Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Yazılar & Hikayeler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ettin, zayi

Sen Beni Zayi Ettin...

Eski 08-01-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Sen Beni Zayi Ettin...




Görülünce ve haklarında düşünülünce Allahü teâlâyı hatırlatan, onlara saygı göstermeye ve kulluk vazifelerini onlar vesilesiyle yapmaya davet edildiğimiz şeylere "şeâir" denir Allahü teâlâ, Kur'ân-ı Kerîm'de meâlen buyurur ki: "Bu böyledir Artık kim Allah'ın şeâirini tazim ederse, şüphe yok ki bu (hürmet), kalblerin takvâsındandır" (Hac, 22/32) Kur'ân-ı Kerîm, Ka'be-i muazzama, Peygamber Efendimiz (aleyhissalâtü vesselâm) ve namaz şeâirin en büyükleridir Şeâirullahı sevmek demek, Kur'ân-ı Kerîmi, Peygamber Efendimizi (sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem), Ka'be'yi ve namaz gibi ibadetleri, hattâ Allahü teâlâyı hatırlatan her şeyi sevmek demektir Bunlara gösterilen saygı da, onlar hakkındaki kusurlar da, Allah'a karşı yapılmış sayılır

Evet, Allah'ın vaz' ettiği esaslara, o esaslar çerçevesinde saygı duyma, ta'zimde bulunma kalbin takvasındandır Allah, neye ne derece ehemmiyet veriyorsa, ona o kadar değer vermek kalbin Allah'la irtibatının emâresidir Yani, Allah Teâlâ namaza çok önem vermişse, namazla bütünleşen, günde şu kadar namaz kılan bir insan hafife alınmamalıdır Cenâb-ı Hak, Kendisine teveccühe önem veriyorsa, bir kulun sürekli ellerini açması, kollarını kaldırabildiği kadar kaldırıp yüreği çatlarcasına Allah'a yalvarması çok önemli bir meseledirBir insan, ibadetlerini, şuuruna misafir etmeden, hissinde ağırlamadan, latife-i Rabbâniyesiyle buluşturmadan angarya kabilinden, baştan savma veya eda edip içinden sıyrılma gibi mülahazalarla yerine getiriyorsa onun Allah'la münasebeti de o kadar demektir Öyleyse, Cenâb-ı Hakk'ın önem verdiği şeylere fevkalade önem vermek müminler için bir esastır ve onların Hak karşısındaki derecelerini belirleyen bir ölçüdür Allah ile münasebetlerimiz, o münasebetlerin lazımı gibi tanıyıp bildiğimiz davranışlar, araya başka bir şeyin girmesine meydan vermeme, rûhî ve kalbî hayatımız itibariyle husûf ve kusûf yaşamama bütün benliğimize O'nu duyurma, O'nu hissettirme dilimiz O'nu anarken, şuurumuza da O'nu duyurma, hissimizi de O'nunla doyurma dış ihsaslarımızla meseleleri iç ihtisaslarımıza ulaştırma ve aklı, fikri, kalbi, ruhu, latife-i rabbaniyeyi besleme işte bunların hepsi mü'minin Hak karşısındaki derecesini belirleyen birer mi'yar, O'nunla münasebet adına birer ünvandır

Eğer bir kul, bunların bazılarını eksik ve kusurlu yaparsa, mesela; irade planında Allah'la münasebet içinde olur, diler, kasteder ama latife-i Rabbaniyesini hiç hesaba katmaz, onu da mamur kılmayı düşünmezse, Allah'ın huzurunda dururken, latife-i Rabbaniye ufkundan O'nu temâşâ arzusunu aklının köşesinden bile geçirmezse, belki Allah'ın inayetiyle, o da kurtulur; fakat, latife-i Rabbaniyenin yaratılış hikmetini ve gayesini de ihmal etmiş, vazifelerini kırık, çıkık ve çatlak olarak ortaya koymuş olur Mesela, zannediyorum, namaz ebedi yolculukta enîs olacak, gökçek yüzlü, boyu posu, edası endamıyla hiçbir tarafı tenkit edilemeyecek uhrevi bir misalî vücuda sahiptir Eğer onu eda ederken şeytanın hırsızlığına mani olamazsanız, şeytanı rükunuzdan, secdenizden kovamazsanız, o azgın düşman, namazın bir sağına vurur, bir soluna; bir yandan kıyamını götürür, bir yandan kıraatini namazınızı öyle yaralar ve o hale getirir ki; onun misâlî vücudu da kırık-çıkıklara maruz kalır ve ahirette size ne der bilemiyorum Mutlaka diyeceği şeyler vardır "Allah hayrını versin beni zayi ettin" mi der, "Sen beni zâyî ettin, Allah da seni zâyî etsin" mi der, bir şey der mutlaka Öyle bir namaz sakat olur, kör, topal, sağır hale gelir Üzerinizden atıyor gibi alelacele kıldığınız namaz, beraber bulunmaktan nefret duyacağınız, onunla olmayı istemeyeceğiniz, abus çehreli, çirkin mi çirkin bir varlık olarak berzah hayatında karşınıza çıkacak, ondan tiksinti duysanız da kabirde, mahşerde yanınızdan ayrılmayacak ve "Beni zayi ettin" deyip duracaktır Evet, orada rahatsızlık yaşamamak için sizin burada namaza rahatsızlık vermemeniz ve hırsız elinin ona uzanmasına mani olmanız gerekir Hiçbir rüknünden bir şey çaldırmamalısınız Bütün kalbiniz, hissiyatınız ve letâifinizle Allah'a müteveccih olmalısınız

Burada şu hususa temas etmekte de yarar görüyorum: İslâmiyet bir bütündür; yani, usûlünden furûuna kadar onun esasları hepsi birden edâ edildiği zaman, insana vâd ettiği şeyler -dünya ve ukbâ adına beklenen semereler– elde edilir Zarûrîyât, hâcîyât ve daha berisindeki onların tekmîliyâtı, tahsîniyâtı diyebileceğimiz hususların bile insanın mânevî ve rûhî hayatı üzerinde çok büyük tesirleri vardır Biliyorsunuz, İmam Şâ'rânî diyor ki; "Bînamaz bir adamla yarım saat otursam kırk gün namazımın feyzini duyamıyor, ondan lezzet alamıyorum" Şimdi bu teferruâta âit bir meseledir belki çoğunuz kendinizi mecbur hissederek, sadece bînamaz değil, iman ve itikatten nasipsiz kimselerle dahi aynı atmosferi paylaşmakta bir mahsur görmüyorsunuz Diyorsunuz ki; "Başka türlü nasıl emr-i bil-ma'ruf nehy-i anil-münker yaparız, nasıl Allah'ı henüz ölmemiş her vicdana duyururuz!" Böyle yüksek bir niyete makrûn olarak öyle bir ortamda bulunmanız sözkonusu değilse, dininizi, milli değerlerinizi anlatma gibi bir niyete sığınarak, bir yönüyle kendinizi o niyetinize emanet ederek öyle bir işin içine girmiyorsanız, füyûzat hisleriniz gerçekten ölür gider Ölür gider de, artık namazları adeta geçiştirir, başınızdan atıverirsiniz, sabah namazına zor güç kalkarsınız; Allah'a karşı mükellefiyetlerinizi, yeme–içme gibi nefsinizin, arzularınızın, iştihalarınızın gerektirdiği şeyler kabilinden edâ edemezsiniz, angarya gibi yerine getirirsiniz Hiç farkına varmadan özünüze zarar şerarelerle kavrulur gidersiniz Düşünün, eğer füruâta ait bir mesele bile füyüzât hislerini o kadar alıp götürüyorsa, çok önemli, çok hayatî şeylerdeki ihmaller, tekâsüller, gaflet veya dalâletler insanı nasıl mahrum hale getirir acaba?!

Evet, dinin esasları bir bütün olarak ele alınıp bütün halinde edâ edilince semere verir Yoksa kuvve-i inbâtiyesi sağlam bir çekirdek verimli bir araziye dikilse de, eğer güneşle irtibatı kesilirse, sulanmazsa, musallat olan haşerata karşı ilaçlanmazsa hiç ağaç olamaz, meyveye duramaz ki Onun boy atması ve semere vermesi için gerekli olan şartlar ne ise onların tamamını hazırlamak lazımdır Aynen öyle de, bir müslümanın hakiki insanlık ufkuna ulaşması için de dinin belirlediği esasların bütününün birden yerine getirilmesi şarttır Mesela, eğer çarşı–pazar insanın seccadesindeki havasına, genel durumuna, umumi tavrına omuz vermiyorsa; şâyet, o insan bir yerde düşüyor-kalkıyor, öbür yerde de onun acısıyla "uf-puf"larla oturup kalkıyorsa, bir yerde kazandığını başka bir yerde kaybedecektir Bundan dolayı, "Fîzilalil'Kur'an" sahibinin de dediği gibi: "Müslümanlığı hakkıyla yaşamak ancak İslamî bir toplum içinde mümkün olur" Yoksa insan, seccadesinde, namazgâhında, mescidinde, yuvasının içinde müstakim yaşayabilir Fakat, sokak ona yardımcı değilse, mektep onu desteklemiyorsa, ilim dünyası onun yanında yer almıyorsa, o insan istikamet üzere yaşamakta oldukça zorlanacak, belki de gel-gitlere yenik düşecektir

Zannediyorum, günümüzde o tür boşlukları ancak niyet-i hâliseyle doldurabiliriz Yani, niyetimiz hâlis ise, sürekli "Yâ Rabbi, dünyada Senin için duruyoruz, Seni anlatmak için yaşıyoruz; çirkefin, bataklığın içine orada boğulma durumunda bulunan insanları kurtararak Senin rızanı kazanmak için giriyoruz" diyebilir ve bu niyetimizi hep dipdiri ve dupduru tutabilirsek -inşaAllah– kurtulabiliriz

Diğer taraftan, inanç sistemimiz, ibadet ü tâatlerimiz, ahlak anlayışımız ve sosyal münasebetlerimiz bir yönüyle bizim kimliğimizin tezâhürleridir Biz bunları edâ ettiğimiz zaman kim olduğumuzu ortaya koymuş oluruz Onları ihmal ettiğimiz, görmezden geldiğimiz takdirde, biz de bütün bütün özümüzden uzaklaşır ve kimliksiz hâle geliriz Yani biz, kendimizi bir yerde zannetsek, bir düşüncenin temsilcileri gibi görsek de, eğer o yerin ve o düşüncenin gereğiyle amel etmiyorsak, hiç farkına varmadan bizim boş bıraktığımız şeylerin yerlerine başka düşünceler, başka anlayışlar, başka kültürler gelip oturuverir Allah muhafaza, hiç farkına varmadan bir kaç yüzlü insanlar oluveririz Günümüzde bu akıbete uğramış nice insan vardır ki, onlar bir yönleriyle Hristiyan, bir yönleriyle İşgalci güç ve diğer bir yönleriyle de adeta Budist gibidirler Evet, dini bir bütün olarak görmeme ve onun vaz' ettiği esasları kimliğin bir buudu olarak kabul etmeme yozlaşmayı, özden uzaklaşmayı ve kimliksiz yaşamayı da beraberinde getirir
mfethullah GÜLEN


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.