Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Edebiyat / Dil Bilgisi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
dan, doğru, kullanımı, türkçenin

Türkçenin Doğru Kullanımı - A Dan Z Ye

Eski 10-28-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkçenin Doğru Kullanımı - A Dan Z Ye



Bu bölüm Türkçemizin doğru kullanımı ile ilgili çok geniş bir arşivi kapsayacaktır Türkçenin doğru kullanımı ile yüzlerce örneği bu konu içinde bulabilirsiniz Tam bir kitap içeriği ile bu bölüm aradığınız kaynaktır

TÜRKÇENİN DOĞRU KULLANIMI
(İLETİŞİM, ETKİLİ KONUŞMA, YAZMA VE OKUMA KILAVUZU)

Dil, insanlık tarihiyle beraber ortaya çıkmış ve süregelmiş bir olgudur Bu süreçte insan ve iletişim birbirine koşut olarak gelişim göstermiştir Dil, kültürün en temel ögesi olarak insanlar arası iletişimde en etkin araç olarak kabul edilmektedir Dilin düşünceyi etkilemesi, kültürel değerleri nesilden nesile aktarması ve millete yön vermesi yaşamsal önem arz etmektedir

Dilin düşünce ile etkileşimi göz önüne alındığında, dilde oluşabilecek kirlenme zaman içinde millî kültür yapısını da bozabilecektir Dilde meydana gelen kirlenmeye yabancı dillerden dilimize giren çok sayıda sözcük ve dilimizin yanlış kullanımı neden olmaktadır Yabancı sözcükler dilbilimin öngördüğü incelemeden geçirilmeden kullanılmamalıdır Bu sözcüklerin yerine Türkçe karşılığı olanların kullanılmasına özen gösterilmelidir


ATATÜRK, Türk kimliği ve kültürünün en önemli unsuru olarak Türkçeyi görmüştür Ulu önder, "Millî his ve dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir Dilin millî ve zengin olması millî hissin inkişafında başlıca müessirdir Türk dili dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil şuurla işlensin Ülkesinin yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır" diyerek dilimizin önemini ve yabancı dillerden korunması gerektiğini ortaya koymuştur Ancak sonraki dönemlerde dilimizde kirlenme başlamış, son yıllarda ise bu kirlenme daha da artmıştır

Bu kirliliğin önlenebilmesi için Türkçemiz doğru kullanılmalı, yabancı sözcüklerden arındırılmalı, yazım kurallarına uyulmalı, yazılı anlatımlarda, Türk Dil Kurumunun en son hazırladığı "Türkçe Sözlük" ve "Yazım Kılavuzu" esas alınmalı, bilişim ve iletişim teknolojisi takip edilmelidir

Günümüzde gelişen teknoloji ile uzaklar yakın olmakta, pek çok eylem iletişim araçlarıyla gerçekleştirilebilmektedir Bu araçları kullanırken gereksinim duyacağımız en önemli araç dildir Dili doğru kullanmak, insanlar arasındaki iletişimi kolaylaştıracak, aynı zamanda millî kimlik ve kültürümüzün korunmasına katkı sağlayacaktır

Bu bölümdeki içerik, iletişimi, etkili konuşma, yazma ve okuma becerisini geliştirerek personelin kendisini daha iyi ifade etmesi, sağlıklı iletişim kurması, okuma alışkanlığı kazanması ve sonuç olarak Türkçeyi doğru kullanması amaçlanarak hazırlanmıştır

Alıntı Yaparak Cevapla

Türkçenin Doğru Kullanımı - A Dan Z Ye

Eski 10-28-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkçenin Doğru Kullanımı - A Dan Z Ye



Bu bölümde gösterilecek konu başlıkları ve linkleri aşağıda verilmiştir

BİRİNCİ BÖLÜM
TÜRKÇENİN DOĞRU KULLANIMI
A Dilimizi Niçin Doğru Kullanmalıyız?
B Seçme ve Sıralama Eksenleri
C Sözcük Bilgisine Sahip Olmak
Ç Cümle Bilgisine Sahip Olmak
D Doğru ve Güzel Bir Türkçeye Ulaşmanın Yolları

İKİNCİ BÖLÜM
İLETİŞİM
A İletişimin Tanımı ve İnsan Hayatındaki Önemi
B İletişimde Dil Unsuru
C Etkili İletişimin İlkeleri

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
İLETİŞİMİN TEMEL BECERİ UNSURLARI
A Konuşma
1 Konuşmanın Tanımı ve Genel Özellikleri
a Konuşmanın Tanımı
b Konuşmanın Yaşamımızdaki Yeri
c Konuşma Güçlüğü Çekiyor muyuz?
ç Konuşma Gücümüzü Geliştirebilir miyiz?
2 Güzel ve Etkili Konuşmanın Nitelikleri
a Güzel ve Etkili Konuşabiliyor muyuz?
b Güzel ve Etkili Konuşmanın İlkeleri Nelerdir?
c İyi Bir Konuşmacının Niteliklerini Taşıyor muyuz?
3 Etkili Konuşmada Dikkat Edilmesi Gereken Konular
a Yüz Yüze Konuşma
b Her Şey Konuşma Tarzında Başlar
1) Sözlü İletişim
2) Sözsüz İletişim
4 Konuşma Biçimi: Doğaçlama, Hazırlıklı ve Yazılı Metin
5 Konuşma Türleri
a Günlük Konuşmalar
b Özel Durumlar İçin Özel Konuşmalar
B Yazma
1 Yazının Önemi
2 Doğru ve Güzel Yazmanın Önemi
3 Güzel Yazı Yazmanın Altın Kuralları
4 Güzel Yazı Yazmayı Öğrenmek
5 Yazıya Nasıl Başlanmalı?

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
İLETİŞİMİN DESTEK UNSURLARI
A Okuma
1 Okumanın Tanımı
2 Niçin Okuyoruz?
3 Okumaya Güdüleme
4 Okuyucu Türleri
5 Güdünün Göstergesi Olarak Başlıca Okuma Tipleri
6 Okuma Zevki ve Kişilik
7 Okumanın Kuralları ve Okuma İle İlgili Öğütler
8 Okuma Yanlışları
9 İyi Okuma Konusunda Bazı Öneriler
10 Hızlı Okuma
11 Hızlı Okuma Tekniği İle İlgili Kavramlar
12 Hızlı Okuma Yöntemleri
B Dinleme
1 Etkili Dinleme Stratejileri
a Duymayı ve Dinlemeyi Anlama
b Dinlemenin Önemi
c İyi Dinlemenin Önündeki Engeller
ç Dinleme Çeşitleri
2 Dinlemeyle İlgili Son Düşünceler: Güdülenme
a Dinlemenin Neden Önemli Olduğunu Hatırlamaya Çalışın
b Dinleme Güdülenmesi İçin Engelleri Belirleyin ve Kaldırın
c Ortak Bir Zemin Araştırın
ç Dinlemeyi Bir Öğrenme Fırsatı ve Entelektüel Fırsat Olarak Görün

BEŞİNCİ BÖLÜM
ETKİLİ İLETİŞİMİN BASAMAKLARI
A Yazma ve Konuşmaya Hazırlanmak: İlk Dört Basamak
1 Amaç ve Dinleyici / Hedef Kitlenin İrdelenmesi
2 Konunun Araştırılması
3 Düşüncelerinizin Desteklenmesi
4 Düzenleme, Planlama ve Ana Başlıkları Ortaya Koyma
B Taslak Oluşturma ve Yazma: Diğer Üç Basamak
1 Taslak Oluşturma
2 Yazıya Dökme
3 Geri Besleme ve Onay
C Etkili İletişimin Ayrıntıları
1 Amaç ve Hedef Kitlenin İrdelenmesi
a Anahtar Sorular
b Amacım Ne?
c Ana Düşünceniz Konusunda Açık Olun: Amaç Cümlesinin Yazılması
ç Diğer Konular
d Hedef Kitlenin İrdelenmesi
2 Konunun Araştırılması
a Araştırma Planının Yapılması
b Bilgi Toplama Kaynaklarının Belirlenmesi
3 Düşüncelerin Genel Hatlarıyla Ortaya Konulması ve Düzenlenmesi
a Amaç Cümlesinin ve Ana Düşüncenin Sonlandırılması
b Ana Düşüncenin Başlangıçta Ortaya Konulması
c Genel Hat: Neden İhtiyacım Var?
ç Genel Hat: Üç Parçalı Yapı
d Genel Hat Biçimleri: Resmî Genel Hatlarda Kullanılan Yapı ve Başlıklar
e Gelişmenin Genel Hattı: Bir Yöntem Seçin
4 Yazma
a Başkasından Yardım Almaktansa Kendin Düzenle
b Hızlı ve Etkili Düzenleme - Üç Adım Yaklaşımı
c Geri Besleme ve Onay

ALTINCI BÖLÜM
YAZIŞMALARDA DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN KONULAR
A Genel Esaslar
B İfade Usulü
C Yazım Kuralları
Ç Sözcük Kısaltmalarını Türetme ve Kullanma Esasları
D Terim ve Sözcüklerden Oluşan Bir İbarenin Kısaltması
E Diğer Konular
KAYNAKLAR

Alıntı Yaparak Cevapla

Türkçenin Doğru Kullanımı - A Dan Z Ye

Eski 10-28-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkçenin Doğru Kullanımı - A Dan Z Ye



Dilimizi Niçin Doğru Kullanmalıyız?

Dil ekmek gibi, su gibi günlük yaşamımızın içindedir ve soluduğumuz hava gibi bizi sarar; bundan dolayı onun varlığını hemen hemen hissetmeyiz Gerçekten dil, üzerinde yaşadığımız toprak gibi ürünlerini sessizce bize sunar ve bizler bu sonsuz bahçenin meyvelerini sadece toplarız Aslında dile, insanlığın en büyük buluşu olduğu için daha fazla ilgi göstermemiz gerektiği kanısındayız Çünkü insanlarla, düşüncelerle, nesnelerle aramızdaki en önemli iletken dildir

İnsanları, düşünceleri, nesneleri, dilin aracılığıyla kavrarız Dil aracılığıyla kendimizi ifade ederiz İşte dilin önemi burada ortaya çıkıyor Türkçemizi niçin doğru kullanmalıyız, sorusunun cevabı da buradadır Dili doğru kullandığımızda o iyi bir iletkendir; yanlış kullandığımızda ise kötü bir iletkendir

Biz dili ne kadar iyi tanıyor, dili ne kadar iyi kullanıyorsak iletişimimiz o kadar iyi olacaktır Dil bizi başkalarına, başkalarını ve başka nesneleri bize yansıtan bir aynadır Dili doğru kullanmak, doğru anlamak bu aynayı mükemmelleştirmek demektir Kullandığımız çağdaş araçlardaki göstergelerin, ekranların, ibrelerin bir an için bozuk olduğunu düşünün Bu bir felakettir Fakat bir toplum için ondan daha büyük bir felaket vardır ki o da insanlar arasında, bir iş bölümü içinde görev alan kişiler arasında, fikir ve görüş alışverişinde bulunanlar arasında dil aynasının görevini tam yapamamasıdır Düşüncelerimizin anlaşılmasını istiyorsak, bunun en kestirme yolu dile hâkim olmaktır

Dil üzerinde düşünür ve dili bir düşünce odağı gibi kabul ederseniz dilin düşünce yaşamımızı zenginleştireceğini göreceksiniz Dil düşüncenin evidir; binlerce yıllık insan zekâsı sözcüklerde, deyimlerde, ifade kalıplarında gizlidir İnsanlık tarafından bilgilerimizi depolamak için kullanılan ilk araç dil olmuştur Bugün aynı işi daha sistemli yapması için bilgisayarı yarattık Buna rağmen günümüz için şunu söyleyebiliriz: Dile yüklenmiş bilgi, bilgisayarlarımıza yüklenmiş bilgiden fazladır Dil, bilgisayarlardan fazla olarak bilgilerin sadece yüklendiği yer değildir, aynı zamanda bilginin üretim alanıdır Kısaca üzerinde durulması gereken konu, dilin düşüncelerimizi yansıtan bir araç olduğu gibi düşüncelerimizi geliştiren bir alan olduğudur Basit bir örnek verelim: Bir insanın bildiği sözcük sayısıyla, düşünce zenginliği doğru orantılıdır Bildiğimiz sözcük sayısı ne kadar fazlaysa düşünce alanımız da o kadar geniştir İlk bakışta bu düşünce pek doğru görünmese de olgular incelendiğinde doğruluğu ortaya çıkmaktadır Rönesans dönemi bilgin ve ressamları bakış açısı (perspektif) kavramını yaratmasalardı, gözümüzle görmemize rağmen önümüzde uzayan ağaçlı yolun bir bakış açısı yarattığını göremeyecek ve ilk çağların insanları gibi ağaçları resmimizde aynı boyda çizecektik Rönesans bilgin ve ressamlarının gözlemini bize ulaştıran şey "bakış açısı" sözüdür

Dil üzerinde derin bir düşünce geliştirmeden doğru düşünmemiz olanaklı değildir İnsanlar, nesneler vasıtasıyla değil sözcükler aracılığıyla düşünür Bundan dolayı düşüncenin iki aracının olduğunu söyleyebiliriz Bunlardan birincisi dil, diğeri mantıktır Bilimlerin sunduğu bütün bilgiler bize sadece iki kaynaktan gelir Dil üzerinde düşünmek ve doğayı incelemekten İşin ilgi çekici yanı doğadan gelen bilgilerin de dil kalıbına döküldükten sonra bize ulaşıyor olmasıdır Anlaşılmak, mesleğimizde başarı elde etmek, yaratıcı olmak, yaradılışımızdan getirdiğimiz ve sadece kendimize ait olan yeteneklerimizi yurdumuzun ve insanlığın hizmetine sunmak istiyorsak işe dilimize ilgi göstermekle başlayabiliriz

Önce, dilin oluşturduğu sistemden, daha sonra da söz ve yazıdan bahsedelim

Dil, soyut bir sistemdir; buna karşılık onun kişisel kullanımı olan söz ve yazı somuttur Çağdaş dil bilimi, sözün altında yatan soyut bir dil sistemi olduğunu ortaya çıkarmış bulunmaktadır Batılılar, dil biliminin bu keşfinden sonra okullarında dil bilgisinin yanında öğrencilerin dillerini daha yetkinlikle kullanabilmelerini sağlamak amacıyla, çağdaş dil bilimiyle birlikte dil sistemine yönelik bilgiler de vermeye başladılar Dilin oluşturduğu bu sistemi tanımak, bizlere dili daha derinden kavrama ve daha başarılı kullanma olanakları kazandırmaktadır Dilin nasıl bir sistem oluşturduğunu birkaç örnekle açıklamaya çalışacağız Ayrıca Türkçemizin sistematik yapısını bir iki küçük örnekle anlatacağız

Her dil, farklı bir dünya görüşünü yansıtır İngilizce, Türkçe, Fransızca dünyayı farklı biçimde algılar Bu algılama farkı aynı nesneleri adlandıran sözcüklerin farklı anlamlar taşıması sonucunu doğurur Türkçe yürek, Arapça kâlp, Fransızca "coeur", sözcüklerinin anlamları aynıdır, ancak kapladıkları anlam alanı yönünden dilsel değerleri farklıdır Bu olguya somut bir örnek verelim:


Gökkuşağı, somut bir gerçeklik alanıdır Bize değişmeyen bir ışık tayfı sunar Bu tayfta yer alan renkler örneğin Türk dili tarafından yediye bölünerek, bir Bantu dili tarafından üçe bölünerek adlandırılmaktadır Bu durumda bir rengin değeri, yani gerçeklik alanı Türk dilinde 1 / 7, Bantu dilinde 1 / 3'tür Yani gökkuşağındaki renkleri yedi sözcükle karşılayan Türkçede bir sözcüğün payına düşen gerçeklik alanı daha küçük, gök kuşağındaki renkleri üç sözcükle karşılayan Bantu dilinde bir sözcüğün payına düşen gerçeklik alanı daha büyüktür Bunun anlamı şudur: Bir sözcüğün geniş bir anlama gelmesini bir dilin zenginliği olarak düşünüyorsanız, Bantu dilindeki renk adları anlam yönünden daha zengindir Ancak, düşündüğümüzün aksine bir dilde bir sözcük, anlam yönünden ne kadar dar bir gerçeklik alanını dile getiriyorsa o dilin anlatma yeteneği o kadar gelişmiştir

Her dilde sözcüklerin farklı değerlerde olması tercüme konusunu yakından ilgilendirmektedir Sözcüklerin değer farklılığı hiçbir dilden hiçbir dile tam tercüme yapılamaması sonucunu doğurmaktadır En iyi yapılmış tercümelerde bile konusuna göre az veya çok mutlaka bir kayıp söz konusudur Yurdumuz göz önünde bulundurulduğunda çağın bilgilerini edinmek için tercüme çalışmaları çok büyük bir öneme sahiptir Ancak bu tercümeler, biraz önce sözünü ettiğimiz sözcüklerin değer farklılıkları göz önüne alınmayarak yapıldığından, yani Batı dillerindeki bilgiler Türk dil sistemi içinde anlatılamadığından, edindiğimiz bilgiler eksik kalmakta, yurdumuzda gerçek bir bilim yaşamı kurulamamaktadır Daha önce dilin düşüncenin evi olduğunu söyledik Şimdi şunu ekleyelim: Düşünce ancak ve ancak ana dilin bahçesinde çiçek açar Bilimi Türkçede kuramıyorsak, ona sahip değiliz demektir Her dilin sözcükleri farklı bir dünya algılaması yansıtır Bu algılama tarzı dil sisteminin bir parçasıdır

Alıntı Yaparak Cevapla

Türkçenin Doğru Kullanımı - A Dan Z Ye

Eski 10-28-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkçenin Doğru Kullanımı - A Dan Z Ye



Seçme ve Sıralama Eksenleri

Dil sistemi, karşıtlık ilkesine dayanır Ünlüler ünsüzlerle, eş anlamlılar zıt anlamlılarla bir karşıtlıklar düzeni kurar Bu karşıtlıklardan birisi, seçme ve sıralama eksenidir:

Bir dili kullanırken sözcükleri, dil bilgisinden bildiğimiz bir düzende "Özne, tümleç, nesne, yüklem" düzeninde sıralarız Buna sıralama ekseni adını veriyoruz Sıralama ekseninde sözcükler, cümle içindeki görevlerine göre yeni bir anlam kazanırlar "Ahmet kediyi yakaladı" cümlesinde Ahmet eylemi yapan öznedir, kedi bu eylemden etkilenen varlıktır "Kedi fareyi yakaladı" cümlesinde eylemi yapan kedidir Bu, şu anlama gelmektedir: Sözcüğün cümle içindeki konumu ona yeni bir anlam kazandırır Buna, sözcüğün dil bilgisi anlamı adını veriyoruz Sıralama ekseninde yapılan değişiklikler, çok ciddi anlam değişmelerine yol açar Türkçe, söz dizimi açısından kurallı bir dil olduğundan onu doğru kullanmanın temel şartlarından birisi, sıralama ekseninde hata yapmamaktır

Sıralama ekseninde yer alan sözcükler bulundukları konuma bağlı olarak dil bilgisel (gramatikal) bir anlam kazandıkları gibi, önünde veya ardında bulunan sözcüklere göre ve birbirlerine bağlanış biçimlerine göre yeni anlamlar kazanır Bu anlama, sözcüğün söz dizimi anlamı diyoruz "Göz" sözcüğü bir cümle içinde kendisinden sonra gelen sözcüğe göre yeni anlamlar kazanır: "Göz alıcı, göz hekimi, göz hakkı, göz hapsi, göz kararı, göz koymak, göz önü, göz yaşı, göz yummak, gözden düşmek, göze gelmek, gözden kaçmak, gözden kaybolmak, göze girmek, gözü tok" gibi kullanımlarda "göz" sözcüğü çok farklı anlamlarda kullanılmıştır

Sıralama ekseninden başka, dilde bir de seçme ekseni vardır Seçme ekseni, sıralama ekseninde yer alan sözcüklerin yerini alabilecek sözcüklerin oluşturduğu listedir Bir cümlenin öznesinin "Mehmet" olduğunu düşünelim Bu cümlede "Mehmet" yerine "o, arkadaşım, kardeşim, bizim yaramaz" sözcüklerini kullanabiliriz Dilimiz bize, cümlede bulunan bir sözcüğün yerini alabilecek bir sözcük listesi sunar Bu listeye seçme ekseni adını veriyoruz Dili doğru kullananlar bu listeden en uygun sözcüğü seçenlerdir Bu sözcüğü seçerken cümleye en uygun olanını bulmamız önemlidir Bu sözcüğün seçiminde kiminle, nerede, hangi şartlarda konuştuğumuzun veya yazıda kime ve hangi şartlarda yazdığımızın da göz önünde bulundurulması gerekir Bu konu doğru anlatımın temelini oluşturur

Dikkat edilecek olursa seçme ekseninde yer alan sözcükler iki zıt özelliği kendilerinde toplarlar: Onlar bir bakıma eş anlamlı sözcüklerdir Özne olarak bir cümlede "Ahmet" sözcüğünü kullanabileceğim gibi "o" zamirini de kullanabilirim Bu durumda "Ahmet" ve "o" aynı varlığı dile getirir ve eş anlamlıdır Diğer yönden Ahmet'ten "Ahmet" veya "o" diye söz etmemiz arasında ince bir anlam farkı vardır "Ahmet" sözcüğü ile "o" sözcüğü bir "karşıtlık" hâli içindedir Seçme ekseninde yer alan sözcükler bir yönden aynı, bir
yönden farklıdırlar Anlatım dediğimiz şey bu listeden en uygun olanını seçmektir Kişisel olarak sözcüklere bağlı seçme
eksenlerimizin genişliği dile hâkimiyetimizin bir göstergesidir



O bayramda burada kalacak
Ahmet 29 Ekimde Ankara’da oturacak
Bizimki tatilde evde olacak
Arkadaşım o gün evden çıkmayacak

Dilimizin sözcükleri, sadece söz dizimi ilişkileri içinde değil, anlam bilimi ilişkileri içinde de bir karşıtlık sistemi yaratır:

Karşıt Sözcükler Sistemi



Bu tablo bize, sözcükleri tek başına öğrenmenin pek de yararlı*olmadığını göstermektedir Sözlüklerimiz bize sözcüklerin anlamını verirken sözcüğün sadece eş anlamlılarını sayar Bu yararlıdır; fakat yeterli değildir "İnmek" sözcüğünün Türkçede nasıl kullanıldığını bilmek için onu bütün karşıtlık sistemi içinde algılamak gerekmektedir*
Dil sistemlerinin incelenmesinden şu sonuç çıkmıştır:*

Sözcüklerin anlamlarını doğru öğrenmenin dört yolu vardır: Tanımlarını öğreniniz, eş anlamlarını öğreniniz, zıt anlamlarını öğreniniz, karşıtlarını öğreniniz Birçok soyut sözcüğün anlaşılması ancak zıt ve karşıt anlamlarının bilinmesiyle mümkündür*Türkçenin söz dizimi yapısına bir örnek:*

Yardımcı Fiiller Seçme Ekseni

Buradaki yardımcı fiil listeleri birer "seçme ekseni"*oluşturmaktadır Bu listeleri biliyor ve amacınıza en uygun olanı*seçebiliyorsanız, dili doğru kullandığınızdan emin olabilirsiniz:



Alıntı Yaparak Cevapla

Türkçenin Doğru Kullanımı - A Dan Z Ye

Eski 10-28-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkçenin Doğru Kullanımı - A Dan Z Ye



Sözcük Bilgisine Sahip Olmak

Bizler günlük yaşamımızda sözcükleri, nesneleri adlandırmak için onların üzerine yapıştırılmış birer etiket gibi düşünürüz: "Şu nesne kapıdır, şu nesne kitaptır" deriz, geçeriz Sözcükler bize hep aynı işi, adlandırma işini yapıyormuş gibi görünürler Aslında olgu hiç de basit değildir Önce bilimin kullandığı sözcüklerden, kavramlardan söz edelim: Örneğin "İnsan" sözcüğünü hem insanın niteliklerini ifade etmek için kullanabiliriz hem insan kümesini, insan sınıfını anlatmak için kullanabiliriz Ayrıca tek ve somut bir insanı adlandırmak için kullanırız Bu kullanışların hiçbiri sözcüğün mecaz anlamı değildir, üç hâlde de sözcük gerçek anlamında kullanılmıştır Birinci durumda insan sözcüğü "içlem" (tazammun) hâlinde insanı ifade eder Bir kavram içine aldığı bireylerin ortak özelliklerini gösterirse o nitelikler kavramın içlemini oluşturur Akıllılık, hareketlilik, duyarlılık gibi nitelikler insan kavramının içlemini oluşturur Bu durumda insan sözcüğünün tanımı şöyle olacaktır: "İnsan: Akıllı, hareketli, duyarlıklı canlı varlık" İkinci durumda insan sözcüğü kaplam hâlinde insanı ifade eder Bir kavramın kaplamı, içine aldığı fertler kümesidir, bir sözcük tarafından belirlenmiş bir nesne sınıfıdır Bu ikinci durumda insan sözcüğünün tanımı şöyle olacaktır: "İnsan: Ahmet, Mehmet, Ayşe, Descartes, Aristoteles" Örnek olarak ele aldığımız sözcük ağaç olsaydı bu durumda tanımı şöyle olacaktı: "Çam, gürgen, meşe, ardıç ağaç adını alır" Üçüncü durumda insan kavramı nesne sınıfının bir tek üyesini belirtmek üzere kullanılabilir: "İleride bir insan görüyorum" cümlesinde bu kavram tek ve belirli bir kişiyi ifade eder ve ilk iki anlamından tamamen farklı bir anlamda kullanılmıştır

Bu örnek bize şunu göstermektedir: Tek bir sözcük olarak gördüğümüz kavramlar gerçek anlamlarında olmak şartıyla en azından üç ayrı şekilde kullanılabilmektedir Sözcüklerin doğru kullanılabilmesi için bu üç ayrı anlamını bilinçli olarak birbirinden ayırmamız gerekir

Bilindiği gibi sözcüklerin bir sözlük anlamları, bir de kullanım anlamları vardır Sözcüklerin sözlük anlamları onların genel anlamlarıdır, sözlüklerde sözcükler çoğu zaman içlemleriyle tanımlanır Bir sözlüğe bakıldığında aynı sözcüğün birçok gerçek ve mecaz anlamının olduğu görülür Buna karşılık bir cümle içinde çok anlamlı bir sözcüğün sadece tek bir anlamı vardır Ancak edebî eserlerde sözcükler çok anlamlı olarak kullanılabilir Bilim eserlerinde ve iş başında sözcükler asıl anlamlarında kullanılmalıdır

Alıntı Yaparak Cevapla

Türkçenin Doğru Kullanımı - A Dan Z Ye

Eski 10-28-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkçenin Doğru Kullanımı - A Dan Z Ye



Cümle Bilgisine Sahip Olmak

Anlatımın temel birimi cümledir Ses, hece, sözcük gibi birimler, bir başlarına bildirişim ya da anlatım aracı olamazlar Bunların anlatımdaki işlevlerini yerine getirmeleri cümleyi yapılandırmalarına bağlıdır

Cümle, anlatımın temel birimi olması yönünden bildirişim aracı olarak dilin en üst basamağında yer alır Çünkü, dilin yargı bildiren anlamlı tek birimidir cümle Böyle olunca sözlü ve yazılı anlatımda başarılı olma, büyük ölçüde cümlelerimizin sağlamlığına, doğruluğuna, güzel ve etkili oluşuna bağlıdır

Cümlenin Oluşumu ve Ögeleri

Bir düşünceyi, bir dilek ya da duyguyu sözle ve yazıyla anlatabilmemiz için en az iki öge gereklidir Bunlardan biri, kendisinden söz ettiğimiz, anlatmak istediğimiz şey, öteki de kendisinden söz ettiğimiz şeyin ne olduğu ya da ne yaptığıdır Sözünü ettiğimiz kişi, varlık ya da kavrama özne diyoruz Öznenin ne olduğunu ya da ne yaptığını belirtip açıklayan ögeye de yüklem adını veriyoruz İşte bir cümlenin oluşması için en az bu iki ögeye gereksinim vardır Bunlar olmadan cümle kurulamaz, daha doğrusu yargı oluşamaz İster istemez duygu, dilek ve düşüncelerimizi de dile getiremeyiz

Şu tümcelere bakalım:

"Yolcular bindi Tren kalktı Annen geldi Sen gelmedin"

Bu cümlelerin hepsi de birer yargı birimidir Hepsinde de yargının oluşması, cümlenin kurulması için zorunlu öge olan özne ve yüklem vardır Bu zorunlu ögelere cümlenin temel ögeleri denir

Yüklem: Cümlenin temeli yüklemdir Yüklemsiz cümle kurulamaz Cümleye giren sözcükleri, sözcük öbeklerini genellikle yüklemin durumu belirler Şöyle ki dilimizde sözcükler anlatımı oluşturmak için tek tek kullanım alanına çıktığı gibi, kavramları açıklamak ya da belirtmek amacıyla belirli kurallara göre öbekleşerek de çıkarlar Sözgelimi "yolcular" dediğimiz gibi, "İstanbul'a gidecek yolcular" da diyebiliyoruz Böylece sözcükten büyük belirtme öbekleri oluşturuyoruz Bir bakıma cümle de böyle bir öbekleşmenin ürünüdür

Sözcüklerin birbirine bağlanış ya da öbekleniş biçimi belli bir kurala göre gerçekleşir Şöyle ki Türkçe anlatımda yardımcı ögeler önce, temel ögeler sonra gelir Cümlenin temel ögesi de yüklem olduğu için genellikle yüklem sonda bulunur Cümleye giren ya da
girecek olan bütün sözcükleri, sözcük öbeklerini yüklem yönlendirir

Yüklemler tek sözcükten oluşabileceği gibi, sözcük öbeği durumunda da olabilir Şu örnekte olduğu gibi:

"Yatağa girerken, bir dergide okuduğum rakam sayma usulünü denemeye karar vermiş bulunuyordum"

Özne: Belirttiğimiz gibi yüklemin bildirdiği işi, oluş ve kılışı yapan ya da kendisiyle ilgili bir durumu üzerine alıp gösteren ögeye özne diyoruz Özneler kimi durumlarda ayrı bir sözcükle belirtilmezler Cümlenin yüklemi çekimli bir eylem, şahıs (kişi) takıları almış ekeylemse bu takılardan özne anlaşılabilir

Özneler ad soylu sözcüklerden oluşurlar Tek sözcük olabilecekleri gibi, sözcük öbekleri biçiminde de bulunabilirler:

"En candan dostum öldü" "Amerikalı, ünlü romancı, bir basın toplantısı yaptı"

Tümleçler: Cümlenin oluşması için mutlaka gerekli olan ögelere temel ögeler demiştik Ne ki düşündüklerimizi, isteklerimizi, duygu ve tasarılarımızı her zaman bu iki ögeyle (yüklem - özne) anlatamayız Cümlelerimize başka ögeler de katarız, böylece anlatımı genişletiriz Ne ki cümleye kattığımız bu ögeler, cümlenin oluşması için zorunlu olmayan ögelerdir, salt anlatımı boyutlandırmak için gerekir Böyle ögelere yardımcı ögeler, bir başka terimle tümleçler diyoruz

Anlatımı, cümle düzeyinde boyutlandırıp genişletmek için üç türlü tümlece zaman zaman cümlelerimizde yer veririz Bunlardan biri düz tümleç (nesne)'dir Düz tümleç, öznenin yaptığı işten etkilenen ya da etkilenen varlıkIa ilgili niteliği karşılayan ögedir: "Önce kurumuş dalları kestik" Bu cümlede "kurumuş dalları" düz tümleçtir Öznenin yaptığı, yüklemin belirttiği işten etkileniyor Yüklemin anlamını bu yönelen tümlüyor

Düz tümleçler de (nesneler) sonlarına durum takısı alıp almadığına göre belirtili ve belirtisiz olmak üzere ikiye ayrılır: "İIkin ağacı budadım" cümlesinde ağacı belirtili düz tümleçtir Çünkü, bilinen, belirli bir ağaçtan söz ediliyor Oysa aynı cümle şöyle olsaydı: "İlkin ağaç budadım" Bu kez ağaç sözcüğü belirtisiz düz tümleç olacaktı Çünkü sözü edilen ağaç belirsiz bir varlığa göndermektedir bizi

İster belirtili ister belirtisiz olsun düz tümleçlerin cümlede bulunması yüklem olan eylemin özelliğine bağlıdır Yüklem geçişli bir eylemse cümleye düz tümleç girer, geçişsizse girmez

Yüklemin anlamını yönelme, bulunma, ayrılma ve çıkma yönünden tümleyen, -e, -de, -den durum ekleriyle yükleme bağlanan sözcük ve sözcük öbeklerine de dolaylı tümleç diyoruz Şu cümlede olduğu gibi:

"Hastayı, eski bir jip içinde, köydeki evinden sağlık ocağına götürüyorduk"

Bu örnekte olduğu gibi, her yüklem -e'li, -de'li, -den'li tümleçleri tümüyle istemeyebilir Bunların tümceye girmesi, yüklemi oluşturan eylemin durumuna bağlıdır Kimi eylemler -e'li ve -den'li dolaylı tümleç istemezken, kimileri -e'li, kimileri de hem -e'li hem de -den'li tümleç isterler

Tümleçlerin bir bölümü de yüklemin anlamını zaman, nitelik, nicelik ya da durum yönünden tamamlar Bu türden tümleçlere belirteç (zarf) tümleçleri diyoruz: "Akşam inerken, türkü söyleye söyleye köye vardık"

Ögeler Arasındaki İlişkiler

Cümleyi oluşturan ögeleri ve bunların işlevini tanıma, doğru, sağlıklı cümle kurabilmemiz için gereklidir Çünkü cümlelerimizdeki yanlışlıkların bir bölümü ögelerIe ilgilidir Daha doğrusu bu ögeleri yerli yerinde kullanmama ya da bunlar arasında uyum sağlamama, ögeleri birbirine yanlış bağlama cümlelerimizin yanlış kurulmasına yol açar Bu tür yanlışlıklardan kurtulmak için cümlelerimizi oluşturan ögelerin arasındaki uyuma, birbirlerine bağlanışına özen göstermeliyiz

Özne - Yüklem Uygunluğu: Bir cümlede özne ile yüklemin kişi, tekillik ve çoğulluk yönlerinden tutarlı oluşuna uygunluk diyoruz Sözgelimi, "Ben bütün gün kitap okudum" cümlesinde özne birinci tekil kişi (ben)'dir; buna bağlı olarak yüklem de (okudum) birinci tekil kişidir Bu uyum, genel ve değişmez kuraldır Ancak bunun dışında kimi durumlar vardır ki özne ile yüklem arasındaki tekillik, çoğulluk, kişi uygunluğu değişir Bu değişiklikler nerelerde, ne zaman ortaya çıkar? Bunları tanımazsak ister istemez yanlışlıklara düşeriz

Başlıcalarını tanıyalım:

1 Bir cümlede özne bir topluluk adına konuşuyorsa yüklem birinci çoğul kişili olabilir: "Derslerimizde görsel araçlardan yararlanmaIıyız" (Bu cümlede konuşan kişi öğretmenler adına
konuşuyor)

2 Özne bir kişi de olsa, övünme, böbürlenme, karşısındakini küçümseme amacıyla birinci çoğul kişi biçiminde düşünülmüşse yüklem de birinci çoğul kişili olur Şu örnekte ki gibi: "Bizim böylesi sözlere karnımız tok, başka kapıya!" (Böbürlenme, karşısındakini küçümseme amacıyla oluşturulmuş cümle)

3 Özne tek kişi de olsa alçakgönüllülük gösterme amacıyla "ben" yerine "biz" ya da "bizler" kullanıldı mı yüklem de birinci çoğul kişiye dönüşür: "Biz bu konuşmamızda ayrıntılara inmeden dilimizin söz dağarcığındaki değişmeleri ele alacağız" (Konuşmacı ben
demekten kaçınıyor)

4 Konuşmada ve yazmada söze saygı, incelik anlamı katmak için sen yerine siz zamirini•kullanırız ya da böyle düşünürüz Bu durumda yüklem de ikinci çoğul kişiye dönüşür: "Bu gece de bizde kalınız" (Cümlede sen, siz biçiminde düşünülmüş)

5 Üçüncü tekil kişilerde aşırı saygı gösterilmek amacıyla bir kişi de olsa, yüklem çoğul üçüncü kişiye dönüşebilir: "Büyük hala geldiler

Kapıyı açıyorlar" (Cümlede sözü edilen tek kişidir Ama aşırı saygı gösterme amacıyla yüklem çoğullaştırılmıştır)

6 Özne bir organın ya da organdan çıkan bir nesnenin adıysa bu ad çoğul durumunda olsa bile yüklem tekil olur Şu örneklerde olduğu gibi:

"Yukarı kattan sesler, çağrışmalar geliyordu"
"Gözlerinden boşalan yaşlar, yanaklarından yuvarlanıyordu"

7 Özne çoğul eylem adlarından oluşuyorsa yüklem tekil olur Şu örnekte olduğu gibi:
"Sokakta gülüşmeler, bağrışmalar birbirine karışıyordu"

8 Hayvan ve bitkiler özne görevinde ve çoğul durumda cümleye giriyorsa, yüklem tekil olur:
"İki yabancının, yaklaştığını görünce köpekler havlamaya başladı", "Tepede ağaçlar biraz daha seyrek duruyor"

9 Özne cansız varlıklardan oluşuyorsa, çoğul durumunda" bulunuyorsa yüklem tekil olur:
"Yamaçtan aşağı seller akıyordu Ancak cansız varlıklardan oluşan çoğul özneye kişilik kazandırmaya yönelik bir kullanım verilirse, yüklem de çoğullaşır: "Ağaçlar, caddeler sisin örtüsüne sarınarak gözden kayboldular"

10 Çoğullaştırılmış zaman adları özne göreviyle kullanılırsa yüklem tekilleşir: "Günler, haftalar, aylar böyle geçti", "Dakikalar, saatler birbirini izledi" Ancak özneye kişilik kazandırmaya yönelik kullanımlarda yüklem çoğullaşır: "Günler ne çabuk geçiyorlar"
11 Tekil durumda bulunan ve özne göreviyle kullanılan topluluk adlarının yüklemleri de tekil olur: "Sürü dağıldı", "Kalabalık uzun süre bekledi"

12 Cümlede birden çok özne varsa, öznelerden biri tekil ya da çoğul birinci kişi zamiri (ben, biz) ise, yüklem birinci çoğul kişi 0lur:
"Uşak önde, ben arkada çıktık"

13 Cümlede birden çok özne bulunursa, öznelerden biri tekil ya da çoğul ikinci kişi zamiriyse (sen, siz), yüklem çoğul ikinci kişi olur:
"Ahmet, kardeşin Salih ve sen yarın bağa gideceksiniz"

14 Cümlede birden çok özne bulunuyorsa, öznelerden biri tekil ya da çoğul üçüncü kişi zamiriyse (o, onlar) yüklem çoğul üçüncü kişi olur: "Babası, dayısı, o ve küçük hala bize geldiler"

15 Cümlede birden çok özne bulunuyorsa, öznelerden her ikisi ya da üçü tekil ya da çoğul birinci, ikinci, üçüncü kişi zamiriyse (ben, biz, sen, siz, o, onlar), yüklem çoğul birinci kişi olur: "Siz de, o da ben de rahat ederiz"

Özne-yüklem ilişkisi ya da uyumu doğru, sağlıklı cümle kurmanın temel koşullarından biridir Aynı durum, tümleçler için de söz konusudur

Tümleç-Yüklem Uygunluğu: Önce de belirttiğimiz gibi tümleçlerin türü ve niteliği, cümleye girişleri ya da girmeyişleri yüklemin niteliğine bağlıdır, Öyle ki sıra ya da bileşik yapılı cümlelerde başka başka tümleçler alması gereken birden çok yüklem birbirine bağ!anıyor Bunlardan yalnız birinin tümleci yazılıyor Bu tümleç öteki yüklemlerle de uyum sağlıyor mu, aralarında bir uygunluk var mı? diye düşünülmüyor Bu da cümlelerde tümleç eksikliği diyeceğimiz bir anlatım pürüzüne yol açıyor Sözgelimi şu
tümceye bakalım:

"Buna ancak okurlar karar verir, uygular"

"Buna" tümleci "karar verir" yüklemi için doğrudur, ama "uygular" yükIemi için doğru değil Yani, "buna uygular" denilemez Bundan dolayı her iki yüklemin de "buna" tümlecine bağlanmış olması yanlıştır Çünkü "karar verir" eylemi geçişsiz, "uygular" ise geçişlidir Bu yüzden cümlede tümleç-yüklem uygunluğu sağlanamamıştır

Cümle Türleri

Anlatımımızın tek düzelikten kurtulmasında değişik cümle türlerini kullanmanın önemli bir payı vardır Bu değişikliği yüklem yapı, anlam ve söz dizimi yönlerinden yaparız, daha doğrusu cümleleri bu açılardan türlendiririz

Ad Cümlesi: Yüklemi ad, ad soylu sözcük ya da sözcük öbeği olan bağımsız bir yargı bildiren sözcük dizisine ad cümlesi diyoruz:
"Anlatımın gücü, sözcüklerde gizlidir"

Ad cümlelerinin yargı bildirişi ekeylemle gerçekleşir Yüklemi oluşturan ad ve soylu sözcükler ekeylemle çekimlenerek yüklem niteliğini kazanırlar: "Çok çok hastaydı" Kimileyin de ek eylemin -dir biçimi gelir: "Tiyatro, söz ve eylem sanatıdır" Örneklerden de anlaşıldığı gibi ad cümleleri, öznenin ne olduğunu ya da bir durumu bildirirler

Eylem (Fiil) Cümlesi: Yüklemi çekimli bir eylemden oluşan, bağımsız bir yargı bildiren sözcük dizisine eylem cümlesi denir Eylem cümlelerinde öznenin ne yaptığı açıklanır: "Romanlarında daha çok Çukurova yöresini anlatıyor"

Basit Cümle: Cümleyi bir yargı birimi olarak tanımlamıştık Yalnızca tek bir yargı bildiren cümle türüne yalın cümle ya da eski terimiyle basit cümle diyoruz: "Tevfik Efendi, banka önünde vezne arabasından indi", "Öğrenciyim", "Dün bizde toplandık:"

Basit cümle tek sözcükten oluşabileceği gibi birden çok sözcükten de oluşur Cümlenin basitliğini belirleyen sözcük sayısı değil, bildirdiği yargıdır

Birleşik Cümle: Düşünce ve duygular, bağımsız birer yargı biçiminde oluşacağı gibi, birbirine bağımlı, neden-sonuç yönünden ilişkili yargılar biçiminde de ortaya çıkarlar Yargıların bu bağlanışı, neden-sonuç yönünden birbirine zincirlenişi bileşik yapılı cümlelerin doğmasına yol açar İçinde birden çok yargı barındıran cümleye bileşik cümle denir: "Klasikleri okurken her okuyucu, bilerek ya da kendiliğinden okuduklarını kolayca kendi dünyasına aktarır"

Örnek cümleden anlaşılacağı gibi, bileşik cümlede çekimli bir eylemle yüklemlenen bir temel cümlecik vardır: "Okuyucu aktarır" Bunun gibi bir ya da birden çok yan cümlecik bulunur: "Klasikleri okurken / bilerek / " gibi Yan cümlecikler tamamlanmamış yargılardır, bunlar değişik ilişkiler içinde temel cümleciği tümler, onun ögelerinden biri olurlar

Sıralı Cümle: Tek yargılı basit ya da bileşik yapılı bağımsız cümlelerin anlam ya da öge ilişkisiyle art arda gelmesi, (,) ya da (;) ile birbirine bağlanmasından oluşan cümleler zincirine sıra cümle diyoruz: "Islak bir sabah, yağmur yok, rüzgar yok, havada bir kıpırdanma yok" "Anne güldü, adımı söyledi, beni tanımış" "Uzattığım parayı geri itiyor, gazeteleri zorla elime vererek beni dükkandan çıkarıyor"

Bağlı Cümle: En az iki bağımsız cümleden oluşan ve aralarındaki anlam ilgisine göre bir bağlaçla birbirine bağlanan cümlelere bağlı cümle adını veriyoruz: "Geldi ve gitti", "Çok çalıştı, ama başaramadı" gibi

Olumlu Cümle: Eylemin ya da yargının olduğunu, gerçekleştiğini bildiren cümlelere olumlu cümle denir Bu tür cümlelerde yüklem ya olumlu çekimli bir eylemdir ya da ekeylem almış ad, ad soylu bir sözcük ve sözcük öbeğidir: "Roman okumayı çok seviyordu", "Kenan, derinliği olmayan bir roman kişisidir"

Olumsuz Cümle: Eylemin ya da yargının gerçekleşmediğini, olmadığını bildiren cümleIere olumsuz cümle adını veriyoruz: "İlk romanı beklediği kadar çok satmadı", "Büyük halası sandığı kadar varsıl değildi"

Örneklerden anlaşılacağı gibi, eylem cümlelerinde olumsuzluk -me olumsuzluk ekiyle, ad cümlelerinde ise değil edatıyla yapılıyor

Soru Cümlesi: Öğrenme, bir soru ya da kuşkuyu giderme amacıyla kurulan ya da yargıyı soru yoluyla belirten cümlelere soru cümlesi diyoruz Bu tür cümlelerin anlatımına değişik anlam özellikleri katacak kullanım biçimleri vardır Bunların bir bölümü mi soru takısıyla oluşturulur: "Batılılaşmanın gerekçesi bu mu?", "Anlattıkları
doğru değil mi?"

Soru cümlelerinin bir dilimi de soru sıfatlarıyla, soru zamirleriyle ve soru belirteçleriyle (zarflarla) kurulur: "Ziyafete kaç kişi gittiniz?", "Bu zavallı kime derdini anlatacak?", "Ne kadar cansız konuşuyor?"

Soru cümleleri her zaman bir şeyi öğrenme, bir merakı giderme amacıyla kurulmaz Soru yoluyla cümleye değişik anlam ve anlatım özellikleri kazandırır Anlatıma renk ve canlılık katılır Söz gelimi kimi soru cümleleri bir duyguyu, bir düşünceyi karşımızdakine onaylatmayı amaçlar Bu tür soru cümlelerinin yanıtı evet, hayır, var, yok türünden
tek sözcüklüdür: "Eleştirinin ılımlısı mı olurmuş?"

Soru cümlelerinin kimileri de yalanlama ya da benimsememe anlamı taşır: "Ben böyle bir kabalık yapar mıyım?" Bunun gibi olasılık ve kuşku, beğenme, övme ve yüceltme, şaşma, beklenmezlik, bilmezlikten gelme, bilinmezlik, yakınma, acınma, özlem gibi anlamlar katar cümleye

Ünlem Cümlesi: Korkma, acıma, üzüntü, hayıflanma, yakınma gibi durum ve duyguları anlatan cümlelere ünlem cümlesi adını veriyoruz: "Gördün mü yaptığın işi!", "Ah, nasıl geri dönmek, yine yaşamak isterdi o günleri!"

Şart (Koşul) Cümlesi: Bir eylemin yapılıp yapılamayacağını bir başka eylemin oluşumuna bağlayan cümleye koşul cümlesi denir: "Bir arabam olsaydı, basıp gaza kentin dışına giderdim"

Kurallı ya da Düz Cümle: Önce de belirttiğimiz gibi, dilimizin temel kurallarından biri yardımcı ögelerin önce, temel ögelerin sonra gelmesidir Dilin işleyişini yönlendiren bu temel kuraldır Bütün sözcük öbekleri, tümcede sözcüklerin dizilişi bu kurala göre olur Yüklem de cümlenin temel ögesi olduğu için genellikle sonda bulunur Yüklemi sonda bulunan cümleye, kurallı ya da düz cümle adını veriyoruz

Yüklem, cümlenin zembereği durumundadır Cümlede önemsenip vurgulanmak istenen sözcük ya da sözcük öbeği yükleme yaklaştırır Bu da cümledeki sözcüklerin kesin, demirbaş bir yeri olmadığını gösterir Söz gelimi, "Köyün erkekleri kışa doğru büyük kentlere gider" cümlesinde vurgulanmak istenen "büyük kentlere" sözcükleridir Bu cümleyi, "Kışa doğru büyük kentlere köyün erkekleri gider" biçiminde oluşturursak, "köyün erkekleri" ögesini önemseyip belirtmiş oluruz

Devrik Cümle: Yüklemi sonda bulunmayan cümlelere devrik cümle denir: "Fikir adamıyım, bilim adamıyım ben", "Bir şiir
antolojisini karıştırdım dün gece"

Türkçenin temel kuralına, yardımcı ögelerin başta, temel ögenin sonda bulunması kuralına aykırı bir görünümü var diye, devrik cümleyi bozuk ya da yanlış saymamalıyız Devrik cümlenin de kendine özgü belli bir düzeni, belli bir öyküsü vardır Genellikle günlük konuşmalarda, şiirlerde, roman, öykü, oyun gibi yazınsal yaratılarda kullanılır Anlatımı bir örneklikten kurtarır Anlatıma konuşmanın tadını katar Şaşma, acıma, öfke gibi ruhsal duyguları açığa vurmaya, söze duygusallık değeri katmaya yarar

Devrik cümleyi üst üste yığmadan kaçınmak gerekir Bir anlatım nasıl salt düz cümlelerden oluşunca tekdüzeleşirse, aynı durum devrik cümleler için de düşünülebilir

Cümle Vurgusu

Sözcük vurgusunda belirttiğimiz gibi, cümle içinde yada sözcük öbeğinde bir sözcüğün ötekilere oranla daha baskılı bir biçimde söyleme ve seslendirme işine vurgu diyoruz Cümle içinde bir sözcüğü ya da öbeği ötekilere göre farklı söyleme, onu önemsemenin sonucudur Önemsediğimiz ögeyi, vurgulamanın ya da belirtmenin bir yolu, onu yükleme yaklaştırmaktır Bunun dışında ögeleri yerli yerine tam oturmuş, düz bir cümlede vurguyu genellikle yüklemin kendisi, kimileyin de zaman bildiren zarf tümleci üzerine çeker

Kestirmeden söylemek gerekirse vurgu, söze duygu değeri katar Konuşmalarda olduğu gibi, vurgusuz okumalarda anlamlar yeterince belirginlik kazanmaz Ayrıca dinleyicilerin dikkati uyanık tutulmaz

İyi ve Doğru Bir Cümlenin Nitelikleri

İyi ve doğru bir cümlenin ilk belirleyici niteliği dilbilgisi kurallarına uygunluktur Bu uygunluk, cümlenin ögeler arasında tam bir uyumun bulunmasıyla, sözcüklerin yerli yerinde kullanılmasıyla sağlanır Bunun için nelere özen göstermemiz gerektiğini yukarıda belirtmiştik Bunların dışında iyi ve doğru bir cümleye ulaşabilmek için şu nitelikleri tanımalı, onları bozan etkenleri gidermeliyiz:

dilbilgisi Kurallarına Uygunluk ve Bu Uygunluğu Önleyen Etkenler: Düşünce, duygu ve isteklerimizi yargıya dönüştürüp cümleleştirme gelişigüzel olmaz Belirli bir düzen içinde gerçekleşir Bu düzeni biçimlendiren dil kurallarıdır Dil kurallarını öğrenmek yetmez Bu kurallara, uygulamalara işlerlik, canlılık kazandırmalıyız
Bunun için de şunlara dikkat etmeliyiz:

1 Çok uzun cümleler kurmaktan kaçınmalıyız Uzunluk hem anlaşılırlığı engeller hem de dilbilgisi kuralları yönünden birtakım
yanlışlıklar yapmamıza yol açar Şu cümleye bakalım:

"Devrimlerle asırlardır özlemini çektiğimiz bir hukuk devletinin kurulacağına, bütün sosyal ve ekonomik kurumların da demokratik esaslara göre düzenleneceğine, bu topraklar üzerinde yaşayan insan olan hepimizin her şeyden önce hak ve onurumuzun demokratik yasalarla korunacağına inanıyor ve bekliyoruz"

Cümle oldukça uzun sayılır İlk okuyuşta yazarının ne demek istediğini anlayamıyoruz İkinci, üçüncü bir kez okumamız gerekir cümleyi Ayrıca, dilbilgisi kurallarına da uygun değil bu cümle Şöyle ki " kurulacağına, düzenleneceğine, korunacağına inanıyoruz" diyebiliriz; ama "kurulacağına, düzenleneceğine, korunacağına bekliyoruz" diyemeyiz Çünkü "bekliyoruz" geçişli bir eylemdir, -i'li nesne ister Oysa burada -e'li tümlece bağlanıyor Bu da dilbilgisi bakımından yanlıştır Bu yanlışlıklara düşmemek için cümlelerimizin kısa olmasına özen göstermeliyiz

2 Türkçemizde sayı ve belgisiz sıfatlardan sonra gelen adlar çoğul eki almaz Cümlelerimizde yaptığımız temel dilbilgisi yanlışlıklarından biri de budur Yani, bu tür sıfatlardan sonra gelen adları çoğul biçimleriyle kullanırız Şu örnekte olduğu gibi:
"Kambiyo kaydının mevcut olmadığı dünyada müstesna birkaç memleketlerden biri de Lübnan'dır"

3 Cümlenin kurulması için mutlaka gerekli olan ögelerine, temel ögeler deriz Bu ögelerin yüklem ve özne adını aldığını biliyoruz Cümlemizin tamlığı, bu ögelerin bulunmasına bağlıdır Ancak, anlatıma çeşni katmak, deyişte bir değişiklik sağlamak amacıyla bu ögelerden biri bulunmayabilir Böyle cümlelere eksiltili cümleler denir Ne var ki eksiltili cümlelerde düşüncenin anlaşılırlığı kaybolmamalıdır

Şu örneğe bakalım:

- İstanbul'a gidecek misiniz?

- Hayır (Bu cümlede hem özne hem de yüklem düşmüştür Ama, sözün gelişinden cümlenin anlamı tam olarak anlaşılmaktadır
Bu cümlenin aslı: "İstanbul'a gitmeyeceğim"dir)

Bu tür örneklerin dışında, cümlemizden özne ve yüklem düşerse cümle bozulur, söylemek istediğimizi tam olarak anlatamayız Aşağıdaki cümlede bu tür bir yanlışlık vardır:

"Memlekette bulanıklık yok bugün Tersine, alacakaranlıktan sıyrılmış durumda"

İkinci cümlede özne belirtilmemiş Oysa, bu cümle birincinin devamı olduğuna göre, birinci cümlenin öznesi olan "bulanıklık"ı alması gerekirdi Ama almıyor "Alacakaranlıktan sıyrılmış olan memleket" sözüyle, "Memleket alacakaranlıktan sıyrılmış durumda" denmek isteniyor Bunun tam belirtilmesi için özne olan "memleket" sözcüğünün cümlede bulunması gerekirdi

4 Birleşik bağlı cümleleri kurarken özellikle ögeler arasındaki uygunluğa dikkat etmeliyiz En çok yaptığımız yanlışlıklardan biri de aynı özneyi almayan eylemleri birbirine bağlamadır Şu cümleye bakalım:

"Belediye tarafından inşa ettirilmekte olan dokuz katlı mağazanın inşaatı ekim ayında bitecek ve faaliyete geçecektir"

Bu söz, "Mağazanın inşaatı bitecek ve faaliyete geçecektir" anlamına gelir Bu yanlış anlam, iki eylemin tek eyleme bağlanmasından doğuyor Oysa, bitecek olan "mağazanın inşaatı", faaliyete geçecek olan "mağaza"dır Bu nedenle ikinci cümlenin başına "mağaza" öznesini eklemek, cümleyi "Belediye tarafından inşa ettirilmekte olan dokuz katlı mağazanın inşaatı ekim ayında bitecek ve mağaza faaliyete geçecektir" biçimine getirmek gerekir

5 Bir özneye bağlı birkaç yüklem aynı nesneyi almayabilir Cümlelerimizde genellikle nesneleri ayrı ayrı belirtmeyerek yanlışlığa
düşeriz Şu cümledeki yanlışlık bu türdendir:

"Çalışmak, onların şereflerine halel getirmez, bilakis yükseltir" Birinci cümle için doğru olan "şerefine" tümleci ikinci cümle için yanlıştır Çünkü "Bilakis şerefine yükseltir" denemez Bu bakımdan cümleyi doğru biçime sokmak için, "şerefine" sözcüğünü de ikinci cümleye katmak, cümleyi: "Çalışmak, onların şereflerine halel getirmez, bilakis şereflerini yükseltir" biçimine sokmak gerekir

Şu birkaç örnek de gösteriyor ki cümlemizin sağlamlığı dilbilgisi kurallarına uyarlığı, bu yönden doğruluğu ile sağlanır Cümlelerimiz üzerinde çalışırken bu noktadan onları değerlendirmemiz gerekir

Duruluk ve Duruluğu Bozan Etkenler: İyi ve sağlam bir cümlenin niteliklerinden biri de duruluktur Duruluk, cümlede gereksiz sözcüklerin bulunmamasıdır Daha kısa bir deyişle, düşüncemizi olabildiğince az sözcükle anlatmadır Bu niteliği sağlamak için düşüncenin belirtilmesinde belli bir görevi olmayan sözcükleri cümleden atmalıyız Cümlelerimizi bu gereksiz sözcüklerden ayıklama, hem söylemek istediklerimizi doğrudan anlatmaya hem de anlatımımıza yalınlık ve doğallık kazandırmaya yarar

Gereksiz sözcüklerden kurtulmanın en kestirme yolu, düşünceleri zihnimize doğduğu gibi yazmadır Her türlü yapmacıktan ve özentiden kaçınmadır Bunun ölçüsü de şu olmalıdır: Cümleden bir sözcüğü attığımızda cümlenin anlamında bir daralma, anlatım gücünde bir zayıflama olursa o sözcük gerekli; olmuyorsa o sözcük gereksizdir Cümlelerimizi bu ölçüye göre değerlendirme, iyi bir yazıda bulunması gereken özlülük, yalınlık, duruluk ve etkililik gibi olumlu nitelikleri de yazımıza kazandırır

Cümlelerimizde duruluğu sağlamak için yukarıdaki noktalarla birlikte şunlara da dikkat etmeliyiz:

1 Her türlü süs ve özentiden kaçınmalıyız Bu bakımdan düşünceyi belirlemekten çok, sözü uzatmaya yarayan sözcükleri
atmalıyız Şu cümleye bakalım:

"Bu güzelim hayatın bin bir çeşit güzelliklerine veda ederek, ezelî ve ebedî bir diyara, ölüm ülkesine göçtü"

Bu cümlede anlatılmak isteneni tek sözcükle anlatabiliriz Söz
gelişi, "öldü" diyerek de cümlenin anlatmak istediğini belirtebiliriz Demek ki cümlede yer alan öbür bütün sözcükler gereksizdir

2 Bağlayıcı ögeleri, bağlaçları ve ilgeçleri kullanmada titiz davranmalı, gelişigüzel kullanmaktan kaçınmalıyız Bağlaçlar ve ilgeçler, yerli yerinde ve gerektiği zaman kullanılmazsa anlatıma tutukluk, cümleye ağırlık verdiği gibi, doğallık niteliğini de engeller cümlenin Şu örneğe bakalım:

"Kum ve çakıl ve taş ve bunların hazırlanmasını bildirmiştim" Cümlede "ve" bağlacı gelişigüzel kullanılmaktadır Bunun yerine "," işareti koyarak cümleyi doğal, etkili bir duruma getirebiliriz: "Kum, çakıl, taş gerektiğini belirtmiş; bunların hazırlanmasını istemiştim"

3 Birkaç sözcüğün anlamını karşılayabilecek kimi ad ve sıfatlarla da gereksiz sözcükleri kullanmaktan kaçınır, duruluğu sağlayabiliriz Özellikle seçkin sözcükler, küçültme ekleriyle kurulmuş ad ve sıfatlardan yararlanabiliriz Sözgelimi, "Elmanın tadı birazcık ekşi gibi" cümlesini, "Elmanın tadı ekşimsi" biçimine dönüştürebiliriz Aynı biçimde "ekşice", "ekşimtırak" sözcüklerinden birini kullanarak da duruluğu sağlayabiliriz

4 Olmak, etmek, eylemek, kılmak gibi yardımcı eylemlerin yerine, canlı eylemler kullanarak da duruluğu sağlayabiliriz Örneğin, "Hasta oldu" yerine, "Hastalandı", "Su bulanık bir hale geldi" yerine "Su bulandı" diyebiliriz

5 Aynı anlama gelen sözcükleri yan yana getirmekten kaçınmalıyız Örneğin, şöyle bir cümle duru ve doğal değildir:

"Parası pulu çok, varlıklı, zengin, yoksul diyemeyeceğimiz bir kişiydi"

Bu cümleyi, "Zengin bir kişiydi" ya da tek sözcükle, "Zengindi" biçiminde kurarak duruluğu sağlayabiliriz

Açıklık ve Açıklığı Engelleyen Etkenler: Cümle bir yargı birimidir Yukarda da değindiğimiz gibi, bir düşünce, bir duygu ve isteğin tam anlatılmasıdır cümle Bu yönden iyi bir cümle, karşıladığı yargıyı, yani hükmü tam olarak anlatır Bu yargıyı açıkça anlatması gerekir Yani, cümleden bir anlam çıkarılmalıdır Böyle olmaz da bir cümle çeşitli anlamlara gelirse hem öyle bir anlam çıkar hem de böyle bir anlam çıkarsa, yani birden çok yoruma yol açarsa o cümle açık değildir Açıklık, cümledeki anlamın kolayca anlaşılma niteliğidir Bu yönden üzerinde özellikle durmamız gerekli noktalardan biridir Çünkü, hangi türlüsü olursa olsun, yazma, bir kimseye, bir şey hakkında bir şeyler söyleme işidir Bunun gerçekleşmesi de söylediklerimizin açıklığına ve anlaşılırlığına bağlıdır

Yazımızın açıklığını, anlaşılırlığını etkileyen türlü etmenler vardır: Söylediklerimizin soyut ya da somutluğu, düşüncenin tam geliştirilip geliştirilmediği, düşüncelerin iyi düzenlenip düzenlenmediği, yani düşünsel düzenin sağlanıp sağlanmadığı önemlidir Ama, açıklığı doğrudan doğruya etkileyen etmenlerden biri ve en önemlisi, cümlelerimizin açık ve anlaşılır olmayışıdır Cümlelerimizin açıklığını engelleyen noktalar nelerdir? Nelere dikkat etmeliyiz ki cümlelerimiz açık ve anlaşılır olsun?

Bunları şöylece sıralayabiliriz:

1 Cümledeki sözcüklerin ve ögelerin yerinde kullanılmayışı, söylenmek istenene tam karşıt bir anlamın ortaya çıkmasına ya da anlaşılmamasına yol açar Şu örneğe bakalım:

"Kötü bir anlayışın ve düşüncenin verimi olan dil devrimini kökünden yıkma çabaları hızlandı"

Bu cümleyi yazanın ereği, dil devrimini yıkma çabalarının kötü bir anlayış ve düşüncenin ürünü oluşunu göstermektir Oysa, bu hâliyle cümleden bu anlam çıkmaktadır Cümleyi okuyan, ikizli bir durumla karşılaşmaktadır: Dil devrimi mi kötü bir anlayış ve düşüncenin verimi, yoksa dil devrimini kökünden yıkma çabaları mı? İkisi de anlaşılıyor cümleden Bir cümle önce de söylediğimiz gibi, birden çok anlaşılmaya yol açarsa o cümlede açıklık yok demektir

2 Noktalama işaretlerinin yerli yerinde kullanılmayışı da cümlelerin açıklığını engeller Bu örnekteki yanlışlık bu türdendir:

"Dana ahırına doğru koştu"

Bu cümleden anlayacağınız, filan kimsenin dana ahırına doğru koşmuş olmasıdır Oysa söylenmek istenen bu değildir Virgül işaretinin kullanılmayışı böyle bir yanlışlığa ve belirsizliğe yol açmıştır Söylenilmek istenen: "Dana, ahırına doğru koştu" cümlesidir

3 Yanlış yapılan karşılaştırmalar da cümlenin açıklığını ve anlaşılırlığını etkiler, ikili anlaşılmaya yol açar Örneğin:

"Ben, şiiri Ali'den daha fazla severim"

Bu biçimiyle cümle açık değildir Ondan çıkaracağımız anlam şudur: "Şiiri de seviyorum, Ali'yi de Ama, şiiri Ali'yi sevdiğimden daha fazla seviyorum Halbuki asıl belirtilmek ve söylenilmek istenilen bu çıkardığımız anlama tam karşıttır: "Ben de, Ali de şiiri severiz Ama ben şiiri, Ali'nin sevdiğinden daha fazla severim"

Böyle bir yanlış anlaşılmanın önüne geçmek için cümleyi şu biçimde kurabilirdik: "Ben, şiiri Ali'nin sevdiğinden daha fazla
severim"

4 Zamirlerin belirli olmayışı da yanlış anlaşılmalara yol açabilir Şu cümleye bakalım:

"Nuri, matematik öğretmenini babasına şikayet etti ve onun dersiyle ilgilenmesini istedi"

Dersiyle ilgilenmesini istediği babası mıdır, yoksa matematik öğretmeni mi? Belli değil Cümleden ikisi de anlaşılabilir; çünkü "onun" sözü hem matematik öğretmeninin yerini tutmakta hem de babanın Cümleyi bu ikili anlaşılmadan kurtarmak için, bir zamiri, iki adı karşılayacak yolda kullanmamak gerekir

Buraya değin söylediklerimiz, genellikle yazılarımızda cümle örgüsü yönünden sık sık yaptığımız yanlışlıkları somutlaştırmaktadır

Gerçekte, cümle bir yargı birimidir Bu yüzden de bu yargıyı değişik biçimde anlatma olanağı vardır Bu, sözcükleri seçme işidir Diyelim ki şöyle bir cümle kurduk: "Hava güzel değildir" Bunu gene, "Hava kapalıdır", "Hava sıkıntılıdır" biçimlerinde de söyleyebiliriz Önemli olan, cümlelerimizin söylemek istediğimizi tam karşılayıp karşılamadığını bir tartıdan geçirmektir

Alıntı Yaparak Cevapla

Türkçenin Doğru Kullanımı - A Dan Z Ye

Eski 10-28-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkçenin Doğru Kullanımı - A Dan Z Ye



Doğru ve Güzel Bir Türkçeye Ulaşmanın Yolları

Türkçenin kuralları hiçbir dilde görülmeyecek kadar yalın ve basittir Dil öğrenimi, ana dilimiz bile olsa dünyanın en zor bilgi alanlarından birisidir Çünkü öğrenilecek unsurlar sonsuzdur Türkçe diğer dillere göre büyük bir kurallılık sergilediğinden göreceli olarak bize büyük kolaylıklar sağlamaktadır Ancak Türkçenin bize sağladığı bu kolaylık, dilimizin aleyhine bir durum yaratmaktadır Dilimizi doğru kullanmak için bir çaba göstermemiz gerekmediği duygusuna kapılıyoruz

Sizlere Türkçeyi daha doğru kullanabilmeniz için onun hangi alanlarına eğilmeniz gerektiğini kısaca hatırlatmak yararlı olacaktır

Türkçe, eklemeli bir dil olduğundan ek sistemini çok iyi tanımak gerekmektedir Çünkü bu eklerin çok ince görevleri vardır Etkili bir anlatıma ulaşmak için bu ek sistemini mükemmel olarak öğrenmeniz gerekmektedir Örneğin "Bul-u-n-du" veya "gül-ü-n-dü" sözcüklerindeki "n" ekinin veya "Görüldü" veya "tutuldu" sözcüklerindeki "l" ekinin görevini doğru tespit edemememiz olasıdır Güzel ve doğru Türkçeye ulaşmanın ilk şartı bu ek sistemini eksiksiz olarak bilmektir

Güzel ve doğru Türkçeye ulaşmak isteyenlerin üzerinde çalışacağı ikinci konu, Türkçenin eylem sistemidir Türkler, hareketli bir millet olduğundan dilimiz eylem yönünden çok zengindir ve olağanüstü kolay ve kurallı bir çekim sistemine sahiptir Buna karşılık ad soylu sözcüklerimiz azdır Bu da dilimizin zayıf yönünü oluşturur

Ancak Türkçe, fiillerden ad yaparak, yardımcı fiillerden ve yineleme öbeklerinden yararlanarak bu zayıflıktan bir zenginlik alanı yaratmıştır Bundan dolayı fiillerin, Türkçenin temelini oluşturduğunu söyleyebiliriz Fiilleri, fiil yapım eklerini, fiil çekim sistemini, yardımcı fiilleri, fiilimsileri yani bağ fiilleri ve sıfat fiilleri gereğince tanımadan Türkçeyi doğru kullanmak mümkün değildir

Nihayet Türkçenin en önemli fiili olan "cevher fiili"nden, günümüzdeki adlarıyla "ek fiil"den yani şu minicik "i-mek" fiilinden söz açmalıyız İsim cümlelerinde ve birleşik zaman çekiminde ortaya çıkan bu fiil, Türkçenin sırlarından birisini oluşturur

İsim tamlaması, Türkçeyi doğru kullanmak isteyenlerin üzerinde en fazla duracakları konulardan biridir Bu, herkesin bildiği basit bir konudur; bununla birlikte tamlamalar bizi en sık yanıltan alanların başında yer alır İsim tamlaması uzadıkça ve diğer söz gruplarını içine aldıkça bize konuşmacı hatta dinleyici olarak çetin sorunlar çıkarır Sizlere isim tamlamalarına hâkim olmanızı öneririz Tamlamalara hâkim olan, Türkçede kolay kolay yanlışlık yapmaz

Türkçe çok renkli bir dildir; yabancı uzmanlar, Tükçenin bu özelliğini sık sık vurgulamışlardır Türkçeye bu özelliğini veren deyimler ve atasözleridir "Eli ermemek, gözü arkada kalmak, daldan dala konmak, dört elle sarılmak" deyimleri gerçekten gözlerimizin önüne canlı tablolar serer

Türkçenin inceliklerini öğrenmek ve onu doğru kullanmak isteyenlerin Türkçe deyimleri, atasözlerini, türküleri, manileri, bilmeceleri incelemeleri gerekir Türkçenin henüz dil bilgisi kitaplarına geçmemiş bütün güzelliklerini, bütün kurallarını onlarda bulabilirsiniz Türkçenin inceliklerini öğrenmenin diğer bir yolu klasik eserlerimizi okumaktır Bilim alanında en yeni kitapları okuyunuz, sanat alanında ise başyapıtları tercih ediniz

Dili doğru kullanmak ve doğru anlatmak amacına ulaşmak için birkaç alanda bilgi sahibi olmamız ve bu sahalardaki bilgilerimizden yararlanmamız gerekmektedir Bütün büyük başarılar gibi dili doğru kullanma başarısına ulaşmamız da bazı bilgi dallarına ilgi duymamıza bağlıdır Doğru bir anlatıma ulaşmak isteyenler, düşünme sanatından, dil bilimi ve dil bilgisiden, kompozisyon sanatından yararlanmak zorundadır Günümüzde dili doğru kullanma anlayışı bunların da ötesine geçmiştir Çağdaş anlayış, artık bizden dilimizin oluşturduğu soyut sistemi tanımamızı, dilde ölçü fikrini göz önünde bulundurmamızı ve dil ile dilin kullanıldığı ortam arasındaki ilişkiyi söze yansıtmamızı istemektedir

Düşünme sanatı; fark etme, seçme, sınıflandırma, karşılaştırma, çözümleme ve sentez yapma sanatıdır Bu sanatı öğrenmek isteyenler dilin büyülü dünyasından işe başlayabilirler

Alıntı Yaparak Cevapla

Türkçenin Doğru Kullanımı - A Dan Z Ye

Eski 10-28-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkçenin Doğru Kullanımı - A Dan Z Ye



İletişimin Tanımı ve İnsan Hayatındaki Önemi

İletişim, terim anlamıyla "zihinler ya da insanlar arasında kurulan, düşünce, niyet ve anlamların bir zihinden diğerine aktarılmasını sağlayan etkileşim, belirli bir düşünce ya da söylenimler türünden fiziki araçlarla, bir insandan kişi ya da zihinden bir başkasına aktarılması süreci" demektir Bir diğer deyişle "Belli bir şeyi anlatmak isteme, önermesel bir tavrı (yani bir inanç, arzu, üzüntü vs) bir dinleyici ya da dinleyiciler topluluğuna dilsel veya başkaca yollarla aktarma eylemi"dir

İnsan, yapı itibarı ile sosyal bir varlıktır Kendini ifade etmek ve diğer insanları anlamak ihtiyacı içindedir İnsan; arkadaş edinme, aile kurma gibi en temel amaçları gerçekleştirebilmek için iletişime gereksinim duyar Kısacası sosyal varlığının gelişmesi iletişime bağlıdır Bu da iletişimi insan yaşamı için çok önemli bir konuma getirir Çünkü insanoğlu; acı, sevinç, öfke, mutluluk gibi duygularını paylaşamadığı sürece yaşayamaz Yaşamasının bir anlamı kalmaz

İletişimin temel görevi sadece duyguların ifade edilmesi ile sınırlı kalmaz Aynı zamanda düşünce ve bilginin aktarılması anlamına geldiği için de eğitim ve öğretimin en temel unsurudur Bir toplumun eğitim ve öğretim olmadan ilerlemesi kesinlikle mümkün değildir İletişim olmadan bunlar gerçekleşemeyeceğine göre sadece insanın değil toplumların da var olması ve varlığını devam ettirebilmesi yine iletişime bağlıdır

İletişim, üç temel unsur üzerinden gerçekleşir Bunlar: Konuşma, yazma ve dinlemedir Bu üç unsur üzerinden insanlar kendilerini ifade eder, birbirlerini anlar ve bildiklerini başkalarına aktarabilirler Kısacası bir insan kalabalığından topluma dönüşürler İletişimin üç ana ögesi vardır: Kaynak / gönderici, ileti ve dinleyici / alıcı Başarılı bir iletişimin gerçekleşebilmesi için alıcının sadece iletiyi alması değil, iletiye kaynak tarafından yüklenen anlamı da algılaması gerekmektedir

İnsan yaşamı için bu kadar önemli olan iletişim, özen gösterilmesi gereken bir konudur Söz konusu "insan" olduğu için iletişimde hataya yer yoktur Çünkü bu yanlışlar zaman zaman tahmin bile edilemeyecek kadar kötü sonuçlar doğurabilir Buna izin vermemek amacıyla, iletişimin temel unsurlarının nasıl doğru ve etkili kullanılacağını bilmek gerekir Elinizde tuttuğunuz kitap bu amaca hizmet etmek için hazırlanmıştır

Alıntı Yaparak Cevapla

Türkçenin Doğru Kullanımı - A Dan Z Ye

Eski 10-28-2012   #9
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkçenin Doğru Kullanımı - A Dan Z Ye



İletişimde Dil Unsuru

Dil, insanlar arasında iletişimi sağlayan en kısa ve etkili yoldur İnsanın kendini ifade edebilmesi ve karşısındakini anlayabilmesi en kolay dil ile gerçekleşir

Dil, iletişimde tek yol olmamakla beraber, diğer yöntemlerden çok daha kısa ve etkilidir Dilin bu özelliği insanlara verilmiş doğal bir yetenek olmasından kaynaklanır Örneğin, bir olguyu konuşarak veya yazarak başkalarına çok rahat aktarabiliriz Ancak aynı olguyu resimlerle veya hareketlerle anlatmaya çalışmanın zorluğu, dilin insan yaşamı ve iletişimi için ne kadar önemli olduğunu çok iyi gösterir

İletişim, bugün tüm dünyada en çok dil aracılığıyla kurulur Bundan dolayı dili doğru kullanmak çok önemlidir Etkili ve doğru bir iletişimin ilk gereği, kurallarına uygun olarak kullanılan bir dildir Örneğin, anlam karmaşaları ile dolu bir konuşmanın sağlıklı bir iletişim aracı olması mümkün değildir Dili doğru kullanmanın ilk şartı ise dile hâkim olabilmektir Bu da ancak dilin kurallarını, dil bilgisini iyi bilmekle gerçekleşir

Etkili ve doğru iletişim kurmak isteyen bir kişi, dili mutlaka doğru kullanabilmelidir

Alıntı Yaparak Cevapla

Türkçenin Doğru Kullanımı - A Dan Z Ye

Eski 10-28-2012   #10
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkçenin Doğru Kullanımı - A Dan Z Ye



Etkili İletişimin İlkeleri

İletişimin önemini kavradıktan sonra, başarılı ve başarısız iletişimin nedenlerini anlamak ve ortaya koymak önemlidir Yapılan hataların büyük çoğunluğu, etkili iletişimin beş kuralından birisinin unutulması sonucunda gerçekleşir Bu bölümde bu beş ana ilkeden bahsedilecektir

1 Odaklanma: "Konuyu araştırın, bütün konuyu, ama sadece konuyu!" Etkili iletişimin ilk ve en önemli aşaması konuya odaklanılmasıdır Kaynak / göndericinin açık ve net bir fikri olmalı, bu amaca kilitlenmeli ve ondan ayrılmamalıdır

Akademik veya askerî ortamlarda konuşma ve yazma işlemi genellikle öğretmen veya komutan tarafından sorulan bir soruya yanıt vermeyi gerektirir Böyle bir durumla karşılaşıldığında yapmanız gereken:

"Soruya yanıt verin, tüm soruya, ama sadece soruya"

Odaklanma sorunları genel olarak üç şekilde karşımıza çıkmaktadır:

a Yanlış soruya yanıt vermek: Bu genellikle, verilen görevin veya dinleyicinin / alıcının öğrenmek istediği bilginin yanlış anlaşıldığı durumlarda ortaya çıkar Çok başarılı olduğuna inanılan bir yazının, konu yanlış ele alınmış veya konu anlaşılamıyor şeklinde eleştiri alması ya da sorulan bir soruya çok uzun yanıt alınması ama cevabın soruyla hiç ilgisi olmaması gibi durumlar bu hataya örnek olarak verilebilir

b Sorunun sadece bir kısmına yanıt vermek: Soru birkaç bölümden oluşuyorsa bu durumda, bize kolay ve ilginç gelen kısmı detaylıca inceleyip daha zor ve sıkıcı olan bölümünü yanıtlamayı unutmak, hatanın en sık rastlanan şeklidir

c Soruyla ilgisi olmayan bilgi eklemek: Bu tip hatada, soru yanıtlanmıştır; bununla birlikte yanıt ilginç, fakat konuyla ilgisiz bilgilerle birlikte sunulmuştur Yanıt tam olsa bile, samanlıkta iğne arar gibi yanıtı bulup çıkarmak gerekecektir

Konuya doğru şekilde odaklanamamak, personel arasındaki iletişimi ciddi şekilde zedeler

Sözcükleri dikkatli okumadığımız veya sorulan soruya yeterince dikkat etmediğimiz için her seferinde çaba ve emeğimiz boşa gitmektedir Komutanın imzalamadan geri gönderdiği evrakın büyük çoğunluğu, konuyla ilgili asıl soruya yanıt verilmemesi nedeniyle geri dönmektedir

2 Düzenli Olma: "Bilgi ve düşüncelerinizi düzenli olarak sunun" Düzenli olmak, konunun mantığa dayalı bir sıra ile sistematik olarak sunulmasıdır Bu düzen, okuyucunun yazıyı sözcüklerin üzerinden tekrar tekrar geçerek okumadan, yazarın ne demek istediğini tahmin etmek zorunda kalmadan konuşmacıyı anlamasını sağlar

Düzenli hazırlanmamış bir yazı veya konuşma, karşıdaki insanın kolaylıkla aklının karışmasına, sabırsızlanmasına ve okumayı / dinlemeyi bırakmasına sebep olabilir Belirli bir düzene bağlı olmadan verilen bilgiler ne kadar önemli olursa olsun alıcı / dinleyici bunun farkına varamayabilir ve hem verilen bilginin hem de yazıyı / konuşmayı hazırlayanın değeri düşebilir

Düzenleme ile ilgili sorunların çözümü ise nispeten daha kolaydır ve bu çözümlerin kısa zamanda çok faydası görülür

3 Açık ve Sade Olma: "Her sözcüğün hakkını vererek açık bir iletişim kurun"

Bu ilke birbiriyle ilgili iki konuyu kapsar Bunlardan ilki, açık ve anlaşılır bir iletişim için dilin kurallarının, sözcüklerin yazılışının ve okunuşunun tam olarak bilinmesi zorunluluğudur İkincisi ise aktarılmak istenen düşüncenin sözcük yığınlarının arasında saklanmadan doğrudan verilmesidir

İnsanlar, yazıyı hazırlayanın veya konuşmacının dili yanlış kullanmasını eleştirmek noktasında çok aceleci davranırlar Böyle bir durum sizin inandırıcılığınızı ve anlatmak istediğiniz düşüncelerin kabul edilebilirliğini kısıtlar Yanlış kullanılan sözcükler, etkili iletişimin en önemli engellerindendir Bu sebeple, Türkçenin doğru kullanılması bir zorunluluktur ve bu konuda bir eksiklik varsa mutlaka giderilmelidir İyi bir dil bilgisine sahip olmak için çalışmak, kuvvetli kaslara sahip olmak için ağırlık çalışmaya benzer; ancak kararlı bir çalışma ile gelişim sağlanır Unutmayın ki "Amacımız gelişmek olmalı, mükemmel olmak değil"

Dili düzgün kullanmak, başarmanın sadece yarısıdır Dili doğru kullanmalarına karşın konuşma yapan ve yazı yazan pek çok insan meslek argosu kullanarak büyük, uzun ve edilgen cümlelerle kendilerini başarısızlığa mahkûm ederler Bu kötü alışkanlıklar mesajın anlaşılmasını zorlaştırır

4 Anlama (Farkındalık): "Dinleyicinizi ve onların beklentilerini çözümleyin"

Düşüncelerinizi başkaları ile paylaşmak istiyorsanız onların konu hakkındaki genel bilgi düzeyini, yaklaşımlarını ve ilgi seviyelerini bilmek yararlı olacaktır Bir rapor yazmanız istendiğinde ise raporun biçimini, istenen detay derecesini, raporu ne zaman teslim etmeniz gerektiğini ve komutanın bu konudaki emrini bilmeniz yararlı olacaktır Dinleyici / alıcı kitlesinin yanlış değerlendirilmesinin iletişim sorunlarına yol açabileceğini görmek çok da zor değildir Şu ana kadar katılmış olduğunuz konferanslarda bu hatanın yapıldığını birçok kez görmüşsünüzdür

5 Katkı (Destekleme): "Ana düşünceyi vermek için mantık ve destek unsurları kullanın"

Yazılar ve konuşmalar genellikle karşı kitleyi bilgilendirmek veya ikna etmek amacıyla hazırlanır Burada karşılaşılan zorlukların büyük bir kısmı iddiaları destekleyecek bilgiyi toplarken ve düzenlerken yaşanır Verilmek istenen mesajın desteklenmesi ve bir mantık örgüsü içinde sunulması hedef kitle üzerinde güven ve inandırıcılık tesis eder

Yazım kurallarına uygun, açık ve sade olarak yazılmış bir yazıyı ancak ve ancak saptırılmış veya yanlış bilgi bozabilir Bu bataklıktan kaçınmak deneyimli yazar ve konuşmacılar için bile oldukça zordur Bunun en önemli nedeni ise insanın soyut düşünme yeteneğini zorlamasını gerektiren mantık olgusunun, öğrenilmesi ve öğretilmesinin zor olmasıdır Küçük yaşlarda edinilmiş olan kötü alışkanlıkların kırılması için özel çaba harcanması gerekmektedir Genellikle yapılan yanlışlıklardan kurtulmak ve mantık desteğini kullanarak yazı veya konuşmanızı daha da güzelleştirmek için yapılabilecek bazı pratik teknikler doküman içerisinde verilmiştir

Alıntı Yaparak Cevapla

Türkçenin Doğru Kullanımı - A Dan Z Ye

Eski 10-28-2012   #11
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkçenin Doğru Kullanımı - A Dan Z Ye



Konuşmanın Tanımı ve Genel Özellikleri

a Konuşmanın Tanımı

Düşünce ve duyguların, başkalarına sözlü olarak bildirilmesine konuşma ya da sözlü anlatım denir Konuşma, insanın çevresiyle doğrudan iletişim kurmasının en etkili yoludur Konuşmaya, sesli düşünme de denir Buna göre insanlar düşüncelerini başkalarına seslerle iletirler Ancak bunu yaparken de sözlerini etkili kılmak için jest, mimik, tonlama, vurgulama gibi konuşmayı tamamlayıcı ögelere başvururlar Konuşma olgusu; dil, düşünce, duygu, ses ve konuşma organları gibi ögelerle doğrudan ilgilidir Bunlardan birinin eksikliği ya da yetersizliği, çeşitli konuşma kusurlarına yol açar

b Konuşmanın Yaşamımızdaki Yeri

Konuşmak, düz bir iletişim aracı değildir Kişinin tüm duygularının yanı sıra düşüncelerini de çevresine ulaştırabildiği en etkin yoldur

Yalın bir tanımla konuşma, duygu ve düşüncelerimizi, görüp yaşadıklarımızı karşımızdakilere sözle iletme işidir Bu bağlamda günlük yaşamımızın bir parçası gibidir Tıpkı solumak, yemek yemek, su içmek, yürümek gibi Sabahın ilk saatlerinden yatma zamanına değin sıradan bir günümüzü düşünelim; bu süre içinde konuşmanın büyük bir yer tuttuğunu görürüz Yakınlarımız ile, çevremizdekilerle, dost ve arkadaşlarımız ile günün olayları üzerinde konuşmuşuzdur Karşılıklı olarak gazetelerde okuduklarımızdan, duyduklarımızdan, kişisel ve toplumsal sorunlarımızdan söz etmişizdir Bu sorunlar üzerindeki düşüncelerimizi, görüşlerimizi açıklamışızdır Böylece düşünce alışverişi yapmış, yaşantılarımızı paylaşmışızdır Bu, toplum içinde yaşayışımızın doğal bir sonucudur Günlük bir gereksinimdir

Konuşma, günlük bir gereksinim olduğu gibi işimiz ve uğraşımız yönünden de bir gereksinimdir Kimimiz öğrenciyizdir; konuları arkadaşlarımız ile birlikte tartışırız Hazırladığımız bir konuyu sınıfa ve öğretmenlerimize sunarız Konumuz ile ilgili bize yöneltilen soruları, eleştirileri yanıtlarız Kimimiz öğretmenizdir; ders anlatırız, öğrencilerin sorularını karşılarız Kimimiz iş adamıyızdır; bir iş toplantısına katılır, bu toplantıda değişik projeler üzerine görüşlerimizi açıklarız Kimimiz satıcıyızdır; satacağımız malın niteliklerini alıcıya anlatır, onu iyi bir mal alacağına inandırmaya çalışırız Kimimiz avukattır; üstlendiğimiz davanın savunmasını yaparız Kimimiz doktordur; hastalarımıza hastalığının özelliklerini açıklar, iyileşmesi için izleyeceği yolu gösteririz Kısaca, her birimizin bir işi, bir uğraşı vardır Bu iş ve uğraşının gerektirdiği konuşmalar yaparız Bunlar, günlük iş ve uğraşı konuşmalarıdır Her iş ve uğraşıda başarıyı etkileyen etkenlerden biri de konuşma becerimizin o alandaki gelişkinliğine, yetkinIiğine bağlıdır Hele kimi iş dalları özellikle konuşma sanatında ustalık gerektirir Avukatlık, öğretmenlik, politikacılık, tanıtıcılık ve satıcılık gibi Öte yandan kimi iş ve çalışmalar da takım hâlinde çalışmayı gerektirir Söz gelişi tıp alanındaki uygulama ve çalışmalar bu türdendir Bilim ve uygulayım (teknik) alanlarındaki yeni buluşlar, gelişmeler de bu alanlarla ilgili kişilerin sık sık bir araya gelmesini zorunlu kılar Konuşmalar, konferanslar, açık oturumlar, masa başı tartışmaları (paneller), toplu tartışılar (forumlar) düzenlenir Kısaca, seçtiğimiz işte başarı yolu üzerindeysek bu tür etkinlikIere katılmamız gerekecektir Katıldığımız bu etkinliklerde varlığımızı kanıtlamak, kendimizi kabul ettirmek de konuşmamızın, düşüncelerimizi açıklamadaki ustalığımızın gücüne bağlıdır

Değindiğimiz gibi konuşma, bir düşünce alışverişi; başka türlü söylemek gerekirse, yaşantılarımızı başkalarıyla paylaşma işidir Demokratik bir toplumda toplumsal yaşama bu yolla katılabiliriz Düşüncelerimizi, duygularımızı, olaylar ve sorunlarla ilgili görüşlerimizi açıklarız Şurası açık bir gerçektir ki susan bireylerden oluşan toplumlarda sağlıklı bir demokratik yaşamdan söz edilemez Çünkü demokratik yaşam, düşüncelerin, görüşlerin özgürce söylenebildiği, özgürce tartışılabildiği bir ortam gerektirir Bu ortamı da düşüncelerimizi, görüşlerimizi kendi içimizde saklayarak değil, bunları her olanaktan yararlanarak ortaya koymakla sağlayabiliriz Bu da bizden konuşma gücü ister Susan, dinleyen, sadece onaylayan bireyler olarak değil konuşarak demokratik yaşama hizmet edebiliriz

Görülüyor ki konuşma, günlük yaşamımızın bir gereksinmesi olmaktan öte bir yer tutuyor yaşamamızda Demokratik yaşamı oluşturmada bir etken, bu yaşama katılmamız için de hem bir olanak hem de bir sorumluluk oluyor

Öyle insanlar vardır ki etkili konuşmaları sayesinde bulundukları her ortamda kısa bir sürede insanları etraflarına toplamayı başarırlar ve çevreleri üzerinde kıskanılacak bir etki bırakırlar

Örneğin işveren, personelini işe almadan evvel bir mülakattan geçirir Burada amacı, sınırlı bir sürede karşısındakini en iyi şekilde tanımaya çalışmaktır Bu görüşmelerin sonunda bazen bir bakarsınız sizden çok daha az özelliklere sahip birisi, o çok istediğiniz işe alınmıştır

"Bu işin sırrı nedir?" diyecek olursanız bu sorunun yanıtı son derece açıktır: Güzel konuşmayı becerebilmek

Çünkü konuşmak, yalnızca düz bir iletişim aracı değildir Kişinin tüm duyguları yanı sıra tüm düşüncelerini de çevresine ulaştırabildiği en etkili yoldur

Güzel konuşmak için, Psikolog Jack Marrison Pollack diyor ki:

Önce dinlemeyi bilin: Birçoğumuz, ne söyleyeceğimizi düşünmekten, başkalarının söylediklerini doğru dürüst dinlemeyiz Siz onları dikkatle dinlerseniz, onlar da sizi ilgiyle dinler

Başkalarını ilgilendiren konulardan söz edin: Karşınızdakine yetenekli olduğu konuda konuşma olanağı verirseniz, sıkıntılı bir sessizliği önlersiniz ve çoğunlukla karşınızdaki, anlattıklarına o denli dalar ki iki insanın konuşmasına en çok engel olabilecek sıkılganlığı unutmuş olur

Sıkıcı ayrıntıdan kaçının: Konuşurken en küçük ve gereksiz hiçbir noktayı atlamadan anlatırsanız, siz ana konuya gelinceye kadar karşınızdaki kişi sıkılır ve bu kişinin ilgisi dağılır

Kesin ifadelerle konuşmaya çalışın: Konuşmaya başlamadan durup önce aklınızda sözcükleri seçin Bir konudan ötekine atlamayın Konuşurken konuştuğunuz kişinin yüzüne bakın, mırıldanmayın

Sorularınızı yerinde sorun: Bir soruyu akıllıca sorarsanız karşınızdaki kişinin "açılmasını" sağlarsınız "İşler nasıl?" ya da "Ne haber?" gibi sorular gereksizdir Fakat "İşe nasıl başladınız?" veya "Sizce nasıl?" gibi sorular karşınızdaki kişiyi konuşturur ve sizin de gerekenden fazla konuşmanızı önler

Öfkelendirmeden karşı çıkmayı öğrenin: Çoğu kez ne konuştuğunuz değil de nasıl konuştuğunuz önemlidir Dostça bir tartışma konuşmayı zenginleştirir; fakat sertçe söylenen bir söz, iki tarafın da hırsa kapılıp birbirlerinden uzaklaşmalarına sebep olur

Kimsenin sözünü kesmeyin: Biri konuşurken konuşmaya girmeniz gerekirse konuşmayı keserken yumuşak bir cümle kullanmanız gerekir

Hoşgörülü ve anlayışlı olun: Çoğu kez bizi sinirlendiren ve rahatsız eden kişilerle konuşmak zorunda kalırız Böyle durumlarda konuşulan konu ile ilgilenmeye çaba harcayın

Övgü, çoğu zaman işe yarar: Birini haklı olarak övmek onun ilgisini kazanmak olur İnsanlara iltifat etmeyi öğrendiğiniz an, sohbetiniz de daha zenginleşir

Kendinizi birçok konuda geliştirin: Kitap okuyun, uğraş alanları (spor, müzik vb) bulun, araştırıcı olun Böylece sohbetleriniz zenginlik kazanır

c Konuşma Güçlüğü Çekiyor muyuz?

Konuşma gücünü nice yıllar sonra kazanan Helen Keller, konuşamadığı yılları "suskunun köleliği" diye adlandırmıştır Bu adlandırmada gerçeğin payı büyüktür Nesneler, varlıklar, olaylar, kısaca bizi kuşatan doğal ve toplumsal çevre karşısında düşündüklerimizi, duyduklarımızı sese, söze dönüştüremediğimiz zaman köleyizdir Varlığımızı kanıtlamada, dış dünya ile bağlantımızı kurmada konuşmanın bize sunduğu olanaklardan yararlanırız Acaba bu olanakları gerektiği gibi kullanabiliyor muyuz? Nasıl konuşuyoruz? Konuşma güçlüğü çekiyor muyuz? Söylemek istediklerimizi karşımızdakilere etkili, güzel bir biçimde anlatabiliyor muyuz? Anlatımımızı engelleyen birtakım yanlış alışkanlıklarımız var mı? Bu konular üzerinde belki de hiç düşünmemişizdir Şöyle bir deney yapsaydık nasıl bir sonuçla karşılaşabilirdik? Varsayalım ki sıradan bir günümüzün filmi yapılıyor ve yaptığımız her türlü konuşma da bir teybe alınıyor Böylesi bir kayıt, nasıl bir sonuç gösterecektir?

Bu kayıttan, öncelikle günün ilk saatlerinden gecenin geç saatlerine değin türlü amaçlarla yaptığımız konuşmaları bütün yönleriyle gözlemleyebiliriz Konuşma güçlüğü çekip çekmediğimizi, düşünce ve duygularımızı rahatça anlatıp anlatamadığımızı, karşımızdakilerle doğal bir iletişim kurup kuramadığımızı anlayabiliriz Konuşurken hangi türden yanlışlar yapıyoruz, söylemek istediklerimizi tam verebiliyor muyuz, bunları öğreniriz

Konuşma sırasında yaptığımız yanlışların ayrımına varamayız Bunları ancak karşımızdakiler, bizi dinleyenler bilebilir Oysa böyle bir denemede kendi kendimizin dinleyicisi olacağımız için yanlışlarımızı somut örnekleriyle görebiliriz Belki tekdüze ya da çatlak, rahatsız edici bir ses tonumuz vardır Belki sözcükleri ağzımızın içinde yuvarlıyoruz, gerekli vurgu ve tonlamayı yapmadan üst üste söylüyoruz Belki amacımızı tam karşılayacak uygun sözcükleri seçemiyor; aşınmış, kullanımdan düşmüş sözcükler seçiyoruz Belki tam cümle kuramıyor, birtakım dil bilgisi yanlışları yapıyoruz Belki konudan sapıyor, daldan dala atlıyoruz Belki el, kol, yüz hareketlerimizi, bedensel davranışlarımızı konuşmanın akışına uyduramıyoruz

Bu "belkiler" daha da çoğaltılabilir Önemli olan, kendimizi ve konuşmamızı tanımak konuşma gücümüzü bir eleştiriden geçirmektir Bu da "Nasıl konuşuyorum?" sorusu üzerinde yeterince durmak, düşünmekle olur Öte yandan çevremizdeki kişilerin konuşmalarını bu sorulara göre dinleyerek de böyle bir değerlendirmeyi yapabiliriz

Hiçbirimizin konuşması tıpatıp birbirine benzemez Çünkü düşünsel ve dilsel yetkinleşmemiz tam bir özdeşlik göstermez Bunda yetişmemizin, içinde bulunduğumuz toplumsal ortamın da payı büyüktür Eğitimci, H A Overstreet bir gerçeği şöyle belirtir:

"Çocukların tümü, çevrelerindeki kişilerin diliyle konuşmaya başlarlar, daha doğrusu konuşmayı onlardan öğrenirler Bunlardan ancak bir bölümü yaşamları boyunca sözlü anlatım becerilerini geliştirebilirler Yetişkinlik dönemlerinde konuşma sanatının inceliklerini kullanabilen; durumlara ve konulara göre açık, etkili, güzel bir biçimde konuşabilen bir düzeye erişirler İyi bir konuşmanın başarıyı hazırlayan etkenlerden biri olduğunu anlarlar Bir bölümü ise çevrelerinden öğrendikleri konuşma biçimini olduğu gibi sürdürürler Şurası açık bir gerçektir ki kişiliğimizi de düşünsel gelişimimizi de belirleyen ana ölçüt, konuşmamızdaki yetkinliğimizdir" Bunun yargılardaki gerçek payını yadsıyamayız Halk ya da bir topluluk önünde konuşmayı bir yana bırakalım, bu gerçeği kişiler arasındaki günlük konuşmalarda, söyleşmelerde de açıkça görebiliriz Kimi kişiler sıradan önemsiz bir konu üzerinde bile karşılarındakileri ağızlarına baktırarak konuşurlar Kendilerini büyük bir dikkatle dinletebilirler Çok güzel konuşan böyleleri için, "ağzından bal akmak" deyimini kullanırız

Konuşmalarının renkliliği, anlatışlarındaki doğallık ve içtenlik, konuşmalarına kattıkları fıkra ve gülmece ögeleriyle büyülerler bizi Bunun yanı sıra, kimi kişiler de vardır, aynı konu üzerinde konuşurlar, fakat doğru dürüst söyleyemezler söyleyeceklerini Ağızlarından dökülür sözcükler Ağızlarına kira isteyen bir durumları vardır Mırıldanır, mızmızlanırlar sanki Neyi, niçin anlattıklarının ayrımında değillerdir Ya bir sözü, bir düşünceyi yineleyip durur ya da daldan dala atlarlar İkide bir, "Ne diyordum? Haa! Gelelim meseleye" gibisinden zikzaklar çizerler Bu da dinleyicilerini bıktırır, usandırır Hele kimileri de vardır ki karşısındakilere ağız açtırmaz Sözün ucunu bir kez ellerine geçirdiler mi konuşur da konuşurlar Konu dışı, gereksiz sözlerle dinleyicilerin kafalarını allak bullak ederler

Konuşma açısından belirttiğimiz bu tipleri, şöyle alıcı bir gözle bakarsak, kolayca bulabiliriz çevremizde Ancak önemli olan, kendi konuşmamızı, konuşmamızdaki eksiklikleri tanımaktır Bu da sanıIdığı gibi kolay bir iş değildir Başkalarının eksikliklerini kolayca görebiliriz de kendimize gelince iş çatallaşır, güçleşir Çünkü bir tartıdan, bir ölçüden kendimizi geçirmeye alışmamışızdır Ne var ki güzel ve etkili konuşma sanatını öğrenmenin ilk adımı, kendi konuşmamızı tanımaktır Eksikliklerimizi bilmezsek bunları gideremeyiz Öyleyse şu sorunun üzerinde duraIım: Konuşma güçlüğü çekiyor muyuz?

Aşağıdaki sorular, bunu anlamamıza bir ölçüde yardımcı olabilir:

- Söylediklerimi karşımdakiler kolayca anlayabiliyor mu?
- Düşüncelerimi açık ve etkili bir biçimde belirtebiliyor muyum?
- SözcükIeri söylerken söyleyiş ve dil yanlışları yapıyor muyum?
- Sesimi, duygu ve düşüncelerimi besleyecek, zenginleştirecek bir yönde kullanabiliyor muyum?
- Tekdüze mi yoksa canlı ve hareketli bir biçimde mi konuşuyorum?
- Konuşurken bakışlarımı beni dinleyenlere yöneltiyor muyum?
- El ve yüz hareketlerimi kullanırken birtakım yapmacık durumlara düşüyor muyum?
- Beni dinleyenlerin ilgisini dağıtacak, gereksiz ayrıntılardan, laf kalabalığından kaçınabiliyor muyum?
- Anlattıklarımın önemine, değerine inanıyor muyum?
- Sözü başka alanlara kaydırıyor, amaçtan ve konudan sapıyor muyum?

Kuşkusuz bu sorular kendi konuşma durumumuzu kabaca tanıma açısından birer ipucudur Bu eksiklikler üzerinde ileride ayrı ayrı duracağız

ç Konuşma Gücümüzü Geliştirebilir miyiz?

Diyelim ki konuşma güçlüğü çekiyoruz Birtakım temel eksiklerimiz var Bunları da biliyoruz Başkaları güzel ve etkili bir biçimde konuşuyor; ama biz öyle konuşamıyoruz Biz de bu eksiklerimizi giderebilir, güzel ve etkili bir biçimde konuşabilir miyiz? Birçokları bu soruya olumlu bir yanıt vermezler Onlara göre "güzel konuşma sanatı" çalışmakla, özel bir çaba göstermekle öğrenilemez Çünkü bu bir yetenek işidir Tanrı vergisidir Nasıl insanların kimileri mavi gözlü, sarı saçlı, esmer tenli doğuyorsa, bunları değiştirmek insanın elinde değilse, konuşma işinde de bu böyledir Kimi kişiler de üstün konuşma yeteneğini doğuştan getiriyorlar, bunu sonradan kazanmıyorlar Güzel ve etkili konuşan nice kişiler var ki bunların hiçbiri belli bir konuşma eğitiminden geçmiş değildir Öyleyse konuşmada yeteneği de, yeteneksizliği de Tanrı vergisidir Bu yanlış bir görüş ve düşünüştür Çünkü bundan önceki açıklamamızda da belirttiğimiz gibi konuşmayı ilk çocukluk yıllarımızda hiçbir çaba göstermeden, çevremizdeki kişilerden öğreniriz Başka açıdan bakıldığında ise konuşma doğuştan getirdiğimiz bir yetenek değildir; sonradan kazandığımız bir alışkanlık, bir beceridir Her beceri, her alışkanlık gibi bunu da zamanla ilerletir, geliştiririz Nitekim Brayn adlı bir düşünür şöyle der: "İyi ve güzel konuşabilme yeteneği, Tanrı vergisi değil, çalışmakla, konuşma denemeleri yapmakla elde edilen bir beceridir"

Etkili ve güzel konuşma da bir bakıma sanattır Nasıl ki her sanatın yerleşik, temel kuralları varsa konuşma sanatının da kendine özgü birtakım kuralları vardır Nitekim birçok ülkenin okullarında, üniversitelerinde konuşma sanatını öğreten özel bölümler, konuşma laboratuvarları vardır Buralarda konuşma sanatının kuralları, ilkeleri, yöntemleri uygulamalı bir biçimde öğretilmektedir

Alıntı Yaparak Cevapla

Türkçenin Doğru Kullanımı - A Dan Z Ye

Eski 10-28-2012   #12
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkçenin Doğru Kullanımı - A Dan Z Ye



Güzel ve Etkili Konuşmanın Nitelikleri

a Güzel ve etkili Konuşabiliyor muyuz?

Konuşma, karşılıklı olarak gerçekleştirilen etkileşimsel bir süreç olduğuna göre güzel ve etkili bir konuşmanın nitelikleri üzerinde duran konuşma uzmanları da bu sürecin eksiksiz gerçekleşip gerçekleşmediğine bakarlar Şöyle ki konuşma karşımızdakinde ya da karşımızdakilerde bir yankı uyandırma, onları etkileme işi olduğuna göre onlar üzerinde bunu yapabiliyor muyuz? Konuşmacı olarak beklentimiz gerçekleşmiş oluyor mu? Söylediklerimizin doğruluğuna ve geçerliğine bizi dinleyenler inandılar mı? Söylemek istediklerimizi tam olarak iletebildik mi?

Bu ve bunlara benzer sorularla konuşmamızı değerlendirmek için öncelikle güzel ve etkili bir konuşmada bulunması gerekli
nitelikleri, bu tür konuşmaların dayandığı ilkeleri tanımamız gerekir

b Güzel ve Etkili Konuşmanın İlkeleri Nelerdir?

Konuşma uzmanları, güzel ve etkili konuşmanın on temel ilkesini belirli başlıklar altında toplamışlardır Kuşkusuz, bunlar donmuş, değişmez ilkeler değildir Ancak bu ilkeleri yapacağımız bir konuşmayı kendi kendimize değerlendirme, dinlediğimiz bir konuşmayı eleştirebilme açısından birer ölçüt olarak kullanabiliriz

1) İyi Bir Konuşma Yıkıcı Değil, Yapıcıdır: İnsanları etkilemede önemli araçlardan biridir konuşma Bu etkileme onların duygularını kamçılama, yanlış yönlere yöneltme biçiminde olmamalıdır İster halk ya da topluluk önünde konuşalım ister
arkadaş, eş dost çevrelerinde; bizi dinleyenlerin inançlarını, değer yargılarını göz önünde bulundurmalıyız Bunları hiçe sayan ya da yadsıyan bir konuşma, tepkilere yol açar Elbette ki her konuşmanın, bir iletisi (mesajı) vardır Dinleyicilerimizi belli bir görüşe, belli bir davranışa eriştirmek isteriz Bunun için de onların duygularını sömürmekten, özellikle kaçınmalıyız Dinleyenleri avlamaya, gerçekleri bir yana atıp salt duygulara yönelen bir konuşma, yapıcı bir nitelik taşımaz Yapıcı konuşma, dinleyicilerin inançlarını, değer yargılarını, düşüncelerini olumlu bir yönde değiştirmeyi amaçlar

2) İyi Bir Konuşma, İlginç ve Değerli Konuları Kapsar: Seçeceğimiz konu, hem kendimiz için hem de dinleyicilerimiz için ilginç olmalıdır Açık bir gerçektir ki ilgi duymadığımız bir konuda rahatça konuşamayız Üzerinde konuşabileceğimiz konular sayısızdır Söz gelimi, günlük olaylar, yurt ve dünya sorunları, hayaller, umutlar, düşler, korkular vb gibi Bunlar, herkesin ilgisini çekecek nitelikteki konulardır İki kişi bile bir araya geldiğinde söz dönüp dolaşıp bunlardan birine gelir Konuşmanın düzeyini belirlemede de seçilen konunun büyük bir payı vardır

3) İyi Bir Konuşma, Konuşmacının Kişiliği ile Bütünleşir: Konuşmacının kişisel nitelikleriyle konuşma arasında sıkı bir etkileşim vardır Söz gelimi, yalancılığı, ikiyüzlülüğü herkesçe bilinen birinin "yalancılığın kötülükleri" üzerinde yapacağı bir konuşma, kimseyi inandırmaz Bunun gibi, konuşmacının kişisel görünüşüyle sözleri arasında da bir bağlantı kurmak ister dinleyici Bu yönden,
konuşmanın inandırıcılığında konuşmacının kişiliği önemli
etkenlerden biridir

4) İyi Bir Konuşma, Belli Bir Amaca Yönelir: Yalın bir tanımla amaç, dinleyiciler üzerinde konuşmacının bırakmak istediği etkidir Dinleyicilerimize neyi vermek istiyoruz? Onları neye, hangi gerçeğe yönelteceğiz? Konuşmamız süresince bu soruları göz önünde tutmak zorundayız Bir amaca yönelmeden yapacağımız konuşma, dağınık,
etkisiz kalacak, dinleyicilerimizde bir karşılık uyandırmayacaktır

5) İyi Bir Konuşma, Konuşmayı Etkileyen Etkenleri Çözümleyerek Oluşur: Konuşmayı etkileyen etkenler şunlardır: Konu, dinleyici, ortam ve konuşmacı İyi bir konuşma yapabilmek için bu ögeleri ayrı ayrı, bir bütün olarak değerlendirmeli, çözümlemeliyiz Üzerinde konuşacağımız konunun boyutları nelerdir? Dinleyicilerimiz yönünden önemi nedir? Kimler için konuşacağız? Konuşacağımız kişilerin toplumsal, kültürel, ekonomik durumları, yaş, cinsiyet özellikleri nedir? Nerede, ne kadar süreyle konuşacağız? Konuşmacı olarak kendi durumumuz nedir? Bu soruların üzerinde durup bir bütün olarak bunları değerlendirmemiz gerekir Konuşmamızı düzenleme, hazırlama aşamasında bu soruları göz önünde tutmazsak başarılı konuşma yapamayız

6) İyi Bir Konuşma, Sağlam Bir Konuşma Yöntemi Üzerine Kurulur: Yöntemimizi, amacımıza ve konuşma ögelerini
değerlendirmemize göre seçeriz Genellikle konuşmalarda dört ana amaç ve bu amaçlara yönelik dört ana yöntem vardır: Tartışma, savunma, öğretme ve duyguIandırma Amaçla yöntem arasındaki bağlantıyı kurmak, başarılı bir konuşmanın ön koşullarından biridir Konuşmanın hazırlanışı bölümünde bu amaçlar ve yöntemler üzerinde ayrıntılı bir biçimde duracağız

7) İyi Bir Konuşma, Dinleyicilerin İlgi ve Dikkatini Toplar: Hangi konuda olursa olsun, ilgi ve dikkat dağıldığı zaman iletişim de durur İlgi ve dikkatin diri, canlı kalması da dinleyicilerimizi bilinçlendirmeye, onların meraklarını ayakta tutmamıza bağlıdır Başka bir deyişle, onları bizi dinlemeye, söylediklerimizi bizimle paylaşmalarını sağlamaya bağlıdır Bu da öncelikle dinleyicilerimizi iyi tanımakla, söylediklerimizle onların ilgileri arasındaki bağlantıyı kurmakla sağlanır

8) İyi Bir Konuşma, Sağlam Bilgilere Dayanır: Hangi konuyu seçersek seçelim, o konu üzerinde rahatça, doğal bir biçimde konuşabilmemiz, konunun gerektirdiği bilgileri, araç ve gereçleri edinmemize bağlıdır Düşüncelerin dinleyicilere etkisiz ve etkili bir biçimde aktarılması salt sözcüklerle, sözel simgelerle olmaz Bunları konunun ve durumların gerektirdiği gereçlerle de somutlaştırmak gerekir Varsayalım ki "köylerden kentlere göç" olayı üzerinde konuşuyoruz; kullanacağımız sayılar, resimler daha çarpıcı, daha etkili kılar konuşmamızı Çünkü konuşma, görsel ve işitsel simgelerle oluşturulan bir iletişim işidir

9) İyi Bir Konuşma, Etkili Bir Ses Tonu, El ve Yüz Hareketleri Gerektirir: Etkili bir ses tonuna dayanmayan, el ve yüz hareketleriyle beslenip renklenmeyen bir konuşma, ölü bir konuşmadır Sözcüklerin anlam ve duygu yükü, ses tonumuz, el ve yüz hareketlerimizle zenginleşir İnsan sesinin değişik biçimler, boyutlar kazanması yönünden oldukça geniş olanakları vardır Bu olanaklardan yararlanarak iletmek istediğimiz düşünce ve duyguları canlı kılabiliriz Başka bir deyişle sözü, göze ve kulağa daha iyi iletebiliriz Bu da konuşmamızın başarısını artırır

10) İyi Bir Konuşma, Canlı Bir Dil, Hareketli Bir Üslup Gerektirir: Konuşma, geniş anlamda sözlü bir iletişim biçimidir Böyle olunca temel aracı sözcüklerdir Canlı, diri, amacımıza uygun sözcükleri seçme, bunları cümle içinde yerli yerine yerleştirme, her birinin ses ve anlam hakkını vererek doğru söyleme, konuşmamızın etkisini, güzelliğini artırır Cümlelerimiz için de bu böyledir Kısa, yoğun, hareketli cümleler kurma, bunlar arasındaki geçişleri doğal bir biçimde sağlama, anlatışımızı canlılaştırır

Sıraladığımız bu on temel ilke, güzel ve etkili konuşmanın belirleyici özellikleridir Bir konuşmayı, bu ilkelerin doğrultusunda değerlendirirsek, onun başarısı üzerinde bir sonuca ulaşabiliriz Öyleyse bu ilkeleri kendi konuşmalarımıza uygulamaya çalışmak, bunlara ne ölçüde uyup uymadığımızı araştırmak, konuşmamızı geliştirmenin ilk adımıdır Ne var ki saptanan bu on temel ilke, güzel ve etkili konuşmanın temel noktalarıdır Bunlar, kendi içlerinde de birtakım temel noktaları içermektedir Söz gelimi, konuşmanın ögeleri olan dinleyici, konuşma ortamı, konuşmacı; konuşmanın hazırlanışını içeren amacımızı saptama, amacımıza göre konuşma türleri ve yöntemleri, konuşmanın gerektirdiği bilgi ve verilerin toplanması, konuşmanın düzenlenmesi (planlanması; konuşmanın sunuluşunu kapsayan) sunma, bedensel davranışlar, sesin idaresi, konuşmada seçilecek dil ve anlatımın özellikleri gibi Bunlar üzerinde de ileriki bölümlerde ayrı ayrı duracağız

Görülüyor ki konuşma da bir sanattır Bu sanatın uzun deneyimler sonunda elde edilen ilkelerini, kurallarını tanır, bunları biIinçle uygularsak konuşmamızı geliştiririz

Bir kez daha belirtelim ki güzel ve etkili konuşma sanatı, doğuştan getirilen Tanrı vergisi değildir Bu, denemelerle, çalışmalarla sonradan kazanılan bir beceridir Deneyerek, çalışarak, konuşma güçlüklerinin, özürlerinin kolayca üstesinden gelebiliriz Sesimize, sözümüze egemen olabiliriz Hiçbir bedensel özrü olmayanları bir yana bırakalım, bugün nice kekemeler bile çalışarak kekemeliği yenmekte, güzel ve etkili konuşma sanatının inceliklerini öğrenmektedir Yeter ki bu öğrenme isteğini duyalım

c İyi Bir Konuşmacının Niteliklerini Taşıyor muyuz?

Güzel ve etkili konuşabilmek için, özellikle halk önünde ya da bir
topluluk karşısında yapılan konuşmalarda, dinleyicilerimizi, konuşma ortamımızı tanımamız, bunları iyi değerlendirip çözümlememiz gerektiğini belirttik Bunu ne denli iyi yaparsak yapalım, yetmez Çünkü konuşmayı oluşturan ana ögelerden biri de konuşmacıdır Acaba konuşmacı olarak güzel ve etkili bir konuşma yapabilecek
nitelikleri taşıyor muyuz? Bu nitelikler nelerdir?

Bundan önceki bölümde iyi bir konuşmanın ilkelerini on ana noktada toplamıştık Denilebilir ki iyi bir konuşmacı, bu on ana ilkeyi tanıyan, bunların buyruklarına uyan kişidir Bununla birlikte yer yer o ilkeleri de kucaklayan, güzel ve etkili konuşma sanatının inceliklerini bilen bir konuşmacıda bulunması gerekli olan kimi nitelikleri de kısaca açıklayalım:

Sorumluluk Duygusu: Ahlaki değerlere bağlılık, iyi bir konuşmacının başta gelen niteliklerinden biridir Bu da bize hem kişilere hem de topluma saygılı olmayı buyurur Sorumluluk duygusundan yoksun bir kişi ise bunu umursamaz Topluma ve bireylere nasıl bir katkıda bulunacağı, hangi değer yargılarını, hangi duygu ve düşünceleri aşılayacağı bir sorun değildir Bu yüzden de sözleriyle edimleri arasında bir uyum yoktur Oysa, dinleyicilerimizin bize inanabilirliği, saygınlığımız ilk elde buna bağlıdır Yaptığımız işin önemine, sorumluluğuna inanmazsak, dinleyicilerimizle aramızdaki iletişim kopar Öte yandan sorumluluk duygusundan yoksun bir konuşmacı, gerçekleri kolayca çarpıtabilir, sözcüklerin gücüne sığınarak kimi durumlarda dinleyenleri aldatabilir Böylelikle bir ölçüde başarı da sağlayabilir; ancak, bunlar gelip geçicidir Saygınlık kazanan, dinleyicisinin yüreğinde ve belleğinde iz bırakan konuşmacılar, işine karşı, dinleyicilerine karşı, toplumsal ve ahlaki değerlere karşı sorumluluk duygusuyla davranabilenlerdir

Sağlam Bir Kişilik: İyi bir konuşmacı, dinleyicilerine tepeden bakmaz Düşüncelerini, duygularını, başka bir deyişle, konuşmasının iletisini onlarla dostça paylaşmak ister Bu da sağlam bir kişiliğin belirleyici iki yönüne, içtenlik ve dürüstlüğe sahip olmayı gerektirir İçtenlik, dinleyici karşısında olduğumuz gibi görünmek ya da göründüğümüz gibi olmaktır İnandığımızı söylemekten kaçınır, söylediğimize kendimiz inanmazsak, dinleyicilerimizi de kendimize inandıramayız

İçtenlikle dürüstlük iç içe yürür Dinleyicilerimize söyleyeceklerimizi dolaylamalara başvurmadan, doğrudan doğruya anlatmalıyız Dürüst bir konuşmacı, konuşma sanatını birtakım çarpıcı söz oyunları olarak görmez Söz cambazlığına sırt çevirir, söyleyeceklerini en yalın biçimde, yapaylığa, yapmacıklığa düşmeden verir Yalınlık da sağlam bir kişiliği oluşturan nitelikler arasında yer alır

Dinleyicilerimizi büyüleme, kendimize bağlama; söz cambazlığı, söz oyunlarıyla değil, kendimize ve onlara güvenmemizle gerçekleşir Dinleyenlerimizin iç evrenlerine girme, onların yaşantıları, söz dağarcıklarıyla antenlerimizi birleştirme ancak kendi duyarlığımızı yapaylığa düşmeden dışlaştırmamızla olabilir

İçtenlik, dürüstlük, yalınlıkla birlikte, dinleyicilerimiz bizden hareketli, canlı, renkli bir söyleyiş de bekler Kuşkusuz bunlar da sağlam bir kişiliğin belirleyici özelliklerindendir Konuşmamız duygusal ögelerden yoksun, dümdüz, ölü ise dinleyicilerimizle aramızdaki iletişim kopar Bu kopuşu yansıtan en iyi ayna da dinleyicilerimizin yüzleridir Etkileyen gücümüzü, söylediklerimizi dinleyicilerimizin bizimle paylaşıp paylaşmadığını bu aynada görebiliriz

İçtenlik, doğruluk, nesnellik, yalınlık, canlılık gibi niteliklerin yanı
sıra gülmece ya da eski deyişle, mizah duygusu da sağlam bir kişiliğin belirleyici yönlerindendir Konuşmamıza yumuşaklık, esneklik kazandırma, renklilik ve tazelik vermede bu duygunun önemli bir katkısı olabilir Konuşmamızın akışı içinde zaman zaman bu duygudan yararlanma, dinleyicilerimizi gerginlikten kurtarır Onların ilgilerini toplar Ancak bu, ileride de değineceğimiz gibi işlevsel bir özellik taşımalıdır

Düşünsel Olgunluk: Etkili bir konuşmacı, öncelikle üzerinde konuşacağı konu üzerinde düşünsel bir olgunluğa kavuşmuş olmalıdır Bu kitap boyunca sık sık değineceğimiz gibi belli bir bilgi birikiminden yoksunsak, söyleyeceğimiz söz yoksa, konuşma sanatının kurallarını, ilkelerini ne denli iyi bilirsek bilelim yine de etkili ve güzel konuşamayız Düşünsel olgunluğumuz da bilgi dağarcığımızın zenginliğine bağlıdır Konumuzu seçmeden, konunun geliştirilmesinde kullanacağımız verileri açıklamada göstereceğimiz başarı, düşünsel olgunluğumuz ve bilgi dağarcığımızın zenginliğiyle orantılıdır

Bilgi dağarcığımız, salt öğrenim yoluyla edindiklerimizden oluşmaz Gözlemlerimiz, yaşantılarımız, kısaca edintilerimizin tümüdür bu dağarcık Ancak her konu, özel bilgiler gerektirir Bu da bizi, araştırmaya, okumaya yöneltir Bu nokta üzerinde bundan sonraki bölümde ayrıntılı bir biçimde duracağız

Konuşma Yönteminde Ustalık: Etkili ve güzel konuşma, konuşma sanatının ilkelerini tanımayı, bunları konuşma süresi içinde uygulamayı gerektirir Konuşmacı olarak bu ilkeleri tanıyacak, konuşmamızı bunların kılavuzluğunda hazırlayacağız Her konuşma, özellikle halk ya da belli bir topluluk önünde yapılan konuşmalar, belirli aşamalardan geçerek hazırlanır Her aşamada yapmamız, uymamız gereken işler, kurallar vardır Örneğin, konumuzu seçme, amacımızı belirleme, amacımız doğrultusunda bilgi toplama, bilgileri düzenleme, konuşmamızı sunma gibi Bundan sonraki bölümde bunları ayrı ayrı ele alacağız İyi bir konuşmacı, bu noktalarda belirli becerileri kazanmış olan kişidir

Buraya değin söylediklerimiz, konuşmayı etkileyen etkenler üzerinde birtakım kuramsal öğütler ve saptamalardır Önemli olan, bunları işe, uygulamaya dönüştürmektir Daha doğrusu, alışkanlık durumuna getirmektir Bu da güzel ve etkili konuşmanın ilkelerini, kurallarını tanımayı aşan bir iştir Tek başına tanımak yeterli değildir Tanıdığımız bu kuralları, ilkeleri uygulayamazsak bunlar, birer süs bilgi olmaktan öteye geçemez

Konuşmayı etkileyen etkenlerle ilgili olarak söylediklerimiz, güzel ve etkili bir konuşmanın ilkeleri diye gösterdiklerimiz gerçekte bugüne değin yapılmış birtakım denemelerin ürünüdür Yine, bunlar, başarılı ve başarısız konuşmaların
değerlendirilmelerinden, eleştirilerinden çıkarılmış sonuçlardır Bize geçmişin bir mirasıdır Bu mirastan yararlanmamız, bizi başarısızlığa düşmekten kurtarır

Alıntı Yaparak Cevapla

Türkçenin Doğru Kullanımı - A Dan Z Ye

Eski 10-28-2012   #13
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkçenin Doğru Kullanımı - A Dan Z Ye



Etkili Konuşmada Dikkat Edilmesi Gereken Konular

a Yüz Yüze Konuşma

"İnsan beyni doğduğunuz andan itibaren çalışmaya başlar vetoplum karşısında konuşmaya kalktığınız ana kadar durmaz"
George Jessel

Er ya da geç bir topluluk karşısında konuşmak zorunda kalacaksınız Hele ordudaysanız bu kaçınılmazdır, engel olma olasılığınız düşüktür ve konumunuz yükseldikçe de kaçınılmaz olacaktır Bu durum sizi düşündürüyor ve sıkıntıya sokuyorsa yalnız değilsiniz Araştırmalara göre çoğu insan, topluluk karşısında konuşmayı ölüm korkusundan sonra ikinci sıraya koyar Deneyimsizseniz; bu bölümdeki konuşma ipuçları ve esasları, size bu konuda yardımcı olacaktır Başarılı bir konuşmacıysanız, bu bölümü tekrarlama açısından gözden geçirin ya da atlayın

Hedeflerinizden biri, konuşma düşüncenizi geliştirmek olmalıdır Olumlu düşünün ve mükemmel olmak üzerine değil gelişmek üzerine odaklanın Konuşma da dinleme gibi bir beceridir; bir kere temelini kaptığınız zaman geri kalanı; uygulama güzelleştirme ve tarzdır İlk hatalarınızdan utanabilirsiniz; fakat yaşamaya devam edersiniz Çoğumuz konuşmacı olmayabiliriz; fakat temel ölçütleri öğrenirsek hepimiz daha etkili konuşabiliriz Mümkünse çevrenizdeki başarılı insanlardan konuşma ipuçlarını öğreniniz Zaten başarılı bir konuşmacıysanız bildiklerinizi diğerleriyle paylaşın Herkes nesnel ve zamanında geri besleme alırsa konuşmasını geliştirebilir

b Her Şey Konuşma Tarzında Başlar

1) Sözlü İletişim

Bilginizi ve düşüncelerinizi iletmek için sesinizi nasıl etkili kullanırsınız? Konuşma hızında, ses tonunda, vurgulamada, durmada ve sesinizin diğer etkenlerinde kontrolünüz vardır O zaman sunumunuzun ilginç olması için sesinizi kullanın Ne demek istediğimizi anlamak için bu bölümü dikkatli okuyun

Konuşma Hızı (Oran / Ritim)
Her konuşmaya uyan bir konuşma hızı yoktur Yine de unutmayın, insanlar bir dakikada konuşulan 120 sözcüğün 4 - 5 katı daha hızlı dinleyebilir Bu yüzden çok yavaş konuşursanız, sizin konuşmanızdan daha hızlı bilgi alan birinin dikkatini ve ilgisini kaybedebilirsiniz Diğer taraftan, her zaman aynı konuşma hızını kullanmak istemeyebilirsiniz Sunumunuz esnasında neye vurgu yapmak istiyorsanız orada ses seviyenizi yükseltin

Ses Seviyesi / Gürültü
Ses seviyesi konuşmanıza vurgu yapabileceğiniz başka bir sözlü tekniktir Mümkünse odayı hangi ses seviyesi kullanacağınıza dair kontrol edin ve unutmayın ki kalabalık ortamlar sesi yutar Seyyar mikrofon, özellikle büyük salonlarda, alçak sesli konuşmacılar için iyi bir çözümdür Bir noktaya vurgu yapmak için sesinizi alçaltın veya yükseltin Sesinizi alçaltmanız ve yumuşatmanız, vurgu yapmak için daha etkili bir yoldur

Vurgu / Ayar
Vurguyu etkili kullanmak için bir müzisyenin yeteneklerini pratik yapmanız gerekir Vurgu, ses perdesindeki notaların kullanımıdır Sizin için uygun bir ses seviyesinden başlayın ve daha sonra vurgu için sesinizi alçaltın veya yükseltin, bunu da sesli - sessiz harflerdeki, sözcüklerdeki ve cümlelerdeki vurgulara dikkat ederek yapınız

Konuşmanızdaki "kesinlik" ifadelerinde yüksekten alçağa, şüphe ifadelerinde ise "alçaktan yükseğe" tonlama kullanın Tonlamadaki bu değişiklikler konuşmanızı tekdüzelikten kurtarır ve dinleyicinin ilgisini toplar

Durak / Nefes Kontrolü
Duraklar size nefes alma, dinleyicilere de sizin düşüncelerinizi anlama fırsatı verir Asla acele etmeyin Ara sıra durun ki izleyici ne demek istediğinizi anlasın Burada önemli soru, nerede duracağınızdır Konuşmadaki duruşlar, yazıdaki noktalamalar gibidir Kısa duruşlar cümledeki iki ayrı noktayı, uzun duruşlar da cümlenin bittiğini anlatır Aynı zamanda uzun duruşlar da bir düşünceden diğer düşünceye geçerken kullanılabilir Bu duruşlar size uzun gelebilir; fakat genelde sizin düşündüğünüzden çok daha kısadır Dinleyicileriniz de bundan memnun olacaktır Fakat konuşmanızı gereğinden çok duraklamalarla da bölük pörçük bir hâle getirmeyin!

Telaffuz ve Türkçe
Telaffuzunuz Türkçeye olan hâkimiyetinizi gösterir Söyleyiş, sözcükleri anlaşılır bir şekilde ifade etme sanatıdır Telaffuz ise sözcükleri doğru söyleme sanatıdır Düşüncelerinizi iyi ifade edebilirsiniz; fakat yine de sözcükleri yanlış telaffuz edebilirsiniz Ne yazık ki çoğu insan sözcük telaffuzunu veya yanlış telaffuzu zekânızla doğru orantılı düşünecektir Kendinizi dinleyin, sözcüklerinizi netleştirin ve dilinizi anlaşılabilir ve izleyicilere uygun hâle getirin Telaffuzdan emin değilseniz, işinize başlamadan önce sözlüğe bakınız Ayrıca İnternetteki bazı sözlüklerden de sözcüğü telaffuzuyla dinleyebilirsiniz

Uzunluk / Zamanlama
Sunuculuk öğretmenlerinin "zamanlama" konusu üzerinde neden çok durduğunu hiç merak ettiniz mi? Çünkü sunumun uzunluğu çok önemlidir Askerî ortamda düşüncelerinizi kısa ve etkili ifade etmelisiniz Sözlü iletişimde ana kural konuşmayı kısa ve hoş tutmaktır Gereksiz yere vaktini alan birini hoş görecek çok az kişi vardır Konuşmadan önce elinizdeki malzemeyi toplayın Ne söylemek istediğinizi bilin Aklınızın bir köşesinde her zaman amacınızı ve izleyicinizi tutarak konuşun Konuşma yaparken sesinizi kontrol etme ve yönetmek için gerekli noktalara değindik Bu tavsiyelerimize uyarsanız herkesin imreneceği bir "radyo sunucusu" sesine sahip olursunuz Fakat hepsi bu kadar değil Toplum içinde konuşmak için sesinizi yönetmekten daha fazlasını yapmalısınız Jestlerinizi, mimiklerinizi, hareketlerinizi heyecanınızı kontrol altına almalısınız

2) Sözsüz İletişim

"İlk izlenimi vermek için ikinci bir şansın yoktur"

Birçok çalışma göstermiştir ki insanlar sözlü olarak anlatılanların 'unu hatırlarlar İlk izlenim ise daha çok sözsüz iletişime bağlıdır Sözsüz iletişimin unsurları kıyafetiniz, kendinizi nasıl taşıdığınız, mimikleriniz ve diğer beden dilleridir Karşılaşacağınız en büyük sorun endişeleriniz olacaktır Bu yüzden sahne korkusunu üzerinizden atmaya hazır olun Sahne korkusu, yanlış yönlendirilmiş enerjimizden başka bir şey değildir; hissettiğimiz endişe veya heyecan başkalarının göreceği bir şekilde ortaya çıkar Çoğunuz çok güzel bir sunumun sadece heyecanı kontrol edememekten dolayı kötü bir sunuma dönüşmesine şahit olmuşsunuzdur Aşağıda, sahne korkusunu yenebilmeniz ve en iyi adımı atabilmeniz için size bir kontrol listesi verilmiştir En azından bu ipuçları ile izleyicilerinizi aldatabilirsiniz Unutmayın; heyecandan tamamen kurtulmak imkânsızdır Fakat heyecanınızın mesajınızı etkilemesini engelleyebilirsiniz

Terli Eller Korkusunu Yenmek

- İzleyicilerinizi çözümleyin: Dinleme özellikleri, gereksinimleri, davranışları ve eğitim geçmişleri Bu sizin bilinmeyen sebepsiz korkunuzu yenmenizi sağlayacaktır

- Konuşma yaptığınız yeri kontrol edin Gelecek izleyiciyi alacak kapasitede mi?

- Tahtası var mı? Görsel yardımcılarınızı kullanabileceğiniz yer var mı? Masalar, sandalyeler, havalandırma, ışık, kalemler, kâğıt, telefonlar, fazladan projeksiyon lambası, vb Bu yardımcılar düzgün
çalışıyor mu?

- Uygulama! Uygulama! Uygulama! Teyp, kamera, uzun ayna, hatta arkadaşlarınızı kullanarak uygulama yapın Ofiste veya başka bir yerde "kuru geçiş" yapmayı deneyin Uygulama her şeydir

- Konuya girişinizi ve ana meseleye geçişinizi unutmayın Bu size her zaman ilk ve en zor anlarda yardımcı olacaktır

- Her zaman güler yüzlü ve olumlu olun İzleyicileriniz sizden başarmanızı bekliyor

- Endişelerinizi ve heyecanınızı içinizde saklayın Hataları siz söylemedikten sonra dinleyiciler anlamayacaktır

- Sahneye çıkmadan hemen önce kısa bir yürüyüş yapın ki bir miktar enerjinizi alsın

- Mesajı verin Dikkatleri mesajın üstüne çekin, kendi üzerinize değil

- Göz temasında bulunun ve geri besleme alın İzleyicinizle oynayın İzleyicileriniz onlara konuştuğunuzu ve baktığınızı bilsinler Bu onların dikkatini çekecektir Sadece notlarınıza bakarsanız izleyicilerin ilgisini kaybedersiniz Onların uyuduklarını bilmezseniz, onları uyandıramazsınız!

- Konuşmacıların seviyesine uygun dil kullanın Kısaltmalar kullanın ve cümleleri kısa tutun Soyut ve karmaşık meseleleri anlatıyorsanız anahtar sözcükler üzerinde durun ve ayrıntılı, özel örneklerle açıklayın

- Sunumunuzu gazete kupürü, karikatür, müzik, uygun ve ilgili sözler kullanarak zenginleştirin

- Enerji fazlalığınızı doğal yollarla harcayın Yüz ifadeleriyle, jestlerle, yürüyerek ve parmaklarınızı kürsüye veya sandalyeye bastırarak yüz ifadenizi, ellerinizi ve kollarınızı konuşmanızı etkili kılmak amacıyla kullanın; ama kesinlikle aşırıya kaçmayın Geri yaslanmak, vücudu ileri itmek veya sağa sola yatmak ya da ayakları bükmek enerjiyi atmak için geçerli bir davranış tarzı değildir Bu endişe verici durumlarla ilgili daha fazla bilgiyi yeri geldiğinde vereceğiz

- İyi görünmek, özgüven oluşturur ve izleyicilere karşı kredinizi artırır Saç tıraşına ihtiyacınız var mı? Üniformanız ütülü mü? Rütbeleriniz ve isimliğiniz düzgün olarak takılmış mı? Düğmeler takılı mı? Ayakkabılar boyalı mı? Dik, uyanık ve sakin misiniz? Unutmayın, dağınık bir üniforma ve şaşkın davranışlar, dağınık ve şaşkın bir konuşmacı demektir Adil veya değil; ama izleyicinin beyni böyle
çalışır Hepimiz doğal birer eleştirmeniz!

Garip Davranışlar

Endişeyle ilgili son birkaç söz daha Göz önünde olduğumuzda çoğumuzun yaygın olarak kullandığı garip davranışları olur Burada önemli olan kendi garip davranışlarımızı bilmek ve bunlarda aşırıya kaçmamaktır Her zaman kendinizi kontrol ediniz ve geri besleme alınız Zaman içinde bunu sanata çevireceksiniz Biz aşağıya birkaç tanesini çıkardık Bunlardan hangisi size uyuyor?

- Filika: Bu tür konuşmacı kendisini, canını kurtaracakmış gibi sahneye veya kürsüye bağlayan kişidir En büyük korkusu, önünde kendisini güven ve huzur içinde hissettiği tahtayı terk etmektir; bu yüzden de ümitsizce iki eliyle kürsüye sarılır Bu konuşmacı için sahnede yürümek düşünülemez bile

- İncir yaprağı: Bu konuşmacı yukarıdaki durumdan biraz kurtulup ara sıra izleyici önünde tur atan kişidir, fakat ellerini ne yapması gerektiğini hâlâ bilmez Bu konuşmacı hızla, filika olan kürsüye dönmek ister; ama onun yerine sabit duran kollarında incir yaprağı gibi bir el diğerinin üzerindedir ve eller dinlenmededir Bu resmi canlandırabildiniz mi?

- EI yıkayanlar: Bunlar, tüm heyecanını elinde tutan konuşmacılardır Bunlar konuşurken ellerini yıkarlar da yıkarlar Tüm bu sürtünme sonunda ellerinde ısıdan dolayı yara olacağını sanırsınız; fakat onlara bir şey olmaz! Onların bu davranışına odaklanır, asıl konuşmayı kaçırırsınız

- Kafesteki kaplan: Bu konuşmacıları dinlemek tenis maçı izlemek gibidir Bu konuşmacılar sahnenin bir tarafından diğer tarafına volta atarlar, nabızlarını ölçmek için bile durmazlar O kadar çok enerji harcarlar ki sunumları bedensel bir çalışma olarak adlandırılabilir Bu tekniği el yıkamayla birleştirirlerse kalori harcamaları çok daha fazla olur

- Sallananlar: Sallananlar, özgürlüklerine kavuşmak isteyen kaplanlar gibidir Sahne korkusunun en yüksek basamaklarını yaşamışlardır ve onlarda artık terleme ve ağız kuruluğu yoktur Onlar sadece sahnede konuşamama ve ayakta sabit duramama sorunu yaşarlar Konuşma deneyimleri onları eğitmiştir; fakat bu sanatı istenilen rahat konuşma noktasına kadar getirmemiştir İki türü vardır: İleri - geri ve sağa - sola

- Cep düşkünleri: Evet, kurallara uymuyor belki; ama bu türler kesinlikle ceplerini diktirmelidirler Çünkü ne zaman konuşmaya başlarlarsa, akşam yediklerinden çocukluklarına kadar her şeyi anlatırlar Bu türler ümitsizce, el yıkayanlar veya incir yaprağı grubuna dâhil olmak istemediklerinden ellerini ceplerine hapsederler Bu hareketin seyirciyi kızdırıp dikkatlerini dağıtacağını unuturlar Bu konuşmacılar ellerinde bir şey tutmanın onları "el yıkayanlar" grubuna dâhil etmeyeceğine inanırlar

- Kalemle oynayanlar: Bu konuşmacılar cep düşkünlerine benzerler Elleriyle bir şey yapıyor olmak zorundadırlar Bütün kalemler ve benzer nesneler bu konuşmacı sunumunu yapmak için ayağa kalkmadan önce kürsüden kaldırılmalıdır Kendilerini ellerindeki bir kalemle oynamak zorunda hissederler ve bu da genellikle izleyiciden iyi puan almaz

Bu hareketler kendi başlarına bir konuşmacının başarısızlığına sebep olmaz; fakat aşırıya kaçarsa sorun oluşturabilirler İzleyiciler konuşmacıyı dinlemek yerine onun hareketlerine takılabilir Bir kez daha belirtelim, bu tarz hareketleri herkes bir veya birkaç kez yapar Davranışlarınızdan haberdar olun, onları kontrol edin ve onların sürekli davranışlarınız olmasına ve mesajınızın etkisini azaltmasına izin vermeyin

Alıntı Yaparak Cevapla

Türkçenin Doğru Kullanımı - A Dan Z Ye

Eski 10-28-2012   #14
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkçenin Doğru Kullanımı - A Dan Z Ye



Konuşma Biçimi: Doğaçlama, Hazırlıklı ve Yazılı Metin

Sözlü iletinizi ulaştırma biçimi, hazırlanmanız gereken zamandan, iletinin doğasına kadar birçok etkenden etkilenebilir Genel olarak kullanılan yapılar aşağıda ifade edilmiştir:

Doğaçlama: Doğaçlama, bir soruyu yanıtlanırken veya sahneye çıkmak zorunda olduğumuz zamanki konuşmadır Haberimiz olmadan birkaç dakikalığına yaptığımız konuşma şeklidir Bu işi çok iyi başarabilmeniz için öz güveninizin çok yüksek, konuya hâkimiyetimizin çok iyi ve ayaklarınız üzerinde düşünebilme yeteneğinizin olması gerekir Mükemmel bir konuşmacı, sözlü iletişimde en yüksek noktaya ulaşmış kişidir

Hazırlıklı Konuşma: Bu tür konuşmalar hazırlanmaya fırsat bulduğumuz zaman yaptığımız konuşma tarzlarıdır Çoğu askerî konuşma bu şekilde yapılır Bu, bir şeyler yazıp ezberlememiz anlamına gelmez; fakat genellikle iyi bir planlama ve ön hazırlık gerektirir Anlık ve doğal olarak, konuşma esnasında özel sözcük ve kalıplar kullanılır

Yazılı Metinden Konuşma: Bu tür konuşmalar kesinlikle her sözcüğün mükemmel olması gerektiği yerlerde kullanılır Bu tür bir konuşmayı yapabilmek için söylenecek her şeyin çok iyi belirlenmesi ve kelimesi kelimesine bir hazırlık yapılması gerekir Daha çok üst düzey toplantılarda, çok karmaşık ve tartışmacı bir dil kullanılacağı zaman kullanılır Aynı zamanda senede birkaç kere yapılması gereken rutin brifingler için ya da çok resmî kutlamalarda (emeklilik veya madalya törenleri gibi) yapılır Yazılı metin ile konuşma yapmanın avantajları şöyledir:

- Temel konunun atlanmayacağını garanti eder

- Hazırlıksız bir konuşmada olabilecek hatalar bu konuşma türünde olmaz

- Gerekliyse kesin tanımı ve tam cümleyi verir

- Fazla yoğun hazırlanmadan ve prova yapmadan, konuya hâkim olmayan bir personelin de böyle "konser ve brifing" verebilmesini sağlar

UYARI: Yazılı bir metinden konuşma brifinge tat katar mı?

Kesinlikle hayır Yetenekli bir konuşmacı değilseniz ve sözcükleri olduğu gibi okuyorsanız bu kesinlikle çok sıkıcı olur Konuşmacılar genellikle uyaranlardan yoksun, göz kontağı kurmadan ellerindeki metni alıp kürsünün arkasına geçerler İzleyiciler sizin konuşma metninin arkasına saklandığınızı ve kesinlikle hiçbir şey bilmediğiniz bir konu hakkında konuştuğunuzu düşünürler Ayrıca dinleyicilerinizi bilirsiniz Sizin okuduğunuz bu metni kendilerinin de okuyabileceğini düşünürler Bir konuşma metnini düzgün okuyabilmiş ve bittiğinde hâlâ izleyicilerinizle doğrudan gözle iletişim kurabiliyorsanız başarılı bir konuşmacısınız demektir

İyi bir konuşma ve güzel bir hazırlık için bazı temel esaslar şöyledir:

- Brifingi hazırlamak:

Okunması kolay, en az 12 puntodan oluşan bir metni sanki konuşuyormuş gibi yazınız

Hazırladığınız sayfanın sadece üstten 2 / 3'üne yazınız ki gözleriniz aşağıya düşüp de izleyicilerinizle göz kontağınız kopmasın Boşlukları iki veya üç yapınız ve kesinlikle satır sonunda bir sözcüğü veya sayfa sonunda bir tümceyi bölmeyiniz

Sayfayı kalın harflerle numaralandırınız

Vurgu yapmak istediğiniz sözcüğün altını çiziniz ve uzun bir duruş yapmak istediğiniz yeri işaretleyiniz

Görsel yardımcıları kullanacağınız yerleri belirleyiniz ve işaretleyiniz

- Uygulama yapınız

- Yazıyı tekrar tekrar neredeyse ezberleyinceye kadar okuyunuz

- Ses, göz teması ve vurguları kullanınız

- Söylenmesi zor sözcüklerden ve uzun cümlelerden kaçınınız

- Cümlelerinizi bitirirken ve duygusal bir şeyler söylerken izleyicilerinize bakınız

- EI hareketlerini kullanmayınız ve heyecanınızı yenmek için uğraşta bulununuz

- Görsel yardımcıları kullanınız - Öz güvenle bitiriniz

- Neden okumayı tercih ettiğinizi kesinlikle belirtmeyiniz Güzel hazırlanmışsanız fark edilmeyecektir

- Esnek olunuz Gerektiğinde bazı yerleri de konuşma esnasında kaldırabilirsiniz

"Sonuç olarak" cümlesinden sonra konuşmanızı kesinlikle uzatmayınız

Sonuç bölümünde konuşmanıza yeni bilgiler eklemeyiniz

Üç sunum şeklini de (doğaçlama, hazırlıklı ve yazılı metinden) iyi kullanan birisi her zaman çok kıskanılır Konuşmacı olarak bilgili, güvenli olarak görülürler; çünkü ev ödevlerini çok iyi yapmışlardır Konularında uzman olabilirler ve düşüncelerini açık ve net bir şekilde dinleyicilerine aktarabilirler Sunumlarını iyi araştırmış, iyi hazırlanmışlardır Konuşmadan önce kesinlikle çok dikkatli düşünürler ve her zaman ana düşüncelerini ortaya koyar, ne söylenmesi gerekiyorsa onu söylerler En önemlisi susacakları zamanı bilirler Hazırlanmanın, pratik yapmanın ve çalışmanın yerini tutacak başka bir şey yoktur Hazırlanmaya vaktiniz varsa kesinlikle hazırlanınız

Alıntı Yaparak Cevapla

Türkçenin Doğru Kullanımı - A Dan Z Ye

Eski 10-28-2012   #15
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkçenin Doğru Kullanımı - A Dan Z Ye



Konuşma Türleri

Yapılışlarına ve yapılarına göre konuşmaları iki ana türde toplayabiliriz: Hazırlıklı konuşmalar, hazırlıksız konuşmalar Hazırlıklı konuşmada bildiğimiz gibi, konumuzu önceden seçiyor, amacımızı belirliyor, bilgi topluyor, topladığımız bilgileri düzenliyor, sonra da bunları konuşma metnine dönüştürüyoruz Başka bir deyişle, ne söyleyeceğimizi, nerede söyleyeceğimizi, kimlere söyleyeceğimizi biliyoruz önceden Oysa, kimi durumlarda böyle bir ön hazırlık yapmadan konuşmak zorunda kalabiliriz Diyelim ki bir anma ya da bir okulun bitirme törenine katılmış olabiliriz Bizden de o anda bir konuşma yapmamızı isteyebilirler Yapacağımız konuşma içimizden geldiği gibi olacaktır Bir de günlük, yani karşılıklı konuşmalarımız vardır Bunların tümünü burada ele alacak değiliz Başlıcalarını genel çizgileriyle belirtmekle yetineceğiz

Konuşmaları belirli türler içinde toplarken onların amacını, yapılış biçimlerini, oluşumunu göz önünde bulunduruyoruz Yoksa bunlar kesin çizgilerle birbirinden ayrılmaz Dahası yer yer birbirleriyle de kesişirler Bu ayırmada konuşmanın işlevini de bir ölçüt olarak alabiliriz Amaç, işlev, yapılış yönünden başlıca konuşma biçimlerini belirli adlar altında toplayabiliriz:

a Günlük Konuşmalar

Evde, yolda, sokakta, okulda, iş yerinde, kahvede veya parkta
kısaca günlük yaşamın her kesiminde arkadaşlarımızla ve çevremizdeki diğer insanlarla karşılaşır, merhabalaşır, selamlaşıp esenleşerek şuradan buradan konuşuruz Bu konuşma, öteki konuşma biçimlerine göre yaşamımızda daha çok yer tutar Belli bir amaca yönelik olanları da vardır olmayanları da vardır

1) Gelişigüzel Konuşma ve Söyleşmeler: Bu, tanıdıklarımız, eş ve dostlarımızla olduğu gibi herhangi bir ortamda yeni tanıştığımız kişilerle de dereden tepeden, şuradan buradan, daldan dala atlayarak yaptığımız konuşma biçimidir Adlandırmamızdan da anlaşılacağı gibi öyle önceden amacı belirlenmez, özel bir hazırlık gerektirmez Kuşkusuz özel bir hazırlık gerektirmez ama yine de uymak ya da izlemek zorunda olduğumuz kimi ilkeleri vardır Şöyle ki bu tür konuşmalar gelişigüzel biçimde başlar; ama daldan dala atlanarak değişik konuların kapısını çalarız Sanattan siyasete değin bin bir türlü konuyu gelişigüzel konuşuruz Söyleşi havası içinde şurasından burasından irdelenir

Gelişigüzel konuşma ya da söyleşmelerde kendimizi dinletebilmek için dinlemeyi bilmeliyiz Karşımızdakine saygı ile davranmalı, içten olmalıyız Bu tür konuşmaları ballandıran bu içtenliktir İçtenliğin yanı sıra şu noktaları da aklımızda tutmalıyız:

- Konuşurken kendimizden çok söz etmemeli, "ben şöyleyim, ben böyleyim" cümlelerinden sakınmalıyız

- Hep kendimiz konuşmamalı, karşımızdakine de konuşma olanağı vermeliyiz

- Karşımızdakinin sözünü ağzından almamalı, konuşmasını kesmemeliyiz

- Çevremizdekileri ya da karşımızdakini incitici, kaba, argo sözcük ve deyimleri kullanmaktan kaçınmalıyız

- Sesimizi, ses tonumuzu iyi ayarlamalı bağırarak konuşmaktan
çekinmeliyiz Bunun gibi duygu, düşünce ve yaşantılarımızı anlatırken her türlü abartıdan özellikle kaçınmalıyız

- İki kişi konuşuyorsa konuşmaya katılmanın uygun zamanını beklemeliyiz Bu da karşımızdakilerin konuştukları konuda düşüncelerimizi, görüşlerimizi sormalarıyla ortaya çıkar

2) Görüşmeler (Mülakatlar): Görüşme, günlük konuşmaların bir amaca yönelik özel bir türüdür Görüşmelerin hangi amaçla yapılacağını, görüşmeden önce ne gibi bir ön hazırlık yapmamız gerektiğini daha önceki bölümlerde kısaca belirtmiştik Yapacağımız görüşmenin verimli ve başarılı olması, kimi noktalara uymamızla gerçekleşir Önce kiminle görüşeceğimizi kararlaştırmalı, görüşeceğimiz kimseyle nerede ve ne zaman, hangi konuda görüşeceğimizi belirtmeli, gerekli hazırlıkları yapmalıyız Bu konudaki yayınları olanaklar ölçüsünde gözden geçirmeliyiz Ne soracağımızı saptamalı, her soruyla neyi öğrenmek istediğimizi açık seçik saptamalıyız Soruları sorarken aldığımız yanıtlara göre gerekirse yeni sorular sorabilmeliyiz

3) Öğretici ve Tartışmacı Boyutlu Konuşmalar: Dinleyici ya da konuşmacı olarak katıldığımız konuşmaların büyük bir bölümü de öğretici ve tartışmacı boyutlar taşır Bir gerçeği öğretme, bir düşünce ya da bilgiyi yayma doğrultusunda olabileceği gibi kimi gerçekleri ortaya çıkarma, yerleşik kanı ve düşünceleri değiştirme yönünde de olabilir Bunların başlıcalarını ana noktalarıyla tanıyalım:

a) Rapor ve Konferanslar: Bizi konuşmaya iten temel amaçlardan biri de öğretme, bir düşünceyi, bir duygu ya da yaşam gerçeğini karşımızdakilerle paylaşma isteğiydi İşte bir düşünceyi, bir duyguyu, bir insan ya da toplum gerçeğini dinleyicilere açıklama, onları bilgiyle donatma ereğiyle yaptığımız konuşmalar, rapor ve konferans adıyla adlandırılır

Bu tür konuşmalarda başarı sağlama ne için, kimin için konuşacağımızı bilmeye bağlıdır Dinleyicilerimizin düzeyini, onların hangi türden bilgiye gereksinim duyup duymadığını bilmeyi gerektirir Bu bağlamda değişik rapor türlerinden söz edebiliriz Söz gelişi bir öğretmenin sınıfında verdiği ders, bir tür sözlü rapordur Amaç, öğrencilerin bilgi dağarcığını zenginleştirme, bilgi düzeyini yükseltmedir Bunun gibi, bir şirket ya da derneğin sorumlu yöneticisi, dernek ya da şirketin siyasetini belirleyecek yönetim kuruluna rapor verir Bu durumda onları kolayca karar alıp uygulayacak bilgiyle donatır Bazen de bir kurum ya da kuruluşun danışmanı değişik soru ve sorunlar üzerine rapor düzenler, ilgililere sunar

İyi bir rapor, bilgileri tam, açık ve aydınlık, ilgi çekici bir biçimde yansıtmalıdır Bunun için de daha önceki bölümlerde değindiğimiz bir konuşma metninin hazırlanmasında uyulacak kurallara bağlı kalınmalıdır Sorun sınırlandırılarak ele alınmalı, açık ve anlaşılır biçimde bölümlere ayrılmalı, öne sürülen düşünceler ve iletilecek bilgiler genellemelerden uzak, özel ve somut biçimde yansıtılmalı, ana ve yardımcı noktaları içeren bir cümle planı hazırlanmalı, hazırlanan plan açıklama, betimleme ve öyküleme yollarından yararlanılarak hazırlanmalıdır

Raporlar gibi konferanslar da öğretici, açıklayıcı amaca yöneliktir Konferans; sanat, bilim, eğitim, teknoloji, uzay çalışmaları, insan ilişkileri, uluslararası ilişkiler gibi değişik alanlardan seçilecek bir konu üzerinde konuşmaktır Konferansta o sorunla ilgili değişik boyutlar, gelişmeler, sorunu çözüme götürecek öneriler, açıklamalar bir bütünlük oluşturacak yönde ele alınır

Konferansçı, alanında tanınmış uzman kişidir İyi bir konuşmacının daha önceki bölümlerde belirttiğimiz niteliklerini taşır Alanındaki gelişme ve değişmeleri yakından izleyen, bilgi düzeyine güvenilen kimsedir

Konferanslarda konuşmacı, dinleyicilerin yüreklerinden çok kafalarına seslenmeyi amaçlar Coşkulandırmayı, duyguları devindirme yerine bilgilendirmeyi, öğrenmeye karşı güdülemeyi düşünür Konferansını da bu doğrultuda düzenler Konferans metinlerindeki dilin ağırbaşlı olması, terimsel bir doku taşıması, duygusallıktan uzak olması da bundandır işte

b) Söylevler: Bu tür konuşmalar da öğretici bir boyut taşır Ancak konferans niteliği taşımaz Buradaki öğretmenin amacı, bilgileri zenginleştirme değil, duyguları devindirme, dinleyenlerin duygu ve davranışlarını belirli bir amaç doğrultusunda etkilemedir

Konuşmacının amacı, dinleyicilerinin yüreklerinde titreşimler yaratma, onların duygu evrenlerini kamçılamadır Bunu yaparken ister istemez kimi şeyleri de öğretecektir Ancak bu, kupkuru bir öğrenme değildir İşte söylevin konferanstan ayrıldığı nokta burada başlar O, dinleyicisinin saIt kendi gibi düşünmesiyle yetinmez, kendisi gibi duymasını, davranmasını da ister Bunun için de onların düş gücünü devindirmeyi, bu gücü kamçılamayı amaçlar Söylevin söz ve cümle örgüsünü, konferansınkinden ayıran yön de buradan gelir Bu, vurgulamaya çalıştığımız gibi dinleyicilerin düş ve imgeleme güçlerini devindirmeye yönelik bir söylem biçimidir

c) Kümesel Konuşmalar: Bu tür konuşmalar büyük ölçüde tartışmaya dayanan konuşma türleridir Çünkü karşılıklı konuşmalarınızda ve bir topluluk karşısında yaptığımız konuşmalarda sık sık başvurduğumuz bir konuşma biçimi de tartışmadır Tartışmalara genellikle karşımızdakilerin kanılarını değiştirmek, onları doğruluğuna ve gerçekliğine inandığımız düşüncelere ulaştırmak için girişiriz

Uygulamada değişik biçimleri vardır tartışmanın Söz gelimi, bir yargı üzerinde iki kişi tartışır Buna özel tartışma denir Bunun gibi bir topluluk karşısında, bir küme içinde tartışırız Buna da küme tartışması adı verilir Küme tartışmaları da bugün, değişik adlar altında uygulanmaktadır Örneğin, "paneI", "forum", "açık oturum" gibi Biçimi ne olursa olsun, sağlıklı bir tartışmanın oluşması için tartışmayı oluşturan kimi noktaları çok iyi bilmemiz gerekir

Tartışmanın ilk adımı, ortaya bir önerinin atılmasıdır Bu, dinleyicimizin ya da karşımızdakilerin kabul etmesi için öne sürdüğümüz yargıdır Bu yargı, olumlu ya da olumsuz olabilir Ancak ister olumlu ister olumsuz, önerimizin kimi nitelikleri taşıması gerekir Bir kez önerimiz tek yönlü olmalı, tartışmayı değişik yönlere sürükleyecek nitelik taşımamalıdır Belli bir düşünceyi yansıtmalı, tartışma noktası açıkça belli olmalıdır Hemen belirtelim ki öneri olarak öne sürdüğümüz yargılar, çok kez karmaşık bir nitelik taşır Örneğin, "Bu gül kırmızıdır" yargısını eIe alalım Bu yalın yargının bile iki boyutu vardır: "Bu güldür"ve "Bu kırmızıdır" Ancak burada tartışılacak olan kırmızılıktır

Tartışmanın başarılı olması için önce öne sürdüğümüz önerinin, başka bir deyişle, tartışılacak düşüncenin açık seçik olması gerekir Açık bir öneri, söylemek istediklerimizi tam karşılayandır Daha önceki bölümlerde de zaman zaman belirttiğimiz gibi açıklık, sözcüklerin seçimi, cümledeki yeri, onlara yüklenecek anlamla ilgili bir durumdur Anlamsa kolayca sınırlandırılıp belirtilemez Nesnel kavramlarda bile böyledir Bu durum, kavramların ve anlamlarının kişiden kişiye değişmesi, soyut konularda "güzel, çirkin, doğru" gibi kavramlarda daha da belirginleşir Bu yüzden tartışmayı olumlu biçimde yürütmenin yolu, sözcüklere ve terimlere belirgin anlamlar yükleyerek sözcükleri kullanmaktır

Tartışmada öneri ortaya atıldıktan sonra ikinci adım onu kanıtlamaktır Bu da kanıtlarımızı iyi seçmeyi gerektirir Genellikle iki türlü kanıttan yararlanırız: Gerçek ve kanı Gerçek; gözlenen, deneylerle doğrulanabilen olgu ve düşüncelerdir Söylediklerimizi gerçeklere yaslama, karşımızdakilerin kanı ve düşüncelerini değiştirir Kanı ise kişiden kişiye değişen, değişik yorumlara açık olan yargı ve düşüncelerdir Salt kanılara dayanan bir tartışma, ereğine ulaşmaz

Tartıştığımız konuda öne sürdüğümüz öneriyi inandırıcı kılmanın bir başka yolu da tanık göstermedir Tanık göstereceğimiz kimse, tartıştığımız alanda tanınmış, yetke sahibi biri olmalıdır Yetkelik, genellikle bir kimsenin belli bir alandaki başarısına dayanır Söz gelimi, zengin bir tüccar, para kazanmanın yolunu, ünlü bir ressam resim yapmanın tekniğini, tanınmış bir güreşçinin de güreşin yolunu yordamını çok iyi bildiği varsayılır Çünkü başarı, başarıyı kazanmış kişiye karşı bizde güven duygusu yaratmıştır Böylece onun sözlerini daha inandırıcı buluruz Bu nedenle üzerinde tartıştığımız konuda tanınmış kimselerin adını anarak, sözlerini ve düşüncelerini kendi söyleyeceklerimize destek olarak seçme, söylediklerimizin inandırıcılığını artırır

Tartışmaya dayalı kümesel konuşmalar biçimsel yönden büyük ölçüde birbirini andırır Bunların kimi yönleri ortaktır Ancak amaç, tartışmaya katılanların sayısı, dinleyicilerin durumu gibi yönlerden aralarında küçük ayrımlar da yok değildir İşte bu ayrımları göz önünde bulundurarak konuşma alanında çalışan uzmanlar bunları da türlendiriyorlar Kümesel konuşmaların başlıcaları şunlardır:

(1) Panel: Bir sorunu ortaya koyma, o sorunun çözümü konusunda değişik görüşler öne sürmeye dayanan bir küme tartışmasıdır Panele katılan konuşmacı sayısı dört sekiz kişi arasında değişir Dinleyicilerin tam karşısına düşecek yüksekçe bir yerde, bir masa etrafında yarım ay biçiminde oturulur Panel başkanı (konuşmaya katılanlardan biri) konuşmayı açar; dinleyicilere panelin konusunu, nasıl bir yol izleneceğini, panele kimlerin konuşmacı olarak katıldığını söyler Sonra da konuyu açmaya, sorunu belirlemeye yönelik soruları sırayla sormaya başlar

Her konuşmacı, soruyla ilgili görüşlerini ortaya koyar Kuşkusuz görüşlerin birbiriyle örtüşmesi beklenemez Ancak konuşmacıların değişik yaklaşımlar içinde de olsa bir düşünce alışverişi içinde olduklarını unutmamaları gerekir Konuşmacılar görüşlerini söyleyip bitirdikten sonra dinleyiciler de konuşmacılara soru yöneltip kendi düşüncelerini açıklayabilirler Ne var ki bu soru ve açıklamaların konuya yönelik olması, kısa ve özlü bir nitelik taşıması gerekir Dinleyiciler de soru ve açıklamalarını bitirdikten sonra başkan, söylenenleri derleyip toparlar; özetleyerek paneli bağlar

(2) Sempozyum: Sempozyum, sayısı üç beş kişi arasında değişen bir konuşmacı kümesinin belli bir dinleyici topluluğu önünde herhangi bir sorunla ilgili önceden hazırladıkları kısa konuşmaları sunma işidir Panelden ayrıldığı yön, bir küme tartışması olmaktan çok, halk önünde yapılan birer konuşmalar toplamı olmasıdır Amacı da dinleyicileri coşkulandırma, duygu ve davranışlarını etkileme değil, onları bilgilendirmedir Bir konuda değişik konuşmacıların neler düşündüklerini görüp öğrenmeleridir Sempozyum, üzerinde konuşulacak sorunun ortaya konmasıyla başlar Konuşmacılar için en sağlıklı yol, sorunu bir bütün olarak ele almaları, görüşlerini bir bütün olarak yansıtmalarıdır Sorunu değişik boyutlarıyla ele alma, bunlara yeri geldikçe açıklama getirme, konuşmayı etkisiz kılar

Sempozyum yöneticisi, konuşmacıları tanıtır; tartışılacak sorunun önemini birkaç tümceyle vurgular Konuşmacılar, konuşma sıralarını bitirince de dinleyicilerin sorularını yanıtlar

(3) Açık Oturum: Değişik görüşler taşıyan küçük bir konuşmacı kümesinin (üç beş kişi) belli bir konuda ve dinleyiciler önünde tartışmasıdır Üzerinde tartışılacak konu; bilim, sanat, siyaset, toplumsal sorunlarla ilgili olabilir Kimi zaman da bu tür açık oturumlar, radyoda ve televizyonlarda düzenlenir Açık oturum başkanı, önce açık oturumun konusunu dinleyicilere açıklar, açık oturumun nasıl bir yolla gerçekleştirileceğini belirtir; sonra da açık oturuma konuşmacı olarak katılanları tanıtır Sırayla konuşmacılara söz verir Açık oturumu yöneten kişinin konuşmacılara eşit süreyle söz vermesi, gerekmedikçe konuşmanın akışını kesmemesi gerekir Süreyi iyi ayarlaması, konuşmacılara ayrılan süreyi iyi değerlendirmesi; açık oturumun sonunda, üzerinde tartışılan sorunun hangi yönlerinde ortak görüşlere varıldığı, hangi yönlerinde varılmadığını belirtmesi zorunludur

(4) Münazara: Ortaya atılan bir savın doğru ya da yanlış olduğunu bir dinleyici topluluğu önünde tartışmadır Diyelim ki ortaya şöyle bir sav atılıyor: Kadınlar çalışmalı mı çalışmamalı mı? Savın olumlu yönünü bir küme, olumsuz yönünü de bir küme tartışıyor Ancak kümeyi oluşturan konuşmacıların tümünün konuşmacı olması gerekmez İçlerinden birini seçerler Seçilen sözcülere sırasıyla söz verilir Kimi zaman da takım olarak münazara yapılır Takımı oluşturan üyeler kendi aralarında görev bölümü yaparlar Sorunun hangi yönünü tartışacaklarsa o yönü belli açılardan bölüşürler

Bir zamanlar öğrencilerin konuşma gücünü geliştirme yönünden okullarda sık sık münazara yapılırdı Münazara, bir düşünme ve konuşma sporu olarak ele alınmalıdır Yanlışı doğru diye benimsetme, yaşamın akışına ters düşen konuları tartıştırma münazaranın zararlı yanları olarak söylenebilir

(5) Forum: Kümesel tartışma ya da konuşmaların bir türü de forumdur Sözcük kökensel yönden eski Roma'ya değin uzanır Forum; halkın toplandığı, toplumsal sorunların tartışıldığı yer anlamına gelir Kimi sorunların irdelenerek karara bağlandığı toplantı anlamında da kullanılmıştır Günümüzde de bu anlamını korumaktadır Bir sorunun dinleyicilerin daha etkin olduğu, sorular sorup görüş belirttiği bir toplantıda tartışılmasıdır Foruma katılacak konuşmacı sayısı konunun ve sorunun özelliğine göre beş yedi arasında olabilir Forumu yönetecek kişinin sorumluluğu büyüktür Konuşmanın akışını ve sözün ipini avucunda tutacak, konuşma inceliklerini iyi bilen biri olmalıdır Konuşmacılara soracağı soruları ustalıkla dengelemeli, konuşmacıların konu dışına çıkmasına, gereksiz laf kalabalığına ve konuyu boğuntuya getirmemelerine özen göstermelidir

Kümesel tartışmaların hemen tümü (panel, sempozyum, açık oturum) bir dinleyici topluluğu gerektirir Bu topluluğun salt konuşmacılara bakan, onları izleyip onaylayan, edilgen kimseler olması beklenemez Beklenen, dinleyicilerin de tartışmalara katılmasıdır Bunun için de öteki kümesel konuşmalarda olduğu gibi, forumdan sonra da bir sorular ve yanıtlar süresi ayrılmalıdır Sorular yazılı veya sözlü olarak sorulabilir Bunu forumu yönetecek kişi, ortama göre belirler

Tartışmamızın konusu ve türü ne olursa olsun, tartışmayı sağlıklı bir biçimde yürütmek için kimi noktalara uymalıyız Bu noktalar, tartışmayı başıboşluktan kurtarır, tartışmanın azarak başka alanlara kaymasını önler Uymamız gereken bu noktaları şöylece
toplayabiliriz:

- Sesimizi iyi ayarlamalı, bizi dinleyen ya da izleyenlerin duyabileceği bir sesle konuşmalıyız

- Karşı çıktığımız, benimsemediğimiz ya da değiştirilmesini istediğimiz durum, yargı, düşünce ve önerilerin üzerinde durmalı; bunları öne sürenlerin kişiliği ile oynamamalıyız

- Sert ve kırıcı bir dil kullanmaktan kaçınmalı, hoşgörülü olmalıyız Düşünceye saygı, başarılı bir tartışmanın can damarıdır

- İçten davranmalı, karşımızdakilere tepeden bakmamalıyız İçtenlik, soğukkanlılık, alçakgönüllülük başarılı bir tartışmacının en önemli niteliklerindendir

- Karşımızdakiler konuşurken onları dikkatle izlemeli, not almalı, başka şeylerle uğraşmamalıyız

- Başka tartışmacılarca öne sürülen düşünceleri ya da konuşma sırasında daha önce belirttiğimiz düşünceleri yinelemekten kaçınmalıyız

- Konu dışına çıkmaktan, konuyu çarpıtıp başka alanlara kaydırmaktan sakınmalıyız

- Öbür tartışmacıların sözlerini kesmemeli, söylediklerimiz eleştiriye uğramışsa, tartışma yöneticisinden söz alarak
söyleyeceklerimizi söylemeliyiz

b Özel Durumlar İçin Özel Konuşmalar

Bir topluluk karşısında konuşmalarımız nasıl değişik biçimler ve özellikler taşıyorsa, kimi özel durumlarda yapacağımız konuşmalar da o durumu içinde barındıran özel nitelikler taşır Bu demek değildir ki özel durumlarda yapılacak konuşmalar konuşma ediminin dışında, genel anlamda konuşmalarımızın dokusundan ve örgüsünden farklı bir özellik taşır Elbette bunlar da konuşmanın dokusu ve örgüsüne uygun olarak gerçekleşecektir Ancak özel durumlar olduğundan, söylemsel yönden kimi ayrılıkları vardır

1) Tanıtmalar: Bir dinleyici topluluğuna bir konuşmacıyı tanıtma görevi bize verilebilir ya da böyle bir görevi yerine getirme durumu ile karşı karşıya gelebiliriz Tanıtma böyle bir durumda yapacağımız konuşmanın adıdır Konuşmamızın doğru, ilgi çekici olabilmesi, konuşmacıyla dinleyicisi arasında bir yakınlık oluşturmamız, kimi bilgiler edinmemize bağlıdır Olanağı varsa tanıtacağımız kişiyle, onu tanıyanlarla konuşmalıyız Yaşam öyküsüyle ilgili bilgiler toplamalıyız Onun nasıl biri olduğunu aydınlatacak, dinleyicilerinin kafasında somutlaştıracak bilgilerle konuşmamızı donatmalıyız

2) Karşılama ve Uğurlamalar: Bir kurum ya da kuruluşta kimi konukları karşılama, bunları gezdirip uğurlama görevini üstlenebiliriz Bu durumda kısa da olsa konuklara "Hoş geldiniz" ya da "Güle güle" anlamı içeren konuşmalar yaparız Konuşmamızın konukları hoşlandıracak, rahatlatacak bir havası olmalı Onları ağırlamaktan, aramızda görmekten duyduğumuz memnuniyeti dile getirmeliyiz Konuşmamız, bu tür konuşmaların beylik kalıplarını kullanma yerine, duygularımızı içtenlikle dile getiren, karşıladığımız ya da uğurladığımız kişilerin değerini belirten noktalar içermelidir

3) Anmalar ve Yıl Dönümleri: Önemli kişilerin doğum ve ölüm günlerini anma, belirli olayların yıl dönümlerini kutlama törenlerinde yapacağımız konuşmalar bu türdendir Örneğin, her 10 Kasımda Atatürk'ü anarız Bunun gibi, 19 Mayıs, 29 Ekim, 23 Nisan günlerinde de kutlama törenleri düzenleriz Konuşmamızın kuru olmaması birtakım gerçekleri yineleyen bir kusur taşımaması için dinleyicilerimizi coşkulandıracak yollara başvurmalıyız

Yukarıdaki örnekler, daha da çoğaltılabilir Ölümlerde bir dost ve arkadaşımızın mezarı başında, yakınlarımızın nişan ve düğün törenlerinde konuşmamız gerekebilir Her durumun gerektirdiği uygun sözleri seçebilme, basmakalıp olanlardan kaçınma, içtenlikli olma, bu tür özel durum konuşmalarında dikkat edeceğimiz noktalardır

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.