Türkçe Konuş

Eski 03-03-2009   #1
GöKKuŞaĞı

Türkçe Konuş








Dünyanın en zengin dillerinden birisi olan Türkçe ne yazık ki günümüzde adeta “soykırım”a uğruyor Türk dilinin kilit noktaları , olmazsa olmaz kelimeleri yozlaşıyor , daha doğrusu yozlaştırılmak isteniyor
Yayılmakta olan televole kültürü , ağırlıkla batı kökenli kelimeleri yavaş yavaş Türkçe’nin içine yerleştiriyor Bu kelimeler adeta birer bomba gibi , kullanılmaya başlandıkları zaman dilimizin zenginliğini yok ediyor, sömürüyor Eğer bu tehdidin önlemi alınmazsa, pek yakın bir zamanda konuşabildiğimiz bir dil olmayabilir

Bir başka hususta, dış kaynaklı güç odaklarının basın yoluyla yabancı dil kökenli kelimeleri halka dayatmasıdır Dayatması diyoruz çünkü kafamızı çevirdiğimiz her yerde karşımıza çıkan, millet olarak zihinlerimizi kuşatan bu güçler , televizyon programları , gazeteler vb yayın organları yoluyla hem kültürümüzü hem de dilimizi köreltiyorlar

Sahip olduğumuz bir serveti adeta har vurup harman savuruyoruz Türk dili, zengin bir hazinedir ama yağmalanmadığı müddetçe Bizde bu konuda üstümüze düşenleri yerine getirmeli bizim varolmamızı sağlayan dilimize sahip çıkmalıyız



Türkçeyi Seviyorum ve yıpranmasına izin vermem diyen herkesi bu eyleme davet ediyorum

Yapmanız gereken sadece Kurallara uymak ve uyarmak !


- Kesin olarak bilinmelidir ki, Türk milletinin dili ve milli benliği bütün hayatında hakim ve esas kalacaktır

KAtatürk


Yüzyıllardır bu kadar hor görülmesine rağmen hala ayakta durabiliyorsa bu durum en başta dilimizin ne kadar güçlü olduğunu göstermez mi? Bir gün Türkçenin üstünlüklerini arkadaşlarımla konuşurken içlerinden biri "Türkçe bizim kendi dilimiz onu savunmak ve korumak için üstün olması gerekmez" demişti Evet çok haklı üstün olmasa da sahip çıkmamız gerekirdi çünkü bizim dilimiz İşte size tesbit edebildiğimiz kadarıyla Türkçenin üstünlüklerini anlatan bir kaç madde:

1-Önce insan: Dünyadaki yaygın dillerin bir çoğunda insan ile eşya arasında fark yoktur, cinsiyet ayırımı vardır Oysa Türkçemizde bütün insanlar eşittir ve diğer doğa varlıklarından farklıdır Örnek olarak şu cumleye bakın "İnek ve yavrusu otluyor" Benzeri bir cümlede özne insan olduğunda şu şekil oluşacaktır "Anne ve çocuğu yemek yiyorlar" Bu iki cümle birbirlerine çok benziyor fakat dikkat ederseniz yüklemin sonunda lar takısı sadece insanlar sözkonusu olduğunda ekleniyor Bir dilin insana önem vermesi ve cinsiyet ayrımı yapmadan her insanı eşit kabul etmesi üstün bir özellik değil de nedir En azından bu özellik sayesinde sözlerinde üçüncü tekil şahıs geçen bütün şarkılar ve türküler hem kadınlar hem de erkekler tarafından rahatlıkla söylenebilmektedir

2-Kelime türetme yeteneği: Eklemeli dillerin en güzel özelliklerinden biri kelime üretme imkanlarının çok geniş olmasıdır Kökten kelime türetildiği gibi türetilmiş kelimelere yeniden ekleme yapma imkanı bulunmaktadır

3-Türkçede kelimelere vurgu sayesinde anlatım gücü çeşitliliği sağlanabilir Örneğin "Onu buradan atmalıyım" Cümlesinde her kelimeye ayrı ayrı vurgu yapalım, göreceğiz ki hangi kelimeyi vurgularsak o unsura daha fazla dikkat çekmiş oluyoruz Kimi buradan atmalısın? Sorusuna yanıt "Onu buradan atmalyım" Onu nereden atmalısın sorusuna yanıt; Onu buradan atmalıyım Onu ne yapmalısın sorusuna yanıt; Onu buradan atmalıyım

4- Gizli sözcük zenginliği: Türkçede genelde kullanılmayan bir çok gizli kelime vardır Genelde kullanılmayan kelimeler dilin parçası sayılır mı hiç diyeceksiniz Başka dillerde sayılmayabilir ama Türkçede sayılmalıdır Eğer bir kişi bu gizli kelimeyi kullanacak olursa karşıdaki de bunu anlayacak olursa nede sayılmasın Sözcük köklerini ve isim yapan ekleri terketmediğimiz sürece gizli kelimeler de bizi terketmez, her an kullanılmayı beklerler Türkçenin binlerce yıl ayakta kalabilmesinin sırrı da belki burda yatmaktadır Türkçede atıl bekleyen kelimeler o kadar çoktur ki bazı dillerin kelime sayısından bile fazladır Gizli olan ve olmayan kelimelere örnek verelim; Ver kökünden vergi türetilmiştir günümüzde kullanılmaktadır yani gizli bir kelime değildir, oysa al kökünden algı kullanılmamaktadır, "dilenci insanlardan algı topluyordu" cümlesi sizce ne manaya geldiği az çok anlaşılmıyor mu algı= sadaka değil mi? Duy kökünden duygu, gör kökünden görgü kullanılmaktadır, dur kökünden durgu ise kullanılmamaktadır "Trafik durgusuna yakalandım" gibi bir cümle kurduğumuzda (ilk defa kullanıldığı için tuhaf gelebilir) bu cümlenin de ne manaya geldiğini anlayabiliriz Gizli kelimelerim sayısı sadece köklerle sınırlı değil, bir ekle yetinmeyip ikinci ve üçüncü eklemeler yaparak aynı kelime üzerinde kelime türetme olasılık sayısını arttırmak mümkündür Durguluk, durguç, durgucuk vs

5- Kelime haznesi konusunda gizli kelimelerin katkısından yukarıda bahsetmiştik Bir de kelime haznesini artıran fakat bir çoğu sözlüklerimizde yer almayan Türkçenin cümle içindeki geçici kelimeleri vardır "Sigarasında bir kaç içimlik yer kalmıştı" cümlesindeki içimlik kelimesinde olduğu gibi
6- Türkçede kelimeler cümle içinde çok değişik yerde kullanılabilir Cümledeki yerine bağlı olarak farklı bir anlam kazanan cümle aynı kelimelerle değişik ifadeler sağlamaktadır "Gökteki yıldız parlıyordu" ile "Yıldız gökte parlıyordu" aynı anlamı taşımaz Bu şekilde kullanımlar Türkçede çok yaygındır Bir çok dilde ise kelimelerin yerini değiştirmek hem kolay değildir hem de değiştirilse bile anlamda farklılık meydana gelmez
7-Türkçe kendini ispat etmiş en eski diller arasındadır Doğal şartlara uyum gösteremeyen canlı türleri yok olmaktadır Türkçe terkedilmeye çalışılmış (osmanlıcada olduğu gibi) fakat kendini toparlayıp yeniden canlanmıştır Günümüzde Türkçe kadar köklerine bağlı bir dil çok azdır Avrupa dillerinin geçmişi 400-500 yıllıktır Belki 200 yıl sonraki dünya yüzeyinde birbirini anlamayan fakat ingilizce konuşan değişik halklar olacaktır çünkü bu gün dahi ingilizce çok yerde farklılaşmaktadır Zaten latince aynı akibete uğrayarak çatallaşmış fransızca, almanca, ingilzce dilleri meydana gelmişti Türkçe yine köklerine bağlı olarak ayakta durabilecetir ( yeter ki terkedilmesin) Binlerce yıl geçmesine rağmen dünyadaki Türkçe konuşan insanların dilleri latin dillerindeki örnekteki gibi ayrı diller olarak değil farklı lehçeler olarak kabul edilmektedir
8- Türkçe olduğu gibi yazılan-yazılabilen bir dildir Bir sesi ifade ederken tek bir harf kullanılmaktadır Bu açılardan okuma yazma öğrenimi, proğramlama dili (henüz ciddi bir çalışma yok), bilimsel isimlendirmelerde (çok az kullanılsa da) üstünlük taşımaktadır

9-Ses uyumu: Ünlü ünsüz uyumu, kelime sonlarına gelen eklerden sonra bazı harflerin yumuşaması gibi özellikler Türkçenin ses olarak kulağa hoş gelen bir dil olmasına sebep olmaktadır Üstelik insan doğasına en uygun sesleri barındırmaktadır Bazı kasıtlı yanlış dayatmaların aksine Türkçe şarkı, şiir ve edebiyat için en uygun dildir

Yazan Ayhan Ayvaz

KENDİN İÇİN TÜRKÇE KONUŞ

"Türkçe senin ana dilin! İlk öğrendiğin dil!
Daha iyi ifade edemezsin kendini yabancı sözcüklerle!
Boşuna inkar etme, en iyi Türkçeyi biliyorsun!
Başka bir dile özenmek yerine; sahip çık kendi diline!
Yerini tutar mı okuduğun güzel
Şiirlerin, annenin sana söylediği ninnilerin,
Ilk aşkından duyduğun “seni seviyorum”un?
"Enternasyonal" demeyiver bu seferlik, "uluslararası"nı dene!
Kendin için dene!
Faydası olacak sana ve senden sonrakilere! İnan buna! Kalpten inan!
Yüzyıllar boyunca konuşulagelmiş, çok ayrıntılı ve kusursuz bir dilbilgisine sahip olan bu dile saygı duy!

Yabancılaşma kendine, kendi insanlarına
Konuşamadığında kendi halkınla, farkedeceksin içler acısı durumunu!
Öyle bir dil yaratmışsın ki kendine İngilizce - Fransızca
Ne sen anlarsın kendi insanını, ne o anlar seni
Ve kimse kimseyi anlamadığında, millet de kalmaz ortada, vatan da
Bu hayatının sonudur, kabul etmek istemesen de

Son bir şansımız daha var Türkçemiz için, insanlarımız için, Türkiye için
Baştan "hoşçakal" diyerek başlayalım "bye bye" yerine"






Dil nedir sizin için? Sadece, konuşmaya yarayan bir araç mı? Kelimelerden örülmüş bir iletişim ağı mı? Dil nedir, bilir misiniz? Dil, kültürdür Dil, bağdır; hattâ dil, bizi birbirimize bağlayan bir ağdır Yalnızca anlaşmaktan ibaret mi sanırsınız dili? Anlaşmaktan ibaret olsaydı, işaretler de yeterdi anlaşmaya Onun için dil, kültürdür diyoruz Dil, atalarımızdan bize yadigâr kalandır Bizi “biz” yapan bayraktır Tüm bunları duyarak, öğrenerek yetiştiniz, öyle değil mi? İlk sözcüklerinizi anne babanızla paylaştınız Okula gittiniz, sınavlara girdiniz Türklüğü öğrendiniz büyüdükçe Kültürünüzü öğrendiniz Kahraman atalarınızdan miras kalan dilinizi konuştunuz özgürcePeki ne derece özgürce? Özgürlük derken, dilin kıvamını fazla mı kaçırdınız yoksa? Ezdiniz ve üzdünüz mü cümleleri? Dilimin tadı tuzu türkülere, gümbür gümbür destanlara, kuş tüyünden masallara, gönül dostu şiirlere borcumuz var


Gençleriniz argo kalıplardan kendilerine has bir dil inşa ederken onlara gülüp geçmeyecektiniz Belki de biraz dikkât etseydiniz, gizlice dilinize yerleşiveren o anlamsız sözlere, dilinize saldıran yabancı sözcükleri fark etmek zor olmayacaktı sizin için Her biri anlam hazinesi atasözlerine borcumuz var



Bugünleri gördükçe içimin sızlamasına engel olamıyorum Dilini korumanın önemini bilmeyen, öz benliğini çoktan kaybetmiş insanları gördükçe utanıyorum Ülkemin birçok şehri yabancı isimle anılıyor şimdi Dükkânlardan birkaç tanesi Türkçe ada sahip Ne acı ki, onlara da “yabancı’’ gözüyle bakılıyor Kardeşlerim kendilerine daha iyi bir gelecek sağlamak için yurdu terk edeli yıllar oluyor Karma bir kültürün içindeyiz İyi mi, yoksa kötü mü bilinmez… Aslında buna “kültür” mü denir o da bilinmez! Yaşıyoruz ya, o yeter bize! Öyle de içim sızlıyor dilimin kirlenmesineSesleniyorum size! Eğer sadece ‘’yaşamak’’ değilse amacınız; eğer kendiniz ve daha sonraki nesiller için bir şeyler yapmak istiyorsanız, hâlâ vaktiniz var Soluk alıp verdiğiniz bu coğrafyanın değerini iyi bilin Bırakın özgürce gelişsin, gelişirken korunabilsin diliniz Gelecekte, torunlarınız şimdiki sitemlerin yerine bu sefer teşekkür etsin size Sizinle aynı dili konuşarak teşekkür edebilsinler yıllar boyu! Size sesleniyorum, ses bayrağı dilimize borcumuz var!







__________________
Bıçak soksan gölgeme, Sıcacık kanım damlar
Girde bak bir ülkeme: Başsız başsız adamlar
NFK





GaLiBa Bu GeCe YaĞMuRDa GöKKuŞaĞı MiSali
GüLeRKeN aĞLaMaNıN ZaMaNı
Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Türkçe Konuş

Eski 03-03-2009   #2
GöKKuŞaĞı
Varsayılan

Cevap : Türkçe Konuş



Borcumuz Var

Bergama…İlkler şehri…Bergama…İlkler şehri…Sayın dediler…Saydım: İlk Parşömen (deriden kağıt yapımı)İlk Asya Kütüphanesi (200000 ciltlik) İlk Büyük Hastane (Asklepion) İlk Telkinle Tedavi (psikoterapi ) İlk Doğal Tedavi (müzik, tiyatro, spor, güreş, su ve çamur ile) İlk Farmakoloji (bitkisel ilaçla) İlk afyon maddeli ilaç İlk kent hijeni (sağlık aktyapısı) İlk tıp eczacılık simgesi (yılan) …İlk mühendislik , “U” borusu yöntemiyle trigonometri …İlk kent imar yasası …İlk kent çarşı-pazar yasası İlk komün devleti …İlk dört tiyatrolu kent …İlk grev ve toplusözleşme (MÖ 248’ DE ücretli askerlere, 1Eumenes haklarını verdi) …İlk ve en dik tiyatrolu kent …İlk meslek sendikaları ve konferederasyonu …İlk üç dereceli öğretim (ilk, orta, lise) …İlk ve en büyük sunak …İlk kazı müzesi (arkeoloji deposu ve sonra müze) …İlk ahşap sahneli tiyatro …İlk Hiristiyan kilisesi (yedi kiliseden biri )…İlk Batı Türkçe grameri (Bergamalı Kadri Efendi’nin Müyesseretü’l Ulum adlı yapıtı) …İlk işgali kıran kent (15 Haziran 1919) …İlk festival yapılan şehir (Kermes 1937)

Uzun gecemin huzurlu uykusu ilginç bir düşle bitti İlk Batı Türkçe grameri (Bergamalı Kadri Efendi’nin Müyesseretü’l Ulum adlı yapıtı)… Bergama’ da birçok kişi bu “ilk”in farkında değildir belkiBen de bilmiyordum Nereden aklıma düştü de düşüm oldu onu kestiremiyorumKermes zamanlarında şehrin önemli yerlerine Bergama’yı dosta düşmana tanıtan övünç dolu listelerden biriydi bu listeOnu okuduğumda gururlandım, onurlandımListenin asılı olduğu yerde Türkçe yazılı tek bölüm buydu belki deOktay Sinanoğlu’nun “Bye Bye Türkçe” adındaki hafif veya ağır yergiler içeren kitabı beni böyle düşündürmüş olabilirDüşümde listedeki “Bergamalı Kadri” vitrinlere sözcükler fırlatıyordu:Bizim olan, bizden olan sözcükler Sözcükler; camekanlarda, duvarlarda ne kadar yabancı sözcük varsa hepsini ait oldukları yerlere gönderiyor, yerlerine kendileri oturuyorduSözcükler, tamlamalar en anlamlı güçleriyle zafer kazandılarBu ilginç düşle biten gecem düşünceli bir sabahla başladı

“Çağları çınlatan ayak seslerimiz: Şiirlerimiz, öykülerimiz, masallarımız, destanlarımız, geleneğimiz ve biz Yazılarda, sözlerde gizlidir nice hatıramız…Kitaplarımız, hafızamız; sözlerimiz, ellerimizdir Ellerimiz temiz değilse, beni ‘’ben’’, bizi ‘’biz’’ yapan değerleri hafızamız tek başına kaldıramazHafızamıza sözlerimizle can verebilirizSözlerimizdeki anlamı çalarlarsa kendimizi nasıl ifade edebiliriz? Evet, sözlerimizi çalmaya başladılar Sözümüze özümüzü katmıştık, yoksa onu da mı aldılar?” Bu düş çiğnenip giden emeğin haykırışı mıydı, kim bilir?

Bergamalı Kadri’nin düşüme girmesi beni bir hayli düşündürmüştü Ben nasıl dilimden ayrı olurum? Biz nasıl Türkçe’mizden uzak kalabiliriz? Çünkü sesimizle Türkçe’yiz, Türkçe de sesimiz… Siz fark etseniz de, etmeseniz de köklü diliniz sarsılmaya, kültürünüz yavaş yavaş yozlaşmaya başladı Yılların meydana getirdiği Türk kültürünün soluklanmasını sağlayan dili koruyabildiniz mi? Şimdi size sormak istediğim de bu aslında Size seslenebileceğim bir dil bırakabildiniz mi bana? Yanıtınız ‘’evet!’’ ise bu sizin en büyük başarınız olur Dilinizi ne derece koruyabildiniz? Bilimde, teknolojide ileride olanların dilini kendi diliniz bellemek mi kolay olandı sizin için? Dilinize sinsice sokuluveren o yabancı kelimeleri neden görmezden geldiniz? Türk Dil Kurumu başkanı Prof Dr Şükrü Haluk Akalın bir makalesinde “Herhangi bir dilde yazılmış bir romanın Türkçe’ye çevirisi yapılabiliyorsa, felsefe eserleri Türkçe’ye çevrilebiliyorsa, Türk yazarlarının eserleri yabancı dillere çevrilebiliyorsa; Türkçe bir kültür, sanat ve edebiyat dilidir Bilim eserlerinin yazılabildiği, çevrilebildiği, yeni terimlerin türetilebildiği ve her aşamada öğretimin yapılabildiği Türkçe, bir bilim dilidir Türkçe’nin bilim dili olmadığı, olamayacağı konusundaki sözler bir iddiadan öte gidemez”diyor

Türkiye’min Türkiye, Türkçe’min de Türkçe olduğu dönemlere, tarihin nice medeniyetine ev sahipliği yapmış olan Anadolu’nun atalarına bir danışmaya karar verdim Öyle deryalara daldım ki kendimi zavallı bir balık gibi hissettimBir balıkmışım da ne büyük denizlerde yüzdüğümü bilmezmişimHepimizin olan dili bozanlara gücendimArtık suçlayıcı gözlerle bakıyordum, dilime hoyrat davrananlaraBatı demek, teknoloji ve gelişimdi size göre Haklıydınız, ülkeniz gelişmekte olan bir ülkeydi Ülkeyi “muasır medeniyetler seviyesine” çıkarmak için çalışıyordunuz Ama bilir misiniz ki o gelişmiş ülkelerin gelişmişlik düzeyleri, kendi kültürlerine sahip çıkmalarıyla orantılıydı Fransa’nın kendi diline nasıl da sahip çıktığını bilir misiniz? Evet, bilimde gelişmiş, yani Atatürk’ün kastettiği muasır medeniyetlerden biri olan Fransa’nın, İngilizce kelimeleri kendi diline katmaya karşı olduğunu bilir misiniz? Bir dil, bir insan; iki dil, iki insandır, öyle değil mi? Konuşacaktınız elbette, kendi dilinizi öğrendikten sonra başka dilleri de öğrenecek, konuşacaktınız Gelişime, gün geçtikçe küçülen dünyaya ayak uyduracaktınız Ama bir yere kadar olacaktı bu Yabancı dilleri öğrenirken, kendi dilinize zarar vermeyecek, yabancı kelimelerin Türkçe’nizi istilâ etmesine izin vermeyecektiniz Dünyaya hükmetse de “tek dişi kalmış canavar”, siz onun getirdiklerinden faydalanayım derken kendi medeniyetinizi hiçe saymayacaktınız …

Atatürk, “Bir ulus, dili ve kültürü ile var olur’’ demedi mi size, anne babalarınıza? Sonra onlar da çocuklarına, torunlarına iletmedi mi bu sözü? Ata’nın “Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk ulusu, dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır” öğüdünü duymadınız mı hiç? Peki sonra? Tutabildiniz mi bu öğüdü? Türkçe’nize, ses bayrağınıza ne oldu böyle? Ne yaptınız ona? Bir ağacın kökleri gibi toprağı dört bir yandan saran dilimizi neden sulamadınız? Neden başka ağaçlardan kopan parçalarla yamamaya çalıştınız onu? Belki biraz sevseydiniz, biraz ilgi gösterseydiniz, yeniden yeşertebilirdiniz onu Ama yapmadınız Neler mi yaptınız? Hızlı iletişim derken sesli harfleri atmayı çabukluk mu sandınız? Dilimize yüzyıllar içinde kazandırdığımız sözcükleri hiçe saymak niye? Köpük köpük nehirleriniz varken, niye bir bardak suyla yetindiniz?

Divan-ı Lugat’it-Türk’ü duyanınız oldu mu? Hani ilk Türkçe sözlüğümüzü…11 yüzyılda dil aşkıyla yazılan kitap Hangi biriniz sözlüğe ihtiyaç duyuyor şimdi? Kendi kendinize bir dil inşa etmişsiniz, ne sözlüğe ihtiyacınız var ne Türkçe’ye belki de Ali Şir Nevai’yi duyanınız var mı? Kaşgarlı Mahmut’un yaptığı Türkçe-Arapça karşılaştırmasını onun da 15yüzyılda Muhakemetü’l Lugateyn eseri ile Türkçe- Farsça için yaptığını biliyoruz Türk dilinin hazine değerinde olduğunu onlardan duyduk “Bugünden geru, divanda,dergahta, bergahta, mecliste ve meydanda Türkçe’den başka dil kullanılmayacaktır" diyen Karamanoğlu Mehmet Bey’i duyduk mu? Türkçe’yi yüceltenleri ne çabuk unutabildiniz? Sizi “siz” yapan değerlerin Türkçe’ de gizli olduğunu unutalı ne kadar oldu? Öz benliğinizi, dilinizi korumak ve geliştirmek için yıllar önce çalışmış bu kişileri tanımaz mı oldunuz? Yoksa “Türk kültürü” denen kavramdan hiç haberiniz yok mu?

Şaşırdığında “kal gelen’’ bir milletin evladıymış benim büyükannem Rahmetli anlatırdı: “Ailemizin büyükleri az uğraşmadı bizimle Türkçe’yi doğru kullanmamız için Ama dinlemedik biz Eğlenirken ’’koptuk, araya yabancı kelimeler ekleyiverdik bir anda… Teknolojiye sahip olmaya çalışırken, teknolojinin dilimize sahip olmasına nasıl da izin verebildik? Dükkanına Türkçe isim koyanı nasıl da hor görüverdik!

Piyasaya sürüldüğü ilk günden itibaren televizyona kilitlendik Evimizin baş köşesine kurulmasına izin verdik Evimizin direği, köyümüzün ağası ettik sanki onu Reklâmlarda duyduğumuz her yabancı kelimeyi büyük bir misafirperverlikle içeri buyur ettik Ama düzgün konuşanı hiçbir zaman ödüllendirmedik… Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar hesabı, dilimizi korumazsak sonumuzun hiç de iyi olmayacağını bize söylemeye çalışan büyüklerimizi dinlememeye ve onları hor görmeye devam ettik Kitap nedir bilmedik Kitap okuyabilirdik, ama inanın, okumaktan başka her şeye vaktimiz vardı Okumadık, öğrenmedik, tartışmadık Bizi “biz” yapan değerlere sahip çıkmadık Onun yerine başka başka şeylerle ilgilendik Evet bunları yapan bizdik… Zamanında tarihin nefes alıp verdiği bu coğrafyada, o eşsiz Türk kültürünü yaşayarak büyütenlere borcumuz var

IŞIL TOP


Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Türkçe Konuş

Eski 03-03-2009   #3
GöKKuŞaĞı
Varsayılan

Cevap : Türkçe Konuş



Türkçe'ye Mektup Var !

Sevgili Türkçem;

Sevgili, biricik dilim: Düşüncelerim, duyarlılığım, sevgilim, bir tanem
Uzunca bir süredir seninle yakından yakına, derinden derine, içten içe, sarmaş dolaş görüşemez olduk Ayrılmış değil de ayrı düşmüş gibiyiz Uzaklaşmış sayılmayız ama aramıza sokulmuş birtakım engellerle uzaklaştırılmış gibiyiz birbirimizden
Sana bu nedenle mektup yazmak istedim Açıkçası senin varlığın/ “var” oluşun konusundaki duygusal inancımın saf ve dürüst içtenliğine, kalemimin aracılığıyla ulaşmayı diledim Ben bu içtenliğe öylesine gereksinim duymaktayım ki: senin varlığını, hiç bugünkü gibi yüreğimin sonsuzluklarından çağırmamış, özlememiştim Bil ki, artık benliğimin bütün gücüyle özlemekteyim seni: çünkü gereksinmekteyim Varlığım, varlığına gereksinmekte Dahası, sanırım senin de bildiğin gibi, mektup duygu ve düşünceler arası iletişim kurmanın en kestirme yolu Ayrıca, bu iletişimin en büyük girişimi olan yazmak? Yazı edimi ya da yazında, mektup ölçüsünde hiçbir tür duygusallığın ve düşünselliğin birebir ve olağandışı sıcaklığını, erişebilirliğini bugüne dek sağlayamadı Ne bunca şiir, ne öykü/roman/deneme ve günlüklerle, duyguların ve düşüncelerin sana olan özlemleri dindiremedi, açıklanamadı Sana yani dile getirelemedi İşte bu açıdan mektup, çok değerli bir aracı

Bir de mektubun, bana göre alıcısı için olduğu ölçüde, vericisi açısından da bir başka önemi var: Şöyle ki, yazdıklarıyla gönderme yapan, bu arada kendi duygu ve düşüncelerini de tartmak sınamak olanağı bulur Mektup da, bu iş için biçilmiş kaftandır neredeyse;sevginin ve nefretin en dolaysız, en belirgin dışavurumsal yazın türüdür Sanırım şimdilerde mektubun, bilgisayar aracılığıyla yeniden gözde olmasının açıklaması da bu olsa gerek: Yalnız bu noktada yanıltıcı olan, mektubu gönderenin, onu ‘ salt kendine dönük ‘ bir iletişim aracı olarak kullanması, bu arada senin tepkilerini de gözardı edebilmesi

Oysa benim sana mektup yazmak istememin nedeni, doğrudan seninle ilgili Amacım bütünüyle sana yönelik; derdim, sıkıntım seninle, nedenimin kaynağı sende Bu konuyu ilerde, başka mektuplarımda daha geniş biçimde deşmeyi deneyeceğim ya; şimdilik izin verirsen ilkin senden ne beklediğime, gerçekte beklentimin ne olduğuna kısaca değinmekle yetineyim Başka türlü söylersem, sana duyduğum gereksinimimi ve özlemimi belirttim ama seni neden özlediğimi sanırım açıklamam gerekiyor

Bir kez, ben doğdum doğalı hiç bugünkü gibi ‘dışımda’ bulmamıştım, duyumsamamıştım seni Senin ‘ sen ‘ , yani benden ayrı gayrı ve neredeyse bir yabancı olduğunu bilmezdim Benim için sen, ‘ben’din sevgili dilim: Ben’i doğuran da, yoğuran da, sendin Benliğimi işleyen, aklımı eğiten, bilgimi damıtan ve çoğaltan, dışımdaki dünyayla ilgiler kurmamı sağlayan, bütün dışsal ilişkilerimi geliştiren ve sağaltarak düzelten sendin Öyle ki, sen benim gerçek annemsin, yaşamım seninle başladı, diyebilirim Sen, elli yıl önce yaşamımın alacalı denizinde çıktığım yolculuğun pusulası, beden-gemimin yol göstericisi oldun

Gemimin, yani belleğimin açıldığı yaşam denizinin tarihini ve coğrafyasını, geçmişini ve geleceğini yazan güneşler, aylar, yıldızlar, bulutlar, çevrenler, akyeller, karayeller, yeni karalardı senin bütün şiirlerin, destanların, romanların, öykülerin, denemelerin İzleklerini, yani izlediği akıntıların yol yanlışlarını / haritalarını belirmeyen şarkılarını, duygularını haykıran, seslendiren sirenlerini, senin karasularında dolaşırken duydum ben: Sirenlerinin beni çağıran seslerinin tınısı baştan çıkarıcıydı ama aldatııcı değildi O seslerin, kimi zaman gemimi yeni bir karaya çağıran kuştan, “Çalıkuşun”ndan, kimi zamansa bir başka teknenin,”Medarı Maişet Motoru” nun güvertesinden çığlıklarını duyar, kiminde “Aganta Burina Burinata ! “ diyerek kükreyen bir deniz aslanından gümbürdediğini işitip irkilir, kimi de, “ Memleketimi seviyorum! “ , “Anlatamıyorum”, “ASU” diye diye, “Sen Beni Sev! Boğaziçi Şıngır Mıngır! Sevdim Seni Ey İnsan! “ diye diye, “Güneşle! Güneşle! “ diye diye, yolumu yordamımı aydınlatığını görür, düşerdim artlarına

“Haritada Bir Nokta”ydım, senin noktan: Ey benim saydam perim, göz alıcı, gönül çelen renk renk kanatlarınla capcanlı , dipdiri uçuşan deniz kızım! Doğruluğuna, yalınlığına, içtenliğine öylesine tam inanır, beni kandıramadığını bilir, hiç mi hiç yabancılamazdım ki seni Benimsin ve ‘Ben ‘sin derdim bütün gücümle

Sevgili anadilim! Şimdi karalamakta olduğum şu satırlara bakıp da, seni artık sevmediğimi düşünme sakın, ne olur Bunca yıldır tek denizim saydığım senden başkası var oldu mu sanki benim için? Ama nasıl desem bilmem ki, sen benim gemime yol veren tek güzel denizim: Bil ki sen artık benim için, geçmiş günlerimizdeki tanışım, saflığına, temizliğiine vurulduğum o sevgili değilsin Yabancısın bana , gitgide yabancılaşmaktasın Artık gitgide puslanıp bulanıklaşan sislerle, fırtınalarla çalkalanıp boğuşan sen, şimdi bir süredir kararan bir düş gibisin Belleğim karanlık, paslı bir düşün yıkıntısal sularının boğuntusu altında bulunmakta sankiOdysseus’un umutsuzluğundan başka sarılacağı günü, sığınacağı evi, tutacağı yolu teknesi gibi tıpkı, beden-gemim yalnızca ıssızlaşıp çoraklaşan, “gurbet” leşen dalgaların itici , ürkünç sığlığına bırakılmış, umarsızca sallanarak sürüklenmekte Şimdi, gemimin yoluna açılan her çevren birer sanal gökyüzü perdesi Gemimin, bu çevrenlerdeki uğradığı her kıyı, uydurma ve yapay sözden- kalelerin, sözde kulelerin, söz-kavaflarının, sürüsüne bereket özensiz ve şişirme “Kavafi”nin sömürge valilikleri Sen : Benim her bir dalgasının köpüğü inci tanesi gibi öpülesi denizim! Şimdi bu ürkünç ve yaban elleri ve maskeleriyle kuşatılmış kıyılarda tutsak, acınası, boynu bükük bir deniz tanrıçası gibisin Ellerine kollarına nasıl zincirler bağlamaktalar, güzelim kanatlarına hangi boyunduruklar, ne kilitler vurmaktalar böyle? Seni o kıyıdan bu kıyıya o göz boyayıcı, görkemli, baştan çıkaran sirenleriyle çekerek sözden - yabancı kalelerin burçlarına bayrak yapan, zindanlarına kapatan gücün gizemi ne? Gerçekte, bu sirenler seni neden, nerelere çağırmakta, sürüklemekte? Neden ille de baştan çıkarıcılıklarını ve seni o yabancı “el” lere uyarlama araçlarını, benim hiç anlayamadığım, alışamayacağım bir takım “adaptasyon”; “aksiyon”, “avantaj” ve bunun gibi pek çok “el “in işi maskelerin ardını gizlemekteler? Nedir bu senin güzel yüzünün anlamlarına, kavramlarına takılan çeşit çeşit maskeler, kim bunlar ? Neden gemimin uğrağı kıyılarda karşıma artık sen; bu değişik, yabancı maskelerle süslenmiş, süslendirilmiş olarak çıkmakta, çıkarılmaktasın? Neden bir elin “capitol”de ise, öbürünün göbeğinde “center “ yazıyor? Neden, sürekli Türkçesine uydurduğun “deklarasyon”larla uğraştırmaktasın beni, dilinin has şiiri yerine? Kulaklarımı tırmalamaktasın? “deşifre”lerinle, “assimilasyon”larınla daha çok ilgimi çekeceğini mi ummaktasın? Neden tanıtımını yaptığın her aracıda, bir yabancı “el”in damgası var? “Ajanda”ların, “bellona”ların, “becel”lerin, “puffy “lerin, “retig”lerinle güzelliklerine yepyeni güzellikler kattığını mı düşünüyorsun? Uzattığın parmakuçlarında yazgını değil, “destinasyon”unu okumanın anlamı nedir? Seninle yakınlaşmak, bütünleşmek iistediğimde önce “entegrasyon” diye tutturuyorsun, ardından, ben artık böyle, çağdaşça koşuyorum seninle, diye diretiyorsun bana! Yakınlaşmamızı istiyorsam, “referans”larımı göstermeliyim, “performans”ımı sergilemeliyim, “radikal”lığımı kanıt-baskı yapıyorsun, ayrıca “konjoktür”ünü açıklamam için ter ter tepiniyorsun

Benim güzeller güzeli anadilim, sevgili Türkçem! Sana neler oldu böyle, kim ne yaptı, niçin yaptılar? Nedir bu halin, sıkıntın ne, kim çıldırttı seni? İnan ki seni tanıyabilmem bile artık çok güç, çok geç Bir zamanlar dalgalar boyu estirdiğin püfür püfür esintilerinle ayaklanan kıyılarda, asıl ve neden böylesi değiştiler, değiştirebildiler seni? O akpak , tertemiz denizkızı şarkıların, nasıl oldu da ölümcül sirenlerin seslerine dönüştü? Ölüyorsun , bil ki seni öldürüyorlar! Çağdaşlık, küresellik diye diye, sana binbir yüz yakıştıran, bundan da utanmaz bir övünç duyan korkunç “kolleksiyon” culara kurban gidiyorsun Bense dayanamıyorum: Beden - gemim hâlâ senin peşinde bir o yana bir bu yana , kıyılardan kıyılara Senin ölümünle, bende günden güne yokoluşa doğru çekile çekile, ben de öle öle Odysseus’un, gerçek evinden, yuvasından -annesinden- uzakta, yoluna yeni yaşam umutlarını saça saça onu ölüme sürükleyen yabancıların, yabancı ve ölümcül seslerin çağrısına kapılmış teknesi gibi, beden- gemim sürükleniyor Belleğim seni, önüne çıkan her çevrende düştüğün tutsaklıklar içinde umarsızca izleye izleye çürüyor

İşte sana bu mektubu, bu düşüncelerle yazmaya giriştim Seninle ancak, doğrudan iletişim kurmamı sağlayabilecek tek aracı olduğunu düşündüğüm mektubumla ulaşabileceğimi düşlediğim için Yeniden senin o yalın, süssüz, sana hiç yakışmayan yabancı takılardan arınmış, salt benim olan beden-diline kavuşmak özlemiyle yana yana Seni, kendi öz benliğinle kazanana dek de seninle mektuplaşmayı sürdüreceğime and içerek; benim eşsiz dilim

Tansu Bele


Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Türkçe Konuş

Eski 03-03-2009   #4
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Türkçe Konuş



Emeğine sağlık arkadaşımÇok güzel paylaşımlar
Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Türkçe Konuş

Eski 05-24-2009   #5
sahtekar_şeytan
Varsayılan

Cevap : Türkçe Konuş



bunları konuşunca elimize ne geçiyor
Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Türkçe Konuş

Eski 05-24-2009   #6
TiFus
Varsayılan

Cevap : Türkçe Konuş



Ellerine sağlık çok güzel bir paylaşım
Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »
Konu Araçları Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş Arama
Görünüm Modları


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.