Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ihtilaller, tarihte

Tarihte İhtilaller

Eski 11-04-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihte İhtilaller



Viyana Kongresi'nin getirdiği düzene ilk tepki hareketi Fransa'da başlamıştır Viyana Kongresi'nden sonra Fransa Kralı, ülkede asıl gücü elinde bulunduruyordu Bu arada iktidardaki krallık taraftarı muhafazakârlar, basın ve düşünce özgürlüğüne sınırlama getirdiler Anayasanın tanıdığı hakları vermediler Bu nedenle muhafazakârlarla liberaller arasında tartışmalar başladı

Kral 10 Şarl, Meclis'i dağıttı Yapılan yeni seçimi muhalifler kazanınca Kral, Meclis'i tekrar dağıttı ve basın özgürlüğünü kaldırdı Bu gelişmeler üzerine halk ayaklandı; Kral tahttan indirilerek daha liberal görüşleri benimseyen Lui Filip tahta çıkarıldı (1830)

Sonuçları

Yeni Kral, anayasaya sadık kalacağına dair yemin etmiştir
Fransa'da meşruti krallık kurulmuştur
Fransa'da başlayan ihtilaller, diğer Avrupa ülkelerine de yayılmıştır
Avrupa Ülkelerinde liberal demokrasiler güçlenmiş ve parlamenter sisteme geçiş hızlanmıştır

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihte İhtilaller

Eski 11-04-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihte İhtilaller



Nedenleri

Milliyetçilik hareketlerinin, liberalizmin güçlenmesi ve bunların bağımsızlığa dönüştürülmek istenmesi
Sanayi devrimi ile ortaya çıkan işçi sınıfının bir takım sosyal haklar talep etmesi
Fransa'da Kral, işçilerin sorunlarını çözmeyi ihmal etti Ayrıca kişi hürriyetlerini kısıtlamış, şahsi iktidarını kuvvetlendirme yoluna gitmiştir Bu durum, ihtilâlin patlak vermesine neden oldu İhtilalin çıkmasında liberallerin ve sosyalistlerin büyük etkisi olmuştur

Sonuçları

Kral istifa etmiş ve Fransa'da cumhuriyet ilan edilmiş, sosyal hukuk devleti kavramı doğmuştur
Halka seçim hakkı tanınmıştır
Ölüm cezası kaldırılmış ve esir ticareti yasaklanmıştır
Avusturya'da toprak köleliği kaldırılmıştır
1848 İhtilalleri, İtalya, Avusturya, Prusya, Belçika, Hollanda ve İngiltere'de görülmüştür
Avrupa'da liberalizmde önemli gelişmeler olmuştur
İtalya ve Almanya'da siyasi birliğin kurulmasına zemin hazırlanmıştır
Avrupa'da krallar, uyruklarına yeni haklar vermişlerdir
İngiltere'de seçim hakları genişletilmiş ve işçi sınıfına yeni haklar verilmiştir
Avrupa'da sosyalist akımlar yayılmaya başlamıştır
Rusya, bu ihtilâllerden 20 yüzyılın başlarına kadar fazla zarar görmemiştir
20 yüzyıl boyunca Avrupa Devletleri, Osmanlı Devleti'ne karşı çifte standart uygulamışlardır Bu devletler, Viyana Kongresi'nden sonra monarşilerin güçlü siyasi kuruluşlar olarak devamını amaçlayan bir siyaset izlediler Bu nedenle sert önlemler almışlar, 1830 ve 1848 İhtilâllerini kanlı bir şekilde bastırmışlardır Ancak kendilerindeki gibi yönetimi monarşi olan Osmanlı Devleti'ni destekleyecekleri yerde parçalanmasını ve yıkılmasını hızlandırıcı faaliyetler içine girmişlerdir

Başta Rusya ve Avusturya olmak üzere Avrupa Devletleri, Osmanlı Devleti'ndeki azınlık isyanlarını desteklediler Bu durum, Avrupalıların diğer ülke ve devletlere çifte standart uyguladığını göstermektedir

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihte İhtilaller

Eski 11-04-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihte İhtilaller



Almanya'nın 1882 Üçlü İttifak ile Avrupa'da kurmuş olduğu kesin üstünlük 1885-86 Bulgaristan olaylarında Avusturya ile Rusya'nın çatışması ve dolayısıyla İkinci Üçlü İmparatorlar Ligi'nin dağılmasıyla zayıflamış bulunuyordu Zira Bismarck, Rusya'yı bir kere daha elden kaçırmıştı Bu sebeple Bismarck, durumu yine düzeltmek istedi Yalnız şuna artık kesin kanaat getirmiş ki, üçlü bir kombinezon içinde Avusturya ile Rusya'yı birarada tutmak mümkün değildi O halde işin çıkar yolu, bu iki devleti ikili anlaşmalarla kendisine bağlamaktı

1879 İttifakı ile Avusturya'yı kendisine bağlamıştı Bu sebeple 1887 Haziranı'nda Rusya ile ikili bir anlaşma yaptı ve 1887 Rus-Alman Antlaşması ile politikasını Rusya'ya tekrar kabul ettirdi Bu anlaşma ile Bismarck Rusya'yı Almanya'nın yanına çekebilmek için Osmanlı İmparatorluğu'nu feda etmiş ve Rusya'nın Boğazlar'ı ele geçirmesini kabul etmiştir

1887 Alman-Rus Antlaşması, Avrupa'daki milletlerarası ilişkilerde ve kuvvet dengesi ilişkilerinde Almanya'nın üstünlüğünü devam ettiren son antlaşma olmuştur 1890 yılından itibaren gelişmeler başka bir yöne yol almaya başlayacak ve Almanya'nın üstünlüğü sona ererek, Üçlü İttifak karşısında yeni bir denge bloku kurulacaktır

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihte İhtilaller

Eski 11-04-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihte İhtilaller



Almanya'nın 1882 Üçlü İttifak ile Avrupa'da kurmuş olduğu kesin üstünlük 1885-86 Bulgaristan olaylarında Avusturya ile Rusya'nın çatışması ve dolayısıyla İkinci Üçlü İmparatorlar Ligi'nin dağılmasıyla zayıflamış bulunuyordu Zira Bismarck, Rusya'yı bir kere daha elden kaçırmıştı Bu sebeple Bismarck, durumu yine düzeltmek istedi Yalnız şuna artık kesin kanaat getirmiş ki, üçlü bir kombinezon içinde Avusturya ile Rusya'yı birarada tutmak mümkün değildi O halde işin çıkar yolu, bu iki devleti ikili anlaşmalarla kendisine bağlamaktı

1879 İttifakı ile Avusturya'yı kendisine bağlamıştı Bu sebeple 1887 Haziranı'nda Rusya ile ikili bir anlaşma yaptı ve 1887 Rus-Alman Antlaşması ile politikasını Rusya'ya tekrar kabul ettirdi Bu anlaşma ile Bismarck Rusya'yı Almanya'nın yanına çekebilmek için Osmanlı İmparatorluğu'nu feda etmiş ve Rusya'nın Boğazlar'ı ele geçirmesini kabul etmiştir

1887 Alman-Rus Antlaşması, Avrupa'daki milletlerarası ilişkilerde ve kuvvet dengesi ilişkilerinde Almanya'nın üstünlüğünü devam ettiren son antlaşma olmuştur 1890 yılından itibaren gelişmeler başka bir yöne yol almaya başlayacak ve Almanya'nın üstünlüğü sona ererek, Üçlü İttifak karşısında yeni bir denge bloku kurulacaktır

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihte İhtilaller

Eski 11-04-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihte İhtilaller



Bu savaş aslında bir bağımsızlık savaşı olarak ortaya çıkmamıştır Tam tersine 13 İngiliz Kolonisi'nin İngiltere'ye karşı ayaklanmasında vergi meselesi temel sebep olmuştur Zira 1756-1763 Yedi Yıl Savaşları sonucunda İngiltere, Fransa'dan Hindistan sömürgesini kapmış olsa da bu savaş esnasında oldukça çok para harcamış ve bu açığı gidermek için Amerika'daki kolonilerine ağır vergiler dayatmıştır

1765'te vergi meselesinden çıkan sürtüşme, 1775'lerde iyice dallanıp budaklandı 1776'ya gelindiğinde Thomas Jefferson'ın kaleminden çıkan Bağımsızlık Beyannamesi'nin ilanı ile 13 Koloni ve İngiltere arasında çıkan çatışma "Bağımsızlık Savaşı" haline gelmiştir

İnsanların doğuştan, yaşama hakkı, hürriyet hakkı ve saadetini temin etme gibi başkasına devredilemez hakları vardır Devletler, bu hakları sağlamak için kurulmuştur ve yönetenler her türlü iktidarı yönetilenlerin rızasından alırlar Eğer herhangi bir hükümet şekli, bu gayelere aykırı hareket ederse, bu hükümeti değiştirip, yerine bir yenisini getirmek milletin hakkıdır Bu içeriğe sahip Bağımsızlık Beyannamesi, demokrasi ve siyaset bilimi açısından, ilk defa olarak insanların doğuştan sahip oldukları hak ve hürriyetleri ve demokrasinin temel ilkelerini belirlemesi nedeniyle çok önemlidir

Bu arada savaşın bağımsızlık mücadelesine dönüşmesi üzerine, Sevil Berberi ve Figaro'nun Düğünü operalarının yazarı Beaumarchais'in ileri sürdüğü fikirler çevresinde Fransa askeri, siyasi ve ekonomik açılardan Amerikalılara yardım etmeye başladı Fransa, bu şekilde İngiltere'den 7 Yıl Savaşları'nın hıncını çıkarmaya çalışıyordu

1778'de Amerika ve Fransa arasında bir ittifak yapıldı Bu arada Fransız General Lafayette, 1777'den beri yanındaki gönüllü gruplar ile Amerika'da İngilizlere karşı çarpışmakta ve oradaki bağımsızlığa gidişi adım adım gözlemektedir Amerika'ya yaptığı yardımlar, Fransız bütçesini ve ekonomisini altüst etmişse de Amerika 1783 yılında bağımsızlığına kavuşacaktır

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihte İhtilaller

Eski 11-04-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihte İhtilaller



Grek mitolojisinde, Teselya'nın Ferai kentinin kralıdır Apollon, tanrılar tanrısı Zeus kendisini Olimpos'tan sürünce, çobanlık etmeye başlamıştı O günlerde Admetos'tan çok iyilik gördüğü için, onun Alkestis'le evlenmesini sağladı Admetos, eceli gelince, ailesinden kendi yerine ölmeye razı olacak birini bulabilirse, ölümden kurtulabilecekti Gelgelelim, ağır hasta düşünce, kendi yerine ölecek hiç kimseyi bulamadı En sonunda, karısı Alkestis kendini onun yerine feda etti Admetos'un hikâyesi "Dede Korkut Masalları" ndaki "Deli Dumrul" hikâyesini çok andırır
Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihte İhtilaller

Eski 11-04-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihte İhtilaller



Grek mitolojisinde, Teselya'nın Ferai kentinin kralıdır Apollon, tanrılar tanrısı Zeus kendisini Olimpos'tan sürünce, çobanlık etmeye başlamıştı O günlerde Admetos'tan çok iyilik gördüğü için, onun Alkestis'le evlenmesini sağladı Admetos, eceli gelince, ailesinden kendi yerine ölmeye razı olacak birini bulabilirse, ölümden kurtulabilecekti Gelgelelim, ağır hasta düşünce, kendi yerine ölecek hiç kimseyi bulamadı En sonunda, karısı Alkestis kendini onun yerine feda etti Admetos'un hikâyesi "Dede Korkut Masalları" ndaki "Deli Dumrul" hikâyesini çok andırır
Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihte İhtilaller

Eski 11-04-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihte İhtilaller



Grek mitolojisinde, aşk ve güzellik tanrıçası Aphrodite'in sevgilisi, genç bir avcıdır Efsaneye göre, bir yaban domuzu Adonis'i öldürünce, Aphrodite delikanlının her yıl, altı ay yeraltından çıkıp yeryüzüne dönmesi için tanrıları kandırdı Adonis'in böyle her yıl yeniden canlanıp ölmesi Eski Yunanistan'da Adoniya Bayramı olarak kutlanırdı Bu gelenek, tabiatın her yıl uykuya dalıp, sonradan yeniden canlanmasını temsil ederdi Bu göreneğin Yunanistan'a Küçük Asya'dan (Anadolu) geldiği anlaşılıyor Çünkü, Frikyalıların Attis, Babillilerin Tammuz tanrıları Adonis'i çok andırır Ayrıca, bunlara tapınılış biçimleri de, bu geleneğin daha önce oralarda yerleştiğini göstermektedi
Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihte İhtilaller

Eski 11-04-2012   #9
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihte İhtilaller



AELİUS LAMPRİDİUS

Diocletianus zamanında yaşamış Latin tarihçilerinden biri olan Aelius Lampridius, daha sonraları Historia Augusta ismi altında toplanan imparator biyografilerinin altı yazarından biridir

AELİUS SPARTİANUS

Diocletianus zamanında yaşamış bir Latin tarihçisi olan Aelius Spartianus, daha sonraları Historia Augusta ismi altında toplanan imparator biyografilerinin bazılarını yazdı Ayrıca Aelius Spartianus, Hadrianus, Septimus Severus, Caracalla ve Geta'nın hayatını yazdı

AFRİCANUS, SEXTUS IULİUS (MS 180 -250)

Hazırladığı evrensel kronolojiyle tanınan bir Hıristiyan tarihçi olan Africanus'un hayatı üzerine yeterli bilgi bulunmamaktadır İmparator Severus Alexander'in koruması altına girdikten sonra, elçi olarak Roma'ya gönderildi (222) En büyük yapıtı olan Chronographia (221), Africanus'un MÖ 5499'da başladığını varsaydığı yaradılıştan MS 221'e değin geçen dönemdeki dinsel ve din dışı olayların tarihini ele alan 5 ciltlik bir incelemedir

Africanus hesaplamalarında temel olarak İncil'i kaynaklamış, Mısır ve Kalde kronolojilerini, Yunan mitolojisini ve Yahudi tarihini Hıristiyanlıkla birleştirerek eşzamanlı hale getirmiştir Bu yapıtıyla erken Hıristiyanlığı bir tarihsel çerçeveye oturtarak saygınlığını arttırmıştır

AMMİANUS MARCELLİNUS (MS 330 - 395)

Romalı son büyük tarihçi olan Ammianus'un yapıtları, Roma İmparatorluğunun son dönem tarihini 378'e değin getirir Roma'da Nerva'nın tahta çıkışından Valens'in ölümüne değin Roma tarihini kaleme aldı ve bu Latince yapıtıyla Tacitus'un yapıtını sürdürdü Rerum Gestarum Libri (Olayların Tarihi) adlı yapıt, 31 kitaptan oluşur Ama yalnızca 357 - 378 arasını kapsayan 18 kitabı günümüze ulaşmıştır Yapıt, olayların asker nitelikleri taşıyan çok okumuş bir yazarın kalemiyle çok açık, ayrıntılı, yansız bir anlatımdır

Roma tarihi, artık Roma kentinin tarihi olmaktan çıkmıştır; batıdan doğuya imparatorluk politikasının bütün cephelerini kapsar kendi deneyimlerinden yararlanan Ammianus, imparatorluğun ekonomik ve toplumsal sorunlarını içeren canlı tablolar çizer Döneminin düşünsel eğilimlerini yansız bir tutumla dile getirir Son dönem Roma tarihçilerinin bilinen tekniklerini kullanmıştır: Söylevlerde belagat; örneğin Hun kültürünü betimlerken başvurduğu uzun etnografik anlatımlar; karakter betimlemelerinde alışılmış biyografik kalıplar ve bol süsleme

APPİNAOS, İSKENDERİYELİ (MS II yy)

Yunanlı bir tarihçi olan Appianos, Cumhuriyet döneminden MS II yüzyıla değin gerçekleştirilen Roma fetihlerini yazmıştır Appianos, bugün kayıp olan otobiyografisinin yanı sıra, Yunanca Romaika (Roam Tarihi) Yirmi dört kitaptan oluşan bu yapıt, Romalıların fethettiği halklara (ve bunların yöneticilerine) göre düzenlenmiş etnografik bir sıra izlemekteydi

Appianos'un kullandığı dil artık klasik sayılmayan bir Yunancaydı yetenekli bir tarihçi olmamakla birlikte, önceki kaynaklardan aktardığı bir çok değerli bilginin korunmasına yardımcı olmuştur Tiberius Gracchus (MÖ 133'te tribunus) ile Sulla (ö MÖ 78) arasındaki dönemi ele alan, iç savaşlar hakkındaki ilk kitabı önemli bir tarih kaynağıdır

ARİSTEAS, PROKONNESOSLU (MÖ VI yy)

Yunan tarihçisi ve şairi olan Aristeas'dan günümüze Arimaspoi üstüne yazdığı şiirden yalnız birkaç mısra kalmıştır

ARİSTOBULOS KASSANDREİALI

Yunan tarihçisi İskender'in seferine katıldı ve bu seferin tarihini yazdı; bu tarih bugün kayıptır Arrianos bu eserden geniş ölçüde esinlenmiştir

ARRHİANOS [Lat Flavius Arrianus] (d MS105)

Yunan tarihçisi ve filozofu Nikomedeia'da doğdu Epiktetos'dan felsefe eğitimi aldı ve onun çömezi oldu Hocası için Diatribai Epiktetu'yu (Epiktetos ile Görüşmeler) ve Engkheiridion'u (Elkitabı) kaleme aldı Bunlar, Stoacılık üzerine yazılmış eserlerin en önemlileridir Büyük askeri hizmetleri karşılığında Roma yurttaşlığına alındı Hadrianus, Kappadokia'nın yönetimini ona verdi

Arrhianos, Alanlar'a Karşı Seferberlik Planı'nı yazdı önleyici tedbirler koymak amacıyla Karadeniz çevresinde düzenlenen bir keşif gezisine katıldı Dönüşünde, Periplus Pontu Eukseinu'yu (Karadeniz'de Keşif Gezisi) yazdı Bu ilgi çekici eserin gerçeğe uygunluğu şüphelidir hayatının sonuna doru Nikomedeia'da Anabasis Aleksandru'dan başka (İskenderin Seferi), askeri tabıya ile ilgili bir eser ve Hindistan gezisi üzerine bir kitap (İndike) yazdı

ATHENODOROS

Stoacı yunan filozofu ve tarihçi Tarsos'da doğdu Filozof Athenodoros'un çağdaşı, Uticalı Cato'nun dostu Octavianus'un öğretmeni, sonra danışmanı oldu Tarsos'un tarihini yazdı

AURELİUS VİCTOR

Latin Tarihçisi Afrika'da doğdu 360'da Augustus'dan Julianus'a kadar olan imparatorların kısa tarihini De Caesaribus (İmparatorlar Üstüne) adlı kitabında anlattı Bu eserden başka bugün elimizde şu iki incelemesi vardır: Origo Gentis Romanae (Romalıların kökü), De Viris İllustribus (Ünlü Kişiler Üstüne) 400 yıllarına doğru, bu son iki incelemesi ile bir önceki eseri birleştirilerek bütün Roma tarihini kapsayan bir inceleme meydana getirildi

CAELİUS ANTİPATER

Romalı tarihçi Gracchus'ların çağdaşı ikinci Pön savaşının tarihini yazdı

CASSİUS SEVERUS LONGULANUS (ö MS 33)

Romalı tarihçi ve yergi yazarı Patricilerin çok çekindiği bir adamdı Augustus onu Girit adasına, Tiberius'da Seriphos adasına sürdü; Cassius orada yoksulluk içinde ölmüştür Eserlerinden hiç bir şey kalmadı

CORNELİUS NEPOR (MÖ 99'a doğru ? - MÖ 24' e doğru)

Latin tarihçisi Önce şiir, sonra tarih eserleri yazdı; Chronica (Tarih), Exempla (Seçmeler), Cicero'nun Hayatı ve günümüze yalnız bir bölümü ulaşan De Excellentibus Ducibus (İki Seçkin Önder Üstüne) Ayrıca De Historicis Latinis'ten (Latin Tarihi Üstüne), Cato'nun Atticus'un hayatı, bir de Cornelia'nın oğullarına yazdığı iki mektubu kaldı Bir derleyici ve halk yazarı olan Cornelius doğru düşünen bir kimseydi, okuyucuya hayat hikayeleri yoluyla eğitici örnekler vermek isterdi

CORNELİUS SİSENNA (MÖ 120'ye doğru - 67)

Romalı tarihci ve hatip "Miletos Masalları" ile, özellikle sosyal savaşı ve Sulla zamanını anlatan Historiae (Tarihler) adlı eserleri yazdı bunlardan yalnız küçük parçalar kalmıştır

DAMASTES, SİGEİONLU (d MÖ 400)

Yunan tarihçisi Tarih, coğrafya ve soy ağacı ile ilgili yazıları vardır; bunlardan bugüne, ancak bazı parçalar kaldı

DEKSİPPOS (MS 210 - 270) [lat Publius Herennius Dexippus]

Romalı tarihçi ve Atinalı devlet adamı Atinalı büyük Kerykes ailesinden olan Deksippos, III yüzyıl ortalarının tarihi konusundaki başlıca uzmanlardan biridir İstanbul patriği Photios'un IX yüzyılda yazdığı Bibliotheca adlı ansiklopedisinde üç büyük yapıtın yazarı olarak Deksippos'dan söz edilir

Bunlar Büyük İskender'in ardılları üstüne dört ciltlik bir tarih, 238'den sonra Roma'nın Gotlara karşı mücadelesinin tarihi; Skythika (İskit destanı) ve 270'e değin gelen tarihsel olayların sırayla kaydedildiği 12 ciltlik bir vakayinamedir (Khronika) Bu kitaplardan hiç biri günümüze ulaşmamışsa da daha sonraki tarihçilerin derlemelerinde onlardan alınmış bir çok bölüm bulunmaktadır

DEMOKRİTOS (MÖ veya MS I yy)

Yunan tarihçisi Yazdığı iki eserde kayıptır Bunlar; Taktika en Biblios (Bir Orduyu savaş Düzenine Sokma Sanatı) ve Yahudi aleyhtarı bir eser olan Peri İudaion (Yahudiler Üstüne)

DİO CASSİUS (MS 150 -235)

Romalı tarihçi ve yönetici Yunanca yazdığı Roma tarihi Romaika, cumhuriyetin son yılları ile imparatorluğun ilk yıllarına ilişkin en önemli kaynaklardan biridir Seksen kitaptan oluşan Romaika, Aieneas'ın İtalya'ya ayak basmasıyla başlar ve Aleksander Severus'un hükümdarlığı (222 - 235) döneminde sona erer

Bu yapıtın büyük bölümü daha sonra VII konstantinos Porphyrogennotos, VIII İoannes Ksiphilinos ve İoannes Zonaras'ın yapıtlarında yer almıştır Dili konuyla uyumlu ve yapmacılıktan uzaktır Romaika sıradan bir derleme düzeyini çok aşmasına karşın tarafsızlığı, yargıları ya da eleştirel yaklaşımı bakımından çok başarılı değildir

DİODOROS SİKELİOTES (MÖ I yüzyıl)

Yunan tarihçisi Sezar ve Augustus çağlarında yaşamış olan Diodoros, büyük seyahatlere çıktı (özellikle Mısır'a) ve uzun süre Roma'da yaşadı Önemli bölümleri bugüne kalan Bibliotheke Historike (Tarih Kitaplığı) adlı yapıtı yazdı Kırk kitaptan oluşan yapıt üç bölüme ayrılmıştır İlk bölümde Yunanlı öteki kabilelerin Troia'nın yıkılmasından önceki efsanevi tarihi işlenir; ikinci bölüm Büyük İskender'in ölümüyle sona erer; üçüncü bölüm ise Galya savaşının başlangıcına değin gelir

Bu tarihsel dönemi kesintisiz işleyen öteki tarih yapıtlarından hiç biri günümüze ulaşamadığı için bu yapıt büyük değer taşır Diodoros, kendinden önce gelen bütün yunanlı ve romalı tarihçilerden yararlandı Yapıtta, yazarın dayandığı kaynaklar her zaman belirtilmemiştir; ama kırk kitaptan günümüze ulaşanlarda Yunan tarihine ilişkin bilgilerin en önemli kaynakları Ephoros (MÖ 480 - 340 dönemi için) ile Kardialı Hieronymos'tur (MÖ 323 302 dönemi için) Dili açık ve kolay anlaşılır olmakla beraber tenkitçi görüşten uzak ve düzensiz bir üslubu vardır

DİONYSİOS, HALİKARNASSOSLU (ö MÖ 8'e doğru)

Yunan tarihçisi ve hitabet hocası MÖ 29 yılına doğru Roma'ya gitti ve orada belagat öğretmenliği yapan Dionysios, kuruluşundan birinci Kartaca savaşına kadar Roma tarihini kapsayan 20 ciltlik En önemli eseri olan Antiquitates Romanae'i (Romanın Eski Tarihi) yazdı

Roma tarihiyle ilgili bir derleme olan bu eserde Dionysios, Roma tarihini ele alır ve Roma kurumlarıyla Yunan kurumlarını karşılaştırır Roma yanlısı bir bakış açısıyla yazılmış olmakla birlikte, titiz bir araştırmanın ürünüdür tarih kuramlarının vakayiname üslubuna bir uyarlaması olan bu yapıt, Livius'un yapıtıyla birlikte erken dönem Roma tarihine ışık tutan en değerli kaynaklar arasında sayılır

Günümüze 20 kitabından yalnızca 10'u ulaşmıştır Aynı yazarın söz sanatı ve edebi tenkitle ilgili eserleri vardır: Rhetorikai Prognateiai (Belagat Patriği); Peri Mimeseos (Taklit Sanatı); Periton Arkhaion Rhetoron Hypmnenatisma (Eski Belagatçılar Üstüne Araştırmalar); Epistole Pros Ammaion Prote (Ammaios'a birinci mektup); Epistole Pros Ammaion Deutera (Ammaios'a İkinci Mektup); Domosthenous Deinotetos (Demosthenos'un Belagat sanatında Gösterdiği Ustalık) Ayrıca, Peri Sunteseos Onomaton (Söz Dizimi Üzerine) adlı eseri, eski Hatipler üzerine ve sözcük düzeni ile ses uyumu ilkeleri konusunda günümüze kalmış tek klasik çalışmadır

DİONYSİOS, MİLETOSLU (MÖ V yy'ın sonu)

Yunan tarihçisi Eserlerinden bazı parçalar kalmıştır: "Pers Tarihi" ve "Darius tarihi"

DİYLLOS, ATİNALI (MÖ III yy'ın başı)

Yunan tarihçisi Ephoros'un başlattığı işe devam etti 357'den 296'ya kadar Yunanistan ve Makedonya tarihlerini yazdı eserlerinden günümüze ancak bazı parçalar kaldı

DURİS, SAMOSLU (MÖ 340'a doğru - 260'a doğru)

Yunan tarihçisi Atina'da Theopharastos'un öğrencisi idi; Samos'a döndükten sonra tiran oldu Tarih çalışmalarından bugüne sadece birkaç parça kaldı

EPHOROS (MÖ 405 - 330)

Yunan tarihçisi Kyme'de doğan Ephoros, ilk dünya tarihinin (Historia) yazarıdır 30 kitaptan meydana gelen eser eksik ve yanlış bilgiler de vermiş olmasına karşın, ilkçağda saygın bir yer kazandı Historia, 30 kitabı yazan oğlu Demophilos tarafından tamamlanmıştır Yapıt Peloponnesos'a dönüşüyle başlar ve Makedonyalı II Philippos'un Perinthos'u kuşatmasıyla (MÖ 340) biter

Yapıtını kitaplara ayıran ilk tarihçi olan Ephoros, her kitap için ayrı bir önsöz yazmış ve elindeki malzemeyi tarih sırasıyla incelemek yerine çeşitli başlıklar altında toplamıştır Ephoros, her zaman olmasa da, çoğu kez mitos ile tarihsel gerçekliği birbirinden ayırır ve çok eski tarihlere dayanan bilgilerin kuşkuyla karşılanması gerektiğine inanır

Tarihçi Diodoros Sikeliotes, Bibliotheke Historike'yi (Tarih Kitapçığı) yazarken Ephoros'un yapıtlarından yararlanmış, ama Ephoros'un yazdıklarını vakayiname biçimine sokmaya çalışınca zaman dizimsel yanlışlar yapmıştır Polybios ise Ephoros'un deniz savaşları üzerine yazdıklarına değer vermekle birlikte, kara savaşları üzerine yazdıklarını küçümser Ephoras'a biri keşifler, öbürü Kyme'nin tarihi ve eski uygarlığı üzerine iki inceleme ile üslup üzerine bir denemeyi içeren birkaç yapıt daha atfedilmiştir

FABİUS PİCTOR,QUİNTUS (y MÖ 200)

Romalı tarihçi yapıtlarını düzyazıyla yazan ilk Romalı tarihçilerden olan Fabius Pictor'un günümüze ulaşmamış olan tarih kitabında ilk dönemlerinden başlayarak Roma'nın gelişimini anlatır yapıtını Yunanca yazmasının bir nedeni Yunanlılara Roma politikasının haklı gerçeklere dayandığını göstermek istemesidir Daha sonraki tarihçilerden Polybios, Dionysios ve Titus Livius bu kitaptan yararlanmışlardır

HEGESİPPOS, AZİZ (MS II yüzyıl)

Yunanlı Hıristiyan tarihçi Gnostisizm'e karşı yerleşik kilise öğretisini savunmuş olan Hegesippos'un bilinen tek yapıtı, Hıristiyanlığın ilk dönemlerindeki kilisenin örgütsel yapısı ile düşünsel çalkantıları üzerinde önemli bir kaynak oluşturan beş kitaplık anılarıdır yaklaşık 180 yılında kaleme almış olduğu anıları tarihsel veriler, öğreti sorunları, polemikler ve inanç ilkeleri bakımından sonuç çıkarmaya elverişlidir Anılarda, Papa Eleutherius'a (175 -189) Roma piskoposlarının bir kütüğü yer alır; ama bu sıralamada papalığa geçiş tarihlerinden çok öğretilere önem verilir

HEKATAİOS, MİLETOSLU (MÖ VI - V yüzyıl)

Yunan yazarı Pers istilası sırasında İonları Perslere karşı ayaklanmaktan vazgeçirmeye çalıştı MÖ 494 yılında İonlar Perslerle anlaşma yapmak zorunda kalınca Pers satrabına gönderilen elçiler arasında yer aldı ve satrabı ikna ederekİonia kentlerinin yeniden eski yasal konumlarına kavuşmasını sağladı Hekataios'un bilinen iki yapıtından biri olan Genelogiai (Soyağaçları) ya da öteki adıyla Historiai (Tarihçeler), Eski Yunanlıların gelenekleri ve mitolojileri üzerine sistemli biçimde bilgi vermektedir; ama bu yapıtın çok az bir bölümü günümüze ulaşmıştır

Öte yandan Ges Periodos ya da öteki adıyla Periegesis (Dünya Turu) adlı yapıtından günümüze ulaşan parçaların sayısı 300'ü geçer Bu yapıt biri Avrupa'yı, öteki Asya'yı (Mısır ve Kuzey Afrika'yla birlikte) kapsayan iki bölüm olarak yazılmıştır Hekataios, Eski Yunan tarihçileri için hiçbir zaman çekiciliğini kaybetmeyen coğrafya ve etnografya alanlarında genellikle öncü olarak kabul edilir MÖ V yüzyılda yaşamış tarihçi Herodotos, Hekataios'un yapıtını geniş ölçüde kullanmış, ama adından yalnızca eleştirecek bir konu bulunduğunda söz etmiştir

HELLANİKOS, LESBOSLU (MÖ V yüzyıl)

Yunanlı tarihçi yapıtlarıyla tarih yazarlığının gelişmesine önemli katkılarda bulunan Hellanikos'un yazdığı sanılan 30 kitabın yalnızca bazı bölümleri günümüze ulaşmıştır Hiereiai tes Heras en Argei (Argos'daki Hera Tapınağının Rahibeleri) de bunlar arasındadır Hellanikos, şairler aracılığıyla genel kabul görmüş öyküleri yinelemekle yetinmeyip bunları belirli yörelerde anımsadığı ve anlattığı biçimde aktarmayı denedi

Çağdaş kayıtlara benzer bazı yönetici ya da rahip listelerini kullanarak, bilimsel kronolojinin temellerini atmaya çalıştı Bunun için, kuşaktan kuşağa aktarılan bilgilerden değil, ağırlıklı olarak Argos'daki Hera tapınağı rahibelerinin dizininden, ayrıca Atina arkhon'larının listesinden ve Doğu'daki tarihlemelerden yararlandı İlkçağ tarihçileri, yerleşmiş gelenekten çok ayrıldığı gerekçesiyle Hellanikos'u güvenilmez saydılar Hellanikos, yazıtları sistematik biçimde kullanamadığı gibi, çağdaşı Herodotos'dan farklı olarak yöresel ve etnik farklılıkları aşan bütünlüklü bir tarihsel akış yöntemi de kuramadı

HERODOTOS (MÖ 484 - 430/420)

Yunanlı tarihçi Halikarnassos'un önde gelen ailelerinden birinden olduğu sanılan Herodotos,

HOMEROS (MÖ IX ya da VIII yüzyıl)

Eski Yunan dünyasının en büyük destanları İlyada ve Odysseia'nın yazarı olan Homeros'un yaşamına ilişkin hemen hemen hiç bir bilgi yoktur bununla birlikte çoğu tarihçi Homeros'un MÖ IX ya da VIII yüzyılda yaşamış bir İon olduğu konusunda birleşmektedir Büyük olasılıkla sözlü geleneğe dayanarak İlyada'yı kaleme almış ve en azından Odysseia'nın yazılmasında esin kaynağı olmuştur

Eski yunanlılar bu destanları Helenistik birlik ve kahramanlığın simgeleri, ahlaki ve yol gösterici bir kaynak olarak kabul etmişlerdir İlyada ve Odysseia Antik çağdan bu yana batı edebiyatını da derinden etkilemiş, modern dillere sayısız çevirileri yapılmıştır Bu yapıtların asıl değeri, tanrılar ve kahramanlık serüvenleriyle ile ilgili yüceltici anlatımdan zaman zaman sıyrılarak derin insani duyguları da işleyen şiirsel dilinden gelir

IUSTİNUS, MARCUS IUNİANUS (MS III yüzyıl)

Iustinus, Pompeius Trogus'un kayıp Historia Philippicae (Philippos tarihleri) adlı yapıtını özetleyen Epitome (Özetler) adlı kitabı yazdı temelde, Makedonya ve Hellenistik dönem krallıklarıyla Part tarihini anlatan yapıt ortaçağda sık sık başvurulan, günümüzde de Hellenistik dünyayı inceleyenler için büyük değer taşıyan bir kaynaktır

KADMOS, MİLETOSLU (MÖ VI yüzyıl başları)

Yunanlı tarihçi Miletos'un ve bazı İonia şehirlerinin kuruluşunun nesi halinde tarihini yazdı Bu eserle, tarih efsaneden ayrıldı

KALLİSTHENES, OLYNTHOSLU (MÖ IV yüzyıl ortası)

Kallisthenes, amcası ve öğretmeni olan Aristoteles'in önerisi üzerine Büyük İskender'in Asya seferinin resmi tarihçisi olarak atandı Kral Barışı'ndan (MÖ 386) Phokis Savaşı'na (MÖ 355) değin Yunanistan tarihi ile Phokis Savaşı'nın ve Büyük İskender'in Asya seferinin öyküsünü kaleme aldı Ayrıca başka yapıtlarda verdi bazı Doğu geleneklerini benimsemesini eleştirerek İskender'i gücenderince hapse atıldı ve orada öldü

Arkadaşı Theoprastos, Kallisthenes'in ölümü üzerine Kallisthenes e Peri Penthous (Kallisthenes ya da Acı Üzerine Bir İnceleme) adlı kitabını yazdı Kallisthenes'in yapıtlarından hiçbiri günümüze ulaşmamıştır Yapıtlarından İskender'in tanrı soyundan geldiği yönündeki öyküye yer verdiği bilinmekte ve bu öyküden söz eden ilk yazar olabileceği düşünülmektedir

MEGASTHENES (MÖ 350 - 290)

Hindistan'ı konu alan Indika adlı dört ciltlik kitabın yazarı olan tarihçi ve diplomat Megasthenes, İonialı idi Megasthenes, bu eserini I Seleukos tarafından elçi olarak Hindistan kralı Çandra Gupta Maurya'ya gönderildiğinde yazdı Yanlışlar içermekle birlikte Indika, Hindistan üzerine o güne değin Yunan dünyasında yazılmış en kapsamlı kitap oldu

MELA, POMPONİUS (MS I yüzyılın ilk yarısı)

Mela, ilkçağda coğrafya üzerine klasik Latince'yle yazılmış tek inceleme olan De Situ Orbis (Dünyanın Konumu Üzerine) adlı eseri yazdı De Chorographia (Haritacılık Üzerine) adıyla da bilinen yapıtını MS 43 ya da 44 yılında kaleme almıştır Kitap 13 yüzyıl sonra açılan keşifler çağına değin etkisini sürdürmüştür

Pilinius (Yaşlı) doğa bilimleri ansiklopedisinde, her düzeydeki okuyucu için yazıldığı sanılan bu kitaptan yetkin bir kaynak olarak söz eder Büyük ölçüde Eski Yunan kaynaklarından aktarmalara dayanmasına ve bir çok eskimiş bilgi içermesine karşın Mela'nın yapıtının ilkçağ coğrafya kitapları arasında özgün bir yeri vardır Yapıtta, evrenin merkezi olarak düşünülen yeryüzü beş kuşağa ayrılıyordu: Kuzey soğuk kuşak, güney ılıman kuşak ve güney soğuk kuşak

İki ılıman kuşak yaşamaya elverişliydi, ama bunlardan yalnızca kuzeydeki biliniyordu Kuzeyde yaşayanlar güneydeki ılıman kuşağa, arada bulunan kızgın kuşaktaki dayanılmaz sıcaklık nedeniyle ulaşamıyorlardı Mela'ya göre, yeryüzünü kuşatan okyanus yeryüzünü dört deniz alanına bölüyordu Bunların en önemlisi Akdeniz'di Mela, uzaklık gibi teknik ayrıntıları dikkate almamış, ama andığı yerleri kısa tümcelerle betimlemişti Bilinen yakın bölgelerle ilgili az şey yazmış, uzak bölgeler hakkında ise efsanelere bile yer vermişti

NEPOS, CORNELİUS (MÖ 100 - 25)

Atticus'un yaşam öyküsünü yazan Nepos, Cicero ve Catullus'un yakın dostuydu Cattulus gibi Nepos'da İtalya'nın kuzeyine doğup büyümüştü Başlıca yapıtları, önde gelen Romalıların ve bazı yabancıların kısa yaşamöykülerini içeren De Viris İllustribus (Ünlü Kişiler Üzerine), Yunanlıların geliştirdiği karşılaştırmalı dünya tarihi kronolojisini Roma'ya tanıtan Chronica (Kronoloji), yaşamöyküsü yazarı Maximus'a esin kaynağı olduğu sanılan anekdotlarını topladığı Exampla (Örnekler), büyük olasılıkla Chronica'yı tanımlamak üzere hazırladığı bir dünya coğrefyası kitabıyla Yaşlı Cato ve Cicero'nun yaşamöyküleridir De Viris İllustribus'dan günümüze biri tam, öbürü eksik iki kitap kalmıştır Nepos'un yalın ama incelik ve arılıktan yoksun üslubu fazla bir edebi değer taşımaz

PAUSANİAS (MS 143 - 176)

Lidya doğumlu bir gezgin ve Coğrafyacı olan Pausanias, Periegesistes Hellados (Yunanistan Betimlemesi) adlı yapıtıyla antikçağ kalıntılarına ilişkin önemli bilgiler sunmuştur Pausanias, Yunanistan'a gitmeden önce Anadolu, Suriye, Filistin, Mısır, Makedonya ve Epir (Epiros) ile İtalya'nın bir bölümünü dolaştı Ünlü yapıtında, Attika'dan başladığı Yunanistan gezisini anlattı

On ciltlik yapıtın ilk kitabını 143 - 161 arasında bir tarihte tamamladı Yazılarında 176 yılından sonraki olaylara ilişkin bilgi yoktur Önemli kentlerle ilgili açıklamaları kentin kısa bir tarihiyle başlar ve topografik özellikleriyle sürer Günlük yaşama, dinsel törenlere, halkın boş inançlarına ilişkin kısa bilgiler verir başlıca ilgi alanı sanat yapıtlarıdır

Olympia ve Delphoi'nin dinsel sanatını ve mimarisini betimlemiş, Atina'da portre ve yazıtlarla ilgilenmiş, Akropolis'deki büyük tunç Athena heykelinden ve kent dışındaki anıtlardan söz etmiştir günümüze ulaşan kalıntılar betimlemelerinin doğruluğunu ortaya koymaktadır Sir James Frazer'a göre Pausanias Yunanistan'daki kalıntıların çoğunun içinden çıkılmaz bir lâbirent ya da çözümsüz bir bilmece olmasını önleyen kişidir

POLYBİOS (MÖ 200 - 118)

Polybios, Roma'nın güçlü bir devlet konumuna yükseldiği döneme kaleme almış olan Yunanlı bir devlet adamı ve tarihçidir Genç yaşta askeri konulara duyduğu ilgiyle Akhaialı komutan Philopoimen'in yaşamöyküsünü ve günümüze ulaşmayan Taktikai (Taktikler) adlı kitabı yazdı Numantia savaşının tarihini (MÖ 133'ten sonra) ve Ekvator bölgesinin yaşamaya elverişli olduğuna ilişkin bir inceleme yazdığı bilinmektedir

Polybios'a asıl ününü sağlayan Istoriai (Tarihler) adlı yapıt 40 kitaptan oluşur Bunlardan yalnızca ilk beşi günümüze ulaşmıştır Polybios'un başlangıçtaki amacı Hannibal'ın İspanya seferinden Pydna çarpışmasına değin süren ve Romanın yükselişiyle belirginleşen 53 yıllık dönemi (MÖ 220 - 168) aktarmaktı

Romalıların Kartacalılara karşı düzenledikleri Sicilya seferiyle (MÖ 264) başlayan daha önceki dönemi ve başta Akhai olmak üzere dünyanın başka yerlerindeki gelişmeleri ele alan ilk iki kitap yapıtın girişi niteliğindedir Üçüncü kitapta Kartaca'nın MÖ 146'da yıkılışına değin geçen süreyi de kapsayan değiştirilmiş bir taslak yer alır Bu olaylar 30-39 kitaplarda anlatılır Polybios'un yapıtında Roma devlet yapısını ve ordusunun incelendiği, kentin kuruluş yıllarına ilişkin bilgiler verdiği dördüncü kitap önemli bir yer tutar

SALLUSTİUS [GAIUS SALLUSTIUS CRISPUS] (MÖ 86 - 34)

Kendine özgü bir üslupla döneminin tarihsel olaylarını ve politik kişiliklerini anlattığı yapıtlarıyla tanınan Romalı bir tarihçi ve yazardır De Catilinae coniuratione (MÖ 43-42; Catilina Tertibi) adlı yapıtında Catilina'nın MÖ 63'te cumhuriyet yönetimini yıkmak için düzenlediği komplodan yola çıkarak, Roma siyasal yaşamındaki yozlaşmayı anlatan Sallustius Bellum Iugurthinum'da (MÖ 41-40; Iugurtha Savaşı ), MÖ II yüzyılın sonunda Roma'ya baş kaldıran Numidya kralı Iugurtha'ya savaş açılmasından sonra Roma'da ortaya çıkan hizip çatışmalarının kökenini inceledi

Yazarın Üçler Meclisi'ne duyduğu düşmanlık Bellum Iugurthinum ve Historiae (Tarihler) adlı yapıtlarından anlaşılabilir Roma'nın MÖ 78 - 67 arasındaki tarihini anlatan ve beş kitaptan oluşan Historia'nin günümüze yalnızca bazı parçaları ulaşmıştır "Caesar'a Mektuplar" ve "Cicero'ya Sövgü" adlı yapıtlar, üsluplarındaki benzerlikler nedeniyle Sallustius'a mal edilmekle birlikte gerçek yazarlarının o olmadığı sanılmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihte İhtilaller

Eski 11-04-2012   #10
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihte İhtilaller



Bir adı da Palas olan Athena, Baş Tanrı Zeus'un çok sevdiği bir kız idi Zekâ tanrıçası Athena'nın doğumu oldukça gariptir Annesi akıllı Metis (Hikmet)'ti Efsaneye göre Baş Tanrı Zeus, Metis'i yutmuş, yani kendi içine atmış ve onu kendisinin bir parçası yapmıştı

Akıllı ve zeki Zeus Metis'i uzun süre kafasının içinde taşıdı Ondan kurtulma zamanı gelip çatınca demir ve ateş tanrısı Hephaistos'u çağırdı Ona "Başım çatlayacakmış gibi ağrıyor, artık dayanamıyorum Alnıma hızla keskin baltanı vur Korkma sen emrimi yerine getir, ben başıma ne geleceğini biliyorum" dedi

Hephaistos, Baş Tanrıya karşı gelmeye cesaret edemedi ve baltasını Zeus'un alnına indirdi O anda yarılan yerden zafer çığlıkları atan güzel bir kız çıktı ve dans etmeye başladı Tepeden tırnağa kadar silahlı idi Başında altın bir miğfer kıvılcımlar saçıyordu Parlak bir zırh, bütün vücudunu kaplamıştı Elinde ise yepyeni bir mızrağı sallıyordu Bu hali gören bütün ölmezler hayret ettiler, şaşırdılar

Güneş bile onu görüce ne yapacağını unuttu, atlarının dizginlerini çekti, arabasını göğün boşluğunda bekletti Büyük Olympos dağı bu yeni Tanrıça'nın doğuşu ile sarsıldı Toprak'tan müthiş bir gürültü çıktı Denizler kabarmaya dalgalar coşmaya başladı

Zeka ve aydınlık tanrıçası olan Athena, aynı zamanda savaş tanrıçası da sayılırdı Savaş gürültülerini ve silah seslerini uyandırmasını ve canlandırmasını da isterdi O, Yunanlılar için yenilmez bir kavgacıydı, cesareti başka hiç bir tanrı ile kıyaslanamazdı Onun cesareti kurnazca, yiğitliği sessizce idi O, gösteriş ve yaygarayı sevmezdi

Athena, kabalık ve her türlü zulümden iğrenirdi Temiz kalpliydi Adaletten hoşlanırdı İyi ve akıllı insanların yardımına koşmak adetiydi

Bir gün çok beğendiği, sevdiği cesur Tydeus, çok uzun süren bir savaşta ağır yaralanmış ve yere düşmüştü Athena, babası Zeus'a ona yardımcı olması, acıması için yalvardı Babasından, bu cesur savaşçıya ilaç götürmek onu ölümsüzler arasına katmak için izin istedi Zeus, bu istediğini kabul edince derhal yeryüzüne, savaş meydanına indi Fakat Tydeus'un yakaladığı düşmanından korkunç bir biçimde intikam almakta olduğunu gördü O, kendisine getirilen düşmanın kemiklerini kırıyor, kafasını eziyor, sonra bir barbar gibi kafatasının içinden çıkan beynini yiyordu

Athena, bunu görünce ondan iğrendi Yardımına koştuğu savaşçıya sırtını dönerek onu kendi kaderiyle başbaşa bıraktı Barbarca davranışıyla yardımı hak etmediğini göstermişti

Zeka tanrıçası Athena, bazen yeryüzüne iner, savaşlara katılırdı Yunanlılar, Medyalılara karşı savaştığında küçük ordularını Athena idare etmişti Bu yüzden bir avuç insan, barbarların çok kalabalık ordusuna karşı büyük bir zafer kazanmıştı

Athena, aynı zamanda şehirlerin bekçisi ve koruyucusuydu Sevdiği şehirlerin kalelerinde, surlarında canla başla savaşırdı Yalnız savaşları sevmezdi, barışları da severdi, barışın nimetlerini, medeni hayatın güzelliklerini, zafer kazanan kralların kalplerine sokardı Bu yüzden medeniyetle ilgili her şeyin koruyucusu sayılırdı

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihte İhtilaller

Eski 11-04-2012   #11
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihte İhtilaller



Japonya'nın Çin'e ait bulunan Kore ile ilgilenmesinin sebeplerini şunlardır:

Kore gelişmekte olan Japon ekonomisi için hem bir ham madde kaynağı ve hem de iyi bir pazar olabilirdi Kore'nin yeraltı ve yerüstü zenginlikleri genişti

Japonya ilerde Asya'da da yayılacak ise, Kore bu iş için iyi bir atlama taşı olabilirdi Asya'ya adım atabilmek için ilk önce Kore'ye ayak basmak gerekirdi

Asya'dan Japonya'ya yönelebilecek bir tehdit ve tehlike de keza Kore'yi bir atlama taşı olarak kullanabilirdi

Bu sebeplerin tesiriyle Japonya, 1870'lerden itibaren Kore ile ilgilenmeye başladı Bu ülkedeki faaliyetlerini her gün biraz daha arttırdı Bu durum yirmi yıl kadar sürdü Lakin bu yirmi yıl içinde de Japonya'nın Çinle münasebetleri her gün biraz daha bozulmaya başladı Ve sonunda Çin 1894 de Japonya'ya savaş ilan etti

Savaş fazla sürmedi Japonya kendi adalarından kalkıp Çin'e asker çıkardı ve kara muharebelerinde inanılmaz bir askeri güce sahip olduğunu gösterdi Çin yenildi ve 1895 Nisasında Japonya ile Shimonoseki antlaşmasını imzaladı Bu anlaşma ile Japonya, Mançurya'nın, Pechili körfezindeki Liaotung yarımadası ile daha güneydeki Pescadores adalarını ele geçirdi Yani Japonya Mançurya'nın güneyine yerleştiği gibi, buradan Kore'yi de kontrol altında tutabilecek duruma gelmiş oluyordu

Japonya'nın Mançurya'nın güneyine yerleşmesi en fazla Rusya'yı sinirlendirdi Çünkü Rusya Mançurya'yı kendisinin tabii yayılma alanı olarak görmekteydi Bu sebeple, Japonya'nın Liaotung'u almasına itiraz etti Bu sırada Avrupa devletlerinin Uzak Doğu'daki sömürgecilik faaliyetlerinin durumu şudur: İngiltere Çin'deki Yang-tze vadisine yerleşmeye çalışmaktadır Rusya'nın da Mançurya'ya girip buradan güneye Yang-tze nehri vadisine sarkması ihtimalinden korkmakta ve bundan dolayı da Japonya'yı Rusya'ya karşı bir denge unsuru olarak görmeye başlamıştır

Fransa Hindiçini'de çok meşguldür ve Fransa Hindiçini'den güney Çin'e girmeye çalışmaktadır Bu sebeplerle, İngiltere Japonya'nın Liaotung'u almasına hiç sesini çıkarmadı Lakin 1894'de Rusya ile bir ittifak imza etmiş olan Fransa Rusya'yı destekledi Keza, Almanya da Rusya'yı destekledi Çünkü, Almanya Rusya'nın Avrupa'dan uzaklaşıp Uzak Doğu'da başının derde girmesini istemektedir

O zaman Rusya'nın Avrupa'daki baskı ve ağırlığı da azalmış olurdu Japonya, Fransa ve Almanya'nın da Rusya'yı desteklediğini görünce, üç devletle birden bir savaşı göze alamıyarak geriledi ve Liaotung yarımadasından çekilmeye razı oldu Lakin, bu hadise 1904-1905 Rus-Japon savaşının da tohumlarını atmaktaydı 1894-95 Çin-Japon savaşı, Uzak Doğu politikası açısından bir takım gerçekleri ve neticeleri ortaya çıkarmıştır Şöyle ki:

Japonya bu savaş ile Uzak Doğu'daki kuvvetler dengesine dahil olmaktaydı Batı'ya açıldıktan kırk yıl sonra bir büyük kuvvet olarak ortaya çıkan Japonya, Uzak Doğu politikasının bundan böyle hesaba katılması gereken bir unsuru oluyordu

Bu tarihe kadar Uzak Doğu'da sömürgecilik faaliyetinde sadece Avrupalılar rol almıştı Şimdi Avrupa sömürgeciliğinin arasına bir de bir Asyalı devlet katılmaktaydı Bu ise, Uzak Doğu'da, Avrupa ile Japonya ve Amerika ile Japonya arasında uzun sürecek bir rekabet ve mücadele devresinin açılmasıydı

Japonya'nın Batı'ya açıldıktan sonra kısa sürede gösterdiği bu başarı ve Batı teknolojisi ile Batı'nın seviyesine çıkması, Asya'da sarı ırk milliyetçiliğini başlatacaktır Japonya örneği Asya milletlerine Avrupa seviyesine çıkmada sarı ırkın yeteneği konusunda bir güven duygusu ve inancı vermiştir

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihte İhtilaller

Eski 11-04-2012   #12
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihte İhtilaller



nadolu'nun bugün halen yaşayan en eski kavimlerinden biri olan Ermenilerin kökeni kimi kaynaklara göre Urartulara kadar uzanır Tarihçilerin üzerinde uzlaştığı temel görüşlerden biri ise, Ermenilerin, MÖ 700'lerde Fırat'ın doğusuna yerleşen Hint-Avrupa kökenli Phrygialıların bir kolunun, bölgenin eski halklarının kalıntıları (Urartular, Hurriler) ve Kafkas kökenli halklarla karışmasından meydana geldiğidir

Çevreden gelen sürekli akınlarla yaşadıkları bölgede ayakta kalmaya çalışan Ermenilerin tarihi, bitmek bilmeyen bir devlet kurma ve yitirme mücadelesini anlatır Başta İranlılar, Romalılar, Bizanslılar, Sasaniler, Araplar ve çeşitli Türk Beylikleri olmak üzere pek çok ulusla savaşan, tarih boyunca çoğu zaman kendi toprakları üzerindeki egemenliklerini yitiren Ermeniler, buna rağmen dillerini ve kültürlerini yaşatmayı, kısaca var olmayı becerebildiler

Hıristiyanlık ve Ermeniler

Ermeniler, Hıristiyanlık'la ilk olarak MS 1yüzyılda tanıştı İsa'nın havarilerinden Aziz Tadeos, Aziz Bartolomeos ve takipçilerinin çabaları sayesinde o güne dek putperest olan geniş bir Ermeni topluluğu Hıristiyanlığı kabul etti Romalıların buna karşı çıkmasına, 197 ve 230 yıllarında, Anadolu'da yaşayan Hıristiyan Ermenileri kırımdan geçirmesine rağmen Hıristiyanlığın Ermeniler arasında yayılması durdurulamadı

Nihayet 301 yılında, Aziz Krikor'un önderliği sonucunda 3 Dırtad, Hıristiyanlığı Ermeni Krallığı'nın resmi dini olarak kabul etti Kutsal metinlerin Ermenice'ye çevrilmesi ihtiyacı, Aziz Mesrob'un 404 yılında Ermeni alfabesini yaratmasıyla sonuçlandı Altın Çağ olarak adlandırılan bir kültürel devrimin kapılarını açan bu gelişme, Ermeni ulusunun ileride, çeşitli imkansızlıklar altında bile varlığını koruyabilmesini sağlayan en önemli unsur olacaktı

451 yılında toplanan Kadıköy Konsili'nin kararlarını benimsemeyen ve o tarihten bu yana Hıristiyanlık içerisinde bağımsız bir kol olarak yaşamayı sürdüren Ermeni Kilisesi, bugün sekiz milyonu aşkın üyesiyle, dünyada 50 milyondan fazla üyesi bulunan Kadim Ortodoks Kiliseler ailesine mensuptur

Bizans Başkentinde Ermeniler

İstanbul Doğu Roma İmparatorluğu'nun merkezi olduktan sonra, 360 yılında Ermeni Katolikosu (Baş patrik) 1 Nerses'in Yassıada'ya sürüldüğü sırada başkentte küçük bir Ermeni cemaati zaten vardı Bizans İmparatorları 6 ve 10 yüzyıllarda Ermenilerin İstanbul'a göçünü teşvik ettiler

Katolikos 2 Hovhannes (565-574), Perslere karşı başarısız bir isyandan sonra, birçok Ermeni soylusunun refakatinde İstanbul'a sığındı Ermeniler kendi dilleriyle ibadete başladılar, Bizans ordusunda paralı asker olarak görev yaptılar ve imparatorluk içinde yüksek makamlara eriştiler

İmparator Moris, Mezizios, İmparator Filipikos-Vartan, Ardavazd, Alexios Museles, Bardanes, Arsaber, Leo V, İmparator Makedonyalı Vasil, Romanos-Lekapenos gibi birçok Bizans yöneticisi, Sezar Bardas, Gramerci Ioannis, Fotios ve Filozof Leo gibi bilim adamları tamamen ya da kısmen Ermeni idi Depremden zarar gören Aya Sofya'nın kubbesinin onarımını üstlenen mimar, Ani'li bir Ermeni'ydi ve Dırtad adını taşıyordu

Osmanlı Döneminde İstanbul Ermenileri

Ermeni cemaati ile yakın ilişki içerisinde olan Fatih Sultan Mehmet, Bizans döneminde Batı Anadolu, Trakya ve Balkanlar'daki Ermeniler üzerinde nüfuzu olan ve o tarihe dek Bursa'da bulunan Ruhani Reislik makamını 1461 yılında Patriklik seviyesine yükseltti

Müslüman bir Sultan'ın bir Hıristiyan Patrikliği'ni tesisi, daha önce benzeri görülmemiş bir olay olarak tarihe geçti 15 ve 18 yüzyıllarda, Kırım, Doğu Anadolu, İran ve Kafkasya'dan birçok Ermeni İstanbul'a göç etti Giderek genişleyen Osmanlı topraklarındaki tüm Ermeni cemaatleri İstanbul Ermeni Patriği'ni milletbaşı olarak tanıdılar

İstanbul'daki ilk Ermeni matbaası, bir din adamı olan Apkar Tıbir tarafından açıldı (1567) Bitlisli 9 Hovhannes Golod İstanbul Patriği seçilince (1715) Ermeni cemaatinin yaşamında kültürel bir rönesans başladı Batı Ermenicesi grameri hazırlandı Ruhbanlık dışı ilk Ermeni okulu Tıbranots Kumkapı'da öğretime açıldı (1790)

İstanbullu'ların ilk Ermenice gazetesi, Lro Kir Medzi Derutyan Osmanyan (Büyük Osmanlı Devleti Gazetesi) yayımlanmaya başlandı (1832) İlk İstanbul Ermeni tiyatro kumpanyası Hasköy'de perdelerini açtı (1858) 1850'lerin sonunda, Ermeni okullarının sayısı yalnızca İstanbul'da 40'ı aşıyordu Yayımlanan Ermenice gazete sayısı ise 20'yi buluyordu

Ermeni Katolik cemaati özellikle Fransız Elçisi'nin çabalarıyla 1831 yılında İstanbul'da resmen oluştu Bu tarihten 20 yıl kadar sonra, 1853'te bu kez İngiliz Elçisi ile Amerikalı misyonerlerin çabaları sonucunda, Ermeni Protestan cemaati kuruldu Ermeni cemaati 15 ve 19 yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğu'na sayısız devlet ve bilim adamı, pek çok değerli sanatçı verdi

Ermeni mimarlar, başkent İstanbul'u camiler ve saraylar başta olmak üzere, birbirinden güzel yapılarla donattı Bu yapıların pek çoğu bugün de ayakta duruyor ve kenti süslemeye devam ediyor Ermeni cemaatinin kendi sosyal ve kültürel meselelerine ilişkin talepleri 1840'lı yıllardan başlayarak, çeşitli oluşumlarla Bab-ı Alî'den karşılık buldu

Sultan 1 Abdülmecit'in emriyle, Ermeni cemaatinin yönetimi için ilk resmi Ruhanî ve Cismanî Meclisler 1847 yılında oluşturuldu Nizamname-i Millet-i Ermeniyân adını taşıyan cemaat tüzüğü ise 17 Mart 1863'te Sultan 1 Abdülaziz tarafından onaylandı Halkın iradesine önem veren ve toplum yöneticilerini seçimle göreve getiren Nizamname, ülkemizdeki halkçılaşma sürecinin belki de ilk yazılı belgesi oldu 19 yüzyılın sonlarına dek, İstanbul Ermeni Patrikliği'ne Orta Doğu'dan Avrupa'ya, Kuzey Afrika'dan ABD'ye çok geniş bir cemaat topluluğu bağlı bulunuyordu Ancak, Osmanlı İmparatorluğu artık çözülme sürecine girmişti

Çeşitli milletler imparatorluktan ayrılıp, bağımsızlıklarını ilan ettiler Osmanlı Ermenileri'nin büyük çoğunluğu Osmanlı Devleti'nin geleceğine olan inancını sürdürüyordu, ancak bazıları, mevcut kargaşa ortamında can ve mal güvenliğinden endişe duyduğunu ifade ederken buna kültürel otonomi gibi taleplerini de ekliyordu Küçük bir azınlık ise bağımsızlık kazanmanın peşindeydi

Büyük devletlerin de çabaları sonucunda, kadim Türk-Ermeni dostluğu yavaş yavaş yerini güvensizlik ortamına bıraktı Ermeni literatürüne Medz Yeğern (Büyük Felâket) olarak geçen tehcirin sonuçları yıkıcı oldu (1915)

Cumhuriyet Döneminde Ermeniler

1923'te Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu yeni Türkiye Cumhuriyeti ilan edildi Osmanlı'daki çok milletli sistem kaldırılarak, ulus devlet ve vatandaşlık sistemi benimsendi Ermeniler resmen azınlık statüsüne geçtiler İstanbul Ermeni Patrikliği 1922-27 arasında 5 yıl patriksiz kaldıktan sonra Muşlu I Mesrob Türkiye Ermenileri'nin 80 Patriği oldu

Medeni Kanun'un kabulüyle birlikte Osmanlı döneminde uygulanan her cemaati kendi dini yasalarına göre yönetme şekli ortadan kaldırıldı Patrikler, cemaatin dini ve sosyal kurumlarının ruhani gözetmeni sayıldı 1935'te Vakıflar Kanunu Resmi Gazete'de yayımlandı

Kilise, okul, hastane, yetimhane gibi Ermeni kurumlarının bağlı olduğu tüm vakıflar, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün denetimine geçirildi 1942'de çıkartılan Varlık Vergisi Kanunu tüm diğer azınlıklar gibi Ermeniler üzerinde de yıkıcı etkiler yarattı Cumhuriyet döneminde açılan ilk ve tek ruhban okulu, Üsküdar'daki Surp Haç Tıbrevank Ruhban Okulu oldu (1954) Ancak 1969'da okulun teoloji bölümü İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü'nce kapatıldı

Ermeni cemaati Kurucu Meclis'e olduğu gibi, daha sonraki yıllarda TBMM'ye de milletvekilleri gönderdi Dr Zakar Tarver ve Mıgırdiç Şellefyan'dan sonra, 1960 tarihinden itibaren ise Meclis'te hiçbir Ermeni milletvekili yer almadı

Türkiye Ermenileri Patrikliği'nin 500 kuruluş yılı 1961 yılında kutlandı Yetim bir tehcir çocuğu olan Yozgatlı Patrik I Şnorhk, yurtdışında Türk diplomatlarına yönelen terörizmin giderek tırmandığı zorlu bir dönemde görev yaptı Verdiği demeçlerde, diaspora Ermenileri'nin Türkiye aleyhtarı gösterilerini hiçbir zaman onaylamayacağını bildirdi

İlk kez bir Cumhuriyet çocuğu, İstanbullu II Karekin, Türkiye Ermenileri 83 Patriği seçildi (1990) Cemaati 2000'li yıllara taşıyacak olan 84 Patrik ise İstanbullu II Mesrob oldu (1998) Bu topraklardaki geçmişi 2700'ü yılı aşan Türkiye Ermenileri, bugün 70 bini aşkın üyesiyle Türkiye Cumhuriyeti'nin en büyük azınlık nüfusunu oluşturuyor

Büyük çoğunluğu İstanbul'da olmak üzere 33 kiliseye, ilk, orta ve lise derecesinde 20 eğitim kurumuna sahip olan Türkiye Ermeni Cemaati ayrıca, hastane, vakıf, dernek gibi çeşitli cemaat kurumlarını da kendi bağışlarıyla ayakta tutuyor

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihte İhtilaller

Eski 11-04-2012   #13
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihte İhtilaller



Yazı, en genel tarifiyle, ağızdan çıkan seslerin, dolayısıyla sözcüklerin, kulak ya da jest yardımı olmaksızın, gözle görülebilen, bazen de dokunulabilen işaretler halinde biçimlendirilerek kaydedilmesini sağlayan araçtır

İletişini Araçları ve Fikir Yazıları

İnsanoğlu varolduğundan beri, duygu ve düşüncelerini başka kişilerle paylaşabilmek için, çok çeşitli iletişim yolları bulmuştur Bunların ilk örnekleri arasında, günümüzde dahi pek çok toplum tarafından kullanılan görsel işaretleri, yani ateş, duman ve ışığı ya da akustik işaretler olarak adlandırdığımız, davul ve ıslık çalmayı gösterebiliriz Ancak bütün bunlar zaman ve alan açısından sınırlanmıştır Yani mesaj verildikten hemen sonra kaybolurlar ve tekrar edilmedikleri sürece başa alınma olanakları yoktur

Ayrıca, hepsi sadece az ya da çok birbirine yakın bölgede bulunan kişiler arasındaki iletişimde kullanılabilirler Alan ya da zamanla kısıtlanmamış bir yol arama ihtiyacı, insanları çeşitli nesnelerin belirli bir sıraya göre yanyana dizilmesinden oluşan "nesne yazısı", daha çok hayvancılıkta kullanılan "sayma çubukları", yine belirli aralıklarla düğümlenmiş iplerden meydana gelen "quipu düğüm yazısı", bir mesaj vermek üzere kaya üzerine yazılan veya çizilen resimler anlamına gelen, "petrog-ramlar ve petroglifler" gibi iletişim sistemlerine götürdü Ancak bunlar da, nisbeten kalıcı olmalarına karşın, belirli durumlarda, kısıtlı sayıda mesajı iletebilirler ve daha önemlisi yanlış ya da farklı algılanma olasılıkları çok yüksektir

Genel olarak "fikir yazısı" olarak adlandırdığımız bu sistemler içinde, kendine Eski Önasya Dünyası'nda geniş yayılım alanı bulan, token veya Latince adıyla calculi (hesap taşları) adı verilen küçük kil semboller, yazıya geçiş sürecinde ayrı bir yer tutar Kilden yapılıp, pişirilerek sertleştirilmiş ve çoğunlukla üzerleri şekillere ayrılmış, çeşitli formlardaki bu calculi veya hesap taşlarının her biri farklı bir nesneye karşılık geliyor ve ticareti yapılan malların türü ve ölçüsü hakkın da bilgi veriyordu

Diyelim ki, Sümer'deki Uruk şehrinden biri, Elam'ın Susa kentindeki başka birine üç testi susam yağı göndermek istiyor Bunun için Sümerli yağ yerine kullanılan sembollerden üç tane alıp, bunları bir ipe geçirerek bağlıyor, bir başka kil topağı ile de mühürleyip, malının güvenliğini sağlıyordu Bazen de bu sembolleri yumuşak ve nemli bir kil topağıyla sararak, içi görünmeyen bir top haline getiriyor ve her tarafını mühürlediği bu topun üzerine içindeki sembol sayısı kadar da şekillerini basıyordu

Malı getiren kişi, bu "makbuz"u Susa'daki kişiye iletmek zorundaydı Böylece oradaki ticaret ortağı, ilk bakışta malın türü, miktarı ve gönderen kişi hakkında bilgi sahibi oluyordu Şüphelendiği bir durumda ise, topu kırarak, içindeki sembollerle elindeki malı karşılaştırabilirdi

"Hesap taşları", çeşitli diller kullanan toplumlar arasında, uzak mesafelerde anlaşılabilmesi nedeniyle, özellikle ticarette son derece kullanışlıydı Bu sembollerin, daha sonra yazıya geçildiği dönemlerde de, aynı şekilleriyle kil tabletler üzerine çizilmiş olduğunun saptanması ile, önemleri daha da artmıştır

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihte İhtilaller

Eski 11-04-2012   #14
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihte İhtilaller



Prometheus'un kurnazlıkla çalarak insanlara verdiği akıl, onları şımartınca Zeus, o zamana kadar yalnız erkeklerden ibaret olan insan topluluğuna ceza vermek istedi ve onlara kadını gönderdi

Zeus, oldukça başarılı bir usta olan oğlu Hephaistos'tan kadını yaratmasını istedi Hephaistos, babasının isteği üzerine çamuru su ile yoğurdu ve görenleri şaşırtacak güzellikte bir kadın vücudu yarattı Olympos'ta oturan tanrıçaların en güzeli olan ve kendi karısı olan Aphrodite'in vücudunu model olarak kullanmıştı

Heykel bitince, onun kalbine ruh yerine bir kıvılcım koydu O zaman heykelin gözleri açıldı Kolları, bacakları kıpırdamaya ve dudakları konuşmaya başladı Onu süslemek için bütün tanrılar ve tanrıçalar yardım ettiler Herkes kendisinden ona bir şey armağan etti ve ona Rumca "bütün armağan" anlamına gelen Pndora adını taktılar

Athena, ona güzel bir kemer, süslü elbiseler verdi Letafet perileri Kharites, beyaz göğsüne parlak altın gerdanlık taktılar Aphrodite, başına güzellikler saçtı Güzel saçlı Horalar, ilkbahar çiçekleriyle onu süslediler Hermes, Pandora'nın kalbine, hıyanet ve aldatıcı sözler yerleştirdi Zeus da ona esrarlı bir kutu armağan etti ve ona "Sakın verdiğim kutuyu açma, içindeki iyi şeyler uzaklara kaçar ve onların yerine fenalıklar gelir, seni rahatsız ederler Bu kutuyu iyi sakla bütün insanların saadeti ve felaketi bu kutunun açılıp açılmamasına bağlıdır" dedi

Sonra baş tanrı, ilk kadını yeryüzüne indirdi ve Prometheus'un kardeşi Epimetheus'a gelin olarak gönderdi Prometheus, kardeşine Zeus'dan hiç bir şekilde hediye kabul etmemesini tembih ettiği halde Pandora'nın güzelliğine hayran kalan Epimetheus öğüdü tutmadı ve onunla evlendi

Pandora da tıpkı tüm kadınlar gibi doğuştan meraklı olduğundan dünyaya gelir gelmez kutunun içinde ne olabileceğini düşünmeye başladı ve Zeus'un uyarısını unutarak kutuyu açtı Kutunun içindeki hastalık, keder, ıstırap, yalan, riya gibi insanları rahatsız edecek ve onları felakete sürükleyecek ne kadar kötülük varsa hepsi açılan kutudan kuşlar gibi uçuştular

Pandora, hatasını anlayarak biraz sonra kutuyu kapadı ancak kutuya kapatılan kötülüklerin arasında, insanları yaşatacak, teselli edecek "ümit" de vardı Fakat ümit dışarı çıkamamış kutuda kalmıştı Böylece Zeus, ilk kadını beraberinde kötülüklerle dolu bir kutuyla yeryüzüne yollayarak insanlardan intikam almıştı

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihte İhtilaller

Eski 11-04-2012   #15
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihte İhtilaller



Cilâlı Taş Çağı'nın sonlarında, dünya aşağı yukarı bugünkü şeklini almıştı Buzul Çağı bittiğinden iklim ısınmış ve büyük buzullar erimeye başlamış; bu da deniz düzeyini yükseltmişti MÖ 6000'de İngiltere'yi kıtaya bağlayan dar kara parçası sular altında kaldı Seine, Ren ve Tuna ırmakları da dar vadilere çekildiler İnsanlar, uygarlık yolu olan ırmak boylarında yerleşerek toplu bir hayat sürmeye başladılar

Bu yerleşme yerlerinden en eskisi olan Nil vadisi, MÖ 7000-6000 yıllarında uygarlığın ilerlemesine büyük katkısı bulunacak bir olaya sahne oldu Günlerden bir gün, Nil kıyılarında yaşayan biri (artık buradakilere Mısırlı diyebiliriz) Sina yarımadasında yolculuk ederken pek şaşırtıcı bir olayla karşılaştı: Herkesin her zaman yaptığı gibi, bir ateş yakmıştı Ancak ateşin yandığı yerde bazı taşların eridiğini, aktığını ve ateş söndüğünde bunların yeniden sertleştiğini gördü Bu olayı değerlendirinceye, yani ısının bakır madenini ham cevherinden ayırdığını anlayıncaya kadar kaç yıl geçti, bilemiyoruz

Mısırlılar, bu keşiften hakkıyla yararlanmayı faildiler Sina'daki maden yataklarındaki cevheri odunla eritip madenini ayırmayı, kalıplamayı ve çekiçle şekil vermeyi faildiler Yukarı Mısır'da, Badari'de, kolye gibi boyna asılmak üzere hazırlanmış, boncuk şeklinde ve maden çağından kalma birtakım bakır kalıntılar ortaya çıkartılmıştır Görülüyor ki, bu bulgudan ilk yararlananlar zanaatçılar değil, kadınlar olmuşlardı

Bu noktadan şu yalın fikre ulaşıncaya kadar yüzyılların geçmesi gerekti: Eritilmesi ve şekillendirilmesi bunca kolay bir maddeden yalnız kadınların süs eşyaları değil, araçlar da imal edilebilirdi

Bu ikinci aşama, MÖ 4000'e rastlar O çağda hiyeroglif yazısı icat edilmiş, astronomik gözlemler MÖ 4245'te bir takvimin yapılmasına yol açmış, ülkede bir krallık yönetimi kurulmuş; yani Mısır, uygarlıkta enikonu ilerlemişti O döneme kadar yalnız küçük konutlar inşa edilirken, bakırın mimarlıkta sağladığı geniş teknik imkânlar ve bu madenden yapılan araçlar sayesinde MÖ 3000'de 'piramit'ler inşa edilebildi

Bakır, aynı çağda Mezopotamya'ya doğru yayıldı Ancak Fırat ve Dicle boylarında bakır madenleri olmadığından Maden Çağı buralarda daha geç başladı Mısırlılar bakırdan silahlar, baltalar imal ederlerken, Mezopotamyalılar hâlâ taş ve kemikten araçlar kullanıyor, balçıktan evlerde oturuyorlardı MÖ 3500'e doğru bölgeye kuzey ve doğudan gelen Sümerler, güneye ilerleyip orada yerleştiler Sümerler, aynı zamanda önemli icatları da birlikte getiriyorlardı: Zamanla çivi yazısına dönüşecek resim yazısı, mimarlık ve bakır madenciliği Bunlar hünerli kişilerdi; kısa zamanda kolyeler, toplu iğneler, aynalar, olta iğneleri ve her çeşit kesici araç imal etmeyi başardılar

Tarih öncesi ve tarih dönemi arasındaki sınırı bu çağa (Mısır için MÖ 6000, Mezopotamya için MÖ 3500) yerleştirebiliriz Ancak, madenden yararlanmayı önceki çağların tekniğini bir anda silip süpüren 'ani' bir devrim olarak düşünemeyiz Tersine, çok ağır bir geçiş dönemi gerekti ve taş arar ar, yerlerini büyük güçlükle madene bıraktılar Bakır, Mezopotamya'yı aşağı yukarı yirmi beş yüzyıl sonra fethetti Oradan Ege adalarına, İran'a, Avrupa ve İskandinavya'ya yayılması için de daha on sekiz yüzyılın geçmesi gerekti

Sözünü ettiğimiz bu son ülkeler, tembel izleyiciler oldular: Batı Avrupa ve Çin duraksamalı adımlarla Bakır Çağı'na girerlerken, öncüler, yani Mısır ve Mezopotamya Tunç Çağı'na ulaşmışlardı Tunç Çağı'nın yolunu MÖ 2800'de Sümerler açtı Hatırlatalım: Tunç, bir bakır ve kalay alaşımıdır Öyle ki, Sümerli bir zanaatçının, rastlantı sonucu istenen oranda kalayla karışık bir bakır madenini eriterek tunç elde ettiğini düşünebiliriz Aynı adam, her halde yeni elde edilen bu madenin bakırdan daha sert olması nedeniyle daha yararlı olabileceğini de fark etmişti

Gerçekten de, Jacque de Morgan'ın dediği gibi: "Çelik, demire oranla neyse, tunç da bakıra oranla aynı şeydir" Şimdi artık sadece baltalar ve olta iğneleri değil, bıçaklar, bizler, usturalar da madenden yapılabilecekti Bu nedenle olsa gerek, tunç bakırdan daha çabuk yayıldı Mısır bu madeni Firavun Keops'un kendi adını taşıyan piramidi inşa ettirdiği yıllarda (MÖ 2850) tanıdı Girit, MÖ 2500'de Akdeniz kıyılarını tunçtan biblolara boğdu ve Çin, MÖ 1800 yıllarında bu madeni kullanmaya başladı

Babil egemenliğinin sürdüğü ve Teb şehrinde dev tapınakların yükseldiği bu dönemde Avrupa, Yontma Taş Çağı'nda yaşayan oymakların barındığı bir kıtaydı Maden bu kıtaya çok zor girdi İlk olarak Tuna ağzından Avrupa'ya giren maden, ırmak boyunca ilerleyerek Ren ve Rhone vadilerini sardı Önce kuzeye gittikten sonra, İspanya'ya doğru yayıldı

Bu madenle imal edilen yeni tip kesici bir silah olarak kılıç kullanılıyordu Büyük bir yenilikti bu Öyle bir yenilik ki, Avrupa'nın, Yakın Doğu imparatorluklarını yenmesi imkânını sağlayacak ve Agamemnon'un elinde Truva'yı yenen silah haline gelip yepyeni bir uygarlığın doğmasına ön ayak olacaktı

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.