Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Sinsi Eğlence > Bir Tutam Hikaye

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
bakkal, laz

Laz Bakkal

Eski 07-11-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Laz Bakkal



Tutkulu insanım


Kendimi bildim bileli böyleyim


1980 Ankara'sında, 5 aydır en büyük tutkum sigara


Yıllar önce, günde iki paket içerdim Bir gün bıraktım Beş yıl hiç içmedim Derken, geçen temmuz sıcaklarında bir gün balkonda bir sigara yaktım O an beynim döndü, yüreğimin çarpıntısı hızlandı


Anladım ki bende sigara yeniden başlıyor


Garip, tehlikeli bir sevdaya düşmezden önceki bir tedirginlik, ürkeklik vardı ilkin içimde


Kendi kendime:


“Bir sigara yakmakla başlamaz bu iş korkma,” diyordum


Korktuğum başıma geldi


Gene eskisi gibi her an, gece uyandığımda bile arar oldum onu İşin kötüsü zaman değişmişti Ben bu sigara içme işine beş yıl ara verdiğimden, günlük sigara piyasasını bilmiyordum


Eskiden herhangi bir büfeden, bakkaldan kolaylıkla bulabilirdim sigaramı


Dediğim gibi, zaman değişmişti Şu gün aradığımda, sigara her yerde bitmiş oluyor; dört dönüyor, ne yapacağımı bilmiyordum Hafta sonları, bayram günleri en sorunlu zamanlar oluyordu


Yeniden kanıma girmişti sigara İçmeden duramıyordum


Oturduğum evin karşısında bir laz bakkal vardı Her sabah Tekelden sigara dağıtıldığında koşuyordum ona; bir paket sigaramı alıyordum


Çoğunluk bir paket de yetmiyordu bana Derin derin bakıyordum Iaz bakkalın gözlerine Israr ediyordum


Gizlice iki paket veriyordu bana


Sigaralarımı alır almaz fırlıyordum dükkandan dışarıya Sabahın ilk sigarasını oracıkta yakıyordum Tüm bedenim şöyle bir titriyordu; kafamda binbir çeşit düşünce, başlıyordum günüme


Bu laz bakkal, elli-ellibeş yaşlarında vardı Gür kır saçları arkaya taranmış olurdu; gri bir bakkal önlüğü giyer, düşük gözlüklerinin ardından işbilir gözleri parlardı


Evli barklı adamdı İki büyük oğlu, arada dükkanda dolanırlar, babalarına yardım ederlerdi En küçük, başı kabak oğlu askerdi Bayramlarda görüyordum onu


Laz bakkalın dükkanı genişti Her ceşit mal satıyordu Kapısının önünde arabası vardı Yaşamı iyi bilen bir kimseydi besbelli; oldukça varlıklıydı ama bu dış görünüşünden pek belli olmazdı; konuşması kuş dili gibi güç anlaşılıyordu


Bana sigarayı veren adamdı


Her sabah dükkanındaydım Bazen, oğlu Tekel'den gelmemişse, orada bekliyor, sigaralar gelene değin çevreye bakıp oyalanıyordum


Laz bakkal tutkumu anlamıştı

Sigara paketini verirken bana, bazen oyun yapıyor, paketi birden geri çekiveriyor, kuş sesi ile cilveli cilveli gülüyordu Ağırbaşlı bir adamdı, Her sabah dükkana girdiğimde, neşelenmeye başlamıştı


“Beklemek zor” dedi birgün


“Evet,” dedim


Az konuşurduk


Nedense aklıma hiç başka bir bakkaldan sigara aramak gelmiyordu


Zaten hiç bir bakkal yabancıya sigara vermiyor; ya da sabahleyin, sigara gelir gelmez gerçekten bitiveriyordu


Laz bakkal, bir süre sonra, sanki giyimine özen göstermeye başladı, sanki saçları daha bir iyi taranmış oluyordu


Kolluklarını çıkartmıştı Ben dükkana girdiğimde, hemen tenekelerin arasından dimdik beliriveriyor, gözlerimin içine bakıyordu


Artık, iki paket birden vermez olmuştu sigarayı bana Her gün bir paket veriyordu Belki de ertesi sabah erkenden gelmemi istiyordu Bir sabah, paketimi bana uzatırken:


“Seviyorsun sigarayı,” dedi


“Evet,” dedim


Sigarayı elime verirken, eski nasırlı elini de elime değdirivermişti


O gün, hiç dikkatimi çekmedi bu olay


Mutluydum


Şu günlerde kimseler sigara bulamazken, ben her sabah bir paket sigaramı alıyordum


Saçlarıma güneş ışığının vurduğu bir başka sabah, Iaz bakkal dükkanının derinliklerinde, anlaşılması güç bir sesle:


“Sen daha iyi sigaralar içmelisin,” dedi

Hiç ses çıkartmadım Aldım sigaramı, çıktım dükkandan


Bir süre sonra, bir başka olay dikkatimi çekti: Laz bakkal kasanın altındaki bir paket sigaramı bana vermezden önce, zaman geçiriyor, konuşmak istiyordu benimle


Laz bakkala hiç bir duygu duymuyordum Benim tutkum sigaraydı


Bir bayram sabahı; sigarasız kalmış, evin içinde fırdönerken kapı calındı


“Bayram misafiridir,” diye kapıyı açtığımda, karşımda laz bakkalı gördüm


Siyah takım bir elbise giymişti; saçları ve ayakkabıları parlatılmıştı, boynunda tilki grisi bir kravat vardı


Kolonya sürünmüştü


Baktım


Elinde bir paket sigara tutuyordu


Elimi sıktı, içeriye girdi


Ben de ardından girdim; o gitti, salonda başköşeye oturdu


Paketi açıp, ona bir sigara ikram ettim


Teşekkür etti:


“Ben kullanmıyorum,” dedi


Ben, paketten bir sigara yaktım, Iaz bakkalın karşısına oturdum Tam nasıl davranacağımı kestiremiyordum Karşımdaki adam, bakkal kılığından çıkmış, devlet dairesinde bir şef filan gibi bir kılığa girmiş, bacak bacak üstüne atmış oturuyor, evimi gözden geçiriyordu


İyice bir baktım da, adeta bir müdür havası bile vardı onda Gaga burnu, beyaz bıyıklarının üstünde güçlü güçlü duruyor, daha önce pek dikkat etmediğim ak favorileri parlıyordu Az konuşuyordu, hep bana bakıyordu


Ona kahve yaptım Şeker sundum Tedirginlikten ne yapacağımı bilemiyordum


O, çok rahattı


“Seni arada görmek istiyorum,” dedi bana


Şaşırdım


“Her gün görüyorsunuz ya,” dedim


“Öyle görmek değil,” dedi o; aynı sakin sesi ile


“Beraber biryerlere gitmemizi, gezmemizi istiyorum Sen benim verdiğim o sigaraları içerken neler düşünüyorsun; neler yaşıyorsun, onları bilmek istiyorum,” dedi


“Olamaz!” dedim


Ağzımdan öyle çıktı birden


“Niçin?” dedi o


Bu bir soru değildi


“Niçin olmasın?” diye devam etti “Varlıklıyım, istediğin her an sana sigara bulacak güçteyim Eğer istersen olmayan daha pek çok şeyi bulabilecek gücüm var Arabam kapıda Olgun bir erkeğim Çılgınca sigara içen bir genç kadına, biçilmiş kaftan görüyorum kendimi,” dedi


“Sen bakkalsın yahu, köşedeki bakkalsın Ben varlıklının kızıyım,” diyemedim


Deseydim de, çok anlamsız ve gülünç olurdu bu Karşımda oturan adam; hem zengin, hem güçlü, hem de kendinden emindi Pes etmiştim doğrusu! Laz bakkalla garip ilişkim böyle başladı Sigara yüzünden Tekel yüzünden O garip tutkum yüzünden “Olur,” dedim ona, o bayram günü “Belirli akşamlar, operaya, konsere, galalara, sinemaya ve de tiyatroya gidebilirim sizinle” “Tamam,” dedi o Laz bakkalı, tüm bu eğitimi, bilgisi ve sınıfı dışında olan yerler hiç tedirgin etmemişti “Ben biletleri ayırtırım, size haber veririm Siz akşam vakti gelir, beni evden arabanızla alırsınız,” dedim


“Olur,” dedi o


Kibarca elimi sıktı Çıktı gitti


İki gün sonra, Devlet Konser Salonu'nda bir konser vardı, Şef MacardıBiletleri ayırttım Laz bakkala haber verdim Gitmiş, almış biletleri; o akşam saat yedi buçukta arabası ile aldı kapının önünden beni Gene şık giyinmişti Cebinde ak bir mendil, kravatında bir iğne vardı Ben beyazlar giymiştim Konser Salonunda, ön sıralardaki yerimize oturduk O, yıllardır her hafta konsere gidermişçesine rahattı O gece, Bach, Sibelius, Motzart dinledik Ara olunca çıktık Sigaramı yaktı Görkemli bir biçimde yanımda dimdik durdu Çevreyi süzdü Ertesi gün, o akşam beni konser salonunda gören birkaç arkadaş sordular:


“Yahu, o kont gibi adamı nereden buldun? Milyoner mi? Senatöre benziyor İzmir'li mi?” filan diye sordular


“Eski bir dost,” dedim Fazla konuşmadım


Üç-dört gün sonra, Amerikalı yönetmen Francis Ford Coppolla'nın bir filmi gelmişti Laz bakkala haber verdim O geceye bilet almış, beni evden aldı, gittik Filimdeki şiddeti ve duyguyu dikkatle izledi Vietnam savaşı ile ilgili sahneleri başını yana eğerek seyretti Arada çıktık Sigaramı yaktı Çevreyi süzdü


“Başroldeki çocuğu beğeniyor musun?” diye sordu


“Hayır,” dedim


Her seferinde yaptığı gibi, akşam kapımda bıraktı beni Gene bizi görenler olmuş


“O naip kılıklı bey kimdi yanındaki? O ne ağırbaşlı, soylu adam Burjuva değil, aristokrat besbelli Nereden buldun? Nasıl tanıştın?” diye sordular


“Eski bir dost” dedim


Herkes merak eder olmuştu Kimdi bu benim yanımdaki, iyi giyimli, kır saçlı, sessiz, değişik adam? Bir gece tiyatroya gittik Laz bakkal bej takım elbise giymişti İbsen'in bir oyununu baştan sona ilgi ile izledi


Çıkarken paltomu tuttu


Bana arabanın kapısını açarken görmüşler


“Yahu, fabrikatör mü, Hariciyeci mi, hoş adam Çok hoş adam,” dediler


Bir başka gece, operada hemen hemen en ön sıralardaydık Galaya bilet almıştı Yakasında beyaz karanfili ile Carmen'i dikkatle izledi Ben arada yelpazeleniyordum Kürküm sırtımdan kaydıkça, usulca omzuma yerleştiriyordu Vestiyerden şemsiyesini aldı, çıktık


Eve bıraktı beni


Birkaç arkadaş:


“Sessiz, büyülü, güclü bir adam Belli dışarıda uzun yıllar kalmışKim bu beyefendi?” dediler


Birkaç kişi de, “Galiba Sorbonne'dan bir profesör,” diyorlarmış


Kulağıma geldi Hiç sesimi çıkartmadım


Laz bakkal çok az konuşuyor, her şeyi izliyordu Her seferinde değişik giysiler, yeni, gıcır gıcır pabuçlar giyiyordu


Terzi Milaslı'ya bir de gala geceleri için kuyruklu frak diktirmişti


Yavaş yavaş anlıyordum ki, Motzart'ı seviyor, kovboy filimlerinde çocuksulaşıyor, gittiğimiz Rock konserlerinde basbayağı gülümsüyordu


Bir tek cazz'ı sevemedi Şikago Cazz Beşlisi'nin konserinden çıkarken anladım bunu


<<Beni biraz yordu bu,>> dedi

Fransız Kültür'ün ve İtalyan Kültür'ün sinema kulüplerine de üyelik kartı çıkartmıştık Laz bakkalla birlikte, çok değişik filimler izlemek olanağını bulabilmiştik böylece


Roberto Rossellini'nin “Stromboli”si ikimizi de çok etkiledi Bundan başka Visconti'nin görkemli filmi “Leopar”ı izlemek olanağı bulduk Fakat Iaz bakkal sanırım en çok Vittorio de Sica'nın “Bisiklet Hırsızları”nı beğendi


Öyle anladım


Antonioni'nin “La Notte” adlı unutulmaz yapıtını izlediğimizde, laz bakkal filimdeki o garip bunalımı sanırım tam bağrında duydu


Alain Resnais'nin “Hiroşima Sevgilim” filmini izlerken de elini bir süre şakağına koydu


Sanırım Fellini'yi de seviyordu


Saygısı ve ilgisi sonsuzdu bana Zaten artık gündüzleri görmez olmuştum onu


Bir iki kez sergi acılışlarında da gittik


O, soylu görünümü ve sessizliği ile herkesi büyülüyordu


Bir gece, Brecht seyrederken çok heyecanlandı Sonra gene o derin, düşünen sessizliğine büründü


Kokteyllerde geçkince kadınların elini zarif bir hareketle öperdi


Yavaş yavaş anlıyordum ki, para önemli değildi onun için


Onu benim elimden almaya calışan kadınlar da oldu Ona yanaşıyorlar, cilveli cilveli konuşuyorlar, onu etkilemeye calışıyorlardı O, hiç bakmazdı bile onlara Nazik nazik söylenenleri dinler; sonra gelirdi yanıma, beraberce çıkardık bulunduğumuz yerden


Kış gelmişti


Laz bakkal geceleri siyah bir şapka ve beyaz eldivenler giyiyordu artık


Herkes parmak ısırır olmuştu, bu ince, esrarengiz, kültürlü adama


Kimdi bu? Neyin nesiydi?


Gözleri değişikti; Kırımlı bir bey miydi?


Acaba Beyaz Rus muydu?


Ben susuyordum


Hep yanımda olup, bu hiç bilmediği, duymadığı, görmediği olayları büyük bir dikkatle, içercesine izlemek mutlu ediyordu onu


Benimle de az konuşurdu


Bazı zaman düşünürdüm de, sanki sürgünden dönmüş eski bir soylu gibiydi gerçekten Yavaş yavaş anlıyordum O da benim gibi,tutkuları, özlemleri olan bir adamdı Bunca olaydan sonra, her an onun ruhunda bir patlama bekler olmuştum Hissediyordum bunu


Yanılmamışım


Kuğulu Parkta, puslu bir sabah zamanı yalnız başıma dolaşırken, bir sigara karaborsacısı yaklaştı yanıma


Kıvırcık saçlı, çok genç bir delikanlıydı bu Tuttum, bir paket sigara aldım ondan


Sigaram vardı ya, laf olsun diye; elimde bolca bulunsun diye aldım bir paket Ertesi gece Iaz bakkalla Ankara Palas'da akşam yemeği yiyorduk O Şatobrian ısmarlamıştı, ben Böf Strogonoff Yemeğimizi bitirdik Ben bir Peşmelba istedim O tatlı yemedi Tam Peşmelbayı yerken ben; bir gün önce, parkta karaborsacıdan nasıl sigara aldığımı gülerek anlattım ona


Bir an yüzü karardı


Çok kızdığını hemen anladım


O sırada şef garson yanımıza gelmiş, başka bir arzumuz olup olmadığını soruyordu O an masadaki mumun alevi titredi Laz bakkal hesabı ödedi Yüklü bir bahşiş bıraktı Kalktık Sessizdi Hiç konuşmuyordu Ben, kırmızılar giyinmiştim Yüksek topuklarımın üzerinde zor yürüyordum O siyahlar içindeydi Kolumdan tutuyordu Tüm yemek yiyenler, ilgiyle baktılar ardımızdan, biz çıkarken Hiç ses etmedi diye canım sıkılmıştı


O gece suskun suskun bıraktı beni eve


Ertesi sabah gene Kuğulu Parka gittim Tam gölü seyrediyordum ki, o bir gün önceki karaborsacı çocuk çıkıverdi meydana Bu kez Amerikan sigarası getirmiş Alacaktım, parayı çıkarıyordum; birden bir silah sesi duyuldu Karaborsacı çocuk kanlar içinde yere yuvarlandı Parkın en kuytu bir köşesindeydik Kimseler yoktu çevrede Sislerin arasından, bir ağacın ardında gördüm laz bakkalı Eski yapı tabancasından sanki duman çıkıyordu


Gözleri taş gibiydi


İşte o sabah vakti Kuğulu Parkta bir Vagner müziğinin sertliğini, bir Bunuel filminin garip çarpıklığını, bir Visconti'nin görkemini hissediverdim


Parkın ayrı kapılarından koşarak çıktık


Demek kıskanmıştı beni


Üç gece sonra, Tosca operasını izlerken, elindeki beyaz eldiveninin teki ile oynadı


“Bak, tüm kuralları biliyorum


Tıpkı bir soylu gibi


Şerefim var


Aldatma beni


“Çünkü seni seviyorum,” dedi


Sonra gözlüklerini düzeltip, salona girenleri izledi Yelpazemin ardından:


“Peki,” dedim ona


Oyun bitince, kürkümü tuttu Beraberce bindik arabaya Sigaramı yaktı


Tüm eş dost sorup duruyordu:


“Kim bu Hiro Hito'ya benzeyen adam? Bir diplomat mı? Danıştaydan mı? Yoksa orkestra şefi mi? Kim bu?”


“Eski bir dost,” dedim


“Sizler gibi

Nazlı Eray


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.