Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Ülke & Şehirler > Türkiye

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
gidilir, içilir, manisa, tanıtımı, yenir

Manisa Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)

Eski 11-04-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Manisa Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)



Manisa Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)

AĞLAYAN KAYA (NİOBE)

Kral Tanalosun kızı olan Niobe, Thebai Kralı Amphion ile evlenir ve bu evlilikten 6 kız 6 erkek 12 çocuğu olur Arkadaşı Tanrıça Letonun ise Apollon ve Artemis olmak üzere sadece iki çocuğu bulunmaktadır Bir Leto Şenliği sırasında Niobe, kendisinin on iki çocuğu olduğunu oysa Letonun sadece iki çocuğu olduğunu söyleyerek övünür Niobeyi kıskanan Leto, Apollon ve Artemise Niobenin çocuklarını öldürmelerini emreder, onlar da Niobenin on iki çocuğunu oklarıyla öldürürler Niobe çocuklarının cesetleri başında günlerce ağlar Sonunda Zeus Niobeye acır ve onun bu acısına bir son vermek için onu taş haline getirir Bugün Spil Dağı kuzeybatı eteklerinde bulunan bu kaya, bölgede en çok ziyaret edilen yerlerden biridir
KYBELE



Ana tanrıça Kybele birçok ülkede Kybele, Kybebe, Marienna, Artemis, Hepat ve Venüs gibi adlarla anılan uluslararası özelliğe sahip Anadolu kökenli bir tanrıçadır
Manisaya 7 km uzaklıkta, Spil Dağı eteğinde bulunan, Gediz Ovasına dönük, oturmuş kadın şeklinde tasvir edilen rölyefinin Hitit döneminde yapıldığı sanılmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Manisa Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)

Eski 11-04-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Manisa Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)



Manisa Genel Bilgi


Ege Bölgesinde yer alan Manisa, doğudan Uşak ve Kütahya, kuzeyden Balıkesir, güneyden Aydın, güneydoğudan Denizli, güneybatı ve batıdan İzmir illeriyle çevrilidir Manisanın batısı Ege, doğusu ise İç Batı Anadolu bölümünün içerisinde kalır Ayrıca Soma, Kırkağaç ve Akhisar ilçelerinin bazı küçük bölümleri de Marmara Bölgesi içerisindedir Manisanın güney ve kuzey kesimleri dağlık olup, 2070 m yüksekliğe sahip olan ve Salihli ilçe sınırlarındaki Bozdağlar kütlesinde bulunan Kumpınar Tepe ilin en yüksek dağıdır İlin batı kesimleri de ovalardan oluşmaktadırİlin doğu kesiminde, yüksekliği yer yer 1000 myi aşan Gördes-Uşak platosunun güneydoğusunda, Kula çevresinde sönmüş volkan konileri bulunmaktadır Bunun kuzeyini engebelendiren Demirci-Simav dağları Hasanyaran Tepesinde 1595 mye ulaşır Ayrıca batı kesimini, Görenez Dağı (1280 m), Çal Dağı (1034 m), Manisa Dağı (Spil Dağı) (1513 m), Yunt Dağı (1075 m) ve Soma Dağı (Tarhala Dağı) (1111 m) engebelendirmektedir


Tektonik jeolojik olaylar sonucunda il topraklarında doğu-batı doğrultusunda kırık fay hatları bulunmaktadır Bu nedenle de Türkiyenin belli başlı deprem kuşakları üzerindedir Tarih boyunca da başta Manisa olmak üzere Alaşehir, Salihli, Turgutlu ve Akhisar, Soma ve Kırkağaç yöreleri sık sık depremlerle sarsılmıştır

İl arazisinin ana çizgilerini, doğu-batı doğrultusunda uzanan ve kuzey-güney ve güneydoğu-kuzeybatı doğrultularına çatallanan oluk şekilli çukurlar oluşturmaktadır Bu çukur kısımların kenarında kalan yüksek kütleler dağ sıralarını oluştururken, doğudan batıya doğru eğik bir geniş alanı da ovalardan oluşmaktadır Platolar Demirci Dağlarının geniş etekleri üzerinde yer alır Ovaların yer aldığı çöküntü alanları, genelde akarsuların ve sellerin getirdiği alüvyonlarla dolduğu için oldukça verimli topraklar meydana gelmiştir İlin belli başlı ovaları Manisa, Akhisar, Gediz ,Alaşehir, Güneşli, Salihli, Sarıgöl, Bakırçay ve Turgutlu ovalarıdır


İl topraklarını Susurluk Çayının başlangıç kollarından olan Simav Çayının uzantıları, Bakırçay ve Gediz Nehri sulamaktadır Doğal göl sayısı azdır ve bunlar pek önemli göller değildir Gölmarmara ilçesindeki Marmara Gölü 320 milyon m3 su depolayabilecek büyüklüktedir Demirköprü Barajı 1022 Milyon m 3 su depolama potansiyeli ile ilin en önemli su depolama alanıdır İlin denizden yüksekliği 43 m ile 750 m arasında değişmektedir Yüzölçümü 13810 km2 olup, 2000 Yılı Gelen Nüfus sayım sonuçlarına göre; toplam nüfusu 1260169dur
İlin doğal bitki örtüsü zengin sayılmaz Alçak alanlarda makiler, zeytinlikler ve bağlar bulunmaktadır İç alanlara doğru step görünüm gösterir Dağların yüksek kesimlerinde ise kızılçam ve karaçam ormanları bulunmaktadır


Manisada Akdeniz ve Karasal İklim hüküm sürmektedir Akdeniz iklimi ilin batı kesiminde hakim olup, yazlar kurak ve sıcak, kışlar ılık geçer İlin iç ve yüksek kesimleri karasal iklimin etkisi altındadır Yazları sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve yağışlıdır

İlin ekonomisi tarım, hayvancılık, madencilik, bağcılık, dokumacılık ve sanayie dayalıdır Yetiştirilen belli başlı ürünler; üzüm, kavun, karpuz, buğday, arpa, çiğit, mısır, tütün, pamuk, patates, patlıcan, lahana, pırasa, soğan, kiraz, şeftali, domates, zeytin, sakız kabağı, dolmalık biber, armut, şeker pancarı, karnabahardır Hayvancılıkta dağlıç koyunu ve tavukçuluk yapılmaktadır Hayvansal ürünler, çeşitli süt ürün fabrikaları ile, Et ve Balık Kurumunun kombinasında değerlendirilir Manisada özel ve kamuya ait sanayii kuruluşları bulunmaktadır Bunlar un, irmik, makarna, bisküvi, bitkisel yağ, meyve suyu, salça, balık konservesi, sebze ve meyve konservesi, şarap, sigara, yem, pamuk, yün ipliği, çırçır, kumaş, hazır giyim, tarım alet ve makineleri, oto yedek parçaları, metal eşya, kimyasal ürünler, prefabrik konut, tuğla ve kiremit ile mobilya üreten fabrikalardır


İlde her yıl yapılan Mesir şenliklerinin ekonomiye katkısı bulunmaktadır Manisa Sultan camisi minarelerinden atılan Mesir macununun özelliği, hoş lezzeti ve kokusudur Diğer özellikleri arasında ağrılara, sancılara, soğuk algınlıklarına, hazımsızlıklara, iştahsızlıklara ve ağız kokusuna karşı kullanılmaktadır Mesir Macununun halkın inanışlarına göre; Macundan yiyen kimseyi bir yıl boyunca zehirli hayvanların sokmayacağına, Nevruz günü en ağır hastaların iyileşeceği, Macunu yiyen gelinlik çağındaki kızların, o yıl içinde evleneceklerine, Çocuğu olmayanların, bu macundan yedikleri taktirde çocukları olacaklarına inanılır Çocuk hastalıklarına da faydalı olduğu söylenmektedir

İl yer altı kaynakları bakımından da zengindir Salihlide altın ve uranyum; Selendide bakır, kurşun, çinko; Alaşehirde civa, çimento hammaddesi ve traverten; Turgutluda demir, nikel ve tuğla kiremit hammaddesi; Merkez ilçede çimento hammaddesi; Demircide kianit, feldispat, mika ve perlit; Kulada dolomit, mermer; Saruhanlıda magnezit ve traverten; Gördeste linyit, mika ve feldispat, kianit; Akhisarda mermer ve zımpara taşı; Somada da linyit yatakları bulunmaktadır


Antik çağlarda Magnesia at Sipylum ismi ile bilinen Manisada ilk yerleşim Üst Paleolitik Çağda (MÖ45000-15000) başlamıştır Bunun ardından Kalkolitik Çağda (MÖ5500-3500), İlk Tunç Çağına ait (MÖ3500-2000) buluntularla karşılaşılmıştır Manisa yöresi Hititler döneminde 22 kent devletinin birleşmesinden oluşan Assuva Krallığının sınırları içerisinde bulunuyordu MÖ 1200lerde ise Lydialılar Kızılırmaka kadar bütün Batı Anadoluya egemen olmuşlardır Antik Çağda Lydia Bölgesinin sınırları içerisindedir1200de Ege göçleri sırasında Yunanistandan buraya gelen topluluklar yerli halk ile kaynaşarak yeni bir kültür oluşturmuşlardır Hermessos (Gediz) ve Kaikos (Bakırçay) vadilerinde kurulmuş olan Tantalis (Manisa) ve Thyateira (Akhisar) bölgede bilinen ilk yerleşimlerdir


Tarihte, devlet güvencesinde ilk parayı basan Lydia Krallığının başkenti bugünkü Sardes (Sart) şehri idi Paktalos (Sart) Çayından çıkarılan altın madeni ile ünlüydü Lidya Krallığı gücü ve zenginliğiyle ünlü son Kral Krezüsün adıyla özdeşleşmiştir Ancak MÖ 546 yılında Persler tarafından yıkılmıştır Bundan sonra yöre bölge; MÖ 546 yılından MÖ 334 yılına kadar Pers egemenliğinde kalmıştır Sardes bu dönemde de önemli bir ticaret merkezi olmuştur MÖ 334de Trakya üzerinden Anadoluya geçen Büyük İskender, Pers ordularını yenerek Suriyeye doğru ilerlemiş ve Pers egemenliğine son vermiştir Büyük İskenderin MÖ 323 yılında ölümünden sonra İskenderin komutanlarının birbirleriyle mücadelesi sonunda Seleukoslar (MÖ282-261), ardından Pergamon Krallığının yönetimine girmiştir


Bergama Krallığı III Attalosun ölümünden sonra (MÖ 133), vasiyeti üzerine Roma İmparatorluğunun yönetimine devredilmiştir Manisa yöresinde meydana gelen büyük depremler sonucu bölgedeki Magnesia, Thyateira, Philadelphia ve Sardes gibi bütün yerleşimler büyük ölçüde yıkılmıştır Roma İmparatoru Tiberiusun katkılarıyla bu kentler yeniden yapılmıştır Roma döneminde bölgede üretim ve ticaret canlanmış, Gediz ve Bakırçay vadilerindeki tarımsal ürünlere yeni çeşitler eklenmiştir MS 395 yılında Teodisiusun imparatorluğunu iki oğlu arasında pay etmesiyle Manisa ve çevresi Doğu Roma İmparatorluğunun sınırları içinde kalmıştır Hıristiyanlığın batıya doğru yayılmasında, Philadelphia, Sardes ve Thyateira kentlerinin önemli rolü olmuştur Magnesia da bu dini ilk benimseyen kentlerden olmuş sonra da önemli bir piskoposluk merkezi haline gelmiştir


İstanbul 1204 yılında Latinler tarafından işgal edilince imparatorluk merkezi İznike taşınmıştır İmparator Ionnes Ducas döneminde Magnesia ekonomik, sosyal ve stratejik yönden Batı Anadolunun en önemli şehirlerinden biri haline gelmiş ve imparatorluk merkezi görevini üstlenmiştir Sardes, Philadelphia, Thyateira ve Magnesia Kalesi kalıntıları Bizans döneminden kalan kalıntılardır 1261 yılında İstanbul Latinlerden geri alınınca Manisa önemini yitirmiştir

Manisa Saruhanoğulları tarafından 1313 yılında fethedilmiş ve beyliğin merkezi haline getirilmiştir Saruhan Beyin ölümünden sonra yerine geçen oğlu İlyas Bey döneminde Saruhan Beyliği en görkemli dönemini yaşamıştır Ulu Cami, Mevlevihane, Çukur Hamam ve Saruhan Beyin türbesi bu dönemde yapılmıştır Yıldırım Beyazıt 1391de Manisa yöresini Osmanlı topraklarına katmışsa da Timura yenilmesinden sonra tekrar saruhan Beyliğine verilmiştir Osmanlı birliğini yeniden kuran Çelebi Mehmet Manisayı tekrar Osmanlı topraklarına katmış ve Osmanlı şehzadeleri burada vali olarak görev yapmışlardır Bu dönemde Manisa cami, medrese, han, hamam, imaret, çeşme, bimarhane, şifahane gibi yapılarla bezenmiştir


XVIyüzyıla kadar Osmanlının Saruhan sancağı olan Manisa, herhangi bir iç ve dış olayla karşılaşılmamıştır Ancak Anadoluda başlayan celali hareketleri burada da isyanlara, yağmalara neden olmuş ve bunlar da şehre zarar vermiştir XVIIIyüzyılın ikinci yarısından sonra bölgeye hakim olan Karaosmanoğulları bu isyanları ve yağmaları sona erdirmiştir

Manisa 1833te Mısırlı İbrahim Paşa tarafından işgal edilmiş, yapılan Kütahya Antlaşması ile de bu işgalden kurtarılmıştır Manisa 1847ye kadar Anadolu eyaletine bağlı Saruhan sancağının, 1867ye kadar Saruhan eyaletinin, sonra da Aydın vilayetine bağlı Saruhan sancağının merkezi olmuştur

IDünya Savaşından sonra yapılan Mondros Mütarekesine dayanan Yunanlılar İzmir ile birlikte 26 Mayıs 1919da Manisayı da işgal etmişlerdir Buna karşılık Manisada İstihlâs-ı Vatan, Cemiyet-i Müderrisîn; Demircide Müdafaa-i Hukûk-u Osmânî; Gördeste Hareket-i Milliye Teşkilatı; Kırkağaçta İstihlâs-ı Vatan; Kulada Redd-i İlhak; Somada Müdafaa-i Hukuk ve Turgutluda Müdafaa-i Hukûk-u Osmâni isimli cemiyetler kurularak Yunan işgaline karşı mücadeleye başlamışlardır


30 Ağustos 1922deki Dumlupınar Meydan Muharebesinin zaferle sonuçlanması üzerine Fahrettin Paşa komutasındaki kolordu İzmire ilerleyerek Yunan direnişini kırmıştır İzmire doğru kaçan Yunanlılar ve yerli Rumlar kenti ateşe vermiş, günlerce süren yangında tarihin Manisaya kazandırdığı büyük kültürel mirasın önemli bir kısmı yok olmuştur Yaklaşık üç yıl Yunan işgalinde kalan şehir, 8 Eylül 1922 tarihinde kurtarılmıştır

Cumhuriyetin ilanından sonra 1923de Saruhan adıyla vilayet olan şehrin adı, 1927 yılında Manisa olarak değiştirilmiştir

Manisadan günümüze gelebilen tarihi eserler arasında; Stratonikeia, Khlıara, Sandiana, kalanda, Agoeira, Trakhoula, Gordos, Heira Kome, Hermokapelaia, Hyrkanis, Kastalos, Koloena, maionia, Persikai, Saitta, Sasotra, Satala, Silandos, Sardes, Magnesia ad Spylum, Thyatreia antik kentleri, Manisa Kalesi, Ulu Cami, Lala Paşa Camisi, Göktaşlı Camisi, Hüsrev Ağa Hamamı, Hüsrev Ağa Camisi, Timurtaşoğlu Ali Bey Camisi, Sinan Bey Camisi, Attar Ece Camisi, İvaz Paşa Camisi, Hatuniye Camisi, Hacı Yahya Camisi, Arapalan Camisi, Çeşnigir Camisi, Sultaniye Külliyesi, Hüsrev Ağa Camisi, Muradiye Camisi, Manisa Bimarhanesi, Manisa Mevlevihanesi, Alaybey Çeşmesi, Alaybey Sıbyan Mektebi, Yakup Ağa Sıbyan Mektebi, Molla Şaban Sıbyan Okulu, Saruhan Bey Türbesi, İlyas Bey Mescidi, Hacet mescidi, Darphane, Revak Sultan Türbesi, Dere Mescidi, Yedi Kızlar Türbesi, Çukur Hamam, Karaköy Hamamı, Manisa Sarayı kalıntıları bulunmaktadır Manisa Hükümet Konağı, Kuvayi Milliye Anıtı, Saat Kulesi ve Manisaya bağlı Kulada Türk sivil mimari örneklerinden evler vardır

Alıntı Yaparak Cevapla

Manisa Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)

Eski 11-04-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Manisa Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)



Manisa Genel Bilgi



Ege Bölgesinde yer alan Manisa, doğudan Uşak ve Kütahya, kuzeyden Balıkesir, güneyden Aydın, güneydoğudan Denizli, güneybatı ve batıdan İzmir illeriyle çevrilidir Manisanın batısı Ege, doğusu ise İç Batı Anadolu bölümünün içerisinde kalır Ayrıca Soma, Kırkağaç ve Akhisar ilçelerinin bazı küçük bölümleri de Marmara Bölgesi içerisindedir Manisanın güney ve kuzey kesimleri dağlık olup, 2070 m yüksekliğe sahip olan ve Salihli ilçe sınırlarındaki Bozdağlar kütlesinde bulunan Kumpınar Tepe ilin en yüksek dağıdır İlin batı kesimleri de ovalardan oluşmaktadırİlin doğu kesiminde, yüksekliği yer yer 1000 myi aşan Gördes-Uşak platosunun güneydoğusunda, Kula çevresinde sönmüş volkan konileri bulunmaktadır Bunun kuzeyini engebelendiren Demirci-Simav dağları Hasanyaran Tepesinde 1595 mye ulaşır Ayrıca batı kesimini, Görenez Dağı (1280 m), Çal Dağı (1034 m), Manisa Dağı (Spil Dağı) (1513 m), Yunt Dağı (1075 m) ve Soma Dağı (Tarhala Dağı) (1111 m) engebelendirmektedir



Tektonik jeolojik olaylar sonucunda il topraklarında doğu-batı doğrultusunda kırık fay hatları bulunmaktadır Bu nedenle de Türkiyenin belli başlı deprem kuşakları üzerindedir Tarih boyunca da başta Manisa olmak üzere Alaşehir, Salihli, Turgutlu ve Akhisar, Soma ve Kırkağaç yöreleri sık sık depremlerle sarsılmıştır

İl arazisinin ana çizgilerini, doğu-batı doğrultusunda uzanan ve kuzey-güney ve güneydoğu-kuzeybatı doğrultularına çatallanan oluk şekilli çukurlar oluşturmaktadır Bu çukur kısımların kenarında kalan yüksek kütleler dağ sıralarını oluştururken, doğudan batıya doğru eğik bir geniş alanı da ovalardan oluşmaktadır Platolar Demirci Dağlarının geniş etekleri üzerinde yer alır Ovaların yer aldığı çöküntü alanları, genelde akarsuların ve sellerin getirdiği alüvyonlarla dolduğu için oldukça verimli topraklar meydana gelmiştir İlin belli başlı ovaları Manisa, Akhisar, Gediz ,Alaşehir, Güneşli, Salihli, Sarıgöl, Bakırçay ve Turgutlu ovalarıdır



İl topraklarını Susurluk Çayının başlangıç kollarından olan Simav Çayının uzantıları, Bakırçay ve Gediz Nehri sulamaktadır Doğal göl sayısı azdır ve bunlar pek önemli göller değildir Gölmarmara ilçesindeki Marmara Gölü 320 milyon m3 su depolayabilecek büyüklüktedir Demirköprü Barajı 1022 Milyon m 3 su depolama potansiyeli ile ilin en önemli su depolama alanıdır İlin denizden yüksekliği 43 m ile 750 m arasında değişmektedir Yüzölçümü 13810 km2 olup, 2000 Yılı Gelen Nüfus sayım sonuçlarına göre; toplam nüfusu 1260169dur
İlin doğal bitki örtüsü zengin sayılmaz Alçak alanlarda makiler, zeytinlikler ve bağlar bulunmaktadır İç alanlara doğru step görünüm gösterir Dağların yüksek kesimlerinde ise kızılçam ve karaçam ormanları bulunmaktadır



Manisada Akdeniz ve Karasal İklim hüküm sürmektedir Akdeniz iklimi ilin batı kesiminde hakim olup, yazlar kurak ve sıcak, kışlar ılık geçer İlin iç ve yüksek kesimleri karasal iklimin etkisi altındadır Yazları sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve yağışlıdır

İlin ekonomisi tarım, hayvancılık, madencilik, bağcılık, dokumacılık ve sanayie dayalıdır Yetiştirilen belli başlı ürünler; üzüm, kavun, karpuz, buğday, arpa, çiğit, mısır, tütün, pamuk, patates, patlıcan, lahana, pırasa, soğan, kiraz, şeftali, domates, zeytin, sakız kabağı, dolmalık biber, armut, şeker pancarı, karnabahardır Hayvancılıkta dağlıç koyunu ve tavukçuluk yapılmaktadır Hayvansal ürünler, çeşitli süt ürün fabrikaları ile, Et ve Balık Kurumunun kombinasında değerlendirilir Manisada özel ve kamuya ait sanayii kuruluşları bulunmaktadır Bunlar un, irmik, makarna, bisküvi, bitkisel yağ, meyve suyu, salça, balık konservesi, sebze ve meyve konservesi, şarap, sigara, yem, pamuk, yün ipliği, çırçır, kumaş, hazır giyim, tarım alet ve makineleri, oto yedek parçaları, metal eşya, kimyasal ürünler, prefabrik konut, tuğla ve kiremit ile mobilya üreten fabrikalardır



İlde her yıl yapılan Mesir şenliklerinin ekonomiye katkısı bulunmaktadır Manisa Sultan camisi minarelerinden atılan Mesir macununun özelliği, hoş lezzeti ve kokusudur Diğer özellikleri arasında ağrılara, sancılara, soğuk algınlıklarına, hazımsızlıklara, iştahsızlıklara ve ağız kokusuna karşı kullanılmaktadır Mesir Macununun halkın inanışlarına göre; Macundan yiyen kimseyi bir yıl boyunca zehirli hayvanların sokmayacağına, Nevruz günü en ağır hastaların iyileşeceği, Macunu yiyen gelinlik çağındaki kızların, o yıl içinde evleneceklerine, Çocuğu olmayanların, bu macundan yedikleri taktirde çocukları olacaklarına inanılır Çocuk hastalıklarına da faydalı olduğu söylenmektedir

İl yer altı kaynakları bakımından da zengindir Salihlide altın ve uranyum; Selendide bakır, kurşun, çinko; Alaşehirde civa, çimento hammaddesi ve traverten; Turgutluda demir, nikel ve tuğla kiremit hammaddesi; Merkez ilçede çimento hammaddesi; Demircide kianit, feldispat, mika ve perlit; Kulada dolomit, mermer; Saruhanlıda magnezit ve traverten; Gördeste linyit, mika ve feldispat, kianit; Akhisarda mermer ve zımpara taşı; Somada da linyit yatakları bulunmaktadır



Antik çağlarda Magnesia at Sipylum ismi ile bilinen Manisada ilk yerleşim Üst Paleolitik Çağda (MÖ45000-15000) başlamıştır Bunun ardından Kalkolitik Çağda (MÖ5500-3500), İlk Tunç Çağına ait (MÖ3500-2000) buluntularla karşılaşılmıştır Manisa yöresi Hititler döneminde 22 kent devletinin birleşmesinden oluşan Assuva Krallığının sınırları içerisinde bulunuyordu MÖ 1200lerde ise Lydialılar Kızılırmaka kadar bütün Batı Anadoluya egemen olmuşlardır Antik Çağda Lydia Bölgesinin sınırları içerisindedir1200de Ege göçleri sırasında Yunanistandan buraya gelen topluluklar yerli halk ile kaynaşarak yeni bir kültür oluşturmuşlardır Hermessos (Gediz) ve Kaikos (Bakırçay) vadilerinde kurulmuş olan Tantalis (Manisa) ve Thyateira (Akhisar) bölgede bilinen ilk yerleşimlerdir



Tarihte, devlet güvencesinde ilk parayı basan Lydia Krallığının başkenti bugünkü Sardes (Sart) şehri idi Paktalos (Sart) Çayından çıkarılan altın madeni ile ünlüydü Lidya Krallığı gücü ve zenginliğiyle ünlü son Kral Krezüsün adıyla özdeşleşmiştir Ancak MÖ 546 yılında Persler tarafından yıkılmıştır Bundan sonra yöre bölge; MÖ 546 yılından MÖ 334 yılına kadar Pers egemenliğinde kalmıştır Sardes bu dönemde de önemli bir ticaret merkezi olmuştur MÖ 334de Trakya üzerinden Anadoluya geçen Büyük İskender, Pers ordularını yenerek Suriyeye doğru ilerlemiş ve Pers egemenliğine son vermiştir Büyük İskenderin MÖ 323 yılında ölümünden sonra İskenderin komutanlarının birbirleriyle mücadelesi sonunda Seleukoslar (MÖ282-261), ardından Pergamon Krallığının yönetimine girmiştir



Bergama Krallığı III Attalosun ölümünden sonra (MÖ 133), vasiyeti üzerine Roma İmparatorluğunun yönetimine devredilmiştir Manisa yöresinde meydana gelen büyük depremler sonucu bölgedeki Magnesia, Thyateira, Philadelphia ve Sardes gibi bütün yerleşimler büyük ölçüde yıkılmıştır Roma İmparatoru Tiberiusun katkılarıyla bu kentler yeniden yapılmıştır Roma döneminde bölgede üretim ve ticaret canlanmış, Gediz ve Bakırçay vadilerindeki tarımsal ürünlere yeni çeşitler eklenmiştir MS 395 yılında Teodisiusun imparatorluğunu iki oğlu arasında pay etmesiyle Manisa ve çevresi Doğu Roma İmparatorluğunun sınırları içinde kalmıştır Hıristiyanlığın batıya doğru yayılmasında, Philadelphia, Sardes ve Thyateira kentlerinin önemli rolü olmuştur Magnesia da bu dini ilk benimseyen kentlerden olmuş sonra da önemli bir piskoposluk merkezi haline gelmiştir



İstanbul 1204 yılında Latinler tarafından işgal edilince imparatorluk merkezi İznike taşınmıştır İmparator Ionnes Ducas döneminde Magnesia ekonomik, sosyal ve stratejik yönden Batı Anadolunun en önemli şehirlerinden biri haline gelmiş ve imparatorluk merkezi görevini üstlenmiştir Sardes, Philadelphia, Thyateira ve Magnesia Kalesi kalıntıları Bizans döneminden kalan kalıntılardır 1261 yılında İstanbul Latinlerden geri alınınca Manisa önemini yitirmiştir

Manisa Saruhanoğulları tarafından 1313 yılında fethedilmiş ve beyliğin merkezi haline getirilmiştir Saruhan Beyin ölümünden sonra yerine geçen oğlu İlyas Bey döneminde Saruhan Beyliği en görkemli dönemini yaşamıştır Ulu Cami, Mevlevihane, Çukur Hamam ve Saruhan Beyin türbesi bu dönemde yapılmıştır Yıldırım Beyazıt 1391de Manisa yöresini Osmanlı topraklarına katmışsa da Timura yenilmesinden sonra tekrar saruhan Beyliğine verilmiştir Osmanlı birliğini yeniden kuran Çelebi Mehmet Manisayı tekrar Osmanlı topraklarına katmış ve Osmanlı şehzadeleri burada vali olarak görev yapmışlardır Bu dönemde Manisa cami, medrese, han, hamam, imaret, çeşme, bimarhane, şifahane gibi yapılarla bezenmiştir



XVIyüzyıla kadar Osmanlının Saruhan sancağı olan Manisa, herhangi bir iç ve dış olayla karşılaşılmamıştır Ancak Anadoluda başlayan celali hareketleri burada da isyanlara, yağmalara neden olmuş ve bunlar da şehre zarar vermiştir XVIIIyüzyılın ikinci yarısından sonra bölgeye hakim olan Karaosmanoğulları bu isyanları ve yağmaları sona erdirmiştir

Manisa 1833te Mısırlı İbrahim Paşa tarafından işgal edilmiş, yapılan Kütahya Antlaşması ile de bu işgalden kurtarılmıştır Manisa 1847ye kadar Anadolu eyaletine bağlı Saruhan sancağının, 1867ye kadar Saruhan eyaletinin, sonra da Aydın vilayetine bağlı Saruhan sancağının merkezi olmuştur

IDünya Savaşından sonra yapılan Mondros Mütarekesine dayanan Yunanlılar İzmir ile birlikte 26 Mayıs 1919da Manisayı da işgal etmişlerdir Buna karşılık Manisada İstihlâs-ı Vatan, Cemiyet-i Müderrisîn; Demircide Müdafaa-i Hukûk-u Osmânî; Gördeste Hareket-i Milliye Teşkilatı; Kırkağaçta İstihlâs-ı Vatan; Kulada Redd-i İlhak; Somada Müdafaa-i Hukuk ve Turgutluda Müdafaa-i Hukûk-u Osmâni isimli cemiyetler kurularak Yunan işgaline karşı mücadeleye başlamışlardır



30 Ağustos 1922deki Dumlupınar Meydan Muharebesinin zaferle sonuçlanması üzerine Fahrettin Paşa komutasındaki kolordu İzmire ilerleyerek Yunan direnişini kırmıştır İzmire doğru kaçan Yunanlılar ve yerli Rumlar kenti ateşe vermiş, günlerce süren yangında tarihin Manisaya kazandırdığı büyük kültürel mirasın önemli bir kısmı yok olmuştur Yaklaşık üç yıl Yunan işgalinde kalan şehir, 8 Eylül 1922 tarihinde kurtarılmıştır

Cumhuriyetin ilanından sonra 1923de Saruhan adıyla vilayet olan şehrin adı, 1927 yılında Manisa olarak değiştirilmiştir

Manisadan günümüze gelebilen tarihi eserler arasında; Stratonikeia, Khlıara, Sandiana, kalanda, Agoeira, Trakhoula, Gordos, Heira Kome, Hermokapelaia, Hyrkanis, Kastalos, Koloena, maionia, Persikai, Saitta, Sasotra, Satala, Silandos, Sardes, Magnesia ad Spylum, Thyatreia antik kentleri, Manisa Kalesi, Ulu Cami, Lala Paşa Camisi, Göktaşlı Camisi, Hüsrev Ağa Hamamı, Hüsrev Ağa Camisi, Timurtaşoğlu Ali Bey Camisi, Sinan Bey Camisi, Attar Ece Camisi, İvaz Paşa Camisi, Hatuniye Camisi, Hacı Yahya Camisi, Arapalan Camisi, Çeşnigir Camisi, Sultaniye Külliyesi, Hüsrev Ağa Camisi, Muradiye Camisi, Manisa Bimarhanesi, Manisa Mevlevihanesi, Alaybey Çeşmesi, Alaybey Sıbyan Mektebi, Yakup Ağa Sıbyan Mektebi, Molla Şaban Sıbyan Okulu, Saruhan Bey Türbesi, İlyas Bey Mescidi, Hacet mescidi, Darphane, Revak Sultan Türbesi, Dere Mescidi, Yedi Kızlar Türbesi, Çukur Hamam, Karaköy Hamamı, Manisa Sarayı kalıntıları bulunmaktadır Manisa Hükümet Konağı, Kuvayi Milliye Anıtı, Saat Kulesi ve Manisaya bağlı Kulada Türk sivil mimari örneklerinden evler vardır

Alıntı Yaparak Cevapla

Manisa Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)

Eski 11-04-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Manisa Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)



Manisa Sözlü Tarih

Gyges söylencesi

Lidya Kalı Kandaules çok sevdiği güzel karısıyla,Sardesteki sarayında güzel günler geçirmektedirOna göre karısı dünyanın en güzel kadınıdırAskerleri arasında en yakın dostu Gygese sık sık karısının güzelliğinden sözederAma Gyges ilgilenmez görünürBunun üzerine Kandaules günün birinde Gygese şöyle der:"karımın ne denli güzel olduğunu söylediğimde pek inanır görünmüyorsunKulak,göz kadar öğretemez doğruyu insana !O halde bir de onu çırılçıplak gör" Gyges karşı koyar ve yakarır: "Efendim ne yakışıksız bir şey istiyorsunuz benden,efendimin karısını çırılçıplak görmek olurmu? Bir kadın üstünü çıkardımı utancından da soyunmuş olurİnsanoğlunun namus kurallarını kullanmasından buyana çok zaman geçmiştirBunların öğrenilmesi gerekenlerinden biri de yalnız senin olana baktırTüm kadınlar arasında en güzelinin sizin karınız olduğuna inanıyorum Yalvarırım benden böyle bir suç işlememei istemeyin"Kandaules aldırmaz o denli üsteler ki sonunda Gyges kabul etmek zorunda kalır

Gece olunca Kandaules ,Gygesi yatak odalarına götürür,kapının ardına saklarBir süre sonra karısı gelir,soyunmaya başlarGerçekten çok güzeldirYatağa uzanmak için sırtını döndüğünde Gyges kapıdan çıkar,ama kadın olanları fark etmiştirDuygularını belli etmez ama onuru yaralanmıştır

Ertesi gün Gygesi çağırır:"Senin için iki yol var" derBunlardan birini seçebilirsinYa Kandaulesi öldürür,beni de Lidya Krallığını da al ya da Kandaulese hoş görünmek için gördüklerini bir daha görmemen için ölmeye hazır olEvet ikinizden biri ölecek,Ya benim onurumla namusumla oynayıp beni suç işlemeye iten o,ya da çıplak görmekle edep kurallarını çiğnemiş olan senSeçim senin"

Gyges güç durumda kalmıştırSonunda kendi canını kurtarmak için o gece Kandulesi öldürürBöylece krallık Heraklesoğulları soyundan ,Mermnadesler denilen Gygesin soyuna geçer
Midasa ilişkin söylence

Silenos şarap Tanrısı Dionysosun yaşlı bir satyrdirBir gün Tanrı Frigya,lidya,dağ ve koruluklarında dolaşırken Silenos uyuya kalırKöylüler onu bulurBoynundaki çiçek çelenkleriyle bağlayarak Midasa götürürlerMidas onu tanır ve on gün on gece sarayında ağırlarSonra da yaşlı yoldaşını ,Dionyosa götürürDionyos buna öyle sevinir ki Midasa her dileğini gerçekleştireceğini söylerMidas her dokunduğunun altın olmasını isterDionyos sözünde durur,dileğini gerçekleştirir

Midas sarayına dönerken dokunduğu bir dal altın olur,yerden topladığı bir avuç çakıl altına dönüşürEline aldığı bir buğday başağı altın dökerÇok mutludur,ama sofraya oturupta eline aldığı ekmeğin altın olduğunu Şaraba dokunduğunda bir altın külçesine dönüştüğünü görünce dileğinin korkunçluğunu anlarSonunda bu duruma dayanamayan Midas ,Dionyosa giderek eski durumuna getirilmesini isterO da Sardese dönerek Sart Çayı kaynağına çıkmasını , burada topraktan fışkıran sularla yıkanmasını söylerKral denileni yapar ve kurtulur

Dur Hasan Baba Söylencesi

Yörede Hasan Baba adında bir ermiş yaşamaktadırSaruhan Beyi hocanın ününü duymuşturAsker göndererek onu çağırtırHoca askerlerin geleceğini önceden sezerOnları bir küçük tencere yemekle karşılayıp iyice doyururAtlarının önüne koyduğu bir tutam saman da tüm atlara yeterAskerler şaşırırAma bir şey demezlerHocayla yola koyulurlarHoca yayan gitmektedirYolda askerler bir küçük tencere yemek ve bir tutam otla kendilerini ve atlarını doyurmasının gizini öğrenmek isterHoca hiç ses etmezAskerler o denli sıkıştırır ve bunaltırlar ki sonuda orada bir taşın üstüne ata biner gibi oturur ve uçmaya başlarAskerler ardından "Dur Hasan Baba dur"diye bağırırlarHoca kıbleye dönüp taşı durdururAskerlerin komutanı "biz senin ne olduğunu gördük,şimdi de sen bizi gör " derOradaki büyük bir kayayı kılıcıyla ikiye bölerHoca da yumruğunu kayaya dayar,bastırırKaya hamur gibi oyulurKomutan ellerine sarılıp bağışlamasını yalvarırAma hoca açıkca keramet göstermiştirOracıkta ölürÖldüğü yerde Dur Hasan Baba Köyü kurulur

İnanışa göre at gibi taş ,komutanın kestiği,Hocanın oyduğu kaya günümüzde de yanyana durmaktadırHocanın bindiği taşta baldır ve topuk izi vardır
ALİ GÖLÜNE İLİŞKİN SÖYLENCE

Yörede yaşayan Ali Adlı bir çoban ağanın kızına vurulurKızda çobanı sevmektedirBey günün birinde durumu öğrenirÇobanı çağırtırNurhak Dağlarında bir kış geçirirse kızını vereceğini söylerÇoban atını dağa sürerGünümüzde Ali Gölünün çevresindeki bir mağaraay sığınırBir süre dayanır,ama sonra ölürSöylenceye göre sığındığı mağaranın duvarlarında Alinin ölüm nedeni şöyle açıklanmaktadır
"Açlıktan ve susuzluktan değil,dağların uğultusundan öldü"İnanışa göre mağaranın önündeki oyuk taş Alinin atının yemliğidirO günden sonra da mağaranın yakınındaki göle Ali gölü adı verilir
Malik Ejdere ilişkin söylence

Söylenceye göre Maraşın dört teepsinde dört saahbi yatmaktadırBunlar Şeyh Ukkaş,Malik Ejder,Osman Dede,Sâd İbni Ebi Vakkastır

Malik Ejder,Malik Ejderli Tepesinde yatmaktadırgömütü çok büyük ve üstü açıktırsöylenceye göre HzMuhammed,Malik Ejderle Osman Dedeyi Maraşı almakla görevlendirirBunlar uzun ve zor bir yolculuktan sonra Maraş yakınlarına gelirBir çeşme başında uyuya kalırlarDüşman üzerlerine gelirAralarında zorlu bir savaş olurBu iki ulu kişiyle baaş çıkamayan düşman geri çekilir

Malik Ejder tepesi günümüzde de kutsal sayılmakta olup bir adak yeridir

Şeyh Ukkaşa ilişkin söylence

Şeyh Ukkaş zamanının büyük ermişlerindendirMaraşın alınması için düşmanala dövüşmüş,zor durumda kalınca da "taş olun" diyerek develeri taşa çevirmiştirBölece düşman geri çekilmek zorunda kalmış,Şeyh Ukkaşta oracıkta ölmüştürMaraşa bir günlük uzaklıkta bulunan Şeyh Ukkaş ziyaret yerinin yakınında deveye benzer bir taş bulunmaktadırBu kaya ziyaretçiler tarafından rahatlıkla görülebilmektedir

Alıntı Yaparak Cevapla

Manisa Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)

Eski 11-04-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Manisa Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)



Manisa Cami ve Mescitleri

Ulu Cami (Merkez)



Manisanın güneyinde Sandıkkale Tepesi yamacında, şehre hâkim bir konumda bulunan Ulu Cami Saruhanoğullarından Fahreddin İlyas Bey tarafından 1366da yaptırılmıştır Caminin bulunduğu yerde daha önce yapılmış bir Bizans kilisesi bulunuyordu Caminin yapımında bu kiliseye ait mimari parçalar kullanılmıştır

Manisa Ulu Camisi Osmanlı sanatında revaklı avlu kısmı küçülmüş olarak yeniden ortaya çıkmıştır Burada küçülmüş halde yeniden ortaya çıkan revaklı avlu cami ile hemen bir planın iki yarısı konumundadır

Antik çağlara ait yapılardan toplanan mermer blokların yanı sıra kaba yontma taş ve tuğlalardan yapılan cami iki ana bölümden meydana gelmiştir Caminin önünde 17ooX3000 m ölçüsünde bir iç avlu ile1550x3000 m ölçüsünde kapalı, bir bölüm bulunmaktadır Avluda üzeri açık bırakılan bölüm, kapalı olan kısımda kubbe ile örtülmüştür Kuzey yönünde merdivenle çıkılan ve oldukça sade kesme taştan bir portal bulunmaktadır Bu giriş taş kemerlidir ve iki yanında da mihrapçık bulunmaktadır Girişin üzeri yarım kubbe ile örtülmüştür Bunun üzerinde tek satırlı bir kuşak halinde kitabe nişin batı duvarından başlayarak iç avluya açılan basık kemerli giriş kapısı üzerinde de devam etmektedir

Kitabenin mealen anlamı şöyledir:

“Bağışlayıcı ve esirgeyici Allah adına mescitleri ibadet yeri kılan Allaha hâmd ve yaratılanların en hayırlısı olan Muhammed Peygambere salât ve selâm olsun
Hâlen ayakta duran bu güzel mabedin, camii şerifin ve yüce kapının yapılmasına emir veren ve tamamlanması için gayretle çalışan büyük Sultan Ümmetinin kullarına sahip, ikinci İskender olarak anılan, asilerle uğraşan, kâfirleri kahreyleyen, Allah yolunda savaşan, muzaffer, mansur, mağfiret sahibi, Allahın lütfüyle güçlü Sultanoğlu Sultan, Saruhanoğlu, İlyasoğlu Ulu Sultan İshak Çelebi, Allah devletini daim etsin Sene yedi yüz altmış sekiz h768 (1368)”

Caminin iç avlusu yüksek sivri kemerlerin meydana getirdiği revaklar kuzeyde tek sıra, doğu ve batıda çift sıra halindedir Buradan kapalı bölüme geçilen avlunun güneyinde ise revak bulunmamaktadır Bu avlunun doğusunda, yandaki sokağa açılan ve batısındaki medreseye geçişi sağlayan birer kapı daha bulunmaktadır Bunlardan doğu kapısı nişinin üzeri sivri tonoz ile örtülmüştür Bu kapı üzerinde kitabe bulunmamaktadır Giriş kapısı üzerine iki pencere açılmıştır Avlunun ortasında ise üzeri açık sekiz kenarlı bir mermer şadırvana yer verilmiştir

Revaklar tuğla döşemeli olup avlu ile kapı geçitleri zeminden 50 cm daha yüksektir Revaklar pandantifli kubbelerle örtülmüştür Buradaki sütunlar üzerinde Bizans ve Roma dönemine ait sütun başlıklarının yanı sıra Türk başlıkları da birlikte kullanılmıştır

Girişin batsında içeriden çatıya çıkan taş bir merdivene yer verilmiştir Bu nedenle de caminin kuzey cephesinin batısındaki dışarıya çıkıntılı minareye çıkışta bu merdivenden yararlanılmaktadır Minarenin kapısı çatı üzerinde olup gövdesi yeşil, mavi ve sarı renkte tuğlalarla bezenmiştir İç avlunun güneydeki cephe duvarının önündeki kısım revak döşemesinden daha yüksektedir Bu cephenin ortasındaki kemerli bir kapıdan caminin ibadet mekânına geçilmektedir Bu cephede üç kapı vardır ve bunarın iki yanına birer pencere yerleştirilmiştir



Caminin kapalı bölümü büyük bir kubbenin örttüğü mihrap önündeki sahın ile onun iki yanındaki sahın ile iki tarafındaki ikişer sıra yan ve arka sahından meydana gelmiştir Mihrap duvarına paralel yedi bölümlü ve dört neften meydana gelen camide mihrap duvarına bitişik iki sütun ve altı payenin oluşturduğu sekizgen planın üzerine kemerlerle oturan 1080 m çapında pandantifli mihrap önü kubbesi bulunmakta olup, bu bölüm diğer nefleri kesmektedir Kapalı kısmın sahınları yuvarlak sütunlar ve sivri kemerlerin taşıdığı basık kubbelerle üzerleri örtülmüştür İbadet mekânı kuzey cephesindeki pencerelerin yanı sıra doğudaki altlı üstlü altı pencere ile aydınlatılmıştır

Caminin minberi kündekâri tekniğinde yapılmış olup devrinin en güzel örneklerindendir Günümüzde Manisa Müzesinde bulunan minber kapısı üzerinde de bir kitabe bulunmaktadır:
“Ümmetin kullarına malik Ulu Sultan İlyas oğlu İshak Çelebi Nasri aziz olsun, bu mübarek minberin yapımını emretti Sene yedi yüz yetmiş sekiz (1376)”

Bunun altında da “Bunu yazan nakşeden, resimlerini yapan Yusuf oğlu Fatih, imal eden de el dikki oğlu Hacı Mehmet” yazılıdır

Sultan Camisi (Merkez)



Manisa Sultan Camisini Yavuz Sultan Selimin eşi Ayşe Hafsa Sultan 1522 yılında, külliye ile birlikte yaptırmıştır Yapı topluluğu cami, sıbyan mektebi, hankâh, imaret ve iki medreseden meydana gelmiştir Sonraki yıllarda yapı topluluğuna darüşşifa ve çifte hamam eklenmiştir Medreselerden Dış Medrese olarak isimlendirilen medrese yıkılmış ve günümüze gelememiştir Kurtuluş Savaşı sırasında hankâh ve imaret yanmış ve yıkılmıştır Günümüzde bu yapıların yeri Sultan Parkına dönüştürülmüştür

Yavuz Sultan Selim Çaldıran Savaşından sonra 1514de Tebrize girmiş ve Osmanlı Ordusuna katılan Tebriz Türklerinden Acem Alisini (Esir Ali) yanına almış ve Manisada yapılmasını düşündüğü külliyenin yapımı ile onu görevlendirmiştir Külliyenin yapımı için hazırlıklara başlanıldığı sırada Yavuz Sultan Selim ölmüş ve Şehzade Süleyman annesi Hafsa Sultanı Manisada bırakarak İstanbula dönmüş, 1520de Osmanlı tahtına Kanuni Sultan Süleyman olarak oturmuştur Bu arada da Acem Ali (Esir Ali) Ser Mimarlığa getirilmiştir

Caminin yapımına büyük olasılıkla 22 Mart 1521de başlanılmıştır Hafsa Sultan h929 (1523) yılında vakfiyesini düzenletmiş ve yapı topluluğu 1523 yılı Ramazan ayında ibadete ve kullanıma açılmıştır

XVI yüzyıl Klasik Osmanlı mimarisinin örneklerinden olan cami, kesme taş ve tuğladan yapılmış olup önünde beş bölümlü bir son cemaat yeri ile ibadet yeri merkezi kubbelidir Yapı topluluğu geniş bir avlu ortasındadır Avluya doğu, güney ve batı yönünden kemerli, kuzeyden ise kubbeli birer kapıdan girilmektedir Ayrıca batı duvarında bir güneş saati ile hünkâr mahfeline giriş kapısı bulunmaktadır

Sultan Camisinin bir özelliği de Manisadaki ezani saat ayarının buradaki muvakkithaneden yapılmış olmasıdır

Cami XVIyüzyıl Osmanlı mimarisinin ildeki en önemli örneklerindendir Külliyenin ana binası olan cami, kesme taş ve tuğladan sade bir üslupla yapılmış, ortada bir büyük, yanlarda iki küçük kubbeyle örtülmüş, iki minareli bir camidir Mermer minberi oyma ve kabartmalıdır Ünlü Mesir Macununun halka saçıldığı cami olması sebebiyle halk arasında Mesir Camii adıyla da anılmaktadır

Cami kare planlı kesme taş ve tuğladan, oldukça sade bir üslupta yapılmıştır İbadet mekânının üzerini yüksek dikdörtgen bir kasnak üzerine yuvarlak kasnaklı bir kubbe örtmektedir Önünde yuvarlak kemerlere birbirine bağlanmış altı sütunun oluşturduğu üzeri kubbeli beş bölümlü bir son cemaat yeri bulunmaktadır Sütunları birbirine bağlayan kemerler beyaz ve kırmızıya yakın renklerde taşların alternatifli olarak sıralanmasından meydana gelmiştir Son cemaat yerinin giriş kapısı üzerinde sülüs yazı ile iki satırlı bir mısra yazılmıştır:

“Bu mekan âşıkların kıblesi oldu, her kim buraya eksik gelirse tamam olur

Giriş kapısı üzerine de Arapça yazılı bir kitabe yerleştirilmiştir:

Ümmü-üs-Sultan Süleyman-il mekin
Kad benet Lillâhi beyt-es-sacidin
Mamislühu kadcaeha tarihuhu Hüve Camiün e-ilmüttekin-il-hamidin
Bu kitabenin son tarih mısraı ebced hesabına göre h929 (1522) yılını göstermektedir

İbadet mekânını örten kubbe iki yarım kubbe ile desteklenmiştir Kubbenin sağ ve solundaki alçak çift kubbeler ortada birer sütunla duvarlara dayanmaktadır Caminin sol tarafındaki ikinci kapı sultanlara ayrılmıştır

Mihrap mermerden olup stalâktitli olarak sona erer Mermer minber üzerinde “Cuma namazı gibi hutbeyi de dinlemek farzdır” anlamına gelen bir yazı bulunmaktadır
İç mekân XVI yüzyıl çinileri, kubbede kalem işleriyle bezenmiştir

Caminin iki yanındaki minareler kırmızı taştan kuşaklarla bölünmüş, taş kaide üzerine yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir

Avlunun ortasında şadırvan bulunmaktadır

Hatuniye Camisi (Merkez)



Manisa il merkezinde Hükümet Konağının yakınında bulunan Hatuniye Külliyesini Sultan IIBayezıdın eşlerinden Hüsnüşah Hatun adına oğlu Şehzade Şehinşah, vakfiyesinden öğrenildiğine göre; 1490-1491 yıllarında yaptırmıştır Külliye cami, sıbyan mektebi, han ve hamamdan meydana gelmiştir

Yapı topluluğunun merkezini oluşturan caminin giriş kapısı üzerinde Hüsnüşah Hatunun ismi geçmemekle beraber 1490-1491 tarihi yazılıdır Bu kitabenin üzerindeki talik yazılı dört satırlık ikinci kitabede Sultan Abdülmecitin tamir ettirdiği yazılıdır Vakıf kayıtlarına göre cami 1611de depremden, suyolları 1637 de, camide 1672 de onarılmıştır

Cami, Osmanlı mimarisinde yan mekânlı veya ters T planlı, zaviyeli camiler gurubundandır Bu bölümlerin ara duvarları sonraki yıllarda kaldırılmış ve ibadet mekânına katılmıştır Caminin üzeri orta kubbe ile yanlarda onu destekleyen dört küçük kubbe ile üzeri örtülmüştür Önünde beş bölümlü bir son cemaat yeri vardır Duvarları bir sıra kesme taş, iki sıra yatay ve dikey tuğlalarla örülmüştür Günümüzde camekân içerisine alınan son cemaat yerinin orta kısmı ayna tonoz, yanları da kubbe ile örtülmüştür Sütunların başlıkları ise çevredeki antik yapılardan devşirme olarak getirilerek buraya yerleştirilmiştir Son cemaat yerinin ortasındaki ana kapıdan ibadet mekânına, sağ ve solundaki kapılarla da yan mekânlara girilmektedir Giriş kapısı mihrap eksenine göre sağa kaymış durumdadır İç içe iki kemer içerisine yerleştirilen giriş kemeri kırmızı ve beyaz mermerdendir Kanını iki yanında birer pencere, sağdakinin üzerinde de balkonlu bir pencere daha bulunmaktadır Ayrıca burada dışarı taşkın minare kaidesi bulunmaktadır

Caminin duvar kalınlığı 095-115 mdir İbadet mekânı 2400x1115 m ölçüsündedir Buradaki yan kubbeler ortalarında silindirik birer niş olan iki ayağa oturmuştur Ana kubbe sekizgen bir kasnak üzerinde olup kasnağın her kenarında yuvarlak kemerli birer pencere vardır Mihrap yönündeki yan kubbeler diğerlerinden daha yüksektir

Mihrap silme bir çerçeve içerisine alınmış, üzeri de mukarnaslı olarak sonuçlanmıştır Yanlarında ise ikişer kum saatine yer verilmiştir Ahşap minber Selçuklu üslubunda ahşaptan yapılmıştır Minberin etrafı Rumiler, Hatayiler ve geometrik motiflerle bezenmiştir Minberin kapısı üzerinde bir ayet yazılıdır Üzerindeki tarihten caminin yapımından dört yıl sonra 1495de buraya konulduğu öğrenilmektedir

Minare kare prizma kaide üzerinde, son cemaat yerinin sağında taş ve tuğla örgülüdür Kemerli bir girintiden sonra kısa ve dik bilezik gövdeyi süslemiştir Şerefe altı ise oldukça basit ve pahlıdır

Muradiye Camisi (Merkez)



Manisa Saruhan Mahallesindeki Muradiye Külliyesi, şehre hâkim Spil Dağı eteklerinde bulunmaktadır Yapı topluluğu cami, medrese, imaret, dükkanlar ve XIXyüzyılda bunlara eklenen bir kütüphaneden meydana gelmiştir Muradiye Külleyesi Sultan IIIMurat (1546-1595) tarafından 1583-1585 yılları arasında yapılmıştır

Caminin bulunduğu yerde Sultan III Muradın Manisada şehzade olarak bulunduğu sırada, daha önce bir cami yaptırmıştı Bu caminin yapım tarihi bilinmemektedir Büyük olasılıkla da Sultan III Muratın tahta çıktığı 1574den önce yapılmış olmalıdır Hazine-i Evrak kayıtlarındaki bir belge de padişahın şehzadeliğinde cami yaptırdığı belirtilmiştir Tarihçi Naima da Sultan III Muratın yaptırmış olduğu eserlerden söz ederken “Manisada camii şerif yanında bir medrese icad, müceddeten imaret ve han, tabhane daha yaptırmıştır” demektedir

Günümüzdeki kadar geniş bir alana yayılmayan cami ihtiyacı karşılamayınca ilk caminin yerine yenisinin yapılmasına karar verilmiştir Yapı topluluğunun mimarı olarak çoğu kaynaklarda Mimar Sinan gösterilmektedir O yıllarda Sinan ihtiyarlamış, İstanbul dışındaki yapıları onun ekolünü benimsemiş, mimarlara bıraktığı da bilinmektedir Caminin yapımına, Mimar Sinanın projesine göre Mimar Mahmut Ağa başlamış, ani olarak ölümü üzerine de Hassa mimarlarından Mimar Mehmet Ağa tarafından tamamlanmıştır Bu bilgiler, Hazine-i Evrak kayıtları ile Sultan III Muratın 1585 tarihli bir fermanından öğrenilmektedir

Muradiye külliyesinin etrafı kesme taştan alçak avlu duvarları ile çevrili olup, duvarların kuzey, güney ve batı yönlerine açılan kapıları bulunmaktadır Külliyenin asıl girişi kuzeyde, cami ile medrese arasında, üzerinde Kelime-i Şahadet yazılı basık kemerli kapıdır İlk yapıldığı yıllarda avlunun üç tarafında “U” şeklinde medrese odaları sıralanmıştı Ancak bu odalar günümüze gelmemiş ve iz bırakmadan yıkılmıştır Vakıflar Genel Müdürlüğü mimarlarından YMimar Süreyya Yücel tarafından 1955-1956 yıllarında yapılan ve tüm külliyeyi kapsayan onarımında bu avlunun ortasına ve giriş kapısının karşısına sekizgen planlı, geniş saçaklı bir şadırvan yapılmıştır

Caminin önünde beş bölümlü bir son cemaat yeri bulunmaktadır Bunun arkasında caminin tüm cephe duvarını kaplayacak biçimde büyük bir kemer yapıya görkemli bir görünüm vermiştir Bu kemerin iç dolgusu, alternatifli olarak sıralınmış kırmızı ve beyaz taşlarla örülmüş, sivri kemerli, yuvarlak alçı şebekeli iki sıra pencere ve üçgen köşelikler yapının kütlevi görünümünü hafifletmiştir Burada üst sırada beş, alt sırada da altı pencere bulunmaktadır Kemerin üstü ise iki taraftan aşağıya doğru inen kademelerle onları tamamlamıştır Bu görünüm bir bakıma Mimar Sinanın İstanbul Edirnekapı Mihrimah Sultan Camisini hatırlatmaktadır

Caminin son cemaat yeri oldukça narin altı mermer sütunun sivri kemerlerle birbirine bağlanmasıyla meydana gelmiş beş bölümlüdür Sütun başlıkları stalâktitlidir Bölümlerin üzeri sekiz kasnaklı küçük birer kubbe ile örtülmüştür Ancak girişi diğerlerinden ayırmak için de orta bölüm de ayna tonoz kullanılmıştır Döşeme yassı sekizgen blok taşlardan olup bunların arasında, üzerinde Grekçe yazı olan, antik bir yapıdan getirilmiş bir parça dikkati çekmektedir Giriş kapısı oldukça sade bir profille çerçevelenmiştir Kapının iki yanında kum saatli motifleri olan sütunçeler ve örgü motifleri dikkati çekmektedir İki renkli basık kemerli girişin üzerinde iki satırlı yapım kitabesi ve iki yanındaki nişlerde de ayetler yazılı panolar bulunmaktadır

Giriş kapısı üzerindeki kitabe:

“Tarakabe ilâzitazemt-ı velceberûl il rahmaniyye ve tarakkabe ila rabbi aimilki vel melekûtil sultanyye esseültanül âzam malikil alem zillullahi alâkaffetil ünem mevlâ mülâkilarabi vel acem es sultan ibn sultan ebülmuzaffer es sultan Murad Han ibn Sultan Selim han halle dalla hiç taalâ saltanatı mi ilen tika it deverain üs sisa hazel camiül rafivi bünyan

Giriş kapısının sağ tarafındaki hücre üzerindeki kitabe:

“Maliki feyzi bahrü gevheri cud şadı miki Hicaz-ü Rumu ırak Camii cümlei kemâl olur Vekat fil biglayet-i şekli muharremül karam assena ihdal Teşnrinievvel samie”

Giriş kapısının sol tarafındaki hücrenin üzerindeki kitabe:

“Yaptı bir camii bülend da fük, geldi bir ehildil ziyaret için dedi tarihi kebet-ül üşşah”

Caminin ibadet mekânı 2850 m yüksekliğinde, 1080 m çapında kasnağında 18 pencere bulunan merkezi bir kubbe ile örtülüdür Güney yönündeki mihrap çıkıntısında ve yan kanatlarda kubbemsi yarım çapraz tonozlu bir örtü sistemi kullanılmıştır Bu tonozların merkezi kubbeyi taşıyan büyük kemerler ile birleştiği noktaların yerden yüksekliği 1850 mdir Merkezi kubbe pandantifli olup duvar payelerine dayanan dört büyük sivri kemer üzerine oturmuştur Dışta bunların üzerinde sekizgen planlı dekoratif köşe kuleleri bulunmaktadır



İbadet mekânında en göze çarpan yer mihrap ve çevresindeki çini kompozisyonlardır Kapı ve pencerelerde olduğu gibi beyaz bir mermer profille çevrelenmiş mihrap nişi poligonal şekildedir İki yanında kum saati motifleri olan iki somaki sütunçe vardır Mihrabın üzerinde mermerden oyulmuş palmetli bir taç ve bunun üzerinde de çini bir ayet panosu bulunmaktadır Mihrap nişini bir kuşak gibi saran çini fatiha suresine yer verilmiştir

Caminin güney batı duvar payesinin önündeki mermer oyma minberin basık kemerli kapısı üzerindeki alınlıkta Kelime-i Şahadet yazılıdır Minber korkulukları yekpare mermerden oyulmuş geometrik şebekelerle bezenmiştir Caminin güney doğu köşesine hünkâr mahfeli yerleştirilmiştir Doğudaki duvarlar içerisine yerleştirilmiş merdivenlerle çıkılan hünkâr mahfili duvarlardaki özengiler ile iki sütun tarafından taşınmaktadır Mahfelin korkuluk levhaları oyma şebekelerden yapılmıştır Mahfil içerisindeki mihrap ise kemerli bir niş halindedir

Caminin ibadet mekânını süsleyen çiniler XVI yüzyıl İznik çinileridir Bu çinilerde stilize edilmiş motiflerin yanı sıra natüralist çiçek dekorasyonları kendini göstermektedir Başta mercan kırmızısı olmak üzere çeşitli renklerde parlak zeminli panolar da güller, laleler ve kıvrık dallar bir sıra halinde birbirini izlemektedir Sultan III Muratın 1585 tarihli bir fermanından anlaşıldığına göre caminin iç süslemesini yapmak üzere hassa nakkaşlarından Mehmet Halife ile birlikte on iki nakkaş İstanbuldan Manisaya gönderilmiştir Çinilerin yanı sıra kubbe ve kemerler rumiler, madalyonlar ve çiçeklerden oluşan kalem işleri ile bezenmiştir Ayrıca camide ağaç işçiliğinin en güzel örneklerini sergileyen fildişi, bağa ve sedef kakmalı ceviz ağacından kapılar bulunmaktadır

Caminin minareleri kuzey cephesinde birer şerefeli iki tanedir Minarelerinin her ikisi de zamanla taşlarının erimesi sonunda yıktırılmış ve 1955-1956 yılında yeniden yapılmıştır Zeminden 30 m yüksekliğindeki kaidelerin papuç kısmına geçilir Bunların üzerinde de Türk üçgenleri ile yuvarlak gövdeye geçilmektedir Gövde üzerindeki inci kabartma hatlar minarelerin daha ince görünmesini sağlamıştır Şerefelerin altında da küçük kemercikler, yatay kordonlar ve dört sıralı stalâktit dizileri görülmektedir

Hacet Mescidi (Merkez)

Manisa Dış Kale surları içerisinde bulunan Hacet Mescidi Saruhanlılar döneminden kalan eserlerden birisidir Kaynaklarda mescit olarak geçmesine rağmen adak yeri ve türbe olarak da halk arasında kabul edilmiştir Mescidin yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır Günümüze harap bir durumda gelmiştir

Moloz taştan yapılmış olan mescidin doğu, batı ve güney duvarlarında pencere olmadığı kalıntılarından anlaşılmaktadır Kare planlı 800x800 m ölçüsündeki yapının üzeri kubbe ile örtülmüştür Kuzey yönünden içerisine girilen ibadet mekânının üzerini örten kubbe pandantiflere dayanmaktadır Mihrap duvarında yuvarlak bir mihrabı vardır

Hüsrev Ağa Camisi (Merkez)

Manisa, Sakarya Mahallesinde bulunan bu camiyi Sultan II Selimin Kızlarağası Hüsrev Ağa 1554-1555 yıllarında yaptırmıştır Kitabesi olmamakla beraber caminin Hüsrev Ağa tarafından yaptırıldığı yazma kaynaklardan öğrenilmiştir

Cami kesme taş ve tuğladan, 890x890 m ölçüsünde kare planlı olarak yapılmıştır Duvarlar yatay ve dikey ikişer sıra yassı tuğla ve araları kaba yontma taştan örülmüştür İbadet mekânını üzerini pandantifli yüksek kasnaklı bir kubbe örtmektedir Mihrap yuvarlak olup dışarıya çıkıntı yapmamaktadır Yanında minberi vardır İbadet mekânı girişin iki yanında birer, yan ve mihrabın iki yanında ikişer pencere ile aydınlatılmıştır

Caminin önündeki son cemaat yeri yanmış ve günümüze gelememiştir Bugün onun yerine camekânlı bir sundurma yapılmıştır Avlu içerisindeki caminin sağ tarafında sonradan yapılmış, taş kaideli yuvarlak gövdeli ve tek şerefeli minaresi bulunmaktadır

Büyük Manisa yangınında yanındaki medresesi yanmış ve günümüze hiçbir izi gelememiştir

Nişancıbaşı Camisi (Merkez)

Manisa Nişancıbaşı Mahallesinde bulunan ve mahalleye ismini veren bu caminin kitabesi bulunmadığından yapım tarihi ve banisi ile ilgili bilgilerimiz bulunmamaktadır

Cami moloz taş ve tuğladan yapılmış, dikdörtgen planlıdır İbadet mekânını üzerini ahşap bir çatı örtmektedir İlk yapılışında minaresi olup olmadığı bilinmemektedir Eskiden açıkta ezan okunan bir merdivenli kısım sonradan minareye dönüştürülmüştür

Göktaşı Camisi (Merkez)

Manisa Göktaşı Mahallesinde bulunan bu caminin kitabesi günümüze gelemediğinden ne kimin tarafından yapıldığı kesinlik kazanamamıştır Yalnızca M Yusuf Akyurtun yazma eserinde caminin 1523 yılında yapıldığı yazılıdır Bazı kaynaklarda ise 1493de yapıldığı yazılıdır

Cami kare planlı 755x755 m ölçüsünde olup, üzeri kubbe ile örtülüdür Mihrap dışarıya dikdörtgen çıkıntı yapan yuvarlak bir niş şeklindedir Mihrabın yan duvarına mihrap geç devirde konulmuştur Önünde yanları kapalı üzeri kubbeye benzer kiremit çatılı iki payeli bir son cemaat yeri bulunmaktadır Kesme taş ve tuğladan yapılan cami birkaç kez onarılmıştır Son onarımlarına ait 1908 tarihli bir kitabe günümüze gelebilmiştir

Y Mimar Nusret Köklüden öğrendiğimiz kitabe:

“Delalet eyleyen dünyada imarı müberrat
Olur ukbade mazhar mutlaka ecri mesubata
Müceddet gibi oldu seyai şahanede cami
Cemaat himmet etti baisi hayri mesubata
Ezan bir daveti etti fahri cihandır ehli imane
İcabet eyle daim hazır olvakti münacata
Çıkar bir mısrai cevhrele bak tarihi tamiri
Ne zengin oldu cami afein ashabı hayrete
H1324 (1908)”

Hacı Yahya Camisi (Merkez)

Manisa Topçu Asım (Hacı Yahya) Mahallesinde bulunan bu cami kitabesinden öğrenildiğine göre Hacı Yahyanın oğlu Hacı Mehmet tarafından babasının hayrına 1475 yılında yaptırmıştır Camiye önündeki çeşmeden ötürü halk arasında İki lüleli cami de denilmektedir

Kitabenin mealen anlamı:

“Bu hayrat ve hasenadın sahibi Hacı Yahyanın oğlu Hacı Mehmet, bu güzel mescidi Allahın rızasını almak için yaptırdı Allah her ikisini de günahlarını affetsin879 senesi Ramazan ayının birinci günü (9 Ocak 1475)”

Kaba yontma taş ve yassı tuğladan yapılmış olan cami 855x855 m ölçüsünde kare planlıdır İbadet mekânının üzeri kubbe ile örtülüdür Giriş kapısını iki yanında birer mihrapçık vardır İbadet mekânı iki yan duvarlar ile mihrabın iki yanındaki birer pencere ile aydınlatılmıştır Mihrap dışarı çıkıntılı beşgen şekildedir Mihrabın ve iç mekânın sanat tarihi yönünde dikkati çeken bir bezemesi bulunmamaktadır

Caminin önünde dört sütunun taşıdığı üç bölümlü bir son cemaat yeri vardır Sütunların başlıkları antik yapılardan getirilmiştir Son cemaatin üzeri ahşap kiremitli bir çatı ile örtülmüştür Son cemaat yerinin sağında taş kaide üzerinde yuvarlak gövdeli stalaktitli tek şerefeli minaresi bulunmaktadır

Manisa yangınında yanan cami onarılmış ve özelliğini kısmen kaybetmiştir

Lalapaşa Camisi (Merkez)

Manisa Lalapaşa Mahallesinde bulunan bu cami kitabesinden öğrenildiğine göre Mehmet Paşa tarafından 1569 tarihinde yaptırılmıştır Bunu belirten caminin giriş kapısı üzerideki kitabesini Şair Vassaf yazmıştır:

“Mehmet Paşa, sert taştan, helalmaldan Allah için bina etti Baki kaldıkça Allah yüksek makamlarca mesrur ve cenneti ile düşat etsin Vassaf Binayı tavsif edecek tarih için, caminin ala şerifun fil beled dedi H977 (1569)”

Cami kesme taştan ve yassı tuğladan 990x9,90 m ölçüsünde kare planlı olup, sekizgen kaideli merkezi bir kubbe ile üzeri örtülmüştür Caminin önünde, yuvarlak kemerlerle birbirine bağlı beş mermer sütunun taşıdığı dört bölümlü bir son cemaat yeri bulunmaktadır İbadet mekânı giriş kapısının ve mihrabın yanında birer, iki yan duvarlarda da ikişer pencere ile aydınlatılmıştır Mihrap dışarıya dikdörtgen çıkıntılı olup yuvarlak bir niş görünümündedir Caminin solunda taş kaide üzerine yuvarlak gövdeli tek şerefeli bir minaresi bulunmaktadır

Caminin doğusunda bulunan mezarın Mehmet Paşaya ait olduğu söyleniyorsa da paşanın mezarı İstanbulda Şeyh Vefa Camisinde bulunmaktadır

Attar Hoca (Karaköy) Camisi (Merkez)

Manisa Karaköy semtinde bulunan bu cami, Attar Hoca tarafından 1480 yılında yaptırılmıştır Osmanlı döneminde harap olan bu cami birkaç kez onarılmış, Kurtuluş Savaşında, Manisa yangını sırasında yanmış ve yıkılmıştır Sonraki yıllarda eski temelleri üzerine yeniden yapılmıştır Bunu belirten bir kitabede giriş kapısı üzerine konulmuştur:

Kitabe:

“Sanki yaktı bu şehri ile bu camiiadat din
Kendi yaktı düşmanın hep oldular hatem karin
Kaçtılar bak inlerinden kalmadı namı nişan
Gayretullahtır bu yahu hamdolu fethi mübin
Ehli iman rağm ile cuşan olup birleştiler
Yaptılar bu camii revnaktıraşı pek metin
Selimu Asım görüncesöyledi ihlâs ile
Çıktı bir tarihi rana ud kuluna Halidin tarih 342 (1926)”

Cami eski temelleri üzerine kesme taş ve yatay tuğladan yapılmıştır Kare kaideli, kubbeli bir yapı olup mimari yönden bir özelliği bulunmamaktadır

Mahmut Efendi Camisi (Merkez)

Manisa Arap alanı mevkiinde bulunan bu camiyi Mahmut Efendi isimli bir kişi yaptırmıştır Kitabesi bulunmadığından, kaynaklarda da ismine rastlanmadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır

Cami kesme ve moloz taştan dikdörtgen planlı olarak yapılmıştır İbadet mekânı tavanlıdır ve caminin üzeri ahşap çatı ile örtülüdür Yüksek bir subasman üzerindeki caminin son cemaat yerine iki yandaki merdivenlerle çıkılmaktadır Değişik dönemlerde yapılan tamirlere cami özelliğini yitirmiştir Mimari yönden dikkati çeken bir özelliği ve bezemesi bulunmamaktadır

Ayniali Camisi (Merkez)

Manisa Ayniali Mahallesinde bulunan bu caminin kitabesi günümüze gelememiş, kaynaklarda da ismine rastlanmamıştır Bu nedenle de banisinin ismi il yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır Mimari üslubundan XVIIyüzyılda yapıldığı sanılmaktadır

Cami kesme taştan, yatay tuğlalı kare planlıdır olup üzeri kubbe ile örtülüdür Son cemaat yeri yuvarlak kemerlerle birbirine bağlanan dört sütunun taşıdığı üç bölüm halindedir Bu bölümlerin üzerleri küçük kubbelerle örtülmüştür Giriş kapısının iki yanına da birer küçük niş yerleştirilmiştir İbadet mekânında bezeme yönünden bir özelliği bulunmamaktadır Son cemaat yerinin doğusundaki minare taş kaide üzerine yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir

İvaz Paşa Camisi (Merkez)

Manisa Mutlu Mahallesinde, Kumlu Sokakta bulunan İvaz Paşa Camisini Arapça kitabesinden öğrenildiğine göre; Abdülmûin oğlu İvaz Paşa 1484de yaptırmıştır

İvaz Paşa Camisi plan olarak Edirnedeki Üç Şerefeli Caminin küçük bir örneğidir Manisada bu tipin benzerleri Sultan Camisinde de görülmektedir Cami erken Osmanlı döneminde çok sık kullanılan kesilmiş taş ve tuğlalardan duvarları örülmüştür Taşların arasına da dikine tuğlalar konulmuştur Sekiz köşeli yüksek kasnak üzerindeki kubbesinde de aynı teknik uygulanmıştır

Caminin önünde beş sütunlu, yuvarlak kemerli dört bölüm halinde, üzeri kubbeli son cemaat yeri bulunmaktadır İbadet mekânı Dikdörtgen planlı olup orta mekânı iki sütun ve trompların yardımıyla 820 m çapında merkezi bir kubbe örtmektedir Bunun iki yanında birer sütuna oturan sivri kemerlerle birbirlerinden ayrılmış ikişer kubbeli iki mekân bulunmaktadır İki yan mekân ve taşıyıcı sütunlar birbirine eş olmağından planda bir düzensizlik açıkça görülmektedir Bu sütunlar antik yapılardan getirilmiş oldukları gövdelerinden ve başlıklarından açıkça görülmektedir

İbadet mekânı kasnaktaki sekiz pencereden başka yan duvarlarda ve son cemaat yerindeki altlı üstlü ikişer, mihrap duvarında dörder pencere ile aydınlatılmıştır Alt sıra pencerelerin üzerinde tuğladan sivri boşaltma kemerleri bulunmaktadır Bu pencere sövelerinde Bizans yapılarından derlenmiş mermerler kullanılmıştır

Mihrap dışarıya hafif çıkıntılı olup dilimli bir kemer içerisindedir Niş beş sıra mukarnaslıdır Minber ağaç işçiliğinin en güzel örneklerinden olup, Hatuniye Camisi minberi ile benzerlik göstermektedir Her ikisinin aynı ustanın elinden çıktığı sanılmaktadır

Minare caminin solunda olup taş bir kaide üzerinde, yuvarlık yivli gövdeli tek şerefelidir Şerefe altında, taş kuşak üzerinde zengin bir mukarnas dizisine yer verilmiştir

Caminin ana duvarları içerisinde kuzey köşede minare kürsüsü bitişiğinde türbe bulunmaktadır Türbe iki taraftan sivri kemerli bir açıklığa sahip olup, bu kemerler köşedeki sütunlar üzerine oturtulmuştur Acık türbe görünümündeki bu mekân küçük bir kubbe ile örtülmüştür Türbe içerisindeki üç sanduka bulunmaktadır Ancak bu sandukalar üzerindeki girift yazılar okunamadığından kime ait oldukları bilinmemektedir

Çeşnigir Camisi (Merkez)

Manisa, Çarşı Mahallesinde bulunan Çeşnigir Camisini, kitabesinden ve kaynaklardan öğrenildiğine göre; Fatih Sultan Mehmetin azatlı kölesi ve çeşnigiri, Çeşnigir Sinan Bey 1474de yaptırmıştır

Cami kareye yakın dikdörtgen planlı olup, önünde beş sütunun yuvarlak kemerlerle birbirine bağlanmasıyla dört bölüm meydana getirilmiştir Her bölümün üzeri kubbelerle örtülüdür Manisaya özgün kesme taş ve tuğla sıralı bir duvar tekniği ile duvarları örülmüştür Ayrıca bunların aralarına da dikey tuğlalar yerleştirilmiştir İbadet mekânı üzerinde sekiz pencere olan kasnaklı bir kubbe ile örtülmüştür Kubbe duvarlara ve ortadaki iki sütuna dayanmaktadır

Mihrap nişi yuvarlak olup geometrik motiflerle hareketlendirilmiştir Caminin tek şerefeli minaresi sol tarafta taş bir kaide üzerinde yuvarlak gövdelidir Caminin bitişiğinde Karaosmanoğullarının yaptırdığı bir kütüphane bulunmaktadır

Ulu Cami (Akhisar)



Manisa Akhisar ilçesinde bulunan Ulu Caminin kitabesi günümüze gelemediğinden banisi ve yapım tarihi bilinmemektedir Ancak bu yapının altında Roma dönemine ait bir kalıntı olduğu ve Bizans döneminde de kiliseye çevrildiği, camideki kalıntılardan anlaşılmaktadır

XVyüzyılda bu yapı Saruhanoğulları tarafından camiye çevrilmiştir Moloz taş ve tuğladan yapılmış olan camiye kentin en büyük camisi olmasından ötürü Ulu Cami ismi verilmiştir Osmanlı mimarisinde Ulu Cami plan tipleri ile bu yapının planı arasında bir bağlantı bulunmamaktadır

Dikdörtgen planlı olan caminin ibadet mekânının üzeri yüksek kasnaklı bir kubbe ile örtülmüş, kubbe dışında kalan alanlar da tonoz örtü ile kapatılmıştır Tarih boyunca çeşitli dönemlerde onarım gören, Kurtuluş Savaşı sırasında büyük hasara uğrayan cami mimari yönden özelliğinden kısmen uzaklaşmıştır Caminin sağ tarafına geç devirde taş kaideli, yuvarlak gövdeli ve tek şerefeli minaresi eklenmiştir

Köfünlü Cami (Akhisar)

Manisa Akhisar ilçesinde, Hastane Höyüğü eteğinde bulunan bu cami Saruhanoğulları döneminde, 1316 yılında yaptırılmıştır

Moloz taş ve tuğladan yapılan cami kare planlı olup, üzeri kubbe ile örtülüdür Değişik dönemlerde yapılan onarımlarla özelliğini yitirmiştir

Paşa Camisi (Akhisar)



Manisa Akhisar ilçesi, Paşa Mahallesi, Tahtakale semtinde bulunan bu camiyi, Sarı Ahmet Paşa 1469 yılında yaptırmıştır

Geniş bir meydan ve çarşı ortasında bulunan bu camiden Evliya Çelebi de söz etmiştir Cami kesme taş ve tuğladan yapılmış olup, dikdörtgen planlıdır İbadet mekânının ortasını örten merkezi kubbe sütunlar üzerine pandantiflerle oturmuştur Kubbenin yüksek bir kasnağı bulunmaktadır İbadet mekânı altlı üstlü ikişer sıra pencere ile aydınlatılmıştır Alt sıra pencereler dikdörtgen söveli olup, üst sıra pencereler alçı şebekelidir Caminin minare kaidesi oldukça yüksek olup, üst örtüye kadar çıkmaktadır Bunun üzerinde Türk üçgenlerinden yuvarlak gövdeye geçilmektedir Minare tek şerefeli ve yuvarlak gövdelidir

Değişik dönemlerde yapılan onarımlarla iyi bir durumda günümüze gelmiştir Caminin yanında Paşa Hamamı bulunmakta olup, halen işlevini sürdürmektedir

Yeni Gülruh Cami (Akhisar)

Manisa Akhisar ilçesinde, Belediye Meydanı yakınında bulunan bu caminin kitabesi bulunmadığından yapım tarihi bilinmemektedir Kaynaklardan öğrenildiğine göre cami, Gülruh Sultan tarafından yanındaki hamam, imaret ve medrese ile birlikte yapılmıştır

Kesme taş ve tuğladan yapılan cami değişik dönemlerde onarılmıştır Yanındaki hamamı halen kullanılmakta olup, medrese ve imareti günümüze gelememiştir

Karaosmanoğlu Camisi (Akhisar)



Manisa Akhisar ilçesi, Zeytinliova bucağında bulunan bu caminin kitabesi günümüze gelemediğinden yapım tarihi bilinmemektedir Ancak kaynaklardan Saruhanoğlu Beyliği döneminde yörede söz sahibi olan Karaosmanoğulları tarafından yaptırıldığı bilinmektedir Ayrıca caminin yanına Karaosmanoğullarına ait bir de köşk yapılmıştır

Cami arazi konumundan ötürü düzensiz bir plan göstermektedir Moloz taştan yapılmış olup, yan taraftaki bir merdivenle yuvarlak kemerli bir kapı ile ibadet mekânına girilmektedir İbadet mekânı dikdörtgen planlı olup, üzeri içten tavan, dıştan çatı ile örtülüdür Tavan çıtalarla bölümlere ayrılmış ve içerisine XIXyüzyılda bezemeler yapılmıştır Mihrap nişi yuvarlak olup, herhangi bir özellik taşımamaktadır Cami değişik dönemlerde yapılan onarım ve eklemelerle özelliğini büyük ölçüde yitirmiştir

Yanında bulunan minaresi kesme taş kaideli olup, yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir

Aynalı Cami (Akhisar)

Manisa Akhisar ilçesinde bulunan Aynalı Caminin kitabesi günümüze gelememiştir Yapı üslubundan XVIyüzyılda yapıldığı sanılmaktadır Mimarı ve banisinin ismine de kaynaklarda rastlanmamıştır

Kesme taş ve tuğladan yapılan caminin duvar örgüsünde yer yer antik mimari parçalar kullanılmıştır Ayrıca avlusunda antik sütun ve yapı taşlarının bulunması burada daha önce antik bir yapının olduğunu göstermektedir Haziresinde XVIXVIIIyüzyıla tarihlenen ve sanat tarihi yönünden önemli mezar taşları bulunmaktadır

Kantarcızade Ahmet Cami (Akhisar)

Manisa Akhisarda, Çınarlıkapı semtinde bulunan bu camiyi minaresindeki kitabeden öğrenildiğine göre; Kantarcızade Ahmet 1861 yılında yaptırmıştır Kantarcızade Ahmet camiye gelir sağlamak üzere ilçenin çarşısında Kantarcıoğlu Hanını yaptırmıştır

Kesme taş ve tuğladan yapılmış olan cami Geç Osmanlı dönemi özelliklerini yansıtmaktadır

Kurşunlu Cami (Kula)

Manisa Kula ilçesinde, çarşı içerisinde bulunan Kurşunlu Camisini Hoca Seyfettin 1496 yılında yaptırmıştır Evliya Çelebinin “ Çarşı içinde kurşun örtülü ve bir musanna kâgir minareli güzel bir cami” diye söz ettiği bu yapı XVyüzyıl Osmanlı mimarisinin özelliklerini taşımaktadır Hoca Seyfettin bu camiye vakıflar kurmuş, bunların başında da değirmen, misafirhane ve sıbyan mektebi gelmektedir

Cami kesme taş ve tuğladan yapılmış, kareye yakın dikdörtgen planlıdır İbadet mekânının üzerini yüksek kasnaklı bir kubbe örtmektedir Kubbe kurşunla kaplı olduğundan Kurşunlu Cami diye isimlendirilmiştir Caminin önünde son cemaat yeri bulunmakta olup, mihrap yuvarlak bir niş şeklindedir Yanındaki minaresi kare kaideli yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir

Cami değişik zamanlarda yapılan onarımlarla özelliğini kısmen de olsa yitirmiştir İlk kez 1969 yılında onarılmıştır

Eski Cami (Kula)

Manisa Kula ilçesi, Akgün Mahallesinde bulunan Eski Cami, eğimli bir arazi üzerindedir Kitabesi bulunmadığından yapım tarihi ve banisi bilinmemektedir Bununla beraber Kütahya Sancağı Tapu kayıtlarında caminin bulunduğu alan “Köhne Camii Mahallesi” olarak geçmektedir Buradaki Köhne sözcüğü eski anlamına gelmektedir Caminin Kulada yapılmış en eski dini yapılardan olduğu sanılmaktadır Bu kayıtlara göre caminin 1520 tarihinden önce yapıldığı sanılmaktadır

Cami kesme taş ve tuğladan yapılmış, kareye yakın dikdörtgen planlıdır İbadet mekânının üzerini yüksek kasnaklı merkezi bir kubbe örtmektedir Mihrap yuvarlak bir niş şeklindedir Yanındaki minaresi yüksek kaide üzerine yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir

Soğuk Kuyu Camisi (Kula)

Manisa Kula ilçesi Kızılkaya Mahallesinde, Fatih Sultan Mehmet Caddesi üzerinde bulunan bu caminin de kitabesi günümüze gelememiştir Bununla beraber Kulanın fethi sırasında şehit olan Seyyid Yahya Dedenin vasiyeti üzerine yapıldığı iddia edilmişse de bu iddia kesinlik kazanamamıştır

Mimari üslubundan caminin XV-XVIyüzyıllarda yapıldığı sanılmaktadır Avlu ortasındaki cami kesme taş ve tuğladan yapılmış, kareye yakın dikdörtgen planlıdır İbadet mekânının üzeri kasnaklı bir kubbe ile örtülüdür Cami değişik dönemlerde onarım geçirdiğinden özelliğinden kısmen uzaklaşmıştır Minaresi taş kaideli olup, yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir

Hacı Abdurrahman Camisi (Kula)

Manisa Kula ilçesi Zaferiye Mahallesinde (Hacı Abdurrahman Mahallesi) bulunan caminin Arapça kitabesinden Hacı Abdurrahman isimli bir kişi tarafından 1574-1575 yıllarında yaptırıldığı öğrenilmiştir Caminin banisi Kulanın köklü ailelerinden Müftüler sülalesindendir Mezarı caminin avlusunda olup, mezarın bulunduğu yerden bir kapı ile Müftülerin evine ulaşılmaktadır

Cami 1940lı yıllarda ibadete kapatılmış, 1951 yılında kadro harici bırakılmış ve Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından Emir Dedeoğlu Ahmet Kutluya satılmıştır Daha sonra 7044 Sayılı Yasa ile yeniden vakıflar tarafından satın alınmış, onarılarak ibadete açılmıştır

Cami kesme taş ve tuğladan yapılmış, kareye yakın dikdörtgen planlıdır Özelliğini büyük ölçüde yitirmiştir Giriş kapısı üzerinde de Arapça yapım kitabesi bulunmaktadır

Tekke (Necipler-Kızlar) Camisi (Kula)

Manisa Kula ilçesi, Camicedit Mahallesi, 131Sokakta bulunan bu caminin ilk yapımında dergâh olduğu sanılmaktadır Bunun da nedeni Osmanlı camilerinin içerisinde çilehane bulunmadığı halde bu yapıda çilehane olduğu sanılan bir mekân bulunmaktadır Caminin yapım tarihi kitabesi bulunmadığından ve kaynaklarda da ismi geçmediğinden kesinlik kazanamamıştır Minare kapısı üzerindeki kitabeden ise 1783-1784 yıllarında minarenin Seyyid Hacı Hasan tarafından yaptırıldığı yazılıdır

Paşa Camisi (Kula)

Manisa Kula ilçesi, Kenan Evren Mahallesinde (Taş Mahalle), Ekin Pazarı yakınında bulunan bu caminin yapım tarihi kitabesi bulunmadığından bilinmemektedir Bununla beraber minare kapısı üzerindeki kitabeden Saferzade isimli bir kişi tarafından 1783-1784 yılında camiye minare eklendiği öğrenilmektedir

Cami kesme taş ve tuğladan yapılmış, dikdörtgen planlıdır Yanında kesme taş kaide üzerine yuvarlak gövdeli ve tek şerefeli minaresi bulunmaktadır

Emir Hıdır Bey (Çarşı) Camisi (Soma)



Manisa Soma ilçesinde bulunan bu camiyi kitabesinden öğrenildiğine göre; Emir Hıdır Bey 1791-1792 yılında yaptırmış, sonraki yıllarda çeşitli onarımlar geçirmiştir

Cami enine dikdörtgen planlı olup, kesme taş ve moloz taştan yapılmış, yer yer de tuğlalardan yararlanılmıştır Ahşap malzeme yapıda geniş ölçüde kullanılmıştır Caminin son cemaat yeri kuzey, doğu ve batı cephelerini revaklar halinde çevrelemiştir Bu revaklar ile cephe görünümleri zengin bir bezemeyi ortaya koymuştur Tüm cepheler açık sarı renkte badana ile sıvanmış, bunun üzerine de kalem işleri ile pencere sıralarını birbirinden ayıran silmeler, mihrabiyeler ve duvarlar bezenmiştir Bu bezemelerde akantus yaprakları, kıvrık dallar, istiridye kabukları ve küçük çiçeklerden oluşan barok üslup ağırlık kazanmıştır Girişin iki yanındaki pencerelerin üzerlerine de barok aynaları andıran levhalar içerisinde Mekke ve Medine tasvirleri resmedilmiştir Barok üsluptaki bezeme, manzara resimleri caminin içerisinde, mihrap nişinde, mahfillerde ve duvarlarda değişik şekillerde tekrarlanmıştır

Mihrap nişinin çevresi kıvrık dallar, natüralist çiçekler, armalar, istiridye kabuğunu andıran motiflerle bezenmiştir Aynı şekilde caminin içerisindeki pencere üstleri, kadınlar mahfili, minber ve kürsü de kartuşlar içerisine alınmış vazo ve ibriklerden çıkan çiçekler ve çiçek buketleri ile bezelidir Bu bezemede kahverengi, kırmızı, kirli sarı ve yeşil renkler ağırlık kazanmıştır

Caminin giriş kapısı mermerden olup, barok üslupta yapılmıştır İbadet mekânının ortasını içten yüksek kasnaklı bir kubbe, dıştan da çatı örtmektedir Bunun dışında kalan alanlar ahşap çatı ile örtülüdür Caminin minaresi yapıdan ayrı olup, dikdörtgen kaide üzerinde yuvarlak gövdelidir Gövde beyaz ve kırmızıya yakın renkli tuğladan alternatifli kuşaklar olarak yapılmıştır Tek şerefeli minarenin şerefe altında bezemesi bulunmamaktadır

Orta Camisi (Soma)

Manisa Soma ilçesi, Cuma Mahallesinde bulunan bu caminin mimari üslubundan XIXyüzyılda yapıldığı anlaşılmaktadır Yapım tarihini gösteren kitabesi bulunmamaktadır Ancak camiden 10 m uzaklıkta bulunan minarenin XVyüzyılda yapıldığı sanılmaktadır Bu durumda caminin bulunduğu alanda XVyüzyılda yapılmış bir cami olduğu ve günümüze gelemediği, yerine de bugünkü caminin yapıldığı anlaşılmaktadır

Cami dikdörtgen planlı olup, moloz taş ve tuğladan yapılmıştır Doğu yönündeki minaresi sekizgen kaideli, yuvarlak gövdeli, tek şerefelidir Şerefe altında stalaktit kuşakları bulunmaktadır

Damgacı Cami (Soma)



Manisa Soma ilçesinde, Karamanlı Mahallesinde bulunan bu caminin kitabesi günümüze gelemediğinden yapım tarihi ve banisi bilinmemektedir Yapı üslubundan XIXyüzyılın ikinci yarısında yapıldığı anlaşılmaktadır Cami Hacı Musa isimli bir kişi tarafından 1872 yılında onarılmış ve bunu belirten kitabesi de giriş kapısı üzerine konulmuştur:

Kitabenin mealen anlamı şöyledir:

“Oldu muvaffak canın Damgacının imarına Kölme iken etti bina Hacı Musa Okundukça salât ile selâm makam-ı âlide Vesile olsun firdevsi âlânın sırrına (1288)”

Arazi konumundan ötürü yapının düzensiz bir planı bulunmaktadır Derinlemesine eğik bir ibadet mekânı ile kuzeydoğu köşesindeki son cemaat yeri ve minareden meydana gelmiştir İbadet mekânının ve son cemaat yerinin üzeri içten düz tavan, dıştan saçaklı bir çatı ile örtülmüştür Duvar örgüsünde moloz ve kesme taşlar kullanılmıştır Son cemaat yerinin doğusuna bir kemer atılmış, kuzeyinde de biri duvara bağlanan beş sütunlu bir giriş meydana getirilmiştir Buradaki sütunlar aşağıdan yukarıya doğru incelen, dor üslubunda başlıkları olan ahşap sütunlardır Bunlar bağdadi kemerlerle birbirlerine bağlanmıştır Kemerlerin yüzleri ve saçak altı frizleri tamamen resim ve çeşitli motiflerle bezenmiştir Bu bezemeler arasında kahverengi çerçeveler ile sınırlandırılmış biri kare, ikisi dikdörtgen pano dikkati çekmektedir Ortada bulunan kare pano içerisine eşkenar bir dörtgen yerleştirilmiş ve içerisi mavi renge boyanmıştır Panolarda görülen bezemeler canlı renklerde olup, S ve C kıvrımlarının ağırlık kazandığı barok üslubu yansıtmaktadır Bu bezemeler arasında ağaç, ev ve iki minareli cami resimlerine de yer verilmiştir

Cami mimarisinden çok bezemesi ve resimleri ile tanınmıştır Bezemeler Osmanlı geç dönem süslemeleridir Son cemaat yerinin yanında bulunan minaresi yüksek kaideli olup, yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir

Hacı Ömer Cami (Yeni Cami) (Soma)

Manisa Soma ilçesi, Cuma Mahallesinde bulunan bu caminin ne zaman yapıldığı bilinmemektedir Ancak Yunan işgali sırasında Somanın yakılması ile bu cami de yanmıştır Bugünkü cami 1953 yılında yaptırılmıştır

Cami mimari yönden bir önem taşımamakla beraber minaresinin orijinal olduğu bilinmektedir Minare taş kaideli ve yuvarlak gövdeli olup, tek şerefelidir

Darkale Cami (Soma)

Manisa Soma ilçesinde Darkale yolu üzerindeki bu caminin kitabesi günümüze gelemediğinden yapım tarihi bilinmemektedir Set üzerinde yapılmış olan caminin mimarisi XIXyüzyıla işaret etmektedir

Caminin çevresinde daha önceki dönemlere ait Bizans ve Osmanlı motiflerini içeren mimari parçalar görülmektedir Ayrıca yakınındaki çeşmelerde Osmanlı motiflerinde görülmeyen yılan ve kuş motifleri bulunmaktadır Caminin şadırvanı yakınındaki köy hamamından getirilmiş olup, XVyüzyıla tarihlendirilmektedir

Cami moloz taştan yapılmış olup, ahşap çatı ile üzeri örtülüdür Minaresi bulunmamaktadır

Minareli Cami (Soma)

Manisa Soma ilçesine bağlı Darkale Köyünde bulunan bu caminin yapım tarihi bilinmemektedir Yapı üslubu XIXyüzyılın ikinci yarısında yapıldığına işaret etmektedir

Caminin yapımında çevredeki antik mimari taşlar ile moloz taşlardan yararlanılmıştır İbadet mekânı kareye yakın dikdörtgen planlı olup, çatı ile örtülüdür Minaresi camiden ayrı olup, Darkalenin minareli tek camisidir Minare kare kaideli, sekizgen güdük gövdeli, tuğladan yapılmıştır Şerefe altı dişli olup, üst kısmı yakın tarihlerde yenilenmiştir Minarede de antik mimari parçalar yoğun olarak kullanılmıştır

Alıntı Yaparak Cevapla

Manisa Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)

Eski 11-04-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Manisa Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)



Manisa Medreseleri

Sinan Bey Medresesi (Merkez)

Manisanın en eski medresesi, Sinan Bey tarafından XV Yüzyılda yaptırılmıştır
Medrese kesme taş ve tuğladan yapılmıştır Dış cephede saçaklarda iki sıra testere dışı kullanılmış ve böylece cepheye hareketli bir görünüm verilmiştir Kare planlı olan medresenin ortasında kare planlı bir avlu ve çevresinde birbirlerine yuvarlak kemerlerle bağlanmış revaklar bulunmaktadır Revakların sütun başlıklarının bazıları Bizans yapılarından toplanmış, bazıları da orijinal olarak yapılmıştır Revakların arkasında da medrese hücreleri sıralanmıştır Kuzey cephesinin ortasında giriş kapısı bulunmaktadır Girişten sonra avlunun doğu ve batı kanatlarında beşerden on medrese hücresi sıralanmıştır Medrese hücrelerinin üzeri kubbelerle, önlerindeki revaklar ise tonozlarla örtülmüştür

Girişin karşısında ana eyvan şeklinde dershaneye yer verilmiştir Kare planlı olan dershanenin üzeri tromplu bir kubbe ile örtülmüştür Sekizgen kasnaklı kubbeye geçişi sağlayan tromplar stalâktitlidir Dershane içerisindeki mihrap mukarnas kavsaralıdır

Hindistani Medresesi (Merkez)

Manisa il merkezinde bulunan Hindistani Medresesini, XV Yüzyılda Veled Bey yaptırmıştır Medreseye Hindistani Medresesi isminin verilmesi bilinmemektedir Bu konuda kaynaklarda da bir bilgiye rastlanmamaktadır

Kesme taş, kaba taş ve yer yer tuğladan yapılmış olan medrese kare planlı bir yapıdır Girişten sonra kare planlı bir avlu ve bunun çevresinde sıralanmış medrese hücreleri bulunmaktadır Girişin karşısına gelen eyvan şeklindeki dershane bölümü kare planlı olup, üzeri sekizgen kasnak üzerine kubbe ile örtülmüştür

Ulu Cami Medresesi (Fethiye Medresesi) (Merkez)

Manisanın güneyinde Sandıkkale Tepesi yamacında, şehre hakim bir konumda bulunan Ulu Cami külliyesi Saruhanoğullarından Fahreddin İlyas Bey tarafından 1366da yaptırılmıştır Yapı topluluğunun bir bölümünü medrese oluşturmaktadır Ulu Cami Medresesine aynı zamanda Fethiye Medresesi ismi de verilmiştir

Ulu Cami külliyesinin yapımından on yıl sonra, caminin batı yönüne ve ona bitişik olarak 1378de medrese yapılmıştır Kitabesinden öğrenildiğine göre, medresenin mimarı Emet bin Osmandır Mehmet bin Abdülaziz ve Nakşî Yusuf isimli nakkaşlar da medresenin bezemesini yapmışlardır

Caminin iç avlusunun batı kapısından girilen medresenin ana girişi kuzey cephesindedir Yapımında kesme taş ve tuğla kullanılmıştır Buradaki oldukça sade giriş kapısının önünde sivri taş kemerli bölüm tonoz ile örtülmüştür Kapı üstündeki pencerenin yukarısında da bir kuşak halında medrese kitabesi yerleştirilmiştir

Kitabe:
“Gazi ve mücahitlerin yardımcısı yüce Sultan Saruhan oğlu İlyasoğlu İshak Han Allah mülkünü daim etsin Yedi yüz seksen senesinde bu mübarek medresenin inşasını emretti(1378)”

Buradaki pencerenin altında ikinci bir kitabe daha bulunmaktadır:

“Gani olan Allahın rahmetine muhtaç Osman oğlu yoksul Emet bu binayı yaptıAllah her ikisini de affetsin

Medresenin kuzey cephesindeki giriş kapısının iki tarafında sivri kemerli iki çeşme nişine yer verilmiştir Bu nişlerin üzerinde de medresenin ikinci katının pencereleri sıralanmıştır
Giriş kapısından tonoz örtülü kapalı bir bölüm ile üzeri açık medrese bölümlerine geçilmektedir Bu medresede diğer medreselerde olduğu gibi avluyu çevreleyen revaklar bulunmamaktadır Avlunun kuzey ve batısında iki kat halinde tonoz örtülü küçük odalar sıralanmıştır Alt katta odalara girilen bir koridor bulunmaktadır Üst kattaki odalara dış duvar tarafındaki koridordan geçilmektedir Avlunun güneyindeki eyvanın yanında da tonoz örtülü medresenin kapalı dershanesi bulunmaktadır

Muradiye Medresesi (Merkez)


Manisa Saruhan Mahallesindeki Muradiye Külliyesi şehre hâkim, Spil Dağı eteklerinde bulunmaktadır Yapı topluluğu cami, medrese, imaret, dükkanlar ve XIXyüzyılda bunlara eklenen bir kütüphaneden meydana gelmiştir Muradiye Külliyesi Sultan IIIMurat (1546-1595) tarafından 1583-1585 yılları arasında yapılmıştır

Sultan III Murat, ilk caminin yanında bulunan ve daha sonra içerisindeki dervişlerin dine karşı hareketlerinden ötürü yıktırılan zaviyenin yerine Muradiye Medresesini yaptırmıştır
Cami ile imaret arasında kalan alandaki medresenin temelleri 1585 yılından sonra atılmıştır Klasik Osmanlı medrese planları bu medrese de aynen uygulanmıştır

Medrese 3065x3750 m ölçüsünde dikdörtgen planlı olup, kesme taş ve tuğladan yapılmıştır Medresenin giriş kapısı batı cephesindedir Bu girişten kubbeli ve tonozlu revaklarla çevrili, dikdörtgen bir avluya girilmektedir Revakların arkasında kuzey, güney ve doğu cephelerinde medrese odaları sıralanmıştır Bu odalar 600 m çapında, 370 m yüksekliğinde kubbelerle örtülmüştür Odaların içlerinde ocak ve dolap nişleri bulunmakta, altta mermer söveli, üstte de sivri kemerli alçı şebekeli pencereler bulunmaktadır

Avluyu çeviren revaklar baklava başlıklı ince ve narin sütunların birbirlerine sivri kemerlerle bağlanmasından meydana gelmiştir Medresenin güneyinde dışarı doğru çıkıntı yapan 740x7,50 m ölçüsünde dershane bölümü vardır Bu dershanenin üzeri 750 m çapında 1200 m yüksekliğinde bir kubbe ile örtülüdür Dershanenin iki yanına da üçer oda yerleştirilmiştir Medrese avlusunun ortasında l955-l956 yılı onarımında on köşeli bir mermer bir havuz konulmuştur Medrese günümüzde Manisa Müzesi olarak kullanılmaktadır

Sultan Camisi Medresesi (Sultaniye Medresesi) (Merkez)


Manisa Sultan Camisi yapı topluluğunu Yavuz Sultan Selimin eşi Ayşe Hafsa Sultan 1522 yılında yaptırmıştır Bu külliyenin yapımı Manisanın gelişmesinde büyük rol oynamıştır
Yavuz Sultan Selim zamanına kadar bu yer ağaçlık ve bahçelik idi Buradaki ağaçlar ve sular Timurtaş Paşa oğlu Ali Bey vakfındandı Hafsa Sultan bu külliyeyi yaptırmaya karar verince buradan bir bölüm satın alındı Belgeler yapım çalışmalarının Hafsa Sultanın ölümünden sonra da devam ettiğini göstermektedir Hafsa Sultan camiye cemaat toplamak üzere Ali Bey bahçesinden 20 evlik bir yeri ayırarak ev yapmak isteyenlere kiralama veya az bir para karşılığında satmayı vakfiyesinde şart koşmuştur Sultan hamamı1538de bimarhane 1539da yapılmıştır Bu yüzden de Ali Bey mütevellisi ile Sultaniye mütevellisi arasında birçok anlaşmazlık çıkmış ve konu padişah tarafından çözümlenmiştir Yapı topluluğu cami, sıbyan mektebi, hankah, imaret ve iki medreseden meydana gelmiştir Sonraki yıllarda yapı topluluğuna darüşşifa ve çifte hamam eklenmiştir

Sultan Camisi yapı topluluğundan olan medreseler kesme taş ve tuğladan yapılmıştır Medreselerin plan düzenleri Osmanlı medreselerindeki plan düzeninden biraz farklı bir plan düzeni göstermektedir Medrese odaları son cemaat yeri ile şadırvan avlusunu “U” şeklinde kuşatmaktadır Medrese batı yönünde yedi bölümlü olup kuzey yönüne dıştan çıkıntı meydana getirmiştir Medresenin dershane bölümü medrese hücrelerinin köşesinde kare planlı olup üzeri tromplu bir kubbe ile örtülmüştür, Trompların dıştan görünümleri beşik tonozlarla örtülmüştür Medrese hücreleri avluya yuvarlak kemerli kapılarla açılmış olup odalar içerisinde ocak ve birer pencere ile dolap nişleri bulunmaktadır

Yapı topluluğundan olan ve Dış Medrese olarak isimlendirilen medrese yıkılmış ve günümüze gelememiştir

Alıntı Yaparak Cevapla

Manisa Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)

Eski 11-04-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Manisa Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)



Manisa Türbeleri

İshak Çelebi Türbesi (Merkez)

Manisa il merkezinde, Ulu Cami Medresesinin doğusunda, cami duvarına bitişik olan bölüme sonradan İshak Çelebinin türbesi yapılmıştır Bugün cami ile medrese arasındaki, çapraz tonozlu geçişin güneyindeki biraz yüksekçe kapıdan türbeye girilmektedir

Türbe giriş kapısı biraz yüksek olup kırmızı somaki mermerden bir sütun ortada bulunmaktadır Bu sütunlar ile türbenin uzantıları üzeri kubbeli bir bölüm meydana getirmiştir Türbenin sert ağaçtan kapısı üzerinde cennete girenlere söylenen sözü belirten bir ayet yazılıdır:

“Selâm üzerinize olsun Ne iyisiniz buraya daimi olarak girin”

Türbe kare planlı olup üzeri köşe pandantiflerinin taşıdığı bir kubbe ile örtülüdür İçerisi batıya yönelik iki alt ve bir üst pencere ile aydınlatılmıştır Ulu Caminin duvarı ile iki penceresi türbenin doğu yönünde olduğu gibi kullanılmıştır

Türbede İshak Çelebinin sandukası yanında kime ait oldukları bilinmeyen üç küçük sanduka daha bulunmaktadır

Saruhan Bey Türbesi (Merkez)


Manisa il merkezinde, İzmir Caddesi üzerinde, Sultan Camisinin karşısında ve Muradiye külliyesinin batısındaki meydanda bulunan türbenin Saruhan Beye ait olduğu sanılmaktadır Bu türbenin ne zaman yapıldığı bilinmemektedir Kuzey yönündeki giriş kapısı üzerinde kitabe yeri bulunuyorsa da kitabe günümüze gelememiştir Evliya Çelebi de Seyahatnamesinde bu kitabeden söz etmediği dikkate alınırsa kitabenin onun Manisaya gelişinden önce kaybolduğu sanılmaktadır

Saruhan Beyliğinin kurucusu olan Saruhan Beyin 1345-1346 yılında öldüğü dikkate alırsa türbenin de XIV yüzyıl ortalarında, torunu İshak Bey tarafından yapıldığı sanılmaktadır

Türbe kaba yontma taş, tuğla ve çevredeki antik yapılardan toplanmış malzeme ile yapılmıştır Dikdörtgen planlı türbenin kuzey yönünde giriş kapısı bulunmaktadır Kapının iki yanındaki birer küçük pencere açıklıkları tuğla örgülü, yuvarlak sağır kemerlerle çevrilmiştir Giriş kapısını ve bu pencerelerin bütününü, cephenin tümüne hâkim tuğla örgülü sivri bir kemer çevirmektedir

Türbenin iç mekânı iki bölüme ayrılmıştır Girişteki sivri tonoz örtülü bölüm ile kubbeli lahdin bulunduğu bölüm birbirlerinden mimari bir eleman ile ayrılmamıştır Ancak lahit odası ön mekândan daha geniş ve yüksek tutulmuş ve üst örtüde de bir farklılık göze çarpmaktadır Lahdin bulunduğu odanın doğu duvarında açılmış kapının türbenin başka bir yapı ile bağlantısı olduğunu göstermektedir Bu konuda araştırma yapan İlhami Bilgin;”Buradaki duvar izlerinin türbeye bitişik bir yapının varlığından başka, türbe ile ek yapının, inşa edilirken birlikte planlanıp yapılmadıklarını; türbenin inşasından sonraki bir tarihte yapılan ek yapıyla türbe arasındaki bağlantıyı sağlamak üzere türbenin doğu pencerelerinden birinin kapı haline dönüştürüldüğü” sonucunu çıkarmaktadır Buradaki ek binanın ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı da bilinmemektedir

Türbenin altında bir mumyalık kısmı bulunmaktadır Ayrıca üzeri de tromplu bir kubbe ile örtülmüştür Girişin iki yanındaki pencereler dışında diğer üç kenarında ikişer düz lentolu pencere bulunmaktadır Ancak türbe birkaç kez onarım geçirdiğinden bu pencerelerin orijinal olup olmadıkları da kuşkuludur Türbe 1974 yılında onarılmıştır Türbenin yanındaki meydana Manisa Ticaret Odası tarafından 1974 yılında Saruhan Beyin heykeli dikilmiştir

Revak Sultan Türbesi (Merkez)


Manisa Dere Mahallesinde, Grek Mitolojisinde Niobe olarak ismi geçen kayanın karşısında bulunan türbe, Halveti Şeyhi Revak Sultana ait olup 1371 yılında yaptırılmıştır

Selçuklu kümbetlerini andıran türbenin kuzey yönündeki kapısı üzerinde kitabesi bulunmaktadır Bu kitabede “Bat fi şehir safer sene” yazısı ile Ayetelkürsinin son bölümü ve “Ya Alim” sözcüğü yazılıdır Kitabede Revak Sultanın ismi geçmediği gibi tarih de bulunmamaktadır

Türbe muntazam taş ve tuğladan yapılmış, üzeri duvarla ile köşe üçgenleri üzerine oturan dik ve sivri bir külahla örtülmüştür İç mekân 507x524 m ölçüsünde olup içerisi doğudaki bir pencere ile aydınlatılmıştır Köşe üçgenleri üzerinde de Allah, Muhammed, Ebubekir, Ömer yazıları bulunmaktadır

Türbe içerisinde ortada Revak Sultanın türbesi bulunmaktadır Diğer iki mezarın kime ait olduğu bilinmemektedir

Türbe 1963 yılında onarılmış, sandukalar betona dönüştürülmüştür Halveti tarikatına bağlı kişilerin gömüldüğü mezarlığın içerisinde bulunan bu türbe ile dergâh ile ilgili bir vakfiye düzenlenmiştir Ancak dergâhtan hiçbir iz günümüze gelememiştir

Yedi Kızlar Türbesi (Merkez)


Manisa Dere Mahallesinde Çaybaşı Deresinin yakınında bir çıkmaz sokak içerisinde bulunan Yedi Kızlar Türbesine bu isim halk tarafından yakıştırılmış ve XIV Yüzyıldan bu yana ziyaretgâh olmuştur Günümüzde genç yaşta ölen kız ve gelinlerin çeyiz ve duvaklarından bazı parçalar sandukaların üzerine örtülmektedir Türbede gömülü olan kişilerin kime ait oldukları bilinmemekle beraber Saruhanoğullarının eşlerinin burada yattığı, ön sıradaki sandukanın Gülgün Hatuna ait olduğu sanılmaktadır

Türbe yontma taş ve karışımı bir duvar işçiliği göstermektedir Türbenin önünde 160x615 m ölçüsünde kubbeli bir giriş sahanlığı bulunmaktadır Türbenin içerisi 615x615 m ölçüsünde kare planlıdır üzeri çatı ile örtülüdür Türbenin içerisi biri kapı üzerinde diğerleri de kuzey, güney ve batı yönlerinde birer pencere ile aydınlatılmıştır

Türbe içerisinde ön sırada üç, arka sırada da dört tane olmak üzere toplam yedi sanduka bulunmaktadır

Ayni Ali Türbesi (Merkez)

Manisa il merkezinde, Kumlu derenin yakınında, mezarlık içerisinde bulunan Ayni Ali Türbesinin kime ait olduğu kesinlik kazanamamıştır Türbenin kitabesi bulunmamış, onunla ilgili kaynaklarda da yeterli bir bilgiye rastlanmamıştır

Türbe yapı üslubundan Osmanlı döneminde XVI-XVII Yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır
Düzgün kesme taştan yapılmış olan türbenin önünde çatılı, yuvarlak kemerli küçük bir giriş vardır Sandukanın bulunduğu bölüm sekizgen planlı olup üzeri kubbe ile örtülüdür Giriş dışında üç kenarda dikdörtgen söveli, yuvarlak kemerler içerisine alınmış pencereler bulunmaktadır Bunların üzerine de birer küçük alçı pencere yerleştirilmiştir

Terzioğlu Türbesi (Merkez)

Manisa Eğe Mahallesinde, Sevinç Sokağında bulunan türbenin kitabesi bulunmadığından kime ait olduğu kesinlik kazanamamıştır Eski tarihlerde türbenin bulunduğu alanda geniş bir mezarlık bulunuyordu Osmanlı döneminde türbenin bulunduğu yer Terzioğlu Mahallesi olarak tanınıyordu

Türbe kare planlı, kesme ve moloz olup üzeri kiremitli bir çatı ile örtülmüştür Çeşitli dönemlerde onarılmış, üslubundan kısmen de olsa uzaklaşmıştır

Yirmi İki Sultan Türbesi (Merkez)


Manisa il merkezinde bulunan Yirmi İki Sultan Türbesinin kitabesi bulunmamaktadır Bu bakımdan yapımı ile ilgili bazı çelişkiler bulunmaktadır Bazı kaynaklar türbeyi XVyüzyıla tarihlendirilmektedir Bununla beraber Sultan II Mahmut (1808-1839) zamanında yapıldığı da ileri sürmektedir Manisada ölen 22 Osmanlı Sultanı için bu türbe yapılmıştır

Kesme taştan sekizgen planlı türbenin üzeri kubbe ile örtülmüştür Giriş ve mihrap duvarı dışında kalan duvarlara birer pencere açılmıştır Kuzey yönünden içeriye girilen yuvarlak taş kemerli kapısı bulunmaktadır Türbe içerisinde dışarı taşkın olmayan basit, yuvarlak bir mihrap bulunmaktadır İçeride sekizi kavuklu, olmak üzere yirmi iki sanduka bulunmaktadır
Türbenin yanında daha önce bulunduğu söylenen cami Manisa yanağını sırasında yanmıştır Sonra da onarılmayıp yıktırılmıştır

Tezveren Dede Türbesi (Merkez)

Manisa il merkezinde bulunan Tezveren Dede Türbesi kare planlı kubbeli bir yapıdır Kaynaklarda Tezveren Dedenin kim olduğu konusunda bir bilgiye rastlanmamıştır

Türbenin girişi batı yönünde olup kenarlarında birer pencere bulunuyordu Ancak bu pencereler sonraki dönemlerde örülerek kapatılmıştır

Şeyh İsa Türbesi (Akhisar)

Manisa, Akhisar ilçesi, Şeyh İsa Mahallesinde, Şeyh İsa Camisinin bahçesinde bulunan bu türbesi XVIyüzyılda yapılmıştır

Şeyh İsa Akhisarda yaşamış XVIyüzyılın tasavvuf alimlerindendir Ölümünden sonra yapılan türbesi kesme taştan olup, üzeri kubbe ile örtülmüştür XXyüzyılda türbenin yanına Şeyh İsa Camisi yapılmıştır

Tahir Efendi (Darendede) Türbesi (Kula)

Manisa Kula ilçesi Kızılkaya Mahallesinde, Kışla Meydanında bulunan Tahir Efendi Türbesinin ne zaman yapıldığını belirten bir belgeye rastlanmamıştır

Darendede ismiyle tanına Tahir Efendi Horasanlı olup, Halveti tarikatını yaymak amacıyla Kulaya geldiği söylenmektedir Asıl isminin Şıh Esadullah Efendi olduğuna eski vakıf kayıtlarında rastlanmaktadır Türbesinin mimari yönden bir özelliği bulunmamaktadır

Günümüzde mezarı ziyaret edilmektedir

Mahmut Dede Türbesi (Kula)

Manisa Kula ilçesinin 2 km güneyinde bulunan türbede gömülü Mahmut Dedenin kim olduğu bilinmemektedir Türbesinin mimari yönden bir özelliği bulunmamaktadır
Mezarı ilkbahar ve yaz aylarında ziyaret edilmesi yöre halkının geleneğidir

Bakacak Sultan Türbesi (Kula)

Manisa, Kula ilçesi Bakacak Mevkiinde bulunan bu türbenin Selver Sultan isimli bir kadına ait olduğu sanılmaktadır Kaynaklarda Selver Sultanın kim olduğuna dair bir bilgiye ve kayda rastlanmamıştır

Türbenin mimari yönden bir özelliği bulunmamaktadır

Taptuk Emre Türbesi (Kula)

Manisa Kula ilçesi Gökçeören bucağına bağlı Emre Köyündeki mezarın Yunus Emrenin hocası Taptuk Emreye ait olduğu söylenmektedir Macit Aray, Yunus Emre isimli kitabında Yunus Emre ve Hocası Taptuk Emrenin Kulada olduğunu ileri sürmüştür

Taptuk Emre Moğol baskınlarından ötürü Horasandan Anadoluya göç etmiştir Taptuk Emre Hacı Bektaşi Velinin öğrencilerindendir Ona “Tapduk Sultanım” demesinden ötürü de Taptuk ismi ona yakıştırılmıştır

Taptuk Emre, Yunus Emreye “ sen artık yetiştin, icazetini veriyorum” demişti Ancak Yunus Emre; “Bu kâğıt parçası için mi beni gül yüzünden mahrum etmek istiyorsun” demiş ve buna da divanında yer vermiş, şeyhinden ayrılmak istememiştir Bu konudaki araştırmacılar Yunus Emre ile Taptuk Emrenin aynı yerde gömülü olmasını iddia etmişlerdir

Emre Köyündeki medreseye ait olduğu söylenen kalıntılar burasının önemli bir kültür merkezi olabileceği izlenimini vermektedir

Alıntı Yaparak Cevapla

Manisa Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)

Eski 11-04-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Manisa Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)



Manisa Külliyeleri

Ulu Cami ve Külliyesi (Merkez)


Manisanın güneyinde Sandıkkale Tepesi yamacında, şehre hakim bir konumda bulunan Ulu Cami Saruhanoğullarından Fahreddin İlyas Bey tarafından 1366da yaptırılmıştır Caminin bulunduğu yerde daha önce yapılmış bir Bizans kilisesi bulunuyordu Caminin yapımında bu kiliseye ait mimari parçalar kullanılmıştır Yapı topluluğu cami, medrese, türbe ve sıbyan mektebinden meydana gelmiştir

Manisa Ulu Camisi Osmanlı sanatında revaklı avlu kısmı küçülmüş olarak yeniden ortaya çıkmıştır Burada küçülmüş halde yeniden ortaya çıkan revaklı avlu cami ile hemen bir planın iki yarısı konumundadır

Antik çağlara ait yapılardan toplanan mermer blokların yanı sıra kaba yontma taş ve tuğlalardan yapılan cami iki ana bölümden meydana gelmiştir Caminin önünde 17ooX3000 m ölçüsünde bir iç avlu ile1550x3000 m ölçüsünde kapalı, bir bölüm bulunmaktadır Avluda üzeri açık bırakılan bölüm, kapalı olan kısımda kubbe ile örtülmüştür Kuzey yönünde merdivenle çıkılan ve oldukça sade kesme taştan bir portal bulunmaktadır Bu giriş taş kemerlidir ve iki yanında da mihrapçık bulunmaktadır Girişin üzeri yarım kubbe ile örtülmüştür Bunun üzerinde tek satırlı bir kuşak halinde kitabe nişin batı duvarından başlayarak iç avluya açılan basık kemerli giriş kapısı üzerinde de devam etmektedir


Kitabenin mealen anlamı şöyledir:

“Bağışlayıcı ve esirgeyici Allah adına mescitleri ibadet yeri kılan Allaha hâmd ve yaratılanların en hayırlısı olan Muhammed Peygambere salât ve selâm olsun
Hâlen ayakta duran bu güzel mabedin, camii şerifin ve yüce kapının yapılmasına emir veren ve tamamlanması için gayretle çalışan büyük Sultan Ümmetinin kullarına sahip, ikinci İskender olarak anılan, asilerle uğraşan, kâfirleri kahreyleyen, Allah yolunda savaşan, muzaffer, mansur, mağfiret sahibi, Allahın lütfüyle güçlü Sultanoğlu Sultan, Saruhanoğlu, İlyasoğlu Ulu Sultan İshak Çelebi, Allah devletini daim etsin Sene yedi yüz altmış sekiz h768 (1368)”

Caminin iç avlusu yüksek sivri kemerlerin meydana getirdiği revaklar kuzeyde tek sıra, doğu ve batıda çift sıra halindedir Buradan kapalı bölüme geçilen avlunun güneyinde ise revak bulunmamaktadır Bu avlunun doğusunda, yandaki sokağa açılan ve batısındaki medreseye geçişi sağlayan birer kapı daha bulunmaktadır Bunlardan doğu kapısı nişinin üzeri sivri tonoz ile örtülmüştür Bu kapı üzerinde kitabe bulunmamaktadır Giriş kapısı üzerine iki pencere açılmıştır Avlunun ortasında ise üzeri açık sekiz kenarlı bir mermer şadırvana yer verilmiştir

Revaklar tuğla döşemeli olup avlu ile kapı geçitleri zeminden 50 cm daha yüksektir Revaklar pandantifli kubbelerle örtülmüştür Buradaki sütunlar üzerinde Bizans ve Roma dönemine ait sütun başlıklarının yanı sıra Türk başlıkları da birlikte kullanılmıştır


Girişin batsında içeriden çatıya çıkan taş bir merdivene yer verilmiştir Bu nedenle de caminin kuzey cephesinin batısındaki dışarıya çıkıntılı minareye çıkışta bu merdivenden yararlanılmaktadır Minarenin kapısı çatı üzerinde olup gövdesi yeşil, mavi ve sarı renkte tuğlalarla bezenmiştir İç avlunun güneydeki cephe duvarının önündeki kısım revak döşemesinden daha yüksektedir Bu cephenin ortasındaki kemerli bir kapıdan caminin ibadet mekânına geçilmektedir Bu cephede üç kapı vardır ve bunarın iki yanına birer pencere yerleştirilmiştir

Caminin kapalı bölümü büyük bir kubbenin örttüğü mihrap önündeki sahın ile onun iki yanındaki sahın ile iki tarafındaki ikişer sıra yan ve arka sahından meydana gelmiştir Mihrap duvarına paralel yedi bölümlü ve dört neften meydana gelen camide mihrap duvarına bitişik iki sütun ve altı payenin oluşturduğu sekizgen planın üzerine kemerlerle oturan 1080 m çapında pandantifli mihrap önü kubbesi bulunmakta olup, bu bölüm diğer nefleri kesmektedir Kapalı kısmın sahınları yuvarlak sütunlar ve sivri kemerlerin taşıdığı basık kubbelerle üzerleri örtülmüştür İbadet mekânı kuzey cephesindeki pencerelerin yanı sıra doğudaki altlı üstlü altı pencere ile aydınlatılmıştır


Caminin minberi kündekâri tekniğinde yapılmış olup devrinin en güzel örneklerindendir Günümüzde Manisa Müzesinde bulunan minber kapısı üzerinde de bir kitabe bulunmaktadır:
“Ümmetin kullarına malik Ulu Sultan İlyas oğlu İshak Çelebi Nasri aziz olsun, bu mübarek minberin yapımını emretti Sene yedi yüz yetmiş sekiz (1376)”

Bunun altında da “Bunu yazan nakşeden, resimlerini yapan Yusuf oğlu Fatih, imal eden de el dikki oğlu Hacı Mehmet” yazılıdır

Medrese (Fethiye Medresesi):
Ulu Caminin yapımından on yıl sonra, 1378de batı yönüne bitişik olarak medrese yapılmıştır Kitabesinden öğrenildiğine göre medresenin mimarı Emet bin Osmandır Mehmet bin Abdülaziz ve Nakşî Yusuf isimli nakkaşlar da medresenin bezemesini yapmışlardır

Caminin iç avlusunun batı kapısından girilen medresenin ana girişi kuzey cephesindedir Buradaki oldukça sade giriş kapısının önünde sivri taş kemerli bölüm tonoz ile örtülmüştür Kapı üstündeki pencerenin yukarısında da bir kuşak halında medrese kitabesi yerleştirilmiştir

Kitabe:
“Gazi ve mücahitlerin yardımcısı yüce Sultan Saruhan oğlu İlyasoğlu İshak Han Allah mülkünü daim etsin Yedi yüz seksen senesinde bu mübarek medresenin inşasını emretti(1378)”

Buradaki pencerenin altında ikinci bir kitabe daha bulunmaktadır:

“Gani olan Allahın rahmetine muhtaç Osman oğlu yoksul Emet bu binayı yaptı Allah her ikisini de affetsin

Medresenin kuzey cephesindeki giriş kapısının iki tarafında sivri kemerli iki çeşme nişine yer verilmiştir Bu nişlerin üzerinde de medresenin ikinci katının pencereleri sıralanmıştır
Giriş kapısından tonoz örtülü kapalı bir bölüm ile üzeri açık medrese bölümlerine geçilmektedir Bu medresede diğer medreselerde olduğu gibi avluyu çevreleyen revaklar bulunmamaktadır Avlunun kuzey ve batısında iki kat halinde tonoz örtülü küçük odalar sıralanmıştır Alt katta odalara girilen bir koridor bulunmaktadır Üst katta da odalar dış duvar tarafındaki koridordan geçilmektedir

Avlunun güneyinde ortada bir eyvana yer verilmiştir Bunun yanında ise tonoz örtülü kapalı dershane bulunmaktadır

İshak Çelebi Türbesi:
Ulu Cami medresesinin doğusunda, cami duvarına bitişik olan bölüme sonradan İshak Çelebinin türbesi yapılmıştır Bugün cami ile medrese arasındaki geçişin güneyindeki bir kapıdan türbeye girilmektedir

Türbe giriş kapısı biraz yüksek olup iki yanında kırmızı somaki mermerden iki sütun bulunmaktadır Türbenin sert ağaçtan kapısı üzerinde cennete girenlere söylenen sözü belirten bir ayet yazılıdır:

“Selâm üzerinize olsun Ne iyisiniz buraya daimi olarak girin”

Türbe kare planlı olup üzeri köşe pandantiflerinin taşıdığı bir kubbe ile örtülüdür İçerisi batıya yönelik iki alt ve bir üst pencere ile aydınlatılmıştır Caminin duvarı ile iki penceresi türbenin doğu yönünde olduğu gibi kullanılmıştır

Türbede İshak Çelebinin sandukası yanında kime ait oldukları bilinmeyen üç küçük sanduka daha bulunmaktadır

Sıbyan Mektebi:
Ulu Cami vakfiyesinde ismi geçen sıbyan mektebi günümüze gelememiştir Sıbyan mektebinin caminin karşısında olduğu bilinmektedir Yapı tek kubbeli olup, bir süre ilkokul olarak kullanılmış ve sonra da zamanla harap olmuş ve yıktırılmıştır

Ulu Caminin restorasyonu Vakıflar Genel Müdürlüğü mimarlarından YMimar Süreyya Yücel tarafından 1955-1956 yıllarında yapılmıştır

Sultan Camisi ve Külliyesi (Merkez)


Manisa Sultan Camisi yapı topluluğunu Yavuz Sultan Selimin eşi Ayşe Hafsa Sultan 1522 yılında yaptırmıştır Bu külliyenin yapımı Manisanın gelişmesinde büyük rol oynamıştır Yavuz Sultan Selim zamanına kadar bu yer ağaçlık ve bahçelik idi Buradaki ağaçlar ve sular Timurtaş Paşa oğlu Ali Bey vakfındandı Hafsa Sultan bu külliyeyi yaptırmaya karar verince buradan bir bölüm satın alındı Belgeler yapım çalışmalarının Hafsa Sultanın ölümünden sonra da devam ettiğini göstermektedir Hafsa Sultan camiye cemaat toplamak üzere Ali Bey bahçesinden 20 evlik bir yeri ayırarak ev yapmak isteyenlere kiralama veya az bir para karşılığında satmayı vakfiyesinde şart koşmuştur Sultan Hamamı1538de, Bimarhane 1539da yapılmıştır Bu yüzden de Ali Bey mütevellisi ile Sultaniye mütevellisi arasında bir çok anlaşmazlık çıkmış ve konu padişah tarafından çözümlenmiştir

Yapı topluluğu cami, sıbyan mektebi, hankâh, imaret ve iki medreseden meydana gelmiştir Sonraki yıllarda yapı topluluğuna darüşşifa ve çifte hamam eklenmiştir Medreselerden Dış Medrese olarak isimlendirilen medrese yıkılmış ve günümüze gelememiştir Kurtuluş Savaşı sırasında hankâh ve imaret yanmış ve yıkılmıştır Günümüzde bu yapıların yeri Sultan Parkına dönüştürülmüştür


Yavuz Sultan Selim Çaldıran Savaşından sonra 1514de Tebrize girmiş ve Osmanlı Ordusuna katılan Tebriz Türklerinden Acem Alisini (Esir Ali) yanına almış ve Manisada yapılmasını düşündüğü külliyenin yapımı ile onu görevlendirmiştir Külliyenin yapımı için hazırlıklara başlanıldığı sırada Yavuz Sultan Selim ölmüş ve Şehzade Süleyman annesi Hafsa Sultanı Manisada bırakarak İstanbula dönmüş, 1520de Osmanlı tahtına Kanuni Sultan Süleyman olarak oturmuştur Bu arada da Acem Ali (Esir Ali) Ser Mimarlığa getirilmiştir

Sultan Camisi minarelerinden halka atılan Mesir macunu ile hemen herkesin bildiği bir camidir Caminin yapımına büyük olasılıkla 22 Mart 1521de başlanılmıştır Hafsa Sultan h929 (1523) yılında vakfiyesini düzenletmiş ve yapı topluluğu 1523 yılı Ramazan ayında ibadete ve kullanıma açılmıştır

XVI yüzyıl Klasik Osmanlı mimarisinin örneklerinden olan cami, kesme taş ve tuğladan yapılmış olup önünde beş bölümlü bir son cemaat yeri ile ibadet yeri merkezi kubbelidir Yapı topluluğu geniş bir avlu ortasındadır Avluya doğu, güney ve batı yönünden kemerli, kuzeyden ise kubbeli birer kapıdan girilmektedir Ayrıca batı duvarında bir güneş saati ile hünkâr mahfeline giriş kapısı bulunmaktadır

Sultan Camisinin bir özelliği de Manisadaki ezani saat ayarının buradaki muvakkithaneden yapılmış olmasıdır


Cami 16yüzyıl Osmanlı mimarisinin ildeki en önemli örneklerindendir Külliyenin ana binası olan cami, kesme taş ve tuğladan sade bir üslupla yapılmış, ortada bir büyük, yanlarda iki küçük kubbeyle örtülmüş, iki minareli bir camidir Mermer minberi oyma ve kabartmalıdır Ünlü Mesir Macununun halka saçıldığı cami olması sebebiyle halk arasında Mesir Camii adıyla da anılmaktadır

Cami kare planlı kesme taş ve tuğladan, oldukça sade bir üslupta yapılmıştır İbadet mekânının üzerini yüksek dikdörtgen bir kasnak üzerine yuvarlak kasnaklı bir kubbe örtmektedir Önünde yuvarlak kemerlere birbirine bağlanmış altı sütunun oluşturduğu üzeri kubbeli beş bölümlü bir son cemaat yeri bulunmaktadır Sütunları birbirine bağlayan kemerler beyaz ve kırmızıya yakın renklerde taşların alternatifli olarak sıralanmasından meydana gelmiştir Son cemaat yerinin giriş kapısı üzerinde sülüs yazı ile iki satırlı bir mısra yazılmıştır:

“Bu mekan âşıkların kıblesi oldu, her kim buraya eksik gelirse tamam olur

Giriş kapısı üzerine de Arapça yazılı bir kitabe yerleştirilmiştir:

Ümmü-üs-Sultan Süleyman-il mekin
Kad benet Lillâhi beyt-es-sacidin
Mamislühu kadcaeha tarihuhu Hüve Camiün e-ilmüttekin-il-hamidin
Bu kitabenin son tarih mısraı ebced hesabına göre h929 (1522) yılını göstermektedir

İbadet mekânını örten kubbe iki yarım kubbe ile desteklenmiştir Kubbenin sağ ve solundaki alçak çift kubbeler ortada birer sütunla duvarlara dayanmaktadır Caminin sol tarafındaki ikinci kapı sultanlara ayrılmıştır


Mihrap mermerden olup stalâktitli olarak sona erer Mermer minber üzerinde “Cuma namazı gibi hutbeyi de dinlemek farzdır” anlamına gelen bir yazı bulunmaktadır
İç mekân XVI yüzyıl çinileri, kubbede kalem işleriyle bezenmiştir

Caminin iki yanındaki minareler kırmızı taştan kuşaklarla bölünmüş, taş kaide üzerine yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir

Avlunun ortasında şadırvan bulunmaktadır Ayrıca avluyu doğu yönünden itibaren dershane, medrese odaları, imaret, tabhane çevrelemektedir

İmaret ve Hankâh:
İmaret ve Hankâh, caminin batısında bulunuyordu Ayrıca imaretin mutfağı, odunluğu, helâları ve deposu bulunuyordu Bunların hepsi yıkılmış ve günümüze gelememiştir Hankâh ise on odalı idi Burada yapılan bir yüzey araştırmasında her iki yapının da temel izleri ortaya çıkarılmıştır

Çifte Hamam:
Caminin kuzey doğusunda geniş bir arsa üzerine Hafsa Sultanın hamamı yapılmıştır Doğu-batı yönünde uzanan çifte hamam dikdörtgen planlı idi Sultan Hamamı ismi verilen bbu çifte hamamın erkekler bölümü caminin bulunduğu meydana açılmaktadır Giriş kapısı üzerine de, Şair Alaşehirli zadenin Arapça altı mısralık bir kitabesi yerleştirilmiştir:

“Kerem sahibi yüce Sultan ve Hükümdar Süleyman Hanın anası Allah toprağını hayır ve ihsan etsin nuriyyle nurlandırsın Halk için geniş ve güzel yapılı bir hamam yaptı Allah günler bitinceye kadar bunu şerefli oyarak baki kılsın Buranın tam tarihini anlatmak için Alaşehirli oğlu şöyle dedi: Bu hamamların en güzelidir

Bu kitabenin son mısra ebced hesabına göre H946 tarihini göstermektedir Buna göre de hamamın 1539 yılında tamamlandığı anlaşılmaktadır Hamam yapılırken Hafsa Sultan ölmüştür

Hamam soyunmalık, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden oluşmuştur Soyunmalığı stalâktitli büyük bir kubbe örtmektedir Kubbenin üzerinde bir aydınlık feneri bulunmaktadır Kubbe eteğindeki yedi pencere ile içerisi aydınlatılmıştır Ilıklık yan yana iki kubbe ile örtülüdür Bu kubbelerden birisinin stalâktitleri Osmanlı mimarisinin en güzel örnekleri arasındadır Sıcaklık da yıldız şekilli pencerelerin üzerinde bulunduğu büyük bir kubbe ile örtülüdür Ortadaki göbek taşının çevresinde 12 kurna sırlanmıştır Hamamın kuzeyindeki kadınlar bölümü erkekler bölümünün eşidir

Darüşşifa:
Darüşşifa, Sultan hamamının batısında, toprak seviyesinin biraz altında bulunuyordu Kapısı da günümüze gelemeyen imaret ve hankâhın olduğu yere açılıyordu Orta avlu etrafında sıralanmış kare planlı bir yapıdır Batısında üç, doğusunda iki, kuzeyde de eyvanların yanında ikişer kare planlı odası bulunuyordu Bu odaların içerisinde ocaklara da yer verilmiştir Ayrıca giriş köşelerine de dikdörtgen planlı iki oda daha yerleştirilmiştir Uzun süre harap olan darüşşifa l950lili yıllarda onarılmıştır

Kareye yakın dikdörtgen planlı olup kubbeli avlusunun ortasında şadırvanı vardır Kapısı üzerine de mermer bir kitabe yerleştirilmiştir;

Bu dart Mader-i Sultan Süleyman
Bina etti ki bâisi fahrr-ul-kuzat ol
Emenatdar-ı Ehl-i Mekremettir
Süal olunsa itmam-ı binası
De tarihi mekam-ı âfiyettir

Bu kitabe ebced hesabına göre H945 (1538) tarihini göstermektedirGünümüzde Darüşşifa, Sağlık Bakanlığı yönetimindedir

Hafsa Sultan İstanbul'da ölmüş ve türbesi İstanbul Sultan Selim semtinde, öldükten altı yıl sonra Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılmıştır

Hatuniye Külliyesi (Merkez)


Manisa il merkezinde Hükümet Konağının yakınında bulunan Hatuniye Külliyesini Sultan IIBayezıdın eşlerinden Hüsnüşah Hatun adına oğlu Şehzade Şehinşah, vakfiyesinden öğrenildiğine göre 1490-1491 yıllarında yaptırmıştır Külliye cami, sıbyan mektebi, han ve hamamdan meydana gelmiştir

Yapı topluluğunun merkezini oluşturan caminin giriş kapısı üzerinde Hüsnüşah Hatunun ismi geçmemekle beraber 1490-1491 tarihi yazılıdır Bu kitabenin üzerindeki talik yazılı dört satırlık ikinci kitabede Sultan Abdülmecitin tamir ettirdiği yazılıdır Vakıf kayıtlarına göre cami 1611de depremden, suyolları 1637 de, camide 1672 de onarılmıştır

Cami, Osmanlı mimarisinde yan mekânlı veya ters T planlı, zaviyeli camiler gurubundandır Bu bölümlerin ara duvarları sonraki yıllarda kaldırılmış ve ibadet mekânına katılmıştır Caminin üzeri orta kubbe ile yanlarda onu destekleyen dört küçük kubbe ile üzeri örtülmüştür Önünde beş bölümlü bir son cemaat yeri vardır Duvarları bir sıra kesme taş, iki sıra yatay ve dikey tuğlalarla örülmüştür Günümüzde camekân içerisine alınan son cemaat yerinin orta kısmı ayna tonoz, yanları da kubbe ile örtülmüştür Sütunların başlıkları ise çevredeki antik yapılardan devşirme olarak getirilerek buraya yerleştirilmiştir Son cemaat yerinin ortasındaki ana kapıdan ibadet mekânına, sağ ve solundaki kapılarla da yan mekânlara girilmektedir Giriş kapısı mihrap eksenine göre sağa kaymış durumdadır İç içe iki kemer içerisine yerleştirilen giriş kemeri kırmızı ve beyaz mermerdendir Kanını iki yanında birer pencere, sağdakinin üzerinde de balkonlu bir pencere daha bulunmaktadır Ayrıca burada dışarı taşkın minare kaidesi bulunmaktadır


Caminin duvar kalınlığı 095-115 mdir İbadet mekânı 2400x1115 m ölçüsündedir Buradaki yan kubbeler ortalarında silindirik birer niş olan iki ayağa oturmuştur Ana kubbe sekizgen bir kasnak üzerinde olup kasnağın her kenarında yuvarlak kemerli birer pencere vardır Mihrap yönündeki yan kubbeler diğerlerinden daha yüksektir

Mihrap silme bir çerçeve içerisine alınmış, üzeri de mukarnaslı olarak sonuçlanmıştır Yanlarında ise ikişer kum saatine yer verilmiştir Ahşap minber Selçuklu üslubunda ahşaptan yapılmıştır Minberin etrafı Rumiler, Hatayiler ve geometrik motiflerle bezenmiştir Minberin kapısı üzerinde bir ayet yazılıdır Üzerindeki tarihten caminin yapımından dört yıl sonra 1495de buraya konulduğu öğrenilmektedir

Minare kare prizma kaide üzerinde, son cemaat yerinin sağında taş ve tuğla örgülüdür Kemerli bir girintiden sonra kısa ve dik bilezik gövdeyi süslemiştir Şerefe altı ise oldukça basit ve pahlıdır

Sıbyan Mektebi:
Caminin batısında yer alan sıbyan mektebi Fatih Sultan Mehmet ve Sultan II Beyazıt devirlerinde yapılmış örneklere benzemektedir Yazlık ve kışlık iki ayrı bölümden meydana gelmiştir Üzeri aynalı tonozla örtülmüştür

Hamam:
Caminin vakıfları arasında ismi geçen hamam Serâbad Mahallesinde 1940lı yıllara kadar duruyordu Vakfiyede sabah erkeklere, öğleden sonra kadınlara ayrıldığı yazılıdır Bu bakımdan hamamın tek hamam olduğu öğrenilmektedir

Han:
Evliya Çelebinin “Tahıl Pazarı Hanı” kurşunludur Kale misali kırk kubbeli han-ı kebirdir, kim cümle Arap ve Acem bezirgânı anda meksederle İsmine Hatuniyyi hanı derler” diyerek sözünü ettiği hanın bugünkü Kurşunlu Hanı olduğu sanılmaktadır Bu han caminin güneyinden geçen yolun diğer tarafında kalmıştır Vakfiyesinde de altta otuz altı, üstte otuz sekiz odası, avlusu, ortasında havuzu, büyük bir ahırı, müştemilatı bitişiğinde de yirmi bir dükkânı olduğu belirtilmiştir

Han 1643, 1677 ve1966 yıllarında onarılmıştır Günümüzde öğrenci yurdu olarak kullanılmıştır

Muradiye Külliyesi (Merkez)


Manisa Saruhan Mahallesindeki Muradiye Külliyesi, şehre hâkim Spil Dağı eteklerinde bulunmaktadır Yapı topluluğu cami, medrese, imaret, dükkanlar ve XIXyüzyılda bunlara eklenen bir kütüphaneden meydana gelmiştir Muradiye Külleyesi Sultan IIIMurat (1546-1595) tarafından 1583-1585 yılları arasında yapılmıştır

Caminin bulunduğu yerde Sultan III Muradın Manisada şehzade olarak bulunduğu sırada, daha önce bir cami yaptırmıştı Bu caminin yapım tarihi bilinmemektedir Büyük olasılıkla da Sultan III Muratın tahta çıktığı 1574den önce yapılmış olmalıdır Hazine-i Evrak kayıtlarındaki bir belge de padişahın şehzadeliğinde cami yaptırdığı belirtilmiştir Tarihçi Naima da Sultan III Muratın yaptırmış olduğu eserlerden söz ederken “Manisada camii şerif yanında bir medrese icad, müceddeten imaret ve han, tabhane daha yaptırmıştır” demektedir

Günümüzdeki kadar geniş bir alana yayılmayan, cami ihtiyacı karşılamayınca ilk caminin yerine yenisinin yapılmasına karar verilmiştir Yapı topluluğunun mimarı olarak çoğu kaynaklarda Mimar Sinan gösterilmektedir O yıllarda Sinan ihtiyarlamış, İstanbul dışındaki yapıları onun ekolünü benimsemiş, mimarlara bıraktığı da bilinmektedir Caminin yapımına, Mimar Sinanın projesine göre Mimar Mahmut Ağa başlamış, ani olarak ölümü üzerine de Hassa mimarlarından Mimar Mehmet Ağa tarafından tamamlanmıştır Bu bilgiler, Hazine-i Evrak kayıtları ile Sultan III Muratın 1585 tarihli bir fermanından öğrenilmektedir

Muradiye külliyesinin etrafı kesme taştan alçak avlu duvarları ile çevrili olup, duvarların kuzey, güney ve batı yönlerine açılan kapıları bulunmaktadır Külliyenin asıl girişi kuzeyde, cami ile medrese arasında, üzerinde Kelime-i Şahadet yazılı basık kemerli kapıdır İlk yapıldığı yıllarda avlunun üç tarafında “U” şeklinde medrese odaları sıralanmıştı Ancak bu odalar günümüze gelmemiş ve iz bırakmadan yıkılmıştır Vakıflar Genel Müdürlüğü mimarlarından YMimar Süreyya Yücel tarafından 1955-1956 yıllarında yapılan ve tüm külliyeyi kapsayan onarımında bu avlunun ortasına ve giriş kapısının karşısına sekizgen planlı, geniş saçaklı bir şadırvan yapılmıştır

Caminin önünde beş bölümlü bir son cemaat yeri bulunmaktadır Bunun arkasında caminin tüm cephe duvarını kaplayacak biçimde büyük bir kemer yapıya görkemli bir görünüm vermiştir Bu kemerin iç dolgusu, alternatifli olarak sıralınmış kırmızı ve beyaz taşlarla örülmüş, sivri kemerli, yuvarlak alçı şebekeli iki sıra pencere ve üçgen köşelikler yapının kütlevi görünümünü hafifletmiştir Burada üst sırada beş, alt sırada da altı pencere bulunmaktadır Kemerin üstü ise iki taraftan aşağıya doğru inen kademelerle onları tamamlamıştır Bu görünüm bir bakıma Mimar Sinanın İstanbul Edirnekapı Mihrimah Sultan Camisini hatırlatmaktadır

Caminin son cemaat yeri oldukça narin altı mermer sütunun sivri kemerlerle birbirine bağlanmasıyla meydana gelmiş beş bölümlüdür Sütun başlıkları stalâktitlidir Bölümlerin üzeri sekiz kasnaklı küçük birer kubbe ile örtülmüştür Ancak girişi diğerlerinden ayırmak için de orta bölüm de ayna tonoz kullanılmıştır Döşeme yassı sekizgen blok taşlardan olup bunların arasında, üzerinde Grekçe yazı olan, antik bir yapıdan getirilmiş bir parça dikkati çekmektedir Giriş kapısı oldukça sade bir profille çerçevelenmiştir Kapının iki yanında kum saatli motifleri olan sütunçeler ve örgü motifleri dikkati çekmektedir İki renkli basık kemerli girişin üzerinde iki satırlı yapım kitabesi ve iki yanındaki nişlerde de ayetler yazılı panolar bulunmaktadır

Giriş kapısı üzerindeki kitabe:

“Tarakabe ilâzitazemt-ı velceberûl il rahmaniyye ve tarakkabe ila rabbi aimilki vel melekûtil sultanyye esseültanül âzam malikil alem zillullahi alâkaffetil ünem mevlâ mülâkilarabi vel acem es sultan ibn sultan ebülmuzaffer es sultan Murad Han ibn Sultan Selim han halle dalla hiç taalâ saltanatı mi ilen tika it deverain üs sisa hazel camiül rafivi bünyan

Giriş kapısının sağ tarafındaki hücre üzerindeki kitabe:

“Maliki feyzi bahrü gevheri cud şadı miki Hicaz-ü Rumu ırak Camii cümlei kemâl olur Vekat fil biglayet-i şekli muharremül karam assena ihdal Teşnrinievvel samie”

Giriş kapısının sol tarafındaki hücrenin üzerindeki kitabe:

“Yaptı bir camii bülend da fük, geldi bir ehildil ziyaret için dedi tarihi kebet-ül üşşah”

Caminin ibadet mekânı 2850 m yüksekliğinde, 1080 m çapında kasnağında 18 pencere bulunan merkezi bir kubbe ile örtülüdür Güney yönündeki mihrap çıkıntısında ve yan kanatlarda kubbemsi yarım çapraz tonozlu bir örtü sistemi kullanılmıştır Bu tonozların merkezi kubbeyi taşıyan büyük kemerler ile birleştiği noktaların yerden yüksekliği 1850 mdir Merkezi kubbe pandantifli olup duvar payelerine dayanan dört büyük sivri kemer üzerine oturmuştur Dışta bunların üzerinde sekizgen planlı dekoratif köşe kuleleri bulunmaktadır

İbadet mekânında en göze çarpan yer mihrap ve çevresindeki çini kompozisyonlardır Kapı ve pencerelerde olduğu gibi beyaz bir mermer profille çevrelenmiş mihrap nişi poligonal şekildedir İki yanında kum saati motifleri olan iki somaki sütunçe vardır Mihrabın üzerinde mermerden oyulmuş palmetli bir taç ve bunun üzerinde de çini bir ayet panosu bulunmaktadır Mihrap nişini bir kuşak gibi saran çini fatiha suresine yer verilmiştir


Caminin güney batı duvar payesinin önündeki mermer oyma minberin basık kemerli kapısı üzerindeki alınlıkta Kelime-i Şahadet yazılıdır Minber korkulukları yekpare mermerden oyulmuş geometrik şebekelerle bezenmiştir Caminin güney doğu köşesine hünkâr mahfeli yerleştirilmiştir Doğudaki duvarlar içerisine yerleştirilmiş merdivenlerle çıkılan hünkâr mahfili duvarlardaki özengiler ile iki sütun tarafından taşınmaktadır Mahfelin korkuluk levhaları oyma şebekelerden yapılmıştır Mahfil içerisindeki mihrap ise kemerli bir niş halindedir

Caminin ibadet mekânını süsleyen çiniler XVI yüzyıl İznik çinileridir Bu çinilerde stilize edilmiş motiflerin yanı sıra natüralist çiçek dekorasyonları kendini göstermektedir Başta mercan kırmızısı olmak üzere çeşitli renklerde parlak zeminli panolar da güller, laleler ve kıvrık dallar bir sıra halinde birbirini izlemektedir Sultan III Muratın 1585 tarihli bir fermanından anlaşıldığına göre caminin iç süslemesini yapmak üzere hassa nakkaşlarından Mehmet Halife ile birlikte on iki nakkaş İstanbuldan Manisaya gönderilmiştir Çinilerin yanı sıra kubbe ve kemerler rumiler, madalyonlar ve çiçeklerden oluşan kalem işleri ile bezenmiştir Ayrıca camide ağaç işçiliğinin en güzel örneklerini sergileyen fildişi, bağa ve sedef kakmalı ceviz ağacından kapılar bulunmaktadır

Caminin minareleri kuzey cephesinde birer şerefeli iki tanedir Minarelerinin her ikisi de zamanla taşlarının erimesi sonunda yıktırılmış ve 1955-1956 yılında yeniden yapılmıştır Zeminden 30 m yüksekliğindeki kaidelerin papuç kısmına geçilir Bunların üzerinde de Türk üçgenleri ile yuvarlak gövdeye geçilmektedir Gövde üzerindeki inci kabartma hatlar minarelerin daha ince görünmesini sağlamıştır Şerefelerin altında da küçük kemercikler, yatay kordonlar ve dört sıralı stalâktit dizileri görülmektedir

Medrese:
Sultan III Murat, ilk caminin yanında bulunan ve daha sonra içerisindeki dervişlerin dine karşı hareketlerinden ötürü yıktırılan zaviyenin yerine Muradiye Medresesi yapılmıştır
Cami ile imaret arasında kalan alandaki medresenin temelleri 1585 yılından sonra atılmıştır

Klasik Osmanlı medrese planları bu medrese de aynen uygulanmıştır Medrese 3065x3750 m ölçüsünde dikdörtgen planlı olup kesme taş ve tuğladan yapılmıştır Medresenin giriş kapısı batı cephesindedir Bu girişten kubbeli ve tonozlu revaklarla çevrili, dikdörtgen bir avluya girilmektedir Revakların arkasında kuzey, güney ve doğu cephelerinde medrese odaları sıralanmıştır Bu odalar 600 m çapında, 370 m yüksekliğinde kubbelerle örtülmüştür Odaların içlerinde ocak ve dolap nişleri bulunmakta, altta mermer söveli, üstte de sivri kemerli alçı şebekeli pencereler bulunmaktadır

Avluyu çeviren revaklar baklava başlıklı ince ve narin sütunların birbirlerine sivri kemerlerle bağlanmasından meydana gelmiştir Medresenin güneyinde dışarı doğru çıkıntı yapan 740x7,50 m ölçüsünde dershane bölümü vardır Bu dershanenin üzeri 750 m çapında 1200 m yüksekliğinde bir kubbe ile örtülüdür Dershanenin iki yanına da üçer oda yerleştirilmiştir Medrese avlusunun ortasında l955-l956 yılı onarımında on köşeli bir mermer bir havuz konulmuştur Günümüzde medrese Manisa Müzesi olarak kullanılmaktadır

İmaret:
Yapı topluluğunun doğusunda bulunan imaretin yapımı 1585 yılında tamamlanmıştır İmaretin planı yanındaki medreseye benzemektedir Yapı 4550x3720 m ölçüsünde dikdörtgen planlıdır İmaretin ortasında kare bir avlu ve bunun dört yanını revaklar çevirmektedir Revakları taşıyan sütunlar baklava başlıklı ve ince narin görünümlüdür Revakların arkasında avluyu “U” şeklinde çeviren mutfaklar, yemekhane ve depolar sıralanmıştır Bunların üzerleri de tuğladan, aydınlık fenerli sekizgen kasnaklı kubbelerle örtülmüştür

İmaretin kuzey cephesine ve yapıya bitişik olarak basık tuğla tonozlu on bir dükkan eklenmiştir Bunlardan sekiz tanesi imaretin kuzey duvarına bitişik olup üç tanesi de medrese ile imaret arasında kalan avlunun önünde sıralanmıştır Günümüzde imaretin bir bölümü medrese ile birlikte Manisa Müzesi olarak kullanılmaktadır

Kütüphane:
Yapı topluluğunun güneyinde medrese ile cami arasındaki avluda bulunan kütüphane Karaosmanoğullarından Hüseyin Ağa tarafından 1812 yılında yaptırılmıştır

Kütüphane sekizgen planlı, kesme taş ve tuğladan yapılmıştır Üzerini 700 m çapında bir kubbe örtmüştür Kütüphaneye kuzey cephesindeki beş basamaklı bir merdiven ile çıkılmaktadır Girişin önünde çapraz tonozlu küçük bir revaklı sahanlık bulunmaktadır Yapının doğu, güney ve batı cepheleri dışa kapalıdır Bunların iç yüzlerine sivri kemerli dolap nişleri yerleştirilmiştir

Alıntı Yaparak Cevapla

Manisa Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)

Eski 11-04-2012   #9
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Manisa Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)



Manisa Mevlevihanesi


Manisa, Yukarı Tabakhane Mahallesinde, Milli Park içerisinde, Spil Dağı eteklerinde bulunan Mevlevihane, kitabesinden öğrenildiğine göre; Saruhan Beyin torunu İshak Çelebi tarafından 1368-1369 yıllarında yaptırılmıştır Mevlevihane, İshak Çelebinin 1366-1379 yıllarında yaptırdığı Ulu Cami Külliyesinin bir bölümünü oluşturmuştur Bununla beraber Mevlevihane külliyenin biraz uzağında bulunmaktadır Mevlevihane külliyenin mimarı Emetullahoğlunun eseridir Manisada Mevlevi kültürünün yerleşmesi sonucunda, Şeri sicillerden öğrenildiğine göre Osmanlı döneminde de Mevlevihane işlevini sürdürmüş,1664, l665,1681 ve1694 yıllarında onarılmıştır Cumhuriyetin ilanından sonra dergâhların kapatılmasını içeren yasa ile de Vakıflar Genel Müdürlüğünün mülkiyetine geçmiştir Mevlevihane l960-1961 yılında Y Mimar Süreyya Yücel tarafından, ardından 1982de Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından, bir kez daha restore edilmişse de yapı tam olarak korunamamıştır Bundan sonra Manisa Yöresi Türk Tarih ve Kültürünü Uygulama Merkezine devredilen yapı 1999-2001 yılında yeniden restore ve dekore edilerek ziyarete açılmıştır Mevlevihanenin restorasyonunu Celal Bayar Üniversitesi yapmıştır

İshak Çelebinin yaptırmış olduğu Ulu Caminin vakfiyesinde “Ceddim Hazreti Mevlana” sözcüğünü kullanmış, ayrıca Mevlevi olduğundan ötürü de Konya Dergâhı tarafından kendisine Çelebilik unvanı verilmiştir Vakfiyede Mevleviliği Batı Anadoluda yaymak ve yaşatmak amacıyla bu Mevlevihanenin yapıldığı da belirtilmiştir

Evliya Çelebi Mevlevihaneden söz etmiştir:

“ Ve şehrin şark tarafında bir mürtefi mesiregah, bir de astanei Hazreti Mevlana vardır Acayip teferrücgâh Mevlevihanedir Bimahanesi ve müteaddid fukara hücreleriile mamurdur Zamanı kadimde kinisa imiş amma abı havası lâtif bağ irem misal bir kânı dervişane yeridir Cümle şehir andan nümayandır Ve kapusu üzre tarikânı dervişane yeridir Cümle şehir andan nümayandır Ve kapusu üzere tarihi budur

Evliya Çelebiden öğrenildiğine göre; Mevlevihanenin olduğu yerde daha önce bir Bizans kilisesi bulunuyormuş Mevlevihane 1870 yılına kadar işlevini sürdürmüştür Bu tarihte Manisaya Konyadan Çelebi olarak gönderilen Nakibzade Çelebi Mustafa Efendi Ali Bey Camisinin yanına yeni bir Mevlevihane yapılmıştır Bu Mevlevihane avlu etrafında semahane, türbe, matbah-ı şerif, hücreler ile harem ve selamlıktan meydana gelmiştir Mustafa Efendinin ölümünden sonra Fahrettin Efendi postnişin olarak gönderilmişse de Konya çelebinin ölümü üzerine kısa bir süre sonra Konyaya dönmüştür Bunun üzerine boş kalan Manisa Mevlevihanesine Halim Çelebi gönderilmiştir Halim Çelebi 1900 yılına kadar Manisada kalmış, onun da Konyaya post makamına gitmesi ile yerine kardeşi Murtaza Efendi gelmiştir Celalettin Çelebi dergâhların kapatıldığı 1924 tarihine kadar bu görevde kalmıştır Dergâhların kapatılması üzerine Vakıflar Genel Müdürlüğü 1933de Ali Bey Camisi yanındaki Mevlevihaneyi 100000 TL ya satmıştır Mevlevihaneyi alan kişi de Melevihanenin matbah-ı şerif dışında kalan kısımlarını yıktırmıştır Arta kalan kalıntıları da 2000 yılında Manisa Belediyesi yıkarak burasını bir park haline getirmiştir

Manisa Mevlevihanesi küçük bir tepe üzerine kesme ve moloz taş ile yer yer de yatay tuğlalardan yararlanılarak dikdörtgen planlı, 2760x2025 m ölçüsünde yapılmıştır Yapının köşelerinde kesme taşa, kemer ve tonozlarda tuğlaya, ana duvarlarda ise yığma moloz taş ile tuğlaya yer verilmiştir Pencerelerin lento ve sövelerinde kesme taş kullanılmıştır

Mevlevihanenin doğu ve güney cepheleri şehre bakmaktadır Güneybatıdan Mevlevihaneye yönelen yol yapının önce güney, sonra da batı cephelerini dolaştıktan sonra kuzeydeki giriş kapısına gelmektedir Buradaki cephe duvarı oldukça yüksek olup yapıyı ana bina ve sundurma olarak ikiye bölmektedir Böylece yapı daha kütlevi bir görünüm kazanmıştır Buradaki dışa açılan pencereler dikdörtgen ve sivri kemerlidir Doğu ve batı cepheleri birbirlerine benzemektedir Kuzeydeki giriş cephesinde kare kesitli dört direk ve doğu ile batı duvarları üzerinde 550x2025 m ölçüsünde bir sundurma bulunmaktadır Adeta bir portali andıran giriş bir niş görünümündedir Kapının üzerinde ve yanlarında fil gözü pencereler açılmıştır Dikdörtgen planlı Mevlevihanenin semahanesi-mescidi, mutrıp yeri, altı derviş hücresi, harem ve selamlığı, matbahı, kileri bulunuyordu Mevlevihanenin üzeri toprak damla örtülmüştür

Mevlevihanenin alt katı kapalı avlulu bir medrese planına benzemektedir Burada üzeri kubbeli kapalı bir orta avlu, köşelerde dört eyvanlı simetrik haçvari bir plan uygulanmıştır Kapıdan çapraz tonoz örtülü küçük bir giriş holü bulunmaktadır Bu holün batı ve doğusunda birer oda bulunmaktadır Buradaki güney odası mescit olarak kullanılmıştır Sivri kemer alınlıklı eyvanların üzeri beşik tonozlarla örtülü olup sivri kemerler üzerini orta avlunun kubbesi örtmektedir Aynı zamanda semahane olarak kullanılan orta avlu 720x720 m ölçüsünde kare planlıdır Bu avlunun etrafı yerden 050m yüksekliğinde bir setle çevrilmiştir Mescit 600x790 m ölçüsünde olup iki sıra pencerelerle içerisi aydınlatılmıştır Mescidin iki yanında birbirlerine simetrik köşe odaları yerleştirilmiştir

Mevlevihanenin ikinci katı güneye doğru açık “U” eklindedir Bu bölüm alt kattaki orta avlu, köşe odaları ve derviş hücrelerinin üzerinde bulunuyordu Mevlevihanenin içerisinde ve dışında bezeme elemanına rastlanmamıştır Bununla beraber 1693 tarihli şeri sicil kayıtlarında nakkaşa para ödendiği yazılıdır Buna dayanılarak o dönemde iç mekânın bezeli olduğu anlaşılmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Manisa Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)

Eski 11-04-2012   #10
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Manisa Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)



Manisa Kaleleri

Manisa Kalesi (Merkez)


Manisanın 3 km güneyinde Spil Dağının kuzey yamaçlarında, şehre hakim olan 350 m yüksekliğindeki Sandık Tepede bulunan Manisa Kalesinin ilk yapım tarihi bilinmemektedir Bu konuda bir kitabe ve kaynaklarda da yeterli bilgi bulunmamaktadır Bununla beraber kalenin şehri kuran Magnetler tarafından kurulduğu iddia edilmektedir Ayrıca Makedonya Kralı İskenderin burada bazı malzemelerini ve eşyalarını koruduğu da ileri sürülmüştür Ancak, bu iddialar kesinlik kazanamamıştır

Günümüze kalıntıları gelen kalenin Bizans döneminde, Bizans İmparatoru IIIJDucas tarafından 1222 yılında yaptırdığı bilinmektedir Bizans döneminde yapılan bu kaleyi Saruhanoğulları ve Osmanlılar da kullanmış, zaman zaman da onarmışlardır

Manisa Kalesi iç ve dış kale olmak üzere iki bölümden meydana gelmiştir İç Kale 1700 m uzunluğunda olup, kuzeyinde 13 burcu vardı Dış kalenin ise duvarları oldukça geniş bir alanı kaplıyor ve uzunluğu 45 kmyi buluyordu Kale duvarları şehre hakim bir konumda katlar halinde idi Ayrıca kalenin kuzey yönden şehre açılan demir bir kapısı bulunuyordu Yapımında kesme, moloz taşların yanı sıra antik parçalar da kullanılmıştır Osmanlı döneminde Fatih Sultan Mehmet kale içerisine cami, iki su sarnıcı, 30a yakın ev ve depolar yaptırmıştır

Günümüze bu kaleden yalnızca duvar kalıntıları gelebilmiştir

Yoğurtçu Kale (Merkez)


Manisa il merkezi Muradiye Beldesi, Uzunburun Köyünde bulunan kaleye halk tarafından Yoğurtçu Kalesi ismi yakıştırılmıştır Bu ismin verilmesinin nedeni bilinmemektedir

Kale, son Bizans döneminde, XIIIyüzyılda karakol kalesi niteliğinde, stratejik bir noktaya yapılmıştır
Kesme taş ve moloz taştan yapılan kalenin planını çıkarmak mümkün olamamıştır Günümüze çok az sur duvarları ile bir burç parçası gelebilmiştir Buna dayanılarak da kalenin kareye yakın planda olduğu sanılmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Manisa Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)

Eski 11-04-2012   #11
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Manisa Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)



Manisa Müzeleri

Manisa Arkeoloji Müzesi (Merkez)


Manisa ve çevresinin arkeoloji yönünden son derece zengin olmasından ötürü, ilk defa Manisada bir müze kurulması 1934 yılında düşünülmüştür O zamanki Halkevinin çabaları Manisada görevli öğretmen ve diğer gönüllü kişiler yöreden eser toplamaya başlamışlardır Vali Murat Germenin önderliğinde Sultan IIIMurat tarafından yaptırılan Manisa Muradiye Külliyesinin medresesi 1935 yılında restore edilerek toplanan eserler buraya taşınmıştır Başlangıçta depo şeklinde olan medrese, 1943 yılında Manisa Müzesi olarak ziyarete açılmıştır Müze Müdürlüğüne Halkevi Tarih ve Müze Şubesi başkanı Vahit Armağan getirilmiştir Bundan sonra Muradiye Medresesi 1958-1962 yıllarında ziyarete kapatılarak Vakıflar Genel Müdürlüğünce onarımına başlanmış ve bu onarım YMimar Süreyya Yücel tarafından yapılmıştır Onarım tamamlandıktan sonra Müze yeniden düzenlenmiş, külliyenin imarethane bölümü de müzeye katılmıştır

Manisa Arkeoloji Müzesi, arkeoloji ve etnoğrafya eserleri olmak üzere iki bölüm halindedir Arkeolojik eserler külliyenin imarethanesinde, etnoğrafik eserler de medrese kısmında teşhir edilmiştir


Müzenin arkeolojik eserler bölümünde Lydia Bölgesindeki höyük yerleşmeleri, Philadelphia (Alaşehir), Thyatira (Akhisar), İulia-Gordos (Gördes), Apollonis (Mecidiyehisar), Magnesia ad Sipylum (Manisa), Attalia (Selçuklu-Akhisar), Daldis (Kemer-Salihli), Tabala (Yurbaşı-Kula), Maioneia (Meye-Kula) gibi antik şehirlerden getirilmiş olan eserler sergilenmiştir Müzede bu eserlerin yardımıyla Tunç Çağı ile Bizans dönemi arasındaki dönemler kronolojik bir şekilde teşhir edilmiştir Bunların yanı sıra Kyble, Athena, Aphrodite, genç kız, genç atlet heykelleri, Meryem-İsa, Cebrail ve Mikailin mermer rölyefleri; Sardesteki tonozlu mezardan getirilen tavus kuşlu mezar freski, gümüş İncil muhafazası, çeşitli kandiller müzenin başlıca eserleri arasında gelmektedir Ayrıca Prehistorik, Arkaik, Klasik, Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerine tarihlenen altın mücevherler, bronz figürinler, fildişi saç tokaları gibi küçük buluntular da onları tamamlamaktadır


Sardeste 1957 yılında başlayan ve günümüzde de devam eden kazılarda ortaya çıkarılan çeşitli buluntular, sinagog mozaikleri, kitabeler, steller ve mil taşları da bulunmaktadır25000 yıl öncesinde yaşamış olan insan fosil ayak izleri, Prehistorik Çağlarda ve Tunç Çağında ölü gömme kültüne ilişkin örnekler, keramikler, rytonlar, mermer idoller, Klozomenaiden getirilen pişmiş topraktan lahitler ve Miken dönemi eserleri de sergilenmektedir

Müzenin etnoğrafya bölümünde Manisa Ulu Cami minberinin ahşap kapı kanatları, XVIyüzyıl çinileri, XVII-XVIIIyüzyıla ait çeşitli yazmalar, kesici ve delici silahlar ile yöresel etnoğrafik eserler bulunmaktadır

Saruhan Bey Mahallesi, Murat Caddesi No:107
Tel : (0236) 231 10 71
Faks : (0236) 232 00 62

Salihli Müzesi (Salihli)

Manisa Salihli ilçesinde, Kültür Bakanlığının açmış olduğu Kültür Merkezinin bir salonu “Salihli Müzesi” olarak düzenlenmiştir

Müzede Sardes kazılarında bulunan ve Salihli çevresinden toplanan, Manisa Müzesinde sergilenen eserlerin açıklaması fotoğraf ve haritalarla burada yapılmaktadır Ayrıca müzede bir de Kybele köşesi düzenlenmiştir

Müzenin etnoğrafya bölümünde ise yöresel halk sanatlarını yansıtan etnoğrafik malzemeye, giyim kuşam örneklerine ve silahlara yer verilmiştir

Kültür Merkezi Salihli
Tel : (0236) 714 10 13

Kenan Evren Etnoğrafya Müzesi (Kula)

Manisa Kula ilçesinde, Kula Belediyesi tarafından 7Cumhurbaşkanı Kenan Evrenin doğduğu iki katlı ev, Kenan Evren Etnoğrafya Müzesi olarak düzenlenmiş ve 23 Kasım 1985te ziyarete açılmıştır

Ege yöresi evlerinden olan bu ev, zemin ile birlikte iki katlı olup, moloz taştan yapılmıştır Evin ön cephesinden doğrudan doğruya bir salona girilmektedir Salonun iki tarafında ikişer oda bulunmaktadır Bunlar yatak odası ve oturma mekânı olarak düzenlenmiştir Salonun sağ köşesinden inilen bodrumda tarihi Kula halıları ile eski Kula evlerini yansıtan panolar sergilenmiştir

Müzede Kulanın tarihi geçmişi anlatıldıktan sonra, Kenan Evrenin ve ailesinin resimleri sergilenmektedir Bunların yanı sıra günlük kullanım eşyaları, bakır ibrik, tepsi, sini gibi mutfak eşyaları ile porselen tabaklara, duvar aynalarına ve yöresel giysilere de yer verilmiştir

Akgün Mahallesi 86Sokak No:3 Kula
Tel : (0236) 816 70 00
Fax: (0236) 816 70 02

Alıntı Yaparak Cevapla

Manisa Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)

Eski 11-04-2012   #12
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Manisa Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)



Manisa Anıtları

Atatürk Anıtı (Merkez)

Manisa il merkezinde Vilayetin önünde bulunan Atatürk Anıtı Heykeltıraş Hüseyin Özkan tarafından yapılmıştır

Anıt yüksek bir kaide üzerinde olup Atatürk sivil giysiler içerisinde tasvir edilmiştir Heykelin kaidesinde gençliği ve orduyu simgeleyen figürlere yer verilmiştir

Saruhan Bey Anıtı (Merkez)

Manisa Muradiye Camisinin batısındaki meydanda Saruhan Beyin Türbesinin yanında heykeli bulunmaktadır

Heykel dikdörtgen mermer bir kaide üzerinde ayakta Saruhan Bey tasvir edilmiştir Burada yerel giysileri içerisinde Saruhan Bey sağ ayağını ileri atarak yürür vaziyette olup sağ elini de göğsü üzerine kaldırmış durumdadır Kaide üzerindeki plâkette de Saruhan Beyin kişiliğini belirten bir yazı bulunmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Manisa Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)

Eski 11-04-2012   #13
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Manisa Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)



Manisa Sivil Mimari Örnekleri


Manisa sivil mimarisi Spil Dağının kuzey etekleri ile Gediz Irmağına kadar uzanan ovada hafif eğimli bir alanda yer almaktadır Kaynaklarda bu evlerin bahçe içerisinde iki katlı olduğu yazılıdır Bağlık ve bahçelik içerisindeki bu evlerden ötürü şehre Bahçekent ismi de verilmiştir XVIyüzyılda Manisaya gelen Kâtip Çelebi Cihannüma isimli eserinde bu evlerle ilgili bilgi vermektedir Ona göre şehrin her yanının bostanlık, bağlık ve bahçelik olduğu, halkın yaz aylarında bağlara gittiği yazılıdır Evliya Çelebi de Manisanın şaşılacak derecede mamur olduğuna değinmiştir:
"Kalenin bulunduğu puslu dağın eteğinde, doğudan batıya, Bursa şehri gibi kurulmuş müzeyyen bir şehirdir 6660 kadar güzel evlerden meydana gelmiş, tamamı 60 mahalledir Büyük saraylar ile süslü şehir baştan başa kiremit ile örtülü güzel ve temiz altlı üstlü iki katlı evlerle hoş görünümlüdür Bunlar birbiri üzerine Kale Dağına yapışmış hanelerdir Yüzleri baştan başa pencere balkon olan evler kuzey taraftaki ovada akan Gediz Nehrine bakar


Kurtuluş Savaşı sırasında Manisa Yunan işgaline uğramış ve Yunanlılar çekilirken şehri yakmışlardır Bu yüzden de Manisa evleri ile ilgili örnekler il merkezinde günümüze gelememiştir 1922 yılında yapılan bu yangından sonra şehir yeniden yapılırken o dönemin belediyesi eski evleri örnek alarak üç ev yaptırmıştır

Bununla beraber Manisa evleri tek katlı veya hanaylı denilen iki katlı taş avlulu yapılardır Bunlar dar ve çıkmaz sokakların iki yanına sıralanmıştır Yüksek avlu duvarları ile sokaktan ayrılan bu yapıların biri küçük, diğeri büyük olmak üzere iki kapıları bulunuyordu Bunlardan büyük kapılar at arabalarının veya develerin geçebileceği büyüklükte idi Evlerin avlusu taş olup, çoğu kez buraya bir de çeşme yerleştirilmiştir Avluya bakan hayat denilen büyük ve önü açık odalar çıkmalı olup, içerisinde yüklükler, dolaplar, raflar, sedirler ve kafesli pencereleri bulunuyordu


İki katlı evlerde ortada bir sofa bunun iki yanında da odalar sıralanmıştır Türk sivil mimarisinde Karnıyarık olarak isimlendirilen bu tür yapıların sıra halinde dışarıya açılmış dikdörtgen söveli pencereleri ve demir kepenkleri bulunuyordu

Manisa halkı yaz aylarında bağlara göç ettiğinden bağ tipi evler yörede özellik kazanmıştır Bu evler taşlıklı olup, bazıları üst üste iki odadan meydana gelmiştir Bunlara kule tipi evler ismi verilmiştir Bağ evlerinde demir kepenkler pencerelerde kullanılmış, evlerin içerisine de fırınlar konulmuştur

Manisa il merkezi dışında Akhisar, Soma, Kula ve Kırkağaçta özgün Türk evleri ile karşılaşılmaktadır

Manisanın Kula ilçesi özgün yapıları ile günümüze ulaşmış ender yerleşim alanlarından birisidir Kuşla Arnavut kaldırımı döşeli sokakları, bahçeleri, taş döşeli avlulu evleriyle doğa ile sivil mimarinin bütünleştiği bir merkezdir Kula evlerinde özellikle açık sofalar, avlular, dışarı açılan kafesli çıkmaları, alçı kafa pencereleri, pencereleri, tavanları, nakışlı dolapları, alçı veya ahşap ocakları ve sekileri ile eski Türk evlerinin tüm özelliklerini yansıtmaktadır


Kapalı bir yaşamın egemen olduğu Kula evler oldukça yüksek sağır duvarlarla sokaktan ayrılmıştır Çoğunlukla bu evler bahçe ve bağlar arasına serpiştirilmiştir Kara ikliminin yörede egemen olmasından ötürü de kışların soğuk, yazların sıcak ve kurak geçmesi sivil mimariyi de etkilemiştir Bu nedenle evlerin ana duvarları 50-100 cm kalınlığında sıcağa ve soğuğa karşı korunaklı olarak yapılmıştır Evler kuzey-güney yönünde yapılmış ve bu yüzden de İmbat rüzgârlarından yararlanılmıştır

Kulanın bulunduğu bölge volkanik olduğundan yapılarda taş kullanılmıştır Bu taşlar değişik olarak sivil mimariye yansımıştır Örneğin; sokaklardaki Arnavut kaldırımları kayrak taşından, evlerin bölme duvarları ile bacaları köfeki taşından, zemin katları ve avlular koyu kurşuni kayrak taşından yapılmıştır Evlerin temelleri ve ana duvarları volkanik sert bir taş olan karataştan, köşeler de aynı şekilde karataştan örülmüştür Ahşap hatıllarla güçlendirilen duvarlar çoğu kez de samanlı çamur veya kireç taşı ile sıvanmıştır Ahşap malzeme daha çok üst katlarda kullanılmıştır Döşemelerde, duvarlarda, çatıda çoğunlukla kavak ağacı, ince işlemelerde ise sarıçam doğramalar kullanılmıştır


Kula evleri iki veya üç katlıdır Bazı evlerde odunluk, buğday ambarları, kilerler alt katlarda yer almıştır Ayrıca birkaç bölümlü bodrumdan da depo olarak yararlanılmıştır Evlerin üst katı genellikle dışa taşırılmış ve mekânlar genişletilmiştir Bunun bir nedeni de bu çıkmaların dar sokaklarda gölgelik görevini de üstlenmeleridir Evlerin cephe görünümlerinde kafesli köşkler, balkon biçimli çıkmalar bulunmakta ve bunların hepsini de geniş kaplamalı saçaklar örtmektedir

Evlerin avlu kapıları sarıçamdan ve kabaralı olarak yapılmıştır Bu evler dış sofalı, iç sofalı ve orta sofalı plan düzenindedir Dış sofalı evlerde avludan ahşap basamaklarla üst kata çıkılmaktadır Ev halkının yaşamını geçirdiği bu katın önü, parmaklıklı veya kafesli olup, Türk mimarisindeki hayatı oluşturmaktadır İç sofalı evlerde sofa ve eyvan aynı eksen üzerinde olup, odalar sofalar boyunca sıralanmıştır Evlerin odaları bağımsız yaşam birimleri ile düzenlenmiştir Bu odalar oturma, yatma, yemek yemek için her türlü öğeyi içerisinde toplamıştır Bu odalarda yüklükler, dolaplar ve gusülhaneler de bulunmaktadır Odaların kapıları tek kanatlı olup, önlerinde eşiklikler vardır Odalardan başoda bezemeli, diğerleri çoğunlukla sadedir Odaların tümüne ocak konulmuştur Dışa açılan pencereler çift kanatlı olup, bazılarının önünde yarıya kadar, bazılarında da tümünü ahşap parmaklıklar ve kafesler örtmektedir Bunların üzerindeki alçı vitraylı, geometrik motifli kafa pencereleri ise yüksek tavanlı odaların aydınlanmasında rol oynamaktadır


Kula evlerinde ahşap başlıca süsleme malzemesidir Özellikle tavanlarda çıtakâri süsleme ile “S” ve “C” kıvrımları yapılmış, bunun dışındaki alanlar geometrik şekiller de tavanları kaplamıştır Ayrıca tavan göbekleri değişik formlarda kullanılmıştır Dolapların üzerinde ahşap üzerine oyma ve ajur teknikleri kullanılmış ve bu teknikte geometrik ve bitkisel bezemeler yapılmıştır İlçedeki Beyoğlu ve Külkömür, Keleşler ile Tamburacılar evinde görüldüğü gibi ocak davlumbazlarına önem verilmiş ve bunlar bitkisel süsleme ile bezenmiştir Merdiven babaları birer heykel görünümündedir Yekbare ağaçtan oyularak meydana getirilen merdiven babalarının en iyi örnekleri Hacı Recepler, Beyoğlu, Boyacılar ve Zabunlar evlerinde görülmektedir Kulanın dış sofalı evlerindeki hayat ve odalarda çoğu kez gövdesi ile başlığı yekpare olan sütun başlıklarına yer verilmiştir Ayrıca saçak kornişleri de ajur tekniğinde bitkisel bezeme ile süslenmiştir


Ahşap malzemelerde kapı tokmakları, halkalar, dolap rozetleri maden işçiliğinin en güzel örnekleri olarak görülmektedir Evlerin bazılarında ahşap ve sıva üzerine kalem işleri de yapılmıştır Ancak, bu tür kalem işleri Kulada çok fazla yaygın olmayıp, XIXyüzyılın ikinci yarısına tarihlendirilen Beyoğlu evi ile Akgün Mahallesindeki 17 nolu evin bağdadi saçak kaplamalarında görülmektedir

Kula evleri çoğunlukla XVIII-XIXyüzyıllara tarihlendirilmekte olup, bunlar koruma altına alınmıştır Kulada tarihi bilinen evlerin en eskisi 1807 yılında yapılmış olan Boyacılar evidir Beyazoğlu evi 1860, Akgün Mahallesi 31 nolu ev 1866, Kurşunlu Cami Meydanındaki 2 nolu ev de 1902 tarihlidir Kula evlerinin büyük çoğunluğu XVI Ve XVIIyüzyıldan beri kullanılan dış sofalı plan tipini sürdürmüştür Kula evlerinden günümüze gelen belli başlı örnekler arasında; Akgün Mahallesindeki Külkömür Evi, Bozerler Evi; Zaferiye Mahallesinde Beyoğlu Evi, Küçük Göldeliler Evi, Beyazoğlu Evi, Kızılkaya Mahallesinde Hacı Recepler Evi bulunmaktadır


Manisanın ilçesi Somanın Yunan işgali sırasında bir bölümü yanmıştır Yanan doğu kısmı dışında kalan mahallelerdeki evler ve sokaklar XII-XVIII Yüzyıl sivil mimari geleneğini sürdüren örneklerdir Bunlar iki katlı olup yazlık ve kışlık bölümleri bulunmaktadır

Darkale evlerinin en büyük özelliği de çoğunlukla set üzerinde yapılmış olmalarıdır Bu evler çok fazla bir değişikliğe uğramadan günümüze gelebilmiştir İki katlı evlerde odalar sofaların iki yanına sıralanmıştır Ayrıca Darkale sokaklarındaki dükkânların ahşap kepenkli görünümleri de bozulmadan günümüze gelebilmiştir

Alıntı Yaparak Cevapla

Manisa Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)

Eski 11-04-2012   #14
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Manisa Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)



Manisa Sarayı (Saray-ı Amire)

Manisada Saruhan Beyliğinin kurucusu Saruhan Bey 1313 yılında kenti ele geçirdikten sonra burasını beyliğin başkenti yapmıştır Bu durum Yıldırım Beyazıtın Manisayı 1390 yılında Osmanlı topraklarına katmasına kadar devam etmiştir Yıldırım Beyazıtın Ankara Savaşında (1402) Timura yenilmesinden sonra Saruhan Beyliği diğer beylikler gibi bağımsızlığını bir süre daha devam ettirmiş ve Çelebi Sultan Mehmet tarafından 1410da ikinci kez Osmanlı topraklarına katılmıştır

Saruhan Beyliği ve Osmanlı döneminde Manisa önemli bir merkez olmuştur Şehirde birçok eserler yapılmış ve bunların başında da Manisa Sarayı (Saray-ı Amire) gelmiştir Günümüze gelemeyen Manisa Sarayı oldukça geniş bir alana yayılmıştı Bugünkü konumu ile Hatuniye Külliyesinin bulunduğu yerden başlayarak istasyona, Atatürk Bulvarına ve batıda da Cumhuriyet Caddesinin bulunduğu 56 dönümlük bir alan içerisinde bulunuyordu Çağatay Uluçaydan öğrenildiğine göre; sarayın bulunduğu alanda Saruhan Beyine ait köşk, çevresinde dört bölümlü odalar, üç hamam ve dört dönümlük bir bölümü kaplayan Saraçlar Odası, beş dönümlük Yeniçeriler Odası, sekiz dönümlük bahçeler ve ahırlar ile saraydaki görevlilerin yaşadıkları yerler vardı

Osmanlı döneminde Sultan II Muratın yeniden yaptırdığı, Fatih Sultan Mehmetin genişlettiği bu sarayın 1445 yılında da en geniş konumuna ulaştığı kaynaklardan öğrenilmektedir Kâtip Çelebinin Cihannümasında bu saray ile ilgili bilgiler bulunmaktadır:

“…ve Saray-ı Şehzadegân şark ve şimal canibinde haid şimal saray ki kapıları ol canibedir Önü vasi meydandır Kuzey-doğu tarafından duvarlarla çevrili şehzadeler sarayı vardır ki bu sarayın kapıları kuzey tarafında olup, ön tarafı geniş bir meydandır”

Evliya Çelebi de 1671-1672 yıllarında geldiği Manisada, bu saraydan söz etmektedir:

”Şehrin aşağı şimal canibinde sahray-ı lâlezarda vaki olmuştur Canibi erbaası kale gibi tuğladan mebni car köşe bir binayı metindir Ve canibi garba nazır bir tahta kapusu vardır Dairenmedar cürmü 3300 adımdır Ve asıtane tarafından bostancıbaşı ve 200 sarı külahlı bostancıları vardır Daima bu bağı iremi tımar idüp anda olan selef mülüklerin halice ve havayice ve altın ve gümüş makulesi envai ve simüzer hüleleri ve fıskiye ve kadehleri ve gayri emanetlerin kurşunların ve mutâlla âlemlerin göz edüp bu bağ irem zatı tamir ve temrinle mukayyet olurlar ve mâhsulâtın bedel mesarif Asıtanede terkecibaşıya irsal cizyedendir Bu cavzaı ve hadikai bağı cinan ile hıyaban yeridir Kim adam maksurelerinde meka ettikte şukufesinin rayihai tayyibesinden alemin dimağı muattar olur Ve cenabı bari ruyı arzda sunun isar için ne kadar kere yüz bin elvan nebatı kiyahat es haratı hoş bu halketmiş ise de cümlesi bu gaytanı iremzatta mevcuttur Ve selef ukalaların bu bağı sadrenci naksi terhedüp alettertip cırpı ile yüz bin şeceratı müsbiratı ve gayrı dirahtı çınarları ve kavak ve servi ve bıdı ve sernigünları ve gûnagûn şererei Tayyibeleri diküp saf saf alettertip dizülüp duru Böyle bir sayedar ve koyah hıyaban hadikai sultandır”

Nusret Köklü bu sarayla ilgili bilgiler vermektedir:

“Şehrin kuzey tarafındaki düzlükte, lâle bahçelerindendir Dört bir tarafı tuğladan yapılmış, dört köşeli kale gibi sağlam bir yapıdır Batı tarafına bakan bir tahta kapısı vardır Çepeçevre cürmü 3000 adımdır İstanbuldan gönderilen bostancıbaşı ve 200 sarı külahlı bostancılar bu bahçeyi daima tımar ederler Ayrıca burada oturan eski padişahların ihtiyaçları için kullanılan altın, gümüş takımlar ve altın gümüş kaplamalı çeşme, fıskiye ve kadehler de onların idaresi altındadır Bütün kaleleri, binaları, kurşunları ve yaldızlı alemleri gözeterek bu cennet bahçenin tamir ve onarımı ile de alakadar olurlar Mahsullerden elde edilen kazancı İstanbulda terekecibaşıya gönderirler Senevi 700 akçe mahsulünden hâsıl olur Neferlerin vazifeleri bunları toplamaktır Duvarlarla çevrili bu bahçe öyle ağaçlarla dolu bir yerdir ki çiçeklerin güzel kokuları burada oturan insanların iliklerine siner Dünyayı yaratan Allahın kudretini göstermesi için var ettiği yüz bin çeşitten fazla çiçekli bitkilerin hepsi de bu cennete eş olarak yapılan bahçede mevcuttur Evvelce burada hizmet gören meraklılar bu bahçeyi tarhlarla süsleyip yüz binlerce çeşit çubuk ve meyve fidanını ayrıca çınar, kavak, servi ve salkım söğüt ağaçlarını ve renk renk kokulu çiçek fidanlarını sıra sıra dikip yetiştirmişlerdir Burası işte böyle bol ağaçlıklı, gölgelik ve duvarlarla bahçeler sultanıdır ki ne kadar methetsek sözlerimiz yine eksik kalır”

Toprkapı Sarayı Müzesinde bulunan Şemailnâme-i Ali Osmanda yer alan Manisa minyatürü bu sarayın XVIIIyüzyıldaki durumunu göstermektedir Buna dayanılarak da sarayın ortada büyük bir kapısı bulunan revaklardan avlusuna girildiği görülmektedir Birinci avlıda üç kuleli bir köşk ve avlunun sağ tarafında üstü tonoz, kapısı kemerli ve önünde küçük bir bahçesi olan bir köşk görülmektedir Sarayın giriş kapısı karşısında on altı köşeli, kubbeli bir yapı görülmektedir Buradan sarayın diğer bölümlerine geçilmektedir Soldaki avluda ise, sokak ile bağlantılı yüksek duvarlı bir yapı vardır Sokak yönündeki kapının üzerinde küçük bir kasır olduğu da bu minyatürden anlaşılmaktadır

Manisa Sarayının görkemli yaşantısı Sultan IIIMehmet ile birlikte son bulmuştur Bu dönemde şehzadelerin İstanbul dışında yaşamaları yasaklanınca da Manisa Sarayı özelliğini yitirmiştir Bundan sonra saray harap olmaya başlamıştır Zaman zaman yapılan küçük tamirlerle ayakta tutulmaya çalışılmış ve son onarımını Mutasarrıf Galip Paşa 1901 yılında yaptırmıştır Bu arada Sultan IIAbdülhamit de Anadoludaki diğer vilayetlere gönderdiği saatlerden birisini de Manisa Sarayının köşk kulesine koydurmuştur

Kurtuluş Savaşı sırasında sarayın ahşap kısımları tamamen yanmış, yalnızca kâgir kısımları ayakta kalmıştır Cumhuriyet döneminde sarayın eski haline getirilmesi için çalışılmış ancak, başarılı olunamamıştır Halkevi binası bu sarayın temelleri üzerine yapılmıştır Günümüzde Manisada bu sarayla ilgili hiçbir iz kalmamıştır

Alıntı Yaparak Cevapla

Manisa Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)

Eski 11-04-2012   #15
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Manisa Tanıtımı (Nasıl Gidilir Ne Yenir Ne İçilir)



Manisa İmaretleri

Sultan Camisi İmareti (Merkez)

Manisa Sultan Camisi yapı topluluğu imaret, sıbyan mektebi, hankah ve iki medreseden meydana gelmiştir Yapı topluluğunu Yavuz Sultan Selimin eşi Ayşe Hafsa Sultan 1522 yılında yaptırmıştır

İmaret, caminin batısında bulunuyordu Kesme taş ve tuğladan yapılmış olan imaret dikdörtgen planlı idi İmaretin yemek yenilecek bir mekânı, odunluğu, mutfağı helâları ve su deposu bulunuyordu Bu yapı topluluğunun yanında bir de hankâh bulunuyordu Her iki yapıda yıkılmış, günümüze gelememiştir Yakın tarihlerde burada yapılan yüzey araştırması ve temel kazısında imaretin ve hankahın temel kalıntıları ortaya çıkarılmıştır

Muradiye İmareti (Merkez)

Manisa Saruhan Mahallesindeki Muradiye Külliyesi, şehre hâkim Spil Dağı eteklerinde yapılmıştır Yapı topluluğu cami, medrese, imaret, dükkanlar ve XIXyüzyılda bunlara eklenen bir kütüphaneden meydana gelmiştir Muradiye Külliyesi Sultan IIIMurat (1546-1595) tarafından 1583-1585 yılları arasında yapılmıştır Yapı topluluğunun doğusunda bulunan imaretin yapımı ise 1585 yılında tamamlanmıştır

İmaretin planı yanındaki medreseye benzemektedir Yapı 4550x3720 m ölçüsünde dikdörtgen planlıdır İmaretin ortasında kare bir avlu ve bunun dört yanını revaklar çevirmektedir Revakları taşıyan sütunlar baklava başlıklı ve ince narin görünümlüdür Revakların arkasında avluyu “U” şeklinde çeviren mutfaklar, yemekhane ve depolar sıralanmıştır Bunların üzerleri de tuğladan, aydınlık fenerli sekizgen kasnaklı kubbelerle örtülmüştür

İmaretin kuzey cephesine ve yapıya bitişik olarak basık tuğla tonozlu on bir dükkân eklenmiştir Bunlardan sekiz tanesi imaretin kuzey duvarına bitişik olup üç tanesi de medrese ile imaret arasında kalan avlunun önünde sıralanmıştır

Günümüzde imaretin bir bölümü medrese ile birlikte Manisa Müzesinin arkeoloji bölümü olarak kullanılmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.