Tasavvufun Bakiş Açisindan &Quot;Kadin&Quot; |
11-04-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Tasavvufun Bakiş Açisindan &Quot;Kadin&Quot;Tasavvufun Bakiş Açisindan " Kadin " Ya Ezilen; Ya Tapılan Kadın Her dünya görüşünün bir ahlak telakkisi olduğu gibi, ahlak telakkilerinin en önemli konusunu da o dünya görüşünün kadına bakışıyla birlikte biçimlenen “haz” konusuna temel yaklaşım oluşturur Tarih boyunca manevi yücelme ve arınma fikrine sahip ahlak okullarının, hazza ve dolayısıyla kadına bakışının menfi olduğu malumdur Bunun ileri bir uygulaması olarak ruhbanlar evlenmezler, bütün zevklerden uzak durduklarının bir işareti olarak kadından da uzak dururlar Bu görüşe göre kadın, dünya sevgisinin ve zevklerin en önemli temsilcisi; günaha çağıran bir çığırtkandır Bu ahlak anlayışının tam zıddı olan haz kültüründe ise kadın, güzellik ve zevklerin en önemli temsilcisi olarak tapınılan bir mabut görünümünde, ama aslında sadece cazip olduğu sürece istismar edilen bir konumundadır Ve ne gariptir ki tarih boyunca; Uzak Doğudan Batıya, birçok uygarlığın kültüründe, birbirine en zıt bu iki aşırı ahlak anlayışı, birbirinin içine girmiş veya gizlenmiş bir şekilde uygulanmıştır Kadın bir yandan kötülenmiş, bir yandan da istismar edilmiş; birçok zaman insanlığından dahi kuşku duyulmuştur Bu çirkin anlayış, İslam tasavvufunun; hikmetin ve tevhidin ana vatanı olan Orta Doğudan doğup, kıtalara yayılmasına dek sürmüştür Tasavvuf irfanı, âlemde her varlığın Allah-u Tealanın bir eseri ve esmasının ayinesi olduğunu kabul ettiği için, dünyaya ve mahlûkata ibretle ve basiretle bakar Kulluk emanetiyle birlikte, yaratılmışların sorumlu bir efendisi olduğuna inanan bir mümin; bütün mahlûkata şefkat göstermesi gerektiğini kabul ettiği gibi, bilhassa âlemlerin gözbebeği olan insana ise en yüksek hürmeti gösterir İslamın/Tasavvufun Kadına Bakışı İslam tasavvufunun kadına bakışı da, “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakının Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir” (Nisa, 1) Ayetinin icabı olarak; kadını erkeğin eşi, insan olma bakımından eşit konumdaki bir ortağı kabul eder Tek farkla ki, Allahın esmasının her varlıkta farklı biçimde tecelli etmesi esasına göre, kadında daha çok rahmet ve cemal isimleri, erkekte ise hikmet ve kudret isimleri tecelli etmiştir İnsanlık tarihi boyunca kudret ve egemenliğin sağladığı peşin dünyevi fayda sebebiyle insanlar; erkeksi değerleri yüceltmiş, kadınsı rahmet ve hoşgörüyü ise zayıflık emaresi gibi değerlendirip hor görmüşlerdir Genellikle güç ve cesaret gibi kahramanlık değerleri yüceltilirken, bunların hikmetli ve adaletli olarak hayata geçirilme şartı olan sabır, hilim, rıfk ve merhamet ihmal edildiği için zamanla güç, zorbalığa dönüşmüştür Öyleyse, her sıfatın kemali, ancak zıddıyla tamamlanmasıyla mümkün olduğu gibi, erkeksi kahramanlık değerlerinin de kemali, ancak kadınsı merhamet değerleriyle tamamlanmasındadır Nitekim, Allah (cc) insanoğluna merhamet değerlerini hatırlatmak üzere, “evvahun halim” sıfatıyla anılan Hz İbrahimin (as) neslinden; ona çok benzeyen, Rauf ve Rahim sıfatlarıyla övülmüş bir peygamberi göndermiş ve Rahman ve Rahim isimlerini en fazla zikrettiğimiz besmele ve Fatihaya yerleştirerek, bu isim ve sıfatların değerini vurgulamıştır Tasavvuf yolu da hem; “Hikmet, Allahın ahlakıyla ahlaklanmaktır” anlayışının gereği, hem de en yüksek ahlak örneği olarak peygamberin sıfatlarına bürünmenin sonucu olarak; refet ve rahmeti; en yüksek ahlak düsturu saymış, bütün edeplerinde bu anlayışı temel almıştır Kadın Hareketleri Kadına Dost mu? Ancak, manevi değerlerin yozlaşması sonucu olarak günümüzde; yumuşak huylu, hoş geçimli ve merhametli insan olmanın sonuçlarının kötü olacağı; çünkü böyle insanların ezildiği ile ilgili hâkim bir görüş vardır Bilhassa kadın hareketlerinde gördüğümüz bu anlayış; kadınların kendilerini ailelerine adamalarını, çocuklara ve yaşlılara fedakârca hizmet ederken iş ve kariyer sahibi olamamalarını eleştirirken, bu fedakârlığın sebebi olarak gördükleri manevi değer ve geleneksel işbölümünü şiddetle tenkit ediyor Bu fikir akımlarının; kadının ekonomik özgürlüğünü kazanıp, istediği gibi yaşamasını, geleneksel öğretilere ve ailevi görevlerine aldırmamalarını tavsiye ediyor Oysa bu davranışlarıyla kadını müdafaa etmiş olmuyor, aksine kadınlar tarafından sembolize edilen değerlere olan inanç ve güvenin tamamen yok olmasına hizmet etmiş oluyorlar Hem bu tutumlarıyla, en fazla kadın tarafından temsil edilen bu değerlerin, büsbütün ortadan kalkmasına hizmet ettikleri için, sonuçta kadının daha fazla mağdur olacağı, sert ve rekabetçi bir toplumun ortaya çıkmasına katkıda bulunmuş oluyorlar İyi düşünülecek olursa, merhamet, yardım ve dayanışma anlayışına dayalı olmayan bir toplumun yürümesi mümkün değildir; çünkü insan önceleri bebek ve çocuk; sonraları hasta ve yaşlı olarak yardıma muhtaçtır Bilhassa kadınlar en kolay istismar edilebilen, merhametsiz muamelelere karşı son derece hassas olan kesimdir Zayıflık Merhameti Çeker Ancak manevi değerlere bağlı olunduğu müddetçe zayıflıkta bir kuvvet vardır, çünkü zayıflık, Allahın rahmet ve yardımını celbeder Nitekim bunun en güzel örneği; örnek bir kadın olarak gösterilmiş olan Hz Meryemin hikâyesinde görülür Hz Meryem, yalnızlık ve dışlanmışlık yaşadığı mabette, rızkını isteyebileceği bir kişiden mahrum olunca, Allah (cc) ona sebep perdelerine gerek kalmadan rızk vermiştir “Zekeriya her ne zaman mihraba girdiyse, yanında bir yiyecek buldu: "Meryem, bu sana nereden geldi?" deyince, "Bu, Allah katındandır Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızk verendir" dedi (Al-i İmran Suresi, 37) Bu olaydaki mucizevî hadisenin başka örneklerini, başka kadınlar da yaşamışlardır Bunlardan sadece biri, bizzat tanıyanların aktardığı bir dul kadının hikâyesidir Bu kadıncağız, Kurtuluş Savaşı yıllarında Konyada yaşayan bir hatundur Eşinin şahadet haberini aldıktan sonra parasız pulsuz, kimsesiz bir şekilde yetimleriyle baş başa kalmış, zaten herkesin yokluk çekmekte olduğunu göz önüne alarak kimseye el açmaya cesaret edememiş Sonunda kalbinin tüm saflığıyla elini Mevlasına açıp; “Allahım senden başka isteyecek kapım yok” diye yalvarır ve bu duadan sonra ambarında bir miktar buğday bulur Azıcık gibi görünen bu buğdaydan, senelerce tam bir tevekkülle ihtiyacı kadar alıp çocuklarına ekmek yapar Ölümünden bir müddet önce, samimi olduğu bir komşusuna “ambarındaki buğdayın kimse ilave etmediği halde senelerce tükenmediğini” anlatacaktır Allah (cc), dilediğine hesapsız rızık verir; bazen çeşitli vesilelerle, bazen de sebep perdesini kaldırarak mucizevî bir halde Yeter ki tevekkül etmeyi bilelim ve bize verilmiş en büyük nimet olan hidayet nimetine sırt çevirmeyelim Manevi değerlerin sağlam olmasından en fazla zayıf kesim ve bilhassa merhametsiz yaşayamayan kadınlar fayda görecektir Elbette bu hikâyeler, çevremizdeki aciz kimselerle ilgilenme ve yardımlarına yetişme sorumluluğumuzu kaldırmaz Allah (cc), daha fazla güç ve imkân verdiği kişileri, acizlerle ilgilenmek ve yardımlarına yetişmekten sorumlu tutacaktır Sahip olduğumu imkânlar, Allah ın yardımına vesile olmak gibi bir işe yaradığı müddetçe bir mana taşır; yoksa sadece hesap ve azap sebebidir Bu noktada, imkân sahibi mümin kadınlara da düşen büyük vazifeler vardır Allah (cc), evlilik müessesiyle, her bir erkeğin gücünü ve imkânını bir kadının adeta hizmetine vermiştir Böyle bakılırsa, evlilik müessesesi, adil gelir dağılımının en büyük aracı gibidir Ancak birçok kadın ellerindeki bu imkânı nefsanî bir şekilde kullanarak, toplumdaki yaraları derinleştirmektedir Yaz aylarına girdiğimiz şu günlerde yazlıklarda, otellerde güzel vakit geçirirken, hiç değilse birkaç mahrum akrabamızı düşünüyor muyuz? Yoksa hizmet ve fedakârlığı nefsimize yediremiyor, arzularımıza göre yaşamayı mı seçiyoruz? Müslümanların üzerine leke gelmesine neden olan, “Burjuva Müslümanlar” “Müslüman Sosyete” gibi sözlere haklılık payı sağlayan davranışlardan uzak durmayı başarabilecek miyiz? Bu konuda en fazla Müslüman kadınlara görev düştüğünü unutmamalıyız H KÜBRA ERGİN alıntı-akrep1 |
|