Müslümanları için, dini kimlikleri her zaman için etnik kimliklerden çok önce gelir Bosna'daki durum daha da belirgindir; Sırplarla ya da Hırvatlarla tamamen aynı etnik kökene sahip olan ve aynı dili konuşan Boşnaklar, bu iki halka hiç bir zaman bütünleşmemiş, kendilerini hep Osmanlı ekseninde görmüşlerdir Balkan uzmanı Eran Frankel, aynı durumun Makedonya için de geçerli olduğunu vurgular Frankel'e göre, "Makedonyalı Müslümanlar hiç bir zaman Makedonyalılık adına İslam'ı geri plana atmış ya da reddetmiş değildirler Aksine, çoğu kez kendi Slavlıklarını reddetmişler ve Slav olmayan bir İslam kimliğini benimsemişlerdir"2Yine Frankel'e göre Makedonya'daki Müslüman Arnavutlar ya da Çingeneler, kendilerine Slav kimliğini benimsemektense, "Türk" olarak tanımlanmayı tercih ederler3 İşte bu nedenle de, Türkiye'nin Balkan yarımadasındaki "uzantısı" olan halklar, yalnızca birkaç milyonluk Balkan Türkü değil, nüfusları 10 milyonu bulan Balkan Müslümanlarıdır Çoğu etnik olarak Türk olmayan ve Türkçe konuşmayan bu insanlar, kendilerini aynı dili konuştukları Sırplar'dan ya da Bulgarlar'dan çok Türklere yakın hissetmektedirler Çünkü bu insanlar herşeyden önce "Osmanlı"dırlar ve Türkiye de Osmanlı'nın yegane mirasçısıdır Üstteki satırları yazan Maria Todorova, bu konuda şöyle söyler: "Türkiye'nin Balkanlar'daki etkisi oldukça komplekstir Bu etki, öncelikle Balkanlardaki Türkçe konuşan nüfusa yöneliktir Bu nüfusun büyük bölümü Bulgaristan'da yaşar, kalan kısmı ise çok daha az sayılarda Yunanistan, Romanya ve eski Yugoslavya'dadır Ancak Türkiye'nin etki alanı bununla sınırlı değildir Aynı zamanda Slav diliyle konuşan Müslümanlar da Türkiye'nin etki alanı içindedirler"4 Todorova, Türk-olmayan Balkan Müslümanlarının kendilerini Türklükle özdeşleştirme eğilimlerine gösterge olarak ilginç bir noktanın daha altını çizer: 20 yüzyıl boyunca Balkanlar'dan Türkiye'ye göç eden Slav Müslümanlar (Arnavutlar dahil), Türk kimliğini benimseyerek Türk toplumu içinde asimile olmuşlardır Bu durum, Todorova'ya göre, "Osmanlı mirasının Türk etkisine dönüşmesinin açık bir örneğidir"5 Kuşkusuz bu tarihsel gerçek Türkiye açısından son derece önemli bir stratejik avantajdır Tüm Balkanlar'da, aslında etnik olarak "Türk" olmamalarına karşın, kendilerini "Türk" olarak gören ya da görmeye eğilimli büyük bir Müslüman nüfus vardır Bu "fahri soydaşlarımız"ı bize bu denli bağlayan unsur ise, Osmanlı mirasıdır İşte Türkiye'nin Osmanlı kimliğine sahip çıkması gerektiğini, çünkü bunun Türkiye için büyük bir stratejik avantaj oluşturduğunu söylemekle tam da bunu kastediyoruz "Osmanlı" kavramı, Türkiye'nin etkisini sınırlarının çok ötesine taşıyan büyük bir vizyonun adıdır Bu, Balkanlar'da olduğu gibi Ortadoğu'da da böyledir "Türkleşmiş" Slavlara Soykırım İşin önemli bir diğer yönü ise, Balkan Müslümanlarının "Türklüğü"nün aynı zamanda onların düşmanları tarafından da kabul görmesidir Bu nedenle sözkonusu düşmanlar, kendileriyle aynı etnik kökenden gelen ancak kültürel olarak "Türk" olan bu insanlara karşı tarih boyunca "etnik temizlik"ler düzenlemişlerdir Balkanlar'daki Slav Müslümanların düşmanları tarafından "Türk" olarak görülmelerinin en somut örneği, Sırplar'ın Boşnaklar'a karşı besledikleri nefrette ortaya çıkar Sırplar, Osmanlı'nın bölgeye hakim oluşuna dek güçlü bir Krallığa sahiptiler Ancak 1389 yılındaki Kosova Savaşı, bu Krallığın sonunun başlangıcı oldu 1459 yılında Sırp Krallığı tümüyle ortadan kaldırıldı ve tüm Sırp toprakları kesin olarak Osmanlı egemenliğine girdi Sırplar, Osmanlı karşısındaki yenilgilerini hiç bir zaman kabullenemediler Zaman içinde Sırpların mağlubiyetini "seçilmişlik"le kutsayan farklı efsane ve inançlar gelişti Özellikle Kosova Savaşı hakkında ilginç inançlar üretilmiştiBosnalı Müslümanlar, Sırpların gözünde, birer haindiler Onları "İslamlaşmış Sırplar" olarak algılıyorlardı Bosnalıların, Sırplara verilen "seçilmişlik" payesini bırakarak, kendilerini Osmanlı'ya sattıklarını düşünüyorlardı 600 Yıllık Nefret Bu kompleks ve nefretler, yüzyıllar boyunca bilinçaltında kalmış, ancak dağlara çıkarak Osmanlı'ya karşı direnen "haiduk" (haydut) çetelerinin anılarıyla yaşamıştı Osmanlı ordularının 1683'teki Viyana bozgununun ardından, Bosnalı Müslümanlara karşı duyulan nefret fırsat buldukça eyleme dönüşmeye başladı İlk kan, 1702 yılında Karadağ'da döküldü Başkent Çetine'deki sivil Müslüman nüfusa karşı gerçekleştirilen katliama Istraga Poturica (Türkleşmiş olanların imhası) adı verilmişti Boşnaklar aslında "Türk" değil, sadece Müslüman olmuşlardı, ama bu ikisi Balkanlar'da aynı anlama geliyordu Sırp milliyetçiliğinin 1980'lerdeki yükselişinde de hep aynı tema kullanıldı "Türk", "Müslüman" ya da "Osmanlı" kelimeleri aynı anlama geliyorlardı ve Boşnaklar bu kavramlarla özdeşleştirildikleri için düşman sayılıyorlardı Sırbistan'ın radikal milliyetci lideri Slobodan Miloseviç'in Kosova Savaşı'nın 600 yıl dönümünde Kosova'nın başkenti Piriştine'nin yakınlarındaki Gazimestan adlı ovada gerçekleştirdiği ünlü mitingin de teması yine aynıydı Miloseviç 600 yıl önce yaşanan Kosova yenilgisine atıfta bulunmuş ve "bir daha yenilmeyeceğiz" demişti Düşman yine aynıydı; OSMANLI Sırp milliyetçiliğinin 1980'lerdeki yükselişinde de hep aynı tema kullanıldı "Türk", "Müslüman" ya da "Osmanlı" kelimeleri aynı anlama geliyorlardı ve Boşnaklar bu kavramlarla özdeşleştirildikleri için düşman sayılıyorlardı Sırbistan'ın radikal milliyetci lideri Slobodan Miloseviç'in Kosova Savaşı'nın 600 yıl dönümünde Kosova'nın başkenti Piriştine'nin yakınlarındaki Gazimestan adlı ovada gerçekleştirdiği ünlü mitingin de teması yine aynıydı Miloseviç 600 yıl önce yaşanan Kosova yenilgisine atıfta bulunmuş ve "bir daha yenilmeyeceğiz" demişti Düşman yine aynıydı; Osmanlı Nitekim mitingin yapıldığı alanın yakınlarında bir yere önceden kan renkli koca bir anıt kondurulmuş ve üstüne de Prens Lazar'ın şu sözleri kazınmıştı:Her kim ki Sırp ve Sırp kökenlidir Ve Kosova Ovası'na Türklerle savaşmaya gelmez Onun ne erkek, ne dişi, zürriyeti olmasın Onun hasadı olmasın 1389-1989 Tüm bunlar, Balkan Müslümanları kadar İslam aleyhtarı Balkan milliyetçilerinin de İslam ve Türk kavramlarını özdeşleştirdiklerinin işaretleridir Bu iki kavramı birleştiren ortak zemin ise, elbette ki Osmanlı kimliğidir Türkiye'ye Osmanlı'dan kalan büyük bir Balkan insiyatifi vardır Bu bölgede varolan Türk-İslam kimliği, Türkiye'nin önündeki tarihsel bir sorumluluktur Bu insanları korumak ve harekete geçirmek Türkiye için ciddi bir etki alanı oluşturabilir 1912'ye kadar bizim olan topraklar üzerinde güçlü bir işbirliği kurmak, doğal bir hak ve sorumluluktur Türkiye, Balkanlar'da bu şekilde bir etki alanı oluşturmakla diğer dış politika yönlerinde, Orta Asya, Kafkaslar ve Ortadoğu'da büyük bir stratejik avantaj ve siyasi güç elde edecektir 1- Maria Todorova "The Ottoman Legacy in the Balkans" The Balkans: A Mirror of the New International Order (ed G G Özdoğan, K Saşbaşlı) Eren, İstanbul, 1995 s 70 2- Eran Frankel "Turning a Donkey into a Horse: Conflict and Paradox in the Identity of Macedonian Muslims", 23rd National Convention of the AAASS, Miami, 1991 3- Eran Frankel "Turning a Donkey into a Horse: Conflict and Paradox in the Identity of Macedonian Muslims", 23rd National Convention of the AAASS, Miami, 1991 4- Maria Todorova "The Ottoman Legacy in the Balkans" The Balkans: A Mirror of the New International Order (ed G G Özdoğan, K Saşbaşlı) Eren, İstanbul, 1995 s 71 5- Maria Todorova "The Ottoman Legacy in the Balkans" The Balkans: A Mirror of the New International Order (ed G G Özdoğan, K Saşbaşlı) Eren, İstanbul, 1995 s 72 Perspektif Devlet Kurumunun Önemi ve Anarşizm Yanılgısı Anarşizm, sol ideolojilerin en marjinali olarak kabul edilir Terim, "başsızlık" anlamı taşıyan Yunanca bir kelimeden gelir Bu ideolojinin bağlıları, devletin topluma zarar veren bir kurum olduğunu iddia etmiş ve insanların özgürlük ve barışa ulaşabilmesi için devletin ortadan kaldırılması gerektiğini savunmuşlardır Devletle beraber dine karşı da tavır almışlar ve dinin yok edilmesine çalışmışlardır Fransız Devrimi'nin ardından ortaya çıkan bu ideoloji özellikle 19 yüzyılda yaygınlık kazanmış, Rusya'daki Bolşevik Devrimi'nin (1917) hazırlanmasında da rol oynamıştır Öncelikle anarşizmin tamamen hayali ve gerçeklerden uzak bir düşünce olduğuna dikkat etmek gerekir Çünkü dünyanın hiç bir ülkesinde hiç bir zaman bu ideoloji uygulanmamıştır hiç bir zaman bir devletin lağvedilmesi ve anarşist bir toplum kurulması gibi bir vakıa yaşanmamıştır Sadece bazı kriz zamanlarında devletlerin otoritesi zayıflamış, bunun sonucunda ise topluma barış ve huzur değil, aksine sadece kavga, çatışma ve yağma gelmiştir Başka türlüsü de mümkün değildir Çünkü devletin olmadığı bir ortamda, toplumun kendi kendini düzenleyerek asayiş ve istikrar oluşturması imkansızdır Devletin olmadığı bir ortamda kanunlar da olmayacaktır Dolayısıyla "suç" kavramı ortadan kalkacak ve herkes istediği fiili rahatlıkla yapabilecektir Dileyen kişi bir başkasının malına ya da canına kast ettiğinde, bu suçu "suç" olarak tanımlayacak ve engelleyecek bir otorite bulunmayacağı için, karşısında hiç bir engel de olmayacaktır Hırsızlar istedikleri malı çalacaklar, katiller diledikleri insanı öldürecekler ve onları durduracak bir polis ya da yargılayacak bir mahkeme olmayacaktır Böyle bir toplum ise kaçınılmaz olarak orman kanunlarının hakim olduğu bir "sürü"ye dönüşecektir İnsanların huzurlarının, mallarının, canlarının ve ırzlarının hiç bir güvencesinin kalmayacağı bu sürü, gerçekte bir "insan toplumu"ndan ziyade, hayvan topluluğu gibi yaşayacaktır İlginç olan ise, bu sonucun anarşistlerin felsefelerine zaten birebir uyuyor olmasıdır Çünkü anarşistler de aynen Marksistler gibi Darwin'in ortaya attığı "insanın evrimi" masalına inanmakta ve dolayısıyla insanı "gelişmiş bir hayvan türü" olarak kabul etmektedirler Ancak tarih, anarşizmin tamamen yanlış bir felsefe olduğunu sayısız örnekle ispatlamaktadır Anarşistler, devletin ortadan kalkmasının barış ve huzur getireceğini öne sürmüşlerdir Oysa siyasi tarihe bakıldığında, devlet otoritesinin ortadan kalktığı her dönemin son derece kanlı bir kaos ortamı olduğu görülür Ortaçağ boyunca siyasi otoritenin ortadan kalktığı dönemler, hep yağma, talan ve katliam dönemleri olmuştur Anarşizmin çıkış noktası sayılabilecek olan Fransız Devrimi, tarihin en kanlı siyasi hareketlerinden biridir Fransız Devrimi'nde, özellikle de devrimin "Terör Dönemi" olarak bilinen evresinde, on binlerce insan idam edilmiş, devrimin Robespierre gibi en ateşli öncüleri de dahil olmak üzere çok sayıda insan giyotine gönderilmiştir Devrimin ardından Fransa on beş yılı aşkın bir süre huzura kavuşamamıştırTarihin her döneminde tablo aynıdır Devlet aleyhinde yapılan her türlü "devrim", devrimcilerin işe başlarken ortaya attıkları süslü sloganların aksine, mutlaka kan, acı ve gözyaşı getirmiştir Batı'nın Sevr Hayalleri "Türkleri yok etme"ye yönelik emperyalist plan, hiç bir zaman da rafa kaldırılmadı Birtakım Batılı çevreler "Sevr'i diriltme" heveslerinden asla vazgeçmediler Bugün de hala bir kısmı bu hedefin peşinde koşuyorlar, bölücü teröre kanat gererek, Türkiye'nin milli ve manevi değerlerini hedef alarak Sevr'i diriltme planlarını yaşatıyorlar |
|