Deyimlerin Hikayeleri |
06-24-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Deyimlerin HikayeleriEŞEK SUDAN GELİNCEYE KADAR DÖVMEK (Adamakıllı dövmek anlamında kullanılan bir deyim) Balkan Harbi sıralarında cephedeki bir askeri birlikte su ihtiyacını her bölüğün saka neferleri temin ederdi O zamanlar, mekkare katırlarından başka adına karanfil kolu denilen, merkepli nakliye kolları da vardı Her bölüğe de bir merkep tahsis edilmiş Saka neferleri bu eşeklere yükledikleri fıçılarla, ordugâha yarım saat uzaklıktaki bir pınardan su taşırlarmış Bölüklerden birisinin saka neferi çok saf ve tembel imiş Bir gün pınar başında yatmış, uyumuş Eşek de çimenler üzerinde otlarken uzaklara gitmiş Uyandığı zaman akşam olmak üzere imiş Merkebi aramış, bulamamış Koşarak bölüğe gelmiş Susuzluktan kıvranan bölüğün çavuş ve onbaşıları sakayı yakaladıkları gibi, bölük kumandanı alaylı yüzbaşının karşısına çıkarmışlar Çok sert ve aksi bir adam olan yüzbaşı saka neferini sorguya çekmiş Neticede uyuduğunu ve eşeğini kaçırdığını öğrenince, hemen etrafa atlılar çıkarıp eşeği aratmaya göndermiş Sakayı da çadırın direğine bağlayıp başlamış dayak atmaya Can acısı ile avaz avaz bağıran saka: -Aman yüzbaşım, ölüyorum, bir daha uyumayacağım Artık dövme! diye yalvardıkça, yüzbaşı: -Acele etme, daha eşek bulunamadı Eşek sudan gelinceye kadar dayak yiyeceksin ki bir daha eşeğine sahip olup, muharebe yerinde, vazife başında uyumayacaksın demiş |
Deyimlerin Hikayeleri |
06-24-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Deyimlerin HikayeleriATEŞ ALMAĞA MI GELDİN? (Ziyaretini çok kısa tutan ,gelir gelmez gitmeye kalkan kişiye söylenen, ‘çok çabuk gidiyorsun’ anlamında bir deyim) Eskiden kibrit yokmuş Ateş sönünce, ateş küreği ile komşuya gidilir, bir parça ateş alınırmış Ateş almak için komşuya geçen kadınlar, kürekteki ateş sönmesin diye oturup çene çalamazlar ve acele ederlermiş Kapıdan içeri girmeyerek, kısa bir konuşmadan sonra gitmek isteyen ziyaretçilere: -Ateş almaya mı geldin? denmesi de işte bu devirlerden kalmadır |
Deyimlerin Hikayeleri |
06-24-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Deyimlerin HikayeleriELİNE SU DÖKEMEZ (İki kişiyi karşılaştırırken, daha önemsiz, değersiz, yeteneksiz, geri gördüğümüz kişi için, ‘ötekinin eline su bile dökemez deyimini kullanırız Eskiden, namaz abdesti alınırken, abdest alan kişi, bir usta ise, çırakları, kalfaları, Medrese hocası ise mollaları, öğretmen ise öğrencileri, eline ibrikle su dökerek abdest almasına yardımcı olurlardı Böyle önemli bir kişinin eline, yolu yordamınca, ibrikten su dökmek için, o kişiye biraz yakın olmak, onun yanında iyi kötü bir yer almış bulunmak gerekirdi Yoksa her önüne gelenin yapacağı iş değildi İşte bu nedenle, iki değerli kişi ölçülürken, bilgisi, yeteneği, zekası daha az olan için, bu deyim kullanılır |
Deyimlerin Hikayeleri |
06-24-2012 | #4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Deyimlerin HikayeleriAVUCUNU YALA (‘Beklediğin olmadı; umduğunu bulamadın’ anlamında kullanılan bir deyim) Bu deyim, kışın karlı ve soğuk havalarda inine kapanarak, tabanlarının altını yalamak suretiyle karın doyurmaya uğraşan ayıların hareketinden alınmadır Çünkü ayılar kışın arasa da yiyecek bulamaz hareket edecek olsa da, boşuna enerji tüketmiş olur Bunu iyi bilen ayılar kış uykusuna yatar Ayağını yalamakla yetinir yazın gelmesini bekler Başka yapacak bir şeyi yoktur |
Deyimlerin Hikayeleri |
06-24-2012 | #5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Deyimlerin HikayeleriHALEP ORADAYSA ARŞIN BURADA! Palavracının biri başına topladığı üç beş cahile karşı övünüp duruyormuş : - İşte ben güçlü ve maharetli bir adamım Evet ben Halep'te bulunduğum sıralarda altmış arşın uzağa atlamış bir kimseyim! Nasreddin Hoca da bu sırada oradan geçiyormuş Palavracının yanına yaklaşıp : - Yaa demiş demek sen altmış arşın atlarsın Haydi atla da görelim Adam hık mık etmiş - Ama demiş ben Halep'te atladım Hoca kızmış : - Canım demiş, Halep oradaysa arşın burada |
Deyimlerin Hikayeleri |
06-24-2012 | #6 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Deyimlerin HikayeleriDOLAP ÇEVİRMEK Eskiden Paşa,vezir,sadrazam,komutan gibi ileri gelen veya mal varlığı iyi olan kişilerin Konakları olurduBu büyük evler kadınların kısmına haremlik ,erkeklerin kısmına selamlık adı altında iki kısım bulunur Kadınlar kısmı iel erkek kısmı arasındaki duvarda tam bir ekseni etrafında dönen,silindir Biçiminde kapaksız bir dolap yerleştirilirdi Yarısı açık ,yarısı kaplalı bu dolabın içinde sıra sıra geniş ,dar raflar bulunurdu Kadınlar kısmında pişen yemekler,içecekler diğer ikramlar bu dolap ile erkekler kısmına servis edilirdi Kadınlar ikram edilecekleir dolabın kapalı kısmına yerleştirip ,erkekler kısmıan çevirir, Tabaklar ,fincanlar boşalınca erkekler tarafından kadınlar kısmına çevrilirdi Böylece kadın erkek biribirini görmeden servis yapılmış olurdu İşet bu servis dolaplarının zaman zaman gönül işlerinde kullanıldığı da olurmuş Örneğin delikanlının biri sevdalısına kimsenin haberi olmadan çaktırmadan mektup,çiçek vesaire verecek olursa bu dolaptan yararlanırmış Delikanlıya mendilmi gelecek yine bu dolap hizmet verirmiş |
Deyimlerin Hikayeleri |
06-24-2012 | #7 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Deyimlerin Hikayeleriİki dirhem bir çekirdek Keçiboynuzunun ,Yunanca adı keration ,İngilizcede carob,Arapçada kırrıt tır Keçiboynuzunun tohumu yıllarca elmas ölçmek için kullanılmış Elmaslar,keçiboynuzu tohumları ile tartılıp satılırmış Bu nedenle keçiboynuzu ,kırat veya karat dediğimiz ölçü birimine isim babalığı yapmış Prof DrAydın Akkaya açıklamasına göre; Keçiboynuzu çekirdeği doğada ağırlığı değişemeyen bir tohumdur Tohumlu bitkilerden yalnız keçiboynuzu uzun süre suda bekletildikten sonra filiz verebilirBu ,hem çok kuruduğu ve meyvasından çıktıktan sonra son ve sabit ağırlığını aldığı için hemde içine su alması ihtimalinin çok az ve çok uzun süreye bağlı olduğu içindir Bu sebeple Araplar,Selçuklular,Osmanlılar dönemlerinde ağırlık ölçüsü olarak kullanılmıştır Dört tanesi bir dirhem eder Dirhem 3 gr ağırlığa eş kabul edilir Satıcı , iki dirhemlik bir şey satarken (sekiz çekirdek) deyip,buda benim ikramım olsun derse,müşterinin saygın ve itibarlı olduğunu gösterirmiş Çok şık ve gösterişli giyinen kişilere ‘’iki dirhem bir çekirdek ‘’ denmesinin kökü buymuş |
Deyimlerin Hikayeleri |
06-24-2012 | #8 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Deyimlerin HikayeleriBu işin altında bir Çapanoğlu var Çapanoğlu Ahmet Paşa ,Yozgat şehrinin kurucularındandır 1764 Sivas valisi iken görevden alınır, bir süre sonrada öldürülürYerine büyükoğlu Mustafa bey daha sonra Süleyman bey geçer Süleyman bey Yozgatı imar ettikten sonra,Ankara,Amasya,Elazığ,Maraş,Niğde ve Tarsus gibi illeri idare etmeye başlar Çapanoğullarının bu ünü her yana yayılırYalnız halk arasında değil ,devlet adamları arasındada ‘’Çapanoğlu’’ ismi ünlü olur Rivayete göre ,devlet adamlarından biri,halktan bazı insanların aleyhine verilecek kararı sonuçlandırmak için soruşturma yaparken ,Çapanoğullarından birinin adıda bu olaya karışır Çapanoğullarının nüfuzundan çekinen diğer bir memur, ‘’bu işi fazla kurcalamayalım bence,altından bir Çapanoğlu çıkar’’ der Soruşturma aynen kapatılır |
Deyimlerin Hikayeleri |
06-24-2012 | #9 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Deyimlerin HikayeleriPabucu Dama Atılmak Osmanlı döneminde esnaf ve sanatkarların bağlı bulunduğu teşkilat, ticaretin yanında sosyal hayatı da düzene sokuyordu Kusurlu malın, malzemeden çalmanın ve kalitesiz işin önüne geçmek için de ilginç bir önlem alınmıştı Bir ayakkabı aldınız veya tamir ettirdiniz diyelim Ama kusurlu çıktı Böyle durumlarda heyet şikayeti ve sanatkarı dinliyor Eğer şikayet eden gerçekten haklıysa, o ayakkabıların bedeli şikayetçiye ödeniyordu Ayakkabılar da ibret-i alem olsun diye ayakkabıyı imal edenin çatısına atılıyordu Gelen geçen de buna bakıp kimin iyi, kimin kötü ayakkabı tamir ettiğini biliyordu Böylece pabuçları dama atılan ayakkabıcı maddi kazançtan da oluyor ve gerçekten pabucu dama atılmış oluyordu |
Deyimlerin Hikayeleri |
06-24-2012 | #10 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Deyimlerin HikayeleriSaman Altından Su Yürütmek Vaktiyle köyün birinde ahalinin tarlaları ve meyve sebze bahçelerini suladığı bir su kaynağı varmış Bu kaynak köyün ortak malıymış Civarda başkaca su kaynağı olmadığından bütün köylü arazisini bu kaynaktan nöbetleşe sıra ile sularmış Kimin ne vakit, ne kadar su kullanacağı belliymiş ve herkes kendi sırasını takip eder, komşularının hakkına da saygı gösterirmiş Ancak her köyde olduğu gibi bu köyde de açıkgöz bir adam varmış Sebze bahçesi su kaynağının hemen yakınında bulunan bu adam,herkes gibi sırası geldiğinde gider, kaynaktan suyunu alırmış ama bununla yetinmeyip kaynak ile bahçesi arasına gizli bir su yolu kazmışKimseler farketmesin diye de su yolunun üzerini taşla tahtayla kapatıp üstüne de saman balyaları yığmış Su , diğer vakitlerde bu saman altından aka aka açıkgözün tarlasına kadar gidermiş Yaz ortasında herkesin tarlası susuzluktan yanıp kavrulurken, onun ki fidanların boy üstüne boy attıkları, yemyeşil bir halde olurmuşÜstelik bostanın ortasındaki sulama havuzu da, her zaman silme doluymuş Köylüler "Bu işin içinde bir iş var" diyerek araştırmışlar ve kısa bir süre sonra da bu uyanığın saman altından su yürüttüğünü farketmişler Bu deyim "gizlice iş görmek,kimselere farkettirmeden işler çevirmek"anlamında kullanılır |
Deyimlerin Hikayeleri |
06-24-2012 | #11 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Deyimlerin HikayeleriDokuz doğurmak Vakti zamanında ,Çengeloğlu Tahir Paşa ,o dönem için asayişi bozuk olan İzmir de geceleri belirli saatler arasında sokağa çıkma yasağı uygulamış Bir gece o saatlerde yasağa uymayan yada sokakta olan insanları Zaptiyeler toplayıp Karakol avlusuna getirmişler,bu sorguyuda bizzat Tahir paşa yapmış, Sırayla her birine teker teker çok ağır sorular sormuş Paşa baştan dokuzuncu sıradakine gelince tekrar sormuş ‘’Yahu sen? Tellakları duymadınmı?Ne diye sokaktasın bu vakitte? Adam bir telaşlı bir terli; ‘’Paşa hazretleri ,karım doğuruyorduValla ebe aramaya çıktımBir iki adım sonra zaptiyeler tuttu beniZavallı karım ne haldedir bilmiyorum ‘’ demiş Tahir Paşa bir hata edildiğini anladıysada sakallarını sıvazlayıp, ‘’Seni bu kez affediyorumAmma, o karın olacak Hatuna söyle ,bir daha öyle olur olmaz saatlerde doğurmaya kalkmasın ‘’demiş Adam kan ter koşa koşa eve gelip,komşu kadınların arasından karısının yattğı yatağa gelmiş Adam;’’Nasılsın?Nemiz oldu ‘’ demiş Karısıda ‘’ Sen ne biçim adamsın Ebe bulamaya diye gititin? Kim bilir nerelerde eğlendin? Sen benim nasıl doğurduğumu biliyormusun ? demiş Adam ise hararetle, ‘’Ah bre hatun sen neler diyosun?? Sen bir kere doğurdun Ben sıradaki sekiz kişiden sorgu nöbeti bana gelinceye kadar dokuz doğurdum’’ demiş |
Deyimlerin Hikayeleri |
06-24-2012 | #12 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Deyimlerin HikayeleriDenize düşen yılana sarılır Dönem IIMahmut dönemi ve Kavalalı Mehmet Paşa Mısır Valisi dir Kendine aşırı güvenen Kavalalı Mehmet Paşa nın amacı önce Suriye ,ardında Osmanlı yı ele geçirmektir Oğlu İbrahim Paşa ,Suriyeyi ele geçirmiş Osmanlının yolladığı gücüde yenmişti İstanbula doğru yola çıkmıştı II Mahmut ,ordunun o an için bunlarla başedebilecek vaziyette olmadığından Ruslarda yardım isteme taraftarıdır Rus çarı Nikoladan yardım ister Bir Osmanlı sultanın Ruslardan yardım istemesi yadırganır Bir takım vezirler ‘’bu nasıl işdür?’’ diye mırıldanınca, Sultan Mahmut Ne yapalım? Düştük denize sarılırız yılana der |
Deyimlerin Hikayeleri |
06-24-2012 | #13 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Deyimlerin HikayeleriDerdini anlat Marko Paşaya Marko Paşa ,Sultan Abdülaziz döneminde yaşayan Run hekimidir Üstad bir hekim olan Paşa çokça hastayı tedavi eder ve sağlığına kavuşturur Halk arasındada çok ünlü dür,her gün belki yüzlerce insan kapısını çalar,hastalıklarına çare arar Bunca insanın bırakın derdine çare olmayı ,dinlemek bile imkansız bir hal alır Bu duruma kendince bir çözüm bulur Kapısına gelen hastalarını dikkatle dinler, Onlara şöyle der; ‘’Anladım ,anladım ama ne??’’ Biçare hastada bu anlamsız soru karşısında ,herhalde iyi anlatamadım diye düşünür ve tekrar anlatır Ama yine Marko Paşa ; ‘’Anladım ama ne??’’der Bu böyle olunca ,hastalar çareyi oradan uzaklaşmakta bulurlar Zamanla Marko Paşanın ünü unutulur gider |
Deyimlerin Hikayeleri |
06-24-2012 | #14 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Deyimlerin HikayeleriEli Kulağında Gerçekleşmesi pek yakın olan işler hakkında “(Henüz olmadı ama) eli kulağında” deriz Bu deyimin kaynağı Asr-ı Saadet’te Bilal-i Habeşi’ye kadar uzanır İslamiyet yayılmaya başlayıp da müslümanların sayısı artınca, namaz için onları biraraya toplamak üzere ezan okunması kararlaştırılmış ve sesi güzel olduğu için Habşistanlı eski köle Hz Bilal, bu vazifeye seçilmişti Ne var ki Medine’de nmüşrikler ve diğer dinlere mensup olanlardan bazı tahammülsüz insanlar, ezan okunurken sesi duyulmasın diye gürültü yapmaya, çocukları toplayıp Bilal-i Habeşi ile alay etmeye başlamışlardı Bunun üzerine Hz Bilal, ellerini kulaklarına tıkayarak ezan okumaya başladı biilahare müezzinler ellerini kulaklarına tıkamyı bir tür Bilal-i Habeşi sünneti gibi gördüler ve ezanı öyle okudular Eskiden birisi yakındakine, - Ezan okundu mu, dediğinde, eğer vakit çok yakın ise, - Okunmadı ama (müezzinin) eli kulağında; dermiş |
Deyimlerin Hikayeleri |
06-24-2012 | #15 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Deyimlerin HikayeleriPÜF NOKTASI Vaktiyle testi ve çanak-çömlek imal edilen kasabalardan birinde, uzun yıllar bu meslekte çalışan bir çırak, kalfa olup artık kendi başına bir dükkan açmayı arzu eder olmuş Ne yazık ki her defasında ustası ona: - Sen, demiş, daha bu işin püf noktasını bilmiyorsun, biraz daha emek vermen gerekiyor Ustanın bu sonu gelmez nasihatlerinden sıkılan kalfa, artık dayanamaz ve gidip bir dükkan açar Açar açmasına da yeni dükkanında güzel güzel yaptığı testiler, küpler, vazolar, sürahiler onca titizliğe ve emeğe rağmen orasından burasından yarılmaya, yer yer çatlamaya başlar Kalfa bir türlü bu çatlamaların önüne geçemez Nihayet ustasına gider ve durumu anlatır Usta, - Sana demedim mi evladım; sen bu işin püf noktasını henüz öğrenmedin Bu sanatın bir püf noktası vardır Usta bunun üzerine tezgaha bir miktar çamur koyar ve, - Haydi, der, geç bakalım tezgahın başına da bir testi çıkar Ben de sana püf noktasını göstereyim Eski çırak ayağıyla merdaneyi döndürüp çamura şekil vermeye başladığında usta önünde dönen çanağa arada sırada "püf!" diye üfleyerek zamanla testiyi çatlatacak olan bazı küçük hava kabarcıklarını patlatıp giderir Böylece çırak da bu sanatın püf denilen noktasını öğrenmiş olur Her sanatın incelik gereken nazik kısmına da o günden sonra püf noktası denilmeye başlanır |
|