Turizm İle İlgili Herşey |
08-19-2012 | #16 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Turizm İle İlgili HerşeyNE ALINIR? Bakır işlemeler, sedef kakmalı eşyalar, altın ve gümüş takılar, yemeni adı verilen üstü kırmızı yada siyah deriden tabanı ise köseleden dikilen topuksuz ve çok sağlıklı olan geleneksel ayakkabılar, beyaz kumaş üzerine sarılarak ve çekilerek beyaz, sarı, krem rengi ipliklerle yapılan el işlememeleri Gaziantep'ten alınabilecek özgün hediyelik eşyalardır Gaziantep baklavası, Antepfıstığı, tatlı sucuk ve pestil, kırmızı biber ve baharatlar Gaziantep'te yapılacak alışverişlerde alınması tavsiye edilir Alışveriş merkezleri şehrin en işlek merkezleri olan Mütercin Asım, Gaziler, Suburcu, Kargöz ve Şıhcan caddeleri ile yeni yerleşim alanlarının bulunduğu Değirmiçem ve Sarıgüllük bölgelerindedir Ayrıca Belediye Pasajı, Büyük Pasaj, Söylemez Pasajı, Halep Pasajı, Suriye Pasajı ve Kurtuluş Pasajları alış veriş yapılabilecek yerlerdir NE YENİR? Gaziantep mutfağı seneler boyunca geleneklerinin ve yöresel damak lezzetinin zenginliği ile ülkemiz ve dünya mutfakları arasında ayrıcalıklı bir yere sahiptir İçli köfte, çiğ köfte, ekşili ufak köfte, malhıtalı (Mercimek) köfte, yoğurtlu ufak köfte ilde yapılan özgün et yemekleri çeşitleridir Kebapları ile meşhur olan ilde kuşbaşı kebabı (tike Kebabı) kıyma kebabı, patlıcan kebabı soğan kebabı, simit kebabı ve ciğer (cırtlak) kebabı tadılmalıdır Yuvarlama, lahmacun, karışık dolma, maş çorbası, beyran şiveydiz, yaprak sarması, çağla aşı kabaklama, börk aşı, doğrama, kaburga dolması, alinazik, yoğurtlu patates, künefe, burmalı kadayıf ve Antepfıstığı ezmesi bilinen diğer yerel yemek çeşitleridir YAPMADAN DÖNME Arkeoloji Müzesi, Hasan Süzer Etnoğrafya Müzesini ziyaret etmeden, Tarihi Gaziantep Evleri ve Gaziantep Kalesini görmeden, Yesemek Açık Hava Müzesi, Belkıs/Zeugma, Rumkale ve Dülük/Doliche Antik Kentini gezmeden, Gaziantep lahmacunu, Ali Nazik kebabı, yuvarlama, içli köfte, keme kebabı ve yeni dünya kebabı (Her yıl Nisan ve Mayıs aylarında bulunmaktadır), simit kebabı, patlıcan kebabı, cağırtlak (ciğer) kebabı, Dünyaca meşhur Gaziantep baklavası ve fıstık ezmesi tatmadan, Geleneksel Gaziantep el sanatlarından; sedef kakma, kutnu kumaşı, bakır işlemeler, yemeni, Antep işleri ve Gaziantep baklavası, Antepfistığı, tatlı sucuk ve pestil, kırmızı biber ve baharatlarından almadan, Her yıl 25 Aralıkta düzenlenen Kurtuluş şenliklerini seyretmeden Dönmeyin |
Turizm İle İlgili Herşey |
08-19-2012 | #17 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Turizm İle İlgili HerşeyNEVŞEHİR Turizmi NE YENİR? Yöre üzümünden yapılan şaraplar, pekmez, Avanos'un çömlek kebabı, Acıgöl'ün kabak tatlısı, Ortahisar'ın mağaralarında depolanan limon ve greyfurtlar, Ortahisar nefis kayısıları mutlaka tadılmalıdır NE ALINIR? Yöreden alınabilecek hediyelik eşyalar çömlek işi kapkacaklar, deri işleri, halıcılık, onyx taşından yapılmış süs eşyaları yöreden alınabilecek hediyelik eşyalardır YAPMADAN DÖNME Nevşehir kaya kiliselerini, Bizans duvar fresk sanatlarını görmeden, Türk-İslam sanatı örneklerinin sergilendiği Hacıbektaş Müzesini gezmeden, Nevşehir merkezindeki Damat İbrahim Paşa Cami ve Külliyesini görmeden, Acıgöl'deki Hitit kaya kitabesini ziyaret etmeden, Çanak-çömlek, bakır ve oniks taşından yapılmış süslemeler, deri işleri hediyelik eşya almadan, Avanos'ta çanak-çömlek atölyelerinde ayakla çevrilen tezgahların başına geçerek, seramik kap yapmadan, Yöreye özgü şaraplardan tatmadan, Dönmeyin |
Turizm İle İlgili Herşey |
08-19-2012 | #18 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Turizm İle İlgili HerşeyKapadokya Bölgesinin en önemli şehirleriden olan Nevşehir ili, doğa ve tarihin bütünleştiği en güzel yerlerden biridir Coğrafi olaylar peribacalarını oluştururken, tarihi süreçte, insanlar da, bu peribacalarının içlerine ev, kilise oymuş, bunları fresklerle süsleyerek, binlerce yıllık medeniyetlerin izlerini günümüze taşımıştır Nevşehir ilinin ilçeleri; Acıgöl, Avanos, Derinkuyu, Gülşehri, Hacıbektaş, Kozaklı ve Ürgüp'tür Avanos Nevşehir'in 18 km kuzeyinde olan Avanos'un antik dönemdeki adı Venessa'dır Çok sayıda çanak çömlek atölyesi bulunan ilçede seramik yapım geleneği Hititlerden beri süregelmektedir Kızılırmak'ın getirdiği kırmızı toprak ve milden elde edilen seramik çamuru, Avanoslu seramik sanatçılarının elinde şekil almaktadır Ürgüp Nevşehir'in 20 km doğusunda olan Ürgüp Kapadokya Bölgesinin en önemli merkezlerindendir Göreme'de olduğu gibi tarihsel süreç içerisinde çok sayıda isme sahip olmuştur Bizans Döneminde Osiana (Assiana), Hagios Prokopios; Selçuklular Dönemi'nde Başhisar; Osmanlılar zamanında Burgut kalesi; Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren de Ürgüp adıyla anılmıştır Hacıbektaş Nevşehir-Kırşehir yolu üzerinde Nevşehir'e 45 km uzaklıkta olan Hacı Bektaş, ilçe merkezinde yapılan kazılar sonucunda Eski Tunç Çağı, Hitit, Frig, Hellenistik ve Roma Dönemi'ne ait ele geçen eserler, Hacıbektaş Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmektedir Hacı Bektaş yakınlarındaki Karaburna köyü yakınlarında Topada ve Sivasa'da olduğu gibi Geç Hitit Dönemi'ne ait Hitit hiyeroflifi ile yazılmış Karaburna kaya anıtı bulunmaktadır Gülşehir Nevşehir'e 20 km uzaklıktadır Osmanlı Sadrazamı Karavezir Mehmet Seyyid Paşa'nın yaptırdığı külliye; cami, medrese ve çeşmeden oluşmaktadır İlçedeki Aziz Jean Kilisesi ve Sivasa Gökçetoprak yeraltı şehri görülmeye değer yerlerdendir Kozaklı Nevşehir' in yaklaşık 100 kmkuzeyinde yer alan Kozaklı sağlık turizmi açısından önemli bir yere sahiptir Kozaklı kaplıcaları, Batı Alman kaplıcaları Birliği sınıflamasına göre sodyumlu, kalsiyumlu, klorlü olup A ve C grubu şifalı sular grubuna girmektadir Kozaklı kaplıcalarından iltihapı olmayan romatizmal hastalıkların, kireçlenmelerin, cilt hastalıklarının, kronik iltihaplı kadın hastalıklarının, damar sertliklerinin, mantar hastalıklarının tedavisinde başarılı sonuçlar alındığı gözlenmiştir Acıgöl Aksaray-Nevşehir yolu üzerinde yer alan ve Nevşehir'e uzaklığı yaklaşık 20 km olan Acıgöl'de tespit edilebilen en eski yerleşim MÖ VIII yüzyıla aittir Ağıllı köyü yakınlarındaki Topada Geç Hitit Dönemi'ne ait Hitit hiyeroglifi ile yazılmış kaya anıtında bölgenin siyasi durumu ve liderinin icraatları ile ilgili bilgiler yer almaktadır GEZİLECEK YERLER Ürgüp Pembe Vadi, Kızıl Çukur, Mustafapaşa, Sarıhan, Halaçdere, Fıratkan, Ortahisar, Aziz Theodore (Tağar)Kilisesi, Pancarlık Kilisesi, Ala Kilise ve Kepez Kiliseleri, Balkan Kiliseleri, Taşkınpaşa Camii, Kadı Kalesi, Temenni (Anıt Mezar ), Altıkapı, Damsa Barajı gezilecek yerler arasındadır Avansos Çavuşin (Nicephorus Phocas) Kilisesi, Güllüdere (Aziz Agathangelus) Kilisesi, Özkonak Yeraltı Şehri, Zelve görülmesi gereken yerledir Hacıbektaş Hacı Bektaş Veli Dergahı ve Külliyesi, Hacı Bektaş Veli Türbesi (Pir Evi) ve Hacı Bektaş Dergahının üçüncü bahçesindeki 2Piri Hızır Balım Sultan için, Selçuklu Mimari tarzında yapılmış olan Balım Sultan Türbesi görülmelidir Mustafapaşa Ürgüp'ün 6 km güneyinde yer alır Mustafapaşa'nın batısında bulunan Gömede Vadisi jeomorfolojik açıdan Ihlara Vadisinin küçük bir benzeridir Ihlara vadisinde olduğu gibi kaya oyma kiliselere, barınaklara ve vadinin içinden geçen bir dereye sahiptir Ihlara Vadisi Aksaray'a 40 km uzaklıktadır Vadiye, Aksaray-Nevşehir karayolunun 11 kmsinden sapılarak gidilir Hasandağı'ndan çıkan bazalt ve andezit yoğunluklu lavların soğumasıyla ortaya çıkan çatlaklar ve çökmeler kanyonu oluşturmuştur Bu çatlaklardan yol bulan kanyonun bugünkü halini almasını sağlayan Melendiz Çayına ilk çağlarda Kapadokya ırmağı anlamına gelen 'Potamus Kapadukus" denilmekteydi 14 km uzunluğundaki vadi Ihlara'dan başlar, Selime'de son bulur Vadinin yüksekliği yer yer 100-150 mdir Vadi boyunca kayalara oyulmuş sayısız barınaklar, mezarlar ve kiliseler bulunmaktadırBazı barınaklar ve kiliseler yeraltı şehirlerinde olduğu gibi birbirlerine tünellerle bağlantılıdır Derinkuyu Nevşehir' in 29 km güneyinde bulunan yeraltı şehridir 1966 yılında turizme açılmıştır 4 km' lik bir alanda ve 8 katta 20 bin kişiyi barındırabilecek olan bu yer altı şehri düşman işgali sırasında ve gece hayatında kullanılmıştır Çok derin olup kilometrelerce uzanan tüneller halindedir Girişte toprak üstünde bulunan iki kilise ile kentin havalandırma yöntemi dikkate değer yerlerdendir Kolayca kazılabilen yumuşak taşlı bu yerde taş kapılar, hava bacası, su kuyuları, günah çıkarma yerleri, kiliseler, mezar, kaçma bacası, konuşma salonu, ve tünel gezilip görülebilmektedir Kaymaklı Nevşehir' in 20 km güneyinde bulunan yeraltı şehridir VII - IX yüzyıllar arasında arap saldırılarına karşı korunmak ve Hıristiyanlığın yayılmasına karşı engelleri önlemek için sığınak olarak yapılmıştır Karışık tünellerle 4 kat aşağısına kadar inilebilmektedir 5- 8 katlar açık değildir Tünellerle yatak odalarına, mutfaklara, şarap depolarına, dolaplara ve tapınaklara gidilebilmektedir Tüneller ve katlar arası değirmen taşları ile kapatılarak şehrin dış dünya ile ilgisi kesilebilmektedir Bütün şehrin havalandırılması büyük bir baca ile yapılmaktadır Mazı Yeraltı Şehri Antik adı “Mataza olan Mazı Köyü, Ürgüp’ün 18 km güneyinde, Kaymaklı Yer altı Şehri’nin ise 10 km doğusundadırVadinin her iki dik yamaçlarında Erken Roma Dönemi’ne ait kaya mezarlıkları bulunmaktadır Platoda ise çok sayıda Bizans Dönemi’ne ait mezarlar yer alır Yer altı şehri, derin vadide yer alan köyün batı dik yamacına oyulmuştur Girişin tam karşısında sütunlu mekan ahırdır Yeraltı yerleşiminin geniş alanlarına yayılan ahırlar, diğerlerinden farksızdır Ancak bir ahırın ortasında kayadan oyulmuş, hayvanların su içmesini sağlayan yalak bulunması diğerlerinden farklı özelliğidir Ahırların çok sayıda olması hayvansal üretimin bolluğunu dolayısıyla refah seviyesinin yüksek olduğunu gösterir Ahırlardan kısa bir koridor vasıtasıyla yeraltı şehrinin kilisesine ulaşılır Kilisede bulunan aşağıya doğru yaklaşık 20m derinlikteki su kuyusu, yeraltı şehrinin gerçek derinliğini göstermesi açısından önemlidir Kilise apsisinin karşısındaki küçük oyuk aynı zamanda gizli baca olup yeraltı şehrinin diğer mekanlarına geçişi sağlar Bacanın her iki tarafındaki küçük oyuklar tırmanmayı kolaylaştırmıştır Mazı Yeraltı Şehrinin genel özelliği alt kat mekanlarının bağlantıları kısa pasajlarla, üst kat mekanlarının ise uzun, dar pasajlarla sağlanmasıdır Bu pasajların çoğu kapandığından dolayı yeraltı şehrinin ne kadar bir alana yayıldığı bilinmemektedir Dini mekana sahip Kaymaklı ve Derinkuyu Yeraltı Şehirleri büyük alanlara yayılmıştır Mazı Yeraltı yerleşiminde de bir kilise bulunduğundan dolayı onlar gibi geniş alanlara yayılmış olması olasıdır NE ALINIR? Yöreden alınabilecek hediyelik eşyalar çömlek işi kapkacaklar, deri işleri, halıcılık,onyx taşından yapılmış süs eşyaları yöreden alınabilecek hediyelik eşyalardır NE YENİR? Yöre üzümünden yapılan şaraplar, pekmez, Avanos'un çömlek kebabı, Acıgöl'ün kabak tatlısı,Ortahisar'ın mağaralarında depolanan limon ve greyfrutlar, Ortahisar nefis kayısıları mutlaka tadılmalıdır Mutlaka Nevşehir kaya kiliselerini, Bizans duvar fresk sanatlarını görmeden, Türk-İslam sanatı örneklerinin sergilendiği Hacıbektaş Müzesini gezmeden, Nevşehir merkezindeki Damat İbrahim Paşa Cami ve Külliyesini görmeden, Acıgöl'deki Hitit kaya kitabesini ziyaret etmeden, Çanak-çömlek, bakır ve oniks taşından yapılmış süslemeler, deri işleri hediyelik eşya almadan, Avanos'ta çanak-çömlek atölyelerinde ayakla çevrilen tezgahların başına geçerek, seramik kap yapmadan Dönmeyin |
Turizm İle İlgili Herşey |
08-19-2012 | #19 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Turizm İle İlgili HerşeySafranbolu evleri Safranbolu Kendini koruyan Kent Anadolu'nun kuzeybatı kesiminde tarihi evleri ile ünlü Safranbolu bir İyon prensesi tarafından kurulmuştur Kent ve çevresi tarih boyunca Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı gibi birçok uygarlık yaşamıştır Safranbolu tarihi ipek yolunun Kastamonu-Gerede-Istanbul kesimi üzerinde önemli bir konaklama merkeziydi Sahip olduğu mirasın zenginliği yanında, bu mirası çevresel dokusu içinde korumaktaki başarısından dolayı Safranbolu 1994 yılı sonunda UNESCO tarafından "Dünya Miras Listesi"ne dahil edilmiş ve bir dünya kenti haline gelmiştir Safranbolu tarihi ve kültürel zenginliğinin ifadesi olarak bugün doğal ve çevre dokusu içinde korunmakta olan 1008 esere sahiptir Kaya Mezarları, höyükler, Cinci Hanı ve Hamamı, Köprülü Mehmet Paşa Camisi, İzzet Mehmet Paşa Camisi, Yemeniciler Arastası, İncekaya Su Kemeri, Konaklar, Çeşmeler, Türbeler bu eserlerin bir bölümüdür Safranbolu ilk ününü geleneksel ve özel bir mimari yapıya sahip Safranbolu Evleri ile kazanmıştır Bu evler 18 ve 19 yy Türk toplum yaşantısını günümüze aktaran mükemmel mimarlık örnekleridir Kalabalık aile yapısının, ekonomik zenginliğin ve yöredeki iklim özelliklerinin etkilerini taşıyan bu evler görkemli çatıları nedeniyle "Beş cepheli mimari eser" olarak nitelendirilmektedir Safranbolu Evleri 2-3 katlı, 6-8 odalı, cumbalı, her odasında fazla sayıda penceresi olan ve odalarının her ayrıntısı büyük bir ustalıkla meydana getirilmiş yapılardır Bu yapılarda taşın estetik kullanımı, ahşap işçiliğinin akıllara durgunluk veren kalitesi, tavan ve duvar süslemeleri, iç mekanlarda kurulmuş havuzlar, merdiven korkulukları ve nihayet kapı tokmakları Hepsi seyredenleri hayran bırakacak güzelliktedir Safranbolu evinin üzerinde yapıldığı arsa ne şekilde olursa olsun, üst katlarda geometrik bütünlük büyük bir ustalıkla sağlanmıtır Ev yerleşiminde komşuluk ilişkileri ön planda tutulmuştur Arnavut kaldırımlı dar sokaklar insanları birbirine yaklaştırırken, evlerin cumbaları ve çıkmaları bu dar sokaklarda görünümü zenginleştirmektedir Safranbolu,tarihi boyutunun ve evlerinin yanı sıra çok ilgi çekici doğal güzelliklere de sahiptir Bu anlatım turizmi çeşitlendirme kaygısının bir ürünü değildirGercekten Safranbolu'da bulunan doğal güzellikler herhangi bir yerleşim yerini tek başına ön plana çıkarmaya yetecek düzeydedir Ne var ki bir müzekent görünümdeki Safranbolu'yu üne kavuşturan geleneksel Türk evlerinin mükemmelliği ilçenin doğal güzelliklerini ikinci plana çıkarmaktadır Ağırlığının yüzbin katı kadar sıvıyı sarıya boyayabilen ve adını kente vermiş olan safran bitkisi burda yetişmektedir ve bu kentin gözbebeğidirSafranbolu'nun ün yapmış diğer ürünü Safranbolu Çavuş Üzümü'dürÇavuş üzümleri içinde en çok tutulanı bu üzümdür ve yörede yaygın olarak yetiştirilmiştir Safranbolu ayrıca lokumu ile de tanınmaktadır İlçede çeşitli türlerde lokum yapan imalathaneler bulunmakta ve ilçe dışına lokum satılmaktadır Safranbolu'nun tanıtılmasıyla birlikte artan ilginin yoğunluğu turizm olanaklarını da geliştirmektedir Bugün Safranbolu kültürel turizm anlayışının ilgi odağıdır KONUMU VE ULAŞIM Safranbolu; Batı Karadeniz Bölgesinde; bağlı bulunduğu Karabük iline 10km, Ankara'ya 240 km ve Istanbul'a 406 km uzaklıktadır Ankara ve İstanbul ile bağlı bulunduğu karayolunun büyük bir bölümü otobandır Normal süratle Safranbolu Ankara arası 2,5 saatte, Safranbolu İstanbul arası ise 5 saatte katedilmektedir Denize en yakın bağlantıları ise 91 km ile turistik İnkumu, 97 km ile yine turistik Amasra'dır İklim yönünden yılın dört mevsiminin özelliklerini de yaşayan Safranbolu'da yaz ve kış ayları insanların yaşamlarında zorluk yaratmayacak özelliktedir Safranbolu her türlü konaklama ve restaurant ihtiyacına cevap verecek özellikte bir kent merkezidir Gezilecek yerler :KENT İÇİNDEKİ NOKTALAR: - Gezi Evleri (Kaymakamlar Evi, Kileciler Konağı, Mümtazlar Evi, Karaüzümler Evi, Kavsalar Evi) - Cinci Hanı,Cinci Hamamı - Eski Hükümet konağı, Saat Kulesi, Güneş Saati - Eski Tabakhane - Eski Değirmen - Çarşılar (Yemeniciler Arastası, Demirciler, Bakırıylar, Kalaycılar, Semerciler çarşısı ) - Camiler (Kazdağlı, Köprülü Mehmet Paşa, İzzet Mehmet Paşa, Daşdelen, Akçasu Kaçak Camisi) SEYİR TERASLARI - Hıdırlık tepesi - Mezarlık ve Kale - Hasandede kayasy - Şahbalı - Gümüş Tepesi - Hastane Altı - Küpçü Tepesi ARKEOLOJiK ALANLAR - Kaya Mezarları (Hacılarobası; Grup Köyleri,Karakoyunlu Mah) - Gümüş Tepesi Höyüğü DOĞA YÜRÜYÜşLERİ - Düzce Köyü Kanyonu - Tokatlı Kanyonu - Bulak Deresi - Aşağı Tabakhane - Dereköy Değirmeni - İncekaya Köyü - İncekaya Su Kemeri - Dere Sokak - Akçasu Camisi - Uzunkır - Gümüş - Dibanos - Dışkale Altı - Misak-i Milli - Kanlıkaya Akseki ORMAN VE YAYLALAR -Kirkille Çamlığı -Gürleyik Mesire Yeri -Sarıçiçek Yaylası -Uluyayla DİĞER İLGİ NOKTALARI - İncekaya Su Kemeri - Yörük Köyü - Konarı Gölü - Konarı Taş Köprü - Su Değirmeni - Bulak ve Hızar Mağaraları NE YENİR? Kentte Evlerin restorasyonu ile oluşturulmuş pek çok yeme-içme ve eğlence mekanları bulunmaktadır Akşamları Çarşı bölgesinde yoğunlaşmış eğlence mekanlarında canlı müzik dinlenebilir Gözleme, kuyu kebabı, yayım makarnası, su böreği ve ev baklavası bulunabilecek yöresel yemeklerdendir Her zaman taze satılan, fındıklı, şamfıstıklı, güllü ve safranlı çeşitleri bulunan Safranbolu Lokumu, Safranbolu Evleri kadar ünlüdür |
Turizm İle İlgili Herşey |
08-19-2012 | #20 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Turizm İle İlgili HerşeyGizli Cennetler harbiye İSTANBUL'DAN GİDİŞ İstanbul'dan yola çıkıp, Türkiye'nin güneydeki bu en uç noktalarından Harbiye'ye gitmek istiyorsanız en mantıklı gidiş yolu, İstanbul - Ankara otobanını kullanmak Sonra da Konya üzerinden Adana'ya inmek Konya Ovası'nda dümdüz yolda giderken, aşırı hız yapmamaya özen gösterin Çünkü ilçe giriş çıkışlarında mutlaka radarlar yer alıyor Ve para cezaları eskisi gibi değil Kimsenin de gözünün yaşına bakmıyorlar Adana'ya gelince de Antakya'ya kadar otobanı kullanıp keyifle yolculuk yapabilirsiniz Antakya'ya geldikten sonra gerisi kolay Şehir merkezinden 6 kilometre uzaklıkta bulunan Harbiye için yön gösteren tabelaları takip etmeniz yeterli ANKARA Ankara'dan ise, Konya - Adana - Antakya istikameti, sizi harbiye'ye ulaştıracak İZMİR'DEN GELENLER İzmir'den geliş ise biraz uzun ve zahmetli En ideali, İzmir'den Tavşanlı - Uşak - Afyon - Konya güzergahını izlemek Daha sonra da İstanbul ve Ankara'dan gelenlerin yaptığı gibi Adana'ya inip Hatay'a gitmek İzmir - Hatay yolu, 1088 kilometre ALTERNATİF YOL! Eğer "gezmeyi severim , virajlar da benim için önemli değil" derseniz, alternatif yol, her halukarda Konya'ya kadar gidin Sonra da Karaman yolunu kullanın Ama asıl macera sonrasında başlıyor Karaman'ı geçtikten sonra, Silifke'ye kadar inmeniz gerekiyor İneceğiniz bu yol Silifke'ye kadar 110 kilometre Ama neredeyse tamamı virajlardan ve iniş çıkışlardan oluşuyor Hem yol, hem çevre inanılmaz güzellikte Eğer araç tutmuyor ve doğayı hissetmek istiyorsanız bu yolu kullanın HARBİYE'DE MUTLAKA YAPIN! Şelalere gidin! Yayladağı'ndan aşağıya vadiye akan sular içinde kurulan masalarda oturun Sandalyelerden ayaklarınızı sulara sokup serinleyin Şelalelerde demli çay için! Boğaziçi Restoran'da, kekik salatasının, humusun, kemiksiz ızgara tavuğun, künefenin tadına mutlaka bakın Yılmaz İpek'ten erkekseniz kendinize yüzde 100 ipek kravat ya da gömleklik, bayansanız ipek şal ya da elbiselik alın Defne yağı ve sabununu unutmayın YOLDA NEREDE YEMEK YİYECEKSİNİZ! AFYON'DA CUMHURİYET SUCUKLARI! Yol boyunca yemek molası verecek çok yer var mutlaka Ama İzmir'den geliyorsanız Afyon'da Cumhuriyet Sucukları'nda durmamazlık etmeyin Burada özellikle tesisin asıl bölümünde yapılan sucuklu yumurtayı yiyip, vişneli ekmek kadayığının tadına mutlaka bakın MERSİN'DE TANTUNİ! Mersin'deyse Tantuni için mutlaka, eski garaj bölgesinde yer alan Göksel -1 Tantuni ve Biftek Salonu'na uğrayın Tantuni neymiş, servis nasıl yapılırmış görün Öyle lüks bir lokanta değil İçi fayanslarla döşeli tertemiz bir lokanta Mersinliler'in ve bilenlerin uğramadan geçmediği bu lezzet durağının daha kapısından içeri girer girmez bir garson sizinle ilgilenirken diğeri hemen masanızı hazırlıyor Servisler açılıyor Otlar masaya konuluyor İçeceğiniz hemen önünüze geliyor Sonra da ekmek içi mi yoksa "Açık ekmeğe" mi, yani, lavaşa mı tantuni istediğiniz soruluyor Garsonlar yıldırım hızıyla masalar arasında dolaşıp istediklerinizi getiriyor Elinizdeki tantuniyi bitirmeye yakın garson hemen ikincisini isteyip istemediğini soruyor Kısacası Mersin'e yolunuz düştüyse mutlaka uğrayın! SERTAVUL GEÇİDİ VE KÖZDE SARIMSAK Eğer yolunuz Konya - Karaman - Silifke üzerinden geçiyorsa, özellikle de Sertavul Geçidi'nde, Mut'a 38 kilometre kala Shell benzin istasyonun hemen yanında bulunan Veli Yılmaz'ın işlettiği Sertavul Et Lokantası'nda mutlaka mola verin Burada yanık yoğurdu, pamuk gibi pirzolaları, kömür ateşinde ızgara sarımsak, soğan ve biberleri afiyetle mutla yiyin Bu arada üzümden yapılan helvanın ağızda dağılan tadına bakmadan masadan kalkmayın Göreceksiniz Yol belki sizi yoracak ama burada vereceğiniz mola ve yedikleriniz, bütün hepsine değdiğini gösterecek Harbiye'de kalmak için çeşitli alternatifler var Hemen her bütçeye uygun tesisler yapılmış Harbiye, yaz aylarında arap ülkelerinden gelenler için serin, ağaçlar altında, temmuz, ağustos sıcağını hissettirmeyen ideal bir dinlenme yeri Zaten bütün otellerde Arap ülkelerinden gelenlere rastlıyorsunuz Hatta sokaklarda Türkiye'de çok az bulunan Arap plakalı Lexus, Toyota büyük ve özel jeepler, resmi geçit yapıyor Harbiye'de kalınabilecek yerlerin başında, müşteriye gösterdikleri sıcaklık, odalarında bulunan split klima, televizyon, buzdolabı gibi özellikleriyle, ana cadde üzerinde yer alan Büyük Özcihan Hotel'i ilk tercihlerden biri olabilir Sabah kahvaltısında açık büfe olarak istediğini yeme içme şansınız var En önemlisi de sabahları kendi yaptıkları demli çayları müşterilerine de ikram etmeleri Ayrıca poşet çaylar da veriyorlar Bir başka adres ise Harbiye içinde, Hotel Çınar Öğretmen emeklisi sahibinin yeniden elden geçirerek daha kaliteli hale getirdiği Hotel Çınar, televizyonlu ve klimalı odalarıyla müşterilerine aile ortamında hizmet veriyor HARBİYE , LEZZET DURAĞI Harbiye'ye gidince hem görülecek yerler açısından hem de yemek yenilecek yerlerin fazlalığı yönünden, önünüze bir çok alternatif çıkıyor İsterseniz şelalelerin içinde, ayaklarınızı sulara sokarak, suyun içindeki masalarda, ağaçların altında yemek yiyebilirsiniz Şelaler içinde, onlarca lokanta sizi bekliyor Hemen hepsinde de lezzetli yiyecekler var Tek farkları sunumları Şelale lokantaları kimi aile işletmeleri, kimi ufak işletmeler O nedenle hizmet bakımından fazla beklentiniz yoksa buraları tercih edebilirsiniz Ancak Harbiye'ye kadar gidip de, yemek yiyecekseniz, hatta yemek zamanı olmasa bile oraya gittiyseniz, mutlaka Harbiye'de Şelalelerin girişinin hemen karşısında bulunan, Boğaziçi Restorant'a gidin ve yiyeceklerin nefis tadına mutlaka, ama mutlaka bakın Bu lokantanın diğerlerinden ne farkı var ki bu kadar tavsiye ediyorsanız diyorsanız, gidince ne demek istediğimi anlayacaksınız Her şeyden önce lokanta, ağaçların gölgesinde yer alıyor Bahçe içinde ayrıca suni havuz öğlen saatlerinden itibaren açık tutuluyor Bu şekilde havuzun suyunun verdiği serinlik, öğlen sıcağında yemek yiyenlerin rahatlamasını sağlıyor En önemlisi ise, lokantanın ortasından geçen ve Harbiyeliler'in hala kullandıkları dağ suyunun aktığı küçük nehir kenarında bulunan masalarda oturuyorsanız serinlemek için bir alternatifiniz daha var O da masaların üstünde bulunan gölgelik çatı kaplamasının üzerinden sular, sürekli nehirin üzerine akıyor Bu şekilde güneşte kızan çatı kaplaması, üzerinden akan suyla serinliyor Altında oturanlar da keyifle yemeklerini yiyorlar GELELİM YEMEKLERE Boğaziçi'ne gittiğinizde şanslı gününüzdeyseniz, ya da lokantanın demirbaş garsonlarından olan "Harbi Harbiyeli" Necat Aslanyürek'i de bulursanız, ne yiyeceğinizi düşünmenize bile gerek yok Necat, genç Harbiyeli bir garson Ama lokantaya gelen müşterilere, sanki kendi evindeymiş gibi davranıyor Onlara yemekleri keyifle öneriyor, servis yapıyor Sunuyor İsterseniz hem yöreyle hem yemeklerle ilgili bilgi veriyor Yani yok yok Sohbeti rahatsız edici değil keyifli Masanıza ne geleceğini ona bırakın Size de sadece yemek kalsın Onun seçimiyle masa öyle bir donanıyor ki, neyi nasıl yiyeceğinizi şaşırıyorsunuz Gelen mezelerin arasında neler yok ki! Onun önereceği içli Köfte, Oruk, Öcce, Ekşili Börülce, Aşur, Ekşi Aşı, Cevizli Biber (Muhammara), Kaytaz Böreği, Bakla Ezmesi, Beyaz Kabak Boranisi, Katıklı Ekmek, beyaz peynir, salatalar, patlıcan salatası; ama kömürde közlenmiş patlıcan ile yapılanı gibi mezeleri hiç düşünmeden kabul edin Ama unutmayın Bu lokantadaki porsiyonlar, büyük şehirlere göre iki misli büyüklükte O nedenle masanıza dizilen hemen her şeyi yiyeyim demeyin Yoksa mide fesadına uğrarsınız Eğer yemeklerin lezzetinden hepsini yerseniz yola devam etmeden önce, şelalelere inin Orada gezin biraz Yemeklerinizi eritin Yoksa bizim başımıza gelen sizin de başınıza gelir Harbiye'den sonra, şelalelerde dolaşıp, Adana'ya gittiğimde, akşam yemeğini ancak gece saat 2200'de yemeye cesaret edebildim Amabu çaba da boşa gitti Özlemle gittiğim Yüzbaşılar Kebapçısı'nda, önüme gelen o güzelim Adana Kebabı'nın ancak yarısını yiyebildim Çünkü hala Harbiye'de yediğim yiyecekleri, aradan 7 saat geçmesine rağmen eritememiştim! Masanıza gelen yiyecekler arasında neler yok ki! İNEBOLU İnebolu genel görünüm Kastamonu'dan ise, Seydiler - Küre yolunu kullanarak, İnebolu'ya ulaşıyorsunuz Kastamonu - Seydiler arasında 1210 metre yüksekliğinde olan Oyrak Geçidi'nde kamyonlara dikkat edin Yol yapım çalışmaları nedeniyle, Kastamonu ile İnebolu arasında, aracınızı dikkatli sürün OTOBÜS Kendi aracınız yoksa, istanbul ve diğer büyük şehirlerden, Güven şirketi başta olmak üzere, Kastamonu'ya giden otobüsleri kullanabilirsiniz Kastamonu İnebolu arasında, otobüs ve minübüs seferleriyle İnebolu'ya ulaşabilirsiniz İnebolu'da kalacak yerler sınırlı Kalacak tesislerin başında sahilde bulunan Yakamoz Dinlenme Tesisleri geliyor Burası daha önce belediye tarafından işletiliyormuş Motel, bungolov ve ahşap evlerden oluşuyor Şimdi İnebolu'lu büyük şehirlerde yaşan işadamlarının kurduğu şirket tarafından işletiliyor 26 odalı motel, 10 ahşap ev var 20 tane de Ytong evden oluşuyor Tesisin en büyük özelliği denize sıfır konumda olmasıYüzme havuzu da var Pembe Köşk'ün dış görünüşü bile görkemli Denize sıfır olmasına rağmen, deniz dalgalı olduğunda, yüzme havuzu tercih ediliyor Ytong evlerde mutfak var Sıcak su sürekli akıyor Bungolovlar ise kalacak yerler ranza sistemliMotel bölümünde ise çift kişilik ve suit olan yerler bile var Tüm odalar deniz görüyor Deniz kıyısında bulunan çardak altı ise bir başka güzellik sunuyor güneş doğarken ve batarken burada oturanlara İnebolu'nun Karadeniz'de çok az yerde bulunan bir özelliği var Güneş denizden doğup denize batıyor Bu Karadeniz'de bir de Cide'de olan bir özellik ÖĞRETMEN EVİ İnebolu'da kalınacak diğer bir yer ise Karadeniz sahili boyunca bir çok şehirde bulunan Öğretmen Evi dinlenme tesisleri Burası sahilde yer alıyor Modern bir tesis Güzel bir yemek salonu var Fiyatları da uygun Temiz odalarıyla rahatlıkla burada da kalabilirsiniz Kastamonu ve yöresinde tadılacak yenilecek yöresel yiyeceklerin başında etli ekmek geliyor Ama bu Konya ve civarından bildiğimiz etli ekmek gibi değil Etli ekmeği tatmak için de gidebileceğiniz en iyi yer, İnebolu eski belediye başkanı rahmetli Kadir Karatay'ın, İnebolu'nun en yüksek tepelerinde kurulu olan Karaca Mahallesi'nde açtığı Karaca Cafe Latife Karatay, mahallede babaannesinden kalan bahçe içindeki evi restore ederek burayı açmış Daha cafenin bulunduğu mahalleye çıkarken yerin güzelliğini tahmin edebiliyorsunuz Tamamen doğal bir ortamda yer alan cafede Lütfiye Hanım, kendi elleriyle açtığı hamurlarla, kıymalı ve peynirli etli ekmek yapıyor İçtiğiniz ayranın ve yediğiniz etli ekmeğin de tadına doyamayacaksınız ÇEKME HELVASI Tatlı olarak ise çekme helvası meşhur Başoğlu yöredeki en iyi çekme helvayı satan pastane O da çarşı içinde yer alıyor Pastanenin sahipleri helvanın yapımını şöyle anlatıyor Un, yağ, şeker, gram tartar ve limon tuzundan oluşan çekme helvayı yapmak için, yağ ve un kavruluyor miyane kıvamına gelene kadar Daha sonra tepsiye diziliyor Yuvarlak halka haline getiriliyor 4 kişi karşılıklı olarak 20 dakika kadar çekmeye başlıyor Tel tel haline geldiği zaman da satışa ve yenmeye hazır hale geliyor GÜVEÇ Arkasından da Türkiye'de hemen herkesin öğlen ya da akşam yemeğinde yediği güveç geliyor Evet güveç Büyük şehirlerde ancak öğlen ya da akşam yemeklerinde yenen güveç, İnebolu'da sabahları yeniyor Güveç öylesine meşhur ki, sabah 0600'da çıkan güveç, en geç 1100'de bitiyor İnebolular gelen misafirlerini sabah güveç yemeğe götürüyorlar Hatta İnebolular, iyi güveç almak için sabahın beşinde lokantalara gidiyor Olur da yolunuz İnebolu'ya düşerse çarşı içinde bulunan İtimat Lokantası'na bir sabah erkenden uğrayın deriz Bir de kelle paça yemeği de İnebolu'da meşhur O da sabahları yeniyor İNEBOLU EL İŞLERİ İnebolu'nun eski çarşafları , sofra bezleri meşhur El tezgahlarında dokunan peştamal ve bezleri de alınacaklar arasında Kastamonu yöresinde kadınlar el tezgahlarında yün fanila dokur ve onu satarlar Bu tür ürünleri bulabileceğiniz yerlerin başında Kısmet tuhafiye geliyor Çarşıya girdiğinizde kime sorsanız size yardımcı olurlar Kastamonu tarzı el dokumalı mutfak perdeleri ve bağ işi diye nitelendirilen dokulamalar var Ayrıca Kastamonu işi çarşafları da bulabilirsiniz İNEBOLU PAZARLARI İnebolu'nun pazarları ise gerçekten yöresel Çoğunlukla köylüler satış yapıyor Satıcıların da çoğu kadın Bir çoğu kendi bahçesinde, tarlasında yetiştirdiği ürünü getirip satıyor Pazara giderken yöresel kıyafetleri giyip, sırtlarına küfelerini alan kadınlar gerçekten görülmeye değer Pazar, salı ve cumartesi günleri kuruluyor Sabah erkenden açılan pazar, öğleden sonra toplanmaya başlıyor O yüzden eğer bu günlerde oralardaysanız, güne erken başlamanız gerekiyor TARİHÇE İnebolu MÖ 8yy'da ve Karadeniz'in Miletliler tarafından kolanizasyonu sırasında koloni olarak kurulmuştur İnebolu'nun eski adı, "Abuna Teikos" dur Bu da eski dönemlerde buraya hükümdarlık yapan Abuno isimli yöneticinin kalesi anlamına gelir Bu kişinin adı internette girildiğinde ilginç bir efsane çıkıyor Efsaneye göre Aleksandros adında bir kâhin tanrılığını ilan etmiş Ve daha sonra da Romalılar tarafından cezalandırılmış Ve buna bakarak İnebolu antik çağlarda da önemli bir rol oynamış İnebolu denilince hemen hepimizin aklına, Karadeniz'de küçük bir sahil kasabası geliyor Şimdilerde bu imajla tanınan İnebolu'nun talihi 1880'lerden sonra dönüyor 1880'lerde yapılan liman inşaatıyla, İnebolu vapurlarla saltanata geçmiş ve 1930'larda yapılan Çankırı demiryolunun inşaatıyla, kara trenle tarihe gömülmüştür Çünkü İnebolu bir ticari mevkiiydi ve bütün Karadeniz bölgesinin ticari malları buradan dağıtılırdı 19 yy sonlarındaki bazı kayıtlarda, her 15 günde bir, 15 biner sandık yumurtanın buradan Fransa Marsilya'ya gönderildiğini görünce önemi ortaya çıkıyor İNEBOLU EVLERİ İnebolu'da evler taraçalaşmış şekilde akarsu vadisine inen bölgede, bahçelerle çevrili olarak yapılmış Altları taş Buralarda mahzenler, kiler odaları bulunur Bunun üstüne yapılan yerlerde de halkın yaşayacağı yerler bulunur Alttaki ev İnebolu'nun en eski evlerinden biridir Evin bulunduğu yere arkanızı dönerseniz, karşıda görülen tepe Abeş tepesidir Eski dönemde burada tiyatro olduğu sanılıyor Ama bölgede arkeolojik kazı yapılmadığı için hiç bir şey bilinmiyor Buradaki evler genellikle sülalelerin isimleri ile anılır İnebolu evleri 3 derece tarihi eser kapsamında Ve bir çok evde yaşayanlar var Evler yıktırılmıyor ancak restore edilebiliyor Dantele şeklinde işlenmiş saçakları olan ev, İnebolu'da önemli şahsiyetlerden olan Şevket Tamer'in evi Şevket Tamer İnebolu'da parti başkanlıkları yapmış Şu an içi restore, 1911 yapımı İnebolu'nun dokusunu yansıtan evlerden biri İnebolu'nun bir başka özelliği de hemen her yerde çeşmelerin bulunması 1894 yıllığında burası, "akarsuları bol olan yer" olarak da geçiyor EVLERİN ÇATILARI DENİZ TAŞI İnebolu evlerinin çatılarına dikkat etmek gerekiyor Çünkü bunu bir başka yerde görmek mümkün değil Çatılar taştan yapılmış Bunun birkaç nedeni var Taşlar alelade taşlar değil Özel olarak denizden çıkarılan taşlardır Kalınlıklarının belli bir seviyede olması gerekir Bunlar ısı yapıtımı sağlar Çok ilkel gibi gözükebilir Ama çok iyi ısı yalıttığını söyleyebiliriz İkinci nedeni İnebolu'da çok sert esen poyraz rüzgarları Marsilya kiremitlerini uçurduğu için halk doğal yolla böyle bir çözüm bulmuş Gerçekten taştan yapılan çatılan görülmeye değer Hemen hepsi doğal incelikle olan taşlar evlere bir başka güzellik veriyor İnebolu'da eski evlerin çoğu hala bu taş çatılarla idare ediyor GELİŞ TEPESİ İnebolu'nun en yüksek ikinci tepesidir Ama çok önemli arkeolojik kalıntılar bulundu burada Çok küçük çapta bulunan eserler, diğerlerinin onda birinden bile daha az Genellikle şu anda bulunanlar geç Bizans ve Osmanlı dönemine ait Fakat daha derine kazılsa Roma ve İon dönemine ait buluntular bulunacaktır Atatürk de Geliş tepesinden İnebolu'yu görmüş Buraya gelenlerin İnebolu hakkında bir fikir sahibi olmaları için, ziyaret edebilecekleri yerlerin başında geliyor Ancak buraya çıkmak biraz zor Çünkü yolu bozuk 1897 yılında Rumlar Geliş tepesine bir kilise yapıyorlar ve burası Pontos hareketinin başlangıcı oluyor Bir iddiaya göre, Atatürk de buraya geldiğinde, deniz kıyısından Geliş tepesinde bulunan kiliseyi göstererek, "Bu kiliseyi temelinden yıkın Zira fesat yuvasıdır" şeklinde konuşuyor Ve o kilise temelinden yıkılıyor Şu an sadece bir temelleri olduğu söyleniyor İNEBOLU'NUN KURTULUŞ SAVAŞINDAKİ ETKİNLİĞİ İnönü ve Sakarya savaşları sırasında, İnebolu gerçekten çok önemli bir yere sahip Anadolu'ya tüm cephane sevkıyatın çoğunluğu İnebolu'dan yapılıyor Limanın şu andaki hali 1940'lardan sonra inşaa edilmiş 1940 öncesinde buraya gelen cephaneler, yapılan dekovil hattıyla geriye, cephaneliklere doğru taşınırmış Fazla gelen silahlar da yöredeki 7'den 70'e herkes tarafından sırtta taşınıyormuş Böylece denizden gelecek olan bombalamaya karşı da koruma sağlanmış oluyormuş İnebolu 3 kez bombalanmış kurtuluş savaşında Maddi hasar meydana gelmiş Çok fazla ölüm olayı yok Atışların çoğu isabetsiz kalmış Halk arasında şöyle bir rivayet de var En önemli bombalamalardan biri Kurban Bayramı sabahı olmuştur İnsanlar namaz kılarken bomba hemen cami yanına düşmüş Ama patlamamış şans eseri olarak Onu dine yoranlar olmuş, hatta "Allah'ın kudreti sayesinde patlamadı" denilmektedir |
Turizm İle İlgili Herşey |
08-19-2012 | #21 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Turizm İle İlgili HerşeyBursa turizmi Osmanlı Başkenti Bursa, Osmanlı'nın 1 Başkenti Osmanlılar'ın Hüdavendigar Vilayeti 1071 yılından sonra Anadolu'yu fethetmeye başlayan Selçuklular; bölgeye Asya'dan getirdikleri Türk boylarını yerleştirme çabalarına girdiler Selçuklu İmparatorluğu'nun zayıflayıp dağılmaya başlaması üzerine kurulan Anadolu beyliklerinden Osmanlı Beyliği, kısa zamanda gelişip çevresindeki Tekfurlar'ın arazilerini de alarak güçlenip büyüdü Osmanlı Beyliği'nin kurucusu, 1258 yılında Söğüt kasabasında doğan Osman Bey'di 1299'da Bilecik, Yenikent, İnegöl ve İznik de Beyliğin topraklarına katıldı Altıyüz yılı aşkın hüküm sürecek olan Osmanlı İmparatorluğu'nun temelleri atılmıştı Osman Gazi'nin başarılarıyla Osmanlı Beyliği'nin güçlenmesi karşısında kuşkulanmaya başlayan Bursa tekfuru Atranos, Bizans'tan dilediği yardımlara, Kestel ve Kite tekfurlarının güçlerini katarak 1301'de Koyunhisar'da Osmanlı ordusu ile çarpışmaya başladı Savaşın galibi Osman Bey'in orduları oldu Artık Türkler'in hazırlıkları yavaş yavaş başlamıştı Tekfurlar'ın bu olaydan sonra da birlik halinde çalıştıklarını gören Osman Bey, 1317 yılında kenti kuşatmaya doğru ilk adımı attı Öncelikle deniz ilişkisinin kesilmesi gerektiğinden, Kaplıca tarafında bir kale yaptırıp, kardeşinin oğlu Ak Timur'u kumandan tayin etti Osmarı Bey'in kölesi Balabancık da dağ tarafına yapılan kaleden sorumluydu Bu bölgelerden halkın kente giriş ve çıkışları engellenmişti Atranos Beyce kalesini yıkan Türkler, Pınarbaşı'na karargahlarını kurdular Osman Gazi kuşatma için gerekenleri yaptıktan sonra kumandayı, oğlu Orhan Bey'e devrederek Yenikent'e döndü Kuşatma sekiz yıl sürdü Hastalıklarla boğuşmaya başlayan Osman Gazi'nin sefere gidip savaşacak dermanı kalmamıştı Oğlu Orhan Gazi'ye kenti ele geçirme emrini verdi Orhan Gazi önce Evrenos Kalesi'ni aldı Kale tekfuru dağlara kaçtı Artık hedef Bursa'ydı Orhan Gazi, Bursa tekfuruna Mihal Bey'i gönderip, teslim olmasını istedi Tekfur, Orhan Gazi'den bağışlanmasını isteyerek, kıymetli elbiseleri ile kırk bin altın gönderdi Orhan Gazi babasının onayını aldıktan sonra, Tekfur'un ailesinin ve adamlarının kaleden ayrılıp Gemlik sahiline ulaşabilmeleri için gerekli izni verdi Tekfur ve beraberindekiler buradan bir gemiyle İstanbul'a doğru yola çıktılar 1326 yılında Bursa artık Türkler'indi Kentin alındığı haberi, hastalığı çok şiddetlenen Osman Gazi'ye ölüm yatağında ulaştırılabildi Saltanatı Orhan Gazi'ye bırakan Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk Sultanı yüzünde bir tebessümle yaşama veda etti Bursa'nın alınması Osmanlı Beyliği için bir dönüm noktası olmuştu Dedesi Ertuğrul Gazi'nin yaşamını yitirdiği 1281 yılında doğan Orhan bin Osman, artık Osmanlı sultanlarının ikincisiydi Sultan'ın ağabeyi birgün huzura çıkıp, saltanat için üç şey yapması gerektiğini söyledi İlki, adına sikke bastırmaktı İkincisi diğer insanlardan farklı kıyafetler giymek, üçüncüsü ise yaya askerine hazineden uIufe tayin etmekti Önceleri sikke, Selçuklu sultanları adına bastırılırdı 1328'de Orhan Gazi, adına sikke bastıran ilk Osmanlı Sultanı oldu Kılık kıyafette de yenilikler yapıldı Kırmızı ve siyah renklerde giysileri olan askerler, artık beyaz renkte üniformalar giymeye başladılar Bithynia, Roma ve Bizans'ı yaşayan Bursa, 1335 yılında Osmanlı'ya ilk başkent oldu Saltanatı yaklaşık 35 yıl süren Orhan Gazi, 1360 yılında yaşama veda ederken, yerini oğlu Murad'a bıraktı 1326 yılında doğan Sultan Murad han bin Orhan bin Osman Gazi, Osmanlı sultanlarının üçüncüsüydü Hüdavendigar adıyla ünlenmişti 1362'de Edirne kenti ele geçirildi Murad-ı Hüdavendigar bir gece düşünde, ak sakallı, nur yüzlü bir kimseyle yarenlik ederken, o kişi ona Edirne'de bir saray yaptırmasını söylediğinden, Edirne'de büyük bir saray inşa ettirildi Daha sonra başkentliği Edirne üstlendi Sonraki yıllarda da Bursa önemini hiç yitirmedi 1399'da Yıldırım Bayezid, su tedavisine çok önem verilen Bursa Darüşşifası'nı kurdu 1402'de kente giren Timur orduları medrese, cami gibi binalara büyük zararlar verdiler ve kentte yangınlar çıkardılar 1429'da veba salgını kenti kasıp kavurdu 1482'de Cem Sultan Bursa'da 18 günlük sultanlığına başladığında kendi adına para da bastırmıştı Yetişen II Bayezid ordularıyla çarpışmaya mecbur kalan Cem, kenti yenilmiş olarak terketti YAPILAR Bursa üslubu Osmanlı yapı sanatında, önce zaptedilen Bizans ülkelerinin mimarisine doğru bir eğilim gözlendi Bu ülkeler, yeni sahiplerine aynı zamanda eski mimari tekniğinde ustalaşmış olan birçok duvarcı, oymacı ve zanaatçılar da vermişti Bu yeni yapılar, Anadolu beyliklerinin anıtlarından farklıydılar Ve Bursa üslubu böyle doğdu Bursa mimarisi İstanbul'un fethinden sonra da yaşadı Edirne ve İstanbul'daki ilk anıtların yapımında genellikle bu üslup kullanıldı T biçimi plana uygun yapı tipi de 14 yy'da gelişti ve Bursa'daki "selatin camileri"nin hemen tamamı bu plana uygun olarak inşa edildi Üst kısmından yüksek horizontal bir hatla bağlanan "Bursa kemeri" ise, iki çeyrek daireden oluşur, fazla bir taşıma gücüne sahip olmadığından daha çok dekoratif işlerde kullanılırdı Ulucami Bursa Ulucami, ilk devir İslam mimarisinin payeler ve sütunlar üzerine düz çatı ile örtülü avlulu camiler gurubuna girer 1399'da Yıldırım Bayezid tarafından mimar Ali Neccar'a yaptırılan Ulucami, 20 kubbe, iki büyük minareden oluşan beyaz renkli heybetli bir camidir Her biri dört köşeli 12 ayak üstünde duran hemen hemen birbirine eşit kubbelerinden ortadakinin üstü camlıdır Cami'de ünlü hattatlar tarafından yazılmış yüzdoksaniki adet sabit veya levha olarak yazı vardır Yeşil Camii Bursa üslubu, Yeşil Cami ile başlamaktadır Yeşil Camisi, Çelebi Sultan Mehmed tarafından 1419'da mimar Vezir Hacı İvaz Paşa'ya yaptırıldı Çini ustası Mecnun Mehmed'dir Ön yüzü, pencereleri, kapısı, kitabeleri, kapı tavanı mermer işçiliğinin en güzel örneklerindendir Bursa ve İznik'teki ilk camilerde, Doğu sanatlarına özgü her türlü abartılı süslemelerden uzak, uyumlu ve sade bir tarz kullanıldı Osmanlı süsleme sanatının düzenlemedeki güzelliği de giderek yeni ustalarını kazandırdı Osmanlılar devrinde ilk nakkaş, 1423'de Yeşil Cami'nin bütün süslemelerini yaparak Ali İbn İlyas Ali adıyla tanındı Muradiye Camii İkinci Murad'ın 1426-1428 yılları arasında yaptırdığı Muradiye Camisi, ters T planı ve bütün özellikleri ile Bursa mimari üslubunu taşır 1855 yılında Bursa'ya büyük zarar veren depremde, Muradiye Camisi'nin de kubbeleri ve iki minaresi yıkıldı 1902 yılında yeniden yapılırken, mihrab ve minberde günün modasına uygun olarak rokoko süslemeler kullanıldı Emir Sultan Camii Emir Sultan Camisi'nin avlu revaklarında görülen ahşap kaş kemerler, Bursa kemerinin en güzel örneklerindendir İznik ve Bursa'da yapılan dört köşe pencerelerin etrafı çok defa mukarnaslarla işlenerek, üstüne Rumi motiflerle süslü alınlıklar yerleştirildi Sivil mimari Orhan Bey'in Bursa'yı fethinden sonra gelişen mimari tarzıyla yapılan değerli evlerde, süsleme hemen göze çarpardı Çoğunun şömineleri vardı Bu evlerin pencereleri yukarıda olup, alçı arasına renkli camlar yerleştirilir ve ahşap bir çerçeve ile çevrilirlerdi Bursa evlerinin belli başlı süslemesi, duvarlarda, tavanlarda ve dolap kapaklarında bulunurdu Ondokuz ve yirminci yüzyılın ilk dönemlerinin ürünü sivil mimarlık örnekleri kentin çok zengin bir kültür mirasına sahip olmasını sağladı YAŞAMIN RENKLERÎ Portreler Bursa göçleri en fazla yaşayan kentlerden biri oldu Nüfusunu tarihin gelişimi içinde buraya göçen, farklı yerlerden gelen çeşitli halklar ya da topluluklar renklendirdi Orta Asya'dan Anadolu yarımadasına gelen Türkler de bir göç yoğunluğu yarattılar kentte Göçler, 1530-1575 arasında kentin nüfusunu iki katına çıkardı Ortaçağ'dan kalma köylerde Rumlar yüzyıllardan beri yaşamaktaydı Mora'nın fethiyle Fatih döneminde de kente Rum göçmenler yerleştirildi İlk kez Orhan Bey zamanında Kütahya'daki Ermeniler buraya geldi Fatih Sultan Mehmed tarafından 1461'de İstanbul'da kurulan Ermeni Patrikhanesi'ne Bursa Metropoliti Ovakim Patrik seçildi Yahudi ve Rumlar'a tanınan yetkiler onlara da verildi Süryani, Habeş ve Kıpti kiliseleri de bu Patrikliğe bağlandı 19 yy başından başlayarak Doğu'da yaşayan Ermeniler Bursa'ya yoğun olarak göç ettiler Bursa'daki Ermeniler'in çoğunluğu Setbaşı bölgesinde yaşamaktaydı Vali Hacı İzzet Paşa'nın çıkardığı, yarı resmi sayılacak Bursa'nın ilk gazetesi Hüdavendigar'ın 82 sayısından başlayarak bir bölümü Ermenice olarak yayımlanmaya başladı Bursa'da MÖ 79 yılında Yahudiler'in bir kolonisi olduğu söylenmekle birlikte,kentte asıl güçlerini, Sultan Orhan'ın, Bursa'yı başkent yaptıktan sonra verdiği bir mahalle ve sinagog inşa etme izni ile birlikte kazandılar Yahudiler'in büyük bir bölümü, ticaret, terzilik ve bankerlikle uğraşırken, bir bölümü de kuyumculuk yapmaktaydılar 1877-1878 yıllarında yaşanan Osmanlı-Rus Savaşı'nda işgale uğrayan Rumeli ve Kafkasya'daki Müslümanlar'ın büyük bir çoğunluğu da Bursa'ya göç ettiler Yalnızca Rusçuk'tan otuz bin göçmen geldi Bu göçmenlerin çoğu Gürcüler ve Tatarlar'dı Kafkasya'dan gelenler Yıldırım, Kazan'dan gelenler Mollaarap, Kırım'dan gelenler ise Alacahırka'ya yerleştirildiler Bursa'da çok eski tarihlerden beri Kıptiler de yaşamaktaydı Hıdırellez günü, Uludağ eteklerindeki Kireç Ocakları bölgesine çıkıp eğlenceler düzenlerler ve başkanları Çeribaşı'nı seçerlerdi Kanberler ve Demirkapı mahallelerinde yaşarlardı Yirminci yüzyılın başında, Bursa'da; Almanya, İngiltere, Avusturya-Macaristan, İspanya, İtalya, Fransa, Belçika, Yunanistan ve İran'ın konsoloslukları bulunmaktaydı Yine aynı tarihlerde yapılan sayımda nüfusun % 984'ünü Rumlar, % 666'sını Ermeniler, %18'ini diğerleri, geri kalan bölümünü Müslüman Türkler oluşturmaktaydı1903 yılında, Vilayet Genel Meclisi'nde, Müftü Ali Rıza Efendi ile birlikte, Rum Metropoliti, Ermeni Başpiskoposu Natalyan Efendi, Ermeni Katolik Murahhası Arşoni Efendi, Piskopos Artin Efendi, Hahambaşı Moşe Hayim Efendi de vardı Bursa merkezde çalışan diplomalı hekimlerin 5'i Türk olup, toplam 19 kişiydiler Toplamı 17 kişi olan eczacıların ise 4'ü Türk'tü Bursa'nın renklerinden biri de her yıl yapılan sümbül bayramı kutlamalarıydı Kentin çevresini göz alabildiğine saran sümbül bahçelerine halk hoşça bir zaman geçirmek için giderdi Bu bahçeler, haftanın üç günü kadınlara, dört günü de erkeklere açık tutulurdu Kentin bütününün sümbüle büründüğü 1869 yılının bir bahar günü, Bursalı kadınlar bahçelerden birinde şarkılar söyleyerek eğlenirlerken, aralarına iki erkek girer Konu Bursa Adliyesi'ne yansır Sorguya çekilenler yabancı olduklarını, bu nedenle o gün çiçek bahçelerini gezmenin erkeklere yasak olduğunu bilmediklerini söyleyerek kendilerini savunurlar Gerekçeleri nedeniyle affedilirler ama olay Bursa Mahkeme-i Şeriyesi'nin kayıtlarına geçer Bursa'nın çok eski yıllardan süzülüp gelen zengin yemek kültürünün içinde kuşkusuz en ünlüsü kebaptır 1836'da Bursa'yı gezmeye giden Helmut von Moltke, Türkiye Mektupları'nda kebabın lezzetinden ve ucuzluğundan söz eder: " Öğlen yemeğimizi tam Türk tarzında, kebapçıda yedik; ellerimizi yıkadıktan sonra masa başına değil, masanın üzerine oturduk Bu sırada bacaklarımı nereye koyacağımı bilemiyordum Derken tahta bir tepsi üstünde kebap, yani şişte pişirilmiş ve ekmek hamuruna sarılmış küçük koyun eti parçaları geldi Çok lezzetli bir yemek bu Bunun üstüne de bir tabak mükemmel tuzlu zeytin, bir helva, yani Türkler'in çok sevdiği tatlı ve bir çanak şerbet (içine bir parça buz atılmış, suda haşlama üzüm) İştahı açık iki yiyici için topu topu 120 para yani 5 şilin tutarı bir yemek bu " Sürgünler kenti Ondokuzuncu yüzyıla gelindiğinde Bursa, eski başkentlik günlerini çok gerilerde bırakmış, güzel yapılarla oluşan sokak dokularının ve yeşilin her tonunun sahibi olan Bursa artık bir sürgünler kentine dönüşmüştü Mevlanazade Rıfat, uzun seneler yurt dışında yönetime karşı çalışmalarını sürdürdükten sonra, kaçarı olmadığını anlayarak, İstanbul'a gelip, polis müdüriyetine teslim olmuştu Sıkıyönetim mahkemesinin hakkında daha önceden vermiş olduğu karar hükmü gereğince Bursa'da oturmaya mahkum edildi Bu sürgün cezası ancak, Sultan II Abdülhamid'in 27 Nisan 1909'da tahttan indirilmesi ve yerine 35 Osmanlı Sultanı olarak V Mehmed Reşad'ın geçirilmesiyle sona erecekti Yeni Sultanın tahta çıkmasından sonra, herkesle beraber Mevlanazade Rıfat da affa kavuşarak Bursa'dan İstanbul'a döndü 1906-1909 yılları arasında Bursa'da valilik yapan Mehmet Tevfik Bey'in anılarında da başka sürgünlerin izlerine rastlamak mümkündür Mehmet Tevfik Bey, Sultan Murad'ın kızlarından Fehime Sultan'la olan ahbaplıklarından söz ederken, dostluklarının önemli bir nedeni olarak, vaktiyle Bursa'ya sürülmüş olan ve Sultan'ın eski günlerinden tanıdığı üç kızkardeşe yaptığı iyilikleri göstermektedir Biri Sultan Abdülhamid'in, diğeri Reşad Efendi'nin saraylılarından olan, üçüncüsü ise bu iki kardeşin ablaları olup, saray dışında yaşayan üç kızkardeş kendilerine Bursa'da bir ev alınıncaya kadar vali Mehmet Tevfik Bey'in evinde ağırlanırlar Gazi Osman Paşa'nın ikinci oğlu Kemaleddin Bey'in sürgüne gönderilme hikayesi ise ibret vericidir Kemaleddin Bey, Sultan II Abdülhamid'in kızlarından Naime Sultan'la evlidir Bir ara hastalanan Naime Sultan'a, eve gelen Dr Hakkı Şinasi Paşa tedavi amacıyla "kakodilat" enjekte eder Bu arada damat Kemaleddin Bey ile ilgili, karısı Sultanla birlikte oturdukları sarayın yanıbaşındaki diğer sarayda yaşayan Sultan Murad'ın en büyük kızı Hatice Sultanı sevmekte olduğu ve onunla evlenebilmek için doktora talimat vererek hasta karısı Sultana zehir şırınga ettirdiğine dair bir dedikodu yayılır ve hatta saraya jurnal verilir Tıpta bunun bir ilaç olarak da kullanıldığı söylense bile Abdülhamid'i ikna etmek mümkün olmaz Kemaleddin Bey karısından boşatılarak Bursa'ya sürülür, Dr Hakkı Şinasi Paşa da başka yerlere Kemaleddin Bey, Bursa'da kendisi için kiralanmış bir evde yaşamaya başlar, dışarı çıkması yasaktır Hünkar yaverlerinden Mustafa Paşa adında bir Mirlivanın denetimi altında Padişah tüfekçilerinden değişik rütbeli birkaç subay Kemaleddin Bey'in kontrol altında tutulması görevini üstlenirler Hepsi birlikte aynı evde yaşarlar Bu ünlü mahpusla dışarıdan hiç kimse gidip görüşemez, irade olmadıkça vali bile gidip hatırını soramaz Yine Sultan Murad'ın vefatından sonra gözdelerinden biri ile sayıları bir hayli fazla olan kalfaları, kendilerine onar lira maaş bağlanarak Bursa'da sürgüne gönderilmişler, her birine birer ev alınacağı söylenmiş, talib olanlarla evlendirilmeleri de irade edilmişti Çok sayıdaki bu kadınların herbirine Bursa'da evler alınıp, teker teker yerleştirilmeleri zaman alacağından, geldiklerinde hepsinin bir arada oturmaları için iki konak tutulmuştu Vilayet mektupçusu ile Maarif Müdürü de Bursa'ya sürülmüş memurlardandı Necmeddin Molla'nın ağabeyi Ali Ata, bir gün Boğaziçi vapurlarından birinde yolculuk ederken, yanında oturan tanımadığı adamın sigarasından kendi sigarasını yakmıştı Kim olduğunu bilmediği bu adamın veliahd Reşad Efendi'nin adamlarından biri çıkması ve durumun jurnallenmesi ile o da Bursa'ya sürülenler kervanına katılmıştı Bütün bunlardan başka, o sıralarda Bursa'ya sürülmüş ünlü Fehim Paşa ile birlikte merkezde ve çevrede daha başka sürgünler de vardı TİCARET ERBABI Çarşılar Bursa'nın fethinden sonra Orhan Gazi'nin yaptırdığı külliyenin içinde, kentin ilk bedesteni olan ve dokuma ürünleri satılan Emir Hanı vardı Daha sonra bedesten Yıldırım Bayezid tarafından yapılan yeni yerine taşınınca, değişik esnafı barındıran diğer çarşılar bu bedestenin etrafında yer aldılar Hacı İvaz Paşa Çarşısı'nda; keçeciler, Sipahi Çarşısı'nda; yorgancılar, Gelincik Çarşısı'nda; hallaçlar ve terziler, Atpazarı'nda; hayvan alım satım işleri ile uğraşanlar, Kapan Çarşısı'nda; meyva alım satımı yapanlar, Tahıl Pazarı'nda; kuruyemişçiler ve Tahıl Hanı yakınında da ünlü Bursa baçakçıları bulunurdu Uzunçarşı, Bitpazarı, Tahtakale, Tavukpazarı, Bakırcılar çarşıları ve Pirinç Hanı, Tuz Hanı, İpek Hanı, Koza Hanı Bursa'da ticaretin can damarlarıydılar Esnaf Bursa'da her iş kolunda hizmet veren esnaf, kendilerini denetleyen, sıkı kontrol altında tutan örgütlere bağlıydılar Bu örgütler işinin ehli olmayanların dükkan açmasına izin vermezler, işinin ehli olan ustaların yarattıkları ürünlerin de başkaları tarafından kopya edilmesini engellerlerdi Esnafların işyeri açabilmeleri de uzun yıllara ve çıraklık, kalfalık ve ustalık aşamalarını geçmelerine bağlıydı Büyük bir disiplinle yetiştirilen bu insanlar her yükselişlerinde onurlandırılırlardı Çıraklar kalfalık hakkı kazandıklarında ustaları tarafından her sanatın kendi Kethüdasına, Yiğitbaşına ve diğer esnafa durum bildirilirdi Davetliler kentin değişik mesire yerlerinde yemekli, şenlikli, güreşli eğlenceler düzenlerler, dualarla Yiğitbaşı çırağa peştemal bağlayarak kalfalık verirdi Bu kalfaların daha sonraki yıllarda ustalığa yükselmeleri yalnızca uzun yıllara ve büyük başarılara bağlı değildi Her meslek gurubunun ustaları belli sayılarda olduğundan, yeni gelecek kalfaya yer bulunması gerekir, ancak bir usta öldüğünde veya işi kapattığında bu şans yakalanabilirdi Açılan yere en kıdemli kalfa yine törenlerle usta olarak seçilirdi 1833 yılında Konstanz Bey'in ve 1843 yılında Boduryan Efendi'nin ipek fabrikaları ile birlikte kentte yavaş yavaş endüstrileşmeye doğru bir geçiş yaşanmaya başlandı İpek böcekçiliği Bağcılık, meyvacılık, maden suları, sütlü mamuller, Gemlik ve Mudanya'da zeytincilik gibi pek çok tarıma dayalı zenginliği olan Bursa, civarında yetişen dut ağaçları nedeniyle de ipek böcekçiliği için biçilmiş kaftandı İpek, kumaş olana kadar üretimi büyük emek isteyen bir ticaret dalıydı İpekçiliğin, ön üretimi olan tohumculuk ve kozadan başlayarak, her aşaması bir riskti Nitekim, önce Fransa'da baş gösteren ve 1860'lı yıllarda da Bursa'ya kadar ulaşan Karataban hastalığı kent ve etraf böceklerini kaplamış ve ürün günden güne azalmıştı Bu felaket, ipekböcekçiliği yapanları zor duruma düşürmüş, pek çok bölgede dut ağaçları sökülmeye başlanmıştı Hemen arkasından çarenin Fransa'da bulunduğu haberleri geldi ve hastalıksız tohumlar getirildi Böylece bir müddet bu dert geçiştirildi Daha sonrasında ise, bu tohumlarında hastalıklı oldukları anlaşıldı 2 Nisan 1888 tarihinde Şehreküstü mahallesinde Kazaz Ahmet Muhtar Efendi'nin evi kiralanarak o zamanki adıyla Harir Darüttalimi adı verilen mektep açıldı 1889 yılında ilk mezunlarını verdi Mektep, daha geniş olan Setbaşı semtinde Burdurizade Osman Efendi'nin evine nakledildi 1894 yılında Maksem civarında inşa edilen binaya taşınarak adı İpek Böcekçiliği Enstitüsü oldu Enstitü'nün idaresine getirilen Torkumyan Efendi, Pastör usulü tohum üretimi konusunda Bursa'da başarılı hizmetler görerek, çok sayıda öğrenci yetiştirdi Atkılı tezgahlarda dokuma Osmanlı İmparatorluğu'nda dokumacılık merkezi olarak ilk akla gelen yer Bursa idi 1850'lerin başında bu kentte buhar ve su gücü ile çalışan Avrupa'daki benzerleri gibi kurulmuş 14 ipek fabrikası vardı Aynı cinsten Mudanya'da da iki fabrika vardı Bursa'da tül işleyen, saf ve karışık ipek dokuyan 150-200 kadar tezgah çalışmaktaydı Bursa kumaşları üretiminde kullanılan atkılı tezgahlar çok basitti Dikdörtgen bir çerçeve, bu çerçevenin üstünde iplikleri geren ve altında kumaşı saran iki merdane Sırasıyla harekete geçen iplikleri dengeleyen ve gergin durmasını sağlayan kurşundan ağırlıklar İpliklerin arasından geçen mekik Bunları hareket ettirebilecek tezgah başındaki zanaatkar tarafından kullanılan bir pedal Ağırlıklar hariç herşey ahşap Bursa, Bilecik ve Üsküdar'da çatma diye adlandırılan bir cins kadife kumaş dokunurdu Bursa'da dokunan yünlü kumaşların, ipekli kumaşların ve diba adı verilen sırmalı ipek kumaşların, her cins kadifenin ünü dünyaya yayılmıştı Dokumalarıyla namlı olan Çin bile Bursa'dan kumaş satın almış; Macaristan, Polonya, İtalya ve Balkan ülkelerinin pazarları Bursa kumaşlarıyla dolmuştu 16 yy'da Bursa tezgahlarında dokunan kumaşlar ve kadifeler her yerde aranıyor, olağanüstü bir zenginlikte dokunan dibalar, kadifeler, canfesler padişahlara, şehzadelere yapılan elbiselerde kullanılıyordu Burada dokuma ustaları lonca halinde teşkilatlanmışlardı Dokumalar satışa çıkarılmadan önce ciddi bir kontrolden geçirilir, her kumaş damgalanırdı Aranılan niteliklere sahip olmayan kumaşlara ise devlet el koyardı Her atölye belli bir kumaş türünde ustalaşmıştı Yabancı ülkelerden getirilen pamuk ipliği de ciddi ve sıkı bir incelemeden geçirilirdi Pamuk ipliği her cumartesi günü Ulucami'nin avlusunda kurulan pazarda, ipek kozaları ise Koza Hanı'nda satılırdı 18 yy'da başlayan yabancı rekabeti tezgah sahiplerini daha ucuz kumaş üretimine zorladığından, Bursa'nın eski dokumaları ve kumaşları giderek iyi vasıflarını kaybetti OKULLAR Misyoner okulu 1834 yılının Ekim ayında, Amerikalı misyonerler önce İstanbul Pera'da bir erkek lisesi açmışlardı Burası merkez olarak ele alınıp, 1839 yılına kadar, İzmir, Bursa ve Trabzon'da da okullar açıldı Ders programları Batı'daki okulların programlarına uygun olan bu okullar kısa sürede kendini kabul ettirdi Bursa'daki Amerikan Kız Okulu'nda 70 öğrenci okuyordu Okulun 1893 yılı ders programında birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü sınıflarda okutulan dersler; Rumca veya Ermenice, aritmetik (Rumca veya Ermenice), coğrafya (Rumca veya Ermenice), İngilizce, geometri, botanik (İngilizce), fizik, astronomi (İngilizce) ve tarih (İngilizce)'di Işıklar Askeri Lisesi Okul 1845'de, Sultan Abdülmecid'in buyruğu ile bugünkü Heykel Meydanı'nın bulunduğu yerde kurulmuştu Daha sonra Işıklar semtinde, alt katı kâgir, üst katı ahşap olarak inşa edilen bina, 10 Haziran 1892'de, Vali Münir Paşa tarafından açıldı 1894'de bu yapılara ikinci bina da eklenerek 500 öğrenci alacak duruma getirildi 1911'de hastane kısmı da eklendi İşgalde Yunan askerleri tarafından ahır olarak kullanılan bina, 11 Aralık 1922'de Askeri İdadi adı ile yeniden açıldı Adını bulunduğu bölge olan Bursa'nın en eski mahallelerinden birinden alarak, Işıklar Askeri Lisesi diye bilindi Bir tepe üzerinde kurulu semtin adının ise, önceleri Aşıklar Tepesi olduğu, giderek Işıklar'a dönüştüğü söylenmektedir Hamidiye Senayi Mektebi 10 nisan 1869 günü Filibos mahallesinde Türkmenoğlu Konağı'nda Senayi Mektebi açıldı Islahhane adı ile çağrılan bu okulda önceleri yalnızca dokumacılık öğretildi İlk üretim olarak jandarmalar için elbiselik kumaş dokundu Daha sonra kunduracılığın öğretilmesi için İstanbul'dan öğretim görevlileri ile birlikte yeni aletler getirildi Giderek çalışmaları ile dikkat çekmeye başlayan Hamidiye Senayi Mektebi'nin ders programlarına 1900'lü yıllardan sonra Fransızca ve musiki dersleri de eklendi ve okulda bir bando kuruldu 1906 yılında ise Hükümet Caddesi'nde okulun bir satış mağazası açıldı Okulu geliştirmek için neredeyse tüm Bursa halkı seferber oldu Piyango tertip edildi ve Atıcılar mevkisinde düzenlenecek hayvan pazarından alınacak pazar resmi okula bırakıldı 1906 yılında Bursalı Necip ve İstanbullu Mirat Efendiler, Avrupa'da imal ettirdikleri sigara kağıtlarını Hamidiye Senayi Mektebi Sigara Kağıdı adı altında satmak için ruhsat aldılar Bu satışın tüm geliri de mektebe bırakılacaktı Mektep ilk açıldığı konakta iki yıl kaldıktan sonra Tophane semtine taşındı Mülkiye İdadisi 1885'de Mülkiye İdadisi adıyla bir erkek lisesi kuruldu 1888 Temmuzu'nda dördüncü sınıftan beş efendi mezun verdi Bu dört sınıflık okul 1890-1891 ders yılı sonuna kadar devam etti 1891-1892 ders yılında yedi sınıflı oldu 1901-1904 seneleri arasında kimyahane, yatakhane, yemekhane, teneffüshane bölümleri yapıldı ve 1906 yılında da hamam kısmı tamamlandı 1909'dan sonra adı Mektebi Sultani oldu Ziraat Mektebi Vali Mahmut Celaleddin Paşa tarafından, tarım konusunda bilgili elemanlar yetiştirmek üzere, 1891 yılının Mart ayında Hamitler Köyü Topal Mehmet Ağa'nın arazisinde Hüdavendigar Numune Çiftliği Ziraat Mektebi 20 öğrenci ile öğretime başladı Bu tarihten sonra okuldan uzun yıllar yaklaşık her yıl tatbiki eğitim alan 15 öğrenci mezun oldu 1904 yılında, Mülkiye İdadisi'nde 325, Hamidiye Senayi Mektebifıde 150, Ziraat Mektebı' nde 78 öğrenci okumaktaydı 1905'de Hamidiye Medresesi Muallimini adı ile bir okul açıldı Daha sonra okul Darülmuallimin adını aldı KAPLICALAR Roma'dan Bizans'a Bursa'da ilk hamamın Romalılar döneminde yapıldığı, Romalılar'ın ilk Bursa valisi Plinius tarafından yazılan bir mektuptan anlaşılmaktadır Doğu Roma imparatorlarından I Jüstinyen zamanında da Bursa imar edilirken Pythia'daki (Çekirge) sıcak su kaynakları halkın kullanımına açıldı Bu bölgedeki hamamlar Bizanslılar döneminde daha da önem kazandılar Osmanlı geleneğinde kaplıcalar Evliya Çelebi Bursa'nın sudan ibaret olduğunu söyler Osmanlılar döneminde Bursa'nın ilk kaplıca inşaatı, Jüstinyen'in iki kubbeli hamamına, Muradı Hüdavendigar'ın 1511'de iki kubbe daha ilave ettirmesiyle başladı Saray erkanından, İstanbul'daki tanınmış kişilerden ve büyükelçilerden, seyahate çıkmış yabancı prenslere, yabancı alim ve yazarlardan, devlet adamlarına kadar pek çok kişi bu şifalı sulardan nasiplerini almak üzere Bursa'ya gelirlerdi Bursa valisi Mehmet Tevfik Bey kaplıcalara gelen, Alman İmparatonı II Wilhelm'in eşi Augusta'nın erkek kardeşi Duc de Holstein ve eşini 6 Mayıs 1906'da, Bonapart ailesinden Prens Victor Napoleon'u 7 Haziran 1908'de, Carl Eduard Saxe Cobour dük ve düşesini de 4 Temmuz 1908'de ağırladı Soyunma yeri olarak bir giriş salonu veya camekân, bir soğukluk, bir de asıl yıkanılan yer halvet kısmından oluşan Bursa kaplıcası, Arif in divanında: Girenler içinde kalur Suyun dökünse can bulur Nicelere derman olur Kaplucası Bursa'nın diye tanımlanır Helmut von Moltke'nin Türkiye'den babasına yazdığı bir mektupda ise aynen şöyledir: "Türk hamamlarının keyfini sana evvelce yazmıştım Bursa'dakiler suni değil, tabiattan öyle sıcaktır ki insanın büyük, dupduru havuza girince haşlanmadan dışarı çıkabileceğine önceden inanmayacağı gelir Girdiğimiz hamamın terasının harikulade güzel bir seyri vardı ve öyle rahattı ki insan bir türlü ayrılmak istemiyordu" YOLLAR Marmara'ya kucak açan kıyılar 19 yy'da Hüdavendigar vilayetinin merkezi Bursa'ydı Merkeze; Balıkesir, Karahisar-ı Sahip, Kütahya kazaları ve Gemlik, Pazarköy, Mudanya, Yalova, Karamürsel, Tirilye, Bilecik, Lefke, Gölpazarı, Söğüd, Mihaliç, Kirmasti, İnegöl, Yarhisar, Yenikent, İznik, Pazarcık sancakları bağlıydı Bu kadar geniş topraklara sahip vilayetin Marmara Denizine ulaştığı önemli üç iskelesi vardı Gemlik, Samanlı dağlarının denize doğru uzanarak Bozburun'u oluşturduğu yerden başlayan körfezin sonunda olup, evveldenberi tersaneleriyle ünlüydü Gemlik'in poyraza kapalı bulunan limanı gemiler için sığınma yeriydi Daha Kuzey'de bir iskele olan Yalova, karayolu ulaşımının zorluğu açısından pek kullanışlı değildi En çok kullanılan iskele ise, Bursa Ovası'nın Marmara Denizi'ne açıldığı bir kapı olan, dutluk, zeytinlik ve bağlarla kaplı bölge Mudanya'ydı Adı, Evliya Çelebi'ye göre Konstantiniyye tekfurunun kızı Mudanya'dan gelmekteydi 1850'li yıllarda, sakin bir havada İstanbul'dan sekiz saat süren bir yolculuktan sonra Mudanya'ya varılırdı Poyrazın sert estiği günlerde ise, Bozburun'un önünde kabaran dalgalar bu seferleri yapan küçük gemilerin körfezin girişinde sabahlamalarını gerektirir, Mudanya'ya ancak ertesi gün varılabilirdi Karayolu Mudanya'ya gemiyle gelen kişinin, karaya ayak bastıktan sonra yalnızca atla Bursa'ya ulaşabilmesi mümkündü Etrafı bağlık bahçelik verimli bir kara parçası olan yol boyunca, uzun bir zaman Marmara Denizi'nin çekici manzaraları, denizi çevreleyen tepeler görülürdü Yumuşak bir eğimden sonra deniz manzaraları biter, bu defa da ileride servi ağaçlarıyla dolu bir ovadan yükselen kent görünürdü Olympos'un ormanlarla kaplı dik yamaçları üzerinde can bulan bu kentte yüzden fazla beyaz minare ve yuvarlak kubbe göze çarpardı Bursa'ya iyice yaklaşıldığında bir köprüye ve Nilüfer Irmağı'na ulaşılırdı Bu ırmak, koyu renk yapraklı dev gibi ceviz ağaçlarının, açık yeşil çınarların, zengin çayırlıklar ve dutlukların arasından kıvrıla kıvrıla akardı Bursa'ya yaklaşan her adım birbirinden daha çekici yeşil sürprizler sunardı Demiryolu Osmanlı yöneticilerinin demiryoluna verdikleri önem 19 yüzyılın ikinci yarısında iyice artmıştı Sultan Abdülaziz, 1871 yılında demiryolu ile ilgili bir irade yayımlattı Gerçekleştirilmesi düşünülen ana hat İstanbul-Bağdat arasındaydı Kurulan Asya Osmanlı Demiryolları'nın başına da Alman mühendis Wilhelm von Pressel getirildi Pressel'in projesi Haydarpaşa'dan başlıyor, bu ağın içinde Bursa-Mudanya hattı da yerini alıyordu Mudanya'dan Bursa'ya doğru raylar döşenmeye başlandı Bu hat, 1874 yılında bitirilebildi Bursa'ya ulaşabilmek için 185000 Osmanlı Lirası (4 200 000 Frank) masraf yapılmış ancak demiryolunun işletmeye açılması mümkün olamamıştı Proje bir müddet için rafa kaldırıldı Yarım kalan hattın inşasına 17 yıl sonra başlanabildi İmtiyazı almış olan M Nagelmakers, Bursa- Mudanya Osmanlı Demiryolları, Şirketi'ni kurarak hattı 1892 yılında hizmete açtı Bu yeni yolculuk biçimi ile Mudanya'dan kalkan tren iki saatte Bursa Acemler istasyonuna varırdı Bu demiryolunu işleten yabancı şirket olduğundan, tarifeler de alafranga saate göre yapılırdı Bu durum karışıklıklara neden olduğundan 5 Eylül 1892'de şirket tarafından çıkarılan bir yazı ile halk uyarılarak alafranga saate göre yolcuların kendilerini ayarlaması istendiyse de genel istek üzerine sonradan alaturka saate çevrildi |
Turizm İle İlgili Herşey |
08-19-2012 | #22 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Turizm İle İlgili Herşeyturizmin türkiye ekonomisindeki yeriTurizm, insanların sürekli yaşadıkları yer dışına yaptıkları seyahatler ve gittikleri yerlerde geçici konaklamalarından doğan ihtiyaçlarının karşılanması ile ilgili faaliyetlerdir İnsanlar, tarihin her çağında değişik nedenlerden dolayı seyahat etmişlerdir Ancak, günümüzde sanayinin gelişmesi, ulaşım ve haberleşme teknolojisinin ileri düzeye ulaşması, kişi başına gelirin artması, refah düzeyinin yükselmesi ve insanların kullanabilecekleri boş zamanlarının çoğalması; turizme, tarihte insanların ticari, dini ve askeri amaçlarla yaptıkları seyahatlerden çok farklı bir şekil vermiştir Bugünkü anlamıyla "turizm" deyimi, 19 yüzyılın sonlarına doğru kullanılmaya başlanmasına karşılık, 20 yüzyılın bir olgusu olarak gelişerek; günümüzde geniş kitleleri ilgilendiren sosyal ve ekonomik bir faaliyet haline gelmiştir Turizm II Dünya Savaşından sonra hızla gelişmiş, daha geniş halk kitlelerine ve uzak mesafelere yayılmıştır Günümüzde parasal ve kitlevi bir olay haline gelen turizmin; yarattığı ekonomik, sosyal, kültürel ve politik etkiler, ülke ekonomilerinde ve özellikle uluslararası ekonomik ve politik ilişkilerde önemli sonuçlar doğurmaktadır Bu durum, yalnız uluslararası turizm hareketinden büyük pay alan gelişmiş ülkelerde değil, aynı zamanda gelişmekte olan ülkelerde de turizme verilen önemi arttırmaktadır Ulusal ve uluslararası düzeyde kazandığı dev boyutlarla turizmin; yatırımları ve iş hacmini geliştiren, gelir yaratan, döviz sağlayan, yeni istihdam alanları açan, sosyal ve kültürel hayatı etkileyen, siyasal bakımdan da önemli toplumsal ve insancıl fonksiyonların gerçekleştirilmesini kolaylaştıran bir nitelik kazanması, ülkelerin dikkatinin bu ekonomik olay üzerinde yoğunlaşmasına neden olmuştur Özellikle gelişmekte olan ülkelerin karşılaştıkları ekonomik sorunların ve darboğazların aşılmasında, turizmin yarattığı dinamik ekonomik etkiler, söz konusu ülkelerin turizme daha çok önem vermesine neden olmuştur Dış ticaretin ve sanayinin finansmanı sorunu, ihracatı ve diğer döviz kazandırıcı faaliyetleri önemli hale getirmiş, bu durum, ihracatta büyümenin kısa vadede sınırlarına ulaşabileceği kanaati sonucunda, ihracat dışında diğer döviz kazandırıcı faaliyetlere de yönelinmesi gerektiğinin anlaşılmasına neden olmuştur Turizm, bu noktada çoğu gelişmekte olan ülkelerde; döviz kazandırıcı özelliği nedeniyle, dış ticaretin ve sanayinin finansmanında en etkili alternatiflerden birisi olarak dikkati çekmektedir Son yıllarda turizm sektörünün, ülke ekonomilerindeki önemi hızla artmaktadır Diğer sektörlere canlılık kazandırması, kazanılan döviz gelirlerinin ihracat ve GSMH içindeki payının artması ve yarattığı istihdam olanakları; turizme verilen önemin artmasına ve kaynakların bu sektöre akmasına neden olmaktadır Türkiye'de turizm sektörünün yapısal değişimi ve gelişiminin hızlanması 1980'li yıllarda başlamıştır Yapı değişikliğinin temel nedeni, bu yıllarda kitle turizmi için gerekli özel turizm altyapısının ve uygun turizm üstyapısının oluşturulmasıdır Elde edilen ekonomik veriler, turizmin Türkiye ekonomisini etkileyen bir sektör olmaya başladığını göstermektedir Uzun yıllar, kitle turizmi pazarına giremeyen Türkiye, son on yıldır bir yapı değişikliği içindedir Yapı değişikliği, turizm sektörünün çalışma biçim ve koşullarının uluslararası standartlara uyum göstermeye başlaması biçimindedir Bu çalışmanın amacı; gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin bu derece ilgisini çeken, karşılaşılan ekonomik sorunların hafifletilmesinde ve darboğazların aşılmasında bir ekonomi politikası aracı olarak kabul edilen turizmin, yarattığı ekonomik etkilerin özellikle Türkiye düzeyinde ortaya konmaya çalışılmasıdır Çalışmada; turizmin sosyal, kültürel, politik ve psikolojik fonksiyonları bir tarafa bırakılarak, sadece ekonomik etkileri incelenmiştir Bu incelemeler yapılırken, sadece "dış turizm" göz önüne alınmıştır Dört ana bölüm altında toplanan bu çalışmada, İlk Bölümde turizm ve turist kavramlarının tanımları ve özellikleri sıralanmış, belli başlı turizm türleri kısaca açıklanmış, bilimsel bir çalışma alanı olarak turizmin sosyal bilimler çerçevesindeki yeri ve sosyal bilimlerin çeşitli dallarıyla ilişkisi irdelenmiş ve son olarak da turizmi geliştiren faktörlere yer verilmiştir Çalışmanın İkinci Bölümünde önce, dünyada ve Türkiye'de turizmin tarihsel gelişimi açıklanmıştır Daha sonra Türkiye turizminin, diğer önemli turizm ülkeleri ile turist sayısı ve dış turizm gelirleri açısından karşılaştırılması yapılmıştır Bu karşılaştırma yapılırken; Avrupa, Amerika, Afrika ve Asya Kıtasındaki önemli turizm ülkeleri incelenmiştir Üçüncü Bölümde, önce turizmin sektörel özelliği, turizm ürününün tanımı, bileşenleri ve özellikleri açıklanmıştır Daha sonra ise turizm sektöründeki işletme türlerinin yapısı, yerine getirdiği işlevler ve turizm sektöründeki yerleri ortaya konmuştur Son olarak da turizm sektöründeki arz-talep yapısı ve onları belirleyen faktörler açıklanmaya çalışılmıştır Çalışmanın Dördüncü Bölümünde, turizmin başlıca ekonomik etkileri genel anlamda ve Türkiye ekonomisi açısından 1980 sonrası göz önüne alınarak incelenmiştir Bu incelemede; turizmin dış ödemeler bilançosu, milli gelir, istihdam ve diğer sektörler üzerindeki etkileri sayısal verilerle açıklanmaya çalışılmıştır Son olarak Türkiye'nin dış turizm gelirlerinin tahmini üzerine bir ekonometrik çalışmayla söz konusu sektörden elde edilen gelirlerin önümüzdeki yıllarda nasıl bir seyir izleyeceği ortaya konulmaya çalışılmıştır Sonuç bölümünde ise, çalışma ve ulaşılan sonuçlar ana hatları ile özetlenmiştir Türkiye'de turizm sektörünün durumu ve dünya genelindeki payı göz önüne alınarak; aşırı rekabete konu olan turizm piyasasından ileride daha fazla pay kapmak için alınabilecek önlemler ve çözüm önerileri bu bölümde dile getirilmiştir |
Turizm İle İlgili Herşey |
08-19-2012 | #23 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Turizm İle İlgili Herşeymardin turizmi MARDİN GENEL BİLGİLER Yüzölçümü: 8891 km² Nüfus: 705098 (2000) İl Trafik No: 47 Mardin, mimari, etnografik, arkeolojik, tarihi ve görsel değerleri ile zamanın durduğu izlenimini veren Güneydoğunun şiirsel kentlerinden biridir Mardin'de, farklı dini inanışlar paralelinde, sanatsal açıdan da tarihi değeri olan camiler, türbeler, kiliseler, manastır ve benzeri dini eserler barındırmaktadır Mardin, İpek Yolu güzergahında olup, 5 han ve kervansaray mevcuttur İLÇELER: Mardin ilinin ilçeleri; Dargeçit, Derik, Kızıltepe, Mazıdağı, Midyat, Nusaybin, Ömerli, Savur ve Yeşilli 'dir Mardin Müzesi Mardin Merkez 1 Cadde Cumhuriyet Alanı Atatürk heykeli yanındadır Binanın doğu tarafına bitişik olan Meryem Ana Kilisesi'nin müzeye bakan kapalı portalindeki kitabeye göre bina, 1895 yılında Antakya Patriği İgnatios Behnam Banni tarafından Süryani katolik patrikhanesi olarak yaptırılmıştır Adres: Cumhuriyet Meydanı Mardin Tel482) 212 16 64 Ören yerleri Dara Harabeleri: Mardin'in güneydoğusunda 30 km uzaklıkta Oğuz Köyü'ndedir Burası eski Mezopotamya bölgesinin en ünlü kentidir Dara Kent Kalıntıları, kayalar içinde oyulmuş çevresi 8-10 kilometreyi bulan geniş bir alana yayılmıştır Buralarda mağara evler vardır Kent kalıntıları içinde kilise, saray, çarşı ve depoları, zindan, tophane ve su bendi halen görülebilmektedirAyrıca köyün etrafında kayalara oyulmuş 6-7 kadar mağara eve rastlanır Bunların tarihi Geç Roma (Erken Bizans) dönemine kadar gider Midyat Mardin gibi bir müze kent olan Midyat, Mardin'den yaklaşık 15 saat uzaklıkta yer alır Mardin'e benzer evlerin, taş konakların, kemerli geçitlerin, minare gibi yükselen çan kuleleriyle Süryani kiliselerinin bulunduğu Midyat, bir ortaçağ kentini andırmaktadır Bölgeyi Süryanilerin yavaş yavaş terk etmesi ve göç almasıyla şehir merkezi 2 km ötedeki Estel'e kaymıştır Telkari diye bilinen taş işçiliğinin en güzel örnekleri Midyat'taydı Bir kaç telkari ustası Midyat çarşısında mesleklerini sürdürmekte direniyorlar Mutlaka izlemelisiniz Mardin'in bu çok önemli ilçesi gümüş işçiliğiyle de ünlüdür El sanatları açısından önemli bir yöre olan ilçe turistik açıdan oldukça çekicidir İlçenin 18 km doğusunda bulunan Deyrulumur Manastırı MS397 yılında inşa edilmiştirMS640 yılında Hz Ömer zamanında Arap-İslam ordusu Süryanilerle işbirliği yaparak Mezopotamya'ya girince,özellikle bu eserin korunması için Hz Ömer' in emri ile ayrıcalık tanımıştır Manastırda eskiden içinde zengin bir kütüphane bulunmaktaydı Ayrıca içinde binlerce öğrencinin eğitim aldığı bir teoloji fakültesi bulunmaktadır Midyat'ta Meşe, Bitim, Antepfıstığı gibi ürünler ve kendine has acur, kavun yetiştirilir Dünyanın en kaliteli üzümlerinin yetiştiği kavşak noktasıdır Kaleler Mardin Kalesi: MS975-976 tarihlerinde Hamdaniler tarafından inşa ettirilmiştir Kalede, cami, hamam, mahzen ve birçok ambar bulunmaktadır Dara Kalesi: Mardin'in 30 km uzaklığındadır Kale, İran Hükümdarı tarafından inşa ettirilmiştir Cami, Kiliseler ve Manastırlar Önemli bir İnanç Turizmi merkezi olan Mardin'de merkezde Ulu Cami, Meryemana Kilisesi ve Patrikhanesi, Mor Yusuf Kilisesi (Surp Hovsep), Deyruülzzafaran Manastırı (Mor Hananya), Deyrulumur Manastırı (Mor Gabriyel), Mor Yakup Manastırı (Nusaybin), Midyat Meryemana Manastırı ve Mor Dimet Manastırı görülmeye değerdir Medreseler Zinciriye Medresesi: Mardin merkezde olup, 1214 'de inşa edilmiştir Kasımiye Medresesi: Mardin'in güneybatısında yer alan Medrese, Mardin yapılarının en büyüklerindendir 1469-1503 yıllarında yaptırılmıştır NE YENİR? Mardin'in çok özel yöresel yemekleri mevcuttur Özellikle kıbbe, çiğ köfte, keşkek, zerde, cevizli sucuk, helva çeşitleri, cevizli tatlılar yenebilir NE ALINIR? Mardin'in meşhur telkari gümüş işlemesi alınabilir YAPMADAN DÖNME Mardin Müzesi, Deyrulzaferan Manastırı ile Kasımpaşa Medresesi görmeden, Badem şekeri, leblebi, ceviz sucuğu tatmadan, Telkariden gümüş işleme almadan, Kiraz Festivaline gitmeden Dönmeyin |
Turizm İle İlgili Herşey |
08-19-2012 | #24 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Turizm İle İlgili HerşeyMardin Kültür Turizmi Müzeler ve Örenyerleri Mardin Müzesi Mardin Müzesinde, Eski Tunç, Orta Tunç, Geç Tunç, İlk Demir Çağı, Assur, Urartu, Pers, Roma, Bizans, Selçuklu, Artuklu ve Osmanlı devirlerine ait seramikler, damga ve silindir mühürler, sikkeler, kandiller, figürinler, gözyaşı şişeleri, takılar ve vazolar sergilenmektedir Müzede arkeoloji ve etnografya sergi salonları, kütüphane, konferans ve dinlenme salonları yer almaktadır Dara Ören Yeri Mardin’in 30 km güneydoğusunda bulunan Oğuz köyünde yer almaktadır Eski Mezopotamya'nın en önemli kentlerinden birisi olan Dara, bugün küçük bir köy yerleşmesi haline gelmiştir Büyük İskender’le Pers İmparatoru Darius’un savaşına sahne olmuş bu antik yerleşim İran Hükümdarı ünlü "Darayuvaşi" tarafından kurulmuş ve çeşitli dönemlerde İranlılarla Romalılar arasında el değiştirmiştir Kent, 7 yüzyıl sonlarına doğru Emevilerin, daha sonra Abbasilerin, 15 yüzyılda da Türklerin hâkimiyetine girmiştir Kalıntılar arasındaki büyük kesme taşlar ve bulunan sikkelerden Dara'nın geçmişte büyük ve görkemli yapılara ve zengin hazinelere sahip olduğu anlaşılmaktadır Kaya içine oyulan yapılardan oluşan Dara kenti, çevresi ile birlikte geniş bir alana yayılmakta olup, kentin doğusunda yer alan kaya mezarları Kuruçay'a kadar uzanmaktadır Çevresi 4 km’lik bir surla korunan kentin güney ve kuzeye açılan iki kapısı bulunmaktadır İç kale, kentin kuzeyinde ve 50 m yüksekliğindeki tepenin üst düzlüğüne kurulmuştur Kent içinde kilise, saray, çarşı, zindan, tophane ve su bendi kalıntıları halen görülebilmektedir Köyün kuzeyinde, güneye doğru inen kayalar oyularak görkemli bir su bendi inşa edilmiş olup, bentte bugün bile su bulunmaktadır Ayrıca köyün etrafında tarihleri Geç Roma dönemine kadar giden mağara evlere rastlanmaktadır Gırnavaz Höyüğü Nusaybin’in 4 km kuzeyinde, Habur Nehri kollarından biri olan Çağ Deresi’nin doğusunda takriben 300 m çapında ve 24 m yüksekliğinde, höyük karakterinde bir yerleşim yeridir Arkeolojik bir merkez olarak ilk kez 1918 yılında bilim dünyasına tanıtılan Gırnavaz, daha sonraki yıllarda çeşitli araştırmalara konu olmuştur 1991 yılına kadar yürütülen çalışmalarda Gırnavaz’ın MÖ 4 binden MÖ7 yüzyıla kadar sürekli yerleşim yeri olarak kullanıldığı ortaya çıkarılmıştır Kazılar sonucu ortaya çıkarılan mezarlarda paha biçilmez metal silahlar, süs eşyaları, vazolar, kandiller, mühürler ve tabletlere rastlanılmıştır Kaleler Mardin Kalesi 10 yüzyılda Hamdaniler tarafından inşa edilen kale, 1 km uzunluğunda, 30-150 m genişliğindedir Çeşitli zamanlarda Mardin’e uğrayan gezginlerin verdikleri bilgilerden kalede çok sayıda yapı olduğu anlaşılmaktadır Mardin'e hâkim bir manzaraya sahip kalenin bir başka özelliği de, doğal kaya üzerine çok az eklentilerle müstahkem bir hale getirilmiş olmasıdır Fafih Kalesi Ömerli’nin 8 km güneydoğusunda, Beşikkaya köyü yakınındadır Kalenin bulunduğu yer aynı zamanda eski bir yerleşim bölgesidir Rabbat Kalesi Derik ilçesinin 15 km batısında, Hisaraltı köyü sınırları içindedir Köyün kuzeyinde yer alan dar bir vadide yükselen bir tepenin üstünde kurulmuş olan Rabbat Kalesi, Artuklu devrinin en büyük eserlerinden birisidir Marin - Merdis Kalesi Nusaybin ilçesinin 15 km kuzey doğusunda Eskihisar köyünde yer alan Marin Kalesi, eski Merdis şehrinin içinde yüksek bir kayalık üzerinde inşa edilmiştir Kalenin çevresi yaklaşık 1500 m olup, 12 kule ile desteklenmektedir Kalenin kimler tarafından yapıldığını gösterir herhangi bir buluntu yoksa da, inşa tarzı Bizans yapımı olduğuna işaret etmektedir Aznavur Kalesi Nusaybin ilçesinin 14 km kuzey doğusunda yer alan Aznavur Kalesi, geniş bir vadide yükselen iki tepe üzerinde kurulmuştur 970 yılında Abdullah Bin Hamdan tarafından inşa ettirilen kale 400 m uzunluğunda ve 30-60 m genişliğinde olup, 14 burç ve 2 gözetleme kulesi ile tahkim edilmiştir Camii - Medrese ve Külliyeler İnanç Turizmi Şeyh Çabuk Camii Cumhuriyet Alanındadır 15 yüzyıla tarihlenen yapının ana mekanı çarpık bir plana sahiptir Bahçesine basit, sivri kemerli kapıdan, ana mekana ise kuzeybatıdaki kapalı bölümden girilir Güneyinde türbe ya da zikir yeri olduğu düşünülen çapraz tonozlu mekan yer alır Hamit Camii Savur Kapısı’na giden yol üzerindedir En erken 15 yüzyıla tarihlenebilen yapı 19 yüzyıl sonlarında onarımını yaptıran kişinin adıyla anılmaktadır Kuzeydeki basit bir kapıdan avluya girilir Şeyh Mahmud Türki (Şeyh Ali) Camii Necmeddin Mahallesi’ndedir 15 yüzyıl Artuklu yapısı olduğu sanılmaktadır Dıştan basit bir ev görünümünde olan yapı minaresizdir; ancak kuzeydeki kalıntının minare kaidesi olduğu öne sürülmektedir Pamuk Camii Medrese Mahallesi’nde, ana caddededir Yapının altındaki depoda yağ küpleri bulunduğundan bir Bizans şapelinin üstüne yapıldığı sanılmaktadır 11 yüzyıl kayıtlarında ise yapıyı Şeyh Mehmed Dinari adlı kişinin yaptırdığı yazılıdır Yapının ana mekanı, ortada çapraz tonoz, yanlarda ise beşik tonozla örtülüdür Reyhaniye Camii Çarşı içinde, Ulu Cami ile Şehidiybe Medresesi arasındadır Yazıtlarının 19 yüzyıldan olmasına rağmen 1540 tarihli vakıf kayıtlarında adı geçmektedir Reyhaniye Camii’nin 15 yüzyıl sonunda ya da 16 yüzyıl başlarında yapıldığı, 19 yüzyılda da onarıldığı tahmin edilmektedir Ana mekan, yörede çokça rastlanan mihrap önü kubbeli yapıların gelişmiş bir örneğidir Kare kaideli, sekizgen gövdeli minarenin şerefeden sonrası silindirik biçim alır ve sivri külahla son bulur Arap (Azap) Camii Savur Kapısı’na giden yol üstündedir Yapım tarihi bilinmemekte birlikte, 16 yüzyıl kayıtlarında adı geçen Azaplar Ağası Mescidinin bu yapı olduğu sanılmaktadır Dikdörtgen planlı, beşik tonozlu caminin girişi batıdadır Zairi (Şeyh Muhammed Ezzerar) Camii Necmeddin Mahallesi’nin güneyindedir Giriş kapısı üstündeki yazıtta 17 yüzyıl sonunda yapıldığı yazılıdır Avlunun güneyindeki kareye yakın planlı ana mekan Geç dönem ekleriyle geniş bir alanı kaplamıştır Yapı minaresizdir Hacı Ömer (Halife) Camii Diyarbakır Kapısı’na doğru, ana caddenin güneyindeki sokak içindedir Mimari biçimi, yeni sıvanın altında kabartma olarak beliren 1724/1725’in yapım tarihi olabileceğini düşündürmektedir Avlusu ve ekleri ile dikdörtgen bir alan kaplayan cami moloz taştandır Ana mekan kuzeydeki basit bir kapı ile girilen, beşik tonozlu dikdörtgen planlı bölümdür Ulu Cami (Cami-i Kebir) Mardin’deki camilerin en eskisidir Altı paye üzerine oturan kubbe bütün mekana hâkimdir Çapraz tonozlu revaklardan yalnız kuzeyde beş bölüm kalmış, diğerleri kaybolmuştur Burada revaklar arasında küçük bir eyvan dikkati çeker Minaresi, Artuklu Hükümdarı Kudbeddin İlgazi zamanında inşa edilmiştir (1176) Artuklu hükümdarlarından Melik Salih bir kısım malını bu camiye vakıf yapmıştır Bunlar 38 dükkan, 1 hamam, Bab-ı Cedid civarında bir bahçe ve Mardin köylerinde birçok bağdan oluşur Mardin’in en önemli ibadet merkezlerinden biri olan Ulu Cami, devasa yapısıyla tarihin ihtişamını günümüze taşımaktadır Abdüllatif (Latifiye) Camii Cumhuriyet Alanı’nın güneyindedir Taçkapı yazıtından 1371’de Artuklu sultanlarından ikisinin döneminde görev almış Abdüllatif’in yaptırdığı anlaşılmaktadır Günümüzdeki minareyi 1845’te Musul Valisi Gürcü Mehmet Paşa yaptırmıştır Caminin bulunduğu avluya, doğu ve batıdaki kapılardan girilir Doğudaki taçkapı Mardin’deki kapıların en iyi korunmuş olanıdır Caminin güneydeki avluya geçiş yerleri geç dönemlerde küçültülmüş ya da kapatılmıştır Günümüzdeki yapıya doğudan açılan kapıdan girilmektedir Minber ve mahfil, geç dönem Selçuklu ahşap işçiliğinin özgün örnekleridir Melik Mahmut Camii Savur Kapı’da bulunmaktadır Yatık bir dikdörtgen alanı kaplayan ve yanlardan dar sokakların ayrıldığı, taş işlemeli ana girişi küçük bir meydana açılmaktadır Kitabesinden 1312-1362 yılları arasında Artuklu Hükümdarı Melik Salih tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır Halk arasında bu camiye Melik Mahmut Camii adı verilmekte olup, bu adın Artuklu Hükümdarı Melik Mahmut'un burada bulunan kabrinden kaynaklandığı düşünülmektedir Şehidiye Camii ve Medresesi Şehidiye Mahallesi’ndedir Katip Ferdi, bu yapının Sultan Melik Nasruddin Artuk Aslan tarafından 1201-1239 yaptırılıp kendisinin de buraya gömüldüğünü bildirmektedir Araştırmacılar, medreseyi genellikle 13 yüzyıl başına tarihlendirmektedir Her iki durumda da medrese 13 yüzyılın ilk yarısında kurulmuş olmalıdır 1916 yılında camiye bu gün ayakta duran minaresi ilave edilmiştir Kızıltepe Ulu Cami Kızıltepe ilçe merkezinin kuzeybatısındadır Mihrap üstündeki yazıttan 1204’te tamamlandığı anlaşılmaktadır Yapı kesme taş ve tuğladandır Avlu dikdörtgen planlıdır Avlunun doğusunda ve batısında benzer mekanlar yer almaktadır Dış duvarlardaki çıkıntılar temel izleridir Cami, dikdörtgen planlı ve üç neflidir Ana mekandaki zengin taş işlemeli mihrap nişi dikkat çekicidir Eminüddin Külliyesi Kentin güneybatısında, Mesken Mahallesi’ndedir Artuklu Sultanı Necmeddin İlgazi (1108-1112) ile kardeşi Eminüddin yaptırmıştır Eminüddin’in başlatıp ölümünden sonra kardeşi Necmeddin İlgazi’nin tamamlattığı yapılar topluluğu cami, medrese, hamam, çeşme, bimaristan (hastane) yapılarından oluşmaktadır Mimarı bilinmemektedir Şeyh Kasım Halveti Türbe ve Mescidi Yeni Kapı Hamamı yakınında, evler arasındadır 15 yüzyıldan sonra yapıldığı tahmin edilmektedir Hazireli, namazgahlı küçük bir yapıdır Son yıllarda onarılarak avlunun kuzeyine eyvan ve ekler yapılmıştır Zinciriye Medresesi Medrese Mahallesi’nin kuzeyinde yer almaktadır 1385 yılında Melik Necmeddin İsa tarafından yaptırılmıştır “Sultan İsa Medresesi” adı ile de tanınır Timur ve ordusuyla mücadele etmiş olan Melik İsa bir süre bu medresede hapsedilmiştir Girişindeki taş işlemeler ve dilimli kubbeleriyle dikkat çeken medrese iki avlulu ve iki katlı olup, avluların dışında kalan mekanlar iyice yayılmıştır Medresede Sultan İsa Türbesi ve birçok eski kitabe mevcuttur Medrese aynı zamanda rasathane olarak kullanılması dolayısıyla yüksekte kurulmuştur Bu yapı, geçmişte müze olarak da kullanılmıştır Sıttı Radviyye (Hatuniye) Medresesi 1177 yılında Kutubeddin İlgazi’nin annesi tarafından Sıtraziye Camii ile aynı tarihte inşa ettirilen Hatuniye Medresesi, iki eyvanlı ve revaklı avlulu, iki katlı bir yapıdır Ana eyvanın yanında, içi rölyef bezemeli tromplu kubbesi ile türbe yer alır Cami içinde Hz Muhammed’e ait olduğu kabul edilen ayak izi mevcuttur Lahitler bu yöredeki Artuklu eserlerinin en önemlilerinden biri olan bu medreseyi ayrıcalıklı bir konuma sokar Şah Sultan Hatun Medresesi Akkoyunlu Hükümdarı Kasım Bin Cihangir’in yeğeni İbrahim Bey tarafından yaptırılmıştır Medrese, Tekke Mahallesi’nde bulunmaktadır Melik Mansur Medresesi Artuklu eseri olan bu yapı, Gül Mahallesi’nin kuzeydoğusundadır İçinde lahitlerin bulunduğu bu medrese günümüzde mescit olarak kullanılmaktadır Altunboğa Medresesi Yapı, merkez ilçede bulunmaktadır 13 yüzyıl sonu ile 14 yüzyıl başında yapılan medresenin günümüzde çeşme olarak kullanılan bölümü sağlamdır Kasımiye Medresesi Mardin kentinin güneybatısındaki tepelerin altında yer alan yapının inşasında düzgün kesme taş kullanılmıştır Yapının mimari tarzından, Artuklu devrinde yapımına başlandığı ve Akkoyunlular döneminde tamamlanmış olduğu anlaşılmaktadır Plan özellikleri, taş işçiliği ve süsleme motifleri, devir özelliklerine uygun olmasa da, bu anıtsal yapının Mardin’deki Artuklu devrinin son eserlerinden birisi olduğunu söylemek mümkündür İki teras üzerine iki katlı olarak inşa edilmiş medrese, cami ve türbe ile birlikte külliye şeklindedir |
Turizm İle İlgili Herşey |
08-19-2012 | #25 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Turizm İle İlgili Herşeyturistik yerler Bartın sitesi BARTIN hakkında merak edilen her şey buraad Amasra Inkumu Güzelcehisar Ulus Kurucaşile Bartında ki Otellerimiz Pansiyon ve turistlik tesislerimizle Bartın Resimleri Hit:859 , Ziyaretçi:859 , Detay , Oylayan:3 , Puan:2 , Link hatalı , Puan ver: (1) (2) (3) (4) (5) ocaklarda tatil erdek ocaklar beldesinde denize yakın doğanın içinde kiralık yazlık! her yaşa her tür eğlence ve sadece istanbuldan ido hızlı deniz feribotuyla 15 saat uzaklıkta Sitemizi mutlaka incelemeden tatilinizde karar vermeyin Hit:245 , Ziyaretçi:266 , Detay , Oylayan:7 , Puan:3 , Link hatalı , Puan ver: (1) (2) (3) (4) (5) Ador Turizm Ador Turizm Hit:212 , Ziyaretçi:212 , Detay , Oylayan:0 , Puan:0 , Link hatalı , Puan ver: (1) (2) (3) (4) (5) Çakraz köyü ile ilgili bir web sayfası Bartın İli Amasra ilçesi Çakraz beldesi ile ilgili bir web sayfasıFotoğraflar yazılar haberlerden oluşmaktadır Hit:200 , Ziyaretçi:200 , Detay , Oylayan:5 , Puan:2 , Link hatalı , Puan ver: (1) (2) (3) (4) (5) Airalfa Airalfa Hit:139 , Ziyaretçi:139 , Detay , Oylayan:1 , Puan:5 , Link hatalı , Puan ver: (1) (2) (3) (4) (5) Malatya tatil ve turizm portalı Malatya Tatil ve Turizm Portalı Malatya hakkında bilgiler mesire ve gezi yerleri fuarlar indirimli oteller ve tuarlar Nemrut hakkında bilgiler Kayısı şehri Malatya'nın yeni portalı Hit:118 , Ziyaretçi:118 , Detay , Oylayan:0 , Puan:0 , Link hatalı , Puan ver: (1) (2) (3) (4) (5) Ağva Belediyesi Ağva Turizm ve Tatil Rehberi, Ağva Otelleri, Ağva Motelleri ve Ağva hakkında bilmek istedikleriniz Ağva Konaklama, Ağva Restoran, Ağva Otel, Ağva Pansiyon, Ağva Hotel, Ağva Motel, Ağva Restaurant Hit:115 , Ziyaretçi:115 , Detay , Oylayan:2 , Puan:1 , Link hatalı , Puan ver: (1) (2) (3) (4) (5) Mardin rehberi, doğu turizmi Mardin hakkında herşey Mardin yemekleri resimleri ekonomisi turistik yerleri doğa güzellikleri tarihçesi Hit:115 , Ziyaretçi:115 , Detay , Oylayan:0 , Puan:0 , Link hatalı , Puan ver: (1) (2) (3) (4) (5) Amasya yeşil yenice amasya yeşil yenice Hit:111 , Ziyaretçi:111 , Detay , Oylayan:2 , Puan:2 , Link hatalı , Puan ver: (1) (2) (3) (4) (5) Bilecik forum bilecik Bileciklilerin Sohbet ve Muhabbet Forumu Hit:105 , Ziyaretçi:105 , Detay , Oylayan:0 , Puan:0 , Link hatalı , Puan ver: (1) (2) (3) (4) (5) Tatildeyim-tatil ve gezi portalı Türkiye'mizin cennet yörelerini detaylarıyla tanıtan gezi ve tatil portalı Gerçekten geziyormuş gibi Hit:89 , Ziyaretçi:89 , Detay , Oylayan:1 , Puan:2 , Link hatalı , Puan ver: (1) (2) (3) (4) (5) Doğubayazıt forum Şiir fıkra hikaye aşk aile cinsellik güzel komik bayram kandil yılbaşı sms mesaj kürtçe türkçe yabancı müzik e-book e-kitap film bulabileceğiniz Doğubayazıt Sanal Buluşma ve Yardımlaşma Portalı bazid Forum Hit:85 , Ziyaretçi:85 , Detay , Oylayan:0 , Puan:0 , Link hatalı , Puan ver: (1) (2) (3) (4) (5) Kazım koyuncu anısına tüm karadenizin bulustuğu tek adres Hit:80 , Ziyaretçi:80 , Detay , Oylayan:0 , Puan:0 , Link hatalı , Puan ver: (1) (2) (3) (4) (5) Açelya Tour Açelya Tour Hit:75 , Ziyaretçi:75 , Detay , Oylayan:1 , Puan:1 , Link hatalı , Puan ver: (1) (2) (3) (4) (5) cankirinet WwwCankiriNet Hit:72 , Ziyaretçi:72 , Detay , Oylayan:0 , Puan:0 , Link hatalı , Puan ver: (1) (2) (3) (4) (5) Bastan cikarici exotic Mutlaka Görülmeli Hit:67 , Ziyaretçi:67 , Detay , Oylayan:0 , Puan:0 , Link hatalı , Puan ver: (1) (2) (3) (4) (5) Çorum-hımıroğlu köyü Çorum-Hımıroğlu Köyü Web SitesiYüzlerce fotoğrafıyla alanında bir numaraSoyağacı forum anılar bedava email Hit:65 , Ziyaretçi:65 , Detay , Oylayan:0 , Puan:0 , Link hatalı , Puan ver: (1) (2) (3) (4) (5) Gezginturk-dünya parmaklarının ucunda Gezginle dunyayı ayaklarınıza getirdikA dan Z ye butun illerimizin ayrıntılı tanıtımları oyun oynayabilir siirleri okuyabilir ekart gonderebilir ekitap indirebilirsiniz Hit:63 , Ziyaretçi:63 , Detay , Oylayan:0 , Puan:0 , Link hatalı , Puan ver: (1) (2) (3) (4) (5) Saroznet - saroz u kesfet saroznet - Saroz u Kesfet Hit:59 , Ziyaretçi:59 , Detay , Oylayan:0 , Puan:0 , Link hatalı , Puan ver: (1) (2) (3) (4) (5) Antalyawebnet Akdeniz ve Antalyanın en kapsamlı bilgi portalı Hit:58 , Ziyaretçi:58 , Detay , Oylayan:0 , Puan:0 , Link hatalı , Puan ver: (1) (2) (3) (4) (5) |
Turizm İle İlgili Herşey |
08-19-2012 | #26 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Turizm İle İlgili Herşeyelazığ yemek kültürü ve turizmi Elazığ Elazığ yemekleri Tarih boyunca kültür, sanat, ticaret şehri olma özelliğini korumuş olan Harput'tan günümüz Elazığ'ına uzanıyoruz Bu tarihsel süreç boyunca oluşan kültürel ve sosyal çeşitlilik Elazığ mutfağına da yansımış Elazığ Fırat havzasının 'Yukarı Fırat Bölümü'nde, tarihi Harput Kalesi'nin bulunduğu tepenin eteklerinde kurulmuş bir şehir Aynı zamanda pek çok uygarlığa tanıklık etmiş Kimler gelmiş, kimler geçmiş Elazığ'dan: Hurriler, Hititler, Urartular, Romalılar, Sasaniler, Araplar, Çubukoğulları, Artukoğulları, İlhanlılar, Dulkadiroğulları, Akkoyunlular ve Osmanlılar Elazığ'ın yerleşim yeri yeni olmakla birlikte, bölgenin tarihi çok eski çağlara dayandığı için Elazığ'dan söz ederken Harput'un tarihi ile birlikte anmak gerekiyor Harput 1999 yılında tüm dünya tarafından ilgi ile izlenen güneş tutulmasına tanıklık etmişti Daha doğrusu tarihi güneş tutulmasının tüm dünyada en güzel görülebilen yerlerinden biri olarak adını duyurmuştu Yöredeki tüm oteller dolmuş, hatta rezervasyonlar 1 yıl öncesinden yapılmıştı Bu nedenle bizler de ancak Malatya'daki Kayısı Otel'de yer bulabilmiştik O gün Elazığ'a gitmek üzere sabah yola çıktık Birkaç saat sonra büyük bir şehirle karşı karşıyaydık Cadde ve sokaklarının karmaşası İstanbul'u aratmıyordu Otobüslerle Harput Kalesi'nin bulunduğu tepeye doğru yol alırken arkamızda bıraktığımız manzara büyüleyiciydi Güneş tutulması sonrası, sanıyorum belediyenin katkılarıyla, Harput'un girişindeki eski bir Harput evinde misafirlere kurulmuş muhteşem bir sofraya konuk olduk Ev muhteşemdi Büyük bir misafir odasına yer sofrası kurulmuştu Sofrada Elazığ yöresine ait yemekler bizi bekliyordu Kurutlu çorba, Sırın, Pestilli yumurta, Göme, Mukaşerli pilav, Harput köftesi, Pekmez helvası ve Gül tatlısı şu an hatırlayabildiğim yemekler Bir odada köy kadınları yerel kıyafetleriyle ekmek pişiriyor, merakla kendilerini izleyenlere yufka ekmekten hazırladıkları dürümleri ikram ediyorlardı Yörenin ilerigelenleri ile yaptığımız sohbetlerden Elazığ-Harput mutfağı hakkında epeyce bilgi edindik Çeşit çeşit yemek Yöre mutfağında 150'ye yakın yemek çeşidi var Ancak bir kısmının tarifi birbirine çok yakın olduğu için literatüre sadece isimleri geçmiş Elazığ'da -özellikle kırsal kesimde- sabah, öğle ve akşam öğünleri dışında 'kuşluk yemeği' ve 'yatsılık' denilen pestil, ceviz, orcik ve meyvelerin bulunduğu sofralar kuruluyor Kış mevsimi için hemen her evde meyve ve sebze kurutuluyor, turşu, salamura yapılıyor, şehriye, erişte kesiliyor, kurut ve tarhana hazırlanıyor Bunun yanı sıra tandır ekmeği yapımı, kavurma hazırlama, orcik, pestil ve dut unu hazırlıkları da imece usulüyle gerçekleşiyor Elazığ yemeklerine şöyle bir göz atarsak; çorbalar, lapalar, et yemekleri, köfteler, dolma ve sarmalar, ekmekli yemekler, sebze yemekleri, pilavlar, börekler, helvalar, yumurtalı yemekler, tatlılar, hoşaf ve şerbetler şeklinde ayırmak mümkün Çorbalardan özellikle ayranlı ve kurutlu çorbalar nefis Tutmaç, yeşil mercimek, kavurma ve kuruttan yapılan Tutmaçlı çorba; nohut ve hamurla hazırlanan Kulaklı çorba, mermicek, börülce, nohutla hazırlanan Anamaşı yörenin özgün çorbalarından Sebze yemeklerinde pirpirim (semizotu), patlıcan, kabak gibi sebzeler kullanılıyor Işgın adlı bir bitkiden hazırlanan Işgınlı yumurta'ya denk gelirseniz tatmanızı öneririm Yer sofrası sohbeti sırasında biri 'Size Yarım kuzu tattıramadık' demişti Tahmin ettiğiniz gibi bu bir et yemeği değil Yumurtalar haşlanıp iri doğranıyor Üzerine baharat ve yeşillik ekleniyor Ekmek arası ya da yufkada dürüm yapılarak yeniyor Et yemeklerinde kıyma genellikle bulgurla birliktelik oluşturuyor Yörede pekmez çok kullanıldığından helva, tatlı, hoşaf ve şerbetlerde de bol bol görüyoruz pekmezi Biraz da gezelim! Elazığ'a geldiğinizde kolay kolay ayrılamıyorsunuz bu ilden Gezilecek görülecek o kadar çok yer var ki En başta Harput bölgesi; burası tam bir açıkhava müzesi görünümünde Hemen her dönemden tarihi esere rastlamak mümkün Ayrıca kaplıca turizmi açısından da tercih ediliyor Harput'un kuzeydoğusunda, Elazığ'a 11 km uzaklıkta Buzluk mağarası var Yaz aylarında mağaranın yapısı ve hava sirkülasyonu nedeniyle içeride doğal sarkıt dikitler oluşuyor Buna karşın kış aylarında tam tersine sıcak hava oluşuyor Bunlardan başka Elazığ'a 22 km uzaklıkta, Hazarbaba ve Mastar Dağları arasında sıkışmış tektonik bir göl olan Hazar Gölü çevresinde kamp ve dinlenme tesisleri var Göl kıyısındaki özel kuruluşlara ait plajlar yazın çok ilgi görüyor Göl doğal güzelliği, her türlü su sporlarına uygun olması nedeniyle önemli bir turizm potansiyeli yaratıyor Keban Barajı'nın inşaasından sonra oluşan baraj gölü de halkın eğlence ve mesire alanlarından biri haline gelmiş Gölde sazan balığı yetiştirilerek çevredeki lokantalara satılıyor Baraj gölü üzerinde çalışan feribotlar, düzenli seferlerle Elazığ'ın Ağın, Pertek ve Çemişgezek ilçeleri arasında ulaşımı sağlıyor Tarihi eserlere gelince; Harput Kalesi?nin güneyinde bulunan Meryemana Kilisesi, en eski Süryani Kilisesi Ulu Camii, Kurşunlu Camii, Sarahatun Camii, Fethi Ahmet Baba Türbesi, Mansur Baba Türbesi, Arap Baba Türbesi ve Çimşitbey Hamamı ziyaret edebileceğiniz tarihi eserlerden bazıları Çayda çıra Elazığ halkoyunlarından 'Çayda çıra', elde tabaklara konan mumlarla karanlık bir mekânda başlanarak oynanıyor Elazığ'ın simgesi olan bu oyunun doğuşu hakkında ilde pek çok efsane anlatılıyor İşte bunlardan biri: 'Uluovayı ortadan ayıran Haringit Çayı'nın kıyısındaki bir köyde düğün vardır Köyün ileri gelenlerinden birinin oğlu evlenmektedir Yenilir, içilir, günlerce eğlenilir Düğünün son gecesi, eğlence sürerken aniden ay tutulur Bu olay pek hayra yorulmaz Davetliler uğursuzluk olduğu şeklinde yorum yaparlar, tedirgin olurlar Damadın annesi Pembe Hatun bu duruma öyle üzülür ki, köyde ne kadar mum varsa toplatır, tabaklara dizer ve misafirlerin eline tutuşturur Kendisi de başa geçerek oynamaya başlar Çalgıcılar hemen uygun bir müzik çalarlar; davetliler coşar, böylece 'Çayda çıra' oyunu ortaya çıkar REHBER TELEFON KODU 0 424 İLÇELER Elazığ (Merkez), Ağın, Alacakaya, Arıcak, Baskil, Karakoçan, Keban, Kovancılar, Maden, Palu, Sivrice ULAŞIM Elazığ, Doğu Anadolu'yu batıya bağlayan yolların kavşak noktasında yer almakta İle karayoluyla gidilebildiği gibi her gün Ankara-Elazığ arası işleyen Mavi Tren seçeneği var Ayrıca Haydarpaşa-Elazığ, Elazığ-Adana seferleri de işlemekte İlden haftanın her günü Türk Hava Yolları'nın Ankara'ya ve Ankara bağlantılı İstanbul, İzmir ve Antalya'ya uçak seferleri; haftada iki gün ise direkt Elazığ-İstanbul seferi yapılmakta GEZİLECEK YERLER Antik kentler: Harput Şehri, Sargül Höyüğü, Kövenk Höyüğü, Sivrice Kent Kalıntısı, Keban İlçesi Denizli Kervansarayı Termal Turizm: Kolan Kaplıcası, Dabakhane(Harput) KIŞ TURİZMİ/ EKO TURİZM Ornitoloji (kuş gözetleme) turizmi: Hazar Gölü, Keban Baraj Gölü Kamp-karavan turizmi: Keban Barajı, Karakaya Barajı ve Hazar Gölü kıyıları Mağara turizmi: Buzluk Mağarası (Harput) SPORTİF FAALİYETLER Sualtı dalış turizmi: Keban Baraj Gölü Rüzgar sörfü: Hazar Gölü, Keban Baraj Gölü, Karakaya Baraj Gölü Bisiklet turları: Hazar Gölü çevresi Olta balıkçılığı: Hazar Gölü, Keban Baraj Gölü Dağ ve doğa yürüyüşü: Fırat Nehri Vadisi Kayak: Hazarbaba Kayak Merkezi (Sivrice) RESTORANLAR Kilis Kebap Salonu 212 17 23 Davet Lokantası 233 06 85 Bulvar Lokantası 212 20 46 ÖNEMLİ ETKİNLİKLER Sivrice Göl Şenlikleri 21-23 Temmuz Ağın Şenliği 21-23 Temmuz Leblebi Şenliği 5-7 Ağustos KONAKLAMA Varan Oteli 218 57 70 Beritan Oteli 218 44 84 Öğretmenevi 212 59 09 EL SANATLARI Bakırcılık (Bakırcılar Çarşısı), iğne oyacılığı ÖNEMLİ TELEFONLAR İl Turizm Müdürlüğü 212 51 59 Türk Hava Yolları 255 14 10 Devlet Hastanesi 218 10 08 Emniyet Müdürlüğü 218 18 96 |
Turizm İle İlgili Herşey |
08-19-2012 | #27 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Turizm İle İlgili Herşeyçakır yemek turizmi GIDA HİJYENİ NEDİR? Tüketicinin bozulmuş gıda satın alma veya aldığı gıdanın çabuk bozulma riskine karşı gıdanın korunması amacıyla yapılan işlemler, önlemler ve prosedürlerdir Uygun gıda hijyeninin faydaları nelerdir? Gıda zehirlenmeleri ortadan kaldırılır Ürün kayıpları azalmış olur Ürünlerin raf kayıpları azaltılmış olur İyi çalışma koşulları sağlanmış olur Rekabet ortamında farklılık yaratır Müşteri memnuniyeti artar Yasal sorunlarla karşılaşılmaz Kötü gıda hijyeninin sonuçları nelerdir? Gıda zehirlenmeleri olur İş gücü kaybı / verimsizlik yaşanır Bozulmalar sebebi ile ürün kaybı meydana gelir Müşteri memnuniyetsizliği olur İtibar kaybı olur Maliyet artar Yasal problemler oluşur Tesis kapanabilir Genel olarak bakıldığında hijyen konusunda 3 temel unsur dikkatleri çekmektedir; Satın almadan başlayarak hizmet tüketilene kadar yer alan bu ortamın / tesisin hijyeni Satın almadan başlayarak hizmet tüketilene kadar yer alan bütün gıdaların hijyeni Satın almadan başlayarak hizmet tüketilene kadar yer alan tüm personelin hijyen Çakır Yemek Turizm Sanayi ve Ticaret Limitet Şirketi yıllardır sağlıklı ve hijyenik koşullarda hizmet verme ve üretim yapma konusunda çok hassas davranmıştır ISO 22000 : 2005 Gıda Güvenliği Yönetim Sistemi ile çalışmaktadır ISO 2005’in faydaları Tüm gıda zincirine uygulanabilir olması Tüketicilerin gıda güvenliği ile ilgili taleplerin tamamının karşılanması Uluslar arası düzeyde tanınan bir sistem olması nedeniyle ihracat kolaylığı sağlanması Çalışanların ve iş veriminin memnuniyetinin sağlanması Çalışanların gıda ve gıda güvenliği konusunda bilinçlendirilmesi Proses kontrolünün dokümanlarla kanıtlanmasına olanak vermesi Yükümlülüklerini bilen ciddi ve profesyonel bir organizasyon oluşturması Gıda zehirlenmelerinin ve ölüm risklerinin düşürülmesinin sağlanması Kanunlara uyumluluğun sağlanması Resmi denetimlerde karşılaşılan sorunların en aza indirilmesi Gıda israfından ( gıda bozulmaları vb) ve tahribatından kaynaklanan maliyetlerin en aza indirilmesi Çalışma ortamının iyileşmesi Müşteri memnuniyetinin ve güveninin sağlanması Pazarlamada rakiplerin önüne geçilebilmesi Ürün kayıplarının azaltılması Ürün güvenlik problemlerini önleme Hata yapılarak kazanılan tecrübeye yenilmekten ziyade potansiyel tehlikeleri önceden haber verme Gıda işletmelerine güvenli gıda üretiminde kanuni zorluklarla karşılaşmada güvenilirlik sağlaması Etkin kontrol geliştirmeye sistematik olarak yaklaşması Gıda zincirlerinin her aşamasında kullanılabilmesi Geleneksel muayene ve kontrol sahalarında daha etkili olması FAO/WHO tarafından onay görmüş bir sistemdir Dengeli Beslenme Önerileri: Doymamış yağ (tere yağ, kuyruk yağı) oranı yüksek besinleri daha az tüketin Yeterli miktarda doymuş yağ (ay çiçek, mısırözü, soya, fındık, zeytinyağı) almaya dikkat edin Yarım yağlı süt, yağsız yoğurt tüketin Yağlı kırmızı et yerine yağsız et, kuru baklagiller (nohut, mercimek, fasulye gibi) balık ve tavuk tercih edin Süt ve süt ürünleri de (yoğurt, peynir vb) tüketilmeli fakat bunlarında az yağlı olmalarına dikkat edilmeli Yemeklerinizi haşlama, fırında pişirme veya ızgarada pişirme yöntemleriyle pişirirseniz yemeğe eklenecek yağıda azaltmış olursunuz Aşırı şekerli gıdalardan kaçınmalı ve hatta çay, kahve gibi içecekler şekersiz içilmeli veya şeker miktarı azaltılmalıdır Gıdalardan aldığımız günlük tuz miktarı 6 grı (bir tatlı kaşığı) geçmemelidir Bu miktara yemeklerden, ekmekten, içeceklerden aldığımız tuz miktarı dahildir Tuz tüketimi ile yüksek tansiyon arasında ilişki bulunmaktadır Yüksek tansiyonu olanlar doktorlarının tavsiyesine göre ya hiç tuz kullanmamalı yada miktarını azaltmalıdır Güne kahvaltınızı yaparak başlayın Gece boyu gıda alımı olmadığından beyninizin sabah kalkınca enerjiye ihtiyacı vardır Daha sonra gıda alımınızı kahvaltıdan başlayarak gün içine yaymanız daha etkin kalori yakmanıza neden olur Öğünlerinizi önceden belirleyinizMümkünse yediklerinizi 3 ana öğün, 3ara öğüne bölün az ve sık besleninBol su için, yiyecekleri iyice çiğneyin Her yemek yediğinizde midenin 1/3’ünü boş bırakın Tam olarak dolu mide sağlığımızın zaman içinde bozulmasına ,erken yaşlanmaya neden olurMidenizi katı gıdalarla doldurmayın Katı gıdalarla dolu mide içeriğinin gerekli öz suyu her tarafa dengeli ulaştırması güçleşir ve sindirim zorlaşır Düzenli yemek yiyenler daha dengeli ve sağlıklı beslenmekte ve ideal kilolarını korumaktadırlar Zihinsel faaliyetlerin gerektirdiği enerji kaynaklarının en önemlilerinden biride meyvelerdir Beynin oksijen dışındaki tek enerjisi glikozdur Glikoz meyvelerde hazır halde bulunur Diğer gıdalarla alınan şeker midede yakılarak glikoza çevrilir Bu nedenle meyveleri aç karnına yememeliyiz Meyveler yemeklerden 30 dakika önce veya 3 saat sonra alınmalıdır Mide doluyken alınan meyveler midede kalıp besin değeri kaybolup orada mayalanacağı için bütün sindirim sistemimizi yorar Vücudumuzda dakikada 10 milyon hücre ölür ve bir o kadarı da yenilenir Ortalama 100 günde (beyin ve sinir hücreleri hariç) bütün vücudumuz yenilenir Düzensiz kötü beslenme yenileme sistemini aksatır Cildiniz canlılığını, tazeliğini kaybeder ve en önemlisi hastalıklara açık olursunuz Yorgunluk, çabuk yorulma, baş ağrısı olabilir Düşünce ve hafıza sistemi bulanıklaşır Bu nedenlerden dolayı düzenli ve sağlıklı beslenmeye dikkat etmeli ve yemek için yaşamamalı sadece yaşamak için yemeli görüşünü benimsemeliyiz Yeterli ve dengeli beslenenleler dış görünüşlerinden hemen anlaşılırlar Şöyle ki sağlam bir görünüş, hareketli dikkatli bakışlar, düzgün ve pürüzsüz hafif nemli ve pembemsi bir ten, canlı ve parlak saçlar, güçlü ve gelişmesi normal kaslar, düşünsel gelişmesi normal vb göstergeler, yeterli ve dengeli beslenenlerin bu anlamda simge olmaktadır |
Turizm İle İlgili Herşey |
08-19-2012 | #28 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Turizm İle İlgili Herşeydiyarbakır turiztik yerleri GENEL BİLGİLER; Isının 40-50 dereceye vardığı yaz günlerinin bunaltıcı sıcaklığından kurtulmak amacıyla gelişen düz damlı evleri ile tipik yöre mimarisinin günümüzde de yaşatıldığı Diyarbakır, uzun surları, Malabadi Köprüsüyle görülmesi gereken bir ildir İLÇELER: Diyarbakır ilinin ilçeleri; Bismil, Çermik, Çınar, Çüngüş, Dicle, Eğil, Ergani, Hani, Hazro, Kocaköy, Kulp, Lice ve Silvan'dır Müzeler Diyarbakır Müzesi Adres: Ziya Gökalp Bulvarı - Diyarbakır Tel: (412) 221 27 55 Faks: (412) 223 08 02 Örenyerleri Çayönü - Ergani/Sesverenpınar Üçtepe - Bismil/Üçtepe Hassuni Mağarası - Silvan/Merkez Hilal Mağarası - Ergani/Sesverenpınar Surlar Diyarbakır Surları: Çin Seddi'nden sonra en uzun sur olması ile ünlenen Diyarbakır Surları 55 km uzunluğunda ve 7-8m yüksekliğindedir16 kalesi ve 5 çıkış kapısı olan siyah bazalt surlar, kentin en ilgi çekici yeridir Ortaçağ askeri mimarisinin muhteşem örneğini oluşturan bu surlar yazıtlar ve kabartmalarla dekore edilmiştir MÖ 349 yılında Bizans İmparatoru Costantinus tarafından yenilenen surların yapılış tarihi tam olarak bilinmemektedir Çayönü buluntuları: Diyarbakır'ın 65km kuzeybatısında Elazığ karayolu üzerinde Ergani ilçesinde bulunan Çayönü antik kenti cilalı taş devrine yani günümüzden yaklaşık 9000 yıl öncesine dayanmaktadır Bu yerleşim yerinin ilk yerleşik hayata geçilen yerlerden biri olduğu saptanmıştır Çayönü İlkel yerleşmesinde çıkartılan öğütme taşları, çakmak taşı, kemikten ve bakırdan yapılan çeşitli aletler Diyarbakır Arkeolojik Müzesi'nde sergilenmektedir Köprüler Malabadi Köprüsü: Silvan ilçesi yakınlarında Batman çayı üzerindedir Dünyadaki taş köprüler içinde kemeri en geniş olanıdır Cami ve Kiliseler Tarihi ve mimari özellikleri ile muhteşem olan Ulu Cami, Nebi Cami ve Safa Cami Diyarbakır'ın en ünlü camilerdir Selçuklu Sultanı Melik Şah tarafından yaptırılan Ulu Cami, orijinal dizaynı ve hem Bizans hem de daha eski mimari malzemeleri kullanması ile ilginç olup Türkiye'nin en eski camilerindendir Diyarbakır'ın 77 km doğusunda, Silvan'da 1185 yılında yapılmış, zarif görünümlü Ulu Cami, kemer kapıları ifade eden ince taş kabartmaları ile görülmeye değerdir Diyarbakır'ın önemli kiliseleri arasında Mart Thoma, Meryem Ana, Kırklar Kilisesi ve Mart Pityon Kilisesi sayılabilir Meryem Ana Kilisesi, şehirde kalan az sayıdaki Süryani cemaati tarafından halen kullanılmaktadır Hanlar, Kervansaraylar Diyarbakır, Tarihi İpek Yolu'nun merkezlerinden olması sebebi ile önemli hanlara sahiptir Deliller Hanı, Hasan Paşa, Çiftehan ve Yeni Han'da geçmişte olduğu gibi günümüzde de halı, kilim ve gümüş işleme satan dükkanlar bulunmaktadır Kervansaray Mimarisi ve iç yapısı ile görülmesi gereken yerlerden biri olan Kervansaray, bugün restore edilerek otel haline getirilmiştir NE YENİR? Devasa boyutlardaki karpuzu ile tanınan Diyarbakır, yemek kültürü açısından da oldukça zengindir Akşamın geç saatlerinde, tezgahlarda satılan cartlak kebabı olarak bilinen ciğer kebabı geleneksel yemekleri arasındadır Diyarbakır'ın en ağır yemeklerinden olan kibebumbar, işkembe ve bağırsakların et, pirinç, nane, biber ve tuz karışımı ile pişirilir Bunların yanında içli köfte, çiğ köfte, bulgur pilavı, kaburga, keşkek, Kibukudur, lebeni, tatlılardan ise burma kadayıf ve Nuriye tatlısı ünlüdür Üzümden yapılan pestil ve sucuk, otlu peynir, örgü peynir, sumak çokça yenen diğer yiyeceklerdir NE ALINIR? El sanatları, hasır bilezik, kiniş gerdanlık, gümüş işlemeli nalın ve çekmeceler kuyumcuların beğenilen ürünleridir Köylerden el dokuması halı ve kilim üretimi yapılmaktadır YAPMADAN DÖNME Diyarbakır Surlarını gezmeden, Malabadi Köprüsünü görmeden, Eski Diyarbakır Evlerini görmeden Cahit Sıtkı Tarancı ve Arkeoloji Müzelerini görmeden, Selim Amca'da kaburga yemeden, meyankökü içmeden, Diyarbakır hasırı almadan Dönmeyin |
Turizm İle İlgili Herşey |
08-19-2012 | #29 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Turizm İle İlgili Herşeyhakkari turizmi hakkında bilgi GENEL BİLGİLER Yüzölçümü: 9521 km² Nüfus: 172479 (1990) İl Trafik No: 30 Derin ve uzun Zap Vadisi’nin güney yamacına kurulu ve dört bir yanı dağlarla çevrili Hakkari; Anadolu’nun en ırak illerinden biridir Türkiye haritasının güneydoğu köşesinde en uçtaki konumuyla ve İran - Irak sınırındaki 343 km sınır şeridi ile ülkemizin en stratejik ili olduğu söylenebilir İLÇELER Hakkari ilinin ilçeleri; Çukurca, Şemdinli ve Yüksekova’dır Kiliseler Halil Kilisesi Hakkari’ye 10 km mesafede yol kenarındaki Halil mevkiinde bulunmaktadır Medreseler Meydan Medresesi Hakkari merkez Biçer Mahallesi’nde bulunmaktadır Medrese, giriş kapısı üzerindeki kitabesinde , MS1700-1701 tarihinde yaptırıldığı anlaşılmaktadırMeydan Medresesi, anıtsal yapısı düzgün kesme taş işçiliği içteki revaklı avlusu kapısındaki süslemeleriyle Hakkari’nin en önemli anıtsal yapısıdır Köprüler Taş Köprü Şemdinli ilçe merkezine 15 km, Nehri’ye 1,5-2 km mesafede Şemdinli deresi üzerinde kurulmuştur NE YENİR Yöreye özgü yemek çeşidi olarak pirinç, darı veya bulgur karışımı bir nevi katı ayran çorbası olan gulul, bir çeşit işkembe ve bağırsak dolması olan kepaye sayılabilir NE ALINIR Yöre kültürünün adeta simgesi olan kök boya ve yünden imal edilen Hakkari kilimleri, yünden örülen çorap satın alınabilir YAPMADAN DÖNME Meydan Medresesini gezmeden, Kaya resimlerini görmeden, Yöreye özgü yemekleri yemeden, …Dönmeyin |
Turizm İle İlgili Herşey |
08-19-2012 | #30 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Turizm İle İlgili Herşeymardin midyatı geziyorumm Mİdyat KiliSeleRi… Mort Smuni Kilisesi: Onuncu asırda yapılmış tarihi bir kilisedir Metropolit merkezi olarak da kullanılır Bayramlaşma bu kilisede yapılmaktadır Mor Barsavmo Kilisesi: Temeli IV asırda atılmıştır Bu temel üzerinde 1910 da yeniden inşa edildi Mor Aksanoya Kilisesi: İlçe merkezinde bulunan en eski kilisedir IV asırda putperestlerin tapınağı üzerinde inşa edilmiştir 1961′de eski kalıntılardan yararlanılarak restore edilen bu kilise, ilçenin dışına doğru güneydoğu kesiminde yer almaktadır Mor Sarbel Kilisesi: İlçe merkezinde bulunan bu kilise en göz alıcı kiliselerden biridir Protestan Kilisesi: 1900′lu yılların başlarında inşa edilmiştir Meryem Ana Kilisesi: Kulesi olmayan bu tarihi kilise Katolik cemaatine aittir Mor Abraham Kilisesi: V yüzyılda Mor Gabrielli iki keşiş tarafından (Abraham ve Hobel) kurulmuş Midyat Hıristiyanlarının merkez mezarlığı buradadır Bu manastırda Meryem ana kubbesi vardır Meryem Ana Kilisesi (Anıtlı köyünde): Anıtlı köyünde bulunan bu kilise günümüzde eşine az rastlanan bir mimari özelliğe sahiptir Hah Katedrali (Mor Sobo Kilisesi): VI yüzyılda Mor Sobo’ ya adanmış olan bu katedralin kalıntıları önemli bir tarihi eserdir Posted By admin in MARDİN | No Comments on August 9th, 2007 Mor Gabrıel Manastırı (Deyrul Umur) Turabidin bölgesi metropolitliginin de merkezi olan bu manastır, Midyat’a yaklasık 22 km uzaklıkta, Yayvan tepe koyunun 2 km kuzeyinde, alçak bir tepede 397 yılında Mor Samuer tarafından kurulmuştur Dünyanın en eski ve faal Hıristiyan manastırlarından biri olma özelliğine sahip olan bu manastırda, Meryem Ana Kilisesi, Kırk Şehitler Kilisesi, Kartminli Smuel Kilisesi sekiz kemerli Thedora kubbesi ve mısırlılar kubbesi bulunmaktadır Posted By admin in MARDİN | No Comments on August 9th, 2007 Deyr-Ül Umur Manastırı (Mardin) Mor Gabriel olarak da bilinen Deyr-Ül Umur Manastırı, Midyat yakınında, temelleri 379da atılarak bir tepe üzerinde kurulmuş Manastır içinde Meryamana, Resüller, Kırk Şehit, Mar Şumuel, Mar Şemun adlarıyla anılan ibadethaneler, rahiplerin yaşama ve ibadet etme alanları, lahit ve mezarlık bölümü bulunuyor Mar Gabriel, aynı zamanda Süryani Kilisesi tarafından Piskoposluk merkezi olarak da kullanılıyor Posted By admin in MARDİN | No Comments on August 9th, 2007 Midyat’a Nasıl Ulaşırım Karayolu : Türkiye’nin her yerinden kara ulaşımı vardır Demiryolu : Mardin’deki demiryolundan faydalanılabilir Mardin Tren Garı Tel+90-482) 212 51 36 Havayolu : Midyat’a en yakın havaalanı Mardin havaalanıdır Haftanın beş gününde (Pazartesi, Salı, Çarşamba, Perşembe ve Cumartesi) Ankara aktarmalı İstanbul uçak seferleri yapılmaktadır Mardin Havalimanı Tel : (+90-482)313 00 00/313 27 18 Posted By admin in MARDİN | No Comments on August 9th, 2007 Bir Müze Kent MİDYAT Mardin gibi bir müze kent olan Midyat, Mardin’den yaklaşık 15 saat uzaklıkta yer alır Mardin’e benzer evlerin, taş konakların, kemerli geçitlerin, minare gibi yükselen çan kuleleriyle Süryani kiliselerinin bulunduğu Midyat, bir ortaçağ kentini andırmaktadır Bölgeyi Süryanilerin yavaş yavaş terk etmesi ve göç almasıyla şehir merkezi 2 km ötedeki Estel’e kaymıştır Telkari diye bilinen taş işçiliğinin en güzel örnekleri Midyat’taydı Bir kaç telkari ustası Midyat çarşısında mesleklerini sürdürmekte direniyorlar Mutlaka izlemelisiniz… Mardin’in bu çok önemli ilçesi gümüş işçiliğiyle de ünlüdür El sanatları açısından önemli bir yöre olan ilçe turistik açıdan oldukça çekicidir İlçenin 18 km doğusunda bulunan Deyrulumur Manastırı MS397 yılında inşa edilmiştirMS640 yılında Hz Ömer zamanında Arap-İslam ordusu Süryanilerle işbirliği yaparak Mezopotamya’ya girince,özellikle bu eserin korunması için Hz Ömer’ in emri ile ayrıcalık tanımıştır Manastırda eskiden içinde zengin bir kütüphane bulunmaktaydı Ayrıca içinde binlerce öğrencinin eğitim aldığı bir teoloji fakültesi bulunmaktadır Midyat’ta Meşe, Bitim, Antepfıstığı gibi ürünler ve kendine has acur, kavun yetiştirilir Dünyanın en kaliteli üzümlerinin yetiştiği kavşak noktasıdır Tarihçe Yukarı Mezopotamya’nın bir parçası olan ilçe, Tur-Abidin(Turabdin) Bölgesinde kurulmuştur Midyat, MÖ 9 yy Asur Tabletlerinde mağara kenti anlamında “Matiate” olarak geçer Büyük olasılıkla da adı buradan gelmektedir İklim Mardin iline 1,5 saat uzaklıkta yeralan Midyat, Mardin ile benzer iklim özellikleri gösterir Akdeniz iklimi ile karasal iklimin ortak özelliklerine sahip olan Midyat’ta yazları çok sıcak ve kurak, kışları ise yağışlı ve soğuktur Posted By admin in MARDİN | No Comments on August 9th, 2007 Telkari Midyat Telkari Telkari’ nin sözcük anlamı tel ile yapılan sanattır Ancak bu tanım, tel ile yapılan her sanatsal çalışmanın telkari olduğu anlamına gelmez Örneğin, ‘Trabzon işi’ hasır örgü bileziğe tel ile yapılmasına rağmen telkari denilmez Yine, ağaç üzerine yollar açıp içine döverek tel gömme işinin de telkari olduğu sanılmaktadır; oysa bunun adı ‘tenzil’ sanatıdır Telkari’ye aynı zamanda ‘vav işi’ de denilmektedir Bu isim, Osmanlıca vav harfinin, uygulamada motif olarak sıkça kullanılmasından dolayı verilmiştir Ayrıca bu sanata çift işi diyenler de vardır Bu ismin kaynağı ise, işin yapımı sırasında parçaların teker teker biraraya getirilmesinde kullanılan, cımbıza benzer ancak ucu daha ince olan ve ‘çiff’ olarak isimlendirilen alettir Bu iki isim de genellikle sanatkarlar, arasında kullanılır Bir çok geleneksel sanatımızda olduğu gibi, telkaride de sanatkar işinde kullanacağı her türlü malzemeyi kendisi yapmak zorundadır Yani, usta telkaride kullanacağı telleri kendi atölyesinde ham maddeden elde etmektedirÖyle ise biz de, bu sanat dalımızı anlatmaya, kullanılacak telin yapımıyla başlayabiliriz Ocakta pota içerisinde eritilen maden (bu işte en çok kullanılan maden gümüştür, bazen altın ve başka madenler de kullanılır) çubuk haline getirilmek için kalıba dökülür Yapılacak işin şekline göre çubuk döküm, üzerinde genişten dara doğru delikleri olan çelikten yapılmış haddeden geçirilir Haddeden geçirme işlemi zor ve zaman alıcıdır Hadde sağlam bir yere tesbit edilmelidir Haddenin geniş tarafından sokulan tel öbür ucundan çekilirken uzar ve aynı zamanda incelir Maden, bu tekrarlar sırasında sertleşir; sertleştikçe tavlanır, yani kor haline gelinceye kadar ateşte bekletilir; soma da haddeden kolay geçsin diye balmumuna daldırılır Haddeden çekmek için özel penseler kullanılır Haddeden çeken usta beline manda derisinden yapılmış, üzerinde madeni halkalar olan kalın bir kuşak bağlar Kol gücünün yetmediği ve telin uzadığı zamanlar telin ucunu belindeki derinin madeni halkalarına takar ve beden gücünü de kullanarak işi sona erdirir Bu yorucu çalışma, kalınlığı aşağı yukarı 05 cm olan gümüş çubuk 1 mm’ lik ince bir tel haline gelinceye kadar sürer Her telkari işi iki ana kısımdan meydana gelmiştir Birincisi işin ana iskeleti olan ‘muntaç’ (kılavuz); ikincisi de muntaç içine yerleştirilmiş vav, kake, dudey, gül, tırtıl, güverse vb isimlerle anılan her biri farklı biçimlerde yapılmış motiflerdir Çalışmaya önce muntaç yapımıyla, yani ana iskelet kurularak başlanır Muntaçın tel kalınlığı motiflerin tel kalınlığının iki katıdır Muntaçdan soma ara boşluklar teker teker büyük bir titizlik ve sabır ile doldurulur Bütün bu çalışmalar, ceviz ağacından kesilmiş düz yüzeyli bir levha üzerinde yapılır Bu ceviz levha, üst yüzü yakılarak yağı alındıktan soma, ağır demir levhalar altında iki-üç gün bekletilerek kullanılacak hale getirilir Son zamanlarda, ceviz levha yerine iletken özellikleri zayıf, yanmaz amyant levhalar da kullanılmaktadır Bazı kaynaklar, ana iskeletin kurulmasında tellerin ‘lehim’le birleştirildiğinden özetmektedirler Bu bütünüyle yanlıştır Çünkü bir gümüş işine lehim değdi mi, o iş hurdaya atılır Lehim gümüşü çürütür Gümüş tellerin birleştirilmesinde kullanılması gereken yöntem ‘kaynak’ tır Mili metrik tellerin kaynak yapılması çok güçtür Çünkü ısı biraz fazla kaçırılırsa telin kendisi erir Dolayısıyla bu çalışma büyük titizlik ve sabır ister Bunun için önce, ayarı belli bir ölçüde düşürülen gümüş, eğelenerek küçük tanecikler halinde bir güderi parçası içine toplanır Eğelenmiş gümüş bir kaba konur ve içerisine toz boraks katılır Suya daldırıldıktan soma amyant üzerine yerleştirilen ana iskeletin her bir parçası bu gümüş-boraks karışımı ile kaynak yapılarak birleştirilir İskeletin yapımından sonra motif yerleştirme işi, aynı şekilde kaynak yöntemiyle devam eder Ancak motif yapımı uzun zaman alır Bu yapım sırasında da büyük bir titizlik ve sabır gereklidir Telkariden yapılan işler sayılamayacak kadar çeşitlidirler Mesela sigara ağızlıklarından, tütün kutusundan, fincan zarflarından tutun da çeşitli tepsiler, kemerler, tepelikler, aynalar hep telkari tekniği ile yapılmışlardır Bu sanatın kaynağının Mezopotamya ve eski Mısır olduğu sanılmaktadır Buralardan Uzak Doğuya, başka bir koldan ise Anadolu’ya ve Anadolu üzerinden de Avrupa’ya yayıldığı bilinmektedir Yurdumuzda ise en önemli telkari merkezi Mardin’in Midyat ilçesi olmuştur Midyat işleri son derece zarif ve kıymetlidirler Posted By admin in MARDİN | No Comments on July 25th, 2007 Manastır ve Kiliseler Midyat Manastır - Kiliseler MOR GABRİEL MANASTIRI (DEYRULUMUR) Midyat’ın 23 km uzaklığındadır Midyat-İdil doğrultusunda, Yayvantepe köyüne varmadan önce, soldan ayrılan 2,5 km bir yol ile bu manastıra ulaşım sağlanmaktadır Yöredeki en eski ve en antik manastır olması nedeniyle yıllardan süzülmüş otantik, tarihsel özelliğini gözler önüne sermektedir Bu nedenle bu manastırı ziyaret eden kişi, 1600 yılın derinliğinden yansıyan engin bir tarihle karşı karşıya kalır ki, Doğu’nun bu sesiz incisinde soyut anlamdaki insanlık erdemlerini çok daha doğru bir şekilde kavramış olur, aynı zamanda gördüğü görkemin karşısında da şaşkılığını gizleyemez olur Çünkü bu başyapıt, üstün yapılı manastırın temelleri ilk olarak MS 397 yılında Roma İmparatorları Arkadius ve Anurius döneminde, Mor Samuel ve Mor Şemun adında iki Süryanİirahip tarafındanatılmıştır Söz konusu manastır, Midyat platosundaki manastır yaşamını gerçek başlatıcısı olduğu için, daha ilk dönemlerinde yüzlerce rahibi barındıracak bir niteliğe bürünmüştür Bu manastırın temelleri her ne kadar 397 yılında atılmışsa da tarihin akışı içinde ve özellikle İmparator Küçük Todosius ve Anastas döneminde bu manastırda ilginç fresk ve figürlerle bezenmişti Mihrab bölümünün tabanında beyaz, siyah, kırmızı ve mavi renklerinden oluşan mozaik ve tavandaki büyüleyici yaldızlı mozaikde o tarihten kalmadır Büyük kilisenin bitiminden sonra, o tarihlerde manastır rahiplerince manastırın dışında yapılmış derin ve büyük sarnıç hala kullanılmaktadır Ayrıca manastırın içinde bulunupta 6 yüzyıldan kalma Azizler evi, Meryem Ana Kilisesi ve Teodora Kubbesi yapıları mevcuttur Bu yapıların en gözdesi Teodora Kubbesidir Bu kubbe, İmparator Arkadius’un kızı Teodora’nın maddi yardımıyla ovalımsı bir şekilde pişmiş tuğlalardan yapılmış sekiz kavisli ilginç bir kubbedir Eskiden yemekhane olarak kullanılmaktaydı Bunun hemen batısında ise kuzeyden güneye doğru boydan boya uzanan eski mutfak bölümü bulunmaktadır Bunlara koşut olarak bu manastır, tarihsel süreç içinde bir çok çapul ve yağmalara sahne olmuş, ağır darbelerle tahrip edilmiştir Bu nedenle o dönemin başkenti -Roma- İstanbul’un maddi desteğiyle vücuda gelen o güzelim süsler yok olmuştur Özellikle Perslerin ve Aksak Timur’un 1394 yılındaki darbeleri çok etkili olmuştur Böylelikle bu şaheser manastır, kilise içindeki mihrab bölümünün taban-tavan mozaiği dışında özgünlüğünden ve bezeli özelliğinden yoksun olarak günümüze kadar gelebilmiştir Anıtlı(HAH) Köyünde Bulunan Meryemana Kilisesi: Anıtlı Köyünün güneyinde yer alan bu kilise günümüzde eşine az rastlanan kiliselerden biridir Bu Kilse Süryani dilinde “yoldath aloha” ismini taşımasına rağmen çoğu kez Arapça “El Hadra”(bakire) olarak anılır Kilise kare planı ve merkezi kubbesiyle ancak Mardin yakınlarındaki Deyrulzafaran Manastırının büyük kilisesiyle karşılaştırılabilir Her iki kilisede büyük olasılıkla 6yy dan kalmadırKubbenin dıştan üst yapısı ve çan kulesi 20yy eklemeleridirOturma yerleri bulunan bir opsisle ,karşılıklı okuyan iki koroyu barındıracak genişlikte,ama cemaate kapalı bir nef,yöre kiliselerinde hiç rastlanmayan diğer özelliklerdir Öyle görülüyor ki kilise bir zamanlar metropolitlik merkezliğini üstlenen HAH’ta metropolitin manastır erkanına ayrılmıştır Midyat’taki diğer manastır kiliseleri gibi buda çapraz neflidir Naos’a hakim dört süslü kemer,kubbenin üzerinde yükseldiği sekizgen kasnağı taşır: Bir kemer sola eklenmiş narteksten kiliseye açılan girişi çevreler; kuzey ve güneyde bulunan diğer ikisi,çift rahip korosu için planlanmıştır;dördüncüsü ise sunak alanını çevirirSunak alanını her iki tarafında yan hücreler bulunur Kemerlerin üzerinde yükseldiği başlıklar,olağan biçimde akantus yaprakları ve girlandlarla bezelidir Başlıkları ve zarif süslemeleriyle kilise mimari açıdan Turabdin’in incisidir Hah Meryemana Kilisesi’nin kuruluşu ile ilgili diğer bir Söylenceye göre ise;kilisenin kuruluşu Hz İsa’nın doğumuna (1yy) dayanmaktadırYahudiye ülkesinde,bir kralın doğumunu muştuladığına inandıkları parlak yıldızın izini süren on iki kral,doğudan yola çıkarlar Hah Kralı Hanna’ya vardıklarında içlerinden üçünü Kudüs’e yollarlar Üç Kral yeni doğan çocuğu bulup ona hediyeler sunarlar Kendilerine anı olarak verilen Çocuğun bezini Hah’a getirdiklerinde içleri onu parçalamaya el vermez Yakıp külünü aralarında paylaşmak istediklerinde,aleve atılan bez on iki altın madalyaya dönüşür Bu mucizeye tanık olduklarında Tanrı Anası adına sonsuza kadar ayakta kalacak bir anıt kurmaya karar veriler Hah Harabeleri: Anıtlı (Hah) Köyü ile Karagöl (Derkube) arasında yer alan harabelerle ilgili elde yazılı bir kaynak olmamakla birlikte büyük bir medeniyetin izlerini taşımaktadır Özellikle harabenin orta yerinde,özenle yontulmuş taşlarıyla göze çarpan Sarhavdana ,büyük olasılıkla bir meryemana kilisesidir Kilisenin orta nefinden sunak kısmına geçişi taçlandıran,çift sıra akantus desenli başlıkların taşıdığı taş keme,hala yerli yerindedir At nalı biçimindeki kemer,gök kuşağının değişik renklerini anımsatan zarif desenli silmeleriyle 8yytaşçı ustalarının maharetlerini sergiler gibidir Mor Serkis ve Bakos Manastırı: Anıtlı’nın (HAH) kuzeyinde Çok sevilip sayılan asker azizler Mor Serkis ve Bakos’un anısına inşa edilmiştirEn eski yapıöğeleri 789 yıllarına kadar uzanmaktadır Kilise,değerli süslemeleriyle göze çarpmaktadır Mor Eliyo Kilisesi: Anıtlı Köyünün 2kmkuzey doğusunda yer alan Alagöz Köyünde bulunur İki nefiyle kilise,büyük bir olasılıkla güney cephesindeki genişletilmiş narteksiyle bir bazalikanın yada(daha az bir olasılıkla )çapraz nefli bir manastır kilisesinin değişikliğe uğramış halini yansıtmaktadır Yapılış tarihi ile ilgili elde mevcut bir bilgi,belge yoktur Mor Afrem Kilisesi: Midyat’ın Bardakçı (Bote) Köyünde bulunan Mor Afrem Kilisesi köyün odak noktasında bir kaleyi andırmaktadırKöy tarihi süreç içinde pek çok saldırıya maruz olmuştur Bu saldırılarda köy halkı çoğu jkez ya kiliseye sığınmış yada kendilerini buradan savunmuşturKilise alışıla gelmişin dışında ve büyük olasılıkla çeşitli tadilatlardan kaynaklanan bir planı yansıtır: Ortada naos,naosun kuzeyine ve güneyine yerleştirilmiş birer mihraplı iki yan nef ve önde narteks Mor Kuryakos Kilisesi: Midyat’ın Yemişli (Anhel) Köyünde yer alan kilise temel planı bakımından Turabdin’deki çoğu köy kilisesiyle benzeşmesinin yanında bünyesinde bazı değerli eserler barındırır Kilisenin narteksi önüne,doğuda küçük bir beth slutho’yla son bulan,revaklı bir geçit eklidir Sıcak yaz günleri rahatça dua edebilmek için düşünülmüş bu yapının ön cephesi başlıklı payeler üzerine bindirilmiş at nalı biçimi bir kemer vurgular Orta Çağ’dan kalma bir azizname Kiliseyi 734 yılında vefat eden zeytin ağaçlarının banisi (zeytinci) Mor Şemun’a atfetmektedirMor Kuryakos Kilisesi’nde büyük olasılıkla 18yy’dan kalma boyalı ahşap oyma sunakların nadide örneklerinden biri yer almaktadır Ahşap sunakların daha sonra yaygınlaşan taş sunaklara örnek oluşturduğu sanılır Yemişli(Anhel) de Mor Kuryakos ve Mor Eşayo Kiliseleri yanısıra Meryemana,Aziz Petrus ve Pavlus, Eliyo,Şmuni,Gevergis ve Zeytinci Şemun’a adanmış altı şapel daha bulunur MorEstafanos Kilisesi: Midyat’ın Güngören (Keferbe ) Köyünde yer almaktadır Kilisenin güneyinde,doğusu mihrap tarafından kapatılan,yazlık kilise niteliğindeki iç avlu uzanır Ana kilisenin kuzeyine yüksek tonozlarla ona bağlanan ve vaftizhane olarak kullanılan Vaftizci Mor Yuhanon Kilisesi yerleşmiştir Kilisenin naosa açılan kapının solundaki yazıtta 778/79 tarihleri okunmaktadır Mor Stefanos Kilisesinin içi klasik anlamda zariftir Oldukça dar yan nefin yan duvarları, yüksek kemerlerle bölünmüştür Doğu batı yönünde yerleştirilmiş uzun orta nefiyle Turabdin bölgesindeki en güzel köy kiliselerinden biridir Mihrap içinde,kilisenin mekan bütünlüğüne yaraşan uslupta basit bir sunak yer alır Posted By admin in MARDİN | No Comments on July 25th, 2007 Midyatı Gezelim Dinler Şehri Midyat’la ilgili ilk yazılı bilgiler MÖ 13Yüzyıla kadar uzanır Asur kralları için ele geçirilerek talan edilecek bir bölgedir II Aşurnasipal MÖ 879 yılında gururla: ‘Matiate’yi (=Midyat) ve köylerini buyruğum altına soktum Bol ganimet edinip, onları yüklü haraca ve vergiye bağladım’ der Midyat bölgesi, tarih boyunca bu türden olaylarla sıkça karşı karşıya kalır Midyat dünyanın en eski yerleşim bölgesi olan Yukarı Mezopotamya’da yer aldığı için tarih boyunca Sümerler, Asurlular, Urartular, Makedonyalılar, Persler ve Romalılar gibi bir çok uygarlığın egemenliğine sahne olmuştur Midyat’ın İslam egemenliği altına girmesi MS 640 yılında, Hz Ömer dönemine rastlar Daha sonra bölgeye yine müslüman olan Emevi ve Abbasiler egemen olmuştur Özellikle Abbasilerin yöreye hakim olmasıyla birlikte bölgede çok geniş bir imar hareketi başlamıştır Midyat köylerinin büyük bir kısmı Abbasilerin en parlak dönemini yaşadığı Sultan Harun Reşit zamanında kurulmuştur Bir Anadolu Türk beyliği olan Artukoğulları beyliği döneminde, Deyrizbin (Acırlı) beyleri, Artukoğulları beyliğinin egemenliğine girmiştir 1810 yılında ilçe olan Midyat, 1890 yılında belediye teşkilatına kavuşmuştur Belediye teşkilatı derken sizlere tüm Midyatlıların bildiği daha 1960′lı yıllarda belki de (elimde kesin veriler olmadığı için) Türkiye’nin ilk Bayan Belediye Başkanı tarafından yönetilme eşitliği ve hoşgörü başarısını gösterdiğini vurgulamadan geçmenin, ilçe halkına haksızlık olacağı inancındayım 1997 yılı genel nüfus sayımları sonuçlarına göre Midyat merkezin nüfusu 61378 olarak tesbit edilmiştir Estel ve Eski Midyat olarak bilinen ve birbirlerine 3 km uzaklıktaki iki ayrı yerleşim yeri ve dokuz mahalleden oluşan Midyat’ın arazisi çıplak ve sert görünüşlü, kumlu, killi kalkerli kapalı derin vadi ve tepeler şeklindedir Karasal iklimin hakim olduğu Midyat’ta yağışlar genellikle ilkbahar ve sonbahar mevsimlerinde görülür Bitki örtüsü step şeklinde meşeliklerdir Geçmişten günümüze Midyat insanı geçim kaynağını çiftçilik, hayvan yetiştiriciliği ve el sanatları oluşturmuştur Midyat’ın geleneksel el sanatları taş işlemeciliği, gümüş işlemeciliği (Telkari), bakırcılık, kilim dokuma, kumaş boyama, çömlekçilik, kuyumculuk günümüzde önemini koruyor Son yıllarda talebinde büyük artış gözlenen gümüş işlemeciliği yurt dışında da kendine pazar bulabiliyor Eski Midyat’ta yan yana dizilmiş 25 kadar küçük atölyede, gümüş geleneksel işleme ve tamamıyla el emeğiyle işlenerek, yüzük, gerdanlık, vazo, kemer, anahtarlık, çay kaşığı ve bardak altı gibi aksesuarlara dönüştürülerek ülkemizde ve yurtdışına satışa sunulmaktadır Midyat’ın aslında çok eski geçmişe sahip olup günümüzde tekrar rağbet gören diğer bir sanatı olan taş işlemeciliği, Kaymakamlık tarafından açılan atölyede hizmet vermektedir MİDYATIMIZIN HARİTA ÜZERİNDEKİ YERİ: MİDYAT TAŞ EVLERİNDEN GÖRÜNÜM: Midyat Evleri Yaşam mekanları diğer ismiyle konutlar, insanların günlük hayatını yaşadığı yerlerKonutlar insanların sosyo-kültürel değerlerini bir anlamda dışa vuran bir özelliğe sahiptirler Bu yaşam mekanlarının kendisine has özellikleri bulunan Midyat evleri, bu evlerin en büyük özelliklerinden bir tanesi sevgiyi barışın, duyguların taşlara işlendiği özgün evler Burada evlerin mimari yapıları, sosyal yaşam tarzlarına özgü yapım şekilleri, figürleri, mekanların kullanış biçimleri, figürlerin anlamları ile Midyat has olan ceviz ağacından yapılan divan takımları ve özellikleri verilmiştir Midyat evlerinde kullanılan malzeme taştır Ancak kullanılan bu taş normal taştan farklıdır Kalker taşı olarak adlandırılan açık renkli sarımsı yapıdadır Bu taşların en büyük özelliği çok kolay kesilebilmesinden dolayı rahat bir şekilde işlenebilir özellikte olması zengin süslemelerin elde edilmesini sağlamıştır Kolay işlenen ve ocaktan çıkartılan bir süre sonra sertleşen (iklim şartlarına dayanıklık kazanan) bu kireçli oluşum Midyat yapılarının her devrinde aynı rahatlıkla kullanılmış ve halen kullanılmaktadır Bu evlerde herhangi bir sıva malzemesi kullanılmaz Belirli zaman dilimlerinde taşların temizlenmesi amacıyla, taş kırıntıları kum haline getirilerek ve bu kum ile duvarlar ovularak temizlenir Duvarların örülme işleminde ise kireç ile karıştırılan bu kumdan harç elde edilir Elde edilen bu harç ile duvar örülür Midyat’ta ahşap malzemenin kullanılmamış olması ağacın yokluğundan değil, Midyatlıların taşçı geleneğine sıkı sıkıya bağlı olmasından kaynaklanmaktadırBu gelenek o kadar yerleşmiştir ki bugün bile beton yapılar yadırganmaktadır Hiçbir evin gölgesi birbirinin üzerine düşmemektedirGüneş ışınlarının aksine düzenlenen daracık sokaklar iklim şartlarına göre yazın kavurucu sıcağında gölgede kalıp insanları sıcaktan korur Bu evlerde kullanılan taşlar sıcak ve soğukta daha fazla sertleşir Taşların özelliklerinden dolayı yazları serin kışları sıcak olur Kat tavanının meydana getirilişinde çapraz tonozlar kullanılır Tavanlar iki veya dört tonozlu şekilde olur Evler genellikle iki katlıdır Alt kat genellikle günümüzde kullanılmamakla beraber; ahır, at barınağı, kiler vb amaçlarla kullanılmıştır Giriş kapısından alt katın avlusuna girilir Alt kattan üst kata kesme taştan yapılan bir merdiven ile çıkılır Odalar avluya bakan revak eyvanın yanlarında sıralanmıştır Yazları kesme taş döşeli eyvanda oturulur, geceleri yatılır İklime bağlı olarak kapı ve pencereler küçük tutulmuştur Mimari dehanın doruk noktasına ulaşan, bir oya gibi geometrik şekiller ve bitki desenleri ile işlenmiş ve bu şekilde adeta taşın dili meydana getirilmiştir Bu durum ön yüzlerine oymalı taş sütunlar kemerli revaklarla devinimli bir görünüm kazandırılmıştır Sanatkarca işlenmiş taş süslemelerin başlıca motifleri, burma, lale, üzüm salkımları ve karanfildir Midyat evleri kapı ve pencerelerinin etrafında oya gibi işlenen ve büyük bir ihtişam ile taşın dili ile insanların duyguları ortaya çıkarılmıştır Yeri geldiğinde pekmezini yaptığı üzüm salkımlarını, yeri geldiğinde etrafını süsleyen karanfil ve laleleri ile şanı belli beyaz güvercini taşa işlemiştir Kapılar içerisinde dış kapı sade ve yalın bir şekilde genelde üst tarafı kemer şeklindedir Odaların giriş kapıları daha süslü iç içe zengin motifler taşır Evlerin klasik şekli olan kemerli kapılardır Kapının üst tarafında çerçeve motifleri ve kapı kenar motifleri arasında yuvarlak bir çerçeve içerisinde, lale, karanfil ve farklı motifleri içeren armalar bulunur yada bu armalar içerisinde Hz Süleyman mührü bulunur Kapı ve pencereler taş figürleri arasında nerede ise kaybolmuştur Ancak dış kapılar yapı üzerinde etki bırakmıştır Çok ağır bir şekilde yapılmış olup metal aksamlar ile ahşap bir arada kullanılmışlardır Kapılarda antik bir yapı vardır Ahşap olarak gürgen ve meşe kullanılmıştır Midyat evlerindeki pencereler temel olarak iki şekilde yapılır Birincisinde dikdörtgen ve üstü üçgen şeklindeki alınlık içerisinde kemerli bir şekilde yapılmaktadır İkincisinde ise dikdörtgen pencereler üstlerinde kuşluk denilen küçük bir pencere ve çevresi çeşitli motifler ile süslü yumuşak hatlara sahip bir alınlık içerisinde oluşmaktadır Pencereler iklim şartlarından dolayı küçük tutulmuştur Ancak alınlık ve süslemeler ile bir ağırlık kazandırılmıştır Midyat evlerindeki pencerelerin en büyük özelliği pencerenin geometrik şekli ile süslemeli alınlık arasında geometrik zıtlıktan oluşan bir uyum vardır Midyat evlerindeki dış cephe özelliklerinden bir taneside her cephede farklı pencereler ve süslemeler yer almaktadır Yumuşak hatlara sahip pencerelerde cephe keskin süslemeler ile süslenmiştir Ayrıca tavan yüksekliğindenitibaren cephede hareketlilik oluşturan süslemeler yapılmaktadır Midyat’taki evlerin başka bir özelliği de, mimari yapılarda Hırist Süryani imzası vardır Bunun en canlı örneği Mardin merkezdeki evlerin hepsi güneye bakacak şekilde inşa edilmiş olup güney (kıble) cephesinde mihrabı andıran bir niş olduğunu belirtmiştik Ancak Midyat evleri güneyin dışında başka yönlere de bakmaktadır Evlerdeki mihrap şekli Hıristiyanların kıblesi doğu cephesinde bulunmaktadır Midyat evlerinde ayrıca küçükte olsa taş konsollar ile bir balkon oluşturulmuştur Posted By admin in MARDİN | No Comments on July 25th, 2007 Mardin Ne yenir Ne alınır NE YENİR? Mardin’in çok özel yöresel yemekleri mevcuttur Özellikle kıbbe, çiğ köfte, keşkek, zerde, cevizli sucuk, helva çeşitleri, cevizli tatlılar yenebilir NE ALINIR? Mardin’in meşhur telkari gümüş işlemesi alınabilir YAPMADAN DÖNME Mardin Müzesi, Deyrulzaferan Manastırı ile Kasımpaşa Medresesi görmeden, Badem şekeri, leblebi, ceviz sucuğu tatmadan, Telkariden gümüş işleme almadan, Kiraz Festivaline gitmeden …Dönmeyin |
|