Ömer (R.A.) Ve Kadınlar |
08-02-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Ömer (R.A.) Ve KadınlarÖMER (RA) VE KADINLAR İslam kadının toplumdaki pozisyonunu, hak ve görevlerini belirtmek suretiyle tesbit etmiştir Modern toplumlar kadını henüz akıllarından geçirmezken, İslam’ın on dört asır önce onları kölelikten kurtardığını burada söylememize gerek yoktur Bu husus, herkesin ittifakla kabul ettiği bir konudur Bunu açıklamaya teşebbüs edersek bu eserin konusunun dışına çıkmış olacağız Söylenmesi gereken şey kısaca şudur: Allah’ın yaratılış itibariyle erkekten farklı bulunduğu yönleri göz önünde bulundurulacak olursa bu sınırlı durumların dışında İslam, erkekle kadını hak ve görevlerde eşit kılmıştır Kadının asıl görevi, yeni nesillere hayat veren anne özelliğine sahip olması, kendi yaratılışında mevcuttur Bu sınırlamaları eskinin kalıntıları olarak nitelendirenlerin hatalı yolda olduklarını zaman göstermiştir Hatta çoğu zaman toplumlar bu hatayı, çok pahalıya ödemişlerdir Bilim, aydınlık ve uzay asrı olarak nitelendirilen çağımızda kişi, ayyaş denilecek kadar aileden kopmuş, aile değerlerini kaybetmiş, kendi benliğini yitirmiş olarak karşımıza çıkmaktadır Birçok ülkenin aile sistemini yeniden yerine oturtmak için,çaba içinde oldukları hiç de garipsenecek bir durum değildir Buna ek olarak Allah’ın yaratmış olduğu gibi erkekle kadın arasındaki tabii farklılıkları kabul etmek, garipsenmemelidir Ömer'in bu meseledeki rolü, diğerlerinde olduğu gibi, icad etmek değil, uygulamaktır Teori ile uygulama arasındaki büyük farkı zikretmekle okuyucuyu sıkmayacağız İslam kadına toplumsal bir statü vermiştir Acaba kadın için bu statüyü kabul etmek onun bu hakkından fiilen faydalanmasını sağlar mı? Oysa bunu bu şekilde kabul etmek imkansızdır Çünkü bunun gerçekleşebilmesi için, toplumsal değerlerin ve şartların gelişip kalkınması ve kadının haklarını kolayca kullanabilmesini sağlayan atmosferin oluşması gerekir Örnek olarak şunu verebiliriz: Çağdaş dünya ülkelerinin büyük çoğunluğu, kadına siyasi haklar tanımışlardır Hatta bazıları daha da ileri giderek kadınla erkeği mutlak manada eşit görmüştür Acaba fiilen bu eşitlik sağlanmış mıdır? Gerek kapitalist gerekse komünist ülkelerde hayat gerçekleri bu soruya olumsuz cevap vermektedir Okuycuya basit ve aynı zamanda anlamlı bir gerçeği sunmak kaanatimizce yeterlidir: Birinci dünya savaşından sona Avrupa ülkelerinin çoğunda kadınların sayısı erkeklerinkine göre aşın bir şekilde çoğaldı Almanya gibi bazı ülkelerde ise tam iki katını geçti Şayet hesaplar mantıklı bir şekilde yapılacak olursa, parlamentolardan büyük çoğunluğunun kadınlardan oluşması gerekmez miydi? Bakanların kadınlardan meydana gelmesi ve devlet başkanlarının kadın olması icab etmez miydi? Bununîa beraber istisnasız bir şekilde bu ülkelerin bütün parlamentonlarının büyük çoğunluğu hala erkeklerden oluşmaktadır Aynı şekilde siyasi partilerdeki liderlikle bağlı olan statüler ve devletin önemli siyasi organları erkeklerin elindedir Kadın bu statülerin ancak remzi bir şekilde kullanabilmiştir Bunların eski etkenlerden kaynaklandığını ileri sürmek, imkansızdır Çünkü kadına bazı ülkelerde siyasi hakların verilmesi yarım asırdan fazla bir süreyi kapsamakla, bu süreden beri kadın eğitim görmüş ve erkeğe verilen imkanların ve fırsatların aynısı kendisine tanınmıştır Erkekle kadın arasında mutlak eşitlik bayrağım dalgalandıran sosyalist ülkeler, bu hususta kapitalist ülkelerden pek farklı değildir Rusyada ve diğer sosyalist ülkelerde devletin önemli başlıca makamları ve partideki toplu liderlik makamları erkeklerin elindedir Şayet bu durum anormal ise kadın bu ülkelerde aktif bir şekilde görevini ve siyasi haklarını kullandıktan sonra bu anormal durumu kabul edemez ve bu durum aynı şekilde devam edemezdi Çünkü anormal durumların devam etmesi söz konusu değildir İslam toplumunda Ömer'in kadına karşı olan pozisyonunu arzetmeden önce bu şekilde konuya girmemiz gerekliydi Şayet İslam kadınla erkek arasında gerek özel gerekse kamu haklarında ve görevlerinde eşitlik prensibini yerleştirmiş ise bu prensibin tam manasıyla uygulama safhasına konması Ömeri'n döneminde yeterli sebepler ve şartlar sağlanamadığından dolayı uygulanamamıştır Çünkü toplum için en zor olan şey, teorik düşüncenin gelişmesine paralel olarak toplumsal değerlerin de bu suretle gelişmesidir Bütün Müslümanlar, Araplarla Acemler arasında üstünlüğün ancak takva ile mümkün olacağına inanmaktadırlar Aralarındaki imtiyaz ancak Allah'a olan yakınlıkları ve takvaları ile kendini gösterir Bununla beraber, Üsame b Zeyd'in ordu komutam olarak askerin başına atanmasından rahatsız oldular ve gerek Resulullah’ın hayatında gerekse vefatından sonra bu konuyu konuştular O kadar ki aynı konuyu Ebu Bekir ile Ömer de ele aldı Takva sahibi halife onu azarlayarak bu emrin Resulullah tarafından verildiğini söyledi Kadın ise, İslam'dan önce köleden farklı değildi Ölenin terekeleri arasında miras yoluyla başkasına geçer, ar ve utançtan dolayı bazı kabilelerde canlı olarak toprağa gömülür, erkek dilediği sayıda kadınla evlenebilir, yine dilediği kadar boşayabilir ve dilediği süre kadar da yanında bulundurabilirdi Kadın erkeğe karşı hiçbir hak iddia edemezdi İslam gelir gelmez bunların hepsini kökünden kaldırdı Toplum, Allah’ın iradesi olması itibariyle bunu kabul etti Ancak, daha önce de belirttiğimiz gibi, teori ile uygulama arasında büyük farklılıklar vardır İşte bu şekilde yakın geçmişteki düşünceler insanların zihinlerinden tamamen silinmediği için, İslam’ın hükümlerini anlamalarına ve kastettiği gayeleri idrak etmelerine göre bu düşünceler bazen ortaya açıktı bazen de ortadan kayboldu İşte hu şekilde erkeklerin yaptığı işlerin büyük çoğunluğuna, kadının da yapmasına İslam izin vermesine rağmen, Ömer'den gelen rivayetlerden her hangi bir kadına gerek özel gerekse kamu sahasında görev verdiğine dair bir habere rastlamış değiliz Herhangi bir kadını ne bir bölgeye vali, ne halâm, ne de ordu komutanlığına atamış değildir Takip ettiği metod, önce Resulullah’ın sonra da Ebu Bekir'in takip ettiği metodun aynısıdır Bunun anlamı İslam’ın kadına kamu hizmetlerini yasaklaması mıdır? Daha sonra İslam Hukuku bu soruya cevap vermiştir Çoğunluğun vardığı görüşe göre, İslami kavramlara uygun olarak kadın özel statülerde çalışma hakkına sahiptir Ancak kadın, kamunun nem taşıyan ve kritik sayılan kamu hizmetlerinde çalışma hakkına sahip değildir Bu görevler şunlardır; Halifelik, tefviz bakanlığı, hakimlik ve bölge valilikleridir Ancak bazı İslam hukuku ilim uzmanları kadının hakimlik yapmasını uygun görmüşlerdir Biz burada bu görüşü benimseyen ve karşı çıkan taraftarın delillerim söz konusu edip mevzuyu gereğinden fazla dağıtmayacağız Fakat biz çağın kriterlerinin yanında durup varmış oldukları ölçüleri gözden geçireceğiz İslam hukukçularının vardıkları kadının çalışıp çalışmayacağı görevler prensibinin bütün dünya ülkeleri tarafından bugün uygulandığı sonucuna varırız Bugünkü çağdaş ülkeler teorik açıdan bunu kabul etmek istememelerine rağmen adı geçen prensibi aynen uygulamaktadırlar Sosyalist blokun lideri Sovyet Rusya 1917'den bugüne kadar devlet başkanlığını, başbakanlığı veya parti liderliğini hiçbir kadına vermiş değildir Bugüne kadar kadına tamamen verdiği bakanlıklarda ikinci planda geri kalan görevlerden ibarettir Kamu sahasında kadının istemiş olduğu görevler remzi bir işbirliğinden ibaret olup erkeğe göre ikinci plandadır Burada açıklamak istediğimiz şudur: Ömer'in ve önceki halife Ebu Bekir'in metodları İslam’ın kadına kamu işlerini işletmesini yasaklamadığı, ancak o zamanki şartların durumuna göre, içtimai yapının bunu kabullenmeye hazır olmadığı ve teorinin uygulama safhasına geçmediği anlamını ihtiva ettiğidir Bu sebeple Ömer (ra) Müslümanların işlerinden herhangi birini çözümlerken herhangi bir kadını görevlendirmiş değildir Hatta eşlerinin devlet idaresine yakından ve uzaktan müdahale etmelerim kesin olarak yasaklamıştır Bu husustaki rivayetlere göre, görevini yapmakta ihmalkarlık gösteren valilerinden birine eşlerinden biri yardım etmek istedi ve kendisinden onu affetmesini istedi Kendisine şöyle söyledi: “Onun üzerinde ne hata buldun?” Ömer sinirli bir şekilde kendisini süzdü ve dedi ki: “Ondan sana ne? Sen bir oyuncak gibisin Oynanır, sonra atılırsın (Oyuna getirilir ve kandırılırsın) sözleriyle harfi anlamı kastetmemiştir, bu kesindir” Ömer’in nazarında kadını erkeği eğlendiren bir oyuncak olması mümkün değildir Ömer verdiği bu cevapla, bir kadının devlet idaresiyle ilgili olan konularda ona söz açmamasını temin etmek, fesat kapısını kesin bir şekilde kapatmak ve bir defaya mahsus olmak üzere incitici cevap vermek istemişti Kadınların perde arkasından devlet işlerine müdahale etmesiyle insanların başlarına ne büyük felaketler ve musibetler getirdiklerini idrak etmek isteyenlerin tarih sayfalarını gözden geçirmeleri yeterlidir Ömer'in biraz önce değindiğimiz metodu, fesadın muhtemel olan ve çıkacağı her kapıyı kapatmak ve gerektiği şekilde buna kesin bir tavırla karşı koyma esasına dayanıyordu Bu konuyla ilgili daha önce verdiğimiz örnekleri burada hatırlatmak yeterlidir Bu sebeple Ömer (ra) eşine namazlık hediye eden valisine karşı çok katı bir tavır takınmıştır Durumu öğrenir öğrenmez valinin gelmesini emretmiş ve namazlığı yüzüne vurmuştur Ömer ailesine bir daha herhangi bir hediye vermesini kesin bir şekilde yasaklamıştır Ömer'in buradaki tavrı oldukça açık ve seçiktir Aslında namazlık hediyesi meşru bir harekettir Ancak kendisinden izin alınmadan, halifenin eşine hediye ediliyorsa kesin bir tavırla kapatılması gereken fitne kapısını açacaktır Oysa Ömer gibi bir zat fitne kapısı için güçlü bir seddir Buna benzer olarak daha önce de arzettiğmiz gibi, Rum kralının eşinin Ömer'in eşine gönderdiği hediyelere el koymak suretiyle Beytülmale teslim etmişti Ömer (ra) döneminde kamu işlerinin yönetiminde kadına görev verilmemesi, daha doğrusu kadına bu fırsatın tanınmaması içtimai sebeplerden kaynaklanmasa bile, biz bunun için kadının mahrum edilmesi demeyeceğiz Çünkü Müslümanı ilgilendiren işlere kadının müdahale etmesi, iştirak etmesi kendisinin meşru hakkı olup bundan mahrum edilmesi mümkün değildir Daha önce de arzettiğimiz gibi, devletin bütün işleri içtihad üzerine kurulmuştur İçtihad ise her erkek ve kadın Müslümanın hakkı olup Ömer'in dilediğine verdiği bir bağıştan ibaret değildir O zaman camiler bugünün parlamentosunun yaptığı işleri yapıyordu Toplantıya çağırmak da ezanla yerine getiriliyordu Camiye gelme erkeğin olduğu kadar kadının da hakkıdır Oturuma geldiği zaman kendi görüşünü ortaya atması, en tabii hakkı olup söylediklerine delil gösterebiliyorsa halifenin görüşüne zıt bile olsa fikirlerini beyan edebilirdi Bu husustaki rivayetlerin en meşhuru, Ömer’in mehirler için maksimum bir sınır koyma çabasıyla ilgilidir Ömer (ra), bir gün halka hitap ederek kendilerinden kadınların mehirlerini [67] kırk ukiyeye arttırmalarını talep etti Aralarında bir kadın haykırarak şunları söyedi: “Bu seni neden ilgilendiriyor?” “Neden?” Kadın dedi ki: “Çünkü Allah şöyle buyurmaktadır: "Eğer bir zevceyi bırakıp da yerine başka bir zevce almak isterseniz öbürüne yüklerle (mehir) vermiş olsanız bile içinden bir şey almayın (Kendisine hem) bir iftira ve açık bir günah (yükler, hem) alır mısınız onu?" [68]” Ömer (ra) hatasını anladı ve kararından döndü Rivayete göre şöyle söyledi: "Kadınlar bile Ömer'den iyi bilirler" Şayet çağın diline tercüme edecek olursak, diyebiliriz ki, İslam kadının parlamentoya girmesine engel değildir Genel normların konulmasında iştirak hakkına sahiptir Mescitlerde kamu çıkarlarını tartışma hakkına sahip olduğuna göre, cami o zamanki İslam devletinin parlametosu idi Burada ortaya çıkan fark esasda ve cevherde olmayıp metodda ve formasyonda kendisini göstermektedir Tarihin kaydettiklerine göre, kadının kamu işlerine katılması ve görüşünü beyat etmesi camilerle sınırlayıp dışarıya da çıkmıştır Rivayete göre Ömer b Hattab camiden çıktı ve beraberinde Müslümanlardan elCarud elAbdi adında biri vardı Bir kadın gelerek yolunu kesti, Ömer kedisine selam verdi Kadın Ömer'in selamına cevap verdikten sonra dedi ki: “Biraz yavaş ya Ömer, Seninle birkaç kelime konuşmak istiyorum” Halife "söyle" deyince kadın konuşmaya başladı: “Ya Ömer! Ukaz pazarından gençlerle güreştiğinden, Umeyr adıyla bilindiğin zamandan beri seni tanıyorum Aradan bir süre geçti, Ömer adıyla tanındın Aradan fazla bir zaman geçmeden "mü'minlerin emiri" ismiyle meşhur oldun Raiyenin işlerinde Allah'tan kork ve takva sahibi ol Bilmelisin ki, ölümden korkan, zamanın ve fırsatların iyi değerlendirilmemesinden korkar” Bunun üzerine Ömer'in arkadaşı kendisine dedi ki: “Mü'minlerin emirine karşı fazla ileri gittin?” Ömer ona dedi ki: “Bırak istediğini söylesin Sen onu tanımıyorsun? O, Allah’ın göklerden kendisini dinlediği Hevze bint Hakîm'dir” Ömer'in onu dinlemesi en tabii ve en uygun bir harekettir [69] İş, kadının özel veya kamu hakkını koruması için otoriteye karşı çıkmasıyla kalmadı, aksine sağduyu ve basiret sahibi Ömer kadından başkasının bu en iyi şekilde anlatamayacağını üstün zekasıyla idrak etmiş ve bu durumları kadınlarla tartışmıştır Bundan dolayı, birçok konuyu kadınlarla müşavere ediyordu Resulullah'ın muhterem zevcesi olan kızı Halsa'dan kadının eşinden ne kadar ayrı kalabileceğini sormakla mahzur görmedi Hafsa validemiz bu sürenin dört ay olduğunu söyleyince, bunu askerin ailesinden ayrı kalacağı maksimum süre olarak belirledi ve artık kural haline getirdi Ömer döneminde kadına kamu işlerine iştirak hakkı verilmediğini daha önce de belirtmiştik Ama buna karşılık içtihad sahasında kadın görüşleriyle halifenin icraatına katkıda bulunmuştur Resulullah'ın vefatından önce söylemiş olduğu hadisi şerif yeterlidir: "Dininizin yarısını bundan alın" Bununla eşi ve mü'minlerin annesi Aişe validemizi kastediyordu Aişe Osman'ın son dönemleri ile Ali'nin ilk döneminde siyasi konularda önemli rol almaktan kaçınmadı Öyle sanıyoruz ki, kadının kamu işlerine direkt olarak iştirak etmesini yasaklamakla Ömer ne derece ilham ve sağduyu sahibi olduğunu bu rol bilhassa açıklamaktadır Çünkü bir taraftan bu görevi işletecek kadar kadının olgun (yetişkin) olmaması, diğer taraftan toplumun kadının bu yeni rolünü benimsemeye henüz hazırlıklı olmamasıydı Şayet kamu sahasını bir tarafa bırakıp özel sahaya yönelecek olursak, Ömer'in kadın hususundaki metodunun iki önemli özelliğe sahip olduğunu görürüz: 1 Kadını aşırı bir şekilde kıskanması 2 Kadına karşı olan aşırı sempatisi Ömer (ra)'in kadınları kıskanması: Ömer'in kadım kıskanması, kıymetli bir şeye sahip olan biri gibi, onu ellerin yetişemeyeceği, gözlerin göremeyeceği uzak bir yere saklama ve sahip olma kıskançlığı değil, kadının yararına olan kıskançlık olup amacı, kadının namusunu, adını, fitnelere karşı maruz kalmasını ve zelil olmasını önlemekten ibarettir Onun bu kıskançlığı bu anlamıyla eşleri için özel olan bir kıskançlık olmayıp bütün Müslüman kadınları kapsamaktaydı Peygamber Aleyhisselamın eşleri de bu kapsama giriyorlardı Peygamber'e eşlerinin hicap giymeleri için ilk tavsiyede bulunan kimse Ömer'dir Başlangıçta Peygamber Ömer'in bu teklifine olumlu karşılık vermemişti Peygamberin eşleri bazı ihtiyaçlarını gidermek için geceleyin dışarı çıkarlardı Bir gün Şevde binti Zem'a daşarı çıkmıştı Kendisi uzun boylu bir kadındı Ömer toplantı sırasında onun dışarı çıktığını gördü ve dedi ki: “Ya Şevde, seni tanıdım” Sonra Resulullah'a şöyle söyledi: “Ey Allah’ın Resulü, huzuruna doğru ve dürüst kişiler girdiği gibi, kötü ve facir insanlar da girmekledirler Müslümanların annelerinin hicap giymeleri için emredersen bizler için çok hayırlı olacaktır” Bunun üzerine hicap ayeti nazil oldu Allah bu ayeti kerimesinde şöyle diyordu: "Ey peygamber kadınları, siz, diğer kadınlardan (herhangi biri) gibi değilsiniz Eğer (Allah'tan) korkuyorsanız (size yabancı olan erkeklere) yumuşak söylemeyin Sonra kalbinde bir maraz bulunanlar tamaa düşer (ler) Sözü ma'rufvech ile (ve ağır başlı) söyleyin (Vakar ile) evlerinizde oturun Evvelki cahiliyet (devri kadınlarının kınla döküle, süslerini göstere göstere) yürüyüşü gibi yürümeyin Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin Allah'a ve Resulüne itaat edin Ey ehli beyt, Allah sizden ancak kiri gidermek ve sizi tertemiz yapmak diler" [70] Başka bir ayette de şöyle emretmektedir: "Ey Peygamber! Zevcelerine, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına dış elbiselerinden üstlerine giymelerini söyle Bu, onların tanınıp eza edilmemelerine daha uygundur Allah çok yargılayıcıdır, çok esirgeyicidir" [71] Ömer'in Peygamber hanımlarının özel hayatına karışması ve müdahalede bulunması muhtemelen ezvacı tahiratı rahatsız etti Öyle ki, onlardan Ümmü Seleme Ömer’in akrabasıydı kendisine şöyle dedi: “Ya İbn Hattab Senin bu yaptıkların çok gariptir Herşeye müdahale ediyorsun Şimdi Allah'ın Resulü ile eşlerinin arasına mı girmek istiyorsun?” Resulullah Ömer'deki bu özelliğin daha da gelişmesini istiyor ve bu yönde Ömer'e itina gösteriyordu Cennete gittiğini rivayet ettiği hadisinde, Ömer'e ait bir kasrın yanında bir cariyeyi abdest alırken gördüğünü, Ömer'in kıskançlığını bildiğinden Resulullah’ın kasırdan sür'aüe uzaklaştığını, bu yüzden Ömer'in ağlayıp kendisine şöyle söylediğini: "Seni de mi kıskanacağım ey Allah’ın Resulü?" dediğini, Resulullah’ın da verdiği cevapda "Allah kıskanacağını ve kıskananları sever, Ömer gerçekten kıskançtır" dediğini daha önce arzetmiştik Resulullah’ın ve Müslümanların katında özel bir yere sahip olmalarından dolayı hicab ayeti Resulullah'ın eşleriyle ilgiliyse Allah diğer Müslüman kadınları için aynı katılıkta bir emir empoze etmemiştir Ancak Ömer, kadının yüzünü açmasına ve herhangi bir ihtiyacını karşılamak için dışarı çıktığında süslenip püslenmesine karşıydı Bu hususla ilgili rivayetlere göre, Medine'de bir adam karısının süslenip püslenip dışarı çıkmasına izin veriyordu Ömer bunu duyunca kadını yanına çağırdı Ancak verdiği nasihatlerle onunla baş edemedi Bunun üzerine halka şöyle hitap etti: "Dışarı çıkan bu kadındır Onu dışarı gönderen de bu kocasıdır Şayet elimden gelseydi onları kınayacak ve kendilerine çirkin sözler dinlettirecektim" Daha sonra şöyle devam etti: "Kadın dışarı çıktığı zaman eski elbiselerini giysin" Bundan dolayı Ömer Müslümanlara şöyle nasihat veriyordu: "Kadınlarınıza ince elbiseler giydirmeyin, kadının vücudu içinde görünmüyorsa da vücudu güzelliğini ortaya koyar" O dönemde Arapların geleneklerine uygun olarak cariyelerin yapabildiklerini hür kadınlar yapamadıklarına göre, veya onlar için meşru sayılan hür olanlar için aynı durum söz konusu olmadığına göre, karışıklığı önlemek için Ömer, cariyelerin hür kadınlar gibi giyinmelerini yasaklamıştı Rivayetlere göre bir gün örtünmüş bir kadını gördü ve kim olduğunu sorduğunda kendisine şu cevabı verdiler: "Falancanın cariyesidir" Ömer asasıyla vurarak dedi ki: “Lek'a kendini hür kadınlara mı benzetmek istiyorsun?” Ömer'in kıskançlığı kadının tavırlarına karşı olan kıskançlıkla sınırlı kalmadı Aksine erkeğin kadına karşı olan pozisyonunu da kapsamı içine aldı Yol ortasında karısıyla konuştuğu için adamı dövdüğünü daha önce görmüştük Çünkü onların bu tavrı dedikoduya vesile olabilirdi Aynı zamanda kadınlar hakkında medhiye yazmaları halinde şairlere celde vuracağını kendilerine söylemek suretiyle uyarmıştı Mücahitlerden biri Ömer (ra)'e gelerek, bir adamın kadınlarla oturduğunu, onları gülünç duruma soktuğunu ve bunu kendisine adet edinerek tekrarladığını söyledi ve şikayette bulundu Adam kadınların ayaklarını bağlıyor, sonra da yürümeleri için kendilerine emir veriyordu Bu hareket onların yere düşmelerine, vücutlarının bazı bölümlerinin açılmasına sebep oluyordu Ömer bunları dinledikten sonra adamın kendisine getirilmesi için emretti Adam gelince kendisine yüz celde vurdu ve bir daha yabancı bir kadının yanına gitmekten men etti Ancak Ömer'in bu kıskançlığının gerçek yerine oturtulması gerekmektedir Ömer gösterdiği kıskanç hareketlerle kadının eve kapanmasını, meşru ihtiyaçlarını karşılamak için dışarı çıkmasını engellemiyordu Hatta meşru sınırlar dahilinde erkekler arasına karışmasına da engel olmayı kastetmiyordu Taberi'nin rivayet ettiği Dr Muhammed Hüseyin'in daha önce değindiğimiz eserine aldığı bu husustaki önemli anlamı dile getiren olay şöyledir: Ömer'in minber üzerinde kendisine seslendiği ve yönettiği meşhur komutan Sariye Farslara galip gelerek savaşı kazanmış ve büyük miktarda ganimetler elde etmişti Bu ganimetlerin arasında bir sepet dolusu mücevherat da vardı Sariye bunu askerlerden hibe olarak almış ve bu sepetle birlikte zafer müjdesini bir elçi vasıtasıyla Ömer'e göndermişti Sariyenin elçisi vardığında Ömer'in halka yemek yedirdiğini gördü Ve o da onlarla oturup yedi Ömer oradan ayrılınca adam kendisini takip ederek evine gitti Ömer elçinin doymadığını sandı ve beraberinde evine götürdü Halil'e öğle yemeği istediğinde kendisine ekmek, bitki yağı ve tuz getirildi Ömer elçiye baktı ve daha sonra eşine seslenerek dedi ki: “Çıkıp yemek yemeyecek misin?” Eşi dedi ki: “Yanında bir erkek olduğunu duydum” Ömer "Evet" dedi Eşi dedi ki “Erkeklerin huzuruna çıkmamı isteseydin üzerime giyecek başka bir elbise alırdım” Ömer, eşine şöyle cevap verdi: “Sana Ali'nin kızı, Ömer'in eşi Ümmü Gülsüm denmesine razı değil misin? (Bu sana yetmiyor mu?)” Ümmü Gülsüm onu kınayan ve hatta kızgınlığını dile getiren cevabında şöyle söyledi: “Bunlara ihtiyacım olmadığım söylemedim” Ömer, adama bakındı ve dedi ki: “O zaman sen yemene bak, şayet öğle yemeğimize razı olsaydı o da yiyecekti” Ömer'in kadınlara karşı duyduğu sempati: Ömer'in kadının muhafaza edilmesi ile ilgili olan katı pozisyonuna ve fitneye karşı maruz kalmamasına gösterdiği itinaya rağmen kadınlarla olan ilişkilerinde acıma duygusu onlara karşı yumuşaklığın bir timsali idi Kişiliğinde mündemiç olan bu özelliği cahiliye devrinde bile zaman zaman kendini gösteriyordu Ömer cahiliye döneminde Müslümanlara en fazla katı davranan ve işkence yapan müşriklerden biriydi Bununla beraber durum kadınla ilgili olduğu zaman onun kalbinin hazinelerinde gizli olan acıma duygusu ortaya çıkıyordu Bu husustaki rivayetler aşağıdadır: Ümmü Abdullah binti Hanteme şöyle der: Habeşistan'a hicret etmek için hazırlanırken Ömer geldi ve yanı başımda durdu Biz kendisinden her türlü işkenceyi ve katılığı görüyorduk Bana dedi ki: “Ya Ümmü Abdullah, bu bir çıkış mıdır?” Dedim ki: “Evet, vallahi sizler bize eziyet ve işkence yaparak bizleri kahrettiniz Kendimize bir yol bulabilmek için hicret ediyoruz” Ömer, dedi ki: “Allah sizlerle olsun O zaman kendisinde hiç görmediğim yumuşaklığın bulunduğunu gördüm Amir b Rabi'e bazı ihtiyaçlarını gidermek için gitmişti” Geri döndüğü zaman kendisine duruma anlattığımda dedi ki: “Sanki sen Ömer'in İslam'ı kabul etmesini istiyor ve buna fazla itina gösteryorsun?” Ben kendisine dedim ki: “Evet,” dedi ki: “El Hattab'ın eşeği İslam’ı kabul ederse de o yine kabul etmez” Öyle görünüyor ki, erkeğin idrak etmekten aciz olduğu şeyi kadın içgüdüsüyle ve fitratıyla idrak ediyordu Ömer (ra) kızkardeşinin ve eşinin İslamı kabul etliklerini öğrendiği ve onları yok etmek için gittiğini Ümmü Abdullah binti Hanteme öğrendiğinde onun tahmin elliği gibi, İslamı kabul etmesi gerçekleşmişti artık Daha öncelde fiziki özelliklerini belirttiğimiz gibi, çok güçlü ve kuvvetli idi Kız kardeşinin eşi olan Said'e vurdu ve yere yıktıktan sonra da göğsüne katı bir şekilde oturdu Kız kardeşi Fatıma gelip onu eşinin üzerinden atmak isteyince ona da vurdu ve yüzünden kanlar akmaya başladı Örkeli bir şekilde Ömer'e bağırmaya başladı: “Ey Allah’ın düşmanı Tek Allah'a inandığım için mi bana vuruyorsun?” “Evet” “Dilediğini yap, sana rağmen biz İslam’ı kabul ettik” Kızkardeşine bir süre bakan Ömer vaziyet karşısında yaptıklarından pişman olmaya başladı Daha sonra okuduğu Tûhâ suresini kendisine göstermesi için ikna etti Çoğunluğun rivayetine göre Ömer'in İslam’ı kabul etmesine bu olay sebep olmuştur İslam’ı kabul ettikten sonra kadınlara karşı yumuşak davrananların başında geldi Kadınları tahrik eden dünya ziynetlerinden ve süslerinden olan uzaklığı, aşırı zühdüne ve basit yaşantısına rağmen o kadınlarla olan ilişkilerinde en iyi davranan en iyi hayat sürdürenlerdendi Ömer'in metodu basit ve kolay bir şeklide zuhur etmektedir Belki de okuyucu bunların yanından duraklamadan geçecektir Oysa onun metodu büyük anlam taşımaktadır Her çağ için büyük anlam ifade eden bu metodun bazıları aşağıdaki gibidir: Kadının meşru olan cinsi içgüdüsünün tatmininde ihtiyacı tardi etmesi: Kendisinden gaip olan kadının eşine karşı olan özlemini dile getirip Allah'a yalvarmasını duyar duymaz, bu meşru talebin yerine getirilmesi için erkeklere olan ihtiyaca ve ordunun yeterliliğinin hesabına da olsa girişimde bulunmuş ve aileleri ziyaret etmeleri için her dört ayda bir kendilerine izin verilmesini komutanlarına emretmişti Başka bir kadının kocasının ağız kokusundan rahatsız olduğunu ima eden sözlerini duyduktan sonra, kadının bu meşru talebinin gerçekleşmesi için çalışmış kadını boşaması için kendisine maddi tazminat ödemiştir Böyle bir durumda her iki tarafında razı edilmesini günümüz devlet sistemlerinin nasıl gerçekleştirebileceklerini ve bunun nasıl olacağını doğrusu merak ediyoruz Bir kadın darmadağın ve perişan olan kocasıyla birlikle Ömer'e geldi ve kendisine şöyle söyledi: “Ey mü'minlerin emiri! Beni bu adamın elinden kurtar” Ömer onlara baktı ve ferasetiyle kadının kocasına neden nefret duyduğunu idrak etti Mecliste oturan arkadaşlarından birine adamı yanma almasını, banyo yaptırmasını, tırnaklarını ve saçlarını kestirmesini ve daha sonra kendisine getirilmesini emretti Ömer’in arkadaşları istenilenleri yerine getirdikten sonra, adamla birlikte döndüklerinde Ömer, adama karısının elinden tutmasını ima etti Adam eşinin elinden tutunca kadın dedi ki: “Ya Abdullah! Mü'minlerin emirinin huzurunda böyle mi davranılır?” Daha sonra kocasıyla çıkıp gitti O zaman Ömer (ra) şöyle söyledi: “Eşlerinize karşı böyle davranın Onların sizler için nasıl süslenip püslenmesini isterseniz, onlar da sizin süslenip güzel giyinmenizi isterler” Ömer, karısını sevmediği için boşamak isteyen ve buna karar veren kocaya şöyle diyordu: “Bütün aileler aşk üzerine mi kurulmuştur? Vicdan, dürüstlük ve itina nerede?’ Keşke aşk ateşiyle yanan ailenin yıkılması ve çocukların sokaklara düşmesi pahasına da olsa, bu uğurda herşeyi feda edenler Ömer'in bu sözünü anlayıp idrak edebilselerdi Şüphesiz Ömer bu husustaki içtihadına Allah’ın şu ayetini delil gösteriyordu: "Size nefislerinizden kendilerine ısınmanız için zevceler yaratmış olması, aranızda bir sevgi ve esirgeme yapması da onun ayetlerindendir Şüphe yok ki, bunda fikrini iyi imal edecek bir kavim için elbette ibretler vardır" [72] Çünkü bazılarının tasarladığı gibi sevginin sonu, sür'atle yok olmaya mahkumdur Hakiki sevgi, dürüstlük, acıma, itina ve vicdan ebedi hislerden ibarettir Aile yapısının sağlam temeli bunun üzerine kurulduğu gibi, iyi bir aile bu esaslar üzerine tesis edilebilir Karısına hile yapan, saçlarını boyamak suretiyle kendisinin küçük olduğunu sahtekarlıkla karısına yutturan adama vurarak şöyle der: “Milleti oyuna getirdin” Genç kızın hatalarını ortaya çıkarmaya ve başkalarına söylemeye yönelen babaya ikazda bulunmuş ve şu anlamlı sözleri söylemiştir: “Allah’ın gizlediğini ilan etmeye kastın mı var? Vallahi, onun hakkında herhangi bir kimseye bir şey söyleyecek olursan, seni herkese ibret olacak şekilde cezalandıracağım” Ömer bir adamın eşlerini boşadığını ve bütün mallarını çocuklarının arasında taksim ettiğini öğrendi Çünkü öleceğini tahmin ediyordu Kendisini çağırdı ve şöyle dedi: “Öyle sanıyorum ki, şeytanın sesi sana hoş gelmiştir Ve senin öleceğim duymuştur, senin kalbine yaptığın bu kötülükleri yerleştirdi Çok uzun süre yaşayacağıın sanmıyorum Vallahi sen kadınlarını geri getirecek ve kendilerine mallarını vereceksin Aksi takdirde mirasını ben onlara vereceğim Ve Ebu Rigal'in mezarının taşlandığı gibi, senin mezarının taşlanmasını emredeceğim” [73] Hür veya köle olması göz önünde bulundurulmaksızın dişi olması itibariyle Ömer'in sempatisi bütün kadınları kapsamına aldı Bu sebeple kadının çocuklarından mahrum edilmesi ve anneliğin sevgisinin takdirinin gereği olarak çocuk sahibi olan köle kadınların satılmasını kesin bir şekilde yasakladı Ömer (ra) kadınlarla olan ilişkileri şu esaslar üzerine kurmuştur: a) Kadınların sınıflandırılması: Ömer kadınları üçe ayırır ve der ki: “Kadınlar üç çeşittir: 1 Yumuşak huylu ve kötülüklerden uzaktır Dindardır İmkansız şeyleri istemek suretiyle hayatı ailesine zorlaştırmaz 2 Çocuk yüküdür, sürekli çocuk doğurur 3 Kocasının boynuna geçirilen boyunduruktur Allah dilediğinin boynuna bu boyunduruğu geçirir Dilediğini de bundan kurtarır” b) Kadınla kurulan ilişki metodu: Ömer (ra) bu hususta şöyle der: "Kadınların şerlerinden Allah'a sığının Seçilmiş ve iyi olanlarına karşı da her zaman temkinli davranın" Başka bir sözünde de şöyle demektedir: “Onlardan uzaklasın ve çoğu zaman kendilerine "hayır" cevabını verin "Evet" demeniz onların daha çok soru sormalarına vesile olur” Başka bir keresinde de şöyle demiştir: "Kadınların mehirlerini fazlalaştırmayın" Ve onun meşhur sözlerinden biri de şudur: "Kendi ailesinin içinde çocuk gibi olan, kendisine ihtiyaç duyulduğu zaman da evinin reisi olan kişiyi severim" c) Evlenmek için tercih ettiği kadın: Evlenmek için bakire kızları tercih ederdi Bunun sebebi, genç ve sıhhatli oluşları değil, çok seven ve az cimri olan kimseler bulunmalarıdır Ömer ahmak kadınlarla evlenmeyi yasaklamış ve şöyle demiştir: “Ahmak kadının hamline dokuz ay kalan cenin, ancak annesi gibi ahmak olarak doğar Yani ahmaklığı tevarüs eder” Ömer verdiği nasihatlardan birinde, çirkin bir erkekle evlendiği için kadının azarlanmaması ve kendisinden nefret edilmemesi gerektiğini belirtmiştir O aynı zamanda Arapların yabancı kadınlarla evlenmelerine karşıydı Bunun sebebi böyle bir evliliğin haram oluşu değil, bir kaygısıydı Bu hususta şöyle demektedir: “Acem kadınlarında cazibe vardır Onlara meylederseniz, diğer eşlerinizi ihmal edersiniz” d) Ömer’in güzellik anlayışı: Ona göre güzelliğin ölçüleri de şöyledir: Rivayete göe şöyle demektedir: “Esmer, küçük burunlu ve gözleri büyük olan kadınlarla evlenin Taki kendisinden uzak olduğunuz zaman sadakati devam etsin” Zühd ve takvasına rağmen gerek cahiliye döneminde gerekse Müslüman olduktan sonra eşleri güzellikte meşhur idiler Bu hususta Abbas Mahmud elAkkad şöyle demektedir: "Eşleri hakkında rivayetler az olmasına rağmen, onun bu hususta çok şanslı olduğunu ve eşlerinin çok güzel olduğunu biliyoruz Bunlardan biri olan Kûreybe binti Ebi Ümeyye bin elMugîre Kureyş kadınlarının arasında güzelliğin sembolüydü Rivayetlere göre Sa'd b Ubade, Resulullah’ın da bulunduğu bir sırada şöyle dedi: “Kureyş kadınlarının güzelini görmedim” Resulullah dedi ki: “Ebu Ümeyye b elMugîre'nin kızlarını görmedin mi? Küreybe'yi görmedin mi?” Rivayetlere göre Cemile binü Sabit, Ömerin başka bir eşidir güzelliğinden dolayı bu isim kendisine verilmiştir Cahiliye dönemindeki ismi Asiye idi İslam’ı kabul ettikten sonra bu ismi sevmez oldu Önce Ömer'e sonra da Resulullah'a değişürmesi için söyledi [74] Bunun üzerine her ikisi de onu Cemile ismiyle isimlendirdiler Çünkü güzelliğini ancak bu isim nitelendiriyordu Başka eşleri hakkında da bu türlü rivayetler varsa da bunlar kadar yaygın değildir Ancak Ömer'in halife olduğu zaman bile nişanlamak istediği bazı kadınların kendisini reddetmeleri yaşadığı hayat tarzının basit oluşuna ve zühdüne dayanıyordu Onunla nişanlanmayı reddedenlerden biri de Ümmü Eban binü Utbe b Rabia idi Sebep olarak şöyle söylüyordu: “Onun ahiret düşüncesi, dünyasını büyük çapta etkilemiş, sanki Rabbini gözleriyle görüyor” Diğeri ise Ümmü Gülsüm binti Ebi Bekir idi, o da şu sözüyle gerekçesini belirtmiştir: “Kendisi kadınlara karşı katı ve yiyeceği ise serttir” Şüpheyi ortadan kaldıran bir gerçek vardır O da Ömer'in kadını toplumdaki gerçek yerine oturtması, ödeneklerin ödenmesinde bazı kadınları erkeklerden üstün tutmasıdır Daha önceki konularda değindiğimiz gibi, Safiye bint Abdülmuttalib'e Resulullah’ın katındaki değeri yüzünden altı bin dirhem, Esma binti Umeys'e, Ümmü Gülsüm binti Ukbe ve Ümmü Abdullah b Mesud'a biner dirhem ödenek ödemiştir Muhacirlerin ve Ensarın eşlerine ise bu hususta takip ettiği metodun ölçülerine göre, allı yüz, dört yüz, üç yüz ve iki yüz dirhem ödemiştir Yine bu husustaki rivayetlere göre, her zaman olduğu gibi Ömer çarşıda gezinirken, genç bir kadın geldi ve kendisine dedi ki: “Ey mü'minlerin emiri! Kocam vefat etti ve arkasından küçük çocuklar bıraktı Yemin ederim ki, onların ne koşu atları, ne sağacak hayvanları ve ne de ziraat yapacak toprakları vardır Ortada kalıp perişan olmalarından korkuyorum Ben Hefaf bin Eym'a elGaffari'nin kızıyım, babam Hudeybiye'de Resulullah’la bulunmuştur” Ömer durdu ve şunları söyledi: “Hoş geldiniz” Sonra evdeki bağlı deveye doğru yürüdü İki çuvala yiyecek doldurarak deveye yükledi Daha başka yiyecek ve giyecekler de yükledi, sonra devenin yularını kadının eline verdi Kendisine dedi ki: “Al bu deveyi, sür git Bunlar bitmeden size inşaallah daha büyük hayırlar gelecektir” Orada hazır bulunanlardan biri dedi ki: “Ey mü'minlerin emiri, ona fazla verdiniz” Ömer cevap verdi: “Annen seni kaybetsin Vallahi bunun babası ve kardeşi bir kaleyi kuşattılar, uzun süren muhasaradan sonra kaleyi fethettiler Daha sonra bizler bu kaleden fey aldık ve almaya devam ediyoruz” Ömer'in pozisyonu kadından başka aile içinde bulunan herkesi kapsamına aldı Ömer çocuklara büyük itina gösteriyor, onları seviyor ve öpüyordu Çocukları hiç öpmediğini söyleyen valiye görev vermediğini ve tayin etmekten nasıl vazgeçtiğini daha önce görmüştük Halifenin ancak sütten kesilmiş çocuklara verdiği ödeneği elde etmek için acele davranarak, daha zamanı gelmeden annenin çocuğunu sütten kesme girişimini ve süt çocuğunun ağlayışının Ömer'i nasıl etkilediğini daha önce görmüşlük Bu durumun kendisine nasıl elem verdiğini, ağlayışından Müslümanların sabah namazında onun sesinin boğukluğundan kıraatini anlayamadıklarını da keza daha önce görmüştük Çünkü bu kadının dışında diğer kadınların da böyle yapabilecekleri hükmüne varmış ve bunun Müslüman çocuklarının helak olmalarına sebep teşkil edeceğini tahmin etmişti Ömer'in kendi nefsini mahrum edip şehidi erin çocuklarına yiyeceklerin en iyilerini verdiği konusunda mütevalir rivayetler vardır Meşru olmayan cinsi ilişkilere karşı İslam’ın çok katı tedbirler almasına rağmen, Ömer b Hattab gayri meşru çocuğa en iyi yaklaşım ve sevgiyi göstermiş, itina etmiştir Çünkü çocuk suçsuzdur Beşeriyet bu anlamı ancak Ömerin vefatından birkaç asır sonra idrak edebilmiştir Daha önce de zikrettiğimiz gibi, Ömer baba ve annenin tek çocuğuna cihada çıkmaması, birlikte olmasını istemiştir Çünkü anneye ve babaya bakmak, ihtiyaçlarını gidermek, kalblerim huzura kavuşturup mutlu etmek de cihaddır Bu hususta çocuğa şöyle söylüyordu: “Anne ve babanla birlikle ol Hayatta bulundukları sürece kendilerine bakmak suretiyle cihadda bulun Sonra nasıl istersen öyle yap” Halife, ordu komutanlarına yazdığı mektuplarda ihtiyar babası olan askere, babası izin vermeden cihada gitmek için orduya katılmamalarını emretti Son olarak yatsı namazından sonra Ömer herkesin evine gitmesini, başka yerde vakit geçirmemesini istiyordu [67] Bilindiği gibi mehir İslam hukukuna mahsus bir kavramdır Erkek evleneceği kadına belli miktarda bir mal ödemek zorundadır Bu, bir nevi kadına verilen güvenceden ibarettir Mehir olmadan nikah gerçekleşmez Ama mehrin miktarı ise erkeğin maddi durumu ve kadının eşlerine denk düzeyde olması da gerekmektedir Yani kadının toplumsal mevkii ne ise onun düzeyinde bulunanların aldıkları kadar kendisine mehir verilir Başlıktan tamamen'ayrıdır Çünkü başlık kadının ailesine verilir, mehir ise kendisine verilir [68] Nisa: 4/20 [69] Ömer (ra), bununla şu ayeti kerimeyi kastediyordu: "(Habibim) zevci hakkında seninle tartışıp duran (nihayet halinden) Allah'a da şikayet etmekte olan (kadın)ın sözünü (umulduğu veçhile) Allah dinlemiştir Allah sizin konuşmanızı (zaten) işitiyordu Çünkü Allah hakkıyla işitici, kemaliyle görücüdür" (Mücadele: 58/1) [70] Ahzab: 33/3233 [71] Ahzab: 33/59 [72] Rum: 30/21 [73] Ebu Rigal, Semud kavminin üyelerinden biridir [74] Rivayetlere göre Ömer eşine "Cemile" ismini seçmiş ancak o buna kızmıştır Çünkü Cemile köle ismi idi Resulullah gidip kendisine isim vermesini isteyince, o da Ömer’in seçtiğinden haberi olmadan Cemile ismini uygun gördü Bunun üzerine Cemile Resulullah'a şöyle dedi: “Ömer'e söyledim, o bana Cemile ismini seçti Ben de kızdım” Resulullah kedisine şöyle söyledi: “Sen Allah’ın, Ömer’in kalbinin ve lisanının yanında olduğunu bilmiyor muydun?” |
|