Kunoş Ve Türk Dili |
06-24-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Kunoş Ve Türk DiliMacar bilginlerinden Profesör Kunoş, tüm yaşamını dilimizi ve edebiyatımızı incelemekle geçirmiştir "Türk Halk Edebiyatı" eserinde, Türkçeye karşı duyduğu sevgiyi şöyle anlatır: TÜRK DİLİ Bir varmış, bir yokmuş Allah'ın kulu çokmuş; ben daha çok genç bir şehir mekteplisi iken orta halli bir amcam varmış Bu adam, makinistlik edermiş Yaz aylarında, taşralarda gezer, çiftliklerde harman savurtur ve makinelere bakarmış Günlerden birgün, henüz on yedi yaşında olduğum sırada, Buğdan memleketinden yeni dönen bu amcam, bizi ziyarete geldi Hoşbeşten sonra, kahve ve çubuk içerek gezdiği memleketlerin türlü türlü âdetlerini, söyledikleri dilleri birer birer anlatırken : "En ziyade beğendiğim insan cinsi Türk, en kolay öğrendiğim insan dili Türkçe'dir" dedi Meğer o vakitler, Buğdan memleketi Türk hükmü altında imiş "Bu, dediğiniz Türk lisanı nasıldır?" diye sordum "Hem söylenişi güzel hem öğrenmesi kolay bir dildir" cevabını aldım Güzelliğinin ve kolaylığının neden ibaret olduğu sualine cevap olarak: "Telâffuzu bizim Macar lisanı, ahengi bizim dilimizdeki ahenk gibi olup sözlerinin çoğu da lisanımızda var" dedi Sordum: "Meselâ, ne gibi?" "İşte onların kapısı, bizde kapu, onların elması, arpası, teknesi, baltası, bizde de alma, arpa, tekne, baltadır Türk bekârı, civanı, Macarca betyar, jivan Bıçak, Macarca'da bıçaktır, çizme, çızma, papuç, papuç, kalpak, kalpag; Türklerin devesi, delisi, haracı, katranı, bizde teve, deli, haraç, katran'dır Onlarda kepenk, bizde köpöniyek; onlarda pide, bizde pite; onların sarması, dolması bizde de sarma, dolmadır Koçana, levende, mahmura, ormana, keçiye, biz de koçan, levent, memur, orman, keçke deriz Tabur, Macarca tabur Tepsi, tepsi, tezek teözek'dir Onlarda cep, bizde jip, ata, atıya, ana, anıya, tavuk, tiyok, aslan, aroslan, bağa, baka, boğa, ***a, çadır, şador, çalı, çalıt; çarık, şarok, çok, şok, küçük, kiçi, kazan, kazan, koç, koç, dana, tino, kendir, kender, toklu, toklu, satıcı, satuç, sakal, sakal, öküz, öküz ve bunlara benzer daha neler neler" Amcam iki yüzden ziyade kelime sayıp söylerken, zaten evvelden beri pek ziyade lisan meraklısı olduğumdan merakım gayet arttı Amcam: "Oğlum, Lâtince, Rumca öğreneceğine Türkçe öğren; Türk milleti bize en yakın olduğu gibi Türk dili de bizim dilimize pek yakın bir dildir" dedi Amcamın bu sözleri üzerine, derin derin düşünmeye başladım Vakitler de, masallardaki gibi tez geçer Şehrimizin lisesini ikmal edip tam kırk altı sene evvel doğduğum yer olan şehirden Peşte Üniversitesi'ne gittim Türk lisanının o zamanki hocası Avrupa şarkiyyununun en meşhuru bizim üstat Vamberi idi Peşte'ye gelişimin birinci haftasında meşhur muallimin talebesi oldum ve Türkçeyi öğrenmeğe başladım Vamberi'nin derslerine üç sene devam edip Türkçe'den başka Uygurca, Tatarca, Çağatayca'ya da çalıştım Günlerden bir gün, Peşte sokaklarını gezerek, lâle ve sümbül biçerek Tuna suyu içerek fesli bir tacire, Türkiye'den henüz gelmiş bir şekercinin dükkânın¬da çattım Dükkân da minimini bir yerdi Selâm ve kelâmdan ve zar zor Türkçe görüştükten sonra, hem şekerini yedik, hem konuşmaya başladık O, benim pepeli Türkçemden ne kadar hazzediyorsa, ben de onun Türkçe konuşmasından o derece lezzet alıyordum Oh! şimdiye kadar hiç görmediğim, hiç tanımadığım lokumlar, türlü türlü ezmeler ne âlâ imiş! Âdeta şekercinin tatlı mallarının tiryakisi oldum Bu, benim tatlı meşguliyetimden başka Türk lisanına daha ziyade heves edip onu konuşmama da yardım etti Bir gün muallim efendiye: — Acaba Türk milletinin halk edebiyatı var mı? diye sordum Muallim: — Bildiğime göre, pek yok! dedi Ben: — Ya, Ahmet Vefik Paşa'nın «Atalarsözü» denilen mecmuası, ya Nasrettin Hoca'nın bütün dünyada meşhur ve bütün garp lisanlarına tercüme edilen fıkraları halk edebiyatı sayılmaz mı? diye sordum — İşte Türklerin halk edebiyatı bu kadardır, başkasını bilmiyorum, cevabını verdi — Efendim, bildiğime göre dünyanın hiçbir milleti, vahşilik halinde bile olsa, putlara bile tapsa, ister Müslüman, ister Hıristiyan olsun, halk edebiyatsız olamaz Allah'ın kullarının halk edebiyatı zaten halkın düşünüşüdür, dudaklarının gülüşüdür, ruhunun eğlencesidir, dertlerinin feryadıdır Tefekkürlere kalsa, tefekkürdür, gamı varsa, gamının yarasıdır Bahtları varsa bahtlılığının gülü, sümbülüdür, Türk halkı düşünmez mi? Köylüsünün ah ve vahı göğe çıkmaz mı? Bahçesindeki gülünün rengi kokusu yok mu? Bülbüllerinin figanı yok mu? Hâsılı Türklerin halk edebiyatı yok gibi dersiniz, inanmam Vallahi inanmam, billahi inanmam KUNOŞ İgnacz Kunoş Kimdir? 1862 yılında doğdu Macar yazar ve Türkolog Kunoş, Türk halk bilimi üzerine yaptığı bir dizi çalışma ile tanındı 1885 yılında ülkemizi ziyaret ederek Anadolu'yu dolaştı ve derlemeler yaptı Derlediği yüzlerce atasözü, hikaye, masal, şarkı, türkü, bilmece ve maniyi İki cilt halinde yayınladı Kunoş, Türk halk edebiyatımızın Batı ülkelerine tanıtılmasında öncü oldu 1945 yılında vefat etti |
|