Ahlâk Yaralarımız |
08-02-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Ahlâk YaralarımızAHLÂK YARALARIMIZ Halil Atalay Günlük konuşma dilimize baktığımızda toplumumuz-daki dengenin, kültürün, maneviyatın ve ahlâkın aleyhi-ne bozulduğunu görürüz Bunu görmek için günlük ko-nuşma dilindeki kelime ve kavramlara bir göz atmak ye-terlidir Borsa, arsa, faiz ve döviz kurları, enflasyon, kal-kınma indeksi, alışveriş, alım-satım gibi ekonomik ağır-lıklı kelimeler günlük hayatta ağırlıkta olup, kalem, kitap, bilgi, ahlâk, kültür gibi kelimelerin sözlüklere sıkışıp kal-ması, toplumumuzun geleceği adına ciddi tehlike sinyal-leridir İbre, hep ekonomiden yana kaymaktadır İnsanlar sosyal enerjilerini, hep günlük hayatımı nasıl kazanırım veya köşeyi nasıl dönerim meselelerini çözmede kulla-nıyor Bunun tabi sonucu olarak toplumun temelleri kalıcı olmayan, köşe dönmeci, eğreti ve aldatıcı değerler üzeri-ne kurulmaktadır Ölümü ve âhireti unutturan uygarlığın marifeti bunlar! Zenginlik günümüzde sadece maddî varlık olarak algı-lanır hale gelmiştir Günümüz ölçüleri değiştiğinden ilim, irfan, ahlâk, kültür ve fazilet zenginliği unutulmuş veya çok değer bulmaz olmuştur KONFORİZMİN KURBANLARI Önemli mütefekkir ve sosyologlarımızdan rahmetli Nureddin TOPÇU, ahlâk yaralarımızdan bahsederken çok önemli tespit ve teşhislerde bulunur: "Asırlık yaralarımızı sarıp tedavi etmek ve toplumsal müesseselerin yıkımını durdurmak için bünyemizde açı-lan ve milletimizin ahlâk yapısını şiddetle sarsan bu yara-ların hangileri olduğunu bilmemiz gerekir Asrın başından beri Batı rüzgârlarının memlekete dol-durduğu konfor ve lüks istilâsına kapılar ardına kadar açıldı Kalpleri zehirleyen bir medeniyetin hayranlığı be-şikteki ninnilerle başlıyor Her biri kendisiyle beraber, yeni ihtiyaçlar doğurarak insan ruhunun ağırlık merkezini teşkil ediyor (İnsana karşı yaşatılması gereken sevgi, yerini azar azar eşyanın sevgisine bırakıyor) Git gide ölüler bile lüks ve konfor iştihasına sahip imişler gibi, gömülüyorlar Eşyaya hayranlık insanı kabalaştırıyor İnsanın eşyaya esir oluşu, insanın insana esir oluşun-dan daha kaba ve iptidai (ilkel) bir hali yaşatmak-tadır" "Asrımızın insanı, kendi iştihalarının yorgunudur İnsanlık, öyle bir geleceğin kucağına doğru ilerliyor ki, tatminlerine gönül kaptırdığı hazlarla iştihalar, şim-diden onu kahredici bir kuvvet kazanmaktadır Pek yakın bir gelecekte insanlık, bu hale tahammül ede-meyecektir Yeryüzü bir mahşer olacaktır- sefaletlerin mahşeri- hemen tatmin edilemeyen istek, ruhta bir gizli yara açar Yüzlerce istek, ona saldırınca yüzlerce yara ile delik deşik edilen insan ruhunun haline yakı-şan tek kelime sefalettir İnsan isteyecek, saldıracak, çarpışacak ve bu kavgada başkalarını ezecek ya da başkalarına ezilecektir" Sekülerizmin insanı hazlarının, arzularının, araç-ların kölesi kıldığı; araçsallaştırılan aklın insanî bütün değerleri, amaçları buharlaştırdığı bir bunalımlar çağı-nı, tam bir sefahati yaşıyoruz HÜR OL! Aslında bizi bize bırakmayan, Allah ile aramıza giren her şey bizim için birer esaret zinciridir, ayağımıza vurulmuş pranga, elimize bağlanmış kelepçedir Aslın-da ellere, ayaklara bağlanan şeylerin çözülmesi kolay-dır Ya kalbe vurulan prangalar, beyne takılan esaret zincirleri! Bunlar çözülmeden problemler halledile-mez, sıkıntılardan kurtulunamaz Hz Mevlânâ ne güzel söylemiş: “Ey oğul, bağı çöz, hür/özgür ol! Ne zamana kadar altın ve gümüşün esiri olacaksın?” Hz Mevlânâ'ya göre Yaratıcıyı unutarak; mal, mülk, mevki gibi tuzakları olan dünyaya gönül vermek yalnızca bir esarettir Bundan dolayı Mesnevisi'nde, makam-mevki, para-pul, hırs- haset, tamah gibi birçok bağla bağlanmış, âdeta zincire vurulmuş insanlara ses-lenerek:"Bu bağları çözün ve hür olun” çağrısıyla başlamıştır Bir rubâisinde de şöyle der: “Ayran kâsem önümde oldukça, vallahi kimsenin balını düşünmem Açlık ölümle kulağımı bursa bile, hürriyeti köleliğe değişmem” İnsan ancak ihtirasla-rına, hazlarına gem vurarak, daha hür yaşayabilir “Heva ve heveslerini ilâh edineni gördün mü?” (25 Furkan, 43) Âyetin tanımladığı şekilde yaşayan insanlar, her devirde vardır Seküler veya maddeci hayat mode-linde tek bir kutsal şey varsa, o da nefsânî heveslerdir Bugün üç beş şeyle tatmin olan hevesler, yarın daha fazlasını, öbür gün daha da fazlasını ister Bu uygarlığın insan hevesleri önüne dizdiği oyuncaklar, saymakla bit-mez Üstelik onlara her gün yenileri eklenmektedir Ve insan, kendisini soluk soluğa heveslerinin peşin-de koşan ve sürekli olarak onu doyurmaya çalışan bir köle olarak bulur Oysa doyurmaya çalıştığı şeyin dün-yayı yutsa da tatmin olacağı yoktur Sorumsuzca tüketen insan; tükettikçe tükenen, du-yarsızlaşan, sıfırlaşan, sıfırlaştıkça hiçlenen yani heva ve hevesine kul olan insandır Hz Peygamber (sav)'in "Doymayan nefisten Allah'a sığınması" (1), “Allah'ım! Fakirliğin ve zenginliğin fitnesinin şerrinden sana sığını-rım” (2) diye dua etmesi çok anlamlıdır “Ümmetim parayı (dinar ve dirhemi, maddî çıkarları) büyüklediği ve meylettiği zaman, kendilerinden İslam'ın heybeti kaldırılır” (3) Bizler bu dünyaya böcek gibi sürünmek, rezil ve sefil bir hayat yaşamak için değil, ona şeref ve vakarımızla temiz bir şekilde sahip ve hakim olmak için geldik Bu-gün yaşayan herkes kaç yıl yaşayacaksa, ömrü bitince ölmüş olacak ama dünya ve insanlık kıyamete kadar var olmaya devam edecektir Bizler, her şey bizimle bi-tecekmiş gibi davranamayız Bütün himmetimizi, gay-retimizi ve enerjimizi, şahsî menfaatlerimize harcaya-mayız Bu korkunç bir cehalet ve bencilliktir Onun için sefahat, israf ve lükse, konfor düşkünlüğüne dur! de-meliyiz Çünkü sefahat, sefalete; sefalette, yıkıma gö-türür İsraf, lüks ve konfor, toplumun dirliğini, birliğini ve sosyal dengesini bozan, parçalayan önemli etken-lerdir “Malı, serveti ben kazandım, istediğim gibi har-carım” felsefesiyle hareket etmek; ailelerin, toplumla-rın ve devletlerin bünyesini kemiren ve yiyip bitiren israf, lüks ve konforun hazırlanmasına vesile olan dav-ranışın temelini oluşturur Lüks atmosferiyle çevrili bir toplumda, insanlar kolaylık ve konfora karşı bir sevgi geliştirirler, bu da git gide manevî denetim mekaniz-malarının ve toplumsal disiplinin gevşemesi sonucunu doğurur Bu mekanizmalar gevşedikçe de her türlü olumsuzluklar işlenir, haksızlıklar, zulümler yaygınlaşır, insanlıktan uzaklaşılır İnsanların çoğunluğu çeşitli maddî ve manevî sıkın-tılarla uğraşırken, bir dilim ekmeği nasıl daha ucuza alırım hesabıyla vakitlerini kuyruklarda geçirirken, çocuklarını eğitemezken, kendi aile fertlerini besleye-bilecek temel gıda maddelerini temin etmede zorlanır-ken, bazı insanların lüks, israf, eğlence, zevk ve göste-riş uğrunda servetlerini harcamaları, lüks ve konforlu bir hayat sürmeleri hem israftır, hem de nankörlüktür Ve böyleleri Şeytan'ın kardeşleri olurlar(4) Zira Şey-tan'ın emeli de toplumsal dengesizlik ve uçurumu de-rinleştirmek değil midir? İnsanları, ahlâkî yönden çö-küntüye uğratmak için Şeytan'ın en fazla istifade ettiği husus, israf ve buna bağlı olarak lüks hayat özentisi ve cimriliktir Sözün Özü; 1- Lüks ve israftan, cimrilikten uzak sade bir ya-şantıyı tercih etmeliyiz Zahitlerden olmalıyız Zira bu hem dünyevî, hem uhrevî yükümüzü hafifletir 2- Zengin olmak, israf hakkını doğurmaz Çünkü biz “Malı nereden, nasıl kazandığımızdan hesaba çeki-leceğimiz gibi, malı nereye harcadığımızdan da hesa-ba çekileceğiz”(5) “Bütün nimetlerden hesaba çekile-ceğiz”(6) Günümüzde “fikri materyalizm”in yerini, “fiili ma-teryalizm” almıştır Verilen imkânlar, öyle hoyratça ve isyan içinde kullanılmaktadır ki, sanki “yaratan yok-muş”, “hesaba çekilinmeyecekmiş” gibi hareket edil-mektedir Bunlar, inanan insana yakışmaz 3- Salihleşmeli, salihlerden olmalıyız Zira Rab-bimiz “Yeryüzüne benim salih kullarım varis olacak-tır” (7) buyurmuştur “Salih (iyi, helalinden kazanı-lan) mal, salih kimse için ne güzel şeydir” (8) Salihler-den olunarak ancak maddeye kul olmaktan kurtulur, hür olabiliriz “Lüks yaşamaktan sakın Çünkü Allah'ın gerçek kulları lüks yaşamazlar” (9) 4- Lüks, israf ve şımarıklık yıkım sebebidir (10) Onun için kanaat, şükür, tasarruf, iktisat, infak, cö-mertlik vb duygularımızı güçlendirmeli; dünyada ve ahirette kazananlardan olmalıyız 1- Münâvi, Feyzu'l- Kadir, 2/ 123 2- Müslim, Zikir 49; Nesâi, İstiâze 17 3- Münâvi, age, 1/ 404 4- 17 İsra, 27 5- Tirmizi, Kıyamet 1 6- 102 Tekasür, 8 7- 21 Enbiya, 105 8- Ahmed, Müsned 4/ 402; Hakim, Müstedrek, 2/ 2236 9- Ahmed, age, 5/ 243, 244 10- 17 İsra, 16 |
|