Farzet Ki Öldün |
08-02-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Farzet Ki ÖldünÖLÜM Ölüm Sekeratı Düşün bir kere! Sen can çekişmektesin Ölümün sıkıntısı, acısı, sarhoşluğu, gam ve ızdırabıyla boğuşmaktasın Ölüm meleği ayağından itibaren ruhunu çekmeye başlamış Bu çekişin acısını ayağının ta ucundan hissetmektesin Sonra bu çekiş aralıksız devam eder Can çekişme kızışır Ruh aşağıdan yukarıya olmak üzere bütün bedeninden çekilir Acı doruğa ulaşmıştır Ölümün sıkıntıları bütün bedenine yayılmıştır Kalbin, ürperti ve üzüntü içindedir Rabbinden gazab veya hoşnutluk müjdesini gözleyip beklemektedir Canını almakla görevli melekten bu iki haberden birini almaktan başka bir ihtimal olmadığını anlamışsındır Ölüm Meleğinin Görünüşü İşte sen böyle gam, tasa, ölüm acısı ve şiddetli üzüntü içerisinde Rabbinden iki müjdeden birini beklerken, birden bire ölüm meleğinin çehresiyle yüz yüze gelirsin Bu çehre ya en güzel veya en çirkin bir manzara arzetmektedir Bedeninden ruhunu çekip çıkarmak üzere elini ağzına doğru uzatırken ona bakıyorsun Bu hale düşmekten ve ölüm meleğinin yüzünü görmekten dolayı nefsin zillete bürünmüştür Ondan nasıl bir müjdeyle ansızın karşılaşacağını merak edip duruyorsun Birden bire onun sesini duyuyorsun Sana: 'Allah'ın rıza ve mükâfatıyla sevin, ey Allah'ın dostu!" veya "O'nun gazab ve azabıyla sevin (!) ey Allah'ın düşmanı!" haberini alıyorsun İşte o anda ya kurtuluşve başarına kesin kanaat getirir ve ruhun Allah ile huzur bulur veya mahv ve helak olduğuna kani olur, kalbin ümitsizlikle dolar, Allah'tan ümit ve emelin kopar Dünyadaki müddetinin bittiği, iz ve eserinin silindiği ve senden önce geçip gidenlerin yurduna taşındığın o anda gönlüne son derece keder ve hüzün veya neşe ve sevinç hâkim olur |
Farzet Ki Öldün |
08-02-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Farzet Ki ÖldünKABİR Kabir ve Sorgusu Gönlünün sevinç ve neşeden uçar gibi olduğu veya hüzün ve ibretle dolduğu o anda kendini bir düşün! Kabri ve onun dehşetli manzarasını, oradaki iki meleği ve Rabbine olan imana ilişkin sorularını bir tasavvur et! Ya Rabbinden gelen kesin söz (Kelime-i Sehadet) ile desteklendiğinden sebatlı ve kararlı veya yardımsız, şaşkın ve ürkeksin O iki meleğin sorgulamak üzere tutup seni oturtmak için çağırdıkları anki seslerini düşün! O daracık mezar çukurunda oturuşunu göz önüne getir Kefenlerin iki yanına düşmüş, gözünün üzerine konulmuş pamuklar yerlerinden ayrılıp ayağının yanına kaymıştır Bunları düşün, sonra da onların şekline ve vücutlarının büyüklüğüne gözünü dikişini bir tahayyül et! Eğer onları güzel şekilleriyle görürsen, kalbin başarı ve kurtuluşa erdiğini kesin olarak anlar Eğer kötü manzaralarıyla görürsen, gönlün mahv ve helakine kanaat getirir Düşün onların nağme ve sorularıyla ses ve sözlerini; sonra da eğer sebat lütfetmişse Allah'ın desteğini veya seni yalnız başına yardımsız terketmişse şaşırtmasın! Kabrin Cennet ve Cehenneme Açılması Ya kesin veya şaşkın ve şüpheli cevabını düşün! Şanı yüce Allah sana sebat ihsan etmişse o iki meleğin sevinçle sana yöneldiklerini, Cehenneme kapı açmak için ayaklarıyla kabrin yanlarına vurduklarını bir düşün! Sonra Cehennemin, ateşiyle kızışıp kaynayışını, o anda meleklerin seninle olan konuşmalarını göz önüne getir Cenab-ı Hakk'ın seni koruduğu bu manzaraya bakıp duruyorsun Bundan dolayı gönlünün neşe ve sevinci bir kat daha artar Acz ve zaafına rağmen nasıl bir ateşten kurtulduğunu gözlerinle görüp inanırsın Sonra o iki meleğin, ayaklarıyla kabrinin yanlarına yeniden vurduklarını, mezarının, ziynet ve nimetleriyle Cennete açılışını ve meleklerin şu sözlerini bir tahayyül et! "Ey Allah'ın kulu! Cenab-ı Hakk'ın senin için hazırladıklarına bak! Bu senin makamın ve kavuşacak yerindir!" Bu Cennet nimetlerini ve saltanatının göz alıcılığını ve bu müşahede ettiğin nimetlerle parlak güzelliklere bir gün kavuşacağını görmekten gönlünün sevinç ve neşesini düşün! Eğer böyle değilsen, bütün bunların tersini; azarlanışını, Cenneti görüp de meleklerin sana söyleyecekleri, "Aziz ve Celil olan Allahın seni mahrum bıraktığına bak!"; Cehhenemi görüp de sana yöneltecekleri, "Allah'ın senin için hazırladıklarına bak! Bu senin yurdun ve varacak yerindir'" şeklindeki sözlerini düşün! Bu ne büyük tehlike! Bu iki halden hangisinin kabirde senin halin olacağını öğreninceye kadar, dünyada sana ne büyük gam ve üzüntü vardır! Sonra yokluk ve peşinden de imtihan! Nihayet eklemlerin parçalanacak, kemiklerin mahvolacak, vücudun da çürüyüp dağılacak Fakat, ölüm meleğinin verdiği müjdenin hüzün veya sevinci ruhundan hiç geçmeyecek Canın, sürekli olarak yeniden diriliş anında karşılaşacağı Allah'ın gazab ve azabının veya O'nun rıza ve mükâfatının bekleyişi içinde bulunacaktır Sen bunu bekleyip dururken ruhun Cennetteki makamına veya Cehennemdeki yerine arz edilecektir Ruhunun hasret ve üzüntüleri ya da neşe ve sevinci ne büyük olacak! Nihayet ölülerin bekleme süresi tamamlanacak Yer ve gök, sakinlerinden boş kalacak Hepsi bir zamanlar canlı ve hareketliyken sönüp kalacaklar Artık ne duyulan bir ses, ne de görülen bir karartı vardır Sadece O En Yüce Cebbar olan Allah Teala kalmıstır Tıpkı azamet ve yüceliğiyle tek ve yalnız olarak ezelde olduğu gibi! |
Farzet Ki Öldün |
08-02-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Farzet Ki ÖldünKIYAMET VE HAŞİR Hz İsrafil'in Seslenişi Sonra ruhun, sen de dahil bütün yaratıkların Allah'ın huzuruna zillet ve küçüklük içerisinde toplanması için bir tellalın seslenişiyle ansızın irkilecektir Bu sesin kulak ve aklın üzerinde nasıl bir etki yapacağını düşün! En Yüce Sultana arz edilmeye çağırıldığını aklınla anlarsın Bu sesten dolayı yüreğin yerinden fırlamış ve saçların ağarmıştır Çünkü bu bir tek çığlıktır ve celal ve ikram, azamet ve kibriya sahibi Allah'ın huzuruna toplanmaya çağırmaktadır Sen bu sesten dolayı ürperti içindeyken ansızın başucundan toprağın yarılışını duyarsın Mezarının toprağınla tepeden tırnağa tozlar içinde sıçrayıp ayakların üzerine kalkarsın Gözlerin sesin geldiği tarafa dikilmiştir Seninle birlikte bütün yaratıklar, içerisinde uzun süre bela ve imtihan gördükleri yerin toz ve toprağına bulanmış olarak öyle bir kalkışla kalkarlar ki! Sen ve onların hep birlikte korku ve dehşetle ayaklanışınızı bir düşün! Mahşere Sevk Mahlukatın kalabalığı içerisinde korku, üzüntü, gam ve kederinle yalnız başına çıplaklık ve zilletini göz önüne getir! Herkes çıplak, yalınayak, suskun; zillet, meskenet, korku ve dehşet içindedir Onların ayak seslerinden ve İsrafil'in çağrısının yankısından başka bir şey duyamazsın Senin de içinde bulunduğun mahlukat ona doğru yönelmiş ve sesin geldiği tarafa yürümektedirler Heybet ve zillet içerisinde koşmaktasın Mahşer yerine vardığında, çıplak ve yalınayak cin ve insanlardan bütün ümmetler kalabalıklaşır Yeryüzü hükümdarlarından saltanatları çekilip alınmış, kendilerini zillet ve küçüklük bürümüştür Dünyada Allah'ın kullarına karşı işledikleri zulüm ve zorbalıktan sonra artık yaradılış ve değer bakımından mahşer ehlinin en aşağılık ve en küçükleridir Sonra yaratıklardan ürküp yalnız başlarına yaşarlarken vahşi hayvanlar, tabi tutuldukları bir imtihan veya işledikleri bir günahtan dolayı değil; sadece kıyamet gününün verdiği zilletten başları önlerine eğik olarak çöllerden ve dağların tepelerinden yönelip gelirler Şiddet, cüret ve kudretlerine rağmen yırtıcı hayvanların bile o büyük günde, Kıyamet ve Allah'ın huzuruna arz anı için boyunlarını bükmüş olarak ve zillet içerisinde gelişlerini düşün! Nihayet o vahşiler, yaratıkların arkasından gelip Cebbar ve gerçek Melik olan Allah’ın huzurunda, zillet, meskenet ve inkisar içerisinde dururlar Şeytanlar da azgınlık, isyan ve inatlarından sonra Yüce Allah'ın huzuruna arz edilmenin zilletiyle boyun eğmiş olarak gelirler Uzun bir imtihandan sonra, yaratılış ve tabiatları farklı farklı olduğu ve birbirlerinden ürküp kaçtıkları halde hepsini bir arada toplayan Allah’ın şanı ne yücedir! Yeniden diriliş hepsine boyun eğdirmiş ve mahşere sevk, onları aynı yerde toplamıştır |
Farzet Ki Öldün |
08-02-2012 | #4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Farzet Ki ÖldünGöklerin Yarılması İnsan, cin, şeytan, vahşi ve yırtıcı hayvanlar, davar ve sığır gibi evcil hayvanlar ve haşereleriyle bütün yeryüzü ahalisinin sayısı tamamlanıp arz ve hesap durağında hepsi yerlerini alınca, üstlerinden göğün yıldızları saçılır, güneş ve ayın ışığı giderilir, kandil ve nurunun sönmesiyle yeryüzü karanlığa bürünür Senin de içinde bulunduğun yaratıklar bu vaziyetteyken, üstlerinden dünya seması çatırdamaya ve onca büyüklüğüyle tepelerinde dönmeye başlar Sen de bu tehlikeli manzarayı gözlerinle izlersin Sonra dünya seması beş yüz senelik kalınlığına rağmen yarılır Onun parçalanışı senin kulağında ne korkunç bir ses yapar! Sonra Kıyamet gününün azamet ve dehşetinden yırtılıp paramparça olur Parçalanıp yarılan gökleri kuşatan melekler, o göklerin etrafında ayakta dururlar Onca büyüklüğüyle göğün parçalanış dehşetini ne zannediyorsun? Rabbin, onu Kıyametin dehşetiyle eritip içine sarılık karışan eriyik gümüş haline getirir Tıpkı Cem ve büyük olan Allah'ın buyurduğu gibi: “Gök yarılıp da, kızarmış yağ renginde gül gibi olur” (Rahman Suresi: 37) veya: “O gün gökyüzü erimiş maden gibi olur Dağlar da atılmış yüne döner” (Mearic Suresi: 8-9) (Müfessirler derler ki: Ayette geçen "el- Mühl" içine sarılık karışmış eriyik gümüştür "el- Ihn" ise, atılmış renkli yündür "Verdeten keddihan" ifadesi ise, kırmızı atın rengi demektir) Meleklerin İnişi Dünya semasının melekleri o semanın kenarlarında iken, birden bire Cenab-ı Hakk'a arz ve hesap için yeryüzündeki mahşer yerine inerler O melekler, muazzam büyüklükleri, Allah katındaki değerleri ve kendisine sunulmak ve huzurunda hesaba çekilmek üzere kendilerini zillet ve meskenetle toplu halde indiren Yüce Sultan'ı takdis ile yükselen sesleriyle göğün iki tarafından yeryüzüne doğru hızla inerler Muazzam kıymetleri, dev cisimleri, dehşetli sesleri ve şiddetli korkularıyla, Aziz ve Celil olan Allah'a arz edilmenin zilletinden boyunları bükük bir biçimde bulutların arasından inişlerini bir tahayyül et! Nitekim Yahya bin Ğaylan el-Eslemi bana demiştir ki: "Rusdeyn bin Said'in, Ebü'sSemh'ten, onun da Ebu Kabil'den onun da Abdullah bin Amr bin el-As'tan naklettiğine göre Hz Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: ''Allah'ın bir meleği vardır İki göz pınarları ile göz kuyruğu arası yüz senelik yürüyüş mesafesi kadardır" Yine Yahya bin Ğaylan el-Eslemi bana demiştir ki: "Rusdeyn bin Said, İbn Abbas bin Meymun el-Lahmi, onun da Ebu Kabil, onun da Abdullah bin Amr bin el As'tan naklettiğine göre Hz Peygamber (sav) söyle buyurmuştur: ''Allah'ın bir meleği vardır İki kaşının arası yüz sene kadardır" İnen meleklerin kendileri için geldiklerini düşünen mahlûkat onlara şöyle sorduklarında senin de korkun ne yaman olur: "Rabbimiz aranızda mı?" Melekler onların bu sorusundan ve Sultanlarını (Allah) aralarında bulunmaktan tenzih ederek ürperirler ve yeryüzü ahalisinin bu düşüncelerinden Allah'ı tenzih için yüksek sesle şöyle nida ederler: "Haşa! Rabbimizi tenzih ederiz O aramızda değildir O gelecektir" Nihayet, o günün verdiği eziklikten dolayı başları önlerine eğik bir vaziyette, mahlûkatı kuşatarak saflar halinde yerlerini alırlar Onca azametli yaratılışları içerisinde kanatlarına bürünmüş, Rablerine zillet, mahviyet ve saygı ile başlarını önlerine eğmiş vaziyetteki hallerini düşün! Sonra her şey aynı biçimde ve yedinci kat semaya varıncaya kadar bütün gök halkı sayılan ve büyüklükleri katlanarak iner Her bir göğün ahalisi yaratıkların etrafında ayrı bir saf tutar |
Farzet Ki Öldün |
08-02-2012 | #5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Farzet Ki ÖldünMahserin Hararet ve Sıkıntısı Nihayet bütün yedi gök ve yedi yer ahalisi mahşerdeki yerlerini tam olarak alınca güneşe on yıllık hararet giydirilir ve yaratıkların tepelerine bir veya iki yay kadar yaklaştırılır Rabbu'l-Aleminin arşının gölgesinden başka hiç kimsenin gölgesi bulunmaz Arşın gölgesinde serinlenenler ve güneşin hararetiyle kavrulanlar vardır Güneş, altındakileri hararetiyle kızdırır Hararetten onların keder ve endişeleri şiddetlenir Sonra ümmetler dalgalanmaya ve itişip kakışmaya başlar Birbirlerini sıkıştırır ve ayakları gider gelir Susuzluktan boyunları kopacak gibi olur Güneşin sıcaklığı, mahlûkatın nefesleri ve izdihamın verdiği hararet birbirine eklenir Bunun üzerine onlardan öyle bir ter akar ki, yeryüzüne yayılır Sonra da amellerinin derecesine ve Allah katındaki saadet ve sekavet durumlarına göre vücutlarını kaplar Öyle ki ter, bazılarının topuklarına, bazılarının göbeğine, bazılarının kulak memelerine kadar yükselir Bazıları da neredeyse teri içerisinde kaybolacak hale gelir Ter kimisinin göbeğine kadar çıkar Umeyr bin Said der ki: "Ben İbn Amr ve Ebu Said el-Hudri'nin yanında oturuyordum Cuma günüydü Birisi ötekine dedi ki: "Ben Resulullah (sav)'i şöyle buyururken dinledim: 'Kıyamet günü ter insanoğlunun neresine kadar varır?' Orada bulunanlardan birisi: 'Kulak memelerine kadar' bir diğeri: 'Ağzına kadar' dedi İbn Ömer (ra): (Kulak memesinden ağıza doğru eliyle bir hat çizerek) ikisinin de eşit olduğunu görüyorum" dedi Hayseme, Abdullah'ın şöyle dediğini bildirdi: "Kıyamet günü yeryüzünün hepsi adeta ateş kesilir Ötesinde ise Cennet bulunur İnsanlar, onun hurilerini ve kadehlerini görürler Abdullah'ın canı, kudretinin elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, kendisine hesap dokunmadığı halde bir kişi o kadar ter döker ki, döktüğü ter kendi boyunca yeryüzüne yayılır Sonra bu ter burnuna kadar yükselir" Abdullah'a sordular: "Bu neden ileri gelir ya Eba Abdurrahman?" Abdullah: "İnsanların çektiği sıkıntıyı görmesinden" cevabını verdi İbn Ömer (ra)'den, Resulullah (sav)'in şöyle buyurduğu nakledildi: "Kişi Kıyamet günü, duruşmanın uzunluğundan dolayı kulaklarının ortasına kadar ter sızıntısının denizi içerisinde ayakta dikilir" Yine Hz Peygamber (sav)'den naklen Abdullah'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: "O günün uzunca bekleyişinden, Kıyamet günü ter, kafiri ağzının hizasından gemleyecek derecede kaplar Öyle ki, 'Ya Rabbi' ateşe göndermek bile olsa beni rahatlat' diye yalvarır" Hiç süphesiz sen de onlardan birisin Kederinle baş başa kalmış, ter kaplamış ve gam bürümüş, şiddetli ter, korku ve ürküntüden nefesin daralıp bunalmış bir halde kendini düşün! İnsanlar da seninle birlikte saadet veya mutsuzluk yurduna gönderecek hükmün verilmesini beklerler |
Farzet Ki Öldün |
08-02-2012 | #6 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Farzet Ki ÖldünHerkes Canının Derdine Düser Nihayet, senin ve diğer yaratıkların meşakkati doruğa ulaşır Konuşmadan ve işlerine bakılmadan uzun uzun beklerler Üç yüz sene hiç konuşmadan, bir lokma yemek yemeden bir yudum su içmeden, yüzlerine bir tek hoş esinti ve serin meltem değmeden, bu bekleyiş ve ayakta dikilişten doğan çekilmez ve katlanılmaz derecedeki yorgunluğu giderici bir an bile istirahat etmeden beklemelerini ne zannedersin? Rivayet edilmiştir ki: "O gün insanlar, âlemlerin Rabbinin huzurunda duracaklar" (el- Mutaffifin Süresı: 6) ayetini okudu ve şu açıklamayı yaptı: 'Üç yüz sene kadar duracaklar " Yine o, Hasan-ı Basri'den şöyle duyduğunu söyledi: "Uzunluğu elli bin sene olan bir zaman, ayaklarının üzerinde Aziz ve Celil olan Allah'ın huzurunda ayakta dikilen insanların halini ne zannedersin? Onlar orada ne bir şey yemişler ve ne de bir şey içmişlerdir Öyle ki susuzluktan boyunları incelmiş Açlıktan içleri yanmış Bu onları ateşe sevk etmiş de sıcağı yaklaşmış ve esintisi şiddetlenmiş, yaklaşan kızgın bir pınardan sulanmışlardır Peygamberlere Müracaat Onların meşakkat ve bitkinliği takat getiremeyecekleri bir dereceye varınca, onlar, Mevla'nın yanında değerli olan ve kendilerine o hal ve durumlarında rahat etmeleri için şefaat edecek kimseleri aramak üzere birbirleriyle konuşurlar Bu durumdan kurtulup Cennete veya Cehenneme sevk edilmelerini isterler Önce Âdem ve Nuh'a, sonra İbrahim'e, İbrahim'den sonra da Musa ve İsa'ya başvurup yardım isterler Hepsi de onlara şöyle derler: "Rabbimiz bugün öyle bir gazaba gelmiştir ki, böylesine ne bugünden önce gazaplanmış, ne de bundan sonra bu kadar gazaplanır" Hepsi de bu şekilde kudret ve celal sahibi Rablerinin gazabının şiddetini ifade eder ve kendi kendileriyle meşgul olduklarını şöyle dile getirirler: "Nefs, nefs'i (kendi canım, kendi canım)" Bizzat kendi canlarının derdiyle meşguliyet, kendi dertleri ve kurtuluş kaygıları onları şefaat için Rablerine başvurmaktan alıkoyar Aziz ve Celil olan Allah söyle buyuruyor: "O gün herkes gelip kendi canını kurtarmak için uğraşır" (Nahl Suresi, 111) Yaratıklardan hiçbirini düşünmez Yaratıklar topluca çağrışırlarken, her biri canının derdine düşüp "Nefs nefs'" diye bağırırken seslerini bir tahayyül et' "Nefs nefs" sözünden baska bir şey duyamazsın O gün ne korkunç bir gündür! Sen de onlarla birlikte sadece kendini düşündüğünü ve Rabbinin azab ve cezasından kurtulmaya çalıştığını haykırırsın Allah katındaki değerlerine ve yüksek makamlarına rağmen Adem Safiyullah, İbrahim Halilullah, Musa Kelimullah, İsa Ruhullah ve Kelimetullah'tan herbirinin Rabbinin şiddetli gazabından korkarak: "Nefs nefs"" diye seslendiği bir günü ne zannedersin!?! O günkü korkun, telaşın, üzüntün ve endişenle kendini onlarla mukayese edebilir misin? |
Farzet Ki Öldün |
08-02-2012 | #7 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Farzet Ki ÖldünBüyük Şefaat Nihayet, mahlukat onların kendi canlarının derdine düştüğünü görerek şefaatlerinden ümit kesince Hz Muhammed (sav)'e gelirler Rableri nezdinde şefaat etmesini dilerler O da kendilerine bu konuda müsbet cevap verir Sonra Aziz ve Celil olan Rabbinin huzuruna çıkarak izin ister Kendisine izin verilir Sonra Rabbi için secdeye kapanır Sonra O'na layık şekilde hamd ve senalar eder Bütün bunlar senin ve tüm mahlukatın duyacağı şekilde cereyan eder Nihayet Rabbi, onların biran evvel huzura arzedilmesi ve işlerine bakılması konusundaki dileğini kabul eder Peygamberlerin Korkusu O anda Aziz ve Celil olan Allah, yolunun davetçileri ve kullarına karşı delilleri oldukları için mahlûkatın en değerlileri ve kendisine en yakınları olan peygamberlere yönelerek, kendilerini kullarına ne ile gönderdiğini ve kullarının kendilerine ne cevap verdiğini sorarak buyurur: "Size ne cevap verildi?" Onlar da düşünüp hatırlayan değil şaşırıp unutan akıllarıyla: "Hiçbir bilgimiz yok Şüphesiz ki gaybleri bilen yalnız sensin!" (Maide Süresi: 109) Bu ne büyük korku ki, Allah'a olan yakınlıkları ve katındaki değerlerine rağmen peygamberlerde öyle bir noktaya varmış ki akıllarını şaşırtmış da, ümmetlerinin kendilerine ne cevap verdiğini dahi bilemez hale getirmiştir! Ebü'I-Hasan ed-Dimeski'nin söyle dediği rivayet edilmistir: "Ebu Kurre el-Ezdi'ye dedim ki: 'İnsanların kalbi Kıyamet gününün dehşetli hallerine nasıl dayanır?" Dedi ki: "Onlar yeniden diriltildiğinde buna güç yetirecek bir yapıda yaratılırlar" Ebü'l-Hasan dedi ki: "İshak bin Halel'e Yüce Allah'ın peygamberlerine söylediği: “Size ne cevap verildi?” (sorusuna) onların: “Bilmiyoruz” (Maide: 109) sözünü sordum ve onlar dünyada kendilerine ne cevap verildiğini bilmiyorlar mı?' dedim Dedi ki: "Kendilerine bu soru yöneltildiğinde duydukları heybetin büyüklüğünden akılları şaşar ve dünyada kendilerine ne cevap verildiğini bilemezler Dolayısıyla doğru söylüyorlar Nihayet kendilerine gelirler ve dünyada kendilerine nasıl cevap verildiğini hatırlarlar" Ebu'I-Hasan "Bu cevabı Ebu Süleyman'a naklettim O: 'İshak doğru söylemis Peygamberler o andaki sözlerinde doğrudurlar Nihayet kendilerine gelince, kendilerine ne cevap verildiğini hatırlarlar" dedi Ebu Süleyman dedi ki: "Birinin, arkadaşına: 'Benimle senin aranda Sırat vardır' dediğini duyduğunda bil ki o Sıratı tanımıyor Eğer tanısaydı, Sıratta bir kimseye takılmayı veya birinin kendisine takılmasını istemezdi" |
Farzet Ki Öldün |
08-02-2012 | #8 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Farzet Ki ÖldünKıyametin Manzarası ve Tekvir Suresi "Allah'ın, peygamberleri toplayıp da: 'Size ne cevap verildi?' dediği gün " (Maide: 109) ayeti hakkında Mücahidin şöyle dediği nakledildi: "Onlar korkarlar ve: 'Bizim hiçbir bilgimiz yok' derler" Yine "O gün her ümmeti diz çökmüş görürsün" (Casiye: 28) ayeti hakkında şöyle dediği bildirildi: "Yani, diz üstü sürünerek " Mücahit devamla şunları söyledi: Abdullah'ın şöyle dediğini duydum: 'Hz Peygamber (sav) buyurdu ki: "Sizi mahşerde Cehennemin korkusundan diz çökmüş olarak görür gibiyim" Yine Mücahit dedi ki: "Abdullah bin Ömer (ra)'ın şöyle dediğini işittim: 'Hz Peygamber (sav) şöyle buyurdu: 'Kıyamet gününün manzarasına bakmak isteyen, "Güneş katlanıp dürüldüğünde " (Tekvir Suresi: 1) suresini okusun" Amr bin Zerr'in şöyle dediği bildirildi: "Sabahleyin hayır aramak üzere çıkan kişi, hayır bulur Gözlerinizin yaşarmamasını ve kalplerinizin katılığını bana mı yüklüyorsunuz? Eğer bugün size Allah'ın Kitabından bir öğüt dinletmezsem, O zaman suçu bana yükleyin " Beni dinleyiniz' O bekleyişte onlar arasında senin halin ne olacak?! Onların maruz kaldığı korku ve dehşete; hatta kalbin güç yetiremeyecek, vücudun kaldıramayacak kadar büyüğüne senin de maruz kalacağını biliyor musun? İşte görüyorsun, o durakta peygamberlerin bile akılları şaşmış Sen ise, asi, günahkâr ve Rabbinin hoşlanmadığı işlere devam edip dururken aklın ne hale gelir ve halin nice olur? En Yakın Akrabalar Bile Birbirinden Kaçar O korku, dehşet, titreme, yalnızlık ve şaşkınlıktan dolayı evlat, baba, kardeş, eş ve akrabaların senden kaçtıkları, senin de hepsinden kaçtığın o anı düşün! Nasıl da birbirinizi yüz üstü ve yardımsız bırakırsınız! Eğer o günün büyük korkusu olmasaydı, annenden, babandan, eşinden, çocuklarından ve kardeşinden kaçman mertlik ve vefakârlık sayılmazdı Fakat tehlike büyüktür, korku şiddetlidir Bu yüzden ne sen onlardan kaçtığından dolayı kınanırsın ne de onlar kınanırlar Neden diğer insanlardan değil de özellikle bunlardan kaçıyorsun? Onlara kızdığından dolayı mı? Nasıl onlara kızarsın veya onlar sana kızarlar ki? Öyleyse neden özellikle onlardan kaçıyorsun? Kızdığından mı? Oysa onlar, dünyada iken candaşların, gözünün nurları ve gönlünün sürurlarıydılar Fakat onlardan birinin sende bir hakkı bulunup da yakana yapışarak Aziz ve Celil olan Rabbinin huzurunda seninle hesaplaşmasından korkarsın Sonra belki de davayı kazanır da, kurtuluş ümidin olan iyiliklerinden kendisine verilir Böylece sevaplarından ayrılır ve bu yüzden de Cehenneme girersin |
Farzet Ki Öldün |
08-02-2012 | #9 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Farzet Ki ÖldünCehennemden Bir Boyun Uzanır Sen bu halde iken, birden Cehennemden bir boyun çıkıp yükselir ve açık bir dil ile, yaratıklar içerisinden hesapsız olarak yakalamakla görevlendirildiği kimseleri haykırır Sonra bu boyun yönelip gelir ve kuşun yem tanelerini topladığı gibi onları toplar, üzerlerine kapanarak ateşe atar ve ateş de onları yutar Sonra onlarla birlikte Cehennem in içinde gizlenir İşte onlara bu yapılacak Sonra bir münadi şöyle seslenir: "Mahşer ahalisi, kimin ikrama layık olduğunu görecektir Her hal ve durumda Allah'a hamdedenler ayağa kalksın'" Onlar ayağa kalkarak Cennete doğru seğirtirler Hesapsız Cennete Girenler Sonra geceleyin kalkıp ibadet edenlere de aynı şey yapılır Sonra, dünyanın ticaret ve alışverişi kendilerini Mevla'yı anmaktan alıkoymayanlara da böyle yapılır Nihayet Cennetlik ve Cehennemliklerden bu gruplar (hesapsız olarak) girecekleri yere girdikten sonra, amel sahifeleri uçuşur, insanların sağ veya sol ellerine düşer ve mizanlar kurulur Onca büyüklüğüyle kurulmuş mizanı düşün! Kalbin ürperti içerisinde defterinin sağına mı yoksa soluna mı, düşeceğini beklerken, defterlerin uçuşmasını bir tasavvur et! |
Farzet Ki Öldün |
08-02-2012 | #10 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Farzet Ki ÖldünÜç Yerde Kimse Kimseyi Hatırlamaz Hasan-ı Basri'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Hz Peygamber (sav)'in başı Hz Aişe (ra)'nın kucağındaydı Derken uykuya daldı Hz Aişe (ra) Ahireti hatırlayarak ağladı Gözünden akan yaşlar Hz Peygamber (sav)'in mübarek yanakları üzerine damladı Resulullah (sav) bu gözyaşlarıyla uyandı Başını kaldırdı ve: ('Niye ağlıyorsun, ey Aişe?') diye sordu Hz Aişe: ('Ey Allah'ın Resulü, Ahireti hatırladım da Acaba Kıyamet günü yakınlarınızı hatırlar mısınız?') dedi Bunun üzerine Hz Peygamber (sav) şöyle buyurdu: 'Canım kudretinin elinde bulunan Allah' a yemin ederim ki, şu üç yerde kişi kendisinden başka hiç kimseyi hatırlamaz: Teraziler kurulup insanların amelleri tartıldığı zaman iyilik kefesinin hafif mi, yoksa ağır mı geldiğini öğreninceye kadar Amel sahifeleri dağıtıldığı zaman, sağ elinden mi, yoksa sol elinden mi verildiğini bilinceye kadar Bir de Sırat yanında" Enes bin Malik'ten rivayet edilmiştir: "Kıyamet günü insanoğlu getirilip mizanın iki kefesi arasında durdurulur ve bir melek kendisi için görevlendirilir Eğer terazisinin sevap kefesi ağır basarsa, görevli melek bütün mahlukatın duyacağı bir sesle şöyle seslenir: ('Falan oğlu falan bir daha ebediyen mutsuz olmayacağı bir saadete ermiştir!') Eğer, terazisinin sevap kefesi hafif gelirse, bu defa de aynı melek, bütün mahlûkatın işiteceği bir sesle şöyle seslenir: ('Falan oğlu falan, bir daha hiç mutlu olmayacak bir sekavete uğramıştır!') İşte sen yaratıklarla birlikte ayakta dikilirken birden bire meleğe bakarsın ki, ona zebanileri getirmesi emredilmiştir Hemen ellerinde demir tokmaklar ve üzerlerinde ateşten elbiselerle gelirler Sen onları görünce korkarsın, dehşet ve heybetten yüreğin uçacak gibi olur |
Farzet Ki Öldün |
08-02-2012 | #11 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Farzet Ki ÖldünAdın Okunur Sen bu halde iken, birden bire yüksek sesle adın okunur Gelmiş geçmiş bütün mahlûkatın huzurunda isminle şöyle çağırılırsın: "Nerede falan oğlu falan? Aziz ve Celil olan Allah'a takdim edilmeye gel!" Zaten melekler seni almak için görevlendirilmiş Nihayet seni Rabbine yaklaştırırlar Söz konusu çağrıyla istenenin sen olduğunu bildikleri için isim benzerliğinin bulunması kendilerini şaşırtmaz Talha bin Amr bize haber verdi ki: Bana İbn Ebi Rabah şöyle dedi: Ey Talha! Senin ismin ve benim ismim gibi kim bilir ne kadar çok isim vardır? Kıyamet günü: "Ey falan" dendiğinde hemen kastedilen kişi kalkar Başkası kalkmaz Çünkü kalbine sen olduğuna dair bilgi doğmuştur Hemen ayağa fırlarsın Bütün vücudun titrer Organların çırpınır Rengin uçar Korkan, ürken ve titreyen yüreğin göğsüne küt küt vurur Seni almakla görevli melekleri görünce, seni müthiş bir ıstırap, titreme ve korku tutar Kullar içerisinde çağrılanın senden başkası olmadığını çok iyi bilirsin Melekler ellerini sana uzatır, seni kıskıvrak yakalarlar Sonra uysal hayvanların çekilmesi gibi seni çeker götürürler Aziz ve Celil olan Allah'a arz edilmek ve O'nun huzurunda durup dikilmek üzere sürükleyerek safların arasından geçirirler Sen aralarından Rabbine doğru çekilip götürülürken bütün yaratıklar, gözlerini sana dikmişlerdir |
Farzet Ki Öldün |
08-02-2012 | #12 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Farzet Ki ÖldünUlu Divan Kalbin titreyerek, ıstırap ve ürpertiyle huzurda durduğun anı bir düşün! Seni yakaladıkları zaman elleriyle pazularını tutuşlarını ve o anda avuçlarının sertliğini bir düşün Elleriyle kıskıvrak yakalanışını ve safların arasından geçirilişini bir düşün! Kalbin uçar, gönlün yerinden fırlar gibidir Yine ellerinde bulunuşunu, bu şekilde seni Rahman olan Allah'ın arşına kadar götürerek, ellerinden fırlatışlarını ve Allah'ın ulu kelamıyla seni çağırmasını bir düşün' "Ey Adem oğlu, yaklaş bana!" Nurunun içine kaybolmuşsun Çırpınan, hüzünlü, ürperen ve korku dolu bir gönül; endişeli, korkulu ve kırık bir göz; uçmuş bir renk ve titreyen mustarip organlarla tıpkı annesinin yeni doğurduğu küçük yavru gibi, Aziz, Celil, Kebir ve Kerim olan Rabbinin huzurunda durursun Amel Sayfası Elinde, işlediğin hiçbir günahı ve gizlediğin hiçbir sırrı bırakmayıp hepsini içeren yazılı bir sayfa titremektedir Sen içindekileri yorgun bir dil, geçersiz bir delil ve kırık bir gönül ile okursun Hala sana ihsanda bulunan ve kusurlarını örtmeye devam eden Mevla' dan utanç ve korkun acaba ne derecededir?' İşlediğin çirkin fiillerinden ve büyük günahlarından seni sorguya çektiği zaman ne dille cevap verirsin? Yarın O'nun huzurunda hangi ayakla durursun? Hangi gözle O'na bakarsın? Hangi yürekle O'nun ulu ve yüce sözlerine, sorgulama ve azarlamasına dayanabilirsin? Küçücük vücudunla, titreyen organlarınla ve çarpıntılı yüreğinle kendini bir tahayyül et Günahlarını hatırlatıp kötülüklerini ortaya döken ve seni durdurup gizlediklerini bir bir itiraf ettiren kelamını işitmektesin Bu haldeki durumunu ve bin bir tehlikenin seni çepeçevre sarışını bir tasavvur et! Kim bilir kaç günahı unutmuşsundur ki Allah onları sana hatırlatmıştır! Sakladığın kaç gizli sır vardır ki, Allah hepsini açıklayıp ortaya dökmüştür Kim bilir nefsin isteklerine olan meylin ve gafletin sebebiyle ihlâslı yaptığını ve ifsad edici arızalardan uzak olduğunu zannettiğin nice amelin vardır ki, Allah hepsini geri çevirmiş ve boşa çıkarmıştır |
Farzet Ki Öldün |
08-02-2012 | #13 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Farzet Ki ÖldünSon Pişmanlık Oysa bunlara büyük bir ümit bağlamıştın Rabbine itaat konusunda gösterdiğin ihmalinden dolayı kalbinin ne büyük üzüntü ve pişmanlıkları olur! Nihayet her günahı anmak ve her gizliyi ortaya dökmek suretiyle, Allah seni tekrar tekrar sorguya çektiği zaman sıkıntı seni oldukça yorar ve utancın doruk noktaya ulaşır Çünkü karşındaki en Yüce Sultandır O'ndan utanıldığı kadar hiç kimseden utanılmaz Çünkü O, benzeri olmayan Baki, Evvel ve Kadim'dir İhsan sahibidir Şefkatlidir Merhametlidir Kerimdir Cömertliğine nihayet yoktur Nimet, fazl ve kerem sahibidir İşte bu sıfatları taşıyan bir Zatın seni sorgulamasını ne sanıyorsun? Emrine olan muhalefetini, gösterdiğin saygısızlık ve hayâsızlığı ve Kendisine kafa tutuşunu bütün açıklığıyla ortaya dökmüştür Dünyada emirlerine karşı gelişini, sana olan nimetlerini önemsemeyişini ve azametini düşünmeyişini sana hatırlatmasını düşünebiliyor musun? Nitekim şöyle der: "Ey kulum! Neden bana saygı göstermedin? Neden benden utanmadın? Sana olan ihsanımı hafife mi aldın? Yoksa sana iyilikte bulunmadım mı? Sana nimet vermedim mi? Benim hakkımda seni aldatan nedir? Gençliğini nerede yıprattın? Ömrünü nerede tükettin? Malını nereden kazandın ve nereye harcadın? İlminle ne derece amel ettin?" |
Farzet Ki Öldün |
08-02-2012 | #14 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Farzet Ki ÖldünTercümansız Görüşme Hz Peygamber şöyle buyurdu: "Hiçbiriniz yoktur ki, âlemlerin Rabbi, arada hiçbir perde ve tercüman bulunmaksızın kendisine soru sormasın" Adi bin Hatim şöyle demiştir: "Ben Hz Peygamber (sav)'in bir konuşmasına şahid oldum Şöyle buyuruyordu: “Hiç şüphesiz her biriniz, arada engelleyici hiçbir perde ve meramını ifade edecek hiçbir tercüman bulunmaksızın, Allah'ın huzurunda ayakta dikilecektir Allah soracak: 'Sana mal vermedim mi?' Kul: 'Evet verdin' diyecek Allah: 'Sana elçi göndermedi m mi?' diye soracak Kul: "Evet gönderdin' diyecek Sonra sağına bakacak Cehennem ateşinden başka bir şey göremeyecek Soluna bakacak, yine Cehennem ateşinden başka bir şey göremeyecek Öyleyse, (dünyada sadaka olarak vereceği) bir hurma parçasıyla da olsa ateşten korunsun Bunu bulamıyorsa, güzel bir sözle bunu yapsın” Abdullah bin Mes'ud yeminle sözüne başlayarak şöyle dedi: '''''İlah'a yemin ederim ki, sizden hiç kimse yoktur ki, birinizin dolunay ile başbaşa kaldığı gibi Rabbiyle başbaşa kalmasın" |
Farzet Ki Öldün |
08-02-2012 | #15 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Farzet Ki ÖldünEy Ademoğlu Niçin Aldandın? Sonra Allah ona şöyle buyurur: "Ey Âdemoğlu! Benim hakkımda seni ne aldattı? Ey Âdemoğlu! Bildiğinle ne amel ettin? Ey Âdemoğlu! Peygamberlere ne cevap verdin?" Yine Abdullah bin Mes'ud'dan rivayet edilmiştir ki, o sözüne yeminle başlayarak şöyle dedi: "Vallahi, sizden hiç kimse yoktur ki, birinizin gördüğü dolunay ile başbaşa kaldığı gibi Rabbiyle başbaşa kalmasın Sonra Allah ona şöyle buyurur: "Ey Adem oğlu! Benim hakkımda seni ne aldattı? Ey Âdemoğlu! Benim için ne amel işledin? Ey Âdemoğlu! Benden ne kadar hayâ ettin? Ey Âdemoğlu Peygamberlere ne cevap verdin? Ey Âdemoğlu Sana helal olmayana bakarken Ben gözlerinin üzerinde gözcü değil miydim? Sana helal olmayan şeyleri dinlerken Ben, kulakların üzerinde kontrolcü değil miydim? Ey Âdemoğlu! Sana helal olmayan şeyleri söylerken Ben, dilin üzerinde murakıp değil miydim? Sen ellerinle helal olmayan şeyleri tutarken Ben, onların üzerinde gözcü değil miydim? Ayaklarınla sana helal olmayan şeylere giderken Ben onların üzerinde gözetleyici değil miydim? Sana helal olmayan şeylerle kalben ilgilenip dururken Ben, kalbinin üzerinde murakıp değil miydim? Yoksa sana olan yakınlığımı ve sana gücümün yettiğini inkâr mı ettin?" |
|