Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Ülke & Şehirler > Türkiye

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
türkiye, şehirler

İl İl Türkiye (Tüm Şehirler)

Eski 10-14-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İl İl Türkiye (Tüm Şehirler)




Konuya resimler le sürekli destek verilecektir uzun bir konu olacağından basit cevaplar yerine memleketimizden bir resim veya bir bilgi yaza biliriz konuyu temiz tutalım

------------------------------------------------------------------------
================================================== ===

ARDAHAN

YÜZÖLÇÜMÜ: 5576 km²

NÜFUS: 170117 (1990)

İL TRAFİK NO: 75

İLÇELER: Ardahan (merkez), Çıldır, Damal, Göle, Hanak, Posof

İLGİ ÇEKİCİ YERLER: Karıncadüzü Orman İçi Dinlenme Yeri, Ardahan ve Şeytan Kaleleri

İl Kültür Müdürlüğü
Tel: (478) 211 48 58
Faks: (478) 211 34 01
Önemli Günler
Mahalli Kutlama Günleri:

Çanakkale Zaferini Anma Günü
Ardahan
18 Mart

Hava Şehitlerini Anma Günü
Ardahan
21 Mart

Ardahan'ın Selçuklular Tarafından Fethi
Ardahan
24 Haziran

Koç Katılımı
Ardahan
10 Ekim

Festivaller:

Hayvan ve Hayvan Ürünleri Festivali
Ardahan
20 Ağustos

Kaz Festivali
Ardahan
18 Kasım

Önemli Haftalar:

Kütüphaneler Haftası
Ardahan
27 Mart-3 Nisan

Müzeler Haftası
Ardahan
18-24 Mayıs

Turizm Haftası
Ardahan
15-22 Nisan

Kurtuluş Günleri:

Ardahan'ın Kurtuluşu
Ardahan
23 Şubat



Alıntı Yaparak Cevapla

İl İl Türkiye (Tüm Şehirler)

Eski 10-14-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İl İl Türkiye (Tüm Şehirler)




KONUM

Orta Anadolu'nun kuzeyinde, Kızılırmak ile Batı Karadeniz ana havzaları arasında yer alan Çankırı, 40° 30' ve 41º kuzey enlemleri ile 32° 30' ve 34º doğu boylamları arasında yer almaktadır İlin komşuları batıda Bolu, kuzeybatıda Karabük, kuzeyde Kastamonu, doğuda Çorum ve güneyde Ankara ile Kırıkkale'dir Denizden yüksekliği 723 metre olup, ülke topraklarının %o 94'lük bölümünü oluşturan toplam 7 388 Km²'lik bir alana sahiptir

COĞRAFİ YAPI

a) Dağlar : Çankırı topraklarının yaklaşık % 60'ı dağlar ve yüksek tepelerden oluşmaktadır İlin kuzey sınırındaki dağlar, aynı zamanda en yüksek kesimini teşkil etmektedir Kuzey Anadolu dağlarının ikinci sırasındaki Ilgaz Dağları, doğu-batı düzleminde uzanmaktadır En yüksek noktası 2587 metre olan söz konusu dağ sırasının üzerinde Küçükhacet Tepesi (2546 Mt), Büyükhacet Tepesi (2587 Mt), Kulpi (1980 Mt), Bulancak (1935 Mt), Altunsivrisi (1934 Mt) ve Kocadağ (1763 Mt) bulunmaktadır Aynı zamanda Çankırı ve Kastamonu arasındaki doğal sınırı il sınırına dönüştüren Ilgaz Dağları, Kurşunlu civarında Sofra Sırtları ve Çerkeş yöresinde Doğu ve Çamlıca olmak üzere iki kola ayrılmaktadır

Ilgaz Dağları'nın güneyinde ise Çorum ile Kastamonu/Tosya sınırından başlayarak batıya doğru yönelen Erikli, Sarıkaya, Karakaya, Ilısılık, Yapraklı, Doğdu, Taşyakası, Batıbeli ve Dumanlı Dağları, yaklaşık 2000 Mt yüksekliğe uzanan yeni bir sıra oluşturur

Bu sıraların daha güneyinde kalan bölgede de Çerkeş-Gerede ve Kızılcahamam sınırı boyunca bir diğer dağ sırası uzanır Bu sırada Çit, Karataş, Işık, Elden, Aydos, Eldivan ve Bozkır Dağları yer almaktadır İlin kuzeybatısında ise Karabük ve Bolu ile doğal sınırı oluşturan Hodalca, Elaman ve Eğriova Dağları yer almaktadır Kent merkezi civarında yer alan Hıdırlık Kaşı, Meryemana Tepesi ile Sarıdağ ise güneybatı düzleminde uzanan diğer büyüklü küçüklü tepelerle birlikte, ileride Taşyakası, Dumanlı ve Aydos Dağlarını oluşturarak devam etmektedir

b) Ovalar : Çankırı'da Kızılırmak Havzası dışında kayda değer önemli ovalar yoktur Ne var ki bu havzanın da sularının tuzlu olması sulanabilen tarım arazisinin sınırlı olmasına sebep olmaktadır İldeki ovalar başlıca beş başlıkta incelenebilir: 1 Kızılırmak Havzası Ovaları : Bölgenin coğrafi konumuna göre oldukça geniş olan havzanın Çankırı topraklarındakalan bölümü yaklaşık 30 Km uzunluğundadır Havzada batı-doğu doğrultusunda uzanan geniş ova ile bu ovanın kolları, bölgenin en büyük akarsuyu olan Kızılırmak'la birleşen çeşitli çay ve derelerin yatakları boyunca , kuzeye doğru yaklaşık 25 Km uzanmaktadır Bu ovalarda her türlü tarıma uygun alüvyonlu topraklar bulunmaktadır

2 Devrez Çayı Çevresindeki Ovalar : Söz konusu ovalar Kurşunlu'nun güneyinden başlayıp Devrez Çayı boyunca uzanarak Ilgaz İlçesi çevresinde genişleyen ovalardır Ilgaz'a kadar yaklaşık 2 Kmlik dar bir şerit çizen ovalar, buradan itibaren genişlemeye başlar Devrez Çayı'nın suladığı bu ovalarda da her türlü tarıma uygun alüvyonlu topraklar bulunmaktadır

3 Tatlıçay Çevresindeki Ovalar : Bu bölgedeki ovalar Tatlıçay ve Korgun Çayı'nın birleşme noktasında olup, söz konusu çay sularının tuzlu olması sebebiyle tarıma yönelik sulama yapılmamaktadır

4 Orta İlçesindeki Ova : İlçe dahilinde bulunan ve doğudan batıya doğru uzanan ova 15 Km uzunluğunda ve yaklaşık 2 Km genişliğindedir

5 Çerkeş Ovası : Oldukça küçük sayılabilecek ova alüvyonlu topraklarla kaplıdır

c) Yaylalar : Dağların hakim olduğu İl arazisinde "Yayla" tanımına uygun arazilerin sayısı pek fazla değildir Genel arazinin yaklaşık % 2,5-3'ünü oluşturan bu yaylalar ise Ilgaz Dağları üzerinde bulunan Mülayim ve Karapınar Yaylaları, Yapraklı Yaylası ile Taşyakası, Aydos ve Dumanlı Dağları üçgeninde bulunan Sanı Yaylası ile Eldivan, Aydos, Karapazar ve Aliözü Yaylalarıdır Yaylaların bitki örtüsü ve ekolojik yapıları, özellikle dağ turizmi ile tracking sporu için son derece uygundur

d) Akarsular: İl sınırları içindeki akarsuların en büyüğü, aynı zamanda ülkemizin en uzun nehri olan Kızılırmak'tır Kara ikliminin tüm özelliklerinin görüldüğü ilde, akarsuların akış miktarlarında meteorolojik değişimlere paralel olarak düzensizlikler görülmekte, yazları bazı sularda azalma görülürken, irili ufaklı dere ve çayların tamamen kuruduğu görülmektedir Bu durumun tersine ilk ve sonbaharda ise dere ve çaylarda su miktarının artarak normal ortalamaların üzerine çıktığı gözlemlenmektedir Eskiden ciddi can ve mal kayıplarına yol açan taşkınların, son yıllarda alınan önlemler sayesinde tehlike oluşturmadığı bilinmektedir Çankırı İli sınırları içerisinde bulunan akarsuların en önemlisi Kızılırmak'tır 8500 m³/sn'lik debisi olan nehrin yaklaşık 30 Kmlik bölümü Çankırı sınırları içinde kalmakta ve geçtiği bölgedeki tarımsal araziyi sulamaktadır

Ankara'nın Kızılcahamam ilçesinden doğarak Orta, Kurşunlu ve Ilgaz'ın topraklarını sulayan Devrez Çayı ise 211 Km uzunluğunda ve 89 m³/snlik debiye sahiptir Önemli bir kolu da kent merkezinden geçen Tatlıçay (Acıçayla birleşerek) 96 Km uzunluğunda olup sularının tuzlu olmasından dolayı yararlanılan bir akarsu değildir Terme Çayı ya da kaynağındaki ismiyle Şabanözü Çayı, Çankırı-Ankara sınırını çizdikten sonra Acıçay'la birleşir Gerek bulunduğu konum, gerekse akışı açısından sulamaya ve tarıma uygun olan Uluçay, Kurşunlu ve Çerkeş'ten gelen küçük çaylarla beslenmektedir Oldukça hızlı akışı olan ve Uluçay'la birleşen Melan (Soğanlı) Çayı ise ilerleyen kesimlerinde Filyos ırmağına karışmaktadır

e) Göller : Çankırı sınırları içinde önemli büyüklükte göl bulunmamaktadır Küçük ve orta ölçekli göller ise kışın su toplayan, yazın ise kuruyan göllerdir İl sınırları içerisinde; Kamış, Hacılar, Uzun, Bozyaka, Yayla, Hasır, Dumanlı, Pazar, Büyük, Dipsiz, Çöp, Bakkal, Gül, Sülük, Kadıgil isimlerinde göller bulunmaktadır Çankırı'da tarım ve hayvancılığa yönelik olarak yapılmış bulunan Eldivan-Seydi, Karadere, Saray, Şabanözü Göleti, Mart, Karaören, Kurşunlu-Dumalı, Korgun-Maruf, Yapraklı-Gürgenlik gibi göletler bulunmaktadır Çankırı'da ayrıca 53 milyon m³ hacminde ve net 6200 Hektar alanı sulayabilen Güldürcek Barajı bulunmaktadır

İKLİM BİTKİ ÖRTÜSÜ ve YABAN HAYATI

Karadeniz iklim kuşağından İç Anadolu Bölgesine özgü kara iklimine geçiş kuşağında yer almasına rağmen Çankırı'da genellikle İç Anadolu'ya özgü iklim hüküm sürmektedir Merkez, Ilgaz ve Yapraklı İlçelerinde kışlar serin, yazlar ılık geçmektedir Çerkeş İlçesinde ise kışlar soğuk, yazlar serin geçer İlin en fazla yağış alan ilçesi Yapraklı'dır Hemen hemen her mevsim yağışın görüldüğü ilde ortalama yıllık yağış miktarı 392-538 (Kg/m²) arasında değişmektedir

Güneye doğru inildikçe bitki örtüsünde değişim ve zayıflama gözlemlenir Yapılan son araştırmalarda yaklaşık 2-3 yüzyıl öncesine değin il topraklarının kimi tuzlu bölgeleri hariç olmak üzere ormanlarla kaplı olduğu belirlenmiştir Ne var ki genellikle tarla açmak maksadıyla yapılan bilinçsiz kesimler, hayvan otlatmada ormanlardan yararlanılmak istenmesi, müdahale imkanı olmayan orman yangınları ve iklim değişiklikleri yüzünden bu ormanların büyük bir bölümü yok olmuştur

İlin bütün bu tahribattan sonra geriye kalan ormanları başta Ilgaz İlçesi olmak üzere Elaman, Eğirova, Ovacık, Düvenlik, Ilısılık, Yapraklı, Sarıkaya, Karakaya ve Erikli Dağları ve çevresindedir İldeki bitki örtüsünün üst florasını oluşturan iğne yapraklı ağaçlar, özellikle de karaçam, sarıçam, ardıç, meşe, ladin ve köknar gibi orman ağaçlarıyla ahlat ve kızılcık ağaçlarıdır Bitki örtüsünün alt florasında ise hububat, yemlik ve yemeklik baklagiller ile ayrıkotu, devedikeni ve yumak gibi bitkiler bulunmaktadır Ayrıca akarsular boyunca söğüt ve kavak ağaçları ile zengin meyve bahçelerine de rastlanmaktadır

ÇANKIRI'DA ORMAN ALANLARI

İşletme Müdürlüğünün adı Normal Koru(hektar) Bozuk Koru (hektar) Bozuk Baltalık (hektar) Orman Alanı (hektar)

Çankırı Orman İşl Müd 31173

31421

-

62594

Ilgaz Orman İşl Müd 18212

8160

5693

32065

Çerkeş Orman İşl Müd 31438

35338

-

66776

İl Toplamı 80823

74919

5693

161435

İlde rastlanan başlıca av hayvanları kurt, tilki, tavşan ve sincaptır Çay ve derelerle göletlerde sazan, alabalık gibi tatlı su balığı türleri görülmektedir Uzun yıllar düzenli olarak mücadele edilemediği için sayılarında oldukça artış görülen yaban domuzları ile son yıllarda yapılan etkin mücadeleler sonucu, tarım ürünlerine zarar veren bu hayvan türünde belirli bir azalma sağlanmıştır

JEOLOJİK YAPI ve TOPRAKLAR

a) Jeolojik Yapı : Çankırı İl Merkezinin bulunduğu bölge 3Jeolojik zamanda meydana gelmiş Oligoseniosen yaştaki jipsli (alçıtaşı) serilerden oluşmuştur Bu seri kuzeydoğuda Yapraklı İlçesi, güneydoğuda Kızılırmak, güneyde Ankara il sınırı, güneybatıda Eldivan ilçesinin sınırladığı geniş bir alana yayılmıştır Değişik taşlı tortulların yer aldığı yörede püskürük ve başkalaşım kayaçları da görülür Dumanlıdağ, Kurşunlu, Ilgaz ve Çubuk bölgelerini içine alan Galatya Masifi, mezozoik yaştadır Genellikle andezit bileşiminde lav, tüf ve kongomeralardan oluşur Andezit püskürmeleri asıl olarak miyosende, bir bölümü de pliyosende oluşmuştur Galatya Masifi'nin lav ve tüfleri, Ilgaz-Kurşunlu neojen havzasındaki, miyosen tabakaları arasındaki boşlukları doldurur Aynı masif içerisinde bulunan Orta İlçesi toprakları, çakıl, kum ve kil gibi akarsu tortuları ile örtülmüştür

Batıda Çerkeş'ten başlayarak Kurşunlu ve Ilgaz'a dek süren alanlarda, alt tabakaları tüflü ve marnlı neojen serisi vardır Aynı seri Şabanözü İlçesi'nin güneyini de kaplar Bu oluşumun üst kesimleri kumlu ve killidir

Ilgaz İlçesi'nin kuzeybatısındaki Ödemiş Köyü yöresi ile Yapraklı İlçesi'nden Ankara il sınırına dek olan alanlarda mezozoik yaştaki seriler uzanır Bu oluşumun içerisinde ince taneli kalkerler, denizaltı lavları ve serpantin kayaçları birleşerek bir "Jeolojik Birim" oluştururlar

Ilgaz İlçesi'nin kuzeybatısından başlayan üst kretase, yer yer mezozoik yaştaki oluşumlarla kesildikten sonra yerini Karabük İline bağlı Eskipazar İlçesi'nin doğusuna dek olan kesimde flişlerine bırakır Kalın ve sürekli seriler durumundaki kretase flişleri, kumlu ve killi şistler ve kalkerlerden oluşmuştur Ilgaz İlçesi'nin kuzeydoğusu ve doğusu ise, metamorfik kayaçların yayılım alanlarıdır Bu kayaçlar genellikle paleozoik, kretase ya da jura yaşlı oluşumlardır

b) Topraklar : Ağırlıklı olarak çıplak dağlar ve platolarla kaplı olan il toprakları şiddetli erozyon tehdidi altındadır Bu yüzden tarım yapılamayan araziler otlak olarak kullanılmaktadır Engebeli ve eğimli arazilerde ise sekileme yöntemiyle şeritsel tarım yapılabilmektedir Çankırı ili sınırları içerisinde alüvyal, kolüvyal, kestane renkli, kahverengi orman ve kireçsiz kahverengi orman toprakları olmak üzere toplam altı tür toprak bulunmaktadır


Alıntı Yaparak Cevapla

İl İl Türkiye (Tüm Şehirler)

Eski 10-14-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İl İl Türkiye (Tüm Şehirler)




Bitlis

YÜZÖLÇÜMÜ: 6707 km²

NÜFUS: 330115 (1990)

İL TRAFİK NO: 13

İLÇELER: Bitlis (merkez), Ahlat, Adilcevaz, Güroymak, Hizan, Mutki, Tatvan

İLGİ ÇEKİCİ YERLER: Süphan Dağı, Ahlat Mezar Taşları, Hasan Padişah, Usta Şagirt, Hüseyin Timur, Bugatay Aka, Emir Bayındır Kümbetleri, Bitlis, Kef ve Ahlat Kaleleri, Şerefiye Külliyesi, İhlasiye ve Hatibiye Medreseleri, Urartu Mezarları, Ulu Cami, Kızıl, Dörtsandık, Adilcevaz Paşa, İskender Paşa Camileri, Eleman (Rahva) Kervansarayı, Alemdar, Hüsrev Paşa, Bayındır ve Hatuniye Köprüleri, Ahlat Müzesi

İl Kültür Müdürlüğü

Tel: (434) 226 53 00

Faks: (434) 226 53 03

Müze

Ahlat Müzesi

Adres: Ahlat - Bitlis

Tel: (434) 411 30 89

Önemli Günler

Mahalli Kutlama Günleri:

Atatürk'ün Bitlis'e Gelişi

Şehir Stadyumu

13 Kasım

Festivaller:

Ceviz Festivali

Adilcevaz

Ekim 3 Hafta

Fuarlar:

Doğu Anadolu Fuarı

Tatvan

30 Haziran-24 Temmuz

Önemli Haftalar:

Kültür Haftası

Ahlat

20-23 Ağustos

Kurtuluş Günleri:

Bitlis'in Kurtuluşu

Şehir Stadyumu

8 Ağustos

Resim: Ahlat Mezarları (XI-XV - Açıkhava Müzesi)






Alıntı Yaparak Cevapla

İl İl Türkiye (Tüm Şehirler)

Eski 10-14-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İl İl Türkiye (Tüm Şehirler)




DÜZCE'NİN TARİHİ

Düzce'nin tarihi 14 yy'dan daha gerisine dayanmamaktadır Ancak Düzce’nin 8 km kuzeyinde yeralan Konuralp kasabasının tarihi MÖ 3 yy' a kadar dayanmaktadır Konuralp'in mevcut arkeolojik eserlerden saptandığı kadarıyla zengin bir tarihi vardır Konuralp MÖ 74 yılına kadar Bilecik, Bolu, Kocaeli ve Sakarya şehirlerini kaplayan bir alanda hakimiyet süren BITHYNIA Devleti'nin önemli şehirlerinden birisiydi ve adıda 'Prusias Pros Hypios (Melen Kenarındaki Prusias)'dı MÖ yılında, kısa bir süre Pontus istilasına uğrayan şehir, aynı yıl Roma hakimiyetine girdi

Roma devrinde şehir Latin kültürünün tesiri altında kaldı, adıda ' Prusias ad Hypium' olarak değişti Roma devrinde şehirde Hıristiyanlık hakimiyeti hüküm sürdü 395'de Roma İmparatorluğu ikiye bölününce şehir Doğu Roma İmparatorluğu’nun sınırları içinde kaldı

Osman Gazi'nin komutanlarından Konuralp Bey, Düzce ve çevresini Osmanlı topraklarına katma emrini aldı Bunun üzerine 1321-1323 yılları arasında bu yöredeki Bizans tekfurları ile yaptığı savaş sonunda DÜZBAZAR (Düzce Ovası)’ı ve Bizans Prusias'ını fethetti

Düzce'nin ilk yöneticileri Konuralp Bey, Sungur Bey, Şemsi ve Gündüz Alp'tir

14yydan itibaren bu bölgeye Konuralp ili ve kısaca 'Konrapa' denmiştir Konrapa Bolu'nun fethinden sonra, Bolu Sancağına bağlı bir nahiye haline geldi

16yyın ikinci yarısında Düzce kalabalık köyler tarafından 'pazar' mahali olarak seçilmiş ve o yüzdende ova ortasındaki köye 'Düzce Pazarı ' denilmiştir

Düzce; Osmanlı İmparatorluğu döneminde donanmanın kereste gereksinimini karşılamada önemli bir rol oynamıştır Ayrıca İstanbul'u, Sivas ve Erzurum'a bağlayan yolun üzerinde olması Düzce'nin önemini arttırmıştır

18 ve 19 yyda Düzce ayanların kontrolü altında yaşamıştır

Düzce'nin ilk yöneticileri Konuralp Bey, Sungur Bey, Şemsi ve Gündüz Alp'tir

14yydan itibaren bu bölgeye Konuralp ili ve kısaca 'Konrapa' denmiştir Konrapa Bolu'nun fethinden sonra, Bolu Sancağına bağlı bir nahiye haline geldi

16yyın ikinci yarısında Düzce kalabalık köyler tarafından 'pazar' mahali olarak seçilmiş ve o yüzdende ova ortasındaki köye 'Düzce Pazarı ' denilmiştir

Düzce; Osmanlı İmparatorluğu döneminde donanmanın kereste gereksinimini karşılamada önemli bir rol oynamıştır Ayrıca İstanbul'u, Sivas ve Erzurum'a bağlayan yolun üzerinde olması Düzce'nin önemini arttırmıştır

18 ve 19 yyda Düzce ayanların kontrolü altında yaşamıştır

Abdüllaziz ve Abdülmecit döneminde, Kafkasya'dan, Doğu Karadeniz'den, Doğu Anadolu'dan ve Rumeli'den gelen göçmenler Düzce'nin nüfusunun artmasında ve şehrin büyümesinde önemli rol oynamışlardır Hükümet yeni gelenlere ücretsiz toprak sağlamıştır Düzce'ye göç eden Türkler; Çerkez, Abhaz, Laz, Gürcü, Ordulu, Hemşinli, Batumlu, Hopalı, Tatar, Boşnak, Arnavut ve Bulgaristanlı…gibi geldikleri yerlerin isimleri ile anılmışlardır

Düzce'nin arzetmeye başladığı ticari önem karşısında Rum ve Ermenilerinde şehre yerleşmesiyle birlikte renkli bir sosyal yapı ortaya çıkmıştır

2 Abdülhamit döneminde Düzce'ye bağlı 137 köy vardı ve 6618 hane ile 36088 nüfus yaşıyordu

1869 yılına kadar Düzce nahiye olarak Göynük'e bağlıydı 1870 yılında kaza oldu ve Kastamonu vilayetinin Bolu Sancağı'na bağlandı

Düzce'de yaşayan Abhazların ileri gelenlerinden Elbuz Bey ailesinden Behice Hanım saraya giderek 2 Abdulhamit'le evlendi

1915 yılında hükümetin emriyle Düzce'deki Ermeni Mahallesi (İcadiye Mahallesi) boşaltıldı

30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasıyla Fransız askerleri komşu kazalara kadar çıkartma yaptılar Bu dönemde Bulgaristan göçmeni Nuri Bey, Düzce Müdafa-i Hukuk Cemiyetini kurdu

Milli Mücadele döneminde Düzce'de haraketli askeri ve siyasi gelişmeler yaşandı

Cumhuriyetin ilanıyla birlikte Düzce ilçesi Bolu vilayetine bağlandı Düzce'nin ilk Kaymakamı Midhad Kemal Bey'dir

Cumhuriyet dönemi boyunca, Düzce sanayi ve ticari alanda sürekli bir gelişme ve büyüme yaşadı Düzce’nin güçlü ekonomik yapısının yanında sosyal faaaliyetler alanında sürekli bir hareketlilik yaşanmaktadır Bu özellikleri itibariyle Düzce tarih sayfasına 1950’den itibaren “İL” olarak geçme isteğinde bulunmuştur

Düzce 1944 Düzce Depremi, 1957 Abant Depremi, 1967 Adapazarı Depremi ve 17 Ağustos Körfez Depremlerinden büyük ölçüde etkilenmiştir 12 Kasım Düzce Depremi ise şehri yerle bir etmiştir

Deprem yaralarının daha kolay ve hızlı sarılabilmesi amacıyla Bakanlar Kurulu kararınca Düzce “Türkiye’nin 81 İLİ” olmuştur

KÜLTÜRÜ

Konuralp Beldesin antik Roma Kenti olan "Prusias Ad Hypium" üzerine kurulmuştur Antik Kente ait eserlerin korunmasını sağlamak ve sergilemek amacı ile 1977 yılında inşaatına başlanan müze binası1992 yılında tamamlanmıştır 1993 yılında eser teşhir-tanzimi yapılan Konuralp Müzesi 18111994 tarihinde ziyarete açılmıştır Konuralp Müzesinde 1825 adet arkeolojik, 456 adet etnoğrafik ve 3837 adet sikke olmak üzere toplam 6118 adet eser bulunmaktadır

Söz konusu eserler müze bahçesi, arkeoloji, etnoğrafya, taş eserler salonları ile sikke bölümlerinde sergilenmektedir

Müze bahçesinde tamamı Konuralp çevresinde ele geçen ve Roma dönemine ait mimari parçalar, mezar stelleri, lahit, sütün ve sütün başlıkları bulunmaktadır

Arkeoloji salonundaki eserler Neolitik, Eski Tunç, Helenistik ve Roma dönemlerine ait olup, pişmiş toprak, bronz ve cam eserlerin değişik fonksiyon ve türdeki örnekleridir

Aynı salonda Konuralp yakınlarındaki Çavuşlar Köyündeki mezar buluntuları sergilenmektedir

Etnoğrafya salonunda yakın geçmişimize ait, 19-20yy'a ait Osmanlı kültürü kıyafet, ev eşyası ve silahlardan oluşan eserler sergilenmektedir

Taş eserler salonunda Prusias kentine ait olan ve Konuralp'te ele geçmiş mermerlerden yapılmış çeşitli heykel ve mimari parçalar bulunmaktadır

Sikke bölümünde Grek Şehirleri, Roma İmparatorları ve Osmanlı Padişahlarına ait altın, gümüş ve bronz sikkeler kronolojik olarak sergilenmektedir

ANTİK ŞEHİRLER

KONURALP

İlk çağlarda "Dusae Pros Olypum" diye anılan en önemli arkeolojik buluntular Konuralp (Üskübü) Bucağında ortaya çıkarılmıştır Üskübü ve çevresinde Antik Dönemden kalma çok sayıda yapıt bulunmuştur Bunlar arasında bronzdan ve pişmiş topraktan kandiller, sikkeler, yüzük taşları, heykelcikler, ünlü Milo Venüs'ünün benzeri bir heykelcik sayılabilir Bu buluntuların en ilginçlerinden biri Tepecik yöresindeki mezarlıkta bulunan I yy'dan kalma büyük bir mermer lahittir Uzun yüzleri çelenk, öküz başları ve çeşitli hayvan kabartmaları ile bezenmiştir Buluntuların en önemlisi kentin koruyucu tanrıçası Tyche'nin II yy'dan kalma 2,60 m boyundaki dev heykelidir Bunların yanı sıra, III yy'dan kalma mermer bir çocuk başı, Sophocles biçimi giyimli bir erkek heykeli sayılabilir Bu yapıtların bir bölümü İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde, bir bölümü de Üskübü Müzesi'nde sergilenmektedir

Prusias Ad Hypium: Roma Döneminin ünlü yerleşme yerlerinden biri olan bu antik kentin adı "Kieros"du Kentin özellikle II yy'da geliştiği ve surlarının dışına yayıldığı surlardan ve kalıntılardan anlaşılmaktadır

Tiyatro: Purisias ad Hypium'un günümüze uzanan en önemli yapıtıdır Tiyatro bir tepenin yamacına kurulmuştur Özelliği yarım daire planının iki ucu kesik oluşudur Sahne yıkılmış olmakla birlikte basamaklar ve kapısı günümüze ulaşmıştır Yörenin ak kalkerli taşından yapılmıştır Oturma yerleri aslan pençeleri ile süslüdür Sahne dikdörtgen biçimindedir Kemerli geçitlerden yanlızca biri, ayrıca üç büyük mermerli kapıdan bir tanesi sağlam durumdadır Ön cephede korniş altındaki Yunanca yazıtın ancak bir parçası korunabilmiştir Yapım tekniğinden ve kemerlerin biçiminden I yy'da yapıldığı sanılmaktadır

Köprü: Kentin Batısında, Efteni Gölü'ne dökülen küçük bir çay üstündedir Üç kemerli köprünün güneyi sağlamcadır Ak, büyük mermer bloklarla, harç kullanılmadan yapılmıştır 10 metre boyundaki köprü tiyatro ile aynı döneme aittir

Mozaikler: Konuralp'in güneyindeki tarlalarda Roma Döneminden kalma iki önemli mozaik döşeme bulunmuştur Bunlardan birinde Yunan mitoloji kahramanı Akilleus ve annesi Thetis'le (deniz tanrıcası) ilgili bir sahne, diğerinde ise Yunan mitolojisinin destansı ozanı Orpheus ve mevsimler temsil edilmektedir Banaş köyünde buna benzer mozaik döşemelere rastlanmıştır Burada kare biçimli bir alan, birbirine geçmeli yuvarlaklarla bölünmüş, her yuvarlağın içine kuş resmi işlenmiştir Bir başka döşemede ise yuvarlak bir alanın ortasına madalyon içinde meyve dollu dallar ve kuşlarla bezenmiş bir sepet çizilmiştir

Surlar: Roma Döneminde yapılan kale günümüze ulaşmamıştır İmparator Gallienus'un III yy'da bastırdığı sikkelerde Prusias ad Hypium'un iki kuleli kent kapısı gösterilmiştir Bizans dönemi surlarının 200 metrelik bölümü günümüzde de ayaktadır Bu surlar antik köprüden hamam Sokağına dek izlenebilir Güneyinde üstünde bir at kabartması bulunan "Atlı Kapı" vardır Bu duvarlar güneydoğuya doğru uzanarak, kale biçiminde bir kule ile son bulur Kale duvarlarında daha önceki dönemin kalıntıları kullanılmıştır

Tyche Heykeli: 1931 yılında Konuralp'te bulunan eser, İstanbul Arkeoloji Müzelerinde sergilenmektedir Bereket Tanrıçası Tyche'yi tasvir eden 260 metre boyundaki heykel MS 2 yy'a ait muhteşem bir Roma eseridir Ayakta tasvir edilmiş olan Tyche, sol elinde çeşitli meyveler bulunan bir bereket boynuzu ve elinde üzüm salkımı olan bir çocuk tutmaktadır

Antoninus Pius Büstü: 1991 yılında Konuralp Beldesinin güneyindeki bir tarlada bulunmuştur Roma İmparatoru Antoninus Pius'un (MS 13-161) mermer bir büstüdür Konuralp Müzesi Taş Eserler Salonunda sergilenmektedir

Lahit: Konuralp Beldesinin batısındaki Tepecik Nekropolünde 1937 yılında bulunmştur Eser Konuralp Müzesi bahçesinde sergilenmektedir Mermerden yapılan bu eser 120 metre yükseklik, 122 m genişlik ve 247 m uzunluğa sahiptir Lahit'in tüm yüzeylerinde kabartma boğa başlarıyla birbirine bağlanan girlandlar içinde rozet ve insan başları işlenmiştir Ön yüzde, içinde kitabesi olmayan bir tabula ansata ile altta aslan, kartal, yaban domuzu ve balıkçıl kuşu tasvirleri bulunmaktadır Lahit MÖ 1 yüzyılla tarihlendirilmektedir

Mezar Stelleri ve Heykel Kaideleri: Genellikle dikdörtgen prizma şeklinde altı ve üstü profilli olan bu eserler; üzerinde yer alan kitabeleri ile antik Konuralp hakkında önemli bilgiler vermektedir

Üskübü Surları: Kentin yüksek kesiminde Arkapol'ü çevreleyen, Osmanlı döneminden kalma duvar kalıntıları vardır

Konuralp Camisi: Bu cami bir Bizans Kilisesinin yerine yapılmıştır Kilisenin mermer taban döşemeleri müzeye kaldırılmıştır 1323'te camiye dönüştürülen yapı XIX yy'da Dilaver Ağa tarafından onarıldığından ilk biçimini tümüyle yitirmiştir Konuralp'in türbesi caminin yanındadır Yeni bir yapı olup içinde üç mezar vardır

Konuralp Hamamı: Kentin en eski Türk yapısıdır Yazıtı yoktur, yapım tarihi ile ilgili bilgiler kesin değildir Hamam tonozla örtülü altı küçük bölmeden oluşmaktadır Güney duvarı büyük mermer antik bloklardan yapılmıştır

Konuralp Su Yolları: Akropol Tepesi ile arkasındaki surlar arasında, onbir destek ayağı bulunmaktadır Bunlar üzerinde ahşap bir su kanalı bulunduğu sanılmaktadır Moloz taştan yapılmış ayaklar Osmanlı Döneminden kalmadır

AKÇAKOCA

Akçakoca tarihinin başlangıcı belli değildir Hakkında ilk yazılı vesikalar 1112 yıllarına aittir Toprak ve mezarlardan çıkarılan paralar, süs eşyaları, heykeller ile kilise, kale ve bina artıkları mazisini aydınlatmakta ve günümüze dek uzanan bilgilerde rivayetlere dayanmaktadır

Bolu ili ile Akçakoca toprakları; Kocaeli yarımadasından Bolu'ya kadar uzanan Bitinya-Bitonya denilen mıntıkada idi

MÖ 1200 tarihlerinde bölgeye ilk önce gelenler Track ve Frik' lerdir Tarihçi Pilne ve coğrafyacı Strabon bölgenin ilk sakinlerinin Track kollarından Bebrycs' ler olduklarını yazar

MÖ 650 tarihinde Yunanistan' ın Beotya Tangar, Megaris bölgelerinden göç ederek Bitinya ve Karadeniz kıyılarına yerleşen Coucon-Kokones kabilesinin şimdiki Akçakoca merkezine yerleşerek Dia şehrini kurdukları Yunan ve Grekc tarihçileri yazmaktadırlar

Bölge sırayla MÖ 1900-1400' de Hitit, Frikya, MÖ 670-547 Lidya krallıkları ile, MÖ 500' de Pers İmparatorluğu, MÖ 280' de Pontus Krallığı, MÖ 395-1453' de Bizans Krallığı, 1204' de Latin İmparatorluğu, 1071-1308 Selçuklu Devleti, 1323-1923 Osmanlı Devleti sınırları içinde kalmıştır

Coulonlar kıyılarının beyaz kayalarla kaplı oluşu sebebiyle kurdukları şehrin adını, parlak anlamına gelen Dia koymuşlardır Bizans himayesinde Poly (Şehir) eklenerek Diapolis olmuştur

Osmanlı hakimiyetine geçince de kelimenin tam anlamı olan Akçaşar denilmiştir Asırlar süren bu isim 1934 yılında Akçakoca olmuştur

Selçuklular zamanında 1085 yıllarında Artuk Bey kuvvetlerinden Üçok'lu obalardan bazıları Koçar Bey tarafından Diapolis dağlarına yerleştirilmişlerdir

Bizanslar tarafından Dobuca' dan Gaguz ve Geçen Türkleri sahildeki Rum köyleri korumak üzere 1167-1185 yılları arasında kıyılara yerleşmişlerdir

Moğollar' dan kaçarak Bolu'nun Cortlan dağlarına sığınan Oğuz boylarından Bozok' lara ait obalar Hypium ant Prusias arazilerine yerleşmişler (1243-1317 tarihleri arasında) 1788 Tatarlar, 1864 Çerkezler, 1877 Abzaha-Laz, Gürcü, 1916 yılında Sürmene Muhacirleri daha sonraları Doğu Karadeniz' den normal göçler olmuştur

Ceneviz Kalesi: Akçakoca'nın 3 km Batısında koya egemen bir burunda yükselen küçük bir kaledir Yöre halkının "Ceneviz Kalesi"diye adlandırdığı bu küçük savunma yeri, moloz, taş ve kiremit kırıkları ile yapılmıştır Kalenin kara yönünde yüksek bir kulesi vardır Avluda kare biçiminde bir sarnıcı bulunmaktadır Bu kalenin XIV Ve XV yy'larda Karadeniz kıyılarında iskeleleri bulunan Cenevizlilerce yapılıp yapılmadığı kesinlikle bilinemiyor Kaleyi Selçukluların yaptırdığı, sonradan Osmanlılarca onarıldığı sanılmaktadır

Akçakoca Bey'in Türbesi: Baba Köyünde, Karadeniz'e egemen bir tepe üstündedir Yöreye özgü mimari tekniğe uygun olarak, yontularak birbirine kenetlenen ağaç kütüklerinden yapılmıştır Sonradan yıkılan mezarlığın çevresi parmaklıklarla çevrilmiştir

FOLKLOR

Yaşam Biçimi:

Düzce, yüzölçümü ve nüfusu bakımından küçük bir il olmasına karşın, değişik yaşam biçimlerini barındırır İlin doğu ve güneyindeki ilçeler kültürel açıdan birbirine benzer Akçakoca Düzce'ye göre oldukça büyük kültürel ayrılıklar göstermektedir

Akçakoca nüfusunun yarıdan çoğunu Doğu Karadeniz göçmenleri oluşturmaktadır 1877'de başlayan göç, yakın zamanlara kadar sürmüştür Bunlar gelenek, görenek, dil ve törelerini yerleştikleri yerlerde de korumuş ve sürdürmüşlerdir Örneğin diğer ilçelerde pek az rastlanan "kan davası" Akçakoca yöresinde oldukça yaygındır Göçmenler yerleştikleri çevreyi de kendi alışkanlıklarına göre biçimlendirmişlerdi Hemşinköy, Vakfıkebir, Ordulu Dağı, Hemşinli Yeri gibi yer adları Doğu Karadeniz kültürünün Akçakoca yöresindeki en belirgin izleridir

Göçmenlerin yöreye getirdikleri en köklü değişiklik ise ekonomik alanda gözlenmektedir Geçmişte temel ekonomik etkinlik olan tahıl üretimi, göçmenlerin gelmesiyle birlikte yerini önce mısır, daha sonra fındık üretimine bırakmıştır 1935'ten sonra giderek gelişen fındık üretimi, zamanla yörenin yaşam biçimini belirleyen tek öge durumuna gelmiştir Tahıl, keten, kenevir ekim alanlarının fındık bahçelerine dönüşmesi, yörenin beslenme bakımından kendine yeterliğini ortadan kaldırdığı gibi, dokumacılığın da unutulmasına neden olmuştur Sonuçta bazı köyler ekmeklerini bile kasabadaki fırınlardan almaya başlamışlardır Bunun yanında fındıktan elde edilen gelirin diğer ürünlerden elde edilenden fazla olması ve fındık üretiminin çetin bir çalışmayı gerektirmemesi, yöre halkına oldukça yüksek bir yaşam düzeyi sağlamıştır

Bu zenginlik köylerin ilçe ve il merkeziyle olan ilişkilerini yoğunlaştırmış, kent yaşamına olan ilgiyi arttırmıştır Ayrıca; Akçakoca'da turizm çevre köylerinin halkını pansiyonculuğa yöneltmiştir Yabancılarla bu bağlamda kurulan toplumsal yaşamda önemli değişikliklere neden olmuş, birçok alışkanlık ve davranış biçiminin yerini yenileri almıştır

Son yıllardaki hızlı gelişme ve hızlı nüfus artışı, Düzce'nin önemini daha da arttırmıştır Temel ekonomik etkinliğin endüstri bitkileri tarımına yönelmesi, köylerin dış pazarla ve Düzce ile olan ilişkilerini sıkılaştırmıştır Buna bağlı olarak, geleneksel tarım toplumu yapısı gözle görülür bir çözülme sürecine girmiştir Düzce'nin başka bir özelliği de nüfusun bir bölümünün Çerkez, Abaza ve Gürcülerden oluşmasıdır Bu topluluklar, gelenekleri ve töreleri bakımından bağımsız birer bütün oluşturmaktadır Sıkı aile bağları, topluluk içi evlenmeleriyle geleneksel yapılarını korumuşlardır

İNANMALAR

Doğumla İlgili İnanmalar

-Hamile kadın saçını kestirirse bebeğin ömrü az olur

-Hamile kadın kocasının ayakkabısından su içerse doğum kolay olur

-Hamile kadın kirpiye dokunursa ve ellerini yüzüne sürerse çocuğun yüzü de kirpiye benzer

-Hamile kadın misafirliğe gittiğinde ev sahibi odadaki koltuklardan birinin altına bıçak diğerine makas koyar Şayet makas olan koltuğa oturursa kız, bıçak olana oturursa erkek olur

-Hamile kadın ayva yerse çocuğun yanakları gamzeli olur

-Hamileliğin son ayında göğüsten akan süt su dolu bir bardağa konur Süt çökerse bebek oğlan, yüzeyde kalırsa kız olur

-Hamile kadın bebeğin ilk kundağını biçerken odaya kadın girerse bebek kız, erkek girerse erkek olur

-Hamile kadın bebeğin sağda yattığını hissederse oğlan, solda yattığını hissederse kız olur

-Hamile kadın rüyada ayva yediğini görürse oğlu olur

-Hamile kadın aşererken çanı ekşi isterse bebek erkek tatlı isterse kız olur

-Kadın hamileliğinde sürekli bir tarafa yatarsa bebeğin boynu yamuk olur

-Hamile kadın bebeğin her şeyini tam yaparsa bebek yaşamaz

-Hamile kadının midesi çok bulanırsa ona köpek yalağından bir şey yedirilir

-Hamile kadın eline kına yakarsa bebek gelincik hastalığına yakalanır

-Hamile kadın habersiz başkasının malına el sürmez, sürerse doğacak bebek hırsız olur

-Hamile kadın ölüye bakmaz, bakarsa bebeğin yüzü sarı olur

-Hamile kadın deveye bakmaz, bakarsa bebek çok uzun boylu olur

-Hamile kadın balık eti yemez, yerse bebeği kemiksiz olur

Ölümle İlgili İnanmalar

-Cenaze çıkan evde ayakkabı düzeltilmez, düzeltilirse o evden biri daha ölür

-Tabut götürülürken sağa sola sallanırsa arkasından birinin daha öleceğine dalalet edilir

-Cenaze çıkan eve baş sağlığına gidildiğinde ev sahibi 'hoş geldin' demez

Günlerle İlgili İnanmalar

-Salı günü herhangi bir işe girişilmez, çünkü Salı günü başlanan iş bitmez

-Cuma günü sela ve ezan arası iş yapılmaz

-Kırk Perşembe çamaşır yıkayanın kocası zengin olur

-Perşembe ve Cuma günü ölen kişi iyi birisidir

-Gece kül atılmaz

-Gece örümcek ağı alınmaz

Hayvanlarla İlgili İnanmalar

-Kara kedi görmek uğursuzluktur

-Evde güvercin beslenirse hane halkı fakirleşir

-Hayvanlar aniden bağrışırsa deprem olur

-Kimin evinin tepesinde baykuş öterse o evden biri ölür

-Gece köpek başını öne eğip ulursa, o çevreden cenaze çıkar, yukarı doğru ulursa allahtan kısmet ister

-Kara kedi görmek uğursuzluktur

-Evin giriş kapısında at nalı veya geyik başı asılırsa uğur getirir

-Gündüz evin kapısına doğru horoz öterse misafir gelir

-Romatizma olan biri kirpi eti yerse ağrılarından kurtulur

Bitkilerle İlgili İnanmalar

-Zakkum çiçeğinin evde yetiştirilmesi uğursuzluktur

-Söğüt ağacı yetiştirmek iyidir

-Kiraz yenirse kan sulanır

-Küçük çocuğa çicek koklatmak iyi değildir

Diğer İnanmalar

-Burnu kaşınan kişinin evine misafir gelir

-Ayağının altı kaşınan yola gider

-Gece camdan su dökülmez

-İç çamaşırlarından birini ters giyeni büyü tutmaz

-Kına gecesi gelinin arkadaşları gelinin ayakkabısının altına isimlerini yazarlar, kimin ismi daha çabuk silinirse o daha çabuk evlenir

ATASÖZLERİ

-Davulun sesi uzaktan hoş gelir

-Su akarken küpünü doldurur

-Tırnağın varsa kaşın, yoksa düşün

-Kurt kocayınca köpeğin maskarası olur

-Kedi gidince fare bey olur

-Yenice elek duvarda gerek

-Kötü komşu insanı mal sahibi yapar

-İşini kış tut, yaz tutarsa bahtına

-Arı kahrını çekmeyen balın kadrini ne bilir

-Nışadırsız kalay tutmaz

EFTENİ GÖLÜ SÖYLENCESİ

Düzce ve çevresinde irili ufaklı çok sayıda göl bulunmaktadır Bunlardan Efteni Gölü'nün oluşumu, bir söylenceye konu olmuştur Efteni Gölü'ne Melen Gölü'de denir Söylenceye göre; gölün bulunduğu yerde önceleri bir köy varmış, Hızır Aleyhisselamın yolu bu köye düşer Evlerden birisinin kapısını çalar, bir parça ekmek ister Kapıyı açan kadın "yok" diyerek ekmeği vermez Çaldığı öbür kapılardan da aynı yanıtı alır

Hızır, köyden ayrılırken "allah bu köyü suya garketsin" diye ilenir Zamanla köy sular altında kalır, Efteni Gölü oluşur

HALK MÜZİĞİ

Düzce ve Akçakoca'da Doğu Karadeniz'den göç edip buraya yerleşen halk arasında kemençe, tulum, gibi sazlara da rastlanmaktadır Kına gecelerinde; yörede nara denilen darbuka çalınır, kına manileri söylenir Bunların dışında yörede Karadeniz kemençesi, davul, tef, nara, (dümbelek) kaşık, zil akordeon ve mızıka'da çalınmaktadır

GELENEKSEL OYUNLAR

İlde Azeri, Çerkez oyunları ile Akçakoca yöresinde horonlar göze çarpmaktadır Akçakoca'da görülen horonların büyük bir bölümü Rize, Hemşin, Hopa yörelerinde oynananlardır Bunların bazılanda Gürcü özelliği de görülür Azeri oyunlarında başta Şeyh Şamil olmak üzere genellikle Kars yöresinde oynanan oyunlara rastlanmaktadırOyunlara türüne göre; bağlama, kaval, davul, kemençe, tulum, mızıka ve zurna eşlik eder

Yöremiz halkı yaşayış bakımından nasıl bir mozaiği andırıyorsa halk oyunları yönünden de böyledir

Yörenin kendine has bir oyunu yoktur Düğünlerde çıngırdaklı def, mızıka, akordeon, kemençe ve bağlama eşliğinde yöresel türküler söylenir Çiftetelli, üçayak, rinna, abhaz oyunları oynanır Düğünlerde çeşitli şenliklere de yer verilir At yarışları, yağlı güreşler, çengi ve köçekler gelen davetlileri karşılarlar Düğün gecelerinde muhabbet tertiplenir, gençler geç saatlere kadar muhabbete devam ederler Çerkez ve abaza muhabbetlerinde 'capşu' denilen meşhur oyunları oynanır Ayakta duran genç kimin eline vurmuşsa ayakta o kalır, diğerleri oturur Oyun böylece devam eder Muhabbet esnasında en büyük kimse onun izni alınmadan odadan çıkılmaz

YEMEK ÇEŞİTLERİMİZ

Yörenin kendine has yemekleri mevcuttur Arnavutların Arnavut böreği, Tatarların şıl böreği, göbete ve mantısı, Muhacırların katlama, sarı burma ve su böreği, Boşnakların Boşnak tatlısı, yerli Türklerin gözleme ve höşmelisi, tavuklu keşkeği, Gürcülerin lepsi, Çerkez ve Abazaların mamursa, Çerkez tavuğu ve halujları meşhurdur

KIYAFETLER

Düzce köylerinde kıyafet farklılıkları görülmektedir Bir köyde Karadeniz'de olduğu gibi peştamal, yün kuşak, çorap ve lastiği olan köylümüz; diğer bir köyde şalvarı ve feracesiyle değişik giysi sunmaktadır İşlemeli cepkenler, pembe şalvarlar, iğne oyalı yemeniler, tel kırmalı örtüler, dokuma önlükler, heybeler maddi kültür unsurlarımızdandır

EL SANATLARI

Düzce'de oymacılık, demircilik, halı ve kilim dokumacılığı el sanatlarımızı oluşturmaktadır

TÜRKÜLERİMİZ

Geline kına yakılırken söylenir

Ayağına giymiş nurdan lalini

Kimse bilmez bunun halini

Gelin gelin Asiye gelin

Gelin dostlar bize varalım

Hadi halimizce gelin alalım

Gökte yıldız beşyüzelli

Eli ayağı kınalı, başı telli

Gelin olduğu şimdi belli

Gel anam gel ben garip oldum

Ellerin içinde mahçup oldum

Anneler döver hurma ile

Eller döver yarma ile

Gel anam gel ben garip oldum

Ellerin içinde mahçup oldum

Kına mı yaktın eline emine

Gelin mi gideceksin elin evine

Evimiz ıssız kaldı koca bakırlar susuz kaldı

Ayağında çoraplar A boydarlık boydarlık

Kapkara zeytin gibi Yel vurur sallanırsın

Beni bırakıp gittin Koma beni kalbura

Anasız yetim gibi Gece rüyalanırsın

Buğdayı biçeceğim Dik aşağu oturiyir

Var elimle çiçeğum Doruğun budakları

Geçmedi benden yarim Bal olmuşta akayir

Ben nasıl geçeceğum Yarimin dudakları

SAĞLIK

Sağlık hizmetleri bakımından bir çok şehirde olmayan imkanlara sahip olan Düzce, sadece il sınırlarına değil bölgeye hizmet verir hale gelmiştirDüzce İlinde yataklı sağlık hizmeti veren kurumlar; Dr Tandoğan Tokgöz Düzce Devlet Hastanesi, Akçakoca Devlet Hastanesi, Yığılca Devlet Hastanesi, Çilimli Sağlık Merkezi, Gölyaka Sağlık Merkezi, Gümüşova Sağlık Merkezi, Cumayeri Sağlık Merkezi, Düzce SSK Hastanesi ve AİBÜ Düzce Tıp Fakültesi Konuralp Araştırma ve Uygulama Hastanesi'dir

17 Ağustos ve 12 Kasım depremlerinin ardından yıkılan Dr Tandoğan Tokgöz Düzce Devlet Hastanesi depremden önce 400 yatak kapasitesiyle hizmet vermekteydi Düzce Devlet Hastanesi; 15/10/2002 tarihine kadar 137 yatak kapasitesi ile konteynır ve prefabriklerde poliklinik hizmetlerini sürdürmüş olup, yeni hizmete açılan ek hastane binası ile de yatak sayısı 277'ye çıkartılarak hizmetine devam etmektedir Devlet Hastanesinde 375 personel görev yapmaktadır

130 yatak kapasiteli Türkiye genelinde ödül almış bir proje ile yapılan Düzce SSK Hastanesi ise depremlerden etkilenmemiştir Hastane 102 personeli ile Düzce Halkına hizmet vermeye devam etmekte olup mevcut yatak kapasitesi 221'dir

Düzce'nin ilçeleri Akçakoca ve Yığılca'da da birer Devlet Hastanesi bulunmaktadır Kaynaşlı ve Akçakoca İlçelerinde ve Kalıcı Konutlarda 112 Acil Yardım ve Kurtarma İstasyonları bulunmaktadır

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Düzce Tıp Fakültesi de teşhis ve tedavi alanında hizmet vermektedir

Düzce Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Düzce-Konuralp'deki eski Göğüs Hastalıkları Hastanesinde 01 Kasım 1997 yılında hizmete girmiştir 4500 m2lik kullanım alanına sahip olan hastanede; 3 ameliyat salonu bulunan bir ameliyat ünitesi, 1 yoğun bakım ünitesi, 1hemodializ ünitesi bulunmaktadır Fakülteye ait olan Eğitim ve Uygulama Hastanesi 190 yatak kapasitesi ve 23 klinikle görev yapmaktadır Hastanenin Ankara-İstanbul otoyolu üzerinde meydana gelen trafik kazalarında acil yardım ve travmatoloji hizmeti vermesi için gerekli hazırlıklar sürdürülmektedir

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi; İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Üroloji Polikliniği, Dermatoloji Polikliniği, Psikiyatri Polikliniği, Kulak Burun Boğaz Polikliniği, Göz Hastalıkları Polikliniği, Ortopedi ve Travmatoloji Polikliniği, Nöroşirurji Polikliniği, Nöroloji Polikliniği, Kardiyoloji Polikliniği, Anestezi ve Reanimasyon, Acil Servis, Diş Polikliniği,Genel Cerrahi Polikliniği, Kadın Hastalıkları ve Doğum Polikliniği,Kardiovasküler Cerrahi Polikliniği,Çocuk Cerrahisi Polikliniği,Plastik Cerrahi Polikliniği, Göğüs Cerrahisi Polikliniği, Göğüs Hastalıkları Polikliniği ve Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Poliklinikleri ile bölge halkına hizmet etmektedir

Düzce İli genelinde 31 Sağlık Ocağı, 1 Verem Savaş Dispanseri ve 1 Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Merkezi bulunmaktadır

Düzce'de bulunan Kızılay Kan Merkezi binası 12 Kasım 1999 depreminde yıkılmıştır Alman Hükümeti'nin yardımlarıyla eski Tekel Binasının bulunduğu alana Kızılay tarafından prefabrike olarak yeni bir Kan Merkezi kurulmuştur

Ev Halkı Tespit Fişi (ETF) çalışmalarına göre Düzce'nin 2002 yılı yıl ortası nüfusu 290283'tür 1000 kişiye düşün ortalama yatak sayısı 2,62 olup 100 kişiye düşün ortalama yatak sayısı 0,26'dır İldeki hekim sayısının 308 olduğu düşünülerek hesaplandığında; 1000 kişiye düşen ortalama hekim sayısı 1,06 olup, 100 kişiye düşen ortalama hekim sayısı ise 0,10'dur

SPOR

İlkçağlarda Kesin olarak bilinmemekle birlikte İlkçağlarda At Yarışlarının yapıldığı, bunun yanı sıra askerler arasında Güreş, Boks gibi sporların yaygın olduğu görülür Osmanlı Devrinde Osmanlı Döneminde Düzce'de yaşayanlar arasında Cirit, At yarışı, Okçuluk, Güreş en çok rağbet gören sporlar arasındaydı Özellikle At yarışı ve Okçuluk gibi Ata Sporlarımızın Düzce'de geniş kitleler tarafından yapıldığı ve hatta bu tür yarışlara Düzce dışından da katılımların olduğu yapılan araştırmalarda ortaya çıkmıştır

İlkçağlarda Kesin olarak bilinmemekle birlikte İlkçağlarda At Yarışlarının yapıldığı, bunun yanı sıra askerler arasında Güreş, Boks gibi sporların yaygın olduğu görülür

Osmanlı Devrinde Osmanlı Döneminde Düzce'de yaşayanlar arasında Cirit, At yarışı, Okçuluk, Güreş en çok rağbet gören sporlar arasındaydı Özellikle At yarışı ve Okçuluk gibi Ata Sporlarımızın Düzce'de geniş kitleler tarafından yapıldığı ve hatta bu tür yarışlara Düzce dışından da katılımların olduğu yapılan araştırmalarda ortaya çıkmıştır

Cumhuriyet Öncesi Düzce'de spor tarihi gerek yazılı ve gerekse yaşayanların aktardığı bilgilerle 1910'lu yıllarda net olarak bilinmektedir 1913 yılında Muallim Kavalalı Ali Bey tarafından ilk futbol takımının kurulduğu ve kurulan bu takım da o dönemin Mülki Amirlerinin yanı sıra Öğrencilerin forma giydiği Futbol Takımında bulunan kişilerin kendi aralarında yaptıkları maçları çok sayıda izleyicinin takip ettiği biliniyor

Cumhuriyet Dönemi 1920'li yıllarda Futbolun yanı sıra Atletizm, At Yarışları Düzce'de en çok ilgi toplayan spor dallarının başında geliyordu Jandarma Komutanı, İbrahim Fırat, Yağcı Hüseyin, Yekta Bey ve Kınıca Vahit gibi o dönemin renkli simalarının önderliğinde kurulan Atletizm Takımının büyük başarılar elde ettiği, yarışların sadece Düzce'de değil zaman zaman komşu kentlerde de yapıldığı biliniyor 1925'li yıllarda Çerkez ve Abaza topluluklarının başını çektiği at yarışları tüm Türkiye tarafından bilinmekteydi Çilimli'li Mehmet Ağa, Necip Kadir Güney, Karaköylü Kasapoğulları dönemin en ünlü at yarışçılarıydı Melen boyu, Uzun Mustafa Çayı, Akarsu boylarında yapılan bu at yarışlarından elde edilen bu gelirlerle Cami, Okul, Kütüphane gibi halkın yararlanacağı önemli hizmetler yapılmıştır 1948-1949 yıllarında Düzce İçme Suyu Şebekesi yararına yapılan yarışlarla Düzce'nin içme suyu projesi gerçekleşti O dönemde yarışların kıran kırana geçtiği, Düzce'deki at yarışlarına Türkiye'nin çeşitli bölgelerinden yarışmacıların geldiği, Düzceli at yarışçılarının da diğer bölgedeki yarışlara katıldığı biliniyor

Düzce'de Futbol ve At Yarışlarından sonra en çok sevilen ve rağbet gören spor kuşkusuz güreşlerdir Uzun Mustafa Çayırında yapılan Yağlı ve Karakucak Güreşleri bir anlamda Kırkpınar öncesi antreman niteliği taşıyordu Kırkpınar'da mücadele edecek olan Pehlivanlar önce Düzce'deki sınavları geçiyor ve ardından Kırkpınar'da mücadele ediyordu Defalarca Kırkpınar Başpehlivanlığını kazanmış Tekirdağ'lı Hüseyin, Çolak İsmail ve Ordulu Mustafa'nın yanı sıra Olimpiyat ve Dünya Şampiyonluğunu Hamit Kaplan, Haydar Zafer bu yarışlarda mücadele eden Düzceli'lerdir 1958-1959 yıllarında Nurettin Zafer'in öncülüğünde Düzce Gençlik Kulübü bünyesinde kurulan Serbest Güreş Takımı Türkiye çapında önemli dereceler elde etmişti

1954-1955 Yıllarında Düzce'de Voleybol Sporunun da sevildiğini görüyoruz Ruhi Gürel, Sami Bozkurt kendi aralarında kurdukları takımlarla bu sporun Düzce'de yaygınlaşmasında önemli rol oynadılar Bu arada Fransızca Öğretmeni Hadi Kolman, Beden Eğitimi Öğretmeni Ahmet Yenal bu sporun okullarımıza girmesinde ve yaygınlaşmasında yoğun çaba sarfettiler Cumhuriyetin ilk yıllarında Düzce'de Bisiklet sporunun hız kazandığını görüyoruz Bolu Caddesinden başlayıp Civit'te sona eren bisiklet yarışlarına 20-30 kişinin katıldığı, halk evleri tarafından organize edilen atletizm yarışlarının da Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren geleneksel hale geldiğini görürüz Düzce'de sporun 1950 sonrasında çeşitlilik kazandığı, hem takım sayısının arttığı hem de sporla uğraşan insanların sayısının arttığını biliniyor Cumhuriyetten günümüze kadar geldiğimizde Düzce'de Futbol, Güreş, At Yarışı, Voleybol, Bisiklet, Basketbol, Masa Tenisi, Vücut Geliştirme, Atıcılık, Hentbol, Taekwon-do, Bilek Güreşi, Satranç, Boks, Atletizm, Bilardo hem ferdi hem kulüp olarak yapılan sporlar güncelliğini koruyor

DÜZCESPOR

Düzce Spor 1967 yılından önce I Amatör Futbol Kulübü olarak kurulmuş daha sonra 1967-1968 yıllarında profesyonel kulüp olma hüviyeti kazanmış, ilk kulüp başkanı Atıf Bilgin'in başkanlığında III Türkiye Profesyonel Futbol Ligine çıkmış, aynı sezon sonunda II Türkiye Profesyonel Ligine çıkarak 69-70 yıllarında III Lige düşmüş, 76-77 sezonunda II Lige çıkmış, 88-89 sezonunda III Lige düşmüş, 93-94 sezonunda II Lige çıkmış, 97-98 sezonunda III Lige düşmüş, 99-2000 sonunda depremler nedeniyle o sene lige katılmamış Bugün ise 2002-2003 sezonunda III Türkiye Profesyonel Futbol Liginde 3 grupta mücadelesini sürdürmektedir

MİLLİ SPORCULARIMIZ

Nurettin ZAFER Güreş-Olimpiyat, Avrupa Şampiyonu, Ölü

Haydar ZAFER Güreş-Avrupa Şampiyonu, Balkan Şampiyonu, Ölü

Ramazan TOPAL Dünya Gençler Şampiyonu

Deniz AYDOĞDU Bilek Güreşi-Türkiye Şampiyonu

Mehtap ÇALIŞKAN Karete Türkiye Şampiyonu

Figen SÜER Karete Türkiye Şampiyonu

Elif AY Karete Türkiye Şampiyonu, Balkan 2si

Yılmaz HELVACIOĞLU Judo- Dünya Gençler Şampiyonu

Öznur AYDIN Jimnastik- Türkiye 3

Servet SİVRİKAYA Atıcılık Dünya 2 Avrupa Şampiyonu, Balkan Şampiyonu

Muzaffer BALKANCI Atıcılık- Türkiye Şampiyonu

Beytullah BALKANCI Atıcılık Dünya Şampiyonu

Emre AK Masa Tenisi- Türkiye Şampiyonu

Teoman YAMAN Masa Tenisi- Türkiye Şampiyonu

Murat GÜL Motokros- Türkiye Şampiyonu

Oya DEMİRAĞ Satranç- Türkiye 3

Ali EMRE Vücut Geliştirme- Türkiye Şampiyonu

Cem KUL Bilek Güreşi

Erol KÖSEER Futbolcu

Furkan YAVUZ Futbolcu

Tolga YILMAZ Futbolcu

Nurettin KOÇ Futbolcu

Şenol Futbolcu

Osman BAYRAKTA Futbolcu

Emre BAYKAL Futbolcu

Burak BOZ Futbolcu

Engin BAYEV Basketbolcu

Ekrem KURTULUŞ Atletizm-Masterler

Mekki KESKİN Milli Hakem

Mehmet ARSLAN Milli Karete Hakemi

Hatun ALBAYRAK Milli Karete- Body Hakemi

ÖZEL TURNUVALAR

Gerek kulüp sayısı gerekse lisanslı sporcu sayısı bakımından Türkiye'de önemli bir yere sahip olan Düzce'mizde her yıl geleneksel olarak yapılan özel turnuvalar spora olan ilginin artmasında önemli rol oynuyor Birçok kentin aksine özellikle yaz aylarında düzenlenen çeşitli turnuvalar sadece Düzce'de değil aynı zamanda Türkiye'de ses getiriyor İşte ilimizde yapılan ve yapılmakta olan bazı turnuvalar

Bataklı Çiftlik Turnuvası

Her yıl geleneksel olarak yapılan Bataklı Çiftlik Köyü Voleybol Turnuvası belki de bu spor branşında Türkiye'de yapılan ilk ve tek turnuvadır Köy halkı tarafından organize edilen sadece Düzce takımlarını değil çevre il ve ilçe takımlarının da iştirak ettiği turnuva için Bataklı Çiftlik köyündeki spor sahası her yıl çok sayıda sporsever tarafından dolduruluyor Gece oynanan maçlar büyük bir zevkle izlenirken turnuva sonunda ödül töreni yapılan foklör etkinlikleri ile adeta bir şölene dönüşüyor İki yıldır deprem nedeniyle yapılamayan turnuva yeniden devam edecektir

Halı Saha Turnuvaları

Düzce'mizde bulunan halı sahalarda her yıl Haziran ayında çeşitli turnuvalar tertip edilmektedir Bu turnuvalar içerisinde 9 yıl peş peşe yapılan Vilayet Kupası halı saha futbol turnuvası, Rotary minikler halı saha turnuvası, Müesseseler arası futbol turnuvası, Düzcespor halı saha turnuvası, Atatürk kupası turnuvası en önemli turnuvalardır Bu turnuvalara sadece amatör sporcular değil profesyonel sporcularda iştirak ediyor

Karete Turnuvaları

Düzce'mizde bir hayli gözde olan sporların başında gelen Karete'de hemen hemen her yıl 18 Temmuz Spor Salonunda turnuvalar tertip ediliyor Bu turnuvalara yurdun değişik bölgelerindeki takımlar katılıyor

Satranç Turnuvaları

Gerek müesseselerde, gerek okullarda ve gerekse kurumlar arasında her yıl satranç turnuvaları yapılıyor Milli takıma sporcu verme başarısı gösterdiğimiz bu spor dalında katılımın her geçen yıl arttığı gözleniyor

Basketbol Turnuvaları

Son üç yıldır yapılmamasına rağmen müesseseler arası basketbol turnuvası uzun yıllar ses getirdi Düzce'de bulunan müesseselerin oluşturdukları takımlar 18 Temmuz Spor Salonunda centilmence mücadele ettiler

Bahar Kupaları

Tüm Türkiye'de olduğu gibi İlimizde de en gözde spor dalı olan Futbol Bahar Turnuvaları 40 yıldır yapılmaktadır Çeşitli köylerde düzenlenen bu turnuvalara katılım bir hayli fazladır Bahar Turnuvaları adı altında tertiplenen bu tür organizasyonların sayısı her yıl 10'un üzerindedir

DEPREMLER

17 Ağustos 1999 tarihinde saat 03:02 sıralarında merkez üssü Gölcük ve Arifiye olan ve Richter ölçeğine göre 7,4 şiddetindeki deprem 11 İli etkisi altına alarak, Düzce İlinde 270 kişinin ölümüne, 1157 kişinin yaralanmasına neden olmuştur

12 Kasım 1999 tarihinde saat 18:58 sıralarında ise merkez üssü Düzce (Akyazı-Bolu Dağı Tüneli arasında 73 km'lik bölümünün kırılması sonucu oluşan ve depremin odak derinliği 14 km) olan ve Richer ölçeğine göre 7,2 şiddetindeki deprem, Düzce ve Bolu İllerinde maddi ve manevi kayba neden olmuş, İlimizde 782 kişinin ölümüne ve 2678 kişinin yaralanmasına yol açmıştır

İlimizdeki toplam konut ve toplam işyeri adedi düşünüldüğünde 12 Kasım depreminden sonra konutların %81'i, işyerlerinin de %87'sinin hasar gördüğü, Düzce İl merkezinin hemen tamamen yıkıldığı anlaşılmaktadır

Yine Kaynaşlı ve Gölyaka İlçelerimizde depremlerden önemli ölçüde etkilenmiştir

Düzce; Devletimiz ve hükümetimizin ilgi ve şefkat kanatları altında yaraların sarılabilmesi amacıyla 09121999 tarihinde 584 Sayılı KHK ile il statüsüne kavuşturulmuştur

Özellikle Düzce-Kaynaşlı merkezli ikinci deprem İl'in sanayiini, fiziki hasar ve kapanan işyerleri dolayısıyla üretim kayıplarına ve yüksek oranda işsizliğe sebep olarak etkilemiştir Deprem sonrasında pek çok işyeri yıkılmış, ayakta kalan işyerlerinde ise kapasite kullanım oranları yüzde 15-20'ler dolayına kadar gerilemiştir Düzce Ticaret ve sanayi Odası verilerine göre, depremlerde 3837 adet işyeri yıkılmıştır

Deprem öncesinde 3000-3500 olan işçi istihdamı deprem sonrasında 600'e kadar düşmüştür İl'in önde gelen sanayilerinden olan av tüfeği ve silah imalatı sanayiindeki 68 adet işyerinin 41'i deprem sonrasında kapanmıştır Üretim kapasitelerinin ortalama yüzde 20-25'lere kadar gerilediği bu işyerlerinde deprem öncesi 611 olan çalışan sayısı 368'e düşmüştür İl sanayiinde ağırlığı olan ve 900 dolayında işçi istihdam eden Orman ürünleri sanayiinde 30 işyeri deprem sonrasında faaliyetine son vermiştir Bu sektörde deprem öncesi yaklaşık 8000 olan çalışan sayısı deprem sonrası 6000'lere düşmüştür Deprem nedeniyle konut, ticari ve sınai yapı, makine-teçhizat ve mamul-yarı mamul mal stoklarında önemli kayıplar ortaya çıkmıştır

Deprem sonrasında gerek bir süre için üretimin durması gerekse uzun bir süre düşük kapasite ile çalışılmış olması nedeniyle İl'in gayri safi yurtiçi hasılasında büyük düşüş olmuştur

Düzce-Kaynaşlı merkezli depremin imalat sanayi işyerlerinde bina, makine ve teçhizat, mamul ve yarı mamul stok kaybı, vasıflı ve vasıfsız işgücü eksilmesi gibi etkileri yanında, üretime ara verilen işyerlerinden kaynaklanan üretim kaybı, dış pazarlara yönelik üretim yapan işyerlerinde ihracat azalmasına da yol açmıştır İşgücü kayıpları ve işgücünün motivasyonunun azalması nedeniyle, depremin yol açtığı üretim ve verimlilik kayıplarının çok daha fazla olduğu tahmin edilmektedir

17 Ağustos 1999 ve 12 Kasım 1999 depremleri neticesinde Düzce İlimizde toplam ölü, yaralı ve hasar durumları ile ilgili bilgiler aşağıda çıkarılmıştır

a) Ağır Hasarlı Konut Sayısı : 16666

Ağır Hasarlı İşyeri sayısı : 3837

b) Orta Hasarlı Konut Sayısı : 10968

Orta Hasarlı İşyeri Sayısı : 2573

c) Az Hasarlı Konut Sayısı : 13070

Az Hasarlı İşyeri Sayısı : 1606

d) Ölü Sayısı : 1052

e) Yaralı Sayısı : 3835

İlimizde Hasar Tespit ve Hak Sahipliği çalışmaları tamamlanmış olup, evi Yıkık

Hasar gören 8386 aile Kalıcı Konut, 2874 aile EYY (kendi evini yapma) Kredisi, 300 aile de Hazır Konuttan faydalanmıştır

Deprem sonrası konut ve işyerleri Orta Hasar gören 4959 aile Onarım yardımı almaya hak kazanmış, 476 kişide 4133'den faydalanmıştır

Orta Hasar Hak Sahiplerine konutlarıyla ilgili yardımlarını alabilmeleri için proje bedeli olarak %10 avans peşin olarak ödenmiş, geriye kalan kısmı ise onarım yapıldıkça ödenmiştir

ŞELALELER

Güzeldere Şelalesi, Düzce’nin Gölyaka ilçesinin sınırları içerisinde Düzce’ye 28, Gölyaka’ya ise 16 km mesafedeki Gölyaka Güzeldere Köyü’ndedir ve rakımı 630 metredir Güzeldere Köyü7nden geçen Bıçkı Deresi üzerinde bulunan Güzeldere Şelalesi 135 m yüksekliktedir ve estetik yönden yörede ayrıcalıklı bir konuma sahiptir Güzeldere Şelalesi Orman Bakanlığı Milli Parklar ve Av-Yaban Hayatı Koruma Genel Müdürlüğü tarafından “Orman İçi Dinlenme Yeri” olarak tescil edilmiştir Elmacık Dağı (1700 m)’na uzanan bu şelale ve çevresi orman yapısı ile de dikkat çekmektedir

GÖLLER

Efteni Gölü Kuş Cenneti, Efteni Gölü 100 metre yükseklikte, Düzce ile Gölyaka’nın sınırları içinde kalmaktadır Düzce’nin 14 km güney batısında, Elmacık Dağı silsilesinin eteğinde Asar, Uğur, Küçük Melen sularının ve yan derelerin oluşturmuş olduğu tatlı su gölüdür Ana çıkış noktası, Büyük Melen nehrini oluşturur

KAPLICALAR

Düzce’nin 17 km güneyinde, 400 metre rakımlı, etrafı ormanlık alanla çevrili Derdin (Dolay) Kaplıcası çevresine şifa dağıtmaktadır Kaplıcadaki su, duru, renksiz ve kokusuzdur 2 lt/s debideki suyun sıcaklığı ise 42 derecedir Derdin Kaplıcası özellikle mide, bağırsak, safra kesesi, karaciğer, böbrek, şeker ve ayrıca deri hastalıkları için oldukça şifalıdır Derdin Kaplıcası’nda konaklama amacıyla 15 odalı küçük bir otel de bulunmaktadır

MAĞARALAR

Büyük ve Küçük Melen,Baba Dağı eteklerinden doğup, Yığılca’dan geçerek Hasanlar Barajı’na, oradan da Efteni Gölü’ne dökülen Küçük Melen ile gölden Karadeniz’e uzanan Büyük Melen ırmaklarının çevresi doğal güzellikleri ile yöre halkının mesire yeri olarak kullanılmaktadır

TATİL YERLERİ

Düzce’nin kuzeyinde ve Karadeniz kıyısında yer alan şirin ilçesi Akçakoca, bir tatil ve turizm cennetidir Karadeniz sahilinde doğal yapısı ile dikkat çekin bu ilçe yaz ayları boyunca özellikle çevre ilçelerde yaşayanların ve bir çok turistin uğrak yeridir Pırıl pırıl denizi ve yalnızca Akçakoca’ya özel ince, kara kumu gerçekten övgüye değerdir Bu sahil şehrinde çok sayıda kaliteli otel, pansiyon, kamping ve restorantlar turizme hizmet vermektedir






Alıntı Yaparak Cevapla

İl İl Türkiye (Tüm Şehirler)

Eski 10-14-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İl İl Türkiye (Tüm Şehirler)




Burdur

YÜZÖLÇÜMÜ: 6887 km²

NÜFUS: 254899 (1990)

İL TRAFİK NO: 15

İLÇELER: Burdur (merkez), Ağlasun, Bucak, Gölhisar, Karamanlı, Kemer, Tefenni, Yeşilova

İLGİ ÇEKİCİ YERLER: İnsuyu Mağarası, Salda Gölü ve Köroğlu Beli Orman İçi Dinlenme Yerleri, Aziziye Ormanları, Tymbrianassos, Sagalassos (Ağlasun), Kremna (Çamlık) ve Kibyra (Glöhisar) Eskiçağ Kentleri, Burdur Ulucamisi, Divanbaba, Şeyh Sinan ve Taş (Taşdemir) Camileri, Baltaoğlu, Eskiyeni, Tabak Hamamları, Susuz Hanı ve İncir Kervansarayı, Burdur Müzesi

Milli Parklar ve Av-Yaban Hayatı Koruma

Genel Müdürlüğü Kamp Yerleri

Selda Gölü

Yeşilova / Burdur

Tel: (246) 218 11 84

İl Kültür Müdürlüğü

Tel: (248) 234 00 14

Faks: (248) 212 45 34

Devlet Güzel Sanatlar Galerisi Müdürlüğü

Halı Sarayı No:102

BURDUR

Tel: (0 248) 233 52 78

Faks: (0 248) 234 00 14

Müze

Burdur Müzesi

Adres: Özgür Mah Cevizli Sok No:7 - Burdur

Tel: (248) 233 10 42

Örenyerleri

Sagalossos Örenyeri - Ağlasun İlçesi

Kremna Örenyeri - Bucak/Çamlık Köyü

Keraitae Örenyeri - Bucak/Belören

Milias Örenyeri - Bucak/Kocaaliler

Sia Örenyeri - Bucak/Karaot

Kodrula Örenyeri - Bucak/Kestel

Bubon Örenyeri - Gölhisar

Kibyra Örenyeri - Gölhisar

Mallos Örenyeri - Merkez/Karacaören

Olbasa Örenyeri - Kemer/Belenli

Kormasa Örenyeri - Merkez/Çallıca

Takina Örenyeri - Yeşilova

Lisinia Örenyeri - Merkez/Karakent Köyü

Hacılar Höyükleri - Merkez Hacılar Köyü

Kurçay Höyük - Merkez/Kuruçay Köyü

Yassıgüme Höyüğü - Merkez/Yassıgüme Köyü

Gölde Höyüğü - Merkez/Gölde Köyü

Yarköy Höyüğü - Merkez/Yarıköy/Soğanlı

Aziziye Höyük - Merkez/Aziziye

Eğneş Höyüğü - Merkez/Çallıca

Höyücek Höyük - Bucak Merkez

Tepecik Höyük - Bucak Merkez

İncirdere Höyük - Bucak Merkez

Karaaliler - Bucak Merkez

Ürkütlü Höyüğü - Bucak Ürkütlü

Uğurlu Höyük - Bucak Uğurlu Köyü

Çavdır Höyük - Çavdır/Merkez

Höyükköy - Tefenni/Merkez

Beyköy Höyük - Tefenni/Beyköy

Karamusa Höyük - Tefenni/Karamusa

Dereköy Höyük I-II - Yeşilova/Dereköy

Gebren Höyük - Çaltepe Köyü

Genceli Höyük - Yeşilova/Genceli

Yazı Höyük - Yeşilova/Büyükyaka

Hancarlı Höyük - Yeşilova/Karaatlı

Bademli Höyük - Karamanlı/Bademli

Büdemli Tümülüsleri - Karamanlı/Bademli

Harmankaya Tüm I-III - Karamanlı/Bademli

Düğer Tüm I-IV - Merkez/Düğer

Hacılar Tümülüsü - Merkez/Hacılar

Yuvalak Tümülüs - Tefenni/Yuvalak

Kayadibi I-II - Yeşilova/Kayadibi

Karaatlı Tümülüsü - Yeşilova/Kayadibi

Topraktepe Tümülüsü - Gölhisar/Uylupınar

Salda Gölü - Yeşilova

Düğer Küçük Ada - Merkez/Düğer

Düğer Böcülü Tepe - Merkez/Düğer

Balbura Örenyeri - Altınyayla

Yarışlı Höyük - Yeşilova - Yarışlı Köyü

Karaçağıl Tümülüsü - Çacdır - Kayacık

Asartepe Örenyeri - Ağlasun/Hisarköy

Örtülü Antikkent - Burdur/Merkez

Uylupınar Nekropolü - Gölhisar/Uylupınar

İnsuyu Mağarası - Burdur/Çineovası

Ulu Camii ve Saat Kulesi - Burdur/Merkez

İstasyon Höyük - Burdur/Merkez

Sandarium Antikkenti - Ağlasun Merkez

Yalakasar Antikkenti - Ağlasun Merkez

Kaletepe Göz Kulesi - Merkez

Apollon Perminun - Buca

Karain Mağarası - Ağlasun

Günalan Nekropol - Burdur/Günalan Köyü

Antik Kale - Ağlasun

Asartepe - Bucak/Kızılkaya

Yanıktaş Kaya Kap - Bucak

Döşeme Tümüşüs - Ağlasın Merkez

Büyük ve Küçük Höyük - Yeşilova

Çeltikçi Höyük - Çeltikçi

Çerpiş Höyük

Önemli Günler

Mahalli Kutlama Günleri:

Atatürk'ün Burdur'a Teşrifleri

Burdur Çatal Pınar Mevkii

6 Mart

Şenlikler:

"YÜNÜM BÖGEDİ" Koyun Yıkama Şenliği

Tefenni - Hasanpaşa Köyü

Eylülün İlk Haftası

Burdur Kültür ve Sanat Şenliği

Cumhuriyet Meydanı

3-5 Eylül






Alıntı Yaparak Cevapla

İl İl Türkiye (Tüm Şehirler)

Eski 10-14-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İl İl Türkiye (Tüm Şehirler)




Denizli

Denizli şehri, ilk defa bugünkü şehrin 6 km kuzeyinde, Eskihisar Köyü civarında kurulmuştur Bu şehir MO( 261 - 245 ) yılları arasında, Suriye Kralı II Antiyokustheos tarafından kurulmuş ve karısının adına izafeten LAODICIA denilmiştir Türkler Denizli havalisini zaptettikten sonra, şehrin suyunun bol bulunduğu bugünkü Kaleiçi mevkiine naklettirmişlerdir

Denizli adına, tarihi kaynaklarda başka başka isimler olarak rastlamaktayız Selçuklu kayıtları ve Denizli mahkemesi serciye sicilleri (Ladik) ismini vermektedir Ibni Batuta''nin seyahatnamesi (Tunguzlu) denilmektedir Mesalikullebsar''da da (Tunguzlu) olarak kaydedilmiştir

Timurlenk''in zafer namesini yazan, Ser afettin Zemdi (Tenguzlug) ve (Tonguzlug) gibi iki isimden bahsetmektedir Tensiz kelimesi eski Türkçe''de Deniz demektir Tunguzlu ise bugünkü imlasıyla Denizli demektir Netice olarak Denizli adi, Tunguzlu ve Tunguzlu kelimelerinin zamanla ağızdan agiza, Denizli kelimesi haline gelmesinden bugünkü seklini almıştır

Anadolu Yarımadası’nın güneyinde yer alan Denizli’nin bir bölümü Ege, bir bölümü Akdeniz bir bölümü de İç Anadolu Bölgesi’nde yer almaktadır Denizli’nin kuzeyinde Uşak, doğusunda Afyonkarahisar ve Burdur, güney ve güneybatısında Muğla, batısında Aydın, kuzeybatısında da Manisa illeri bulunmaktadır Üç ayrı bölgede yer aldığından ötürü yüzey şekilleri de büyük çeşitlilik gösterir İlin güney ve doğu kesimleri Torosların batı uzantıları ile engebelenmiştir Güneybatı sınırından il topraklarına giren ve kuzeydoğuya doğru uzanan Gölgeli Dağlarının en yüksek noktası Bozdağ’ın Eren Tepesi’nde 2419 mye ulaşır Ayrıca güneydoğuda Burdur ile olan sınırını Boncuk Dağı (2418), Yaylacık Dağı (2114) ve Güre Dağı (2030) engebelendirir Gölgeli Dağlarının kuzeybatısındaki Doğu Menteşe Dağları da ilin batı sınırını oluşturmaktadır Bu dağ topluluklarının kuzeyinde, orta kesiminde, doğudan batıya sıralanan Eşeler Dağı, Ak Dağ ve Karıncalı Dağı bulunmaktadır İl sınırları içerisinde Eşeler Dağı’nın en yüksek noktası Honoz Doruğu’nda 2528 mye ulaşır Bu yükselti aynı zamanda Ege Bölgesi’nin en yüksek noktasıdır Aydın Dağlarının doğu uzantıları batıdan il topraklarına girer ve kuzeye doğru gidildikçe de yükselti azalır İlin kuzey kesimindeki Çökelez Dağı (1841), Beşparmak dağı (1612), Çatma Dağı da (1930 m) il sınırları içerisindeki diğer yükseltilerdir Ormanlar il alanının %44’ünü kaplar ve bunlar daha çok güneyde yoğunlaşmıştır Kızılçam, karaçam, sedir, ardıç, meşe, kestane, çınar, karaağaç, sandal ağacı, kayın, dişbudak ve mersin ağaçları bulunmaktadır

Denizli’de özellikle Pamukkale’de mineralli suların oluşturduğu travertenlerden dolayı ününü antik çağlardan bu yana sıcak ve mineralli (kalsiyum oksitli) su kaynaklarından almıştır Ayrıca bölge uzun bir tektonik fay hattı üzerinde yer alır Bu yüzden de çok sayıda termal ve su kaynakları bulunmaktadır Pamukkale’deki termal kaynak çok fazla kalsiyum tuzları ve karbondioksit gazı kapsadığından kalsiyum çökelekleri meydana getirir ve bu durum da bir doğa mucizesini oluşturur

Denizli akarsu bakımından da oldukça zengindir Türkiye’nin en büyük akarsularından biri olan Büyük Menderes, Işıklı Gölü’nden çıkar, önemli kollarından olan Aksu Çayı (Çürüksu Çayı) Honaz Dağı ile Kaklık, Kocabaş yörelerindeki suları toplar Büyük Menderes’in önemli bir diğer kolu olan Akçay da güneybatıda Muğla ile olan doğal sınırını çizer İlin Büyük Menderes’ten sonra ikinci büyük akarsuyu da Dalaman Çayı’dır Baraj göllerinin dışında il toprakları içerisinde irili ufaklı göller bulunur Bunların en önemlilerinden biri de, büyük bölümü Afyonkarahisar sınırları içerisinde kalan Acı Göldür Kuzeybatıda Sazan dağı düzlüğünde yer alan Süleymaniye Gölü de ikinci büyük gölüdür Denizli’deki bu akarsular üzerinde sulama kanalları, regülatörler ve barajlar kurulmuştur Bunlar Böceli Regülatörü, Kemer Barajı, Adıgüzel Barajı ve Buldan Barajıdır İlin en zengin tarım alanları Büyük Menderes’in suladığı Buldan-Sarayköy Ovası ile Aksu’nun suladığı Denizli-Çürüksu Ovasıdır Ayrıca Buldan’a doğru genişleyen Sarayköy Ovası 350 km2’lik bir alanı kaplar Böcekli Köyü’nden başlayarak Pamukkale’ye kadar uzanan Denizli Ovası Sarayköy Ovası ile birleşir Büyük Menderes’in suladığı Çivril ve Baklan Ovaları da ilin en geniş düzlükleridir Tavas Ovası 300 km2’lik bir alanı kaplar ve Yenidere tarafından sulanırAyrıca Kaklık, Hanbat, Eskere ve Acıpayam ovaları da ildeki diğer önemli düzlüklerdir Denizden yüksekliği 428 m olan Denizli’nin yüzölçümü 11868 km2 olup, toplam nüfusu 850029’dur

Denizli’nin ekonomisi tarım, hayvancılık, tavukçuluk, turizm ve imalat sanayiine dayanmaktadır Tarımsal ürünler olarak buğday, arpa, baklagiller, nohut, pamuk, haşhaş, şekerpancarı, tütün, anason, susam yetiştirilir Sebze ve meyveciliğin önemli olduğu ilde elma, armut, ayva, badem, kiraz, şeftali ve nar gibi meyveler yetiştirilir Sebzecilik 1970’lerden sonra büyük gelişme göstermiştir Özellikle Pamukkale yakınlarında jeotermal enerjiden yararlanılarak seracılık yapılmaktadır Denizli Tarımsal Gelişme Projesi çerçevesinde kavun, karpuz gibi bostan ürünleri önem kazanmıştır Zeytin ve antep fıstığı üretimi ise oldukça sınırlıdır Hayvancılık 1950’lerden sonra ovaların bitkisel üretime yönlendirilmesi ile gerilemiştir Günümüzde daha çok mera hayvancılığı biçiminde en çok koyun, kıl keçisi ve sığır yetiştirilir İle özgü uzun ötüşlü Denizli Horozları ile ünlü olarak saf Denizli ırkı horoz ve tavuk yetiştiren üretme istasyonları bulunmaktadır Hayvansal ürünlerden kaynaklanan süt, et, yumurta ve deri, üretimi de önemlidir Akarsularda ve göllerde tatlısu balıkçılığı yapılır istakoz üretilir Denizli’de imalat sanayi 1970’lerden sonra daha da gelişmiş, büyük ölçüde evlerde sürdürülen el dokumacılığı ün yapmış, ihracata yönelinmiştir Ormanlarından tomruk, maden ve tel direği, çıra, reçine, sığla yağı ve yakacak odun çıkarılmaktadır Ayrıca Denizli’de XIXyüzyıldan bu yana krom madeni çıkarılmıştır

Denizli’nin tarihi çok eskilere inmektedir İlin kuzeydoğusundaki Çivril, Beycesultan’da kalkolitik Çağa ait buluntuların ortaya çıkması yöre tarihinin MÖ5000-4000’lere kadar indiğini göstermektedir Bugünkü kent merkezinin bulunduğu yerde Milyas isimli bir yerleşim bulunuyordu1800’lerde Arzava Siyasal Birliğinin Myra bölgesinde yer alan Denizli, Hititlerin egemenli altında bulunmuştur Hititlerin 1100’lerde yıkılmasından sonra yöre Lydialıların egemenliği altına girmiş, bu duruma MÖ546’da Pers Kralı IIKyros son vermiştir Bu arada Milyas halkı Perslere karşı uzun süre direnmiştir334’te Büyük İskender Pers egemenliğine son vererek Denizli yöresini de ele geçirmiştir Büyük İskender’in ölümünden sonra (MÖ323) Lysimakhos’a bağlanan yöre, MÖ261’e kadar seleukosların yönetiminde kalmıştır Bu arada Seleukos Kralı IIAntiokhos karısı Laodike adına Denizli’nin yakınlarında Laodikeia antik kentini kurmuştur Pergamon Kralı Attalos Seleukosları yenilgiye uğratmış ve Roma’ya vasiyet yoluyla topraklarını verinceye kadar da Pergamon Krallığı yörede egemenliğini sürdürmüştür Bölge Roma ve Bizans dönemlerinde gelişerek önem kazanmıştır

Malazgirt Savaşı’ndan (1071) sonra Kutalmışoğlu Süleyman Şaha bağlı beyler, yöreyi ele geçirmiş, bu durum I-II- III Haçlı Seferlerine kadar sürmüştür Bu dönemlerde yöre Haçlılar, Bizanslılar ve Selçuklular arasında sürekli el değiştirmiştir Germiyanoğulları 1368’de buraya hakim olmuşsa da 1391’de Yıldırım Beyazıt burasını Osmanlı topraklarına katmıştır Yıldırım Beyazıt’ın Ankara Savaşı’nda Timur’a yenilmesinden sonra Germiyanoğulları yeniden yöreye hakim olmuşlardır Kısa bir süre Karamanoğulları buraya hakim olmuş, ardından 1429’da kesin olarak Osmanlı topraklarına dahil olmuştur

Tanzimat döneminde Aydın vilayeti, Aydın sancağına bağlı bir kaza olan Denizli 1883’te sancak olmuştur Kurtuluş Savaşı’nda Kuvay-ı Milliye’nin örgütlenmesinde etkili olmuş, bazı ilçeleri Yunan işgaline uğramıştır Cumhuriyetin ilanından sonra da il konumuna getirilmiştir

Yörede Laodikeia, Apollania Salbakos, Apollonos Hireon, Attuda, Colosae, Herakleia Salbakos, Hierapolis, Sebastopolis, Tabai ve Tripolis antik kentleri bulunmaktadır Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait yapılar arasında Denizli-Eğridir yolu üzerinde Goncalı Köyü’ndeki Akhan, Denizli’nin 20 km kuzeyinde Honaz bucağında Sultan IIMurat Camisi (XVyüzyıl), Denizli Hürriyet Meydanı’nda Yeni Cami bulunmaktadır Ancak bunlar günümüze iyi durumda gelememiştir Acıpayam’da Yazır Camisi (1801), Çal ilçesinde Eski Pazaryeri Camisi, Yatağan Baba Türbesi (XVIyüzyıl), Çogaşlı Köyü Çeşmesi (1776-1834), Çardak’ta Çardakhan Kervansarayı (1230), Çivril’de Şavranşah-Şavran Camisi (1882), Dedeköy Camisi, Sarayköy’de Ahmetli Köprüsü (Ak Köprü), Baklan Boğaziçi kasabasında Boğaziçi Cami, Mehmet Gazi Türbesi, Ahi Sinan Türbesi, Mahmut Gazi Türbesi, Hüsamettin Bey Türbesi ilin belli başlı eserleridir Ayrıca Denizli'de Türk sivil mimari özelliklerini yansıtan evler de bulunmaktadır






Alıntı Yaparak Cevapla

İl İl Türkiye (Tüm Şehirler)

Eski 10-14-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İl İl Türkiye (Tüm Şehirler)




Tarih'i

Çorum İli, tarihin derinliklerinden günümüze dikkate değer izler taşıyan bir bölgedir Her tarafında en eski tarihlerden bugüne kadar gelmiş değişik medeniyetlere ait kalıntılara rastlanır Hititler Anadolu egemenliğine bu bölgeden başlamışlardır

Bölgede bu uygarlık kalıntıları bitişik veya üst üste bulunmaktadır Bir Hitit höyüğü yanında bir Frig, Roma, Bizans devri mezarı veya taban mozaikleri, diğer yanda Selçuklu Kervansarayına ait yıkıntı yerleri ve onun yanında Osmanlı eserlerine rastlamak mümkündür

Çok sayıda tarih öncesi devrin en belirgin özelliğini taşıyan tabii ve yapma mağaralar mevcuttur Yazılı tarih öncesi ve sonrası uygarlıkların kalıntıları, yapılan kazılarla gün ışığına çıkmakta ve Çorum bölgesinin uygarlık tarihinde eski bir medeniyet merkezi olduğunu göstermektedir

COĞRAFİ KONUM

orum ili; Orta Karadeniz Bölümünün iç kısmında yer almaktadır Doğuda Amasya, güneyde Yozgat, batıda Çankırı, kuzeyde Sinop, kuzeydoğuda Samsun, güneybatıda Kırıkkale ile çevrilidir

Yüzölçümü 12820 km² dir

Enlem ve boylam değerlerine göre ise; 34 derece 04 dk 28 sn doğu boylamları ile 39 derece 54 dk20 sn kuzey enlemleri arasında yer almaktadır

Deniz seviyesinden ortalama yüksekliği (rakımı) 801 mdir Ankara' ya 244, İstanbul' a 608, Amasya' ya 92, Sinop' a 294, Samsun' a 172, Tokat' a ise 188 km mesafededir

İlçelerin İl merkezine uzaklıkları ise; Alaca 50, Bayat 83, Boğazkale 84, Dodurga 45, İskilip 55, Kargı 116, Laçin 30, Mecitözü 37, Oğuzlar 84, Ortaköy 56, Osmancık 61, Sungurlu 70 ve Uğurludağ 66 km'dir

Jeolojik Yapı

Bölgenin jeolojik yapısında iki ana kütle (kayaç) grubu göze çarparBunlardan birincisi “Metamorfik seri” (başkalaşmış kayaçlar), ikincisi ise, “Tortul Kütleler” dir İlin asıl jeolojik karakterini 3 jeolojik zamanın sonları ile 4 jeolojik zamanda meydana gelen oluşumlar meydana getirmektedir

Bununla birlikte, jeolojik devirlerden ilkel zaman olarak bilinen Arkean ve Prekambrien devirlerine ait Çorum Merkez İlçe, Alaca, İskilip, Osmancık, Mecitözü ve bilhassa Kargı ilçelerinde çeşitli metamorfik (başkalaşım) topraklarına rastlanılmıştır Özellikle 3 jeolojik zamanın kütlelerinden olan jips (kireçtaşı) ve kayatuzu yatakları ile karbon miktarı % 75 kadar olan zengin linyit kömürü yataklarına (Osmancık, Dodurga yöresinde 30 milyon ton rezervinde ayrıca Alpagut-Zambal-Karakaya-Ayva ve Ovacık Köyünde) rastlanmaktadır Yine bu zamanın püskürük kütlelerinden olan Trakit, Granit, Bazalt ve Andezit gibi kütle arazisine de Çorum merkez ilçesinde, Kargı, Sungurlu, Alaca, Mecitözü, Osmancık ve İskilip ilçelerinde rastlanmaktadır Tortul kütlelere ise ilin çoğu yörelerinde rastlanmaktadır

Çorum; Alp-Himalaya Orojenezi (Dağ oluşumu) olarak bilinen sistem içerisinde yer alan KAF (Kuzey Anadolu Fay Hattı) üzerinde yer almaktadır KAF il merkezinin 20 km kuzeyinden geçmektedir

SANAYİ ve TİCARET

Bölge ölçeğinde gördüğü işlevler açısından ne tam kentsel, ne de tam kırsal nitelikler gösteren Çorum, yerleşmelerin bölgesel kademelenmesinde üst kademedeki tüketici büyük kent ile alt kademedeki kırsal yerleşmeler arasındaki ilişkiyi sağlayan, kırsal alandan elde edilen artı ürünün toplandığı, tüketici merkeze iletildiği bir ara merkez ve bir “Pazar yeri” durumundadır






Alıntı Yaparak Cevapla

İl İl Türkiye (Tüm Şehirler)

Eski 10-14-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İl İl Türkiye (Tüm Şehirler)




adıyaman müzesi

Atatürk Bulvarı üzerinde yer almaktadır Arkeolojik eserlerseksiyonunda, Paleotik Çağdan başlamak üzere çakmak taşından el baltaları, delici ve kazıcılar, obdisiyenden ok uçları, pişmiş toprak fügürinler ile Kalkolitik Çağ, İlk, Orta ve Geç Tunç Çağları, Demir Çağı, Roma ve Bizans Dönemleri ile Selçuklu ve Osmanlı Çağları'na ait seramikler, cam eserler, kemik aletler, altın, gümüş ve bronzdan yapılmış

Süs eşyaları, fügürinler, damga ve silindir mühürler teşhir edilmektedir Ayrıca, Geç Hitit Çağından taş ,steller ile Kommagene Krallığına ait sikkeler ve mozaik örnekleri sergilenmektedir Etnografik eserler bölümünde Adıyaman yöresinden derlenen halı, kilim, cicim, halı - yastık gibi dokumalar, kadın ve erkek giysileri, gümüş takılar, ev eşyaları teşhir edilmektedir Müzedeki taş eserlerden bazıları iç bahçede sergilenmektedir

1982 yılında modern binasına kavuşmuş ve bu tarihten sonra kendi binasında hizmet vermeye başlamıştır Müze binası, konum olarak şehir merkezinin en güzel yerinde, geniş-bahçeli, bodrum kat üzerine yapılmış tek katlı bir binadır Eserler iki büyük salon ve bu salonu birbirine bağlayan ara salon ile iç bahçede sergilenmektedir Aşağı Fırat Bölgesinde yapılan ve yıllarca süren yerli ve yabancı kazılar sonucu teslim edilen, satın alma ve diğer yollardan müzeye gelen

eserler ile müze, bölgenin en zengin müzesi haline gelmiştir Müzede Paleolitik Döneme ait el baltaları, delici ve kesiciler; Kalkolitik Döneme ait pişmiş topraktan kaplar, Tunç Çağına ait süs eşyaları; Roma ve İslâ dönemine ait seramik kaplar sergilenmektedirYine çeşitli dönemlere ait mühürler, kadın ve erkek takıları, insan ve hayvan figürinleri, mozaikler, altın, gümüş ve bronz sikkeler; yöreye ait etnografik eserler sergilenmektedir






Alıntı Yaparak Cevapla

İl İl Türkiye (Tüm Şehirler)

Eski 10-14-2012   #9
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İl İl Türkiye (Tüm Şehirler)




ADANA'NIN COĞRAFİ KONUMU

Adana İli 35-38 enlemleri ile 34- 46 doğu boylamları arasında ve Akdeniz Bölgesi'nde yer almaktadır Kuzeyinde Kayseri, doğusunda Kahramanmaraş ve Gaziantep, batısında Niğde ve İçel güneydoğusunda Hatay illeri bulunur Güneyi 160 kmyi bulan Akdeniz kıyılarıyla sınırlanan ilin yüzölçümü, 17253 km2'dir Şehir merkezinin denizden yüksekliği 23 m Olan Adana'nın, Aladağ, Ceyhan, Feke, İmamoğlu, Karaisalı, Karataş, Kozan, Pozantı, Saimbeyli, Seyhan, Tufanbeyli,Yumurtalık, Yüreğir olmak üzere 17 ilçesi 46 Belediyesi, 550 köyü bulunmaktadır

YER ŞEKİLLERİ

Adana ili, yer şekilleri bakımından dağlık ve ovalık olmak üzere iki bölüme ayrılır

DAĞLIK ALAN

İlin kuzeybatı, kuzey ve kuzeydoğu bölümleri, Orta Toros adı verilen dağ sistemi ile çevrelenmiştir Doğuda sınır, Toros sistemine giren Amanoslar'a dayanır Orta Toroslar üzerinde üç ayrı dağ sırası görülmektedir Bunlar, batıdan başlayarak Bolkar Dağları, Aladağlar ve Tahtalı Dağları'dır Ayrıca Orta Toroslar'ın kuzeydoğu uzantısını oluşturan Binboğa Dağları, ilin sınırlarını aşmakta, Kahramanmaraş iline uzanmaktadır Eski adı Bulgar Dağları olan Bolkar Dağları, batıda Taşeli Platosu, doğuda uzun bir oluk biçiminde uzanan ve jeologların Ecemiş koridoru adını verdikleri derin bir kanyon ile sınırlanır Batıda tepeciklerle başlayan Bolkar Dağları, kuzeydoğuya doğru gidildikçe yükselerek belirgin bir dağ sırası haline gelir Yükselti, kütlenin batısında 2500 m yi geçmediği halde (en yüksek tepeler 2474 m ile Yüğlük Tepesi ve 2418 m ile Kümbet Tepe), orta kesimlerde birden 3000 m yi aşar (Aydos Dağı 3480 m) Kuzeydoğuya gidildikçe, 3500 m yi aşan dağların, en yüksek tepesi olan Medetsiz Tepesi de (3524 m) bu kesimdedir Dağların üzerindeki diğer önemli doruklar; Gavur Dağı (3337 m), Yıldız Tepe (3314 m), Meydan Dağı (3132 m) ve Hacıhalil Dağıdır (3107 m):

Kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda uzanan Bolkar Dağları'nın uzunluğu yaklaşık 150 km genişliği ise yer yer 40-50 km yi bulur ve Ereğli ovası ile Akdeniz kıyıları arasında aşılması güç bir duvar gibi yükselir Akdeniz kıyıları ile İç Anadolu arasında da ulaşımı engelleyici bir set oluşturan Bolkar Dağları'nın doğudan aşıldığı düzenli bir karayolu yoktur Başlıca karayolları kütlenin kuzeyinden ve güneyinden geçer Bunlardan doğuda olanı, kara ve demiryolunun bir ölçüde birbirini izlediği Ecemiş koridoru, bir de Antik Çağ'daki adı 'Pylae Ciliciae' olan Gülek Boğazı'dır İldeki dağların en yüksek tepelerinin bulunduğu Aladağlar, kuzeydoğu yönünde yaklaşık 100 km uzanır Genişliği ise 40 km kadardır Batıda Çakıt Suyu vadisi ile Pozantı ve Kırkpınar Dağları'ndan, Ecemiş Koridoru ile de Bolkar Dağları'ndan ayrılır Aladağlar, Zamantı Suyu, Eğlence Deresi, Çakıt Suyu ve bunların kolları ile parçalanmıştır Dağların yamaçlarında gür kaynaklara rastlanır Batı yamaçları doğu yamaçlarına göre daha diktir Kuzeye bakan yamaçlarda buzul aşındırmasının izlerine rastlanır 3200 m yükseklikte görülen bu izler, boyları 1 km yi geçmeyen küçük küçük buzullar halindedir Genellikle vadileri izleyen bu buzullar, yer yer de küçük çaplı buzul gölleri oluşturur Bu göller yedi Göller adıyla anılır Yoğun ormanlar ve çeşitli bitki katlarıyla Aladağlar'ın görkemli bir görüntüsü vardır Bol sulu akarsuları ve yemyeşil otlar ve ormanlarıyla özellikle yazın Akdeniz'in bunaltıcı sıcağından uzak, yaylalar kuşağı gibidir Bu dağlar üzerinde yer alan Pozantı, Çamalan, Tekir, Bürücek yaylaları bir plato özelliği gösterirler Aladağlar üzerindeki başlıca yükseklikler, Demirkazık Tepesi (3756 m) Torosan Dağı ve Kaldı Dağı (3374 m), Kol Tepesi (3588 m) ve Karanfil Dağı (3059 m) dir Bunlardan Demirkazık Tepesi, Toros Dağları'nın da doruğudur

Tahtalı Dağları

Seyhan Irmağı ile Zamantı (Sanvantı) ve Göksu kolları arasında uzanan dağların tümüne denir Kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda uzanan bu dağların üzerinde, Koç Dağı, Soğanlı Dağı, Beydağı, Alaylı Dağı, Bakır Dağı gibi doruklar sıralanır Tahtalı Dağları Seyhan ve Ceyhan vadileri arasında uzanan Binboğa Dağları'yla birlikte eskiden antitoros denilen dağların bir koludur Dağlar güneye doğru vadilerle parçalanmış ve geçilmez bir görünüş almıştır Kuzeydoğuda hemen hemen çıplak olan bu dağlar güneye doğru daha ormanlık bir bitki örtüsüyle kaplıdır Orta Toros Sistemi içindeki dağlar üzerinde Gülek Boğazı'ndan başka, Kozan'ın Akçalıuşağı Köyün'den sonraki Elmedere Geçidi bulunmaktadır

OVALIK ALAN

Bütünüyle Adana Ovası adı verilen havzanın kalan bölümüne Çukurova, kuzeyde kalan bölüme ise yukarı ova Anavarza denir İki ovayı Misis Dağları ayırır Tepe özelliği gösteren bu dağların en yüksek noktası olan Cebelinur Dağı'nın yüksekliği 770 m dir

Çukurova Türkiye'nin en geniş delta ovasıdır Seyhan ve Ceyhan nehirleri ile Berdan (Tarsus) Çayı'nın getirdiği alüvyonlardan oluşmuştur ve karışık yapılıdır Sınırları coğrafyacılar arasında tartışma konusudur Bazılarına göre Yukarıova ile birlikte, güneydeki ovanın ikisine birden Çukurova denir Yörede oturanlar da Çukurova adını bu geniş anlamıyla kullanırlar Orta Toros eteklerinden Akdeniz'e kadar uzanan ovanın bütününü Adana Ovası adıyla anmak ve daha çok sayıda ova birimlerine ayırmak mümkündür Yüreğir, Misis, Ceyhan, Haruniye, Osmaniye ve Yumurtalık ovaları gibi, Bu ovaların en büyüğü 205000 hektar genişliğindeki Ceyhan Ovası, diğeri ise 125000 hektarlık Yüreğir Ovası'dır Ceyhan Ovası'nın denizden yüksekliği 20-50 m Yüreğir Ovası'nın ise 0-50 m arasında değişmektedir Adana ovası, il topraklarının %27'sini kaplamaktadır

AKARSULAR VE GÖLLER

Seyhan ve Ceyhan il toprakları içinde yer alırlar Rejimleri diğer akarsular gibi düzensizdir Seyhan Nehri (560 km), kuzeyde Toros Dağlarından Zamantı Suyu adıyla çıkar, çeşitli kollardan sonra Göksu ile birleşerek Seyhan adını alır ve batıda İçel sınırında Deli Burnu'nda denize dökülür Ceyhan Nehri (509 km) Adana ve Akdeniz Bölgesi'nin ikinci büyük ırmağıdır Elbistan'ın kuzeyindeki dağlardan doğar Hurma suyu, Söğütlü Deresi, Göksu Çayı ile birleşerek Ceyhan Irmağı yaklaşık 2500 yıl öncesine kadar, Seyhan gibi Karataş'ın batısında denize ulaşırken, sonradan Bebeli Boğazını yararak doğuya Dönmüş ve İskenderun Körfezine dökülmeğe başlamıştır 1935 yılında meydana gelen taşma sonucunda güneye Yönelmiştir O tarihten beri Hurma Boğazında denize dökülmektedir İlde ülkenin önemli barajlarından olan Seyhan Baraj Gölünden başka, güneyde kıyıda da ağızlarla denize açılan Akyatan, Akyayan, Tuzlagölü gibi birkaç kıyı gölü ve Aladağlar üzerinde Yedigöller adıyla anılan küçük buzul gölleriyle, karaisalı yakınlarındaki Barak köyü sınırları içinde Karstik Dipsiz Göl adı verilen alabalığıyla ünlü göller vardır

İKLİM

Adana, Akdeniz iklim özelliklerini taşır Yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlıdır Bölgede meydana gelen yağışlar, genellikle yamaç yağışları ve gezici hava kütlelerinin karşılaşması ile oluşur Ortalama yağış miktarı 625 mm dir Yılın ortalama 74 günü yağışlı geçer Yağışlar %51 kışın, %26 ilkbaharda, % 18 sonbaharda, %5 yazın düşer Yazın havanın nemle yüklü olmasına karşılık, bazı yıllarda hiç yağış düşmediği görülür Yazın bir alçak basınç merkezi olan Çukurova'ya denizden ve Toroslar'dan hava akımı olur Böylece dinamik nedenli bir yüksek basınç merkezi oluşur Bir taraftan denizden gelen nemli hava, diğer taraftan barajlar ve ovanın sulanması nedeniyle nem artar İklimin ve enlemin etkisiyle ısınan hava, birikim nedeniyle ağırlaştığı için yükselemez ve doyma noktasına ulaşamaz Böylece yazın nem yüklü sıcak bir hava görülür Ortalama nisbi nem % 66 olmakla beraber, yazın % 90'ın üzerine çıkar 37 yıllık ortalama sıcaklık 187 C'dir En soğuk ay Ocak, en sıcak ay Ağustos'tur Ocak ayı ortalaması 9 C, Ağustos ayı ortalaması 28 C'dir Ovanın sıcak olmasına karşılık, ilin topraklarında yükselti ve yüzey şekillerine göre iklim şartları çok değişir Yağışlarda da değişme görülür Dağlık kesimde yağışlar doğal olarak fazladır(Feke'de 9305 mm Saimbeyli'de 805 mm) Ovada ender olarak görülen kar, dağlarda erken başlar ve bazan aylarca kalır Adana'da yılın 1956 günü yaz günüdür Bu günlerin 1344'ü tropik gün olarak belirlenmiştir

BİTKİ ÖRTÜSÜ

Adana çevresindeki bitki örtüsü, Akdeniz iklim özelliklerini taşır 700-800 m'ye kadar bodur ağaçlardan oluşan makiler görülür Ancak, özellikle yerleşim ve tarım alanlarının yer aldığı alçak düzlüklerde, doğal bitki örtüsü insan eliyle büyük tahribe uğramış, çoğu yerde bütünüyle ortadan kaldırılmıştır Daha önceleri bu yerlerin doğal bitki örtüsünü, dayanıklı kızılçam ve bazı meşe ormanları oluştururken, bütün Akdeniz bölgesinde geniş yayılma gösteren maki topluluğu, ormanların yok edilmesi sonucu ortaya çıkmıştır Ormanların ortadan kaldırılmadıkları yerlerde, hemen kıyı gerisinde başlayan ve 800 m'ye çıkan maki toplulukları içinde rastlanan küçük kızılçam orman kalıntıları, bu durumun kanıtıdır

800 m'den başlayan ormanlar, daha alçak düzeylerde yayvan yapraklı ağaçlardan (çoğunlukla meşe), daha yükseklerde ise iğne yapraklı ağaçlardan (sedir) oluşur Yaz mevsiminin kuraklığı ve uzunluğu bitki örtüsündeki çeşitliliği azaltır 2800 m'den sonra yavaş yavaş seyrelen sedir toplulukları, yerlerini Alp, alp altı ve Alp tipi çayırlara bırakır Alp tipi çayırlar sayısız çiçekleriyle bir halı görünümündedir

JEOLOJİ

Adana ilinin genel jeolojik yapısı iki kesimde incelenir Doğu Taridler kuşağı (Dağlık kesim), (Ovalık kesim) Doğu Taridler Kuşağı Alp dağlarının bir devamı olan Toros Dağları genç dağlar olup, III Jeolojik dönemin ikinci yarısında meydana gelmiştir Ancak ilk jeolojik dönem olarak kabul edilen Alt Kambriyene ait yüksek derecede metamorfizmaya uğramış sedimenter kayaçlarla başlamaktadır Aladağlar genellikle, Karbonifer sonu ile Permiyen başı (yaklaşık 280 milyon yıl önce) ve Tebeşir Dönemi (yaklaşık 136-65 milyon yıl önce) kalkerlerinden oluşmuştur Bu kalker kütleler arasında yer yer ultrabazik nitelikli efit kayaçlar bulunur Tahtalı Dağları'nın yapısına I Zaman kıvrımlı şist ve kireç taşlarıyla yeşil kayalar hakimdir Bolkar Dağları'nın temelini de Aladağlar gibi kar bonifer sonu ile Permiyen başına ait kireç taşları oluşturur Pekçok kez deprem ve yanardağ etkinliklerine uğrayan Bolkar Dağları, III Zamandaki Alp Dağı oluşumuyla bugünkü biçimini almıştır Yerkabuğundaki büyük yüzey şekillerinin oluşumuna yol açan eguojenik hareketlerin Sonuncusu ise, dağların günümüzdeki yüksekliğine ulaşmasını sağlamıştır Bolkar Dağları'nın yüksek kesimlerinde IV Zaman (Kuvaterner) a ait buzlaşmanın izleri görülür Adana Havzası III zamanın sonlarına doğru deniz ve kara kökenli sedimentlerin çökelmesi ile oluşmuştur Karışık yapılı bir delta olan Çukurova'nın güneyindeki bölüm, Halosende (y10 bin yıl öncesinden bu güne) alüvyon yığılmasıyla yeni eklenmiştir Bunun gerisinde Pleishosen'e (y 2,5 milyon yıl 10 bin yıl önce) ait daha eski bir delta vardır Bu eski deltanın yüzeyleri bugün üç ayrı taraça halinde yüksekte kalmıştır






Alıntı Yaparak Cevapla

İl İl Türkiye (Tüm Şehirler)

Eski 10-14-2012   #10
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İl İl Türkiye (Tüm Şehirler)




TARİHÇE

İlin Tarih Öncesi Çağları

İlimizin tarihi; Neolotik Çağa kadar inmektedir1957-1960 yılları arasında ProfJMellaart tarafından Hacılar’da yapılan kazılarda Neolitik kültürün bütün ayrıntılarını ortaya çıkarmıştır Bu bulgular MÖ7000 yıllarına inmektedir Yine 1978-1988 yılları arasında Kuruçay Höyükte ve 1989-1992 yılları arasında Bucak Höyücek Höyükte ProfDrRefik DURU tarafından yapılan kazılarda da Neolitik çağın kültürüne rastlanılmıştır Bu çağın en önemli özelliği: İnsanların,hayvanları evcilleştirmesi,çanak-çömlek yapımını öğrenmiş bulunmasıdır Anadolu’nun ilk heykelcikleri olarak bilinen ANA İLAHE’yi temsil eden pişmiş toprak figürünler ve süs eşyaları Neolitik Çağda Hacıların en önemli eserleridir

Kalkolitik Çağ; Neolitik çağdan sonra gelen M:Ö5400-3000 yılları arasındaki çağdır Bu çağda taş,kemik ve ağaç aletlerin yanısıra,madenin de kullanılmaya başlamış olması en önemli özelliğidir Kuruçay Höyükte bulunan madeni keskiler,ok uçları gibi aletler çağın özelliğini yansıtırlar Ayrıca Uğurlu Höyük,Kızılkaya Höyük,Karamanlı Çamur Höyük,Tefenni Beyköy Höyükte bu çağı destekleyen malzemeler elde edilmiştirMÖ 3000-2000 yılları arasına tarihlenen Eski Tunç Çağında,medeniyet daha gelişmiş,taş aletlerin yerini tunçtan yapılan aletler almıştır Çağın özelliklerini yansıtan bir başka grup da,pişmiş toprak ve mermerden yapılmış keman tipi idollerdir İlimizde Yassıgüme Höyük,Burdur Höyük,İncirdere Höyük,Tepecik Höyük gibi yerleşim yerlerinde eski tunç çağı malzemesi yaygın olarak tespit edilmiştirİlimiz,Antik çağlarda bugünkü sınırları ile Isparta ve Antalya illerini de içine alan antik PİSİDİA bölgesinde kalmaktadır Bu bölge Pers döneminin ortalarına kadar karanlıkta kalmış,henüz aydınlatılamamıştır Bölge, MÖ 2000 yıllarında ARZAVA konfederasyonunun siyasi merkezi olmuştur Bu durum M:Ö 1000 yılına kadar çeşitli toplumların yerleşmesiyle devam ederMÖ 8yy’da Pisidia’nın batı bölgesi Friglerin hakimiyetine girmiştir Yarışlı Gölü’ndeki yerleşim yerinde Frig keramiklerinin bulunması bu tezi desteklemektedir MÖ 696-676 Frig devletini yıkan Lidyalıların bölgeye hakim olduğunu görüyoruzMÖ 546 yılında Lidyalıları yenen Persler,bölgeyi ele geçirmişlerdir MÖ 334’te Büyük İskender,Biga Çayı kenarında Persleri mağlup eder ve Anadolu’ya yönelir Önce Bodrum,Milet ve Phaselis’i alır Daha sonra Perge,Side,Aspendos’u alır ve MÖ333’te de Sagalassos ve Kremna’yı da zapteder Büyük İskenderin MÖ 323 yılında ölümü,imparatorluğun paylaşılmasına sebep olur

Bölgeye, MÖ 321 yılında komutan Antigonos hakim olurFakat MÖ301 yılında İpsos Savaşında Selefkoslulara yenilince ülkesini kaybeder Selefkoslardan sonra bölge,Bergama krallığına ve daha sonra da Roma’ya bağlanır Bu durum,MS 395 yılına kadar devam eder Bu yıl Roma İmparatorluğu ikiye bölünür;bölge Doğu Roma(Bizans) idaresine girer Bu durum MS Xl yy sonlarına kadar devam eder ve bu tarihten itibaren Türk hakimiyeti başlar Roma çağında Psidia’nın her tarafında kesif bir yerleşme vardır Bir çok yeni şehir kurulmuş, eski merkezler yeniden onarılmıştır

Burdur’un Türk Tarihi Dönemi

1071 Malazgirt Meydan Muharebesinden sonra ise bölge; sırasıyla Selçuklular, Hamitoğulları ve Osmanlıların hakimiyeti altına girmiştir

Anadolu’ya yayılan Oğuz boyları muhtemelen 1075’lerde o zaman Psidia diye adlandırılan bölgeye ve Burdur’a yerleşmeye başladılar İlk yerleşim yerleri Şekerpınarı-Hamam bendi mevkii olmuştur Çoğunluğu Kınalı aşiretinden olan Türkmenler, en az 2000 çadırdan meydana gelen bir toplulukla yerleşim yerleri kurmaya başladılar Başlangıçta kendi başlarına hiçbir devlete bağlı olmadan ve komşuları olan Bizanslılarla mücadele ederek varlıklarını sürdürdüler Bu mücadelelerin en önemlisi Dinar yakınlarında Bizanslı Manüel Kommenos komutasındaki orduyu yenmeleridir

Bilhassa Haçlı Seferleri döneminde Selçuklu Hükümdarı I Mesut ve II Kılıçarslan'ın Erle ovasında bu orduyu yenilgiye uğratması Selçuklu Hakimiyetini bu bölgede kolaylaştırdı Selçuklu Hükümdarı II İzzeddin Kılıçarslan Denizli, Uluborlu, Burdur ve Antalya'ya kadar olan bölgeyi ve Türkmen aşiretlerini idaresi altına aldı

Fakat Türkmen aşiretleri üzerinde tam bir otorite sağlayamadı Bölge; 1219 ve 1236 yıllarında tekrar I Keykavus ve Alaaddin Keykubat tarafından alındı Böylece, bölge kesinlikle Selçuklu hakimiyetine girmiş oldu 1257 yılında Selçuklu Devleti üç kardeş arasında pay edildi Fakat II Alaaddin Keykubat ölünce, IIİzeddin ve IV Rukneddin Kılıçarslan arasında paylaşıldı Ama iki kardeş arasında çıkan şavaşta Rukneddin yenildi ve Burdur kalesine hapsedildi 1259 tarihinde hapisten çıkarak Selçuklu tahtına oturdu Rukneddin Kılıçarslan hapis dönemi olaylarının intikamını almaya başladı Bu yüzden huzursuzluk arttı Bu arada Baba İlyas ve Baba İshak isyanları da devletin otoritesini sarstı Ve nihayet Selçuklu Devleti 1303 yılında tamamen ortadan kalktı

Bu otorite boşluğundan istifade eden Selçukluya bağlı aşiret ve oymakların "Uç" Beyleri de kendi başlarına hükümet kurmaya başladılar

Antalya ve Denizli'nin Türk hakimiyetine girmesinden sonra akın akın gelen aşiret ve oymaklar, bilhassa Kayı, Avşar, Bayındır, Büğdüz, Yazır, Yiva ve diğerlerinin toplamı 200 bin çadıra ulaşmıştı Bu türkmen nüfusunun merkezi de Burdur olmuştur Celaleddin Harzemşah'ın komutanlarından ve Yomut kabilesinden olan Hamit Bey, Selçukluların döneminde Burdur ve Çığralı'ya kadar olan bölgenin sınır beyiydi Selçuklunun yıkılma dönemine denk gelen Hamitoğulları Beyliğinin esas kurucusu Hamit Bey'in torunu olan Felekeddin Dündar Beydir Bir "Uç" beyi olan Dündar Bey, beyliğini Burdur'da ilan ederek, beyliğini dedesinin adına hürmeten "Hamitoğulları" olarak duyurdu Hamitoğullarının en parlak dönemi Dündar Bey'in zamanıdır Beyliğin sınırları genişlemiş, Antalya, Gölhisar ve Korkuteli beyliğe katılmıştır Burdur ili, dönemin en önemli merkezi olmuştur Sanat, ticaret ve nakliye gelişmiştir

İlhanlılar Anadolu’ya geldiğinde diğer beylikler gibi Hamitoğulları da bağlılıklarını Başvezir Emirçoban’a bildirerek, İlhanlı fırtınasını kazasız atlatma yoluna gitmiştir Emirçobanoğlu Timurtaş’ı (Demirtaş), Anadolu Valisi olarak atamıştır Timurtaş Anadolu’daki beylikleri tek tek ortadan kaldırmaya başlamıştır Hamitoğulları'nın da üzerine yürüdü Dündar Beyi 1323 yılında Antalya’da öldürdü ve Hamitoğullarının toprağını ilhak etti Bu durum karşısında Dündar Beyin oğulları memleketten kaçtılar Bu hakimiyet 1327 yılına kadar devam etti Oğlunun yaptıklarını tasvip etmeyen Emirçoban, Anadolu’ya gelerek oğlunu ortadan kaldırmak istedi Timurtaş Mısır’a kaçtı, fakat orada öldürüldü

Dündar Beyin oğlu Hızır Bey Eğirdir’e gelerek Hamitoğulları'nın topraklarının bir kısmında hakimiyet kurdu

Hızır Beyin ölümünden sonra yerine, Dündar Beyin diğer oğlu İshak Bey geçti İshak Beyin Beyşehir ve Akşehir’e kadar beyliğin sınırlarını genişlettiğini görüyoruz

İshak Beyin 1335’te ölümünden sonra yerine oğlu Muzafereddin Mustafa Bey geçti Onun da yerine oğlu Hüsameddin İlyas Bey 1349’da başa geçti İlyas Bey Karamanoğullarıyla savaştı fakat, topraklarını kaybetti Germiyanoğullarının yardımıyla topraklarını geri aldı

Yerine geçen Kemaleddin Hüseyin Bey, Karamanoğulları’nın saldırısına uğradı Ama Osmanlılar ve Germiyanoğulları’nın yardımıyla kurtuldu

Bu sırada Anadolu’nun Söğüt Bölgesinde gittikçe büyüyen ve kuvvetlenen ve Osmanoğulları tarafından kurulan Osmanlı Devleti dikkat çekiyordu Osmanlı padişahı Murat Hüdavendigar Kosova’da şehit olunca yerine oğlu Yıldırım Beyazıt geçmişti Yıldırım Beyazıt’ın hükümdarlığını başta Karamanoğulları olmak üzere diğer beylikler de tanımadılar Yıldırım Beyazıt Anadolu’ya geçerek bu beylikleri teker teker ortadan kaldırdı Hamitoğulları Beyliğini de ortadan kaldırarak Anadolu Beylerbeyliğinin merkezi olan Kütahya’ya bağladı (1391)

Böylece Hamitoğulları ve diğer beylikler ortadan kalkmış ve Anadolu’da Türk Birliği sağlanmıştır Hamitoğullarının son beyi Kemaleddin Hüseyin Beyin oğlu Mustafa Bey, Osmanlı komutanı olarak görev almıştır Böylece Burdur’un Osmanlı Dönemi başlamıştır

Osmanlı Şehzadelerinden I Beyazıt ve ll Selim Kütahya’da Beylerbeyi olarak bulundular ll Beyazıt zamanında Şah Kulu ayaklanması ortaya çıkmıştır Şah Kulu Şehzade Korkut’un Antalya’dan Manisa’ya giden hazinesini yağmalamış, Antalya, İstanos, Elmalı, Burdur ve Keçiborlu’yu basarak, buraların kadılarını ve bir çok insanı öldürmüştür Şah Kulu sonunda İran’a sığınmış ve böylece tehlike ortadan kalkmıştır

XVl yy'a kadar Burdur'da önemli olaylar olmamıştır 1522’de de Burdur Tirkemiş İlçesi merkezi durumundadır Bu dönemde şehir eskiye nazaran daha gelişmiştir

XVl yy'ın sonuna doğru şehir biraz daha büyümüştür Ekonomi canlanmıştır Bu bakımdan verilen vergiler fazlalaşmıştır

1839 Tanzimat hareketinden sonra Burdur, Kütahya ilinden ayrılarak Konya ilinin Isparta kaymakamlığına bağlandı 1850 yılına kadar bu bağımlılık sürdü

Daha sonra başta Saden oğlu Hacı İsmail Ağa olmak üzere Burdur’un Sancak olması için uğraşmışlar ve 1872 yılında Burdur sancak olmuştur Burdur’un ilk sancakbeyi Mehmet İzzet Paşadır

Osmanlı Devleti 1914’de 1 Dünya Savaşına katılınca bütün yurtta seferberlik ilan edilmiş ve aynı yıl Burdur’da şiddetli bir deprem olmuş, yaklaşık 4000 kişi ölmüş ve şehrin önemli dini yapıları bu depremde yıkılmıştır

Her iki felaket birleşmiş ve Burdurlular birkaç yıl bu kötü şartlar altında yaşamışlardır

1920 yılında müstakil mutasarrıflık olan Burdur, doğrudan hükümet merkezi olan İstanbul’a bağlanmıştır 1Dünya Savaşının yenilgi ile neticelenmesinden sonra İtalyanlar Antalya’ya asker çıkardılar Burdur’a gelerek merkez komutanlığı kurdular Burdur düşmanın yurttan atılmasından sonra kurulan yeni Türkiye Cumhuriyetinde 1923 yılında İl olarak yerini almıştır

Kültür ve Turizm

Batı Akdeniz, Ege ve Orta Anadolu Bölgeleri arasında iklim,jeolojik yapı bakımından bir geçit alanı olan Burdur İl’i; tarihi hadiselerde de, bilhassa Pisidia, Roma ve Selçuklular devrinde de bir geçit alanı olmuştur Mevcut antik şehirler ve hanlar, daha çok yerleşimden ziyade, Ege kıyılarında bulunan Efes ve Bergama gibi büyük tarihi yerleşim yerleri ile, Side, Aspendos gibi Batı Akdeniz sahilinde bulunan büyük ve tarihi yerleşim yerleri arasında gerek savaşlar, gerek idari yönden ve gerekse o zamanın sportif temasları yönünden de bir geçit alanıdır

Selçuklular devrinde de ilin, bilhassa Bucak İlçesi civarı, Akdeniz’de bulunan Alanya ve Antalya’nın, Konya ile bağlantısı bakımından bir geçit alanı olmuştur Bundan dolayıdır ki, Burdur İli; folklorunda, kültüründe, sosyal yaşantısında, hatta ekonomisinde olduğu gibi, bugün de önemli bir transit merkezidir Batıdan, Orta Anadolu’dan,Akdeniz’e, hatta Fethiye gibi güney Ege sahillerine giden bütün yollar Burdur İlinden geçer

Doğal ve tarihi zenginlikler, iklim, folklor, tarım, tabiat gibi turizm unsurları, Burdur’a bir çok bölgemizden daha fazla avantaj sağlamaktadır Türkiye turizminde önemli bir yeri olan Akdeniz, Ege ve Orta Anadolu bölgeleri arasında tabiat güzellikleri, tarihi zenginlikleri ve folklor olmak üzere üç önemli turizm unsuru burayı bir turistik cazibe merkezi haline getirmektedirBurdur, Göller Bölgesi'nin karakteristiğini en güzel şekilde aksettiren ilimizdir

Kış aylarında Eşeler Dağında kayak yapmaya, yaz aylarında ise bilhassa Burdur, Salda, Yarışlı, Karataş ve Gölhisar Gölleri ile, Yapraklı ve Karacaören Baraj Gölleri; yüzmek, avlanmak ve su sporları yapmaya son derece elverişli yelerdir Bu göllerin etrafında bulunan dağ ve tepeler ormanlarla kaplıdır Bu ormanlar içerisinde çoban çeşmeleri, en eski medeniyet kalıntıları, göl kıyılırında temiz kumsallar, bozulmamış doğa, en leziz Türk yemekleri, Türk motifleri ile işlenmiş kilim ve halılar, şifalı sular, kıvrak Teke Yöresi musikisi ve Burdur folkloru ile, tabiat harikası İnsuyu Mağarası gibi tabiatın Burdur iline turizm yönünden bağışladığı güzelliklerdir Salda gölü yurt içi ve yurt dışından gelen gençlere ucuz tatil imkanı sağlayan tesis ve kamp merkezlerine sahiptir






Alıntı Yaparak Cevapla

İl İl Türkiye (Tüm Şehirler)

Eski 10-14-2012   #11
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İl İl Türkiye (Tüm Şehirler)




DOĞAL GÜZELLİKLER

İNSUYU MAĞARASI

Burdur İnsuyu Mağarası, Burdur-Antalya Karayolu üzerinde, Burdur’a 15 km uzaklıkta bulunan ve ülkemizde turizme ilk açılan mağaradır 597 m Uzunluğundadır Su yüzeyine paraleldir İçinde akarsular ve göller bulunmaktadır

Mağara ilk kez mağarabilimci Jeolog Dr Temuçin AYGEN tarafından bulunmuş ve dönemin Valisi Vefik KİTAPÇIGİL’in çabalarıyla 1966 yılında turizme açılmıştır

597 metrelik bölümü gezilebilen mağaranın içinde birbirleriyle bağlantılı irili ufaklı dokuz göl vardır Bunlardan "Büyük Göl" adıyla anılanı 512 m2’lik alanıyla Türkiye’nin en büyük yer altı gölüdür

Oluşumu 10 milyon yıl öncesine dayanan mağara, yukarıdan damlayan kireçli suların katılaşmasıyla oluşan kolonlar ve tavandan aşağıya sarkan kalker birikintileriyle bir saray görünümündedir Dilek Gölü’nde bulunan dikit, 6 metrelik boyuyla Türkiye’nin en büyük dikiti ve bir doğa harikasıdır

Son yıllarda yörede etkili olan kuraklığın ve yapılaşmanın etkisiyle İnsuyu Mağarası, güzelliğinden çok şeyler yitirdi Gölleri kurudu, sarkıt ve dikit oluşumu durdu Ancak mağara gizemli havasıyla yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekmeyi sürdürüyor

Bu arada gerçekte 6 km uzunlukta olduğu sanılan mağarada 2 km’lik yeni bölümleri bulundu Büyük Göl’den başlayan gizemli yolculuk sonucunda ilginç kalsit kristallerinin oluşturduğu "Kristal Bahçesi", sarkıt ve dikitlerin süslediği galeriler, koridorlar, göller ve görkemli mağara oluşumları ortaya çıkarıldı Mağaranın turizme açılmayan bu bölümleri, mağarabilimcileri ve macera turizmine ilgi duyanları bekliyor

Mağara suları analiz ettirilmiştir Bu suların mide rahatsızlıklarına, diyabet, egzama, nefrit, artrit guatr, hemoroit, ulaus, saç dökülmesi ve kepeklenmesi, kolit, gastrit, meteorizma, diyabetik retinit, körlük, prostat, kabızlık ve çeşitli kaşıntılara şifa olduğunu ortaya çıkarmıştır

İnsuyu Mağarası, Kültür Bakanlığı, Gayri menkuller Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu’nun 09071976 gün ve A 113 sayılı kararı ile 1derece Doğal Sit olarak onaylanmıştır

İnsuyu Mağarasının işletilmesi ve bakımı, Burdur İl Özel İdaresi ve Burdur Merkez Belediyesi işbirliği ile kurulmuş olan "BURDUR İLİ, İNSUYU MAĞARASI TESİSLERİ KORUMA ve YAŞATMA BİRLİĞİ" tarafından yürütülmektedir

İnsuyu ve Mağarasındaki, Mağara Araştırma çalışmalarına da devam edilmektedir Son çalışmalar 17-18081993 tarihleri arasında bir Dağcılık ve Mağaracılık Ekibi tarafından yapılmıştır Bu araştırma ile mağaranın devamı olan yeni galeriler olduğu saptanmıştır Bu kısma İnsuyu 2 adı verilmiştir Bu araştırma ile elde edilen galeriler ve diğer bulgular 1/1000 ölçekli kroki üzerinde işlenmiştir Daha sonraki tarihlerde bu mağara araştırmalarına devam edilmiş, mağara galerilerinin daha ilerilere doğru ilerlemekte olduğu da saptanmıştır Doğal olarak yeni bulunan galerilerin, ziyarete açılmaları daha hassas incelemelerin ve gerekli önlemlerin alınmasından sonra olabilecektir Bu yeni galeriler, ancak bilimsel araştırmalar bittikten ve gerekli önlemler alındıktan sonra gezilebilecektir

1kısma, 2kısmın ve daha ileride ortaya çıkarılacak galerilerin eklenmesi ile İnsuyu Mağarasının dünyanın en ilginç ve en büyük mağaralarından birisi haline gelebileceği söylenebilir

Yakın bir gelecekte, önerilen tüm önlemlerin projelendirilmesi ve uygulanması ile İnsuyu Mağarası ve Çevresi, Burdur için turizm bakımından bugünkünden çok daha önemli bir yer haline gelecektir Ayrıca, yeni bulunan galerinin de emniyetli ve sağlıklı bir biçimde devreye girmesi ile bu konu daha da fazla değer kazanmış olacaktır

COĞRAFİ DURUM

Yeryüzü Şekilleri ve Engebeleri; İl bütünü ile bir plato manzarası göstermektedir Bu yüzden İl topraklarını oluşturan platonun coğrafi karakterini üç bölümde incelemek mümkündür

Çevre dağlar ve bunların arasında kalan göl ve ovalardır Kuzey, kuzeybatı ve güneydeki dağlar, bu dağlar arasına sıkışmış verimli ovalar ile küçük tarım alanları, göllere dökülen akarsuların beslenme havzaları bu bölüme girer Bu ilk bölüme “deprasyon bölge” diyebiliriz

İl merkezinin güney ve güneydoğusuna doğru gidildikçe yükselti fazlalaşır Bu bölümde ova, yayla, plato ve dağlar yer almaktadır

İl topraklarının güneybatı kesimlerini içine alır Yüzey şekilleri bakımından bu bölüm yumuşak yapıdadır Bu bölüm bütünüyle arızalı bir yayla görünümündedir

Dağları ; Yaklaşık olarak il topraklarının %61’ini kaplamaktadır İlin en önemli dağları arasında Söğüt, Kestel ve Katrancık, Rahat, Koçaş ve Eşeler gösterilebilir

Ovaları ; Burdur İli çevresinde sıralanan dağlar arasında geniş düzlükler bulunmaktadır Ovalar birbirinden dar ve derin boğazlarla ayrılmaktadır Bu durum ova tabanlarının eskiden bir göl yatağı olduğunu göstermektedir Doğal Görünümleri bozkır karakterindedir Ovalar İl topraklarının yaklaşık olarak %19’unu kaplar Bunlar;

Merkez İlçede; Burdur Ovası, Hacılar, Yazıköy, Yarıköy, Eğneş, Kozluca, Elmacık, Kılavuzlar, Çine, Kuzköy, Çeltikçi Ovaları

Ağlasun’da; Ağlasun, Başköy, Öteyüz ovaları

Bucak’da; Bucak, Kestel, Keçili, Ambahan, Ürkütlü, Kızılkaya, Yuva, Karapınar Ovaları

Gölhisar’da; Gölhisar, Yamadı, Çavdır, Haravza, Söğüt Ovaları

Tefenni’de; Tefenni, Hasanpaşa, Başpınar, Beyköy Ovaları

Yeşilova’da; Akçaköy, Erli Ovaları

Karamanlı’da; Karamanlı, Kağılcık Ovası

Yaylaları; İlimizdeki yaylalar daha çok dağlar üzerindedir Başlıca yaylalar arasında Kocayayla, Başpınar Yaylası, Bayındır Yaylası, Menekşeli Düz ve Eğneş Yaylaları, Eşeler Yaylası gösterilebilir

Akarsuları; Burdur İlindeki gölleri besleyen ve ziraat sahalarının sulanmasında etkinliği olan bir çok akarsu vardır Bunlar;

Merkez İlçe; Alakır, Burdur, Arvallı, Gıravgaz, Çeltikçi, Askeriye ve Çerçin Çayları,

Ağlasun İlçesi; Başköy Çayı,

Tefenni İlçesi; Karamusa, Hasanpaşa, Tefenni Çayları,

Gölhisar İlçesi; Horzum, Acel, Dalaman Çayları,

Yeşilova İlçesi; Salda, Ulupınar, Armut, Niyazlar, Doğanbaba, Köpek, Yarışlı, Düğer Çayları,

Bucak İlçesi; Kestel ve Aksu Çayları

Gölleri; Burdur’da sularla dolu çöküntü çanakları, vadiler, mağaralar, inler ve dehlizler bölgenin doğal oluşumları arasındadır Yöre, bu doğal oluşuma bağlı olarak aynı zamanda “GÖLLER BÖLGESİ” adını da almaktadır

İlin belli başlı gölleri şu şekilde sıralanabilir

Burdur Gölü, Pınarbaşı (Eğneş) Gölü, Karaevli Gölü, Bereket Gölü, Mamak Gölü, Salda Gölü, Karataş Gölü, Yazır (Gölçük) Gölü, Gölhisar Gölü, Söğüt Gölü

Bölgenin en büyük gölleri Burdur Gölü ve Salda Gölüdür

Burdur Gölü; Kendi adını taşıyan çöküntü alanının en çukur yerini kaplayan Burdur Gölü, oldukça geniş bir havzanın içinde bulunmaktadır Yapısı bakımından tektonik bir göldür Gölün kuzeydoğusu ve kuzeyi ovalarla çevrilidir Doğusu ve kuzeybatısı ise hemen yükselen dağlarla sınırlanmıştır

Göl havzaya düşen yağmur ve kar sularından başka, gölün içindeki ve çevresindeki kaynaklarla da beslenmektedir Tuzlu göller türüne girmektedir Göl; kış ve ilkbahar aylarında yükselmekte; yazın çekilmektedir

Burdur Gölü şehre çok yakındır Uzunluğunun 34 km, yüzölçümünün 186 km2 ve en derin yerinin 110 metreyi bulmakta olduğu dikkate alınırsa, ileride ufak tonajlı bir vapurun da çalıştırılması düşünülebilir Böylece göl kenarında ya da yakınındaki köylerle kestirme yoldan bağlantı kurulmuş olacak; Göl kıyısı kumsallarının değerlendirilmesi yoluyla da Burdur’un ekonomik ve turistik cazibesi artırılmış olacaktır

Salda Gölü; Yeşilova ilçe merkezine 4 km uzaklıktadır Doğanbaba, Salda, Eşeler Dağları ve Kayadibi Köyü önünde oluşmuştur Tektonik yapılıdır 1193 metre yükseltisi olan göl, oldukça yuvarlak bir görünümdedir İçinde balık yaşayan, suyu tatlı, derin göllerden biridir 47 km2’lik bir alanı kaplar Çevresi ormanlıktır

Bitki Örtüsü; Burdur İli, arazi yönünden engebelidir İlde ormanlar daha çok dağlık alanlar ve dik yamaçlarda yer almaktadır Eşik kısımlarda ise, maki ve sert yapraklardan oluşan bir bitki örtüsü vardır

Burdur Ormanları; Özellikle Karaçam, katran, akçam, ardıç ve meşe ağaçlarından oluşmaktadır Bu ormanlardan başka ilin çeşitli yerlerinde kitre yetişmekte, bu yer fundalıklar halinde yayılmaktadır Burdur İlinde ve kenarlarında kavak ağaçları ile çeşitli meyve ağaçları yetiştiren bahçeler bulunur

İklimi; İl toprakları Akdeniz iklimi etkisinden uzakta kaldığından ve il topraklarının güneybatı yönünde mevcut yükseltiler nedeniyle kışlar soğuk, yazlar da sıcak geçer Yıllık yağışın büyük bir kısmı kış aylarında yağmur ve kar biçiminde olur

Yıllık yağış ortalaması 398-804 mm arasında değişir En yüksek sıcaklık 26C 30C, en düşük sıcaklık –16C -20C, yıllık ortalaması ise 11C 13C dolaylarındadır

Nüfusu; Burdur ili sürekli bir artış göstermekle birlikte, Türkiye genelinde oldukça yavaş bir büyüme gözlenmektedir İlin Nüfusu 1927’de yapılan ilk nüfus sayımında 83000 iken; 1980’de 235000’e, 1985 yılında ise 248000’e ulaşmış bulunmaktadır 1990 yılında yapılan sayıma göre ise 225215 olarak görülmektedir

Ülke geneliyle karşılaştırmalı olarak ilin nüfus yoğunluğuna bakıldığında; Burdur’un nüfus yoğunluğunun her zaman ülke ortalamasının altında kaldığı görülmektedir 1960’dan itibaren doğurganlık düzeyinin düşüklüğü ve çevre illere göçlerin sonucunda nüfus artış hızında önemli bir azalma görülmüştür

CAMİLER ve TÜRBELER

SELİMZADE CAMİSİ : Kentin doğusundadır Yapım tarihi bilinmemekle birlikte 1889’da yapılan türbeden daha eski olduğu sanılmaktadır Duvarlar moloz taştandır Alt sıradaki pencereler yuvarlak taş kemerlidir Yapının kuzeyinde ahşap direkler üzerinde son cemaat yeri bulunmaktadır İzlerden önceleri burada sundurmalı bir son cemaat yeri bulunduğu anlaşılmaktadır Minare tabanı taştandır Taş gövde 1914 depreminde yıkılınca yeniden ahşap olarak yapılmıştır

Caminin kuzeyindeki son cemaat yerine açılan taçkapı taştandır Dar ve yuvarlak kemerli, tek kanatlı ve dikdörtgen çerçeve içinde oluşu bu kapının önemli özelliğidir Kapı kemerinin yanlarındaki iki küçük rozet de yapıya gerçek bir görünüm kazandırmaktadır

TEPE CAMİSİ : Tepe mahallesindedir Mescitken sonradan camiye dönüştürülmüş bir karkas yapıdır Üstü oluklu çinkoyla örtülüdür Minaresi ve yazıtı yoktur

KAYIŞOĞLU CAMİSİ : Burdur’un en eski yerleşme yerlerinden Kuyu mahallesindedir Taş temel üstünde yükselen ahşap bir minaresi vardır Yapının 1872’de onarıldığı bilinmektedir Kapıdaki yazıtında Kınalızade Emin Bey adı geçmektedir

MUSTAFA HOCA CAMİSİ : “Kuyu Camisi” adıyla da anılmaktadır Çatısı kiremitle örtülüdür Caminin kubbemsi tavanının ortası süslemelidir Ahşap gövdeli minaresi saçla kaplanmıştır

HECİN CAMİSİ : Eski yazıtına göre 1875 yılında yapılmış, 1914 depreminde yıkılmış, 1930’da yeniden yapılmıştır Ahşap ve karkas caminin üstü oluklu çinko ile örtülüdür İlk yapımında ahşap olan minaresini, yıkıldıktan sonra 1900’de Hacı Hacer yeniletmiştir

SELİMOĞLU CAMİSİ : Yazıtına göre Arap Selimoğlu yaptırmıştır 1914 depreminde yıkılmış, Kahya oğlu Hacı Osman ve kardeşi Hacı Hüseyin’ce yeniden yaptırılmıştır Bağdadi karkas biçimli olan yapı, sıvalıdır Üstü oluklu çinko ile örtülüdür Minaresi, eski taş temeli üstüne, Kağıtçı Hacı Süleyman Efendi tarafından yeniden ahşap olarak yaptırılmıştır

GAZİ CAMİSİ : Gazi Caddesindedir 1914 depreminde yıkılmış, yeniden yaptırılmıştır Taş temel üstünde, ahşap karkasdır Kiremitle örtülüdür Minaresi yerli ustalarca kesme Burdur taşından yapılmıştır

ÇEŞMEDAMI CAMİSİ : Çeşmedamı mahallesindedir 1842 tarihli bir vakıfnamede camiden “Muallimhane” olarak söz edilmektedir 1914 yılında yıkılmayan birkaç yapıdan biridir Üstü kiremitle örtülüdür Minaresi, yazısı ve kadınlar bölümü yoktur

NURCAMİ : Eski Hıristiyan mahallesindedir 1953’de hayırseverlerce yaptırılmıştır İç duvarları betonarme, dış kaplamaysa kesme Burdur taşındandır Burdur’un tek kubbeli camisidir Minaresi yerli ustalarca ve Burdur taşından işlemeli biçimde yapılmıştır Özellikle tekniği açısından başarılıdır

TAŞCAMİ (TAŞDEMİR CAMİSİ) : Yenice mahallesindedir 1782’de Hacı Molla yaptırmıştır 1914’deki depremde yıkılmış, ahşap olarak yeniden yapılmıştır 1971 depreminden sonra onarılmıştır Yıkılan minaresi yeniden kesme taştan yapılmıştır

DİVANBABA CAMİSİ : Değirmenler mahallesindedir Yapım tarihi bilinmemektedir Ancak, minarenin yazıtında 1775’de Tilurizade Hacı Süleyman’ca yaptırıldığı belirtilmektedir 1971 depreminden sonra onarılmıştır

ŞEYH SİNAN CAMİSİ : Sinan mahallesindedir 1776’da Çelik Mehmet Paşa tarafından medreseyle birlikte yaptırılmıştır Burdur kesme taşından ince görünümlü minaresi 1914 depreminde yıkılmıştır

ULUCAMİ : Pazar mahallesindeki Pazar düzlüğünde, yüksek bir tepededir Vakıf kayıtlarına göre Hamit Oğlu Dündar Bey yaptırmıştır 1914 depreminde yıkılan minaresinin yazıtında 1300’de yaptırıldığı yazılıdır Çelik Mehmet Paşa 1749’da onartmıştır Depremden sonra 1919’da ahşap karkas olarak yapılmıştır

Doğu kuzey ve batısında üç kapısı vardır İçten yarım kubbelidir Kuzey kapısı yönündeki ikinci cemaat yerini, üç kubbe örtmektedir 1971 depreminde zarar görmüşse de Vakıflar İdaresince onartılmıştır

Ayrıca Tabak, Taş, Karasenir Saden (Aşağı Dilbaba), Manastır, Eskiyeni, Çakmakçı, Recep, Ağıl (Hacı Bayram), Kazancıoğlu camileri sayılabilir

Bunların yanında Nur, Bahçelievler, Kasaboğlu, Şirinevler, Kameriye, Marangozlar Sitesi, Yeni Pazar, Hilal ve Gölhisar’da Dengere camileri de yeni yapılan camilerdir

SELİMOĞLU TÜRBESİ : Selimoğlu Camisinin kuzeybatısındadır Minare tabanına bitişiktir Kesme taştan kare planlıdır Yazıtına göre 1889’da Hacı İsmail yaptırmıştır Kapısı yuvarlak kemerli olup, mekan küçük bir kubbeyle örtülmüştür

HIDIRLIK TÜRBESİ : Kesme taştan yaptırılmıştır XIV ya da XV yy’da yapılmış olan türbe, Hıdrellez (Hıdırlık) denen bahçeler arasındadır Kare planlı türbenin kapı eşiğinden yukarısı, sekizgen bir biçim alır Büyükçe bir bölümü toprağa gömülü ve yıkıktır Sekizgen bölüm daha yüksektir, pahlı silmeyi izleyen üçgen çatılı bir külahla örtülüdür Dış kenarlarında zeminin dolması ile tüm kenarlar aynı yükseklikte görünmektedir Zeminden dört taş sırası (Yaklaşık 150 cm) yüksekte olan kapıya duvarlardan konsol biçiminde dört basamak merdivenle çıkılmaktadır Kapı önünde küçük bir sahanlıkla kırık basamaklar vardır İki bölümlü yapının altı mezarlıktır Bölümler ahşap bir döşemeyle ayrılmaktadır Duvarlar kesme taş ve sıvasızdır Doğu yanındaki pencere içte üst üste iki kemerlidir Güney yüzde, nişler içinde üstü mukarnas dolgulu mihrap vardır Mekanın içten kubbeyle örtülü olduğu sanılmaktadır

ONACAK TÜRBESİ : Halen Yeşilova ilçesine bağlı Yeşilova’ya 31, Burdur’a 50 km uzaklıkta Erli Ovası’nda küçük bir köydür Köyün ismi olan “Onacak” kelimesi "Onmak"tan gelmektedir

RE: İl İl Türkiye (Tüm Şehirler) frmacil sayfa 2iki RE: İl İl Türkiye (Tüm Şehirler)




Alıntı Yaparak Cevapla

İl İl Türkiye (Tüm Şehirler)

Eski 10-14-2012   #12
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İl İl Türkiye (Tüm Şehirler)




AĞRI

Bir çok uygarlığın izlerini bünyesinde barındıran Ağrı, tarihi ve kültürel değerlerin yanısıra bozulmamış doğal kokusu, yüksek dağları, yayları ile ülkemiz turizmi içerisinde kendine iyi bir yer edinmiştir Dünyanın ikinci büyük dağı Ağrı Dağı, Nuh'un Gemisi, Selçuklu ve Osmanlı mimarisinin doğudaki abidesi, İshakpaşa Sarayı, Dünyanın alaska'dan sonra en büyük meteor çukuru, ile yüksek turizm potansiyeline sahip ilimizde 950 turistik belgeli olmak üzere 3000 yatak kapasitesi ile dünya turizmine ev sahipliği yapabilecek yapıya sahiptir

DAĞ TURİZMİ:

Nuh'un gemisinin bulunduğu iddia edilen Ağrı Dağı 5165 metre zirvesi ile Türkiye ve Dünyada en büyük dağ konumundadır Üstündeki eksik olmayan karı ile yabancı turistlerin ilgi odağı olmaya devam etmektedir Ağrı Dağında Dağcılık ve yürüyüş sporları için ideal bir yerdir 2000 yılında kısmen de olsa turizme açılan Ağrı Dağına yüzlerce yerli ve yabancı turist tırmanış gerçekleştirmiştir 2001 yılında yöremiz herkese kapısını açmış bir Ağrı Dağının hayaliyle yaşamaktadır Çünkü yabancı ülkelerden gelen taleplerin fazlalığı ülkemiz ve yöremiz turizmi açısından büyük önem arzetmektedir

Dağcılık sporu Ağrı Dağına çıkışlar için bürokratik engellerin kaldırılması gerekmektedir

KIŞ SPORLARI (KAYAK):

Her yılın altı ayı karlar altında bulunan Ağrı iline 30km uzaklıktaki Eleşkirt'e bağlı bulunan Güneykaya Kayak tesisleri, Ağrı Valiliği tarafından yaptırılarak hizmete açılmıştır Kayak turizmi için ideal bir yer olarak seçilen yer Doğuda Palandöken ile Sarıkamış kayak pistlerine alternatif olarak yapılmıştır

Yılın yarısından fazla karlar altında bu piste yerli ve yabancı turistleri çekmek için iyi bir tanıtıma ihtiyaç vardır

GÜNEYKAYA KAYAK TESİSLERİ

Güneykaya Kayak Tesisleri Ağrı'ya 36, Eleşkirt ilçesine 6km uzaklıkta olup, E 23 Karayolunun 500 metre yakınındadır Kayak için en uygun kar yapısına sahiptir Bu kayak pistine çığ ve sis olayı bulunmamaktadır Kasım ayının ortalarından mart sonuna kadar kayak yapılabilmektedir Slalom ve mukavemet için ayrı pistleri bulunmaktadır Bu kayak pistine genelde kar kalınlığı 150 metre bazen 2-250 metreye kadar çıkabiliyor Ayrıca kayakçılar ve turistler için zirvede restaurantı bulunmaktadır Çevre düzenlenmesi bulunmaktadır

KAYAK TESİSLERİNİN AKTİVİTELERİ

1- Otel 24 oda 44 yatak 4'ü suit : odalarda Tv Müzik yayını duş kabin 300 kişilik restoran Ayrıca otelin alt kısmında soyunma odaları, kondisyon salonu ve sauna mevcuttur

2- Günübirlikçiler için tesis bulunmaktadır

3- Telesiyeji son teknolojilerle donatılmış olan uzay tipidir 50 adet koltuğun 10 tanesi kapalıdır

TERMAL TURİZM:

Ağrı'ya bağlı Diyadin ilçesinin 5km doğusunda yer alan ve Murat Nehrinin kenarında bulunan, Yılanlı, Davut ve Köprü adıyla bilinen kaplıcalar bulunmaktadır Yaz kış her zaman kaplıcaların romatizma ve deri hastalıklarına iyi geldiği söylenmektedir Burayı bir çok yerli yabancı turist ziyaret etmektedir






Alıntı Yaparak Cevapla

İl İl Türkiye (Tüm Şehirler)

Eski 10-14-2012   #13
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İl İl Türkiye (Tüm Şehirler)




AKSARAY ÇEVRESİNİN COĞRAFİ DURUMU

Aksaray, kuzey ve güney Anadolu dağlarının birbirinden uzaklaştığı İç Anadolu bölümünün orta Kızılırmak kesimine girer Kuzey yarım kürede ekvatordan 37-38 paralelleri, doğu yarım kürede 33-35 meridyenleri arasında yer alır Doğuda Nevşehir, Güneydoğuda Niğde, Batısında Konya ve Kuzeyde Ankara ile Kuzeydoğuda Nevşehir ile çevrilidir 7722 km2 yüzölçümünde geniş bir alana sahiptir

Bölgede Hasandağı, Melendiz Dağları ve Ekecik Dağı gibi volkanik dağlar ile lavların meydana getirdiği platolar vardır Batıda ise Konya Ovasının büyük bir kesimi Aksaray sınırları içerisinde kalmaktadır Melendiz Dağlarından çıkarak Tuz Gölüne dökülen Uluırmak, geniş bir plato meydana getirmektedir İlin önemli dağları Hasandağı (3268), Küçük Hasandağı (3040m) ve Ekecik Dağı (2033b)dır Aksaray’ın deniz seviyesinden yüksekliği 980m dir

NÜFUSU

2000 Sayımına Göre:

İlçe Adı

Merkez Nüfus

Toplam Nüfus

Merkez

129949

236560

Ortaköy

26965

58873

Eskil

22125

28952

Sarıyahşi

7751

12120

Ağaçören

4983

15869

Gülağaç

4672

26874

Güzelyurt

3775

16836

200220

396084

JEOLOJİK YAPISI

İkinci zamanın uzun süren durgunluk dönemini takip eden üçüncü zaman, birçok orojenik, volkanik hareketlerin olduğu dünyanın fiziki ve biyolojik görünümünün bugüne süratle yaklaştığı zamandır Bu zamanda Alp-Himalaya sistemine giren genç dağlar oluşurken, Türkiye’de bu hareketlerden etkilenerek kuzeyde Karadeniz Dağları oluşmuş, İç Anadolu fazla etkilenmemiş ve sadece bazı kıvrımlar ve volkanik hareketler meydana gelmiştir

Aksaray, İç Anadolu Bölgesinin güney doğusunda, orta Kızılırmak platosunun devamını teşkil eden ve tersiyerde oluşmuş kalkerli volkan tüflerinin meydana getirdiği arazi ile Tuz gölü havzasının devamı olan ova üzerine kurulmuştur Güneyde ve doğuda tersiyerde oluşmuş volkanik arazi geniş yer tutar

Volkanik dağların en önemlileri Hasandağı ile Melendiz dağlarıdır İl merkezinin kuruluş alanı ise, orta Kızılırmak platosunun Tuz Gölü havzasından ayrıldığı fay basamağının güneyidir Bu fay basamağı Melendiz dağlarından gelen ve Tuz Gölüne ulaşan Uluırmağın biriktirdiği alüvyonlarla, doğusunu çevreleyen platolardan taşınan alüvyonların birikinti ovası üzerinde kurulur

BİTKİ ÖRTÜSÜ

Aksaray’ın iklimine bağlı olarak tabii bitki örtüsü, ilkbaharda yeşeren çayırlar, gelincik, papatya, keven ve diğer vs otlarla, yaprakları dikensi bir görünüme sahip, yarı kurakçıl bitkilerdir

Yazları sıcak ve kurak iklim yapısı hakim olduğundan ilkbaharda yeşeren otlar, sonbaharda kurur ve arazi bozkır yapısını alır Hasandağı ve Ekecik Dağları üzerinde meşe koruluklarına rastlanır Ayrıca bölgede palamut, alıç, kızılcık, kavak, söğüt, yabani armut ve meyve ağaçları yanında keven ve deve dikeni çok sık rastlanan bitki türleridir

SU KAYNAKLARI

Aksaray ve çevresinde iki tip su kaynağına rastlanır Kuzey ve doğu bölümünde çok sayıda fay ve vadi kaynakları yer alır Bunlar Hasandağının kuzeyindeki vadilerde, melendiz dağlarının batı yamaçları ile eteklerini teşkil eden bölgelerdedir Bu kırık kaynaklardan çıkan sular önce gölleri oluştururlar Göller birleşerek Uluırmağın kaynağını teşkil ederler Hasandağı çevresindeki kaynaklar genellikle vadi kaynaklarıdır

Tuz Gölü ve Konya Ovası bölümünde yer alan kaynaklar ise, daha çok artezyen kuyuları şeklindedir Obruk platosunun kuzeyindeki Eskil ve Yenikent Yöresinde ise büngüldek tipi kaynaklar birleşerek geniş bataklıklar oluştururlar

GÖLLER

Aksaray’da Türkiye’nin Büyük gölü olan Tuzgölü’nden (400 km) başka göl yoktur Göl çevresi bataklıklarla çevrili olup, bataklık dışında kalan arazi çoraklaşmıştır Gölün en derin yeri 1 metreyi geçmez Deniz seviyesinden yüksekliği 899 m dir

BAZI İLLER VE TURİSTİK YÖRELERİN AKSARAY’A UZAKLIĞI

NİĞDE - 121 km

NEVŞEHİR - 75 km

ANKARA - 225 km

KONYA - 148 km

İSTANBUL - 674 km

İZMİR - 688 km

ANTALYA - 465 km

IHLARA - 45 km

AKSARAY'DA ETKİNLİKLER

Aksaray-Ihlara Kültür ve Turizm Festivali (15-21 Temmuz)

22 Aksaray-Ihlara Kültür ve Turizm Festivali (9-11 Temmuz 2004 tarihlerinde kutlanmıştır) Yunus Emre'yi Anma Günleri (Eylül 1 Hafta)

Somuncu Baba'yı Anma Günü (Eylül 2 Hafta)

Kaynanalar Günü (15 Haziran)

Saratlı Kültür ve Sanat Etkinlikleri Festivali (29 Temmuz)

AKSARAY'IN KISA TARİHÇESİ

7000-6000 yıllarında Neolitik devirde Anadolu medeniyetinin ilk izlerini gördüğümüz Konya yakınlarındaki Çatalhüyükte Hasandağı’na dolayısıyla Aksaray’a ait vesikalara rastlanmaktadır

Burada Hasandağı’nın lav püskürttüğünü tasvir eden bir kazıntı resme rastlanmıştır Neolotik dönemde Aksaray ve çevresi iskan görmüştür Kalkolitik ve eski demir devirlerinde iskan olup olmadığı bilinmemekle birlikte çevre köylerde (Böget ve Koçaş) bu döneme ait seramiklere rastlanmaktadır

3000-2000 yıllarında Anadoluda Hatti kavmi yaşanmıştır Bu dönemde Asurlu tacirler burada ticaret yapmışlardır Aksaray’ın ilk ve orta tunç devirlerindeki durumunu Acemhüyük ören yerlerindeki yapılan arkeolojik kazılardan ve müze müdürlüğünün satın almış olduğu eski eserlerden öğrenmekteyiz

Bu dönemde Asurlu tüccarlar Mezopotamya’dan gelerek şehirlerin banliyölerinde ticaret merkezi kurmaya başlamışlardır Asurlu tüccarlar yazıyı biliyorlardı Pişirilmiş çamur üzerine yazılmış metinler, çamurun pekiştirilmesi suretiyle yapıştırılıyordu Hüyük, MÖ 3000’den itibaren iskan edilmiştir Acemhüyük’ün en parlak devirleri MÖ 2000 yılının ilk yarısına isabet etmektedir

Koloni döneminin sonlarına doğru, MÖ 1700 yıllarında Kafkaslardan gelen, küçük şehir devletleri kuran ve Anadolu’da, askeri bir devlet halinde bir kavmin varlığını görüyoruz Hint-Avrupalı olan bu kavmin Anadolu da siyasi iktidarı ele geçirerek kurduğu devlet, eski Hitit Devletidir Aksaray’da Hititlere ait eserler bulunmamakla beraber mağlup memleketler arasında Aksaray’ın adı geçmektedir

Orta Anadolu’da MÖ 13yy sonlarına kadar devam eden Hitit egemenliği MÖ 12 yy da batıdan (Trakya) gelen ve deniz kavimleri olarak bilinen kavimlerin en güçlüsüdür

Yanardağ küllerinin sıkışmasından oluşan tüf tabakalarının çok kolay kazılabilme özelliği nedeniyle bölgemize çok sayıda yer altı şehri ve dik yamaçlara kaya içinde yerleşme birimleri yapılmıştır 7 yy sonlarından itibaren Müslüman Arapların Anadolu üzerinden İstanbul’a yaptıkları sefer nedeni ile bölgeye sığınan Hıristiyanların sayısı çok artmış, Ihlara Gelveri ve Göreme gibi yerleşim birimleri oluşmuştur

Aksaray, 1142 tarihinde Selçuklular tarafından zapt edilmiş ve 1470 yıllarındaki Osmanlı hakimiyetine kadar İlhanlı, Danişmentli, Karamanoğulları egemenliğinde kalmıştır 1470 yıllarında Aksaray’ı ele geçiren İshak Paşa tarafından, Fatih Sultan Mehmet’in emri ile halkın bir bölümü İstanbul’a nakledilmiştir

SELÇUKLULAR DÖNEMİNDE AKSARAY

1142 yıllarında Selçuklu egemenliğine giren Aksaray’a giren II Kılınçaslan zamanında saraylar, medreseler, zaviyeler, kervansaraylar yaptırılmış, Azerbaycan ve başka yerlerden Müslüman halk, gazi, mücahit, alim, ticaret erbabı getirerek yerleştirilmiştir

Bu yıllarda Aksaray, bir Selçuklu askeri üssü durumundadır Kılınçaslanın babası Sultan Mesud, Danişmentlere karşı Aksaray’ı bir askeri üs olarak kullanmıştır Ve burada bazı tesisler yaptırmıştır II Kılınçaslan burada bir saray yaptırarak Arkhelais adını Aksaray’a çevirdi ve burası ikinci payitaht gibi idi II Kılınçaslan kendi adını taşıyan türbede ebedi uykusundadır Aksaray, Selçuklu ve Karamanoğlu dönemlerinden kalan eserler yönünden oldukça zengindir

OSMANLILAR DÖNEMİNDE AKSARAY

1470 yılında İshak Paşa tarafından ele geçirilen Aksaray Osmanlı hakimiyetine girmiştir İstanbul’un fethinden sonra boşalan şehrin iskanı için, Aksaray halkının büyük bir bölümü İstanbul’a nakledilmiştir Ve bu şehirde bir semte de Aksaray adı bu nedenle verilmiştir

Aksaray, Osmanlı sınırları içine alındıktan sonra Fatih adına yapılan ilk tahrirde Aksaray vilayeti olarak gösterilmiştir

Kanuni Sultan Süleyman zamanına kadar Aksaray, Karaman eyaletine bağlı bir kazadır Kanuni devrinde Konya’ya bağlı bir sancaktır Cumhuriyet dönemine kadar bu şekilde devam ede gelmiştir

CUMHURİYET DÖNEMİNDE AKSARAY

H 1336 M 1920 yılında Aksaray Vilayet olmuştur 1933 yılına kadar 13 yıl vilayetlik yaptıktan sonra vilayetliği lağvedilmiştir 2031933 tarihinde 2197 sayılı kanunun 3 maddesi ile Niğde’ye ilçe olarak bağlanmıştır

1989 yılının 15 Haziran gününe kadar 56 yıl kaza olarak kalmış olan Aksaray, bu tarihte eski hakkı iade edilmek suretiyle tekrar vilayet olmuştur

KÜLTÜR VE TURİZM FAALİYETLERİ OLGUSU İÇİNDE İL VE ÇEVRESİNİN YERİ

Geniş tarihi içerisinde Aksaray çeşitli medeniyetlere beşiklik yapmıştır Güzelyurt ve Ihlara Hristiyanlarca önemli dini merkezler durumundadır Bu kavimlerin hakimiyeti Friglerin Anadolu’yu istilaları ile son bulmuştur

1200-700 yıllarında Hititler devrinde Aksaray çok büyük önem kazandı Son yıllarda şehir merkezinde ve çevresinde yapılan kazılar MÖ 1100-1000 yılları ile 9 yy ait Hitit hiyeroglifi ile yazılmış kitabelerin bulunması bu durumu ispatlamaktadır

6 yy da Perslerin Frig devletini ortadan kaldırması ile tüm Anadolu Pers egemenliğine girmiştir Perslerin Yunanistana ilerlemeleri Grekopers kültürü adı verilen yeni bir uygarlık geliştirmiştir Bu durum MÖ 3 yy da Büyük İskender’in Persleri ortadan kaldırmasına dek devam eder

Büyük İskenderle başlayan ve MÖ 300 yıllarında sona eren döneme Helenistik dönem adı verilmektedir Büyük İskender’in ölümünden sonra bölge kumandanlar arasında paylaşılmıştır Aksaray’da Kapadokya Beyleğine bağlanmıştır Bu dönemde Aksaray’ın ismi Arkhelais olmuştur Roma İmparatorluğunun M S 395 de ikiye ayrılması ile Doğu Roma İmparatorluğu içinde kalan bölgemiz Doğu Romanın Bizans ismini almasından sonra (1071-1174) Bizans egemenliğinde kalmıştır

MS 1 yy da Havari St Paul ve müritleri tarafından Anadolu da yayılmaya başlayan Hristiyanlık, çok tanrılı Roma taraftarlarının büyük tepkisine neden olduğundan, ilk Hristiyanlar korunma açısından daha elverişli yerlere yerleşmeye başlamışlardır Ayrıca inzivaya çekilmek isteyen bir çok din adamı da bu bölgeye gelmiştir

Gerek Manastır Vadisi ve gerekse Ihlara Vadisi içerisinde bulunan kaya oyma yüzlerce manastır ve kilise, her yıl yüz binlerce yabancının ziyaret ettiği çok önemli turizm merkezlerimizdir

Jeolojik yapısı itibarı ile de bu yöremiz, bozulmamış tabii güzelliklere sahip, bir çok oyma yerleşim yeri ve yer altı şehrinin bulunduğu, kaplıcaların yer aldığı hem dini, hem doğal güzellikler ve hem de termal turizm açısından değer ifade etmektedir

Hasandağı avcılık, dağcılık ve kış sporları bakımından önem arz eder Ayrıca yayla olarak yöre halkının rağbet ettiği bir yerdir 1990 yılı içerisinde kış sporları Turizm merkezi olarak ilan edilmiştir

Selçuklu ve Karamanoğulları eserlerinin pek çok olduğu Aksaray, Han ve kervansarayları, Zinciriye Medresesi, Ulu Camii, Eğri Minaresi yanında Somuncubaba (Şeyh- Hamidüdini Aksarayi), Yunus Emre ve Tabduk Ermesi ile İslam aleminin ilgisini de üzerine çekmektedir Zinciriye Medresesi (Halen müze olarak kullanılmaktadır) ki müderris yetiştiren zamanın en büyük okullarından birisidir Somuncu Baba ve Hacı Bayram-ı Veli burada öğretmenlik yapmışlardır

Aksaray, tarihi, kültürel ve turizm açısından ele alındığında, Hristiyanlık öncesi, Hristiyanlık dönemi ve İslami döneme ait bir çok esere sahip, kolektif açık hava müzesi durumundadır Doğu-Batı, Güney-Kuzey ana yollarının bağlantı noktasında bulunması, Dünya’nın ve Türkiye’nin her yerine kolayca ulaşılmasından dolayı önemli bur turizm merkezi olma konumunu muhafaza etmektedir

TARİHSEL VE KÜLTÜREL ÇEVRE

Ihlara

Kuzey Anbar Kilise - 11 yy İkonoklast resimli

Eğritaş Kilisesi - 9 yy süslü

Kokar Kilise - Popüler ve arkaik süslü

Pürenliseki Kilise - 10 yy araik resimli

Karanlıkkale Kilise - 10 yy popüler sanat

Ağaçaltı Kilisesi - Pre-İkonaklast resimli

Sümbüllü Kilise - 10 yy sonuna ait resimli

Karabaca Kilisesi - 10 yy sonuna ait resimli

Belisırma

Yılanlı Kilise - 9 yy arkaik resimli

Alçak Kayaaltı Kilise - 10 yy resimli

Karagedik Kilise - 10 yy resimli

Bezirhan Kilisesi - 13 yy ait resimler

Kırkdamaltı Kilise - 13 yy ait resimler

Bahaeddin Kilise - 10 yy ait resimler

Direkli Kilise - 11 yy ait başı

Batkın kilise - İkonoklast resimli

Ala Kilise - 11 yy ait resimler

Yaprakhisar

Güvrecinlik (Davullu) Kilise - İkonaklast resimli

Çohum Kilise - 9 yy ve 11 yy resimler

Yazılı Kilise - 1024 yılına ait resimler

Alaygediği Kilise - 1023 yılına ait

Koyunağul Kilisesi - 11 yy ait

Panaga kilisesi - 10 yy ait

Selime

Kale Kilisesi - 10 yy

Doğanyuvası Kilisesi - 10 yy sonu

Selime Hatun Türbesi - Selçuklu Türbesi

İSLAM ESERLERİ

Aksaray-Konya yolunda AKHAN avlulu Kervansaray 13 yy

Aksaray’da Kılınçaslan Hanı avlusuz kervansaray

Aksaray’da Hacı Şükrüllah Hanı

Aksaray-Kayseri yolunda Hoca Mesud Kervansaray’ı (Ağzıkarahan) Avlulu kervansaray (1231-1239)

Aksaray-Kayseri yolunda Alayhan (1220-1225)

Aksaray-Kayseri yolunda Sünnetli Han (Avlusuz)

Aksaray-Kayseri yolunda Öresinhan avlusuz (1270)

Aksaray’da Kılıçarslan Türbesi (1264-1265)

Bekar (Nenezi) civarında Bekar Sultan Türbesi

HRİSTİYAN ESERLERİ

Mamasun’da Saint Michel Kilisesi, kayaya oyulmuş haç planlı 10 yy başına ait arkaik resimlerle süslü

Akhisar’ın 7 km kuzeydoğusundaki Çanlı Kilise 11 yy haç planlı, kayaya oyulmuş vaziyette

Akhisar’ın 7 km kuzeydoğusunda Manastır 10 yy ikinci yarısına ait resimlerle süslü dört adet, hepsi bir kayaya oyulmuş vaziyette, birisi haç planlı, birisi üç nefli, diğer ikisi birer nefli

Gelveri (Güzelyurt)’de Çömlekli Kilise Tek neflidir

Gelveri (Güzelyurt)’de Saint Gregori’de Nazianze Kilisesi Haç planlı, 6 yy ait

Karaören’in 3 km güneyinde Anatepesi Kilisesi, Tek nefli 5yy ait

Helvadere’de Kilise Köy (tahrip edilmiştir)

Yenipınar’ın 3 km kuzeydoğusunda Sargöl Kilisesi tek nefli 6 yy aittir

Viranşehir’in 1 km güneybatısında Yardıbaş Kilise haç planlı 5yy

Viranşehir’in 1 km batısında Süt Kilise haç planlı 5 yy

Viranşehir’de kilise (Hasandağı yakınında) haç planlı 5 yy

Viranşehir’in 3 km güneybatısında Bozboyun Kilise tek nefli 6 yy

Hasandağının tepesinde Tepe Kilise haç planlı 6 yy

Hasandağının yakınında çavdarlıkta 2 nefli kilise 6 yy

Hasandağı yakınında Dede sivride Çukurkent Kilisesi 6 yy haç planlı

Hasandağı yakınında Yenipınarda Kale Kilise haç planlı

Sivrihisar'da Sivri Kilise haç planlı

Akhisar'da şato (Bizans dönemi)

Viranşehir'de şato (Bizans dönemi)

Sivrihisar'da şato (Bizans dönemi)

Keçikalesin'de şato (Bizans dönemi)

ESKİ ROMA ESERLERİ

Viranşehir(NORA)’de mezar

Aksaray (Garsaura)da Greko-Romen kalıntıları

AKSARAY’DA BULUNAN TARİHİ ESERELER

Ulu Camii (15 yy)

Nakkaşlı Camii Minaresi (16 yy)

Alaadin Camii (1156) tahrip olmuştur

Zincirli Medrese (15 yy ortası)

İbrahim Bey Medresesi (15 yy ortası)

Sultanhanı (13 yy ikinci yarısı)

Kızıl (eğri) minare (1221)

Ulu Camide bulunan Minber (Hoca Anüştekin tarafından Sultan 1 Mesud zamanında yaptırılmıştır)

ULU CAMİİ (Karamanoğlu Camii)

Ulucamii Aksaray merkezinde yer almaktadır

Yığma bir tepe üzerinde bulunan caminin kitabesinde, 1408-1409 yıllarında Karamanoğlu Mehmet bey tarafından Mimar Mehmet Firuz Bey’e yaptırıldığı yazılır

Anadolu Selçuklu Beyliklerinin tipik süslemeleri ile bezenmiş batı portali ile iç mekana ve doğu kale duvarlarına girilen, diğer yanda sağlam payandalarla desteklenen cami, yatık dikdörtgen bir plana sahiptir

Mehmet Bey’in oğlu İbrahim bey zamanında 1482-1483’de büyük tamiratlar görmüştür Bugünkü minaresi 1925’te yapılmıştır

EĞRİ MİNARE (Kızıl Minare)

Eğri Minare Aksaray merkezinde yer almaktadır

Selçuklu dönemine ait olup, 1221-1236 yılları arasında yapıldığı sanılmaktadır Kırmızı tuğladan yapıldığı için Kızıl Minare olarak anılmaktadır

Dört köşe bir kaidenin üzerine oturtulan silindirik gövde, ince bir silme ile iki kısma bölünmüş, alt kısmı zikzak, üst kısmı mavi ve yeşil çini mozaiklerle kaplanmıştır Minare yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya olması nedeniyle 1973 yılında çelik halatlarla bağlanmıştır Yanındaki cami, sonradan yapılmıştır

ŞEYH HAMİD-İ VELİ (Somuncu Baba Türbesi)

Aksaray merkezi içinde kuzeydoğ tarafında II Kılıçarslan Tepesi eteğinde Ervah Kabristanlığı içinde bulunmaktadır

Şeyh Hamid-i Veli’ye ait türbe açık bir türbedir Mezarı burada bulunmaktadır Mezarı mermerden yapılmış olup, H 815- M 1412 yazısı Solda ikinci kubbenin olduğu kısmında demir kapıyla türbedar odasına girilir

Türbedar odasındaki iç kısmına geçildiğinde 15 X 15 m ebadında tek gözlü penceresi olan çilehane yeralmaktadır

Açık türbenin arka kısmında Şeyh Hamid-i Veli’nin itikafhanesi yer almaktadır Demir kapı açıldığında hafif meyilli dehliz görünümlü bir yer karşımıza çıkmaktadır Merdivenle inilen bu uzun koridordan arka duvarın kuzeyinde iki, doğusunda bir adet niş bulunmaktadır Kemer şeklinde üst kısım oluşturulmuştur

Bu dehliz koridorun önü kapatılmış arka kısmındaki 2X130 m Ebadındaki odaya 70X40 cm ebadında son derece küçük ve ancak diz çöküp eğilmek suretiyle girebilecek bir kapıdan girilmektedir Yapıda günümüze ulaşan iki tane mezar taşı vakfiyesi bulunmaktadır

IHLARA (Ihlara Vadisi)

Aksaray, Hristiyanlığın daha ilk yıllarında önemli bir din merkezi olmuştur Kayseri’li Basilus ve Nazianzos’lu Gregorius gibi mezhep kurucuları 4 yy da burada yetişmişlerdir Mısır ve Suriye sisteminden ayrı bir manastır hayatının kurallarını bunlar tespit etmişlerdir

Böylece Yunan ve Slav sistemi doğmuştur Mısır ve Suriyeli rahiplerin dünya ile olan ilişkilerini kesmelerine rağmen Basilus ve Gregorius’un rahipleri dünya ile olan ilişkilerini kesmiyorlardı Bu yeni anlayışın yeri Belisırma idi

Gregorius, teslis inancına yeni bir izah getirerek Hz İsa’nın tanrılığı tartışmasında İznik toplantısı görüşlerine kuvvet kazandıran fikirler ileri sürdü Böylece Hristiyanlık tarihinde öncü bir aziz oldu Gregorius’un yetiştiği kayalık bölge (Belisırma, Ihlara, Gelveri) Manastır ruhuna uygun, kayalara oyulan kiliseler topluluğu haline geldi

Arap akınlarına karşı, Hasandağındaki müdafaa kaleleri karşı koyunca bu kiliseler faal ibadet merkezi durumlarını devam ettirdiler

Ihlara vadisindeki kayalara oyulmuş bu freskli kiliseler, korunarak yeryüzünde eşine rastlanmayan bir tarih hazinesi olarak zamanımıza kadar gelmiştir

Hristiyanlığın ilk yıllarından itibaren kayaların rahatlıkla kazılmasıyla meydan getirilen bu freskli kiliseler ve iskan yerleri 14 km boyunca Ihlara’dan Selime’ye kadar devam eden “IHLARA VADİSİ” içerisinde yer alırlar

Kiliselerden sadece ikisinin tarihi tespit edilmiştir Direkli Kilise (976-1025), Saint Georges (1283-1295) yıllarına aittir

Sonuncusu çağının sanatının tipik bir örneğidir Bir Selçuk Sultanının elbisesini gösteren resim, Türk Hükümdarının himaye ve yardımı ile bu kilisenin yapıldığına belge teşkil etmektedir

X yy ortasında Bizansın Toroslar ve Klikya bölgelerini geri almasıyla Ihlara bölgesinde de yeni Kiliselerin yapıldığı görmekteyiz Bahaeddin Samanlığı Kilisesi, Sümbüllü Kilise ve Direkli Kilise resimleri bu yüzyılda işlenmiştir Ala Kilise, Akhisar’daki Çanlı Kilise ve Karagedik Kilisesi XI yy başlarındaki bizanrs sanatına örnek teşkil eder Eski kiliseler sonradan bazı Bizans tipi resimler de ilave edilmiştir Bu davranış, XI yy da Selçuk Türklerinin bölgeye gelmesiyle son bulur Fakat bölgedeki dini hayat devam eder Bölgenen kilise hayatı 1924’deki nüfus mübadelesiyle son bulur

SELİME - YAPRAKHİSAR

Aksaray’a 28 km mesafededir

Ihlara Vadisi’nin bitiminde kurulmuş bir kasabadır

Ihlara, Yaprakhisar, Belisırma ve Güzelyurtta olduğ gibi burada da kayadan oyma kiliseler vardır En önemli kilise Selime Katedrali olarak bilinmektedir Katedral kayalara oyulmuş, yüksekçe bir yerdedir İçinde iki sıra halinde sütunlar sırası vardır Bu sütunlar Katedrali üç sahana ayırmıştır

Vadinin diğer kısımlarında görülmeyen “Peri Bacalarını” Selime kasabasında görmek mümkündür

GÜZELYURT

KİLİSE CAMİİ(Aziz Gegorius Kilisesi)

Güzelyurt ilçe merkezindeki Hristiyanlık dönemi eserlerinden olup, Ortodoks alemi için büyük önem taşımaktadır MS 385 yılında kapalı Yunan haçı planında inşa edilmiştir

Daha sonra çeşitli ilave ve tamiratlarla değişikliğe uğrayan kilisenin, çan kulesi minare haline getirilerek camiye çevrilmiştir Ayrıca bahçesinde ayazma bulunmaktadır

AZİZ ANARGİROS KİLİSESİ (Bucak Kilise)

Güzelyurt ilçe merkezindedir Kapalı Yunan haçı planında olan kilise, kubbeleri ve kolonları dahil olmak üzere tümü kayaya oyularak yapılmıştır Narteks ve ön cephe daha sonra kapatılmıştır

Kilise, son olarak 1884 yılında tamir görmüştür Kubbesindeki 1887 tarihinden fresklerin onarımında 3 yıl sonra yapıldığı anlaşılır Günümüzde vatikan’dan buraya gelip hacı olanlar vardır

Aziz Anargiros’un yortu günü olan 1 Kasım günleri kilisede hastalar büyük bir tören düzenleyerek sabahlara kadar dua etmektedirler

Güzelyurt ilçe merkezi ve manastır vadisinde üç adet açık yer altı şehri vardır

SULTANHANI

Aksaray’ın 42 km batısında, Sultanhanı kasabasında bulunan Kervansaray 1229 da I Alaaddin Keykubat tarafından yaptırılmıştır

1278 de Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından genişletilmiştir Dıştan yazlık ve kışlık bölümlerinin boyu 11690 m‘ dir Yazlık kısmının eni ise 4935 m Boyu 6175 mdir Kışlık kısmının eni ise 3290 m Boyu 5515 m ‘dır Yazlık ve kışlık kısmının toplamı 4866 m’ y bulmaktadır

Yazlık kısmının geometrik şekillerle süslenmiş muhteşem bir portali vardır Han içinde bulunan tüm yapı özellikleri itibariyle Sivas’taki Gök Medreseye benzemektedir Sivri kemerin hemen altında “Elminnetül Lillah” yani “Kudret Allahın’ dır” duası yazılıdır

Kervansarayın ilk kitabesinde mukarnaslı dış portal nişini çeviren süs kemerinin iki tarafında altıgen madalyonlar içinde sağda ve solda yer almaktadır Uzun bir dehlizden geçtikten sonra avluya varılır Burada arabalara mahsus revak şeklinde yerler, sol tarafında ise kemerli ve yolculara mahsus odalar, salonlar, iki hamam ve ambarlar vardır

Avlunun ortasında Sasani ateşgedelerinde olduğu gibi dört kemer üzerine dayanmış bir mescit bulunmaktadır Bu mescit Selçuklu süsleme sanatını en güzel örneğini sergilemektedir Yazlık kısmın sonunda, batı duvarında tezyinat bakımından giriş portalinden geri kalmayan bir portali vardır Bununda dış portalde olduğu gibi sağında solunda birer niş bulunmaktadır Kitabe kemer ve nişlerin üzerindedir

Basık kemerli bir kapıdan girilince kışlık kısma geçilir Üstü tonozla örtülü bu kısımı kare kasetli dört kısa, sekizer ayak dizisi, beş sahana ayırmaktadır Ortadaki sahan diğerlerinden daha büyük ve geniştir Tam ortadaki yerin yukarısı pandantiflerle sekiz kenarlı kasnağa oturan bir kubbe ile örtülmüştür İçeriyi kubbe f eneri ile duvarının sağına ve soluna dörder, dip deki duvarda ise, üç olmak üzere yukarılara açılmış mazgal biçiminde iki pencere aydınlatmaktadır Bunlardan başka ışık ve hava alacak yeri yoktur

Çok sağlam durumda iç portal, dah kuvvetli rölyefler halinde geometrik yıldız geçmeler ve rozetlerle işlenmiştir Karatayhanın iç portali bunu örnek alarak aynen tekrarlanmıştırBu iki portalin Alaaddin Keykubat zamanında, hol kısımlarıyla birlikte tamamlandığına bir işarettirMukarnaslı tromplar üzerine oturan kubbe, süslemeleriyle holdeki sade taş minareyi canlandırır Kubbenin külahı yıkılmıştır

DİĞER TARİHİ MEKANLAR

Zinciriye Medresesi (AKSARAY MÜZESİ)

Paşa Hamamı (MERKEZ)

Nora - Viranşehir (HELVADERE)

Acemhüyük (YEŞİLOVA)

Aşıklıhüyük (KIZILKAYA)

Darphane (MERKEZ)

Öresinhan (AĞZIKARAHAN'A 6 km)

Alayhan (ALAYHAN)

Ağzıkarahan - Hoca Mesud Hanı (AĞZIKARAHAN)

Yunus Emre Türbesi (SARIKARAMAN)






Alıntı Yaparak Cevapla

İl İl Türkiye (Tüm Şehirler)

Eski 10-14-2012   #14
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İl İl Türkiye (Tüm Şehirler)




GÜNEYDOĞU'DA 4 GÜN 4 GECE

Güneydoğu Anadolu Bölgesi doğal ve tarihi güzellikleri, birçok dini, dili ve medeniyeti kaynaştıran kültürel zenginliği ile son yıllarda yerli-yabancı binlerce turistin akımına uğruyor

İşte Güneydoğu’nun incisi; Diyarbakır, Mardin, Şanlıurfa ve Gaziantep hakkında merak ettikleriniz: gezilecek görülecek yerler, eşsiz yöresel lezzetler

DOĞU’NUN PARİS’İ DİYARBAKIR </B>

GAP turunun ilk ayağı olan Diyarbakır sadece bir surlar kenti değil Kentte aynı zamanda görülmeye değer yüzlerce yıllık tarihe sahip kiliseler, camiler, kervansaraylar ve hamamlar da var

Dicle ırmağının kıyısında bulunan Diyarbakır; Asurlulardan Hititlere, Makedonyalılardan Bizanslılara, Selçuklulardan Abbasilere kadar birçok medeniyete evsahipliği yapmış

Diyarbakır’ın Asurlular döneminde Amidi olan ismi daha sonra Amit olur Kent Arap akınlarıyla birlikte Bekir Bin Vail ve kabilesinin bölgeye yerleştirilmesinden sonra Diyarbekir adını alır Mustafa Kemal Atatürk’ün 1937 yılındaki bir konuşmasında kentin ismini Diyarbakır diye telaffuz etmesinden sonra, aynı yıl bakanlar kurulu kararıyla kentin adı resmen Diyarbakır olarak değiştirilir Diyarbakır surları iç kale ve dış kale olmak üzere iki bölümden oluşuyor Surların iç kısmı eski Diyarbakır’ı oluşturuyor Eski Diyarbakır’ın en görkemli yapılarının başında kuşkusuz Ulu Cami geliyor Kilise olarak inşa edilen yapı Selçuklular döneminde camiye dönüştürülmüş Eski adı ise Martoma Kliisesi Meryemana Kilisesi de görülmesi gereken tarihi binalar arasında bulunuyor

Diyarbakır’ın üzerine kurulduğu bölgenin tarih boyunca en büyük sıkıntılarından biri de sıcak ve kurak iklimi olmuş Bu nedenle, bir dönem kenti daha da sıcak yaptığı gerekçesiyle surların yıkılması bile düşünülmüş İklim Diyarbakır’dan göçlere de neden olmuş

EVLER BAZALT TAŞINDAN

Yazları çok sıcak geçen Diyarbakır’ın kışları ise bir hayli soğuk Geleneksel Diyarbakır evleri de iklimin bu özelliği düşünülerek inşa edilmiş Binalarda Karacadağ’dan çıkarılan bazalt taşları kullanılmış Bu taşlar yazın serin kışın ise sıcak kalmayı sağlıyor

Cahit Sıtkı Tarancı’nın evi

Geleneksel Diyarbakır mimarisinin en güzel örneklerden biri çağdaş Türk edebiyatının önemli isimlerinden Cahit Sıtkı Tarancı’nın yaşadığı ev 35 yaş şiiriyle üne kavuşan edebiyatçının yaşadığı ev, müze olarak sergileniyor Müzede, el yazıları, fotoğraflar, kişisel eşyalar ve hakkında yazılmış kitaplar bulunuyor

Abdülhamid’e karşı gizli örgüt çalışmalarına katıldığı için hapsedilerek, Diyarbakır’a sürgüne gönderilen Ziya Gökalp’in yaşadığı ev de müze olarak sergileniyor

Kentin Mardin kapısında ise tarihi Dicle köprüsünün diğer adıyla 10 Gözlü köprünün görülebileceği Gazi Köşkü bulunuyor Mustafa Kemal’in kente gelişinde kaldığı ve Hatay sorunun tartışıldığı köşk de müze haline getirilmiş, bahçesi de şimdilerde mesire yeri olarak kullanılıyor Doğu’nun Paris’i bir dönem yaşanan terör olayları nedeniyle kaybettiği hareketi son yıllarda yeniden kazanmaya başladı

Kentte, Doğu mutfağının geleneksel lezzetlerini de tatmak mümkün Özellikle kaburga dolması ve patlıcanlı meftunesi meşhur Diyarbakır karpuzlarıyla da iddialı Kent devasa boyutlardaki lezzetli karpuzlarıyla Temmuz ayında bir de festivale ev sahipliği yapıyor

MÜZEKENT MARDİN

GAP turunda ikinci durak Diyarbakır’dan 90 kilometre uzaklıktaki Mardin Tarihi MÖ 4500 yıllarına dayanan kentte Hititler, Medler, Persler, Romalılar, Araplar, Türkmenler, Artuklular ve daha nice medeniyet yaşamış

Mardin Müzesi'nde bölgede yaşayan medeniyetlere ait paralar ve eşyayar sergileniyor

Mardin Müzesi

Mardin eski adıyla Erdoba, geleneksel Mardin evleri, dar sokakları ile adeta bir açık hava müzesi durumunda Mardin, Venedik’ten sonra mimari dokusu bozulmamış ikinci şehir konumunda bulunuyor Kent, Mardin Kalesi, tarihi evleri, kiliseleri, camileri ve medreseleri ile turizm açısından bir cazibe merkezi

Kentin en eski camisi Ulu cami Artuklular döneminde inşa edilmiş Şehidiye Cami de çift merdivenli helezonik minaresi ile diğerlerinden ayrılıyor Mardin kent merkezinde Latifiye Cami, Kadiriye Medresesi, Zinciriye Medresesi ve Kırklar Kilisesi de mutlak görülmesi gereken yapılar arasında

GECE VAKTİ GERDANLIK

Kent geceleyin de görülmeye değer Mardin ışıkları geceleyin bir gerdanlık biçimini alıyor Şehir ışıklarını görebileceğiniz Erdoba Konakları’nda elmalı nargile ve mırra keyfi yapabilirsiniz Mardinli gençlerin geceleri tercih ettiği bir başka mekan Cafe Ms Donald Mekanda yöresel Türkçe ve Kürtçe canlı müzik yapılıyor

Mardin, Hıristiyanlar ile Müslümanların son derece hoşgörü içinde kaynaştığı bir kent olması bakımından da örnek gösteriliyor Bu nedenle Mardin, inanç turizm açısından önemli bir yere sahip

Tarihte Hıristiyanlığın yasak olduğu dönemlerde, ibadetler için mağaralar kullanılmış Şu anda ise bölgede çok sayıda kilise ve manastır bulunuyor Bunun en önemli örneği de Mardin’in 3 kilometre doğusunda bulunan Deyrulzafaran Manastırı Deyrulzafaran tarihte bir dönem dünya Süryanilerinin patriklik merkezi olmuş Deyrulzafaran Manastırı mimarisiyle bölgedeki diğer manastırlara örnek teşkil ediyor

Deyrulzafaran’dan sonra mimari açıdan ikinci önemli manastır ise Mardin’in Midyat ilçesinde bulunan Deyrul Umar Morgabriel Manastırı adıyla da bilinen Deyrul Umar MS 493’te kurulmuş

Mardin telkari sanatı ile de ün yapmış Mardin merkezi ve Midyat’ta telkari sanatının örneklerini uygun fiyatlara bulmak mümkün

HASANKEYF ZEUGMA OLMASIN

Midyat yakınlarında mutlaka görülmesi gereken bir başka yer de Batman’a bağlı Hasankeyf antik kenti Ilısu barajının suları altında kalma tehlikesiyle karşı karşıya olan Hasankeyf, Ortaçağ sonlarına kadar Mezopotamya ile Anadolu’nun kesişim noktasında ticaretin merkezi olmuş

Hasankeyf Kalesi’nde Ulu Cami, Büyük ve Küçük Saraylar görülebilir Kale’nin üzerinde akrep ve yılan figürleri bulunan kapısının tarihi 1416 yılına dayanıyor Kale’de binlerce mağara bulunuyor Mağaralar kışın sıcak yazın serin olmaları bakımından tarih boyunca insanlara sığınak olmuş Bölgedeki mağaralardan bazılarında şu anda da yaşayanlar var

Kale, Dicle üzerindeki taş köprü ve evler görmek açısından harika bir manzaraya sahip Hasankeyf’i gezerken bir mola vermek için Dicle’nin kıyısındaki çardak restoranlara da gidilebilir

Mardin yemeklerine gelince; içli köfte ve sembusek denilen kapalı lahmacunu meşhur Ayrıca şeker leblebisi, fıstıklı pestili ve badem şekerini her yerde bulamazsınız

PEYGAMBERLER ŞEHRİ ŞANLIURFA

GAP turunun üçüncü ayağı Şanlıurfa Şanlıurfa’nın eski adı Edessa Tarihi MÖ 8000 yıllarına dayanıyor Şanlıurfa’ya peygamberler şehri de deniyor Şanlıurfa’nın simgesi ise Balıklı Göl

Balıklı Göl’ün hikayesi

Dönemin Babil hükümdarı -hükümdarlara Nemrut deniliyor- rüyasında çok parlak bir yıldız görür Rüyadan çok etkilenen Nemrut, rüyasını yardımcılarına yorumlatır Yardımcıları, o yıl dünyaya gelecek bir erkek çocuğunun Nemrut’un hükümdarlığını elinden alacağını söyler

Bunun üzerine Nemrut, o yıl doğan bütün erkek çocuklarının öldürülmesi talimatını verir Hz İbrahim’in babası Nemrut’un bu talimatından haberdar olduğundan karısını doğum yapması için surların dışında bir mağaraya götürür

Annesi Hz İbrahim’i mağarada bırakarak surlara döner, geri geldiğinde dişi bir ceylanı oğlunu emzirirken bulur Hz İbrahim 10 yaşında baba evine getirilir

Daha sonra putları korumakla görevlendirilir ancak Hz İbrahim putlara karşı mücadele başlatır Bunun üzerine Nemrut, Hz İbrahim için ölüm talimatı verir Hz İbrahim bugünkü kalenin bulunduğu tepeden mancınıkla ateşe atılır Ateş suya,odunlar balığa dönüşür

Balıklı gölün yanındaki Ayn Zeliha gölünde sandal sefası yapabilirsiniz

Hz İbrahim’in yaşadığı mağaranın içindeki suyun birçok hastalığı iyileştirdiğine inanılıyor

GÜMRÜKHAN ÇARŞISI VE SIRA GECELERİ

Urfa’nın Gümrükhan Çarşısı mutlaka görülmesi gereken yerlerden Yöresel kıyafetin ayrılmaz parçası puşiyi bu çarşıdan ucuza alabilirsiniz

Çarşıda ipekli dokuma kumaşlar da bulmak mümkün Çarşının terzileri usta dikişleriyle ün salmış Şanlıurfa’da mutlaka yapılması gerekenler listesinde sıra gecesi de yer alıyor Sıra gecelerinde türküler eşliğinde yöresel yemekler ikram ediliyor Menüde, Urfa’nın meşhur isot biberiyle yapılmış çiğ köfte, lahmacun, bostana, içli köfte ve Urfa kebabı yer alıyor Tatlı olarak da künefe ile yufka, ceviz ve şerbetle hazırlanan şıllık tatlısı sunuluyor Sıra gecelerinde alkollü içki ikramı ise yapılmıyor

HARRAN HAYAT BULUYOR

GAP gezisi çerçevesinde Şanlıurfa’nın yaklaşık 50 kilometre güneydoğusunda bulunan Harran, çok önemli bir durak Projeyle Harran Ovası tarihteki o çok verimli günlerine döndürülmeye çalışılıyor Ova’nın 1995 yılında Fırat’ın suyuyla buluşmasıyla bölgeye zenginlik geldi

İbni Sina’da Farabi’ye birçok önemli ismin öğrenim gördüğü dünyanın ilk üniversitesi de Harran’da kurulmuş Moğollar döneminde yıkılan üniversiteden geriye kalanları Harran gezisinde görebilirsiniz

Harran’ın simgesi ise hiç kuşku yok ki konik kubbeli evler Halk arasında “kümbet evler” denen bu yapılar; gül yağı, yumurta akı, saman ve pişmiş topraktan yapılıyor Kümbet evlerde halen yaşayanlar var

SADIK KELAYNAK KUŞLARI

Şanlıurfa’nın Birecik ilçesinde ise kelaynak kuşlarının görülebileceği bir milli park bulunuyor Dünyada sadece Birecik’te bulunan kelaynaklar, Mısır’dan Nil nehri kıyılarından Fırat nehri kıyılarına göç etmiş Çeşitli böcek ve sürüngenlerle beslenen bu kuşların, zehirli tarım ilaçları nedeniyle 1970’lerde nesli tükenmeye yüz tutmuş Ömürleri 25-30 yıl olan kelaynak kuşları tek eşliler Eşi ölen kelaynak kuşu başka bir kuşla kesinlikle çiftleşmiyor Erkek kuşlar da kuluçkaya yatıyor Dünyada ortalama 250 adet kelaynak kuşu bulunuyor

ZEUGMA SULAR ALTINDA

GAP bölgesinin önemli noktalarından biri de Fırat nehri kıyısındaki Zeugma diğer

adıyla Belkıs antik kentiTarihte, Romalı lejyonerlerin konakladığı, Doğu ve Batı medeniyetleri arasında ticaretin el değiştirdiği nokta olan Zeugma, Birecik Barajı’nın suları altına gömülmüş 1999 yılında başlatılan kazı çalışmaları ile Zeugma’nın eşsiz mozaikleri ve heykellerinin sadece yüzde 10’u kurtarılabilmiş Zeugma mozaikleri şu anda Gaziantep’te açılan Mozaik Müzesi’nde sergileniyor






Alıntı Yaparak Cevapla

İl İl Türkiye (Tüm Şehirler)

Eski 10-14-2012   #15
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İl İl Türkiye (Tüm Şehirler)




Iğdır

YÜZÖLÇÜMÜ: 3539 km²

NÜFUS: 142601 (1990)

İL TRAFİK NO: 76

İLÇELER: Iğdır (merkez), Aralık, Karakoyunlu, Tuzluca

İLGİ ÇEKİCİ YERLER: Selçuklu Kervansarayı, Sürmeli Kalesi

İl Kültür Müdürlüğü

Tel: (476) 227 70 44

Faks: (476) 227 69 63

Önemli Günler

Mahalli Kutlama Günleri:

Nevruz Bayramı

Iğdır

21 Mart

Muharremlik ayı

Iğdır

Muharrem Ayının 10 Günü

Yöredeki Şehitler ve Mezarlıkların Ziyareti

Iğdır

21 Mart

Kurtuluş Günleri:

Iğdır'ın Düşman İşgalinden Kurtuluşu

Iğdır

14 Kasım






Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.