Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Ülke & Şehirler > Türkiye

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
edirne, herşeyi, ile

Herşeyi İle Edirne

Eski 11-04-2012   #16
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Herşeyi İle Edirne



Edirne Kale ve Surları

Edirne Kalesi ve Surları (Merkez)



Edirne Kaleiçinde bulunan Edirne Kalesini Roma İmparatoru Hadrianus (117-138) yaptırmıştır Bizans İmparatoru IIustinianus (527-565) döneminde onarılmış ve bir çok kısmı yeniden yapılmıştır

XIXyüzyıla kadar çeşitli onarımlar geçiren bu kale 360000 m2lik geniş bir alanı kaplıyordu Kale blok taşlardan oluşmuş dikdörtgen planlı idi Kalenin her köşesine silindirik, kesme taştan birer kule eklenmiştir Bugün bu kulelerden bir tanesi ayakta olup, yakın tarihlere kadar saat kulesi olarak kullanılmıştır Kulelerden diğerleri Osmanlı döneminde hapishane olarak kullanılmıştır Bu kuleler Kafes Kapı, Germe Kapı Kulesi ve Zindan Altı Kulesi isimleri ile tanınıyordu Evliya Çelebi saat kulesi olarak kullanılan kuleden Makedon Kulesi olarak söz etmektedir Ayrıca bu kulelerin arasında on ikişer burcun bulunduğu bilinmektedir Kalenin 9 giriş kapısı olup, çevresi hendeklerle çevrili idi Bu kapılara Kule Kapısı, Topkapısı, Yerli Kapı, Kapı Kapısı, Uğrun Kapı, Manyes Kapı, tavuk Kapı, İstanbul Kapısı, Orta Kapısı isimleri verilmişti Bu plan tipi Roma ordugâhlarının (Castrum) plan düzenine uygun olduğu görülmektedir

Anadoluya 1553 yılında gelen Hans Dernschwam, buradaki burçların birisinde tuğladan oldukça iri harflerle yazılmış Grekçe bir yazıt olduğundan söz etmektedir Aynı hususu Ahmet Badi Efendi de belirtmiş ve tercümesini de ismini taşıyan tarihinde yazmıştır:

“Ya Rab! Nusret eyle, hâmi-i din muhibbi İsa olan imparator İoannis” bu kitabede ismi geçen imparatorun Paleologoslar döneminde Bizans imparatorlarından İoannes Paleiologos (1341-1391) veya İoannes VI Kantakuzenosa (1347-1354) ait olduğu sanılmaktadır Bu kitabe 1886da burcun üzerine önce ahşap, 1894te de kâgir olarak yapılan saat kulesinin yapımı sırasında ortadan kaybolmuştur Ahmet Badi Efendiye göre; kuzey kenardaki küçük burçlardan dördüncüsünün üzerinde de mermere yazılmış yine Grekçe bir kitabe daha bulunuyordu Bu kitabe XIXyüzyılın başlarında yerinden sökülerek Edirnedeki kilisede saklanmış, kilise yıkıldıktan sonra da Edirne Müzesine götürülmüştür Bu kitabede adı geçen imparator Mikhael Palaiologostur (1261-1282) Kitabe:

“Romalılara gerçekten şan veren hükümdar Mikhael ki onun sayesinde Konstantinios şehri kurtarıldı Barbarlara karşı onların hücumları karşısında hiç sarsılmayan kuleli suru yaptırdı”

Burçları birleştiren surlar üzerinde Biyennios ismi yazılı bir de monogram bulunuyordu Bütün bu kitabeler Bizans döneminde Edirne Kalesinin ve surlarının onarıldığını ve önemsendiğini göstermektedir Evliya Çelebi de bu surlar hakkında bilgi vermektedir:

“Beş arşak genişliğindeki büyük şehrin tam ortasında Edrona adlı kral tarafından yaptırılmıştır Şekli batıya doğru dört köşeden biraz daha uzunca, şeddadi kayadan, sanki Ferhat işidir Kapı ve duvarı öyle sanatlıdır ki bir sıra tuğla bir sıra traşlanmış taşla yapılmış bir sağlam kaledir Duvarın temeli 29 zirâdır Etrafında küçük ve büyük 160 kaf dağına benzer sağlam burçları vardır Bu kale dört köşe inşa ettirildiğinden her köşesinde birer sağlam ve yüksek kuleleri vardır”

Edirne Kalesi Osmanlı döneminde önemini yitirmiş ve 1866-1870 yıllarından itibaren Vali Hurşit Mehmet Paşa tarafından şehir içerisinde hastane, hükümet binası, kışla ve okul yapılması için taşlarından yararlanılmıştır Bu nedenle de kale yıkılmıştır

Edirne Belediyesi 2005 yılında ayakta kalan burcun çevresindeki ahşap dükkanları yol açmak nedeni ile yıktırmış, bu yıkım çalışmaları sırasında kalenin blok taşlardan olan temelleri ortaya çıkarılmıştır Edirne Müzesinin burada yaptığı kazı çalışmalarında oldukça büyük ölçüde birbiri üzerine oturtulmuş bloklardan oluşan kalenin 3-3,5 m yüksekliğe kadar ulaşan burçlar arasındaki sur duvarları ile burç kaideleri ortaya çıkarılmıştır Bu konudaki çalışmalar sürmektedir Ayrıca Edirne Sultan Otelinin bahçesinde de bu kalenin surlarına ait kesme köfeki taşından bir sur duvarı 5-6 m yüksekliğe kadar ayakta durmaktadır

Enez Kalesi (Enez)



Antik Çağda Akropol denilen yüksek bir tepe üzerindeki kalenin tarihçi Prokopios, Balkanlardan gelen barbar akınlarını önlemek amacıyla yapıldığını yazmıştır Kalenin yapım tarihi kesin olmamakla birlikte, duvarlarındaki devşirme yapı malzemeleri Bizans öncesi yapıldığına işaret etmektedir MSVIyüzyılda Iustinianusun kaleyi onardığı kaynaklarda geçmektedir

Ana girişi kuzeyde olan kale, doğu-batı doğrultusunda uzanmakta, güneyinde sur duvarı ile birleşmektedir Denize bakan tarafta iki tane çok köşeli kulesi vardır Bunlardan sağdaki yıkıldığından günümüze ulaşamamıştır Batıdan uzanan sur duvarı ise içeriye doğru bir eğim yaparak güneyden gelen duvarla birleşmektedir Böylece kalenin bu bölümü yarım kubbe biçiminde olup, Meriç Nehrinden gelecek tehlikelere karşı savunmayı güçlendirmektedir Kuzey-doğu köşesindeki köşeli kule batı yönünde yine köşeli bir yarım kubbe ile çıkıntı yapmaktadır

XIIyüzyılda onarılan kalenin yapı malzemesini kesme taş, tuğla ve antik mimari parçalar meydana getirmiştir Kaledeki antik mimari parçalar bugün Enezin ev ve bahçelerinde görülmektedir


Kalenin içerisinde Enezin simgesi özelliğini taşıyan Enez Ayasofyası, mozaik döşemeli küçük bir kilise ve bir de şapel olarak kullanılmış bir mağara vardır Burada bulunan Pan ve dans eden su perilerini tasvir eden bir kabartma Edirne Müzesine götürülmüştür Kalenin anıtsal giriş kapısı yanındaki duvarda da beyaz mermerden bir Trak süvarisinin tasviri vardır Ayrıca kale içerisindeki sivri Osmanlı kemeri de yapının Türkler tarafından kullanıldığına işaret etmektedir
Enez Kalesi'nin bulunduğu tepe, yerleşim alanının bir bakıma akropolüdür Bu bölüm surlarla çevrilmiştir Giriş kapısı şehre yönelik olup, yuvarlak kemerli oldukça görkemlidir Kesme taş ve tuğladan yapılan sur duvarlarında yer yer moloz taşlar da kullanılmıştır Surların giriş kapısının kenarında mermer üzerine Trak süvarilerini gösteren bir kabartma yerleştirilmiştir Enez'de yapılmakta olan kazılarda şehrin dış noktalarında da sur duvarlarına ait izler ortaya çıkarılmıştır Bu da gösteriyor ki Enez'in çevresi Bizans döneminde yapılmış surlarla kuşatılmıştır Kalenin bulunduğu tepe iç kale özelliğini taşımaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Herşeyi İle Edirne

Eski 11-04-2012   #17
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Herşeyi İle Edirne



Edirne Saat Kulesi



Edirnenin merkezinde Roma imparatoru Hadrianusun (117-138) yaptırdığı kalenin burcu üzerinde Vali Hacı İzzet Paşa 1886 yılında belediye gelirlerinden 400 Liraya burç üzerine ahşap bir saat kulesi yaptırmıştır Burç üzerine de 1886 tarihli bir kitabe yerleştirmiştir:
Muhyi-i Mülk-ü milel hazreti Sultan hamid
Kim Huda kılmada zâtın nice hayre alet
İşte bu hayrı da vali Hacı İzzet paşa verdi
Tesise delaletle bu şehre ziyned yazdı
İhmamına Hafız Güherî
Bir tarih verdi bu şehre şeref Kulede elhâk saat
1330 (1886)

İlk yapılışında ahşap olan bu kule 1894 yılında yıktırılmış, yerine taş ve tuğladan yeni bir kule yapılmıştır Kule yukarıdan aşağıya doğru genişleyen bir yapı idi 48 m yüksekliğinde olan bu kule yangın kulesi olarak da kullanılmıştır Kulenin ikinci ve üçüncü katlarında bir sofa ile oturulacak yerler bulunuyordu Ancak bu kule de 1953 yılında depremden hasar görmüş, duvarları çatlamış ve yıktırılmıştır Bu saat kulesi yuvarlak olup, üzeri küçük bir kubbe ile örtülü idi Dört cephesinde de yuvarlak nişler içerisine saatler yerleştirilmiştir Kulenin saati Fransa'dan getirilmiştir

Edirne Müzesi 2004 yılında Belediyenin saat kulesi çevresindeki ahşap dükkanları yıktırmasından sonra burada bir kazı çalışması yapmıştır Roma burcunun altında ve etrafında bulunan Roma dönemine ait kalenin temelleri ile 3-4 m yüksekliğe kadar olan kesme taştan blok halinde sur duvarları ortaya çıkarılmıştır

Alıntı Yaparak Cevapla

Herşeyi İle Edirne

Eski 11-04-2012   #18
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Herşeyi İle Edirne



Edirne Sivil Mimari Örnekleri

Edirnede ilk yerleşim ve Edirne Evleri



Edirnedeki antik evler, Yunan ve Roma mimarisinden belirgin biçimde ayrılmıştır Yörede uzun süre egemenliklerini sürdüren Trakların göçebe bir toplum oluşlarının bunda büyük payı olmuştur Trakyanın büyük bir bölümüne yayılmış olan Traklar, korumalı kalelerinde ve açık arazilerde yaşamışlardır Savaşçı bir topluluk olan Traklar dışarıdan gelecek saldırılardan pek etkilenmemişler, konutlarında yöredeki ormanlardan yararlanmışlar, ahşabın yanı sıra saz ve samanı kullanarak balçıkla da onları pekiştirmişlerdir

VIIIyüzyılda Grek kolonizasyonu Ainos (Enez), Perinthos (Marmara Ereğlisi) gibi kendi kültürlerini yansıtan doğa koşullarını göz önünde bulunduran yerleşimlerinden Traklar etkilenmemişlerdir Trakya ve Edirnede Roma döneminde yerleşimler daha çok kale görünümündedir Bunların içerisinde kendilerine özgü evlerden oluşan mahalleler kurmuşlarsa da onlar daha çok taşra evleri niteliğini taşımaktadırlar

Edirnede, başlangıçta 360000 m2lik bir alana yayılan ilk yerleşim yerine Roma İmparatoru hadrianus (117-138) savunma amaçlı bir kale yaptırmıştır Günümüzde bu kalenin doğusunda Saraçlar Caddesi, kuzeyinde Mumcular Sokak, batısında Darülhadis Caddesi, güneyinde de Tunca nehri bulunmaktadır Edirnenin fethinden sonra yerleşim kalenin dışına taşmaya başlamış ve ilk Türk mahallesi olarak Karanfiloğlu semti ortaya çıkmıştır Sultan IMurad Edirneye Ermenileri, Sultan IIBeyazıt da Yahudileri yerleştirmiştir Özellikle Yahudiler burada dinsel ağırlıklı bir yerleşim kurmuş, sinagogları Osmanlı yapıları arasında yer almıştır XVIyüzyılda Kaleiçinde on Müslüman mahallesi olduğu halde Evliya Çelebi 1660da kentteki 16 mahalleden ikisinin Müslümanlara ait olduğunu yazmışsa da bunun doğruluğu tartışmaya açıktır Bununla birlikte 1878-1912 yıllarında ticari boşluğun Gayrimüslimler tarafından doldurulduğu da bilinmektedir



Kaynaklardan öğrenildiğine göre 1609da 147 mahallesi olan Edirnenin 1703 sayımında bu sayı 65e düşmüştür Kent doğal afetlerden, savaşlardan büyük ölçüde etkilenmiştir

Tunca Nehrinin 1808de taşması kenti sular altında bırakmış, 1844te bir başka su baskını 1200den fazla evi yıkmıştır Aynı yıl Menzilhanede başlayan yangın Eski Cami Caddesi ile Bedesten çevresindeki 400 dükkanı yakmıştır Üç Şerefeli caminin yakınındaki doğramacılarda çıkan yangın cami ile çevresini, Tophane semtindeki yaklaşık 400 ev ile dükkanı yakmıştır Bunları 1855 Eski Cami Caddesi, Gümrük Hanı, Unkapanı, Kıyık, Murat Paşa Mahalleleri yangınları izlemiştir Bu felaketlerde 300 dükkan, hanlar ve birçok ev ortadan kalkmıştır Yüzyılımızın başında, 1903te Topkapı hamamından çıkan yangın 1514 evi ortadan kaldırdığı gibi, 1914 yangını da Ayasofya Kilisesi ile Kaleiçi Mahallesini yakmıştır

Siyasi olaylar, iç çekişmeler ve savaşlar da Edirneyi büyü ölçüde etkilemiştir Sultan IIISelimin yenilik hareketlerine karşı ayaklanmada, Edirne Vakası denilen olay, 1828-1829 ve 93 Harbi denilen Osmanlı-Rus Savaşları kentin doğal afetlerden arta kalan mahallelerinin de yıkılmasına neden olmuştur Bundan etkilenen Edirnelilerin çoğu kentten göç etmiştir Göç eden Müslümanlardan boşalan yerlere de azınlıklar yerleşmiştir İstatistik bilgilere bakıldığında 1830-1835te kentin 8000-10000 nüfusu; 1870li yıllarda 144 mahallesi, 25451 evi bulunuyordu XXyüzyılın başlarında ise nüfus 8700e inmiş, IDünya Savaşında daha da azalmıştır



Bulgar işgali (1913) sırasında bazı yapılar ortadan kalkmış, aynı dönemdeki yangın 1514 evin yanmasına neden olmuştur Bu olayların ardından Edirne Askeri Rüştiyesi resim öğretmeni Mehmet Selami Bey Edirnenin yangından kurtulan bölümlerin planlarını çizmiştir Bugün bu planlar incelendiğinde Edirne Kaleiçi sokaklarının düzgün bir planda olmadıkları görülmektedir O günlerin Belediye Başkanı Dilaver Bey Edirnenin imarıyla ilgili çalışmaları başlatmış, Fransız mimarlarının hazırladıkları plan uyarınca sokak ve caddeler birbirlerini dik olarak kesecek biçimde düzenlenmiştir

Kaleiçindeki yeni yapılanmalarda yükseklik oldukça küçük tutulmuş Vakıflar Genel Müdürlüğünün sattığı arsalar üzerinde evler birbirini izlemiştir

Cumhuriyet döneminde Edirnenin ilk imar planını 1940ta ProfDrErnest Eğli çizmiştir Onun bu çalışmasını 1963te İller Bankasının çalışmaları ile 1947de kentin ilave imar planı izlemiştir Bu arada Kaleiçindeki eski evlerin büyük bir bölümünün tescili yapılmış ve korunulmasına çalışılmıştır Kaleiçinin sit alanı olarak ilân edilmesinden sonra çalışmalar yoğunlaşmış, alınan kararlar Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunca 1985te yeniden gözden geçirilmiştir Bu arada özelliğini yitirenler, onarılmayacak durumda olanlar tescil dışı bırakılmıştır Bütün bu çalışmalar yapıldıktan sonra 24 10 1991 gün ve 986 sayılı Koruma Kurulu Kararı uyarınca “Edirne Kentsel Sit Alanı Koruma İmar Planı” yürürlüğe girmiştir

Edirnede bugün ahşap konut sayısı çok azdır Yine de günümüz Edirnesinde eski konutları bir araya toplayan ve korunmaya çalışılan 360000 m2lik alanı kapsayan Kaleiçinin özel bir konumu vardır Bu yerleşim alanı sonraki yıllarda güneyde Tunca kıyısındaki Darülhadis Medresesine doğru genişlemiştir Öte yanda siyasi ve ekonomik nedenlerle Kaleiçini terk eden gayrimüslimlerin evleri de ilginç mimarileri ile korunması gereken örneklerdendir



Edirne evlerinin Türk konut mimarisinde kendisine özgü bir yeri vardır Ancak, bunların mimari tiplerini tam anlamı ile saptayabilmek de çok güçtür Türk evlerinin çoğunda karşılaşılan genel özellikler Edirne evlerinde de vardır Avlular, taşlıklar, niyazlıklar, merdivenler, odalar, raflar, hücreler, tandırlar, ocaklar, pencereler, kapılar, tavanlar, sedirlikler, hayatlar, yazlık ve kışlık divanhaneler, hamamlar, helalar, mutfaklar, kilerle, çamaşırlıklar, çeşmeler, havuzlar, selsebiller Edirne evlerinde de bulunmaktadır

Tarih boyunca Edirnede Müslümanların yaşadıkları evlerin cepheleri bağdadi sıvalı veya ahşap kaplamaydı Genellikle iki katlı olan evler, çıkmalarla, cumbalarla, cihannümalarla, balkon korkuluklarıyla, ahşap oymalı saçaklıklarla zengin bir görünümde idiler Çoğunlukla girişler içeriye niş şeklinde çekilmiştir Ayrıca bu girişler yanlarda ve üstlerde aynı zamanda aydınlatmayı sağlayan pencerelerle kontrol altına almışlardı Odalar oldukça büyük tutulmuş, yüksek tavanları, geniş pencereleri ile ferah görünüm sergilemektedirler Ayrıca barok ve rokoko üslubundaki görkemli tavanları da onları tamamlamaktadır

Harem ve Selamlık olarak yapılan konakların sayısı ise günümüzde hemen hemen yok gibidir Bunlardan selamlık yola daha yakın, Harem ise dışarıdan görünmeyecek konumda arka bahçede yer almıştır Buradaki odaların kapıları açıldığında karşılaşılan uzunca sofalarda aile bireyleri topluca zaman geçirdikleri gibi aynı yeri geçit olarak da kullanılmışlardır Bu evlerde üzeri örtülü hayat denilen sofaların yanları açıktır, böylece önlerindeki bahçeyle yakınlaşmışlardır Ancak son yıllarda sofaların önleri camlarla kapatılarak bu bağlantı ortadan kısmen de olsa kaldırılmıştır



Edirne evleri, sokak üzerinde veya bahçe içerisinde olanlar diye iki ayrı grupta incelenebilir Bunlardan sokak üzerindekilerin alt katlarında pencere dizilerine pek rastlanmamakla birlikte, üst katlar son derece mükemmel aydınlatılmıştır Tek katlı evlerde dışarıya kesinlikle pencere açılmamakta, aydınlanma yalnızca bahçeden sağlanmaktadır Komşu evlere yönelik duvarlarda ise pencere bulunmamakta, pencereler kendi bahçelerine açılmaktadır

ProfDrMetin Sözen, Edirne evlerinin odalarını belli başlı işlevlere göre şöyle sıralamıştır:
“Oturma Odası: Günlük oda olarak bilinir Yatak Odası: Eski dönemlerde musandralık denirdi Misafir Odası: Konuklara ayrılan odaya aynı zamanda hoşametlik denirdi

Bazı evlerde namaz odaları adı verilen, namaz kılmaya ayrılmış bir mekân daha vardı Oturma odaları aile fertlerinin bir arada oturdukları odalardır Harem ve Selamlık bölümleri olan evlerde oturma odası yalnız Harem bölümünde bulunurdu Bu odalarda genellikle evin bahçesine bakacak şekilde pencereler açılırdı Sonraki dönemlerde sokak tarafına da oturma odalarının açıldığı görülmüştür Pencereleri sokağa bakan odalar daha çok erkeklere aitti

Eski yatak odalarında yerden 1-1,5 m yükseltilmiş ayaklar üzerindeki yataklarda yatılırdı Bunlara portatif merdivenlerle çıkılır ve merdiven yukarıdan çekilirdi Döşekler Musandıra denilen etrafı siperlenmiş olan bu yükseltilmiş döşemeye serilirdi Musandıralar zamanla evlerde terk edilmiş, bunun yerine yerden en çok 30-40 cm yükseltilmiş sedirler tercih edilmiştir



Edirne evlerinin en tanınmışlardan birisi Kaleiçinde Maarif Caddesi üzerindeki heykeltıraş İlhan Komanın doğduğu evdir Neo-klasik üslupta, bodrum üzerinde iki katlı bu konağı Rum mimarı ile ressamları 1908de yapmışlardır DrDimsanın muayenehanesi olarak yapılan konağı, sonraki yıllarda DrFuat Koman satın almıştır Mermer taklidi, bağdadi sıvalı girişteki holün çevresindeki odalardan biri muayenehane, diğeri de kütüphaneye ayrılmıştır Üst kattaki büyük salon çeşitli aile kutlamalarına, törenlerine ayrılmıştır Özel olarak Romanyadan fırınlanmış kerestesi getirtilen konağın içerisi ve dışı oldukça güzel bezenmiştir Ahşap bezemeli kaplamaların yanı sıra tavanları bağdadi sıva üzerine “fresco-secco” (kuru fresk) tekniğindeki resimlerle bezenmiştir Burada zengin Türk barok motifleri arasında İstanbul, Boğaziçi, Rumelihisarı, Arnavutköyden görünümlere, aile fotoğraflarına, Yunan filozof portrelerine, dor üslubunda bir mabede, Erekteina yer verilmiştir Erkek ve kadın portreleri, Aphrodite resimleri de onları tamamlamıştır

Edirne günümüzde yeni yapılanmaya ayrılan semtleri ile birlikte kimlik değişimiyle karşı karşıyadır Bu arada yeni yapılanma ile birlikte eski yerleşimin ilişkileri sağlıklı biçimde birleştirilemeyince kentteki sivil yapılanmada yozlaşma hız kazanmıştır

Edirne Tren istasyonu (Gar Binası) (Merkez)



XIX yüzyılda başlayan ve XXyüzyılın ilk çeyreğine kadar süregelen yeni bir mimari akım Edirneye de yansımıştır Bu yeni üslupta eski çağların yapı elemanlarından yararlanılmış, daha sonra da Klasik Türk mimarisi ile bağdaştırılmıştır Ancak Ziya Gök Alpin başlattığı milliyetçi düşünce kısa sürede mimariye de yansımış, Batının Barok, Rokoko, Ampir, Eglektik ve Art-Nouveau üsluplarından sıyrılarak tamamen Klasik Türk mimarisine yönelinmiştir Ali Talat Bey, Kemalettin Bey ve Vedat Beyin başlattığı bu yeni mimari de Klasik Türk mimarisinden esinlenen yapılar birbirini izlemeye başlamıştır Bunlardan Mimar Kemalettin bey tarafından Neo-Klasik üslupta yapılan, İstanbulu Avrupaya bağlayan demiryolunun en önemli istasyonlarından birisi de Karaağaç tren istasyonudur Bu istasyonun yapımına 1914 yılında başlanmış ancak, IDünya Savaşından ötürü yapımı yarıda kalmıştır Cumhuriyetin ilanından sonra da işletmeye açılmıştır



Karaağaç Tren İstasyonu Mimar Kemalettin Beyin “Şark Demiryolları Şirketi” adına tasarladığı dört tren istasyonundan birisidir Mimar Kemalettin Beyin tasarımını yaptığı diğer istasyon yapıları arasında Filibe Garı, Selanik Garı ve Sofya Garı bulunmaktadır Bunlardan Selanik Garının yalnızca temelleri atılabilmiş, Sofya Garı IIMeşrutiyetten önce tamamlanmıştır

Kurtuluş Savaşından sonra demiryolunun 337 kmlik bir bölümü Türk toprakları içerisinde kalmıştır Bunun için de karaağaç Tren istasyonuna İstanbuldan ulaşabilmek için Yunan sınırından geçme zorunluluğu ortaya çıkmıştır Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları Türk sınırı içerisinden geçen yeni bir demiryolu yaptırınca da Karaağaç tren İstasyonu önemini yitirmiş ve terk edilmiştir 1974 Kıbrıs harekâtı sırasında istasyon bir süre ileri karakol görevini üstlenmiş ve daha sonra da Trakya Üniversitesine verilmiştir Bu istasyon binası bugün Trakya Üniversitesi rektörlük binası olarak kullanılmaktadır Edirne için son derece önemli olan Lozan Antlaşmasını simgeleyen bir anıt ve bir de müze üniversite tarafından tren istasyon binasının yanına yapılmıştır



Neo-Klasik Türk mimarisinin en güzel örneklerinden biri olan Karaağaç Tren İstasyonu üç katlı, dikdörtgen planlı ve 80 m uzunluğunda bir yapıdır Yığma duvar sistemine göre tuğladan yapılan istasyonun ortasında büyük bir hol bulunmaktadır Bu bölümün dış duvarlarında, pencerelerinde, kapı kemerlerinde ve girişin iki yanındaki kulelerde kesme taşlar kullanılmıştır Binayı çevreleyen sivri kemerli pencereler tamamen bu üslubu yansıtmaktadır Bu arada döşemelerin yapılmasında da çelik kirişlerden yararlanılmıştır İstasyon binasının üzeri asbest plaka kaplı çelik makaslı, kırma bir çatı ile örtülmüştür Yapının iki ucunda yer alan yuvarlak gövdeli kuleler kesme taştandır Bunların üzerinde dolaşan silmeler, kuşaklar, stalaktitli yarım başlıklar, güçleler, kum saati motifleri, saçaklar ve Türk üçgenleri Neo-Klasik Türk mimarisini Edirnede yaşatan bir örneği ortaya koymuştur

Alıntı Yaparak Cevapla

Herşeyi İle Edirne

Eski 11-04-2012   #19
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Herşeyi İle Edirne



Edirne Müzeleri

Edirne Arkeoloji ve Etnoğrafya Müzesi (Merkez)



Atatürkün isteği doğrultusunda Edirne Müzesi l925 yılında müze deposu olarak, Edirne Selimiye Camisinin Darül Tedris Medresesinde oluşturulmuştur Müzenin kuruluşunda Trakya Umumi Müfettişi olan Kazım Dirikin büyük payı olmuştur Bu nedenle Edirnede dağınık bulunan eserlerin toplanması ve bir araya getirilmesi için “Edirne ve Yöresi Eski Eserleri Sevenler Kurumu”nu l935 yılında kurmuştur Bundan sonra Edirne Selimiye Külliyesinin Darüs Sıbyan (Dar ül Kurra) masrafları bu kurum tarafından karşılanmak üzere onarılmış ve daha önce depo halındaki eserler buraya taşınmıştır Etnoğrafik ağırlıklı bu müze Edirnenin işgalden kurtarılışının 13yılında, 25 kasım l936da ziyarete açılmıştır Bunun ardından Topkapı Sarayı ve Ankara Etnografya Müzesinden getirilen eserler ile takviye edilmiştir Bundan sonra l954 yılında müdürlük konumuna getirilen müzeye Muzaffer Batur atanmıştır

Edirnenin yeni bir müze müdürlüğü binasına ihtiyaç duyması üzerine Selimiye Camisinin arkasındaki alanda YMimar İhsan Kıyğının hazırladığı plan doğrultusunda yeni bir müze binası yapılmıştır Bu müze planı standart olup Anadolunun bir çok illerinde uygulanmıştır

Müzenin arkeoloji bölümünde Paleontolojik dönem fosillerinden başlayarak Edirne ve yakın çevresinde bulunan 3zamanın sonlarına ait fil, gergedan, ve at türü hayvanların çene, omur gibi parçaları bulunmaktadır Ayrıca 30000000 yıl öncesine ait Miyosen dönemin balık fosilleri, deniz hayvanları, bitkilerin fosilleri de onları tamamlamaktadır Kalkolitik döneme tarihlenen ve Enez Hocaçeşme Höyüğünde bulunan Orta Neolitik, Erken Kalkolitik pişmiş toprak eserler müzede yer almaktadır Ayrıca Edirne yöresinde çok bol olan Lalapaşa, Araplık dolmeni, Taşlicabayır Tümülüsü eserleri, MÖ 1400-800 yıllarına tarihlenen Tunç ve Demir Çağ eserleri de arkeoloji bölümünün önemli eserleridir



Edirne Müzesinde l071-2005 yıllarına ait Enez kazısından çıkan buluntular, Klasik, Helenistik, Roma ve Bizans dönemine tarihlenen keramik, cam, madeni, sikke gibi küçük buluntular, heykeller, torsolar, steller de müzenin başlıca eserleri arasındadır Steller arasında Trakya bölgesinin yerli halkı olan Traklara ait mezar stelleri da bulunmaktadır
Bizans ve Osmanlı dönemine tarihlendirilen altın ve gümüş sikkelerden oluşan koleksiyonlar da müzede yer almaktadır

Müze bahçesinde Roma dönemine tarihlenen lahitler, dolmenler, menhirler ve çitten yapılmış iki Trak evi, Eroslu sunak, Bizans ve Roma dönemi sütunları, sütun başlıkları XV-XVIII yüzyıllara tarihlenen Osmanlı mezar taşları da ayrı bir bölüm halinde sergilenmektedir
Müzenin Etnografya bölümünde Selimiye Camisinin ziyarete açılışında mihraba konulan halı, Edirnekari ağaç işleri, Edirne Sünnet yatağı, Edirne gelin odası, Edirne evleri oturma odası ayrı bir bölüm halindedir Ayrıca erkek ve kadın giysileri, oyalar, üç etekler, bohçalar, ve Edirneye özgü sabunlar burada sergilenmektedir Edirne köy evlerinin mutfağı, ve çeşitli sanatlara ait tezgahlar da yine Etnografya bölümündedir

Atatürkün Edirneyi ziyaretinde kullandığı eşyalar, haritası da burada bulunmaktadır

Selimiye Camisi yanı
Tel: (0284) 225 11 20
Faks(0284) 225 57 48

Türk-İslam Eserleri Müzesi (Merkez)



Edirne Arkeoloji ve Etnografya Müzesinin yönetiminde olan Türk-İslam Eserleri Müzesi Selimiye Camisinin Dar-ül Tedris (Dar-ül Kurra) Medresesinde bulunmaktadır Medresenin 14 odası ile avlusunda Türk ve İslam dönemine ait eserler sergilenmektedir

Müzenin Pehlivanlar odasında Kırkpınar güreşlerinin ünlü baş pehlivanlarının fotoğrafları ile Kırkpınar ağası giysili, kısbetli mankenler bulunmaktadır Tekke Eşyaları odasında dergahlardan toplanmış çeşitli eşyalar, Sultan IIBeyazıt külliyesinin kapıları, büyük ölçüde mumlar, el yazmaları, levhalar, alemler, zikir tespihleri, son şeyhülislamın giysisi, fildişi ve sedef kakmalı Kuran mahfazaları ve Mevlevihaneye ait eşyalar bulunmaktadır Ayrıca işlemeler de onları tamamlamaktadır Balkan Savaşı ile ilgili fotoğraflar, sancaklar, çeşitli çiniler, Çanakkale seramikleri, porselenler, Edirne Sarayında l973 yılında yapılan kazıda çıkarılan duvar çinileri, cam eşyalar, yemek kazanlar, çeşitli ölçü aletleri, fenerler, mangallar, zemzemlikler, sedef kakmalı koltuk takımları, çeşitli ağaç işi örnekleri müzedeki başlıca eselerdir

Selimiye Camisi Dar ül tedris (Dar-ül Kurra) Medresesi
Tel: (0284) 225 11 20

Lozan Anıtı ve Müzesi (Merkez)



Trakya Üniversitesi Rektörü Prof DrOsman İnci başkanlığındaki senatonun almış olduğu kararla yapılan Lozan Anıtı Karaağaçta eski Edirne tren istasyonu, bugünkü Rektörlük birasının bahçesinde bulunmaktadır

19 Temmuz l998de ziyarete açılan anıt Lozanın Edirne için önemini simgelemektedir
Anıt üç beton sütun ve ortasındaki bir genç kız figüründen oluşmaktadır Sütunlardan uzun olana Anadoluyu, kısa olanı Trakyayı, en küçüğü de Karaağaçı simgelemektedir Bunların arasındaki figür ise estetiği, zarafeti ve hukukun sembolüdür Bir elinde tutmuş olduğu güvercin barış ve demokrasiyi, diğer elindeki belge de Lozan Antlaşmasını anlatmaktadır Ayrıca bu sütunlar bir çemberle birleştirilerek birlik ve beraberlik sembolize edilmiştir

Lozan Anıtının yanındaki tek katlı yapı Lozan Müzesidir Anıt ile beraber l998de açılan Müzede Lozan Antlaşması ile ilgili belgelerin örnekleri, Atatürk ve İsmet İnönü ile ilgili fotoğraflar, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, diğer çeşitli tarih dergileri ve günün gazetelerinden alınmış konuyla ilgili yazıları içeren örnekler bulunmaktadır

Karaağaç
Tel: (0284) 214 4210/l87

Sağlık Müzesi (Merkez)

Trakya Üniversitesi Rektörü Prof Dr Osman İnci Başkanlığında, Üniversite Senatosunun almış olduğu kararla Sultan IIBayezidın 1484-1488 yıllarında yaptırmış olduğu Sultan IIBayezıd Külliyesinin Darüşşifasında 23 Nisan l997 yılında Sağlık Müzesi ziyarete açılmıştır Trakya Üniversitesi ve Ruh Hastalarını Reaptasyon Derneğinin katkıları ile Darüşşifa restore edilmiştir
Edirne'yi i ziyaret eden Evliya Çelebi buradan “Orada bir Darüşşifa vardır ki dil ile tarif ve kalemler ile yazılmaz” diye söz ederek şöyle devam etmiştir:

”Adı geçen bağın ortasında, göğe baş uzatmış bir kağir yüksek kubbedir ki güya aydınlık hamam camekanı gibi tepesi açıktır Bu açık yerde altı adet ince mermer sütunlar üzerinde Kiyanıyan tacı gibi bir kubbecik vardır San'atkar iş üstadı, bu küçük kubbenin ta tepesine halis altın ile yaldızlanmış bir çeşit demir mil üzerine bir bayrak yapmış, ne taraftan rüzgar eserse, o bayrak o tarafa döner Garip görünüşlüdür Ama aşağı büyük kubbe sekiz köşelidir Bu kemerli kubbe içinde dahi sekiz kemer vardır Her kemerin altında bir kış odası vardır Bu odaların her birinde ikişer pencere vardır Bir penceresi odanın dışında olan gülistanlı ağaçlığa bakar, diğeri de bu büyük kubbenin ortasındaki büyük havuz ve şadırvana bakar Bu sekiz adet kış odalarının önünde , yine büyük kubbe içinde sekiz adet yazlık odalar vardır



Üç tarafları kafesli mermerler ile yapılmış bu büyük kubbe altındaki büyük havuzun çevresindeki sel sebillerden berrak su çağlayıp havuza girince , fıskiyelerden berrak su, kemerli kubbenin göbeğinde nihayet bulur
Böyle dikkat ve özenle yapılmış şifa yurdunun anlatılan odalarında çeşitli hastalıklara tutulmuş zengin ve fakir, ihtiyar ve genç doludur

Bazı odalarda ilkbaharda delilik mevsiminde Edirne'nin aşk denizi derinliğine düşmüş sevdalı aşıklar çoğalıp, hekimin emriyle bu tımarhaneye getirilerek altun ve gümüş yaldızlı zincirlerle kerevetlerine takılıp, her biri aslan yatağında yatar gibi kükreyip yatarlar Kimisi havuz ve şadırvanlara bakıp kalender hülyası kabilinden sözler eder, nicesi dahi o kemerli kubbenin etrafında olan gülistan ve bağ ve bostan içindeki binlerce kuşların cıvıltılarını dinleyip, delilerin perdesiz ve ölçüsüz sesleriyle feryada başlarlar”

Evliya Çelebi, hastanenin musiki ile tedavi konusunu da şu şekilde anlatmıştır:

“Merhum ve Mağfur Bayezid Veli Hazretleri Vakfiyesinde, hastalara deva, dertlere şifa, divanelerin ruhuna gıda ve defi seva olmak üzere 10 adet hanende ve sazende gulan (genç erkek) tayin etmiş ki, üçü hanende, biri neyzen, biri kemancı, biri musikarcı, biri santurcu, biri çengi, biri çeng santurcu, biri udçu olup, haftada 3 kez gelerek hastalara ve delilere musiki faslı ederler Allah'ın emriyle , nicesi saz sesinden hoşlanır ve rahat ederler
Doğrusu musiki ilminde neva, rast, dügah, segah, çargah,suzinak makamları onlara mahsustur Ama zengule makamı ile buselik makamında rast karar kılsa insana hayat verir Bütün saz ve makamlarda ruha gıda vardır”



Edirne Sultan IIBeyazıd Külliyesinin Darüşşifası, Vakıflar Genel Müdürlüğünün l984de yaptığı bir protokol ile Trakya Üniversitesine eğitim amaçlı olarak tahsis edilmiştir

Edirne Darüşşifasında musiki ile hasta tedavisi, hastanenin başta gelen özellikleri arasındaydı Bu konuda inceleme yapan müzisyen hekimler Türk musikisindeki bazı makamların bazı hastalıkların tedavisinde özel bir iyileştirici etkisi olduğunu saptamışlardır Tedavide musikinin yanı sıra su sesi ve güzel kokudan da yararlanılmıştır Buradaki şadırvandan dökülen suların çıkardığı sesler hastayı huzura kavuşturmaktaydı

l876-l877 Osmanlı-Rus savaşında Edirnenin işgali ile buradaki tıp eğitimi işlevini yitirmiş ve Darüşşifa içerisindeki hastalar İstanbula gönderilmiştir

Trakya Üniversitesi Sağlık Müzesi Avrupa Parlamentosunun 2004 yılı Avrupa Müzesi ödülünü kazanmıştır 2004 yılında bu ödülü alabilmek için 48 ülkeden 60 müze değerlendirmeye katılmış, birincilik ödülü Trakya Üniversitesi Sağlık Müzesine verilmiştir

Müzede Osmanlı İmparatorluğunun başlangıcından sonuna kadar sürdürdüğü sağlık hizmetleri en küçük ayrıntısına kadar çağına uygun dekorlarla, mankenler eşliğinde canlandırılmıştır


Müze üç bölümden oluşmaktadır Müzenin birinci bölümünde poliklinik, özel diyet mutfağı, ve personel odaları bulunmaktadır İkinci bölümde ilaç deposu ve hekimlere ait bölümlere yer verilmiştir Üçüncü bölümde hasta odaları aslına uygun biçimde canlandırılmıştır Bu bölümde altı ve dört kişilik yatak odaları ve musiki bölümleri görülmektedir

Müzede Tıp tarihi ve Ontoloji ile ilgili düzenlemeler yapılmıştır Şifalı Bitkiler, Eczacılık, XVyüzyılda Osmanlılarda Cerrahi, Osmanlıda Darüşşifalar, Bulaşıcı Hastalıklar, Hekimliğin Gelişim Tarihi, Mimar Sinan ve Eserleri, Türk Psikiyatri Tarihi OrdProf DrASüheyl Ünver ile Tosyavizade Dr Rıfat Osmanın odaları müzenin başlıca bölümlerini oluşturmaktadır

Türkiyede başka bir örneği olmayan müzede Osmanlı döneminin dekor ve kostümleri kullanılarak hekimbaşı, çömezleri (asistan), Osmanlıların ruh ve akıl hastaların musiki ile tedavi etmelerini, terapiyi gösteren hanendeleri, sazendelerinin ruh hastalarını tedavi edişleri mankenlerin eşliğinde sergilenmiştir Müzenin sahne düzenlemeleri de İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları tarafından yapılmıştır

Alıntı Yaparak Cevapla

Herşeyi İle Edirne

Eski 11-04-2012   #20
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Herşeyi İle Edirne



Edirne Anıt ve Şehitlikleri

Şükrü Paşa Anıtı (Merkez)



Balkan Savaşında Edirneyi 5,5 ay savunan Şükrü Paşa Edirnenin düşmesinden sonra Bulgaristana esir olarak götürülmüş, 6 ay sonra da özgürlüğüne kavuşmuştur Şükrü Paşa İstanbulda 1916 yılında ölmüş ve Merkez Efendi mezarlığına gömülmüştür Ancak Edirneliler ve o zamanın tümen komutanı Kayhan Onur ailesinden Şükrü Paşanın mezarının Edirneye nakledilmesini istemiştir Ailesinin olumlu yaklaşımı üzerine Şükrü Paşanın naşı Edirneye getirilerek Buçuktepe Tabyasının güney yamacına gömülmüştür Mezarın bulunduğu yerde bir anıt mezar yapılmış ve bir de heykeli dikilmiştir

Anıt mezarın projesini Trakya Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Dekanı Hulusi Güngör yapmıştır

Buçuktepe Tabyası 2000 yılında Genel Kurmay Başkanlığı tarafından müze olarak düzenlenerek ziyarete açılmıştır

Sabuncu Bağları Şehitliği (Merkez)

Edirne Sabuncu Bağları Yıldız ve Kestanelik tabyalarının 1-5-2 km doğusunda Sabuncu Bağları Şehitliği bulunmaktadır Balkan Savaşında Edirne savunmasında şehit düşen askerler 25 Mart 1913te Sabuncu Bağlarına gömülmüşlerdir Buradaki tabyalarda şehit düşenler için Cevizlik, Sabuncu ve Kestanelik şehitlikleri yapılmıştır Bu şehitlikte 20taburun şehit düşen askerleri gömülüdür

Mezartepe Şehitliği (Merkez)

Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesinin bulunduğu yerdeki Mezartepe Şehitliğinin yeri bugün kaybolmuştur Balkan Savaşı sırasında 24 Mart 1913 günü Bulgar saldırılarına karşı şehit olan askerler buraya gömülmüşlerdir

Beş Şehitler (Merkez)

Edirneye 25 Temmuz 1920de Yunan hücumu sırasında gerilla savaşını başlatan Türk köylülerinden yakalananlardan, Saraçhane Köprüsü başında kurşuna dizilmişlerdir Bunlardan beşinin mezarı Yeni İmaret Mezarlığındadır

Edirne halkı bu şehitlerin anısına bir de ağıt yakmışlardır:

Kırat kırat nazlı kırat
Ahır Köyüne götür kırat
Kıratımın beli ince
Gitmem Ahır Köyüne gitmeyince

Kıratıma binebilsem
Ahır Köyüme gidebilsem
Kıratımın beli ince
Öldürmeyin tel gelmeyince

Bu beş kişi kurşuna dizildikten sonra Atinadan gelen bir telgraf, bunların kurşuna dizilmemelerini emrediyordu Ancak bu telgraftan önce beş kişi Maslahat Deresinde kurşuna dizilmişti

Arnavutköy Şehitliği (Merkez)

Edirne Ayvaz Baba Tabyası yakınında Hasanağa Köyünün batısında Arnavutköy Şehitliği bulunmaktadır Burada Babadan oğla Anıtı ismi ile küçük bir anıt dikilmiştir

Balkan Savaşında Edirne savunmasını yapanlar arasında bir de Miralay (Albay) bulunuyordu Bu albay Kuştepe çevresinde yapılan savaşlarda şehit olmuştur Savaştan sonra albayın oğlu tarafından anıt yaptırılmıştır

Beyaz mermerden bir kaide üzerinde yuvarlak, kurşunu andıran bir sütun bulunmaktadır Üzerinde şu yazı bulunmaktadır:

Topçu Miralay
Mehmet İzzet (1315-4)
1912-1913 Balkan Harbinde
5 inci BlK olarak
Savaşan babasına
Aynı yerde görev alan oğlu tarafından yaptırılmıştır
30 temmuz 1967
Topçu Yarbay Muin Demirus

Geçkinli Şehit Anıtı (Süleoğlu)

Edirne Süleoğlu yolunun çıkışında Yağlı Köyü yakınında Geçkinler Şehit Anıtı bulunmaktadır Bir höyük üzerinde bulunan bu anıt bir duvarla çevrilmiştir Giriş kapısının iki yanında sütunlar üzerinde top mermileri bulunmaktadır Ayrıca yan ve arka duvarların köşe ve ortalarına da birbirlerine zincirlerle bağlı sütunlar yerleştirilmiştir Anıt dikdörtgen mermer bir kaide üzerine, aşağıdan yukarıya doğru incelen düz bir sütun şeklindedir Şehitliğin ön cephesine bir kitabe yerleştirilmiştir:

“Sırbistan Yunanistan Bulgaristan ve Karadağ hükümetlerinin Devleti Osmaniye aleyhine müttefikan taaruzlarile vuku bulan harpte nizamiye 9 Alay, Sahra Topçu 3 Alayın 2 ve 3 Bataryaları 9 Teşrinievvel 1328 (22 Ekim 1912) tarihinde bu noktada Bulgarlara taaruz ettiler Bu müsademe-i hunin yerinde şehid olan zabitan ve efrarın ecsad-ı paki burada meftundur Din ve vatanın müdafileri olan bu Osmanlı efradının ruhları için
Lillah-il Fatiha”

Anıtın diğer yüzlerinde de iki kitabe daha bulunmaktadır

Bu şehitlik Balkan Savaşı sırasında Bulgarlarla savaşan askerler için şehit bir subayın oğulları tarafından dikilmiştir Anıt Balkan Savaşının hemen bitiminde yapılmış 1935 yılında restore edilmiştir Ardından Edirne Şehitleri ve Mezarlıkları Koruma Derneği bu anıtı bir kez daha onarmıştır

Süvari Yüzbaşısı Reşit Bey Şehitliği (Merkez)

Edirne Kapıkule yolu üzerinde bulunan bu anıt, Süvari Yüzbaşısı Reşit Beye ait olup halk arasında İntikam Taşı olarak tanınmaktadır

Balkan Savaşları sırasında geri çekilen Bulgarları kovalayan öncü birliğin başında bulunan Süvari Yüzbaşısı Reşit Bey burada şehit düşmüştür Reşit Beyin cesedi Selimiye Camisi Hünkar Mezarlığına gömülmüş ve oraya bir lahit yapılmıştır

Süvari Yüzbaşısı Reşit Beyin anıtı IDünya Savaşında Bulgarlar tarafından yıkılmış, Cumhuriyet döneminde de, Şehitlikler-Mezarlıklar İmar ve Eski Eserleri Koruma Derneği tarafından aynı yere eskisinden biraz daha alçak olmak üzere yeni bir anıt yaptırılmıştır

Yassı Tepe Şehitliği (Merkez)

Edirne Avaruz Köyünün 1-5 km güneybatısında bulunan bu şehitliğin olduğu yerde iki mezar bulunmaktadır Balkan Savaşında Meriç ile Tunca arasındaki Sırp tümeni ile Bulgar alayına karşı Edirne Redif tümeni 5 ay süren bir savunma yapmıştırBu savaşta şehit olan askerler Yassı Tepe Şehitliğine gömülmüştür

İbrahim Akıncı Anıtı (Merkez)

Edirne karaağaç yolundan sonra Pazarkule yolu üzerinde Arda Tabyasının olduğu yerdedir Atatürkün Samsuna çıkışından sonra kurulan Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti hem Anadoluda hem Trakyada Yunanlılara karşı bir örgüt kurmuşlardır Yunan kuvvetlerinin Edirneyi almak üzere Karaağaça yürümeleri sırasında Türk kuvvetleri epey şehit vermiş, bunlardan biri de Edirne İslâm Cemaati Kâtibi Hakkı Efendinin oğlu Teğmen Reşit Beydir

Kurtuluş Savaşından sonra Kolordu Komutanı İbrahim Akıncı tarafından bu savaşın anısına anıt dikilmiştir Dikdörtgen kaideli, aşağıdan yukarıya doğru daralan mermer bir anıttır

Hasköy Şehitliği Anıtı (Havsa)

Edirne Kırklareli yolunda bu anıtı Trakya Genel Müfettişi Kâzım Dirik 1935 yılında yaptırmıştır Balkan Savaşı sırasında Hasköyde, Habiller bölgesinde yapılan savaşta şehit düşen askerler Hasköy Köyüne gömülmüşlerdir

Anıt üst üste oturtulmuş üç dikdörtgen kaide ve mermer bir sütundan ibarettir

Cevizler Şehitliği (Üç Şehitler Anıtı) (Merkez)

Edirne-Lalapaşa yolunun güneyinde Cevizlik Tabyasının karşısında üç mezar ve bir de anıt bulunmaktadır Bu yüzden de buraya Üç Şehitler Anıtı veya Cevizlik Şehitliği ismi verilmiştir

Dikdörtgen kaideli anıtın üzerinde dört mermer küre bulunmaktadır Etrafı parmaklıklarla çevrilmiştir Bu anıtın altında gömülü olan üç şehit, Bursa Çekirge Taburundan Küçük Döllük Köyündeki camide tedavi edilirken taburun geri çekilmesi üzerine ancak buraya kadar gelebilmiş ve Bulgarlar tarafından anıtın bulunduğu yerde şehit edilmişlerdir

Küçük Döllük Şehitler Anıtı (Merkez)

Edirne Lalapaşa yolunun solundaki Küçük Döllük Köyünde cami bitişiğindeki bir kuyu üzerine 1965 yılında Edirne Şehitlikleri ve Mezarlıklarını Koruma Derneği tarafından yaptırılmıştır

Anıt Balkan Savaşı sırasında Kayapa-Küçük Döllük yöresinde Bulgarlarla yapılan savaşta yaralanan ve camide tedavi edilen askerler, birliğin yaralılarını alamadan geri çekilmesi nedeni ile orada kalmışlardır Köye giren Bulgarlar camide tedavi edilmekte olan 19 Türk askerini caminin yanındaki kuyuya atarak şehit etmişlerdir Küçük Döllük Şehitler Anıtı bu şehitlerin anısına kuyunun üzerinde yapılmıştır

Anıtın ön yüzünde kitabesi bulunmaktadır:

“1912-1328 yılı Teşrinievvel (Ekim) ayında Kayapada düşmanla çarpışırken ağır yaralı olup Küçük Döllük Camiine yatırılan ilk gazi ve şehit 19 er bu anıt altındaki kuyuya diri diri Bulgarlar tarafından atılarak şehit edildiler”

Kayapa Şehitliği (Merkez)

Edirne Kayapa Köyünde köy mezarlığına giden yolun kenarında bulunmaktadır Balkan Savaşında buraya gömülmüş olan şehitlerin isimleri yazılı mezar taşları bulunuyorken, günümüzde bu mezar taşları kayıptır

Maraş Şehitliği (Merkez)

Edirne Karaağaçta, Arda Kulenin 150-200 m kuzeydoğusunda tarlalar arasındadır Balkan Savaşında Edirne savunmasının batı cephesinde sol kanadı oluşturan Maraş Cephesi Meriç ile Arda nehirleri arasında bulunuyordu Bu bölgeyi Bulgar ve Sırplara karşı Yarbay Celal Beyin nişancı alayı ile Bursa ve Çekirge Redif taburları savunmuştur Burada şehit düşen askerlerin anısına bir şehitlik yapılmış, ancak burada kaç şehit olduğu bilinmemektedir

Söğütlük Şehitliği (Merkez)

Edirne Karaağaç yolu üzerinde Söğütlük Mevkiinde bulunan bu anıtın projesini Mimar Talat Bey ile bir Fransız mühendis 1915 yılında Evkaf-ı Hümayun Nezareti adına yapmışlardır

Anıt alçak bir duvarla çevrelenmiş olup, önünde bir bahçesi ve bir de çeşmesi bulunmaktadır Burada Edirnede ölen Vali Emin Akıncı, Türk-Bulgar hududunda görev yaparken Bulgarların sınıra yerleştirdikleri mayınların patlaması ile şehit düşen sivil ve askerlerin anısına yapılmıştır

Anıtın pembe mozaikten piramidal kare bir taban üzerine 1-5 m yüksekliğinde kale burçlarını andıracak şekilde kesme taştan yapılmıştır Burçların üzerinde beyaz mermer bir sütun, üzerinde de dört tarafında ay yıldız, en üstüne de dört küre yerleştirilmiştir Anıt üzerinde şu kitabe bulunmaktadır:

“Fatiha, Balkan Harbi müdafaasında şehit olan jandarmaların ruhuna 1913

Sarayiçi Balkan Savaşı Şehitliği (Meçhul Asker Anıtı) (Merkez)



Edirne Sarayiçinde Tunca Nehrinin kıyısındadır Bir tür Meçhul Asker Anıtı niteliğinde olan bu anıt, Balkan Savaşı sırasında Edirne savunmasında şehit düşenlerin anısına dikilmiştir Edirnenin 26 Mart 1913te teslim oluşundan sonra Sarayiçi bir tutsak kampı durumuna getirilmiş ve burada 10000 civarında asker soğuk, hastalık ve açlıktan ölmüştür Bu anıtın dikilme amacı da bu olayla bağlantılıdır Şehitlikte 12 blok üzerine 100 subay ve 400 erin ismi yazılıdır Bunlar Genel Kurmay Başkanlığı'ndan sağlanan isimlerdir Ancak diğer şehitlerin isimleri tam olarak tespit edilememiştir

Balkan Şehitliği 858 m2 genişliğinde bir alanı kaplamaktadır Şehitlik 14 Ocak 1994'te törenle ziyarete açılmıştır Şehitliğin projesi YMimar Nejat Dinçel tarafından çizilmiş, Heykeltraş ProfTankut Öktem de Mehmetçik Heykeli'ni, Heykeltraş Metin Yurdanur da Balkan Savaşı rölyeflerini yapmıştır

Keşan Taburu Şehitliği (Merkez)

Edirne Sabuncu Bağları sırtında Musabeyli Köyü yakınındadır Burada 9-10 Şubat 1913 gecesi Türk askeri bir yarma harekatına girişmiş ve Bulgar siperlerine süngü hücumunda bulunmuştur Bu hücum sırasında Musabeyli Köyünün güneyindeki tepeler Türk kuvvetlerinin eline geçmiştir Bulgar komutanı İvanov Sırp tümeninden yardım istemiş, bunun üzerine gelen üstün güçlere karşı direnemeyen Türkler geri çekilmiş ve Keşan Taburunun bütün er ve subayları burada şehit olmuşlar, köyün yakınına da gömülmüşlerdir Günümüzde bu şehitlikteki mezarların çoğu kayıptır

Hızırlık Tabya Şehitliği (Merkez)

Edirne Yıldırım Mahallesinin batısındaki Hızır Tekke yakınındaki mezarlık Hızır Tabya Şehitliği olarak tanınmaktadır Balkan Savaşı sırasında 26 Mart 1913te bu tabyada şehit olan subay ve erler, köyün Hıdır Cami Mezarlığına gömülmüşlerdir

Asker Hastanesi Şehitliği (Merkez)

Edirnenin kuzeyinde Sarayakpınar yolunun sağında terk edilmiş bulunan asker hastanesinin 2-3 km batısındadır Hastane mezarlığının bir bölümü şehitlik olarak ayrılmıştır Balkan ve Çanakkale savaşlarında bu hastaneye yatırılan yaralılardan ölenlerin gömüldüğü şehitliktir Aynı yerin yanına Edirnede askerlik görevini yaparken hastalanıp ölen askerler de gömülmüştür Belediye tarafından satın alınan ve kiraya verilen şehitlik ve mezarlık ortadan kaldırılmıştır Bu konuda yapılan şikayetler üzerine Edirne Vilayeti 1973-1974 yıllarında bu işlemi durdurmuştur Ancak şehitlik ve mezarlıktan herhangi bir iz günümüze gelememiştir

Sırpsındığı Savaş Anıtı (Merkez)

Edirne Sarayakpınar Köyünde 1363 yılında Hacı İlbeg komutasındaki Türk ordusunun kazandığı Sırpsındığı Savaşının anısına 1990 yılında Edirne Valisi Ünal Erkan tarafından yaptırılmıştır

Anıt mermerden olup, yine mermerden sütunlardan oluşan parmaklıklarla çevrilmiştir Kare mermer kaidenin üzerine düz ve kademeli beyaz mermerden bir taş oturtulmuş ve bunun üzerine de Sırpsındığı Savaşının tarihi yazılmıştır
Anıtın yapımına Türkiye Şehitlikleri İmar Vakfı'nın yardımı ile 1990 yılında başlanmıştır Sarayakpınar Köyü muhtarı köy arazisinden 560 m2lik yeri bunun için ayırmıştır Anıt üzerinde yabancı tarihçilerin, Mithat Cemal Kuntay'ın, Edirneli Ruhi'nin, Ali Yazıcıoğlu'nun yazılarından örnekler bulunmaktadır Atatürk'ün "Türk evladı ecdadını tanıdıkça büyük işler yapabilmek için kendinde kuvvet bulacaktır" sözü de buraya eklenmiştir

Havsa Şehitliği (Havsa)



Edirne Havsa ilçesinde Yunan askerleri tarafından şehit edilen üç kişinin mezarı Sokollu Mehmet Paşa Camisinin bahçesindedir
Bu mezarlık 1960-1966 yıllarında Havsa Kaymakamlığınca onarılmıştır

Alıntı Yaparak Cevapla

Herşeyi İle Edirne

Eski 11-04-2012   #21
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Herşeyi İle Edirne



Edirne Tabyaları



Edirne tabyaları Osmanlı-Rus ve Balkan Savaşları sırasında Edirnenin savunulması amacıyla yapılmıştır Edirnenin 4-5 km uzağında bulunan ve bugün büyük çoğunluğu tarlalar içerisinde kalmış olan bu tabyaların büyük çoğunluğu moloz ve kaba taştan, top mermilerine dayanacak şekilde yaklaşık bir metre kalınlığında yapılmıştır
Sultan IIMahmud zamanında 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı'nda Edirne'nin savunması için alınan önlemlerin başında tabyaların yapılması gelmiştir Bunun için de şehrin çevresindeki tepelerde tabyalar yapılmıştır Edirne savunmasında göreve getirilen Halil Paşa, Vecihi Paşa ve İbrahim Paşa, Rus ordusunu durdurmak üzere bu tabyaların yapımını başlatmışlardır Genelde bazıları topraktan, bazıları kâgir ve üzerleri dal veya kalaslarla örtülü bu tabyalar tamamlanamadan savaş başlamıştı Savaşın sona ermesinden sonra tabyaların yapımına hız verilmiştir

İlk kez 1828de yapılan bu tabyalar daha sonra Tahir Paşa yönetimindeki bir komisyon yeniden yaptırmış ve bazılarını da onarmıştır 1903 yılında 30dan fazla tabya bulunuyordu ve bunların Balkan Savaşında büyük yararı olmuş, şehir 155 gün boyunca bu tabyalar yardımı ile korunmuştur Bu tabyalardan Hıdırlık tabyasını Şükrü Paşa karargâh olarak kullanmış, Kıyık Tabyasını da Edirne kale komutanı İsmail Paşa karargâh olarak kullanmıştır Bu tabyalar içerisinde en görkemlisi Hıdırlık Tabyasıdır
Kıyık Tabyası üzerine ordu kumandanı Muhtar Paşa bir de kitabe yerleştirmiştir:
Bârek-Allah işbu istihkâm nev tarz-ı rasîn
Kahr ve tedmîr adüvvü dânedir hassa hasîn
Bâni-i fidyesidir sarh-ı muhkemin
Mazhar-ı teyyid hak Abdülhamid Hân güzin
İşbu şehrin sû-be-sû tahkimini azmeyledi
Azm-i pâk cümlesinden de bu tesis metin
Cilve-gâh olsun bu bir yâ-rabb şuâi nusrete
Düşman kalsın top altında siyah rûz mühîn
Lâ-cerem eyler bu istihkâma düşman serfürû
Söyledi Muhtar tarihini zafergâh-ı mübin
1304 (1886)



Bu tabyaların belli başlıları; Ayvazbaba, Kestanelik, Cevizlik, Yıldız Tabya, Muhitintepe Tabyası, Aynalı Tabya, Karagöz Tabya, Kartaltepe, Maraş, Karaağaç, Kazanova, Ayvazoğlu, Arnavutköy, Büyük Taş Tabya, Küçük Taş Tabya, Kemer, Aynalı, Toprak, Başhöyük, Doğancı, Eski, Topyolu, Kavkas, Yassı Tepe, Bağlarbaşı, Abdurrahman Ağa, Arda, Kıyık, Bosnaköy Tabyalarıdır

Şükrü Paşanın Balkan Savaşı sırasında beş ay açlık ve yoksulluk içerisinde savunduğu Hıdırlık Tabyası günümüzde Genel Kurmay Başkanlığı tarafından Balkan Savaşı Müzesine dönüştürülmüştür Burada bütün tabyalar onarılmış, Balkan Savaşı konu mankenleri, fotoğraflar, tabelalar, ses ve ışık düzeni ile ziyarete açılmıştır Müzede savaş canlı şekilde ziyaretçilere yaşatılmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Herşeyi İle Edirne

Eski 11-04-2012   #22
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Herşeyi İle Edirne



Edirne'de Kırkpınar



Edirnede Kırkpınar Güreşlerinin yapıldığı yer hakkında çeşitli görüşler ortaya atılmıştır Edirne Vilayeti Salnamesine göre (1901) Kırkpınarın asıl yeri olarak Simavna ile Sarıhızır bölgeleri arasında çayırlık alan gösterilmektedir Bir başka görüşe göre de Kırkpınar Edirne il merkezine 16 km uzaklıktaki Görmutlu ile Seymenli köyleri arasındadır Kırkpınarın Ahırköy yakınında olduğu da iddia edilmektedir Bütün bunlar gösteriyor ki tarihi Kırkpınar Çayırı Balkan Savaşından sonra Türkiye sınırları dışında kalmıştır

Sultan IMurad Edirneyi aldığı zaman güreş sporuna önem vermiş ve bir pehlivanlar tekkesi kurdurmuştur Bu tekkeden de güçlü Türk pehlivanları yetişmiştir Kırkpınar ile ilgili olarak bir de efsane vardır Buna göre; iki pehlivan güreşirler ve yenişemezler Gece de güreşlerini sürdürürler ve her ikisi de yorgunluktan orada ölürler Güreştikleri yere bu pehlivanlar gömülür Daha sonra bu yerden kırk tane pınar fışkırır ve bu yere de bundan ötürü Kırkpınar ismi verilmiştir Bir başka söylentiye göre de, Türklerin Anadoludan Rumeliye geçişleri sırasında kırk Türk akıncısı Balkanlarda bir mola sırasında aralarında güreş tutmuşlar ve aralarından ikisi güreşirken yorgunluktan ölmüştür Arkadaşları tarafından buradaki ağaçlık bir yere gömülmüşlerdir Akıncılar geriye döndüklerinde, aynı yerden geçerlerken arkadaşlarını gömdükleri ağaçların altından buz gibi bir pınarın kaynadığını görmüşlerdir Halk arasında Kırkların Pınarı diye isimlendirilen bu pınarlı çayır daha sonra Kırkpınara dönüşmüştür

Edirne Çocuk esirgeme Kurumundan Rasim, Kavaf Recep, Terzi Şevket, Bedestenli Mehmet, Çubukçu Rasim, Kıyıkçı Rıza Efendiler Kırkpınarı Sarayiçinde canlandırmış ve bugünlere ulaşmasını sağlamışlardır Cumhuriyetin ilanından sonra da Kırkpınar Güreşleri Edirnenin Sarayiçi bölgesinde her yıl yapılmaya başlanmıştır

Edirnenin en önemli iç turizmi olan Kırkpınarı Edirne Belediyesi yönetmektedir Her yıl Edirnede bir Kırkpınar Komitesi kurulur, komite önce Kırkpınar Güreşlerinin başlayacağı günü çeşitli yayın organlarında ilan eder ve katılacakları davet eder Kırkpınar Güreşlerinde deste, küçük orta, büyük orta, baş altı ve baş pehlivanlara verilecek ödüller belirlenir ve bunlar ilan edilir



Kırkpınarın kendine göre bir takım gelenekleri vardır Öncelikle güreşlerin başlayacağı Cuma günü sabahı Atatürk heykeline çelenk konur, saygı duruşunda bulunulur Pehlivanlar mezarlığı ziyaret edilir oraya da çelenk konularak dua edilir Cuma namazından sonra Selimiye Camisinde Mevlüt okunur ve öğleden sonra güreşler başlar Güreşler Cuma-Cumartesi_Pazar günleri devam eder Güreşlerin son günü bir kuzu açık arttırmaya çıkarılır ve en çok arttıran da Kırkpınarın Ağası olur Güreşlerde hakem heyetine itiraz olmaz

Kırkpınarda ünlü Türk pehlivanları yetişmiştir Bunların başında; 26 yıl aralıksız baş pehlivanlığı kazanan Kel Aliço, 16 yıl baş pehlivanlığını sürdüren Adalı Halil ile Koca Yusuf, Kurtdereli Mehmet, Hergeleci İbrahim, Çolak Molla Mümin, Kara Ahmet, Filiz Nurullah, Katrancı Mehmet, Kara İbo, Makarnacı Halil, Mardalı Ahmet, Küçük Yusuf, Edirneli Kara Emin, Manisalı Rıfat, Bandırmalı Kara Ali, Gostivarlı Mülayim, Tekirdağlı Hüseyin, Tekirdağlı Hüseyin Aklaya, Babaeskili İbrahim, Hayrabolulu Süleyman, Sındırgılı Şerif, İrfan Atan, İbrahim Karabacak, Adil Atan, Mehmet Ali Yağcı gelmektedir

Alıntı Yaparak Cevapla

Herşeyi İle Edirne

Eski 11-04-2012   #23
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Herşeyi İle Edirne



Edirne Mezarlıkları



Edirnenin eski mezarlıkları XXyüzyılın başlarında bir çok şehirde olduğu gibi parsellenerek satılmış ve yerlerinde yeni yapılar yükselmiştir Bu nedenle de Edirnedeki tarihi bir çok mezar taşı da yok olmuştur Edirnede mezarlar Türk sanat ve tarihini en güzel biçimi ile anlatan örneklerdendir

Edirne mezarlıklarının belli başlıları; İstanbul Yolu Mezarlığı, Uzun Kaldırım Mezarlığı, Tatarlar Mezarlığı (Zindan Mezarlığı), Buçuktepe Mezarlığı, Bademlik Mezarlığı, Tepe Mezarlığı, Seyit Celali Mezarlığı, Acıçeşme Mezarlığıdır Bunların dışında cami ve derg3ahların avlularında da önemli her biri ayrı birer tarihi belge niteliğinde olan mezar taşları bulunmaktadır Bu tür mezarlıkların başında Sezai Dergâhı Mezarlığı, Saruca Paşa Camisi Haziresi, Gazi Mihal Camisi Mezarlığı, Kasımpaşa Camisi Haziresindeki Mezarlık gelmektedir

Bu mezarlıkların en önemlileri de İstanbul Yolu Mezarlığı, Uzun Kaldırım Mezarlığı, Saruca Paşa Mezarlığı, Gazi Mihal Mezarlığı, Sezai Dergâhı Mezarlığı ve Kasımpaşa Mezarlığıdır Çeşitli nedenlerle büyük bir kısmı ortadan kalkan Edirne mezarlıklarına ait tarihi değerdeki mezar taşlarından bazıları Edirne Müzesinin avlusunda bulunmaktadır Bunların başında da Yeniçeri mezar taşları gelmektedir

Bu mezarlıklardaki mezar taşları tarihi şahsiyetler yönünden ve mezar taşlarının sanat tarihi yönünden iki ayrı gurupta toplanmaktadır

İstanbul Yolu Mezarlığı Edirnenin en büyük mezarlığı idi Edirneyi İstanbula bağlayan yolun her iki yanında geniş bir alanı kaplıyordu Ne yazık ki bugün bu mezarlığın büyük bir kısmı yapılanma nedeni ile yok olmuştur Buradaki mezarlar XVI-XIXyüzyıl arasındaki tarihi kişilerine aitti Bunların başında Ispartalı Kınalızâde Ali Efendinin mezarı (1572), Pertev Paşanın mezarı (1837), İbrail Muhafızı Yeğen Mahmut Paşanın mezarı (1796), Selanik Valisi Selim paşanın mezarı (1790), Muhzirzâde Muhammed Zihni Efendinin mezarıdır İstanbul Yolu Mezarlığında bulunan ve bugün Edirne Müzesinde bulunan Yeniçeri mezar taşlarının benzerlerine İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesindeki birkaç örnekten başka yerde rastlanmamaktadır Yeniçeri 18bölüğün çorbacısı Süleyman Ağanın mezarı (1755), Gazi Mihal Beyin oğlu Hızır Beyin mezarı, Mahmut Beyin oğlu Mehmet Beyin mezarı (1608), Edirne Kadısı Kalyonizâde Mehmet Emin Efendinin oğlu Seyit Ahmet Dai Efendinin mezarı bunların başında gelmektedir



Edirne Kaleiçinde Saruca Paşa Mezarlığında Ahmet Zihni Efendinin, Budin Valisi İsmail Paşanın mezarı; Sezai Dergâhı Mezarlığında Kadri Paşanın mezarı bulunmaktadır Edirne Uzun Kaldırım Mezarlığında da eski ve tarihi mezarlar bulunmaktadır Viyana bozgunundan sonra Belgratta idam edilen Merzifonlu Kara Mustafa paşanın kesik başı Saruca Paşa Camisi haziresinde gömülüdür Budin kalesini savunan ancak bazı kişilerin hışmına uğrayan Melek İbrahim Paşa da 1685-1686 yılında idam edilmiş ve kesik başı Kara Mustafa Paşanın yanına gömülmüştür Sadrazam Sürmeli Ali Paşanın 1694-1695 yılları arasında idam edilmesinden sonra Kasımpaşa Camisi haziresine gömülmüştür Daha sonra bu mezar taşı Edirne Müzesine götürülmüştür Üç Şerefeli Caminin haziresinde de pek çok tarihi kişinin mezarı bulunmaktadır Bunların başında Cizyedar Abdullah Paşa (1693-1694), Osman Paşa (1698-1699), Bozoklu Mustafa Paşa (1783-1784) ve Atıf Paşanın (1783-1784) mezarları bulunmaktadır

Enezde Has Yunus Paşanın türbesinin çevresinde de Osmanlı dönemine ait mezar taşlarının bulunduğu bir mezarlık vardır Enez çalışmaları sırasında İstanbul Üniversitesi bu mezarlığı düzenlemiştir

Alıntı Yaparak Cevapla

Herşeyi İle Edirne

Eski 11-04-2012   #24
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Herşeyi İle Edirne



Edirne Dolmen ve Menhirleri

Dolmenler (Lalapaşa)



Edirne Lalapaşa ilçe merkezinin hemen yanında bulunan, bir çoğu da köy yollarının kenarında dizili olan dolmenler 1960 yıllarında ŞAKansu tarafından yeniden bulunmuştur Ş:AKansu daha çok Lalapaşa ilçe sınırları içerisindeki dolmenleri tespit etmiş, çeşitli raporlar ile 19 dolmenin fotoğraf ve tanımlarını yayınlamıştır Daha sonra Edirne Müzesince 5 tane daha dolmen tespit edilmiştir

Dolmenler, tarih öncesinde mezar olarak kullanılan iki tanesi dikili, üçüncüsü de bunların üzerine kapak gibi yatırılmış üç büyük taştan meydana gelmiş yapılardır

Trakya dolmenleri genelde ortak özelliklere sahiptirler Dolmenler esas mezar ve giriş odaları ile bunları çevreleyen küçük bir tepeden oluşmuştur Mezar odaları ile ön odaların yapımında boyutları 2-3 mye kadar olan iri taş bloklar kullanılmıştır Esas mezar odasının dört yanı iri blokların dik olarak yerleştirilip, üzerinin de yine iri bir blok taş ile örtülmesi ile biçimlendirilmiştir Yan taşlar, arkada küçük bir antre oluşturacak şekilde çıkıntı yapar Odanın ön kısmındaki kenar taşına “Ruh deliği” olarak adlandırılan küçük bir delik açılmıştır Genellikle iki tane olan giriş odaları da aynı yöntemle şekillendirilmiştir Bazen bir ruh deliği ikinci odanın girişinde de bulunmaktadır En öndeki giriş odası daha çok önü açık bir koridor niteliğindedir Mezarı genellikle küçük ve alçak bir tepe çevreler Doplmenlerden bazıları ikili, bazıları da dörtlü gruplar halindedir

Dolmenlerin yönleri kuzeybatıya doğrudur 1990 yılında ProfDrMehmet Özdoğan başkanlığında bir ekip daha önceden bilinen 50 dolmenin dışında 24 tane daha dolmeni tespit ederek belgelemiştir

Trakya dolmenleri genel olarak Son Tunç Çağı-İlk Demir Çağı geçiş dönemine, MÖ1400-900 yılları arasına tarihlendirilmektedir Bazı görüşlere göre dolmenlerin üstünü kaplayan büyük taş üzerinde tören yapılmaktadır

Edirne Müzesi tarafından 1994 yılında Lalapaşada yapılan kazıda bir dolmenin içerisinde insan kemiklerine rastlanmıştır Birden fazla kişiye ait kemikler, burasının bir aile mezarı olduğuna işaret etmektedir Kemiklere iki odalı ve bir girişi olan dolmenin ortasındaki odada rastlanmıştır

Trakya dolmenlerinin bir devamı niteliğinde olan Yunanistanda Batı Trakyadaki ve özellikle Bulgaristanda Istranca, Sakar ve Rodop olmak üzere üç dolmen bölgesi olup, bu bölgede bilinen 750 kadar dolmen bulunmaktadır

Menhirler (Lalapaşa)



Tarih öncesi dönemlerde 2-3 m boyunda kabaca yontulmuş olarak toprağa gömülerek dikilen taşlardır Bu taşların işlevi hala tam olarak bilinmemektedir Büyük olasılıkla mezarların yerini belirtmek için kullanılmıştır Bazılarının ise sınır taşı olarak kullanıldığı sanılmaktadır

Trakya bölgesi menhirler bakımından zengin bir bölgedir Trakyanın Türkiye sınırları içerisinde kalan bölümünde bu megalitik anıtlar hakkında yeterli sayılabilecek çalışmalar yapılmamıştır Bölgede Kırıkköy, Lalapaşa ve Çömlekpınar Köyü çevresinde toplu olarak bulunurlar Bölgenin genelinde tek tek dağılmış bir çok menhir bulunmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Herşeyi İle Edirne

Eski 11-04-2012   #25
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Herşeyi İle Edirne



Edirne Kütüphaneleri

Selimiye Cami Kütüphanesi (Merkez)

Edirne Selimiye cami Kütüphanesi yavuz Sultan Selim tarafından 1574te kurulmuştur Caminin yapımı bittikten sonra, Yavuz Sultan selimin buraya vakfettiği kitaplarla açılmıştır Başlangıçta 257 kitabı vardır Daha sonra bağışlanan ve vakfedilen kitaplarla, kütüphanenin kitap sayısı 5757yi bulmuştur Kısa zamanda yazma ve basma kitaplarla Türkiyenin en zengin kütüphanelerinden biri durumuna gelmiştir

Cumhuriyetin ilanından sonra tekke ve zaviyelerin kapatılmasından sonra oradaki kitaplar da Selimiye Yazmalar kütüphanesine devredilmiştir

Edirne İl Halk Kütüphanesi 1968 yılında açılınca da yazma kitaplar Selimiye Kütüphanesinde kalmış, diğer kitaplar da buraya taşınmıştır

Sultan IIMuradın Edirnede Kurduğu Kütüphaneler (Merkez)

Sultan IIMurad Edirnede Üç Şerefeli Caminin medresesinde, Saatli Medresede ve Muradiye Medresesinde kütüphaneler kurmuştur Sonraki yıllarda bu üç kütüphane birleştirilmiştir Bu medrese ve kütüphaneler döneminin ilim yuvası olmuş, İstanbulun ilk kadısı Hızır Bey, Müftü Ahmet Paşa gibi ünlü alimler de buradan yetişmiştir

Sultan IIMuraddan sonra Fatih Sultan Mehmet bu kitapları Edirnede yaptırmış olduğu Cihannüma Kasrındaki Kasr-ı Padişah-ı Kütüphanesine taşıtmıştır

Sultan IIBeyazıt Kütüphanesi (Merkez)

Sultan IIBeyazıt Edirnede yaptırmış olduğu Sultan IIBeyazıt Külliyesinin Tıp Medresesinde bir vakıf kütüphanesi kurdurmuştur Bu kitaplar Sultan IIBeyazıtın vakfiyesinde de kitapların isimleri ve sayfa sayıları ile aynen yazılmıştır

Alıntı Yaparak Cevapla

Herşeyi İle Edirne

Eski 11-04-2012   #26
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Herşeyi İle Edirne



Edirne Dergâhları



Edirne Osmanlı devletinin başkenti olmasından sonra şehirde bazı dergahlar yapılmış, sonradan bazıları işlevini yitirerek camiye dönüştürülmüştür Bunların başında da Mevlevi dergahı olarak kurulan sonra da Muradiye Camisine dönüşen yapı gelmektedir Bu arada caminin yanına bir Mevlevihane yapılmış ancak, bu yapı da günümüze gelmemiştir
Evliye Çelebi, Edirne dergahları konusunda bazı bilgiler vermiştir Ardından Rıfkı Melül Meriç Edirnede kurulan ve zamanla yıkılarak ortadan kalkan dergahların listesini vermiştir Oral Onur da günümüze gelemeyen dergahların kitabelerini yayınlamıştır

Edirne dergâhlarının başında Hünkar Dede Dergâhı gelmektedir Bu dergâh, Hıdırlık Tepesinde Bektaşi tekkesi olarak kurulmuştu Ancak burada bazı uygunsuz kişilerin toplandığı ve devlet itibarını sarsacak işlerin yapıldığı saraya ihbar edilmiş ve Sultan İbrahim zamanında Kara Mustafa Paşa tarafından 1051de yıktırılmıştır

Edirnede bir de güreşçiler dergâhı bulunuyordu Derviş hücreleri ve matbahtan oluşan bu yapı ahşap idi İçerisinde pehlivanlarla ilgili çeşitli eşyalar, güreş malzemeleri bir araya getirilmişti Bu dergâhın Ali Paşa Çarşısı yakınında bulunduğunu Evliye Çelebi belirtmiştir

XVII yüzyılda Zindan Kapısı dışında küçük bir dergâh bulunuyordu Şeyh Zindani Tekkesi isimli bu dergah İstanbulun fethine katılmış bir velinin türbesi çevresinde kurulmuştu

Edirnede Kurtbayırı denilen yerde geniş bir arazi içerisinde bir Kadiri dergâhı vardıBu dergâh da Şeyh Sezai-i Gülşeni tarafından kurulmuştu

Bunların yanı sıra Ağaçpazarı yakınında Hacı Ömer Ağanın kurduğu dergâh, Beylerbeyi Camisi yakınında Şeyh Mestçizade İbrahim Efendi dergâhı da halveti tarikatına bağlı olarak işlev yapıyordu

Üç Şerefeli Caminin yanında Müezzin Sultan ve İshakilerin Ebu İshak Kazeruni dergâhları da vardı

XVIIyüzyılda Eski Cami yakınında Taşkent Baba Dergâhı, Ağaçpazarı yakınında Tütünsüz Baba Tekkesi de devrinin önemli dergâhları arasında idi

Gülşeni Tarikatından Hasan Sezai Efendinin kurduğu Hasan Sezai Dergâhı 1428de kurulmuş ve sonra camiye dönüşmüştü

Kadirhane semtinde, Selçuk Hatun Camisinin karşısında bir Kadiri Dergâhı bulunuyordu Bu dergâhı Kadiriliği Edirnede yaygınlaştıran Şeyh İsmail Rumi Efendi kurmuştur Bu dergâh 1746 yılında yanmış, Vezir-i azam Muhsinzade Mehmet Paşa tarafından 1773 yılında tamir edilmişti Dergah sonraki yıllarda birkaç kez yanmış ve Edirne valilerinden Hacı İzzet Paşa tarafından onarılmış, l885 yılında törenle açılmıştır

Edirne Müzesinde bulunan bir kitabeden Edirnede Celvetiye Dergâhı olduğu öğrenilmektedir Müzedeki kitabesinde l639 tarihinde yapıldığı anlaşılmaktadır

Edirne Halk eğitim binasına giden yolun üzerinde Kargı Baba Dergâhı bulunuyordu Evliya Çelebi Kargı Babanın Bektaşi olduğunu ve orduya kargı yaptığını belirtmiştir Bu dergâha ait 1865 tarihli onarım kitabesi Edirne Müzesindedir

Lari Camisinin arkasında Rami Efendinin 1625 yılında kurduğu Gülşeni Dergâhı bulunuyordu Bu dergah 1625,1636 yıllarında yenilenmiş ve semahanesi yeniden yapılmıştır Bu onarımları gösteren kitabe yakın tarihlere kadar dergâhın kapısı üzerinde bulunuyordu

Edirnede Şıh İbrahim Efendinin kurmuş olduğu Rıfai Dergâhının 1780 tarihli kitabesi Edirne Müzesinde bulunmaktadır

Evliya Çelebi Edirnede bunların dışında Üçler-Yediler, Şütüraplar, Karacaahmet Sultan dergâhlarının isimlerini vermektedir Ayrıca Edirne Müzesinde bazı dergâh kitabeleri bulunuyorsa da bunların hangi dergâha ait oldukları ve bu dergâhların yerleri bilinmemektedir
Sokollu Külliyesinin cami avlusunun kuzeydoğusunda bulunan dergâhtan yalnızca mihrap duvarı ve mihrabın çıkıntısı günümüze ulaşabilmiştir Dergâhın hangi tarikata ait olduğu anlaşılamamaktadır ProfDrAra Altun ve Tülay Reyhanlı bu bölümün bir süre mescit olarak kullanıldığını belirtmişlerdir Onlardan öğrenildiğine göre, dergâhın batıdan bir girişi ve girişin iki yanında da biri mihraplı olmak üzere iki ayrı bölümden meydana gelmiştir

Alıntı Yaparak Cevapla

Herşeyi İle Edirne

Eski 11-04-2012   #27
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Herşeyi İle Edirne



Edirne Su Yolları ve Kemerleri



Edirnenin Osmanlı İmparatorluğunun başkenti olmasından sonra, şehrin su gereksinimini karşılamak üzere 40 km uzaklıktaki Sinanköy ve Taşlımüsellimdeki kaynaklardan su getirilmiştir XVIyüzyılda Kanuni Sultan Süleymanın Mimar Sinana yaptırdığı su kemerleri vasıtası ile şehre gelen sular çeşitli çeşmelere ve kuruluşlara dağıtılmıştır

Edirneye su getiren Sinanköy ve Taşlımüsellim su yolları farklı dönemlerde yapılmıştır Edirnede yapılan su kemerleri ve su yolları sonraki yıllarda İstanbula su taşıyan Kırkçeşmeler su taşıma sistemlerine öncülük etmiştir Taşlımüsellimden getirilen sular 35 km uzaklıktan ve 150 m yükseklikten geçmektedir Sinanköyden getirilen sular 5,5 km uzaklıkta ve 115 m yükseklikten şehre ulaşmakta idi

Edirneye sular bir takım tünellerden ve kemerlerden getirilmektedir Bu kemerlerin en önemlilerinden birisi de 105 m uzunluğundaki Kırkgöz Kemeridir Günümüzde bu su taşıma sisteminden yararlanılmaktadır Ayrıca belirli yerlerde de su toplama havuzları bulunmaktadır Bunun dışında Hançerli Kemer, Ortakçı Kemeri, Arap Kemeri, Çifte Kemer, Karayusuf Kemeri, Yedigöz Kemeri, Kurt Kemeri, Bahçe Kemeri, Hıdırağa Kemeri, Oğlanlı Kemeri, Hasan Ağa Kemeri ve Üçgöz (Ağa Hamamı) Kemeri vardır



Bunlar kesme taştan ve moloz taştan yuvarlak ve hafif sivri kemerlidir Hançerli, Ortakçı, Arap, Çifte, Karayusuf, Kurt Kemeri, Bahçe Kemeri ve Oğlanlı kemer tek gözlüdür Yedigöz kemerinin yedi gözü; Üçgöz Kemeri ile Hıdırağa Kemeri üç gözü bulunmaktadır

Merzifonlu Kara Mustafa Paşa 1666-1667 yılında Edirneye yaptırdığı 12 çeşmenin yanı sıra kentin su ihtiyacını yeni kaynakların eklenmesi ile daha da geliştirmiştir

IIAbdülhamid döneminde Edirne Valisi olan Hacı İzzet Paşa şehre gelen su kemerlerini ve su yollarını 1890 yılında onarmıştır Bazı yerlerini de yenilemiştir Nitekim bu dönemde Edirnede 190dan fazla çeşme olduğunu Rıfkı Melül Meriçten öğrenmekteyiz

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.