# Murathan Mungan |
04-29-2009 | #1 |
Şengül Şirin
|
# Murathan MunganMURATHAN MUNGAN 21 Nisan 1955'te İstanbulda doğdu Ortaöğrenimini Mardinde yaptı Mardin Lisesi'nden mezun oldu Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümünü bitirdi Bir süre tiyatro oyunlarında rol aldı İstanbul'da Devlet Tiyatroları'nda ve Şehir Tiyatrosunda dramaturg olarak çalıştı Çeşitli dergi ve gazetelerde şiirleri, öyküleri ve tiyatro üzerine yazıları yayınlandı İstanbulda yaşıyor Oyunları, öyküleri ve şiirlerini yazmayı sürdürüyor Başlangıçta Hilmi Yavuz, Attilâ İlhan etkilenimlerinin belirgin olduğu, oldukça ağdalı ve ve özentili şiirler yazdı "Kum Saati"nde yer alan sonraki şiirlerinde söyleyiş değişmemekle birlikte dilinin sözcükler düzeyinde yalınlaşmaya başladığı dikat çekti Oldukça dağınık düzyazılardan oluşan şiirlerden, içten ve yalın ürünlere doğru ilerleyişini sürdürdü Olgunluk dönemi şiirlerinde ise kendine özgü bir biçim ve söyleyişe ulaştı Özellikle "Metal"deki şiirleriyle 1980 kuşağının en çok okunan, tanınan şairleri arasında ilk sıralarda yer aldı Oyunlar, öyküleri ve diğer düzyazılarıyla hem üretken, hem etkili bir yazar olduğunu ortaya koydu Başarılı senaryolar de yazdı ESERLERİ OYUNLAR: Mahmud ile Yezida (1980) Taziye (1982) Geyikler Lanetler (1997) Bir Garip Orhan Veli (1997) ÖYKÜ: Son İstanbul (1995) Cenk Hikayeleri (1986) Kırk Oda (1987) Lal Masallar (1989) Kaf Dağının Önü (1994) Ressamın Sözleşmesi (resim konulu öyküler seçkisi) 1997 Üç Aynalı Kırk Oda 1999 ROMAN: Yüksek Topuklar 2002 ŞİİR: Osmanlıya Dair Hikayat (1981) Kum Saati (1984) Sahtiyan (1985) Yaz Sinemaları (1989) Eski 45likler (1989) Mırıldandıklarım (1990) Yaz Geçer (1992) Oda, Poster ve Şeylerin Kaderin (1993) Omayra (1993) Metal (1994) Murathan95 (Seçmeler) 1995 Oyunlar, İntiharlar, Şarkılar (1997) Mürekkep Balığı (1997) Başkalarının Gecesi (1997) Erkekler İçin Divan 2001 DÜZYAZI: Li Rojhilate Dile Min 1996 Paranın Cinleri 1997 Metinler Kitabı (1998) Doğduğum Yüzyıla Veda 2000 Meskalin 60 Draje 2000 13+1 Fazladan Bir Kitap 2000 Soğuk Büfe 2001 SENARYO: Dört Kişilik Bahçe 1995 Dağınık Yatak 1997 Başkasının Hayatı 1997 ÖDÜLLERİ 1978 Türkiye İş Bankası Tiyatro Oyunu ikinciliği Mahmud ile Yezida oyunu ile 1980 Akademi Kitabevi Şiir Başarı Ödülü Turgay Fişekçi ve Ozan Telliyle paylaştı (Osmanlıya Dair Hikayat adlı kitabıyla) 1981 Gösteri Dergisi Şiir Birincilik Ödülü Sahtiyan kitabıyla 1984te sergilenen Taziye oyunu ile Sanat Kurumu tarafından en iyi tiyatro yazarı seçildi 1987 Haldun TanerÖykü Ödülü�nü Nedim Gürsel�le paylaştı (Hedda Gabler Adlı Bir Kadın hikayesiyle) |
Cevap : # Murathan Mungan |
05-13-2010 | #2 |
Şengül Şirin
|
Cevap : # Murathan MunganMurathan Mungan Murathan Mungan, 21 Nisan 1955’te Istanbul’da doğdu Çocukluğu ve ilk gençlik yılları, memleketi olan Mardin’de geçti Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü’nü bitirdi Aynı bölümde “master”ını tamamladı Ankara’da Devlet Tiyatroları’nda ve Istanbul’da Şehir Tiyatroları’nda “Dramaturg” olarak çalıştı 1987’de günlük gazete olarak yayımlanan Söz gazetesinde,“Kültür-Sanat Sayfası” editörlüğü yaptı 1988’ten beri serbest yazar olarak çalışmakta ve halen Istanbul’da yaşamaktadır 1991’de Remzi Kitabevi’ne “Çilek” amblemli kırk kitaplık özel bir koleksiyon dizisi hazırlayarak bu diziyi yönetti Mungan, çeşitli dergi ve gazetelerde şiirler, öyküler, metinler, deneme, eleştiri ve incelemeler yayımlayarak adını duyurdu İlk kitabı 1980’de yayımlandı Aynı zamanda ilk oyunuydu bu: Mahmud ile Yezida Şehir Tiyatroları’nda çalışırken, “Gençlik Günleri” adını verdiği daha sonra her yıl tekrarlanacak olan kapsamlı bir şenliğin yöneticiliğini yaptı; programlar sundu, yönetti Murathan Mungan’ın sahnelenen ilk oyunu, Orhan Veli’nin şiirlerinden kurgulayarak oyunlaştırdığı Bir Garip Orhan Veli’dir İlk kez 1981’de sahnelenen bu oyun, yirmi küsur yıl boyunca sahnelendi ve 1993’te kitap olarak basıldı Yazarın Mezopotamya Üçlemesi adını verdiği ve üç oyundan oluşan üçlemesinin ilk oyunu Mahmud ile Yezida yurtiçinde ve yurtdışında birçok topluluk tarafından sahnelendikten sonra, profesyonel olarak ilk kez 1993’te Ankara Devlet Tiyatroları tarafından oynandı Üçlemenin ikinci halkası olan Taziye ise, ilk olarak 1984’te Ankara Sanat Tiyatrosu tarafından sahnelenmiştir 1992’de, halkanın üçüncü oyunu olan Geyikler Lanetler’ in tamamlanmasıyla birlikte, Metis Yayınları, üçlemeyi oluşturan bu oyunları, üç ayrı kitap olarak aynı anda yayımlamıştır 1994’te bu üç oyun bir yıl boyunca Devlet Tiyatroları tarihinde ilk kez olmak üzere arka arkaya Antalya Devlet Tiyatroları tarafından sahnelenmiş, gene aynı yıl Istanbul Uluslararası Tiyatro Festivali’nde, üç oyun ardı ardına tam “on bir saat süren bir gösteri” olarak iki kez tekrarlanmıştır 1999 yılında Ankara Devlet Tiyatroları yapımı Geyikler Lanetler, aynı yıl Berlin’de, uluslararası bir tiyatro şenliği olan “Theater der Welt”e çağrılmış ve Schaubühne’de gösterilmiştir Aynı oyun 2003 yılında Yunanistan’da Selanik Devlet Tiyatrosu’nda sahnelenmiştir Geyikler Lanetler oyununa kaynaklık eden yazarın Cenk Hikâyeleri kitabındaki “Kasım ile Nasır” adlı öyküsü, 1994’te İtalya’da “La Mamma Umbria”da sahnelenmiştir Aynı öykü 2004’te farklı bir yorumla Diyarbakır Sanat Merkezi tarafından sahnelenmiştir Gene aynı kitapta yer alan “Şahmeran’ın Bacakları” adlı uzun hikâyesi, çeşitli topluluklar tarafından sahneye uyarlanmıştır Yazarın Lal Masallar adlı öykü kitabındaki “Muradhan ile Selvihan ya da Bir Billur Köşk Masalı” adlı öyküsü, 1987’de, ilkin Fransa’da, Lulu Menase yönetiminde Théâter Des Arts de Cergy-Pontoıse’da, ardından Nurhan Karadağ yönetiminde Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü Sahnesi’nde sahnelenmiştir Aynı öykü, Amerika’da Penguen Books’un “Dünya Hikâyeleri Antolojisi”ne seçilmiştir Bosna-Hersek’te yayımlanan Türk öykücülerini içeren bir seçkideyse bu öykünün Boşnakça çevirisi yer almıştır Yazarın gene Cenk Hikâyeleri kitabında yer alan“Binali ile Temir” adlı bir diğer öyküsü, 1991’de Ankara Deneme Sahnesi tarafından, 1999’da ise Adana Tiyatro Atölyesi tarafından sahnelenmiştir 2000’de yazarın bir öyküsü daha sahneye aktarılmış, bu kez de Beşinci Sokak Tiyatrosu, “Dumrul ile Azrail”i, Istanbul Festivali’nden sonra, dünyanın önemli tiyatro festivallerinde, Avusturya, Almanya ve Tunus’un yanı sıra Hollanda’nın çeşitli kentlerinde sahnelemiştir 2003 yılında Kopenhag’daki “Bette Nansen Theater”da, yazarın “Sayfadaki Gibi”adlı kısa oyunu, bazı Doğulu yazarları bir araya getiren ortak bir proje olan “Bin Bir Gece” içinde yer almış, aynı oyun 2005 yılında İngiltere’de “1001 Nights now” adıyla Nottingham Playhouse’da sahnelemiştir Murathan Mungan 1989’da, İngiliz yazar Nell Dunn’ın “Steaming” adlı oyununu “Kadınlar Hamamı” sahneye koymuştur Mungan’ın döneminde Ankara İl Radyosu’nca seslendirilen iki tane de radyo oyunu vardır: Dört Kişilik Bahçe ve Ölümburnu Mungan bir tanesi filme alınan üç tane de film senaryosu yazmıştır 1984’te Atıf Yılmaz tarafından filme alınan Dağınık Yatak’ın yanı sıra Dört Kişilik Bahçe ve Başkasının Hayatı adlı iki senaryosu daha vardır Bu üç senaryo 1997’de üç ayrı kitap olarak aynı anda yayımlanmıştır Gazete ve dergilerde İlk yazıları 1975’de yayımlanan Mungan, yirmi yıllık yazı serüveninin çeşitli ürünlerinden yaptığı bir derlemeyi kırkıncı yaşı nedeniyle Murathan’95 adlı bir kitapta toplamıştır Bu kitapla birlikte başlayan özel toplama kitapları, şiirlerinden kendinin yaptığı özel bir seçmeyi içeren numaralanmış tek baskı olarak yayımlanmış Doğduğum Yüzyıla Veda ile sürmüş, bunu, 13+1’de şiirlerini, 7 mühür’de kimi öykülerini bir kutu içinde bir araya getirdiği toplamlar ve Türk şiirinde şimdiden bir “kült kitap” olmuş olan Yaz Geçer’in onuncu yılı nedeniyle yapılan büyük boy özel baskı izlemiştir Ellinci yaşı için hazırladığı ve yalnızca 2005’te yayımlanıp baskısı bir kez daha tekrarlanmayacak Elli Parça kitabı da bu özel kitaplardandır Beş bölümden oluşan ve her bölümü ayrı bir yazar tarafından kaleme alınan bir Bülent Erkmen projesi olarak 2004’te yayımlanan Beş peşe romanında da yer almıştır Murathan Mungan, bu arada yabancı yazarların öykülerinden ve yazılarından oluşan çeşitli seçkiler yayımlamayı sürdürmektedir İlk öykü seçkisi Ressamın Sözleşmesi’ni, daha sonra Çocuklar ve Büyükleri, Yazıhane, Yabancı Hayvanlar, Erkeklerin Hikâyeleri ve Kadınlığın 21 Hikâyesi adlı öykü ve yazı seçkileri izlemiştir Bütünüyle özyaşamöyküsel bir malzemeden yola çıkan ilk anlatı kitabı Paranın Cinleri’ni 1997’de yayımlamıştır Şiir ve öykü arası bir dil ve kıvam tutturduğu yazınsal metinlerini bir araya topladığı Metinler Kitabı ise, 1998’de yayımlanmıştır Mungan’ın kimi şiirlerinin Kürtçeye çevirisinden yapılan bir toplam Lı Rojhilate Dile Min (Kalbimin Doğusunda) adıyla 1996’da yayımlanmıştır Mungan, bugüne değin çoğu “Yeni Türkü” topluluğu tarafından seslendirilmiş olan şarkı sözleri yazmıştır Yazdığı şarkıların Türkiye’nin önemli şarkıcıları, toplulukları tarafından yeniden seslendirilmesiyle oluşan ve “tribute” sayılabilecek Söz vermiş şarkılar adlı “cover” albümü 2004’te yayınlanmıştır 2006’da bugüne dek yazdığı tüm şarkı sözlerini gene aynı ad altında bir araya getirerek kitaplaştırmıştır Yazıları, şiirleri ve kimi kitapları bugüne değin İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, İsveççe, Norveççe, Yunanca, Fince, Boşnakça, Bulgarca, Farsça, Kürtçe ve Hollanda diline çevrilerek çeşitli dergi, gazete ve antolojilerde yayımlanmıştır Murathan Mungan, 1985’ten bu yana Istanbul’da yaşamaktadır İlk kitapları farklı yayınevleri tarafından yayımlandıktan sonra, 1986’da Remzi Kitabevi’ne, 1992’de de Metis Yayınları’na geçmiştir Halen aynı yayınevindedir ESERLERİ Mahmud ile Yezida (1980) adlı oyunuyla 1979 yılında Türkiye İş Bankası’nın açtığı yarışmada ikincilik ödülü aldı Osmanlıya Dair Hikayat (1981) adlı şiir kitabıyla 1980 Akademi Kitabevi Şiir Başarı Ödülü’nü Turgay Fişekçi ve Ozan Telli’yle paylaştı Sahtiyan adlı şiiri ise 1981 yılında Gösteri Dergisi Şiir Ödülleri birincisi oldu Taziye (1982) yine bir oyun kitabıdır 1984’te sergilenen bu oyun ile Sanat Kurumu tarafından 1984 yılı en iyi tiyatro yazarı seçildi (Mehmet Baydur ile birlikte) Hedda Gabler Adlı Bir Kadın hikayesiyle 1987 Haldun Taner Öykü Ödülü’nü (Nedim Gürsel’le) aldı Oyun kitapları: Geyikler Lanetler (1992), Bir Garip Orhan Veli (1993) Öykülerini Son İstanbul (1995), Cenk Hikayeleri (1986), Kırk Oda(1987), Lal Masallar(1989), Kaf Dağının Önü (1994); Şiir kitapları: Osmanlıya Dair Hikayat( 1981), Kum Saati (1984), Sahtiyan(1985), Yaz Sinemaları (1989), Eski 45’likler (1989), Mırıldandıklarım (1990), Yaz Geçer (1992), Oda, Poster ve Şeylerin Kaderin (1993), Omayra (1993), Metal (1994), Oyunlar, İntiharlar, Şarkılar (1997), Mürekkep Balığı (1997), Başkalarının Gecesi (1997) kitaplarında topladı Çeşitli alanlara dağılmış yirmi yıllık çalışmalarından bir seçmeyi Murathan’95’te bir araya getirdi Metinleri Metinler Kitabı (1998) adıyla kitaplaştı Resim konulu öykülerden bir seçkisi yayınlamdı: Ressamın Sözleşmesi (1997) Adı Dua Olan Sevgilim Yedi Rekat Günah Kıldım Bedeninde Dizlerinde Yedi Zikir Secdeye Vardım İhmalin Uzak Meleğine Teninde Aldandım Yapayalnızdım Kendi Kalabalığım İçinde Tarih Kadar Yalnız, Aşka Aşina, Acıya Unutkandım Er Yüzlerde Tavaf Ettim Bunca Yıl Kalb Evini Kırk Yemin Kurtulmuştur Sanırken İçimin Pınarlarını İnanmadığım Allah’a Senin Yüzünden İnandım Adı Dua Olan Sevgilim Yandım Yandım Yandım Sessizliğe Borcum Var Birkaç Kelime, Sessizliğe Borcum Var Birkaç Feryat, Sessizliğe Borcum Var Birkaç Çığlık, Sustum, Yıllarca Sustum Kan İçinde Ödeyemedim Borcumu Onca Şiirle Adı Dua Olan Sevgilim Yandı Ruhumn Gömleği Yedi Deryalar İçinde Aştım Aştım Aştım Aslında Sen Yoktun Yalnızca Bir Duayı Sevdim Ben Varlığın Yalanımdı Aştım Aşktın Aşktı Geçti Gitti Hepsi Geçti Gitti İşte Dudaklarım Kilitli Yasin Yasin Yasin Çok Şükür Ölmeden Son Duamı Ettim Ben Allah Beni Terk Etti Kendi Dağımı Kazdım Defterime Gün Geldi Buradan da Gittim Affedilmeyen Puhu, biyografi çağı can çekişmenin grameri varlığın kıstırıldığı sözcükler hayatını yazsın herkes tedavüldeki jestler bizi almıyor karartmayı çalışıyor bürokratik felcin ara dolguları çok tanrılı görüstü yapıcıları ne yaptınız arkhont atum alizeler ayrıntıların cinnetiyle yoğunlaşan batakta gündeliğin kiri üstüpüye silin şiirlerinizi çığlıklarınızı törpüleyen metal dünya ne tanrı istiyorsunuz ne patron görüntü yapıcıları kanla geçirdiler ellerine bütün iktidarları kanla alınsın ellerinden çekinmeyin vahşetin estetiğinden vardığımız yerde iki şey kaldı geriye bir intikam bir de affedilmeyen Alabalık Alabalık bir metafor, denizler ve balıklar içinde kutsal kitaplara göre ilk yaratılanlar içinde akıntıya karşı yüzen tek balık tekini koruyan tekinsiz ölüme doğru ve ölüme karşı çağlayan çıkan dikine yüzen bir balıkmış yalnızlık Alacanım ah, nerde benim altından avaze sesim! yankısı bir duvara gömülmüş testide kaldı avaze sesim! şimdi başkalarının kalplerinde yankılanan bir zamanlar içinden geçtiğim aşklardı feryattan kimseler ölmez, denirken duvarlardan geçtim artık kimseyi sevemez aşktan ölmüş yürek, derlerdi şimdi kulağını dayadığın duvarda inleyen testi bir zamanlar feryatlarda unuttuğum avaze sesim! alacânım, mil yeşili gözlerin dindirdi gözlerimi kaç körü birden öldürdün bende mahsur kaldım, eksik oldum, kapına düştüm ben yandıkça ezber ettin ayazın demirini alacânım, indi mi göğsüne heves? hangi duvarın halısında gördün, bildin, vurdun beni kaç ormandan geçti içinde kaybolduğumuz o büyük takip içimizde bunca gurbet dururken yol ettik uzaktaki sılayı şimdi burdayız kanlar içinde alacânım indi mi göğsüne heves? etimdeki eksik yangın, sindi yüreğim seyreldi tenim sahtiyan tarih mahsur kaldım, meçhul oldum, şehit düştüm, alacânım, indi mi göğsüne heves? alacânım, rahat et ben gölgene ilişeyim her belanı ben göreyim yüreğimi ihbar et, bana bir uçurum ver, gideyim alacânım, indi mi göğsüne heves? biliyorsun adımın kıblesini bir meşhur hâfızla, meşhur bir şehvet alacânım, şuramda sinsi bir sızı gel öldüğümü farz et senden gelen her habere canımdan uçurduğum şahin pençesinde kaldı bileğim, yazım, harflerim bir yanım onla uçtu, sende kaldı, ben bittim alacânım, indi mi göğsüne heves? alacânım, yakılmış bir köyün adıydı adın görmedi kimse içinde ben de yandım o gün bugün kalbimin doğusunda tüten duman nerede olursan ol göğündeyim kanlı tarih her zaman Mardin'im, Midyat'ım ah benim altından avaze sesim kardeşlerimdi ölen de, öldüren de aranızdaki duvarda gömülü kaldım etimden uçurduğum uçurum meşhurdum, meçhuldüm, mahsurdum bir hâfızken eskiden mecnun kaldım şimdi aşktan, senden, kendimden n'olur sevmeden öldürme beni alacânım, söyle, indi mi göğsüne heves? Anakin kimse öç alamaz benim masumiyetimden dizelerdeki zehirle kaç hafıza gezer dilimin altında bilinen yılan dağları iğne deliğinden geçirir kimsenin zamanına uğramadan tenha kin uzak gölge hileli köklerde demlenen içimizde dinmeyen kuytu mevsim vaktini bekleyen düğümlü sarmaşıklar gibi kalbim öldürür herkesi ah kimseden sorulmaz ki hiçbirşey yapmamanın zehri gövdeye indirilmiş sözlük kullanırken azalan vahşiliğin likit beklentisi içimizde çakallanan şimdi, burada ve hiçbir zaman taze hikayelerle yamanır yaralı bellek tuzak yeni tehlikelerle gövdelenir hiç kullanılmadıkları boşluklarda sanrısını tetikleyen kelimeler tanıdık bir yabancılık kazanır başkalarına anlatıldıkça çınlayan eşyanın teslim aldığı hayatların bilgisi sızamaz esrarımıza her iklim kendi mutlağını ararken kilitli hayallerin yer değiştirdiği aynalardan aynalara yepyeni bir boşluk kalır damarlarımda sahipsiz akan kuraklık gürültüsü vahşi kan çöl kanunları geçiyor göçümün unutulmuş ormanlarından kin bekliyor kınında borçlandığı zamanları geri göndermek için kullandığı günahlara yemin ve rehin ne kadar ikizse kalbimize ölüm aşkta seğirir kimseye aldırmadan geçen mevsimler gibi biz kendimizi tanıdık sanırken yıllar bizi kendiyle değiştirir ancak şiirle söyleyebiliriz: kendimize bunca yabancılık bizi tanıdık kılan kırmızı netice, kızıl kin kandan alınmış rengin verimi ömrün birçok çaprazı gibi uzaklık kazanır görüldükçe aşkla öldürür, ölümle aşık eder ruhun duvarlarına köpürmüş kara is karanlık iklim uçsuz gerçeklik kendini yaşar sahibinin görünmezinde ne kadar yolculuk etsende dibe içinden çıkamadığın içindeki ölü çocuk her şey ne çok belli derken ne çok belirsizlik anaya babaya yar a aşk kadar derin aşk kadar büyük kin yıllara eşlik eden sinsi nabız saydam zırhlarla korunmuş büyük şemsiyesi gündeliğin balık gözlerinin bile göremediği derinliklerde bizden sonrakilere devrettiğimiz bize teğet kuşanmış gizlerin bazen yanılıp aşk deriz buna zaten yanılmadan diyemediği hiç kimsenin dipte derin damar aşk, en köklü kin ana baba yar bir gün hepsi kaybolur birbirinin yarasının içinde derin, çok derin toprağın bilinen sırlarıyla kendimden yapılmış mezarımı örter gibi bağışlıyorum suçlarımı bilmediğim bir karanlığa ne kadar ödeşsen de ömrün yetmez bizi biz yapan içimizin saklı sularında bizden habersiz yaşayanlara aştım sandığın bir eşiğin ayakları altında bir gün bir damar uğultusu vurur dünyaya ölerek bile kaçamazsın aramızdan ehlileştirilmiş tekrarlarla yaşanan sayıklama yeniden döneceksin buraya imkansızdır aşk insan imkansızlaştıkça dünya başka bir yer olana kadar: anakin Anlaşılmayan Şeyler Kolay bir hüzündür gecenin kovuğundan sarkan Ellerindeki paramparça gecmisin sig bir gövdesidir yolun ortasında Erken bir gülüşe baslarken (tutanabildiğin yalnızca bir gülüş) Ve sanki (kendinden korkan) bir erken bağlanmışlık varoluş ve tükenişin Bir görüntü anlatır (sanki) bir yolun, bir yogunluğun ortasında bal rengi kani Ve ayrılığın ta içinde biriken küllüğüdür özlemin Eski, ep eski anlatılmamışlıktır defterlerin Kuruyan su Kuruyan uykusu Ve kan yine de bal rengi derbederliğin Antik Kent mutlu günlerimizdi deniz tuzu,dövme gül yanık tarçın gibiydik rüzgarın saçlarımızı taradığı yamaçlarda ikimizden bir bayrak dalgalanırdı birbirine bakan tarihin ve otların arasında adı yoktu yaşadığımız şeyin bir boşluk bile değildi bu onca boşluğun içinde yontulmamış birkaç harf taşlar kadar tarihe kefil günler gibi düşünülmeden akıp giden otların gölgesindeki gece kadar derin ay ışığıydı her şeyi sessizce bütünleyen bir dönüş biletiyle kırıldı gece kırıldı mevsim kalakaldık birbirine bakan sunaklarda zehiri giz olan otlar boyverdi kırık heykel parçaları dağılmış ten zaman tarihe geri çekildi kalıntıları ne kadar ipucuysa bir antik kentin o kadar biliyoruz nedenlerini ve sonuçlarını ayrılınca adını aşk koyduğumuz o şeyin Arasta pala ve sicim ülkesinde sudaki suya söylenen gazeller eksilen şiiri kılıçla tartan hiciv yada ölüm marifet remizleri hayal ile hayal ikiz yeminler suyun içi boş sudaki suç fermanlardan damlayan kırmızı harfler adı unutulan putlar için saklımızda kalmış onca tören şimdi arasta vakti biraz aşk hatırası biraz meydan biraz akşam yorgunluğu istiyor cengaver kinleri içinde kalmış düşmanlar ve aşıklar ardında bıraktığı hep kendine benzeyen ve hep bulduğunu sandığı önce şiir sonra kimya ve başkaları da bilsin istiyor bunu böyle yaparsa eda edilmiş olacak sanki akşam kazası yalnızlık pahasına sağımız solumuz ölü gönüllüler sonu belli seyyitler gibi hatırı biriktirmek yaşamın istisnaları sıradanlığın girdabında ilhamın ve ihmalin gelip değdigi anlar boşluğun yolları karanlık hacim idrak acısı aşk payı günah hakkı yasak hakkı suç hakkı bir arastada insan yeniden yaratırken dünyayı akşam oldu aşk için eda için akşam oldu şimdi vazgeçmek ya da uyumak zamanı
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
|