İlahi Armağan -62- Meclis |
08-02-2012 | #16 |
Prof. Dr. Sinsi
|
İlahi Armağan -62- MeclisBiri şöyle sordu: “Korku ateşi mi çetin, yoksa şevk ateşi mi?” Şu cevabı aldı: Mürid için korku ateşi, Murad için de şevk ateşi Korku ateşi bir şeydir; öbürü de ayrı şey Ama bunların hangisi sende var? Ey sebeplere dayanıp kalanlar, hâliniz nedir? Size fayda sağlayan birdir; zarar veren bir, şahınız bir, sultanınız bir, ilâhınız yine bir O bire ermek dilemez misiniz? O'na kavuşma vasıtasını neden aramazsınız? Hak Teâlâ'nın şu âyet-i kerimesini dinlemediniz mi: “Bir kimse, Rabb’ine kavuşmak diliyorsa, amel-i sâlih işlesin; Rabb’ine yaptığı kulluğa hiç kimseyi ortak katmasın” (el-Kehf, 18/110) Rabb’inle aranda yalnız sen varsın; arala kendini, O kalır; görürsün Sorucu devam etti: “Kendimi nasıl ayırabilirim?” Cevap verdim: Nefsini, muhalefet ve mücahede, sözlerine önem vermemek sureti ile aradan çıkar Onun şehvetini, lezzetini kır Tembelliğini gidermeye bak Bu hâl sonunda onu, düşkün ve kalbinden yüzünü çevirmiş bulursun Bu durumda ortada bir yana bırakılan et parçası kadar hükmü kalır Hareket kudreti olmaz Ona sükûnet, itminan ruhu serpmeye başlarsın Onun varlık ruhu çıkınca itminan ruhu gelir O kere nefse baktığın zaman, kalbi ona terbiyeci görürsün Her ne zaman nefis itminan hâlini bulursa, ona birinci hâlinde mevcut havanın gayri bir ruh üflenir Rububiyet ruhu, akıl ruhu, halka karşı zâhidlik ruhu ve Hak'la var olma ruhu üflenir Hakk'a yönelme ve O'nun Zât’ından gayri her şeyden bir tiksinme hâline sahip edilir Yaptığı işte doğru olan, önder olan büyüklere veda eder Onların emrine göre öteye geçer Onlara işaretle hâlini anlatır ve der ki: Siz yorulmayın Ben sizin delâlet ettiğiniz yere varırım Erenler anlayış kapın sayılır Gerekir ki, o kapıya uğramadan öteye geçemeyesin Bunlar birer misaldir Hak Teâlâ, kullara bazı hususu anlatmak için misaller getirir Allah'a ve Peygamber’e iman ediniz Allah ve Peygamber’ini tasdik ediniz Verilen haberlerin gerçek olduğuna inanınız Allah'a vasıl olmanın gerçek yolu, imandır Hayrın temel kaynağı yine imandır İhlâs, nebiliğin -yeni dinle gelmeyen peygamberliğin- temelidir Nübüvvet ise, risâletin -yeni dinle gelen peygamberliğin- esası sayılır Risâlet ise velayetin, bedeliyyet hâlinin, kutub olmanın ve Hakk’ın saklı kullarından olmanın kaynağı sayılır Ali b Fudayl b İyaz öldü Babası rüyasında onu gördü ve sordu: “Hak sana neler etti?” Cevaben şöyle dedi: “Babacığım, bir kul için Rabb’inden daha hayırlı kimse görmedim” |
İlahi Armağan -62- Meclis |
08-02-2012 | #17 |
Prof. Dr. Sinsi
|
İlahi Armağan -62- MeclisOğlum, sana Allah gerek O'nun Zât’ından gayri ile uğraşma Ev onun evi Rızkı çoktan halk etti; vaktini bile tayin etti Melekler senin rızkını getirmeye tevkil edilmişlerdir Hayır O'ndandır, şer de O'ndan Kula afet okları atılmaya devam eder Kula gereken onlara karşı gözlerini kapamaktır Gözünü yumduğun an, yakınlık, şevk, hayır doktorları gelir; seni kucaklar ve himaye eder İşlerin ilki daima bir güçlükle başlar Her şeyin çevresi daima kavi şeylerle sarılı durur Cennetin etrafı da yırtılması hayli güç işlerle sarılıdır Cennetin etrafı böyle olduktan sonra, ondan kat kat üstün olan Hak yakınlığı nasıl olur? Düşün! Mü'min dünya içinde şahın tahsildarıdır Sır ki sema, kalp ki zemin olur, sema tabakalarından kalbe yemekler gönderir, ikram eder Hak dilerse sırla kalbi birleştirir Kalple sır bir olduktan sonra, irfan sahibi, Allah'ın rahmetini yakınında bulur Âdeta elini atınca tutacak gibi olur Sanki o kul, kâinatta mevcut cümle eşya ile baş başa yaşar Ey bu mecliste bulunanlar, yaptığınız hatalar için bize özrünüzü beyan ediniz Ben hâle bağlıyım, geçmişinizi anmam Ben bugünü düşünürüm, geleceğe önem vermem Ben dilsiz olurum, suçunuzu yüzünüze vurmam Sağır olurum, geçmişte yaptığınız hataları dinlemem Bunları yaptığım için ceddim benimle iftihar eder Âdem babamı gördüm; bana şöyle buyurdu: “Oğlum, neslini korudun” Hiçbir şeyden çekingen durmayınız Bir kötü işin geleceği mutlak ise, o gelir Kaçmakla ondan kurtulmak kabil olmaz Ölüm geldiği gün, her sarıldığın şeyden seni ayırır Her yakınından uzağa atar Durum böyle olacağına göre onlar seni bırakmadan sen onları bırak, onlardan kesil Kabir, Hakk'a varan yolun kendisidir Orası, Hakk’ın tünelidir Varlığa oradan varılır O hâlde ölmeden evvel öl, o yolu tut Hem kendi varlığından yok ol, hem de ötekilerden O'nunla, Hak'la dirilirsin Meyyit gibi olursun Ezeli kısmet eli sana lokma sunar Benlik gayretin dışında olarak kısmetini alırsın Bu hâller tam olduktan sonra hayat gelir Allah'ın yakınlığı ile canlılık bulunur Uçan kuşlar bir yana atılır Artık onun için kıyamet kopsun veya kopmasın, bir önem taşımaz Ölüm olsun veya olmasın, mühim değildir O hâlini kemâle erdiren zat için, Hakk'a vuslat tadından başka bir şey yoktur Ama bilinmeli ki, ilâhî hükümleri kafiyen ihmal etmez Hak, onu haddi aşma suçundan mahfuz tutar Sizi hikmetle yürüten, ilim yolu ile fesahat ve belagat veren zat, Sübhân'dır İçinizden bazı kimseler, sâlih kisvesine girer ve sofi libasına bürünür Hâlbuki bize göre o, tam bir küfür içindedir Bu âlem, bir başka âlemdir Öyle zaman olur ki, kul kazancını yiyip imanını kavi kılmaya devam eder; bir emir gelir, o kazanç ona haram olur: “Tekvin hazinesini aç, oradan ye ve iç İlmi de o hazineden al!” emri verilir Nedir ki, bu dünya? Hakk’ın kuvveti ve kudreti önünde ne önem taşıyabilir? Bu yüzden; Peygamber (sav) Efendimiz’in şu hadis-i şerifi gereğince dikkatli olmak ve Hakk'ı gözetmek gerekir: “Mümkün olduğu kadar dünya derdinden kendinizi beri alınız” O, böyle buyururken ne kadar derin manalar anlatmak istiyor Ölümü çok düşün Ondan sonra zuhura gelecek sıratı ve ötesini an Âhireti de düşün Ondaki sıkıntıları ve iyilik yapıyorsan bulacağın kazancı hatırla Kalbinizi temiz etmek ve Hak'la olmak suretiyle dünya kederlerini bir yana atınız, ondan uzaklaşınız Bunda başarı kazanabilmek için nefsinize karşı cihad açınız, şeytana karşı harp ilân ediniz Her yerde Hakk'ın varlığını arayınız ve her yanı bırakıp O'na mal olunuz Hakk'ı tevhid etmek, cümle mahlûku yokluğa gömmektir Ve tabii isteklerle arzuların melek huyuna inkılâp etmesidir Daha sonra melekler âlemini bırakıp bizzat Hakk'a varmaktır İçireceğini, O sana içirir Ve O, zahirde yaptığın işler dışında birçok hâller tahsis eder İslâm zahirdir, iman ona kuvvet aşılar İlâhî marifet ise bundan sonra gelir Daha sonra ilâhî varlığa varmak Varlığın O'na ait olursa her şeyin O'nun için olur İman sahibi kazancını yer ve sebeplere de tevessül eder; ama herhalde o kesbin ve sebebin sahibinin Hak olduğunu bilir İman kuvvet bulunca hem çalışmayı, hem de sebepleri şöyle bir yana iter Bu tevekkülü de ondan bilir Bununla beraber iman ve İslâm hududunu aşmaz, şeklini değiştirmez Her bir vakıa sonu, bin yıl bir ırmak kıyısında otursa, yine kalbi Hakk'a bağlı kalır ve hâlini bozmaz Öğüt al ki, Allah sana acısın O'na hangi yüzle varacaksın? Hâlbuki sen O'nunla çekişir, O'na kafa tutarsın Hakk'a karşı çıkma, O'na karşı cidal açma Üzeyir (as) Nebi, Hak'la fikir çekişmesi yaptı Bu çekişmesi bir yaratma hâdisesi üzerinde olmuştu O çekişme üzerine Hak Teâlâ yaratacağını yarattı Ve Üzeyir (as) Nebi’ye hatasını anlatmak için onu peygamberlik divanından sildi Yüz yıl o hâlde ölü kaldı Sonra diriltti ve aldığı manevi hâllerini, peygamberliğini geri verdi Dilden istiğfar eyle Hatalarını kalben itiraf et Sırrını sükûna alıştır Zikri önce dille yap, sonra kalbe geçir Zikir kalbe işledikten sonra, aşk, şevk dilinden taşmaya başlar Hak ehlinin birçoğu ile arkadaşlık ettim Hiçbirinin yüzüme güldüğünü görmedim Birçok iyi şeyler yerlerdi, ama bana bir lokma dahi vermediler Çok edepli insanlardı Bırak senden başka herkes doysun, sen aç kal, ne çıkar? Başkası aziz olmuş bu âlemde güya, sen zillet içinde kalmışsın n'olur? Başkası bu dünyanın zengini iken, sen de fakiri olabilirsin; bunun ne önemi olabilir ki? İşte ben bu hâlleri öğretmeye çalışıyorum size Sizi bu yolda yetiştirmek ve böyle terbiye etmek arzusundayım Bugün sizden kesildim; çünkü bana faydanız dokunmaz, aynı zamanda bir zarar da vermeniz imkân dışındadır Rızkımı artırmanıza ve onu eksiltmenize imkân yok Artık olan olmuştur, bundan sonra ona el sürmeniz mümkün değildir Size bunları söylerim ve hükmümü veririm; ama aranızda yok gibiyim Kendimi bir sahrada ve ovada görüyorum Sizin her şeyinizden manen o kadar uzaktayım Şehvet ve hırsla alınıp yenen şeyler kalbi karartır Sırrı bağlar Zekâyı öldürür Uykuyu çoğaltır Gafleti arttırır Kötü arzuları kamçılar Ümitleri uzatır Ey şahsi arzuları içinde hapsolup kalan, kullara kul olan, sonunu bilmeyen, halkı tanımayan! Aziz ve Celil olan Hakkı bilmiyorsun; bunların cahilisin Aklını toparlayamıyorsun, ölümü düşün Ölümü düşünüp işleri ona göre ayarlamak her hayrın ve selâmetin anahtarıdır Ölümü düşünürsen fuzuli işleri bir yana atarsın Hırsın zayıflar, boş ümitlerin azalırsa döner, hataları bırakırsın ve bütün işlerini Hakk'a ısmarlar, rahata erersin |
İlahi Armağan -62- Meclis |
08-02-2012 | #18 |
Prof. Dr. Sinsi
|
İlahi Armağan -62- MeclisEy evlat! Hakk'ın nimetlerini itiraf etmedikten sonra felah bulamazsın O'nun nimetleri seni tevhid denizinde boğar Daha sonra, fena hâline erersin, O'nun gayrını görmezsin Hakkında durmadan şikâyet edilen ve daima cidal yolu aranan zat için sevgi nasıl iddia edilir? Durmadan şikâyet et, onunla nizaya tutuş, sonra da sevdiğini söyle İşte bu sevgi olamaz Bu hâlle onun yakınlığı bulunamaz Bir zat için sevgi sahih olursa verdiği karar elem getirmez Sevgiyi benliğine yerleştirirsen, onunla çekişme yolunu tutmaz ve töhmet yoluna girmezsin Attığın her adımla, kabre biraz daha yaklaşmaktasın Şunu iyi bil ki, her an kabre doğru sefer etmektesin Bazı büyükler şöyle der: “O ki, Hakk'a karşı irfan sahibidir, Hak onu halktan gelen iyiliği görmekten, ayrıca onların reddine, kabulüne bakmaktan ve kötülemelerine üzülmekten beri eyler” Nefis eriyip gittiği an, ilâhî emir onun yerini doldurur Kulun gönlünden dünya hırsı kalkarsa, yerini âhiret alır Âhiret de eriyip gittikten sonra oraya Hak yakınlığı varır, kul onunla ülfete başlar ve rahata erer Kılınan namaz, varacağın yolun yarısı sayılır Oruç kapıya kadar götürür Doğruluk gösterir, sadaka verirsen içeri girersin Buna göre bazı ermiş zatlar şöyle buyurur: “Yol katetmek için, sabırla, namaz kılmakla Allah'tan yardım talep ediniz” Sâlih zat, ne kadar yalnız ve ne kadar garip? Vah onun yalnızlığına, vah onun garipliğine Hükümlerin esirgenmesi icap eder İlâhî emirlerin dışına çıkmak doğru olamaz O ahkâmın önemi olmasaydı, Bünyamin'in yüküne konan ölçek, usulüne göre aranmazdı Sadece onun yüküne bakılır, bulunurdu Ama öyle olmadı; hükme, emre uyularak arandı ve çıkarıldı Her şeyin olmasına ilim yolu ile hükmedilmiştir Aksi hâlde bütün sırlarımız ve gizli işlerimiz açığa çıkar Hiçbir işin aniden meydana çıkmaması için ilim eteği tutulur ve işler ona göre yürütülür Büyük insanlar, nimeti perhiz yolu ile bırakır, onu verenle olur Gelen nimetlerden kalbini koparır ki, sahibinden ayırmaya Bir Hak yolcusu, her şeyden beri durup Hak'la olursa, yakınlık hâlini bulur ve tekvin sıfatı ona teslim edilir Sözlerimi, sizi görmeden söyler gibiyim Kelâm sarf ederken varlığınız gözümde küçülür; hatta yok olur ve erir İşte bu hâlde, dünyanızdan geçtim Âhireti bıraktım Sonra size bir baktım ki, elinizde ne iyilik, ne de kötülük var; ne bir şey vermeniz kabil, ne de aksi Sizin benliğinizde tam tasarrufa sahip olan zat yalnız Allah Aklınızca bir şeye zarar vermek istersiniz, ama yapamazsınız Olursa Hakk’ın izniyle olur Bunları anladım ve Allah'a döndüm Dünyayı gördüm; fâni, geçici, yok olucu buldum Öldürücü ve aldatıcı olduğuna baktım Onunla olmaktan tiksindim; çünkü her şeyi çabuk geçmekte Ne iyiliği devamlı, ne de kötülüğü Sonra âhiret âlemine geçtim Bir an orada durakladım İşlerine baktım; ayıpları gözüme ilişti Onun sonradan yapılış olduğunu bildim ve herkesin ortak malı gibi geldi Ve Allah’ın orada, nefsin hoşlanacağı, gözlerin sürur duyacağı şeyleri hazırladığını anladım Bunu bizzat Hak Teâlâ haber veriyordu: “Orada nefislerin hoşlanacağı, gözlerin seveceği şeyler var” (ez-Zuhruf, 43/71) Hâl böyle olduğuna göre, kalbin huzurunu veren nerede diye aramaya koyuldum Âhirete ait güzellikleri de bıraktım Onların Mevlâ’sı olan Hakk'a koştum Cennetteki nimetleri yaratana, onları halk ve icat edene yöneldim Bir kul, ittikâ sahibi olursa, cahilken bilgi verilir Hak varlığa uzaklık duyarken, yakınlık duygusu ihsan edilir Sessizliği zikre çevrilir Korkusu varsa, ünsiyet hâlini alır Karanlıkta ise, ışığa çıkar Ey nefis, hevâ, tabiat ve irade, benden tevhidi kabul etmeli ve verilme kanaat sahibi olmalısınız Halktan kesilip, Allah’a bağlanmanız gerekir Halkın varlığını görmemeniz icap eder Buna alışmanız gerek Hakk'ın kuvvetini, kudretini görmeden halkın elinden tek şey almam Hakk'ı görmeden, halktan bir şey almamaya yeminliyim; bir lokma dahi almam Ne yerim, ne içerim, öldüğüm zaman da Aziz ve Celil olan Hakk'a uçarım Peygamber (sav) Efendimiz’in kurduğu din binasının duvarları düşme tehlikesi arz etmekte ve yapıcısından imdat istemektedir O din denizinin suyuna gelince kurumak üzere O yüce dinin emri gereğince ibadet edilmesi gereken Zât'a gereği gibi ibadet edilmemekte Eden varsa pek az; çoğu ibadetine riya ve nifak karıştırmakta Bu yüce dinin duvarlarını yükseltmek için kim yardım edecek? Küfür ve nifak ehlinin belini kırmaya kim koşacak? Konuştuğum, bir bilgiye dayanmakta Öyle bir hâldeyiz ki, hâlimizi daha açık anlatmaya imkânımız yok Bu durumu, bir dünyalık sahibine öğretmek kabil olmadığı gibi derdimizi ifşa edecek kimseyi de bulamıyoruz Musa (as) Peygamber gibi bir hak sahibi olan pek az Onları kimse göremez Ne şeytan görüp şaşırtabilir, ne de sultan kahra uğratabilir Hak Teâlâ, Tur dağına kasem etti Dağın bir kıymeti yoktu, ama orada sevdiği peygamberle kelâm etmişti Böylece bir kalbe Hak irfanı yerleşirse orası yüce olur O, dıştan görünen bir et parçası, nelere mazhar olmaz ki Oraya insanlar, cinler ve melekler tümüyle sığar Hatta onu Hak'tan alıkoyan hiçbir şey kalmaz, hepsini benliğinde eritir ve yok eder İşitmedin mi, Musa'nın asasını? O, sihirbazların ipini, değneğini hep birden yutmuştu Bu yutuşta, hiç değişiklik olmadığı gibi, bir ağırlık da görülmemişti Hasan-ı Basrî şöyle demişti: “Bir ilim sahibi, dünyalığa karşı hırslı olur da zâhid olmazsa, zamanın ehli için bir bela kesilir” Bu kelâmın hikmetini Kâmil Milâh adında biri sordu ve şu cevabı aldı: “Çünkü o ilim sahibi, ihlâs sahibi değildir Yaptığı işleri dürüst değildir Bu yüzden sözü kalplere işlemez Orada bir yer tutmaz Dinleyenler gereğini yerine getiremez Bir kalp ilim nuru ile aydınlanırsa, onunla halkın isyan ateşini söndürür İman sahibinin nuru öbür âlemde cehennem ateşini söndürmeye yettiği gibi o ilim sahibinin ışığı da isyan ateşini söndürür” İşte, Hasan-ı Basrî'nin buyurduğu kelâmın manası budur Derler ki: “İnzivaya çekilmek, nefsin, şeytanın ve halkın arzusuna muhalefeti öğrendikten, zaferi kazandıktan sonra olmalı” Ama en önemlisi, sohbet arkadaşını bulup köşeye çekilmektir Yalnız kalmak, âhiret yolculuğuna atar Nefisle yol arkadaşlığı iyi olmaz Hevâ da insanı azdırır Şeytan düşmandır Bunların hiç biri sohbete layık değildir Kötü arzulardan sakın Onların her biri bir felâkettir ki, zekâ gözünü kör eder Yoldan şaşarsın Halka da pek aldanma Onlar, hâl yolunun vurguncularıdır Yalnızlık köşesine geçeceğin zaman isteğini bırak, oraya yalnız gel Bu hâlde dostunu bulursun Bir gün Havariler İsa Peygamber’e gittiler: “Bize en büyük ilmi bellet!” dediler O da, şunları söyledi: “Allah'tan korkmak, onun hükümlerine boyun eğmek ve Allah sevgisi!” Sen zındık sayılırsın, yalnız kaldığın zaman isyanla dolar taşarsın; halk arasına atılınca ibadet, zâhidlik taslarsın Sanki akıbetinden emin bir hâldesin Acırım sana, kısmetlerin tümü Allah'ın kudret elindedir Horasan'da biri ölür Onun tek vârisi Irak'ta bulunur, ölen zattan kalan miras, Iraklının olur Ve aniden zengin olur Ölen kimin mülkünde yaşadı, bilir misiniz? Iraklı vârisinin Sonra o, aniden zengin olacağını nereden bilirdi? Elbette bilemezdi Siz avam halk tabakası oldunuz Size has olan, yemek, içmek ve giymek lafıdır Hâl bize galip gelir, arzunuz dışında konuşuruz, onu da siz anlamaz oldunuz Hâliniz n'olacak? Kalp, nefsin maddi taleplerini istemez; sebebi ise seni Hakk'a vardırmak Kalbine bir kimse için darılmak, diğeri için öfke duygusu gelse, neylersin? Tabii olarak, duygu ölçülerine vurur, öyle seversin veya darılırsın Bundan hayır çıkmaz Her şeyi Kitab’a ve Sünnet’e arz et Hareketlerin onlara uyarsa iyi, aksi hâlde dön Onlara uyan hâlleri ara Kalbini temizle, işlerini O'nun emriyle yap Yaptığın işin gerçek olduğuna dair fetva dahi verilse, yine kalbine danış Bir kalp, Kitap ve Sünnet üzere amel ederse, Hak yakınlığını bulur O yakınlıktan ilim hâsıl olur, o ilmi bulduktan sonra lehine ve aleyhine olan cümle şeyleri bilir Hakk'a ait olanla batılı sezer Rahmânî ve şeytanî işlere aklı erer Aziz ve Celil olan Mevlâ'yâ yakınlığını âdeta görür ve Hak ona ebedi bir yakınlık duygusu verir O kalp, artık ferah hâlini Rahman'da bulur Artık büyük sultanın satın alman malı olur ve halk arasından ayrılır Buraya geldiğin zaman ilmî kisveni at, her bakımdan üryan gir Zühdünü verâ hâlini bize göstermeye bakma Hâllerini de sakla Çeşitli kisve ile buraya gelirsen mahcup olursun Kendini bile bırak Her şeyini bir yana at, burada bulunanı al Sendeki mevcut tükenir, ama buradaki bitmez, tükenmez |
İlahi Armağan -62- Meclis |
08-02-2012 | #19 |
Prof. Dr. Sinsi
|
İlahi Armağan -62- MeclisBazı büyüklerin yanına vardım, çeşitli hatıralar anlatıyorlardı İçlerinden biri bana: “Şu hâlleri seviyor musun?” dedi Sevdiğimi söyledim Devam etti: “Ben her zaman oruç tutarım ve yalnız seher vakti iftar ederim Buranın yemekleri de hoş şeyler değil; onlardan sakın” Sırr-ı Sakatî, Cüneyd-i Bağdâdî'yi anlatırdı Onun hâlinden bahseder ve bizzat Peygamber (sav) Efendimiz’in nurundan alarak Hakk'a kelâm ettiğini işaret ederdi Ve onun, Peygamber’i (sav) rüyada gördüğünü: “Ancak emrimiz dâhilindeki şeyleri kabul ettin!” dediğini anlatırdı Onlar Hazret-i Peygamber’in ruhaniyetinden istimdat ederek konuşurdu Ama sen bir başka hâlde konuşursun Bir şeyin sözünü edersin, fakat işin ondan hayli uzak Ve çömlek karası… Ben, yalnız Hak’tan korkarım, yalnız O'ndan bir şeyler beklerim Yerdekiler, göktekiler, dünya ve öbür âlemin sakinleri bana bir iyilik veya kötülük yapamaz Zaten onlardan böyle bir şey ummam Bazı büyüklere: “Rabb’ini görüyor musun?” diye sordular “Görüyorum!” cevabını aldılar Görüş şeklini sorunca da şöyle anlattı: “O'nu görmesem yerimde duramam O'nun varlığı gözlerimi kaplar, gözlerim öylece Rabb’imi görür O cennette nasıl görülmesini diliyorsa, burada da öyle görüyorum Gözlerim, O'nun varlığını, sıfatını, ihsanını, lûtfunu, iyiliğini ve esirgemesini görür” Ebu'l-Kasım Cüneyd şöyle derdi: “Benim sofi grubu ile işim yok Esas mesele insanın kendi varlığından arınmasıdır O olunca kalben Hakk'a sefir olur Hiç kimse sofi olamaz Olması için Peygamber (sav) Efendimiz’i rüyada görmesi, ondan emirleri ve yasakları öğrenmesi icap eder Bu hâli bulunca, kalbi yücelere çıkar, sırrı temiz olur ve şahın kapısına varır Eli, Peygamber (sav) eli ile bir olur” |
İlahi Armağan -62- Meclis |
08-02-2012 | #20 |
Prof. Dr. Sinsi
|
İlahi Armağan -62- MeclisÂdem (as) Nebi’nin ilk konuşma dili Süryani idi Kıyamet günü halk aynı dille hesap verecek Cennete girdikten sonra Peygamberimiz’in dili olan Arapça üzerinden olacaktır Bazı büyükler şöyle temel bir kaide zikretmişlerdir: Allah'a taat üzere olan kula marifet hâli verilir İsyan yolunu tutarsa, o hâli elinden alınmaz Kıyamet günü olunca marifet hâlinde iken yaptığı hataların cezası kat kat artırılır Ve o marifet, elde bir hüccet olur İman sahibinin kalbine, meleklere has bazı hatıralar gelir O imanlı Zât’ın kalbi ayık olduğu için, yanına gelip duran hatırayı anlar ve sorar: “Kimsin, nesin, neredensin?” Buna karşılık o hatıra şöyle der: “Ben peygamberlik makamından nasibinim, Hak’tan geliyorum, gerçeğim Ben sevgilidenim, daima sana yakın olandanım” Bu konuşma ve anlaşma sonu, o kulun içi nurla dolar Gözü O'nu görür, kulağı O'nu işitir Artık görür ki, o nur halveti seviyor, bulunduğu ülkeden gider Bu arada peş peşe bir sürü hâl gelir Her gelen hâl, bir sıkıntı verir Ta, sessizlik kaplayıncaya kadar O geldikten sonra, tümden konuşma olur O daima dinler Bakıldığı zaman, sanki bir yana kulak vermiş, bir şeyler dinliyormuş gibi sanılır Konuşmalar sırasında zatın biri kalktı ve dünyalık istedi Geylâni Hazretleri ona oturmasını emretti ve şöyle buyurdu: Dünya ve âhirete ait işlerin cümlesi için gani gönüllü olmanı isterim Sonra arzuların için Allah'a dua et ve çalış Alacağın şeyleri hırsa kapılarak alma, zâhid ol, Allah sana ihsanını yağdırır Allah, İsa Peygamber’e şöyle vahyetti: “Dikkatli ol; silerim” Musa Peygamber, Hakk'a yalvardı ve O'ndan bir tavsiye istedi: “Beni dile” buyurdu Yine istedi, aynı cevabı aldı Bu tavsiye ve dilek dört defa tekrar edildi, aynı cevap verildi Sana şimdilik pek söz hakkı tanınmaz; ta, vücudunu kaplayan kabuk kırılıncaya ve şeriat kanatları seni bağrına basıncaya, işinden ulvi sadalar gelinceye kadar İşte o zaman fazilet danelerini toplar, onları aldığın için de her şeyden üstün tutulursun Bu sözlerden sonra, kendini halka üstün tutup onlara karşı sözde yetkili görme Onları Allah'a çağırmak için manevî bir cezbeye tutulman ve salâhiyet sahibi kılınman gerekir, öğüt vermek için, manevi bir vazife almış olman icap eder Zahiren yapılması icap eden işleri ve dış durumu önce tahkim et, sonra bak, Hak yakınlığı tadından neler duyuyorsun ve O'nunla olan münacatından nasibin nasıl? Halk, yalnız taamın âşığıdır Konuşmaya devam ederim, yanımda yalnız yokluk vardır Bana göre, yer ve gök yokluk içindedir Ve onların ne faydasını, ne de zararım umarım Zararı ve faydayı yalnız Allah verir |
İlahi Armağan -62- Meclis |
08-02-2012 | #21 |
Prof. Dr. Sinsi
|
İlahi Armağan -62- MeclisGeylâni Hazretlerine, biri şöyle sordu: “Bazı büyükler, Hak yolcusunu, fitnet -keskin zekâ- sahibi olmadan yakalayınız” buyurdu Manası nedir?” Şu cevabı aldı: O yolcuyu namazda ve oruçta devamlı etmeye bakınız Bu hâlinde o, Hakk'a yakınlığını ve O'nun lûtfuna gark olduğunu bilmesin Şayet bilecek olursa tembelliğe sapabilir Sen şirkinle maddi eşya talebinle bunu arzularsın Rastgele herkesi taşlamakla bu hâlin elde edileceğini umarsın İnsanların her biri maddi ve geçici şeylerle olmaya baktı Kimi şöhretin kulu, kimi parasına tapmış Kimi başındaki şaha tapar, kimi nefsinin ve giydiği libasın kulu Bunlar tamamen dalâlet içinde Bazı ibadet eden kullara bakınca onların da tam halis niyeti bulunmadığı görülür Onların da kimi orucuna güvenir, kimi kıldığı namazın kendini kurtaracağını sanır ve avunur Bazı kimseler de rivavetlerle geçinir Bir kısım şahıslar cehennemden korktuğu için necat bulacağını sanır Diğer şahıslar da, sadece cennet sevgisini bilir ve bunu bir halâs çaresi sayar O kimse ki, uyanıktır; kalbi Allah aşkı ile doludur O'nunladır, varlığını O'na vermiştir, halka karşı ruhen bir istiğna duyar ve dilencilik etmez İşte böylesi lazım! Yeryüzünü geziniz Böylesini bulursanız, hemen bağlanınız İman sahibinin hüznü yüzünde, sevinci kalbinde olur Bu hâl zamanla aksine de döner ve yüzde sevinç, kalpte hüzün olabilir Yüzden gösterilen keder gösterisi halka edep belletmek için olur Kalbe dolan sevgi ise, kaza ve kaderden gelen müjde ile olur Dünya iman sahibi için bir zindan sayılır Mademki imanlıdır, hâli öyle olur Takva hâli devamlı olursa, zindan hâlini Hak açar Sıkıntılı hâlini bilmez olur İşte hüccetiniz: “Bir kimse Hakk'a karşı ittikâ sahibi olursa, kurtuluş yolunu Hak açar ve ummadığı yönden geçimini gönderir” (et-Talâk, 65/2-3) İman sahibi, vücut yumurtasının kabuğunu kırarsa, hikmet danelerini toplar Hak yakınlığı kanadı onu sarar, o canibe çeker Onu sofraların ve şenliklerin sahibi eder Ey akılsız, sana şimşekler çakar, ama faydalanman kabil değil Benliğinde onu tutacak ve sebat ettirecek hâlin yok Bazı şeyler sana arz edilir, ama geldiği gibi gider Bin defa ölmeye ve yok olmaya muhtaçsın Sonra hâlinle sebat eder, kalırsın Geceler olur, gündüzler geçer, sen hâline devam edersin ve durumunda değişiklik olmaz Yedi kat yeri tutan bir kuvvet olduktan sonra, bazı temennilerin olabilir ve gölgende gelişmen mümkün sayılır Ama bugünkü perişan hâlinle, öyle şeyleri beklemen abestir Öyle bir hâlin var ki, bir yeşil sebze için, mideni oynatır ve kıyametini koparırsın Bir akşamlık sofranda lokma eksik olsa, dünya başına dar olur ve kıyametin kopar Olagelen hâlleri serbest kıl, kalbine girsin ve birleşsin Onlardan hâsıl olan kuvvetle sana uçmak düşer Bir kuş olursun, şarkı, garbı öyle dolaşır gezersin Sen uykudasın Peygamber (sav) Efendimiz: “İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar” buyurdu O, ne kötü uyanıştır ki, ölümden sonra hâsıl olur Varlığını Hak yolunda hare eden fakir kimseye o gerekir ki, kanaat örtüsünü örte ve iffet perdesine bürüne Ta Hakk'a vasıl oluncaya kadar onları açmaya Ve doğruluk ayağı ile Hakk'a koşa; O-nun yakınlık duygusunu bula Aynı şekilde dünyadan da, ahretten de geçe Halkı bıraka, varlığını bir yana ite Bunları kalben yapmalı, aksi hâlde kurtuluş yoktur Kul, kalbini gerçek yola koyar ve ilerlemeye devam arzusunu duyarsa, Hakk'ın yardımı onu karşılar, O'nun rahmeti, şefkati kucaklar O'nun cezbesi çeker ve ilâhî nazarları kavuşur, övgüleri gelir Peygamber’lerin, meleklerin süvarileri o kulun yardımına koşar Ve o zata melekler, peygamberlerin ervahı sahip olur Hakk'ın zevk ve safa âlemlerine götürürler Ey kalbi ölüler, cennet arzunuz, sizi Hakk'a karşı bağladı Ayrılınız, ayrılınız, yaptığınız hatalardan dönünüz Kısa emelli olmalısın Kalbinin Hakk'a yakınlık bulması için maddi emellerden ayrılman icap eder Sır âleminin halktan temiz ve Hakk'a yakın olması için hemen her arzunun yerine gelmesini dileme Ümitlerini kıs ve ezeldeki yazını okumaya başla Onları okurken satır satır üzerinde dur Kelime kelime bak Her harfi incele Onlarda vakitlerini, zamanlarını görmeye başlarsın Hatta saatini, anını dahi öğrenirsin O vakit gideceğin yerler sana gözükmeye başlar Seni kaplayan her ilâhî korku, Hakk'a iletir O cezbe anında sana düşen, sebat ve olgunluktur Hiçbir şeyi düşünme, ömrün uzaması veya kısalması, kıyametin kopması veya kopmaması, senin için bir önem taşımasın Hak sana ister öfke duysun veya dargın kalsın İster sana bir şey versinler, isterse mahrum bıraksınlar |
İlahi Armağan -62- Meclis |
08-02-2012 | #22 |
Prof. Dr. Sinsi
|
İlahi Armağan -62- MeclisSonra Geylâni Hazretleri bağırarak ayağa kalktı, yüzünü elleri ile kapadı ve “Ey ateş, selâm ve serin ol!” dedi Daha sonra dua etti: “Allah’ım, ayıplarımızı yüzümüze vurma” Daha sonra oturdu ve öğütlerine devam etti Daha önce anlattığı gibi, Süfyân-ı Sevri'nin, Fudayl b İyaz'a söylediği: “Gel, oturalım, Hak katında bilinen hâlimizi düşünelim ve ağlayalım!” sözünü anlattı Sonra, öğütlerine devam etti: Onlar, Hak'tan çekinir ve korkardı Hak onlara neler verdi ise, onlar da onu dağıtırdı Kalpleri daima hüzünle dolar ve taşardı Onlar, yaptıkları işin kabul olmayacağını düşünür ve ağlardı Son nefeslerinin iyi geçmeyeceği üzüntüsüne kapılır, sızlarındı İmam-ı Ahmed son nefesle değişen âlemi anlatırken şöyle derdi: “O bir başka libastır, bir başta taamdır ve günler gayet azalmıştır” Ey evlat! Halka minnet kapısını ört, göreceksin ki, o dem Hakk'ın iyilik kapısı sana açılacak Geylâni Hazretleri ayağa kalktı; sağa, sola hafif hafif sallandı ve öne doğru eğildi; elini göğsüne koydu ve bastırdı Sonra oturdu ve devam etti: Ey gözsüz, işte kapı açık, içeri gir Kapılar ancak iki tanedir Onların biri açık, öbürü de kapalıdır Şu açık kapıdan gir Peygamber (sav) Efendimiz’in sünnetini ihya için sebepleri bırakma Bu yoldan yürü ve sebeplerin sahibini bulmaya bak Bunu yaparken Peygamber’e (sav) uyduğunu bil; onun hâlini benimsediğini sez Çalışmak onun âdeti, sebepleri bırakıp sahibine karşı tevekkül göstermek ise, onun hâlidir Bunları yaptıktan sonra, varlığını atmaya gücün yeterse yap Sebepleri bir yana at Hâli bırak, işlerini Hakk'a ısmarla; o sana yeter Seni yükseltir, yakınlığını verir Ve anlamadığın şeyleri sana anlatır Her şeyi Allah bilir, hâlbuki siz bilemezsiniz Onun kader dalgalarına teslim ol Artık nerede kalsan, ilâhî fazlı orada bulursun Ne yana dönerseniz, ilâhî tecelli oradadır O'na dön, dönmek iste; yakınlığını, ünsünü ve şefkatini görürsün Maddi bir zenginin misali, bir âmânın misalidir Yemeği gelir, yer, ama nereden geldiğini bilemez Geldiği yeri öğrenince o tarafa bakar Yalnız kısmetinin geldiği ciheti açar, öbür yönleri kapar İç varlığından, mana zenginliğinden haberi olmayan zengin de âmâ gibidir Alır, yer fakat hazinesini bilmez Kul, aslında manen zengindir Hazinesi vardır Ama ondan haberi olmadığı için sadece önüne geleni alır Manevi gözleri açılmadığı için ötesini göremez Eğer bir kul, her şeyi kolaylaştıran, rahatlık veren, ihsan eden ve kendi varlığına çevirenin yalnız Allah olduğunu anlayabilse, kalbini O'na bağlar, başkalarını bırakır Nefsine âşık oldun Onun sana düşmanlığını anlasaydın, ona uymazdın, yanlış hareketlerine karşı yanardın Onu öldürücü düşman olarak tanımış olsaydın, yemek, içmek bile vermezdin Ancak hakkı olan miktarı verir, ötesinden mahrum bırakırdın Sana bugünkü hâlinle zaviye yaramaz Bir köşeye çekilip oturmak seni ıslah edemez Çünkü sen sokaklardan hoşlanırsın Bu hâlinde de sana Hakk’ın sırrı verilmez Hakk'ın sırrına ittilâ peyda eden kimse, dilsiz olur Sır saklamayana, sır verilmez Sırrını saklamaya güçlü olmayan, halka uzak durmalı; mağaralara, sığınaklara kaçmalı Sahillere, ovalara, yabanlara gitmeli İlmin ve hikmetlerin asasını bulamayan, her ikisini benliğinde saklama gücüne sahip olmayan, şahın sopasına düşer; ilâhî kamçı ile terbiye alır Açlık Hakk’ın kamçısıdır İşler hükme göre yürütülmezse Allah kıtlık verir; şiddetin ve darlığın zuhuru kulların hatasından ileri gelir Yazık, ilâhî sevgiyi iddia edersin, ama dünyalık ararsın ve âhiretin güzelliğine talip olursun Ey ahmak, bir taraftan Hakk'a bağlılığını ve sevgini iddia ederken öbür taraftan da O'ndan küçük işler talep edersin Bir zorluk gelince ondan sızlanmaya başlar, iyiliğin gelmesini dilersin Sen, Allah yolcularından olamazsın; onlara yanaşma Bu hâlinle onlardan uzak ol İyi olmak için onlar gibi hareket etmen icap eder Sen halkın kulu ve kölesisin Nefse taparsın; boş arzuların ardından gidersin Şehvet duygularını benimsemektesin Yanımızda, sizin durumunuzu ölçebilecek âlet var Nakkadımız var Kalp ve bozukluğunuzu meydana çıkaracak kuvvetimiz mevcut Hâlinizi tahlil eder, size anlatabiliriz Ey iddiacı, iş iddia ile bitmez Söylediğin şeylerin hiçbiri yerinde olmuyor Her şeyin kendine has bir zamanı var Dua için durumun müsait olması, konuşmak için hâlin olması gerekir Sessizlik için de daha başka şey gerek Ona nazar için hâl gerek Ona karşı göz yummanın da, ayrı bir manası var Nerede her şeyi yerli yerince yapan zatlar ki, onlarla sohbet edelim Bu sözümüz, doğruların bulunmadığı manasına gelmez Doğru iş tutanlar, her zaman mevcuttur; hatta zamana göre artar bile Onlar için ibadet her hâlde vaciptir Nimeti gönderene şükür için ibadetten ayrılmazlar Onlar her nimeti şükürle Çarşılar, taatle mukabele ederler Bu yol, sana helâlin azını almayı emreder Bugün, içinde bulunduğun helâli azalt Çoğaltırsan herkesin müşterek işi olan mubaha dalarsın; senin bir özelliğin kalmaz Ona da dalınca, şüphelere girmen ihtimal dâhiline girer Şüphelinin sonu ise, insanı harama iter Haramın sonu ateştir Asıl zâhidlik, helâl işlerde kendini gösterir Zaten haramda, herkes zâhid sayılır Her bakımdan kemal yolunu arayan zatın kalbine bazı varidat gelir O varidatı almak kolay olmaz Doğum anında, sancıların verdiği acı neticesi üstünü başını yırtan ananın hâline benzer Akıl onu kolayca idrak edemez O anda gelen sese dayanılmaz ve onun getirdiği vecde kolay tahammül edilmez Bizim hâlimiz, ilâhî vaadi intizardır Halka karışır, dua ederiz, ama kalbimiz Hakk'a bağlıdır O'nun vaadini gözetiriz Ta onun fazilet taamını tadmcaya ve orada sebat buluncaya kadar hâlimiz böyle devam eder Hakk'ın arzusuna uyma bahsinde zafer umuyorsan, arzularını bırak, dileğini terk et Sevginin şartı, şahsi iradeden ve arzudan geçmektir Hâlin yukarıda anlatıldığı gibi olursa, dilin söz ettikçe, kulakların ses aldıkça, gözlerin gördükçe ilâhî lütuflar ve keremler sana gelmeye başlar Ve ruh âleminin temizlik haberi, meyveler ve cevherler hâlinde süzülür gelir Hizmeti ve hizmetçileri bulursun Her şey sana hizmet eder ve her şey seni över Hak Teâlâ, senin iyiliğini bütün varlığa ilân eder Hak Teâlâ buyurdu: “Peygamber’in getirdiğini alınız, yasak ettiği şeylerden kaçınınız” (el-Haşr, 59/7) Allah'ın ve Peygamber’in emirlerine yapışınız, onlarla amel ediniz Bu yolda benlik davasına kapılmayınız Hakk'ın emrine uyunuz Bu yolda ben ve biz yok, Sen, Sen var Evvel, âhir, zahir, bâtın, hep O Hak Teâlâ: “Sema ve yolcusuna yemin olsun ki!” buyurur Bu âyetteki sema malûm Yolcusu da Peygamber (sav) Efendimiz’dir Peygamber (sav) Efendimiz, yedinci kat semaya kadar yükseldi ve Hak Teâlâ'yı baş gözü ile gördü Kalbi ile bütün varlığı ile gördü Ve Rabb’i ile orada kelâm etti Peygamber (sav) Efendimiz yükselmeden evvel yeryüzünde onu kalbi ile gördü Çünkü kalbi sahih olan zatlar, Hak Teâlâ'yı kalpten görür Perdeler aralanır, semaların varlığı silinir Hakk'ın Zât’ı kalır O dem, himmetler yürür, sırlar yola revan olur Doğruların kalbi, âlemleri Yaratan’ın nuru ile parlar Onların sinesi kâinata ışık saçar “Mü'minin ferasetinden sakınınız!” mealine gelen hadis-i şerif bunu anlatır Kalp, Hak yakınlığını bulursa sema olur Orada ilim yıldızları parlar ve marifet güneşi doğar Onlardan hâsıl olan nurdan melekler ışık bulur Üzerinde Hak tarafından bir muhafızı olmayan şahıs yoktur, O muhafız, şeytanın kapmasını önler Bazı fertler vardır ki, onların muhafızı saflar hâlinde durur ve yabancıya kapılmalarını önler Hak, onların sahibi olup bütün hâllerini kuşatır, başarı ihsan eder Güzel konuşmak ve iyi laf etmek evini yıktın Daima yerinde saymakta ve dar çemberin içinde dönmektesin Değirmen devesine benzersin Mihverini aşmadan orada dur bakalım; sonun ne olacak? Galiba bazı veli kulların intizarını almışsın Basiret gözün kör olmuş Hakk'ı unutmuş bir hâlin var O, seni bir yana bırakmış Gayret yolun, sabit bir yol olmuş; hep aynı şeyi bilirsin Boşuna olan gayretin artmış Maksat kanatların kopmuş Dünya ile âhiret arasında bir et parçası hâlinde kalmışsın Seni duası ile diriltecek gerçek ere ihtiyacın var Onun hayır duasını almak için perişan hâlini itiraf etmelisin Hakikaten Allah yolcuları ile ülfete devam et Sonra meleklere karış, ülfet edersin Bunlara karışıp anlaşınca, başka kapılar açılır Halka karışır, insanlarla sohbete, ülfete devam edersen, neticede onları bırakır, cin tayfası ile ünsiyet yolunu bulursun Bunun sonunda da, mülke düşer, onların tabii havasında boğulursun Kâinatın içinde mevcut olan eşya aslında hiçbir iş yapmaya kadir değildir Ateş kendi başına bir şeyi yakamaz; su insanı kandıramaz; ancak Allah'ın onlara verdiği kuvvet sayesinde vazifelerini yapabilirler Nitekim Nemrut'un ateşi İbrahim Peygamber’i yakmadı, Ebû Müslüm-i Havelâni'yi ateşe attıkları zaman yanmadı Ateşin içinde yaşayan semender böceği ateşte yanmaz Yaptığın işlerde ihlâs olursa, halkın şerrinden halâs bulur, kalbini onların arasından çıkarırsın Zaten Hakk'a vasıl olman, halkın arasından manen sıyrılmana bağlıdır; Aziz ve Celil olan Hakk'ı talebine dayanır Senin Hakk'ı araman bir garip kişinin hâline benzer O, bir sokağa girdi, dostunu arıyordu Sokağın bir yanından öbür ucuna gidip gelmeye devam ediyordu, bir türlü kapıyı bulamıyordu Hâli, dostun kapısını tanımamaktan ibarettir Hâl böyle iken dostu onu gözetliyordu; şaşkınlığını ve hayretini görünce içini sevgi kapladı Çıktı, yanına gitti, başını başına dayadı ve ona sarıldı Yusuf Peygamber de, kardeşi Bünyamin'e aynı şeyi yapmış ve demişti ki: “Ben senin öz kardeşinim” Allah, kalp zeminini marifet ve ilim karargâhı kıldı Hak Teâlâ o zemine gece gündüz üç yüz altmış nazar kılar Eğer, orası marifet ve ilim karargâhı olmasaydı, az zamanda parçalanır ve dağılırdı Kalp sıhhat bulup Hak yakınlığına erdiği an, yollarından ırmaklar coşar, hikmetler aşar ve yaratılmışlar ondan faydalanır Allah'ın büyük kıldığı insanlar vardır Onlar dini ayakta tutarlar Onların en büyüğü Peygamber (sav) makamına yakın, en küçüğü ise Sahâbe derecesine yetişkindir Arta kalanlar ise, tabiin zümresine dâhil sayılır Onlar, söyledikleri her şeyle amel ederler Sözle işi birleştirirler Onlar için gizli ve aşikâr aynıdır Peygamber’ler onlara bakar, sürür duyarlar Hak Teâlâ onları, meleklere karşı över O büyük zatlara uyana saadetler ola Dünya ve ayal yükünü onlardan alana ne mutlu! Bir kısım cemaat vardır, onlar kazanç yoluna pek gitmez, halkın iyiliği için koşarlar Halk, onlar için evlat sayılır Onlar, dünyaya bağlanmaz Dünya, nefsini onlara arz etse de kabul etmezler, kaçarlar Bugün elinde bulunan senin değildir, müşterektir Komşuların dahi bir nevi ortaklarındır Elinde bulunan kazanç sorguyu mucip olduğu gibi elinden alınır da Allah yolcuları, bugün onların yerine saklamakta olduğunuz şeyleri dağıtmışlardı Aslında her şey Hakk'ındır, sizin nice iş tutacağınıza bakar Elinde olandan, az da olsa komşularına dağıt, muhtaçlara ver Doğruların evi dıştan dar olsa dahi içi geniştir Nerede o kimse ki, halka açılan kapıyı kapadı, Hakk'ın kapısına durdu ve bütün dertlerini Yaratan'ına ısmarladı Sebepleri kes, putları temizle, sonra neler göreceksin, bekle O'-nun kapısına dur; sabrı, sıkıntılar üzerine yastık kıl O'nun kaza ve kaderi keser, fakat sen üzülme Bunlar olunca hikmetli şeyler görürsün Tekvin sıfatı, hâli ne yapıyor, görürsün Rahmet eli seni nasıl büyütüyor, anlarsın Sevgi hâli seni nasıl yükseltiyor, bakarsın Dönüp dolaşılacak, sonunda gelinecek tek nokta: Sükût Bu sükûn, maddi ihtiyacın hitamında başlamalı, zaruret hâsıl olmadan konuşmamalı Lüzumsuz laf etmemeli Kulun lüzum dışı laf etmemesi Hakk’ın seveceği hâldir Kul bu hâli benimsedikten sonra Hak Teâlâ, ona halk sütünü emzirmez, sebepleri siler, onu yakınlığa götürür Hakk’ın lütuf kucağından ilettiği ulvi koku sana kâfi Üzüntü anlarında oradan gelen güzellik sana yeter O'nun rahmeti seni içine alır Senin için elbette dar anlarında imdada koşan daha hayırlıdır, başkası daha hayırlı olabilir mi? O'na dua et, darda kalınca O'na yalvar, sana yetişir O, duada ısrar etmeyi sever, Zât’ına her an yalvarılmasını arzular Kapıların yüzüne kapanmasına darılma Hak Teâlâ, sana yakınlık kapısını açmak için bunu yapar O'nun kapısında devamlı kalman için maddi yönleri örter Sevenler, O'nun kapısını daima açık olarak bulurlar Yabancılar, oradan içeri giremez Bir ana evladı için hazırladığı şefkat kucağını başkasına açar mı? Bu da ona benzer Hak Teâlâ, sevdikleri için hazırladığını başkalarına vermez Yavrusuna tutkun ana, komşulara tembih eder Yavrusunu içeri almamalarını ister Çünkü kendine dönmesini arzular O yavru, bu hâlde evden kaçsa cümle kapıları kapalı bulur Ağlar, sızlar, yine anasına dönmek zorunda kalır Hak Teâlâ, bazen kulunu dara atar Bundan maksadı, kulun kalbi, yaratılmışlara bağlanmasın ve Zât’ına dönsün İçi doğru olan fakir kişiye gerekir ki, nefsine hadden fazla yumuşak davranmasın Nefsi için bir şeyler bulması icap ediyorsa, yeteri kadarını bulup almalı Sana bir sıkıntılı hâl geldiği zaman nimet bil ve Yaratan'a ibadet et Aksi hâlde Hak seni onların içine iyice sokar; bir daha da kurtulman kabil olmaz Hakk’ın yakınlık duygusu o dar hâllerin içinde gizlidir Maddi eşyaya fazla düşkün olma Onlara gönül kaptırırsan işlerin karışır Her hâlde Hak yakınlığını ara Şunu bil ki, O'na yakınlık derecen güç hallerdeki sabrınla ölçülür Allah'tan korkmayanın aklı yoktur Tuzsuz ülkede yaşamak kabil olmaz Çobansız sürü yutulur Din korkudan ibarettir Korkan, hemen sahibinin yoluna çıkar Hiçbir yerde durmaz, yoluna devam eder Allah yolcularının son durağı Hak yakınlığıdır Burada anlatılan yolculuk, bir köy ve kasabaya taşınma gibi değil, kalp yolculuğudur Sırların yolculuğudur Asıl yolculuk O'nun yolculuğudur Kalp ve sır Hak yolculuğuna çıkıp o yüce kapıya varırsa, içeri girme iznini sır ister, izin verilir Sonra o âlemde, aldığı ülfet neticesi kalbi de içeri aldırır İnsan her hâlini, Peygamber’e (sav) benzetebilmeye çalışmalı O'nun kalbinde yıldızlar ay, ay da güneş olmuştu İçindeki nurlar, dışa vurmuş, gizli hâlleri açık olmuştu Her yan ve yön ona göre tekti İnsan, benliğine dikkat etmelidir, o daima bir med ve cezir halindedir İyilik hâlleri çoğalırsa mana âlemi açılır, aksi olunca kapanır Büyük insanlar, başlarını yakasına eğip sır yuvasına dalınca, bütün varlığı seyre dalar Deniz dibindeki mevcudu görür ve elini uzatır Yanındakilere işaretle der ki: “Sen şunu al” Sonra öbürüne döner: “Şu da senindir, al” der Onlar, sultanlardır Semanın ve zeminin sultanı onlardır Hakk’ın kuvvet ve kudret eli önünde dururlar O'na vekil ve halife olmuşlardır Ben de şahın kapısındayım O büyükleri gözetirim Uykuda ve ayıklık hâlimde size de bakarım Bu şehirde zahmet çeker, sıkılırım Onların güç işleri altında sabra çalışırım Karanlığı ışıkla açmaya bakarım O ışıkla gamı, kederi gidermeye gayret ederim Bir sürü fikir zahmeti ve susuzluktan ötürü peyda olan yorgunluğa rağmen, yılmadan olanlara tahammül ederim Ara sıra kaçıp kurtulmayı arzularım, fakat attığım her adım geri çevrilir İbrahim Edhem'in, çok ağlamaktan gözleri yorgun düşüp kapanmıştı Hak Teâlâ ona ilham yollu şu duayı okumasını emretti: “Allah'ım, kazana rıza yolunu göster Belana karşı sabrımı arttır Nimetlerine şükrü kalbime alıştır Nimetlerin dahasını, afiyetin tümünü isterim Sevgi işinde bana sebat ver” Peygamber (sav) Efendimiz hani o zaman kalbinde bir ses işitmişti Ehline haber verdi ve Hira dağına doğru koştu O dağ, Sina dağından bir parça idi Orada vahiy nesiminin kokusunu almaya başladı Orada bir mağara vardı; içinde bir âbid dururdu İsmine Ebû Kebşe derlerdi Peygamber’imiz orada ibadete devam ederken, rüya gibi bir şey gördü Sanki ortalığa sabah aydınlığı yayılıyormuş gibiydi Ve şu nida geliyordu: “Yâ Muhammed, yâ Muhammed” Bu sese dayanamadı; kaçtı kaçtı Evine geldi Orada olanlara: “Beni örtünüz, her yanımı sıkıca kapayınız Ben ‘Yâ Muhammed’ diye, hatiften -gizliden- bir ses duydum” Allah dilediğini yapmaya güçlüdür O örtünmenin ve bürünme-rıin ne faydası olabilir ki? |
İlahi Armağan -62- Meclis |
08-02-2012 | #23 |
Prof. Dr. Sinsi
|
İlahi Armağan -62- MeclisBu kalp var ya, bir avlu içindeki tohuma benzer O bir evdir Oranın dört duvarı bulunur O duvarlar yıkılmaz Kışın yağmuru, yazın güneşi oraya girer Orada bitkiler biter, ama kimse onu göremez Orada dallar yeşerse, ağaçlar meyve verse ve gelişip olgunlaşsa da kimse farkına varamaz Oradan bir şey almaya bakınız, ama yol yok ki oranın güzelliğini toplamaya bakınız Oraya yabancı için yol bulunmaz Allah dilerse, öyle kalpleri açığa çıkarır ve herkes oraya yol bulur Velayet hâli gizlidir O öyle bir hâldir ki, padişahın otağı sayılır Padişah, sergisini yayar ve yatar O hâlin gitmesi için padişahın oradan eşyasını toplayıp bineğine binerek gitmesi icap eder Allah'a yalvarırken, Zât’ından başkasını isteme Yemek, içmek, giymek gibi geçici şeyleri O'ndan boşuna talep etme; O'nun Zât’ını ister O zati varlık senin olunca, senin olmayan ne kalır ki? İbadetini maddi eşyanın talebi için yapma Hakk'ı bulunca rahmeti neylersin ki? Allah'ım, bizi Zât’ınla kıl, başkalarına muhtaç etme Zât’ından başkası ile uğraştırma Nedir bu hâl? Bunu söylerken sert ve haşindi, sonra yüzünü eli ile kapadı, sıçrayıp kalktı Sonra oturdu, tekrar kalktı ve devam etti: En kısa zamanda, durumunuzu öğreneceksiniz Bazı büyük zatlar vardır ki, onlar Hak’tan bir şey talep etmezler Hakk'a karşı uygunsuz iş etmesinler diye, O'na karşı bir talepte bulunmazlar O'na karşı yaptıkları bir yersiz taleple, bağlılığa zarar geleceğini bilirler Onlar aşk ve şevk insanıdır Onların aşkı, adımlarına kuvvet verir O kuvvet sayesinde Hakk’ın yoluna devam ederler Dünyalığa karşı gani gönüllü olursan, ihtiyaç sahiplerine yaptığın ihsanın arkasında gözün kalmaz Velayet yolu da buradan geçer Velayet sahiplerinin zatlarına has işleri vardır Bazı hâller vardır ki, onlara akıl ermez Varlığı Hakk'a verip bedel (abdal) makamına varmak için Allah'ın kullarına yardımcı olmak ve onların yükünü hafif eylemek gerek Bedel vasfını haiz kullar böyle yapar Hak da onların güç işlerini alır, hafifletir Çünkü bedeller için Hakk'a karşı perde yoktur Onlar daima Hakk’ın huzurunda bulunurlar Zahirde bakan bir büyük zatın kullara yardım edip yorulduğunu görür, ama aslında ona Hak yardımcı olur Ona yorgunluk yoktur Size gereken, anlatılan hâlleri tasdik etmek ve doğruluğuna inanmaktır Sonra Hakk'a karşı töhmet sahibi olmamaya dikkattir |
İlahi Armağan -62- Meclis |
08-02-2012 | #24 |
Prof. Dr. Sinsi
|
İlahi Armağan -62- MeclisHak Teâlâ, gece ibadeti için şöyle buyurur: “Nefsin gece ibadetine kalkması ve onda Kur'ân okuması, daha sağlamdır” (el-Müzzemmil, 73/6) Bu gece ibadeti, uykudan sonra başlar O zaman, halk uyumuş olur Herkes ve her şey derin bir uykuya dalmıştır İrade dahi uykudadır O zaman kalp yalnız kalır Onun taamı ve şarabı Hak'la münacat olur Hele o anda rükû, sücud ve kıyamdan alman tat hiçbir şeye benzemez Her şey tabii âlemin karanlığına dalmışken Hakk'ın huzuruna çıkmak ne hoş olur Görmez misin ki, bir zat Hak’tan alıkoymasın diye dünyayı bırakır Zât-ı İlâhî'den alıkoymasın diye âhireti de bir yana atar O diler ki, âhiret yolunda bulunmaya Çünkü âhiret oldukça tatlıdır; güzelliği açıktır ve bir rahmettir Ola ki sır ve kalp onunla yetine, esas Zât’a varmaktan geri kala O Zât’ın iç âlemi bir başkadır Dışına çıkan her şey kalbindekidir O'nun dünya sevgisi sizinkine uymaz O dünyayı Hakk'a ibadet için sever Bunun için de dünyada kalmak diler Çünkü ibadet edecektir Aynı zamanda Hak ile nice işleri vardır İşte, o işleri için dünyada kalmak diler Senin bu hâlin nedir? Hakk'a karşı bir vahşet duygusu taşımaktasın, yakışır mı? Bu böyle ama halka karşı ne zaman vahşet duygusunu kalbinde bulacak, onlardan manen ayrı duracaksın? Ve bütün ülfetin Hak'la olacak? Söyle ne zaman? Bunlar ne zaman olacak? Kapı kapı dolaşacaksın; O'ndan başkası kalmayacak Bütün ülkeleri dolaşacaksın; ondan gayrini göremeyeceksin, kalbin için ne bir kapı kalacak, ne yükselecek bir sema Böylece kıyamet kopacak ve Hakk'ın huzurunda duracaksın Bunlar ne zaman olacak? Kalp orada iyiliğini ve kötülüğünü okuyacak, defterinde neler var, görecek Cehenneme atılma tehlikesi belirecek; o zaman kalbin ümitle korku arasında sızlamaya başlayacak Fakat Hakk'ın inayeti yetişecek, rahmeti ve lütfu ile onu kurtaracak Hakk'ın rahmet suyu ile cehennem sönme durumuna gelecek ve o imanlı kalbin sahibine seslenecek: “Geç yâ mü'min, yoksa ateşim sönecek” Hakk'ın yardımı ile o, üç bin yıllık yolu bir anda geçer ve kurtulur Bu yolculuktan sonra şahın kapısına varır, aklını, iradesini ve Mevlâ'sına karşı olan sevgi duygusunu harekete geçirir ve der ki: “Mahbubumu almadan buradan içeri girmem” Sonra ona: “Hadi, seni taşıyacak gemi cennetin kapısında bekliyor; durma gir içeri” denir O yine istemez ve der ki: “Annem, babam önce girmeli ve hani komşular, hani hâlime şahit olanlar?” Bu direniş, iman sahibinin katettiği kalbi yolculuğun sonucudur Bu bir riyazet hâli idi Bu riyazet hâli bitince, tekrar dünyaya döner, kısmetlerin alınması için bu dönüş zaruridir Ta ki, ilâhî bilgide değişiklik olmaya Onun gereği silinmeye ve mahva varmaya |
İlahi Armağan -62- Meclis |
08-02-2012 | #25 |
Prof. Dr. Sinsi
|
İlahi Armağan -62- MeclisRabb’in, yaratma işinden fariğ oldu O fasıl kapandı Herkesin rızkı, kısmeti O'na göre malûmdur Nasibini tam almadan buradan ayrılamaz Allah'ın Zât’ından kendinizi koruyunuz Bütün arzularınızı O'nun kapısında toplayınız Yaratan'ı terk edip yaratılmışlara boyun eğmeyiniz Sebepler, Hakk’ın Zât’ına karşı birer perdedir Şahın kapısından yüz çevirirsen, sana orası kapanır; sonra hangi kapının açılacağını düşün Sır âlemini geliştirirsen nice setleri aşar Onların aşılması için kendine izafe, ettiğin hiçbir kuvvet yetmez İman sahibi, Yaratan’ını talep ederek tabii arzularından geçer Bu yola devam ederken bir afet belirince günahlarına döner, hatalarını araştırır Malına, nefsine gelen afetin, din haddini aştığı için olduğunu anlar İman sahibi, başındaki afetin gitmesi için yalnız dua edip Hak’tan yardım talebinde bulunmaz; ayrıca günahlarını da hatırlar Nefsine döner, yaptığı yanlış hareketler için onu sığaya çeker Bunda muvaffak olunca benliğine döner, teslim olur İşlerini Hakk’ın Zât’ına ısmarlar Bunları kalben yapar ve huzurunu bulur Artık onun bu güzel hâlinden sonra önüne açık kapı çıkar, oradan içeri dalar ve aradığını bulur Allah'a karşı ittikâ sahibi olana manevi yollar açılır Hak Teâlâ tarafından kula salınan bela, tecrübe için olur Onun gelmesiyle kulun hangi renge girdiğine bakar “Biz, onları, iyilik ve kötülüklerle deneriz”(el-A’râf, 7/168) âyeti kerimesi bu manayı taşır Âdemoğlunun kalbi, hayır ve şer, izzet ve zillet, zenginlik ve fakirlik hâlleri ile istikametini bulur Bu hâller durmadan değişir Bu değişiklik arasında kul, bütün nimetin Allah tarafından olduğunu anlar ve şükür yolunu tutar Burada şükrün gerçek manası, tam manasıyla taattir Dilin ve diğer duyguların ilâhî kudret önünde sesini kesmesi ve aksülâmel göstermeden bütün hâllere sabırla karşı koymasıdır İman sahibi, bunu benimsedikten sonra yaptığı yanlış işleri ve cürümleri itiraf etmesi icap eder Öyle olmalı ki, bir adımında hata olsa derhal anlamalı ve ikinci adımı iyilik olmalı Bunlar olunca ona şu müjde verilir: “İşte şahın kapısı, gir” İman sahibinin bir adımı şükür, diğeri sabır olursa muvaffakiyet onu takip eder Ve şahın kapısını hemen görür Hemen o anda, bu gözün görmediği, kulağın işitmediği, beşer kalbinin hatırlayamadığı şeyleri sezer Artık bundan sonra iyilik ve kötülük nöbetleri kalkar, ilâhî âlemde karşılıklı konuşma, anlaşma, oturma hâli başlar Ey Iraklı, bunlara aklın eriyor mu? Ve ey çizilen daire içinde dönen, bunlara aklın eriyor mu? Ey ahmak, kalkman ve oturman ihlâs dışı… Halk için namaz kılar ve yine onlar için oruç tutarsın Gözlerin halkın yemek tabağında ve onların evinde… Ey insan zümresinden ayrılan ve ey doğruların ve erenlerin safından çıkan, bilmez misin ki, ben sizin büyüğünüzüm Sizi ayara vurur, neye yaradığınızı ve ne olduğunuzu açığa çıkarırım Çalış, gayretini arttır; bu hâlini benden uzak et Kılıcını benden uzağa at Ey cahilcik, hele sen hiçbir hâl üzere değilsin Hâline acırım, kopuk iplerini bağlarım Sana daima nasihat ederim Çünkü ben, zındık, riyakâr ve bir deccâl olarak ölmenden korkarım Bu işin sonucu olarak da nifak ehlini bekleyen kabir azabı ile karşılaşmandan korkarım Bunlardan emin olmak için bulunduğun kötü hâlleri kısmaya ve yok etmeye bak; o hâllerden soyun, takva libasına bürün Yakında öleceğini bil, dolayısıyla takva hâline geç Bu sözlerimi senin için derim Aramızda bir düşmanlık yoktur Bu sebeple sözlerim başka bir maksada dayanmaz Ölünce dediklerimi hatırlarsın Sâlih insanın görünüşü, hâlini anlatır Hakk'a tam arif olanın dili tutulur, ama Hak konuşturur, Hak'la zengin olurum, sıkıntılı hâlimi O'na arz ederim Küçüktüm, bulunduğum yerde bana sesler gelirdi “Ey mübarek!” diye bir ses duyar ve kaçardım Ben yine gizlice ona benzer sesler duyarım ve bana “Seni hayır içinde görüyorum!” deniyor Fakat hiçbirine önem vermem Kurtuluş yolunu arıyorsan bana uy Sohbetime devam et Benden kaçan birini görürsen, hemen damganı bas O münafıktır İman sahibinin hem kalp gözü, hem de baş gözü bulunur Baş gözünü yumduğu zaman kalbi açılır; kalp gözünü kapadığı zaman da baş gözü açılır Her iki gözü ile Hakk’ın tasarrufunu, hikmetli işlerini ve tecellilerini görür İman sahibi tam olursa Musa Peygamber’e gelen hitap ona da gelir Hak ona: “Sana peygamberlik vermem ve kelâmımı nasip etmemle seni insanlardan üstün tuttum; onların üzerine seni seçtim” (el-A’râf, 7/144) buyurmuştu Sonra şu hikâyeyi anlatmıştı: Sen bir gün, koyun gütmekteydin Onlardan biri kaçtı Sen ardından koştun Sen de yoruldun, o da Tuttun, bağrına bastın Ve “Ey mübarek, neden kendini, ayrıca beni de yordun?” demiştin İşte perdelenmiş olmanın çeşitli sebepleri ve ilâçları var Onun başlıca tedavisi, sebepleri araştırmak, yapılan hatadan tevbe etmek ve Hakk'a karşı irfan sahibi olmaktır Her bakımdan yol almış, masum ve mahfuz zatlar için, tekvinin lafı olmaz Tekvin sıfatı yolda yürümekte olanlara kendini gösterir Ülkeleri ve bölgeleri aşmadıktan sonra sana söz hakkı tanınmaz Karayı, denizi geçmeyince sana söz söyletilemez Halkın ve nefsin toprağını eş İlim ve hikmet deryasını aş, daha sonra sahile geç ve konuş Allah yolcuları için ne gece, ne de gündüz vardır Onlara göre hepsi de birdir Yemekleri hasta gibi yerler Uyumaları bir nevi baygınlığa benzer Konuşmaları bir zaruret icabı olur Hakk'a arif olanın dili tutulur, ama o arzu ettiği takdirde, aletsiz, edevatsız konuşturur Dilediğinin kapalı ağzını açar ve arzu ettiği gibi konuşturur Tertibin, hastalığın ve mühletin orada lafı olmaz Hakk'ın konuşturduğu zat için dilin bulunması şart değil Hakk'a karşı her şey aynıdır O'na karşı parmakla dilin ne farkı olabilir ki? Öyle kullar vardır ki, onlar için ne perdelerin lafı olur, ne de herhangi bir bağın Kapı, kapıcı nedir ki? Onlar için izin ne ola ki? Sonra tayinin, azlin, şeytanın veya sultanın lafı mı olur? Ha cennet binaları, ha diğerleri Hepsi onlara karşı bir, eşit Bugünü yitiren, ebedi ziyan içinde sayılır İlk adımı atmadan, ikicisini neyinle özlersin? Birinci adım atılmadan, ikinciye sıra gelmez İlk adım, kendi vücut evinden ayrılmanla başlar İkinci, Hakk'ın nimeti olarak alacağını alırsın Ve şöyle dersin: “Âlemlerin Rabb’i Allah'a hamd olsun” (el-Fâtiha, 1/2) Sonra O'nun kapısında durur, şu münacatı yaparsın: “Sana kulluk eder ve Senden yardım talep ederiz” (el-Fâtiha, 1/5) O'nun tecelli yüzünü görünce secdeye var ve O'na yakın ol O'nun nimetine erdikten sonra, o nimetleri Hak’tan gayrına izafe etme Sen müşriksin ve Allah'ın nimetlerini tağyir etmektesin Dolayısıyla Allah da sende mevcut nimetleri başka hâle soktu Küfür zünnarını kopar ve yanlış yoldan dön Bu hâlde senin dış hâline kim bakar? İçten tevbekâr ol Sırrını Rabb’in için temizle Ey evlat, evlatçık! Peygamber’i düşün Ona nübüvvet geldikten sonra, hayli zaman o hâlini sakladı Yıllarca böyle gezdi Seneler birbirini tüketti; sonunda: “Rabb’inden sana indirileni tebliğ et!” (el-Mâide, 5/67) emrini aldı ve işe başladı Sen bir şey görürsün, fakat saklamasını bilmezsin Evinde bir kumaş hışırtısı duyacak olsan kapını açar, hemen satışa çıkarırsın Senin olduğunu nereden bilirsin? Belki o bir komşunun malıdır, sana emanet edilmiştir Kalbin felah bulması şu dört şeye bağlıdır: Birincisi, mideye inen her lokmaya dikkat İkincisi, Hakk'a taat için bir gönül feragati Üçüncüsü, elde bulunan iyilikleri korumak, keramet hâlini esirgemek Dördüncüsü, Allah'ın Zât’ından alıkoyan her şeyi terk etmek Bunların içinde en çok önem taşıyan, lokma işidir Onun için de, hiç bir tedbirin yok Bu hâl, tam şifa veren verâ hâlini bulmakla hâsıl olur Verâ sahibi olmak, insanı birçok hatalı işlerden koruduğu gibi Hakk'ın tecellisine dair bazı şeylere de vukuf peyda eder Dolayısiyle insana, din hududunu koruma arzusu aşılar İman sahibi, yerken, içerken durur, dikkat eder Kitap ve Sünnet’in iznini alır, sonra yer Bir zaman böyle hareket eder; sonra Mevlâ’sına yakınlık duygusunu bulur Artık O'nun emrine göre yapar Yine O'nun emrine göre yapmaz veya yaptırmaz İman sahibi, daima Hakk'ın dileğine ve emrine uyar Bilgisi, Hakk'ın bilgisine bağlanır Bir kimseye yardım etmek isterse, O'nun yardımı ile yapar Ölüm kapınızı çalmadan Hakk'a karşı ahdinizi tazeleyiniz Sonra kasırga diner, toz kalkar ve perişan hâlinizi görürsünüz Ey tembeller, cahiller ve gafiller, yakında hâlinizin perişan haberini alacak ve durumunuzu öğreneceksiniz Bir sual: “Nefis ki, hain olarak tavsif ediliyor Onun verdiği fetvanın gerçeğe uymasını nasıl sağlayabilirim, doğruluğuna nasıl kani olurum?” Bunun cevabı şudur: Nefsini öldürüp yeni bir şekilde diriltmeye çalış Onu, hayrını şerrini bilen bir bilgin ve hayırda tam yer almış olarak bulmaya bak Kötü şehvet ve tat kapılarını ona kapa Uygunsuz arzulara karşı onu koru, hapse koy Ta o nefsin rengi soluncaya ve arzularını sırrın emri ile alıncaya kadar onu serbest bırakma O nefis, böyle çetin bir mücadele sonundadır ki, kalbe döner Allah yolcuları, çok kere gecenin gelmesini ve ayalin uyumasını arzularlar Kalpleri tamamen Allah'ta olmasına rağmen, evlat ve ayal yükü ağırlığını omuzlarında taşırlar İçten Yaratan'a bağlı olur, ama dıştan sebepleri elden atmazlar Dış duyguları daima, sebepler içinde oyalanır Bir felâketin gelişinden önce Hakk'a kalbini bağlamış isen onun gelişi anında yalnız Hakk'a dönersin O felâkete, Hak’tan gayri açıcı göremezsin Ve görürsün ki, hayır ve şer O'nun katından geliyor Zarar, fayda, izzet, zillet, zenginlik, fakirlik hep O'ndan oluyor |
İlahi Armağan -62- Meclis |
08-02-2012 | #26 |
Prof. Dr. Sinsi
|
İlahi Armağan -62- MeclisBir sual daha soruldu: Bazı zatlar şöyle der: “Bir şahsın görünüşü ve onun sende bıraktığı tesir, fayda sağlamıyorsa, ondan alacağın öğüdün bir hayrını görmen kabil değildir” Bu cümlenin hakiki manası nedir? Bunun cevabı şudur: Büyük zatlar, öyle kerimdir ki, onların gözünde dünya silinmiş, yerine âhiret gelmemiştir Kalpleri de aynı duygu ile doludur Onlar, yalnız Yaratan'larını anarlar İşte bu zatları düşündüğün zaman sana fayda gelir Bir velayet sahibi kul, kuru bir yere baksa, Allah onun bakışı sebebiyle orayı ihya eder Onlar sapık dinlerden birine bağlı olana nazar etseler, o dem hidayeti ve gerçek yolu buldururlar Bir zat şöyle dedi: “Sizi, kürsü yanında bulunan ağaca dayanıp konuşur görüyoruz, bunun hikmeti ne?” Şu cevabı aldı: Ona dayanırım, çünkü o benim yakınımdır Sonra onun bazı özelliği var Her şeyi olduğu gibi görür, fakat bir şey demez Sonra o, hiç uyumaz İşte bunun için ona dayanırım Biz kalbine daha yakınız Bu sorudan kastini anlarız Ey sütkardeşim, anlattığım vasıfları kendinizde toplayabilmeniz için başta Allah'a karşı ittikâ sahibi olmalısınız Her hâlinizde O'nun size bakar olduğunu bilmeniz ve ona göre hareketlerinizi ayarlamanız icap eder Dediklerimi yapar, O'ndan hem çekinir, hem de O'na talip olursanız sizi sever ve hizmetinizde olurum Bir kul, zâhid sıfatına bürünür ve Hakk'a döner, cömertlik vasfını taşırsa; Allah ona hikmet kapılarını açar, Zât’ına yakınlık duygusu verir, daha da yakın kılar İlâhî bilgiye ıttılânı arttırır Hak Teâlâ kulunu severse, bilgi hazinesi kapısını açar ve ona gösterir Her hâlde iyi edep sahibi olmak icap eder İyi edep yoluna ermek için yok olmak, her varı hiç etmek gereklidir Allah yolcuları, bütün halleriyle, Hakk'ın sevmediği şeyleri anlatır, kulları onlardan uzak tutmaya gayret ederler Bu hâli, onların içinden, dışından, kalbinden okumak kabildir Onlar kendilerini kötülükten koruma kudretine sahip ve Hak katında kerim olarak tavsif edilen zatlardır Sizin her biriniz, ayrı ayrı tahlile konsa, mabudunuzun, altınınız, gümüşünüz olduğu anlaşılır Böyle olan bir kimsenin elinden bir altını çıksa, kıyameti koparır Bir cuma veya cemaat namazını geçirse aldırış etmez Bir fâcir, fâsık cinsinden evladı ölse, günlerce ağlar Daima halktan biri ile ülfet edip kalmayı arzular Çünkü melekler onunla olmayı arzu etmezler Çünkü melekler temiz kalp sahibi ile sohbet ederler Benliğini kirden temiz eden her kul, meleklerle sohbet eder ve konuşur Ey Hak’tan, dinden, imandan uzak olan, ey dünyaya dalan, nefsin, tabiatın ve kötü arzuların peşinde koşan, halka tapan ve Hakk'ı unutan! Elbette bir gün Hakk'ın huzuruna çıkacaksın İyisi halkı, nefsi bir yana at ve O'na bağlan Bunu hemen yapmaya koyulursan emin hâli bulursun Zikirsiz, fikirsiz, Hak demek boştur İlimsiz, irfansız, Hak demek batılın ta kendisidir Hangi iş olursa olsun, Hakk'ın Zât’ından başkası için olunca yok olmaya mahkûmdur Dünyayı arayan çok, âhireti arayan pek az; Hakk'ı arayan da azdan az Sen, gece gündüz, dünya ilesin ve ona hizmet etmektesin Ona taptığın için seni hizmetçi hâline soktu; hâlbuki dünya bana hizmet eder Ayrıca onun içinde dönmekte olanlar da bana hizmetçidir Ey tedbirci hâlin nice? Yaptığın her işte din eli olmalı Ve yaptığın işlerin, gerçeğe uygun olması için ilmin fetvası gerek Ondan alacağın iyilik için emri kabullen, kötülüğe dair tavsiyesini de tut Dünyanın sana güzel gösterdiğini alma; Rabb’ine müracaat et, gerçeği ara Alışında, satışında titiz ol Yediğin bir lokma dahi olsa dikkatli ol, dur, düşün Almanda vermende ve konuşmanda dikkati elden bırakma İnsanda sevgi galip gelince seçme kabiliyeti azalır Dünya ile âhiret ayırt edilemez Kabulle ret birbirine karışır Kalbini Hakk'ın sevgisi ile dolduran, hayırda ve serde mevcut güzelliği birleştirir Bu hâle gelenin bütün cihetleri bir yön olur Tek yön olur, o da Hakk'ın Zât’ıdır Sevgi her şeyi birleştirir Haberi verilenle, gözle görüleni aynı yapar Zararlı ile faydalıyı, tek cepheden gösterir Sevgi taşıyan kalp, daimi bir vecd ve yenilikler içindedir Orada bir bakarsın, Hakk'ın celâl sıfatı tecelli eder, onun zikri olur Bir bakarsın cemâl tecelli etmiş ve O'nun zikri başlamış Onun günleri daima bir dehşet içinde geçer Her ne kadar yaklaşsa, daha öteye geçmeye devam eder Aradığını görüp yaklaşmayı arzuladıkça yol uzar, gider Musa Peygamber’in gördüğü nur ateşi de böyle idi Musa (as) görüp yaklaştıkça, o uzaklaşıyordu Ve nihayet “Muhakkak ben Allah'ım!” (Tâhâ, 20/14) hitabını duyuncaya kadar o ateşin peşinde gitti Kalp de böyledir O yakınlık nurunu görür ve ona doğru ilerler Ona her adım attıkça uzağa kaçırır Bu hâl, kitabın yazısı yerini buluncaya kadar devam eder Adımlar son haddini bulur İşler değişmeye başlar O zaman talip olan matlup olur Gayecinin kendisi gaye olur Arzu duyup yürüyen, arzulanan zat olur Çünkü, Hak tarafından cezbe gelmiştir; O'ndan bir cezbe insanların ve cinlerin yapmakta olduğu işlerin tümünden değerlidir Hak Teâlâ Hazretleri kuluna baktığı zaman, onu, tabiat yuvasından ayrı, halka veda etmiş, şahsi heveslerini bir yana itmiş bulursa, işte o dem yakınlığını verir Kul, Hakk'a talip olur, O'nun gayretine düşer ve kalkması, oturması O'nun için olursa lütuf bucağına varır Hak Teâlâ, kuluna baktığı zaman: Onu namaz, oruç, cihad içinde ve yalnız, kimsesiz, aynı zamanda dikkatli ve her karanlığa ışıkla vardığını görürse onu, geçmişte aldığı karar icabı fazilet sofrasına alır Sen yükselmeyi arzularsın, ama henüz tohum hâlindesin Cennete girmeyi dilersin, fakat ona vardıracak işleri yapmazsın Bazı büyükler dediler: “Nefsini ülfet edilmiş şeylerden al” Tabiatın icabı yeme Hak’tan vaki bir emir olmadıkça, bir lokma dahi ağzına koyma Hakk'ın emri dışındaki ilâçları da alma Olur ki, tıp kitapları fetvası ile alınan deva yüzünden mühim bir mizaç değişikliği olur Sâlih kullarına O sahip olur Sâlih kulun tabibi O sevgilidir ve her an O'nun hanesindedir Hak Teâlâ, çeşitli tecellileri ile kulunun gıdasını verir, meşrubatını içirir |
İlahi Armağan -62- Meclis |
08-02-2012 | #27 |
Prof. Dr. Sinsi
|
İlahi Armağan -62- MeclisGeylâni Hazretleri bundan sonra heyecanla ayağa kalktı Sağa, sola ve öne doğru sallanmaya başladı Hakk'a teslimiyet ifade eden bir hâlle elini semaya doğru açtı Konunun devamı müddetince ellerini indirmedi Sonra, şöyle dedi: Vah içimde yanan ateşe, vah başıma gelen musibetlere! Bunları sizin için duyarım Sonra elini dua için uzattı ve dua etmek için oturdu Bir müddet konuşmadı Daha sonra ayağa kalktı, rengi kâh sararıyor, kâh kızarıyordu Bu hâller içinde konuşmasına devam etti ve şöyle dedi: Bir kalp, dünya varlığından açılır, Hak yakınlığına misafir olursa, kullardan bir talepte bulunmaz Onlardan af dilemez ve masum olduğunu onlara anlatmak ihtiyacını duymaz Yer zemininden yaratılmışların son durağı olan Arş'a kadar dolan halkın hiçbirinden beklediği olmaz Ona göre her şey Zât’tan ibarettir ve mahlûk yoktur Ve sanki Hak hiçbir şey halketmedi Varlıkta Zât’ından başkası yok Bu anlayışa sahip olan kalp vahid olan Hak için tektir Seven ve sevilen O'dur Talip ve matlup O'dur Zâkir ve mezkur yine O O'ndan başkasını göremez Geylâni Hazretleri vaazına devam etti: Bana, bu beldeye inecek bir beladan haber geldi Sonra, o ülke için dua etti Belanın açılmasını Hak’tan diledi Hâlinde, karşısındakini perişan edecek bir heybet vardı Devam etti: Ömrüme yemin ederim ki, bu ülkede ölüme ve asılmaya müstahak insanlar var, lâkin bir göz için bin göze ikram olunuyor Allah’ım, onlar için bizi helak etmektesin ve onların hatası yüzünden bizi yakalamaktasın, bağışla Sonra sert bir hâlde şöyle dedi: Dostla düşmanı, her şeyi eriten kader ocağına koydum Eridi ve ikisi de tek şey oldu |
İlahi Armağan -62- Meclis |
08-02-2012 | #28 |
Prof. Dr. Sinsi
|
İlahi Armağan -62- MeclisKeramet ve mucize kabilinden şeyleri talep etme Mucize talep ederek peygamberlere zahmet verme Keramet sahibi olmayı arzu edip velileri üzme Hakk'a yakın olmayı ve O'nunla sohbet hâlini bulmayı arzularsan böyle yap Sohbet hâline devam edersen lokmanı O gönderir, yersin Giyeceğini o gönderir, alır giyersin Keramet ve mucize gibi işleri talep etmen saha hicap olur Sonra keramet ve mucize cinsinden gelen şeyleri reddetmen yine bir hicap olur En iyisi, hiç talip olmamak! Bir kimse veli kulların yolunu tutar, onların yardımıyla Hakk'a kavuşursa, ins, cin ve melek ona hizmetçi olur Veli kullar, bir yandan kaybeder, bir yandan bulurlar; ta Hakk'a varıncaya kadar Ta dünya sevgisinden doğan ateş sönünceye kadar Bu hâller ki oldu, cümle varlık onların hizmetinde durur Lütuf, sevgi bu yoldadır Hak yakınlığı kapısına girme izni verildiği zaman, o zatları afetler karşılar O afetler nefislerini eritip bitirir O afetler Celâl sıfatının tecellisidir Bu tecelli sayesinde, hem nefis erir, hem de bir benlik duygusu varsa yok olup gider O afetlerin geliş şekilleri çeşitli olur Bazen zahiri nimetler kısılır Bazen zahirde giyilen libas cinsi yok olur Bunlara tahammül edilince kalp her kirden temizlenir ve saf bir iç âlemi olarak kalır Ülfet şarabı verilir ve fazilet taamı yedirilir Keramet tacı ve minnet libası giydirilir Ledünnî ilim ve hikmet bol bol gelir Sonra şah, o verilen ledünnî ilimle hikmetlerin isimlerini bir bir öğretir Hak Teâlâ gelmişte ve gelecekte verilen cümle nimetleri ayrı ayrı o kullara tanıtır Hak Teâlâ, bütün nimetleri birer isme bürür ve sevdiği kulların ıslahı için varlık âlemine çıkarır Dolayısıyla onlar da hidayeti bulur, Hakk'ın sefiri, delili olurlar Daha sonra o kulların kalbine Tekvin sıfatı tecellisi hakkını yerleştirir Dillerine dua ettirir ve icabet husule getirir Bu zaman âhir zaman oldu Nifak ve daimi bir kibir devri oldu Herkes kendini beğenmekte Her yerden küfür kokusu geliyor Kendini beğenme perdesine bürünmen, seni Hakk'ın gözünden düşürür Küfürle kibir bu yolun zıddıdır Her ikisi de Hakk'ın kutsî tecellisinden alıkoyar Bir kimse sana nifakın ne olduğunu sorarsa, ona, Peygamber (sav) Efendimiz’in şu hadis-i şerifini oku: “Münafık, emanete karşı hıyanet eder Konuşmalarına yalan katar Verdiği sözde durmaz” İman sahibini, Hak’tan alıkoyacak tek şey yoktur Onun için ne libasın önemi, ne yemeğin değeri, ne de evliliğin kıymeti vardır Ona göre sevinç ve muayyen bir hâlde karar da yoktur O, manevi âlemdeki yerini görüp orada lakabını işitinceye kadar sükûn bulamaz ve rahat edemez Onun rahat edebilmesi için ezeldeki hâlini görmesi, halvet hâlinde ismini işitmesi icap eder O tek başına sahralara kaçar ve dağ başlarında uyur Melekler onun hâlini görür ve birbirine sorar: “Bu adam kim?” Diğeri cevap verir: “İşte bu falandır O sevilmiş olan kullardan biridir Ya da kırklardan, yedilerden veya üçlerden bir tanesidir Onun şöyle, şöyle hâlleri vardır” O Zât’ı, kader eli, sağa sola çevirir; yine kader eli lokmasını yedirir Şu âyet-i kerime onlar hakkında buyrulmuştur: “Allah onları kuşatmıştır” (el-Burûc, 85/20) O kul, sahraları, dağları dolaştığı sıralarda, kalbi hatiften bir nida duyar Meselâ şöyle denir: “Artık evine dön Hazineni esirge, özünü saklamaya bak Sanki iç âlemin derin bir uykuda Ve sırrın, kalbin, Hakk'a doğru yükseliyor Hikmetler kitabı önünde dur ve ilim kitabı içinde uyu Ta, baliğ oluncaya kadar, hâlin böyle gitsin Çocukluk devren geçinceye kadar bu hâli bırakma; o zaman Hakk'ın kudreti sana lokmalar ihsan eder ve ilâhi kisveler giydirir” Sen bu hâlleri arzularsın ha, olmaz Sen, tabiat, hevâ ve şehvetle dopdolusun Namaza kalktığın zaman içinden neler edersin, bilir misin? Alış veriş yaparsın, yersin, içersin, hatta damat bile olursun |
İlahi Armağan -62- Meclis |
08-02-2012 | #29 |
Prof. Dr. Sinsi
|
İlahi Armağan -62- MeclisBiri kalktı ve hastalığının ilâcını sordu Şu cevabı aldı: Haram ve şüpheli şeyleri yememen İkincisine gelince, nefsin emrettiği yasak işlerden kaçmak Kul, yasaklardan kaçar ve helâl lokma yerse, ona Hak yardımcı olur Bu kul, herhangi bir şeyden canı sıkılsa, o sıkıntının sonu ikincisi ile birleşse, bilmeli ki: Onların hepsi Hak Teâlâ'nın izni ile açılacaktır Bunu bilince sıkıntısı azalır; bunların azalmasından ayrıca manevi bir neşe payı alır Varlık ona gelir; hidayet, geçtiği yola çıkar Önünde hiçbir güçlük kalmaz Onu sebata erdirmek ve sükûna kavuşturmak için önüne çıkan taş toprak seslenir: “Ey Allah'ın velisi, arzuladığı ve kendine yakın kıldığı zat” Bir şahıs kalktı ve dedi ki: “Bana dua et” Hazret şu duayı yaptı: Allah'ım, beni Zât’ından ayıran yaratılmışlardan uzak kıl Şu şahsı da aynı şekilde yap Hem onu, hem de beni halka dilencilik etmekten uzak eyle Bir kimse halka el açmaktan azat olursa Hakk’ın kapısına koşar O'nun yakınlık duygusunu bilir ve zengin olur O'nun yakınlığı ile varlığa kavuşan, daima zikreder Hakk'a şükreder, Hak’tan gayri kimseden bir talepte bulunmaz Sahralarda ve dağlarda dolaşır, haddinden fazla taam işleri ile meşgul olmazsan, gönül evinden hikmet gözleri açılır Kalbini şeytandan koru Onun en önemli silâhı halktır Onların vasıtası ile seni yere serebilir Önce kalbini güzelleştir Sonra da dış cepheni… Uğraşılması gereken en önemli iş, halkın içine dalıp manevi hâl üzere sebata bakmaktır Ayrıca onları da manevi yolda geliştirip sebat etmeye alıştırmaktır İnsanı, daima arzuları zindana atar Yusuf (as) Peygamber güzeldi Kuyudan alındıktan sonra Yakup (as) Peygamber’i bulmak istedi Bu talep uğrunda kaçıp pederini bulmayı dilediği anda, onu gören âşık oldu Bu olanlar ve onun zindana atılması şahsî talebi yüzünden oldu Yani pederini, kendi kastı ile İlâhî bir emir olmadan bulmayı arzu etmesi sonundan hâsıl oldu Tayin ettim birini aramızı bulsun; Varsın âlemle benim aram harap olsun |
İlahi Armağan -62- Meclis |
08-02-2012 | #30 |
Prof. Dr. Sinsi
|
İlahi Armağan -62- MeclisHalkın nidacısı geldi, onu dinleyiniz Halkın üzerimize yaptığı binaları yıkınız Ta, yazılan yerine gelinceye kadar bu hâlde devam ediniz Şimdilik konuşma Su çekilsin ve kurbağa açıkta kalsın Yer Hakk’ın ibadeti için hâli kalsın Sırrın, O'nun katında kudret gemisine yüklensin İç âlemine, o kudret gemisinde yürümenin ve yükselmenin Allah adı ile olacağını telkin et Allah'ın kulları ile sohbet ederken dikkatli ol Onlarla sohbet etmek, aslanla olmaya benzer O senin gayrınla doymaya bakar ve seninle meşgul olamaz Ona gider, yakınına varır ve ona iltifat edersen seni sezer, gerekeni verir Doğru zatlar hep böyledir Onlar, daima bir şahsın sohbetinde bulunmaktan hâli kalmazlar Cüneyd'in arkadaşlarından bir zat vardı Hatırına bir şeyler getirir ve kimseye demezdi; ama Cüneyd onu anlardı Aralarında şu konuşma geçti: “Kalbinden konuş!” dedi Cüneyd “Konuştum; söyle bakalım ne dedim?” diye sordu arkadaşı “Şöyle, şöyle konuştun!” “Hayır, öyle değil” “Bir daha konuş” “Konuştum!” söyle “Şunu, şunu söyledin” Bu konuşma birkaç defa tekrar edildi En sonunda Cüneyd Hazretlerinin arkadaşı şöyle dedi: “Doğrusun; ben, kalbindeki safa âlemini denemek istedim Haddizatında hepsini bilmiştin” Onların kalbi, ilâhî iradenin mecraları ve ilâhî bilginin hazinesidir İlâhî sırlar oradan zuhur eder Kader hazineleri, yine kader vadisinde dolaşır gelir O büyük zatların iç âlemleri, kader tümseklerini aşıp uçtuğu zaman, ilâhî ilim ve esrarı bulur Bir kuru sopadan ibaret olan odunla ne iş edilir? Mana âlemi olmayınca dış görünüş neye yarar? Bunlar, her bakımdan iflâs içinde oldukları gibi kör, sağır ve anlayışsızdır Bazı insanları anlatırlar: “Bir dileğinin yerine gelmesi için, zamanın şahına bir yıl durmadan her gün yazmak suretiyle üç yüz altmış hikâye yazmış ve sonunda da arzusu yerine gelmiş O zat, bunları yazarken bir defa bile usanacak olmamış Sen günün ve gecenin pek azını ibadete harcarken usanır, yılarsın Hakk'ın Zât’ını bırakır, halk ile uğraşırsın Bu hâlinle yukarıda anlatılan Zât’ı hiç hatırlamaz mısın? Mademki halkı kalbinde taşırsın, felah bulacağını umma” Halkı bırak, Hakk'a dön Durağın, Hakk'ın yakınlık kapısının eşiği olsun Orada devamlı duracak olursan sevgi ve yakınlık eli seni o canibe çeker ve oranın yerlisi olursun Hatta oradaki güzel basamakları ve yerleri görebilirsen, her yandan sana açıklık gelir; genişler ve ferah bulursun Kanatların kuvvet bulur, onlarla gördüğün güzel binaların şeref yerlerini gezersin O şeref yerleri senin burcun olur Oraya çıkarsın, düşecek olursan yine oranın avlusuna düşersin O ev sahibinin eli üstünde döner durursun Her çağrısı makbul olan bir dai olursun Halkın iyiliğini dilersen söylenen işleri yap Aksi hâlde, boş hezeyanla uğraşma; onlara hiçbir faydan olmaz Namaz, halkı kalpten çıkarıp attıktan sonra kılınırsa, Hakk'a vuslat sayılır O anda cisim ikiye ayrılmaz O, ya Hak'la birleşir yahut halkla Varlığını Hak yola harcayan zatların namazı budur Diğer kulların namazına gelince, onlar cenneti kalplerinin sağına, cehennemi sollarına alırlar Sırat köprüsünü önlerinde görür, Hakk'ı da bütün hâllerine vâkıf bilirler Sevgi ehlinin namazı ise, daha başkadır Onlar halk âleminden tamamen ayrılır, Hakk'ın Zât’ı ile olurlar Her şeyin bir belirtisi olur; sonra ona göre iş yapılır Nefsin açıkça onda bir eziklik sezer, hemen isteğini verirsin Allah Teâlâ Hazretleri şöyle buyurur: “(Rabb’in) ona, kötülüklerini ve iyiliklerini ilham etti” (eş-Şems, 91/8) “Güldüren O'dur, ağlatan O'dur” (en-Necm, 53/43) Bu âyetlerin ahkâmı ile amel kolay olmaz Ancak kalp, şahına vasıl olunca ilhamını O'ndan almaya başlar O kez, ilham ve fiil tecellisini görmeye başlarsın, hareketlerin onlara göre olmaya başlar Kalbinde sağduyu varsa, tam varlığa ermeden de kalbine gelen şeytanî iğvâ ile ilâhî duyguları ayırt edebilir, dolayısıyla her şeyin iyi tarafını içinden duyar ve ona göre işler tutarsın Allah için bir sohbet arkadaşı talep ediyorsan, sakin hâlinin avdetini bekle Gözlerinin uykuya daldığı saati ara İyi bir abdest al, sonra namaza başla Yapacağın iç temizliği ile namaz kapısını aç Namazınla da Rabb’in kapısına yanaş İşte bundan sonra Hak’tan sohbet arkadaşını talep et Yalvar ve şunları söyle: “En iyi sohbet arkadaşı kim? Kimdir bana delil olacak? Senden bana kim haber verecek? Tek olan zamanın ferdi kim? Halife kim? Vekil kim?” O'ndan ümit kesme, çünkü o, Kerim'dir Ümidini boşa çıkarmaz Şüphe etme; kalbine ilhamlar yağdırır, sırrına ondan nidalar olur İstediğin yönü açar Kapılar bir bir açılır Yollar ışıklanır Her kim ciddi olur, arar ve çalışırsa arzu ettiğini bulur Hak Teâlâ, bir âyet-i kerimede şöyle ferman buyurur: “O kimseler ki, uğrumuzda çabalarlar, elbette onlara hidayet yollarımızı açarız” (el-Ankebût, 29/69) Bu kelâm gerçeğin ifadesidir Hastalık senin, Hakk'ın kelâmında şüpheye kapılma Kalbini tek yöne bağla Bütün cihetleri birleştir Hepsi Bir için olsun Böyle yaparsan O'na yakınlık hâli bulursun Gayen O olsun Nefsini düzelt, büyük zata teslim ol Onunla sohbet ederken pençeli bir aslanla sohbet eder gibi ol Ondan sakın Kalbini ona karşı temiz tut Onun fakir hâlini görüp kaçma Şanlı bir sülâleye mensup olmadığına bakıp kalma Bazı hâllerinde muhtemel hatalara gözünü dikme Dilinden iyi konuşma çıkmayabilir Okuduğu ibarelerde tabir hatası da belki mevcuttur Bunlar seni meşgul etmesin Asıl mana onun derununda saklıdır Dışındaki şeylerle eğlenme Onun niyetini, zannına göre tevil edip mana çıkarma Onun yüzünde kusur arama Onun karşısına çıktığın zaman hemen söz etmeye heveslenme Onun karşısında, maneviyata dair hâl izhar etme Onun hâllerine bak Rabb’inden neler alıyor, onu gör O, bir kâtiptir, emri başkası verir O bir sefir, elçidir O daima işarete bağlıdır Uyma emri başka yönden gelir O, bir işin tabirini yapar, esas ibare sahibi başkasıdır Hak onun dilinden neler saçıyorsa kapmaya bak Onun zevkini bozmaya kalkma Onun çizdiği sınırı aşma Başın eğik olsun Korku ve çekinme hâlini bırakma Onu ithama kalkma Sözünde ve işinde kusur arama Akıllı geçinen zümrenin hepsinden üstün gör onu Hakk'ın sana nasip ettiği o zata teslim ol Kendine göre seni Hakk'a çeviren o olsun Onun gayrından gelen hiçbir şeyi kabul etme Başkaları meyve getirirlerse yeme, bir şey sorarlarsa cevabını verme Dış yaratılışımız hayvanların yaratılışına benzer Tabiatlarımız uyar Ama bizi bazı önemli işler onlardan ayırır Başta akıl, bizi o zümreden tamamen ayrı tutar Sonra, meşru yola koyulmak, ilim sahibi olmak da, onların zümresinden bizi ayrı tutar Hak yakınlığı, marifet, taat işleri, hayvanî zümreden bizi tamamen ayırt eder Her şeye rağmen aslımız yine Bir'e çıkar Bazı büyük zatlar vardır Onlar maddi olarak, halktan biri sayılır Ama vasfında mevcut ilme sarıldığı zaman, ölünün dirilmesini isterse dirilir Bir isyankâr, o zatı candan anıp taam talebinde bulunsa, tabaklar dolusu gelir O büyük zat, bazen insanlar arasında gezer, dünyalık alır Aldığını kendine sarf etmez Sultanın hazinesine devreder Onun bütün ihtiyacı Hak tarafından görülür Vazifesi vardır, onu görür Kendine has hiçbir iş görmez Allah Teâlâ senin için hayır diliyorsa, ayıklık nasip eder Nefsine ait kusurları bildirir Hâliniz bir acayip Âlim geçinenleriniz cahil Cahiliniz bir şey öğrenmez; mağrur durur Zâhid geçinen kimseleriniz verilen her şeyi alır Dinini dünyaya harcayıp bitirme, dini âhiret için harca Hak Teâlâ şöyle buyurur: “Rabb’inize tazarru ve sessizlik içinde dua ediniz; o haddi aşanları sevmez” (el-A’râf, 7/55) Şiddetle, ısrarla Hak’tan bir şey talep eden zahire dalmış, işin içine nüfuz etmemiş sayılır Haddi aşan Hakk’ın gayrına taliptir ve arzularını O'ndan gayrına arz eder bir duruma düşer |
|