İsmimi Sormadı İsmini Sormadım - Metin Üstündağ |
07-10-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
İsmimi Sormadı İsmini Sormadım - Metin Üstündağİsmimi Sormadı İsmini Sormadım Metin Üstündağ - Metin Üstündağ Sözleri - Metin Üstündağ Yazıları "Sana ve tüm sandıklarıma" çok eski zamanlardı daha kâmil değildim daha bulamamıştım, bedeli olacağım sözcük dizimlerini, "halk anlamaz" diyerek kendimi saklıyordum daha gece gündüz içiyor, kendimden geçiyordum köprüaltı'ndaydım köprüaltı'ndaydı köprüaltı'ndaydık köprü daha altımızdaydı az ötemde duruyordum az ötede duruyordu gözlerimdeki hüzün, "taşra baskısı" gözlerindeki hüzün, "kızyurdu yalnızlığı" - eskiden, tekel birası vardı, dedim - efendim yoğurt mu dediniz, dedi - eskiden, tekel birası vardı dedim daha dikik ve daha dolu tamam birası birazcık kamu arpalar içerirdi lâkin köprü'ye de yakışırdı - ha, şimdi amarcord'um evet hatırlıyorum bi de golden sakız vardı içinden artiz resimleri çıkan en bir çok da ekrem bora ben dedim: "yanıma gelsene benimle kalsana yalnız benim olsana (susadıkça ankara gazozu) o dedi: "gayet mümkün" (geldi, kaldı, oldu) ben dedim: "saçlarınız böyle tuhaf, örgülü Vadideki Hayat vardı hani dizi oradaki kızılderili jim'e benziyor" o dedi: "ben Rudi Cordeş'i de severdim falkonotti ne adiydi değil mi Ramona güzel kızdı" ben dedim: "bizim televizyonumuz yoktu şimdi acayip bulvar olan bir aile bahçesinde, çekirdek yiyerek, kaçak Dr Kimbıl'ı seyrederdik mahallecek" o dedi: "biz de televizyonu Küçük Ev'in büyük kızı Meri Ingıls'ın kör olduğu bölümde almıştık" ben dedim: "beyoğlu civarında şimdi "fast food" ve "atari salonu" olan her yer, o zaman birahane salonuydu değişim en önce beyoğlu ve beyazıt'a yansıyor bu istanbul'da" o dedi: "bir çocuk sevmiştim lise'de tıpkım eski Tarık Akan hani yerli filmlerdi hani uzun saçları ve renkli gözleri vardı onun" ben dedim: "bilmiyorum her filminde mutlaka, Elmadağ'dan Taksim'e (en azından bir kere) ağır çekimde koşardı akabinde o günün en sevilen pop şarkısı kan ve gül gül ve diken mesela" o dedi: "clip'si şarkılardı hayatlarımız clip ispanyol paça pantolonlar, fil kulağı yakalı gömlekler, apartman topuklu ayakkabılar, mini etekler, favoriler ve bıyıklar köylü, kentli demeden tüm hanımlar mini etek giyerdi nerdeyse on yıl sonra türban vakası patlaması ne garip" ben dedim: "bu ülke nerelerine yaşıyorsa bunca hayatı ezbere yaşıyor çabucak unutuyor sıfırın altında belleği anılar emeklemiyor" o dedi: "1 Mayıs ve Taksim'deki onca insanın yeri şimdi her galipli kupa maçı sonrası, ellerinde bir bayrak, dillerinde slogan, kadınlı erkekli çıkıp tur atıyorlar bayraklar ve sloganlar mı değişti yalnız nereden geliyor bu happening çılgınlık Taksim niye kusmuyor" ben dedim: "devrimciliğimiz de biraz Yılmaz Güney markajı içermiyor muydu erkeglerin hepsi birer Yılmaz Güney kopyası değil miydi kısa saç, küt bıyıklar hepsi onun yadigarı kafa olarak da belki onun nûveleri ve gûveleriydik bütünsüz olamayan çok tümsek tam tamlardık kendimiz değildik ki belki de bundan yandık bütünü oluşturan birer tek tük değildik çoktuk ama yoktuk belki bundan yenildik" o dedi: "menekşe yeşili'ydi prenses süreya'nın gözleri rıza şah pehlevi'den çocuğu olmuyor diye nasıl da üzülürdük" ben dedim: "ne hızlı yaşlanmışız yaşlandırılmışız değil mi Haldun Taner yaşımıza gelmeden, Haldun Taner gibi konuşur olduk" o dedi: "çünkü bizim her şeyimiz aşırı toplumsal buna kalp mi dayanır, manda gönünden" ben dedim: "ne güzel şakıyorsun a bülbül uzat alt öperceni, az biraz öpeyim ufarak" (öpüştük öpüştük öpüştük öpüştük) - susmak vaktidir dedi bir arkadaşımın evi var kendisi kürt ve şimdi mülteci isveç'te - orada oralım mı oralarımız buralarımızı yâni atladık bir taksiye bile bile yanlış sokaklara girerekten, bile bile yanlış caddelere çıkaraktan, bile bile taksicinin teybine bir erkin koray kaseti koyaraktan, bile bile şimdi apartman olmuş arsalardaki çocukluklarımızı uzaktan severekten, dediği eve geldik o dedi: "ellerin niye bu kadar büyük" ben dedim: "seni daha büyük kucaklamak için" o dedi: "gözlerin niye böyle büyüdü" ben dedim: "seni daha net görebilmek için" o dedi: "çükün de hemen kalkmış büyükanne" ben dedim: "gak, guk hatta kem, küm" sabaha kadar seviştik sabaha kadar ter içtik öğlen uyandığımda yastığın öbür ucu sibirya sibirya'ya ilişik bir ufacık not'çuk: "belki yine, rastlaşırız kimbilir belki yine, konuşuruz çocukluğumuzdan belki yine, çıkarken anahtarı su saatinin üzerine bırak belki yine, seni çok sevdim belki yine, kendine iyi bak, sevgili kimsesiz çocuk jack" (seni seven pasaklı sally) kalktım giyindim anahtarı su saatinin üzerine bıraktım vurdum aşkşamdan kalma kendimi, bir başka istanbul aşkşamına gol oldum ismimi sormadı ismini sormadım "ocak 1992" |
|