Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Ülke & Şehirler > Türkiye

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
genel, konya, tanitimi

Konya Genel Tanitimi

Eski 11-04-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Konya Genel Tanitimi



Konya Genel Bilgi





Topraklarının büyük bir bölümü İç Anadolu Bölgesinde, bir bölümü de Akdeniz Bölgesinde bulunan Konya, Türkiyenin yüzölçümü itibari ile en büyük ilidir Konyanın doğusunda Niğde, güneyinde İçel ve Antalya, batısında Isparta ve Afyonkarahisar, kuzeybatısında Eskişehir, kuzeyinde de Ankara illeri yer almaktadır Anadolunun orta kesiminde yer alan il toprakları bir plato görünümündedir Bu platonun kuzey kısmında yer alan ve doğu-batı doğrultusunda uzanan Bozdağların üzerindeki tepeler farklı yükseklikte olup, bunların en yükseği Karadağ Tepe (1919 m)dir Bu tepeler arasında da yer yer geçitler bulunmaktadır Kuzeyden güneye doğru uzanan Sultan Dağları (2169 m), Aladağlar (2339 m), Loras Dağı (2040 m) ve Eşenler Dağı (1951 m) ilin batısını engebelendirir Toros dağlarının sınırladığı Geyik Dağı (3130 m), Bolkar Dağları (3134 m), Aydos Dağları (3240 m) ilin güneyindeki başlıca engebelerdir Konyada Karapınar Ovasının güneyinde Karacadağ (2025 m), güneybatıdaki Erenler Dağı (2319 m), batıdaki Takkeli Dağı (1400 m) diğer volkanik kütlelerdir



Konya ili, doğal açıdan kuzeyinde Haymana platosu, kuzeydoğuda Cihanbeyli Platosu ve Tuz Gölüne, batısında Beyşehir Gölüne ve Akşehir Gölüne, güneyinde Sultan Dağlarından başlayan Karaman ilinin güneyine kadar devam eden, Toros yayının iç yamaçları önünde bir fay hattı boyunca oluşmuş volkanik dağlara, doğusunda ise Obruk platosuna kadar uzanmaktadır Volkanik dağların dışında, Karapınar yakınlarında kül konilerine rastlanır Bunlar genç volkanik faaliyetler sonucunda oluşturulmuş küçük konilerdir Konyanın ormanları ve su kaynaklarının büyük bölümü buradaki yükseltilerde yer almaktadır Bölgenin güneyindeki kireç taşlarından oluşmuş yükseltilerin bulunduğu yerlerde mağaralar oluşmuştur Bunlardan Çamlık mağaralar ve Seydişehirde bulunan Tınaztepe mağarası , en önemlileridir

Güneyden kuzeye, batıdan doğuya doğru alçalan Konyanın büyük bir bölümünü oluşturan platolar bulunmaktadır Ortalama yükseklikleri 1000 mye ulaşan, geniş düzlüklerden oluşan Cihanbeyli ve Obruk platoları bunların en önemlileridir Obruk platosunda kireç taşı tabakaları üzerinde gelişmiş karstik şekillerden olan obruklara rastlandığından, plato bu isimle anılmıştır Bu obrukların en büyüğü Kızören obruğudur Konyanın kuzeydoğusunda yer alan Kızören obruğu kireç taşlarının çözülmesi ile oluşmuştur Ayrıca obruk içerisine suların dolması ile aynı ismi alan bir de göl oluşmuştur Obruk platosu yörenin en çukur yeri olan Tuz Gölü ile Konya ve Ereğli ovalarını birbirinden ayıran bir eşik görünümündedir İlin kuzeyinde, Tuz Gölünün batısında Cihanbeyli platosu yer almakta olup, genel olarak kireçtaşı tabakaları ile kaplıdır Bu plato akarsular tarafından az parçalanmış dalgalı bir yüzeye sahiptir



Konya platolarından sonra en fazla alanı kaplayan ovalar genellikle buradaki bir gölün ortadan kalkması veya göl tabanındaki alüvyonların birikmesinden ötürü ortaya çıkmıştır Obruk platosunun kuzeyindeki çukur alanda Tuz Gölü, güneydeki Hotamış bataklığı ile İvriz bataklıkları burada oluşan eski göl kalıntılarıdır

Konya ve Ereğli ovaları ilin en geniş ovalarıdır Bu ovalar Konya ve Ereğli arasında geniş düzlükler şeklinde uzanırlar Konya ili bu ovaların batı ucunda kurulmuştur Çumra, Karapınar ovaları ile Bozdağların kuzeyinde yer alan Altınekin, Sarayönü ve Kadınhanı ovaları ilin başlıca ovalarıdır Bu ovalar dışında; Beyşehir ovası, Seydişehir ovası, Doğanhisar ovası ile Yukarı Sakarya ovalarının güney ucunu oluşturan Yunak ve Akgöl ovaları bulunmaktadır

Konya ili sınırları içerisinde daha çok mevsimlik ve sel rejimli akarsular yer alır Buradaki akarsuların boyları kısadır Konya ilinin geniş sahaları, kapalı havza olması sebebiyle akarsular ova tabanlarındaki bataklıklarda kaybolur Bölgedeki akarsular kar ve yağmur suları ile beslenirler Konyadaki yağış rejimi düzensiz olduğu için bu akarsuların rejimi de düzensizdir Bir çoğu, yaz aylarında kururlar; ancak ilkbahar ve yaz aylarında kısa süreli sağanak yağışlar ile sel baskınlarına sebep olabilmektedir Konyada akarsuların su toplama havzaları farklı yönlere akış gösterirler Bunlardan Yukarı Sakarya Nehrine ulaşan Gökpınar Deresi ile Karadenize, Göksu Nehrinin kuzey kolu olan Hadim Çayı, Manavgat Nehrinin yukarı havzası çevresindeki dere ve çaylar açık havza niteliğinde olup sularını Akdenize ulaştırırlar



Bu akarsulardan Tuz Gölü, Çavuşçu Gölü, Beyşehir Gölü, Ereğli Ovasındaki Akgöl, Hotamış Bataklığı çevresindeki yükseltilerden kaynağını alan dereler ise, kapalı havza şeklindeki bu alanlara dökülürler İlin güneyindeki kapalı havzanın merkezinde Konya ve Ereğli ovalarında kuraklık nedeniyle göl oluşmaz ve buradaki yükseltilerden kaynağını alan dereler ovada kaybolurlar

Konyada yer alan en büyük ve en önemli akarsu Çarşamba Suyudur Kaynağını Bozkır ilçesindeki yükseltilerden aldıktan sonra Beyşehir Gölünün ayağı ile birleşerek Çumra Ovası sular Çarşamba Suyu üzerinde, sel sularını önlemek ve sulama amaçlı Apa Barajı kurulmuştur Konya ilinde Meram Çayı, Sille Deresi, May Deresi, İvriz, Bolasan, Çiğil, Doğanhisar İnsuyu, Göksu, Adıyan, Engilli, Çavuşköy, Karasu Çayları da diğer önemli akarsulardandır Şehrin içme ve kullanma suyu olarak kullanılan Hatıp, Çayırbağı, Mukbil ve Dutlu Suyu ve Hotamış Bataklığı çevresindeki çeşitli su kaynakları da bulunmaktadır



Konya ili sınırları içerisinde bir çok tabii göl ve bataklık bulunmaktadır Bunların bazılarının suları acı ve tuzlu, bazılarının da tatlıdır Bu göller oluşum yönünden de birbirinden farklı özellikler gösterirler

Kapalı bir havzanın merkezindeki Tuz Gölü Türkiyenin yüzölçümü olarak ikinci büyük gölüdür Yaz aylarında buharlaşma nedeniyle küçülen gölün derinliği 12 m civarında olup, kuruyan kesimlerde oluşan tuz tortulları Türkiyenin tuz gereksinimini karşılamaktadır
Konya-Isparta sınırı üzerinde, Konyanın batısında yer alan Beyşehir Gölü, Türkiyenin 3 büyük gölüdür Aynı zamanda en büyük tatlı su gölüdür Tektonik-Karstik olaylardan oluşan Beyşehir Gölü, aynı zamanda Türkiyenin en önemli milli parklarından biridir Su ürünleri açısından ekonomik değeri yüksek olan Gölün iki plajı, 22 adası ve pek çok kayalığı bulunmaktadır Göl Ornitolojik bakımdan önemli bir kuş üreme, barınma, beslenme ve konaklama merkezidir Tektonik olaylardan oluşan, Konyanın kuzey batısında, Konya-Afyonkarahisar il sınırında yer alan Akşehir Gölünün suyu tatlıdır Sulama suyu olarak kullanılmakta olup kamış üretimi de yapılan göl, su ürünleri açısından ilin ekonomisinde önemli yer almaktadır



Konyanın tektonik oluşumlu göllerinden Suğla Gölü, ilin güneybatısında, kuzeybatısında Ilgın (Çavuşçu) Gölü yer almaktadır Ayrıca Ereğli ilçesinin batısında, İvriz Deresinin suları ile beslenen Akgöl sazlıklarında 200ün üzerinde kuş türü yaşamaktadır Küçük bir göl olan Yunak Gölünün çoğu yeri bataklıktır Bunların dışında Konyanın karstik sahalarında, karstik şekillerden olan obrukların sularla dolması ile çok ufak göller meydana gelmiştir Bunlar Kızören obruğu, Timraş obruğu, Obruk gölü, Çiralı gölü, Meyil gölüdür Ayrıca il topraklarında volkanik göller de bulunmaktadır Bunlar; volkan konilerinin çevresinde volkanizmanın etkisi ile daire şeklinde çanaklar oluşmuştur Bu çanaklara suların dolması ile Acıgöl Maarı ve Meke Gölü gibi küçük maar gölleri meydana gelmiştir Bu krater göllerinin içerisinde magnezyum sülfat çözeltileri vardır Bu nedenle suları acıdır ve gölde canlı yaşamaz Meke Gölü, Kültür Bakanlığı, Konya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından 1Derece Doğal Sit Alanı ilan edilmiştir Konya ilinde Çumra, Ereğli, Cihanbeyli, Akşehir, Yunak ovalarında yaklaşık 20 ila 100 m arasında zengin yer altı suyu bulunmaktadır



Konya ili sınırları içerisinde Türkiyenin en büyük alüminyum (boksit) ve magnezit yataklarının yanısıra, kömür, kil, çimento hammaddeleri, kurşun-çinko, barit madenleri ile önemli oranda yer altı suyu rezervleri bulunmaktadır Alüminyum (boksit) yatakları Seydişehir ilçesi güneyinde Üst Kretase zaman aralığında karasal ayrışmalarla meydana gelmiştir Magnezit yatakları ise Meram ilçesi sınırları içerisinde olup tek başına hem Konyanın hem de dünyanın en büyük rezervli (80 milyon ton) magnezit yatağıdır Yunak civarında Magnezit ve az miktarda lüle taşı yatakları bulunmaktadır Ilgın (Haremi Kurugöl), Beyşehir ve Seydişehir ilçelerinde Pliyosen yaşlı toplam 750 milyon ton rezervli linyit kömürü yatakları bulunmaktadır Beyşehir, Selçuklu ve Ilgın civarında önemli miktarlarda kil yatağı vardır Ayrıca Bozkırda barit, Hadim (Kızılgeriş) ve Bozkırda (Küçüksu) kurşunçinko yatakları bulunmaktadır Ayrıca Konyanın birçok yerinde çimento hammaddelerinden kil, kalsit, jips, tras, kireçtaşı ve dolomit gibi hammaddeler bulunmaktadır Konya ve çevresindeki Çumra, Ereğli, Cihanbeyli, Akşehir, Yunak ovalarında yaklaşık 20-100 metreler arasında yer altı suyu bulunmakta ve bazı yerlerde bu su artezyen yapmaktadır

Konya ilinde en fazla alana sahip yeryüzü şekli ova ve platolardır Ovaların tabanlarında yer alan çukur kısımlarında kapalı havzalar oluşmuştur Yükseltiler az yer tutar, genellikle ilin güneyinde toplanmıştır Ovalar, platolarla birbirinden ayrılmıştır Platolar akarsular tarafından fazla derin parçalanmamıştır Açık havza kısımları da vardır Deniz seviyesinden ortalama yüksekliği 1016 mdir Yüzölçümü 39000 km2, toplam nüfusu 2217969dur



Konya ilinde karasal iklim hüküm sürmekte olup, yazlar sıcak ve kurak, kışlar soğuk, sert ve yağışlı geçer Konya 326 mm ile Türkiyenin en az yağış alan bölümüdür Konya ili içerisinde geniş düzlükler olmakla birlikte ovalar ve platolar arasında iklim elemanlarının değerlerinde farklılıklar olmaktadır Yüksekliğe bağlı olarak sıcaklık düşmekte, yükseltilerde ise tamamen farklı olmaktadır Konyada yıllık ortalama sıcaklık 115 derecedir Temmuz ayında ortalama sıcaklık 23 derecedir Ocak ayında ortalama sıcaklık 0 derece civarındadır Maksimum sıcaklık 400 derece ve minimum sıcaklık 282 derecedir

İlin ekonomisi tarım, hayvancılık, sanayii, halıcılık ve turizme dayalıdır Yetiştirilen başlıca tarımsal ürünler; buğday, arpa, şeker pancarı, nohut, kuru fasulye, patates, soğan, yulaf, çavdar, mercimek, ayçiçeği, fiğdir Meyve olarak, üzüm, elma, kavun, armut, karpuz, kiraz, vişne yetiştirilir Sebzecilikte ise; domates, havuç, lahana, pırasa, sakız kabağı, fasulye, ıspanak ve salatalık yetiştirilmektedir Hayvancılıkta büyük ve küçükbaş hayvan besiciliği yapılmakta olup, sığır, Ankara keçisi, kıl keçisi, tiftik keçisi ve koyun yetiştirilir Tavukçuluk, arıcılık da yapılmaktadır Akarsu ve göllerde de tatlı su balıkçılığı yapılmaktadır



İldeki belli başlı sanayii kuruluşları, dokuma, şeker, un, bisküvi, meyve suyu, tuğla, kiremit, tarım makineleri, makarna, bulgur, irmik, rafine tuz, salça, deri ve deri konfeksiyon, yonga levha üreten fabrikalar ve iş yerleri bulunmaktadır Küçük sanayiinin belli başlı etkinlik kolları arasında; tarım araçları, metal eşya üretimi, dokumacılık, orman ürünleri ve gıda sektörleri bulunmaktadır Konya, Beyşehir, Ladikte halı dokumacılığı ön plandadır Konyanın Mevlânadan ötürü turizmi ekonomide ön planda gelmektedir Ayrıca Konyadaki müzeler, Selçuklu eserleri, orman içi dinlenme yerleri, Meram Bağları, Akşehirde Çamlıköy, Beyşehirde Yakamanastır, Kaleçamlığı, Kızılören Çamlığı diğer turistik nitelikli yerleridir

İl topraklarında, tuz, linyit, civa, barit, kireçtaşı, bentonit, magnezit, alimünyum, asbest, sepiyolit (lületaşı), kurşun, çinko, çimento hammaddesi, dolomit, jips, tras, kil, kalsit hammaddesi yatakları bulunmaktadır

Konyanın eski çağlardan, günümüze değin çok fazla değişime uğramayan ismi vardır Söylentiye göre; eski çağlarda kente zarar veren bir canavarı öldüren kişiye şükran ifadesi olarak bir anıt yapılmış, bunun üzerine de bu olayı anlatan bir resim çizilmiştir Bu anıta da İkonion ismi verilmiştir Zamanla İkonion adı, İcconiuma dönüşmüştür Roma döneminde İmparatorların adlarıyla değişmiş, Claudiconium, Colonia Selie, Augusta İconium gibi isimlere dönüşmüştür Bizans kaynaklarında Tokonion olarak geçen Konyaya Ycconium, Conium, Stancona, Conia, Cogne, Cogna, Konien, Konia isimleri yakıştırılmıştır Arapların Kuniya dedikleri bu isim, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde de değişmemiş, günümüze kadar gelmiştir



Konyanın ilk yerleşimi Neolitik Çağa (MÖ8000-5500) kadar inmektedir Bunu Kalkolitik Çağ (MÖ5500-3500), İlk Tunç Çağı (MÖ3500-2000) yerleşimleri izlemiştir Ayrıca Karahöyük ve Ereğlide yapılan araştırmalar Hitit döneminde de yörede yerleşim olduğunu göstermiştir Neolitik Çağa ait yerleşimlerin Canhasan, Çataklhöyük ve Erbaada; Kalkolitik Çağa ait yerleşimlerin Canhasan, Çatalhöyük; İlk Tunç Çağına ait yerleşimlerin Alaaddin Tepesi ve Karahöyükte olduğu yapılan kazılarda ortaya çıkmıştır Bu bakımdan Konya Anadolunun en eski yerleşim merkezlerinin bulunduğu bir ildir

Konyanın Çumra İlçesinin 10 km doğusunda yer alan Çatalhöyükte yapılan kazılarda 13 yapı katı ortaya çıkarılmıştır Buradaki en erken yerleşim katı MÖ 5500 yıllarına tarihlendirilmektedir Burada ilk ev mimarisi ve ilk kutsal yapılara ait özgün buluntularla karşılaşılmıştır Çatalhöyükteki yerleşimin, şehirciliğin en iyi bilinen dönemi 7 ve 11 katlarda ortaya çıkmıştır Bu evler tek katlı olup, girişler damdaki bir delikten merdivenlidir Evlerin duvarları sıvalı, üzerlerine resimler yapılmıştır Bunlar eski çağ insanının duvarlara yaptığı ilk resim örnekleridir Ayrıca Çatalhöyük kazısında ele geçen heykelcikler, ana tanrıça kültürü ibadetin başlangıcı ve zamanın inançları hakkında özgün bilgiler vermektedir



XIIIyüzyılda Hititler yöreye egemen olmuş, Eflatunpınar ve Ereğlideki kaya kabartmaları da bu dönemden günümüze kadar ulaşmıştır Hititlerin ardından yöre Friglerin ve Kimmerlerin egemenliğine girmiştirVIIyüzyılda Lydialıların, MÖVIyüzyılda Perslerin egemenliğindeki yöre, Kapadokya Satraplığının sınırları içerisinde kalmıştır Büyük İskenderin Pers Devletini Anadoluda ortadan kaldırması ile birlikte MÖ334te Makedonya Krallığına bağlanmıştır Konya yöresi MÖIyüzyılda Pontus yönetiminde kalmış, daha sonra Pontus ve Romalılar arasında zaman zaman el değiştirmiştir MSVIIyüzyılın başlarında Sasaniler, yüzyılın ortasında Araplar kısa süreli de olsa yöreye hakim olmuşlardır

Malazgirt Savaşından (1071) sonra Oğuz boyları Anadoluya hakim olmuş, Alparslanın komutanlarından Kutalmışoğlu Süleyman Şah Konya ve yöresini fethettikten sonra batıya yönelmiş, Anadolu Selçuklu Devleti de 1074te kurulmuştur Anadolu Selçukluları devletin başkentini İznik olarak seçmişlerse de IHaçlı seferi sırasında İzniki kaybedince Konyayı kendilerine merkez yapmışlardır Bundan sonra Konya Anadolu Selçuklularının mimari eserleri ile bezenmiş ve kısa sürede Anadolunun en gelişmiş kentlerinden biri olmuştur



Anadolu Selçukluları döneminde Konya, kültür ve sanatta altın çağını yaşamıştır Devrin ünlü bilginleri, filozofları, şairleri, mutasavvıfları, musikişinasları ve diğer güzel sanatların üstatlarını bir araya getirmiştir Bahaeddin Veled, Mevlâna Celaleddin başta olmak üzere Kadı Burhaneddin, Kadı Sıraceddin, Sadreddin Konevi, Şahabeddin Sühreverdi gibi bilginler, Muhyiddin Arabî gibi mutasavvıflar Konyada yerleşmişler, verdikleri eserlerle şehri bir kültür merkezi haline getirmişlerdir Özellikle Mevlâna fikir ve felsefesi ile insanlığı aydınlatmış Mesnevi, Divan-ı Kebir gibi eserleri ile Anadoludaki ilk aydınlanma felsefesinin temelini atmıştır Nasreddin Hoca da güldüren ve düşündüren fıkraları ile Konyanın kültür ve sosyal hayatının gelişmesinde büyük katkısı olan bilge bir kişidir



Bu dönemde Konyada kütüphaneler açılmış, tarih, edebiyat, felsefe, sanat, tıp, kozmoğrafya, hukuk ve din alanında, tarihi ve kültürel atılımlar yapılmış, buna bağlı olarak medreseler, camiiler, kütüphaneler, türbeler, çeşmeler, kaleler, hanlar, hamamlar, çarşı ve bedestenler, köprüler, saraylar yapılmıştır

Konya, Anadolu Selçuklularının yıkılmasına (1308) kadar Selçukluların başkenti olmuş, daha sonra Karamanoğullarının eline geçmiştir Yıldırım Beyazıt 1398de Konya yöresini Osmanlı topraklarına katmışsa da Ankara Savaşında (1402) Timura yenilince Karamanoğlu Beyliği yeniden kurulmuştur Bu arada Moğollar bir süre Konya ve yöresine egemen olmuşlardır Bundan sonra Osmanlılar ile Karamanoğulları yöre için sürekli çekişmiş ve sonunda Fatih Sultan Mehmet Karamanoğlu Beyliğini 1465te ortadan kaldırınca Konya da Osmanlı topraklarına dahil olmuştur



Fatih Sultan Mehmet Rumeli (Sofya), Anadolu (Kütahya), Rum (Tokat) Eyaletlerinden sonra dördüncü eyaleti merkezi Konya olmak üzere kurmuştur Konyadaki Karaman eyaleti başına ilk zamanlarda, Osmanlı şehzâdeleri vali olarak atanmıştır Bunlar, Fatihin ortanca oğlu Şehzâde Mustafa, küçük oğlu Şehzâde Cem, II Beyazîdın büyük oğlu Şehzâde Abdullah, Şehzâde Mehmettir Böylece bu Osmanlı şehzadeleri 1470ten 1513e kadar eyaleti yönetmişlerdir Kanuni Sultan Süleyman zamanında Şehzade IISelim de burada valilik yapmıştır Tanzimat döneminde eyalet için, Karaman adı yerine Konya denilmiştir

Mevlevi kültürünün merkezi konumundaki Konya, Celali Ayaklanmalarında büyük zarar görmüştür Daha sonra Kavalalı Mehmet Ali Paşanın oğlu İbrahim Paşa 1832de kenti ele geçirmişse de yapılan Kütahya Antlaşması (1833) ile geri çekilmiştir Kurtuluş Savaşı sırasında baş gösteren Delibaş ve Bozkır ayaklanmaları sırasında Konya bir süre isyancıların elinde kalmıştır IDünya Savaşından sonra 22 Ocak 1919da İngilizler Konya tren istasyonunu denetimleri altına almış, 25 Nisan 1919da İtalyanlar burasını işgal etmiştir Batı Cephesinde Yunanlılara karşı İnönü Savaşlarını kazanılması üzerine, İtilaf Devletleriyle anlaşmazlığa düşen İtalya, 12 Mart 1920de işgalden vazgeçerek geri çekilmiştir Böylece Konya işgalden kurtulmuştur

Cumhuriyetin ilanı ile birlikte il konumuna getirilmiştir



Konyada günümüze gelebilen tarihi eserlerin başlıcaları; Çatalhöyük, Beyşehir Erbaba Höyüğü, Beyşehir Eflâtunpınar Anıtı, Fasıllar Anıtı, Ereğli İvriz Kaya Kabartması, Beyşehir Kalesi,Akmanastır (274), Hagia Eleni Kilisesi (327), Sahip Ata Külliyesi (1283), Alaaddin Camisi, Selimiye Camisi (1565), Aziziye Camisi (1676), İnce Minareli Medrese, Sırçalı Medrese , Taş Mescit (1215), Sırçalı Mescid (XIIIyüzyıl), Tahir ile Zühre Mescidi, Beyhekim Mescidi (XIII Yüzyıl) Mevlâna Türbesi ve Dergâhı, Beşare Bey (Ferhuniye) Mescidi (1219), Erdem Şah Mescidi (1230), Hoca Hasan Mescidi (XIIIYüzyıl) Gömeç Hatun Türbesi, Hasbey Darül Hüffazı (1421), Karatay Medresesi, Sadreddin Konevi Cami ve Türbesi (XIIIyüzyıl), İplikçi Camisi ve Medresesi (XIIyüzyıl), Dursunoğlu Camisi (XVyüzyıl), Kapı Camisi (İhyaiyye Camisi) (XVyüzyıl), Karatay Mescidi (XIIIYüzyıl), Nasuh Bey Darülhüffazı (XVyüzyıl), Al Gav Medresesi (XII-XIIIyüzyıl), Tacül Vezir Medresesi ve Türbesi (XIIIyüzyıl), Beyşehir Eşrefoğlu Camisi (1162), Ereğli Ulu Camisi (XIIIyüzyıl), Karapınar IISelim Külliyesi (XVIyüzyıl), Beyşehir Demirli Mescid (XIIyüzyıl), Ahmet Efendi Hamamı (XVyüzyıl), Mahkeme Hamamı (XVyüzyıl), Kapı Çeşmesi (XIIIyüzyıl), Nakipoğlu Çeşmesi (XVyüzyıl), Yusufağa Kütüphanesi (XIIIyüzyıl), Kadı Mürsel Zaviye ve Türbesi, Ebu İshak Kazeruni Zaviyesi, Kalenderhane Türbesi, Tursunoğlu Cami ve Türbesi, Burhaneddin Fakih Türbesi, Siyavuş Veli Türbesi, Meram Hasbey Mescidi, Şeyh Osman Rûmi Türbesi, Ali Efendi Muallimhanesi, Piri Mehmet Paşa Cami, Şerafettin Cami, Hacı Fettah Cami, Nakiboğlu ve Aziziye Camileri, Şeyh Halili Türbesi, Kızılviran Hanı (1205), Horozlu Han (1246-1249), Kadınhan, Akşehir Ulu Camisi (1213), Güdük Minare Mescidi (1226), Seyyid Mahmud Hayrani Zaviyesi (1224)dirAyrıca Atatürkün ilk heykellerinden birisi (1926) Konyadadır Türk sivil mimari örneklerinden evler bulunmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Konya Genel Tanitimi

Eski 11-04-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Konya Genel Tanitimi



Konya Gezgin Gözüyle

İnanç Turizmi
MEVLANA TÜRBESİ VE DERGAHI (Merkez) Türbenin çekirdeği 1230 yılında, Mevlananın babası Sultan-ul Ulema Bahaeddin Veledin vasiyeti üzerine buraya gömülüp, üzerine basit bir türbe yapılmasıyla oluşmuştur Mevlananın ölümünden sonra ise Pervane Muiniddin ve karısı Gürcü Hatun tarafından buraya bir türbe yaptırılmıştır Türbe daha sonra dini ve sosyal işlevli mimari eklemeler yapılarak günümüzdeki şekliyle bir Mevlevi dergahı haline getirilmiştir Mevlananın ölümünden sonra yani 1273 yılından itibaren imarına başlanan dergah Cumhuriyetten sonra müze haline dönüştürülmüştür Müzede Mevlana ve diğer Mevlevilere ait veya çeşitli yollarla dergaha gelmiş değerli yazmalar, hat ve tezhip örnekleri, maden cam ve ahşap eserler ile Mevlevi musikisi enstrümanları, halı ve kilimler sergilenmektedir

Türbenin en ilgi çekici kısmı Hz Mevlana ve oğlu Sultan Veledin kabirleri üzerinde yükselen Kubbe-i Hadra (Yeşil Kubbe) dir 1396da Selçuklular döneminde Mimar Bedreddinin yaptığı kubbe yeşil çinilerle kaplıdır Türbenin içi alçı rölyef, kalem işi nakış ve yazılarla süslenmiştir Hz Mevlananın sandukası dönemin ahşap işçiliğinin üstün örneklerindendir Ancak bu yüksek sanduka şu an babası Sultan-ul Ulema Bahaeddin Veledin üzerinde bulunmaktadır

Türbenin kuzeyinde XVI yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılan Semahane (Mevlevi ayinlerinin, semanın yapıldığı yer) ve mescid kısımları yer alır Şeb-i Aruz Havuzu ise dergah mutfağının önündedir Mevlananın ölüm yıldönümlerinde, Şeb-i Aruz (Düğün Günü) olarak adlandırılan günlerde havuz etrafında sema töreni yapılır Hz Mevlana ölümü Tanrıya kavuşma yani, düğün olarak tanımlandığından bu günler de düğün olarak değerlendirilir Hz Mevlana her şeyden önce tam bir insan dostu, barış taraftarı ve büyük bir yol göstericidir

SAHİP ATA KÜLLİYESİ (Merkez)

Son yıllardaki araştırmalar Sahip Ata Caminin aslında bugünkü çifte minareli cepheye kadar uzandığını ve ağaç direkler üzerine ahşap bir cami olduğunu göstermektedir Selçuklu veziri Sahip Ata tarafından başlandığı ve mimar Kölük Bin Abdullahın eseri olduğu yazılıdır Buna göre, Anadolu Selçuklularının bilinen en eski ağaç direkli camisi olmaktadır 1283de tamamlanan türbe ve hanikahla yapı, bir külliye haline gelmiştir Bu yapıdan günümüze yalnız, şahane çini mozaik mihrap kalmıştır

LALA MUSTAFA PAŞA KÜLLİYESİ (Ilgın)



Külliye; cami, imaret ve han olmak üzere üç bölümden oluşmaktadır Cami çarşı içinde geniş bir alanı kaplayan külliyenin bir bölümünü teşkil etmektedir

1576 yılında Lala Mustafa Paşa tarafından yaptırılan külliye bazı kaynaklarda Mimar Sinanın eserleri arasında geçmektedir
İPLİKÇİ CAMİ VE MEDRESESİ (Merkez)

Alaaddin Tepesinin doğusunda, Alaaddin Caddesindedir Medresenin vakfiyesinden ilk yapının II Kılıçaslan döneminde vezir Şemseddin Altunbanın (Altıapa) yaptırdığı sanılmaktadır (XII yy sonu) Cami ve medrese Hacı Ebu Bekir tarafından 1332de genişletip yenilenmiştir

Firuze ve mor çinilerden geometrik geçme motifler ve firuze lacivert çinilerden kıvrık Rumilerden oluşan iki kuşakla çevrili mihrap bu türün Anadoludaki en eski örneklerindendir Yapı, eskiliği ve burada Mevlana Celaleddin Ruminin ders vermiş olması nedeniyle önemlidir

EŞREFOĞLU CAMİ (Beyşehir)

Beyşehir İlçesinin kuzeyinde, İçeri Şehir Mahallesindedir 1296-1299 yılları arasında yaptırılmış olup, Anadoludaki ahşap camilerin en büyük ve orijinalidir

Taş ve ağaç işlemeleri, kalem işleri, mozaik çini süslemeleri, Selçuklu sanatının son ve en olgun şekilde gelişmiş bir üslûp beraberliği içinde ahenkli bir bütün meydana getirmektedir

Tümüyle firuze, lacivert ve mor çini mozaik kaplı mihrap 6 m yüksekliği, 550 m genişliğiyle çinili mihrapların en görkemli örneklerindendir Yapı portalindeki zengin taş süslemeleri, iç mekanda yer verilen çinileri, taşıyıcıları ve minberdeki ahşap süslemeleriyle Beylikler Devrinin (Eşrefoğlu Beyliği) zevkini yansıtmaktadır
AK MANASTIR (Haglos Kharitan, Sille)

Konya-Sille arasındadır Kayaya oyulmuş odalarla onları çeviren yapıdan oluşan manastır MS 274de Saint Horion adlı bir aziz adına yapılmıştır

HAGHİA ELENİ KİLİSESİ (Sille)

Sille Bucağında, MS 327de İmparator Konstantinus döneminde yapılmış olup, Anadoludaki ilk Hıristiyan kiliselerindendir Kilise, İsa, Meryem ve havarilerin resimleriyle süslüdür Kilisenin iç kapısının üstünde yazılı tamir manzumesinden Mikail Arhonkolan ismine kurulduğu anlaşılan yapı, onarılmış ve boş olarak korunmaktadır



NASREDDİN HOCA TÜRBESİ (Akşehir)

Akşehirde kent surunun doğusunda, kendi adıyla anılan mezarlıktadır Onarımlarla özgün biçimini yitiren yapıya günümüzdeki görünümünü 1905te Akşehir kaymakamı Şükrü Bey kazandırmıştır Eski yapıdan yalnızca ortadaki ana türbe kalmıştır Mermer sandukanın baş ucunda gülmece ustasının yaşamını simgelemek üzere H 683 (1284) olan ölüm tarihi, tersten 386 biçiminde yazılmıştır

SİLLE SİYATA MANASTIRI (Merkez)

Konya il merkezinin 8 km kuzeybatısında, erken Hıristiyanlık döneminde önemli bir merkezdir Bu dönemde başta Akmanastır diğer adı ile Haglos Kharitan (St Choritan) olmak üzere birçok manastır keşişler tarafından kayadan oyularak yapılmış olup, dünyada kurulan ilk manastırlar arasındadır

LYSTRA (Hatun Saray-Meram)

Konyanın güney batısında Hatunsaray Kasabasına bir kilometre mesafede karayolunun sağ tarafında yaklaşık 400 m içerde Zolkara denilen yerdedir

Lystra Roma imparatoru Agustus devrinde (MÖ 6) Nykaoline bölgesinin koloni şehirleri arasına katılmış, daha sonra Hıristiyanlık döneminde önemli bir piskoposluk merkezi olmuştur Tarsustan Yalvaça (Antiocheia) gelen St Paul burada barınamayarak Barnabas ile birlikte Lystraya gelerek burada vaazlar vermiştir Birinci yılda 12 havariden biri olan Artemus, Lystra piskoposu olmuştur Günümüzde de Lystra ören yerinde iskan izleri görülmektedir

Alıntı Yaparak Cevapla

Konya Genel Tanitimi

Eski 11-04-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Konya Genel Tanitimi







MEVLANA MÜZESİ
Bu gün müze olarak kullanılmakta olan Mevlana Dergahının yeri, Selçuklu Sarayının gül bahçesi iken bahçe, Sultan Alaadin Keykubat tarafından Mevlananın babası Sultanül Ulema Bahaeddin Velede hediye edilmiştir Sultanül Ulema 12 ocak 1231 yılında vefat edince türbedeki bugünkü yerine defnedilmiştir Bu defin gül bahçesinde yapılan ilk defindir Sultanül Ulemanın ölümünden sonra kendisini sevenler Mevlanaya müracaat ederek babasının mezarının üzerine bir türbe yaptırmak istediklerini söylemişlerse de Mevlana "Gök Kubbeden daha iyi türbe mi olur? Diyerek bu isteği reddetmiştir Ancak kendisi 17 Aralık 1273 yılında vefat edince Mevlânânın oğlu Sultan Veled mevlananın mezarının üstünde türbe yaptırmak isteyenlerin isteklerini kabul etmiştir "Kubbe-i Hadra" Yeşil Türbe denilen türbe dört fil ayağı (Kalın sutun) üzerine 130000 Selçuki Dirhemine mimar Tebrizli Bedreddine yaptırılmıştır Bu tarihtensonra inşaat faaliyetleri hiç bitmemiş, 19yy ın sonuna kadar devametmiştir Mevlevi Dergahı ve türbe 1926 yılında "Konya Asar-ı Atıka Müzesi" adı altında müze olarak hizme başlamıştır 1954 yılında ise müzenin teşhir tanzimi yeniden elden geçilmiş ve müzeni adı "Mevlana Müzesi olarak değiştirilmiştir Müze alanı bahçesi ile birlikte 65000 m2 İken, yeni istimlak edilerek Gül bahçesi olarak düzenlenen bölümlerle birlikte 18000 m2 ye ulaşmıştır Müzenin avlusuna "Dervişan Kapısı" ndan girilir Avlunun Kuzey ve Batı yönü boyunca Derviş hücreleri yer almaktadır Güney yönü, Matbah ve Hürrem Paşa Türbesinden sonra, Üçler Mezarlığına açılan Hamuşun (Susmuşlar) kapısı ile son bulur Avlunun doğusunda ise Sinan Paşa, Fatma Hatun ve Hasan Paşa Türbeleri yanında Semâhâne ve Mescit bölümleri ile Mevlana ve aile fertlerinin mezarlarının da içerisinde bulunduğu ana bina yer alır Avluya Yavuz Sultan Selimin 1512 yılında yaptırdığı üzeri kapalı Şadırvan ile Şeb-i Aruz (Düğün Gecesi) havuzu ve avlunun kuzey yönünde yer alan selsebil adı verilen çeşme, ayrı bir renk katmaktadır

KARATAY MÜZESİ




Karatay Medresesi, Sultan İzzeddin Keykavus II Devrinde Emir Celaleddin Karatay tarafından, 649 Hicri (1251 Miladi) yılında yaptırılmıştır Mimarı bilinmemektedir Osmanlılar Devrinde de kullanılan Medrese XIX Yüzyılın sonlarında terk edilmiştir Anadolu Selçuklu devri çini işçiliğinde önemli yer bulunan Karatay Medresesi 1955 yılında "Çini Eserler Müzesi" olarak ziyarete açılmıştır Karatay Müzesinde, Beyşehir Gölü kenarındaki Kubat-Âbad Sarayı kazı buluntuları arasında olan duvar çinileri, çini ve cam tabaklar ile Konya ve yöresinde bulunan Selçuklu ve Osmanlı Dönemlerine ait çini ve seramik tabaklar, kandiller ve alçı buluntuları sergilenmektedir





SIRÇALI MEDRESE
(Mezar Anıtları Müzesi)
Mezar Anıtları Müzesi, Konyadaki Selçuklu Dvri eski eserlerinden Sırçalı Medresede 1960 yılında açılmıştır Sırçalı Medrese, 1242 yılında Bedreddin Muslih tarafından yaptırılmış, çinilerle süslü açı (avlulu) medreselerden birisidir Konya şehrinde kamulaştırılan mezarlıklardan toplanan tarih ve sanat tarihi yönünden değerle mezar taşları selçukluluar Devri, Beylikler ve Osmanlılar Devrine göre tasnif edilerek teşhir edilmişlerdir Ayrıca Mezar taşları, şekil, motif ve yazı karakterleri de gözönüne alınarak değerlendirilmiş ve kronolojik bir sıraya konulmuştur

AKŞEHİR MÜZESİ
Akşehir Arkeolog Müzesi: Hitit, Frigg Lidya, Roma ve Bizans dönemi eserleri teşhir edilmektedir
Atatürk Müzesi: İstiklal Savaşı sırasında Garp Cephesi Komutanlığının karargahı olarak kullanılan tarihi bina, Atatürk Müzesi olarak o günkü özellikleri koruyarak bugünde hizmet vermektedir

ARKEOLOJİ MÜZESİ
Konya Arkeolojik Müzesi, 1901 yılında Karma Orta Okulunda açılmıştır Daha sonra 1927 yılında Mevlana Müzesine 1953 yılında İplikçi Camiine taşınmıştır 1962 yılında ise bugünkü müze binası kurularak hizmete girdi Müzede, Neolitik, Eski Tunç, Orta Tunç (Asur ticaret kolonileri), Demir (Frig, Urartu,), Klasik, Helenistlik, Roma ve Bizans çağlarına ait eserler sergilenmektedir Neolitik eserler Çumra, Çatalhüyük, Erbaba ve Süberde kazılarında, Eski Tunç Eserler; Sızma ve Karahöyük kazılarında, Asur ticaret kolonileri çağı Karahöyük kazılarında ele geçen eserlerdir Konya Alaaddin tepesi kazılarında bulunan Frig çaı kap parçaları ile Konya Karapınar Kıckışla höyükte bulunan çeşitli formlarda Frig çağı kapları ve Lidya kapıları da sergilenmektedir Yine Kıcıkışla höyükten Klasik Çağ Alabastron, Aryballos, Lekythos ve Kylixler bulunmaktadır Arkeoloji Müzesinin görülmeye değer eserleri Roma lahitleridir Roma ve Bizans çağından sunak mezar stel ve Ostotekler müze iç teşhirinde ve bahçede sergilenmektedir Sille Tatköy ve Çumra Alibeyhöyükde müzemizce yapılan kabartma kazılarında MS 6yy, ait kilise taban mozaikleri yerinden kaldırılarak müzemizde teşhir edilmektedir

ETNOGRAFYA MÜZESİ
Bölge Müzesi tarzında eğitim amaçlı olarak inşaa edilen bina 1975 yılında Etnografya Müzesi olarak hizmete açılmıştır Üç katlı binanın bodrum katında fotoğrafhane, arşiv ayniyat ve etütlük eser depoları, kaloriferhane ile halen çalışmaları devam etmekte olan ve 1999 yılı içerisinde açılması planlanan Halı Kilim seksiyonu bulunmaktadır Bu bölümde Etnografya Müzesi depolarında bulunan başta Selçuklu Halı örnekleri olmak üzere, Dünyanın bilinen birkaç halı-kilim dokuma merkezinden birisi olarak kabul edilen Konya Bölgesine ve Türkiye sınırları içersinde kalan meşhur halı-kilim dokuma merkezlerine ait halı ve kilimler sergilenecektir Zemin katta teşhir salonu ve Dr Mehmet ÖNDER Konferans Salonu; birinci katta bürolar, idari hizmet servisleri, kütüphane ve eser depoları bulunmaktadırTeşhir salonunda satın alma, hediye ve başka müzelerden devir yolu ile müzeye kazandırılan daha çok Konya ve çevresine ait etnografik eserler sergilenmektedir





İNCE MİNARE MEDRESE (Taş ve Ahşap Eserler Müzesi)
Selçuklu Vzeiri sahip Ata Fahreddin Ali tarafından hadis ilmi okutulmak üzere (Hicri 663) 1254 yılında yaptırılmıştır Mimarı Abdullah oğlu Kelüktür Selçuklu taş işçiliği Şaheserlerinden olan taç kapısı üzerinde kabartmalı geometrik ve bitkisel bezemelerle birlikte Selçuklu sülüsüyle yazılmışı "Yasin ve Fetih" sureleri vardırBinanın iç mekanları avlu, eyvan, dershane, ve öğrenci hücrelerinden oluşurMinare kaidesi kesme taşla kaplı tuğla malzeme kullanılarak yapılmış ve ön cephede akant yaprağı ile bezelidir Yarı piramit formlu üçgenle ve oniki köşeli, gövde köşeleri turkuaz mavi sırlır tuğladan yapılmış çift şerefelidir 1901 de yıldırım düşmesiyle birinci şerefeye kadar yıkılmıştır 1956 yılında müze olarak açılmış olup Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı dönemine ait taş ve ahşap eserler teşhir edilmektedir

BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ ÖZEL KOYUNOĞLU MÜZE VE KÜTÜPHANESİ
Konyanın köklü ailelerinden AR İzzet KOYUNOĞLU, Topraklık mahallesindeki evinde yıllarca toplamış olduğu tarihi eserlere özel bir müze ve kitaplık kurmuştur Daha sonra kurmuş olduğu müze ve kitaplığı Konya Belediyesine bağışlanmıştır Konya Belediyesince modern müzecilik anlayışının her türlü ihtiyacına cevap verecek şekilde yaptırılarak bugünkü durumuna getirilmiştir Müzede arkeolojik eserler ile etnografik eserler sergilenmektedir Müze bahçesinde bulunan İzzet Koyunoğluna ait ev restore edilerek tipik Konya evi örneği olarak ziyarete açılmıştır Binada eski ve yeni sivil mimari arzı bir arada bulunmaktadır Müze yazma, basma eserler bakımından çok zengindir





ATATÜRK MÜZESİ
Atatürk caddesinde yer alan yapı 1912 yılında yapılmıştır Bina XX Yüzyıl ulusal mimari örneklerinden olup 1928 yılında Konyalılar tarafından Atatürke bağışlanmıştır 1954 yılında Müze olarak açılmıştır Müzenin teşhirinde Atatürkün kullandığı elbise ve eşyaları ile Konyanın kurtuluş savaşındaki yerini anlatan belge, fotoğraf ve gazete küpürleri sergilenmektedir

EREĞLİ MÜZESİ
Arkeoloji ve Etnoğrafik eserlerin beraber sergilendiği bir müzedir Türk İslam Eserleri, Etnografya, Hitit, Frig, Yunan, Roma ve Bizans dönemi eserleri ise Arkeoloji seksiyonlarında teşhir edilmektedir

ÖREN YERLERİ





İVRİZ KAYA ANITI
Tuvana Krallığından günümüze kalan en önemli kültür varlığımız ivriz Kaya Kabartmasıdır Ereğli ilçesinin 17 km güneyinde bu gün Hakapınar ilçesine bağlı Aydınkent Köyü içinde, Toroların kuzey eteklerindeki vadilerin birisinde kaya üzerine yapılmış olan bu anıt 420 m x 240 m ölçülerindedir Torosların derinliklerinden gelen zengin kar sularının oluşturduğu tarihi İvriz Çayının kaynağında, o çağlarda da Ereğli ovasına hayat veren bu suyun çıktığı yere, özellikle seçilerek yapılmıştır Kayanın güneye bakan yüzeyine yapılmış olması sebebiyle oldukça iyi korunarak zamanımıza kadar gelmiş bir eserdirKabartma MÖ 800 yıllarında da bu bölgenin, Tuvana ülkesinin en görkemli krallarından Var-pa-la-waş tarafından yaptırılmıştır Tanrının yüz kısmını önünde ve kralın arkasında Hitit hiyeroglif yazısı vardır Bu yazıda "Ben hakim ve kahraman Tuvana Kralı Var-pa-la-waş, sarayda bir prens iken bu asmaları diktim, Tarhundas onlara bereket ve bolluk versin" denilmektedir

SİLLE (Siyata)
Sille Konya il merkezinin 8 km kuzeybatısındadır Bugün merkez belediye hudutları içinde olup, şehir otobüsü çalışmaktadır Erken Hıristiyanlık dönemini de önemli bir merkezidir Bu dönemden başka Ak Manastır diğer adı ile HAGİOS Khariton (StChariton) olmak üzere bir çok manastır keşişler tarafından kayadan oyularak yapılmıştır Bu manastırlar dünyada kurulan ilk manastırlar arasındadır

AK MANASTIR
Geniş ve mağara gibi kayadan oluşmuş olup, mağaraya itaf edilmiş bir kilisesi, 6-7 şapeli ve bir çok hücreleri vardır Bu manastırda bulanan Mikael Hommenos ve Mikaeles oğlu Abrahama ait mezar taşlarları Konya Arkeoloji Müzesinde teşhir edilmektedir

ÇATAL HÖYÜK
Çatalhöyük, Konyanın Çumra İlçesi sınırlarında olup, İlçenin 10 km doğusunda yer almaktadır Höyük, farklı yükseklikte iki tepe düzü olan bir tepe şeklindedir Bu iki yükseltisi nedeniyle çatal sıfatını almıştır Çatalhöyük 1958 yılında JMellart tarafından keşfedilmiştir, 1961-1963 ve 1965 yıllarında kazısı yapılmıştır Yüksek tepeni batı yamacında yapılan çalışmalar neticesinde 13 yapı katı açığa çıkartılmıştır En erken yerleşim katı (1) ise MÖ 5500 yıllarında tarihlenmektedir Stil Kritik yolu ile yapılan bu tarihleme, C14 metodu ile de doğrulanmıştır İlk Yerleşme, ilk ev mimarisi ve ilk kutsal yapılara ait özgün buluntuları ile insanlık tarihine ışık tutan bir merkezdir Yapılarda kullanılan malzeme kerpiç ağa ve kamıştırÇatalhöyükte 1996 yılına kadar kazılar yapılmamış bu yıldan itaberen üç yıldır İngiliz Arkeoloji Enstitüsü tarafından Ian Hodder başkanlığında kazılar devam etmektedir Bulunan kazı eserleri ise Konya Arkeoloji Müzesine teslim edilerek bir kısmı teşhir edilmekte diğerleri ise depolarda koruma altına alınmış durumdadır

SİLLE AYA-ELENA MÜZESİ
Sille, Konya ili, Selçuklu ilçesine bağlı kent merkezine 7 km uzaklıkta bir yerleşim yeridir İsanın doğumundan 327 sene sonra Bizans İmpartoru Constantinin annesi Helena, Hac için Kudüse giderken Konyaya uğramış, buradaki ilk hıristiyanlık çağlarına ait oyma mabetleri görmüş, hıristiyıanlara Sillede bir mabed yaptırmaya karar vermiştir Mihail Arhankolos adına bu kilisenin temel atma töreninde bulunmuştur Kilise asırlar boyu onarımlar görerek günümüze kadar gelmiştir Kilisenin iç kapısının üstünde Yunan harfleriyle yazılmış Türkçe bir tamir kitabesi kilisenin tarihi hakkında bilgi vermektedir Bu kitabe 1833 tarihlidir Aynı kitabenin üzerinde ise kilisenin dördüncü tamiratının Sultan Mecit döneminde gördüğünü belirten üç satırlık bir kitabe daha bulunmaktadır Kilise düzgün kesme Sille Taşı ile yapılmıştır Avlusunda kayalara oyulmuş odalar bulunmaktadır Kilisenin kuzeye açılan kapısından dış nartexe girilir Burada kadınlar mahfeline çıkan iki yönlü taş merdivenler yer almaktadır Kilisenin ana kubbesi dört fil ayağı üzerinde olup, kilise üç sahınlıdır Kilisenin içerisinde ahşaptan içerileir alçı süslü bir vaaz kürsüsü ile apsidle ana mekanı ayıran ahşap alçılı kafes bir sanat şaheseridir Kubbe geçişlerinde ve taşıyıcı ayaklarda Hz İsa, Hz Meryem ile havarilere ait resimler bulunmaktadır





EFLATUNPINAR HİTİT ANITI
Konya İli, Beyşehir İlçesi, içinde bulunmaktadır Anıt WJ Hamilton (1849) da bilim dünyasına ilk haber veren kişidir Daha sonra FSarreve J Garstang ayrı ayrı yayınlamışlardır Anıt bir su kaynağıdır Kenarında dikdörtgen taşlar üzerinde kabartmalardan oluşmaktadır Niteliğin kaybetmeyen kabartmalar ön kısmındaki14 adet taş bloklar üzerine oyulmuştur Anıtın ilk planı bilinmemektedir Bu anıt açık hava anıtlarından daha küçüktür Doğal bir kayaya oyulmamış, her parçanın üzerinde figür bulunan blok taşların örülmesiyle oluşmuştur Su kaynağının yanında bulunan bu anıtın su toplama havuzunun ilk yapılış tarih araştırılmamıştır Eflatunpınar Anıtının blok taşları üzerendeki figürler; üstte güneş kursu, ortada tanrıça ve tanrı diye kabul edilen figürerin arasında, yanlarıda ve en alttaki figürler elleri yukarıya doğru kaldırıp tanrı ve tanrıçayı selamlamaktadır Bu anıt Hitit Krallık dönemine tarihlenmektedir 1996 yılında Konya Müze Müdürlüğünce Anıt çevresinde temizlik ve kazı çalışmaları başlamıştır Çalışmalarda anıtın 334x3 m ölçülerinde dikdörtgen planlı bir havuzun parçası olduğu ortaya çıkmıştır 1998 yılı çalışmalarında anıtın alt kısmında beş adet daha tanrı kabartması tesbit edilmiş olup, ilerideki yıllarda kazı çalışmaları devam ettirilecektir

KİLİSTRA ANTİK KENTİ
Kilstra Antik Kenti Konyanın 34 km güney batısındaki Hatunsaray Bucağının 16 km kuzey batısındaki Gökyurt Köyü sınırları içerisinde yer almaktadır Yapılan çalışmalarda MÖ III Yy kadar yerleşim olduğu anlaşılmıştır Listradan (Hatunsaraya gelip Mistiyaya Beyşehire doğru devam eden tarihi kral yolu (Vig Seboste) üzerinde yer almaktadır Kilistra Antik kentinin MS 7 yy da Kapodokya benzeri yumuşak kayaların oyulması ile bir çok kaya yerleşmesi oluşturulmuştur 1998 yılında giderleri İl Özel İdare Müdürlüğü tarafından karşılanmak üzere Konya Müze Müdürlüğü adına yapılan kurtarma kazısı çalışmalarında, Haç Planlı Şapel, Sümbül Kilise, Büyük Su Sarnıcı ve Şırahanelerde temizlik restorasyon, çevre düzenlemesi yapılmıştır Haç planlı Şapel iç ve dışı yekpare kaya oyuğu olması nedeniyle eşine az rastlana nitelikte olup MS 8yya aittir Sümbül Kilisede MS 8yya ait olup devrini yansıtan süslemeler Bizans Devrine ait Büyük Su Sarnıcı ise karşılıklı yekpare kayaya oyulmuş dörder payeye otura 3 nefli plan gösterir Çiftli Şırahane ise karşılıklı yekpare iki kay içine oyulmuş çevresi ise bir kompleks halindedir Doğu Şırahanenin giriş kapısı eşiğinde MÖ Iyyla ait kentin adını veren bir yazıt bulunmuştur Bizans devrine ait kaya oyuğu iki ev ortaya çıkartılmıştır Kilistra antik kenti oldukça geniş alana yayılmış kaya oyuğu yerleşmeleri şeklindedir Gelecek yıllar yapılacak kazı ve temizlik çalışmaları buranın Ürgüp, Göreme gibi turistik bir yer olmasını sağlayacak

KARAHÖYÜK
Konya il Merkezine 15 km güney doğusunda Harmancık mahallesindedir Ulaşım belediye otobüsleri ile sağlanır Ord Prof Dr Sedat ALP başkanlığında 1953 yılında başlayan kazılar halen devam etmekte olup, üzerinde en az uzun süren çalışma en eski Türk kazılarındandır Karahöyükte yapılan araştırmalarda höyüğün MÖ 3000 (Eski Tunç Devri-MÖ 2000 Asur ticaret kolonileri devri) de iskan edildiği anlaşılmış olup, 27 yerleşik katı tespit edilmiştir Konya bölgesinin MÖ 3000 ve 2000 yıllarının tarihe ışık tuttuğu bilinmektedir Eski Anadolunun en önemli şehir harabeleri arasındadır Karahöyük kazılarında çıkan buluntular devrinin kültürel ve ticari ilişkileri anlatan belgelerdir Hitit İmparatorluk Çağı öncesi eski Tunç Devri Mühür sanatının Orta Anadolunun güney bölgesindeki en önemli buluntularını veren merkezdir Grafitolan kap markaları ve bazı mühürler Anadoluda yazının erken safhalarının araştırılmasında yardımcı olmaktadırGaga ağızlı testiler, fincanlar, yonca ağızlı testiler, rhytonar, üzüm salkımı biçimli kandilleri ve diğer buluntular olup ayrıca at nalı biçiminde atkılar devrinin karakteristik eserleridir Buluntular Konya Arkeoloji Müzesinde teşhir ve muhafaza edilmektedir

BOLAT ÖRENLERİ
Bolat yaylası ören yeri, Hadim, ilçesi Bolat köyü sınırları içinde kalan Temaşalık mevkiindedir Literataüre adı Astra olarak geçmiş olan antik kent, Hadim ilçesinin kuzey batısında ve Hadime 17 km uzaklıktadır Hellenistik, Roma ve Bizans devirlerinde iskan gördüğü yüzey buluntularından anlaşılmaktadır Kentte ait önemli sayılabilecek kalıntılar; nekropol alanı, bouleterion, kilise ve büyük yapıdır
1992-93-94 yıllarında Konya Müze Müdürlüğünce kurtarma ve temizlik çalışmaları yapılmıştır






NEKROPOL ALANI
Kentin güneyindedir MS 3yya ait bol miktarda mezar steli ve lahit parçaları bulunmaktadır Stellerde; boğa başları, asma dalı, üzüm salkımları ve medusa başları işlenmiştir Stellerde insan figürü işlenmiştir

BOULETEFERİON
Kentin batısındadır Yüksek bir noktada kurulmuştur Cave alanının bir bölümü ayakta kalabilmiştir

SELÇUKLU KÖŞKÜ
Alaaddin Tepesini çeviren iç kalenin kuzey eteğindedir Sarayın II Kılınçaslana ait olduğu kuvvetle muhtemeldir Köşk, Alaadin Keykubat I zamanında genişletilerek tamir edilmiş, kare bir plan üzerine harç ve tuğlalarla iki kat olarak yapılmış, altı kat kerpiç ve molozlarla takviye edilmiştir Köşk bugün harap olmuş bir duvar parçasından ibarettir Son defa 1961 yılında bu tek duvarın beton bir şemsiye ile muhafazası yoluna gidilmiştir

KUBADABAD SARAYI
Beyşehir Gölünün güneybatı kıyısında, Heyran Köyü yakınındaki alanlardan biri üzerindeiri1236 Selçuklu Sultanı I Alaadin Keykubat tarafından yaptırılmış 35x50m boyutunda yazlık bir saraydır 1950-1953 yılları arasında Mehmede Önder ve Zeki Oral tarafından yapılan arkeolojik kazılarda bulanan çiniler ve panolar Konyadaki Çini Eserler Müzesine kaldırılmıştır Saray, Kız Kalesi, tersane, hamam vsnin kalıntıları bulunmaktadır 35x50 m boyutundaki saraya ait kalıntılar arasında göl kıyısı tarafından ancak sarayın terası yer almıştır

Alıntı Yaparak Cevapla

Konya Genel Tanitimi

Eski 11-04-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Konya Genel Tanitimi



YERKÖPRÜ MAĞARASI
Konya, İli, Hadim İlçesi sınırının yakınlarında, Göksu Vadisinde bulunmaktadır Mağaraya Konya-Karaman yoluyla Kayaağzı-Habibler Köyleri üzerinden 116 kmlik bir yolculukla ulaşılmaktadır Ayrıca mağaranın bulunduğu Göksu Vadisine Mersin-Silifke üzerinden de ulaşılabilmektedir Köy yolları stabilizedirMağara tamamen bir traverten tüfün içinde yer almaktadır Türkiyenin doğası en güzel mağaralarından birisidir
Göksu Nehrinin, bu traverten tüfünün altına oluşturduğu mağara 5000 m kadar uzunluktadır Suyun battığı yerde mağara sifolanmaktadır Mağaranın çıkış ağzında, Göksu Nehrinin, dışarıdan akan bir bölümü mağaradan çıkar Diğer bölümüne bir şelaleler ile birleşirken bir doğa harikası oluşturmakta ve derin, mavi göller oluşturarak Göksu Nehri devam etmektedir

BALATİNİ MAĞARASI
Mağara Konya İli, Beyşehir İlçesine bağlı Çamlık Beldesi ile Derebucak ilçesi sınırlarında yer almaktadır Konya - Beyşehir - Üzümlü-Manavgat yolunun 45 kmsinden ayrılan yolla Çamlık veya Derebucak üzerinden, bu iki yerleşim merkezini bağlayan stabilize karayolu ile ulaşılmaktadır Çamlıka 5 km Derebucaka 6 km uzaklıkta bulunmakta olup Körükini ile Suluin mağaralarının 3 km kuzeybatısınadır Toplam uzunluğu 1830 m olan mağaranın düden ve kaynak konumunda iki girişi vardır Balatini mağarası üst üste bulunan iki farklı seviyeden oluşmuştur Üst katı oluşturan fosil kolun emini tamamen mağara kili ile kaplıdır Alt kat olan su taşıyan asıl galeri de ise suyun az olduğu dönemlerde su içinden yürünerek ilerlenebilmektedir Sadece bir 5 mden daha derin olan 3 adet Cadıkazanı geçiş tekniği yada bot kullanılarak geçilebilir Traverternleri, Heykel Odası, ve Dev Cadı kazanları mağaranın görülmeye değer güzellikleridir

KÖRÜKİNİ MAĞARASI
Kona İli Beyşehir ilçesine bağlı, Çamlık Beldesinin 500 m Güneybatısında bulunan mağaraya stabilize yola ulaşılmaktadır
Toplam uzunluğu 1250 m olan Körükini Mağarasının içinden Uzunsu Deresi geçmektedir Mağaradan çıkan su değirmen vadisine daha sonra da Değirmen Mağarasına girmektedir Tamamıyla aktif olan mağarada bot kullanımı hatta büyük kaya blokları arasında şelaleler yapan suyu geçmek ayrıca bir deneyim gerektirmektedir Mağaraya giriş için yaz ve sonbahar ayları en uygun zamanlarıdır Bahar ayları aşırı su, sifonlara, şelaleler nedeniyle tehlikeli olabilir

SULUİN (DEĞİRMEN İNİ) MAĞARASI
Konya İli Beyşehir İlçesine bağlı Çamlık Beldesinin 500 m Güneybatısında bulunan mağaraya stabilize yolla ulaşılmaktadır Körükini Mağarasından çıkan Uzunsu Deresi 100 m Uzunluktaki Değirmen Vadisi boyunca kayalıklar arasında akarak Değirmenini Mağarasına girmektedir Buradan su dev kaya blokları arasından şelaleler yaparak ilerlerken, mağara çok geniş ve yüksek bir galeri halinde devam eder ve 150 m sonunda büyük göle ulaşır

SAKALTUTAN MAĞARASI
Konya iline bağlı Seydişehir İlçesi yakınlarındadır Mağaraya Seydişehir, Süleymaniye Köyü-Mortaş yolu ile ulaşılır Dikey bir mağara olan Sakaltutan Mağarasının toplam derinliği 303 m dir

SUSUZ MAĞARASI
Mağara, Seydişehir ilçesine bağlı Susuz Köyünde yer almaktadır Aktif olan mağara, biri yatay diğeri ise 60 mlik dikey bir iniş olan iki girişe sahiptir Mağaranın toplam uzunluğu yaklaşık 2000 mdir Mağara boyunca yer altı nehrinin akışı gözlenmektedir Özellikle ilkbahar aylarında mağaraya girilmesi tehlikeli olabilir

TINAZTEPE MAĞARASI
Mağaraya Konya-Seydişehir-Manavgat yolunda Seydişehirden 35 km mesafede bulunmaktadır Toplam uzunluğu 1650 m Derinliği 65 m olan mağara Tınaztepenin güneybatı yamacında yer almaktadır Fosil ve aktif olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır Fosil bölümüne bahar aylarında girilecek olursa, sayısı 5i bulan göllerin botla geçilmesi gerekecektir Sonbahar aylarında suların azalması sonucu aynı galeri yürünerek geçilebilir Beşinci gölden sonra mağarada 30 mlik bir inişle Büyük Salona gelinmektedir Bu salon gölle son bulmaktadır

PINARBAŞI MAĞARASI
Beyşehir gölü güneyinde bulunan Kızılova Polyesinin güneybatı yamacında yeralır Beyşehir-Derebucak karayolundan ayrılan bir yol, Kızılova polyesinden geçerek Pınarbaşı Köyüne varırı Mağara, köyün hemen yakınındadırPınarbaşı, Krestase kireçtaşlarındaki belirgin bir fay üzerinde gelişmiş yatay bir mağaradır İçinden büyük bir karstik kaynak çıkan mağarada geçmesi zor sifon ve göller yer alır Bu nedenle araştırması zor bir mağaradır Ayrıca damlataş birikimi yönünden son derce zengindir

BÜYÜK DÜDEN MAĞARASI
Mağara Konya İli Derebucak İlçesindedir Konya-Beyşehir-Derebucak yolundan sonra, Derebucakdan ibradi yönünde, 18nci kmde, Kembos Ovası batı kıyısında yer almaktadırGenişliği 1 km uzunluğu 15 km olan Kembos Ovası, bahar aylarında eriyen kar suları ve özellikle Uzunsu Deresi ile gelip toplanan suları bir başka düden olan Feyzullah Düdeni ile birlikte drene etmektedir Bu düdenlerden batan su Atınbeşik Düden suyu Mağarasından geçerek Manavgat çayına karışmaktadır Mağarasının turistik bir önemi olmamakla birlikte, speolojik açıdan önem taşımaktadır 714 m uzunluğundaki düden de çok sayıda göller, dev cadı kazanları ve sifonlar bulunmaktadır

FEYZULLAH DÜDENİ
Düden, Konya İlinin, Derebucak ilçesine yaklaşık 25 km uzaklıktadır Aktif bir düden özelliğinde olup ilkbaharda, Kembos Polyesinin sularını drene eder

Alıntı Yaparak Cevapla

Konya Genel Tanitimi

Eski 11-04-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Konya Genel Tanitimi



YAPILAR

A) SİVİL MİMARİ
KERVANSARAYLAR
ZAZADİN HANI
Sultan Alaeddin Keykubat devrinde (633-Hicri 1236 Miladi yılında) Selçuklu Emirlerinden Vezir Sadettin Köpek tarafından yaptırıldı
Yazlık ve kışlık tiplerin birleşmesinden meydana gelmiş avlu tipte yapılmıştır Hanın boyu 104 m, eni 62 metredirTaş yapının dış duvarlarından gayri İslami devirlere ait eserlerden bazı parçalarda kullanılmıştır Konya-Aksaray yolunun 25 Kmsinde Tömek bucağındadır

HOROZLU HAN
1248 yılında bugünkü Konya-Aksaray asfaltının 8sinde kışlık olarak yapılmıştır




KIZILVİRAN HANI

Konya-Beyşehir yolu üzerinde olup, Konyaya 44 km uzaklıktadır Kışlık ve yazlık olmak üzere iki tipte yaptırılmıştır

OBRUK HAN
Anadolu Selçuklu döneminde ticaret yolları üzerinde kurulan hanlardan bir örneği de Obruk Hanıdır Oburk Hanı, Konyayı Aksaraya bağlayan yol üzerindedir

SULTAN HAMAMI
Larende caddesinde Sahip Ata Külliyesine ait olan Sultan Hamamı bugün de faliyetine devam etmektedir

MAHKEME HAMAMI
Şerfaddin Cami ile Şemsi-i Tebrizi Cami arasında yer alan tarihi özellikleriyle milletimizin temizliğe verdiği önemi yaşatan (Türk Hamamı) vasıflarını taşıyan mahkem hamamı faaliyetine devam etmektedir

MERAM HAMAMI
meram mesireliğinde, tarihi köprü çıkışında yer alan Beylikler devrinde yapılmış Meram Hamamı, yeli ve yabancı ziyaretçilerin ilgisini çekmektedir

MEYDAN HAMAMI
Akşehirde 1329 yılında Subaşı Emir Şerafeddin tarafından yaptırılan hamam, bugünde hizmet vermektedir

ORTA HAMAM
Akşehir ulu camii caddesindeki Orta Hamam Selçuklulardan kalmış olup, Konya Valisi Avlonyalı Ferit paşa tarafından 1900 yılında ciddi bakım ve tamirattan geçirilmiştir Eski Ulu Camii güneyinde yeralan Karamanoğlu Beyliği devri eserlerinden olan eski hamam soğukluk, sıcaklık ve külhan bölümleriyle hizmet vermeye devam etmektedir

B) DİNSEL MİMARİ
ALAEDDİN CAMİİ


Anadolu Selçuklu Devri Konyanın en büyük ve en eski camiisidir Şehrin merkezine yüksekçe bir höyük olan Alaedin Tepesi üzerinde inşa edilmiştir Selçuklu Sultanı Rükneddin Mesud Iin son zamanlarında başlanılmış, Kılıçaslan II (1156-1192) devrinde inşaatına devam edilmiş, Sultan Alaeddin Keykubad I tarafından 1221 yılında tamamlanarak hizmete açılmıştırCamii İslam mimarisi yapı tarzında inşa edilmiştir Üzeri ağaç ve toprakla örtülmüştür İçerisi Sütunlar ormanın andırmaktadır Bizans ve klasik devirlere ait 41 taş mermer sütundan ibarettir Camiinin en ilginç taraflarından birisi de minberidir Minber abanoz ağacından birbirine geçmiş olup, Anadolu Selçuklu ahşap işlemeciliğinin en güzel örneklerdir 1155 yılında Ahlatlı Mengum Berti tarafından yapılmış bir şaheserdir Çinilerle süsül mihrabın önünde çini süslü kubbesiyle örtülmüş bir saha mevcuttur Mihrap ve kubbelerin çinileri kısmen sökülmüştür

İPLİKÇİ CAMİİ
Alaeddin Caddesi üzerindedir Şemseddin Altınoba tarafından1201 yılından sonra yaptırılmış, Somuncu Ebubekir tarafından genişletilmiş, yenilenmiştir (1332) Cami iplikçiler çarşısında bulunduğu için İplikçi Camii adını almıştır 1951-1960 Klasik Eserler Müzesi olarak kullanılan camii, 1960 yılında tekrar ibadete açılmıştır

SAHİP ATA CAMİİ VE KÜLLİYESİ
Anadolu Selçuklu Devleti Vezirlerinden Sahip Ata tarafından 1258 - 1283 yılları arasında inşaa edilmiş olan mescid türbe, hanigah ve hamamdan ibarettir Mimarı Abdullah Bin Kellüktür

SADRETTİN KONEVİ CAMİİ VE TÜRBESİ
Konyanın Şeyh Sadrettin mahallesindedir 1274 yılında yapılmıştır Giriş kapısındaki kitabede adı geçen Sadrettin Konevi aslen Malatyalı olup, Konyaya yerleşmiş, zamanını tanınmış bilginlerindendir Muhiddin İbni Arabiden tahsil ve terbiye görmüş, Konyadaki hanikahında hadis ilimleri okutulmuştur Mevlanaya derin bir sevgi ile bağlanmıştırTürbe, Camiinin doğusundaki avludadır Açık türbeler tipinin ayakta kalan tek örneğidir Türbenin şekli Selçuklu kümbetlerin benzer Gövde açık, kaidesi mermer işleme olan türbenin üzerinde, köşeli bir tanbura oturan kafes şeklinde ahşap bir külah vardır

ŞEMSİ-İ TEBRİZİ CAMİİ VE TÜRBESİ
Şerafettin Camii kuzeyinde eskiden mezarlık olan Şems Parkının içinde yer alır Bugünkü yapı 1510 yılında Abdürrezakoğlu Emir İshak Bey tarafından mescidle birlikte elden geçirilmiş ve genişletilmiştir İlk yapının 13 Yüzyılda yapıldığı ileri sürülmektedir Ancak kim tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir Cami bölümüyle bitişik durumda, içten tavanlı dıştan sekizgen tambur üzerine piramidal külahla örtülüdür Eyvan şeklinde olan türbe mescide kalem işi süslenmiş ahşap Bursa kemeriyle açılır Diğer yönlerde biri altta, diğeri üstte olmak üzere ikişer penceresi vardır Türbenin duvarlarında herhangi bir bezeme yoktur Tavanı geometrik motiflerle bezenmiştir Üzeri örtülü sandukanın altında önceleri kuyu bulunduğu söyleniyorsa da araştırmalar neticesinde burasının kuyu değil mumyalık olduğu anlaşılmıştır Gövdesi taştan tambur ve külahı ise tuğladan yapılan türbe 1977 yılında tamiri sırasında orjinalliğin biraz kaybetmiştir

KADI MÜRSEL (Hacı Hasan Camii)
Hükümet konağının batısındadır Güney duvarında bulanan kitabesine göre 812 H- 1409 M Yılında ve Karamaoğlu Mehmet bey zamanında Hacı Mustafa oğlu Mürsel tarafından yaptırılmıştır Dikdörtgen planlı taş ve moloz dolgu yüksekçe bir tabana oturmaktadır Üzeri çatı ile örülmüştür

TURSUNOĞLU CAMİİ (Tahir Paşa)
Abdülaziz mahallesindedir XV Yüzyıl başlarında Konya eşrafından Tursunoğlu Mehmet Bey tarafından yaptırılmıştır Beden duvarları taş, kubbe ise tuğladır Camiinin kuzeyindeki kubbeli son cemaat mahallide tuğladan yapılmıştır Tek şerefeli ve köşeli bir minaresi vardır

SELİMİYE CAMİİ
Mevlana Dergâhının batısında inşaatına Sultan Selim IInin şehzadeliği zamanında başlanmış (1558-1567) arasında tamamlanmıştır Camii Osmanlı klasik mimarisinin Konyadaki en güzel eserlerindedir Kuzeyinde altı sütuna istinat ettirilmiş yedi kubbeli son cemaat yeri ve mermer süveli geçme basık kemerli cümle kapısı mevcuttur Ahşap kapı kanatlarından sağdakine "Mescitti Mümin,suda balık gibidir"İbareler mevcuttur Son cemaat yerinin sağ ve solunda tek şerefeli iki minaresi vardır

AZİZİYE CAMİİ
Konya çarşının ortasındadır Muntazam kesme Gödene Taşı ile yapılan mabed son Osmanlı mimarisinin çok muvaffak bir eseridir Yerindeki 1671-1676 yılları arasında Şeyh Ahmed eliyle yaptırılan camii yandığı için (1867) Sultan Abdülaziziin annesi Pertenihal adına yeniden bugünkü Camii yaptırılmış ve bu adla anılmıştır (1874) Türk Baroku uslubundadır Altı mermer sütuna oturan üç kubbeli son cemaat yerinin iki ucunda kaideleri şadırvanlı iki minaresi dikkat çeker Üzeri ferah kubbe ile örtülüdür

ŞERAFETTİN CAMİİ
Hükümet konağının güney cephesindedir Camii ilk defa XII Yüzyılda Şeyh Şerafettin tarafından yaptırılmış 1336 yılında tamamen yıktırılarak Çavuş oğlu Mehmet Bey tarafından inşa ettirilmiştir Camii gövdesi kesme taşlardan büyük bir kubbe ile örtülmüştür Kubbeyi 10 fil ayağı tutmakta, güneyinde bir yarım kubbe ile desteklenmektedir Mihrabın bulunduğu kısmı dışarıya taşmaktadır Yarım bir kubbe ile örtülmüştür Güney kısmı hariç diğer yönlerdeki ikinci kat mahfelleri bulunmaktadır Camii iç yazı ve nakışlarla dekorize edilmiş olup, mermer işlemeli mimber ve mihrabı takdire değer bir sanat eseridir Sonradan ilave edilmiş tek şerefeli bir de minaresi vardır Osmanlı Camii mimarisinin en mümeyyiz vasflarından birisi olan cemaat yerine yer verilmiş olup, altı mermer sütun üzerine oturmuş yedi küçük kubbe ile örtülmüştür

KAPU CAMİİ
Konyada merkezde sarraflar (çıkrıkçılar) caddesi üzerindedir Asıl adı ihyaiyye olup eski Konya Kalesinin kapılarından birini çevresinde yer aldığında Kapı Camii adıyla anılır Cami ilk defa 1658 yılında Mevlevi Dergahı Postnişinlerinden Pir Hüseyin Çelebi tarafından yapılmıştır Bir süre sonra yıkılan bu camiiyi 1811 yılında Konya Müftüsü Esenlilerlizade seyyid Abdurrahman yenilemiş, 1867 yılında bir yangın cami ile birlikte bu civarda vakıf dükkanları da yok etmiş Bu yeni inşaasına dair 1285 H (18868 M) tarihli kitabesi taç kapısı üzerinde yeralmaktadır Kapı Cami Konyada yer alan Osmanlı Dönemine camilerinin en büyüğüdür Kuzeyinede 10 mermer sütuna istinat eden yüksek bir son cemaat mahalli ve basık kemerli bir cümle kapısı vardır Ayrıca doğu ve batı yönlerinde de birer kapısı bulunmaktadır Kesme taşlardan inşa edilen camiinin üzeri dıştan çatı, içten büyüklü küçüklü sekiz kubbe ile örtülüdür Taş Miharı ve ahşap minberi sadedir

NAKİBOĞLU CAMİİ
Camii, Nakiboğlu mahallesindedir Vakfiyesine göre Konya Müftüsü Nakibül Seyid İbrahim tarafından 1176 H (1762 M) yılında yaptırılmıştır Kare planlı olup toptan yapılmıştır Çatı ahşaptır Kiremit planlı olup toptan yapılmıştır Çatı ahşaptır Kiremitle örtülmüştür Minaresi, 1178 H (1764 M) yılında Nakibül Hac Seyid İbrahim oğlu Mehmet Emin tarafından yaptırılmıştır Cami zamanla harap olduğu için 1926 yılında minaresi hariç, yıktırılarak yeniden yaptırılmıştır

MESCİTLER
HASBEY DARÜLHUFFAZI
Gaziâlemşah Mahallesindedir Karamanoğlu Mehmet II devrinde Hacı Hasbey oğlu Mehmet bey tarafından (1421) "Hafızlar Evi" olarak yapılmıştır Tuğla örgü gövdesi kare bir plan üzerine oturtulmuş ve üzeri üç taraftan yontma taşlarla kaplanmıştır Giriş kapısının bulunduğu batı cephesi işlemeli mermerlerle süslüdür Gövdeden kubbeye klasik üçgen köşebentlere geçirilmektedir Üçgenlerin ikişer kenarları yeşil çinilerle süslenmiştir İçerisinde çinilerle süslü güzel bir mihrabı da vardır

MERAM (HASBEY) MESCİDİ
Konyanın tarihi bir mesire yeri olan Meramdadır Karamanoğlu Mehmet II De Hasbey oğlu Mehmet adına yapılmıştır Kesme taşlardan yapılmış, üzeri toprak damla örtülmüştür Minberi çok sadedir Caminin yanında birde Dar-ül huffaz vardır Kare planı üzerine yapılmıştır Bugün çocuk kütüphanesi olarak kullanılmaktadır

ALİ EFENDİ MUALLİMHANESİ
Şerefattin Camii civarındadır Müderris Ali Efendi tarfından Kuran kursu olarak yaptırılmıştır Kare plan üzerine taşlardan yapılıdır Üzeri büyük bir kubbe ile kapatılmıştır Bugün çocuk kütüphanesi olarak kullanılmaktadır

NASUH BEY DAR-ÜL HUFFAZI
İstasyon caddesi üzerindedir Karamanoğlu İbrahim Bey II Zamanında Kadıoğlu Nasuh Bey tarafından yaptırılmıştır Kare plan üzerine taşlardan yapılıdır Üzeri sekiz köşeli bir tanbura oturan yüksekçe bir kubbe ile kapatılmıştır Üç kubbeli bir revakı varken bugün yıkılmıştır


TÜRBELER
YEŞİL TÜRBE (KUBBE-İ HADRA)
Dört fil ayağı sütun üzerine bir Selçuklu şaheseridir Kubbeyi hadranın ve kalkamı dıştan 16 dilimli bir külahı vardır Külahla silindir gövdenin birleştiği yerde Ayet-Ül Kürsi yazılıdır Kubbe muhtelif motifler süs ve kufi ayetlerle bezenmiştir Kubbenin altında Mevlâna ve Sultan Veled yatmaktadır Mezar üzerinde en son Abülhamit IInın hediye ettiği altın sim işli bir puşide örtülüdür Kubbenin doğusunda Sultan - Ü1- Ülemanın kabri bulunmaktadır Selçuklu ağaç işlemeciliğinin bir şaheseri olan sandukası yüksekçedir Arka cephesi görülmediğinden ayakta imiş hissini verir Bu sanduka Mevlâna için yapılmış, bilahare babasının üzerine kaldırılmıştır

SULTANLAR TÜRBESİ
Alaeddin Camii içinde kuzeyde, klasik Selçuklu türbeleri tipindedir Gövdesi kesme taşlardan on yüzlü prizma şeklinde yükselmiş, üzeri tuğladan on köşeli bir pramitle örtülmüştür Türbe, Sultan Kılınçaslan tarafından yaptırılmıştır Türbede sekiz çinili sanduka vardır Aşağıda isimleri yazılı Selçuklu Sultanları; Sultan Mesud I, Kılınçaslan II, Rükneddin Süleymen II, Gıyaseddin Keyhüsrev I Alaeddin Keysubat I Gıyaseddin Keyhüsrev II, Kılınçaslan IV, Gayseddin Keyhüsrev III medfun bulunmaktadır

TAVUSBABA TÜRBESİ
Konyanın tarihi bir mesire yeri ola meramdadır I Alaeddin Kuykubat Devrinde Konyada ölmüş olan Şeyh Tavus Mehmet-el Hindiye aittir Taş ve tuğladan yapılmış, Tonas kubbeli sade bir eserdir

ATEŞ BAŞ VELİ TÜRBESİ
Eski Meram yolu üzerindedir Klasik Selçuklu Kümbetleri tipindedir Türbe 1285 yılında ölen Mevlevi Ataşy-Baz Yusufa aittir Kesme taşlardan sekiz köşeli gövde sekizgen pramit tuğla örtülü bir külahla yaptırılmıştır Taş söveli kemerli kapısının altında mezar mahsenine inilen bir de kapısı mevcuttur

GÖMEÇ HATUN TÜRBESİ
Musalla Mezarlığındadır Selçuklu türbeleri arasında değişik bir karakteri vardır Bodrum, sivri kemerli beşik tonozlu bir eyvandan müteşekkildir Büyük bir kısmı kesme taştan, geri kalan kısmı ise tuğladan örülmüştür Dış görünüş itibariyle bir kaleyi andırmaktadır Eyvan kemerlerin içinde mozayiklerle süslenmiştir Türbenin Anadolu Selçuklu Sultanı Rükneddin Kılıç Aslanın karısı IV Gömeç Hatuna ait olduğu söylenmektedir

KESİKBAŞ TÜRBESİ
Kalenderhane Mahallesindedir Kime ait olduğu bilinmemektedir Klasik Selçuklu türbe örneklerine uygun olarak yapılmıştır Sekizgen bir kaidesi ve gövdesi vardır Sekizgen bir piramitle örtülmüştür

TAHİR İLE ZÜHRE TÜRBE VE MESCİDİ
Beyhekim mahallesindedir Türbe halk hikayelerine geçmiş Tahir ile Zühreye aittir Tuğla örtülü bir kubbe olarakyapılmıştır Mescidin doğusunda tuğla moziyiklerle küçük portale oradan çapraz kubbeli bir dehlize oradan da bir kapı ile mescide geçilmektedir Türbenin alçı relyeflerle süslü bir mihrabı vardır

EMİR NURETTİN TÜRBESİ
Sephavan Mahallesindedir Selçuklu emiri Nurettine aittir Sekiz köşeli bir plan üzerne kesme taşlarla yapılmış ve sekizgen bir külahla üzeri kapatılmıştır

TAÇ-ÜL VEZİR TÜRBESİ
Dede Bahçesi civarındadır (Kültür Fuar) Klasik Selçuklu kümbetleri tipinde bir külliyeye dahil olarak yapılmıştır Bu gün külliyede yalnız türbe kalmıştır Anadolu Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat I, Gıyasettin Keyhüsrev II, emirlerden Taç - Ül Vezir Seyit tarafından sekizgen bir gövde üzerine sekizgen bir pramit külahtan tuğla ile yaptırılmıştır İçerisi sekizgen nişle süslenmiş, yuvarlak bir kubbe ile örtülmüştür

ALİ GAV ZAVİYESİ VE TÜRBESİ
Tarla mahallesindedir XIV Yüzyılda inşa edilmiş, medresede bulunan bir zaviyesidir XV yüzyılda yaşamış Hacı Bayram-ı Veli ahvalinden Ali Gav Baba metfundur Eyvanı ve dört odası vardır

BURHANEDDİN FAKİH TÜRBESİ
Burhandede mahallesindedir 1454 yılında bilgin ve mutasavvıf Burhaneddin Fakih Paşa için yaptırılmıştır Kare bir plana oturan gövde sekiz köşeli ikinci bir gövde ile tamamlanmakta ve örtü pramit bir külahla son bulmaktadır Türbenin içten tuğla örgülü bir kubbe ile örtülüdür Basit bir sandukası ve mermer kitabesi mevcuttur

Alıntı Yaparak Cevapla

Konya Genel Tanitimi

Eski 11-04-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Konya Genel Tanitimi



Konya Sözlü Tarih

Mevlana Celaleddin Rumiye ilişkin söylenceler

Mevlana ile Şems arasındaki yakınlığı çekememektedirBunun üzerine Şems birden ortadan kaybolurNe zaman nnereye gittiğini bilen yokyutr

Mevlana üzgün üzgün Konya çarşısında gezerken kuyumcular çarşısında altın varakları dövenlerin çekiçlerinden çıkan uyumlu sesleri duyarÖyle bir ses oluşmuşturki bu sese kendini kaptırıreli feracesinin yakasındadırEvrenin düzeni güneş sistemi,gezegenler,uydularonların ilahi bir düzen içinde dönüşleri aklından geçerBu duyguyla dönmeye başlarHerkes işini gücünü bırakıp onu izlemektedirgözlerini kaapmışbaşını sağ omuzu üsütne eğmiştirBir kolunu gökyüzüne birinide aşağı doğru açmıştırkendinden geçmiş tüm acılardan sıyrılmıştırİzleyenler arasında daha sonra Şemsin yerini alacak olan Selahattin Zerkubi de vardırMevlananın duygularını anlayan Selahattin Zerkubi de dönmeye başlarçevresindekilere tüm malını mülkünü bağışlayan Selahattin Zerkubi "Şeyhim" der "senden başka birşeye ihtiyacım yoktur"

Mevlevi ayınlerindeki sema böyle başlar

MEvlana babsının kabrini ziyarete giderHer yan gül kokmakta,dallarda bülbüller ötüşmektedirMevlana bülbüll sesinden bir türlü kendini duaya veremez"İki bülbül bir diyarda ötemez biri susmalı der ve bülbül sesi kesilirBir dahada Konyada bülbül sesi hiç duyulmaz

Ölünce babaının yanına gömülen Mevlananın tabutu toprağa gömülürken babasının tabutunun saygısından ayağa kalktığı söylenir

Sultanul Ulemaya ilişkin söylence

Mevlananın babası Sultan-ül Ulema ya ilişkin ise söylence:

Belhde bir cuma gecesi üç yüz müftü ve din bilgini aynı düşü görürMuhammet Mustafa bir sahrada çadır kurmuş dinlenmekte sağ yanında Bahaeddin Veled dırmaktadırMüfütler ve bilginler uzakta diz çökmüş lerdirPeygamber bu din adamlarına döner ve şöyle der:"bu günden sonra Bahaeddin Velede ,Sultan-ül Ulema deyiniz ve öyle hitap ediniz

Ertesi gün Belhde ki tüm bilgin ve müftüler Bahaeddin Veledin müridi olur,aynı düşü gördükleri anlaşılırBahaeddin Veled onlar demeden düşünü onlara anlatır
NASREDDİN HOCAYA İLİŞKİN SÖYLENCELER

Bir söylenceye göre Halkın düş gücü Hocayı Hallacı Mansur ve Seyid Nesimi yle arkadaş yaparBuna göre Akşehir Medresesinde Seyid Hayraninin öğrencisidirmollalar bu üç arkadaşı çok sevmekte ,zaman buldukça revaklı bahçede toplanan Hocanın fıkralarını ,Nesiminin şiirleini Mansurun öykülerini dinlemektedirler

Hayrani bir gün köyüne gitmek zorunda kalırçok sevdiği kuzusunu Nasrettin,Nesimi,Mansur üçlüsüne emanet ederBunlar bir gün yanlarına kuzuyu da alıp kırlara açılırBir süre sona canları açıkırKuzyu kesip yemeye karar verirlerMansur Kesimi,Nesimi deriyi yüzmeyi üstlenirHocaya:"Ya sen ne yapacaksın?"diye sorarlar"Seyit efendi hoca ermişlerdendirondan korkarım kuzuya dokunamam ama pişmişine de dayanamamder kuzuyu kesip yerler

Seyit Hoca dönünce durumu öğrenir çok kızar"Kim kesti kuzumu çabuk söyleyin" der Mansur başı önünde :"ben Hoca efendi"derNesimi de sözün ardını getirir"bende derisini yüzdüm" Seyit Hoca bu kez de Nasrettin e döner "Ya sen sen ne yaptın?" Nasrettin Hoca:"Ben onların hallerine hem güldüm hem de etin ucundan biraz yedim" der

O zaman Seyit Hayrani şöyle bir bakar ve :"Mansur günün birind esenide böyle kesecekler,Nesimi , senin de derini yüzecekler Nasrettin sana da kıyametet dek evet kıyamete tek güleceklersiz istedinizbu Allahın hükmüdür" der

Dedikleri zamanla bir bir gerçekleşir
Kaşıkçı güzeli söylencesi

Konya çarşısında küçük bir kaşıkçı dükkanı ve burada çok yakışıklı becerikli bir genç vardır bütün kızlar genci görmeye gelirDelikanlı hiçbirine yüz vermez

Bir gün Konya Paşasının kızı dükkana gelirUstayı görür görmez aşık olurPeçelidiryüzünü görmez ama delikanlı da kıza aşık olurSevgisini kaşıklarda dile getirirÖyle güzel kaşıklar yapar ki bir alan bir daha alırPaşa kızı her gün dükkana uğramakta deste deste kaşık almaktadırGünün birinde kızın babası merak edip kaşıkları kimin yaptığın araştırmaya gider yanına şehrin kadısını da alırDükkana varır,delikanlıyla konuşursözün bir yerinde "doğrusu çok ustasın kaşıklara diyecek yok ,hele o üzerine yazdığın beyitler,o ne ateş,o ne yangın öyle,belli ki sevdalısın" derDelikanlı "sizden gizleyemem Paşam derBu sevda yüzünden ne gecem ne gündüzüm belli"Paşa kızın kim olduğunu sorarDelikanlı bilmediğini söyleyip olanları anlatınca Paşa şaşırır:

-"sizi başgöz etmek boynumun borcu olsunKimin nesi olursa olsun,alacağım sana onu" der

Birlikte beklemeye başlarlar Derken kız dadısıyla görünür Delikanlı işaret edince Paşa kızın peçesini aniden kaldırıverirBakar ki kendi kızı!" Bir kızına bir de delikanlıya bakar ve "Tanrının yazısı böyleymişyarından tezi yok düğün kurula" deyip iki sevdalıyı evlendirir
Tavus baba söylencesi

Konyanın meram bağları sırtlarında Tavus Baba adlı bir türbe vardırBurada yatanın kim olduğu ,nasıl yaşadığı bilinmemektedir Onunla ilgili söylence:

Bir gün şimdi türbenin bulunduğu yere hint diyarından çok güzel bir kadın gelip yerleşirKüçük kulübesinde rebab çalarsesi güzeldirMevlevileri büyülemiştirKimseler yüzünü göremezRebabının eşsiz sesiyle tepenin eteklerinde sema edilir

Günün birinde birden ses kesilince hereks tepeye koşarKulübede kırık bir rebababve bir yığın tavus tüyünden başka bir şey yokturtüyler toplanırburaya bir türbe yapılırAdına da Tavus Baba türbesi denirYörede incelemeelr yapan Gotdolevski göre Bektaşiler bu yabancı kadına ölümünden sonra Baba sanını vermiştirBu yüzden Tavus Baba diye anılır

Alıntı Yaparak Cevapla

Konya Genel Tanitimi

Eski 11-04-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Konya Genel Tanitimi



Konya Cami ve Mescitleri

Alâeddin Camisi (Karatay)


Konya Karatay ilçesinde, Alâeddin Tepesinde bulunan Alâeddin Camisi Ulu Cami olarak da isimlendirilmektedir Selçuklu Sarayının yakınında yapılan bu caminin kuzeye açılan kapısı üzerindeki dört satırlık kitabesinden Sultan Alâeddin Keykubat tarafından tamamlandığı yazılıdır Bunun sağ tarafındaki mermer üzerine iki satırlık kitabede ise mimarının Dımaşklı Mehmet bin Havlan, mütevellisinin de Atabeg Ayaz olduğu yazılıdır Caminin cümle kapısı üzerindeki üç satırlık Arapça kitabede de Sultan Alâeddin Keykubat zamanında, 1220de Atabeg Ayazın kontrolünde tamamlandığı yazılıdır Beş satır halindeki bir diğer kitabede de caminin yapımına Sultan IKeykavusun emri ile 1219da Atabeg Ayaz kontrolünde başlandığı yazılıdır Giriş kapısının sağındaki bir başka dört satırlık Arapça kitabede ise cami ile türbenin Kılıçarslanın oğlu Sultan Keyhüsrevin oğlu Alâeddin Keykubatın 1219 yılında Atabeg Ayaz kontrolünde yapılmasını emrettiği yazılıdır Giriş kapısının kemeri üzerindeki yuvarlak bir çini panonun içerisinde de iki Arapça yazı bulunmaktadır Bunlarda Sultanın unvanları belirtilmiş ve diğer yazıda da 1220 yılında Kerimüddin Erdişah tarafından yapıldığı yazılmıştır Kerimüddin Erdişahın kim olduğu ve ne gibi görevlerde bulunduğu bilinmemektedir Bu kitabelerden başka caminin batı duvarında iki kitabe daha bulunmaktadır Bunların her ikisinde de Sultan Alâeddinin ismi Keykubat olarak geçmektedir Doğu tarafındaki kapı üzerinde de Konya Valisi Sururi Paşa tarafından 1889-1890 yılında Sultan IIAbdülhamidin fermanı ile harap durumda olan ve bazı yerleri yıkılmış olan caminin onarıldığı yazılıdır

Altunba vakfiyesine dayanılarak Sultan Camisi olarak tanınan ve Sultan IMesut (1116-1155) tarafından caminin yapımına başlandığı, oğlu IIKılıçarslanın (1155-1192) yaptırdığı caminin aynı yerde olduğu iddia edilmiştir Cami içerisindeki ahşap minberin kitabesinde de Sultan Imesut ile oğlu IIKılıçarslanın isimleri ve minberi yapan usta Ahlatlı Hacı Mengübertinin isimleri yazılıdır

ProfDrSemavi Eyiceye göre; bu kitabelere dayanılarak Sultan IMesutun burada bir caminin yapımın başlattığı ve küçük ölçüdeki bu caminin Sultan Iİzzeddin Keykavusun (1210-1219) tamamen yıktırıp yeniden yapımına başlarken öldüğü ve kardeşi Alâeddin Keykubat (1219-1236) zamanında tamamlanmıştır Mehmet bin Havlan isimli mimar da özellikle kuzey cepheyi yaptırmıştır Yapının bina emini de Atabeg Ayazdır

Alâeddin Camisi Sultan IIAbdülhamid tarafından onarılmış, bazı değişiklikler yapılmış, 1914-1918, 1920-1923 ve 1940-1945 yıllarında savaş nedeniyle askerlere tahsis edilerek ibadete kapatılmıştır Duvarlarında çatlakların belirmesi nedeniyle 1958 yılında onarıma alınmıştır

Alâeddin Camisi, bütünüyle tek dönemde yapılmış bir cami değildir Bu nedenle de değişik malzemeler kullanılmıştır Yapımında daha önceki dönemlere ait çeşitli mimari parçalar kullanılmıştır Bunların başında Eski Çağ kitabeleri, Grekçe yazılar, kilise mimari malzemeleri gelmektedir Caminin dış cephesinde, batı yönündeki duvarlarda kemer açıklıklarını birbirinden ayıran payeler Bizans yapılarından getirilmiştir Caminin içerisindeki üst örtüyü taşıyan kemerleri destekleyen sütunlar ve bunların başlıkları da devşirme malzemelerdir


Alâeddin Camisi birkaç yapı evresi geçirmiştir Caminin doğusundaki mihrap duvarına paralel çok sütunlu mekân ilk yapılan bölümdür Bu bölüm mihrap duvarına dik sütun dizileri ile yedi sahna ayrılmıştır Sütunları birbirine bağlayan kâgir kemerler de tuğla örgülü idi

Alâeddin Camisi plan olarak düzensiz bir şekildedir Kuzey duvarında görkemli bir giriş kapısı bulunmaktadır Girişin arkasındaki avluda iki türbe yapılmış, bu türbelerden birisi bitirilemeden yarım bırakılmıştır Caminin portalinin bulunduğu kuzey duvarının dış yüzünde kale veya hanlarda olduğu gibi dışarıya taşkın mahmuz biçiminde payandalar bulunmaktadır
İbadet mekânı mihrap duvarına paralel sahınlara ayrılmıştır Üzeri de düz bir dam ile örtülmüştür Mihrap yönündeki geniş sahnın ucuna kâgir bir kubbe oturtulmuştur Ortadaki kubbeli mekânın yanındaki doğu kanadı daha geniş ve daha derindir

Alâeddin Camisinin süslemesinde taş işçiliği dikkat çekicidir Camiden saraya geçişi sağladığı sanılan kapı Selçuklu sanatının sade ve zarif motifleri ile bezenmiştir Büyük sivri kemerin alt kısmında yivli birer sütun bulunmaktadır Üzerindeki kemer yuvarlağının ortasında bir daire içerisinde birleşen, iç içe yarım yuvarlak geçmeler bulunmaktadır Kapının söveleri kabartma bezemelerle boş yer kalmamacasına doldurulmuştur Girişin üstünde de dört kollu yıldızlar ve Mührü Süleyman ile bir de kitabe bulunmaktadır

Caminin ibadet mekânındaki kubbe ve mihrapta kalan izlerden içerisinin çinilerle kaplı olduğu anlaşılmaktadır Mozaik kakma tekniğindeki bu çinilerde rozetler ve örgü motifleri dikkati çekmektedir Vakıflar Genel Müdürlüğünün 1968 yılında cami içerisinde yaptığı restorasyon çalışmaları sırasında mihraba ait çini parçaları bulunmuştur

Caminin minberi ceviz ağacından olup, üzerindeki kufi kitabede Kılıçaslanın oğlu Sultan IMesutun ismi yazılıdır Minber kündekâri tekniğinde geometrik motiflerle bezenmiştir

Alâeddin Camisinde Selçuklular döneminden kalma halılar bulunuyordu Bu halıları Alman Konsolosu JHLöytved 1905te bulmuş ve bu halılar İstanbuldaki Efkaf-ı İslamiye Müzesine (bugünkü Türk ve İslam Eserleri Müzesi) gönderilmiştir Bu halıların yanı sıra camide küfi yazılı Kuranlar da bulunmuştur


Alâeddin Camisinin avlusunda iki Selçuklu türbesi bulunmaktadır Bu türbelerin dış cepheleri caminin ibadet mekânının genişletilmesi sırasında kısmen cami içerisinde kalmıştır Bu türbelerden birinin yapımına başlanmış, sonra da bilinmeyen bir nedenle yarıda bırakılmıştır Doğu yönündeki türbe ise altında mumyalığı olan on köşeli, kesme taştan bir plan göstermektedir Türbenin üzeri içten kubbe, dıştan piramidal bir külah ile örtülmüştür Külahın ilk yapılışında çini kaplı olduğu kalan izlerinden anlaşılmaktadır Külahın çevresinde lacivert üzerine beyaz harflerle; “Bu imaretin yapılmasını Kılıçarslanın oğlu Mesutun oğlu Kılıçarslanın emrettiği” yazılıdır Buna dayanılarak da türbenin IIKılıçarslan zamanında yapıldığı anlaşılmaktadır Türbenin pencerelerinden birisinin üzerinde de yapının mimarı olarak Abdülgaffar oğlu Yusufun ismi geçmektedir

Bu türbe içerisinde önceden çini kaplamalı sandukalar olduğu kaynaklardan öğrenilmektedir Geç devirlerde bu çiniler dağılmış ve sökülmüş, çoğu da kaybolmuştur Türbe içerisinde sekiz sanduka bulunmaktadır Bu sandukalardan birinin Sultan IIKılıçarslana ait olduğu bilinmektedir Diğerlerinin kime ait oldukları konusu tartışmalıdır

Sadreddin Konevi Camisi (Merkez)

Konya Şeyh Sadrettin Mahallesinde bulunan Sadrettin Konevi Camisi giriş kapısı üzerindeki kitabesinden öğrenildiğine göre; Mutasavvıf Sadrettin Konevi adına 1274de yapılmıştır Buradaki ikinci bir kitabede de camiyi Konya Valisi Ferit Paşanın 1899 yılında onarttığı yazılıdır

Cami dikdörtgen planlı kesme taş ve moloz taştan yapılmıştır Anıtsal bir giriş kapısı bulunmaktadır Girişin üzerindeki mekân kütüphane olarak kullanılmıştır Giriş bölümünden bir kapı ile hazireye, oradan da Sadrettin Konevinin Türbesine geçilmektedir

Caminin ilk yapıldığı dönemde çinilerle kaplı olduğu günümüze gelebilen izlerden anlaşılmaktadır Sivri kemerli mihrabı XIIIyüzyıl Selçuklu çinileri ile bezelidir

Caminin yanındaki Sadrettin Konevi Türbesi Klasik Selçuklu kümbetlerinden bir örnektir Gövdesi açık olup, üzeri ahşap çatı ve kafes şeklinde örülmüştür

İplikçi Camisi (Meram)

Konya Meram ilçesinde Alâeddin Tepesinin doğusunda, Kürkçü Mahallesinde, Alâeddin Caddesinde bulunan İplikçi Camisinin yanındaki medresenin vakfiyesinden öğrenildiğine göre; Sultan II Kılıçaslan döneminde Vezir Şemsettin Altun-aba tarafından yaptırılmıştır Yapım tarihi kesin olarak bilinmemektedir Bununla berber caminin yapı üslubu ve ilgili vakfiyesine dayanılarak cami ve yanındaki medresenin XII yüzyılın sonlarında yapıldığı bilinmektedir

Cami ilk yapıldığı yıllarda ilk banisinden ötürü Ebülfazl Mescidi, daha sonra Ahmed Bey Camisi ismiyle anılmıştır Bitişiğindeki Altun-aba Medresesinin vakfiyesinde belirtilen İplikçi Necibüddin Ayazın bu medresenin mütevellisi olması ve yakınında da İplikçiler Çarşısının bulunması nedeniyle cami, İplikçiler Camisi ismini almıştır

İplikçiler Camisi günümüze orijinal şekliyle gelememiş, değişik zamanlarda onarılmıştır Ahmed Eflakinin “Ariflerin Menkibeleri” isimli eserinde bu caminin yapımı ile bazı bilgiler bulunmaktadır “ Seyyid Selahaddin bir gün Konyaya geldi Ebülfazl Mescidinde Cuma namazında bulundu O gün Mevlana hazretleri vaaz ediyordu” Bu sözlerden caminin XIII yüzyılın ortalarında önemli bir dini merkez olduğu anlaşılmaktadır Günümüzdeki mihrabın altında bulunan mozaik kakmalı mihrap, XIIIyüzyılın başlarına tarihlendirilmektedir

Caminin giriş kapısı üzerindeki kitabeye göre de Kişci Mesudzade Hacı Ebubekir tarafından 1333 yılında genişletilerek yenilenmiştir Bunun yanı sıra 1431 tarihli bir vakfiyede de caminin Turgut oğlu Ebülfazl Ahmet Bey tarafından yenilendiği belirtilmiştir Sonraki yıllarda yangın sonucu harap olmuş, 1584 yılında şehrin tüccarlarından Hacı Emrullah tarafından yeniden onarılmıştır

Caminin planı ile ilgili bazı çelişkiler bulunmaktadır Prof Dr Selçuk Mülayimden öğrendiğimize göre 1939 yılında yapılan onarım sırasında caminin yanında bir başka yapı daha oraya çıkmıştır Cami muhtemelen bugün mevcut olmayan medresenin duvarına bitişikti Bugün cami duvarında görülen kemer izinin medreseye ait olması ihtimal içerisindedir Bununla beraber, caminin güney cephesi duvarı önünde yapılan kazıda eski bir minareye ait temel kalıntıları bulunmuştur Bu kalıntıların ilk camiye ait olduğu sanılmaktadır

Caminin, birçok kez açılan cadde nedeniyle yıktırılması düşünülmüş, Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü tarafından 1945de onarılmış, Konya Müzesinin l951de Klasik Eserler bölümü olmuş, l960 yılında yeniden ibadete açılmıştır

Günümüzde çevresindeki yol nedeniyle çukurda kalan caminin beden duvarları ile minaresi yükseltilmiştir Eski fotoğraflarda minaresinin oldukça güdük olduğu görülmektedir Bugün önceki minareye göre yüksek bir tuğla kaide üzerinde silindirik gövdeli olarak yükseltilmiştir
Camini duvarları kesme taş ve tuğla dizilerinden örülmüştür Duvarlar üzerinde düzenli sıralar halinde pencereler açılarak içerisi iyi bir şekilde aydınlatılmıştır İbadet mekânı 3000x4000 m ölçüsünde dikdörtgen planlı olup, XIIIyüzyıl Selçuklu plan şemasına uygun bir şekildedir Mihrap duvarına enine gelişen plan şekliyle orta sahın daha geniş tutulmuştur Mihrap duvarına dik olan yedi nef birbirlerine kemerlerle bağlanan örtü sistemi altında üç koridor halindedir Girişten sonraki yan mekânlar çapraz tonozlarla, mihrap duvarına bitişik nef beşik tonozla örtülmüştür Giriş ile mihrabı birleştiren eksen üzerinde üç sahın boyunca üç kubbe camiin planına ilginç bir görünüm vermektedir

Günümüzde sıva ile örtülü iç mekanda XIXyüzyılın barok üslupta bezenmiş mihrabının altında orijinal mihrap bulunmaktadır Orijinal mihrap Anadolu Selçuklu sanatının en eski örneklerindendir Firuze, mor çinilerin oluşturduğu geometrik kompozisyonlu çerçeve ile çevrili mihrapta firuze,lacivert renkte çinili ve rumi kompozisyonlu ikinci bir çerçeve görülmektedir

Dursunoğlu (Tursunoğlu) Camisi

Konya Abdülaziz Mahallesinde bulunan bu camiyi XVyüzyılda Dursunoğlu Mehmet Bey yaptırmıştır Bu cami Konyada Karamanoğullarının Osmanlılarla çok sık ilişkide bulunduğu dönemde yapılmıştır Caminin giriş kapısı üzerinde kitabesi bulunmadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır Bununla beraber Karamanoğlu eseri olmasına rağmen Osmanlı izleri açıkça örülmektedir

Kesme taş ve moloz taştan yapılan cami kare planlıdır İbadet mekânının üzerini pandantifli, tuğladan sekiz köşeli kasnaklı merkezi bir kubbe örtmektedir Caminin önünde dört mermer sütunun sivri kemerlerle birbirine bağlanmasından oluşan üç kubbeli bir son cemaat yeri bulunmaktadır İbadet mekânına dikdörtgen basit bir kapı ile girilmektedir Son cemaat yerindeki kapının yanında ikişer, yan duvarlarda altta iki üstte bir, mihrap duvarında mihrap çıkıntısının iki yanında birer pencere ile içerisi aydınlatılmıştır İç mekânda, mihrap ve minberin dikkati çekecek bir özelliği bulunmamaktadır Bu da gösteriyor ki, cami XIXyüzyıl sonrasında onarım ve değişikliğe uğramış ve orijinalliğinden büyük ölçüde uzaklaşmıştır Caminin solunda yer alan minare kesme taş kaide üzerinde çok köşeli ve tek şerefelidir

Selimiye Camisi (Karatay)


Konya Karatay ilçesinde, Mevlana Türbe ve Dergâhının batısında bulunan Selimiye Camisini Sultan IISelim şehzadeliği sırasında Konya Valisi iken, 1558de yapımını başlatmış, padişah olduktan sonra da 1570 yılında tamamlamıştır Caminin Mimar Sinan tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır Cami 1685 ve 1816 yıllarında onarılmış ve son onarımını Mimar Muzaffer (1881-1920) 1914 yılında tamamlatmıştır

Osmanlı klasik mimari üslubunda olan caminin planı İstanbuldaki eski Fatih Camisine benzemektedir Kesme taştan yapılan caminin kuzeyinde yuvarlak altı sütunlu ve yedi kubbeli bir son cemaat yeri bulunmaktadır Bu sütunlar birbirlerine kırmızı ve beyaz taştan kemerlerle bağlanmıştır İbadet mekânına üç kapıdan girilmektedir Bunlardan ana giriş kapısı mermerden olup, mukarnas dolguludur Bu girişin üzerinde tarihsiz bir kitabe bulunmaktadır Sağ taraftaki kapıda da “Camideki mümin sudaki balık gibidir, ondan zevk alır”, sol kapıda, “Camideki münafık kafeste bunalan kuş gibidir” anlamında sözler yazılıdır İbadet mekânı iki kalın paye üzerine oturmuş oldukça yüksek merkezi bir kubbe ile örtülüdür Bu kubbe mihrap önünde yarım bir kubbe ile, yanlarda da üçer küçük kubbe ile desteklenmiştir

İbadet mekânının giriş kapısı ekseninde bulunan mihrabı gök mavisi renkte mermerden mukarnaslı olarak yapılmıştır Minberi beyaz renkte mermerden olup, taş işçiliğinin güzel örnekleri arasındadır

Caminin son cemaat yerinin sağ ve solunda tek şerefeli iki minaresi bulunmaktadır

Kapu (İhyaiyye) Camisi (Meram)


Konyada Odun Pazarı semtinde, Sarraflar (Çıkrıkçılar) Caddesi üzerinde bulunan bu cami, eski Konya Kalesinin kapılarından birisinin yanında bulunduğundan Kapu Camisi ismi ile tanınmıştır Camiyi Mevlânanın torunlarından postnişin Hasanoğlu Şeyh Hüseyin Çelebi 1658 yılında yaptırmıştır Yapımından bir süre sonra yıkılan camiyi 1811 yılında Konya Müftüsü Esenlerlizade Seyyid Abdurrahman Efendi yeniden yaptırmıştır Ancak cami 1867 yılı yangınında çevresindeki vakıf dükkânları ile birlikte yanmıştır Bu olaydan sonra 1868de cami üçüncü kez yapılmıştır Bugünkü caminin kapı kemeri üzerindeki kitabesinden banisinin ismi yazılı olmamakla birlikte 1868de yapıldığı yazılıdır

Konyada yapılmış olan Osmanlı camilerinin en büyüklerinden biri olup, düzgün kesme taştan yapılmıştır Caminin önünde on mermer sütunlu son cemaat yeri bulunmaktadır Son cemaat yerindeki sütunlar birbirlerine yuvarlak kemerlerle bağlanmıştır Caminin basık kemerli basık kemerli giriş kapısının bezemesi bulunmamaktadır Ayrıca doğu ve batı yönlerinde de birer kapısı daha vardır

İbadet mekânının üzeri içten sekiz kubbe, dıştan da çatı ile örtülüdür Taş mihrap ve ahşap minberi oldukça sadedir Yanındaki minarenin şerefeye kadar olan bölümü taştan, üzeri de tuğladandır Şerefe ile külah arasında da çini kuşaklara yer verilmiştir

Caminin batısındaki şadırvanı Müftü Seyyid Abdurrahman tarafından 1812 yılında yaptırılmıştır

Aziziye Camisi (Karatay)


Konyada Çarşı içerisinde bulunan Aziziye Camisinin olduğu yer, Bezirgânlar Hanı arsası idi Burada Sultan IVMehmetin kızlarından Hatice Sultanın eşi Musahib Mustafa Paşa tarafından XVIIyüzyılın ikinci yarısında yaptırılmış ve altında dükkanları bulunan yüksek cami bulunuyordu Bu cami 1867-1868 yıllarında yanmış ve Sultan Abdülaziz ile annesi Pertevniyal Valide Sultanın maddi katkıları ile Aziziye Camisinin yapımına 1872 yılında başlanmış,1874 yılında da tamamlanmıştır

Aziziye Camisi klasik Osmanlı mimarisi ile Barok mimari üslubunun karışımı ile yapılmış bir camidir Aziziye Camisi XIXyüzyıl Türk mimarisine egemen olan bir üsluptadır Bununla beraber Osmanlı mimarisi içerisinde belirli bir üsluba dahil edilemediği gibi, değişik yeniliklerin denendiği bir yapıdır

Kesme taştan yüksek bir kaide üzerinde olan camiye merdivenle çıkılmaktadır Caminin geleneksel avlusu bulunmamaktadır Bu nedenle şadırvanları minare kürsülerine bitişik olarak yapılmıştır Son cemaat yeri altı sütunlu ve üç kubbelidir İbadet mekânı kare planlı olup, üzerini merkezi bir kubbe örtmüştür Kubbe kasnağının çevresinde sivri külahlı ağırlık kuleleri ile dört köşeli alışılagelenden farklı biçimde dört büyük ağırlık kulesi daha bulunmaktadır Bu ağırlık kuleleri caminin dış görünümüne farklı bir biçim vermektedir Caminin iki yan duvarında beşer giriş bulunmaktadır Bu duruma Osmanlı mimarisinde pek karşılaşılmamaktadır

İbadet mekânı her cephedeki yuvarlak kemerli büyük pencereler ile aydınlatılmıştır Mihrap ve minber Konya yöresinde Göktaşı olarak isimlendirilen mavimtırak mermerden yapılmıştır Özellikle mihrap kapıları üzerinde de iyi bir hattat elinden çıkmış yazılar bulunmaktadır

Caminin çifte minaresi taş bir kaide üzerinde yivli gövdelidir Şerefeleri Türk minarelerine göre oldukça değişik biçimde olup, şerefe üzerinde kemerlerle birbirine bağlanan sütunlu bir balkon konumundadır

Taş Mescit (Merkez)

Konyada bulunan Taş Mescit, Iİzzeddin Keykavus döneminde Hacı Ferruh tarafından 1215 yılında yaptırılmıştır

Kesme taştan, kareye yakın planı olan yapının girişi tonoz ile, ana mekânı da kubbe ile örtülüdür Kubbeye geçiş Türk üçgenleri ile sağlanmıştır Giriş kapısı ve mihrabı Selçuklu taş işçiliğinin en zengin ve en güzel örnekleri arasındadır Özellikle giriş kapısı mukarnaslı nişi birbirine geçmeli altı köşeli yıldızlardan oluşan bir bordürle çerçeve içerisine alınmıştır Mihrap iç içe geçmiş mukarnaslı iki niş görünümündedir Etrafı geçme örgü motifleri ile çevrelenmiştir

Beşare Bey Mescidi (Selçuklu)

Konyada, Ferhuniye Mahallesinde bulunan bu mescidi giriş kapısındaki dört satırlı mermer kapı sövesi üzerindeki, kitabesinden öğrenildiğine göre; Iİzzeddin Keykavus (1211-1220) ve IAlâeddin Keykubat (1220-1237) döneminde Anadolu Selçuklu devlet adamlarından Emir-i Ahur Zeyneddin Beşare bin Abdullah tarafından 1219 yılında yaptırılmıştır Konyadaki Selçuklu döneminde yapılmış erken örneklerden birisidir

Kesme taştan yapılan mescit, kare planlı olup, ibadet mekânının üzeri mukarnaslı tromplara oturan tek bir kubbe ile örtülmüştür Son cemaat yeri de kemer izlerinden anlaşıldığına göre üç bölümlü olduğu sanılırsa da üzerlerinin tonoz veya kubbe ile örtülü olup olmadığı konusunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır Günümüzde son cemaat yerinin üzeri tek meyilli bir çatı ile örtülmüştür

Mescit 1958 yılında onarılmış, ancak yine harap bir durumdadır İbadet mekânı içerisindeki izlerden anlaşıldığına göre ilk yapıldığı yıllarda oldukça zengin mozaiklerle süslü olduğu sanılmaktadır Ayrıca kubbe içerisindeki tuğla dizilerinin kilit yerlerinde de mozaik kalıntılarına rastlanmıştır

Erdemşah Mescidi (Merkez)

Konya Kalecelp Mahallesinde bulunan bu mescit, Sultan IAlâeddin Keykubat zamanında Hacı İsmail oğlu Şemseddin Erdem Şah tarafından 1220 yılında yaptırılmıştır

Kesme taş ve moloz taştan yapılmış olan mescit kare planlı olup, üzeri tuğla kubbe ile örtülüdür Mescidin kuzeyinde küçük bir giriş kapısı bulunmaktadır

Hoca Hasan Mescidi (Meram)

Konyada bulunan Hoca Hasan Mescidinin kitabesi günümüze gelememiştir Ayrıca kaynaklarda da banisinin ismine ve yapım tarihine rastlanmamıştır Yapı üslubundan XIIIyüzyılın ortasında yapıldığı sanılmaktadır

Mescit kare planlı ve kubbeli bir yapıdır İlk yapımında önünde bulunan son cemaat yeri zamanla değiştirilmiş ve ahşap bir çatı ile örtülmüştür İbadet mekânının üzerini tromplu bir kubbe örtmektedir Tromplar zikzak tuğla örgüsü ile yapılmıştır

Mescidin yanındaki minaresi anıtsal bir görünümdedir Kare kaide üzerine gövdesi de kare biçimli olup, yarım daire yivlerle kütlevi görünümü hafifletilmiştir Minare üzerinde firuze ve lacivert sırlı tuğla ve çini kalıntıları görülmektedir

Sırçalı Mescit (Meram)

Konya Meram ilçesinde bulunan Sırçalı Mescitin kitabesi bulunmamaktadır Mimari üslubundan XIIIyüzyılın ikinci yarısında yapıldığı sanılmaktadır

Mescit kesme taş ve moloz taştan yapılmış, kareye yakın dikdörtgen planlı bir yapıdır İbadet mekânının üzerini merkezi bir kubbe örtmektedir Kubbeye geçiş diğer Selçuklu camilerinde olduğu gibi Türk üçgenleri ile sağlanmıştır Kubbe ve kubbeye geçişi sağlayan Türk üçgenlerinin içerisi tuğlalar ve yıldızlardan oluşan bir bezeme ile süslenmiştir Mescidin önünde üç kemerli bir son cemaat yeri bulunmaktadır

İbadet mekânı zengin çini mozaik süslemeleri ile ve tuğla örgüleri ile dikkati çekmektedir Çini mozaik mihrabı Selçuklu mihraplarının en güzel örneklerinden birisidir Mukarnaslı olan mihrap nişi firuze ve mor renkteki çinilerden oluşturulmuş geometrik motifler, yıldız, baklava, altıgen ve zikzak motifleri ile doldurulmuştur

Sahip Ata Camisi (Meram)

Konya Meram ilçesi, Larende Caddesinde bulunan Sahip Ata Külliyesinin bir bölümünü oluşturan Sahip Ata Camisi, külliye ile birlikte, Anadolu Selçuklularının Veziri Sahip Ata Fahreddin Ali tarafından 1279-1280 yıllarında yapılmıştır

Sahip Ata Külliyesi ile ilgili araştırmasında Haluk Karamağaralı, caminin ilk yapımında, bugünkü çift minareli ön yüze kadar uzandığını ve caminin ağaç direkli ahşap bir yapı olduğunu belirtmiştir Caminin ilk yapımından yalnızca çini mozaiklerle bezeli mihrabı günümüze gelebilmiştir Bu cami, Anadolu Selçuklularının günümüze gelebilen en eski ağaç direkli camilerinden birisidir Bu yapının taç kapısı Selçuklu ağaç işçiliğinin en görkemli örneklerinden birisidir Taç kapının yanlarındaki derin niş halindeki sebilleri de bu konudaki en eski örneklerdendir Buradaki sebilin köşe dolgularının birisi içerisinde yapının mimarı Kölük bin Abdullahın ismi yazılıdır Taç kapının ortadaki giriş bölümü bir yazı frizi ve geçmeli mermer mozaiklerle çevrili bir bordürle kuşatılmıştır Bu bordürün içerisinde yine silmelerin oluşturduğu bir sivri kemer bulunmaktadır Bu kemer zengin görünümlü 14 mukarnas dizisi ile doldurulmuştur Bunun altında da caminin sivri kemerli giriş kapısı yer almaktadır Buradaki bordürler birbirlerine simetriktir Birbirlerinin içerisinden geçen kalın halat motifleri, köşeli girift bezemeler kapının yanındaki sivri kemerli pencereyi de çevrelemektedir Bu pencerelerin üzerindeki, yüzeyler renkli sırlı tuğlalardan oluşturulmuş baklava desenli bezeme ile kaplıdır

Girişin sağında şerefeden sonrası yıkılmış olan minare bulunmaktadır Minarenin dilimli gövdesi lacivert ve turkuvaz renkte sırlı tuğlalarla kaplanmıştır Giriş kapısının solundaki ikinci minare ise günümüze gelememiştir Bu yapı çifte minareli taç kapı örneklerinin Anadoludaki en eski yapısıdır

Giriş kapısının arkasında bir avlu içerisinde camiye yer verilmiştir Bugünkü cami sonradan yapılmış olup, kare planlı 12 ahşap direkle taşınan bir mekân olup, üzeri çatı ile örtülüdür İbadet mekânı mihrap duvarına dik beş sahından meydana gelmiştir Girişin sağ ve solunda döşemeden biraz daha yüksek iki maksure bulunmaktadır İbadet mekânının da taç kapıya doğru uzandığı sanılmaktadır İlk yapıdan yalnızca lacivert, mor ve turkuvaz renkli mozaik kakma tekniğinde yapılmış, girişin eksenindeki çinili mihrap kalmıştır Bu mihraptaki bezemeler, yıldızlar, geçmeler, rumiler ve kıvrık dallardan oluşmuştur Caminin giriş kapısı eski külliyeden alınmış kündekâri tekniğindeki kaplılardır

Hoca Fakih Mescidi (Merkez)

Konya Hoca Fakih Mahallesinde, Yaka Bağlarına giden yolla Beyşehire giden yolun ayırım noktasında bulunmaktadır Kitabesi günümüze gelememiştir İHakkı Konyalı kapı kitabesinin 1909da çalındığını yazmıştır Mescidin kimin tarafından yaptırıldığı ve yapım tarihi kesin değildir Şeriyye Sicil Defterlerinde bu mescidin iki onarım kaydına rastlanmıştır Buradan da mescidin yanında zaviye, türbe ve hamam olduğu öğrenilmiştir Bunlardan günümüze yalnızca mescit ve türbe gelebilmiştir Bu mescit, Anadolu Selçuklu dönemi Mutasavvıflarından Türkmen Dervişi Ahmet Fakihin (Fakih Kudbüddin) şehir dışında yaptırdığı zaviye çevresindedir

Mescit avlu kapısından yaklaşık 15 m içeride, bir bahçenin ortasında bulunmaktadır Günümüze gelen bu mescit ile türbenin mimari bir değeri kalmamıştır Önündeki son cemaat yeri dört ağaç direkle taşınan ahşap örtülüdür İbadet mekânından son cemaat yerine iki sıra halinde dört pencere açılmıştır Giriş kapısının söveleri beyaz mermer, kemeri ise beyaz ve mor mermerlerden meydana gelmiştir Mescidin giriş kapısı üzerinde bulunan kalıntılardan mavi çinilerle kaplı olduğu sanılmaktadır Giriş kapısının sağında bir sarnıç, solunda da bir çeşme bulunmaktadır

Mescit moloz taştan olup, kare planlıdır İbadet mekânının üzeri iki ahşap direğe oturan bir çatı ile örtülü olduğu tamirat kayıtlarından öğrenilmektedir Bugün mescidin üzeri kırma bir çatı ile örtülüdür Mescidin minaresi yoktur

Hoca Fakih mescidi ve türbesi Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1990 yılında restore edilmiştir

Karatay Mescidi (Karatay)

Konya il merkezi dışında Şeker Fabrikasının yanında bulunan bu mescidi XIIIyüzyılın ortalarında Emir Celaleddin Karatayın kardeşi Kemaleddin Turumtaş yaptırmıştır Kitabesi günümüze gelememiştir Vakıf kayıtlarından da yeterli bilgi edinilememiştir

Mescit kesme taştan, kare planlı olup, üzerini tuğla kubbe örtmektedir Bu kubbenin oldukça geniş olan Türk üçgenleri dikkat çekicidir Ayrıca mescit önündeki son cemaat yeri de yapıya göre çok büyük tutulmuştur Mescitteki bu uyumsuzluklar yapının değişik dönemlerde elden geçirildiğini göstermektedir

Tahir ile Zühre Mescidi (Meram)

Tahir ile Zühre Mescidinin kitabesi günümüze gelememiştir Yapı üslubundan XIIIyüzyılın sonlarında Sahip Atanın torunları tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır Sahip Atanın torunlarının yanındaki türbede gömülü olduğu sanılmaktadır Bu konuda yeterli bir bilgiye kaynaklarda rastlanmamıştır

Mescit kareye yakın dikdörtgen planlıdır Giriş kapısı zengin mukarnas frizleri ile bezenmiştir Günümüze gelen izlerden firuze, lacivert, mor çini mozaiklerle kaplı olduğu anlaşılmaktadır İbadet mekânındaki mihrap alçı ve süslemeli olup, geometrik motiflerle de bezenmiştir

Beyhekim Mescidi (Selçuklu)

Konya Beyhekim (Devlethan Mahallesi) Mahallesinde bulunan bu mescidin kitabesi günümüze gelememiştir Bununla beraber, mescide ismine veren Beyhekimin Hz Mevlananın yakınında olan ve Onun ölümüne kadar hekimliğini yapmış olan Nahçıvanlı Hekim Ekmelüddin olduğu söylenmektedir

Beyhekim Mescidi ve Türbesi olan bu yapı, kubbeli bir ibadet mekânı ile ona bitişik üç bölümden meydana gelmiştir Birbirinden farklı şekilde ve ölçüdeki iki pencere arasına mescidin giriş kapısı açılmıştır Mescidin doğu cephesi oldukça itinalı kesme taş işçiliğine sahip olmasına rağmen burası oldukça sadedir Girişin sağındaki pencere Hekim Ekmelüddinin türbesine açılmaktadır Mescidin ve türbenin ağaç işçiliği yönünden son derece önemli olan ahşap kapı ve pencere kanatları Konyadaki Selçuklu devri Taş ve Ahşap Eserleri Müzesindedir

Mescidin ibadet mekânına 260x408 m ölçüsünde dikdörtgen planlı, taş döşemeli bir mekândan girilmektedir Bunun tam karşısında girişin kapısı bulunmaktadır Duvarlardaki izlerden çevresinin çinilerle kaplı olduğu anlaşılmaktadır Girişin güneyinde dikdörtgen planlı tonoz örtülü 250x340 m ölçüsünde bir oda bulunuyorsa da bunun fonksiyonu anlaşılamamıştır Bu odanın karşısında kuzeydoğu köşesinde Hekim Ekmelüddine ait sanduka bulunmaktadır Mescidin ibadet mekânı kareye yakın dikdörtgen planlı olup, üzeri tuğladan bir kubbe ile örtülmüştür Kubbenin ortasında çinili bir göbek, çevresinde de palmetlerden oluşmuş motifler ve çiçekli bir kufi yazı bulunmaktadır

Mescidin en ağırlıklı merkezi çinili mihrabıdır Üzeri stalâktitli, yanlarında iki sütunçenin yer aldığı profilli bir niş mihrabı çerçevelemektedir Mozaik çini tekniğinde yapılmış levhalarla kaplı olan eser XIXyüzyılın sonlarında Berlin Müzesine kaçırılmıştır

Beyhekim Mescidi 1964 yılında yerel bir derneğin yardımı ile Konya Müzesi tarafından onarılmaya başlanmış, daha sonra bu onarım Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından kısmen tamamlanmıştır Son onarımda mescidin yıkılma tehlikesi gösteren bölümleri çimento ile koruma altına alınmıştır

Şerafeddin Camisi (Karatay)

Konya Hükümet Konağının kuzeyinde bulunan bu camiyi XIIIyüzyılın ortalarında Şeyh Şerafeddin Mesud yaptırmıştır Cami 1336 yılında tamamen yıktırılmış, Çavuşoğlu Mehmet Bey tarafından yeniden yaptırılmıştır Osmanlı döneminde de Memi Bey tarafından yıktırılan bu cami 1636 yılında eski temelleri üzerine yeniden yaptırılmıştır

Cami kesme taş duvarlı olup, duvarlarında yer yer Selçuklu devri mozaik çinileri görülmektedir İbadet mekânını on adet payenin taşıdığı merkezi bir kubbe örtmektedir Bu kubbe güneyden yarım bir kubbe ile desteklenmiştir Mihrabın bulunduğu kısım da yarım kubbe ile örtülü olup, bu bölüm dışarıya taşkın şekildedir Caminin güney kısmı dışında kalan bölümlerinde ikinci kat mahfilleri bulunmaktadır

Caminin kuzeyinde altı mermer sütunun taşıdığı üzeri kubbeli, yedi bölüm halinde son cemaat yeri bulunmaktadır Giriş kapısı mermer söveli olup, stalaktitlidir Bu kapının dışında doğu ve batı yönlerinde de birer kapı daha açılmıştır Caminin mihrap ve minberi mermerdendir İç mekândaki yarım kubbeler tromplar ve merkezi kubbe XIXyüzyılda yapılmış kalem işleri ile bezenmiştir

Caminin tek şerefeli minaresi yapımından sonra, Osmanlı döneminde eklenmiştir Caminin güneyindeki Şeyh Şerafeddin Mesudun kümbet şeklindeki türbesi XXyüzyılın başlarında yıktırılmıştır

Kadı Mürsel (Hacı Hasan) Camisi (Meram)

Konya Hükümet Konağının batısında bulunan bu camiyi, kitabesinden öğrenildiğine göre Karamanoğlu Mehmet Bey zamanında Hacı Mustafa oğlu Mürsel Bey 1409 tarihinde yaptırmıştır

Cami moloz ve kesme taştan, dikdörtgen planlı olup, yüksek bir subasman kaide üzerindedir İbadet mekânının üzeri çatı ile örtülmüştür Yapılan onarımlar sonucunda özelliğini büyük ölçüde yitirmiştir

Şems-i Tebrizi Camisi (Karatay)

Konya Karatay ilçesinde, Şerafeddin Camisinin kuzeyinde, eskiden mezarlık olan Şems Parkının içerisinde bulunan Şems-i Tebrizi Camisinin kitabesi günümüze gelemediğinden ilk yapım tarihi bilinmemektedir Yapının XIIIyüzyılda yapıldığı bilinmektedir Bu cami Abdürrezzakoğlu Emir İshak Bey tarafından yanındaki mescit ile birlikte 1510 yılında genişletilmiş ve yeniden yapılmıştır

Bugünkü cami moloz taştan, dikdörtgen planlıdır Yanında camiye bitişik olan türbe eyvan şeklinde olup, üzeri sekizgen piramidal tuğladan bir külah ile örtülmüştür İç mekânında bezemeye rastlanmamaktadır Türbenin altında mumyalık kısmı bulunmaktadır

Nakiboğlu Camisi

Konya Nakiboğlu Mahallesinde bulunan bu cami vakfiyesinden öğrenildiğine göre; Konya Müftüsü Nakibül Seyyid İbrahim tarafından 1762 yılında yapılmıştır

Cami moloz taştan yapılmış olup, kare planlı ve üzeri ahşap çatılıdır Yanındaki minaresi Nakibül Hac Seyyid İbrahim oğlu Mehmet Emin tarafından 1764 yılında yaptırılmıştır Cami zamanla harap olmuş, 1926 yılında minaresi dışında kalan bölümleri tamamen yıktırılarak yeniden yaptırılmıştır Bugünkü hali ile mimari yönden hiçbir özellik taşımamaktadır

Hacı Ferruh Camisi (Akça Cami)

Konya Aksine Mahallesinde, Taş Cami Caddesinde bulunan bu cami, kitabesinden öğrenildiğine göre; Selçuklu Sultanı Iİzzeddin Keykavus zamanında Hacı Ferruh tarafından 1215 yılında yaptırılmıştır

Kesme taştan yapılmış olduğundan ötürü halk arasında Taş Camisi olarak da tanınmaktadır Duvarları bütünüyle taştan yapılmıştır Giriş kapısı mermer üzerine geometrik bezemelidir Kare planlı olan caminin kubbesi yıkıldığından üzeri ahşap bir çatı ile örtülmüştür Mihrap taş işçiliği yönünden önemlidir

Hacı Ferruhun mezarı caminin bitişiğindedir

Piri Mehmet Paşa Camisi

Konya Piripaşa Mahallesinde bulunan bu camiyi Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman devri vezirlerinden Piri Mehmet Paşa 1523 yılında yaptırmıştır

Cami klasik Osmanlı mimarisi üslubunda yapılmıştır Kare planlı olup, üzeri kubbe ile örtülmüştür Caminin doğusunda üç kubbeli bir son cemaat yeri bulunmaktadır Son cemaat yerinden ibadet mekânına giriş kapısı mermer söveli ve bezemelidir Caminin mihrabı boyanmış ve özelliğini kaybetmiştir Yanındaki minaresi taş kaide üzerine yuvarlak tuğla örülü ve tek şerefelidir

Caminin bitişiğinde Şeyh Siyavuşa ait türbe bulunmaktadır Doğusundaki Piri Paşa Medresesinden ise günümüze hiçbir iz gelememiştir

Ovalıoğlu (Çelik Paşa) Camisi

Konya Ovalıoğlu Mahallesinde bulunan bu camiyi Konya Valisi Mehmet Paşa 1764 yılında yaptırmıştır

Moloz ve kesme taştan yapılan cami kare planlıdır Mihrabı Kütahya çinileri ile bezelidir Yanındaki minaresi taş kaide üzerine yuvarlak gövdeli olup, orijinal biçimi ile günümüze ulaşmıştır

Cevizaltı Mescidi

Konya Cevizaltı Mahallesinde bulunan bu cami Konya Müftüsü Abdullah Vahdi tarafından 1880 yılında yaptırılmıştır

Moloz taştan yapılan dikdörtgen planlı mescidin üzeri ahşap bir çatı ile örtülüdür Mimari yönden bir özellik taşımayan bu caminin mihrabı mermer stalaktit dolgulu ve Selçuklu özelliklerini yansıtmaktadır Bu mihrabın bir başka Selçuklu eserinden buraya getirildiği sanılmaktadır

Amber Reis (Feridiye) Mescidi (Meram)

Konya Feridiye Mahallesinde İstasyon Caddesi üzerinde bulunan bu camiyi Selçuklu döneminde Şehabeddin Amber yaptırmıştır XIIIyüzyıl eseri olan bu cami zamanla harap olmuş, 1911 yılında yıktırılmış ve 1913 yılında yeniden yaptırılmıştır

Dikdörtgen planlı olan caminin üzeri ahşap çatı ile örtülüdür Mihrap ve duvarlarının iç yüzlerinin bir bölümü Kütahya çinileri ile bezenmiştir Yanında tuğla gövdeli, tel şerefeli minaresi bulunmaktadır

Mescidin yakınındaki Selçuklu döneminde yapılmış Şehabeddin Amber Reisin XIIIyüzyıla tarihlenen türbesi XIXyüzyılın başlarında yıkılmıştır

İplikçi Camisi (Akşehir)

Konya Akşehir ilçesinde, Afyon Caddesinde Atatürk Anıtı karşısında bulunan İplikçi Camisi kitabesinden öğrenildiğine göre 1337 yılında yapılmıştır Bu dönemde Akşehir Karamanoğlu Alâeddin Beyin yönetiminde idi Camiyi Orhan Gazinin Ambardarı Kerim Ağa yaptırmıştır
Camiye Ambardar Kerim Ağa Camisi de denilmektedir

Cami kesme taştan olup, bir sıra taş, üç sıra tuğla dizisi ile örülmüştür Dikdörtgen planlı caminin mihrap duvarına paralel üç kubbesi bulunuyordu Bunun dışında kalan bölümler toprak damla örtülmüştür İbadet mekânının üzeri ahşap tavanlı olup, ahşap direklerle bu tavan desteklenmiştir Kubbelerin bulunduğu ayaklar taş payelerdir Minber ve mihrabı özellik taşımamaktadır Minaresi alternatifli olarak sıralanmış taş ve tuğla dizilerinden meydana gelmiştir Caminin bütünüyle birlikte minare de yapılan onarımlar nedeni ile özelliğini yitirmiştir

Cami 1894 yılında yenilenmiş ve genişletilmiştir Camide kubbelerin içerisine çağına uygun olmayan kalem işleri yapılmıştır

Ulu Cami (Akşehir)

Konya Akşehir ilçesi, Ulu Cami Caddesinde bulunan bu cami, Ebu Sait İbrahim 1213 yılında yaptırdığı minareden önce yapıldığı sanılmaktadır IAlâeddin Keykubat döneminde buradaki cami genişletilmiş ve onarılmıştır Sonraki dönemde yapılan onarımlarla özgünlüğünü yitirmiştir

Kesme taş ve moloz taştan yapılan cami dikdörtgen planlıdır Caminin doğu yanındaki taç kapısı üzerinde çini mozaik bir yazı bordürü vardır İbadet mekânının üzerini örten ahşap tavanı sivri kemerlerle birbirine bağlanan 20 ayak desteklemektedir Mihrap duvarına dikey yedi sahından meydana gelmiştir Mihrap önünde pandantifli bir kubbe bulunmaktadır Bu kubbenin dört pencereli bir kasnağı vardır Son onarımlarda sıva altından çıkarılan firuze, mor ve kare çinili mihrap, minare ile birlikte ilk yapıldığı dönemden kaldığı sanılmaktadır Bu minare, mihrap ve taç kapı Selçuklu mimarisinin özgün geleneğini sürdürdüğü gibi günümüze gelen mozaikleri de Selçuklu mozaik sanatının dikkati çeken örnekleri arasındadır

Altun Kalem Mescidi (Akşehir)

Konya Akşehir ilçesinde bulunan Altın Kalem Mescidini Hacı İsfendiyar oğlu Emüniddin Yusuf 1223te yaptırmıştır

Mescit moloz taştan yapılmış olup, kare planlıdır İbadet mekânının üzerini tuğla bir kubbe örtmüştür Batı yönündeki son cemaat yeri yıkılmış ve günümüze gelememiştir Bu konuda yeterli bilgi bulunmamaktadır Doğu duvarındaki pencere ahşap işçiliğinin güzel örnekleri olup, orijinalliğini korumuştur

Güdük Minare Mescidi (Akşehir)

Konya Akşehir ilçesi, Ahi Celal Mahallesinde bulunan bu mescidin kapısı üzerindeki kitabesine göre Abdullah Muhtesib oğlu Emüniddin Hacı Hasan tarafından 1227 yılında yaptırılmıştır Mimarı Mesut oğlu Ahmettir Mescidin minaresinin şerefeden yukarı kısmı uzun yıllar yıkık kaldığı için Güdük Minare ismi ile tanınmıştır Bu minare 1889 yılında tamamlanmıştır

Mescit 80 m2lik bir alanda kare planlı, küçük bir yapı olup duvarlarının yarısı taş, yarısı da tuğladandır Mescidin kuzey ve güney cephelerinde devşirme taşlar kullanılmış bu yüzden de duvar örgüsü düzensiz bir görünümdedir Mescidin son cemaat yeri bulunmamaktadır Ancak kuzey duvarındaki bazı izler burada bir son cemaat yeri olduğunu göstermektedir

Mescide doğu cephesindeki sivri kemerli bir kapıdan girilmektedir Bu kapının üzerinde dikdörtgen bir pano içerisine alınmış firuze renkli, sekiz köşeli yıldız ve lacivert renkli haçvari çinilerden oluşan bir bezeme görülmektedir Bu panonun üzerinde de Selçuklu sülüsü ile yazılmış yedi satırlık kitabesi bulunmaktadır Kapının iki yanında lahit parçalarının üzerine oturtulmuş iki sütun kapıya daha gösterişli bir görünüm vermiştir

Kare planlı mescidin üzeri tromplu, tuğladan bir kubbe ile örtülmüştür Buradaki trompların iki yanına at nalı şeklinde nişler yerleştirilmiştir İç mekân kuzey ve batıdaki pencerelerle aydınlatılmıştır Mihrap nişi dört dizi mukarnaslı olup, bazı kaynaklarda burasının çinilerle süslü olduğu belirtilmişse de günümüze hiçbir iz gelememiştir Girişin hemen yanındaki merdivenle çıkılan mahfil son onarımlar sırasında yapılmıştır

Mescidin güneydoğu köşesinde bulunan minare kare taşlardan yapılmış kaide üzerinde, sekizgen tuğladan silindirik gövdelidir Minare kürsüsündeki yatay ve dikey firuze renkli sırlı tuğlaların yanında nişler halinde lacivert ve firuze çini levhalar yerleştirilmiştir Bu çiniler de giriş kapısındaki bezemede olduğu gibi dökülmüştür Minarenin en ilginç yanı kürsünün doğu cephesindeki sırlı tuğlalar arasına yerleştirilmiş niş içerisindeki kuş figürlü iki çini levhadır Bu çinilerin bir Selçuklu sarayı veya köşkünden buraya getirildiği sanılmaktadır

Küçük Ayasofya Mescidi (Akşehir)

Konya Akşehir ilçesinde bulunan bu mescidi Ömer oğlu Şemseddin Hasan 1235 yılında yaptırmıştır

Mescit kesme taştan, kare planlıdır İbadet mekânının üzerini örten kubbeye geçiş Türk üçgenleri ile sağlanmıştır Kubbe kasnağında firuze ve mor çinilerden oluşan kufi bir yazı çepeçevre dolaşmaktadır Sırlı tuğlalarla zikzak biçimli örülmüş kubbenin ortasında firuze ve mor çinilerden meydana gelmiş bir bezeme bulunmaktadır

Kileci Mescidi (Akşehir)

Konya Akşehir ilçesinde bulunan Kileci Mescidinin kitabesi bulunmadığından yapım tarihi ve banisi kesinlik kazanamamıştır Yapı üslubundan XIIIyüzyılda yapılmış bir Selçuklu eseri olduğu sanılmaktadır

Mescit, kare planlı ve tek kubbelidir Kesme taş ve moloz taştan yapılmıştır Mescidin önünde dört sütunlu bir son cemaat yeri bulunmaktadır İlk yapılışında tromplarla geçişi sağlanan kubbe yıkılmış ve sonra çatı ile örtülmüştür Mescidin mihrabı niş şeklinde olup, zamanla değiştirilmiş ve orijinalliğini yitirmiştir Mermer söveli ahşap kapı kanatları çift başlı kartal ve ejder başı motifleri ile bezenmiştir

Kızılca Mescidi (Akşehir)

Konya Akşehir ilçesinde bulunan Kızılca Mescidinin kitabesi bulunmadığından yapım tarihi ve banisi kesinlik kazanamamıştır Yapı üslubundan XIIIyüzyılda Selçuklular döneminde yapıldığı anlaşılmaktadır

Mescit kare planlı olup, moloz ve devşirme taşlardan yapılmıştır İbadet mekânının üzerini balıksırtı biçiminde örülmüş tuğla bir kubbe örtmektedir Doğudaki girişin ahşap kapısı üzerinde sülüs yazılı kitabeler ve geometrik motifler ile daireler bulunmaktadır Mescidin güneydoğu köşesindeki minare ise geç devirde yapılmış olup mescidin bütünü ile bağlantı sağlayamamıştır

İmaret Camisi (Akşehir)

Konya Akşehir ilçesinde, Nasreddin Hoca Mezarlığının yanında bulunan İmaret Camisi Hasan Paşa tarafından 1510 yılında yapılmıştır Caminin yanında bulunan imaret yıkılmış, günümüze gelememiştir Bu yüzden de Hasan Paşanın yaptırdığı bu cami İmaret Camisi olarak tanınmıştır Akşehirdeki Osmanlı döneminde yapılmış tek camidir

Cami muntazam kesme taştan dikdörtgen planlı olup, ibadet mekânını merkezi bir kubbe örtmektedir Bu kubbenin dört köşesinde yarım kubbeler ile ana kubbe takviye edilmiştir Caminin önünde dört mermer sütunun meydana getirdiği üç kubbeli bir son cemaat yeri bulunmaktadır

Caminin önünde on iki sütunun taşıdığı bir şadırvan bulunmakta olup, bu şadırvan geç dönemde yapılmıştır

Ferruh Şah Mescidi (Akşehir)

Konya Akşehir ilçesinin batısında, Mahmut Hayrani Türbesinin yanında bulunan Ferruh Şah Mescidini 1224 yılında Kuluzade Ferruh Şah yaptırmıştır Selçuklu döneminde yapılmış olan bu cami orijinalliğinden tümüyle uzaklaşmıştır

Moloz taştan yapılan mescit dikdörtgen planlıdır

Taş Medrese Mescidi (Akşehir)

Konya Akşehir ilçesinde bulunan bu yapı yanındaki Taş Medrese ile birlikte Fahreddin Ali Sahip Ata tarafından 1250 yılında yaptırılmıştır Külliye olarak düzenlenen bu yapıdan günümüze yalnızca mescit, medrese ve türbesi gelebilmiştir Yapı topluluğunun kitabesi Akşehir Müzesindedir

Mescit dikdörtgen planlı olup, kesme taş ve tuğladan yapılmıştır Giriş kapısı önünde bir son cemaat yeri bulunmaktadır İbadet mekânının mihrabı ve içerisi yer yer dökülmüş olmasına rağmen çini mozaikle süslüdür Caminin yanındaki taş kaide üzerinde silindirik gövdeli iki şerefeli minaresi bulunmaktadır

Eşrefoğlu Camisi (Beyşehir)


Konya, Beyşehir ilçesinde, Beyşehir Gölü ile kale arasındaki düzlükte, İçeri Şehir Mahallesinde bulunan Eşrefoğlu Camisi, Eşrefoğlu Beyliğinin kurucusu Seyfeddin Süleyman Bey tarafından yaptırılmıştır Caminin ibadet mekanına açılan kapısı ile portali üzerindeki iki ayrı kitabeden birisinde 1296, diğerinde de 1290-1300 tarihleri yazılıdır Bu da gösteriyor ki, cami 1296-1300 yılları arasında yapılmıştır

Türk mimarisinde ağaç direkli camiler grubuna giren Eşrefoğlu Camisi, Eşrefoğullarının hakim olduğu yerlerde yapmış olduğu en önemli eserdir Ayrıca ağaç direkli camiler grubunun en büyük ve en orijinal eserdir Vakfiyesinden caminin yanı sıra bir han ve bir çifte hamamın yapıldığı öğrenilmektedir

Caminin dikdörtgen olmasına rağmen değişik bir planı vardır Caminin kuzeydoğu köşesini 45 derecelik bir açı ile kesen ve ekseninden yana kaymış portali ve minaresi arasındaki duvardan ötürü, yapı dikdörtgen bir plan şeması göstermektedir Araştırmacılara göre bu plan şekli yapının ana yol üzerinde olduğu ve cephenin de ona uydurulduğu, böylece kesik bir dikdörtgen planın ortaya çıkmasına neden olmuştur Selçukluların yapmış olduğu diğer yapılarda oluğu gibi burada da ön cephe duvarı kesme taştan, diğer bölümler de moloz taştan yapılmıştır Yapıda son derece başarılı bir taş işçiliği olduğu da görülmektedir Ön cephede, portalin sol yanında bir silme duvarı kaplamaktadır Bunun üzerine de mazgallar yerleştirilmiştir

Portalin sağında yer alan yüksek minare değişik zamanlarda yapılan yanlış uygulamalardan ötürü özelliğini büyük ölçüde yitirmiştir Minarenin kaidesi altında sivri kemerli bir niş içerisinde antik bir lahtin oluşturduğu bir sebil bulunmaktadır


Caminin portali mazgallardan biraz daha yüksek tutulmuş, bezemeleri ile dikkati çekmektedir Burada Sıvas Gökmedrese ve Çifte Minareli Medrese portalleri arasında büyük bir üslup benzerliği görülmektedir Böylece Eşrefoğulları döneminde Selçuklu taş işçiliği geleneğinin devam ettiği açıkça görülmektedir Portal ile ön cephe duvarı ve kuzey duvarı arasında kalan firuze ve mor renkli çinilerle kaplı ana mekânda Türk çini sanatında tek örnek olun sırlı tuğla ve mozaik kaplı ikinci bir portal bulunmaktadır

Bu portalden içerisine girilen iç mekân altı sıra halinde kırk sekiz ağaç direğin üzerindeki konsolların ve kirişlerin taşıdığı düz bir tavan ile üzeri örtülmüştür Buradaki direklerin başlıkları, konsolları ve tavan kirişleri çoğu günümüzde dökülmüş olmasına rağmen kalem işleriyle bezendiği görülmektedir Ayrıca ahşap konstrüksiyonlu camilerde olduğu gibi ahşap üzerine boyama tekniği burada da uygulanmıştır Altı sıra halinde 550 m yüksekliğinde mukarnas başlıklı direkler mihrap duvarına dik yedi sahın meydana getirmiştir Bunlardan ortada bulunan sahın diğerlerinden daha yüksek ve daha geniştir Merkezdeki dört direğin üzeri ulu cami plan şemalarında olduğu gibi açık bırakılmıştır

Mihrap önünde tuğladan üç sivri kemere oturan mihrap önü kubbesi bulunmaktadır Üzeri dışarıdan kendisini en belirgin biçimde gösteren ve camiye özellik kazandıran piramidal bir çatı ile örtülmüştür Kubbe içeriden göz alıcı renklerde sırlı tuğlalar ve çinilerle bezenmiştir Kubbenin ortasında girift kufi yazı ile Allah Muhammet, Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Alinin isimleri yazılıdır


Caminin mozaik çini mihrabı 458 m genişliğinde, 617 m yüksekliğindedir Selçuklu üslubunda yapılmış olan mihrap bütünüyle çinilerle kaplıdır Mavi beyaz renklerin eğemen olduğu mihrapta firuze renk hâkimdir Mukarnaslı mihrapta, mukarnasların altındaki motifler Konya Karatay Medresesinin kubbe içi çinileri ile büyük benzerlikler göstermektedir
Caminin ağaç işleri de son derece itinalı ve sanatkârane yapılmıştır Bugün kapı ve pencere kapaklarından bazıları Konya İnce Minareli Medresedeki Taş ve Ahşap Eserler Müzesinde sergilenmektedir Bunların yanı sıra hünkâr mahfili ve minberi ağaç işlerinin en fazla dikkati çeken öğeleridir Özellikle ceviz ağacından minber, kapı ve pencere kapakları kündekâri tekniğinde yapılmıştır Giriş kapısı üzerindeki kemerde “Amilehu İsa” olarak ustanın izmi yazılıdır

Caminin güneybatı köşesinde mukarnas başlıklı iki ahşap sütunun taşıdığı on üç basamakla üzerine çıkılan 2 m yüksekliğinde hünkâr mahfili bulunmaktadır Hünkâr mahfili ceviz ağacından dantel gibi işlenmiş şebekelerle çevrilidir Mihrap önü kubbesi önünde bulunan hünkar mahfili Mustafa bey isimli bir vezir oğlu tarafından 1574-1575 yılında Osmanlı döneminde yapılmıştır Mahfilin kirişleri ve tabanını alt yüzü nakış ve oymalarla bezelidir Girişin üzerinde yer alan kadınlar mahfili çinilerle kaplı olup ahşap korkulukları ve iki yan duvarlara kadar uzanan parmaklıkları ile ahşap işçiliği yönünden de ilginç bir bölümüdür

Caminin üzeri toprak damlı iken 1941yılında yapılan onarımla, eğimli bir çatı haline getirilmiş, 1956 yılında da üzeri bakır levhalarla kaplanmıştır

Caminin yanındaki, doğu duvarına bitişik türbe, Eşrefoğlu Süleyman Beyindir Bu türbeyi Süleyman Bey ölümünden birkaç yıl önce 1301-1302 yılında yaptırmıştır Türbe kesme taş duvarlı olup, üzeri konuk bir piramidal külahla örtülmüştür Türbenin çini, ağaç ve taş işçiliği son derece önemlidir

Demirli Mescit (Beyşehir)

Konya Beyşehir ilçesinin batısında İçeri Şehir Mahallesinde, Eşrefoğlu Camisinin yakınında bulunan Demirli Mesciti, giriş kapısı üzerindeki 092x 037 m ölçüsündeki beyaz mermer kitabesinden öğrenildiğine göre Emir Ahmet Şerafettin tarafından 1314 yılında yaptırılmıştır Selçuklu nesihi ile yazılmış, iki satırlık Arapça kitabenin mealen anlamı şöyledir:

“Bu mübarek medrese hayırsever emirlerin büyüğü Subaşı Kerp oğlu Emir Ahmet Şerafettin Bey tarafından 714 (1314) senesinde yaptırıldı”

Bu kitabe üzerinde dikkati çeken bir nokta mescit yerine medrese sözcüğünün kullanılmış oluşudur Bu kitabenin mescide ait olmayıp, yıkılmış bir medresenin olduğu da düşünülmelidir Bu bakımdan Demirli Mescitin yapım tarihi ve banisi hakkında kesin bir söz söylemek doğru değildir Ayrıca mescidin mimarı da bilinmemektedir

Demirli Mescit harap bir durumda olup, günümüze gelebilen beden duvarlarının moloz taştan yapıldığı, yer yer köfeki taşı ile aralarına ahşap hatıllar konulduğu da görülmektedir Mescit 1225x1025 m ölçüsünde kareye yakın dikdörtgen plan şekli göstermektedir Önünde son cemaat yeri olmayan giriş kapısı mihrap ekseni üzerinde değil, yan tarafta batı yönündedir Giriş kapısı köfeki taşından dikdörtgen söveler içerisinde ve yuvarlak kemerlidir Kapının yanında dikdörtgen söveli iki pencere ile ibadet mekanı aydınlatılmıştır Bu pencereler içerisinde bulunan demir şebekelerden ötürü de mescide, Demirli Mescit ismi verilmiştir

İbadet mekânının ortasında bulunan mermer kaide üzerindeki ahşap sütun ve ahşap sütun başlığının üzerinde durulmalıdır Mukarnaslı olan bu başlık yekpare bir parçadan oyulmayıp, ayrı ayrı küçük parçalardan meydana gelmiş ve bakır çivilerle birbirine tutturulmuştur Benzerlerine göre biraz kaba bir işçilik gösteren bu başlık Selçuklu ahşap oyma sanatının tipik bir örneğidir Mescit ahşap sütundan mihrap duvarına dikey olarak uzatılmış dört köşe kalın kirişlerin taşıdığı düz bir çatı ile örtülüdür Mescidin güney duvarında yer alan mihrap orijinal olmayıp, sonraki dönemlerde yenilenmiştir İri tuğla ve moloz taştan yapılan mihrabın içerisinde tuğladan bindirme tekniği ile mukarnaslı olarak sonuçlandığı izlerden anlaşılmaktadır

İbadet mekânının bazı bölümleri ile mihrabın mozaik kakma tekniği ile çinilerle kaplı olduğu bilinmektedir Bugün bu çinilerden bazıları Vakıflar Genel Müdürlüğünün ziyarete kapalı olan Amcazade Hüseyin paşa Külliyesindeki Türk İnşaat ve Sanat Eserleri Müzesinde bulunmaktadır XIII-XIVyüzyıl başlarına tarihlenen bu çiniler, mozaik kakma ve firuze renkte sıraltı tekniğinde yapılmış örneklerdir Müzedeki bu çiniler mihrap üzerindeki kitabelik kısmına aittir Bazılarının üzerinde Kelime-i Şahadet yazılı olup, çoğunlukla geometrik ve bitkisel motiflerle bezenmiştir Çinilerde parlak patlıcani renkler ağırlıklı olup, yazı frizleri arasına açık mavi daireler, spiraller, palmetler ve Rumiler yerleştirilmiştir

Ulu Cami (Ereğli)


Konya Ereğli ilçesi, Cami-i Kebir Mahallesinde bulunan Ulu Camiyi, Karamanoğlu İbrahim Beyin oğlu Mehmet Bey 1426 yılında yaptırmıştır Bununla beraber caminin yapımı ile ilgili bazı çelişkiler bulunmaktadır Selçuklular zamanında yapılıp, Karamanoğulları tarafından onarılarak kullanıldığı da iddia edilmiştir Ayrıca 40 m yüksekliğindeki minaresinin Selçuklular tarafından gözetleme kulesi olarak yapıldığı da ileri sürülmüştür Minarenin yapım tarihi yazılı olmamasına rağmen buradaki “Sinetün” sözcüğü Ebcet hesabına göre h510 (1116) yılına işaret etmektedir Bu durumda minare Anadolu Selçuklu Sultanı IMesut dönemine (1098-1150) aittir İHakkı Konyalıya göre; Minarenin mimarı da Mehmet Mecnun Havlanoğlu Mehmet Dımışladır

Ulu Caminin kuzeydoğu köşesinde bulunan minare kırmızıya yakın renkte kesme taştan yapılmış, kaide ile küp arasına sülüs yazı ile Ayetel Kürsi yazılmıştır Şerefe altındaki geniş kuşakta ise mavi zemin üzerine siyah renkte kufi bir yazının izleri görülmektedir Külahın altında pencereyi andıran açıklıklardaki çiniler ise yer yer dökülmüştür Şerefe altı 1994 yılında çökmüş ve Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından onarılmışsa da bu onarım minarenin orijinal görünümünü bozmuştur

Ulu Caminin ibadet mekânı 2600x3000 m ölçüsünde dikdörtgen planlı olup, kuzeydoğu yönünde uzanmaktadır İçerisinde 32 sütun tavanı desteklemekte olup, bu sütunlar üç dizi halindedir Kemerlerle birbirine bağlı olan bu sütunların sekizi yığma, diğerleri de devşirme malzemeden meydana gelmiştir Sütun başlıklarından bazıları Roma ve Bizans dönemine aittirler

Dikdörtgen planlı caminin duvarları moloz taştan örülmüş, üst örtüsü düz bir çatı ile kapatılmıştır Cami çeşitli dönemlerde onarım geçirmiştir Bunu belirten bir kitabe giriş kısmında olup, bunlardan birine göre Abdülcabbarzade Cemaleddin Paşa tarafından 1819da, Ereğli eşrafından Emin Bey tarafından da 1889da onarılmıştır Abdülcabbarzade Cemaleddin Paşanın yapmış olduğu belirten kitabe:

“Gelûp Abdülcabbar-zâde Cemaleddin nezafetle
İdup bu camii tamir, bihamdilâh nezâfetle
Derûnunda ibâdet etmeye kıl Esadâ tarih
Bu cami, bekle her demde nemâzı kıl cemaatle
Sene 1234 (1819)”

Bu kitabenin yanında üç dizi halinde Emin Beyin yaptığı onarımı belirten kitabe bulunmaktadır:

“Birleşince sây-ü bezl-i ehl-i dinle sıdk-ı Emin
Kıldı tecdid ez esasgâh mir-i Eminle Müminin
Fi Ketebehu 1308 (1889)”

Son olarak 1940 yılında yapılan onarım caminin mimari ve sanat tarihi yönünden bazı özelliklerini yitirmesine neden olmuştur

Ali Efendi Mescidi (Ereğli)

Konya Ereğli ilçesi, Boyacı Ali Mahallesinde Ereğli Müzesinin bahçesinde bulunmaktadır Mescidi Aksaraylı Ali oğlu Hasan 1151 yılında yaptırmıştır

Kare planlı moloz taştan yapılan mescidin üzeri merkezi bir kubbe ile örtülüdür İç mekânında bezeme elemanına rastlanmamaktadır

Şeyh Şehabüddin Şuhreverdi Camisi (Ereğli)


Konya Ereğli ilçesi, Türbe Mahallesinde bulunan bu camiyi, Karamanoğullarından Seyfeddin Süleyman Beyin kızı Nasiha Hatun 1390-1391 yılında yaptırmıştır Yapı topluluğu mescit, imaret, türbe, zaviye ve sekiz derviş hücresinden oluşuyordu Bu cami ve yanındaki dergâh, Selçuklular ve Karamanoğulları döneminde önem kazanmıştır Ancak yapı topluluğu zamanla harap olmuş, 1950, 1951 yıllarında yıktırılmış ve yerine DrOsman Başkol ile Ahmet Göznelinin yardımı ile yeni bir cami yaptırılmıştır

Mimari yönden özelliği olmayan bu caminin içerisinde yalnızca Selçuklu dönemine tarihlenen Besmele ve ayetleri içeren dört ayrı pano kalmıştır

Lala Mustafa Paşa Camisi (Ilgın)

Konya Ilgın ilçesi, çarşı içerisinde bulunan Lala Mustafa Paşa Camisi, külliye ile birlikte 1576 yılında yaptırılmıştır

Külliyenin ana noktasını oluşturan cami kesme taştan yapılmış, 1600x1730 m ölçüsünde kareye yakın dikdörtgen planlı olup, üzeri pandantifli kasnaklı bir kubbe ile örtülmüştür Bu kubbe ayrıca ikişer tane payanda kemeri ile de desteklenmiştir Caminin ana duvarları iki sıra pencereler üzerindeki yatay silmelerle ikiye bölünmüştür İç mekân mihrap yönü dışında üç yöne doğru sivri kemerlerle genişletilmiştir Caminin içerisinde 135 m derinliğinde kemerlerin üzerine mahfiller yerleştirilmiştir Bunlardan kuzeydeki mahfil taş konsolların yardımıyla öne doğru çıkarılmıştır İbadet mekânı kuzey ve diğer iki yönde dört sıra pencere ile aydınlatılmıştır Güney ve kuzey yönlerinde ise dikdörtgen pencereler bulunmaktadır

Caminin önündeki son cemaat yeri ikisi baklavalı, ikisi mukarnaslı dört sütunun taşıdığı beş bölüme ayrılmıştır Bunların üzeri kubbe ile örtülüdür Son cemaat yerinden iki renkli taşla örülmüş yuvarlak kemerli bir kapıdan ibadet mekânına geçilmektedir Bu kapı üzerinde iki satırlık yapım kitabesi bulunmaktadır Kitabe siyah zemin üzerine rumi ve bitkisel bezeli kompozisyonlar içerisindedir Giriş kapısının iki yanına birer niş yerleştirilmiştir Bunların yanında sivri kemerli dikdörtgen ve alınlıkları olan birer pencere ile birer kapı yerleştirilmiştir Bu kapıların birinden sağdaki minareye, diğerinden de üst kattaki mahfile çıkılmaktadır Köşede yer alan minare beden duvarlarının üzerine oturtulmuştur Pabuç kısmı üzerinde on altıgen gövdeli minarenin ortasında bir de bezemeli kuşak bulunmaktadır Tek şerefenin altı mukarnaslıdır

Caminin mihrabı iki yanında yivli sütunçelerle sınırlandırılmıştır Mihrap, mukarnaslı olup, beş kenarlı bir niş halindedir Bu nişin köşeleri zikzaklarla hareketlendirilmiştir Mihrap yüzeylerinin her birine birer rozet işlenmiştir Bunların altında da bitkisel süsleme nişine yer verilmiştir Ahşap minber korkulukları, ajurlu geometrik kompozisyonları ile dikkati çekmektedir Minberin kuzeybatı köşesine de ahşap bir müezzin mahfili yerleştirilmiştir

Sultan IISelim Camisi (Karapınar)


Konya Karapınar ilçesinde bulunan Sultan IISelim Külliyesinin bölümlerinden birini oluşturan cami, külliye ile birlikte Sultan IISelimin şehzadeliği döneminde, 1563 yılında yaptırılmıştır

Cami, Karapınar bölgesine özgü göktaş denilen koyu gri, düzgün kesme taştan yapılmıştır Külliyenin en önemli bölümünü oluşturan cami önünde U şeklinde sıralanmış imaret odalarının bulunduğu avlunun güneyinde yer almaktadır Caminin önünde sekiz sütunun taşıdığı bir şadırvan bulunmaktadır

Cami kare planlı olup, cephesi ve beden duvarları oldukça sadedir Yalnızca doğu batı ve güney cephelerinin ortalarına ve köşelerine duvar payeleri yerleştirilmiştir Böylece XVIyüzyıl camilerinin güzel bir örneği olarak ortaya çıkmıştır Kuzey cephesindeki son cemaat yerinin iki yanında dışa taşkın minare kaideleri ve birer şerefeli on altıgen gövdeli altı mukarnaslı şerefeleri ile iki minare cepheye hareket kazandırmıştır


Caminin ana duvarlarının alt hizasında iki sıra halinde kesme bazalt taşı kullanılmış, bunun üzerine de sarıya yakın düzgün kesme taşlardan altta daha geniş, üstte bir saçakla kesilmiş üç kademe halinde beden duvarları yapılmıştır Caminin kuzey cephesi dışında ikişer tane altlı ve üstlü pencereler bulunmaktadır Güney, doğu ve batı cephelerinde kubbeyi taşıyan kasnağın altındaki kademede de küçük ve yuvarlak birer pencereye yer verilmiştir Kuzey cephede ise, son cemaat yerine açılan iki altlık ve bir de üst pencere bulunmaktadır Kuzey cephesindeki son cemaat yeri altı beyaz mermer sütunun taşıdığı beş kubbe ile örtülmüştür Son cemaat yerinin ortasında bulunan camiye giriş kapısı Gödene taşı ile sarı renkteki taşların alternatif olarak sıralanmasından meydana gelmiş basık kemerlidir Kapının üzerine istiridye biçiminde bir alınlık ve yapım kitabesi yerleştirilmiştir Hatifi isimli bir şairin yazdığı altı satırlık bu kitabede Yavuz Sultan Selim tarafından 1564 yılında yapıldığı yazılıdır Bu kitabenin iki yanındaki boşluğa da Sultan Abdülmecid tarafından 1847de yapılan onarımı belirten bir kitabe yerleştirilmiştir Buradaki ahşap kapı kanatları kündekâri tekniğinde olup, 1941 yılına kadar yerinde olduğu tespit edilen bronz ejder başı şeklindeki halkaları kayıptır

İbadet mekânını örten 1480 m çapındaki kubbe pandantifler üzerine oturtulmuştur Kubbenin ortasına Fatır suresi yazılmış, içerisi kıvrık dal, rumi ve palmetlerden oluşan kalem işleri ile bezenmiştir Mihrap ve minber beyaz mermerden olup, klasik üslupta yapılmıştır Minberin üzerinde eklektik üslupta ahşap bir fener asılıdır Bu fener caminin 1847 yılındaki onarımı sırasında buraya konulmuştur Mihrabın iki yanında bulunan şamdanların, üzerindeki yazıdan Evliya Çelebinin ölümünden kısa bir süre önce kendisi veya yakınları tarafından buraya hediye edildiği anlaşılmaktadır

Kıcıkışla Mescidi (Karapınar)


Konya Karapınar ilçesinde, Karapınar-Emirgazi karayolu üzerinde bulunan bu mescidin kitabesi bulunmadığından, kaynaklarda da yeterli bilgiye rastlanmadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır Bununla beraber yapı üslubundan XVIyüzyılda Osmanlı döneminde yapıldığı sanılmaktadır

Mescit kare planlı olup, kesme ve moloz taştan yapılmıştır Zemini taş döşelidir İbadet mekânı kasnaklı bir kubbe ile örtülüdür Kubbeye geçiş tromplarla sağlanmıştır Doğu ve batı cephesinde birer pencere ile içerisi aydınlatılmıştır Mescidin girişi kuzey yönündedir Mihrap silmelerle çerçeve içerisine alınmış olup, bu çerçeve bezemelidir

Mescit günümüzde kullanılmamaktadır

Muallimhane Camisi (Seydişehir)

Konya Seydişehir ilçesi, Hükümet Meydanının güneyinde, Alaylar Mahallesinde bulunan Muallimhane Camisi, kitabesinden öğrenildiğine göre Pir Mehmet oğlu Hacı Recep adına Kuran okutulmak ve öğretilmek üzere 1529 yılında Muallimhane olarak yaptırılmıştır XVIyüzyıl Osmanlı mimarisinde Muallimhane ismi altında Kuran öğretilen ve okutulan buna benzer örnekler bulunmaktadır Bu yapılar aynı zamanda mescit olarak da kullanılmıştır

Caminin giriş kapısı üzerinde Arapça sülüs yazı ile yazılmış iki satırlık bir kitabesi vardır:
“Ammerehaza el Mekteb'el - Talim'ül Kur'an ibtiga-eüvechillah'ül-alim'ül-Hannan
El-hac Receb bin Pir Mehmed el-raci rahmet-i Rabbih'ül-Mennan Fi sene sitte ve selasine ve tis'a miete h936 (1529)”

Cami dikdörtgen planlı olup moloz taştan yapılmıştır İbadet mekânı dört ince ahşap direk ile tavanı taşımaktadır Mihrap basit bir niş görünümündedir Minberi ağaçtan olup, sadedir Minaresi kesme taştan ve tek şerefelidir

Caminin mihrap duvarında bir kitabe bulunmaktadır Bu kitabe bugün Askerlik Şubesi ile yanan Hükümet Konağının yerinde bulunan eski kışlaya aittir Sultan IIMahmut z<amanında, 1834te Seydişehirde bir kışla yapılmış ve kapısı üzerine de dört satırlık bir kitabe yerleştirilmiştir Kışla yıkıldıktan sonra Muallimhane Camisi onarılırken kitabenin yok olmaması için mihrap duvarına yerleştirilmiştir Kitabenin cami ile bir ilgisi bulunmamaktadır

Kitabe:

”Bu şehre kışla bünyad eyledi kim derununda
Ne kaabil söylese anlarla ceyş-i düşme n-i bedhah
Cihada Böyle sarf-ı himmet etdikçe dilirane
Ne bala kışla kim mes-i cihada oldu cevlangah”

Caminin duvarına bitişik olarak bir türbe bulunmaktadır Türbe içerisinde Muallimhane Camisinin ve türbeyi yaptıran Hacı Recepin babası Hacı Mehmetin mezarı bulunmaktadır Diğer mezarların üzerinde yazı bulunmamakla beraber Hacı Recep ile diğer ikisinin de ailesine ait olduğu sanılmaktadır

Türbe 410x655 m ölçüsünde dikdörtgen planlı bir yapı olup, kesme taştan yapılmıştır Kuzey yönünde basık kemerli bir kapı ile içeriye girilmektedir Giriş kapısındaki sivri kemer ve ayaklardan da anlaşıldığına göre burada günümüze gelemeyen bir revak bulunuyordu Türbenin üzeri bir kubbe ile örtülmüş, batı yönündeki bir yarım kubbe de onu tamamlamıştır

Seyyid Harun Camisi (Seydişehir)


Konya Seydişehir ilçesinin güneyinde bulunan bu caminin kitabesi günümüze gelemediğinden yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır Ancak, Menakıb-ı Seyyid Harun-ı Veli isimli el yazması bir eserde bu caminin Seyyid Harun tarafından yapıldığı yazılıdır Buna dayanılarak caminin 1302-1320 yılları arasında yapıldığı sanılmaktadır Cami değişik zamanlarda onarım geçirmiş, en son onarımı da XXyüzyılın sonlarında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yapılmıştır

Cami moloz taş ve kesme taştan dikdörtgen planlı olarak yapılmıştır Caminin giriş kapısı kuzeyde, mihrabı da dikdörtgenin dar kenarında, güneyde bulunmaktadır Ayrıca doğu ve batı yönlerinde de birer kapısı bulunmaktadır Mihraptan giriş kapısına doğru iki sıra halinde düzenlenmiş ve birbirlerine kemerlerle bağlanmış yedişer sütunla ibadet mekânı iki nef ile üç sahna bölünmüştür Caminin üzeri ahşap çatı ile örtülüdür İç mekânda kuzeydoğu ve kuzeybatıda ahşap merdivenlerle çıkılan iki mahfile yer verilmiştir Bu mahfiller bir yandan caminin duvarlarına, diğer yanlarında da sütunlara dayalı kemerli kirişler üzerine oturtulmuştur Caminin batı duvarında, alt sırada iki, doğuda dört, mihrap yönünde de iki penceresi bulunmaktadır Üst sıradaki pencerelerle birlikte toplam 15 pencere ile cami içerisi aydınlatılmıştır

Caminin orijinal mihrabı bilinmemektedir Bugünkü mihrap sonradan ahşap olarak yapılmıştır Caminin kuzeybatı köşesinde minaresi bulunmaktadır Minare kesme taştan kaide üzerine yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir

Caminin kuzey cephesinde üç kümbet bulunmaktadır Bunlardan kuzey cephesine bitişik olan üç kümbetten birisi Seyyid Harun-ı Veliye aittir Caminin kuzeydoğusuna bitişik olan diğer kümbet Halife Sultan Türbesidir Caminin kuzey duvarına bitişik diğer kümbet ise Rüstem Bey ile Sultan Hatuna aittir

Aşağı Mahalle Camisi (Seydişehir)

Konya Seydişehir ilçesi, Değirmenci Mahallesinde bulunan Aşağı Mahalle Camisi XIXyüzyılın sonlarında yapılmış, 1963 yılında da onarılmıştır

Cami dikdörtgen planlı olup, kesme taştan yapılmıştır Üzeri ahşap bir çatı ile örtülmüştür Mimari yönden bir özelliği bulunmamaktadır

Türbe Camisi (Seydişehir)

Konya Seydişehir ilçesi, Alaylar Mahallesinde bulunan bu cami XIXyüzyılın sonlarında ilçe halkı tarafından yaptırılmıştır

Cami dikdörtgen planlı olup, kesme ve moloz taştan yapılmıştır Üzeri ahşap bir çatı ile örtülmüştür Güneybatı köşesine briketten 1960 yılında bir minare eklenmiştir Caminin mahfili altında kitabesiz mezar taşları bulunmaktadır Bu mezar taşları Seydişehirde Kadiri şeyhlerinden birine ve yakınlarına ait olduğu söylenmektedir

Caminin mimari yönden bir özelliği bulunmamaktadır

Sofuhane Camisi (Seydişehir)

Konya Seydişehir ilçesi, Sofuhane mahallesinde bulunan bu cami XXyüzyılın başında, mahalle halkı tarafından yaptırılmış, 1961 yılında onarılmıştır

Cami dikdörtgen planlı olup, kesme taş ve moloz taştan yapılmış, üzeri basit bir çatı ile örtülmüştür Kuzeydoğu köşesindeki ahşap minaresi sonradan yıkılarak yeniden yapılmıştır

Küçük Mescit (Seydişehir)

Konya Seydişehir ilçesi, Ulu Kapı Mahallesinde bulunan bu camiyi mahalle halkı 1902 yılında yaptırmıştır

Dikdörtgen planlı olan mescit, kesme ve moloz taştan yapılmış, üzeri çatı ile örtülmüştür Kuzeydoğu köşesine de ahşap bir minare yerleştirilmiştir Mescidin mimari yönden herhangi bir özelliği bulunmamaktadır

Yeni Cami (Seydişehir)

Konya Seydişehir ilçesi, Yeni Mahallede bulunan bu cami 1908 yılında yöre halkı tarafından yaptırılmıştır

Cami dikdörtgen planlı olup, moloz taştan yapılmış, üzeri çatı ile örtülmüştür Kuzeydoğusunda ahşap bir minaresi vardır Cami günümüzde yıkılarak yeniden yapılmıştır Mimari yönden bir özelliği bulunmamaktadır

Şeref Şirin Mescidi (Seydişehir)

Konya Seydişehir ilçesinde, Tabakhane Mahallesinde bulunan bu cami, 1908 yılında halk tarafından yaptırılmıştır 1972 yılında cami yıkılarak yeniden yaptırılmıştır

Cami dikdörtgen planlı olup, moloz taştan yapılmış, üzeri kiremitli ahşap bir çatı ile örtülü idi Günümüzde onun yerine yapılan cami daha büyük olarak yapılmıştır Mimari yönden bir özelliği bulunmamaktadır

Alaylar Camisi (Seydişehir)

Konya Seydişehir ilçesi, Alaylar Mahallesinde bulunan bu cami, XXyüzyılın başlarında halk tarafından yaptırılmış, daha sonra yıktırılarak 1945-1950 yıllarında yeniden yapılmıştır

Cami dikdörtgen planlı, moloz taştan ve çatılı olarak yapılmış iken, son yıkımdan sonra üzeri kubbeli daha geniş bir cami yapılmıştır Bugünkü caminin mimari yönden bir özelliği bulunmamaktadır

Hüdaverdi Camisi (Seydişehir)

Konya Seydişehir ilçesi, Alaylar Mahallesinde, Eski Devlet Hastanesinin güneyinde bulunan bu cami, 1964 yılında mahalle halkı tarafından yaptırılmıştır

Dikdörtgen planlı cami, beton hatıllı olup, üzeri ahşap çatı ile örtülüdür Mimari yönden özelliği bulunmamaktadır

Samanpazarı Camisi (Seydişehir)

Konya Seydişehir ilçesi, Kızılcalar Mahallesinde bulunan bu cami, 1965 yılında halk tarafından yaptırılmıştır

Dikdörtgen planlı, kesme taş ve moloz taştan yapılan caminin üzeri çatı ile örtülüdür Minaresi bulunmamaktadır Cami mimari yönden herhangi bir özellik taşımamaktadır

Kızılcalar Camisi (Seydişehir)

Konya Seydişehir ilçesi, Kızılcalar Mahallesinde bulunan bu cami XIXyüzyılın sonlarında yapılmıştır Banisi bilinmemektedir Cami 1968 yılında yıktırılarak yerine yeni bir cami yapılmıştır

Bugünkü cami dikdörtgen planlı ve iki katlıdır Üzeri ahşap çatı ile örtülmüştür Mimari yönden özellik taşımamaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Konya Genel Tanitimi

Eski 11-04-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Konya Genel Tanitimi



Konya Türbeleri

Mevlâna Türbesi (Karatay)


Mevlâna Türbesi 6500 m2lik bir alan içerisinde yer almaktadır Aynı zamanda büyük bir külliye görünümündeki bu alana üç kapıdan girilmektedir Batı yönündeki Dervişhan Kapısı denilen kapıdan Mevlâna Müzesine girilmektedir Mevlevi dervişlerinin bu kapının karşısında da türbe kapısı bulunmaktadır Avlunun ikinci kapısı güneyde olup, buna da Hamuşan Kapısı ismi verilmiştir Üçüncü kapı ise kuzeyde, dergâh şeyhine özel olan Çelebi Kapısıdır

Hz Mevlana 17 Aralık 1273te 66 yaşında iken karaciğer rahatsızlığından ölmüştür Mevlâna Gül Bahçesi denilen bugünkü türbenin bulunduğu yere gömülmüştür Mevlevi tarihlerine geçmiş bir bilgiye göre; Mevlânanın babası Sultan-ül Ulema hayatta iken Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubat ile burada yürürken, “Buraya gelince torunlarımın kokusunu duyuyorum” demişti Bu söz üzerine Alâeddin Keykubatda bu bahçeyi Sultan-ül Ulemaya hediye etmiştir O zamanki geleneğe göre zenginler, devletin önde gelen kişileri mezarlık yerine kendi mülklerine gömülüyorlardı Sultan-ül Ulema öldüğü zaman buraya gömülmüş, etrafı duvarlarla çevrili türbesi de buraya yapılmıştı Hz Mevlana da öldüğü zaman babasının başucuna gömülmüştür Üzerine de bir türbe yapılmaya başlanmıştır Selçuklu Emiri Süleyman Pervanenin karısı Gürcü Hatun, Emir Alemeddin Kayser ve Sultan Veledin birlikte çalışması ile Mimar Tebrizli Bedreddin bu türbeyi 1274te yapmıştır


Hz Mevlananın Türbesi Selçuklu döneminde yapılmış diğer türbelerle karşılaştırılamayacak özelliklere sahiptir Mevlananın ölümünden sonra yapılan ilk türbenin ne şekilde olduğu kesinlik kazanamamıştır Kanuni Sultan Süleyman, kare planlı, kesme köfeki taşından bir mescidi bu yapı topluluğuna eklemiştir Aynı dönemde yapılan semahanenin Mimar Sinana ait olduğu iddia edilmişse de bu iddia kesinlik kazanamamıştır

Türbe kapısının ahşap iki kanadı Selçuklu üslubunda, geometrik ve rumi motifleri ile süslenmiştir Üzerine Sultan Veledin “Ey talib, öğüdümü canla başla kabul et Doğruların eşiğine baş koy” anlamında Farsça bir beyit kabartma olarak yazılmıştır Türbe kapısından Tilavet Odası diye isimlendirilen, daha önce Bevvap (kapıcı) ve Dervişlerin kuran okuduğu, kubbeli küçük bir salona geçilmektedir Buradan üzeri gümüş levhalarla kaplanmış ceviz ağacından, Sadrazam Sokullu Mehmet Paşanın oğlu Hasan Paşanın yaptırdığı gümüş bir kapı ile Huzur-u Pir denilen türbe salonuna girilmektedir Bu salon üç kubbe ile örtülü olup, aşıklar girişi (dahil-i uşşak) ismini almıştır Bu salonun sağında ve karşısında iki kubbenin örttüğü ve mezar sandukalarının bulunduğu bir set ile karşısındaki iki kubbeli ikinci sete ve Mevlananın üzerindeki yeşil kubbeye Kıbabül-Aktab (kutupların kubbeleri) ismi verilmiştir Salonun solunda semahane ve mescidi bir birinden ayıran kemerlerin altındaki sette de ikişer sıra halinde altı sanduka yerleştirilmiştir Bu altı mezarın Mevlana ve babası ile birlikte Belhten Konyaya göçen dervişlere ait olduğu söylenmektedir


İlk türbenin dört ayağa oturan güneydoğu ve batı yanları kapalı, kuzey yönü eyvanlı, üzeri piramidal örtülü Selçuklu kümbetlerine benzediği sanılmaktadır 1396 yıllarına doğru dıştaki çini kaplı dilimli külah yapılmıştır Sultan IIBeyazıt devrinde de türbenin doğu ve batı duvarları kaldırılarak buraya bazı ilaveler yapılmış, içerisi kalem işleri ile bezenmiştir Bugünkü türbenin Anadoludaki en yakın benzerleri Sivastaki Şeyh Hasan Türbesi ile Akşehirdeki Seyyid Mahmud Hayrani Türbesidir Günümüzdeki türbe dört paye üzerine oturmuş 25 m yüksekliğindedir Bu yüksekliği ile de XIII yüzyılda yapılmış hiçbir türbe ile karşılaştırılamaz Türbe gövdesi dıştan 16 dilimli silindir şeklindedir Gövde taş bir kornişle sona erer Bunun üzerine yine 16 dilimli konik bir külah yerleştirilmiştir Türbenin dilimli külahının çinilerinin Alaeddin Ali Beyin eseri olduğu sanılmaktadır Gövde ve külah üzerindeki firuze renkteki çiniler zaman zaman yenilenmiştir Bundan ötürü de bu kubbeye Yeşil Kubbe (Kubbe-i Harda) ismi verilmiştir Kubbe gövdesinin üst kornişinin altındaki lacivert şeride beyaz sülüs yazı ile Besmele ve Ayet-ül Kürsi yazılmıştır Külahın en üst noktasında altın kaplama bir alem bulunmaktadır


Türbenin içerisi içten kubbemsi piramidal şekildedir Tepe noktasından sekiz köşeli bir yıldızın kolları etrafa dağılmaktadır Yeşil kubbenin altında Mevlana ve oğlu Sultan Veletin mavi mermerden yapılmış sandukaları bulunmaktadır Bu sandukaların üzerinde 1894 yılında Sultan II Abdülhamitin hediye ettiği deri üzerine siyah atlas kaplamalı büyük bir puşide örtülmüştür Mevlananın ölümünden sonra mezarı üzerine yerleştirilen ilk sanduka ahşaptan olup, XVIyüzyılda buradan kaldırılarak babası Sultan-ül Ulemanın üzerine konulmuştur Selçuklu devri ağaç işçiliğinin en güzel örneklerinden biri olan bu sanduka Selimoğlu Abdülvahit ve Hüsameddin Muhammed isimli iki ustaya aittir Sanduka kündekâri ve oyma tekniğinde yapılmıştır Sandukanın ön, arka ve yanlarında Ayet-ül Kürsi, Mevlanaya ait beyitler, Divan-ı Kebirden seçilmiş gazeller ile Mesneviden alınmış beyitler yazılıdır

Yeşil Kubbenin batısında ve Mevlananın başucunda eşi Kerra Hatun (1292), Mevlananın kızı Melike Hatun (1306), Mevlananın oğlu Muzaferüddin Emir Alim Çelebi (1277), Mevlananın torunu Celale Hatun (1283), Kadı Tacettinin kızı Melike Hatun (1330), Çelebi Hüsamettin (1284) ve bu dergâhta postnişinlik yapmış çelebiler ile onların ailelerine ait 65 sanduka bulunmaktadır


Mevlananın sandukasının üzerini örten stalâktitli kubbeye Post Kubbesi ismi verilmiştir Mevlananın sandukasını Huzurdan ayıran gümüş bir şebeke vardır Gümüş Kafes adı verilen bu şebekeyi 1579 yılında Maraş Mirimiranı Mahmut Paşa 1579 yılında Kalemkâr İlyas isimli bir ustaya yaptırmıştır Bu kafesin üzerindeki gümüş plakada Şair Maninin 32 beyitlik Türkçe bir şiiri yazılıdır

Sultan II Selim aynı yere iki minareli bir cami eklemiştir Sonraki yıllarda Hüsrev Paşa Türbesi (1527), Mehmet Bey Türbesi (1534), Hasan Paşa Türbesi (1573) ve Sinan Paşa Türbesi (1574) aynı yere yapılmıştır Bu arada Mevlana dergâhı da çeşitli ilavelerle genişletilmiş ve büyük bir külliye görünümünü almıştır Osmanlı sultanlarının hemen hepsi de bu yapı topluluğuna yeni ilaveler yapmışlardır

Hürrem Paşa Türbesi (Karatay)

Mevlana Külliyesinin avlusunda matbahın doğu yönünde bulunan Hürrem Paşa Türbesi, Kanuni Sultan Süleyman döneminde Vezir İbrahim Paşa tarafından 1527 yılında şehit düşen Hürrem Paşa için yaptırılmıştır

Kesme taştan, sekiz köşeli planı olan türbenin üzeri kubbe ile örtülüdür Kuzey yönündeki giriş kapısı üzerinde kubbeli bir kapı siperi bulunmaktadır Türbe içerisinde Karaman Beylerbeyi Hürrem Paşa (1526) ve Şam vilayeti sancağında Mutasarrıflık yapmış olan Hacı Beyin (1533) mezarları bulunmaktadır

Hasan Paşa Türbesi (Karatay)

Mevlana Külliyesinin güney yönünde dergâha bitişik olan türbe, 1573 yılında ölen Karaman Beylerbeyi Hasan Paşa için yaptırılmıştır

Kesme taştan sekiz köşeli planı olan türbenin üzeri kubbe ile örtülüdür Klasik Osmanlı mimarisine göre yapılan türbenin giriş kapısı üzerindeki kitabesinde, Hasan Paşa için yaptırıldığı belirtilmektedir Türbenin kuzeyindeki pencerelerden biri kapı şekline sokulmuş ve Mevlana Türbesine açılmaktadır

Sinan Paşa Türbesi (Karatay)

Mevlana Külliyesinin güney yönünde bulunan Sinan Paşa Türbesi kitabesinden öğrenildiğine göre, 1574 yılında yapılmıştır

Türbe kesme taştan sekiz köşeli olup, üzeri kubbe ile örtülüdür Klasik Osmanlı türbe mimarisi üslubunda olan türbenin kuzeydeki giriş kapısı üzerinde yapıldığı yılı gösteren kitabesi bulunmaktadır Türbe içerisinde Karaman Beylerbeyi Sinan Paşanın sandukası bulunmaktadır

Murat Paşa Kızı Türbesi (Karatay)

Mevlana Külliyesinin avlusunda, Sinan Paşa Türbesinin kuzeyinde bulunan bu türbe, Karaman Beylerbeyi Kuyucu Murat Paşanın kızı Fatma Hatun için 1585 yılında yapılmıştır

Kesme taştan yapılmış olan türbe, sekiz köşeli plan düzeninde olup üzeri kubbe ile örtülüdür Klasik Osmanlı türbe mimarisi üslubundaki türbenin giriş kapısı üzerinde 1585 yılında Fatma hatun için yapıldığını gösteren kitabesi bulunmaktadır Türbe içerisinde Fatma Sultanın mermer mezar sandukası bulunmaktadır Burası daha önce dergahın kütüphanesi olarak kullanılmıştır

Mehmet Bey Türbesi (Karatay)

Mevlana Külliyesinin güney avlusunda bulunan Mehmet Bey Türbesi, sülüs celi kitabesine göre 1534 yılında ölen Mevlevi muhibbi Mustafa Paşanın oğlu Mehmet Bey için yapılmıştır Türbe Hamuşanın (Mevlevi Mezarlığı) doğu yönündedir

Türbe dört mermer sütunun taşıdığı küçük bir kubbeden meydana gelmiştir Kubbenin altındaki taş döşeme üzerinde Mehmet Beyin sanduka şeklindeki mezar taşı bulunmaktadır

Gömeç Hatun Türbesi (Merkez)
Konya Musalla Mezarlığı Mevkiinde bulunan Gömeç Hatun (Kız Kulesi) Türbesi XIIIyüzyılın sonlarında yapılmıştır Türbenin Anadolu Selçuklu Sultanı Rükneddin Kılıç Aslanın karısı Gömeç Hatuna ait olduğu söylenmektedir

Türbe Selçuklu mimari üslubunda yapılmış olup, alt kısmında beşik tonozlu mumyalık, üst kısmında da merdivenlerle ulaşılan tek eyvandan oluşan zemin bölümü bulunmaktadır Türbe duvarlarının altı kesme taştan, üzeri de tuğladan yapılmıştır Giriş kapısı çini bezemelidir Türbenin dış görünümü bir kaleyi andırmaktadır Eyvan kemerlerinin içerisi mozaiklerle bezenmiştir

Şeyh Aliman Türbesi

Konya Aliman Mahallesindeki mezarlık içerisinde bulunan bu türbe Selçuklu dönemi şeyhlerinden Aliman için 1288 tarihinde yaptırılmıştır

Moloz taştan yapılmış olan türbe, dikdörtgen planlı olup, üzeri kubbe ile örtülmüştür

Kalender Baba (Şeyh Ebubekir) Türbesi

Konya Musalla Caddesinde, Musalla Mezarlığı yakınında bulunan bu türbe, vakfiyesinden öğrenildiğine göre Ebubekir Niksari isimli bir bilgin için 1428 tarihinde yapılmıştır

Türbe Selçuklu mimari üslubunda Karamanoğlu yapısıdır Sekiz köşeli bir plana sahip olup, üzeri piramidal bir çatı ile örtülüdür Duvarları tuğladan örülmüştür

Fakih Dede Türbesi (Karatay)

Konya Burhandede Mahallesinde bulunan bu türbe, mutasavvıf ve bilgin Burhaneddin Fakih Paşa için 2454 yılında yaptırılmıştır Türbe Karamanoğlu dönemi ile Selçuklu dönemi mimarisinin bir araya getirilmiş örneğidir

Türbe kare planlı olup, gövde sekiz köşelidir Üzeri tuğladan piramidal bir külahla örtülmüştür Türbenin üzeri kubbe ile örtülü olup, bunun üzerine silindirik külah oturtulmuştur Giriş kapısı üzerinde 1454 tarihini içeren nesih yazılı çini mozaiklerle süslü kitabesi bulunmaktadır Burası firuze, mor, mavi ve lacivert çinilerle bezenmiş olup, üzerlerine çiçek ve yaprak motifleri işlenmiştir Kapı giriş kemerinin köşe dolguları da firuze ve mavi çinilerle kaplanmıştır

Türbenin içerisinde Fakih Dedenin basit bir sandukası bulunmaktadır

Şeyh Şücaeddin Türbesi (Merkez)

Konya Musalla Mezarlığında, Şeyh Halili Türbesi yanında bulunan Şeyh Şücaeddin Türbesinin yapımı ile ilgili yeterli bilgi bulunmamaktadır Kitabesi bulunmadığından yapım tarihi tartışmalıdır

Türbenin gövdesi kesme taştan, üzeri 16 dilimli tuğla kubbe ile örtülüdür Giriş kapısı söveleri mermerdendir Kubbe eteği mukarnas friz ile bezenmiştir Türbe içerisindeki mermer lahit sülüs yazılar, geometrik motifler ve kabartma yaprak, çiçek motifleri ile bezelidir

Şeyh Halili Türbesi (Merkez)

Konya Musalla Mezarlığında bulunan bu türbe kitabesinden öğrenildiğine göre; 1597 yılında yaptırılmıştır

Düzgün kesme taştan yapılmış olan sekiz köşeli türbe, on iki köşeli bir kasnağa oturan tuğla kubbe ile örtülüdür Önde sivri kemerli iki sütuna oturan kubbeli bir girişi vardır

Tac-Ül Vezir Türbesi (Selçuklu)

Konya Dede Bahçenin doğusunda Selçuklu Sultanı IIGıyaseddin Keyhüsrev zamanında Vezir Taceddin Mehmedin 1239-1240 yılında yaptırmış olduğu medresenin yanında türbesi de bulunmaktadır Günümüze yalnızca türbe gelebilmiştir Türbe Tac-Ül Vezir ile torunları Celaleddin Kasım Bey ve Şeyh Suretiye aittir

Türbe medreseden daha önce yapılmıştır Taş temeller üzerine tuğla gövdeli, sekiz köşeli plandadır Üzeri piramidal bir külah ile örtülmüştür Piramidal külahın altındaki kubbe kasnağında yarım daire şeklinde, sekizgen nişler bulunmaktadır

Ali Gav Türbesi (Selçuklu)

Konya Tarla Mahallesinde bulunan Ali Gav Medresesi ve Türbesinin kitabesi bulunmamakla beraber, yapı üslubundan XIIyüzyılın sonu ile XIIIyüzyılın ilk yarısında yapıldığı sanılmaktadır Medrese ve türbenin mimarı ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir

Türbede Hacı Bayram Velinin soyundan Ali Gav gömülüdür Kesme taş temeller üzerine yapılmış olan türbe eyvanlı bir yapıdır

Türbenin çevresinde ve içerisinde Vakıflar Genel Müdürlüğünün 1966 yılında YMimar Önge tarafından yapılan onarımı sırasında firuze renkli çini parçaları bulunmuştur Bunlardan firuze sırlı bir kandillik bugün Vakıflar Genel Müdürlüğünün Türk İnşaat ve Sanat Eserleri Müzesinde bulunmaktadır

Sultanlar Türbesi (Karatay)

Konya Alaeddin Camisi içerisinde bulunan Sultanlar Türbesinde, Selçuklu sultanlarından Sultan IMesut, Sultan IIKılıçaslan, Sultan IIRüknettin Süleyman, Sultan IGıyaseddin Keyhüsrev, Sultan IAlaeddin Keykubat, Sultan IIGıyaseddin Keyhüsrev, Sultan IVKılıçaslan ve Sultan IIIGıyaseddin Keyhüsrev gömülüdür

Türbe klasik Selçuklu türbe mimarisi üslubundadır Türbenin on köşeli kesme taştan bir gövdesi vardır Üzeri kubbe ile örtülü olup, dışarıdan bu kubbe piramit biçiminde on cepheli bir külah ile örtülmüştür Tuğla külahın ilk yapıldığı dönemde çinilerle kaplı olduğu günümüze gelen izlerden anlaşılmaktadır Külahın çevresinde lacivert üzerine beyaz harflerle yazılmış çini bir kitabe bulunmaktadır Bu kitabede; “Bu imaretin yapılmasını Kılıçaslanın oğlu Mesudun oğlu Kılıçaslanın emrettiği” yazılıdır Buradan anlaşıldığına göre türbe Sultan IIKılıçaslan zamanında yapılmıştır Ayrıca türbenin doğusundaki bir pencere üzerinde de mimarının Abdulgaffar oğlu Yusuf olduğu yazılıdır

Gövde içerisindeki duvarlarda nişler bulunmaktadır Türbe içerisindeki sandukaların çinileri dağılmış, sökülmüş, bir kısmı da kaybolmuştur Arta kalanlar gelişi güzel sandukaların üzerine yapıştırılmıştır Lacivert zemin üzerine beyaz harflerle yazılı olan çini kaplamalarda burada gömülü olanların isimleri yazılıdır İlk yapıldıklarında tamamen çini kaplı olan bu sandukalardan dört tanesinin üzeri harç ile sıvanmıştır

Alaaddin Camisi Avlusundaki İkinci Türbe (Karatay)

Alaaddin Camisi avlusunda bulunan ikinci türbe, Sultanlar Türbesinin batısında olup, görkemli bir görünüşü vardır

Sekizgen planlı türbenin gövdesinden sonraki bölümü yok olmuştur Üzerinin kubbe veya külahla örtülü olup olmadığı bilinmemektedir ProfDrSemavi Eyiceye göre yarıda kalmış olması da muhtemeldir Türbe içerisinde mihrabının bulunmasına rağmen burasının bir mescit olarak yapıldığı da iddia edilmiş ancak, bu kesinleşmemiştir

Kesme taştan yapılan türbenin köşeleri zencerek kabartmaları ile işlenmiştir Kapısı çift renkli taşlardan yapılmış, iki yanına sütunçeler yerleştirilmiştir Kapının üzerinde bulunan kitabe levhası boş bırakılmıştır İçerisinde hiçbir sanduka bulunmamaktadır Bu da türbenin tamamlanmadığını göstermektedir Türbenin yan cephelerindeki pencereler kapısında olduğu gibi kemerler içerisine alınmış ve buraları kabartma frizler ve mukarnaslarla süslenmiştir

Tavus Baba Türbesi (Meram)

Konya Meram ilçesinde bulunan Tavus Baba Türbesi, Sultan IAlaeddin Keykubat döneminde (1220-1237), Konyada ölmüş olan Şeyh Tavus Mehmet-el Hindiye aittir

Türbe XIIIyüzyılda taş ve tuğladan yapılmıştır Üzeri tonozla örtülü olup, dıştan kubbelidir Kesme taş ve tuğladan yapılmış olan bu türbe oldukça sade bir görünümdedir

Ateş-Baz Veli Türbesi (Meram)

Konya Meram ilçesinde, eski Meram yolu üzerinde bulunan bu türbe 1285 yılında ölen Mevlevi dervişlerinden Ateş-Baz Yusufa aittir

Türbe kesme taştan, sekiz köşeli bir plan göstermektedir Üzeri sekizgen piramidal bir külah ile örtülmüştür Türbenin altında mumyalık bölümü bulunmaktadır Giriş kapısı taş söveli ve yuvarlak kemerlidir

Kesikbaş Türbesi (Karatay)

Konya Kalenderhane Mahallesinde bulunan bu türbenin kitabesi bulunmadığından ve kaynaklarda da ismine rastlanmadığından kime ait olduğu bilinmemektedir

Türbe XIIIyüzyıl Selçuklu türbe mimarisi üslubunda yapılmıştır Türbenin sekizgen bir kaidesi ve sekizgen bir gövdesi bulunmaktadır Üzeri sekizgen bir konik kubbe ile örtülmüştür

Emir Nurettin Türbesi (Meram)

Konya Sephavan Mahallesinde bulunan bu türbe, Selçuklu Emiri Nurettine aittir

Türbe XIIIyüzyıla tarihlenmekte olup, kesme taştan sekiz köşeli bir plana sahiptir Üzeri sekizgen konik külahla örtülmüştür

Tahir ile Zühre Türbesi (Selçuklu)

Konya Beyhekim Mahallesinde bulunan bu türbenin Türk folklorunda ismi geçen Tahir ile Zühreye ait olduğu söylenmektedir Türbenin yanında küçük bir de mescit bulunmaktadır

Türbe taş ve tuğladan yapılmış olup, içerisinde alçı rölyeflerle süslü bir de mihrabı bulunmaktadır Türbenin üzeri tuğla bir kubbe ile örtülmüştür

Hoca Fakih Türbesi (Meram)

Hoca Fakih Mescidinin yanında bulunan bu türbeyi, Ahmet Fakih Kudbüddin adına 1221de Şeyh Aliman tarafından yaptırılmıştır Batı yönünden türbe mescide bitişik olup, aralarında bir kapı bulunmaktadır Bu kapı üzerindeki Selçuklu sülüsü ile yazılmış dokuz satırlık Arapça kitabesinin mezar sandukasına ait olduğu sanılmaktadır Bu kitabe sonradan buraya konulmuştur

Türbe kesme taştan kare planlı olup, üzerini tuğla ile örülmüş mukarnaslı bir kubbe örtmektedir Yapının dış cephesinde üç sıra halinde altı pencere bulunmaktadır İç mekânın ortasında ahşap sanduka bulunmakta olup, bu sanduka asıl sandukanın üzerine geçirilmiştir Türbenin altında mumyalık kısmı vardır

Nasreddin Hoca Türbesi (Akşehir)


Konya Akşehir ilçesi surlarının doğusunda kendi ismi ile tanınan mezarlıkta bulunan Nasreddin Hoca Türbesinin yapıldığı tarih kesinlik kazanamamıştır Değişik zamanlarda yapılan onarımlarla özgünlüğünü yitiren bu yapıyı Akşehir Kaymakamı Şükrü Bey 1905 yılında yaptırmıştır Eski yapıdan yalnızca ortadaki ana türbe bölümü günümüze gelebilmiştir Bu ana türbe bölümünü altı sütunu birbirine bağlayan sivri kemerlerden oluşan bir revak çevrelemektedir En dışta 12 köşeli mermer kaideye oturan 12 sütun sıralanmıştır Türbenin üzerini 12 köşeli çinko külahlı bir çatı örtmektedir

Mermer sandukanın başucunda Nasreddin Hocanın yaşamını simgelemek üzere ölüm tarihi olan h683 (1284) ters olarak 386 şeklinde yazılmıştır Bugünkü görünümüyle bu türbenin mimari bir özelliği bulunmamaktadır

Şeyh Seydi Mahmut Hayrani Türbesi (Akşehir)


Konya Akşehirdeki Şeyh Seyit Mahmut Hayrani Türbesi, Şeyh Seyit Mahmut Hayraninin ölümünden sonra 1204 yılında yapılmıştır Türbeyi Karamanoğlu II Mehmet 1409da Seydi Muhiddine yeniden yaptırmıştır

Türbe taş kaide üzerinde, kare planlı tuğladan silindirik gövdelidir Üzerini yine dilimli bir külah örtmektedir Dilimlerin araları dikey tuğlalarla örülmüştür Üç renkli sırlı tuğla süslemeler ve sonraki yıllarda buraya eklenen yıldız ve haç biçimi çinilerle görkemli bir görünüş elde edilmiştir Türbenin giriş kemeri alınlığında rumi, palmet, altıgen ve yıldız motifleri ile bezeli kitabesinde türbenin mimarının Asli Bin Abdullah olduğu yazılıdır Türbenin içerisi kubbe ile örtülüdür Kubbenin içerisi firuze çinilerden altı köşeli yıldızlar ve kare şeklindeki altıgen motifleri ile bezenmiştir Doğu yönündeki giriş kapısı ceviz ağacından tek kanatlı olup, devrinin en iyi ağaç işi örneklerindendir Bugün bu kapı Akşehir Müzesinde korunmaktadır Türbenin üzerindeki ağaç işçiliği ve yazı sanatı yönünden önemli olan sandukası İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesindedir

Şeyh Hasan Türbesi (Akşehir)

Konya Akşehir ilçesine 3 km uzaklıktaki Alanyurt Köyünde bulunan Şeyh Hasan Türbesi Hamidoğulları Beyliği döneminde yaptırılmıştır Türbenin yapımı kitabesinden öğrenildiğine göre; 1370 yılında tamamlanmıştır

Türbe Şeyh Hasanoğlu Hacı İbrahim Sultan isimli zaviyenin içerisinde bulunuyordu Bu zaviyeden günümüze yalnızca türbe gelebilmiştir Türbenin dış duvarları düzgün mermer bloklardan örülmüş olup, kare planlıdır Üzeri konik bir kubbe ile örtülüdür Türbenin üç cephesinde dikdörtgenler içerisine alınmış birer penceresi bulunmaktadır Doğu cephesinin ortasında bulunan giriş kapısı türbe boyunca yükselmektedir Kapı ve güney cephedeki pencerelerinde mermer bezemeler dikkati çekmektedir Türbenin içerisinde bulunan ve ağaç işçiliği yönünden son derece değerli olan sandukalar XXyüzyılın başlarında yurt dışına kaçırılmıştır

Eşrefoğlu Kümbeti (Beyşehir)


Konya Beyşehir ilçesi Eşrefoğlu Camisinin doğu duvarına bitişik olan türbe, Emir Seyfettin Süleyman için 1301 tarihinde yapılmıştır

Kümbet kesme taştan sekizgen gövdeli, klasik türbe mimarisi üslubunda olup, içten kubbe dıştan konik bir çatı ile örtülüdür Türbeye iki yanlı dik basamaklı merdivenlerle çıkılmaktadır Türbenin altında mumyalık kısmı bulunmaktadır Türbenin dış cephesi son derece sade olmasına karşılık içerisi çini mozaiklerinin zengin örnekleri ile bezenmiştir Ayrıca kubbenin tümü kıvrık dallar, palmetler, Rumiler ve yıldızlarla kaplanmıştır Kubbe kasnağı kufi yazıyı andıran çinilerle bezelidir

Üç Kızlar Türbesi (Akşehir)

Konya ili, Akşehir ilçesi merkezinde Taş Medrese yanında bulunan Üç Kızlar Türbesinde Sahibi Ata Alinin kızları gömülüdür

Türbe medrese girişinin solunda bulunmaktadır Kare planlı bir yapı olup, güney duvarı üzerinde revaklı avluya açılan basık kemerli bir kapısı vardır Bu kapının üzerine de sivri kemerli bir pencere yerleştirilmiştir Türbenin altında mumyalık kısmı bulunmakta olup buraya giriş yan taraftaki hücreden merdivenledir Mumyalık kare planlıdır Üzeri yıldız tonozlarla örtülmüştür Zemini toprak olarak bırakılmıştır Bazı yayınlarda burada üç sandukanın bulunduğu belirtilmektedir Ancak bunlar günümüze gelememiştir

Türbenin üzeri tromplu bir kubbe ile örtülmüştür Trompların üçgen yüzlerinde firuze sırlı tuğlalarla baklava şeklinde bir bezeme meydana getirilmiştir Kubbe içerisindeki incelemede firuze sırlı tuğlalar kullanıldığı anlaşılmaktadır Kubbe eteğinde günümüze çok azı gelebilmiş kufi yazı taklidinde geçmeli, geometrik, çini mozaik tekniğinde yapılmış bir kuşak bulunmaktadır Kubbe göbeğinde ise yine çini mozaik tekniğinde geometrik geçmeli bir bezeme bulunmaktadır

Ebu Derda Türbesi (Ereğli)


Konya Ereğli ilçesi Ebu Derda Mezarlığında bulunan bu türbenin kime ait olduğu ve hangi tarihte yapıldığı kesinlik kazanamamıştır

Türbenin bugünkü yapısının mimari yönden bir özelliği bulunmamaktadır Kare planlı olup, üzeri sekiz köşeli kasnağın taşıdığı bir kubbe ile örtülüdür Türbe moloz taştan yapılmıştır Giriş kapısı sivri kemerli olup, iki yan kenarda ikişer penceresi bulunmaktadır

Ahi Zekeriya Türbesi (Ereğli)


Konya Ereğli ilçesi Meydanbaşı Mezarlığı yanında bulunan bu türbe kitabesinden öğrenildiğine göre Sait Ahi Zekeriyaya aittir Mermer sanduka üzerinde Ayetül Kürsi ve Kelime-i Tevhit yazılıdır Sandukanın diğer tarafında “Merhum Mağfur Şehit ve Sait Ahi Zekeriya Helva-i meftundur Allah kabrini nurlandırsın” yazılıdır

Türbe moloz taştan yapılmış olup, mimari yönden bir özellik taşımamaktadır

Mustafa Bey Türbesi (Ereğli)


Konya Ereğli ilçesi, Alparslan Mahallesinde bulunan bu türbe Kaptan-ı Derya Aşçı İbrahim Paşanın dört yaşında ölen oğlu Mustafa Beyê aittir Kitabesini Ahmet Dürri Efendi yazmış ve bir de şiir eklemiştir

Türbe 1710 yılında yapılmış, 1778 yılında da Çelebizade İsmail Asım Efendinin eşi Ematullah Hanım buraya gömülmüştür Bunu belirten bir kitabe de ayrıca eklenmiştir

Türbe moloz taştan, kare planlı olup, üzeri kubbe ile örtülüdür Mimari yönden bir özellik taşımamaktadır

Seyit Harun Türbesi (Seydişehir)


Konya Seydişehir ilçesi Pazar Yerinde bulunan Seyit Harun Camisi ve Türbesinin, Seyit Harunun ölümünden önce 1320de yapıldığı sanılmaktadır

Seyyid Harun Camisinin kuzey cephesine bitişik olan üç kümbetten sağdaki ilk kümbet Seyyid Harun-ı Veliye aittir Vakıflar Genel Müdürlüğü yakın tarihlerde bu türbeyi onarmıştır Türbe iki katlı ve 610x610 m ölçüsünde kare planlıdır Kaide ve gövdesi taştan, sekiz köşeli kasnak üzerine oturan kubbesi tuğladan yapılmıştır İçeriden kemerler üzerine oturan kubbe, dışarıdan piramidal bir külahla örtülmüştür Türbenin giriş kapısı sağda olup, basık kemerli kapı ile üzerindeki niş arasındaki bölüme mermer kabartma sülüs yazı ile bir kitabe yerleştirilmiştir Bu kitabenin mealen anlamı şöyledir:

” Bu kutlu türbe, yoksulların efendisi, Allahın rahmetine kavuşmuş ve günahları bağışlanmış olan Seydi Harun'un yirmi üç rebi'ül-evvel yediyüz yirmi de ölmesi üzerine inşa edildi”

Türbenin içerisinde bulunan sandukanın üzeri sıvanmıştır Tuğla örgülü olan bu sandukanın baş ucundaki kemeri firuze renkte, altıgen, dörtgen ve üçgen çini levhalarla doldurulmuştur Bunların ortasındaki çini pano üzerinde Allah sözcüğü yazılıdır

Türbenin içerisindeki üç pencereden biri camiye açılmaktadır Pencerelerin lentoları çevredeki antik kalıntılardan derlenmiştir Bezemelerinden anlaşıldığına göre bunlar Bizans dönemine aittir Ayrıca kıble duvarında da sivri kemerli bir mihrap bulunmaktadır Türbenin çift kanatlı ahşap kapısı Beylikler dönemi üslubunu yansıtan oyma tekniğinde yapılmış bezemelerle süslüdür

Türbe onarımlarla özgünlüğünü kısmen yitirmiştir

Seyit Harun Ailesi Kümbeti (Seydişehir)

Konya Seydişehir ilçesi girişinde, Rüstem Bey Kümbetinin arkasında bulunan bu kümbetin de ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir Büyük olasılıkla bu türbe XIIIyüzyılda Selçuklu döneminde yapılmıştır

Kesme taştan kare planlı bir yapı olan türbenin üzeri kubbe ile örtülüdür Basık kemerli kapısının üzerinde ve sağ tarafındaki duvarlarda antik yapılardan derlenmiş taş süslemeler görülmektedir Giriş kapısı üzerinde Selçuklu sülüsü ile yazılmış bir kitabe varsa da okunamamıştır

Halife Sultan Kümbeti (Seydişehir)

Konya Seydişehir ilçesi, Seyit Harun Camisinin kuzey cephesi önündeki kümbetlerden ikincisinin son onarım sırasında tek satırlık kitabesi yerine oturtulmuştur Bu kitabenin bir kısmı eksiktir Çok azı okunabilen kitabeden türbenin kime ait olduğu anlaşılamamıştır

Kümbetin dış duvarları onarılmış ve gövde ile kubbesinin kesme taştan yapıldığı anlaşılmıştır Kubbenin üzerinde konik bir külah bulunmaktadır Kümbetin giriş kapısı basık ve küçük olup, kuzey yönündedir Bu kapı bir Bizans yapısından derlenmiş bloklardan çerçeve içerisine alınmıştır İç duvarları tamamen sıvalı ve badanalı olan kümbetin içerisinde üç sanduka bulunmaktadır Bu sandukaların üzerleri sıvanmış ve üzerinde olduğu düşünülen yazılar tamamen kaybolmuştur

Sultan Hatun Türbesi (Seydişehir)

Konya Seydişehir ilçesinde, Seyit Harun Camisinin ve Halife Sultan Kümbetinin kuzey duvarına bitişik olan bu kümbet, buradaki üç kümbetten en küçüğüdür

Kare planlı 345x355 m Ölçüsünde olup, kümbetin profilli gövdesi kesme taştan yapılmıştır Bu gövde sivri kemerlerle çerçeve içerisine alınmıştır Kemerlerin içerisinde ikişer pencere bulunmaktadır Bu pencerelerden alttakiler dikdörtgen ve büyük, üsttekiler ise sivri kemerli ve küçüktür Kümbetin giriş kapısı doğu yönündedir Türbe mimari yönden diğerleri ile aynı üslupta yapılmıştır

Kümbetin içerisinde beş mezar bulunmaktadır Bunlardan en güneyde bulunanın baş ve ayak ucunda birer taş olup Sultan Hatuna aittir Diğer mezarlar Selçuklu üslubunda sanduka şeklinde olup, Emir Şah Bey ibn Turgut Bey, Rüstem Bey bin Halil Bey, Ali Bey ibn Rüstem Bey, Düürühant Hatuna aittir Bu mezar taşlarının üzerindeki ölüm tarihleri dikkate alındığında türbenin XVyüzyılda yapıldığı anlaşılmaktadır

Şeyh Emin Bey Türbesi (Seydişehir)

Konya Seydişehir ilçesi, Alaylar Mahallesinde Akyol Mezarlığının kuzeydoğusunda bulunan Şeyh Mehmet Emin Bey Türbesi, sandukasının üzerindeki mermer kitabesinden öğrenildiğine göre 1854 yılında yapılmıştır Şeyh Emin Bey Nakşibendî tarikat şeyhlerindendir
Sandukanın başucundaki mermer kitabe:

“Hu
El-Merhum el mağfur tarikat-i aliyye-i
ve saadattan olup terk-i
Ma'seva ile mürşid-i meşayih-i aliden
El hac Abdullah Kuddüs
Efendi Medresesinde ve rütbesinde
iken cezbe-i
Rahmani ile irtihal eden
Şeyh Muhammed Emin Efendi
Ruhuna Fatiha Sene 1271 (1854)”

Türbe moloz taştan yapılmış olup, 435x435 m Ölçüsünde kare planlıdır Türbe 2 m Yükseklikte ve üzeri açıktır

Hacı Yusuf Efendi Türbesi (Seydişehir)

Konya Seydişehir ilçesi, Değirmenci Mahallesinde bulunan Hacı Yusuf Efendi Türbesinin kitabesi bulunmamaktadır Bununla beraber, Hacı Yusuf Efendinin 1880 yılında öldüğü bilinmektedir

Türbe 430 m Çapında yuvarlak ve kesme taştan yapılmış, üzeri de taştan basık konik bir külah ile örtülmüştür Türbenin içerisi beton bir kubbe ile örtülüdür Giriş kapısı ile üç penceresi yuvarlak kemerlidir Türbe mimari yönden bir özellik taşımamaktadır

Alaiyeli Türbesi (Seydişehir)

Konya Seydişehir ilçesi, Alaylar Mahallesindeki Akyol Mezarlığının kuzeydoğusunda bulunan bu türbe de kesin olmamakla beraber XIXyüzyılda Seydişehirde müderrislik yapan Alaiyeli Baki Hocanın gömülü olduğu söylenmektedir

Türbe kare planlı, moloz taştan yapılmış üzeri kiremitli bir çatı ile örtülmüştür Mimari yönden bir özelliği bulunmamaktadır

Şeyh Abdullah Efendi Türbesi (Seydişehir)

Konya Seydişehir ilçesinde, Seyit Harun-ı Veli Hamamının kuzeybatısında bulunan bu türbe 1903 yılında ölen müderris ve Nakşibendî tarikatı şeyhi Hacı Abdullah Efendi için yaptırılmıştır

Türbe dikdörtgen planlı olup, yarı keme taştan yapılmış üzeri ahşap kiremitli bir çatı ile örtülmüştür Türbe 1955 yılında temelinden itibaren onarılmıştır Türbe içerisinde kitabesi olmayan 7-8 mezar bulunmaktadır Bu mezarlardan isimleri öğrenilenler Şeyh Abdullah Efendi, oğulları Şeyh Hocaken, Hacı Ahmet, Hacı Şakir efendilerdir Ayrıca Nakşibendî tarikatı müritlerinden Uşaklı Hacı Hekim Ali, Şeyh Abdullahın eşi Hacı Arife, Şeyh Abdullahın kızı Şerife Kadın, Şeyh Hocaken Efendinin eşi Emine Hanım ve aileye mensup diğer kişilerin mezar taşlarıdır

Alıntı Yaparak Cevapla

Konya Genel Tanitimi

Eski 11-04-2012   #9
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Konya Genel Tanitimi



Konya Türbeleri

Mevlâna Türbesi (Karatay)


Mevlâna Türbesi 6500 m2lik bir alan içerisinde yer almaktadır Aynı zamanda büyük bir külliye görünümündeki bu alana üç kapıdan girilmektedir Batı yönündeki Dervişhan Kapısı denilen kapıdan Mevlâna Müzesine girilmektedir Mevlevi dervişlerinin bu kapının karşısında da türbe kapısı bulunmaktadır Avlunun ikinci kapısı güneyde olup, buna da Hamuşan Kapısı ismi verilmiştir Üçüncü kapı ise kuzeyde, dergâh şeyhine özel olan Çelebi Kapısıdır

Hz Mevlana 17 Aralık 1273te 66 yaşında iken karaciğer rahatsızlığından ölmüştür Mevlâna Gül Bahçesi denilen bugünkü türbenin bulunduğu yere gömülmüştür Mevlevi tarihlerine geçmiş bir bilgiye göre; Mevlânanın babası Sultan-ül Ulema hayatta iken Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubat ile burada yürürken, “Buraya gelince torunlarımın kokusunu duyuyorum” demişti Bu söz üzerine Alâeddin Keykubatda bu bahçeyi Sultan-ül Ulemaya hediye etmiştir O zamanki geleneğe göre zenginler, devletin önde gelen kişileri mezarlık yerine kendi mülklerine gömülüyorlardı Sultan-ül Ulema öldüğü zaman buraya gömülmüş, etrafı duvarlarla çevrili türbesi de buraya yapılmıştı Hz Mevlana da öldüğü zaman babasının başucuna gömülmüştür Üzerine de bir türbe yapılmaya başlanmıştır Selçuklu Emiri Süleyman Pervanenin karısı Gürcü Hatun, Emir Alemeddin Kayser ve Sultan Veledin birlikte çalışması ile Mimar Tebrizli Bedreddin bu türbeyi 1274te yapmıştır


Hz Mevlananın Türbesi Selçuklu döneminde yapılmış diğer türbelerle karşılaştırılamayacak özelliklere sahiptir Mevlananın ölümünden sonra yapılan ilk türbenin ne şekilde olduğu kesinlik kazanamamıştır Kanuni Sultan Süleyman, kare planlı, kesme köfeki taşından bir mescidi bu yapı topluluğuna eklemiştir Aynı dönemde yapılan semahanenin Mimar Sinana ait olduğu iddia edilmişse de bu iddia kesinlik kazanamamıştır

Türbe kapısının ahşap iki kanadı Selçuklu üslubunda, geometrik ve rumi motifleri ile süslenmiştir Üzerine Sultan Veledin “Ey talib, öğüdümü canla başla kabul et Doğruların eşiğine baş koy” anlamında Farsça bir beyit kabartma olarak yazılmıştır Türbe kapısından Tilavet Odası diye isimlendirilen, daha önce Bevvap (kapıcı) ve Dervişlerin kuran okuduğu, kubbeli küçük bir salona geçilmektedir Buradan üzeri gümüş levhalarla kaplanmış ceviz ağacından, Sadrazam Sokullu Mehmet Paşanın oğlu Hasan Paşanın yaptırdığı gümüş bir kapı ile Huzur-u Pir denilen türbe salonuna girilmektedir Bu salon üç kubbe ile örtülü olup, aşıklar girişi (dahil-i uşşak) ismini almıştır Bu salonun sağında ve karşısında iki kubbenin örttüğü ve mezar sandukalarının bulunduğu bir set ile karşısındaki iki kubbeli ikinci sete ve Mevlananın üzerindeki yeşil kubbeye Kıbabül-Aktab (kutupların kubbeleri) ismi verilmiştir Salonun solunda semahane ve mescidi bir birinden ayıran kemerlerin altındaki sette de ikişer sıra halinde altı sanduka yerleştirilmiştir Bu altı mezarın Mevlana ve babası ile birlikte Belhten Konyaya göçen dervişlere ait olduğu söylenmektedir


İlk türbenin dört ayağa oturan güneydoğu ve batı yanları kapalı, kuzey yönü eyvanlı, üzeri piramidal örtülü Selçuklu kümbetlerine benzediği sanılmaktadır 1396 yıllarına doğru dıştaki çini kaplı dilimli külah yapılmıştır Sultan IIBeyazıt devrinde de türbenin doğu ve batı duvarları kaldırılarak buraya bazı ilaveler yapılmış, içerisi kalem işleri ile bezenmiştir Bugünkü türbenin Anadoludaki en yakın benzerleri Sivastaki Şeyh Hasan Türbesi ile Akşehirdeki Seyyid Mahmud Hayrani Türbesidir Günümüzdeki türbe dört paye üzerine oturmuş 25 m yüksekliğindedir Bu yüksekliği ile de XIII yüzyılda yapılmış hiçbir türbe ile karşılaştırılamaz Türbe gövdesi dıştan 16 dilimli silindir şeklindedir Gövde taş bir kornişle sona erer Bunun üzerine yine 16 dilimli konik bir külah yerleştirilmiştir Türbenin dilimli külahının çinilerinin Alaeddin Ali Beyin eseri olduğu sanılmaktadır Gövde ve külah üzerindeki firuze renkteki çiniler zaman zaman yenilenmiştir Bundan ötürü de bu kubbeye Yeşil Kubbe (Kubbe-i Harda) ismi verilmiştir Kubbe gövdesinin üst kornişinin altındaki lacivert şeride beyaz sülüs yazı ile Besmele ve Ayet-ül Kürsi yazılmıştır Külahın en üst noktasında altın kaplama bir alem bulunmaktadır


Türbenin içerisi içten kubbemsi piramidal şekildedir Tepe noktasından sekiz köşeli bir yıldızın kolları etrafa dağılmaktadır Yeşil kubbenin altında Mevlana ve oğlu Sultan Veletin mavi mermerden yapılmış sandukaları bulunmaktadır Bu sandukaların üzerinde 1894 yılında Sultan II Abdülhamitin hediye ettiği deri üzerine siyah atlas kaplamalı büyük bir puşide örtülmüştür Mevlananın ölümünden sonra mezarı üzerine yerleştirilen ilk sanduka ahşaptan olup, XVIyüzyılda buradan kaldırılarak babası Sultan-ül Ulemanın üzerine konulmuştur Selçuklu devri ağaç işçiliğinin en güzel örneklerinden biri olan bu sanduka Selimoğlu Abdülvahit ve Hüsameddin Muhammed isimli iki ustaya aittir Sanduka kündekâri ve oyma tekniğinde yapılmıştır Sandukanın ön, arka ve yanlarında Ayet-ül Kürsi, Mevlanaya ait beyitler, Divan-ı Kebirden seçilmiş gazeller ile Mesneviden alınmış beyitler yazılıdır

Yeşil Kubbenin batısında ve Mevlananın başucunda eşi Kerra Hatun (1292), Mevlananın kızı Melike Hatun (1306), Mevlananın oğlu Muzaferüddin Emir Alim Çelebi (1277), Mevlananın torunu Celale Hatun (1283), Kadı Tacettinin kızı Melike Hatun (1330), Çelebi Hüsamettin (1284) ve bu dergâhta postnişinlik yapmış çelebiler ile onların ailelerine ait 65 sanduka bulunmaktadır


Mevlananın sandukasının üzerini örten stalâktitli kubbeye Post Kubbesi ismi verilmiştir Mevlananın sandukasını Huzurdan ayıran gümüş bir şebeke vardır Gümüş Kafes adı verilen bu şebekeyi 1579 yılında Maraş Mirimiranı Mahmut Paşa 1579 yılında Kalemkâr İlyas isimli bir ustaya yaptırmıştır Bu kafesin üzerindeki gümüş plakada Şair Maninin 32 beyitlik Türkçe bir şiiri yazılıdır

Sultan II Selim aynı yere iki minareli bir cami eklemiştir Sonraki yıllarda Hüsrev Paşa Türbesi (1527), Mehmet Bey Türbesi (1534), Hasan Paşa Türbesi (1573) ve Sinan Paşa Türbesi (1574) aynı yere yapılmıştır Bu arada Mevlana dergâhı da çeşitli ilavelerle genişletilmiş ve büyük bir külliye görünümünü almıştır Osmanlı sultanlarının hemen hepsi de bu yapı topluluğuna yeni ilaveler yapmışlardır

Hürrem Paşa Türbesi (Karatay)

Mevlana Külliyesinin avlusunda matbahın doğu yönünde bulunan Hürrem Paşa Türbesi, Kanuni Sultan Süleyman döneminde Vezir İbrahim Paşa tarafından 1527 yılında şehit düşen Hürrem Paşa için yaptırılmıştır

Kesme taştan, sekiz köşeli planı olan türbenin üzeri kubbe ile örtülüdür Kuzey yönündeki giriş kapısı üzerinde kubbeli bir kapı siperi bulunmaktadır Türbe içerisinde Karaman Beylerbeyi Hürrem Paşa (1526) ve Şam vilayeti sancağında Mutasarrıflık yapmış olan Hacı Beyin (1533) mezarları bulunmaktadır

Hasan Paşa Türbesi (Karatay)

Mevlana Külliyesinin güney yönünde dergâha bitişik olan türbe, 1573 yılında ölen Karaman Beylerbeyi Hasan Paşa için yaptırılmıştır

Kesme taştan sekiz köşeli planı olan türbenin üzeri kubbe ile örtülüdür Klasik Osmanlı mimarisine göre yapılan türbenin giriş kapısı üzerindeki kitabesinde, Hasan Paşa için yaptırıldığı belirtilmektedir Türbenin kuzeyindeki pencerelerden biri kapı şekline sokulmuş ve Mevlana Türbesine açılmaktadır

Sinan Paşa Türbesi (Karatay)

Mevlana Külliyesinin güney yönünde bulunan Sinan Paşa Türbesi kitabesinden öğrenildiğine göre, 1574 yılında yapılmıştır

Türbe kesme taştan sekiz köşeli olup, üzeri kubbe ile örtülüdür Klasik Osmanlı türbe mimarisi üslubunda olan türbenin kuzeydeki giriş kapısı üzerinde yapıldığı yılı gösteren kitabesi bulunmaktadır Türbe içerisinde Karaman Beylerbeyi Sinan Paşanın sandukası bulunmaktadır

Murat Paşa Kızı Türbesi (Karatay)

Mevlana Külliyesinin avlusunda, Sinan Paşa Türbesinin kuzeyinde bulunan bu türbe, Karaman Beylerbeyi Kuyucu Murat Paşanın kızı Fatma Hatun için 1585 yılında yapılmıştır

Kesme taştan yapılmış olan türbe, sekiz köşeli plan düzeninde olup üzeri kubbe ile örtülüdür Klasik Osmanlı türbe mimarisi üslubundaki türbenin giriş kapısı üzerinde 1585 yılında Fatma hatun için yapıldığını gösteren kitabesi bulunmaktadır Türbe içerisinde Fatma Sultanın mermer mezar sandukası bulunmaktadır Burası daha önce dergahın kütüphanesi olarak kullanılmıştır

Mehmet Bey Türbesi (Karatay)

Mevlana Külliyesinin güney avlusunda bulunan Mehmet Bey Türbesi, sülüs celi kitabesine göre 1534 yılında ölen Mevlevi muhibbi Mustafa Paşanın oğlu Mehmet Bey için yapılmıştır Türbe Hamuşanın (Mevlevi Mezarlığı) doğu yönündedir

Türbe dört mermer sütunun taşıdığı küçük bir kubbeden meydana gelmiştir Kubbenin altındaki taş döşeme üzerinde Mehmet Beyin sanduka şeklindeki mezar taşı bulunmaktadır

Gömeç Hatun Türbesi (Merkez)
Konya Musalla Mezarlığı Mevkiinde bulunan Gömeç Hatun (Kız Kulesi) Türbesi XIIIyüzyılın sonlarında yapılmıştır Türbenin Anadolu Selçuklu Sultanı Rükneddin Kılıç Aslanın karısı Gömeç Hatuna ait olduğu söylenmektedir

Türbe Selçuklu mimari üslubunda yapılmış olup, alt kısmında beşik tonozlu mumyalık, üst kısmında da merdivenlerle ulaşılan tek eyvandan oluşan zemin bölümü bulunmaktadır Türbe duvarlarının altı kesme taştan, üzeri de tuğladan yapılmıştır Giriş kapısı çini bezemelidir Türbenin dış görünümü bir kaleyi andırmaktadır Eyvan kemerlerinin içerisi mozaiklerle bezenmiştir

Şeyh Aliman Türbesi

Konya Aliman Mahallesindeki mezarlık içerisinde bulunan bu türbe Selçuklu dönemi şeyhlerinden Aliman için 1288 tarihinde yaptırılmıştır

Moloz taştan yapılmış olan türbe, dikdörtgen planlı olup, üzeri kubbe ile örtülmüştür

Kalender Baba (Şeyh Ebubekir) Türbesi

Konya Musalla Caddesinde, Musalla Mezarlığı yakınında bulunan bu türbe, vakfiyesinden öğrenildiğine göre Ebubekir Niksari isimli bir bilgin için 1428 tarihinde yapılmıştır

Türbe Selçuklu mimari üslubunda Karamanoğlu yapısıdır Sekiz köşeli bir plana sahip olup, üzeri piramidal bir çatı ile örtülüdür Duvarları tuğladan örülmüştür

Fakih Dede Türbesi (Karatay)

Konya Burhandede Mahallesinde bulunan bu türbe, mutasavvıf ve bilgin Burhaneddin Fakih Paşa için 2454 yılında yaptırılmıştır Türbe Karamanoğlu dönemi ile Selçuklu dönemi mimarisinin bir araya getirilmiş örneğidir

Türbe kare planlı olup, gövde sekiz köşelidir Üzeri tuğladan piramidal bir külahla örtülmüştür Türbenin üzeri kubbe ile örtülü olup, bunun üzerine silindirik külah oturtulmuştur Giriş kapısı üzerinde 1454 tarihini içeren nesih yazılı çini mozaiklerle süslü kitabesi bulunmaktadır Burası firuze, mor, mavi ve lacivert çinilerle bezenmiş olup, üzerlerine çiçek ve yaprak motifleri işlenmiştir Kapı giriş kemerinin köşe dolguları da firuze ve mavi çinilerle kaplanmıştır

Türbenin içerisinde Fakih Dedenin basit bir sandukası bulunmaktadır

Şeyh Şücaeddin Türbesi (Merkez)

Konya Musalla Mezarlığında, Şeyh Halili Türbesi yanında bulunan Şeyh Şücaeddin Türbesinin yapımı ile ilgili yeterli bilgi bulunmamaktadır Kitabesi bulunmadığından yapım tarihi tartışmalıdır

Türbenin gövdesi kesme taştan, üzeri 16 dilimli tuğla kubbe ile örtülüdür Giriş kapısı söveleri mermerdendir Kubbe eteği mukarnas friz ile bezenmiştir Türbe içerisindeki mermer lahit sülüs yazılar, geometrik motifler ve kabartma yaprak, çiçek motifleri ile bezelidir

Şeyh Halili Türbesi (Merkez)

Konya Musalla Mezarlığında bulunan bu türbe kitabesinden öğrenildiğine göre; 1597 yılında yaptırılmıştır

Düzgün kesme taştan yapılmış olan sekiz köşeli türbe, on iki köşeli bir kasnağa oturan tuğla kubbe ile örtülüdür Önde sivri kemerli iki sütuna oturan kubbeli bir girişi vardır

Tac-Ül Vezir Türbesi (Selçuklu)

Konya Dede Bahçenin doğusunda Selçuklu Sultanı IIGıyaseddin Keyhüsrev zamanında Vezir Taceddin Mehmedin 1239-1240 yılında yaptırmış olduğu medresenin yanında türbesi de bulunmaktadır Günümüze yalnızca türbe gelebilmiştir Türbe Tac-Ül Vezir ile torunları Celaleddin Kasım Bey ve Şeyh Suretiye aittir

Türbe medreseden daha önce yapılmıştır Taş temeller üzerine tuğla gövdeli, sekiz köşeli plandadır Üzeri piramidal bir külah ile örtülmüştür Piramidal külahın altındaki kubbe kasnağında yarım daire şeklinde, sekizgen nişler bulunmaktadır

Ali Gav Türbesi (Selçuklu)

Konya Tarla Mahallesinde bulunan Ali Gav Medresesi ve Türbesinin kitabesi bulunmamakla beraber, yapı üslubundan XIIyüzyılın sonu ile XIIIyüzyılın ilk yarısında yapıldığı sanılmaktadır Medrese ve türbenin mimarı ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir

Türbede Hacı Bayram Velinin soyundan Ali Gav gömülüdür Kesme taş temeller üzerine yapılmış olan türbe eyvanlı bir yapıdır

Türbenin çevresinde ve içerisinde Vakıflar Genel Müdürlüğünün 1966 yılında YMimar Önge tarafından yapılan onarımı sırasında firuze renkli çini parçaları bulunmuştur Bunlardan firuze sırlı bir kandillik bugün Vakıflar Genel Müdürlüğünün Türk İnşaat ve Sanat Eserleri Müzesinde bulunmaktadır

Sultanlar Türbesi (Karatay)

Konya Alaeddin Camisi içerisinde bulunan Sultanlar Türbesinde, Selçuklu sultanlarından Sultan IMesut, Sultan IIKılıçaslan, Sultan IIRüknettin Süleyman, Sultan IGıyaseddin Keyhüsrev, Sultan IAlaeddin Keykubat, Sultan IIGıyaseddin Keyhüsrev, Sultan IVKılıçaslan ve Sultan IIIGıyaseddin Keyhüsrev gömülüdür

Türbe klasik Selçuklu türbe mimarisi üslubundadır Türbenin on köşeli kesme taştan bir gövdesi vardır Üzeri kubbe ile örtülü olup, dışarıdan bu kubbe piramit biçiminde on cepheli bir külah ile örtülmüştür Tuğla külahın ilk yapıldığı dönemde çinilerle kaplı olduğu günümüze gelen izlerden anlaşılmaktadır Külahın çevresinde lacivert üzerine beyaz harflerle yazılmış çini bir kitabe bulunmaktadır Bu kitabede; “Bu imaretin yapılmasını Kılıçaslanın oğlu Mesudun oğlu Kılıçaslanın emrettiği” yazılıdır Buradan anlaşıldığına göre türbe Sultan IIKılıçaslan zamanında yapılmıştır Ayrıca türbenin doğusundaki bir pencere üzerinde de mimarının Abdulgaffar oğlu Yusuf olduğu yazılıdır

Gövde içerisindeki duvarlarda nişler bulunmaktadır Türbe içerisindeki sandukaların çinileri dağılmış, sökülmüş, bir kısmı da kaybolmuştur Arta kalanlar gelişi güzel sandukaların üzerine yapıştırılmıştır Lacivert zemin üzerine beyaz harflerle yazılı olan çini kaplamalarda burada gömülü olanların isimleri yazılıdır İlk yapıldıklarında tamamen çini kaplı olan bu sandukalardan dört tanesinin üzeri harç ile sıvanmıştır

Alaaddin Camisi Avlusundaki İkinci Türbe (Karatay)

Alaaddin Camisi avlusunda bulunan ikinci türbe, Sultanlar Türbesinin batısında olup, görkemli bir görünüşü vardır

Sekizgen planlı türbenin gövdesinden sonraki bölümü yok olmuştur Üzerinin kubbe veya külahla örtülü olup olmadığı bilinmemektedir ProfDrSemavi Eyiceye göre yarıda kalmış olması da muhtemeldir Türbe içerisinde mihrabının bulunmasına rağmen burasının bir mescit olarak yapıldığı da iddia edilmiş ancak, bu kesinleşmemiştir

Kesme taştan yapılan türbenin köşeleri zencerek kabartmaları ile işlenmiştir Kapısı çift renkli taşlardan yapılmış, iki yanına sütunçeler yerleştirilmiştir Kapının üzerinde bulunan kitabe levhası boş bırakılmıştır İçerisinde hiçbir sanduka bulunmamaktadır Bu da türbenin tamamlanmadığını göstermektedir Türbenin yan cephelerindeki pencereler kapısında olduğu gibi kemerler içerisine alınmış ve buraları kabartma frizler ve mukarnaslarla süslenmiştir

Tavus Baba Türbesi (Meram)

Konya Meram ilçesinde bulunan Tavus Baba Türbesi, Sultan IAlaeddin Keykubat döneminde (1220-1237), Konyada ölmüş olan Şeyh Tavus Mehmet-el Hindiye aittir

Türbe XIIIyüzyılda taş ve tuğladan yapılmıştır Üzeri tonozla örtülü olup, dıştan kubbelidir Kesme taş ve tuğladan yapılmış olan bu türbe oldukça sade bir görünümdedir

Ateş-Baz Veli Türbesi (Meram)

Konya Meram ilçesinde, eski Meram yolu üzerinde bulunan bu türbe 1285 yılında ölen Mevlevi dervişlerinden Ateş-Baz Yusufa aittir

Türbe kesme taştan, sekiz köşeli bir plan göstermektedir Üzeri sekizgen piramidal bir külah ile örtülmüştür Türbenin altında mumyalık bölümü bulunmaktadır Giriş kapısı taş söveli ve yuvarlak kemerlidir

Kesikbaş Türbesi (Karatay)

Konya Kalenderhane Mahallesinde bulunan bu türbenin kitabesi bulunmadığından ve kaynaklarda da ismine rastlanmadığından kime ait olduğu bilinmemektedir

Türbe XIIIyüzyıl Selçuklu türbe mimarisi üslubunda yapılmıştır Türbenin sekizgen bir kaidesi ve sekizgen bir gövdesi bulunmaktadır Üzeri sekizgen bir konik kubbe ile örtülmüştür

Emir Nurettin Türbesi (Meram)

Konya Sephavan Mahallesinde bulunan bu türbe, Selçuklu Emiri Nurettine aittir

Türbe XIIIyüzyıla tarihlenmekte olup, kesme taştan sekiz köşeli bir plana sahiptir Üzeri sekizgen konik külahla örtülmüştür

Tahir ile Zühre Türbesi (Selçuklu)

Konya Beyhekim Mahallesinde bulunan bu türbenin Türk folklorunda ismi geçen Tahir ile Zühreye ait olduğu söylenmektedir Türbenin yanında küçük bir de mescit bulunmaktadır

Türbe taş ve tuğladan yapılmış olup, içerisinde alçı rölyeflerle süslü bir de mihrabı bulunmaktadır Türbenin üzeri tuğla bir kubbe ile örtülmüştür

Hoca Fakih Türbesi (Meram)

Hoca Fakih Mescidinin yanında bulunan bu türbeyi, Ahmet Fakih Kudbüddin adına 1221de Şeyh Aliman tarafından yaptırılmıştır Batı yönünden türbe mescide bitişik olup, aralarında bir kapı bulunmaktadır Bu kapı üzerindeki Selçuklu sülüsü ile yazılmış dokuz satırlık Arapça kitabesinin mezar sandukasına ait olduğu sanılmaktadır Bu kitabe sonradan buraya konulmuştur

Türbe kesme taştan kare planlı olup, üzerini tuğla ile örülmüş mukarnaslı bir kubbe örtmektedir Yapının dış cephesinde üç sıra halinde altı pencere bulunmaktadır İç mekânın ortasında ahşap sanduka bulunmakta olup, bu sanduka asıl sandukanın üzerine geçirilmiştir Türbenin altında mumyalık kısmı vardır

Nasreddin Hoca Türbesi (Akşehir)


Konya Akşehir ilçesi surlarının doğusunda kendi ismi ile tanınan mezarlıkta bulunan Nasreddin Hoca Türbesinin yapıldığı tarih kesinlik kazanamamıştır Değişik zamanlarda yapılan onarımlarla özgünlüğünü yitiren bu yapıyı Akşehir Kaymakamı Şükrü Bey 1905 yılında yaptırmıştır Eski yapıdan yalnızca ortadaki ana türbe bölümü günümüze gelebilmiştir Bu ana türbe bölümünü altı sütunu birbirine bağlayan sivri kemerlerden oluşan bir revak çevrelemektedir En dışta 12 köşeli mermer kaideye oturan 12 sütun sıralanmıştır Türbenin üzerini 12 köşeli çinko külahlı bir çatı örtmektedir

Mermer sandukanın başucunda Nasreddin Hocanın yaşamını simgelemek üzere ölüm tarihi olan h683 (1284) ters olarak 386 şeklinde yazılmıştır Bugünkü görünümüyle bu türbenin mimari bir özelliği bulunmamaktadır

Şeyh Seydi Mahmut Hayrani Türbesi (Akşehir)


Konya Akşehirdeki Şeyh Seyit Mahmut Hayrani Türbesi, Şeyh Seyit Mahmut Hayraninin ölümünden sonra 1204 yılında yapılmıştır Türbeyi Karamanoğlu II Mehmet 1409da Seydi Muhiddine yeniden yaptırmıştır

Türbe taş kaide üzerinde, kare planlı tuğladan silindirik gövdelidir Üzerini yine dilimli bir külah örtmektedir Dilimlerin araları dikey tuğlalarla örülmüştür Üç renkli sırlı tuğla süslemeler ve sonraki yıllarda buraya eklenen yıldız ve haç biçimi çinilerle görkemli bir görünüş elde edilmiştir Türbenin giriş kemeri alınlığında rumi, palmet, altıgen ve yıldız motifleri ile bezeli kitabesinde türbenin mimarının Asli Bin Abdullah olduğu yazılıdır Türbenin içerisi kubbe ile örtülüdür Kubbenin içerisi firuze çinilerden altı köşeli yıldızlar ve kare şeklindeki altıgen motifleri ile bezenmiştir Doğu yönündeki giriş kapısı ceviz ağacından tek kanatlı olup, devrinin en iyi ağaç işi örneklerindendir Bugün bu kapı Akşehir Müzesinde korunmaktadır Türbenin üzerindeki ağaç işçiliği ve yazı sanatı yönünden önemli olan sandukası İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesindedir

Şeyh Hasan Türbesi (Akşehir)

Konya Akşehir ilçesine 3 km uzaklıktaki Alanyurt Köyünde bulunan Şeyh Hasan Türbesi Hamidoğulları Beyliği döneminde yaptırılmıştır Türbenin yapımı kitabesinden öğrenildiğine göre; 1370 yılında tamamlanmıştır

Türbe Şeyh Hasanoğlu Hacı İbrahim Sultan isimli zaviyenin içerisinde bulunuyordu Bu zaviyeden günümüze yalnızca türbe gelebilmiştir Türbenin dış duvarları düzgün mermer bloklardan örülmüş olup, kare planlıdır Üzeri konik bir kubbe ile örtülüdür Türbenin üç cephesinde dikdörtgenler içerisine alınmış birer penceresi bulunmaktadır Doğu cephesinin ortasında bulunan giriş kapısı türbe boyunca yükselmektedir Kapı ve güney cephedeki pencerelerinde mermer bezemeler dikkati çekmektedir Türbenin içerisinde bulunan ve ağaç işçiliği yönünden son derece değerli olan sandukalar XXyüzyılın başlarında yurt dışına kaçırılmıştır

Eşrefoğlu Kümbeti (Beyşehir)


Konya Beyşehir ilçesi Eşrefoğlu Camisinin doğu duvarına bitişik olan türbe, Emir Seyfettin Süleyman için 1301 tarihinde yapılmıştır

Kümbet kesme taştan sekizgen gövdeli, klasik türbe mimarisi üslubunda olup, içten kubbe dıştan konik bir çatı ile örtülüdür Türbeye iki yanlı dik basamaklı merdivenlerle çıkılmaktadır Türbenin altında mumyalık kısmı bulunmaktadır Türbenin dış cephesi son derece sade olmasına karşılık içerisi çini mozaiklerinin zengin örnekleri ile bezenmiştir Ayrıca kubbenin tümü kıvrık dallar, palmetler, Rumiler ve yıldızlarla kaplanmıştır Kubbe kasnağı kufi yazıyı andıran çinilerle bezelidir

Üç Kızlar Türbesi (Akşehir)

Konya ili, Akşehir ilçesi merkezinde Taş Medrese yanında bulunan Üç Kızlar Türbesinde Sahibi Ata Alinin kızları gömülüdür

Türbe medrese girişinin solunda bulunmaktadır Kare planlı bir yapı olup, güney duvarı üzerinde revaklı avluya açılan basık kemerli bir kapısı vardır Bu kapının üzerine de sivri kemerli bir pencere yerleştirilmiştir Türbenin altında mumyalık kısmı bulunmakta olup buraya giriş yan taraftaki hücreden merdivenledir Mumyalık kare planlıdır Üzeri yıldız tonozlarla örtülmüştür Zemini toprak olarak bırakılmıştır Bazı yayınlarda burada üç sandukanın bulunduğu belirtilmektedir Ancak bunlar günümüze gelememiştir

Türbenin üzeri tromplu bir kubbe ile örtülmüştür Trompların üçgen yüzlerinde firuze sırlı tuğlalarla baklava şeklinde bir bezeme meydana getirilmiştir Kubbe içerisindeki incelemede firuze sırlı tuğlalar kullanıldığı anlaşılmaktadır Kubbe eteğinde günümüze çok azı gelebilmiş kufi yazı taklidinde geçmeli, geometrik, çini mozaik tekniğinde yapılmış bir kuşak bulunmaktadır Kubbe göbeğinde ise yine çini mozaik tekniğinde geometrik geçmeli bir bezeme bulunmaktadır

Ebu Derda Türbesi (Ereğli)


Konya Ereğli ilçesi Ebu Derda Mezarlığında bulunan bu türbenin kime ait olduğu ve hangi tarihte yapıldığı kesinlik kazanamamıştır

Türbenin bugünkü yapısının mimari yönden bir özelliği bulunmamaktadır Kare planlı olup, üzeri sekiz köşeli kasnağın taşıdığı bir kubbe ile örtülüdür Türbe moloz taştan yapılmıştır Giriş kapısı sivri kemerli olup, iki yan kenarda ikişer penceresi bulunmaktadır

Ahi Zekeriya Türbesi (Ereğli)


Konya Ereğli ilçesi Meydanbaşı Mezarlığı yanında bulunan bu türbe kitabesinden öğrenildiğine göre Sait Ahi Zekeriyaya aittir Mermer sanduka üzerinde Ayetül Kürsi ve Kelime-i Tevhit yazılıdır Sandukanın diğer tarafında “Merhum Mağfur Şehit ve Sait Ahi Zekeriya Helva-i meftundur Allah kabrini nurlandırsın” yazılıdır

Türbe moloz taştan yapılmış olup, mimari yönden bir özellik taşımamaktadır

Mustafa Bey Türbesi (Ereğli)


Konya Ereğli ilçesi, Alparslan Mahallesinde bulunan bu türbe Kaptan-ı Derya Aşçı İbrahim Paşanın dört yaşında ölen oğlu Mustafa Beyê aittir Kitabesini Ahmet Dürri Efendi yazmış ve bir de şiir eklemiştir

Türbe 1710 yılında yapılmış, 1778 yılında da Çelebizade İsmail Asım Efendinin eşi Ematullah Hanım buraya gömülmüştür Bunu belirten bir kitabe de ayrıca eklenmiştir

Türbe moloz taştan, kare planlı olup, üzeri kubbe ile örtülüdür Mimari yönden bir özellik taşımamaktadır

Seyit Harun Türbesi (Seydişehir)


Konya Seydişehir ilçesi Pazar Yerinde bulunan Seyit Harun Camisi ve Türbesinin, Seyit Harunun ölümünden önce 1320de yapıldığı sanılmaktadır

Seyyid Harun Camisinin kuzey cephesine bitişik olan üç kümbetten sağdaki ilk kümbet Seyyid Harun-ı Veliye aittir Vakıflar Genel Müdürlüğü yakın tarihlerde bu türbeyi onarmıştır Türbe iki katlı ve 610x610 m ölçüsünde kare planlıdır Kaide ve gövdesi taştan, sekiz köşeli kasnak üzerine oturan kubbesi tuğladan yapılmıştır İçeriden kemerler üzerine oturan kubbe, dışarıdan piramidal bir külahla örtülmüştür Türbenin giriş kapısı sağda olup, basık kemerli kapı ile üzerindeki niş arasındaki bölüme mermer kabartma sülüs yazı ile bir kitabe yerleştirilmiştir Bu kitabenin mealen anlamı şöyledir:

” Bu kutlu türbe, yoksulların efendisi, Allahın rahmetine kavuşmuş ve günahları bağışlanmış olan Seydi Harun'un yirmi üç rebi'ül-evvel yediyüz yirmi de ölmesi üzerine inşa edildi”

Türbenin içerisinde bulunan sandukanın üzeri sıvanmıştır Tuğla örgülü olan bu sandukanın baş ucundaki kemeri firuze renkte, altıgen, dörtgen ve üçgen çini levhalarla doldurulmuştur Bunların ortasındaki çini pano üzerinde Allah sözcüğü yazılıdır

Türbenin içerisindeki üç pencereden biri camiye açılmaktadır Pencerelerin lentoları çevredeki antik kalıntılardan derlenmiştir Bezemelerinden anlaşıldığına göre bunlar Bizans dönemine aittir Ayrıca kıble duvarında da sivri kemerli bir mihrap bulunmaktadır Türbenin çift kanatlı ahşap kapısı Beylikler dönemi üslubunu yansıtan oyma tekniğinde yapılmış bezemelerle süslüdür

Türbe onarımlarla özgünlüğünü kısmen yitirmiştir

Seyit Harun Ailesi Kümbeti (Seydişehir)

Konya Seydişehir ilçesi girişinde, Rüstem Bey Kümbetinin arkasında bulunan bu kümbetin de ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir Büyük olasılıkla bu türbe XIIIyüzyılda Selçuklu döneminde yapılmıştır

Kesme taştan kare planlı bir yapı olan türbenin üzeri kubbe ile örtülüdür Basık kemerli kapısının üzerinde ve sağ tarafındaki duvarlarda antik yapılardan derlenmiş taş süslemeler görülmektedir Giriş kapısı üzerinde Selçuklu sülüsü ile yazılmış bir kitabe varsa da okunamamıştır

Halife Sultan Kümbeti (Seydişehir)

Konya Seydişehir ilçesi, Seyit Harun Camisinin kuzey cephesi önündeki kümbetlerden ikincisinin son onarım sırasında tek satırlık kitabesi yerine oturtulmuştur Bu kitabenin bir kısmı eksiktir Çok azı okunabilen kitabeden türbenin kime ait olduğu anlaşılamamıştır

Kümbetin dış duvarları onarılmış ve gövde ile kubbesinin kesme taştan yapıldığı anlaşılmıştır Kubbenin üzerinde konik bir külah bulunmaktadır Kümbetin giriş kapısı basık ve küçük olup, kuzey yönündedir Bu kapı bir Bizans yapısından derlenmiş bloklardan çerçeve içerisine alınmıştır İç duvarları tamamen sıvalı ve badanalı olan kümbetin içerisinde üç sanduka bulunmaktadır Bu sandukaların üzerleri sıvanmış ve üzerinde olduğu düşünülen yazılar tamamen kaybolmuştur

Sultan Hatun Türbesi (Seydişehir)

Konya Seydişehir ilçesinde, Seyit Harun Camisinin ve Halife Sultan Kümbetinin kuzey duvarına bitişik olan bu kümbet, buradaki üç kümbetten en küçüğüdür

Kare planlı 345x355 m Ölçüsünde olup, kümbetin profilli gövdesi kesme taştan yapılmıştır Bu gövde sivri kemerlerle çerçeve içerisine alınmıştır Kemerlerin içerisinde ikişer pencere bulunmaktadır Bu pencerelerden alttakiler dikdörtgen ve büyük, üsttekiler ise sivri kemerli ve küçüktür Kümbetin giriş kapısı doğu yönündedir Türbe mimari yönden diğerleri ile aynı üslupta yapılmıştır

Kümbetin içerisinde beş mezar bulunmaktadır Bunlardan en güneyde bulunanın baş ve ayak ucunda birer taş olup Sultan Hatuna aittir Diğer mezarlar Selçuklu üslubunda sanduka şeklinde olup, Emir Şah Bey ibn Turgut Bey, Rüstem Bey bin Halil Bey, Ali Bey ibn Rüstem Bey, Düürühant Hatuna aittir Bu mezar taşlarının üzerindeki ölüm tarihleri dikkate alındığında türbenin XVyüzyılda yapıldığı anlaşılmaktadır

Şeyh Emin Bey Türbesi (Seydişehir)

Konya Seydişehir ilçesi, Alaylar Mahallesinde Akyol Mezarlığının kuzeydoğusunda bulunan Şeyh Mehmet Emin Bey Türbesi, sandukasının üzerindeki mermer kitabesinden öğrenildiğine göre 1854 yılında yapılmıştır Şeyh Emin Bey Nakşibendî tarikat şeyhlerindendir
Sandukanın başucundaki mermer kitabe:

“Hu
El-Merhum el mağfur tarikat-i aliyye-i
ve saadattan olup terk-i
Ma'seva ile mürşid-i meşayih-i aliden
El hac Abdullah Kuddüs
Efendi Medresesinde ve rütbesinde
iken cezbe-i
Rahmani ile irtihal eden
Şeyh Muhammed Emin Efendi
Ruhuna Fatiha Sene 1271 (1854)”

Türbe moloz taştan yapılmış olup, 435x435 m Ölçüsünde kare planlıdır Türbe 2 m Yükseklikte ve üzeri açıktır

Hacı Yusuf Efendi Türbesi (Seydişehir)

Konya Seydişehir ilçesi, Değirmenci Mahallesinde bulunan Hacı Yusuf Efendi Türbesinin kitabesi bulunmamaktadır Bununla beraber, Hacı Yusuf Efendinin 1880 yılında öldüğü bilinmektedir

Türbe 430 m Çapında yuvarlak ve kesme taştan yapılmış, üzeri de taştan basık konik bir külah ile örtülmüştür Türbenin içerisi beton bir kubbe ile örtülüdür Giriş kapısı ile üç penceresi yuvarlak kemerlidir Türbe mimari yönden bir özellik taşımamaktadır

Alaiyeli Türbesi (Seydişehir)

Konya Seydişehir ilçesi, Alaylar Mahallesindeki Akyol Mezarlığının kuzeydoğusunda bulunan bu türbe de kesin olmamakla beraber XIXyüzyılda Seydişehirde müderrislik yapan Alaiyeli Baki Hocanın gömülü olduğu söylenmektedir

Türbe kare planlı, moloz taştan yapılmış üzeri kiremitli bir çatı ile örtülmüştür Mimari yönden bir özelliği bulunmamaktadır

Şeyh Abdullah Efendi Türbesi (Seydişehir)

Konya Seydişehir ilçesinde, Seyit Harun-ı Veli Hamamının kuzeybatısında bulunan bu türbe 1903 yılında ölen müderris ve Nakşibendî tarikatı şeyhi Hacı Abdullah Efendi için yaptırılmıştır

Türbe dikdörtgen planlı olup, yarı keme taştan yapılmış üzeri ahşap kiremitli bir çatı ile örtülmüştür Türbe 1955 yılında temelinden itibaren onarılmıştır Türbe içerisinde kitabesi olmayan 7-8 mezar bulunmaktadır Bu mezarlardan isimleri öğrenilenler Şeyh Abdullah Efendi, oğulları Şeyh Hocaken, Hacı Ahmet, Hacı Şakir efendilerdir Ayrıca Nakşibendî tarikatı müritlerinden Uşaklı Hacı Hekim Ali, Şeyh Abdullahın eşi Hacı Arife, Şeyh Abdullahın kızı Şerife Kadın, Şeyh Hocaken Efendinin eşi Emine Hanım ve aileye mensup diğer kişilerin mezar taşlarıdır

Alıntı Yaparak Cevapla

Konya Genel Tanitimi

Eski 11-04-2012   #10
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Konya Genel Tanitimi



Konya Medreseleri

Sırçalı Medrese (Muslihiye Medresesi) (Meram)


Sırçalı Medrese Sultan II Alaeddin Keykubatın lalası Bedreddin Müslih tarafından 1242-1243 yılında yaptırılmıştır Bu medrese yapıldığı dönemde Hanefi Mezhebine bağlı din adamlarının yetiştirilmesi için yaptırılmıştır

Medrese kesme taştan iki katlı açık avlulu, eyvanlı, simetrik ve dengeli planı ile Selçuklu medreselerinin ilk örnekleri arasındadır İsmini çini süslemelerinden almıştır Günümüze cümle kapısı ve arkasındaki kalıntıları iyi bir durumda gelebilmiştir Medresenin doğu cephesindeki kesme taştan giriş kapısı dışa taşkın geometrik bordürler, kitabeler ve mukarnaslı şekillerle bezenmiştir Kapının iki yanındaki iki küçük pencere ile değişik bir görünüm ortaya koymaktadır Giriş kapısının sağında iki basamakla çıkılan türbesinde Bedreddin Müslih (ö1258) gömülüdür Türbe zikzak biçimli tuğla örgülü olup, üzeri kubbe ile örtülüdür Kubbenin ortasında firuze çiniler bulunmaktadır

Portalden medrese avlusuna girildiğinde üst katlara çıkan merdivenlerin bulunduğu bölmeler görülmektedir Medresenin planı doğu-batı doğrultusunda, yaklaşık 2500x3000 m Ölçüsünde dikdörtgen planlıdır Avlunun üç tarafında iki katın yüksekliğine ulaşan sivri kemerli revaklar sıralanmıştır Girişin karşısında, avlunun revaksız kenarında kare planlı baş eyvan bulunmaktadır Bu bölüm açık dershane ve namaz kılmak için de kullanıldığından içerisine çini mihrap yerleştirilmiştir Eyvanı kaplayan dört renkli zengin çini süslemeleri ve mihrap çinilerinin çoğu dökülmüştür Eyvan kemerinin içerisinde solda Ameli Muhammed bin Muhammed bin Osman el Benna el Tusi olarak medresenin mimarının ismi yazılıdır Bunun karşısındaki Farsça kitabede; “Yaptığım eserin dünyada eşi yoktur, ben baki değilim, bu eser hatıra olarak bakidir” yazılıdır Baş eyvanın sağ ve solunda iki büyük kubbeli dershane bulunmaktadır Avlunun sağ ve solundaki revakların arkasında sekizer hücre bulunmaktadır Bunlar 8–9 m2 yüzölçümünde kareye yakın mekânlardır Revak ayakları ile hücre duvarlarının arası oldukça dar tutulmuştur

Sırçalı Medrese iki katlı olarak yapılmış ancak, üst katların tam bir planı çıkarılamamıştır Bununla beraber bu katlarda geçit ve sofaların olduğu sanılmaktadır

Selçuklu döneminde Konyada yapılan diğer yapılarda olduğu gibi burada da çeşitli malzemenin bir arada kullanıldığı görülmektedir Duvarların çoğu moloz taştandır Aralarına yer yer ahşap kuşak ve hatıllar yerleştirilmiştir Medresenin dikkati çeken yüzlerine yontma taş kaplanmıştır İç kısımlardaki bazı duvarlarla kemerler, tonoz ve kubbeler tuğladan yapılmıştır

Karatay Medresesi (Karatay)


Konya Alaeddin Tepesi eteğinde, Sultan IIKılıçarslan Köşkünün karşısında bulunan Karatay Medresesini Sultan IIKeykavus döneminde Emir Celaleddin Karatay 1251-1252 yıllarında yaptırmıştır Medresenin kitabeleri bulunmasına rağmen bunların içerisinde mimarının ismi yazılı değildir Günümüzde anıtsal giriş kapısının ön yüzü, kubbeli orta avlu, ana eyvan ve revaklardaki kubbeli hücreler iyi bir durumdadır

Selçuklu döneminin önemli bir eğitim kurumu olan Karatay Medresesi mimari düzeni, planı ve zengin bezemesi ile Selçukluların en önemli eserleri arasındadır Bu medrese orta avlunun üzerinin örtülmesiyle kendine özgü bir gelişme gösteren medrese tipleri arasında yer almaktadır Kaynaklardan öğrenildiğine göre Mevlana Celaleddin-i Rumi döneminde dervişlerin ve fakihlerin buluşma yeridir XIXyüzyıl sonlarında medrese terk edilmiş, 1954 yılında onarılmış ve Karatay Çini Eserleri Müzesi olmuştur

Karatay Medresesi kesme taş, sırlı ve sırsız tuğla, mermer ve çini süslemeleri bir arada ve uyumlu biçimde kullanılmıştır Giriş kapısının eksende olmayıp, yana kaydırılmış olmasına karşılık mekân düzenlemeleri son derece yerindedir Giriş kapısı 750x825 m Ölçüsünde olup, mukarnaslı kısımları ve yan bezemeleri ile burada Selçuklular yeni bir üslubu denemişlerdir Düzgün taş hatıllı dikdörtgen bir çerçeve içerisindeki portal geometrik, bitkisel motif ve kitabelerle bezenmiştir Altı sıra halinde mukarnaslar, dolgun niş biçimindeki ana giriş, bitkisel bezeme ve yazı kuşakları tümüyle portali çerçevelemiştir Bunların dışında kalan alanlar akantus başlıkları, burma sütunlar ile kapıya daha görkemli bir görünüm kazandırmıştır Burmalı sütunların yanlarında zikzak motifleri ile bezenmiş dikdörtgen panolara da yer verilmiştir Buradaki mukarnasların üzerinde yuvarlak geçmelerden oluşan siyah ve mavi mermerden kemerin ortasına, köşelerine, oymalı topuzlar yerleştirilmiştir Portal ile saçak altı ise tamamen sülüs yazılı bir friz ile doldurulmuştur


Giriş kapısından kubbeli kare bir mekâna geçilmektedir Bu bölümde kubbeye geçiş yelpaze biçiminde Türk üçgenleri ile sağlanmıştır Buradaki küçük bir kapıdan büyük kubbeli, revaksız orta avluya ulaşılmaktadır Medresenin en önemli bölümünü oluşturan 1200x1210 m ölçüsündeki orta mekânın kubbesi ve duvarları tümüyle çini kaplıdır Burada da kubbeye geçişi üçgenler sağlamıştır Bu üçgenler diğerlerinden farklı olarak beşli gruplar halindedir Kubbenin altında büyük bir havuza yer verilmiştir Avlunun sağ ve solunda beşik tonozlu üçer oda bulunmaktadır Ortada ince uzun beşik tonozlu iki oda ile kuzeydoğu köşesinde kubbeli, kare bir mekân bulunmaktadır Ancak bu mekânın çok az bir kalıntısı günümüze ulaşabilmiştir Girişin karşısında, ortada yer alan ana eyvanın duvarları ve beşik tonoz kemerleri çinilerle kaplıdır Bu eyvanın solundaki kubbeli oda Celaleddin Karatayın türbesidir Ancak, bu türbeyi kaplayan çiniler dökülmüş ve balık kılçığı şeklinde tuğla örgüler ortaya çıkmıştır

Medresenin bir birinden farklı motifli firuze, lacivert, mor çini mozaikleri Selçuklu çini sanatının en önemli örneklerini burada bir araya getirmiştir Medresenin bezemeleri kubbeli avlu ve ana eyvandan diğer bölümlere göre daha yoğunluk kazanmıştır Geometrik bitkisel motifli ve kitabeli çini mozaikler Selçuklu çini sanatının teknik üstünlüğünü ve yaratıcı gücünü ortaya koymaktadır Geniş alanlarda daha çok geometrik motifler kullanılmış, bordürler ile yazı frizlerinin altında bitkisel bezeme ön plana çıkmıştır Örgü ve geometrik kûfi ve nesih yazılar medresedeki bezemeye daha da zenginlik kazandırmıştır Eyvan kemerinin iç dolgusundaki kabartmalı geometrik geçmeler gölge ışık oyunları ile daha da etkili bir görünüm kazanmıştır Orta kubbe firuze ve mavi rengin çeşitli tonlarındaki oldukça iri yıldızlar, geçmeler ile adeta gökyüzünü andırmaktadır Böylesine yoğun ve zengin çini bezeme yapının mimarisini bozmamaktadır

İnce Minareli Medrese (Meram)


Konya Alâeddin Tepesinin batı eteğinde bulunan İnce Minareli Medreseyi Selçuklu Veziri Sahib Ata Fahreddin Ali 1260ta yaptırmıştır Mimarı taç kapı üzerindeki iki madalyonda ismi yazılı olan Kölük bin Abdullahtır Bu mimar Selçuklu döneminde yeni denemeleri ile tanınmış ve Selçuklu mimarisinde etkili olmuş bir mimardır

Konyada avlusunun üzeri kubbe ile örtülü olan üç medreseden biri olan bu medrese aynı zamanda Sahip Ata Darülhadisi olarak da anılmaktadır

Medreseye bitişik olarak yapılan mescidin cephesi üzerindeki sırlı tuğlalarla süslenmiş olan minaresi bu medreseye İnce Minareli isminin verilmesine neden olmuştur İki şerefeli olan minare oldukça yüksek idi Ancak, 19001 yılında yıldırım düşmesi sonucu birinci şerefeden yukarısı, daha sonra da şerefesi yıkılmıştır Günümüzde mescit de yıktırılmış, yalnızca medrese ile birlikte olan mihrabı kalmıştır

Medresenin portali cephenin ortasında 545 m kadar dışarı taşkın, kütlevi bir görünümdedir Alışılagelen medrese portallerinden farklıdır Anadolu Selçukluları döneminde yapılmış olan en görkemli portallerden birisidir Kapı dış köşelerde iri bir düğümle bağlanan üçlü kaval silmelerle; cephede kıvrık dallı rumîli geometrik bezemeler ve Fetih Suresinin yazılı olduğu kitabe kuşağından oluşan üç bordür ile iki yandan sınırlanmıştır Ancak, bordürlerin yarım kalmış oluşu bunların kapının üstünde de eksik olduğunu göstermektedir Başlangıcı ve sonu eksik olan bu kitabe şeridinde, yukarıda surenin altıncı ayeti bitmeden yazı kesilmekte, diğer tarafta ise onuncu ayetin son kısmı ile yazı aşağıya doğru devam etmektedir Kapının iki yanında başlayan kemer üstünde düğüm yaptıktan sonra saçağa ulaşan ve düğümlenen ikinci kitabe şeridinde ise sülüs yazı ile Yasin suresi yazılıdır Bu kitabede de surenin üçüncü ayetinde eksiklikler vardır


Portal kemerinin köşe dolgularında, boş bırakılan kabarık yüzeylerde iri iki kabara görülmektedir Ayrıca iki yanda bitkisel bezemeli bordürler, yivli çıkıntılı kaideler üzerinde kavsaralar bulunmaktadır Bu bezemeler altta üçlü sütunçelerle sona ermektedir Bu sütunçelerin, içlerinde bitkisel bezemeler olan başlıkları vardır Kapının iki yanındaki ince uzun nişler sivri kemerlidir ve bunlar geometrik geçmeli bir bordürle de çevrelenmiştir

Giriş kapısından 390x370 m ölçüsünde, üzeri çapraz tonozla örtülü bir giriş holüne, oradan da sivri kemerli bir kapı ile üzeri kubbeli avluya geçilmektedir Avlu 1080x1080 m ölçüsünde, ortasında şadırvan bulunan kare bir alandır Avlu üzerindeki kubbeye dörder üçgenden oluşan yelpaze biçiminde bir pandantifle geçiş yapılmıştır Buradaki üçgenlerin etrafı mavi zemin üzerine lacivert çinilerden oluşan palmet motifli bir şeritle kuşatılmıştır

Medresenin dışı taştan, içerisi tuğladandır Kubbe firuze, kahverengi ve lacivert renkli sırlı tuğlalardan meydana gelmiştir Bu sırlı tuğlalar iç içe geçmiş zikzak ve baklava motiflerine benzemektedir Kubbe kasnağını çeviren geniş şerit üzerinde de firuze renkli çinilerden kûfi yazı ile “El-mülkü Lillah” ibaresi yazılıdır

Portalin karşısında yer alan 740x600 m ölçüsündeki ana eyvana üç basamakla çıkılmaktadır Sivri kemerli bir tonozla örtülü olan eyvanın iki yanında karşılıklı birer niş yerleştirilmiştir Ancak, eyvanın çevresinde olması gereken hücreler günümüze gelememiştir Günümüze medrese odalarının tamamı gelememiş ancak, avlunun her iki yanında dörderden sekiz hücre olduğu temel kalıntılarından anlaşılmaktadır


Günümüze gelemeyen mescidin minaresi kesme taştan kare kaidelidir Bu kaidenin ön yüzü düğümlü kaval silmelerin çevrelediği kıvrık dallar, Rumiler ve yapraklarla bezenmiştir Minarenin küp kısmı mavi sırlı tuğladan yapılmıştır Üzerindeki sıvalı bölümde çini bir kitabenin olduğu sanılmaktadır Minare çokgen gövdeli olup, aralarına firuze sırlı tuğlalar yerleştirilmiştir Ayrıca bu tuğlaların iki yanına ince lacivert çiniler de yerleştirilmiştir

Mescidin kare planlı olduğu ve üzerinin de kubbe ile örtülü olduğu sanılmaktadır Büyük olasılıkla duvarları ve mihrabı da çinilerle bezeli idi Mescit 1929 yılında yıkılarak ortadan kaldırılmıştır Bazı kaynaklarda medresenin portali ile minare kaidesi arasında sıbyan mektebinin olduğu da yazılıdır

Medrese 1876 ve 1899 yıllarında onarılmış, yakın tarihlerde de bir kez daha onarılarak Konya Taş ve Ahşap Eserler Müzesi olarak hizmet vermektedir

Küçük Karatay Medresesi (Karatay)

Konya Alaeddin Meydanında, Karatay Medresesinin karşısında bulunan bu medreseyi Celaleddin Karatayın kardeşi Kemaleddin Turumtaş 1248–1250 yıllarında yaptırmıştır

Bu medrese açık avlulu medreselerin bir örneği olup, kareye yakın dikdörtgen bir planı vardır 1939 yılında yol genişletilmesi sırasında bu medrese yıkılmış yalnızca beşik tonozlu eyvanı ile portalinin bir bölümü ayakta kalmıştır Günümüze gelebilen izlerden eyvan duvarları ve arka duvarlarındaki pencere kemerleri ile köşe dolgularında firuze, lacivert ve mor renkte çini mozaikler ve sırlı tuğlalar ile medresenin bezendiği anlaşılmaktadır

XIXyüzyıl sonlarında Mevlana Dergâhı Postnişini Abdülvahip Çelebinin yaptırdığı öğrenci hücreleri de 1939 yılında yıkılarak günümüze gelememiştir

Ali Gav (Mahmudiye) Medresesi (Selçuklu)

Konya Tarla Mahallesinde bulunan Ali Gav Medresesi, Ali Gav Zaviyesi ve Türbesi, Mahmudiye Medresesi isimleri ile de tanınmaktadır Medresenin kitabesi günümüze gelemediğinden yapım tarihi, banisi ve mimarı bilinmemektedir Yapı üslubundan XII-XIII yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır

Medrese kesme taş, moloz taş ve tuğladan yapılmıştır Dikdörtgen planlı tek katlı bir medrese olup, tek veya iki eyvanlı medreseler grubundandır ProfDrMetin Sözen bu medrese ile ilgili Konyadaki kapalı medreselerin ilk örneklerinden olduğunu ileri sürmüştür Medrese mimarisi ve bezemeleri ile de döneminin özelliklerini yansıtmaktadır Medresenin dikdörtgen, üzeri kubbeli revaklı bir avlusu, güneyinde baş eyvanı, onun iki yanında da kubbeli iki odası bulunmaktadır Bu odalardan birinin türbe, diğerinin de kışlık dershane olduğu sanılmaktadır Bu mekânların üzerini örten kubbelerin Türk üçgenleri ile üst örtüye geçişi sağlanmıştır

Ali Gav Medresesinde yapılan kazılarda özellikle kubbeli mekanlarda firuze renkte çinilerle karşılaşılmıştır Ele geçen bu örnekler medresenin ilk yapımında çinilerle bezendiğini göstermektedir

Medresede 19001 yılında yapılan eklemeler ve daha sonraki onarımlardan sonra Mahmudiye ismi ile tanınmıştır

Tacül Vezir Medresesi (Selçuklu)

Konya Dede Bahçenin doğusunda bulunan Tacül Vezir Medresesi ile Türbesini Sultan IIGıyaseddin Keyhüsrev zamanında Vezir Taceddin Mehmed 1239-1240 yılında yaptırmıştır Vakıf kayıtlarında bu medresenin yanında hanikâh, mescit ve türbe olduğu yazılıdır

Medresenin giriş ve hücreleri yıkılmıştır Medrese ile ilgili eski fotoğraflardan anlaşıldığına göre, avlulu, revaklı ve girişin ekseninde ana eyvanı olduğu görülmektedir Bu ana eyvanın sağında türbe, solunda da kubbeli kışlık dershanesi bulunuyordu

Medrese kesme taş ve moloz taştan yapılmıştır Kemer ayaklarında tuğlalara yer verilmiştir

İplikçi Medresesi (Karatay)

Konya Alaeddin Tepesinin doğu yönünde, Alaeddin Caddesinin üzerinde bulunan İplikçi Cami ve medresesini vakfiyesinden öğrenildiğine göre; Sultan IIKılıçarslan döneminde Vezir Şemseddin Altunba yaptırmıştır

XIIyüzyıl sonlarına tarihlenen bu medrese Anadolunun Selçuklu dönemine ait ilk medrese örneklerinden biri idi Ancak, günümüze gelemeyen medrese ile ilgili bilgiler yeterli değildir Kaynaklardan Mevlana Celaleddin-i Ruminin burada ders verdiği öğrenilmektedir Özellikle Eflâki bu konuya değinmiştir: “Sultan-ül Ulemâ Altunba Medresesine indi Derler ki, Konyada o zamana kadar ondan başka medrese yoktu ve şehrin kalesini daha yapmamışlardı”

Taş Medrese (Akşehir)


Konya Akşehir ilçesi, Altınkalem Mahallesi, Eski Afyon Caddesi üzerinde bulunan Taş Medrese, aynı zamanda mescit, türbe, hankâh, imaret ve çeşmeden meydana gelen bir külliye görünümündedir Günümüze yalnızca mescit, medrese ve türbe gelebilmiştir Bugün Akşehir Arkeoloji Müzesi olarak kullanılan Taş Medreseye halk arasında Halkalı Medrese ismi de verilmiştir

Medresenin giriş kapısı üzerindeki üç satırlık kitabesinden öğrenildiğine göre; Anadolu Selçuklu sultanlarından IIKeyhüsrevin oğlu IIKeykubat zamanında başvezir olan Emirdad Sahipata Hüseyin oğlu Fahreddin Ali tarafından 1250 yılında yaptırılmıştır Akşehir Arkeoloji Müzesindeki bir kitabeden öğrenildiğine göre de hankâh ile imaret, medrese ve mescitten on bir yıl sonra yapılmıştır

Taş Medrese açık avlulu, dört eyvanlı plan tipindedir Giriş kapısı ile baş eyvan kuzey-güney yönünde; iki yayvan eyvan ise onlara dikey olarak yapılmıştır Orta avlunun iki tarafı revaklı ve dikdörtgen planlıdır Giriş kapısının sağındaki odalar medrese öğrencilerine ayrılmıştır Avlunun doğusundaki kapalı bölmelerle açık eyvan dershane olarak kullanılmıştır Medresedeki beş odanın içerisinde ocakları bulunmaktadır Avlunun iki yanında sivri kemerlerle birbirine bağlanmış revakların mermer sütunları antik bir Bizans yapısından alınarak burada kullanılmıştır Sütunların bazıları tek, bazıları iki parça halinde olup, kelepçelerle birbirlerine bağlanmıştır Sütun başlıkları Roma ve Bizans dönemlerine ait olup, üç sütun başlığı da ters çevrilerek kullanılmış sütun kaideleridir


Medresenin mescit dışında kalan bezemeleri portal, ana eyvan ve türbede yoğunlaşmıştır Ana eyvanın geniş kemeri mermerden olup, üzeri portalde olduğu gibi geometrik ve bitkisel bezemelerle kaplanmıştır Moloz taştan yapılan medresenin yapımında devşirme malzeme ve mermer çokça kullanılmıştır Kemer ve tonozlar tuğladandır

Taş Medrese ve diğer yapılar, yapıldığı XIII yüzyıldan sonra birçok onarım geçirmişse de bu onarımları belirten bir kitabeye rastlanmamıştır Son olarak 1941–1944, 1965–1966 yıllarında onarılmış ve Arkeoloji Müzesi olarak düzenlenmiştir

İsmail Aka Medresesi (Taş Medrese) (Beyşehir)

Konya Beyşehir ilçesi, Eşrefoğlu Camisinin batısında bulunan İsmail Aka Medresesinin portali üzerindeki kitabesinden öğrenildiğine göre; Halil Ağa oğlu İsmail Aka tarafından 1369–1370 yıllarında yaptırılmıştır

Medrese kesme taştan yapılmış ancak, bazı bölümleri yıkıldığından tam bir planı çıkarılamamıştır Kalıntılarına dayanılarak tek katlı, iki eyvanlı ve açık avlulu medreseler grubundan olduğu sanılmaktadır Medresenin portali dışarıya doğru taşkın ve mukarnas bezemelidir Kapının iki yanında köşe sütuncukları, çevresinde de palmet ve rumi motifleri vardı Dikdörtgen planlı avlunun iki yanında önlerinde revaklı medrese odaları sıralanmıştı Girişin ekseninde ana eyvan, yanında kubbeli dershane ve 1878de ölen İsmail Akanın türbesi bulunuyordu

Alıntı Yaparak Cevapla

Konya Genel Tanitimi

Eski 11-04-2012   #11
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Konya Genel Tanitimi



Konya Külliyeleri

Sahip Ata Külliyesi (Meram)


Konya Meram ilçesinde, Larende Caddesinde bulunan Sahip Ata Külliyesini, kitabesinden öğrenildiğine göre Anadolu Selçuklularının Veziri Sahip Ata Fahreddin Ali yaptırmıştır Cami, türbe, hankâh ve hamamdan meydana gelen külliyenin yapımına 1259 yılında başlanmış, 1279–1280 yıllarında tamamlanmıştır Yapı topluluğunun cami, türbe ve hankâhının mimarı Abdullah bin Kölüktür

Cami:
Sahip Ata Külliyesi ile ilgili araştırmasında Haluk Karamağaralı, caminin ilk yapımında, bugünkü çift minareli ön yüze kadar uzandığını ve caminin ağaç direkli ahşap bir yapı olduğunu belirtmiştir Caminin ilk yapımından yalnızca çini mozaiklerle bezeli mihrabı günümüze gelebilmiştir Bu cami, Anadolu Selçuklularının günümüze gelebilen en eski ağaç direkli camilerinden birisidir Bu yapının taç kapısı Selçuklu ağaç işçiliğinin en görkemli örneklerinden birisidir Taç kapının yanlarındaki derin niş halindeki sebilleri de bu konudaki en eski örneklerdendir Buradaki sebilin köşe dolgularının birisi içerisinde yapının mimarı Kölük bin Abdullahın ismi yazılıdır Taç kapının ortadaki giriş bölümü bir yazı frizi ve geçmeli mermer mozaiklerle çevrili bir bordürle kuşatılmıştır Bu bordürün içerisinde yine silmelerin oluşturduğu bir sivri kemer bulunmaktadır Bu kemer zengin görünümlü 14 mukarnas dizisi ile doldurulmuştur Bunun altında da caminin sivri kemerli giriş kapısı yer almaktadır Buradaki bordürler birbirlerine simetriktir Birbirlerinin içerisinden geçen kalın halat motifleri, köşeli girift bezemeler kapının yanındaki sivri kemerli pencereyi de çevrelemektedir Bu pencerelerin üzerindeki, yüzeyler renkli sırlı tuğlalardan oluşturulmuş baklava desenli bezeme ile kaplıdır

Girişin sağında şerefeden sonrası yıkılmış olan minare bulunmaktadır Minarenin dilimli gövdesi lacivert ve turkuvaz renkte sırlı tuğlalarla kaplanmıştır Giriş kapısının solundaki ikinci minare ise günümüze gelememiştir Bu yapı çifte minareli taç kapı örneklerinin Anadoludaki en eski yapısıdır

Giriş kapısının arkasında bir avlu içerisinde camiye yer verilmiştir Bugünkü cami sonradan yapılmış olup, kare planlı 12 ahşap direkle taşınan bir mekân olup, üzeri çatı ile örtülüdür İbadet mekânı mihrap duvarına dik beş sahından meydana gelmiştir Girişin sağ ve solunda döşemeden biraz daha yüksek iki maksure bulunmaktadır İbadet mekânının da taç kapıya doğru uzandığı sanılmaktadır İlk yapıdan yalnızca lacivert, mor ve turkuvaz renkli mozaik kakma tekniğinde yapılmış, girişin eksenindeki çinili mihrap kalmıştır Bu mihraptaki bezemeler, yıldızlar, geçmeler, rumiler ve kıvrık dallardan oluşmuştur Caminin giriş kapısı eski külliyeden alınmış kündekâri tekniğindeki kaplılardır

Türbe:
Caminin mihrap duvarının sol köşesindeki bir kapıdan içerisine girilen koridorun sağında türbe yer almaktadır Türbe aynı zamanda caminin mihrap duvarına da bitişik olup, büyük bir kemerle bu koridora açılmaktadır Türbenin üzeri Türk üçgenleri ile desteklenmiş bir kubbe ile örtülüdür Türbenin kubbesi bitkisel ve geometrik mozaik çinilerle zengin bir görünümdedir Türbenin altında mumyalık kısmı bulunmaktadır Kesme taştan yapılmıştır

Hankâh:
Selçuklu Beylikler döneminde gezginlerin ve yoksul dervişlerin misafir edildikleri yer olan hankâha Sahip Ata Külliyesinde de yer verilmiştir Hankâhın girişi normal ölçülerde bir kapıdır Arkasında koridor şeklinde bir geçit ve kapalı avlu durumunda divanhaneye geçilir Bu bölüm külliyenin en yüksek ve en kütlevi yapısıdır Orta mekânı örten aydınlık fenerli bu kubbe pandantifli olup, Selçuklu eserleri arasında az görülen bir yüksekliğe sahiptir İçerisinde bir de mihrabın olduğu güney sofasının iki yanında da birer derviş hücresine yer verilmiştir

Hamam:
Külliyenin dikdörtgen planlı hamamı çifte hamam plan şeklindedir Kadınlar ve erkekler bölümü olmak üzere, birbirine simetrik iki bölümden meydana gelmiştir Soğukluk, ılıklık ve sıcaklık kısımlarından oluşmaktadır

Karabaş Veli Külliyesi (Ereğli)

Konya Ereğli ilçesinde, güneydeki bir tepe üzerinde bulunan Karabaş Veli Külliyesi, cami, tekke, imaret ve türbeden meydana gelmiştir Külliyenin yapımı ile ilgili bilgiler yeterli değildir Kitabesi günümüze gelememiştir Bazı kaynaklarda XVyüzyılın ortalarında Pir Ahmet Bey tarafından yaptırıldığı yazılıdır

Külliye moloz taş duvarlı olup, bir avlu içerisindedir Bu avlunun güneyinde cami, kuzeyinde imaret bulunmaktadır Cami dikdörtgen planlı olup, moloz taştan yapılmış, içerisi iki sıra halinde üçer yığma sütunun taşıdığı toprak bir damla örtülmüştür Yanında kesme taştan, şerefe altı mukarnaslı minaresi bulunmaktadır

İmareti moloz taştan yapılmış olup, eyvan ve hücrelerinin üzerini örten kubbe tonozludur Merkezi kubbesinin altında 12 köşeli şadırvanı bulunmaktadır İmaret ile cami arasında üç küçük kubbeli bir revak vardır ve bu revak cami ile imareti birbirine bağlamaktadır

Avlunun bir köşesinde Şeyh Alâeddin Esveddinin kesme taştan yapılmış sekiz köşe planlı ve sivri kemerlerin taşıdığı kubbeli türbesi bulunmaktadır

Lala Mustafa Paşa Külliyesi (Ilgın)


Konya Ilgın ilçesi, çarşı içerisinde bulunan Lala Mustafa Paşa Külliyesi, cami, sıbyan mektebi, imaret, tabhane, han, arasta, fırın ve sebilden meydana gelmiştir Caminin kitabesinden 1576 yılında yapıldığı öğrenilmektedir Ayrıca külliye ile ilgili bir de vakfiye düzenlenmiştir

Cami:
Külliyenin ana noktasını oluşturan cami kesme taştan yapılmış, 1600x1730 m ölçüsünde kareye yakın dikdörtgen planlı olup, üzeri pandantifli kasnaklı bir kubbe ile örtülmüştür Bu kubbe ayrıca ikişer tane payanda kemeri ile de desteklenmiştir Caminin ana duvarları iki sıra pencereler üzerindeki yatay silmelerle ikiye bölünmüştür İç mekân mihrap yönü dışında üç yöne doğru sivri kemerlerle genişletilmiştir Caminin içerisinde 135 m derinliğinde kemerlerin üzerine mahfiller yerleştirilmiştir Bunlardan kuzeydeki mahfil taş konsolların yardımıyla öne doğru çıkarılmıştır İbadet mekânı kuzey ve diğer iki yönde dört sıra pencere ile aydınlatılmıştır Güney ve kuzey yönlerinde ise dikdörtgen pencereler bulunmaktadır

Caminin önündeki son cemaat yeri ikisi baklavalı, ikisi mukarnaslı dört sütunun taşıdığı beş bölüme ayrılmıştır Bunların üzeri kubbe ile örtülüdür Son cemaat yerinden iki renkli taşla örülmüş yuvarlak kemerli bir kapıdan ibadet mekânına geçilmektedir Bu kapı üzerinde iki satırlık yapım kitabesi bulunmaktadır Kitabe siyah zemin üzerine rumi ve bitkisel bezeli kompozisyonlar içerisindedir Giriş kapısının iki yanına birer niş yerleştirilmiştir Bunların yanında sivri kemerli dikdörtgen ve alınlıkları olan birer pencere ile birer kapı yerleştirilmiştir Bu kapıların birinden sağdaki minareye, diğerinden de üst kattaki mahfile çıkılmaktadır Köşede yer alan minare beden duvarlarının üzerine oturtulmuştur Pabuç kısmı üzerinde on altıgen gövdeli minarenin ortasında bir de bezemeli kuşak bulunmaktadır Tek şerefenin altı mukarnaslıdır

Caminin mihrabı iki yanında yivli sütunçelerle sınırlandırılmıştır Mihrap, mukarnaslı olup, beş kenarlı bir niş halindedir Bu nişin köşeleri zikzaklarla hareketlendirilmiştir Mihrap yüzeylerinin her birine birer rozet işlenmiştir Bunların altında da bitkisel süsleme nişine yer verilmiştir Ahşap minber korkulukları, ajurlu geometrik kompozisyonları ile dikkati çekmektedir Minberin kuzeybatı köşesine de ahşap bir müezzin mahfili yerleştirilmiştir

Şadırvan:
Caminin avlusunda yakın tarihlerde yenilenmiş şadırvan bulunmaktadır Orijinal şadırvanın sekizgen planlı olduğu ve üzerinin kurşun külahla kaplı olduğu bilinmektedir Bu şadırvanın on ikigen su haznesi harap olmuştur Haznenin bir yüzünde de ortadaki bir daldan çıkan çiçek motifi, rozetler görülmektedir

Sıbyan Mektebi:
Lala Mustafa Paşa vakfiyesinde sıbyan mektebi ile kütüphaneden söz edilmektedir Caminin batısında, köşede 700x1300 m ölçüsünde dikdörtgen planlı sıbyan mektebinin avluya açılan bir kapısı ile bir penceresi vardır Sıbyan mektebinin güneyinde bir tepe penceresi bulunmaktadır Üzeri aynalı tonozla örtülüdür

İmaret:
Külliyenin avlusunun batısında, kuzey-güney doğrultusunda imaret bulunmaktadır İmaret yan yana üç kubbeli bir birimden meydana gelmiştir Bunlardan kuzeyde yer alan 800x800 m ölçüsündeki kare planlı, tek kubbeli bölümün mutfak olduğu sanılmaktadır Güneydeki diğer mekân ise 800x1700 m ölçüsünde dikdörtgen planlı olup, üzeri iki kubbe ile örtülmüştür Bu kubbelerde birer aydınlık feneri bulunmaktadır Buradaki iki bölüm birer kapı ve pencere ile avluya açılmaktadır İmaretin kuzeydoğu köşesinde arasta ile hana bitişik 500x1500 m ölçüsünde dikdörtgen bir yapı bulunmaktadır Üzeri aynalı tonozla örtülü olan ve avluya bir pencere ve bir kapı ile açılan bu mekânın vakfiyede ismi geçen fırın olduğu sanılmaktadır

Tabhane:
Avlunun batısında ve hana bitişik olarak yapılmış, kare planlı, kubbeli odaların vakfiyede ismi geçen tabhane odaları olduğu sanılmaktadır Bunlardan kuzeydeki iki oda arasında üzeri ayna tonozla örtülmüş bir bölüm bulunmaktadır Tabhane odaları bu mekâna, pencereleri de avluya açılmaktadır Güneydeki üç odanın kapıları ile pencereleri batı yönüne bakmaktadır Ayrıca avlunun doğusunda, han kapısının yanlarında biri aynalı, diğeri kubbeli iki mekân daha vardır Bunların samanlık ve depo olduğu sanılmaktadır

Han:
Külliyenin avlusunun doğusunda bulunan han, yapı topluluğunun en büyük yapısıdır Ortalama 3600x5000 m ölçüsünde olan hanın yapım kitabesi bulunmadığından, yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır Yalnızca odalardan biri içerisindeki ocağın taş konsolunda 1584 tarihi yazılıdır Büyük olasılıkla hanın yapımına külliye ile birlikte başlanmış, 1584te de tamamlanmıştır

Kuzeyden arasta ile birleşen hanın üzeri beş adet beşik tonozla örtülmüştür Hanın ortasında bir koridor, iç mekânı üçe bölmüştür Batıda cami avlusuna, doğuda da dışarıya açılan iki kapısı vardır Ayrıca avlu yönündeki kapının önüne de çapraz tonozlu bir sahanlık yerleştirilmiştir Hanın kuzeydeki bölümü oldukça büyük olup, dört ayakla iki nefe ayrılmıştır Güneydeki bölüm ise üçayakla iki nefe ayrılmıştır Bu mekânların her biri içerisinde birer ocak nişi bulunmaktadır Hanın ortasındaki koridordan bir merdivenle üst kata çıkılır Üst katta tonozlu ve ocaklı üç oda daha bulunmaktadır

Arasta:
Yapı topluluğunun kuzeyinde, 1100x8700 m ölçüsünde, boydan boya uzanan arastaya yer verilmiştir Arasta karşılıklı sıralanmış dükkân dizilerinden meydana gelmiştir Arastanın 70 mlik bölümünün üzeri kapalı, diğer bölümü de açıktır Kapalı bölümün iki ucunda ve iki yanında birer kapı bulunmaktadır Burada üzeri tonoz örtülü ocaklı 25 dükkân bulunmaktadır Güney yönündeki dükkân diğerlerinden daha kalın duvarlıdır Burada vakfiyede belirtilen sebilin olduğu ihtimal dâhilindedir

Sultan IISelim Külliyesi (Karapınar)


Konya Karapınar ilçe merkezinde bulunan Sultan IISelim Külliyesi, Yavuz Sultan Selim tarafından cami, imaret, medrese, tabhane, kervansaray, türbe, hamamdan oluşan bir yapı topluluğu olarak yaptırılmıştır Yavuz Sultan Selim bu külliyeyi şehzadeliği döneminde, cami üzerindeki kitabesinden, Ebced hesabına göre 1563 yılında yaptırmıştır Tuhfetül Mimarin ve Tezkiretül Ebniye ile Adsız Risaleden öğrenildiğine göre Mimar Sinanın eseridir Yapı topluluğu ile ilgili vakfiyesinden öğrenildiğine göre de külliyenin çevresinde şadırvan, çeşme, 39 dükkânlı bir arasta ve iki değirmenle birlikte sıbyan mektebi de bulunuyordu Yapı topluluğu 1847 yılında onarılmıştır

Cami:
Cami Karapınar bölgesine özgü göktaş denilen koyu gri, düzgün kesme taştan yapılmıştır Külliyenin en önemli bölümünü oluşturan cami önünde U şeklinde sıralanmış imaret odalarının bulunduğu avlunun güneyinde yer almaktadır Caminin önünde sekiz sütunun taşıdığı bir şadırvan bulunmaktadır

Cami kare planlı olup, cephesi ve beden duvarları oldukça sadedir Yalnızca doğu batı ve güney cephelerinin ortalarına ve köşelerine duvar payeleri yerleştirilmiştir Böylece XVIyüzyıl camilerinin güzel bir örneği olarak ortaya çıkmıştır Kuzey cephesindeki son cemaat yerinin iki yanında dışa taşkın minare kaideleri ve birer şerefeli on altıgen gövdeli altı mukarnaslı şerefeleri ile iki minare cepheye hareket kazandırmıştır

Caminin ana duvarlarının alt hizasında iki sıra halinde kesme bazalt taşı kullanılmış, bunun üzerine de sarıya yakın düzgün kesme taşlardan altta daha geniş, üstte bir saçakla kesilmiş üç kademe halinde beden duvarları yapılmıştır Caminin kuzey cephesi dışında ikişer tane altlı ve üstlü pencereler bulunmaktadır Güney, doğu ve batı cephelerinde kubbeyi taşıyan kasnağın altındaki kademede de küçük ve yuvarlak birer pencereye yer verilmiştir Kuzey cephede ise, son cemaat yerine açılan iki altlık ve bir de üst pencere bulunmaktadır Kuzey cephesindeki son cemaat yeri altı beyaz mermer sütunun taşıdığı beş kubbe ile örtülmüştür Son cemaat yerinin ortasında bulunan camiye giriş kapısı Gödene taşı ile sarı renkteki taşların alternatif olarak sıralanmasından meydana gelmiş basık kemerlidir Kapının üzerine istiridye biçiminde bir alınlık ve yapım kitabesi yerleştirilmiştir Hatifi isimli bir şairin yazdığı altı satırlık bu kitabede Yavuz Sultan Selim tarafından 1564 yılında yapıldığı yazılıdır Bu kitabenin iki yanındaki boşluğa da Sultan Abdülmecid tarafından 1847de yapılan onarımı belirten bir kitabe yerleştirilmiştir Buradaki ahşap kapı kanatları kündekâri tekniğinde olup, 1941 yılına kadar yerinde olduğu tespit edilen bronz ejder başı şeklindeki halkaları kayıptır

İbadet mekânını örten 1480 m çapındaki kubbe pandantifler üzerine oturtulmuştur Kubbenin ortasına Fatır suresi yazılmış, içerisi kıvrık dal, rumi ve palmetlerden oluşan kalem işleri ile bezenmiştir Mihrap ve minber beyaz mermerden olup, klasik üslupta yapılmıştır Minberin üzerinde eklektik üslupta ahşap bir fener asılıdır Bu fener caminin 1847 yılındaki onarımı sırasında buraya konulmuştur Mihrabın iki yanında bulunan şamdanların, üzerindeki yazıdan Evliya Çelebinin ölümünden kısa bir süre önce kendisi veya yakınları tarafından buraya hediye edildiği anlaşılmaktadır

İmaret:
Caminin mihrabı ile giriş kapısından kuzeye doğru uzanan doğrultunun iki yanında U şeklinde imaret odaları sıralanmıştır Bu imaretin 14 odalı olarak yaptırıldığı anlaşılmaktadır Ancak, güney kolları orijinalliğini yitirmiştir İmaret içerisindeki odalarda ocaklar, ocakları dışarıya yansıtan bacaları, camiden farklı olarak daha düşük kalitede moloz taşlardan yapılmıştır

Han (Kervansaray):
İmaret ile çeşme arasındaki boşlukta kervansaray (han) bulunmaktadır Bu bölüm külliyenin en önemli kısımlarından birisini oluşturmaktadır İki bölüm halindeki kervansarayın bölümleri arasındaki iki kapı ile bunları birleştiren sokağa açılmaktadır Bu kapıların dışarıya bakan kemerleri basık ve alçak olup, iki renkli taşın alternatif yerleştirilmesi ile meydana gelmiştir

Kervansaray kare planlı olup, her bir bölümün içerisinde dörder paye ile dokuzar bölüme ayrılmıştır Üzeri beşik tonozla örtülmüştür

Çeşme:
Külliyenin kuzeyinde kesme taştan, dikdörtgen prizma şeklinde çeşmesi bulunmaktadır Siyah beyaz taşlardan örülü çeşmenin sivri kemeri üzerinde sekiz satırlık kitabesinden 1569 yılında yaptırıldığı anlaşılmaktadır Bu çeşme kitabesini Konyalı Meşami yazmıştır

Hamam:
Külliyenin doğusunda, Valide Sultan Hamamı bulunmaktadır İmaret ile kervansarayın doğusunda, külliyeye dik durumda yapılan bu hamamın girişi külliyeye bakan batı yüzündedir

Kare planlı olan hamamın üzeri tuğladan merkezi tromplu bir kubbe ile örtülmüştür Kubbenin altında mermerden fıskiyeli bir havuz, kubbe üzerinde de on iki köşeli bir aydınlık feneri bulunmaktadır Hamam soğukluk, ılıklık ve sıcaklıktan meydana gelmiştir Kare planlı sıcaklığın doğusunda iki yıkanma hücresi, arkasında da külhanı bulunmaktadır Tamamen moloz ve kesme taştan yapılmıştır Hamamın batı cephesi ise kesme taştan yapılmıştır

Alıntı Yaparak Cevapla

Konya Genel Tanitimi

Eski 11-04-2012   #12
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Konya Genel Tanitimi



Konya Darülhüffazları

Has Bey Darülhüffazı


Konya Gazi Alemşah Mahallesinde bulunan Darülhüffazı kitabesinden öğrenildiğine göre 1421 yılında Hatıplı Has Beyoğlu Mehmet Bey yaptırmıştır Kitabesinde akıl hastanesi olduğu belirtilen bu yapının darülhüffaz olduğu yazılmış olmasına rağmen bazı yayınlarda buradan türbe olarak söz edilmiştir Bazı araştırmacılar ise buraya Ayasofya Mescidi ismini de yakıştırmıştır

Has Beyoğlu Mehmet Bey bu darülhüffaz için zengin vakıflar bırakmış, ayrıca Meramda bir cami ve bir de hamam yaptırmıştır Bu küçük yapı kare planlı, iki katlı olup, alt katı bodrum, üst katı da mescit olarak kullanılmıştır Has Beyoğlu Mehmet Beyin gömülü olduğu söylenen bodrum katına kuzey yönündeki bir kapıdan girilmektedir Oldukça kalın duvarlar kireç taşından örülmüş, üzeri de dört köşeli bir kubbe ile örtülmüştür Bodrumun dış yüzü üst kat duvarlarından silmeli bir korniş ile ayrılmaktadır Üst katta mescit olarak kullanılan mekâna batı yönünden dört basamaklı bir merdivenle girilmektedir Bu bölüm de kare planlı olup, tuğladan yapılmıştır Yalnızca ön cephe mermerle kaplanmıştır Girişin üzeri beş dilimli bir kemerle örtülmüş ve iki satırlı sülüs kitabe de burada bulunmaktadır Kapının sağında dikdörtgen söveli bir pencere nişi vardır Bu pencerenin üzerinde yuvarlak kemerli, küçük sağır bir pencere bulunmaktadır Cephedeki silme kornişinin arasına Selçuklu üslubunda geometrik ve bitkisel motifli bir şerit ve zencerek motifleri peş peşe sıralanmıştır Yapının üzerini örten kubbe yarım küreyi andırmaktadır Üzerinde üç sıra halinde köprülerdeki selyaranları hatırlatan mahmuzlar bulunmaktadır Kubbeye kare mekândan geçiş on altıgen kasnak ve üçgenlerle sağlanmıştır Bu kasnağın ortasında sivri kemerli dört pencereye yer verilmiştir

Yapının içerisindeki mihrap Selçuklu dönemi çinileri ile bezenmiştir Bu çiniler lacivert ve firuze renkte olup, Selçuklu döneminde sık sık uygulanan çeşitli geometrik ve bitkisel motifler burada görülmektedir

Yapının ahşap kapısı bugün Konyadaki Taş ve Ahşap Eserler Müzesinde bulunmaktadır

Nasuh Bey Darülhüffazı (Meram)

Konya İl Halk Kütüphanesinin bir bölümünü oluşturan Nasuh Bey Darülhüffazı Karamanoğlu II İbrahim Bey zamanında Kadıoğlu Nasuh Bey tarafından yaptırılmıştır Kitabesi bulunmamakla beraber, yapı üslubundan Osmanlı mimari etkisinin açıkça belirgin olduğu görülmekte ve bu nedenle de XV yüzyılda yapıldığı anlaşılmaktadır

Yapı kesme taştan, kare planlı olup, üzeri sekiz köşeli kasnağa oturan bir kubbe ile örtülmüştür Yapının ön tarafındaki üç kubbeli revak kısmı yıkılmış, yalnızca akantus frizleri ile kaplı kemer ayakları günümüze gelebilmiştir Kubbe kasnağı ile duvarlardaki kemerli pencerelerin aralarına ayrıca yuvarlak pencereler yerleştirilmiştir

Alıntı Yaparak Cevapla

Konya Genel Tanitimi

Eski 11-04-2012   #13
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Konya Genel Tanitimi



Konya Hanları

Argıt Hanı (Altınapa Hanı) (Merkez)

Konya-Beyşehir Karayolunun 13 kmsinde, Başarakavak sapağında, Altınapa Baraj Gölü sahası içerisinde kalan Argıt (Altınapa) Hanı, devletin en yüksek mevkilerine kadar yükselmiş azatlı bir köle olan Şemseddin Altunba (Altınapa) tarafından 1201 yılında yaptırılmıştır Hanın kitabesi bulunmamaktadır Ancak, Şemseddin Altunba tarafından yaptırıldığı 1201–1202 tarihli vakfiyeden anlaşılmaktadır Bu vakfiyede Şemseddin Altunapanın Konya Akşehir yolu üzerinde Argıthanı kasabasının olduğu yerde bir kervansaray yaptırdığı yazılıdır

Han dikdörtgen planlı olup, kesme taş ve moloz taştan yapılmıştır Ayrıca bol miktarda da devşirme antik parçalar kullanılmıştır Kapalı ve açık kısmı bir arada bulunmaktadır Her iki bölüm birbiri ile aynı ölçüdedir Doğu yönündeki giriş kısmı ana duvarlardan öne doğru taşkın değildir Girişin hemen solunda, dışarıdan ikinci kata çıkan bir merdiven bulunmaktadır Bu bölüm hanın mescit kısmıdır Girişten kapalı bir avluya geçilmektedir Bu avlunun iki yanında mekânlar bulunmakta olup, doğu kanadı boydan boya beşik tonozla örtülüdür Batı yönü ise revak şeklinde düzenlenmiştir Buradan kapalı kısma geçişi sağlayan kapı dışarıdakinin aksine öne doğru taşırılmış ve anıtsal bir görünüm kazanmıştır Kapalı kısım giriş yönünde olduğu gibi üç sahınlıdır Bunların üzerleri beşik tonozlarla örtülüdür Bu sahınlardan ortadaki daha geniş ve yüksektir Her iki bölüm de mazgal pencerelerle aydınlatılmıştır

Günümüzde sular altında kalan ve harap durumdaki hanın 1973 yılında Mahmut Akok-Orhan Semerci tarafından rölöveleri çizilmiştir

Kızılviran (Kızılören) Han (Beyşehir)


Konya-Beyşehir yolu üzerinde bulunan bu yapı kitabesinden öğrenildiğine göre, IGıyaseddin Keyhüsrevin İkinci saltanat döneminde Emir Şah (Emir Kutluh) tarafından 1206da yaptırılmıştır

Kızılören Hanı, kapalı ve açık kısmı bir arada bulunan han plan şemasına göre yaptırılmıştır Diğer hanlardan farklı olarak bu hanın avlusu kapalı kısmından daha geniş tutulmuştur Kütlevi bir görünümü olan yapının yan cepheleri ile girişinin köşelerine yerleştirilen payandalar bu kütlevi görünümü hafifletmektedir

Kesme taş ve moloz taştan yapılan hanın girişi batı cephesindedir Cephenin ortasında iki katlı olarak yapılmış bir bölüm vardır Bu bölüm bütünüyle dışarıya taşırılmıştır Bu yüzden de diğer Selçuklu hanlarından farklı bir görünümdedir Bu bölümün alt ve üstü üç ayrı kısma ayrılmış, alt katta giriş eyvanı bunun solunda baldaken tarzında bir su sistemi bulunmaktadır Sağdaki diğer mekân ise girişi avluya açılan ayrı bir bölüm halindedir Buradan avlu cephesinden sağlı sollu birer merdiven ile çıkılmaktadır Günümüzde çok fazla tahrip olan bu merdivenlerden kuzeydeki bağımsız mescide, diğeri de iç içe düzenlenmiş bölümlere geçilmektedir Diğer Selçuklu kervansaray ve hanlarında avlunun ortasında bulunan köşk-mescit burada üst kata alınmıştır

Hanın kapalı kısmının taç kapısı öne doğru taşırılmış olmasına rağmen oldukça sadedir Buradaki 1980li yılların ortasına kadar yerinde olan dört satırlık kitabesi günümüze ulaşamamıştır Kapalı kısım giriş yönünden itibaren üç bölüme ayrılmıştır Burada da orta sahın diğerlerine göre daha geniş ve yüksektir Ancak günümüzde üst örtüsü tamamen çökmüştür

Hanın 400 m güneydoğusunda bulunan küçük ölçüdeki beşik tonozlu iki sahınlı yapı konusunda sanat tarihçiler arasında tartışmalar sürmekte olup, bunların mescit olup olmadığı da anlaşılamamıştır

Zazadin Hanı (Selçuklu)


Konya-Akşehir yolunun 22 kmsinde, Tömek Köyünün bulunduğu yerdeki Zazadin Hanının iç ve dış kapılarındaki kitabelerden öğrenildiğine göre, Vezir Sadettin Köpek tarafından 1235–1236 yıllarında yaptırılmıştır

Günümüze iyi bir durumda gelen Zazadin Hanı, doğu batı doğrultusunda dikdörtgen plan şeması göstermektedir Diğer Selçuklu han ve kervansaraylarında olduğu gibi kapalı ve açık bölümlerden meydana gelmiş, ancak kuzey duvarı kademeli olarak yapılmıştır Yapımında kesme taş kullanılmıştır Bu taşların arasına devşirme olarak antik taşlara da yer verilmiştir Han kütlevi görünüşü itibarı ile bir kaleyi andırmaktadır

Hanın girişi masif görünümlü olup, dışarıya doğru taşırılmış ve iki ayrı renk taştan anıtsal taç kapısı yapılmış ve bu kapı duvarları destekleyen payandalarla daha görkemli bir görünüme sahip olmuştur Diğer Selçuklu hanlarında kısa kenarda bulunan giriş kapısı bu kez, hanın geniş cephesine yerleştirilmiştir Buradan bir giriş eyvanı ile avluya geçilmektedir Diğer kervansaray ve hanlarda görülen revak-mekân ilişkisi burada daha farklıdır Uzun kenarlarda mekân-revak-mekân uygulaması ile değişik bir plan ortaya konulmuştur Bu tür plan düzeninin uygulanışının nedeni anlaşılamamaktadır


Avlunun çevresinde bağımsız mekânlar bulunmakta olup, bunlar hanla ilgili sosyal hizmetlerdir Mescit kısmı yapının girişi üzerindedir Bu mescide eyvanın solundaki duvardan dışarıya doğru taşırılmış ancak, günümüzde kısmen tahrip olmuş merdivenlerden çıkılmaktadır Avludan kapalı kısma geçişi sağlayan kapı avlu kapısında olduğu gibi iki renk malzemeden yapılmıştır Bu bölüm bir orta sahın ile buna dik olarak planlanmış yan sahınlardan meydana gelmiştir Aynı zamanda mimar olan Sadettin Köpek burada farklı bir uygulamaya gitmiş, seki düzenlemelerini diğer kervansaraylara göre farklı biçimde geliştirerek uygulamıştır Orta sahın burada daraltılmış ve yalnızca insanların geçebileceği şekilde bir koridor biçiminde düzenlenmiştir Orta sahının ikinci bölümü biraz daha daraltılarak uzatılmış ve böylece bu bölüm haçvari bir şekle dönüşmüştür

Hanın bezeme olarak fazla bir özelliği bulunmamaktadır İki renkli malzemenin yanı sıra geometrik kompozisyonlara yer verilmiş, taşçı işaretleri de diğer yapılarda olduğu gibi burada da görülmektedir

Zazadin Hanı Selçuklu döneminde yapılmış diğer han ve kervansaraylar arasında en iyi korunanı olmasına rağmen yine de birçok bölümü tahrip edilmiştir Avlu etrafındaki revakların bazıları yıkılmış, üst örtüler kısmen çökmüştür

Horozlu Han (Selçuklu)


Konya-Akşehir yolu üzerinde bulunan ve Konyanın kuzeyindeki şehir dokusu ile birleşmiş olan Horozlu Hanın kitabesi ve onunla ilgili herhangi bir belgeye rastlanmamıştır Bu bakımdan hanın yapım tarihi kesinlik kazanamamaktadır Ancak, birçok araştırmacı hanın Sultan IIGıyaseddin Keyhüsrev ve İzeddin Keykavus döneminde devlet görevinde bulunan Esedüddin Ruzbe tarafından yaptırıldığını ileri sürmektedir Esedüddin Ruzbelin 1249 yılında öldürüldüğü dikkate alınacak olunursa, hanın XIII yüzyılın ortasında yapıldığı ortaya çıkmaktadır

Vakıflar Genel Müdürlüğü 1970li yıllarda hanı eski belge ve fotoğraflarına dayanarak restorasyonunu yapmıştır Hanın tamamen kesme taştan yapıldığı görülmektedir Ancak plan düzeni tam olarak ortaya çıkarılamamıştır Mescit kısmının Zazadin ve Obruk hanlarında olduğu gibi girişin üzerinde olduğu sanılmaktadır Diğer hanlarda olduğu gibi anıtsal bir giriş kapısının olup olmadığı konusunda da kesin bir bilgi yoktur Avlunun bütünüyle yıkılmış olmasından ötürü de taç kapının da tamamen ortadan kalktığı anlaşılmaktadır Günümüzde dışa doğru taşkın bir kapı bezemesiz olarak restore edilmiştir

Hanın girişinde bulunan ve temel izlerine göre düzenlenen kapalı kısımın orta sahnın daha yüksek olarak tutulmuş, yan sahınlar da buna dik olarak oluşturulmuştur Orta sahnın üzerindeki kubbe pandantifli olup, ağırlık kemerler vasıtası ile kare kesitli ayaklar üzerine bindirilmiştir Yapının dışında olduğu gibi içerisinde de kesme taş kullanılmış, merkezi kubbede tuğlaya yer verilmiştir Tuğla bezeme ağırlıklı olarak kullanılmıştır Orta sahnın üzerindeki kubbeye bir de ağırlık feneri yerleştirilmiştir

Kadın Hanı (Kadınhanı)


Konya Kadınhanı ilçesi, Konya-Akşehir yolu üzerindeki han ve kervansarayların sonuncusudur Kervansarayı, kapı kitabesinden öğrenildiğine göre Mahmut kızı Raziye Hatun 1223 yılında yaptırmıştır

Kadın Hanı, kesme taştan yapılmış, açık ve kapalı bölümlerden meydana gelmiştir Duvar örgüsünde çok sayıda devşirme antik malzeme kullanılmıştır Anadolu Selçuklu hanlarının tipik plan şemasına uygun olarak yapılan hanın avlusunun bulunduğu, bugünkü yapının iki yanındaki duvar uzantılarından anlaşılmaktadır Bu uzantıların beden duvarları dışında da devam etmesi avlunun kapalı mekândan daha geniş olduğunu göstermektedir

Günümüze yalnızca 2250x2850 m ölçüsünde kapalı mekânı gelebilmiştir Hanın kapalı kısmına cepheden öne doğru taşırılmış bir portalden girilmektedir İç mekân dikdörtgen planlı olup, her sırada beşer tane olmak üzere on paye ile üç sahna ayrılmıştır Bölümlerin üzerini birbirine bitişik tonozlar örtmüştür Dışa kapalı olan bu hanın içerisi mazgal pencerelerle aydınlatılmıştır

Kuruçeşme Hanı (Beyşehir)


Konya Beyşehir ilçesinde, Konya-Beyşehir yolunun 32 kmsinde bulunan Kuruçeşme Hanı, kitabesinden öğrenildiğine göre IGıyaseddin Keyhüsrevin ikinci saltanat yılında, 1207de yapılmıştır

Günümüze çok harap durumda gelen bu han kapalı ve açık bölümlerden meydana gelmiştir Bu bölümlerin her biri dikdörtgen planlı olup, birbirlerinin eşidir Hanın yapımında kesme taş ve çevredeki antik yapılardan devşirilmiş taşlar kullanılmış, ancak bu taşların çevrede yaşayanlar tarafından yerlerinden sökülmesi ile üst örtüsü ve tonozların büyük bir bölümü yıkılmıştır Hana doğudaki dar cephesinde dışarıya taşmayan bir portalden girilmektedir Kapalı kısmın taç kapısı, ana giriş kapısına göre daha anıtsal görünümlüdür Cepheden öne doğru taşırılan bu girişin alınlığında sekiz satırlık kitabesi bulunmaktadır Ancak bu kitabe de oldukça tahrip edilmiştir

Kapalı kısım iki yandaki beşer paye ile ortadaki geniş, yanlardaki daha dar üç sahna ayrılmıştır Bunlardan orta sahın diğerlerine göre daha geniş ve yüksek tutulmuştur

Dokuzun Hanı (Selçuklu)

Konya Selçuklu ilçesinde, Konya-Akşehir karayolunun 24 kmsinde bulunan Dokuzun Hanını kitabesinden öğrenildiğine göre, Emir Hacı İbrahim 1210 yılında Mimar Osmana yaptırmıştır

Uzun yıllar harap bir durumda olan bu hanı Selçuk Üniversitesi adına ProfDr Yılmaz Önge 1990 yılında kazı çalışmalarına başlamış ve çalışmalar 1995 yılında tamamlanmıştır Kazı çalışmalarından sonra Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restorasyonu yapılmıştır Bu arada avlu ve ona bağlı bölümler ortaya çıkarılmış ve bunlara dayanılarak da hanın restorasyonu yapılmıştır

Dokuzun Hanı kapalı ve açık bölümleri bir arada bulunduran hanlar grubundandır Burada avlu ile kapalı bölüm birbirine eş plandadır Kuzey-güney yönünde dikdörtgen planlı olan hanın avlu girişi doğudaki dar cephesindedir Yapılan kazılar sonunda avlunun doğu ve batı kanatlarının revaklı olduğu anlaşılmıştır Kapalı kısmın öne doğru taşırılmış ve bezemesiz basit bir kapısı vardır Bu kapı üzerinde altı satırlık yapım kitabesi bulunmaktadır Kapalı kısım diğer hanlara göre daha basit düzenlenmiştir Bu mekânın ortasında daha geniş ve yüksek bir kubbe ve yanlarda da tonozlu üç bölüm bulunmaktadır

Hanın yapımında kesme taş ve moloz taş kullanılmış, ancak taş işçiliği oldukça kaba bir görünümdedir

Obruk Hanı (Karatay)


Konya Karatay ilçesinde, Konya-Aksaray yolundan 4 km içerideki Obruk Köyü girişinde bulunan Obruk Hanının yapım tarihini belirten bir kitabesi bulunmamaktadır Mimari yapısı ve plan düzeninden XIII yüzyılda yapılmış bir Selçuklu eseri olduğu anlaşılmaktadır

Anadolu Selçuklularının uyguladığı kapalı ve açık avlulu plan şeması içerisinde yapılmıştır Hanın girişi batı yönünde olup, cephe görünümü itibarı ile de bir kale izlenimini vermektedir Yapımında kesme taş, moloz taş ve çok sayıda da devşirme antik malzeme kullanılmıştır Obruk Hanında 1996 yılında başlatılan temizlik ve onarım çalışmaları sonunda hanın içerisi büyük ölçüde temizlenmiş ve restorasyonuna başlanmıştır

Hanın girişinin bulunduğu batı cephesi diğerlerinden farklı olarak iki katlı yapılmıştır Bu nedenle de giriş kısmı daha görkemli bir görünüm kazanmıştır Her iki katta da birbirlerinden ayrı mekân düzenlemeleri yapılmış ve mescit de buraya yerleştirilmiştir Hanın kapalı kısmının kapısı ve duvarları tamamen yıkılmış ve yalnızca temel kalıntıları günümüze gelebilmiştir Bu bölüm han özelliğini kaybettikten sonra da kullanılmış, bu yüzden de içerisinde bazı değişiklikler yapılmıştır Üst örtü bütünüyle tahrip olmasına rağmen, orta sahnın üzerinde tromplu bir kubbe olduğu sanılmaktadır

Lala Mustafa Paşa Hanı (Ilgın)

Konya Ilgın ilçesinde, Lala Mustafa Paşanın 1574 tarihinde yaptırmış olduğu yapı topluluğunun bir bölümünü Lala Mustafa Paşa Hanı oluşturmaktadır

Külliyenin avlusunun doğusunda bulunan, kesme taş ve moloz taştan yapılmış olan han, yapı topluluğunun en büyük yapısıdır Ortalama 3600x5000 m ölçüsünde olan hanın yapım kitabesi bulunmadığından, yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır Yalnızca odalardan biri içerisindeki ocağın taş konsolunda 1584 tarihi yazılıdır Büyük olasılıkla hanın yapımına külliye ile birlikte başlanmış, 1584te de tamamlanmıştır

Kuzeyden arasta ile birleşen hanın üzeri beş adet beşik tonozla örtülmüştür Hanın ortasında bir koridor, iç mekânı üçe bölmüştür Batıda cami avlusuna, doğuda da dışarıya açılan iki kapısı vardır Ayrıca avlu yönündeki kapının önüne de çapraz tonozlu bir sahanlık yerleştirilmiştir Hanın kuzeydeki bölümü oldukça büyük olup, dört ayakla iki nefe ayrılmıştır Güneydeki bölüm ise üçayakla iki nefe ayrılmıştır Bu mekânların her biri içerisinde birer ocak nişi bulunmaktadır Hanın ortasındaki koridordan bir merdivenle üst kata çıkılır Üst katta tonozlu ve ocaklı üç oda daha bulunmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Konya Genel Tanitimi

Eski 11-04-2012   #14
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Konya Genel Tanitimi



Konya Hamamları

Sahip Ata (Sultan) Hamamı (Meram)

Konya Meram ilçesi, Larende Caddesinde Sahip Ata Külliyesinin bir bölümünü oluşturan hamam, külliye ile beraber Sahip Ata Fahreddin Ali tarafından yaptırılmıştır Külliyenin yapımına 1258 yılında başlanmış, türbe ve hanikâhın eklenmesi ile 1283 yılında tamamlanmıştır Hamam da 1258–1283 yılları arasında yapılmıştır

Sultan Hamamı ismi ile bilinen bu hamam Selçuklu hamam mimarisinin önemli örnekleri arasındadır Çifte hamam planında yapılmış olup, soğukluk, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiştir Yapımında kesme taş ve yer yer de moloz taş kullanılmıştır

Mahkeme Hamamı (Hamam-ı Cedid) (Selçuklu)

Konyada Şerafeddin Camisi ile Şems-i Tebrizi arasında bulunan bu hamam, Karamanoğlu II İbrahim Bey zamanında, XV yüzyılda yaptırılmıştır Hamam 1754 yılında onarılmıştır

Kesme taş ve moloz taştan yapılan ve çifte hamam plan düzenindeki hamam, soğukluk, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiştir Hamamın bölümlerini oluşturan mekânların üzerini örten kubbeler yıkılmış ve ahşap kubbelerle yenilenmiştir Hamamın en önemli bölümü erkekler kısmındaki 3 m çapında beyaz ve mor mermerden yapılmış havuzudur Ayrıca kadınlar bölümünde de yaprak fıskiyeli bir havuz bulunmaktadır

Kare mekânlı soyunmalık ve ılıklık yuvarlak kemerli kapılarla birbirlerine bağlantılıdır Sıcaklık kısmı ise haç planlı olup, üç eyvandan meydana gelmiş ve üzeri merkezi bir kubbe ile örtülmüştür Yan bölümlerde de küçük kubbeler halvet kısımlarının üzerini örtmektedir

Ahmet Bey Hamamı (Selçuklu)

Konya Aziziye Camisinin güneydoğusunda bulunan Ahmet Bey Hamamı, kitabesinden öğrenildiğine göre Musahip Mustafa Paşa tarafından yaptırılmıştır Mustafa Paşanın 1676 tarihli vakfiyesinde hamamın Şeyh Ahmet Efendi yönetiminde yazıldığından ötürü Ahmet Efendinim ismi ile tanınmıştır

Osmanlı hamam mimarisinde çifte hamam plan düzeninde yapılmış, ancak yalnızca kadınlar bölümü ayakta kalabilmiştir Kesme taş ve tuğladan yapılmış soyunmalık, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiştir Soyunmalık ve ılıklık kare planlı olup, üzerleri birer kubbe ile örtülmüştür Ilıklıktan yuvarlak kemerli bir kapı ile geçilen sıcaklık dört eyvanlı plan düzenindedir Üzeri merkezi bir kubbe ile örtülmüştür Sıcaklığın köşelerinde halvet hücreleri bulunmakta ve üzerleri de çeyrek kubbelerle örtülüdür

Meram Hamamı (Meram)


Konya Meram ilçesinde bulunan bu hamam, kitabesinden öğrenildiğine göre 1454 yılında yaptırılmıştır
Çifte hamam plan düzeninde olan hamam kadınlar ve erkekler bölümünden meydana gelmiştirHamam soğukluk, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiştir Kesme taş ve moloz taştan yapılmış, bölümlerinin üzeri kubbelerle örtülmüştür
Hamamın eski kapısı kısmen toprağa gömülmüş, kemer cephesinde palmet motifleri ve bunların içerisinde örgülü bezeme görülmektedir Ayrıca kemerin ortasına birbirine sarılmış iki kuş figürü ile baş aşağı duran iki balığı kavrar durumda bir arma buraya işlenmiştir

Orta Hamam (Akşehir)

Konya Akşehir ilçesi, Ulu Cami Caddesinde bulunan Orta Hamamın kitabesi bulunmadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır Yapı üslubundan XIIIyüzyılda, Anadolu Selçukluları tarafından yapıldığı sanılmaktadır Konya Valisi Avlonyalı Ferit Paşa tarafından 1900 yılında onarılmıştır

Kesme taş ve moloz taştan yapılan hamam soyunmalık, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiştir Yapılan onarımlar sonucunda da özelliğini büyük ölçüde yitirmiştir

Meydan Hamamı (Akşehir)

Konya Akşehir ilçesinde bulunan bu hamam, kaynaklardan öğrenildiğine göre Subaşı Emir Şerafettin tarafından 1329 yılında yaptırılmıştır

Kesme ve moloz taştan yapılan hamam, soyunmalık, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiştir Bu bölümlerin üzeri kubbe ile örtülüdür Çeşitli dönemde yapılan onarımlar sonucunda özelliğini büyük ölçüde yitirmiştir Hamam günümüzde halen kullanılmaktadır

Büyük Hamam (Beyşehir)

Konya Beyşehir ilçesi, Eşrefoğlu Camisinin kuzeybatısında bulunan Büyük hamamın kitabesi günümüze ulaşamadığından ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir Bununla beraber Eşrefoğlu Camisinin kitabesinde, cami ile beraber yapılmış olan yapılardan söz ederken bu hamamın da ismi geçmektedir Bu nedenle hamamın XIIIyüzyılın sonlarında yapıldığı sanılmaktadır

Kesme taş ve moloz taştan yapılan hamam, soyunmalık, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiştir Bu bölümlerin üzeri tuğla kubbe ile örtülüdür Ancak, yapı toprağa gömülü olduğundan tam bir planı çıkarılamamıştır

Valide Sultan Hamamı (Karapınar)


Konya Karapınar ilçe merkezinde bulunan Valide Sultan Hamamı, XVI yüzyılda Yavuz Sultan Selimin annesi Hürrem Sultan tarafından yaptırılmıştır Sultan IISelim Külliyesi ile beraber yaptırılan hamam da Mimar Sinan eseridir

Günümüze harap bir halde gelebilen bu hamam, kesme taş ve moloz taştan yapılmıştır Kare planlı bir yapı olup, soyunmalık, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiştir Üzerini merkezi bir kubbe örtmüştür Hamamın kapı ve pencere alınlıkları sivri kemerli nişler halindedir

Eski Hamam (Şifa Hamamı) (Ereğli)


Konya Ereğli ilçesinde, Ulu Caminin güneyinde bulunan Eski Hamam, Selçuklu döneminde yapılmış ve Karamanoğulları döneminde de kullanılmıştır Kitabesi bulunmadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır Günümüzde toprak altında kalan hamama batı yönünden on basamakla inilmektedir

Hamam soyunmalık, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiştir Moloz taş ve tuğladan yapılmış olan hamam dikdörtgen planlıdır Üzeri kubbe ile örtülü olan hamamın kubbelerinden bir bölümü yıkılmış ve yerine ahşap bir örtü yapılmıştır Sıcaklık kısmı dört eyvandan meydana gelmiş, eyvanların dışında kalan bölümlere üzerleri kubbeli halvet hücreleri yerleştirilmiştir

Yeni Hamam (Ereğli)

Konya Ereğli ilçesinde, Ulu Caminin batısında bulunan bu hamamı Karamanoğlu İbrahim Bey yaptırmıştır

Moloz taştan yapılmış olan hamam soyunmalık, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiştir XX yüzyılın başlarında hamam içerisinde yapılan bir gelin töreni sırasında yıkılmıştır Günümüze hamamdan hiçbir iz gelememiştir

Roma Hamamı (Ereğli)


Konya Ereğli ilçesi, Boyacı Ali Mahallesinde, eski belediye binası yıkılarak yeni inşaat yapılırken, temel kazısı sırasında ortaya çıkan hamamın Roma döneminde yapıldığı anlaşılmıştır

Temel duvarları bulunan bu hamamın yapılan kazı sırasında sıcaklık bölümü kısmen ortaya çıkmıştır Hamamın bulunduğu alan Selçuklu döneminde mezarlık olarak kullanılmıştır Temel kazısı sırasında su koymaya mahsus pithoslar meydana çıkarılmıştır Günümüzde bu hamamın üzerine yeni bir inşaat yapılmıştır

Seyyid Harun Hamamı (Seydişehir)

Konya Seydişehir ilçesinde bulunan Seyyid Harun Külliyesinin kuzeydoğusunda bulunan Seyyid Harun Hamamının kitabesi günümüze gelemediğinden ne zaman yapıldığı kesinlik kazanamamıştır Bununla beraber, Seyyid Harun menakıbına göre; Seyyid Harun tarafından veya Onun adına XIVyüzyılın başlarında yapıldığı sanılmaktadır

Hamam Selçuklu ve Beylikler döneminde Anadoluda yapılan klasik çifte hamam örneklerindendir Güneybatı, kuzeydoğu yönünde uzanan hamamın kadınlar ve erkekler bölümü birbirlerine simetriktir Her iki bölüm de soyunmalık, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiştir

Moloz taş ve tuğladan yapılan hamamın erkekler bölümünün üzeri bir çatı ile örtülüdür Soyunmalık yerinden yuvarlak kemerli bir kapı ile ılıklığa geçilmektedir Ilıklığın üzeri kubbe ile örtülü olup, kare planlı küçük bir mekândır Sıcaklığın üzerini örten ana kubbenin iki yanında yarım kubbeli iki hücre bulunmaktadır Ayrıca kubbeli bir eyvan ve bunun iki yanında da iki hücre daha bulunmaktadır

Hamamın kadınlar bölümü, erkekler bölümünün doğusunda olup, burası da soyunmalık, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmektedir Soyunmalık daha sonra girilen ılıklık çatı ile örtülü olup, sıcaklık yan yana iki kubbe ile örtülüdür Bu iki kubbeye bitişik olan üçüncü kubbe de halvet bölümlerinin üzerini örtmektedir Yanındaki külhan ve su deposu da tonozla örtülüdür

Günümüzde halen kullanılan hamam, çeşitli dönemlerde yapılan onarım ve eklerle orijinalliğinden kısmen uzaklaşmıştır

Alıntı Yaparak Cevapla

Konya Genel Tanitimi

Eski 11-04-2012   #15
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Konya Genel Tanitimi



KONYANIN İLÇELERİ

MERAMYüzölçümü : 1949 km2
Nüfusu : 281728
İlçe Merkezi : 241256
Köyler : 40472
Rakım : 1016 m
Sözlüklerde,"İstek,amaç,gaye,maksat" anlamına geldiğinden bahsedilen "MERAM" kelimesi, Konya ilinin 3 merkez ilçesinden biridir Atasözleri arasında "Meramın elinden bir şey kurtulmaz" olarak yer alırken deyimlerde "Meramını anlatmak, merak etmek" şeklinde geçmekte; bunlar da " isteğini, derdini anlatmak, üstüne düşmek, yapmak istemek" anlamlarına gelmektedir

Evliya Çelebi, Seyahatnamesi'nde gezip-gördüğü yerler arasında bağ bahçe, bostanlardan söz ederken bağlık-bahçelik bu yerlere her defasında "Bağ-ı Meram" ifadesini kullanmaktadır; hatta buraların Konya'nın Meram'ı gibi olduğunu ifade etmektedir “ Peçevi şehrinin Baruthane mesiresi, Kırımın Sudak Bağı, İstanbulun yüz yetmiş beşten fazla bahçe ve gülistanları, Tebrizin Şah-ı Cihanbağı, Konyanın Meram Mesiresinin yanında bir çemenzar bile değildir

Konya İli tarihi ile Meram'ın tarihçesi arasında bir paralelik vardır Tarih devirlerinde Konya ili Hititler, Frigler, Lidyalılar ve Persler tarafından yönetilmiştir Büyük İskender ve Romalılar tarafından ele geçirilen Konya, Selçukluların başşehri olur Daha sonra Konya'da Karamanoğullarının meteakiben Osmanlı Devleti'nin hakimiyeti görülür

Meram ilçesi 26061987 günü TBMM'de kabul edilen Kanun gereği Konya il Merkezinin Büyüşehir hüviyetine kavuşturulmasıyla kurulmuştur Meram ilçesi kuruluş çalışmalarını tamamlayarak 08 Ağustos 1988 tarihinden itibaren hizmete başlamıştır

27 Haziran 1987 gün ve 19500 Sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan 3399 Sayılı Kanunla ilçe hüviyetine kavuşan Meram ilçesi, 1112 Km2' lik yüzölçümüyle Konya'nın önemli bir yerleşim merkezidir

Adını Meram Bağlarından alan Meram ilçesi; TBMM'nin 20 Haziran 1987 tarihli oturumunda Konya il merkezinin Büyükşehir hüviyetine kavuşturulmasıyla Karatay ve Selçuklu ilçeleriyle birlikte doğmuştur

Meram ilçesi, konum itibariyle Konya'nın güney ve güney batısında yer alır İlçenin kuzeyinde Selçuklu; güneyinde Çumra; Akören ve Bozkır, batısında Beyşehir ve Seydişehir; doğusunda Karatay ilçeleriyle çevrelenmiştir

İlçemizin kuzeyi ve batısı dağ ve tepeleri çevrilidir, güneyi açık geniş bir ovalıktır İlçemizin sulama suyu ihtiyacı Altınapa Barajı'ndan karşılanmaktadır
Kara iklimin görüldüğü Meram ilçesinden akarsuların yok denecek kadar az olması sulanan arazi miktarının az olması sorununu doğurmaktadır
Meram Bağları : Konya şehir merkezine 8 km uzaklıkta Meram Çayının da bulunduğu türkülere konu olmuş eşsiz bir mesire yeridir Meram'da Selçuklu Devrinde Hasbeyoğlu Mescidi, Hamamı ve Dar'ülhuffazı ile Tavusbaba türbesi bulunmaktadır

Kızılviran Hanı : Konya-Beyşehir karayolu üzerinde olup, il merkezine 44 km uzunlukta, kışlık ve yazlık bölümleri bulunan bir handır
Çayırbağı Dere, Dutlukırı ve Ordu Çeşmesi, Hatıp, Gökyurt Köyleri (Gilistra) Meram ilçe merkezinde havası, suyu ve doğal güzellikleriyle yerli ve yabancı turistlerce aranan yerler arasındadır

Yemin Ormanı : Tavusbaba Türbesinin de bulunduğu tepe üzerinde Cumhuriyet Döneminde yapılan ağaçlandırma çalışmaları sonucu kazanılan Yemin Ormanı, piknik yerlerine ve 2 ayrı dinlenme tesisine sahip bulunmaktadır

Arkeloji Müzesi : 1962 yılında açılan Arkeloji Müzesinde Neolitik, Erken Bronz, Hitit, Frig, Grek, Roma ve Bizans devirlerine ait eserler teşhir edilmektedir Sahipata Camii bitişiğinde yer alan Arkeloji Müzesinde Çatalhüyük, Canhasan, Erbaa Sızma, Karahüyük ve Alaeddin Tepesindeki kazılarda bulunan eserler bulunmaktadır

Atatürk Müzesi : Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Konya'yı şereflendirmeleri sırasında kaldığı ev 1928 yılında Muskafa Kemal Atatürk'e hediye edilmiştir 1964 yılında müze olarak düzenlenen evde Atatürk'e ait elbiseler, özel eşyalar, fotoğraflar ve belgeler sergilenmektedir

Sırçalı Medrese Müzesi : Gazialemşah Mahallesindedir Avlulu Medrese tipinin güzel örneklerindendir Fıkıh öğretimi üzere Bedrettin Muslik tarafından 1242'de yaptırılmıştır

MERAM İLÇESİ VAKIF ESERLERİ

Tahtatepen Camii, Emir Halil Camii, Kadı Mürsel Camii, Kürkçü Mescidi, Fahrünnisa Mescidi, Yaka Mahallesi Mescidi,Faruk Camii,Yolcuoğlu Camii, Selma-ı Pak Camii, BKovanağzı Camii, KAymanas Mühürcü Camii, Serame Camii, Aşkan Camii, Araböldüren Camii, Pürümcekbaşı Camii, Mecidey Camii, Ayanbey Camii, Emir Nurettin Camii, Nasuhbey Camii, Ateşbaz Türbesi, Aski Camii, Übeyit Camii, Saatçi Camii, Telli Mescidi, Tarhan Mescidi, Turut Cemal Ali Dede Camii ve Külliyesi, Şeyh Ebrul Vefa Camii, Avgın Camii, İplikçi Camii, Şükran Camii, Şeyh Osman Rumi Camii, Tahir Paşa Camii, Abdülmümin Camii, İhtiyarettin Mah Vakfı, Hasbey Mescidi, Hoca Hasan Camii, Abdülaziz Camii, Amberreis Camii, Turgutoğlu Türbesi, Furkan Dede Mescidi, Ak Camii, Kömürcüler Camii, Kapu Camii, Havzan Buzhaneleri, Hoca Fakih Türbesi, Cemel Ali Dede Türbesi, Tahir ile Zühre Türbe ve Mescidi

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.