Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Nesil Bilinçlendirme Kampı - Gizli Tehlikeler & Tehditler > Güncel Haber Merkezi > Bilim & Teknoloji

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
organlarımızı, tanıyalım

Organlarımızı Tanıyalım...

Eski 08-27-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Organlarımızı Tanıyalım...




Ben Hasan'ın Derisiyim

ProfDr Arif SARSILMAZ

Hasan! Aylardır bedeninin içindeki yaratılış mucizesi olan hayatî önemi haiz bulunan çeşitli organların konuştular ve kendilerini anlattılar Onların gâyesi kendilerini anlatmaktan çok hepimizin sahibi ve Yaratıcısı, Kudreti Sonsuz'un ilminin ve hikmetinin sonsuzluğuna dikkati çekmekti Bugün bedeninin içinden, dış dünyaya bir pencere açalım istersen?

Senin vücudunun dış dünyaya komşu olan sınır bölgesinin her türlü mesuliyeti benim üzerime yüklenmiştir Dış dünyadaki her türlü değişikliği, sıcaklık, soğukluk, rutubet, basınç, çeşitli radyasyonlar, her türlü tahriş edici kimyevî ve mekanik tesirleri ben hissederim ve iç organlarının bu değişik çevre şartlarına göre tavır almaları için onları uyarırım Onun için herkes beni önce bir duyu organı olarak görür ve beş duyunun sonuncusu olarak sayarlar

Halbuki benim duyu organı olarak iş görmemin dışında o kadar çok başka ve hayatî vazifelerim var ki, hepsini anlatmaya kalksam, bu derginin hacmi yetmez Sadece estetik açıdan bile baktığında ne kadar güzel olduğum görülür İstersen bir gün tıp öğrencileriyle birlikte anatomi lâboratuarına gir ve vücudu parçalanmadan yani diğer organ ve sistemleri incelenmeden önce derisi yüzülmüş bir kadavraya bakmaya çalış ve dayanabilirsen dikkat et! İnsan, Allah'ın yarattığı muhteşem bir sanat eseri olmasaydı, belki "iğrenç" ve "tiksindirici" sıfatlarını kullanabilirdim, ama o cesedin her hücresi tek tek Rabbimin eseri olduğu için böyle demiyorum ve sadece "göze hoş gelmeyen bir manzara" tabiriyle nitelendirmem kâfi olur zannederim Ben olmadığım zaman o muhteşem anatomik mucize olan vücut bütün ihtişâmını kaybederek, ürkütücü ve çirkin bir hâl alıyor Aylardır sana kendilerini anlatan bütün o organlarının güzelliği ve hikmetleri ancak benim varlığımla bir mânâ kazanabiliyor Rabbimiz beni bütün vücudunun her bölgesine uygun bir elbise olarak yaratarak seni giydirmiş Ayak tabanları ve avuç içini kalın bir keratin dış tabaka ile donatarak yürümeni ve çeşitli el âletlerini kullanmanı kolaylaştırmış Şayet dudak bölgesinde olduğu gibi ince olsaydım, yürürken, herhangi bir âleti bir kaç sefer kullandığında delinir, yara olurdum Eklemlerinin olduğu kısımlarda hususî kıvrımlarla akordeon veya körük gibi yaparak parmaklarının, el ve ayaklarının rahatça her türlü harekete imkân vermesini temin etmiştir Baş bölgeni güneşten ve soğuktan korumak için benim içimden bazı hücreleri farklılaştırarak saç hâline getirmiş ve devamlı uzama kabiliyeti de vermiştir Gözünü korumak için kirpik ve kaş ismini verdiğiniz özel kıllarla hem süslemiş, hem de onların büyümesini sınırlamıştır Yoksa önünü görebilmek için her gün bir de kaş ve kirpiklerini kesmek zorunda kalacaktın Burun ve kulak deliklerinin girişlerinde bile hususî kıllarımla toz-toprak ve böcek gibi nesnelerin girmesini engellerim Sen şimdi belki "bu da önemli bir şey mi? Alt tarafı birkaç tane kıl Olsa ne olur olmasa ne olur? Hayatî bir ehemmiyeti yok", diyebilirsin Evet, doğru Hayatî bir ehemmiyeti yok Ama hayat sadece "canlı" kalmak değil ki, hayatın bir de insana ait estetik ve güzellik boyutu vardır Kaşları ve kirpikleri dökülmüş birisine baktığında bu durumu daha iyi anlarsın Evet! Allah (cc) insanı yaratırken güzel yaratmış ve bu güzelliğini teşkil eden her bir kılı da ayrıca önemli kılmıştır Çünkü Rabbimiz bir şeyi yaratırken sadece bir yönüyle değil, pek çok yönüyle hikmetli yapar

"Hayatî ehemmiyeti yok" deyip benim kıllarımı küçük görüp duruyorsun! Halbuki ben bütünüyle çok hayatî ehemmiyeti haiz bir organım! Kaş ve kirpiklerimdeki estetik inceliği ve güzelliği göremedin, ama senin vücudunu pek çok bakımdan koruyan bir organ olduğumu şimdi sana göstereceğim! Normal bir insan vücudunu sararak örtmek için benim genişliğimin 180-2 metrekare arasında olması gerekir En birinci ve hayatî olarak senin vücut sıvılarının dışarıya sızıp kaybolmasını engellerim Vücut içi sıvılarının yoğunluğu ve mineral tuzlarının miktarı hayatî ehemmiyettedir Ben olmasaydım sadece böbreklerinle bu sıvıların yoğunluğunu düzenleyemezdin Onun için derisinin 2/3'lik kısmı derin şekilde yanmış insanlar vücutlarından kaybettikleri sıvılar yüzünden ölürler Yanık merkezlerinde çok hassas âletlerle kaybedilen vücut sıvıları ayarlanmaya çalışılmasına rağmen umumiyetle büyük yanıklarda başarısız olunmaktadır Benim koruma özelliğim sadece vücuttan kaybedilecek sıvıları engellemek bakımından değil, dışarıdan vücuduna girecek her türlü bakteri, mantar ve virüs gibi hastalık yapıcı zararlıların girişine de mâni olmakla kendini gösterir Bazen eline küçük bir diken batınca bile hemen mikrop aldığını ve orada bir iltihap oluştuğunu biliyorsun Vücudunun geniş bir bölgesinde eksilir veya yaralanırsam, çok daha ağır enfeksiyonlarla karşılaşabilirsin, çünkü benim olmadığım yerden milyonlarca mikroskobik varlık senin içine hücum ederek seni hasta edecektir



Senin vücudun sıcağa ve soğuğa karşı çok hassas yaratılmıştır Vücudunun iç sıcaklığı normal olarak 36,7 °C olmalıdır ve dış çevrenin her türlü ısı değişikliklerine karşı değişmemelidir Eğer soğukta kalır da üşürsen ve dolayısıyla vücut içi sıcaklığın düşerse akciğerlerin, mide ve böbreklerin başta olmak üzere birçok organın hasta olur ve çalışmaları aksamaya başlar, ısı düşmeye devam ederse ölürsün Aksine çok sıcakta kalır ve iç sıcaklığın yükselirse başta beynin çok hassas olduğundan önce sinir sisteminde arızalar daha sonra da kalb gibi organlarında bozulmalar başlar ve yine ölürsün Halbuki çöllerden kutuplara kadar her yerde insanlar yaşıyor ve bütün bu insanların vücut içi sıcaklığı 36-37 °C civarında sabit tutulmaya çalışılıyor İşte bu vücut ısısını dengede tutma ile ilgili sistemin çok önemli bir parçası benim Asıl kontrol merkezi beyin olsa da, beyin benden giden uyarılara göre düzenleme yapar ve cevabını verirken de ben önemli işler görürüm

Bu kadar önemli işleri anlatmadan önce sana dışarıdan çok basit gibi görünen yapımdan biraz bahsetmek istiyorum Aslında hiç de senin tahmin ettiğin gibi etlerini saran bir naylon örtü gibi değilim Her şeyden önce canlı, esnek, büyüyen, tamir olabilen, beslenen, bir taraftan ölen kısımlarını atarken, yerini taze hücrelerle dolduran ve bütün dünyadan haberdar olan bir organım Kabaca bir bakışla iki tabaka hâlinde görülürüm Senin dışardan gördüğün üst deri (epidermis) kısmımın en üstü (stratum corneum) ömrünü tamamlamış ve yapısına keratin (boynuz maddesi) alarak sertleşmiş ölü hücrelerden ibaret olup, bunlar her gün dökülmektedir Banyo yaparken "kir" olarak dökülen kısımlar bunlardır Bu kısımlar dökülürken bana yapışmış ve dışardan bulaşmış, seni hasta edebilecek birçok bakteri, mantar gibi parazitlerden de kurtulursun Üst derinin en dip kısmını döşeyen yüksek bölünme kabiliyetine sahip üreyen hücrelerin (stratum germinativum) teşkil ettiği tabaka hiç durmadan yukarıya doğru yeni hücreler üretir Başlangıçta silindirik olan bu hücreler yukarıya doğru yükseldikçe kübikleşmeye ve daha sonra da yassılaşmaya başlarlar Bu arada içlerinde keratin maddesi sentezlendiği için yavaş yavaş sertleşmeye ve hayatiyetlerini de kaybetmeye başlarlar En üste geldiklerinde tamamen ölmüş olurlar Bunların bir kısmı dökülmez ve birbiriyle birleşip kaynaşarak nasır ve tırnak gibi yapıları meydana getirerek aşınmaya maruz kalan yerleri korurlar

Bu tabakamın biyolojik hayatiyeti o kadar fazladır ki, hayret edersin İnsan ölse bile daha iki-üç gün bu tabakam ölmez ve bölünmeye devam eder, onun için bazen sakal tıraşı olmuş ve tırnaklarını kesmiş hâlde ölmüş birisinin gömülmesi birkaç gün geciktiğinde gömülürken cesede dikkat edersen sakallarının çıktığını ve tırnaklarının uzadığını fark edersin İşte bu durum, benim germinatif epitel adını verdiğiniz epidermisin taban kısmındaki tabakamın faaliyeti ile ortaya çıkan bir hâdisedir

Epidermisimin (üst deri) altında daha kalın olan dermis (alt deri) tabakam vardır Benim canlılığıma, gerginliğime ve rengime vesile olan bu tabakada bulunan çok çeşitli sanat eserleri benim yapımı tamamlamak için yaratılmıştır Bu tabakamın esası kollagen adı verilen bir proteinden yapılmış sık lifli bağ dokusudur İnsanlar yaşlandıkça bu tabakam kurumaya ve kollagen proteinlerini kaybetmeye başlar, dolayısıyla lifler azaldıkça benim gerginliğim de azalır ve buruşmaya başlarım Yaşlanan insanlar benim buruşmamdan hoşlanmazlar ama sizin kaderiniz budur Aslında çok üzülmeye de gerek yok, çünkü benim buruşuklarımın bile senin yüzüne vereceği ayrı bir ciddiyet, tecrübe sahibi olduğuna ve çile çektiğine dair emareler vardır Dermis tabakamın içinde dağılmış hâlde kıvrımlı bir ip yumağı şeklindeki ter bezleri, kıl kökleri, kılı besleyen ve parlatan yağ bezleri, bana rengimi veren kromatoforlar (renk maddesi taşıyan hücreler) kıllarımı dikleştirip yatırmaya yarayan kıl dibi kasları, beni beslemeye yarayan kılcal kan damarları ve az önce yukarıda bahsettiğim ısı, basınç ve ağrı duyularını almaya yarayan çeşitli özel alıcı hücreler (receptörler) ve bunların arasına dağılmış serbest sinir uçları bulunur

Vücudunun farklı kısımlarında belirli duyulara karşı daha hassasım Duyu alıcılarım çeşitli şekillerde olup, kendilerini ilk defa tespit eden ilim adamlarınızın adlarını takarak isimlendirmişsiniz Meselâ, Pacini cisimciğim, Meissner cisimciğim, Ruffini ve Krause cisimciklerimin her birinin ayrı uyaran çeşitleri için hassas olduğunu düşünenler olsa da bu durum deneyle ispatlanamamıştır

Senin ve arkadaşlarının esmer, kumral, sarışın, beyaz veya zenci gibi sıfatlarla tarif edilmenizin başlıca sebebi dermis tabakamın içinde ve hemen epidermise komşu olan bölgede yer alan kromatoforlardır Yıldız şeklinde kollu uzantılara sahip bu hücreler ışığın şiddetine bağlı olarak çok yavaş hareket ederek kollarını uzatıp kısaltabildikleri gibi içlerinde taşıdıkları renk tanecikleri (melanin granülleri) de hücrenin merkezine yoğunlaşarak veya hücre içine dağılarak hareket ederler ve böylece benim rengimi koyulaştırıp, açıklaştırabilirler Mevsimlere ve gün uzunluğuna, dolayısıyla güneş ışınlarının şiddetine ve süresine bağlı olarak bu hücrelerin hareketiyle senin rengini yazın koyulaştırır, kışın ise daha açıklaştırırım Bunun ne hikmeti mi var? Hem de o kadar gâyesi ve hikmeti olan bir fizyolojik mekanizmadır ki, hayret edersin Hiç dikkat ettin mi? Kuzey Avrupa ve Kuzey Amerika gibi ülkelerdeki insanlar güneyde yaşayanlara göre çok daha açık renkli ve sarışın oluyorlar Çünkü bu ülkeler daha az sürede ve şiddette güneşe maruz kalıyorlar; gökyüzü çoğu zaman bulutlu ve yağışlı Halbuki güneş ışığının D vitamini sentezlenmesinde çok önemli bir rolü vardır Gıdalardan aldığın 7-dehidrocholesterol isimli madde ancak güneş ışığı ile senin vücudunda D vitaminine dönüşür D vitamini ise başta kemik ve kalsiyum metabolizması için çok önemli olup yağda eriyen bir vitamindir Güneş ışığı olmazsa D vitamini yapılamaz ve bunun eksikliğine bağlı olarak, başta raşitizm, birçok kemik hastalığı ve iskelet bozuklukları ortaya çıkar Fakat güneş ışığı da iki tarafı keskin kılıç gibidir Eksikliği hastalık yaptığı gibi fazlalığı da başta cilt kanserleri ve göz hastalıkları olmak üzere benim üzerimde çok tahribat yapar Yeryüzünün her tarafını insanlarla dolduran Rabbimiz, elbette ki hem az güneş gören, hem de çok güneş gören yerlerde yaşayan insanların hepsini sonsuz ilmiyle bildiği ve hepsinin güneşten gerektiği kadar istifade edebilmeleri için benim kromatoforlarıma ve içlerinde taşıdıkları melanin, maddesine mükemmel özellikler vermiştir Az güneşli yerlerde kromatoforlarım az miktarda melanin sentezler ve bunlar hücre içinde yayılarak veya bu hücreler daha derinlere inerek benim rengimi açarlar Böylece daha fazla güneş ışığı beni geçerek D vitamini için kullanılır Güneşli yerlerde yaşayanlarda ise yoğun ultraviole ve diğer radyasyonlar sebebiyle benim hücrelerimin her an mutasyon geçirme ve kanserleşme riski çok yüksektir Onun için güneşli ülkelerde yaşayan kişilerde çok bol melanin maddesi sentezlenir ve kromatoforlar içindeki bu melanin hücrenin merkezinde yoğunlaşarak benim rengimi koyulaştırır Böylece güneş ışınlarının fazlası melanin pigmentimin hususî yapı ve fonksiyonu sâyesinde emilerek diğer hassas hücrelerimin hasarlanarak kanserleşmesi önlenir Şimdi anladın mı benim renkli hücrelerimin yaratılışındaki hikmeti?

Vücut içi sıcaklığının artmaması için sıcak havalarda bana gelen kan damarların çok genişler ve bol miktarda kan alırım Kanın içindeki suyu ter bezlerim vasıtasıyla dışarıya veririm Bu sıcak ter benim üzerime yayılıp buharlaşırken önemli miktarda ısıyı da alıp havaya geçirir ve böylece vücudunun ısısı yükselmez, sen de bunu hafif bir serinlik olarak hissedersin Ter bezlerimin faaliyeti sayesinde bir miktar azotlu artıkları da atarak böbreklerine yardımcı olurum Soğukta ise üşümemen için ter bezlerimin faaliyeti azalır Bana gelen kan damarları büzülür ve benim kanım azaltılarak, hayatî olan iç organlarının üşümemesi için sıcak kan vücudunun içine yönlendirilir Benim kıllarımın kasları da kasılarak kıllarımı dikleştirir ve böylece üzerimdeki kıl örtüsü daha kalınlaştırılmış olur Tıpkı battaniye ile örtünmüş gibi olur Vücut ısın iyice düşerse benim üzerimdeki alıcılar refleks olarak altımdaki kasları uyarır ve onların titreşmesiyle ısı üretilir Soğukta tir tir titremek işte bundan dolayıdır! Hanımların kılları daha az olduğu için soğuğa karşı onlara haksızlık yapılmış mı diyorsun? Hayır! Asla böyle bir şey olmaz, çünkü hanımlar yaratılış itibarıyla erkeklerden farklı olarak, benim altımdaki dokular arasına bol miktarda yağ depolarlar Kadınların bu derialtı yağ dokusu hem onları soğuktan korur, hem de yavruları emzirmeleri için yedek gıda deposu olarak kullanılır, hem de dışarıdan vurma ve çarpmalara karşı kas ve kemikleri erkeklerden daha iyi korunur Bu yağ tabakası hem ısı tecrid maddesi hem de şok emici olarak vazife görür Gördüğün gibi hanımlara hiçbir haksızlık yapılmamıştır Çünkü O, her hak sahibinin hakkını eksiksiz verir

Benim vücudun bir aynası olduğum düşüncesi bir ölçüde doğru sayılabilir Gözönünde olmam ve kolayca muayene edilmem sebebiyle çoğu zaman altımda yatan hastalık belirtilerini gösteren ilk organ sayılırım Bende görülen anormallikler çoğu zaman metabolizma bozukluklarını, kötü huylu hastalıkları veya vücudundaki bezleri ilgilendiren hastalıkları düşündürebilir Meselâ, karaciğerin herhangi bir zehirli maddeden dolayı yavaş yavaş zehirleniyorsa ellerinin içinde kırmızı lekeler hâlinde kendini gösterir Ruhî durumun da bana çok tesir eder Tabiî ki, aksi de olur, yani bana ait özel hastalıklar, diğer iç organlarına tesir edebilir

Kendimi yenileme ve tamir mekanizmamın çok güçlü olduğunu başta söylemiştim yanıklar, yaralar ve kesikleri Allah'ın izniyle normal şartlarda kolayca hallederim Ancak yaralanma benim alt kısmıma inecek kadar derin olduysa ileride hatırlaman için küçük bir iz bırakırım Bir de şeker (diabet) gibi bazı hastalıklarda maalesef benim yenilenme ve tamir gücüm azalıyor ve yaralarımı çabuk kapatamıyorum Bu durumda beni çok temiz tutup iltihaplandırmamaya itina göstermelisin

Hasan! Zaten biraz fazla uzattığım için şimdi sana alerjiler, kaşıntılar, deri döküntüleri ve iltihaplar gibi benim hastalıklarıma ait bir sürü belirtiden söz ederek iştahını kaçırmak istemiyorum Ama şunu bil ki bir kısmı kalıtsal (genetik), bir kısmı bağışıklık sistemi bozukluğuna bağlı, bazısı bakteriyal, bazısı virütik, kimisi de mantarlara bağlı belki yüz tane hastalığımı sayabilirim Bunlarla seni vesveseye düşürüp üzmek istemiyorum Gördüğün gibi insanların çok büyük kısmı her şeye rağmen sağlıklı geziyor Yaratan (cc) elbette ki korunma mekanizmalarını da vermiş veya sonradan öğretmiştir Ne kadar hikmetli, sanatlı ve mükemmel bir organ olduğumu gösterip, beni Yaratanı işaret etmek istediğim için sana dermatoloji dersi vermektense Rabbimin rızasına uygun yaşamanı tavsiye etmeyi daha uygun buldum Zaten onun rızasına uygun yaşarsan, birçok hastalıktan korunur, her şeye rağmen imtihan için hasta olduğunda daha iyi tahammül eder, iyileştiğinde de daha çok şükredersin Buna rağmen yine de iştahın kaçmayacak ve canın sıkılmayacaksa benim hastalıklarım ile ilgili dermatoloji kitaplarındaki renkli resimlere bakınca, sağlığın için ne kadar büyük bir şükür gerektiğini daha iyi anlarsın

Senin vücudunun dış dünyaya komşu olan sınır bölgesinin her türlü mesuliyeti benim üzerime yüklenmiştir Dış dünyadaki her türlü değişikliği, sıcaklık, soğukluk, rutubet, basınç, çeşitli radyasyonlar, her türlü tahriş edici kimyevî ve mekanik tesirleri ben hissederim ve iç organlarının bu değişik çevre şartlarına göre tavır almaları için onları uyarırım Onun için herkes beni önce bir duyu organı olarak görür ve beş duyunun sonuncusu olarak sayarlar

Halbuki benim duyu organı olarak iş görmemin dışında o kadar çok başka ve hayatî vazifelerim var ki, hepsini anlatmaya kalksam, bu derginin hacmi yetmez Sadece estetik açıdan bile baktığında ne kadar güzel olduğum görülür İstersen bir gün tıp öğrencileriyle birlikte anatomi lâboratuarına gir ve vücudu parçalanmadan yani diğer organ ve sistemleri incelenmeden önce derisi yüzülmüş bir kadavraya bakmaya çalış ve dayanabilirsen dikkat et! İnsan, Allah'ın yarattığı muhteşem bir sanat eseri olmasaydı, belki "iğrenç" ve "tiksindirici" sıfatlarını kullanabilirdim, ama o cesedin her hücresi tek tek Rabbimin eseri olduğu için böyle demiyorum ve sadece "göze hoş gelmeyen bir manzara" tabiriyle nitelendirmem kâfi olur zannederim Ben olmadığım zaman o muhteşem anatomik mucize olan vücut bütün ihtişâmını kaybederek, ürkütücü ve çirkin bir hâl alıyor Aylardır sana kendilerini anlatan bütün o organlarının güzelliği ve hikmetleri ancak benim varlığımla bir mânâ kazanabiliyor Rabbimiz beni bütün vücudunun her bölgesine uygun bir elbise olarak yaratarak seni giydirmiş Ayak tabanları ve avuç içini kalın bir keratin dış tabaka ile donatarak yürümeni ve çeşitli el âletlerini kullanmanı kolaylaştırmış Şayet dudak bölgesinde olduğu gibi ince olsaydım, yürürken, herhangi bir âleti bir kaç sefer kullandığında delinir, yara olurdum Eklemlerinin olduğu kısımlarda hususî kıvrımlarla akordeon veya körük gibi yaparak parmaklarının, el ve ayaklarının rahatça her türlü harekete imkân vermesini temin etmiştir Baş bölgeni güneşten ve soğuktan korumak için benim içimden bazı hücreleri farklılaştırarak saç hâline getirmiş ve devamlı uzama kabiliyeti de vermiştir Gözünü korumak için kirpik ve kaş ismini verdiğiniz özel kıllarla hem süslemiş, hem de onların büyümesini sınırlamıştır Yoksa önünü görebilmek için her gün bir de kaş ve kirpiklerini kesmek zorunda kalacaktın Burun ve kulak deliklerinin girişlerinde bile hususî kıllarımla toz-toprak ve böcek gibi nesnelerin girmesini engellerim Sen şimdi belki "bu da önemli bir şey mi? Alt tarafı birkaç tane kıl Olsa ne olur olmasa ne olur? Hayatî bir ehemmiyeti yok", diyebilirsin Evet, doğru Hayatî bir ehemmiyeti yok Ama hayat sadece "canlı" kalmak değil ki, hayatın bir de insana ait estetik ve güzellik boyutu vardır Kaşları ve kirpikleri dökülmüş birisine baktığında bu durumu daha iyi anlarsın Evet! Allah (cc) insanı yaratırken güzel yaratmış ve bu güzelliğini teşkil eden her bir kılı da ayrıca önemli kılmıştır Çünkü Rabbimiz bir şeyi yaratırken sadece bir yönüyle değil, pek çok yönüyle hikmetli yapar

"Hayatî ehemmiyeti yok" deyip benim kıllarımı küçük görüp duruyorsun! Halbuki ben bütünüyle çok hayatî ehemmiyeti haiz bir organım! Kaş ve kirpiklerimdeki estetik inceliği ve güzelliği göremedin, ama senin vücudunu pek çok bakımdan koruyan bir organ olduğumu şimdi sana göstereceğim! Normal bir insan vücudunu sararak örtmek için benim genişliğimin 180-2 metrekare arasında olması gerekir En birinci ve hayatî olarak senin vücut sıvılarının dışarıya sızıp kaybolmasını engellerim Vücut içi sıvılarının yoğunluğu ve mineral tuzlarının miktarı hayatî ehemmiyettedir Ben olmasaydım sadece böbreklerinle bu sıvıların yoğunluğunu düzenleyemezdin Onun için derisinin 2/3'lik kısmı derin şekilde yanmış insanlar vücutlarından kaybettikleri sıvılar yüzünden ölürler Yanık merkezlerinde çok hassas âletlerle kaybedilen vücut sıvıları ayarlanmaya çalışılmasına rağmen umumiyetle büyük yanıklarda başarısız olunmaktadır Benim koruma özelliğim sadece vücuttan kaybedilecek sıvıları engellemek bakımından değil, dışarıdan vücuduna girecek her türlü bakteri, mantar ve virüs gibi hastalık yapıcı zararlıların girişine de mâni olmakla kendini gösterir Bazen eline küçük bir diken batınca bile hemen mikrop aldığını ve orada bir iltihap oluştuğunu biliyorsun Vücudunun geniş bir bölgesinde eksilir veya yaralanırsam, çok daha ağır enfeksiyonlarla karşılaşabilirsin, çünkü benim olmadığım yerden milyonlarca mikroskobik varlık senin içine hücum ederek seni hasta edecektir

Senin vücudun sıcağa ve soğuğa karşı çok hassas yaratılmıştır Vücudunun iç sıcaklığı normal olarak 36,7 °C olmalıdır ve dış çevrenin her türlü ısı değişikliklerine karşı değişmemelidir Eğer soğukta kalır da üşürsen ve dolayısıyla vücut içi sıcaklığın düşerse akciğerlerin, mide ve böbreklerin başta olmak üzere birçok organın hasta olur ve çalışmaları aksamaya başlar, ısı düşmeye devam ederse ölürsün Aksine çok sıcakta kalır ve iç sıcaklığın yükselirse başta beynin çok hassas olduğundan önce sinir sisteminde arızalar daha sonra da kalb gibi organlarında bozulmalar başlar ve yine ölürsün Halbuki çöllerden kutuplara kadar her yerde insanlar yaşıyor ve bütün bu insanların vücut içi sıcaklığı 36-37 °C civarında sabit tutulmaya çalışılıyor İşte bu vücut ısısını dengede tutma ile ilgili sistemin çok önemli bir parçası benim Asıl kontrol merkezi beyin olsa da, beyin benden giden uyarılara göre düzenleme yapar ve cevabını verirken de ben önemli işler görürüm

Bu kadar önemli işleri anlatmadan önce sana dışarıdan çok basit gibi görünen yapımdan biraz bahsetmek istiyorum Aslında hiç de senin tahmin ettiğin gibi etlerini saran bir naylon örtü gibi değilim Her şeyden önce canlı, esnek, büyüyen, tamir olabilen, beslenen, bir taraftan ölen kısımlarını atarken, yerini taze hücrelerle dolduran ve bütün dünyadan haberdar olan bir organım Kabaca bir bakışla iki tabaka hâlinde görülürüm Senin dışardan gördüğün üst deri (epidermis) kısmımın en üstü (stratum corneum) ömrünü tamamlamış ve yapısına keratin (boynuz maddesi) alarak sertleşmiş ölü hücrelerden ibaret olup, bunlar her gün dökülmektedir Banyo yaparken "kir" olarak dökülen kısımlar bunlardır Bu kısımlar dökülürken bana yapışmış ve dışardan bulaşmış, seni hasta edebilecek birçok bakteri, mantar gibi parazitlerden de kurtulursun Üst derinin en dip kısmını döşeyen yüksek bölünme kabiliyetine sahip üreyen hücrelerin (stratum germinativum) teşkil ettiği tabaka hiç durmadan yukarıya doğru yeni hücreler üretir Başlangıçta silindirik olan bu hücreler yukarıya doğru yükseldikçe kübikleşmeye ve daha sonra da yassılaşmaya başlarlar Bu arada içlerinde keratin maddesi sentezlendiği için yavaş yavaş sertleşmeye ve hayatiyetlerini de kaybetmeye başlarlar En üste geldiklerinde tamamen ölmüş olurlar Bunların bir kısmı dökülmez ve birbiriyle birleşip kaynaşarak nasır ve tırnak gibi yapıları meydana getirerek aşınmaya maruz kalan yerleri korurlar

Bu tabakamın biyolojik hayatiyeti o kadar fazladır ki, hayret edersin İnsan ölse bile daha iki-üç gün bu tabakam ölmez ve bölünmeye devam eder, onun için bazen sakal tıraşı olmuş ve tırnaklarını kesmiş hâlde ölmüş birisinin gömülmesi birkaç gün geciktiğinde gömülürken cesede dikkat edersen sakallarının çıktığını ve tırnaklarının uzadığını fark edersin İşte bu durum, benim germinatif epitel adını verdiğiniz epidermisin taban kısmındaki tabakamın faaliyeti ile ortaya çıkan bir hâdisedir

Epidermisimin (üst deri) altında daha kalın olan dermis (alt deri) tabakam vardır Benim canlılığıma, gerginliğime ve rengime vesile olan bu tabakada bulunan çok çeşitli sanat eserleri benim yapımı tamamlamak için yaratılmıştır Bu tabakamın esası kollagen adı verilen bir proteinden yapılmış sık lifli bağ dokusudur İnsanlar yaşlandıkça bu tabakam kurumaya ve kollagen proteinlerini kaybetmeye başlar, dolayısıyla lifler azaldıkça benim gerginliğim de azalır ve buruşmaya başlarım Yaşlanan insanlar benim buruşmamdan hoşlanmazlar ama sizin kaderiniz budur Aslında çok üzülmeye de gerek yok, çünkü benim buruşuklarımın bile senin yüzüne vereceği ayrı bir ciddiyet, tecrübe sahibi olduğuna ve çile çektiğine dair emareler vardır Dermis tabakamın içinde dağılmış hâlde kıvrımlı bir ip yumağı şeklindeki ter bezleri, kıl kökleri, kılı besleyen ve parlatan yağ bezleri, bana rengimi veren kromatoforlar (renk maddesi taşıyan hücreler) kıllarımı dikleştirip yatırmaya yarayan kıl dibi kasları, beni beslemeye yarayan kılcal kan damarları ve az önce yukarıda bahsettiğim ısı, basınç ve ağrı duyularını almaya yarayan çeşitli özel alıcı hücreler (receptörler) ve bunların arasına dağılmış serbest sinir uçları bulunur

Vücudunun farklı kısımlarında belirli duyulara karşı daha hassasım Duyu alıcılarım çeşitli şekillerde olup, kendilerini ilk defa tespit eden ilim adamlarınızın adlarını takarak isimlendirmişsiniz Meselâ, Pacini cisimciğim, Meissner cisimciğim, Ruffini ve Krause cisimciklerimin her birinin ayrı uyaran çeşitleri için hassas olduğunu düşünenler olsa da bu durum deneyle ispatlanamamıştır

Senin ve arkadaşlarının esmer, kumral, sarışın, beyaz veya zenci gibi sıfatlarla tarif edilmenizin başlıca sebebi dermis tabakamın içinde ve hemen epidermise komşu olan bölgede yer alan kromatoforlardır Yıldız şeklinde kollu uzantılara sahip bu hücreler ışığın şiddetine bağlı olarak çok yavaş hareket ederek kollarını uzatıp kısaltabildikleri gibi içlerinde taşıdıkları renk tanecikleri (melanin granülleri) de hücrenin merkezine yoğunlaşarak veya hücre içine dağılarak hareket ederler ve böylece benim rengimi koyulaştırıp, açıklaştırabilirler Mevsimlere ve gün uzunluğuna, dolayısıyla güneş ışınlarının şiddetine ve süresine bağlı olarak bu hücrelerin hareketiyle senin rengini yazın koyulaştırır, kışın ise daha açıklaştırırım Bunun ne hikmeti mi var? Hem de o kadar gâyesi ve hikmeti olan bir fizyolojik mekanizmadır ki, hayret edersin Hiç dikkat ettin mi? Kuzey Avrupa ve Kuzey Amerika gibi ülkelerdeki insanlar güneyde yaşayanlara göre çok daha açık renkli ve sarışın oluyorlar Çünkü bu ülkeler daha az sürede ve şiddette güneşe maruz kalıyorlar; gökyüzü çoğu zaman bulutlu ve yağışlı Halbuki güneş ışığının D vitamini sentezlenmesinde çok önemli bir rolü vardır Gıdalardan aldığın 7-dehidrocholesterol isimli madde ancak güneş ışığı ile senin vücudunda D vitaminine dönüşür D vitamini ise başta kemik ve kalsiyum metabolizması için çok önemli olup yağda eriyen bir vitamindir Güneş ışığı olmazsa D vitamini yapılamaz ve bunun eksikliğine bağlı olarak, başta raşitizm, birçok kemik hastalığı ve iskelet bozuklukları ortaya çıkar Fakat güneş ışığı da iki tarafı keskin kılıç gibidir Eksikliği hastalık yaptığı gibi fazlalığı da başta cilt kanserleri ve göz hastalıkları olmak üzere benim üzerimde çok tahribat yapar Yeryüzünün her tarafını insanlarla dolduran Rabbimiz, elbette ki hem az güneş gören, hem de çok güneş gören yerlerde yaşayan insanların hepsini sonsuz ilmiyle bildiği ve hepsinin güneşten gerektiği kadar istifade edebilmeleri için benim kromatoforlarıma ve içlerinde taşıdıkları melanin, maddesine mükemmel özellikler vermiştir Az güneşli yerlerde kromatoforlarım az miktarda melanin sentezler ve bunlar hücre içinde yayılarak veya bu hücreler daha derinlere inerek benim rengimi açarlar Böylece daha fazla güneş ışığı beni geçerek D vitamini için kullanılır Güneşli yerlerde yaşayanlarda ise yoğun ultraviole ve diğer radyasyonlar sebebiyle benim hücrelerimin her an mutasyon geçirme ve kanserleşme riski çok yüksektir Onun için güneşli ülkelerde yaşayan kişilerde çok bol melanin maddesi sentezlenir ve kromatoforlar içindeki bu melanin hücrenin merkezinde yoğunlaşarak benim rengimi koyulaştırır Böylece güneş ışınlarının fazlası melanin pigmentimin hususî yapı ve fonksiyonu sâyesinde emilerek diğer hassas hücrelerimin hasarlanarak kanserleşmesi önlenir Şimdi anladın mı benim renkli hücrelerimin yaratılışındaki hikmeti?

Vücut içi sıcaklığının artmaması için sıcak havalarda bana gelen kan damarların çok genişler ve bol miktarda kan alırım Kanın içindeki suyu ter bezlerim vasıtasıyla dışarıya veririm Bu sıcak ter benim üzerime yayılıp buharlaşırken önemli miktarda ısıyı da alıp havaya geçirir ve böylece vücudunun ısısı yükselmez, sen de bunu hafif bir serinlik olarak hissedersin Ter bezlerimin faaliyeti sayesinde bir miktar azotlu artıkları da atarak böbreklerine yardımcı olurum Soğukta ise üşümemen için ter bezlerimin faaliyeti azalır Bana gelen kan damarları büzülür ve benim kanım azaltılarak, hayatî olan iç organlarının üşümemesi için sıcak kan vücudunun içine yönlendirilir Benim kıllarımın kasları da kasılarak kıllarımı dikleştirir ve böylece üzerimdeki kıl örtüsü daha kalınlaştırılmış olur Tıpkı battaniye ile örtünmüş gibi olur Vücut ısın iyice düşerse benim üzerimdeki alıcılar refleks olarak altımdaki kasları uyarır ve onların titreşmesiyle ısı üretilir Soğukta tir tir titremek işte bundan dolayıdır! Hanımların kılları daha az olduğu için soğuğa karşı onlara haksızlık yapılmış mı diyorsun? Hayır! Asla böyle bir şey olmaz, çünkü hanımlar yaratılış itibarıyla erkeklerden farklı olarak, benim altımdaki dokular arasına bol miktarda yağ depolarlar Kadınların bu derialtı yağ dokusu hem onları soğuktan korur, hem de yavruları emzirmeleri için yedek gıda deposu olarak kullanılır, hem de dışarıdan vurma ve çarpmalara karşı kas ve kemikleri erkeklerden daha iyi korunur Bu yağ tabakası hem ısı tecrid maddesi hem de şok emici olarak vazife görür Gördüğün gibi hanımlara hiçbir haksızlık yapılmamıştır Çünkü O, her hak sahibinin hakkını eksiksiz verir

Benim vücudun bir aynası olduğum düşüncesi bir ölçüde doğru sayılabilir Gözönünde olmam ve kolayca muayene edilmem sebebiyle çoğu zaman altımda yatan hastalık belirtilerini gösteren ilk organ sayılırım Bende görülen anormallikler çoğu zaman metabolizma bozukluklarını, kötü huylu hastalıkları veya vücudundaki bezleri ilgilendiren hastalıkları düşündürebilir Meselâ, karaciğerin herhangi bir zehirli maddeden dolayı yavaş yavaş zehirleniyorsa ellerinin içinde kırmızı lekeler hâlinde kendini gösterir Ruhî durumun da bana çok tesir eder Tabiî ki, aksi de olur, yani bana ait özel hastalıklar, diğer iç organlarına tesir edebilir

Kendimi yenileme ve tamir mekanizmamın çok güçlü olduğunu başta söylemiştim yanıklar, yaralar ve kesikleri Allah'ın izniyle normal şartlarda kolayca hallederim Ancak yaralanma benim alt kısmıma inecek kadar derin olduysa ileride hatırlaman için küçük bir iz bırakırım Bir de şeker (diabet) gibi bazı hastalıklarda maalesef benim yenilenme ve tamir gücüm azalıyor ve yaralarımı çabuk kapatamıyorum Bu durumda beni çok temiz tutup iltihaplandırmamaya itina göstermelisin

Hasan! Zaten biraz fazla uzattığım için şimdi sana alerjiler, kaşıntılar, deri döküntüleri ve iltihaplar gibi benim hastalıklarıma ait bir sürü belirtiden söz ederek iştahını kaçırmak istemiyorum Ama şunu bil ki bir kısmı kalıtsal (genetik), bir kısmı bağışıklık sistemi bozukluğuna bağlı, bazısı bakteriyal, bazısı virütik, kimisi de mantarlara bağlı belki yüz tane hastalığımı sayabilirim Bunlarla seni vesveseye düşürüp üzmek istemiyorum Gördüğün gibi insanların çok büyük kısmı her şeye rağmen sağlıklı geziyor Yaratan (cc) elbette ki korunma mekanizmalarını da vermiş veya sonradan öğretmiştir Ne kadar hikmetli, sanatlı ve mükemmel bir organ olduğumu gösterip, beni Yaratanı işaret etmek istediğim için sana dermatoloji dersi vermektense Rabbimin rızasına uygun yaşamanı tavsiye etmeyi daha uygun buldum Zaten onun rızasına uygun yaşarsan, birçok hastalıktan korunur, her şeye rağmen imtihan için hasta olduğunda daha iyi tahammül eder, iyileştiğinde de daha çok şükredersin Buna rağmen yine de iştahın kaçmayacak ve canın sıkılmayacaksa benim hastalıklarım ile ilgili dermatoloji kitaplarındaki renkli resimlere bakınca, sağlığın için ne kadar büyük bir şükür gerektiğini daha iyi anlarsın

Allah'ın izniyle devamı gelecek


Alıntı Yaparak Cevapla

Organlarımızı Tanıyalım...

Eski 08-27-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Organlarımızı Tanıyalım...




Ben Hasan'ın Diliyim

ProfDr Arif SARSILMAZ

Hasan, bugüne kadar hep senin nâmına konuşurdum ve senin isteklerini, sevinçlerini, üzüntülerini, takdir veya nefret hislerini muhataplarına bildirirdim İçinden geçen hislere, beyninde dolaşan çeşitli fikirlere tercüman olurdum İzin verirsen bugün kendi kendimi anlatacağım Zannetme ki diğer kardeş organları kıskandım Aksine biz birbirimizi kıskanmayıp, güçsüz olanımıza yardım eder ve dayanışma içinde, Rabb'imizin emrettiği şekilde işimizi yaparız Bizim birbirimize üstünlüğümüz yoktur Her birimiz kendi vazifelerimize uygun biçim ve hususiyetlere sahip olarak yaratıldığımızdan, bizim birbirimize göre eksiklik veya fazlalığımızdan söz edilemez Çünkü hiçbirimizde abes birşey göremezsin Sadece ben de diğer organlardan geri kalmadığımı gösterip, senin şükrânı nimet hisleriyle biraz tefekkür etmeni istedim
Bazıları beni ağzın içinde, yerinde duramayan kaba bir et parçası gibi görebilirler Halbuki hiç de öyle basit bir et parçası değilim Usta hekimler benim rengime bakarak bile bazı hastalıkların teşhisinde bilgi sahibi olabilirler Meselâ ateşli hastalıklarda beyazlaşmam, tifoda koyu kahverengi olmam, mantar hastalıklarında siyahlaşmam, demir eksikliği, kansızlık ve B grubu vitaminlerinden nikotinik asit eksikliğinde üst yüzeyimin pürüzsüz bir yapı göstermesi çok bilinen belirtilerdir İlk akla gelen vazifemi sorarsan; herhalde seni ve bütün insan nev'ini hayvanlardan ayırıcı hususiyetiniz olan lisan kabiliyetinizi ortaya çıkaran bir konuşma âleti oluşumu sayabilirim Tabiî ki bu konuşma kabiliyetinin hepsi bana bağlı bir hâdise değil Herşeyden önce en büyük otorite olan beyin, birçok organının olduğu gibi benim de koordinatörüm olduğu için konuşma esnasındaki bütün hareketlerimi düzenliyor Ayrıca, dişlerin, dudakların ve en önemlisi gırtlağındaki ses tellerin ve bu telleri titreştiren hava pompası olan akciğerlerin konuşabilmen için bana yardımcı oluyorlar Gördüğün gibi sadece konuşabilmen için kaç organ birlikte yardımlaşıyoruz

İkinci olarak, Allah (cc)'ın verdiği sayısız meyvelerin, lezzetli yiyeceklerin tadını idrak edebilmen için bir kapıcı ve kontrolörlük vazifem vardır Bu sayede yiyecek zannederek vücuduna almak istediğin herhangi bir bitki veya hayvan ürününün mahiyeti hakkında fikir sahibi oluyorsun Eğer ben olmasaydım, karnını doyurmak niyetiyle ağzına aldığın birçok zehirli otu yutarak ölebilirdin Halbuki ben, tadı acı ve lezzeti kötü olan birçok maddenin aynı zamanda zehirli ve zararlı olduğunu daha dokunur dokunmaz anlıyorum ve ağzındakini tükürmen için seni ikaz ediyorum Tatlı ve lezzetli yiyecekleri yediğinde ise onları sana ihsan eden Kudreti Sonsuz Rabb'imizi hatırlayıp şükretmene vesile oluyorum Fakat benim bu tat ve lezzete düşkünlüğüm senin için ayrıca bir imtihan vesilesi olduğu için dikkat etmelisin ve iradene sahip olmalısın Yaratıcı'm benim bu yönümü senin nefsinle irtibatlandırarak ruhî terbiyen ve manevî yükselmen için bir basamak teşkil etmiş Eğer nefsinin tuzağına düşer de benim lezzet ve tat alma fonksiyonumu kötüye kullanırsan, yani bedenine zarar verecek derecede yer içersen, sonra zararını sen çekersin; ben vazifem gereği herşeyin tadını alırım, ama iradeni ortaya koyarak dayanmak ve nefsine mağlup olmamak senin işin Baklava diliminden bir tane de yesen, on tane de yesen ben asla dur diyemem, hepsinin tadını alırım, sakın ola bu hususta beni suçlama!

Çok kişinin bilmediği bir vazifem daha vardır Ağız boşluğundaki hareketim ile negatif basınç meydana gelmesine sebep olurum Negatif basınç ne işe yarar diye mi soruyorsun? Bilhassa bebeklerin annelerini kolay emebilmeleri için bu basınç şarttır Bu sayede emme hareketine yardımcı olurum

Ayrıca herkesin bildiği gibi çiğneme ve yutma hareketlerinde çok önemli fonksiyonlar görürüm Aldığın gıdaları ağzının içinde çevirir, harç makinesi gibi karıştırır, tükürük bezlerinin salgılarıyla iyice ıslanıp yumuşamalarını temin eder ve onların yutulacak hâle gelmesini sağlarım Yutma sırasında da bu lokmaları arkaya doğru iterek yutağa gönderirim Bu işleri yaparken çok dikkatli olmak zorundayım; en küçük bir hatada dişlerin beni ısırabilir ve canın yanabilir

Bu kadar işi aksatmadan yerine getirebilmem için muhakkak ki Yaratıcı'mın bana ince sanatlı doku ve hücrelerden inşa edilmiş uygun bir yapı ihsan etmesi gerekir Zaten hiçbir işi boş ve abes olmayan Rabb'im bütün işlere uygun hususiyetlere sahip estetik harikası bir donanım vermiştir Ana gövdem iç içe geçmiş her doğrultuda uzanan sekizi çift 17 kastan yapılmış olup, aralarında yağ dokusu ve bir miktar salgı bezleri de bulunur Senin vücudunda en çok şeklini değiştirebilen bir organım Her tarafa serbest hareket edebilmem için bol sayıdaki güçlü kaslarımın üzeri mukoza adını verdiğiniz örtü epiteli ile kaplıdır Üst veya sırt kısmımda pürüzlü gibi gördüğünüz çıkıntılar papilla adını alır Bu papillalar birkaç tip ve şekillerde olup, senin tat almanı sağlayan duyu tomurcukları ve benim devamlı ıslak kalmama yardımcı olan salgı bezleri bu papillalarda yer alırlar Boyumun ilk üçte birlik kısmı olan kök tarafımda ters V harfi şeklindeki bir sınırdan sonra bu papillalar bulunmaz Bu kısımda bol miktarda dil bademcikleri olarak bilinen lenf dokusu ve salgı bezleri yer alır Bu sayede ağzından giren birçok mikrop bu kısımda tutularak zararsız hâle getirilir Sırt kısmımda yer alan papillalar şekillerine göre isim alırlar İpliksi (philliform) papillalarımda tat alma tomurcukları bulunmaz Bunlar sadece gıdaların hareketine yardımcı olacak şekilde pürüzlü bir sürtünme sathı teşkil ederler Bunların yardımıyla dişlerin tarafından parçalanmış, tükürükle ıslatılmış yemek parçalarını kolay yutulabilecek lokmalar hâline getiririm İpliksi papillaların arasına dağılmış olan mantarsı papillalar (fungiform) düğüm şeklinde olup sırt kısmımın orta bölgesinde yer alırlar ve tat alma tomurcukları taşırlar Sayıca en az ve en büyük olanlar ise yukarıda sözünü ettiğim ters V şeklindeki kök kısmımın sınırını teşkil edenlerdir Aşağı yukarı 13 kadar olan bu büyük papillalara çanaksı papillalar (circumvallat) adı verilir Bunlar da tat tomurcukları taşırlar Mantarsı papillalar üzerindeki her tat tomurcuğunda 50-75 kadar alıcı hücrem bulunur ve bunların ömürleri 7-10 gün kadar süren bir hayat periyodunda son bulur Sıcak ve asitli yiyeceklerle ölenlerin yerine yenileri yaratılarak tat alma sinirimin dallarına tekrar bağlanırlar Tat alıcılarının herhangi bir maddenin tadını alabilmesi için o madde suda eriyerek çözünmüş olmalıdır Onun için ağzına aldığın kuru bir şeyin tadını hemen hissedemem Ancak ıslanıp bir miktar eridikten sonra bir kimya lâboratuarından çok daha hassas bazı tahlillerin çok kısa zamanda yapıldığı tat alıcı hücrelerim bu kimyevî uyartıyı elektrik akımına çevirerek senin beynine iletir Bu elektrik uyartısı beyinde tat duyusunun idrak edilmesini sağlar

Çok çeşitli tatlar olduğu hâlde esas olarak dört ana tat grubu vardır Tatlıya hassas olan alıcılar benim ucumda toplanmışlardır Tuzluya hassas olanlar ise üst kısmımda geniş bir alanda düzenli dağılım gösterirler Acıya hassas olanlar arka kısmımda, ekşiye hassas olanlar ise kenar bölgelerimde dağılmışlardır



Uç kısmımdan ağız tabanına kadar olan alt kısmımı kaplayan mukosa, papillaları olmayan pürüzsüz bir tabakadır Çok sayıda kan damarı beni beslemek için bu dip kısımdan içime giriş yaptığı için alt kısmım morumsu renktedir Bu arada sizlerin bazen kullandığınız bir tabir olan "dilin kemiği yoktur" sözünün de aslında yanlış olduğunu belirteyim Benim de bir kemiğim var, ama ön kısmımda olmadığından hareketime engel olmuyor ve senin aklına ne gelirse ben de söylüyorum Halbuki ben kök kısmımdaki kaslar ve bağ dokusu ile kendime ait olan çatal şeklinde bir kemiğe (os hyoideus) sağlam bir şekilde bağlıyım Bu kemik vasıtasıyla da alt çenene bağlanırım

Her organın hastalığı olduğu gibi benim de kendime göre hastalıklarım vardır Aslında bunların çoğu diğer organların hastalığı veya genel bir metabolik hastalık olduğu hâlde benim de görüntümü bozuyorlar Meselâ; en sık başıma gelenlerden birisi aftlardır Bazen stres, uykusuzluk ve vitamin eksikliğinden olan tipleri olduğu gibi, emilim bozukluğuna bağlı ve Behçet hastalığının belirtisi olarak çıkan aftlar da vardır Bu yaraların bazısı haftalarca sürebilir ve çok ağrılı olabilir Bu durumda konuşmanda ve yemek yemende acıdan dolayı çok sıkıntı çekersin Frengi ve herpes gibi hastalıklar da benim üzerimde yaralarla kendini gösterir Çok sigara içenlerde ve çok sıcak yiyip içenlerde kanser de olabilirim Mongolizmde veya lenf damarlarımın tıkanması, glikojenoz ve amyloidoz gibi bazı metabolizma bozukluğuna bağlı hastalıklarda kas kitlemde aşırı bir artış ve büyüme olabilir, bu durum kas dokumun içinde glikojen ve amyloid birikmesine bağlıdır

Sevgili Hasan, şimdiye kadar, konuşamayan organlarının herbiri kendi lisanlarıyla kendilerini anlattılar, ben zaten hep konuşuyorum, fakat bugüne kadar hep senin duygu ve düşüncelerine tercüman olmuştum İyi veya kötü ne söylediysem bütün vebali sana ait, çünkü bu hususta ben senin cüz'i iradene bağlıyım Bugün ise kendi lisanımla Yaratıcı'mın nâmına konuştum Geleneğinizde "Eline, beline, diline sahip ol" diye çok güzel bir tabir var: Bu veciz ifadeden de anladığın gibi ben kendime sahip olamam, bana ancak sen sahip olabilirsin Benim sadece bir kas, epitel ve sinir kitlesi olmadığımı, icabında seni batıracak veya yüceltecek türlü oyunlara âlet olabileceğimi sakın unutma Bundan böyle elma yerken onu çiğnemeden hemen yutma, yavaş yavaş çiğneyip ben onun tadını alıncaya kadar bekle, böylece nimetin şükrünü edâ için fırsatın olur Hem o elmayı veren, hem de onun tadını alabilmen için beni yaratan Rabb'ime karşı olan kulluğunun derinlik ufkunu artıracak bir kapıyı açmış olursun



Alıntı Yaparak Cevapla

Organlarımızı Tanıyalım...

Eski 08-27-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Organlarımızı Tanıyalım...




Ben Hasan'ın İskeletiyim
ProfDr Arif SARSILMAZ

Sevgili Hasan! Bugüne kadar senin vücudunda iş gören birçok arkadaşım konuşarak kendini anlattı Her birinin farklı ve hususi işler görmekte olduğunu öğrendin Fakat o organ arkadaşlarıma nerede oturduklarını veya nereye tutunduklarını sormak hiç aklına gelmedi Hiçbir şey boşlukta duramayacağına göre, bütün doku ve organların yerleşip tutunabildiği bir zemin gerekmez mi? Bir ev yaptığınızda içine bir sürü eşya koyuyor, birçok perde, lâmba, kapı, pencere takıyorsunuz Bunları taktığınız ve yerleştirdiğiniz asıl binanın; içi boş, duvarları örülmemiş, sadece çimento ve demirden ibaret kolon, kiriş ve hasır beton ile katları bölünmüş haline iskelet dendiğini herhalde duymuşsundur Binanın temelden çatısına kadar bu demir ve çimentodan yapılmış (kolon-kiriş) iskeleti olmasaydı, hiçbir eşya veya ilâve kısmı bir yere oturtup sabitleyemezdiniz Aynen bu misal gibi, senin gözüne ve beynine gizlenmeleri için sığınak vazifesi gören, kalb, böbrek, akciğer, mide ve bağırsaklara rahatça oturup çalışmaları için yer hazırlayan ve onları çeşitli askılarla asıp, ezilmemelerini temin eden çok önemli bir sistemim
Ben diğer organ ve sistemlerin aksine daha sade bir yapı gösteririm; kemik, kıkırdak ve bağ dokusunun uygun terkib ve intizam içinde bir araya getirilmesinden yapılmışım Fakat bu demek değildir ki, sanatlı ve mucizevi değilim Aksine benim elemanlarım olan her kemiğin şekil ve yapı özellikleri, çok mükemmel bir biçimde dizayn edilmiş olduğumu gösterir Benim dışımdaki diğer bütün organların; çok zarif, hassas ve kolay zarar görebilecek kadar yumuşak dokulardan yapılmıştır Vurmalara, çarpmalara, kurumalara ve ısıya karşı dayanıksız olan beyin ve duyu merkezlerini koruma vazifesi bana verildiği gibi, senin yeryüzünde rahatça gezebilmen için, bacaklarının; her türlü işi yapabilmen için de el ve kollarının harekete uygun manivela tertibatının inşa vazifesi de, benim sistemime dahil kemiklere verilmiştir

Senin vücudunda iş gören kemik elemanlarımın sayısı aslında 217 olmakla beraber; kalça, sağrı ve kuyruk sokumu bölgemdeki kemiklerimin parçaları kendi aralarında birleşip kaynaşarak daha kuvvetli bir yapı kurduklarından, sayı biraz azalır ve anatomistleriniz bu sayıyı 206 olarak kabul ederler Bunların 22 si kafatasıma, 33 tanesi omurgama, 24 tanesi kaburgalarıma, 64 tanesi el-kol ve omuz kemerime, 66 tanesi ayak-bacak ve kalça kemerime aittir Ayrıca altı adet küçük kulak kemikçiklerim, bir tane göğüs kemiğim, bir adet de dil kökü kemiğim eklendiğinde kemik sayım 217 olur Bu kadar çok sayıda kemik kendi aralarında o kadar mükemmel bir sistem kurmuşlardır ki, insan hayranlıktan küçük dilini yutacak gibi olur Her bir kemik parçam, yapacağı işe ve bulunduğu yere uygun hususî bir biçime ve vasıflara sahip olarak yaratılmıştır Beynini koruyan parçalarım yassı, kol ve bacaklarındakiler silindirik ve uzun; bileklerindekiler yuvarlak; kalça ve küreklerim çok geniş ve büyük parçalardan yapılmıştır Kemik parçalarımın üzerinde kaslarının bağlanması için uygun satıhlar, girinti ve çıkıntılar hazırlanmıştır Her bir kemiğimin ne kadar ağırlığa, esnemeye, burulmaya ve basınca dayanabileceği bellidir Bir çok biyomühendis kemiklerimin bulunduğu yere ve yapacağı işe göre en uygun biçimde yaratılmış oluşuna bakarak, teknolojik olarak tatbik edebilecekleri modeller üretmeye çalışıyorlar Senin de bildiğin gibi inşaat ve köprü gibi mühendislik sahalarında çalışan mühendisler, malzeme ve dayanıklılık hesaplarında çok hassas olmak mecburiyetindedirler Basınca maruz kalacak bir yere ayrı malzeme, çekmeye veya gerilmeye, hattâ burulmaya maruz kalabilecek yerlere de ayrı özellikte malzeme kullanılması gerekir Eğer bu hesaplar iyi yapılmazsa, yapacağınız inşaat veya köprü çok kolay çöker Ayrıca malzeme israfı olur; belki sağlam bir şey yaparsınız ama ağır ve hantal olur ve çok pahalıya çıkar Bazen de iyi malzeme kullanırsınız, fakat malzemeyi yerinde kullanmadığınızdan boşa gider ve emeğiniz yine zayi olur Halbuki Yaratıcım beni yaparken o kadar hassas ve dengeli yaratmış ki, bir tek kemiğimde yanlış bir çizgi, fazla veya eksik bir malzeme bulamazsın Bunu ancak beni yapan Kudreti Sonsuz'un nihayetsiz ilmi ile izah edebilirsin Senin hayatın boyunca koşarken, yatarken, zıplarken, ağır bir yük kaldırırken, başını bir yere vurarken, çeşitli sporlar yaparken, yazı yazarken, yemek yerken daha sayamayacağım yüzlerce işi en iyi şekilde nasıl yapabileceğini bilen Rabbim, benim her kemik parçamı ve bu parçalarımı birbirine bağlayan eklemlerimi en uygun biçim ve mekanizmada yaratmış Bunun için farklı sertliklerde ve dayanıklılıkta malzeme kullanmıştır Bunların başında kemik gelir Kemiklerimin de hepsi aynı değildir Kompakt kemik (yoğun veya sıkı kemik) en sert olan kısımlarımı teşkil eder Meselâ uyluk, kaval ve baldır kemiklerimin uzun gövdeleri bu kemikten yapılmış olup çok serttir Aynı kemiklerin eklem yapan uç kısımları ile yassı kemiklerimin içi ise, süngerimsi kemik denilen içi sünger gibi boşluklar bulunduran kısımlar daha yumuşaktır İkinci bir malzeme olarak, hem eklem yüzeylerimin aşınmasını engellemek, hem de omurgamda görüleceği gibi, basıncı emerek omurlar arasından geçen sinirlerimin ezilmesini engellemek için, kemik uçlarına ve eklem yataklarına yerleştirilen kıkırdak bana çok mükemmel bir esneklik ve estetik temin eder Rabbim'in kıkırdağa verdiği hususiyetler sayesinde kemiğin sertliğine bağlı olarak kolay kırılması engellenir, hareketlerdeki sertlikler giderilir Eğer eklemlerdeki kıkırdaklar olmasaydı, hem kemik yüzeyler daha kolay aşınacak, hem de bana tesir çeşitli dış kuvvetlere karşı yapacağım hareketler, tıpkı robotların hareketi gibi mekanik ve sert olacaktı Üçüncü olarak kullanılan malzeme ise bağ dokusu ve bu dokunun temel harcı olan kollagen proteininden yapılmış liflerdir Bu bağ dokusu lifleri kemiklerimi ve kıkırdaklarımı bir arada tutan çok sağlam iplerdir Bütün eklemlerim, kasları kemiklerime bağlayan tendonlar, çeşitli uzunluk, kalınlık ve özellikteki bağ dokusu liflerince bağlanıp sağlamlaştırılır Kollagen proteininden yapılmış lifler, kemiğimin ve kıkırdağımın zemin malzemesi olarak da kullanılır Kemik ve kıkırdak dokularının hücrelerinin ve yapıştırıcı çimento maddesinin arasında bulunan lifler, bu dokulara sağlamlık ve dayanıklılık verir Kemiklerimdeki liflerin dağılımı, üzerime gelen basıncın yönüne ve büyüklüğüne göre belirlenir Meselâ uyluk kemiğimin kalça kemiğine eklem yapan baş kısmındaki liflerin dağılımı ve deseninin ne kadar mükemmel bir hesap gerektirdiğini bu hususta çizilmiş bir şekli inceleyince anlarsın



Eklemlerimin hepsi aynı derecede oynak değildir Meselâ beynini ve duyu merkezlerini koruyan kafatası kemiklerimin arasındaki eklemler, testere dişleri gibi tırtıklı olup, birbirine tam olarak girmiş vaziyette, çok sağlam, oynamaz eklemler teşkil etmiştir Tabiî ki, kafatasıma bu sağlamlığı veren ancak senin beyninin, gözünün ve kulağının hassaslığını bilen Yüce Yaratıcı'mızdan başkası olamaz Zira kafatasım sadece beynini koruyan kemik bir kapsül şeklinde olmayıp, uygun yerlerinde kan damarlarının geçmesi için küçük kanallar, duyu organlarının yerleşmesi için oyuklar, omuriliğin beyne girmesi için büyük bir delik bırakılmıştır Bütün bunlar tesadüfen olabilir mi? Omurlar arası eklemlerim ise, kafatasıma göre daha oynak, ama parmaklarına göre daha sınırlı hareket kabiliyetine sahiptir Böylece vücudunu dik tuttuğum gibi, oturup kalkman, eğilip doğrulman ve yatman için de hareketine imkân veririm Kol ve bacak eklemlerim de çok serbest ve her türlü harekete imkân verecek şekilde yaratılmıştır Hele el eklemlerimin muhteşemliği!! Bütün buluş, keşif ve teknolojilerinizin arka plânında benim el eklemlerimin yaratılışındaki ustalık yatıyor, desem herhalde yalan olmaz Kullandığınız bütün âlet, eşya ve cihazlar; sanat eserleri; yazı, kitap aklına ne gelirse, benim eklemlerimdeki hareket kabiliyeti ile kuvveden fiile çıkmaktadır Eğer parmaklarındaki bu müthiş hareket kabiliyetli olmasaydı, zihninizdeki bir çok düşünce kendine tatbik sahası bulamayabilirdi

Vücudundaki iskelete ait bütün hareketli kısımları oynatan kaslar için muhakkak benim kemiklerime bağlanıp destek almak mecburiyetindedir Kaslarının bir ucu bir kemiğimde sabit olarak tutunurken, diğer ucu ile de eklem vasıtasıyla bağlı olduğu komşu kemiği çekerek hareket ettirir ve böylece iş yaparsın; adım atar, elini sallarsın

Benim kendimi yenileme kabiliyetim deri kadar olmasa da yine de çok iyidir Kırılan herhangi bir kemiğimin uçlarını sabit olarak karşı karşıya getirip bağlarsanız, osteoblast adı verilen kemik hücrelerim hızla bölünerek yeni kemik hücreleri üretmeye başlar ve kırık yerini doldururum Kemik hücrelerimin arasına kalsiyum tuzları alarak sertleştirir ve tekrar sağlam bir hâle dönüşürüm Sen daha ana rahminde yeni yeni geliştirilip büyütülürken, kemiklerimin gelişmesi için bol miktarda kalsiyuma ihtiyaç vardır Annen; süt ürünleri, balık ve yeşil sebzelerle iyi beslenirse kalsiyum eksikliği görülmez Zaten anneler kâfi miktar kalsiyum almasa da, karnındaki yavrusunda yine de kalsiyum eksikliği görülmez Merhameti Sonsuz Rabbimiz masum yavrunun kalsiyum ihtiyacını annesinin kemiklerinden ve dişlerinden kalsiyum çekip yavruya vererek, ihtiyacını karşılar ve onun iskeletinin iyi gelişmesi temin edilir Anne nasıl olsa kendini doyurabilecek iradeye sahiptir; yavru ise âciz olduğundan annesinden alınan kalsiyumla ihtiyacı giderilir Doğumdan sonra ise artık gıdalarla iyi bir şekilde kalsiyum ve D vitamini almalı, ayrıca güneş ışığı da görmelidir En büyük ihtiyacım kalsiyum tuzları ile D vitaminidir, bu vitamin ise ancak güneş ışının tesiriyle sağlıklı kemik sentezine katkıda bulunabilmektedir Onun için özellikle küçük yaşlarda bana çok dikkat etmelisin Bu saydığım tuz ve vitaminleri almazsan kemiklerim iyi gelişmez ve bu durum iskelet bozuklukları olarak kendini gösterir

Kemiklerimin içindeki ilik adını verdiğiniz boşlukların da çok önemli vazifeleri vardır Kemiklerimin içi tam olarak kemik dokusuyla dolu olsaydı, ağırlığım çok fazla olurdu ve yerinden kalkamazdın; hem de içi dolu kemikler daha sağlam olmazdı Yapılan statik hesaplara göre içi tam dolu bir demir çubuk, içi boş bir demir borudan daha dayanıksızdır ve kolayca bükülür Uzun ve yuvarlak kemiklerim de bu prensip dahilinde dizayn edilmiş olduğundan, bükülmeye karşı daha dirençlidirler Kemik iliklerimin önemli bir vazifesi de; kanındaki çok önemli vazifeleri olan kırmızı kan küreciklerinin üretim yeri oluşlarıdır Gençliğinde bütün kemiklerimin iliği kırmızı renkte olup kan hücreleri üretirken, ergenlik döneminden sonra yavaş yavaş uzun kemiklerimin iliği artık sarı kemik iliğine dönüşüp yağlanmaya ve alyuvar üretmemeye başlar Yassı kemiklerimin süngerimsi yapıdaki kırmızı kemik ilikleri ise, bütün hayatın boyunca kırmızı kalır ve kan hücresi üretirler

Kemiklerimin şekli, büyüklüğü ve birbirlerine olan nispetleri senin vücudunun tipini ve mevzuniyetini belirler Esas olarak anne ve babandan aldığın genetik özelliklere bağlı olarak gelişsem de, taşımak mecburiyetinde kaldığım yüklerin, maruz kaldığım darbelerin benim gelişmeme çok tesiri vardır Erken yaşlarda henüz daha yeni yeni kemikleşirken ağır yüklere maruz kalırsam, kırılmamak için kemiklerimin boyu uzamaz ve çabuk kemikleşmeye geçerim, böylece boyun, kol ve bacakların kısa ve küt kalır Basketbol, voleybol gibi sporlarda ise, kemiklerimin uzaması uyarılır Kemikleşme dediğimiz hâdise mineral tuzları ve D vitamini ile birlikte paratiroid bezinin hormonu ile de alâkalıdır Uzun kemiklerin uç kısımlarındaki epifiz adı verilen kemikleşme bölgelerindeki bölünme faaliyetleri ile yeni üretilen kemik hücreleri kemiklere ilâve olarak onların uzamalarını sağlar Bu kemikleşme bantları ergenlik çağından sonra faaliyetini durdurarak uzamayı bitirir Kız çocuklarında bu durum daha erken 18-19 yaşlarında son bulurken, erkek çocuklarında 21-22 yaşlarına kadar devam eder ve onun için erkeklerin boyları ortalama olarak daha uzun olur

Sen dünyaya ilk geldiğinde benim bütün elemanlarım kıkırdaktı, dolayısıyla çok yumuşak ve esnekti Her şeyi bilen ve görüp gözeten Rabbim, doğumda hem sen, hem de anneciğin zarar görmemesi için böyle hikmetli bir tedbir almış Eğer doğumdan önce kemikleşseydim, doğum esnasında zavallı anneciğin ölebilir, senin de birçok yerin kırılabilirdi Halbuki plâstik özelliği yüksek olan kıkırdak elemanlar sayesinde doğumda sakat kalma ve ölme riski çok azalır Daha sonra zaman içinde kıkırdak elemanlar yerini kemik hücrelerine bıraktı ve kalsiyum tuzlarını da biriktirerek sertleştim ve kemikleştim Sadece eklem yüzeylerinde ve kaburga uçlarında kıkırdak parçalar kaldı

Sevgili Hasan! Sıra, belki de neşeni kaçıracak bir soruya geldi: Hiç eski bir mezarın açılışında bulundun mu? Bazen mezarlıkta yer kalmayınca, çok yakın akrabalardan birinin mezarı açılarak yeni ölmüş kişiyi onun yanına gömerler İşte böyle bir mezar açıldığında, cesedin (benim dışımda) bütün kısımlarının toprak olduğunu görürsün Sadece kafatasımın ve bazı diğer kemik elemanlarımın çürümeden kaldığını görürsün Çok uzun süre sonra bu kemiklerim de çürüyecektir, ama diğer dokulara göre çok geç çürüdükleri için mezar kazılarında genellikle bazı kemik elemanlarım bulunur Geçmişte henüz Kur'ân nâzil olurken, beni yaratan Rabbime ve haşir gününe inanmayanların bazısı eline aldığı bir kemiği gösterip "Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek " demişti (Yasin, 78) Hemen arkasından gelen âyet ise cevabını veriyordu: "De ki: Onları ilk defa yaratan diriltecek O, her yaratmayı bilir" (Yasin 79) Daha başka birçok yerde, gerek ilk yaratma ile ilgili gerekse haşirle ilgili olsun, âyetlerde, hep çürümüş veya kuru kemikler geçmektedir Demek ki, Rabbim vücudunun kemiklerine dikkat çekmek istiyor! Belki de şöyle diyor veya ben bu şekilde anlıyorum: "Ey Hasan! Kemiklerini, eklemlerini ve bütün iskelet sistemini çok mükemmel yarattım! Hayatını rahat bir şekilde sürdürebilmen için her türlü tedbiri aldım; en ince detaylarına kadar hassas bir şekilde seni eksiksiz yarattım! Bu kadar mükemmel yaratırken bir yerden model mi aldım, yoksa başka birinin plânlarını mı uyguladım? Hayır! O halde, sonsuz ilmim ve kudretimle, seni başta nasıl hiç yoktan yarattıysam, öldükten sonra da tekrar diriltmeye gücüm yeter!"

İşte böyle Hasan! Ben böyle anlıyorum; Yaratıcımın sana ve bütün insanlara hitab eden mukaddes kitabının mesajını Anlama ve idrak etme kabiliyetin benimkinden daha mükemmel yaratılmış Onun için yürürken veya herhangi bir iş yaparken, uzuvlarındaki mükemmel kemik parçalarımı daima düşün ve tefekkür et! Böyle bir tefekkürün, sana yeni ufuklar açacağına inanıyor, bunu temenni ediyorum

Alıntı Yaparak Cevapla

Organlarımızı Tanıyalım...

Eski 08-27-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Organlarımızı Tanıyalım...




Ben Hasan'ın Sinir Sistemiyim

ProfDr Arif SARSILMAZ

Sevgili Hasan!
Vücudunda şimdiye kadar kendini anlatan organ ve sistemlerin en mükemmeli ve hepsinin arasında irtibat kuran bütünleyici bir sistemim Damarlar nasıl vücudunun her yerine gıda ve oksijen taşımak üzere -toplu iğne ucu kadar boş yer bırakmamak kaydıyla- yayılmışsa, ben de senin vücudunda olup biten her şeyden haberdâr olmak üzere, bir ağ gibi vücudunun her yerini sarmış durumdayım Koluna bir böcek bile konsa hemen fark ediyorsun Bir damla teri sana hissettiren benim İç organlarındaki herhangi bir rahatsızlığı uygun dozda bir sancı ile hemen haber veriyorum Haber vermekle kalmayıp, çare araman için seni uyarıyorum

Kendimi anlatmakta çok zorlanacağımı itiraf edeyim Sinir sistemi denildiğinde, neuron adı verilen hücrelerden yapılmış bir hücre yığını akla gelir Fakat bu öyle bir hücre yığınıdır ki, yaratılmış olan en kompleks nesneden söz ettiğimiz asla unutulmamalıdır Çok mühim olan ana merkezler; -birbirine yakın olarak- çok büyük bir kitle hâlinde kafatası içine yerleştirilmiş, sistemimin uzantıları ve talî merkezler ise, vücudunun değişik bölgelerine yayılmış vaziyettedir Zamanını almayacağımı bilsem, her ay bir bölgem ve ayrı bir sinir dalım kendini anlatır, ne kadar mükemmel, akıl almaz işler yaptıklarını ortaya koyarlardı Fakat sizi fazla sıkmamak için meseleyi hulâsa etmeye çalışacağım Buna rağmen yine de uzatıp, konuyu dağıtırsam lütfen kusuruma bakmayınız Zira Allah'ın yarattığı en mükemmel organdan bahsedilirken ister istemez bazı sıkıntılar olacak



Daha iyi anlaşılabilmem için bütün kısımlarımı tek tek konuşturma yerine, onlar adına; "beyin" olarak ben konuşacağım Sistemi; daha iyi kavrayabilmeniz için ikiye ayırmamızda fayda vardır Bunlardan birincisi benim de başkan olarak içinde bulunduğum, talamus, hipotalamus, beyincik, omurilik soğanı ve omurilik olarak kabaca kısımlara ayırabileceğimiz Merkezî Sinir Sistemi, diğeri ise, bu merkezlerden çıkan ve tıpkı fiber optik telefon kabloları gibi bütün vücuda yayılan Çevre Sinir Sistemi'dir Büyük beyin denilen ve iki büyük yarım küre halinde olan benim dışımdaki, diğer daha küçük kısımlara beyin sapı da denilir Bütün sistemlerde merkez daha önemli olduğu gibi, senin vücudunda da esas merkez olan ve kafatasının içinde korunan asıl beyin yarım küreleri ile beyin sapına ait kısımlar (beyincik, omurilik soğanı, talamus ve hipotalamus) çok önemlidir İkinci olarak gelen omurilik de merkezden kabul edilir, fakat kafatası içinde değil de, omurların dizilerek teşkil ettiği kanalın içine yerleştirilmiştir Omurilik yaralanmalarında merkeze olan yakınlığa bağlı olarak hayatî ehemmiyet artar


Merkezi sinir sistemi Çevresel sinir sistemi

Merkezden çevreye dağılan sinirlerden müteşekkil kısımlarda meydana gelen yaralanmalarda, ilgili organda felç veya fonksiyon bozukluğu meydana gelse de hayatını tehdit etmez

Sevgili Hasan! Şimdi sana aklını durduracak bazı rakamlar vereceğim Aklının durması, benim yetersizliğimi ortaya koyacak ama, Rabbimin sonsuz kudreti karşısında bunun ne önemi var ki?

Hatırlarsan dolaşım sistemin ve kalbin kendilerini anlatırlarken gururlanır gibi olmuşlardı Damarların, uzunluklarını 120000 km (dünyanın çevresini üç sefer dolaşacak uzunlukta) olarak açıklarken bayağı kasılmışlardı Halbuki benim sinirlerimin uzunluğu takriben 768000 km'dir ve bu mesafe Dünya'dan Ay'a gidiş geliş uzunluğudur Bu uzunluğun yaklaşık 400000 km'si çevreye dağılan sinirlere, 368000 km'si ise; sadece merkezi sinir sistemine ait olan sinir uzunluğunun toplamıdır Aynı anda bir hücremden geçen bilgi miktarı 200000'e yakındır Bu demektir ki, vücudunun her yanından her an binlerce bilgi, milyonlarca hücremin içinden geçerek merkezden çevreye ve çevreden merkeze akmaktadır Sahip olduğum hücre sayısı yaklaşık 30 milyardır Bu hücrelerin 10 milyarı kabuk bölgemde, yaklaşık 10 milyarı beyinciğin kabuk bölgesinde, geriye kalanlar ise diğer kısımlarım ile sinirlerimin yapısını meydana getirmiştir Kıyas için söyleyeyim Bir sineğin beyninde 100 bin, bir farenin beyninde ise 10 milyon hücre bulunur Bu 30 milyar hücremin birbirleriyle bilgi alışverişi için yaptığı bağlantı ve temas noktalarının (synaps) toplam adedi 100 trilyondur Bütün bağlantıların haberleşmek için birbirleriyle oluşturabilecekleri kombinasyon sayısı ise, kâinattaki atomların sayısından daha fazladır Bir zihnî sürecin ilk başlangıcında aktifleşen hücre sayısı 10 milyon ile 100 milyon arasında olup, faaliyetin derinliğine ve ağırlığına göre bu rakam müthiş boyutlara ulaşabilmektedir Sağ ve sol yarım kürelerim arasında saniyede 4 milyar uyarı mübadelesi yapılır Sen henüz birkaç haftalık embriyon halindeyken benim % 92'm sudan ibarettir Doğduğunda, su nispetim % 90 olur Tam geliştiğinde ise; su nispetim ortalama % 77 civarında kalır Hasan düşünebiliyor musun, % 77'si su, geri kalanı da çeşitli elementlerden ibaret bir madde yığınını Kudreti Sonsuz Rabbim beni açık bir mucize olarak dünyanın en şerefli mahluku olan senin başına yerleştiriyor ve benimle medeniyetler kuruyorsun; icad ve keşifler yapıyorsun Hepsinden mühimi aracılığımla tefekkür edip, Rabbini buluyorsun Kâinatın mânâsını benimle anlaman sözkonusu göz, kulak, burun, dil ve deri gibi çeşitli duyu organlarının sahip olduğu ve donatılmış bulunduğu bütün alıcı hücrelerin gönderdiği çeşitli dalga boyları halindeki elektrik uyarılarını; görüntü, ses, koku ve tat halinde sana idrâk ettiren benim Şu satırları yönlendirmemle yazıyorsun Yaptığın her türlü işin değerlendirmesi benden geçiyor Birçoğunun farkında bile değilsin Yürürken, yemek yerken, konuşurken, uyurken vücudunun her noktasından bana gelen malumatlar değerlendirilip uygun cevaplar veriliyor Sevgili Hasan! Bir tek hücremin bir tek atomu bile kendi kendine bulunduğu yere yerleşebilir mi?

Rabbim beni o kadar muhteşem yaratmış ki, henüz sırlarımın çok azını biliyorsun Az önce yukarıda saydığım kısımlarımın herbirinin ayrı ve çok geniş muhtevalı hayatî fonksiyonları vardır Onlar adına ben sana kısaca yaptıkları işleri sayayım: Beyincik (cerebellum) dengenin ve kas hareketlerinin ahenkli bir şekilde şaşırmadan yapılmasının düzenlendiği merkezdir Bu kısmımda şuurlu bir idrak olmadığı gibi, burasının fonksiyonlarını iradî olarak değiştirmek de mümkün değildir Orta beyin kısmımı omuriliğe bağlayan piramit şeklindeki omurilik soğanı (medulla oblongata) ve varol köprüsünün (pons) teşkil ettiği beyin sapının diğer ucu, omurilik halinde kafatasının arkasındaki delikten dışarı çıkarak omurganın içine girer Burada kalb atış hızını, soluk alışverişini ve sindirim süreçleri gibi otonom sinir faaliyetlerini ayarlayan çok sayıda merkez vardır Reflekslerin denetlenmesi, vücudun iç ortamının düzenlenmesi, ayrıca beyincikle beraber hareketlerin kontrolü, iç organlardan gelen duyulara ait uyarıları tertibe koymak ve talamus ile birlikte heyecan ve uyku gibi fonksiyonların denetlenmesi de burada yapılır

Talamus; omurilik soğanı ile beyin yarımküreleri arasında, demiryollarındaki makas veya röle istasyonlarının fonksiyonunu yapar Bu bölgem, koku dışındaki bütün duyu alıcılarından gelen uyarıları toplar ve bu duyularla ilgili bilgileri şuur seviyesine aksettirmek için üst taraftaki kabuk (cortex) bölgesine gönderir; ağrı, dokunma, sesleri ayırt etme gibi duyumların şuurlu olarak değerlendirilmesinde de rolü vardır Ayrıca, şuurluluk ve uyanıklık durumları ile uyku ve dikkatin düzenlenmesinde, duyuların idraki sırasında ortaya çıkan hissî değişikliklerde rol oynadığı da düşünülmektedir Talamus'un altında yer alan Hipotalamus ise; cinsîyete ait duyguları; ağrı, hoşlanma, acıkma ve susama duyumlarını; kan basıncını, vücut sıcaklığını ve iç organlara ait diğer fonksiyonları kontrol eden önemli bir merkezdir Hormon salgılanmasının düzenlenmesinde önemli vazifeleri vardır Benim koklama lobumdan, talamustan, alın lobumdan gelen çok karmaşık sinir ağlarını bulunduran bu merkeze gelen sinir lifleri; otonom merkezlere, sap kısmımdaki ağsı yapıya (reticüler formasyon) ve hipofizin arka lobuna ulaşır Daha önce hormon sisteminde kendisini anlatan en önemli merkez olan hipofiz bezinin ön bölümünün salgısını uyaran hormonları ve hipofizin arka bölgesinde depolanıp salgılanan oksitosin ve antidiüretik hormonları üretir

Büyük beyin olarak iki yarım küremin arasında önden arkaya doğru uzanan derin bir yarık vardır Bu yarığımın taban kısmında iki yarım küre arasındaki irtibatı sağlayan nasırsı madde veya beyin direği (corpus callosum) gibi isimlerle anılan kalın bir sinir demeti bulunur Sinir liflerim omurilik soğanımda çaprazlanarak yön değiştirdikleri için, benim sol tarafım senin sağ yanını, sağ tarafım ise sol yanını kontrol eder Her iki yarım kürem birçok bakımdan birbirinin aynadaki görüntüsü gibi benzerse de, aralarında bazı vazife farklılıkları vardır Meselâ; birçok insanda konuşmayı denetleyen merkezler sol yarım küremde olduğu halde, mekân idrakını denetleyen bölgeler ise, sağ yarım küremde bulunur Belirli bir nizam içinde yapılması gereken işlerde, (toplama-çıkarma yapma veya gömleğinin düğmelerini ilikleme gibi faaliyetlerde) sol yarımküremi kullanırken, resimlerle düşünmede (meselâ, evden çarşıya giderken geçeceğin yolun krokisini çizmede) sağ yarım küremi kullanırsın İki yarımküremi birbirine bağlayan nasırımsı madde olmasaydı iki yarım kürem birbiri ile irtibat sağlayamayacağı için, balık kelimesini okuyup anlayabilirdin ama, balığı gözünde canlandıramazdın Bunun için sağ yarım küremi de kullanman gerekirdi

Beyin olarak bu anatomik yarım kürelerimin üzerini örten gri renkteki ve bol kıvrımlara sahip olan ve hücrelerimin ana gövdelerinin daha çok bulunduğu kabuk bölgeme (cortex) boz madde, bunun altındaki daha açık renkteki ve hücrelerimin uzantılarının (aksonların) bulunduğu bölgeye de ak madde deniliyor Üstüste tabakalar halinde dizilmiş altı ayrı hücre tabakasının meydana getirdiği kabuk bölgem; duyulara ait uyartıların alınıp analize tabi tutulduğu, iradî olarak yapılan kas hareketlerinin denetlendiği, akıl yürütme, hatırlama ve öğrenme gibi faaliyetlerin merkezidir Şuurlu faaliyetlerin ve düşünmenin merkezi olan yarım kürelerimin teşkil ettiği asıl beyin veya büyük beyin, bütün beynin % 85'ini teşkil eder Doğduğunda ağırlığım 400 gramdı Bir yaşına kadar çok hızlı büyüyerek 800 grama ulaştım Dört yaşına geldiğinde ise 1200 gram oldum Yedi yaşından sonra büyümem yavaşladı ve 20 yaşlarında ortalama 1379-1434 gram geliyorum Kadınlarda ise, biraz daha hafif çekerim ve gerçek ağırlığıma erkeklere göre biraz daha erken ulaşırım (ortalama 1230-1306 gram) Bu gençlik yaşından sonra her yıl ortalama bir gram kadar eksilirim ve 75 yaşlarına gelirsen, 20 yaşındakine göre onda bir nispetinde küçülmüş olurum Bu küçülmemin sebebi 20 yaşından sonra, aşağı yukarı her gün 50000 sinir hücremin ölmesi veya işe yaramaz hâle gelmesidir Kıkırdak, kemik, deri, bağ dokusu ve karaciğer gibi vücut hücrelerinin bölünerek kendini yenileme ve sayılarını artırarak büyüme özellikleri olduğu halde, beni teşkil eden sinir hücrelerim senin kaderine yazılmış olduğu miktara gelinceye kadar, ana rahmindeki ilk gelişme safhalarında çoğalarak sayılarını tamamlarlar ve daha sonra bölünerek çoğalma özelliklerini kaybederler Dolayısıyla herhangi bir yaralanmada o bölgemdeki hücreler öldüğü için, ilgili fonksiyonlarda da arızalar gösterir Bu durumda aklına şu soru gelebilir: Hücre sayısı sabit olduğu halde, 20 yaşına kadar hücre sayısı artmadan ağırlığı nasıl artıyor? Evet, hücre sayısı artmıyor, fakat hücrelerarası bağlantıların sayısı artıyor Dolayısıyla ağırlığımda artmış oluyor Tabiî ki bu bağlantılar için dışarıdan gıdalar ile yapı malzemesi ekleniyor Yaşlandıkça bu bağlantılar azalıyor Gençlik döneminde yaşadığın, okuduğun, gördüğün her tecrübe ve bilgi bu bağlantıları artırıyor Dolayısıyla benim düşünme ve akıl yürütme kapasitem büyüyor Yaşlılığında da zihnî faaliyetlerden uzak kalmazsan, okuyup-yazma, insanlığa faydalı olma ve diğer sosyal aktiviteleri azaltmazsan bağlantılar artmaya devam eder Hücrelerim azalsa bile, zihnî fonksiyonlarını kaybetmeden faaliyetlerini sürdürebilirsin Ancak yeter artık, dinleneyim dedin mi, hemen hücrelerim bağlantılarını çekmeye başlar ve zamanla da kapasitemdeki azalmayı fark etmeye başlarsın Merkezi sinir sistemindeki hücrelerim yaralanıp hasarlandıklarında kendilerini tamir edemiyorlar Fakat çevreye ait sinir sistemindeki hücrelerimin hücre gövdesi zarar görmediyse, uzantıları tamir edilebilmektedir Bu özellik sayesinde; kolu, bacağı veya parmağı kopan kimselerin kopan organları, mikrocerrahi ile hassas şekilde dikildiğinde, sinirler kendini tamir edebilmekte ve tekrar vazife görebilmektedir Beyin ve omurilikte olmayan bu özelliğin kol ve bacak sinirlerinde bulunuşunun görünen sebebi, bu sinir demetini saran kılıfın hücreleri büyümek üzere uyarmasıdır Zaten en mükemmel cerrahi teknikler olsa bile hiç kimse kopmuş sinir liflerini dikemez Ama bu lifleri bir arada tutan (tıpkı içinde çok ince teller bulunan ve üzeri plastik kaplı elektrik kabloları gibi) sinir kılıfı kalın olduğundan, dikilerek kopuk kısım eklenebilir Daha sonra bu dış kılıfın kılavuzluk yapmasıyla kılıfın içindeki yüzlerce sinir lifinin her biri günde 1 mm büyüyerek bir aydan, bir yıla kadar bir müddet içinde iş görebilme özelliği kazanmaktadır

Büyük beyin denilen yarım kürelerimin üzerindeki belli yarık ve kıvrımlar esas alınarak kabuk (cortex) üzerinde bir haritam çizildiğinde, çeşitli duyulara ve faaliyetlere ait belli bölgelerde hususî yoğunlaşma ve sınırları nisbeten belli odaklar belirlenmiştir Şematik şekilde değişik renklerle boyanmış bu merkezlerin her birinin adı ve ağırlıklı olarak yaptığı hususî fonksiyonları vardır Meselâ başının tam arkasındaki (occipital bölge) ensenin hemen üstündeki kısmım görme sahası; şakak bölgene denk gelen kısımlarım işitme sahası; bunun hemen ön tarafı sol tarafta konuşma sahası (genellikle); alın tarafının (frontal lob) orta oluğunun ön duvarında hareketlerin plânlanmasına ait ilk merkez; üst tarafın ön bölgesinde kompleks hareketlere ait saha; hemen arkasında tam orta yan bölgede basit hareketlere ait saha; bunun arkasında ve işitme sahası ile komşu olup yukarıya kadar uzanan bölge ise, dokunma duyusuna ait saha olarak tanımlanmıştır Fakat bu sahalar çok kesin sınırlı olmayıp kısmen dağınık bir konumda ve birbirleriyle çok girift bir bağlantı ağına sahiptirler Bu bölgelerin yakınındaki birleştirme sahalarının görevi duyulardan gelen uyarıları görüntülemek ve mânâlandırmaktır Alınan uyarılar önceden yaşanmış tecrübeleri ve hatıraları canlandırdığında, uyarıları veren nesne veya hâdise tanınır Kompleks iradî hareketlerin yapılabilmesi için önce hareket plânının zihinde belirtilmesi, sonra bu plânın birleştirici sinir liflerimle hareket sahalarına aktarılması gerekir Konuşma gibi çok karmaşık hareket ve duyu birleştirme mekanizmalarının söz konusu olduğu bir faaliyetin insandaki varlığı bile başlı başına bir mucize olduğu halde, bazılarının maymun beyninin evrimleşerek insan olduğunu ve konuşmayı öğrendiğini iddia etmesi karşısında insanın küçük dilini yutası geliyor

Kafatasından çıktıktan sonra, uzun bir kordon şeklinde omurganın içinde uzanan omurilik (medulla spinalis), boynun altında kalan vücut bölgelerinin uyaranlarının bağlandığı merkezdir Beyinde boz madde dışta (kabukta), ak madde içte olduğu halde, omurilikte boz madde kelebek şeklinde bir görünümle iç tarafta, ak madde ise bunu saracak şekilde dış tarafta bulunur Bu merkezde başta deri ve kasların olmak üzere, çevreden gelen bütün duyu siniri hücreleri, hareket siniri hücreleriyle doğrudan sinaps veya ara bağlantı hücreleri vasıtasıyla omurilik reflekslerinin ortaya çıkmasını sağlar Bağlantı hücrelerinin bir bölümü refleks cevabı verirken, bir bölümü de uyartıları bana taşıyarak iradî kararların çıkması temin edilir Meselâ çiviye bassan, çivi daha derine temas ettiği sırada bu uyarı duyu lifleriyle omuriliğe iletilir ve vakit kaybı olmaması için benden önce omurilik hemen hareket sinir liflerini uyarır ve kaslarına giden bir emirle ayağını kaldırman sağlanır Acil olarak ayağını refleksle kurtardıktan sonra, beyin korteksinden gelen iradî yönlendirmeyle bastığın yere dikkat etmeye, ayağın kanamışsa yarayı sarmaya vb diğer şuurlu faaliyetlere başlarsın Omuriliğimden 31 çift (sağlı-sollu) sinir çıkar Kafatası içindeki beyin bölgesinden ise 12 çift sinir çıkar Bunların hepsi birden merkezi sinir sisteminden çıkmış ve çeşitli organlara dağılmış olan çevreye ait sinir sistemidir Beyinden çıkan 10 sinir olan vagus siniri dışındaki bütün kafa sinirleri baş ve boyun bölgesinin duyu ve haraketle ilgili faaliyetlerini denetler Omurilikten çıkan 31 çift sinir düzenli olarak herbir omurun yan tarafındaki deliklerden çıkar Bu sinirlerin her birinin getirici (duyu siniri) ve götürücü (hareket siniri) olmak üzere iki kökü vardır Bu kökler omuriliğin hemen dışında birleşerek duyu ve hareket sinirlerine ait lifleri birlikte taşıyan kordonları meydana getirir Her bir organına da, bu sinir kordonlarından, belli bir plân ve sistem içinde dallar ayrılır Meselâ eline batan bir iğneyi hisseden alıcı duyu hücresi, bu uyarıyı getirici kol vasıtasıyla omuriliğe aktarır Omurilikten çıkan refleks ile elini çekme cevabı ise, götürücü sinir ile, kol ve el kaslarına iletilir Böylece hemen elini çekersin Bu örnek basit bir reflekse ait olan durumdur Çevreye ait sinir sistemindeki hareket siniri hücreleri, iskelet kaslarına dağılan somatik sistem ve iç organlara dağılan otonom sistem olarak iki gruba ayrılır Somatik sistem faaliyetlerinin büyük kısmı şuur seviyesinde iradî olarak gerçekleşirken, otonom sistemdeki faaliyetler büyük ölçüde irade dışı veya şuuraltı dediğimiz çok sırlı hususiyetlere sahiptir Otonom sistem kalb, salgı bezleri ve kan damarları, solunum, sindirim, boşaltım ve üreme sistemlerindeki düz kasları bizim haberimiz olmadan kontrol altında tutar Sevgili Hasan! Eğer herşey senin kontrolüne verilseydi bu kadar işle başa çıkabilir miydin? Lokmayı ağzına atıncaya kadar iraden işe karışıyor Bütün sindirim salgıların, mide ve bağırsak hareketlerin, artıkların atılması hep senin iraden dışında otomatik olarak yürütülüyor Nefes alış-verişin sen uyurken durmuyor Böbreklerin sen uyuyorsun diye boşaltım faaliyetini bırakmıyor Kalbin istirahata çekilmiyor Karaciğerin yan gelip yatmıyor; pankreasın insulin salgısını kesmiyor Bütün iç organların ve kan damarların en gerekli olan yerde ve zamanda düz kaslarla çalışmasını sürdürüyor Bütün bu faaliyetler haberin olmadan yürütülüyor Zaten yapmaya kalksan beş dakikada yorulur, dikkatin dağılır ve takip edemez hâle gelirsin

Otonom sinir sistemimdeki sinir kordonları sempatik ve parasempatik olarak ikiye ayrılır Bu iki sistem birbirine karşılıklı cevap verecek şekilde yaratılmış ve her bir organa ikisinden de birer kol verilmiştir Böylece hiçbir organ başıboş bırakılmamıştır Bunlardan birisi organı hızlı çalışmaya, daha fazla ürün çıkarıp netice almaya teşvik edecek şekilde uyarırken, diğeri aksine organı yavaş çalıştırmaya, daha az ürün çıkarmaya ve durdurmayı teşvik edecek şekilde uyarılar gönderir Bu iki zıt uyarı arasında organ bulunduğu durum ve şartlara göre optimal çalışma temposunu muhafaza etmiş olur Sempatik sistem; genellikle stres ve şoklarda cevap vererek vücudunu bu gibi durumların tesirlerine karşı hazırlar Meselâ; kan basıncın, kandaki şeker seviyen, terlemenin artması, gözbebeklerinin genişlemesi ve kaslarındaki kan akımının yoğunlaşması sempatik liflerin tesiriyle ortaya çıkar Parasempatik sistem ise; iç organların normal vazifelerini yapabilmeleri için, onları eski sakin hallerine getirmek adına kan basıncını düşürme gibi aksine uyarılar çıkarır



Baştan beri birçok kısımdan ve uyarılardan bahsettim, ama esas temel taşım olan sinir hücremden ve bir sinir hücresinin nasıl çalıştığından bahsetmedim 30 milyar kadar sayıda olan nöron adındaki hücrelerim sistemin her yerinde iş gören asıl ünitelerdir Bir nöronun ana hücre gövdesi ve buradan çıkan ağaç dalları gibi uzantıları vardır Ağacın gövdesi gibi olan tek ve kalın uzantıya akson, ağacın dalları gibi olan çok sayıda ve ince uzantılara ise dendrit denir Elektrik akımı halindeki sinir uyartıları aksondan dendtrite doğru ilerler Bir sinir hücresinin aksonundan, diğerinin dendriti arasındaki bağlantı noktası (synaps)'ndaki boşluğa nörotransmitter adı verilen bir kimyevî madde salgılanır Neuropeptidler, aminoasitler, asetilkolin ve monoamid cinsinden olan bu maddeler karşı taraftaki hücrenin zarına ulaştığında hemen oradaki dendritte bir elektrik akımı başlatılır Tıpkı art arda dizilmiş domino taşlarının sırayla yıkılması gibi veya maçlardaki seyircilerin sırayla kollarını kaldırıp yerlerinden kalkarak hasıl ettikleri dalga hareketi gibi, bu elektrik mesajlar da hızla hücrenin bir ucundan diğer ucuna peşpeşe ateşlenen minik elektrik atımları halinde ilerleyerek diğer komşu hücreye iletilir Sakin haldeki hücre -70 mV potansiyele sahipken, aksiyon potansiyeli olarak bilinen +30'dan +40 mV'a kadar bir akımla her türlü bilgi iletilir Her bir hücre saniyede 1000 kadar sinyal iletebilir



Hafıza dediğiniz ve mahiyetini henüz tam olarak bilemediğiniz halde her gün yüzlerce tecrübeyi kaydeden, gerektiğinde tekrar hatırınıza getiren bilgi bankasının nasıl çalıştığı hususunda çeşitli teoriler ileri sürülmektedir Fakat bu sorunun cevabının, beni meydana getiren milyonlarca neuronun içinde yattığını biliyoruz Bütün duygu, düşünce ve fiillerimiz bir hücreden diğerine aktarılan elektrikî ve kimyevî sinyallerle ortaya çıktığı gibi, bunların kaydedilmesi de, yine muhtemelen aynı şekilde elektrikî ve kimyevî sinyaller yoluyla olmaktadır Hafıza için benim üzerimde sınırları kesin ve belli bir merkez söylemek zordur Belki bütün bölgelerle hafızamın alâkası vardır Bazı hatıralar ses, bazısı görüntü, bazısı koku, bazısı hayal, bazısı kızgınlık, öfke ve sevinç gibi duyguların hafızada saklanmaları da farklı şekillerde olmaktadır Benim hafıza kapasitemin büyüklüğünü hayal bile edemezsiniz! Kısa dönemli ve uzun dönemli olmak üzere iki çeşit hafızaya sahibim Kısa dönemli hafızamda bir seferde en fazla dokuz ayrı şeyi saklayabilirim Çoğu kimse bir anda yedi şeyden fazlasını aklında tutamaz Kısa dönemli hafızamda hiçbir şey birkaç dakikadan fazla kalmaz Bundan daha uzun bir süre sonra hatırlayabildiğin her şey uzun dönemli hafızama kaydedilir Burada; günler, haftalar, aylar ve hattâ yıllar boyunca kalırlar Bildiğiniz ve öğrendiğiniz herşey uzun dönemli hafızanızda saklanır Sekiz yaşına geldiğinizde hafızanızdaki bilgi, bir milyon ansiklopedi cildini dolduracak kadar çoktur Buna rağmen bu miktar devede kulak kalacak kadar azdır Zira uzun dönemli hafızam hiçbir zaman dolmayacak kadar sınırsız bir kapasiteye sahiptir Yüz yaşına gelsen bile devamlı yeni şeyler depolayabilecek bir kapasiteye sahip olduğumdan, sakın ola ki, çocukların kafası almaz, fazla gelir diye eğitim ve öğretimlerini eksik bırakma Bazı kendini bilmezler sık sık konuşurlar; "küçük yaşta çocukların kafasını ezberlemeye zorlamayın, çocukların beynini durdurursunuz" derler Sakın bunlara inanma! Yabancı dil öğrenme, Kur'ân ve dini bilgiler eğitimi gibi faaliyetler bilhassa küçük yaşlarda çok daha kolay ve sağlam bir şekilde hafızama elektrik atımları olarak yazılır Küçük yaşlardaki bu tip faaliyetler aslında hafızamı daha da güçlendirir Hatırlama denilen hâdise, kaydedilen elektrik atımı şifrelerinin o hâdise olduğu zaman kaydedildiği sırada tekrarlanmasıdır Bazen bir kişinin ismini hatırlamak istersin, fakat dilinin ucuna kadar geldiği halde bir türlü hatırlayamazsın Uğraşır durursun; yorulur sonra vazgeçersin İki gün sonra aniden o isim veya olay aklına geliverir Hayret eder ve sevinirsin Bunun nasıl olduğunu merak mı ediyorsun? Sen hatırlamaya çalıştıkça, bu bilgiye ait dosyayı nereye koyduğunu bilemediğin için bütün sinir hücrelerimi teker teker kontrolden geçirirsin Fakat milyarlarca hücrenin hangi kısmında olduğunu bulamıyorsun Çünkü o bilgiye sahip dosyayı ya çok kullanmadın veya önem vermediğin için dikkatli bir yere koymadın Ama babanın adını hiç unutmuyorsun, çünkü çok önem vermiş ve kullanmışsın; her an gözünün önündeki bir dosyada duruyor İşte aramaktan sıkılıp vazgeçsen de, şuuraltı diye isimlendirilen, çok daha esrarlı bir mekanizma, haberin olmadan aramaya başlıyor İki gün sonra ancak bulabildiği dosyayı aniden önüne çıkarıyor ve şaşırıyorsun Şuuraltı çok sırlı bir yerdir ve her şeyine tesir eder Şuuraltına ancak çok samimi duygular; perdesiz, riyasız, gerçek düşünceler yazılır Bir de seni sarsan, yaşadığın acı ve kötü hatıralar, günahlar Bu tip şuuraltının sebep olduğu, suçluluk duygusu ve aşağılık kompleksi birçok davranışına akseder Fakat bu gibi problemler insan olmanın kaçınılmaz bir neticesidir; bunlardan kurtulabilmek de, yine senin elindedir İrade insanı olup, hayırlı ve iyi işlerle meşgul olduğun ve sabırla devam ettiğin takdirde, bir müddet sonra ikinci fıtrat kazanarak, şuuraltının kirli bölümlerini rahatsız etmeyecek şekilde ıslah edebilirsin Zaten vicdan ve din duygusu da bu yüzden canlılar içinde sadece insana verilmiş bir rahmettir Şuuraltının suçluluk ve günah duyguları altında çok fazla baskı altında kalması, sen farkında olmadan, otonom sinir sistemi yoluyla talamus, hipotalamus ve hipofiz gibi cirmi küçük, fakat ağırlıkları çok büyük organlarına tesir ederek bütün vücut dengeni bozar ve neticede hasta olursun Başlangıçta organik bir rahatsızlığın olmadığı halde bir müddet sonra şuuraltının baskısı yüzünden içine girdiğin psikosomatik hastalığın, bir organının çalışmasını bozarak gerçek bir hastalığa inkılab edebilir Tabiî ki bunun aksi de mümkün, yani telkinle, güzel düşünce ve hayırlı işlerle şuuraltının otonom sinir sistemine gönderdiği müspet sinyaller hastalanmış bir organını iyileştirmeye sebep olabilir

Sevgili Hasan! Sana anlatacak o kadar çok yönüm ve sırlı faaliyetlerim var ki, ne bu derginin sayfaları ne de kitaplar yeter Ama ister istemez bir yerde kesmek mecburiyetindeyim Daha rüyalardan bahsetmem gerekirdi Bazılarının ruhî hastalık veya bozukluklar dediği (aslında ruh hasta olmaz, hasta olan nefsdir) ve tabiî ki ruhuna da tesir eden karışık hallerden bahsedecektim Parkinson, alzheimer, felçler, uyuşturucuların tahribatı, uyku ve hipnoz gibi durumları inceleyecektik Fakat bunların her biri ayrı bir yazı mevzuu olacak kadar çok geniş ve ayrıca bu dergide geçmişte bu hususlarda çok yazı çıktığı için, onlara havale ederek sana son sözlerimi söylemek istiyorum Son günlerde televizyonlarda dikkat ettiysen yine Darwinizm furyası başladı Bazı insanların hiç başka işi yok Durup dinlenmeden, senin maymunlarla aynı soya ait ortak bir atadan geldiğini ısrarla kabul ettirmeye çalışıyorlar Buradaki asıl temel düşüncenin akılsız ve şuursuz tabiattan tesadüfî mutasyonlarla, kendi kendine ortaya çıkan rastgele kimyevî reaksiyonlarla bütün canlıların ve sonunda da insanın dünyaya geldiğini, dolayısıyla da bir Yaratıcı'ya ihtiyaç olmadığını ima etmek olduğunu biliyorsun Birisi böyle bir iddiada bulunduğunda, sadece üzerimdeki Rabbimin isimlerini gösteren sanatları anlatman yeter Maymunumsu bir canlının beyninin hangi mutasyonlarla konuşmayı öğrendiğini; vicdan, akıl, zihin, zekâ, idrak gibi duyguların sırlı mahiyetinin nasıl tesadüfen ortaya çıkabileceğini; milyarlarca hücremin bir tekinin bir dalını bile nasıl yoktan yaratabileceklerini izah edebilirlerse, ondan sonra konuşsunlar

Sevgili Hasan! Bu satırları yazman için elini kullanırken, kelimeleri okurken, okuduklarını arkadaşlarına anlatırken ve bütün bu bilgileri öğrenip düşünce süzgecinden geçirirken, hep sinirlerimi ve merkezlerimi kullanıyorsun Bir an yok ki, senin vücudundaki herhangi bir hâdiseden habersiz kalayım Bütün bunları vicdanında duyup, Rabbimin verdiği lâtifelerle marifet ufkuna yükselmek için de üzerimdeki sırlı fakültelerden kimbilir kaçını kullanacaksın Yaptığınız en büyük bilgisayarlar bile yanımda çocuk oyuncağı gibi kalıyor Buna rağmen, bu bilgisayarları plânlayıp dizayn eden, her parçasını yerli yerine koyan mühendislerin ve ustaların bilgileri ve ustalıkları da ancak benimle mümkün oluyor Sen bilgisayarı yapıp kurup çalıştıranları herhalde inkâr etmiyorsun? O halde, binlerce bilgisayarın kapasitesini aşan, beni, sonsuz bir ilim ve kudretle yaratan Allah (cc)'a teşekkür etmeyi; iyi, güzel, doğru işlerde kullanmayı unutma! Rabbime emanet ol!


Alıntı Yaparak Cevapla

Organlarımızı Tanıyalım...

Eski 08-27-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Organlarımızı Tanıyalım...





Ben Hasan'ın Kalbiyim
ProfDr Arif SARSILMAZ

http://wwwturkbiyolojigooglepagescom/kalbingerekatvideoswf

Sen daha doğmadan aylar önce çalışmaya başladım ve bir dakika durup dinlenmeden her saniye göğsüne içten -tık tık- vurduğum halde hiç bana kulak verip de, "kim bu?" diye dinledin mi? Ben senin vücudunun motoru olan ve “kalb” olarak isimlendirilen bir organınım Yıllardır beni dinlemediğin ve merak edip de bakmadığın için, bugün biraz nasihat etme ihtiyacını hissettim:
Daha henüz ana rahminde 19 günlük iken özel bir hücre yığınından yaratılmaya başlandım Önce bir tüp gibiydim, sonra kıvrılıp döndüm ve yavaş yavaş odacıklarım ve komşu damarlarım yaratılmaya başlandı Aslında vücudunun diğer hücreleriyle birlikte hepimiz tek bir hücreden yavaş yavaş çoğalarak farklılaştık Diğer arkadaşlarım daha henüz birkaç günlük iken sinir, deri, kıkırdak, kas vs gibi farklı işler görmek üzere değiştiler Beni teşkil eden hücreler ise çok özel şekilde programlanmışlar Belli bir sayıya ve kitleye ulaşınca da 22 günlük iken, hep birlikte ‘uygun adım marş’ komutunu aldık ve bilemediğimiz bir süre çalışmak için iş başı yaptık Bizim hep birlikte kasılmamızla ortaya çıkan sesi ve hareketi siz kalb atışı veya nabız vuruşu olarak hissedersiniz Gerçi şimdi vücudunda çalıştığım Hasan bu vuruşlarıma pek dikkat etmiyor, ancak hızlı koştuğunda bacakları daha fazla kan istediği için mecburen vuruşlarımı artırıyorum ve o zaman Hasan beni fark ediyor, ama meselenin üzerinde hiç durmuyor Sanki bu vazifeyi ebedî yapacakmışım ve hiç yorulmayacakmışım gibi bir gaflet içinde Hadi bu yine küçük bir gaflet, Hasan'ın gençliğine veriyorum, ama asıl büyük gaflet beni nereden bulduğunu, kimin kendisine hediye ettiğini aklına getirmemesi, beni kendisine hediye eden Yüce Zât’ı düşünmemesi İşte bu gafleti kabullenemiyorum Hem şimdi liseye gidiyor ve biyoloji derslerinde de az-çok benden bahsediyorlar, ama bu hususta Hasan'a da pek kızamıyorum, garibime; benden sadece basit bir pompa gibi bahsedecek tarzda ders veriyorlar Halbuki ben onun beynine kan pompalamasam, parmağını bile oynatamaz Fakat bugün Hasan'ı ciddi şekilde tefekküre sevk etmeyi, benim sadece bir et parçası olmadığımı, beni Yaradan’ı tanıtmak istediğimi kendisine bildireceğim Bundan sonraki hayatında bana hem maddî hem manevî yönümle dikkat etmesini, aksi taktirde sonunun kötü olacağını söyleyeceğim Çünkü ben onun dostuyum ve dost acı söyler, henüz ömrü ve gençliği varken kendini toparlasın istiyorum

Vücudunun yapı taşları olan bütün hücrelerinin (belki 100 trilyon hücre) hepsinin ayrı ayrı beslenmesi, nefes alması, sindirim yapması, artıklarını boşaltması ve özel vazifelerini yapması için ilk önce bana ihtiyaçları var Niçin mi? Çünkü benim hiç durmadan çalışmam sayesinde, her türlü ihtiyaçları karşılanır Bu yüzden daha embriyo döneminde, bütün sistemlerden önce çalışmaya başlarım Ne kadar çalışacağımı ben de bilmiyorum Çünkü bazen sapasağlam olduğum halde, Rabbim'in emrini getiren melek dur derse, mecburen dururum ve vazifemi terk ederim Fakat çoğunlukla hayata son veren Azrail isimli melek hiçbir şey yokken dur demez, muhakkak bir sebebi kullanır Benim durmamı gerektirecek o kadar çok sebep var ki, hele trafik kazalarının, terörün ve intiharların son hızla arttığı bu çağda Aslında nasıl çalıştığıma ben bile hayret ediyorum Kazalardaki yaralanmalar ve damar kopmaları neticesi oluşan kan kayıplarına karşı bazı tedbirler programıma yüklenmiş durumda, ama yaralanmadan bir müddet sonra kan kaybı telafi edilmez ve yara yeri dikilmezse, yorulup vazifeyi bırakabilirim Bazı zehirlenmelerden çok çabuk etkilenebilirim Hadi bu kazalar neyse de, asıl beni üzen düzensiz yaşamanız, uygun olmayan beslenmeniz, hareketsizliğiniz ve tembelliğiniz, bilhassa da stres içinde huzursuz ve herkesle didişerek hayat sürmeniz Bunlara karşı bir müddet tahammül ediyorum, ama bazen canıma tak deyince, yeter artık deyip bırakıyorum veya bırakır gibi yapıp dikkat çekiyorum Hemen ortalıkta bir feryâd u figân, aman doktor! yetiş!, yok dil altı hapı, yok adrenalin veya masaj İyi de kardeşim! Beni bu hâle getirinceye kadar aklın neredeydi!!?

Hasan! bak sana tekrar söylüyorum, bana en büyük kötülüğü yine sen yapıyorsun, birgün yorulur da bırakırsam, hiç gücenme! Hiç durmadan yağlı yemekleri tıkıştırmakla meşgulsün, alt komşum mide hep şikayet ediyor, içimi çok dolduruyorsun diye, o şişince bu sefer benim üstüme abanmaya başlıyor ve ister istemez sıkışıyorum Halbuki "midenizin üçte biri boş kalsın, sofradan tam doymadan kalkın" hadîsini duymadın mı? Hadi sebzeler neyse de, yağlı börekler, tereyağlı baklavalar, kızartmalar, kebaplar neyin nesi? Dikkat et! Yoksa bunların hesabını önüne koyarım, ama iş işten geçmiş olur Tamam, anladık dünya nimetlerinden istifade etmeli ama, herşeyin bir kararı var Böyle devam edersen kapaklarım yağdan kımıldayamaz hâle gelecek, ana arterlerim tıkanacaktır Koronerlerim zaten ince olduğundan kısa sürede tıkanırlarsa ve beslenemeyip teklersem, karışmam

Sabahtan akşama kadar televizyon karşısında oturuyorsun, hiçbir hareket yok, utanmasan köşedeki bakkala bile arabayla gideceksin, hiç olmazsa günün belli vakitlerinde kültür-fizik hareketleri yapsan Bazı arkadaşların Yaratıcımız’a ibadet ederken, beni sağlıklı kılacak hareketleri hiç olmazsa asgarî seviyede yaparak, hem kulluk vazifelerini yerine getirmenin huzuru içinde oluyor, hem de beni rahatlatıyorlar Zaten senede bir ay, günün belli vaktini aç geçirdikleri için bende de bir rahatlama oluyor ve bazı yağların yakılması kolaylaşıyor

Benim ana gövdemi yapan kas liflerim her doğrultuda karışık bir yumak şeklinde yerleştirildiğinden kasılma ve gevşeme haraketlerini yaparken, şeklimi çok fazla bozmadan, göğüs boşluğundaki yerimde rahat çalışabilyorum Bu çalışma esnasında duvarlarımın yüzeyi, koruyucu bir kafes olarak çatı şeklinde üzerime gerilmiş kaburgaların iç tarafına sürtünmeden doğan aşınmayı engellemek için iki katlı bir zarla sarılmış, ayrıca bu iki zarın arasına da bir sıvı konulmuş ki, böylelikle sürtünme iyice azalmış ve aşınma engellenmiş Allah aşkına Hasan! biraz düşünsene bu kadar tedbiri kim alabilir?

Dört silindirli araba motorları gibi ben de dört odadan ibaret bir pompa gibi çalışırım Üstteki odalarıma kulakçık denir, sağdakine vücuttan toplanan kirli kan, soldakine ise akciğerlerde temizlenen oksijenli kan gelir Bu odacıkların kas gücü daha zayıf olup, içlerine gelen kanı alt odacıklara fışkırtacak kadar bir pompalama gücü üretebilirler Karıncık adı verilen alttaki odacıklarımın duvarları ise daha kalın ve kuvvetli kaslı olup, çok büyük bir basınç hasıl edecek şekilde kasılabilirler Hattâ soldaki karıncığın kasılma gücü daha fazla ve duvarları da diğerinden daha kalındır, çünkü bu odacık kasılınca içindeki bütün kanı büyük bir basınç ve süratle bütün vücuda gönderir Aort adındaki kalın ve büyük damar yoluyla da her organa gerektiği miktarda ve hızda kan gönderirim Bu dört odacığın birbiri ardına uygun zamanlamayla kasılması ve tam bu esnada aradaki kapakların açılması ve kanın komşu odacığa veya iki ana artere tam zamanında gönderilmesi, sonra da kanın gönderildiği yerden geri dönmemesi için kapakların tam zamanında kapanması çok önemlidir Bu zamanlamanın koordinasyonu, üzerimdeki otomat sinir düğümünden düzenli olarak elektrik akımı üretilmesiyle sağlanır Kapaklarımın açılma veya kapanmasında zamanlama hatası olursa veya yağlanma ve kireçlenmeden dolayı kapaklarım iyi kapanmaz ve kan kaçırırsa, bunları bazı hastalıklarım olarak teşhis edersiniz Kulakçık ve karıncıklar arasındaki kapakların, fazla basınç altında geri dönmemeleri için bunların altına yapıştırılmış bazı ipler, diğer uçlarıyla da karıncık duvarının iç yüzüne sıkıca bağlanmışlardır Bunlardan hiç haberin yok, halbuki sen uyurken bile ben çalışıyorum Tabiî, yaptığım işe göre zaman zaman hızımı değiştirebilirim Sen uyurken daha sâkin bir hızda, uyanıkken veya yemek yerken daha hızlı, tabiî koşarken veya ağır sporlar yaparken çok daha hızlı çalışarak her organına gerektiği miktarda kan gönderilmesini temin ederim Yakıtım mı ne? Ençok kullandığım yakıt, yağ asitleri, laktik asit ve şekerler Ayrıca özel metabolizmam sayesinde yorgunluk nedir bilmem, her kasılma ve gevşeme arasında saniyenin onda biri kadar bir süreye çok kısa bir dinlenme periyodu diyebilirsin Kas liflerimin hepsinin aynı anda kasılıp gevşemeye geçmesi ve etkili bir pompalama gücü üretebilmem için, kasılma ve gevşeme emirlerinin çok hesaplı bir zamanlama ile gelmesi gerekir Faaliyete göre bu zamanlamanın nasıl yürütüldüğünü doğrusu ben de bilmiyorum Üzerimdeki minicik bir otomatik merkezdeki hücrelerin elektrik sinyali üretmesi için, hücre içi ile dışı arasındaki iyon dengesinin bozulması ve tekrar kurulması faaliyetleri, saniyenin binde biri gibi kısa zamanda ortaya çıkan reaksiyonlarla yürütülüyor Bu hücreler her ne kadar otomatik olarak elektrik üretip beni çalıştırıyor olsalar da, tamamen de bağımsız sayılmam Zira çalışmama tesir eden önemli faktörlerin başında, beyinden gelen bazı sinirler bulunmakta O yüzden, korktuğunda, sinirlendiğinde veya üzüldüğünde benim çalışma ayarım da bozuluyor Eski insanların, birçok duygunun merkezinin kalbde olduğunu zannetmeleri de bu yüzden olsa gerek Sinirlenme ve üzülme beyinde olsa da, tesirini üzerimde gösterdiği için, bu duyguların yeri de üzerimde zannedilmiş



Hasan sana çok basit bir soru soracağım!? Şu karşısına oturduğun televizyonu yapan bir mühendis var mı? Elinde tuttuğun bu dergideki yazıları yazan, dizen, resimlerini yerli yerine koyan birileri yok mu? Var değil mi? Peki, bütün bunlardan binlerce defa daha mükemmel olarak, senin her ihtiyacına cevap verecek şekilde, beni ve damarlar sistemimi yaratıp, senin göğsünün içine yerleştiren Bir'isinin olması gerekmez mi? Aferin sana Hasan! Haydi bakalım, ben nasıl aksatmadan yaşaman için vazifemi yapıyorsam, sen de şimdi şu televizyonu kapat ve seni kusursuz yaratan Rabbine hamd etmek için on dakikanı bir ayır bakalım!Böylece ben de bugün stresin ve aceleciliğin yüzünden girdiğim gerilimi biraz üzerimden atayım ve rahatlayayım

Bu kısacık yazı içinde sahip olduğum yapının, inceliklerin ve yaptığım işin hassasiyetinin ancak binde birini anlatabilmişimdir Tamamını anlatmaya ne benim, ne de beni inceleyen hekimlerin ilmi yeter Ama Allah onlardan razı olsun, yine de benim sırlarımı ortaya koymaya çalışıyorlar Haydi Hasan! Derslerine iyi çalış ve ileride iyi bir bilim adamı ol! Daha bilinmeyen birçok yönümden bir kısmını da sen ortaya çıkar, en iyi şekilde nasıl kullanılacağım hakkında tavsiyelerde bulun! Ama bunun için önce merak ve tefekkür etmeyi, sonra doğru düşünmeyi, en önemlisi de niyet ve nazarını sağlam tutmayı öğrenmelisin! Yani beni incelerken "ne güzelmiş" değil, "ne güzel yapılmış" demeği öğrenmelisin Üzerimdeki nakışlara ve ince sanatlara takılıp kalmak yerine, “bu nakışları kim yapmış?” deme ufkunu yakalamalısın! İşte ondan sonra herşey çok kolay olacak ve bak o zaman hayatın daha çok mânâlanacak; yaptıklarından lezzet alacak, huzurlu olacak ve kâinata meydan okuyabilecek bir güce sahip olacaksın Haydi bakalım Hasan, biraz daha gayret!


Alıntı Yaparak Cevapla

Organlarımızı Tanıyalım...

Eski 08-27-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Organlarımızı Tanıyalım...




Ben Hasan'ın Bağışıklık Sistemiyim
ProfDr Arif SARSILMAZ



Hasan! Önce sana temel bir düsturdan bahsedeyim Herhangi bir eseri vücuda getirmek için, ilim, irade ve kudret gerektir biliyorsun Hiçbir sanatlı varlık yoktur ki, onun üzerinde Sanatkârının mührü veya izi, işâreti bulunmasın Konuya hemen gireceğim, ancak hazırlık olması için ifade etmem gereken husus şudur: Bir eseri yapmak veya ortaya koymak için ilim ve kudrete ne kadar ihtiyaç varsa, o eseri; parçalanmadan, bozulmadan ve yok olmadan korumak da o kadar önemlidir Günlerce emek verip, göz nuru döktüğünüz bir eseri; kurda kuşa yem olacak, çürüyecek, kırılacak veya parçalanacak şekilde kötü bir vaziyette bırakamazsınız Yapmış olduğunuz eseri korumak için her türlü tedbiri alırsınız, çalınmaması için çelik kasalarda saklar; ışık, sıcaklık ve rüzgâr gibi sebeplerle yıpranmaması için gizlersiniz, gerekirse ilâçlarsınız, soğuk ve kapalı ortamlarda muhafaza edersiniz Aynen öyle de, her biri bir sanat eseri olan canlıların mükemmel bir yaratılışa sahip olan vücut saraylarını korumak için de, çok hassas ve müthiş organizasyona sahip olan benim gibi bir muhafız taburuna ihtiyaçları vardır
Immün sistem veya bağışıklık sistemi adını verdiğiniz ben, yani senin muhafız taburun, kendi içimde hususî uzmanlık sahalarına sahip bölüklere ve takımlara ayrılmışım Tıpkı bir askerî teşkilat gibi, her bir grubumun; kendine ait müdafaa işini hakkıyla yerine getirebilmesi için, daha hayata başlarken, kısmen veya tamamen eğitilmiş olarak sisteme dahil olması gerekir Muhafız taburu olarak sahip olduğum askerlerimin ihtisas sahalarına göre yaptıkları işler de çeşit çeşittir Kimisi, ağır silahlarla techiz edilmiş olup, düşmanı bomba ve mermilerle öldürür; kimisi düşmanın cinsine göre hususî zehirler üretir ve bu zehirleri düşmanın içine enjekte ederek öldürür; kimisi ölmüş düşman leşleri kokup ortalığı kirletmesin diye çöp fabrikası gibi çalışarak bu leşleri öğütüp parçalar; kimisi de içinde yaşadığı vücut sarayına saldıran düşmanları hırslı bir şekilde canlı canlı yutarak yer Bazısı silahlanma için ham madde üretir, bazısı bu ham maddeyi silaha çevirir, bazısı istihkâm, bazısı levazım, bazısı muhabereci, bazısı özel komando timi olarak çalışırken, bazısı da kendilerine verilmiş olan çok güçlü hafızalarıyla düşmanlarını bir kere tanıdıktan sonra hiç unutmaz Bilgi merkezi gibi çalışan bu sistemdeki askerler, saraya kaçak olarak girmiş tehlikeli olabilecek düşmanları kontrolden geçirerek, hemen onlara karşı nasıl bir sistemle karşı çıkılacağını, yani harb stratejisini belirlemek için o düşmanın eski dosyalarını ortaya çıkarır Çünkü düşman tanınırsa müdafaa daha kolay olacaktır

Şimdi bu benzetmeden yola çıkarak, düşmanlarından ve bunlara karşı vücuduna yerleştirilmiş askerlerimin ihtisaslarından kısaca bahsedeyim Ama bir taraftan da sana yine bir ikaz da bulunmadan edemeyeceğim Biliyorsun ki her ordunun ve askerî birliğin, kendi büyüklüğü ve hiyerarşideki yerine uygun bir komutanı vardır Her komutanın bir üstü ve bir de astı vardır Böylece emir-komuta içinde işler aksamadan yürütülür Senin vücuduna da benim gibi çok mükemmel bir orduyu yerleştiren, ilmi ve kudreti sonsuz, kendinden daha büyüğü olmayan, hiç kimseden emir ve talimat almayan bir Zât vardır ki, işte O, Rabbimiz ve Yaratıcımız olan Allah (cc)'dır Senin hayatın boyunca ne gibi düşmanlarla karşılaşacağını bildiğinden, bu düşmanlarınla harb edebilmen için askerî teşkilatımla birlikte beni yaratmış

Vücudunun düşmanları, dışarıdan çeşitli yollarla (sindirim, solunum, boşaltım veya deri yollarıyla) bünyeye dahil olan mikroplardır Mikrop dendiğinde aklına çok çeşitli canlı türü gelmelidir Bunların bazısı bakteri, bazısı mantar, bazısı da virüslerdir Bu mikropların her birine ait hususî taktiklerle mücadele edilmesi gerekir ve askerlerim bu hususlarda çok mahirdirler Dışarıdan gelen mikroplara karşı her zaman uyanık olmak mecburiyetindeyim! Haydi dışarıdan gelenler neyse, onlar zaten düşman, fakat bir de kendi vücuduna ait hücrelerinin bazısı birdenbire teröriste dönüşerek sistemi bozmaya ve zararlı olmaya başlıyor ki, siz onlara kanser hücresi diyorsunuz İşte bu kanser hücreleriyle baş etmekte oldukça zorlanıyorum, çünkü bunlar senin kendine ait hücrelerin olduğundan, taktiklerimizi de biliyorlar, ama biiznillah onların da hakkından geliyoruz Ancak beni zayıf düşürecek stres ve aşırı üzüntü gibi hâllerin uzun sürerse, bu kanserli hücrelerin bazılarını kaçırabilirim, onlar da büyüyüp tümör olmaya başlarlar Kanserli hücreler aslında tahmininden çok daha fazla sayıda meydana geliyor Fakat askerlerim bir an bile boş durmadan devamlı olarak yeni meydana gelen her hücreyi sorgulayarak, onun normal olup olmadığına bakarlar Şayet kanserleşmiş bir terörist hücreyi yakalarlarsa, hemen onun hesabını görürler Buna rağmen bazı kanserli hücreler tanınmamak için tıpkı koyun postu giymiş kurtlar gibi gezerler Bu münasebetle devriye gezen askerlerim, hücrelerin zarına bakıp dıştan kontrol ederek karar verdikleri için bazen aldanabilirler İster mikrop, ister kanser hücresi olsun, zarlarında tanınmalarını sağlayan özel şifreli proteinler vardır Bu şifreli molekülleri taşıyan, vücuduna ait kardeşimiz olan hücreleri dokunmadan salarız Fakat dışarıdan girmiş yabancılar bu parolayı bilemediklerinden hemen yakalanıp bertaraf edilirler Kanser gibi hastalıklarda ise; hücreler parolayı bildikleri için bizim devriyelerimizi atlatabilirler Bazen de tam aksi olur Askerlerim bozulurlar; kendi kardeşleri olan diğer vücut hücrelerini üzerlerindeki doğru şifreye rağmen tanımaz, onları düşman kabul edip saldırırlar Otoimmün hastalıklar denilen bu durum oldukça karışık bir mekânizma ile ortaya çıktığı için sebebini ben de pek kavrayamadım Meselâ romatoid artrit gibi daha birçok tedavisi zor ve pek de mümkün olmayan süründürücü hastalıklarda; askerlerim birlikte yaşadıkları vücudun kıkırdak, kalb kası, göz merceği veya böbrek tüpçükleri gibi dokularına karşı saldırıya geçerek onları yıkıma uğratırlar Aslında biz bütün bir sistem olarak yaratıldığımızda (sen henüz ana karnında bir embriyon hâlinde iken); bazı askerlerim, sistem adına bir antlaşma yaparak vücudunun diğer hücrelerine karşı bir hoşgörü sürecine girdiklerini, onlarla dost olarak kalacaklarını, sadece düşmanlara karşı saldıracaklarını bildirirler Fakat daha sonra nasıl oluyorsa bu antlaşma bozuluyor, askerlerime söz geçiremiyorum Dolayısıyla otoimmün hastalıklarla insanların tadını kaçırıyorum Neyse hastalık muhabbeti ile huzurunu kaçırmayayım da, muhafız taburuma ait bölük ve takımlara dahil askerler kendilerini tanıtsınlar:

En geniş mânâda hepimize birden akyuvarlar veya lökosit(leucocyt)'ler denilir; kanın içinde ortalama olarak 1 mm küpte 6000-7000 kadar bulunuruz Kanının diğer hücreleri olan alyuvarlar (erythrocyt) kırmızı renkte olduğundan, bize akyuvarlar denilmiştir Kan damarlarının kılcalları vücudun en ücra köşesine bile ulaştığı için bizler de bu kan damarlarını kullanarak bütün vücudu dolaşır ve kendimize iş ararız Tabiî ki herkes her işi yapmaz Bizler önce iki bölüğe ayrılırız Birinci bölüktekilerin hücrelerinin içinde özel tanecikler olduğu için, bunlara tanecikli akyuvarlar (granüler leucocyt) denir İkinci bölüktekilerin içinde ise böyle tanecikler olmadığından, bunlara taneciksiz akyuvarlar (agranüler leucocyt) denir Bu bölükler de kendi içinde takımlara ayrılır Birinci bölüğün takımları üç tane olup bunlar nötrofiller, eosinofiller ve basofillerdir İkinci bölüğün ise monositler ve lenfositler olmak üzere iki takımı vardır



En kalabalık takım olan (akyuvarların % 65-70 kadarı) nötrophiller, amip gibi ayak çıkararak hareket eden hücreler olduğu için, mikrobun bulunduğu yere doğru yaklaşıp onu yiyip yutabilirler (fagositoz) İçinde bulunan taneciklerin taşıdığı sindirim enzimleri de bu yutulan mikrobu parçalayarak sindirir Bu askerlerin sayısı herhangi bir enfeksiyon sırasında artar Bu askerlerin mikropları hissetmesi, onları bulup sarması ve içine alıp yemesi, Yaratıcımızın apaçık bir mucizesidir Fizyologlarınız bu hâdiseye kemotaksi deyip işin içinden çıkıyorlar İsim vermekle meseleyi hallettik zannediyorlar Halbuki kemotaksi veya kimyevî maddeye karşı yönelme, işin sadece görünen sebep boyutudur; bu maddî sebepleri keşfetmek, arka plândaki şefkat, merhamet, ilâhî hikmetler, muhteşem ilim ve kudret gibi tefekkür tablolarını inkâr etmemizi gerektirmez

Eosinophiller: Muhafız taburunun % 12'sini teşkil eden bu askerlerimin vazifelerini tam olarak bilmiyorsunuz Ancak vücuduna giren yabancı proteinlere cevap olarak ortaya çıkan alerjilerde ve parazitlerin sebep olduğu hastalıklarda bu askerlerimin sayısı artar Yabancı maddeye (antijen) karşı üretilen antikorun tesirini tamamlar; yabancı cisme reaksiyon olarak ortaya çıkan histamin gibi bazı kimyevî maddelerin (kaşıntı, kızarma ve şişme gibi belirtilerle kendini gösteren) tesirini kısıtlar

Sayıları en az olan basophillerin bütün asker mevcudiyeti içindeki nispeti % 0,5'tir İyileşme dönemindeki yaralarda ve kronik iltihaplı olan bölgelerde en çok bu askerlerim bulunurlar Bunların içindeki tanecikler heparin ve histamin isimli çok önemli iki madde ihtiva eder Histamin kan damarlarının genişlemesini ve sistemimdeki aktif maddelerin damar duvarından dışarı çıkmasını hızlandırmaya ve yara bölgesine ulaşmasına yardımcı olur Heparin ise, kanın pıhtılaşıp kan damarlarını tıkamamasını sağlar

İkinci bölükten olan monositler, askerlerimin en irileri gelenlerinden olup, % 3-9'unu teşkîl ederler Önceki askerlerim kemik iliğinde doğup yetiştikleri halde bunlar retiküloendotelial sistem denilen karaciğer, dalak ve timus gibi lenfoid (lenf üretici) organlarda meydana gelirler Çok güçlü yiyici olan bu hücreler, önlerine gelen yabancı madde parçacıklarını (antijenleri) ve yaşlanmış, artık zor vazife yapan alyuvarları hemen içine alarak yerler ve ortalığı temizlerler Monositlerim hareketli hücreler olup, mikropların peşine düşerek, damar dışına çıkar, dokular aralarına girebilir Çok obur olan bu hücreler damar dışında makrofaj adını alırlar Bunlar belirli bir antijeni değil, çok çeşitli antijenleri yiyip yutma kabiliyetlerinin yanı sıra, antijenlere karşı lenfositlerin uyarılma hassasiyetini artırırlar

Askerlerim içinde hususî eğitimden geçerek, bir çok konuda ihtisaslaşmış olanlar bu ikinci bölükten olan lenfositler takımıdır Askerlerimin % 20-25'ini teşkil edecek miktarda bulunurlar Bu askerlerim üzerinde bulunan dedektörler yardımıyla mikropları ve antijen adı verilen diğer yabancı maddeleri tesbit edip bağlar, vücuttan uzaklaştırılmasını temin ederler Her askerin belli bir antijeni tanıyan dedektörü vardır Dolayısıyla kanında her biri farklı ve eşi olmayan milyonlarca lenfosit askerim bulunmaktadır; karşılaştığın hangi çeşit mikrobun antijeni olursa olsun, muhakkak onu tanıyıp yakalayan bir lenfosit çıkar Bu askerler ilk bakışta dış görünüşlerine göre küçük, orta ve büyük lenfositler olmak üzere üç grupta mütalâa edilebilirler, fakat bunların her birinin kendi içinde özel uzmanlık sahaları vardır Bir de cepheye sürülmeden önceki olgunlaşma ve eğitim görme süreçlerine göre B lenfositleri, T lenfositleri şeklinde ikiye ayırabiliriz Her ikisi de kemik iliğindeki kök hücrelerinden neşet ettiği halde, T lenfositleri kan vasıtasıyla dalak, karaciğer ve bademcik gibi diğer lenf dokularına gitmeden önce timus'da olgunlaşır (timus göğüste bulunan bir bezdir, bir önceki dersimizde 'İç Salgı Sistemi'nde biraz kendisinden bahsetmişti) B lenfositleri ise kemik iliğinde olgunlaşır; doğrudan doğruya bademcikler, apandist, dalak ve diğer lenf dokularına gider T lenfositleri timusta olgunlaşırken farklı hasletler kazanırlar Kimisi yardımcı T hücresi, kimisi katil T hücresi, kimisi de engelleyici T hücresi şeklinde iş bölümü yaparlar Kendisine uygun bir antijene rastgeldiğinde uyarılan bir yardımcı T hücresi, B hücrelerinin antikor üretmesini sağlayan lenfokinleri salgılar Bunlardan interleukin-2 mikrop bulaşmış (bilhassa virüs) hücrelere bağlanan ve onları öldüren katil T hücrelerini harekete geçirir Katil T hücreleri doğrudan bir antijene bağlanmaz Mikrop bulaşmış hücrelere önceden bağlanan antikorlarla birleştikten sonra hastalıklı hücrenin ölmesine yol açan bir madde salgılar T hücrelerinin ortalama ömürleri 2-4 yıldır; bazılarının ise 10 yıldan fazladır T lenfositlerinin yabancılara karşı olan saldırmasının bir de bugün için istenmeyen bir yönü vardır Herhangi bir sebepten dolayı vücuduna yabancı bir organ (meselâ, böbrek veya kalb) nakledilen hastanın vücudundaki T lenfositler, hemen bu yabancı organa saldırırlar Vücudun, bu yabancı böbrek veya kalbe ihtiyacı olduğunu bu akılsız askerler bilemezler, dolayısıyla "vücudun organı reddetmesi" veya "doku uyuşmazlığı" dediğimiz tablo ortaya çıkar Kanser hücrelerini yok etmek için nasıl saldırıyorlarsa, aynı şekilde bu yabancı organa da saldırarak onu kullanılmaz hâle getirirler Bu yüzden immünologlarınız durmadan bu askerleri istedikleri zaman durdurabilecekleri yeni ilâçlar arıyorlar

B lenfositleri de, hassas oldukları bir antijenle karşılaştıklarında, "birlikten kuvvet doğar misali" hızla çoğalarak birbiriyle aynı özelliklere sahip hücrelerden ibaret bir küme teşkil ederler Bu kümedeki hücrelerin her biri, immünoglobulin olarak isimlendirdiğiniz, ilgili antijeni tesirsiz hâle getiren bir antikor oluşturur Antikor üretimi mikroplar tamamen ortadan kalkana kadar birkaç gün sürer Hafıza hücreleri adı verilen bazı B hücrelerim ise antikorların salınmasını değil, çoğalmasını uyarır Böylece herhangi bir mikroba ait antijen yeniden ortaya çıktığında otomatik olarak tekrar antikor salgılanmaya başlar Küçük yaşlarda çok fazla hasta olduğun hâlde, büyüdükçe daha az hastalanmanın sebebi; bu hafıza hücreleri mikropları tanıdığından, daha mikrop vücuduna girer girmez, seni yatağa düşürmeden derhal mücadeleye başlarlar Her mikroba karşı değişik hafızada tutma süreleri vardır Meselâ kızamık mikrobunu bir kere tanıdı mı, artık onu hiç unutmazlar Bu askerler kendileri ölürken de hafızalarındaki mikropların şifrelerini yeni meydana gelen askerlere devrederler Bazı mikroplara karşı zayıflatılmış antijenlerden ibaret olan aşıların kullanılması sayesinde de birçok hastalığa karşı farklı sürelerde bağışıklık kazanırsın Sevgili Hasan, sen bir mikrobu tanıyıp haberdar olamazken, Yaratıcımızın sonsuz merhametiyle kanına yerleştirdiği bu hafıza hücreleri nasıl oluyor da, yıllar önce gördüğü bir mikrobu hatırlayıp hemen silah üretmeye başlıyor? Akıl ve şuurdan mahrum bu hücreler, kimin ilmi ve iradesiyle hareket ediyor?

Lenfositlerin belirli bölgelerdeki yapım merkezleri olan lenf düğümlerini, değişik büyüklükteki askerî karakollara veya garnizonlara benzetebilirsin Lenfositler, en çok da mikroplara maruz kalabilecek yerler olan sindirim borusu, solunum yolları veya idrar kesesinin içini döşeyen epitelin altında bulunan küçük lenf dokusu topluluklarında üretilir Bakterilerden kaynaklanan bir enfeksiyon sebebiyle iltihaplanan lenf düğümleri 1-2 cm'ye kadar büyüyebilir Bütün vücudu bir ağ gibi saran lenf dolaşımı sayesinde lenfositler vücudunun hangi köşesinde bir mikrop varsa oraya ulaşabilir Lenf damarları boyunca yayılan lenf düğümlerinden başka ense, kasık ve koltukaltı gibi belli bölgelerde lenf düğümü kümeleri de bulunur Şayet üst solunum yollarından mikrop almışsan, önce bademciklerin ve boyun bölgesindeki lenf düğümleri şişer İdrar yollarından enfeksiyon kapmışsan, bu sefer de, kasık bölgesindeki düğümler şişer Sindirim kanalındaki mikroplara karşı da, apandistin içindeki lenfositlerin mücadeleye katılması söz konusudur Bazı evrimciler, Yaratıcımızın hikmetli iş yaptığını bilmediğinden, kör bağırsağın bir uzantısı olan bu organın "körelmiş bir bağırsak parçası" olduğunu, ileride tamamen ortadan kalkacağını iddia ediyorlar Zavallılar, bilmiyorlar ki, Rabbim boşuna hiç bir organ yaratmaz? Apandist de, bademcikler de normal şartlarda lenfosit üreten faydalı organlardır; işe yaramaz veya kalıntı değillerdir Bu yüzden hiç gereği yokken alınmaları doğru değildir Ama hani bir atasözü vardır: Yiyecekleri kokmaması için tuzlarız, ya tuz kokarsa ne yaparız? O tuzu atarız Aynen bunun gibi de, bazı immün sistemi zayıf olan bünyelerde lenfosit üretimi zayıf kalıp, buralar mikrop yuvası olunca, tabiî ki almak gerekir

Bağışıklık sisteminin askerlerinden başka; vücudunun farklı silahlar kullanan, çeşitli organlara ait hususî korunma yolları da vardır Bunların askerleri yoktur; tabiri caizse, sivil savunma gibi teşkilatlar vardır Meselâ, mikropların girmesine karşı fıtrî bir mânia olan deri; ağız içi ve burun yollarını döşeyen mukozamsı zarlar (sümüksü madde); virüslere karşı hücrelerin ürettiği bir madde olan interferon; gözyaşında ve terinin içinde bulunan antibakteriyel bir madde olan lizozim bunların başlıcalarıdır Dolayısıyla terlemek, ağlamak ve burnu akmak, utanılacak şeyler değil; mikroplardan korunmak için Rabbimizin sana verdiği fıtrî koruyucu sistemlerdir

Sevgili Hasan, galiba biraz uzattım Hakkını helâl et Aslında pekçok yönüm fazla idrâk edilemediği için, dahasını açamadım Neticede bütün hastalıkların ve çoğu ölümlerin temelinde, sebepler açısından benimle ilgili aksaklıklar ve arızalar gizli Birçok askerimin yaptığı işlerin biyokimyevî süreçleri henüz tam olarak da bilinmiyor Bunlar aydınlatılırsa, nispeten daha birçok hastalığın tedavisinde muvaffak olunabilir Lâkin çok da ümitlenme, eninde sonunda mukadder olan sonla karşılaşacaksın Yaratılmışlar için ölümsüzlük söz konusu değil, muhakkak bir aksaklık ortaya çıkacak ve misafir olduğun bu dünyadan ayrılacaksın Bu sebeple, üzerindeki sanat eserlerini tefekkür ederek gidersen, zannederim kendini geliştirdiğin nispette, öbür âlemde bütün bu sanatlı işleyişlerin ve merak ettiğin sırların içyüzünü görebilirsin Tabiî ki ecel gizli Onun için sen sana hediye edilmiş organ ve sistemlerin hakkını vermeyi, yani helâl dairede yaşamayı, Kudreti Sonsuz'a şükretmeyi, Onu tesbih ve takdis etmeyi sakın unutma! Haydi selâmetle muhafız taburunla sağlıcakla kal!


Alıntı Yaparak Cevapla

Organlarımızı Tanıyalım...

Eski 08-27-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Organlarımızı Tanıyalım...




Ben Hasan'ın Kas Sistemiyim
ProfDr Arif SARSILMAZ

Sevgili Hasan! Seni gezdiren ve her türlü hareketi yapmanı mümkün kılan, kas sistemi olarak ben, seninle biraz sohbet etmek istiyorum Geçen ay, üzerine yerleşerek birlikte hareket ettirdiğimiz iskelet sistemi arkadaşım kendi fonksiyonlarını izah ederken vücuduna diklik ve sertlik verdiğini söylüyordu Tabiî ki doğru, ancak bildiğin gibi kayalar da sert, ağaçlar ise hem sert hem de canlı, ama hareket imkânları yok ve sabit bir şekilde kımıldamadan duruyorlar, çünkü hareket edecek bir sisteme sahip değiller Sen ise; kâinatın en mükemmel mahlûku olarak, hareket kabiliyetine sahipsin Bütün hayvanlar, sahip oldukları çeşitli hareket organlarının dinamik gücü olan kas dokuları sayesinde çeşitli derecelerde haraket imkânına sahiptir Ancak sen, ağaçlar gibi toprağa çakılıp kalmak için yaratılmadığın gibi, hayvanlar gibi sadece şuursuz bir şekilde biyolojik ihtiyaçlarını karşılamak için de yaratılmamışsın Dünyayı gezip görmek, yeni şeyler öğrenmek, icat ve keşifler yapmak, medeniyetler kurmak için Rabbim seni ve neslini arza halife kıldı Fakat bütün bu beklentileri cevaplandırabilmen için, önce bulunduğun durumda ve mekânda değişiklik yapabilme hürriyetine sahip olmalısın, yani hareket kabiliyetin olmalı İşte sana bu özelliğini kazandırmak için Yaratıcım, milyonlarca paketlenmiş hücreden ibaret, yüzlerce kaslarımın teşkil ettiği bir sistem olarak beni emrine vermiş
Benim en mühim hususiyetim, -tıpkı bir motorun benzin yakarak hareket etmesi gibi- şeker yakarak hareket eden hücrelere sahip oluşumdur Hücrelerimin içinde kasılıp gevşeyebilen lifçiklerim (myofilament) sayesinde, hücrelerimin boyu kısalıp uzayabilir ve bu kısalıp uzama neticesinde ortaya çıkan çekme kuvveti ile de; bağlı olduğum kemiği veya başka bir organı çekerek, yer veya şekil değiştirmesine sebep olurum Vücudundaki bütün kemikler ve kalbinin dışındaki organların, kendiliğinden hareket etme kabiliyetine sahip değildir Ancak hususî yapıdaki kaslarıma bağlı olarak hareket edebilirler Kas denildiğinde, aslında hem bir organ hem de doku tipi anlaşılır Kas dokusu olarak sahip olduğum kasılma özelliğimi, organ ve sistem seviyesinde de muhafaza ettiğim ve vücudunun hemen her tarafına yayılmış olarak yaratıldığım için, çok farklı şekil ve tiplerde kas demetlerinden oluşan paketler halinde bulunuyorum Daha iyi anlayabilmen için bir kasın nelerden müteşekkil olduğunu şöyle anlatabilirim: İnce bir makara ipliğini en basit bir kas hücresi kabul edelim Bu makara ipliğinden çok sayıda bir araya getirip hepsini tek ince sicim yapalım; sonra bu sicimlerden çok sayıda bir araya getirip bir çamaşır ipi haline getirelim; sonra bu çamaşır iplerini bir araya getirip kalın bir halat haline getirelim İşte bu kalın halatı organ olarak bir kas kabul edebilirsin Aslında bu benzetme biraz basit oldu İnce makara ipliğini yapan çok ince pamuk lifçikleri yerine, kas lifçiği içinde asıl kasılabilme fonksiyonunu yapan aktin ve myosin isimli iki tip protein molekülünün yaptığı küçük çubuklar vardır ve iki tarağın dişleri gibi karşılıklı yerleştirilmiş bu protein molekülleri kasılma esnasında birbirinin içine geçer ve böylece kas lifçiğimin boyu kısalır Böylece aynı büyüklükte olan iki tarağın dişlerinin birbiri içine girip çıkması gibi, kasılma ve gevşeme dediğimiz hareket ortaya çıkar Hasan! Çok basitleştirerek, ip ve halat benzetmesiyle anlattığım bu muhteşem yapı; kendi kendine esen bir tesadüf rüzgârıyla ortaya çıkabilir mi? Çok basit bir iplik bile makineler ve ustaların elinden çıkıyorsa, senin bütün kemiklerini saran ve vücuduna şekil veren milyarlarca kas lifçiğinin teşkil ettiği kaslarının herbiri, tesadüfen bir araya gelip, olması gereken şekliyle ve bulunması gereken konumuyla, en ideal biçimde yerleşebilir mi?



Binlerce kas lifçiğimden yapılmış demetlerimin teşkil ettiği kaslarımın büyüklüğü ve şekli; bulunduğu yere, yapıştığı kemiklere ve yapacağı işlere göre değişir Kol ve bacaklarındaki kemikleri hareket ettirenler uzun, iki ucu ince, ortası ise geniş ve karınlı olduğu halde, gövdene bağlananlar daha geniş bir satıh halinde veya yuvarlak şekillerde olabilir

Şekli ne olursa olsun, iskeletine ait olan ve kemiklerine bağlanan kırmızı kaslar çok güçlü yapıda olup, iradene bağlı olarak çalışırlar Yürürken, koşarken, elinle herhangi bir iş yaparken, yatarken, kalkarken daima kırmızı renkteki çizgili kaslarımı kullanırsın Histolojik yapılarından dolayı mikroskop altında çizgili görünen bu kaslarım, vücudunun çok büyük bir kısmını teşkil eder

Kas olmalarına rağmen, iraden dışında çalışan düz kaslarımın hareketleri yavaş, fakat kasılmaları uzun süreli olup yorulmazlar Bütün sindirim kanalın, kan damarların, idrar yollarının duvarları bu kaslarımla döşelidir ve söz konusu sistemler kendilerini anlatırken yapılarındaki düz kaslardan da bahsettikleri için ayrıca onlardan bahsetmeyeceğim Zaten iskelete bağlı olarak çalışmadıkları için, gezip dolaşmanda söz sahibi değiller, sadece iç organlarının hareketleri ile meşguller Kalbin de, aslında biraz farklı bir çizgili kas dokusu olduğu halde, o da iraden dışı çalışır Dolayısıyla kas sistemi dendiğinde sadece iskeletinin hareketinde vazife alan çizgili kaslarından bahsedildiğinin farkında olmalısın



Vücuduna destek olması için çok sayıda kemik, her durumdaki harekete uygun şekil alabilmesi için de kemikler arasında eklemler yaratılmıştır Fakat bu eklemlerin hiçbirisi kendi başına hareket edebilme hususiyetine sahip değildir Tıpkı bir kapı veya pencerenin -ne kadar mükemmel olursa olsun- iten veya çeken bir kuvvet olmadan açılıp kapanamaması gibi, hiçbir eklem dahi bir kuvvet olmadan hareket edemez İşte eklemlerini hareket ettiren bu kuvveti kas sistemin üretir Hareket sistemine dahil aşağı yukarı 340 civarında kas sayılabilir Bu kasların bazısı birkaç iş yaptığı için yaklaşık olarak vücut kaslarının 510 ayrı iş yaptığı hesaplanmıştır Bunların bir çoğu eklemlerdeki kemik hareketleri olduğu gibi, bazıları kemikleri oynatmadan da farklı vazifeler yapabilir Meselâ alın, yüz, göz kapağı ve karın kasların böyledir Alnını kırıştırarak düşünceli bir hal aldığın gibi, dudaklarını büzerek karşındakini küçümser bir tavır da gösterebilirsin

Sistemimize dahil olan kaslarımızın isimlerine, yaptıkları işle alâkalı bir sıfat takılması âdet olmuştur Meselâ, bir uzvun herhangi bir parçasını diğer kısmına yaklaştıranlara abductor, iskeletinin bir parçasını açarak geren kasıma extensor, bir parçayı büken kasıma flexor, bir iskelet parçasını kaldıran kasıma levator, bir organ parçasını içe çeviren kasıma pronator, döndüren kasıma rotator, dışa çeviren kasıma supinator gibi ek isimler verilir

Vücudunun ihtiyacı olan her türlü hareketi rahatlıkla yapabilmen için kas elemanlarımın güçlü ve esnek olması gerekir Kas elemanlarımın önemli bir özelliği, sistemli çalışmayla güçlerinin artırılabilmesi ve eğitilebilmeleridir Her türlü spor müsabakasında yarışan bütün sporcuların hedefi, kaslarının gücünü ve dayanıklılığını artırmaktır Uzun süreli ağırlık ve sürat çalışmaları neticesinde kaslarımın liflerinin sayısında, çapında ve boyunda artmalar olur, böylece daha çok iş yapacak güç ve hızlı kasılma kabiliyeti kazanabilirim Ancak bütün bu antrenman ve çalışmaların ötesinde genetik faktörlerin büyük ehemmiyeti vardır Dolayısıyla her çalışan iyi bir sporcu olacak diye bir kural yoktur, ancak yaratılıştan kasları ve kemikleri uygunsa, çalışmayla bu kabiliyet çok yükseklere çıkarılır Yoksa, yaratılıştan belli bir spora uygun kas yapısına haiz olmayanın şampiyon olmasını beklemek haksızlık olur Benim kaslarım dıştan ilk bakışta hep aynı tipte görülse bile, içlerindeki özel liflerin dağılış yoğunluğuna göre farklı davranışlar gösteririm Bazı liflerim hızlı seğirip çabuk yorulan, bazıları yavaş seğirip geç yorulan, bazıları yavaş seğirip hızlı yorulan, bazısı hızlı seğirip geç yorulan özelliktedir Bunların dağılımına göre herkesin yatkın olduğu hareketler ve yapabileceği sporlar farklıdır Bu durumda, 100 m kısa mesafe koşan atlet ile, 10000 m orta mesafe ve maraton koşan atletlerin her birindeki özel liflerin miktarı ve dağılımı farklıdır

Herhangi bir kasımın kasılması iki farklı biçimde olur Eğer kasımın üzerine tesir eden kuvvet dokunun direncinden fazlaysa, kasımın gerginliği sabit kalır, kasın boyu kısalır Bu duruma izotonik kasılma denir Şayet kasıma uygulanan kuvvet ile kasın direnci eşitse, bu durumda kasım kasılmaz ve gerginliği artar ki, bu duruma da izometrik kasılma denir Kasıldığımda ortaya çıkan kuvvetin miktarı, boyumun uzunluğuna ve uyarının miktarına bağlıdır

Kasılma dediğiniz hareketin ortaya çıkması için, bir motor sinir (hareket sinirleri) lifinden çıkan elektrikî uyarının, benim kas hücre zarım ile sinir hücresi zarının arasındaki bölgeye (sinaps) geçmesi gerekir Bu elektrikî uyarı ile ortaya çıkan kimyevî reaksiyon sonucu, çok kısa bir süre içinde, kas lifçiğimin içindeki aktin ve myosin proteinleri birbiri üzerine kayarlar ve böylece bu kas lifçiğimin boyu kısalır Bu reaksiyon sırasında bir miktar da ısı ortaya çıkar; bütün kaslarımın ortaya çıkardığı ısının toplamı ise senin vücudunun normal ısısını belirler Bu yüzden soğuk havalarda titreşen kaslarım daha fazla ısı üreterek vücut ısını sabit tutmaya çalışırlar Senin de fark ettiğin gibi, Yaratıcımızın bütün işleri pek hikmetli, değil mi ? Bir taraftan senin hareketini sağlarken, diğer taraftan da aynı işle ısı ürettirerek seni üşümekten koruyor Soğuk havalarda insanların hasta olmamak ve donmamak için niçin hareket etmek mecburiyetinde olduklarını anlamışsındır

Bir kas lifine, sinir lifinden arka arkaya gelen elektrik uyartıları neticesinde yaptırılan kasılma hareketleri, bir müddet sonra bu kas lifini yorar, kendisi için dinlenme ihtiyacı hasıl olur Bu durumda daha önce kasılmamış olan başka lifler devreye girerek o işin görülmesini sağlarlar Ancak sinirden gelen elektrik uyartısı çok sık aralıklarla sürüyor ve kas liflerim dinlenmeye fırsat bulamıyorsa, fizyolojik tetanüs adı verilen sürekli kasılma hâli ortaya çıkar

Yürümekten koşmaya; sıçramaktan oturmaya kadar hareketlerinin uyumlu ve koordineli olması için, kaslarımın üzerine yerleştirilmiş olan gerginlik alıcıları, her an sinir sistemini haberdar ederek, kasımın durumu, kasılma hızı ve derecesi hakkında bilgiler verir Böylece kas faaliyetlerimin yakından takibi ve koordinasyonu sağlanır Yani yolda yürürken yalpalamazsın; yemek yerken, ellerin titreyip kaşığındakini üzerine dökmezsin

Her sistem ve dokuda hastalık oluşabildiği gibi, benim de kendime göre hastalıklarım vardır En çok bilinenler; güçsüzlük, şekil bozukluğu, ağrı ve iraden dışında gelişen kasılmalarımdır (tik) Kas iltihapları (myozit), kas distrofileri, kas kemikleşmeleri (Stiffman sendromu), selim veya habis kas urları da (leiomyom, rhabdomyom, rhabdomyosarcom gibi), değişik derecede ağırlığı ve tehlikesi olan bozukluklardandır

Sevgili Hasan! Bütün uzuvlarını hareket ettiren, kemiklerinin üzerini doldurarak ve vücuduna şekil vererek heykeltraşlara ilham kaynağı ve model olmanı sağlayan her bir kasımın; bir ilim ve kudretin eseri olduğunu herhalde anlamış bulunuyorsun Benim tek bir hücremin içindeki myofibrilimin bile tesadüfen veya kendi kendine oluşma ihtimali olmadığı hâlde, bazıları nasıl oluyor da, bütün hayvanlar âlemindeki kas hücrelerinin ve hareket sistemlerinin evrim denilen şuursuz ve akılsız bir kavramla oluşabileceğini iddia ediyorlar, hâlâ anlayabilmiş değilim Hasan! Herhalde sen de abartılmış ve çarpıtılmış biyolojik kanunların, evrim mekanizmaları adı altında, herşeyin altından çıktığına artık gülüp geçiyorsundur Selâm ve sevgilerimle

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.