Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Kitap Özetleri

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
hatıralarıermeni, konsolosu, mayevskinin, mezalimi, rus

Rus Konsolosu Mayevski'nin Hatıraları(Ermeni Mezalimi)

Eski 03-24-2007   #1
flipper
Varsayılan

Rus Konsolosu Mayevski'nin Hatıraları(Ermeni Mezalimi)



SUNUŞ
Sunduğumuz bu kitapla Türk tarihinin değişmez kuralını bir defa daha ortaya çıkartmış olmaktayız: Türk Milleti güçlü olduğu devirlerde nüfuzu altında bulunan tüm insanların ve toplulukların huzurlu ve emniyet içinde yaşayabildiği, zayıfladığı zamanlarda ise hiç de hak etmediği hadiselerle karşılaşabildiğidir Daha önce koruyup, hatta özel imtiyazlar tanıdığımız topluluklar ya kendi adlarına bir kimlik hırsıyla dünü unutuyor, ya da daha güçlü toplulukların maşası olabiliyor, sonuçta Türk’e karşı inkarcı bir hüviyete bürünebiliyorlar Bu Balkanlarda da böyle idi, Kafkaslarda da böyle oldu, Ortadoğuda da böyle oldu Elbette bu onların milli karakter zafiyeti ile ilgilidir ama bir yandanmilletlerin dostluk ve kardeşliğinden sıkça bahsedildiği günümüzde öte yandan her türlü intikam duygusuyla bitmez tükenmez düşmanlıkların birbiri ardı sıra sergilenmesi ülkemize karşı oynanan oyunların ne kadar vahim olduğunu açıkça göstermektedir Kim suçlu? Kim masum? Bunlar bilerek karıştırılıyor Hep, Batı’nın menfaati için Yunanlı, Ermeni hatta Arap bu amaçla kullanıldı Ölen Türk, eziyet gören Türk, suçlu yine Türk Bütün bunların, Türklüğünden dolayı başına geldiğini yeterince bilemeyen de Türk Tek çıkar yolu olan toparlanıp güçlenmesinin gayretini de gösteremeyen Türk Tarihe karşı kendimizi savunmamıza hiç ihtiyacımız yoktur Yabancı kaynaklar da bunu doğruluyor
Bir asır öncesi Erzurum ve Van’da görev yapan Rus Başkonsolosu Mayevski’nin hatıralarını Neriman Hasanaliyev kaleme aldı Dr Enver Uzun Türkiye Türkçesine çevirdi Kendisine teşekkürlerimi sunarım Tarihinde soykırım lekesi olmayan bir millet oluşumuzun yabancı bir diplomat tarafından kendi tespitleriyle dile getirilişi günümüzde oldukça kıymetlidir
Saygılarımla
Prof Dr Mithat Kerim Arslan
***
ÖNSÖZ
Büyük Ermenistan yaratmak düşüncesindeki Ermeni çeteleri kaba kuvvet ve bin bir hile ile Azerbaycan’ın bir kısmı olan Dağlık Karabağ’ı ve oraya uzak yakın binlerce kilometre karelik Azerbaycan toprağını işgal etmişlerdir Onlar gayelerine ulaşabilmek için iğrenç davranışlara el atmışlardır Ermenistan’da yaşamakta olan bütün Azerbaycanlıları Hankendi, Şuşa ve Hocalı şehirlerinde ve diğer birçok Azerbaycan şehrine ağır baskınlar yaparak evleri yakmış, şehir ve kasabaları darmadağın etmiş, bir çok insanı katletmişlerdir Bu gün meydana gelmiş olan olayların temelinde geçmişteki olaylar vardır Bu nedenle bu gün meydana gelmiş olan olaylara dikkatle bakmamız gerekmektedir Bu vaziyet dünyada itibar kazanmış halkımız için gerekli ve zaruri bir durumdur Bu nedenle Neriman Hasanaliyev’in “Rusya’nın Van ve Erzurum’daki Baş Konsolosu Mayevski’nin Hatıraları“ Ermeni yalanlarına cevap vermesi bakımından çok büyük bir önem taşımaktadır Bu hatıralarda XX asrın başlarında Türkiye’nin Kuzey doğu vilayetlerinde meydana gelen olaylar anlatılmıştır Bu Ermeni teşkilatlarının Türkiye’nin arazi bütünlüğünü tehdit ettikleri, Türk halkına karşı amansız bir terör yaptıkları bir devirdi Hele 1887 yılında bir Kürt-Ermeni milliyetçisi olanlarca Cenevre’de Hınçak (Çan sesi) adlı bir parti oluşturarak esasen Türkiye toprakları üzerinde Ermenistan devleti yaratmak gayesini gütmüşlerdir Onlar böylece kendilerinin zararlı milletçi ideallerini yaymakla meşgul oluyorlardı 1890 yılında Tiflis’te Taşnaktsutyun (İttifak) adlı katı burjuva milletçisi bir parti oluşturuldu Taşnaktsutyun Türkiye ve Rusya Ermenilerinin “Büyük Ermenistan“ yaratılması gibi sersem idealleri ilerisürmüştüler
Taşnaktsutyun Ermeni halkı arasında Ermeni milliyetçiliğini ateşli bir hale getirmeye, başka milletlerde Türklere karşı düşmancılık hissi uyandırmaya çalışıyordu Ermeni milliyetçileri 1894-1895-1896 yılarında Türkiye’nin Sason ve diğer illerinde fitnekâr davranışlar sergilediler Mayevski’nin hatıralarından meydana gelmiş olan milli kırgınların yaratıcısı Ermeni milletçileri ve Rusya’dan gitmiş olan Ermenilerin olduğu anlaşılmaktadır
O zamanlar Ermeni liderleri hatta çeteci Andronik de Büyük Ermenistan hülyasının ideologluğuna ve siyasetçiliğine soyun-muşlardır Andronik uydurulmuş Bulgaristan yalanına Kürdistan ve Ermenistan hülyasını da dahil etmek istiyordu Güya Bulgaristan meselesinin ortaya çıkması sonucunda “ Büyük Ermenistan “ ya da Kürdistan “ meydana getirmenin çok büyük bir zaruret olduğunu da uydurdular Böylece Avrupa devletlerinin her iki meseleyi birlikte görüşmeleri gayesini gütmüşlerdir Ancak bu yalanların Avrupalılarca anlaşılması üzerine Sason meselesi ortadan kalktı
Katı bir Taşnak olan Andronik, halkının başına pek çok bela-lar getirdi Onun hiyanetkarlığı sonucunda Türkiye Ermenileri Türkiye’yi terk etmek zorunda kaldılar Birinci dünya savaşının kızıştığı yıllarda Andronik yeniden Tiflis’e döndüTürkiye’ye karşı savaşmak niyetinde olduğunu bildirdi O zaman da Ruslara Türkler ile savaşacak bunun gibi bir çeteci lazımdı Onun bu isteği Rus generallerin çok hoşuna gitmişti Türkiye sınırlarından savaş için Ermeni gönüllülerden ibaret Rusların hazırladığı dört guruptan birisini Androniğin başkanlığına verdiler Ermeni gönüllüleri Rus askerleriyle birlikte omuz omuza Erzurum, Sarıkamış, Kars ve Van şehirlerinde çatışıyorlardı Çünkü Çar hükümeti Taşnak liderlerine “ Büyük Ermenistan “ ın yaratılacağına dair söz vermişti
Fakat bu savaşta Andronik mağlubiyete uğradı 1917 yılında Çar hükümeti devrilince savaş durdu General Baratov’un ordusu Rus-Türk cephesini terk etmek mecburiyetinde kaldı Andronik yanıp tutuştu Rus generali bulamayacağını anlayınca Rus-Türk cephesinde Rus cephanesini çalarak kendisi gibi döneklerle birlikte Türkiye sınırlarından kaçtı On beş bin askerle İran’ın Hoy Şehri’ni (Bu şehir Güney Azerbaycan’a aittir EU), Güney Azerbaycan’ın Çulfa Şehri’ni geçip, Nahçıvan’a saldırdı
1918 yılının haziran ayının öncesinde kendisi gibi çeteci ve hırsız Şaumyan Ekim inkılabı baş keseninden tebrik telgrafı alarak büyük bir moral ile günahsız sivil halkı kılıçtan geçirmeye başladı Aras Nehri’nin sol sahilindeki Yaycı Köyü’ne baskın yapan Andronik, hamile kadınların karnına kılıç saplayarak onları doğurttuğunu gözleriyle görmüş olanlar bundan dehşetle söz ederler Bizim halkımız çok yaman unutkan bir halkmış
Yaralı Türk çocukları Araz Nehri’nin sularını kanıyla boyamıştı Onları Aras’ın sularında boğmaktan zevk alan kan içen Andronik kendi askerlerini Cennab, Aza, Yaycı, Çamaldın, Ebregunis, Erezin, Çeşmebasar köylerinde yerleştirdi Evler, mescidler yakıldı, tahıl ambarları onlar tarafından talan edildi
Ahmet Tebrizi “Karabağ’ın Tarihi ve Ona senetler“ adlı ese-rinde belgelere esaslanarak şöyle diyor: “Andronik’in askerleri 1918 yılının Eylül ayının sonlarına doğru Zengezur’un Azerbaycanlı halkını katletmişler Halkın toplu bir şekilde öldürülmesi 1918 yılının Kasım ayına kadar devem ettirilmiştir Evsiz parksızkalan kaçkınlar Ermeni çetelerinin elinden ormanlara, bağlara gizlenmiş, muhtelif taraflara koşmuşlardır Kadın ve çocukların bir kısmı Aras Nehri’nde boğulmuştur
Taşnaktsutyun partisinin liderlerinden birisi olan Avetis Araromyan “Azerbaycan’daki Karabağ, Nahçıvan, Gürcüstan-daki Borçalı, Ahaltsih, Ahalkale topraklarını mahvetmek ve Türkiye’den Doğu Anadolu’yu Aralık denizine kadar ele geçirerek Büyük Ermenistan yaratacak (A Lalayan’ın “Aksi İnkılapcı Taşnaktsutyun ve 1941-1945 Yılları Dünya Muharebesi“ kitabından)
Andronik’in vuran eli ve pis işlerini yapanı Vaaram adındaki bir çetecinin ifade ettiklerinden bazı satırlara dikkat edelim: “ Bazen mermiye acırdım Onları savaştan sonra diri diri bir kuyuya doldurup, üzerlerine taş doldursam ne güzel davranış olurdu Ben böyle de yapardım Elime gecen sağlam ve hasta insanları, kadın ve çocukları bu şekilde öldürürdüm
O zaman ki, Taşnakların faaliyeti nasıl idiyse şimdiki yaşlılarının faaliyetleri de onlara benzemektedir Mayevski’nin Ermeni Kilisesine vermiş olduğu değer dikkat çekicidir O şöyle yazmaktadır: “Ermeni kilisesinin dini faaliyeti oldukça cüzidir Fakat bunun karşılığında her zaman milletçilik idealini hayata geçirmekten dolayı elinden gelen hiçbir şeyi esirgemez“ Mayevski bir başka ifadesinde de: “ Hakikat ona göre yoktur ki, Ermeni yazarları söz konusu gerçeklerden dikkatli bir şekilde kaçmaktadırlar
Onlar uydurma, akıl almaz, görülmemiş ve işitilmemiş gaddarlıklar uydurmaya çalışmışlardır Böylece de başkalarında Ermenilere karşı bir muhabbet, Türklere karşı bir nefret uyansın düşüncesinin hayata geçirilmesine amaçlıyorlardı
Nahçevan gazetesinin geçmiş sayılarında okuyucuların biri-sinin cevap mektuplarında Andronik’in Nahçevan arazisinde türettiği faciaların canlı şahidi olan Cebrail adlı kişinin yürek yarası ile yazmış olduğu makale her Türk vatandaşının kalbini sızlatır Bu geçip giden bir tarihtir Fakat bizim bedbahtlığımız bu tarihi unutmamız olmuştur Daha doğrusu bize unutturdular Bu unutkanlığımızdan da bu günkü facialarımız meydana geldi
Çok iyi hatırımdadır, 1966 yılında Erivan üniversitesinin rektörü konuşmalarının birisinde Nahçevan’ın Ermeni toprağı olduğunu söylemiş ve Ermeni vatandaşlarına bu toprağı geri almak için çağrıda bulunmuştu Samed Vurgun’un 60 yıl kutlamalarında Bakü Üniversitesinin öğretim görevlilerinden Prof Abbas Zamanov, Ermeni rektöre bu toprak iddiasını hatırlattığı için o zaman ki rehberlerimiz onu işinden ve partiden kovmuşlardı
1828 yılı işgalinden sonra günümüze kadar imparatorluk siyaseti her zaman başımıza getirilen musibetleri bize unutturmaya çalışmıştır Bunu da başarmıştır Fakat bir gerçeği üzerimize alalım ki, imparatorluğun unutturma siyaseti o kadar da kuvvetli değildi Çünkü unutkanlık bizim kendimizde vardı Bizim milletimizdeiyilikleri unutmamak ve kötülüklerin üzerinden bir çizgi çekmek anlayışı vardır Tüm bunlardan ibret alarak gelecekte aldanmamaya çalışalım

Ermeni zulmünden yüz yıldan beri
Taştan taşa değdi bu halkın başı
Unuttu çektiği musibetleri,
Niye uğurlandı onun yaddaşı!

Biz baştan aşağı rehmik, şefkatik
O, kin dağarcığı, o goreşendir
Biz evvel insanız, sonra milletik,
O, insan olmadan milletleşendir

Biliriz, tutulup o yaman derde,
Kalbinde her zaman kin azizleyir
Öyle unuturuk, dar dögelerde,
O, bizi vurmaya makam gözleyir

Bilmedik içini kemirir bu kin,
Sözü geçmeyende, yüzden halimdir
Unuttuk, nefretle mayalanmışın
Fikri- intikamdır, kasdi- zulümdür

Ben öz komşuma da gerçek olanı,
Çattıra bilmirem, hakkım kesilmiş,
Osa yalanıyla bütün dünyanı
Bizim üstümüze kaldırabilmiş

Biz boğup vicdanı, kahredip arı,
Şere yoldaş olup Hak’kı tanmarık
Heç vaht unutmarık yahşılıkları,
Amma pislikleri unutanlarık

Sulanıp her zaman komşunun bağı
Bizim arkımızdan, şefketimizden
Efsus! Becermişik bağışlamayı,
Aman dileyende düşman da bizden

Kuyruğu ezilir yumşarık biz
Deyirik, bir daha o calan değil
Amma unuturuk, unuturuk biz,
Kudret hastası sağılan değil

Bu meyanda Rusya’nın Van ve Erzurum’daki baş konsolosu Mayevski’nin hatıralarında- ki gözlemler günümüzde milletimiz için hava ve su gibi gereklidir Hepimizin gözü önünde ortaya konmuş olan cinayetlerin dünkü köklerini aynı şekilde açıp gösteren bu tür kitaplar gençlerimizin şuurunu şekillendirmede ihtiyaç duyacakları bir baş ucu kitabıdır Ayıl milletim! Yeter yitirdiklerimiz
Bahtiyar Vahapzade
***

RUSYA’NIN VAN VE ERZURUMDAKİ BAŞ KONSOLOSU MAYEVSKİ’NİN HATIRALARI
Ermeniler güçlü rakiplerinin, Yunanlıların olmadığı şehirlerde ahalinin esası ticaretle meşgul olan tabakasını teşkil ederler Ermeni sanayicileri ve sanatkârları da müstesna olarak şehirlerde yaşarlar Hem birinciler, hem de ikinciler sanatlarını daha iyi kullanmak maksadıyla değişik uygunluk yaratırlar
Şehir Ermenilerinin haysiyetinde, ihtimal ki, yalnız bu yakınlarda meydana gelen bazı belirgin özellikleri kayıt etmek gerekir Azıcık tahsil görmüş, hiç olmazsa ilkokul bitirmiş şehir Ermenisi, genellikle Ermeni milletinin siyasi önemi hakkında hadden artık yüksek fikre düşer: Onda açıkça görülebilecek kadarşöhret düşkünlüğü, hadsiz arsızlık görünüşü inancı meydana gelir ki, eğer halihazırdaki devirde Ermeniler büyük bir siyasi rol oynamıyorlarsa, bu yalnız ona göredir ki, onlar Türkiye’nin zulmü altındadır, lâkin gelecekte Ermeni milleti mutlak kendine gelecek ve kendi siyasetini yürütecektir
Daha sonra, şehir Ermenileri, özellikle gençlerin çoğu arasında her tür siyasetle meşgul olan, genellikle, bütün siyasetin inceliklerini güya anlamak suretiyle gururlanarak, kendilerini göze sokmaya çalışan heveskârları da dikkatten kaçırmak, görmemek olmaz
Anarşist, hırsız gurupları kimlerden ibaretti? Kendi vatanının çıkarlarını, kendi aile ocaklarını ve dini itikatlarını koruyan adamlardan mı? Asla yok! Çoğu kez bunlar baş teşvikçilerinin alevli nutukları bir sözle uzağı görmeyen, hatta kendi faaliyetleriyle Türkiye Ermenilerinin vaziyetini iyileştirmek değil, aksine, yalnız kötüleştirmeye hizmet ettikleri gibi sade bir gerçeği anlamayan yabancı adamlar idi
Türkiye Ermenilerinin mazlum vaziyetine dair şikâyetleri hiçbir şekilde şehir Ermenilerine mal etmek olmaz; onlar yeteri kadar bağımsızlığa, hürriyete, tehlikesizliğe ve iyi bir yaşantıya sahip olmuşlar Onların sosyal durumları her bakımdan iyi idi
Şehir dışındaki Ermeni yerleşim yerlerinin durumu biraz daha farklıdır Az önce kayıt ettiğimiz gibi onların asıl faaliyeti tarımcılık yapmaktan ibarettir Burada geçmiş zamanlardan, beri yerleşme olmuş, düzgün sulama sistemi sayesinde burada tahılcılık iyi gelir getirir ve güzel bir yaşantıyı temin eder Türkiye’deki Ermeni yaşayış alanları her zaman erzakla doldurulmuş olduğunu ve onların dolanması için gerekli olan maddi acıdan hiç olmazsa Rusya’nın ortasında yaşayan köylülerin yaşayışından daha iyi olduğunu cesaretle söyleyebiliriz Fakat burada şu gerçeği belirtmek gerekir ki, Asya Türkiyesinde Müslümanlar da dahil olmakla bütün köy halkı Kürtlerin azgın hırsızlığı, hayvanlarının götürülmesi vs sonucunda yeteri kadar muhafaza edilip, korunmamışlardır Fakat bu, Ermeni yaşayış alanlarının her zaman Kürt baskısı ve zulmü altında yaşadıkları anlamına da gelmez Hayat için gerçekten bu şekilde dayanılmaz bir durum olsaydı, Türkiye’nin Ermeni halkı hükmen müflisleşmeli, kırılmalı ve nihayet, belki de, tamamıyle kökü kesilmeliydi
Ülkede vatandaşlık hukuku gelişmemiş olduğuna göre bazı Ermeni yerleşim alanlarının Türk memurlarından değil, nüfuzlu Kürt beylerinden sorulurdu
1895-1896 yıllarında suni olarak Kürtler ile Ermeniler arasında düşmanlık yaratmak öyle bir vaziyet ortaya koymaktı ki, bu sırada iki halkın birlikte yaşamasını hiçbir şekilde temin etmek mümkün değildi Bu konuda ileride daha geniş bir şeklide söz edilecektir
Ermeni ruhanileri hakkında birkaç söz edeceğim Onların dini faaliyeti oldukça azdır; fakat buna mukabil onlar her zaman milletçilik ideallerini korumak konusunda ellerinden geleni esirge-meden göstermeye çalışırlar Şarkın diğer Hıristiyan halklarında olduğu gibi Ermenilerde milliyetçilik idealleri yüzyıllar boyunca birbirinden uzak, fakat sayısız–hesapsız manastırlarda keşişler “Allahkelâmlarının“ anlatılmasından ziyade Müslümanların milli vaziyetini müdafaa etmek için çalışırdılar Kilise okullarında bu sahada ruhaniler faaliyet gösterirdiler
Şark Hıristiyanları, genellikle, esas Hıristiyanlığın başlıca prensiplerini terk etmekten, iyiliksever anlayışlardan mahrumdular ve onlarda dinin yerini oldukça gelişmiş olan milletçilik hissi tutardı Kendilerini insan hukuklarının, kanunlarının koruyucusu olarak adlandırmak, şarkta az-çok nüfuz kazanmak, şeytan işçisi gibi çanından geçer göstermek ve onun hatırına çalışmak
Eğer Ermeniler gösterişli, sevdirici nutuklarının hipnozu altında yeniden inkılâp yoluna kadem koysalar ve yeniden 1895-1896 yıllarda yitirdikleri kadar insan hayatını ve halk servetini dağıtsalar, o zaman Fransa’nın gösterişli nutuklarını vicdan azaplarının belirtilerini bu şekilde hissetmezdiler
1895-1896 yıllarında Asya Türkiye’sinin bir çok vilayetlerinde meydana gelmiş karışıklığın nedenlerini hiç de her zaman burada halkın daha servetli, varlı sınıflar arasında olan Ermenilerin mazlum vaziyetinde aranmamalıdır
Ermenilerin inkılâbı hareketinin nedenleri aşağıdakilerdi:
1- Onların belli olan siyasi kimliği
2- Onlarda milletçilik, hürriyet, ideallerinin güçlü uyanışı
3- Batının maarifçi devletleri tarafından söz konusu ideallerin amansız istismarı
Her şeyi şahsen kendi açımdan söylememek için Konstan-tinopol’daki Fransız elçisi Gambon’un 1891 yılının öncesinde Ermeni meselesinin durumunu güzel tasvir eden hatta sonralar meydana gelebilecek olayları önceden söyleyen raporunun bir kısmını örnek veriyorum:
“ Londra’da Ermeniler iyi bir sığınak buldular: Gladstoy kabinesi bakışı Ermenileri topladı, onları guruplandırdı Kaide-kanun ve intizam öğretti ve kendi yardımını vaat etti O zaman hemen tebligat komitesi Londra’ya yerleşti ve burada başarılı telkinler yapıldı Ermeni halkı içerisinde oldukça sade bir şekilde iki ideali yürütmek gerekiyordu: Milletçilik ve hürriyet (“Armyanskie Dela, 1893-1897, GG “, 1893-1897 yıllar Ermeni İşleri, s 11,12)
Gambon tam olarak anlaşılır şekilde diyor ki, Ermeni komiteleri kasabada yaşayan Ermeni ahalisi arasında milletçilik, hürriyet ve muhtariyet ideallerini yürütmek görevini üzerine götürmüştür Türkiye Hükümeti Ermeni tebligatçılarının Türkiye’nin devlet esaslarını dağıtılmasına yöneltilmiş bu tür faaliyetine nasıl bir davranış göstermeliydi?
Son yıllar arzında Avrupa devletlerinin tenkidi ile defalarca o, yüzlerce siyasi tebligatını rahat bir şekilde ifa etmişti Onlar ise hürriyete kavuştukları anda yeniden eşkıya guruplarına dahil oldu-lar 1896 yılının Ağustos ayında Ermeni Taşnak komitelerinin bıraktığı intibahnamede on iki bentten ibaret program verilmiştir Burada matbuat hürriyeti de dahil olmakla, Ermenistan için gerek-li olan her şeytalep edilir ve intibahname bu sözler ile son bulur: “ Biliriz, bir öleceğiz! Fakat Ermeni milletinin iliğine kadar işle-miş inkılâp ruhu biz insan hukukları elde edene kadar ve sadece de sağ kalana kadar Sultan tahtını tehdit etmekten usanma-yacaktırSonunda şöyle bir imza var: Taşnaktsutyun ”Ermeni inkılapçıları federasyonunun merkezi Konstantinopol Komitesi
Balkan yarımadasından bir çok halk kahramanı bizce bilinmekte-dir Fakat Ermeni halk kahramanları hakkında bir şeyden söz edildi mi? Onların hürriyet mücadelesinin kahramanları nerededir? Onların bu tür bir kahramanları yoktur Çünkü bu mücadelelerde onlar her şeyden önce kendi halkının kurtarıcısı değil, sadece cellât rolünü oynamışlardır Ermeni eşkıya grupları sadece karışıklık yaratır, katliam yapar, sonradan da usta bir şekilde aradan çıkıp, gizlenirdiler Onlar geri çekildiklerinde ellerindeki silâhtan sadece kendilerini korumak için yararlanırlardı Silahsız Ermeni halkı ise kendi kardeşlerinin hünerlerine göre sonradan kendi servetiyle cevap verirler
Londra’da Ermeni meselesinin geleceği konusunda ihtimal ki, yalnızca genel bir tasavvur vardı Ermeni hareketinin bütün gidişinden, genel başarılara bağlı olarak ona başarılı bir yardım etmek, onu herkese ait kılmak arzusu vardı Her şeyden önce kargaşaların kendisi de uzun süre devam edecek, kanlı çatışmalar göz önüne getirmek gerekliydi, bunlara ne gibi bir hazırlık yapılırdı?
Ben artık kayıt etmişim ki,1890 yılının öncelerinde Asya Türkiyesi’nin Ermeni halkının az ya da çoklu bir şekilde toplandığı bütün alanlarda inkılâbçı cemiyetlerin Hınçak, Taşnak, ve Ermenistan cemiyetlerinin üyeleri peyda olmuştular ve bütün güçleriyle ideallerini tebliğ etmeye, halkı gelecekteki kanlı olaylara hazırlamaya çalışıyorlardı
Üniversitelerden ilk okullara kadar bütün Ermeni okulları Avrupa başkentlerinde ifrat derecesinde Ermeni propagandacılarının faaliyet alanına çevrilmişti Vatanperverlik, methiye ve mânileri, keskin satirik yazıları ve temsiller öğretmen muhitinden gençlerin ateşli kalplerine düşüyordu Onlar da Müslümanların menfur faaliyetlerine karşı gazap – kin ve nefret hissini hiç kimse tarafından bilinmeyen geleceğin fantastik illüzyonu ile tamamen alevlendiriyordu Böylece en kısa bir sürede (3-4 yıl) arzında onların meydana getirdiği illüzyonun müdafaası için kanlı fedakârlığa hazır olan kudurgan, inatkâr gençler ortaya çıkarıldı
Bu komitelerin programları yalnız isyan ve kan dökmek meselelerinde bir-birlerine uygun gelirdiler 1890 yılında Eylülünün sonunda Türkiye’nin sınırında Kağızman yakınlarında Kafkas polisi ve sınır askerlerinin nezaretinden gizlice sıyrılıp gecen 80-90 kişilik Ermeni gurubu Petersburg Üniversitesinin öğrencisi Serkis Kukunyan’ın başkanlığı altında toplanırlar Söz konusu gurubun bir kısmı Petersburg’da okuyan gençler arasından toplanmış kalanları ise Kafkas’ın güney sınırlarından gönüllüler gibi toplanmıştı Büyük bir ihtimal Gurubun başkanının da onun silâh arkadaşlarının da Türkiye hakkında onun devlet sınırının nasıl korunacağı, Kürtlerin kimliği hakkında ve genellikle sınır kasabasındaki yerlerin coğrafi konumu, böylece de sınırları geçtikten sonra düşebilecekleri durum hakkında hiçbir tasavvur yok imiş Görünüyor ki, bu tür bilgiler o kadar da önemli sayılmıyordu Onların hepsini sadece bir fikir – Türkiye’nin arazisinde mümkün olduğu kadar daha çok kan dökmekle hüner göstermek- maksadıyla kendi avucuna almıştı Ve bu düşünce onları cesaretlendirirdi
Fakat gurup göze batmadan toplanamadığı gibi, dağılamadı da Başkanları Kukunyan ile birlikte 43 Ermeni bir hayli çatışmadan sonra cüzi bir kayıp ile yakalandı Ve Kars hapishanesine gönderildi
1892 yılında onlar (komiteciler) İran’a kaçmak için çare arıyordular Bir süre sonra kaçış yollarının keşfine çıkıldı Adeta onlar Türkiye sınırına yakın bir şehirde toplanıyorlardı Zaman geçtikçe aralıklı şekilde bir takım evler yaptılar Ermeni çetecilerinin ayrı ayrı gurupları gecelerin karanlığından yararlanmak suretiyle Türkiye sınırlarına en yakın Ermeni köylerine varıyorlardı Onlar burada geçici olarak kendilerine sığınma imkanı buluyorlardı Sonra yine geceleri yollarına devam ederek tamamen Ermenilerin yaşadığı arazilere ulaşıyorlardı
Genellikle Ermeni çetecilerinin bütün el çabuklukları gibi söz konusu köylerin de akıbeti çok acıklı ve kederli olurdu Bu el çabukluklarından birincisi Van’daki İngiliz konsolosunun bir çok bilgisine uyuyorlardı Hem de tahmin edilebilir ki, Ermeni propagandacıları İran’dan Türkiye’ye gelen yolda malum ve yeteri kadar uzun süre rol oynamıştı
1895 yılının Eylül ayının öncesinde çeteciler İran sınırından geçtiğinde bir köyde yerleşmiştirler Kürt gurubunda bu konuda bilgi verirler çeteciler onların planlarını anlamasınlar diye gelirlerHiçbir şey olmamış gibi ve atlarına yem vermek için konaklardılar İlâve asker ve yardım gelmesini bekleyerek, kendilerine yemek siparişi verirdiler Yemek hazır olunca açık havada atların aceleyle bağlanmış olduğu yerin yakınında önceden planlanmış şekilde iki, üç gurup halinde sofranın etrafına otururdular Ermeni çetecileri kendilerine karşı bir tuzak kurulduğunu anlayıp, acele davranmaya çalışırlar Burada meydana gelen olaylar hakkında ben sonradan çok güvenilir bir şahıstan aşağıdaki hikayeyi işittim: “ Ermeni kaçakları kendi tüfeklerini doldurup, fark edilmeden gizlendikleri yerlerden çıktılar ve köyün eğri büğrü köşelerini dolanarak bir birinin 40-50 adım uzağında oturmuş Kürt guruplarına yakınlaşıp, onları gafil yaylım ateşine tuttular Sonra ise tek tek ateşe geçtiler 5-10 saniye arzında bir çok Kürt yere serildi Sağ kalanları ise bir hamleyle atlarına doğru fırladılar Kendilerini kurtarmak için kaçmaya çalışırdılar Ermeni çetecileri hiç zaman yitirmeden öldürdükleri Kürtlerin atlarına bindiler ve on beş dakikadan sonra onlar artık köyden 3-4 verst uzakta, yakın dağlara giden yollara vardılar Onlar dağlarda kendilerine güvenilir bir sığınacak bulabilirdiler Fakat onları hiç kimse zaten takip etmiyordu
Bu olay ile ilgili “ Gök Kitap” da Van’daki İngiliz konsolosu SM Holvardın hiçbir bilgisinin olmaması dikkati çekmektedir; çünkü O, her önemsiz şey hakkında akılsız bir şekilde söz ederdi O, Boğazkesyan ve Azeryan’ın işini dikkatinden kaçırabilir miydi ? Buna şüphe yoktur Bunu dikkate alarak şöyle bir sonuca varmayı kendime uygun görüyorum ki, onun meraklı bilgileri Ermeni çetecilerinin İngiliz siyasetinin temsilcileriyle en yakın ünsiyetini temasını töhmet altında tutan, kudretli tekzip olunmaz bir senet gibi baskı anında çıkarılıp atılmıştır Bu şekilde muammalı başka bir izahı bulmak imkanı yoktur
Sason Olayları
Ermeniler bu vilayette her zaman Kürtler ile birlikte silahlı geziyordular Olabilir ki, onların Kürtlerden bazı beklentileri vardı Fakat genelde onlar tamamıyla samimi “ Toprak ve su kardeşi gibi “ yaşıyordular
1893 yılında Damadyan adında bir şahıs peydah olur, 1894 yılında onun yerini kendisini Murat olarak adlandıran Boyadçan tutar Bu türden olan hadimlerin Kürtler ve Ermeniler arasında yürüttükleri iki yıllık propagandadan sonra Sason sınırlarında bir takım ayrı ayrı çatışmalar başladı 1891 yılının Ağustos ayında her iki tarafın düşmanca davranışları sonucunda bu ilişkiler top yekûn bir savaş şekline dönüştürülür
1895 yılının Haziran’ının 11’inde devletlerin isteklerini ödemek ve inkılapçı Ermeni dernekleri ile barış yolunda halledici adım atmak için siyasi cinayetlerine göre hapis edilenlere genel af ilân edilir Ertesi gün bütün imparatorlukta bir çok hapishanenin kapıları açılır Ve yüzlerce azgınlaşmış kati siyasi katil serbest bırakılır
Temmuz ayının sonunda tesadüfen Van yakınlarındaki Vardan Manastırı’na yolum düştü Buradakiler de o zamanlar onlarca bu tür tutsağın serbest bırakılmasını kutlamaya başlamıştılar 3-4 saat içinde ben kol budak salmış palamut ağacının gölgesinde kırmızı Van şarabının su yerine bolca süzülmesini ve yüzlerce Ermeninin nutuklarına kulak asarak, onları ateşli şekilde alkışlandığına şahit oldum Merhamet sonucu verilmiş olan hürriyete göre teşekkürler Bir iki aydan sonra, yeniden çeteciler arasına katılmak Ben onların dilini anlıyordum: fakat her dakika yükselen gürültülü alkışlar ve bağırmalar, ateşli nutukçuların Ermeni meselesini en ince ve derin yerlerine kadar dokunduklarını gördüm İki aydan sonra Van polisi ise yeniden onların büyük bir kısmını arıyordu
Türkleri herhangi bir vahşilikle itham ediyorlar, etsinler Fakat ben bir şey söyleyeceğim: Türkiye’nin değişik şehirlerinde Ermeniler ve Müslümanlar arasındaki kavgalar hakkında şahsen benim bildiklerim beni böyle bir kanaate getirir ki, kanlı işler her yerde Ermenilerin kendi teşebbüsleriyle başlamıştır Mesela: Trabzon katliamı, bu katliam şehrin köşelerinde iki Türk generali Bağrı Paşa ve Hamdi Paşa’nın Ermeniler tarafından yaralanmasından sonra başlamıştı
Eğer günümüzde Ermeni olayları hakkında demek olur ki, hiçbir şey işitilmiyor ve Ermeniler az çok rahat bir şekilde yaşıyorlardıysa, ıslahatların bununla ilgisi yoktur Sadece olarak nerede ki, Ermeni liderleri kendi anarşist faaliyetlerini durdurmuşlar, orada sakinlik hakim olmuştur Eğer sabah onlar eski emellerine dönerseler o zaman Ermenilerinbedbahtlığı yeniden başlayacaktır
Ekim ayının 12’sinde Avrupa’dan gelmiş gençlerin başkanlığı altında onlar Kazanlık vadisinde kırmızı bayrak kaldırdılar
Ermeni Meselesinde İngiliz Siyasetinin Değişmesi
Artık 1895 yılının kasım ayının sonunda Londra’da Ermeni işlerinin Rusya ile Türkiye’yi savaş meydanına çıkaramayacağını çok iyi anladılar ve Ermeni meselesinde İngiliz siyaseti ciddi bir şekilde değişti
Bir halde ki, Şarkta katliamların devamını artık hazırlanmış Kürt İsyanında sonra ise artık perspektifte olan Yunan-Türkiye savaşında bulmak mümkündü O zaman Ermenileri boşlamak ya da hiç olmazsa boş yere kan dökülmesini durdurmak niyeti ile biraz olsun azaltmak kararı alındı Bu nedenle Asya Türkiyesi’ndeki konsolosların büyük bir kısmının yerlerinin değiştirilmesini gerektiriyordu Elbette onların eski yerlerinde kalmaları daha uygun değildi Çünkü onların 1895 yılının sonlarında meydana gelen her şeye öyle ya da böyle bir şekilde ilgili olan faaliyeti tamamıyla değişmeliydi Ben, İngiliz konsoloslarının Ermeni hareketinin önderi olduklarını demek istemiyorum Fakat her halde İngiltere’nin bu temsilcileri her zaman Ermeni katillerinin tümünü şahsen kendileri de iyi tanıyordu İngiliz konsolosluğu Ermeni inkılapçılarının Türkiye’nin başka bölgelerinde onların işlerinin yolunda gidişi konusunda iyi sorgu grafiğinde olduğu gibi bilgi almak için mıntıkaydı
1895 yılının sonuna yakın bütün bunlar aniden değişir Yeni konsoloslar peyda olurlar Ocak ayının 26’sında Van’a gelmiş yeni İngiliz konsolosu General Williams Ermenilerin sevgilisi Anvart’ı aratmıyordu O, derhal buraya Ermenilerin öfkesini, kargaşaları azaltmak maksadıyla geldiğini açık bir şekilde ilân eder Bu tür beyanat kızgın Ermeni çetecilerini daha da kızdırırdı Hiçbir olumlu sonuç alınamadı İnkılap yoluna çıkarılmış gençler kendi emellerinin gerçekleştirilmesi için denizaşırı dostlarının himayesi olmadan da, nasıl derler, kendilerini incitmediler ve adet üzere kendi işlerini devam ettirdiler
Ben hürmetli general Williams’ın yarım yıldan fazla yapmış olduğu işleri gördüm O, bütün varlığını hakim kesilmiş hadsiz enerjiye sahip, ifadeli, sanki konuşan canlı gözlerinde sarsılmaz iradeli olması açık bir şekilde görünen bir adamdı Ben onun Van liderlerini ruhtan düşürmesi çalışmalarını gördüm Fakat onların genel olarak ruh hallerini değiştirmek ona nasip olmadı Yalnız 1895 yılının Temmuz ayının öncesinde meydana gelmiş olan olayları birkaç ay geciktirebildi
1896 kışının sonları, yazın önceleri şimdiki gibi aklımdadır Amerika misyonerlerinin ya da İngiliz konsolosunun evinde geçirilen sürekli toplantılar ve tartışma devrini hatırlıyorum Ben inkılap da en ahmak oyunbazlık eden Ermeni temsilcileriyle her türlü ülfet-ünsiyetten kendimi uzak tutmaya çalışarak o meclislere katılmıyordum
1896 Yılından Önce Van Vilayeti’nde Meydana Gelen Olaylar
Böylece 1895 yılının sonlarında Londra’nın himayesini yitirmiş Van çetecileri sakinleşmiyor Bütün Avrupa devletlerinin dikkatini yeniden çekmek için yeniden bir takım olaylara hazırlanırlar
Varlıklı adamlara daha fazla para vermeleri için istekler sunulur İstenilen meblâğın ödenmemesi durumunda bu şahıslar ölümle tehdit edilirler Bu sırada bir takım siyasetçi katledildi Bunların en önemlisi Ocak ayının altısında yani en büyük Ermeni bayramı gününde oldu Van’daki ermeni çetecilerinin kararıyla bu günün sabahı Yepiskop Boğaz, kiliseye ibadete gittiğinde ağır bir şekilde yaralandı Bu saygıdeğer yaşlı adam bazı anarşist derneklerin çok kati hareketlerini açıkçası kötülemeye cesaret ettiği için azap çekmek zorunda kaldı
Öyle ki, örneğin ben 1895-1896 yıllarını bütün kış arzında Van’ın sakin gecelerinde çoğu zaman konsolosluğun arka tarafındaki Ermeni mahallelerinde tek tek tüfek seslerini sıkça işitirdim
Artık 1895 yılı Aralık ayının sonlarında Van’da Amerikan misyonerlerinden yardım almak bahanesiyle gelen pek çok Ermeni toplanmaya başladı Amerikalıların kızılhaç yardımı gerçekten ona göre genişletilmişti ki, Londra’dan İngiliz konsolosu vasıtasıyla alınan bütün paralar onların eline geçmeye başladı Bu vasıtayla İngilizler tahribattan çıkmış köylere biraz teskin vermeye ve her şekilde onlara rağbet beslediklerini ispat etmeye çalışıyorlardı Bu yardım çok cüzi idi Hatta bazıları İngilizlerin Ermenilerin bir funt kanını bir funt Van samanından daha ucuz kıymetlendirdiklerini nefretle kayıt ediyorlar Gelme Ermenilerin içerisinde hiç şüphesiz ki, gündelik yevmiye için gelenler de vardı Fakat bu da bir başka gerçektir ki, sadaka arayanların arasında kendi kimliğini gizlemek için etrafta gezenlere de rastlamak mümkündü Git gide bütün bunlar Van hakimiyet organlarına bildirilirdi ki, çeteciler Van’da bir hayli miktarda taraftar toplayıp, kesin bir harekete hazırlanıyorlardı
Şubat ve Mart ayları süresince Van’da halkın sayısı artmaya başladı Bununla birlikte Van’a istenmeyen sayıda çok da itibarlı sayılmayan gelme Ermeni toplanabileceği düşüncesi korku yaratmaya başladı Buna göre de yazın gelişiyle birlikte Van hakimiyet organları sonradan gelen Ermenileri önceki yaşadıkları yerlere göndermek için bir takım tedbirler görmeye başladı Amerikan misyonerlerine Van’ın içerisinde kızılhaç yardımlarını acilen azaltmak ve bu işi görmek için daha ziyade ihtiyacı olan şehirlerde bu işi devam ettirmeleri teklif edildi Şehirde yalnızca Ermeni liderlerinin günde üç dört piesta verip, memnun ettikleri adamlar kalkıp gelecekte yaratılacak Ermeni cinayet sıralarına yazılıyordular
Yazın öncesinde çetelerin faaliyetleri daha da arttı Acele ile bir miktar Kürt katledildi ve onların cesetlerinin başına değişik tahrik edici hareketler, oyunlar açıldı Müslümanlar arasında hiddet, rahatsızlık güçlendi Yaptıklarının cezasız kalması üzerine Ermeni çeteleri daha da cesaretlendiler
Van Şehrinde 1896 Yılının Haziran Ayı Olayları
Van’da meydana gelmiş olan kanlı çatışmalardan önce Ermeni katliamcılarının ve Müslümanların nasıl bir ruh hali içerisinde olduklarını ispat etmek için en iyisi general Williams’ın 1896 yılının mayıs ayının on beşinde bu konu ile ilgili olarak yazmış olduğu raporun tercümesini göz önüne getirelim:
“ Size haber vermeyi kendime bir şeref bilirim ki, bu vilayette vaziyet herhalde iyi değildir Son hafta arzında Ermeni inkılapçıları Kürtlere iki defa saldırdılar
Birinci saldırıda üç, ikinci saldırıda herhalde üçü öldürüldü Her iki olayda da cesetlerin rezil bir vaziyete sokulmuş olduğu görülmüştür Sonra bu cemiyetin üyeleri burada meşhur bankere (İngiliz konsolosuyla karşı karşıya yaşamakta olan Ermeniye) suikast edip öldürmüşler Dün öğleden sonra şehir kenarında burada çok meşhur olan bir eşkıya öldürülmüştür İhtimal ki, bu da Kürtlerin işidir Çünkü öldürülen Ermeni gecen yılın yazında İran’dan buraya gelmiş olan eşkıya gurubunun üyelerinden birisiydi Gecen yılki soygunun başlamasına neden olan bu eşkıya gurubunun bir takım emelleri olmuştu
***
Haziran ayının ikisini üçüne bağlayan akşam Van Şehri’nin mahallelerinden birinde gece yarısı asker karargahına ateş açılmıştı Hem asker ve hem de yüksek rütbelilerden birisi ağır yaralanmıştı Söz yok ki, son olay vatandaşlık hukuku almış Müslüman halkın gazabına neden olmuştu
“Olayları kim başlatmıştı? Türkler mi yoksa Ermeniler mi?“ Elbette ki, bunun suçlusu söz konusu Ermeni ahmakları haramzadeler olmuştur Ben hiçbir olay yapmasınlar diye defalarca onlara haber yolladım Eğer bilmek istiyorsanız onları biraz da korkutmuşum da Pek çok kere ispat etmişimdir ki, onların bir çocuk oyunu olan hayallerinden hiç bir şey çıkmayacaktır! Ancak onlar buna asla kulak asmadılar! Şimdi ise bundan herhalde emin olmuşlardır! Hürmetli Williams’ın o zaman vermiş olduğu kısa nutkunu çok iyi hatırlıyorum Onun resmi emirleriyle taban tabana zıt olan aksiliklere rastlanılır ise o zaman bana yalnız onun raporundaki söz konusu parçaya, öylece de bir çok başka şeylere hayret etmek kalır
Genellikle şunu söyleyebilirim ki, matbuatta meydana gelmiş Ermeni hareketinin vicdanlı tasviri hiçbir zaman doğru dürüst anlatılmamıştır Bu konuyla yazılmış olan makaleler, tamamen rağbet, dedikodu ve yalanla doludur
Bir daha tasdik ediyorum ki, Ermeni hareketinin bütün ağırlığı Ermeni yaşayış alanlarının köylerinin üzerine düşüyordu Şehirliler ise daha az eziyet çekiyorlardı Şehirdeki kanlı çatışmalar hiç de söz konusu olayların şahitlerinin tasvir ettikleri karakterde olmamıştır Çatışmalar Müslümanlar arasında da çok sayıda kayba neden olmuştur Yalnız hayret etmek gerekir ki, Ermeni çetelerinin kendi emellerine karşı Türkler bir sözle azgın bir şekilde delilik derecesinde bir eylem yapmışlarsa o zaman şehirlerdeki Ermeni halkı nasıl canlı kalmıştır?
Temmuz ayının altısında cuma akşamı ben doktor Renold ile Amerika siyasetinde büyük bir şahısla inkılapların mahkeme-lendirilmiş iki mıntıkasında oldum ve onların kendi işlerini nasıl akıllı bir şekilde yaptıklarına hayran kaldım Onlar bana on gün daha devam etmek düşüncesinde olduklarını söylediler Bu süre zarfında İran’dan yardım gelmeliymiş Onların başkanları arasında ben bir Rus, bir Bulgar, bir çok Amerikan ve Rus vatandaşını gördüm Bana öyle geliyor ki bu gelenlerin toplam sayısı 15-20 kişiyi buluyordu Bütün katliamcıların sayısı 600 kişidir
Liderlerinin çoğu Rus tüfekleriyle donatılmıştı Onlar kendileri ifadelerinde bu silahların Van’da yaşamakta olan Ermenilerin hesabı-na toplanan vesaitin hesabına geçirilerek getirildiğini söylüyorlardı Muhtelif cemiyetlerin Hınçak, Droşak (Taşnak) ve Ermenistan’ın bu isyancı gurupları değişik elbiseler giyiyorlardı Ben bütün bu isyancı-ların kadın ve çocukları koruyan vatanperverler değil, sadece olarak cinayetkârlar olduklarını ispat etmek için onların giyimleri hakkında geniş bilgi veriyorum Bende onların genç, silahsız ve hiç kimse ile işi olmayan Müslümanları tedbirsizlik edip Ermenileri kuvvetlendirilmiş mevkilerine yakınlaştıkları zaman nasıl soğukkanlılıkla, vahşicesine öldürüldükleri konusunda pek çok belge mevcuttur
Üzüntüyle ifade etmeliyim ki, bunların tümü rezil başkanların ardınca giden gençlerdir” Yetkimde olan ve ziyaret ettiğim Ermeni mahallelerinin bir kısmını yerli hakimiyetin yardımıyla talan ve yangından kurtarabildim
Belli sayıdaki Ermeni çetecileri Van bağlarını terk etmiş olsa da bunla beraber onların bundan da az olmayan kısmı burada kalmışlardır İngiliz ve Rus konsolosluğunun yakınlarındaki evlerde toplanmış olan Ermeni halkı ise yok olmuş Ermeni çetecilerini marifetleri karşısında kendileri için meydana gelebilecek en facialı sonuçları beklemekten üzüntülüydüler Buradaki hakimiyet idaresi de kendisini kötü bir durumda hissediyordu Tümü için bilinmekteydi ki, yerli hakimiyet “ Ermeni çetecilerinin “ hiç olmazsa birkısmını yakalamak için demek olur ki, hiçbir şey yapmamıştı Onlar hiçbir ceza alamadan ortadan kaybolup gitmişler ve Van Türklerine onların hakimiyet organlarının Ermeni çetecileriyle mücadelenin güçsüzlüğünü söylüyorlardı
Eğer burada Van ahalisi asıl katliamdan “ Massacr’a “ yaka kurtarabilmişse bu yalnız Van hakimiyet organlarının hizmeti olarak görülebilir Van katliamı adı verilen “ Massacr’a “ larla etraflı sohbet hiç kimseye Asya Türkiyesinin diğer bir çok bölgelerinde buna benzer olayların karakterinin nasıl olması konusunda kendi için tahmini bir tasvir yaratmaya imkan vermiyor
Van’da 15-16 Haziran tarihinde karşıma çıkan Ermeni köylerinden, hayattan eser görmedim Onlar yıkılmamıştı, fakat garibe bir görüntü oluşturuyorlardı Başka kasabalarda silahlı çatışmanın olmadığını söylemek imkanı vardır Hiç bir kimse öldürülmemişti, fakat hırsızlık baş alıp gitmişti Kürtler arasında koruma imkanı bulmuş olan köyler daha az zarar çekmiş durumdaydı Fakat genellikle az sayıdaki köy sağlam kalabilmişti Mokyus Kazası’nın adından söz edeyim Orada meşhur bir Kürt reisinin olması nedeniyle Van için bu dönem rahat ve selâmet bir şekilde kurtarmıştı Adilcevaz’da Hayderanlı aşiretinin temsilcisi Hüseyin Paşa, Portuz nahiyesinde ise Hacı Ağa Ermenilere himayedar olmuşlardır
1896 yılı Ağustosunun 14’ünde öğleye yakın Taşnaktsutyun Cemiyeti’nden olan 25 kişi Ermeni gafilden Konstantinopol’da Osmanlı bankasının binasını işgal ettiler Burayı bombalamakla tehdit edip, küçük ve kuvvetli bir savunma alanına çevirmek suretiyle bütün Avrupa’ya meydan okudular Onlar bankada bulunan bütün değerli evraklar ile birlikte bankayı havaya uçuracakları tehdidi ile bütün Avrupa sefirlerinden acele olarak Ermeni meselesine kesin olarak müdahale edeceklerine dairsöz vermelerini ve bunu ispat edecek bir vaziyetin yaratılmasını istiyorlardı Ermeni halkının haline acımağa değer, bu gerçekten de üzüntü yaratır Ona göre ki, şimdiye kadar o cemiyetin akılsız liderlerinin kurbanı olmaktan başka bir şey kazanmamışlardır Onların baş belâsı liderleri binlerce soydaşının mahvolmasına neden oldu Ermeni halkının sosyal ve içtimai durumu iyileşmediği gibi aksine daha da kötü bir duruma geldi
Osmanlı bankasına yapılmış olan bu saldırı işi hangi noktaya sürükledi? Bunu tasvir etmeyeceğim Yolunu şaşırmış Taşnak ağalarının hayret uyandıran hüneri hiçbir yarar sağlamadı
Konstantinopol’daki Rusya sefirliğinin tercümanı Maksimov’un Ermeniler ile uzun uzadıya yaptığı tanışıklıklardan sonra nihayet Osmanlı Bankasının geçici sahiplerinin bütün Ermeni halkı için çok değerli hayatları bağışlanmak şartıyla teslim olmaya razı edebildi Onlar kontrollü bir şekilde önce Sör Elgard’ın memleketine yola salındı Birkaç günden sonra Fransız gemisi “Jironda“ya bindirdiler Bu gemi ile onlar Fransa’nın liberal bölgesi Marsel’a getirildiler Burada onlar herhangi bir hapishaneye konmalıydılar Şimdi ise onların pek çoğu özgürlüklerine kavuşup kavuşamamayı düşünüyor, kendilerinin kahramanlıklarını yüzlerce miskin kara talihli soydaşlarının ölümüne neden olmasından, sonra da Ermeni meselesinin genel gidişatında hiç de Ermenilerin yararına olmayan kati dönüşün meydana gelmesine getirip çıkarmasından utanıp, ıstırap çekiyordular
Bir aydan sonra yeni kahramanların daha şöhretli bir eşkıya çetesi (yanılmıyorusam bu kez Hınçakçılar) Van Şehri’nin hudutlarında peyda oldular Onlar Avans Köyü tarafından şehre sokuldular ve önlerine çıkan askerlerin, ve rütbeli polislerin yanından fark edilmeden geçerek mahallelerden bahçelere doğru yöneldiler Burada bu cinayet gurubu müdafaa için daha yararlı olan evlere girip, Türk askerleriyle teke tek savaşmak için siperleniyorlardı
İngiliz konsolosluğunun yanından geçerken general Williams’a “Selâmet kal !“ diye yaklaştım Hürmetli meslektaşım bana: “Boşuna acele ediyorsunuz“ diyerek sözümü kesti Sonra devam etti: “ - Burada benim yanımda kalmalısınız Çünkü biz bu gün yeni bir dramatik sahnenin çanlı şahidi olacağız “ dedi Bundan sonra O, bana şehre girmiş olan Ermeni çetecilerinden söz ederek bildirdi ki, bu çeteciler içerisinde Rus vatandaşları da vardır
Artık ardı arkası kesilmeyen çatışma sesleri geliyordu Aynı zamanda heyecanla bu mücadelenin başlamasını bekleyen Ermeniler sanki bir işaret bekliyormuş gibi bağımı çevreleyen duvara saldırdılar Ben aşağı inmeye fırsat bulamadan karşımda sanki yerin altından çıkmış gibi insanlar belirdi Onlar aceleyle getirmiş oldukları ev eşyalarıyla bahçenin içerisinde ve konsolosluğun duvarlarıyla çevrili küçük arazide yer kapmaya çalışıyorlardı
Yarım saat sonra zabit Selâhaddin Paşa konsolosluğa gelerek genel olarak huzur ve güvenliği sağlamak için en ciddi tedbirlerin görüldüğünü, genç halkın hiçbir tehlikeyle karşılaşmayacağını haber verdi Gerçekten de gerektiği kadar asker (sekiz tabur piyade) in gelmesi ve çetedeki sayının azlığı (tümü 35 kişi kadar) ve nihayet mücadele alanının mahalli karakteri, hücum edilen evin etrafıyla sınırlanması bütün bunlar değil Ermeniler de, Türklerde dahi sakinlik yarattı Anlamsız çatışma akşama kadar devam etti Gün batana kadar her şey sakinleştikten sonra ise Ararat üzerinden kalkan yoğun kara duman bulutu Ermenilerin siperlendikleri evde hiçbir kimsenin kalmadığını haber veriyordu Fakat evde siperlenmiş olan Ermeniler nereye saklanmışlardı? Bu konu ile ilgili olarak şimdi bile değişik ifadeler vardır
Ertesi gün
Ayın ikinci gününün evvelinde ilk top ateşi açıldı Demek olur ki aşağı yukarı iki saat aralıksız yapılmış olan top ateşine bakmayarak her iki taraftan da fazla bir kayıp olmadı Patolyondan iki kişi yaralanmış, birisi ölmüş; çetecilerden ise iki kişi ölmüştü Çatışma arasındaki kısa aralıklarda saldırılan evin açık pencereleri arasında söylenenlere göre Kırmızı Van şarabı içen ve sanki espri ile istediği semte ateş eden Ermeni çetecilerinin şen manileri işitilirmiş
Sonra ise bu arafede olduğu gibi söz konusu yerde Van bağları arasında göğe kalkmış olan kara duman sütunu bu yarışın da bittiğini haber veriyordu Anlaşılmaz bir şekilde Ermeniler yeniden kayboldular Fakat bu sefer onlar şehrin dışına çıkıp, güneye Şatah Dağı’na doğru geri çekildiler Onları takip için bir gurup asker gönderildi Artık ben üç günden sonra Iğdır’a doğru yola düşende Van’dan göçürülen 400 Ermeni beni bekliyordu Ermeni çetecilerinin faaliyetleri öyle çetin, öyle meşakkatli, öyle dayanılmaz birdurum yarattı ki, eğer bir imkan olsaydı Van Ermenileri son adama kadar Rusya’ya göçerdiler
Ağustos ayının on dördü Eylül ayının on ikinci günleri Ermeni çetecilerinin faaliyeti için oldukça dikkat çekicidir Yalnız her şey onunla sınırlandı ki, Temmuz ayının 22’sinde Aşkale’den doğuya Selmas’a (İran’da) nasılsa bir Ermeni çetesi İran Kürtleriyle birle-şerek Kürt aşiretinin reisi Merzeki Şeref Bey’in evine gafil bir şekilde saldırdılar Baskın anında Şeref Bey yaralandı ve 150’ye yakın Türkiye kürtü, kadın ve çocuk öldürüldü, yaralandı
Aynı yılın Ağustos ayının sonunda Van yakınlarında Rus vatandaşı Feramez’in çetesi ortaya çıktı O, bütün çetesiyle birlikte (30 kişiye yakın) tartışmasız bir başarıyla hapse atıldılar Bundan sonra Van Şehri’nde Ermenilerin anarşist faaliyeti sükûtu hayale uğradı Ve Bitlis Vilayetinin Sason, Muş nahiyeleriyle birlikte yavaş yavaş sahneye çıkmaya başladı 1989-1899 yıllarında burada Seron’un çetesi özel bir nam saldı Bu çete reisi diğer çete reislerinin arasında milli amaçla yola çıkmış yegâne çete başı idi Bu nedenle bu bölgede nam salmıştı Böylece tasdik edebilirim ki, 1898 yılının öncesinden itibaren Ermenilerin anarşist faaliyeti başlıca olarak Bitlis Vilayeti ile sınırlı kalmaz
Kaba bir ifadeyle bu beceriksiz oyunda yalnızca en azgın, en beceriksiz, en akılsız bir şekilde her şey kullanıldı
Ermeni yazarları söz konusu gerçeklerden dikkatli bir şekilde yüz çevirdiklerinden Ermeni iddialarının gerçekle ilgisi yoktur Onlarda her şey delillerin abartılması esasında ifade edilir Onlar bütün faaliyetler uydurma, akıl almaz, görülmemiş, hele işitilmemiş gaddarlıklar uydurmaya esaslanmışlardır ki, başkaları Ermenilere rağbet gösterip, Türklere karşı ise nefret hissi oluşsun Fakat bütün bunlar Ermenilere karşı merak verağbet yerine yalnızca nefret hissi uyandırır Bu tür faaliyetler ancak vatanperverlik bakımından takdire layıktır
1901 Yılının 11 Kasımında Andranik’in Çetesinin Kuşatılması
1901 yılının kış mevsiminin öncesinde Muş yakınlarında Andranik adlı bir şahsın idaresinde bir Ermeni çetesi ortaya çıkar Kasım ayının 20’sinde bu çete (Muş’tan doğuya doğru 5-6 km’lik bir alanda) Surp Arakel manastırını ele geçirir Burasını küçük bir kale haline getirir Yeri gelmişken ifade edeyim ki, Surp Arakel Manastırı’nda Andranik’in çetesi ile birlikte rahip ve köylülerin yanında kadın ve çocuklarda vardı
Aralık ayının dokuzu akşamında güçlü yağış anında manastırın savunucuları gizlice kayboldular Yalnız Makedonya’da (Bulgaristan’da) kalkmış isyan Sason’a önceden dikkatte alınan harekete engel oldu Bu nedenle burada her hangi bir iş görmek mümkün değildi Çünkü Türk usul idaresi onsuz da Bulgaristan’daki işgalciler ile oldukça güçlü bir mücadeleye maruz kalmıştı Buna göre de yalnızca Sason muharebesi ile yetinmek zorunda kaldılar ki, oradaki çetelerin Muş üzerine geçmelerini engellemek istiyorlardı
Ermenilerin yayın organı (1886-1903 yıllarındaki) “Pro ARMENİA“ gazetesindeki aşağıdaki satırları açık bir şekilde yazmaktaydı: “Ermenilerin Sason’da mücadele yapmak için yeteri kadar güçleri var Eğer Avrupa’nın resmi kurumları basit görevlerini icra etmesinler O zaman fedailer (Ermeni çetecileri) kendilerini desteksiz, kalanlarını cezasız boğmaya imkan vermeyecekler Komite dara düşmüş Sason Ermenilerini, ya da nerede olursa olsun Ermenilerin tehlikede kalması karşısında durmayacak, onların yardımına gelecektir (agg, 1903, No:66)
Gazetenin bir başka sayısında ise bu mücadele için çeteye yardım çağrısı da var: “ Eğer yakın bir gelecekte soydaşlarımız bize yardıma gelmezlerse, o zaman bizi biçecek, koyun gibi kesecekler Biz her zaman Avrupa’nın müdahale yapmasına ümit besleyemeyiz Kendimizi savunmak için biz her şeyden önce kendimize güvenmeliyiz İnanıyoruz ki, sinemizi düşmanın mermisinin karşısına gerdiğimiz günde kardeş ve bacılarımız bizlere yardım edeceklerdir” (agg, No:65)
Yukarıda alıntı yaptığımız bu ifadeler şunu ispat ediyor ki, Ermeni liderlerinin çağdaş iddiaları Türkiye’nin ağır vaziyetini daha da zorlaştırırdı Ve Bulgaristan işleri yalanına Kürdistan ve Ermenistan’da vaziyetin anlaşılmaz bir hal almasını ilave etmek ideali yakın bir gelecekte hayata geçirilebilir
Gençler gurubunun tanınmış lideri Seferov’un “Pro ARMENİA“ gazetesinin bir sayısında bu konuyla ilgili müracaat-namede şöyle denilmektedir: “Ermeni kardaşlar! Ümit ediyoruz ki, yaz mevsiminin gelişiyle birlikte bizim kardeşlik birliğimiz galip gelecektir Bizim sonuncu itirazımız zulme, istibdata son vermek ve Avrupa’nın üzerine aldığı insanperver misyon imzalamış olduğu Berlin antlaşmasının 3 ve 61 maddelerini yerine getirmeye mecbur edecektir Ümit ediyoruz ki, bizim, bağımsızlık uğrunda son savaşımız, nihayet, iki milletin (Bulgarlar ve Ermeniler nazarda tutulmaktadır) uzun asırlar boyu düşmüş olduğu işkence zincirini kıracaktır Yaşasın Ermenistan! Yaşasın Makedonya!“ (agg, No:76)
Bütün bu anlatılanlardan Ermeni hareketinin başında duranların Bulgaristan meselesinin ortaya çıkmasıyla beraber Ermenistan efsanesi yaratmak meselesini uydurarak, böylece Avrupa’yı her iki meseleyi beraberce halletmek mecburiyetinde bırakmak niyetiyle yapılmış olduğu sonucuna varabiliriz
Ermeni Çetelerinin On Yıllık Faaliyetlerinin Sonuçları
Bu sonuçlar keder vericidir Ermenilerin genel olarak sosyal vaziyeti iyileşmedi, aksine sadece Türkiye’de değil, Kafkasya’da da bir hayli kötü bir durum meydana geldi Bütün bunların milletin genel ruh halini, var servetini nasıl mahvettiği, güçlü bir yıkıma neden olduğu konularında söz etmeye bile değmez Şimdiki Ermenilerin yakın bir zamanda kendi liderlerinin gazabından yakalarını kurtarabilecekleri hususunda bir fikir söylemeye zamanımız imkan vermiyor Yunanlıların milli idealleri Ermenilerin ideallerinden asla zayıf değildir Fakat bakın ki, Yunanlılar Türkiye sınırlarında kendileri nasıl davranmaktadırlar? Şimdi baştan başa Yunan ahalisi içinde pek çok Yunanlı olan büyük vilayetler bana malumdur; garip görünse de burada bir kişi dahi olsun ne asker, ne de polis, ne de bir Türk memuruna rastlamak mümkün değil Yunanlılar burada sakin, dinç, mutlu bir şekilde yaşıyorlar ve Türk usul idaresi onlara dokunmuyor Niçin? Ona göre ki, onlar oldukça tedbirli, sebatlı davranıyorlar Sessiz sedasız ideallerini el altından tebliğ ediyorlar Ona rağbet besliyorlar Bu idealleri yaymak için hay küy, kargaşa çıkarmıyorlar ve feryat koparmıyorlar Ayrıca çok gariptir ki, onların payına düşen vergi ve mükellefiyetleri az kalsın bir yıl önceden ödeyerek : “ Al, ne istiyorsan, hepsini götür, yalnızca bizi rahat bırak, hem de bu toprak bizim olana kadar bizekendi istediğimiz gibi yaşamak imkanı ver “ programını kendilerine rehber ediyorlardı
Kaldı ki, bu Yunanlıların tümü Sultan başkentinin gelecek bir zamanda Yunan şehri olacağına hayaline ümit beslemektedirler
Ermeni Katolikleri
Onlar kendi soydaşlarından tamamıyla uzak duruyorlar ve hatta kendilerinin bile Ermeni olduklarını söylemek istemiyorlar Genellikle onlar inzivaya çekilerek kendilerini ayrıca millet aleyhinde sayıyorlar Hem de Katolik dini milli propaganda için elverişli değildir Bundan da Ermeni Katoliklerin de milli bir idealin gelişemeyeceği sonucu çıkmaktadır
Asya Türkiyesi Türklerin ve aynı zamanda diğer Müslüman ülkelerin en iyisidir Türkler Rus matbuatının ve yabancı matbuatın değişik kısmının onların hakkında uydurmuş oldukları ada, karalamalara layık değildirler Onlar bu ifade edilen kötüleyici ifadelere oldukça uzaktırlar Şarkın Hıristiyan halklarının elde etmiş oldukları ve elde etmek istedikleri hürriyet burada da hem Türklerin ve Müslümanların, hem de Hıristiyanların dökülen kanlarının hesabına kazanılır Türkiye’nin değişik kısımlarında meydana gelen ve muazzam şekilde devlete zarar veren anarşinin yaratmış olduğu günahı Avrupa tamamıyla Türklerin ve kısmen Türk usul idaresinin üzerine yığmaktadır Osmanlı İmparatorluğunun günahkâr olup, olmaması gerçeği Avrupa’nın buna nasıl bir tepki vereceğinden ve nasıl bir münasebet besleyeceği ile ilgili olarak değişir Fakat olabilsin ki, Türkiye Avrupa’yı şöyle bir gerçekle inandırabilecektir ki, hükümet Hıristiyanları inançlarından dolayı değil, dini ve milli konulara haddinden fazla liberal bir münasebet gösterdiklerinden dolayı bu şekilde davranmaktadır
Denile bilir ki, Hıristiyan okulları hiçbir zaman denetime tabi olmamışlardır Türklerin bu şekildeki idare sistemi Hıristiyanlar arasında onların milletçilik ideallerinin himaye olunmasına ve yükselmesine imkan yaratır Bu idealler artarak olgunlaşınca anarşi baş veriyordu Şarkta Hıristiyanlar kargaşaların esasında her zaman bir ideali yabancı devletlerin işe karışmalarını bahane ederek anarşi yaratmak idealini korumaktadırlar Şüphesiz ki, bu doğru bir idealdir Yunanlıların, Rumların, Sırpların ve Bulgarların elde etmiş oldukları hürriyet buna ispattır Bu kargaşaları oluşturmak için çalışan insanlar Türkleri Hıristiyan halkın cellâdı gibi tasvir etmek için de ayrı bir gayret göstermektedirler Hıristiyan çetecilerin Müslümanları öfkelendirmek ve ayağa kaldırmak için hazırlamış oldukları vahşilikleri yanlıca az konuşan Türkler bilirler Bu son ifade edilenlerin yalnızca en coşkun, çılgın fantezinin yaratabileceği en iğrenç, dehşetli ve fitnekâr teferruatla süslenmiş emelleri ise gündelik matbuatta yayınlanır Ayrıca halk kitlelerine güçlü ve silinmez bir etki gösteren sade ve sıradan resimler verilirdi Buradan da sahte, yalan tartışmalar yaratılırdı Güya Türkler on yıl rahat bir şekilde yaşıyorlar bundan sonra ise ateşi çıkar gibi yeniden ateşlenip birden bire delilik haddinde rahat bir şekilde yaşamakta olan bedbaht Hıristiyanları kesip doğruyorlar!
Şarktaki bir takım Hıristiyan halkların elde etmiş olduğu hürriyetin elde edilişindeki gerçekler şöyledir: Eğer Türkler gazete ve dergilerin saifelerinde tasvir edildiği gibiyseler, Eğer Türkiye’de Hıristiyanların hayat şartları Hıristiyan yaygaracı ve kışkırtıcılarının dediği gibi gerçekten de ağır ise, O zaman Hıristiyanların şarktaki varlıkları şimdi mümkün olabilir miydi?
Çok yoksul bir şekilde yaşayan binlerce Ermeni görmüşüm Fakat meşhur ve kötü “ Türk vahşiliğine “ hiçbir yerde rastlamadım
Defalarca kendi kendime sormuşum ki: Şimdiki vaziyette talih sevimli kölesi gibi beni ağır düşüncelerden kurtarmış mıdır, yoksa “ Türk vahşiliği “ genelde uydurma, efsanevi bir karakter mi taşıyor?
Şimdi ise ben Türklerin vahşiliğe asla kadir ve kabil olmadık-larını, daha çok şarkın, öylece de söz konusu Hıristiyanlar (Ermeniler) kadirdiler ki, bu vahşilikleri uydurmakla ustalaşır, türetir, keskinleştirir ve sonra da bunu Türklerin boynuna atarlar
Tüm bu anlatılanlardan şöyle bir sonuç çıkıyor ki, Türkiye’de herkesi imparatorluğun değişik yerlerinde meydana gelmiş olan karışıklıklar değil, anarşi devirlerinin ardınca gelen ve uzun süren sessizlik ve rahat hayata hayret edilmelidir Türkiye’de kargaşaların meydana gelmesine değil, bazen uzun yıllar arzında burada hiçbir huzursuzluğun olmamasına hayret edilmelidir Öyle anlaşılıyor ki zayıf hakimiyet şartlarında burada her zaman başıboşluk ve baskı saltanatı hüküm sürerdi Aslında biz bu tür herhangi bir olayın şahidi olmadık Değişik vilayetlerde siyasi çeteciler yok olduğu gibi, diğer bütün çeteler de yok olur Kargaşa, kaos, karşılığı sakinlik ve huzurlu bir hayat temin edilir Bu tür tezatların varlığına inanmak zordur Fakat tüm bu ifade edilenler göz önündedir Örneğin: Trabzon ve Sivas vilayetlerinde 1895-1896 yıllarında neler olmuştu, şu andaki durum nedir? Burada tasavvur edilemeyecek karmakarışıklık ve dolaşıklık tam bir huzur sağlanmış durumdadır Bu nasıl bir muammadır? Ben adı gecen iki vilayeti ona göre kayıt ediyorum ki, 1900-1903 yıllarında bu yerlerdeki dini yaşayışıgözlemlemişim Ve bütün bu zaman zarfında burada sosyal ve içtimai hayatın varlığı beni hayrete düşürmüştü Gülünç görülse de burada, hatta ailece hırsızlık konusunda şöyle bir sohbet işitmişim: Trabzon Vilayeti’ne yakın olan bazı Kafkasya vilayetlerinde meydana gelenleri göz önüne getirende kuruyup kalırsın Hem asker, hem de polis ve jandarmanın bir sözle huzuru sağlamak için zaruri olan her şey ola ola, ara sıra orada az kalsın her gün adamları dövüyor ve öğle vaktinde bile insanı doğruyordular Burada ise eski silah kuşanmış onlarca zabitten başka hiç kimse yoktur Gel gör ki, her şey yerli yerindedir Huzur, güven vardır İfade edilenler karışık olaylardır Etraflı bir araştırmaya ve takdire layık olan ve aynı zamanda Türk ahalisinin şanını, bununla birlikte yerli ve köklü Türk ahali tabakasının güzel keyfiyetlerini gösteren olaylardır Bunlar öyle bir tabakadır ki, Türk usul idaresinin imkansız şartlarda bile ona itibarlı ve güvenilir bir destek gibi istinat edip, arkalanılabilir
Kürtlerin Vaziyeti
Karckan Kazası’nda Kürt Beyi Musa, Kavaş’da Gulu Han, Şatan Kazası’nda ise Şakir Ağa’yı ve diğerlerini herkes iyi tanır Bütün bunlar ve onlara benzer şahsiyetler ayrı ayrı aşiretlerin reisleri ile mukayese olunamazsalar da, yerli Kürt ahalisi arasında onları tanımayan bulunmaz Çoğu zaman Ermeniler bütün köylerle Musa bey, Gulu Han ve başkaları gibi şahısların yardımına el atar, onlardan himaye ve imdat umarlar her hangi Şakir ya da Mustafa Ağa gibi el hamilerinin yardımı sayesinde etraftaki bütün köyler yok edildiği halde onların himayesine alınmış olan köyler takip ve baskınlardan kurtulmuş olurdu
Kürtlerin Ermeniler İle Olan İlişkileri
Eğer Ermenilerin elde etmiş oldukları servetler her zaman talan tehlikesi altında kalmış olsaydı 1895 yılına kadar hiçbir Ermeni herhangi bir mal varlığına sahip olmazdı Buna göre de Türkiye’de (1895 yılına kadar) Ermenilerin vaziyeti konusundaki bütün sohbetleri haddinden artık abartılmış ve uydurulmuş kabul etmek gerekir Onlar bu topraklarda başka yerlerde yaşadıklarından hiç de daha kötü bir vaziyette yaşamadılar Ermeni çetecileri hay küy koparmaları, anarşi yaratmaları, soygunlar yapmaları burada Kafkasyadakinden çok daha az olurdu Burada bütün hayvanların toplanıp götürülmesi Rusya’nın değişik kazalarındaki at hırsızlığı gibi bir olaydı Fakat Türk usul idaresinin bir hayli güçlü olduğu yerlerde şahsi emek tehlikesizliği ise Türkiye ile komşu Yelizavetol (Gence) Hanlığı ile mukayese de, hatta kat kat yüksek derece de korunmaktaydı
1895-1896 yıllarında Kürtler, şüphesiz ki, Ermeni halkının kanını içiyorlardı Fakat bu hiç de Kürtlerle Ermeniler arasında ebedi bir düşmanlık gibi kabul edilmemelidir Söz konusu devirde belli meselelerde Ermeni çetecilerinin fanteziden gerçeğe geçmek gayesi ile suni olarak, uydurdukları, ortaya attıkları “Kanunsuzluk saltanatı“ uydurmasıydı Buna bakmayarak hatta bu genel anarşi ve Kürtlerin Ermenilere karşı toplu hareketleri zamanı bu tür cesur soyguncu ve yaramazlar olarak ad almış Kürt ağalarının ihtiyaç içerisinde boğulan Ermeni halkına hümanist münasebetini ispat eden örnekler çoktur Bu tür örnekler Ermenilerin bir çok kasabalarda anarşist Kürtler ile değil el ele, hatta tamamiyle mutlu bir şekilde yaşadıklarına örnekler vardır Bu konuda benim göndermiş olduğum konsolosluk bilgilerinden bazısını ifade etmek istiyorum
1897 yılının Nisan ayı öncesinde Adilcevaz Kazası’ndan geçerken, Aren Gölü’nün doğu sahilinde kurulmuş bulunan çok zengin Ermeni köyü sayılan Aren’da gecelemek zorunda kaldım Akşam üzere beni ziyaret eden tercüman köyün muhtarı ve keşişi ne ise bir konuda bana ricada bulunmak istediklerini bildirdi Resmi olarak her hangi bir ricayı görüşmek istemediğimden tercümana şahsen benim adımdan görüşmesi ve bu ricanın mahiyetini öğrenmesini ve bazı hususları öğrenmesi emrini verdim O, köylüler ile birer birer sohbet ederek sonradan onların bana göndermiş olduğu temsilcilerinin şu isteğini bana getirdi: “ 1985 yılının Ekim ayında Van köyleri yağmalananda Haydaran aşiretinden Emin Paşa, Adilcevaz Kazası’ndaki Ermeni köylerini ele geçirmek maksadıyla kendi Kürtlerini başına topladı Bizim ve diğer başka köyler için Hüseyin Paşa’ya (Aynı aşiretin diğer bir temsilcisi) başvurdular Hüseyin Paşa, 50-60 askere komutanlık eden Sultan Bey’i derhal bize yardıma yolladı Onlar her köye 2-3 kişi olarak yerleştirildiler Onların kontrolü sayesinde hiçbir şeyimizi yitirmedik Adilcevaz Kazası’nın otuz köyünden yalnızca 4’ü talan edilip, yağmalandı Eğer Sultan Bey birkaç saat daha önce gelmiş olsaydı onlarda korunmuş ve talan edilmemiş olurduBiz işitmişiz ki, Hüseyin Paşa’yı Patnos’dan sürgün ediyorlar Eğer bu gerçek ise biz kendi korunmamızı kaybederiz Bizi o zaman kim koruyacak? Biz konsolostan Hüseyin Paşa’nın buradan gönderilmemesine ve ona bir ödül verdirilmesine çalışmasını rica ediyoruz! “
Ertesi gün yola çıktığımda itirazıma bakmayarak muhtar ve keşiş diğer köylülere aldırmayarak yeniden yanıma geldiler Bu sefer de hiç utanmadan ve çekinmeden bu isteklerini bizzat bana söylediler Yeri gelmişken bu anlattıklarım Ermeni işlerinin dolaşıklığı içerisinde gerçeği yüze çıkarmanın ne kadar zor olduğuna güzel bir örnektir
1898 yılının 16 Kasımındaki olay ise daha da meraklıdır Şatah Nahiyesi’nin Nevruz Kasabası’ndaki Suvinis Köyü’nde gecelerken orada çok hürmet gören bir yaşlı kendisinden hiçte daha az nüfuzlu olmayan başka köylü ile birlikte yanıma geldiler Kendi vaziyetlerinden söz ettiler ve söylediler ki, Nevruz Nahiyesi’nin Ermenileri her yıl şehrin başka kazalarına göçürülürler Böyle giderse bir vakit gelecek ki, burada bir tane de olsa Ermeni köyü kalmayacak Onlar için bütün bunlar 1895-1896 yıllarının ağır bir hatırasına çevrilecektir Komşumuz Şeytanlı Kürtleri bizi daha çok oyuna getiriyorlar “ diye bu yaşlı adam şikayet etti Eğer koruyucumuz Hacı Ağa (yazın Norduz’a Musul taraflarından gelmiş göçeri Kürtlerin aşireti) nin lideri olmasaydı nahiyemizde bir tane de olsun Ermeni kalmazdı Eğer hepimizi öldürmeselerdi bile bizi dilenci durumuna sokarlardı 1896 yılının Haziranında Van çatışmaları hakkında buraya haber geldiğinde Nevruz Ermenilerinin pek çoğu kaçıp canlarını kurtarmak istediler Şeytanlı Kürtleri her zaman bize saldırıp, başımızı kesebilirdi Fakat nereye kaçmalıydık ki? Bizim koruyucumuz Hacı Ağa henüz Musul’dan gelip çıkmamıştı Biz o gelmeden onun karşısına çımaya karar verdik Tahminen 700 kişi bir araya toplandık İki gün sonra Hacı ağanın askerleriyle, ikinci gün ise Hacı Ağa’nın kendisiyle karşılaştık O, bizi bir baba gibi karşıladı Hemen bizi yedirip, içirdiler Birinci defa 30 koyun kesip, pilav pişirdiler Sonra bir ay süresince onun ekmeğini yedik Çadırlarında kaldık ve bunlar için bir kuruş ödemedik Sonra kendi Kürtlerini bize katıp yolladı ve rahatça bağ bahçemizi ektik Eğer ben tüm bu anlatılanları Ermenilerinkendi dillerinden işitmemiş olsaydım bu tür ifadeleri kullanmaya cesaret edemezdim Son örneğe şunu da ilave edebilirim ki, Musul ve Bitlis şehirlerinde yaşayan halk arasında hacı Ağa yiğit bir eşkıya gibi şöhret bulmuştu
Van’daki olaylar zamanında 1896 yılının Haziranında halk arasında yayılmış bir başka söylentiye göre de burada çok meşhur olan Kürt Musa Bey özellikle hırsızlık ve talan yapmıştır Halk arasındaki söylentiye göre diyorum çünkü, çok iyi biliyorum ki, ona yardım eden Ermeniler sözünü ettiğim bu Musa Bey’in yanında sığınacak yer bulmuşlardır yeri gelmişken bu şekilde kendisine sığınak bulmuş iki kız kardeş Avusturya uyruklu Ermeniler de vardı Van çetecilerinden sonra onlar oradan göçmüş ve aceleyle Konstantinopol’daki sefirliğin emrine esasen Rus konsolosluğunun himayesine verilmiştiler Ermeni kız kardeşlerin münasebetinde bütün Rus konsoloslarına, onlar Türkiye’de Rus uyruklular gibi müdafaa yapılması durumuna düşünce iyi bilinen ve hoşa gelmeyen görevlerden birisini üzerime aldım Bir başka şekilde desem öyle adamların müdafaacısı durumundayım ki, onlara yalnız kendi fırıldaklarını ve her tür şüpheli işlerini gizlemek gerekiyordu Ermeni kızlarının Rus koruyuculuğuna alındığı haberi duyulduğundan 2-3 gün sonra bu kızlar şahsen yanıma gelerek kendilerini tanıttılar ve bana bir deste alıntı makbuzu verdiler Bu makbuzlara göre onlar Karçkan Kazası’ndaki köylerdeki köylülere vermiş oldukları borç paraları istiyordular Bu hürmetli bacılar bundan altı ay önce iki-üç yüz Türk lirası götürüp Konstantinopol’dan kendi köylerine gelmiş ve bu sermayeyi borç olarak vermişler Böylece Rusya konsolosluğu borç karşılığında alınmış olan bu makbuzları ödemek istemeyenlerden geri almak için onlara yardım etmeye mecbur olmuştu Fakat bu az imiş Borç kâğıdı esasında parayı her zaman ve hiç olmazsa zorla almak mümkündür Bana yapılan bu ricalardan birisi oldukça çetindi Bu bacılar biliyordular ki, Musa Bey’in yanında olanda ona 15 lira vermiş, fakat Bey’den hiçbir belge almamışlardı Bununla beraber Rus konsolosluğunun yardımıyla bu paranın geri alınacağını ümit ediyordular Para verilirken bir şahidin olup, olmaması konusundaki soruma olumsuz bir cevap aldım Ben bunun üzerine başımla bu işin olmayacağını ve bunu yapmayacağımı işaret ettim Bu Ermeni bacılarzalim ve gaddar diye ifade ettikleri Musa Bey gibi adamlardan para almak için ne şahitleri ne de belgeleri var Böyle bir durumda herhangi bir şey beklemenin anlamı var mı? İlkin bacılar bu cevaba fazla tepki göstermediler Fakat sonradan sıkça konsolosluğu rahatsız etmeye, burayı su yoluna çevirmeye başladılar Beni öyle bir oyuna getirdiler ki, ben bu parayı nasıl olursa olsun alayım Nihayet bu hilekâr bacılardan kendimi kurtarabilmek için Van vadisindeki Musa Bey’in yanıma gelmesini rica ettim Bir zaman sonra O, konsolosluğa yanıma geldi Kız kardeşlerden büyük olanını yanıma çağırarak Musa Bey’le yan odada görüşmelerini rica ettim Yeri gelmişken burada dikkate değer bir şey var Böyle huzursuz bir ülkede nasıl ki, Türkiye’yi tasvir ediyorlardı, kocaya varmamış bu iki bacı küçük bir sermaye elde ediyorlar, nasılsa bir ıssız köye gelip, etraftaki Kürt çetelerine rağmen onlar sakin ve rahat bir şekilde bu işlerini yerine getiriyorlardı Görünür ki, bu bacılar yaşadıkları bu yörenin özelliklerini çok iyi biliyorlardı Kostantinopol köşelerinden onların paralarının çalınması tehlikesi yaşamakla beraber kendilerini Kürt çetecilerinin avucuna atıyorlar ve onlara sevgi göstermeye, hürmet beslemeye de utanmıyorlar
Onların odadaki sohbetlerinin çok kısa sürmesi beni hayrete düşürdü Musa Bey şimdi ödeyebileceği 15 lirasının olmadığını bildirdi Yalnız daha sonra bu parayı ödemeyi teklif etti Ve şöyle ilave etti: “ Bu parayı bu kadınlardan herhangi bir ilişkiye göre ve iğrendiğime göre gerekli olan belgeyi borçsenedini konsolosluğun tercümanına vereceğim Böylece de onun itirazı bu şekilde bitti İki haftadan sonra söz konusu para getirildi Bu parayı alırken büyük bacı açık bir şekilde benim uzun zaman yapmak istemediğim yardımı üzerime almak için ısrar edişinde haklı ifade etti Kürtlerin eşkıyalığını ve bazı durumlarda onların Ermenilere olan münasebetini tasvir eden küçük ayrıntılar bunlardan ibarettir
1895-1896 yıllarında Kürtlerin anti Ermeni harekatında, bu harekat arzında Kürtlerde meydana çıkan vahşilik meyillerine yalnız, nasıl derler zahiren kenardan bir seyirci gibi bakmak gerekir ki, Müslüman tarafından öldürülmüş komşusunun kanını yerde koymamayı kendisine bir borç biliyorsa o zaman Kürtler ve genellikle bütün Müslümanlar kargaşa yaratan bütün Hıristiyanlardan zulüm ve zorbalıkla öldürülen şehitlerinin intikamını, nasıl almalıydılar? Kaldı ki, onlar insanları sadece öldürmeyip, vahşet yaratmışlar, ölülere bile hakaret etmişlerdir
Bu tür ayıplar bir yandan Ermeni çetecilerinin rezil faaliyetlerinin rezil bir sonucu ise, diğer yandan Türklerin amansız bir intikamı oldu
Şahsen gördüklerime göre Kürtlerin Ermeniler ile olan ilişkileri hakkındaki düşüncelerimi kısaca ifade edebilirim 1895 yılında, ben bu haberlere büyük bir memnuniyetle yanaşıyorum ki, Türkiye’nin bazı kasabalarında Ermeni ve Kürtler oldukça samimi bir şekilde yaşıyorlardı 1895 yılının sonunda durum keskin bir şekilde değişti Ermeni çetelerinin Müslümanları Ermenilere karşı kızıştırmak için göstermiş oldukları faaliyetler sonunda daha önce defalarca ifade etmiş olduğum gibi Kürtlerin anti Ermeni hareketine neden oldu 1897 yılından başlayarak, söz edilen yerlerdeki Ermeniler Kürtleri kızdırmıyor, böylece orada her iki halkın yaşayışı önceki normal haline dönüyordu Ne zaman ki, Ermeniçetecilerinin anarşist faaliyetlerinin devam ettiği yerlerde ise Kürtlerin gazabı dinmiyor ve Türk usul idaresinin Ermeni işleri üzere her tür yeni zorluklara yer veriyordu Nihayet şimdi Ermeni hadimlerinin Kürtlerin hiç olmazsa değişik bir kısmını kenditaraflarına çekmek isteğini gösteren bazı yeni bilgilere rast gelmek mümkündür Bu da onların zararlı faaliyetinin tamamıyla yeni, hele kendisini az gösteren ve az tasavvur olunan usuldur
Kürt Halkının Karşılıklı Alâkaları Ve Kürtlerin Türk Usul İdaresine Münasebedi
Kürt halkının düşmancılığı açık, sade bir delildir Kendi aralarında dostça yaşayan iki komşu aşiret bulmak zordur Bunun başlıca nedenlerden birisi, belki de ilk önde geleni Kürtlerin bitmez, tükenme iç çekişmeleri, kavgalarıdır Adeta bu durum huzurlu yaşamaya engel oluşturur
Kürt ahalinin dağınıklığı ve onların arasında olan çekeme-mezliğin mevcudiyeti Türk Devleti’nin onların hayatında oynaya-bileceği olumlu rolü bir hayli zayıflatmaktadır Bununla birlikte Türk usul idaresinin Kürtlerin yaşadığı bütün araziyi tedricen kendi hakimiyetine dahil etmesini kolaylaştırır
Bir daha tekrar ediyorum ki, Ermeni çetecileri her halde başka devletlerin Türkiye’nin iç işlerine karışmaları için bahane olsun diye akla hayale gelmeyen anarşi türetmekten dolayı yapabilecekleri her şeyi yapmışlardır
Anti Ermeni Kürt hareketinin gelişmesini ise bu şekilde düşünüyorum 1896 yılının Eylül ayının sonundan Ermeni çetelerinin davranışlarına göre intikam almak için Kürtler bu Ermeni çetelerinin olduğu köyleri ya da onların olabileceklerinin tahmin edildiği köyleri yakıp yıkmış ve yağmalamışlardır

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.