Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Ülke & Şehirler > Türkiye > Güneydoğu Anadolu Bölgesi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
diyarbakır, ile, tarihi

Tarihi İle Diyarbakır ...

Eski 08-14-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihi İle Diyarbakır ...





Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin orta kısmında, Mezopotamya’nın kuzeyinde yer alan Diyarbakır, doğuda Siirt ve Muş batıda Şanlıurfa, Adıyaman, Malatya kuzeyde Elazığ ve Bingöl güneyde ise Mardin illeri ile çevrilidir Diyarbakır, genelde dağlarla çevrili, ortası hafif çukurlaşmış görünümündedir İl, Güneydoğu Torosların kollarıyla çevrilidir İlin en yüksek dağı Muş sınırı yakınındaki Anduk Dağıdır (2830 m) Diyarbakır’ın çevresi çukurluklarla kaplıdır İlin ortası çukur bir havza durumundadır Diyarbakır havzası denen bu çukur alanın eksenini batı-doğu doğrultulu geniş Dicle Vadisi oluşturur Kuzeyden Güneydoğu Toroslar ile kuşatılmıştır Bu dağlar Doğu Anadolu Bölgesi’yle Güneydoğu Anadolu’yu birbirinden ayırır Diyarbakır havzasının güneybatısında Karacadağ bulunmaktadır Urfa-Diyarbakır il sınırı üstündeki bu dağ, koyu renkli lavların yığılmasıyla oluşmuş eski bir volkan kütlesidir Yüksekliği, Kolubaba doruğunda 1957 metreyi bulur İlin en önemli akarsuyu Dicle’dir Elazığ ili sınırları içinden çıkan Dicle, daha sonra Diyarbakır ilinin topraklarına girer Eğil’in doğusunda Dipni Çayı’nı da içerisine alarak güneye yönelirDiyarbakır’a ulaşmadan önce Devegeçidi Suyu ile birleşir GAP kapsamındaki projelerden bazıları Dicle Havzası’ndadır Dicle, Diyarbakır ilindeki akarsuların tümüne yakınını toplar Yalnızca ilin kuzeybatı köşesindeki küçük bir alanın suları Fırat ırmağına gider Yüzölçümü 15355 km2 olan Diyarbakır’ın 2000 yılı nüfus sayımına göre toplam nüfusu 1364209’dur



Diyarbakır Havzası jeolojik bakımdan katman yaşları havzanın çevresinden merkeze doğru gidildikçe gençleşmektedir Havza tabanında ince bir alüvyon tabakası altında neojen bölümü, yaşlı kalker ve marnlar bulunur Bunlar 26-2,5 milyon yıl öncesine aittir Doğuya doğru petrol bakımından önemli antiklinal yapılara rastlanmaktadır


İlin ekonomisi petrol, turizm, tarım ve hayvancılığa dayalıdır En önemli tarım ürünleri buğday, arpa, darı, pirinç, tütün, keten, susam, mercimek ve pamuktur Ayrıca iri kavun ve karpuzları ile de ün yapmıştır Dicle boylarında sebze üretimi yapılmaktadır Meyvecilik ve bağcılık da ileri düzeydedir İlin ovalık ve dağlık kesimlerinde hayvancılık ön plandadır Küçükbaş hayvanlar koyun ve kıl keçisi, Arap atı yetiştirmektedir


Kalkınmada öncelikli yöreler arasında Diyarbakır’da büyük ölçekli imalat sanayi yatırımları, kamu fabrikaları bulunmaktadır Merkezde gıda, içki ve dokuma fabrikaları, Silvan’da yaprak tütün bakımevi, Bismil ve Ergani’de un fabrikaları vardır Diyarbakır’ın önemli bir yer altı zenginliği de petroldür Petrol üretimi 1961’de Kayaköy’de açılan kuyularla başlamış olup, Türkiye’nin en verimli kuyularıdır Bunun yanı sıra Kulp ilçesinde demir, Merkez’de tuğla kiremit hammaddesi, Dicle’de kurşun-çinko, Ergani’de bakır, Çınar’da fosfat, Hazro’da taş kömürü ve linyit yatakları bulunmaktadır



3000 yıl önce, günümüzde Mezopotamya denilen Dicle-Fırat nehirleri arasındaki bölgeye Subartu ismi verilmişti Burada yerleşmiş olan savaşçı topluluklara Subaru denilmiştir Diyarbakır’ı içerisine alan yukarı Dicle Bölgesi’nin ilk halkı Subaruların bir kolu olan Hurrilerdir Bu bölge eski Asur kaynaklarında Amidi, Yunan ve Latin kaynaklarında Amido veya Amida olarak geçmektedir


Çok eski çağlardan beri surlarla çevrili bir yerleşim yeri olan Diyarbakır, Dicle Nehri’nin yukarı havzasında, Anadolu, İran ve Mezopotamya’dan gelen tarihi ticaret yollarının kavşak noktasında yer almaktadır MÖ3000’de kente, Hurri-Mitaniler egemen olmuşlardır MÖ 1260’a kadar egemenliklerini sürdüren Hurri-Mitaniler’den sonra, Asurlular, Aramiler, Urartular, İskitler, Medler, Persler, Makedonyalılar, Seleukoslar, Partlar, Büyük Tigran İdaresi, Romalılar, Sasaniler, Bizanslılar, Emeviler, Abbasiler, Şeyhoğulları, Hamdaniler, Mervaniler, Selçuklular, İnaloğulları, Nisanoğulları, Artuklular, Eyyübiler, Moğollar, Akkoyunlular, Safeviler ve Osmanlılar Diyarbakır’a egemen olmuşlardır



Diyarbakır, Eski ve Yeni Kent olmak üzere iki kesimden oluşmaktadır Eski Diyarbakır surlarla kuşatılmış olup, dört kapılı bu surlar Anadolu’da ayakta kalan benzer yapıların en büyüğü ve en sağlamıdır Kentin önemli tarihi yapıları bu surlar içindedir


Diyarbakır ve çevresi, tarih öncesi dönemlerden itibaren her devirde önemini korumuş, Anadolu ile Mezopotamya, Avrupa ile Asya arasında doğal bir geçiş yolu, bir köprü görevini üstlenmiştir Kalkolitik ve Tunç Çağı’nda, yerleşimin olduğu, bölgede yapılan arkeolojik araştırmalardan anlaşılmıştır Eğil-Silvan yakınlarındaki Hassun, Dicle Nehri ve kolları üzerinde Ergani yakınlarında Hilar mağaralarında bu dönemden kalma kalıntılarla karşılaşılmıştır Ergani yakınlarındaki Grikihaciyan Tepesi’nde MÖ 5000 yılları başına tarihlenen, Kalkolitik Çağ olarak adlandırılan Tell-Halaf’ın sonlarına tarihlenen tek bir kültür evresi görülmüştür Tell-Halaf , Kuzey Irak, Suriye ve Güneydoğu Anadolu’da görülen yuvarlak planlı kubbeli evleri zengin boya bezeli çanak-çömleği ile ünlüdür




Diyarbakır’ın Bismil İlçesi yakınlarındaki Üçtepe Höyük’te yapılan ve henüz bitirilmemiş olan kazı çalışmalarında ise MÖ2000’de Yeni Asur, Helenistik ve Roma İmparatorluk dönemine tarihlenen önemli bir merkez ortaya çıkarılmıştır Lice yakınlarındaki Birkleyn mağaraları ve Eğil’deki Eğil Kalesi ve kayalardaki kitabeler ile Asurlardan kalan önemli eserler bulunmuştur


3000’lerde Hurri-Mitannilerin yaşadığı Diyarbakır yöresini Asurlular MÖ1400’lerde yıkarak egemenlikleri altına almışlardır Diyarbakır yöresi MÖ1300’lerden sonra Hitit ve Asurluların etkisi altında kalmış, MÖ1200’lerde ise Urartular buraya hakim olmuşlardırVIIyüzyılda İskit akınları artmış ve bu yüzyılın sonlarında Medler, Asur Krallığını yıkarak bölgeye hakim olmuşlardır Bu durum MÖ550’den başlayan ve 332’ye kadar süren Pers egemenliğine kadar devam etmiştir Yöredeki çok kısa süren Büyük İskender yönetiminden sonra Diyarbakır da Seleukosların, ardından Partların kenti konumuna gelmiştir Diyarbakır Partlar-Romalılar, Sasaniler-Romalılar arasında süren savaşlardan ötürü sürekli el değiştirmiş, sonunda Romalılar buraya hakim olmuştur Bizanslılar döneminde ise Amida denilen bu şehirde İran-Bizans savaşları birbirini izlemiştir Büyük Constantin zamanında şehrin etrafı surlarla çevrilmiş, Hurrilerden kaldığı sanılan kale (bugünkü İçkale) yeniden onarılmıştır Vyüzyılda Bizans egemenliğindeki Diyarbakır sürekli Sasani akınlarına uğramıştır VIIyüzyılda yöreye Arap akınları başlamış ve 639’da Hz Ömer döneminde Araplar buraya egemen olmuşlardır Bundan sonra Diyarbakır ayrı bir vilayet haline getirilerek bir vali ile yönetilmiştir Diyarbakır 661’de Emevilerin, 750’de Abbasilerin yönetimine geçmiştir


Malazgirt Savaşı’ndan (1071)sonra çeşitli Türkmen beylikleri buraya yerleşmiştir 1085’ten sonra Anadolu Selçukluları ile Eyyubiler arasında sık sık el değiştirmiştir Anadolu Selçuklularının egemenliğini 1259’da İlhanlı yönetimi izlemiş, İlhanlılar Diyarbakır’ı Mardin Artuklularına bırakmışlardır Timur’un Anadolu istilası sırasında kent, Timur tarafından Akkoyunlulara verilmiştir Iİsmail Şah’ın Akkoyunluları 1502’de yenmesinden sonra yöre, Safavilerin eline geçmiştirAncak, kent halkı Safavi yönetimine karşı ayaklanmış ve Yavuz Sultan Selim’e baş vurarak Osmanlı yönetimine bağlanmak istediklerini belirtmiştir Yavuz Sultan Selim Çaldıran Savaşı’ndan (1514) sonra, Diyarbakır’ı Osmanlı topraklarına katmıştır (1515) Başlangıçta eyalet merkezi olan Diyarbakır Tanzimat döneminde vilayet olmuştur XVIyüzyılda Diyarbakır, Osmanlı yönetiminde en parlak dönemlerinden birini yaşamıştır Şehrin kuşatmalarda harap olan surları yenilenmiş, kentte 27 cami, 42 mescit, 7 medrese, 6 dergâh, 2 büyük han ve 6 hamam yapılmıştır



Diyarbakır’da tarihi yapıların en önemlisi dünyaca ünlü Diyarbakır Kalesidir Kalenin kuzeydoğu köşesindeki İçkale’de MÖVIyüzyıla tarihlendirilen ve Biazns dönemine ait Nasturi Kilisesi bulunmaktadır Diyarbakır Ulu Camisi, Fatih Paşa Camisi, Melek Ahmet paşa Camisi, Hoca Ahmet paşa Camisi, Hüsrev Paşa Camisi, İskender Paşa Camisi, Ali Paşa Camisi, Behram Paşa Camisi, Defterdar Camisi, Nasuh Paşa Camisi, Kurt İsmail Paşa Camisi, Kale Camisi, Ömer Şeddat Camisi, Silvan Ulu Camisi, Şeyh Matar Camisi, İbrahim Bey Mescidi, Tacettin ve Hacı Büzürk Mescitleri, Zinciriye Medresesi, Mesudiye Medresesi, Artuklu Sarayı ve Devegeçidi Köprüsü, Dicle Köprüsü, Malabadi Köprüsü, İskender Paşa Türbesi, Deliller Hanı bulunmaktadır Diyarbakır’ın günümüze gelen evlerinin özgün bir mimarisi vardır Bazıları köşk ve saray niteliğindeki bu evler Artuklu, Akkoyunlu ve Osmanlı mimarisinin birleşiminden meydana gelmiştir Seman Köşkü, Cihannüma Köşkü, Şeyhoğulları Evi, İskender Paşa Konağı, Behram Paşa Evi, Ziya Gökalp’lerin evi, Cemil Paşa Konağı bu evlerden bazılarıdır

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihi İle Diyarbakır ...

Eski 08-14-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihi İle Diyarbakır ...



ULU CAMİ ( MERKEZ )


Diyarbakır Ulu Cami Mahallesi’nde bulunan bu cami Anadolu’nun en eski camilerinden birisidir Arap orduları 639 tarihinde Diyarbakır’ı ele geçirdiği zaman buradaki büyük bir kiliseyi cami olarak kullanmıştır


Büyük Selçuklu hükümdarlığı zamanında Vali Amidüddevle 1090 yılında yıkılmaya yüz tutan bu yapıyı Sultan Melik Şah’ın isteği ile yeniden onarmıştır Bununla ilgili 1091 tarihli küfi yazılı bir kitabeyi camiye yerleştirmiştir Bu onarımdan sonra 1115 yılında bir deprem ve yangın sonucu yapı büyük zarar görmüştür Sonraki yıllarda Anadolu Selçuklu Sultanı Gıyaseddin Keyhüsrev, 1241’de Osmanlı Padişahı IVMehmed, Akkoyunlu Uzun Hasan bu camiyi onarmış ve bununla ilgili kitabelerini duvarlara yerleştirmiştir


Ulu Cami, çeşitli zamanlarda değişik dönemlerde onarılmış ve her onarımda yeni yapılar eklenerek bugünkü şeklini almıştır Caminin duvarlarında bazı ustaların isimlerine de rastlanmakla beraber, bu ustaların caminin hangi bölümlerinde çalıştıkları kesinlik kazanamamıştır Bunların arasında Melik Şah’ın mimarı Urfalı Selami oğlu Mehmet’in, Nisanoğulları’ndan da Hibetullah el Gürgâni’nin burada çalıştığını gösteren yazıtlara rastlanmıştır


Ömer Şeddad Camisi (Merkez)


Diyarbakır Mardin Kapısı’nın iki girişi kapatılarak cami haline getirilmiştir Halk arasında HzÖmer Camisi olarak tanınan bu caminin kitabesinde, Mescid-i Şeddad ismine rastlanmış oluşundan ötürü de camiye Ömer Şeddad ismi verilmiştir Caminin kitabesinden İnaloğulları zamanında, 1150-1151 yılında yapıldığı sanılmaktadır Mimarı ise belli değildir Büyük olasılıkla İnaloğulları zamanındaki yapıların mimarı olan Hibetullah el Gürgani’nin bu camiyi de düzenlediği sanılmaktadır


Mardin Kapısı’nın girişlerinin camiye çevrilmesi ile oluşturulan yapıya üç kapıdan girilmektedir Buradaki dört ayağın yanlarından iki tanesi yarım sütun şeklinde dışarıya yerleştirilmiştir Kendine özgü bir mimari göstermeyen caminin giriş kapısı üstündeki geniş kemeri arasına kitabeler yerleştirilmiş, onların üzerine de iki sivri kemerli pencere açılmıştır Bu caminin plan düzeni ince uzun dikdörtgen şeklinde olup, Osmanlı mimarisindeki herhangi bir cami tipi içerisine de girmemektedir



Kale Camisi (Merkez)


HzSüleyman ve Nasıriye Camisi isimleri ile de tanınan bu cami İç Kale’de surlara bitişiktir Caminin minaresi üzerinde bulunan kitabesini okuyanlar değişik tarihler ileri sürmüşlerdir JSauvaget 1160 tarihi üzerinde durmuş, Diyarbakır camilerini inceleyen ProfDrMetin Sözen de bu tarihi kabul etmiştir Kitabelerden anlaşıldığına göre bu camiyi Nisanoğulları’ndan Ebu’l-Kasım Ali yaptırmıştır Mimarı da Hibetullah el Gürgani’dir


Kale Camisi çeşitli dönemlerde onarılmıştır Bu yüzden de bazı yerlerinde değişiklikler meydana gelmiştir Yapının hemen hemen tamamında kesme taş kullanılmıştır Kanuni Sultan Süleyman zamanındaki, genişletilmeden önceki durumunda cami İçkale surlarının iki burcuna dayanmakta idi Ayrıca bulunduğu arazi eğimli olduğundan da yapı kademeli bir plan şekli göstermektedir


Caminin iki girişi bulunmaktadır Bunların biri batıda, diğeri de güneydedir İbadet mekanına kale burcuna bitişik basık kemerli bir kapıdan girilmektedir Bu girişin üzerine ikinci bir kat yapılmıştır Kuzey tarafında kubbeli bir bölüm ve bir de şadırvan yerleştirilmiştir Cami kısmı beşik tonozla örtülü olup, üzerinde iki sütuna dayanan bir mahfili vardır İbadet mekanı enine üç bölüme ayrılmıştır Girişteki ilk iki bölüm birbirine eşit olduğu halde, mahvelli kısım onlardan ayrılarak enine beşik tonozla örtülmüştür Buradaki bölümlerin ikisi duvara, ikisi de ayrı olan dört ayağa dayalı temellerle ayrılmıştır İç mekanda önemli bir süsleme elemanına rastlanmamaktadır


Caminin XIIyüzyılda yapıldığı sanılan minaresi, Diyarbakır ve çevresindeki pek çok örnekte olduğu gibi kare biçimindedir Minare üzerindeki yer yer silmeler ile yeknesak görüntüsü önlenmeye çalışılmıştır Şerefeden sonra ince bir petek bölümü ve sivri külahlı üst örtüsü onu tamamlamaktadır


Caminin bitişiğinde Halid Bin Velid’in oğlu Süleyman ile Diyarbakır’ın Araplar tarafından alınması sırasında şehit düşen sahabelerin burada gömülü olduğuna inanılmış ve bu da caminin kutsallığını arttırmıştır Ziyaret yeri olarak daha da önem kazanan bu camiye her dönemde yeni eklemeler yapılmıştır



Nebi (Peygamber) Camisi (Merkez)


Diyarbakır İnönü Mahallesi’nde, Gazi Caddesi ile İnönü Caddesi'nin birleştiği kavşağın kuzeybatısında yer alan Nebi Camisi Akkoyunlular döneminde XVyüzyılda yapılmış, XVIyüzyılda da değişik ekler buraya eklenmiştir Caminin minaresi üzerindeki kitabeden Diyarbakırlı Kasp Hacı Hüseyin tarafından 1530’da yaptırıldığı yazılıdır Bu kitabede sürekli olarak HzMuhammed’den “Kaal en Nebiyyi” diye söz edilmesinden ötürü halk arasında Nebi veya Peygamber Camisi olarak da tanınmaktadır Caminin mimarı bilinmemektedir


Kesme taştan olan cami, enine dört sahınlı olup plan şeması bakımından Akkoyunlular dönemi eseri olmasına rağmen Osmanlı döneminde ortaya çıkan aynı plan tipindeki camilerle de bağlantılıdır Son cemaat yeri iki sütun ve yandaki duvar uzantıları ile bağlantılı üç bölümlüdür Bu bölümlerin üzeri kubbe ile örtülmüştür İbadet mekanı içeriden değişik bir görünüme sahiptir Burada altı ayaklı ve yanlara doğru kemerlerle genişleyen bir plan düzeni görülmektedir İbadet mekanının ortasında iki kare ayak bulunmakta ve bunların üzeri de duvarlara dayalı merkezi bir kubbe ile örtülüdür Bu kubbe dışarıda gizlenmiş olup üzeri taştan konik bir çatı ile örtülmüştür Caminin mihrabı zengin çinilerle bezenmiştir


Caminin içerisi ve kubbe trompları kalem işleri ile bezenmiştir Caminin orijinal minaresi bugünkü yerinden biraz daha uzakta idi 1960 yılında yapılan onarım ile yenilenen minare Diyarbakır yöresinde sık sık görülen kare şeklindedir Siyah beyaz taşlardan yapılmış olan minarenin üzerine şerefeden sonra dar bir petek yerleştirilmiş, üzeri de külah ile örtülmüştür


Caminin avlusunda Selçuklu mimari özelliklerini taşıyan bir medrese bulunuyordu Ancak, bu medreseden günümüze herhangi bir iz gelememiştir Yine burada Selçuklu mimarisi özelliklerini taşıyan bir de cami bulunuyordu Toprak damla örtülü olan bu cami 1927 yılında çökmüş ve buradan geçen yoldan ötürü de minaresi ile birlikte yıktırılmıştır



Safa (Parlı) Camisi (Merkez)


Diyarbakır Melek Ahmet Caddesi’nin kuzeyinde bulunan bu cami, Safa veya Parlı Cami isimleri ile tanınmaktadır Caminin yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır Bununla beraber Şah İsmail’in dedesi Şeyh İbrahim Safi’nin oğlu Şeyh Cüneyt’in isteği üzerine Uzun Hasan tarafından XVyüzyılın ortasında yaptırıldığı sanılmaktadır


Cami Diyarbakırlı Abdurrahmanoğlu Hacı Hüseyin tarafından onarılmış ve bunu belirten bir kitabe de giriş kapısı üzerine yerleştirilmiştir Akkoyunlular dönemine tarihlendirilen bu caminin mimarı da bilinmemektedir Ancak, onarım kitabesinde mimar olarak Üstad Ahmed-ül Amidi’nin ismi geçmektedir


Cami siyah beyaz kesme taştan yapılmıştır Önünde dört sütunlu bir son cemaat yeri bulunmaktadır Bu sütunlar ile cami uzantısı duvarların kemerlerle birbirine bağlanması ile beş bölüm halindedir Son cemaat yerinin kubbeleri dışarıdan gizlenmiştir Caminin son cemaat yerine bakan cephesine birer pencere açılmış ve giriş ile bunların arasına da birer yarım yuvarlak mihrap nişi yerleştirilmiştir Giriş kapısı dışarıya doğru çıkıntı yapmakta olup, üzerine onarım kitabesi yerleştirilmiştir Bu kitabenin altında, kapının da üzerinde kalan boşluğa sivri kemerli bir pencere açılmıştır Ayrıca pencerelerin altında kalan dar alana da iki satırlık bir yazı frizi yerleştirilmiştir Burada dikkati çeken bir nokta da son cemaat yerinin kemerleri arasına, sütunların üst kısmına çeşitli şekillerde madalyonların yerleştirilmiş oluşudur İbadet mekanı iki paye ve duvar uzantıları üzerine oturan bir kubbe ile örtülmüştür Böylece sekiz payeli camiler gurubunun bir öncüsü olduğu da düşünülmektedir Kubbe dışarıdan yüksek bir kasnak üzerinde olup, üzeri konik çatı ile örtülmüştür İbadet mekanının duvarları çinilerle kaplıdır Bu çiniler sekizgen ve üçgen şekillerde olup, değişik renklerle daha da zengin bir görünüm göstermektedirÖzellikle mavi tonlardaki bu çiniler Çin bulutları ile çevrelenmiştir Bunların Osmanlı dönemi çinilerinden farklı olarak yerli bir atölye tarafından yapıldığı sanılmaktadır


Mihrap 368x517 m ölçüsünde olup, yarım sekizgen planlıdır On sıralı mukarnas dizisi ile son bulan mihrabın kenarlarında sütunçeler bulunmaktadır


Caminin sağındaki minaresi taş işçiliği yönünden oldukça ilgi çekicidir Minare kaidesinden külahına kadar kufi nesih yazılar, birbirlerinden farklı desenler ve taş süslemelerle bezenmiştir Tek şerefeli olan minare gövdesi silindirik olup, beyaz taştandır



Hoca Ahmet Camisi (Ayni Minare Camisi) (Merkez)


Diyarbakır’ın güneyinde Mardin Kapısı yakınında bulunan bu caminin kitabesi bulunmamaktadır Ancak, 1489 tarihli vakfiyesinden Hoca Ahmet tarafından yaptırıldığı öğrenilmektedir Akkoyunlu dönemi eseri olan bu caminin mimarı belli değildir


Avlu içerisinde olan caminin minaresi camiden oldukça mesafelidir Bu avlunun güneyinde, iki sütun ve duvar uzantılarından oluşan dört bölümlü bir son cemaat yeri bulunmaktadır Son cemaat yerinin birinci ve üçüncü bölümleri kubbe ile, diğerleri de zamanla tahrip olduğundan düz çatı ile örtülmüştür Son cemaat yerinin onarımında düzensizlikler yapılmış ve burası özelliğini yitirmiştir


Caminin ibadet mekanı Osmanlı erken dönem mimarisinde sık sık görülen ters T veya zaviyeli cami tiplerini andırmaktadır İç mekan ince uzun dikdörtgen şeklinde olup, ortası çapraz, yanları da beşik tonozla örtülmüştür Mihrap çıkıntısı çapraz tonozludur Ve bu bölüm dışarıya doğru köşeli yarım yuvarlak olarak uzanmıştır İç mekanda bezeme görülmemektedir Minaresi tuğladan olup, sekizgen köşelidir



Şeyh Mutahhar (Şeyh Matar) Camisi (Merkez)

Minaresi üzerindeki kitabesinden Akkoyunlu Sultanı Sultan Kasım tarafından 1500 yılında yaptırıldığı öğrenilmektedir Bu yüzden de bu camiye Kasım Padişah Camisi de denilmektedir Cami Şeyh Mutahhar’ın arsası üzerinde yapıldığından Onun ismi ile anılmıştır Caminin mimarı belli değildir


Günümüze iyi bir durumda gelebilen cami, bir sıra beyaz, bir sıra da siyah taştan yapılmıştır Güneydoğu Anadolu’nun kendine özgün bir özelliği olan taş mimari burada da görülmektedir Kare planlı tek kubbeli bir camidir Ön kısmında iki köşeli paye ve iki sütundan oluşan üç bölümlü bir son cemaat yeri bulunmaktadır İbadet mekanının üzerini örten kubbe trompludur Caminin doğu ve batı duvarında üçer penceresi vardır Mihrap duvarında pencere bulunmamaktadır Mihrabın iki yanında bulunan üzerleri pencere kemeri gibi duran bölümler gerçekte birer geçittir Bu geçitlerden çıkan merdivenler üst kattaki küçük birer mahfile çıkışı sağlamaktadır Mahfiller caminin içerisine yuvarlak kemerle açılmakta ve böylece içeride hareketli bir görünüm sağlanmıştır Bu mahfillerin önemli bir fonksiyonu olmayıp, büyük olasılıkla mimar burada değişiklik aramıştır Caminin mihrap ve minberi oldukça sadedir


Caminin en önemli yeri minaresi olup, bu tür minareye Diyarbakır ve çevresinde rastlanmamaktadır Minare dört kalın ve sade sütun üzerine oturtulmuştur Gövde siyah beyaz taşlardan yapılmıştır Minare üzerinde kitabesi vardır Minare gövdesi kare olup, üzerinde bir balkon ve petek bulunmaktadır Büyük olasılıkla bu minare sonraki dönemde camiye eklenmiştir



Lala Bey (Lala Kasım) Camisi (Merkez)


Diyarbakır’ın güneybatısında, Lala Bey Mahallesi’nde, Lala Bey ile Dörtler Sokağı’nın kesiştiği yerdedir Halkın kısaca Lale Bey ismini yakıştırdığı bu caminin kitabesi bulunmamaktadır Mimari yapısına dayanılarak XV-XVIyüzyıllar arasında yapıldığı sanılmaktadır Camiyi Eğil beylerinden lala Kasım Bey’in yaptırdığı söylenmektedir Mimarı belli değildir


Küçük tek kubbeli bir cami olup, kesme taştan yapılmıştır Değişik dönemlerde yapılan onarımlarla özelliğini kaybetmiş, ancak son cemaat yeri ile minaresi orijinalliğini korumaktadır Son cemaat yeri iki sütun yanındaki minare ve kare bir türbe ile sınırlanmış, üzeri üç kubbeyle örtülmüştür Son cemaat yerinin solunda bulunan kapıdan içerisine girilen beşik tonozlu türbenin kime ait olduğu bilinmemektedir


Caminin ibadet mekanı kare planlı olup, üzeri çatı ile örtülüdür Köşelerde görülen tromp izlerinden bu caminin ilk yapımında kubbeli olduğu anlaşılmaktadır Mihrap ve içerisi değiştirilmiş ve özelliğini tümü ile yitirmiştir


Son cemaat yerinin sağında bulunan minare kalın ve kütlevi bir yapıdır Kesme taştan tek şerefeli olarak yapılmıştır Bezeme olarak yalnızca pabuç kısmında kare bir çerçeve içerisine alınmış kufi yazı frizleri bulunmaktadır Bunun yanı sıra pabuçla gövdenin birleştiği yerde geometrik bir silme görülmektedir



Şeyh Yusuf Camisi (Merkez)


Diyarbakır Alican Mahallesi’nde Dabbakhane civarında bulunan şeyh Yusuf Camisi’nin kitabesi bulunmadığından ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı kesinlik kazanamamıştır Cami avlusunda Şeyh Yusuf Hemedani’nin olduğu söylenen bir türbeden ötürü de camiye Onun ismi verilmiştir Ancak bunu kanıtlayacak kesin bir bilgiye de rastlanmamıştır Caminin mimari üslubu XVIyüzyılda yapıldığına işaret etmektedir


Cami siyah kesme taştan yapılmış, oldukça küçük bir yapıdır Plan olarak tam bir düzen göstermemektedir Caminin doğu ve batısından geçen sokaklardan ötürü ibadet mekanı ile son cemaat yerinin dikdörtgen hatları bozulmuş, mihrap tarafı girişe göre daralmıştır Son cemaat yerinden sade bir sütuna dayalı iki geniş kemer bulunmaktadır Bu kemerler caminin yan duvarlarından dışarıya taşan ayaklara bağlanmıştır Ana mekan mihraba dik iki sütun ile üç sahna ayrılmıştır Geniş sivri kemerlerle birbirine bağlanan sütunlar ibadet mekanının üzerini örten düz tavanı desteklemektedir Mihrap dışarıya doğru dikdörtgen şekilde taşkındır Bunun iki tarafında dikdörtgen üç küçük pencere bulunmaktadır Mihrap ve minberi herhangi bir özellik taşımamaktadır


Fatih Paşa Camisi (Kurşunlu- Bıyıklı Mehmet Paşa Camisi) (Merkez)

Kitabeli dış kapısı 1819 yılında yıkılmıştır Diyarbakır’ın ilk Valisi Bıyıklı Mehmet Paşa tarafından 1516-1520 yıllarında yaptırılmıştır


Osmanlı döneminde Diyarbakır’da yapılan ilk cami olan bu yapı, diğer Diyarbakır camilerinden farklı bir plana sahiptir Yapıda taş ve düzgün olmayan malzemelerden de yararlanılmıştır Son cemaat yeri sekiz sütunun taşıdığı yedi kubbe ile örtülmüştür Son cemaat yeri siyah ve beyaz taşlardan yapıldığı için zengin bir görünümü vardır Kemerlerin arasında sütunların üzerinde ve köşelerde bezemeli madalyonlar yapılmıştır Caminin ibadet mekanından çok daha uzun olan bu tür son cemaat yerinin burada yapılmış olması, iki yanındaki mekanlardan kaynaklanmaktadır Son cemaat yerinden bu yan mekanlara kapılar ve pencereler açılmıştır Buradaki son cemaat yerinin kubbeleri Diyarbakır’daki diğer camiler gibi dışarıdan gizlenmemiştir Özellikle orta giriş kubbesi daha da yükseltilmiştir Son cemaat yerinin sağında Klasik Osmanlı mimarisinde görülen tek şerefeli minaresi bulunmaktadır Kare kaidesi siyah taştan olup, üst köşelerdeki profillerle beyaz taşlı gövdeye geçilmektedir Minarenin yanına türbe eklenirken minare kaidesinin bir kısmı kapatılmıştır


Hüsrev Paşa Camisi (Merkez)


Diyarbakır Mardin Kapısı yakınındaki bu camiyi Diyarbakır’ın Osmanlı yönetimindeki ikinci valisi olan Hüsrev Paşa 1521-1528 yıllarında medrese olarak yaptırmış, daha sonra derhane kısmındaki mescit cami olarak kullanılmaya başlamıştır 1728 yılında da yanına bir minare eklenmiştir Mimarı belli değildir


Kuzeydeki medresenin portalinden avluya girilmektedir Yapının bütünü bir sıra siyah, bir sıra beyaz taştan yapılmıştır Orta avlunun etrafını on ayağın çevirdiği sivri kemerli revaklar ve bunların arkasında da medrese odaları yer almaktadır Girişin tam karşısına gelen camiye geniş kemerli bir kapıdan girilmektedir Aynı zamanda medresenin dershane görevini üstlenmiş olan bu cami erken Osmanlı mimarisinde görülen ters T veya zaviyeli plandadır Caminin girişinde sekizgen bir kasnağa oturan bir kubbe üst örtüyü oluşturmuştur Bu kubbenin iki yanı beşik tonozlarla desteklenmiştir Güneyde mihrabın bulunduğu kısım dışa çıkıntılı olup, üzeri yarım bir kubbe ile örtülmüştür Caminin içerisindeki çiniler onarım sırasında başka bir yapıdan buraya getirilmiştir


1728 yılında eklenen minare siyah taştan olup, bunların arasında beyaz şeritler bulunmaktadır



Hadım Ali Paşa Camisi (Merkez)


Diyarbakır Mardin kapısı ile Urfa Kapısı arasında, Ali Paşa Mahallesi’nde surlara yakın bir yerdedir Camiyi Diyarbakır valilerinden Hadım Ali Paşa 1534-1537 yıllarında yaptırmıştır Tuhfetül-Mi’marin’de Mimar Sinan’ın eseri olarak ismi geçmektedir


Ali paşa Camisinin doğusunda Şafiilere ait bir cami, batısında medresesi, kuzeyinde de zikir yeri denilen dikdörtgen bir yapı ve hamam bulunmaktadır Kesme taştan tek kubbeli olarak yapılan bu caminin son cemaat yeri ve kubbe kasnağında yatay şekilde siyah beyaz taş dizilerinden meydana gelmiş bir bezeme vardır Onarımlarda bu bölümler bozulmamıştır


Son cemaat yeri dört paye ve iki duvar uzantısı ile kubbeli beş bölüme ayrılmıştır Sütunlar birbirlerine hafif sivri kemerlerle bağlanmıştır Burada göze çarpan bir özellik de sütunların yanlarda olanların yüksek kaideler üzerinde oturmasına karşılık diğerleri doğrudan doğruya zemine oturmuştur Bunun da nedeni, bu sütunların başka bir yapıdan alınarak burada uygulanmasıdır Son cemaat yerinin ortasındaki bir kapıdan ibadet mekanına geçilmektedir Girişin iki yanında sağır kemerlerin altında birer pencere vardır İbadet mekanında kubbeye geçiş zeminden başlıyormuş gibi dikkati çeken tromplardır Böylece aşağıdan başlayan tromp kemerlerinin ayakları zemine bağlanmaktadır Bu durum yapının basık görünmesine de yol açmaktadır Kubbe dışarıdan sekizgen, yüksek bir kasnak üzerine oturmuş ve piramidal bir çatı ile de gizlenmiştir


Caminin mihrap ve minberi Klasik Osmanlı devri yapılarına uygundur İçerisi klasik Osmanlı çinileri ile kaplanmış olmasına rağmen bunlar daha çok yerel atölyelerden alınmıştır Minaresi yapının dışında kuzeydoğuya yerleştirilmiştir Silindirik gövdeli ve tek şerefelidir Üzerinde bezemeye rastlanmamaktadır



İskender Paşa Camisi (Merkez)


Diyarbakır’da İskender paşa Mahallesi’nde bulunan bu camiyi Diyarbakır’da 14 yıl valilik yapan İskender Paşa 1551 yılında yaptırmıştır Bazı yazmalarda bu caminin Mimar Sinan eseri olduğuna dair bilgiler bulunuyorsa da Mimar Sinan’ın eserlerini derleyen Tuhfetûl Mimarin’de ismi geçmemektedir


Osmanlı mimarisinde belirli bir plan tipinin uygulandığı bu caminin önünde şadırvanı, doğusunda da türbesi bulunmaktadır Son cemaat yeri dört sütun ve köşelerdeki L şeklinde ayakların taşıdığı beş bölümden meydana gelmiştir Sivri kemerlerle birbirine bağlanmış olan sütunların başlıkları oldukça sadedir


Kare planlı, 14,76 x 14,76 m ölçüsündeki ibadet mekanının üzeri merkezi bir kubbe ile örtülüdür Buradaki tromplar da çok aşağıdan başlamakta ve ortası bir çizgi ile ikiye ayrılmaktadır Trompların arası da birer kemerle birbirlerine bağlanmıştır Bu tromplara dayanan kubbe dışarıdan onaltıgen bir kasnağa oturmaktadır


Mihrap taştan olup mukarnaslıdır Osmanlı mihraplarının bir benzeridir Minber orijinalliğinden uzaklaşmış ahşap bir eserdir


İskender Paşa Camisi Erken Osmanlı devri mimarisinin özelliklerini taşımasına rağmen, bir bakıma da Diyarbakır camilerinin etkisinde kalarak yapılmıştır Caminin sol tarafına silindirik gövdeli, tek şerefeli taş minare eklenmiştir



Behram Paşa Camisi (Merkez)


Diyarbakır’ın güneyinde Mardin Kapısı yakınında olan Behram Paşa Camisi’nin kitabesinden öğrenildiğe göre Diyarbakır’ın valilerinden Behram Paşa tarafından 1572 yılında yaptırılmıştır Mimar Sinan’ın eserlerinin listesini veren Tuhfetül Mi’marin’de Mimar Sinan’ın eseri olduğu yazılı olmasına rağmen onunla ilgili diğer eserlerde ismi geçmemektedir


Osmanlı döneminde Diyarbakır’da yapılmış ilginç eserler arasında olan bu cami külliye olarak düşünülmüş, günümüze yalnızca caminin yanı sıra hamamı gelebilmiştir


Cami kesme taştan kare planlı ve tek kubbeli olarak yapılmıştır Son cemaat yeri sakıflı olup asıl son cemaat yeri altı sütunun yuvarlak kemerlerle birbirlerine bağlanması sonucu beş bölümden meydana gelmiştir Ortadaki kubbe diğerlerinden daha yüksek ve içeriden kaburgalıdır Son cemaatin ön cephesi Fatih Paşa Camisi’nde olduğu gibi siyah beyaz taşlarla yapılmıştır Bunun önündeki sakıflı, ikinci son cemaat yeri diyebileceğimiz, çatıyla örtülmüştür Bu bölümde örgü şeklindeki bezemeler dikkati çekmektedir Buradaki çift renkli sivri kemerler cephe de ayrı bir hareketlilik meydana getirmiştir Son cemaat yeri yanlara doğru taşmakta, sağdaki kısmın üzerine de minare yerleştirilmiştir Buradaki iki küçük mihrap da mukarnaslı olup özenle işlenmiştir Caminin giriş kapısı mukarnaslı bir bordür ile çevrilmiş, üzerine de bir kitabe yerleştirilmiştir


İbadet mekanı kare planlıdır ve üzeri kubbe ile örtülüdür Burada dikkat çeken bir özelik te her duvara, duvar ayağı ismi verilen çıkıntılar yapılmış oluşu ve kubbenin de bu ayaklar üzerine oturtulmuş olmasıdır Kubbe ayaklarının üzerinde bir mahfil yer almaktadır Girişin sağ ve soluna ve mihrap duvarına yakın doğu ve batı duvarına yerleştirilen merdivenlerle mahfile çıkış sağlanmıştır Doğu ve batı duvarında bulunan üç dikdörtgen nişin güney duvarına birer küçük mihrapçık yerleştirilmiştir Böylece ana mihrabın dışında cami içerisinde altı mihrap daha yapılmıştır Bu mihrap daha çok mekana hareket kazandırmak amacıyla yapılmıştır İç mekanın bütün duvarları belirli bir yüksekliğe kadar İznik çinileri ile kaplanmıştırAyrıca mihrap ve minberi bezemelidir


Caminin minaresi l928 yılında Yıldırım düşmesiyle yıkılmış, tek şerefeli ve silindirik olarak yenilenmiştir



Melek Ahmet Paşa Camisi (Merkez)


Diyarbakır’ın batısında Urfa Kapısı yanında olan Melek Ahmet Paşa Camisi’ni aslen Diyarbakırlı olan Melek Ahmet Paşa 1587-1591 yılında yaptırmıştır Mimar Sinan’ın eserlerinin listesini veren Tuhfetül Mi’marin de Mimar Sinan eseri olarak geçmesine rağmen Mimar Sinan ile ilgili eserlerde ismi geçmemektir


Yüksek bir kaide üzerinde, altında da dükkanlar bulunan camiye merdivenle çıkılmaktadır Bu yüzden de Diyarbakır camilerinden ayrılan bu yapının güney ve kuzey cepheleri siyah beyaz taş sıraları, diğer cepheleri de yalnızca siyah taştan yapılmıştır Ayrıca kubbenin sekizgen kasnağı da siyah beyaz taş sıraları ile örülmüştür


Caminin giriş kapısı diğer camilerden ayrı olarak güney mihrap duvarındaki büyük bir portal caminin altındaki yola açılmakta önce kuzey kısmındaki avluya, sonra da merdivenlerle camiye çıkılmaktadırBatı bölümünün altından da ana caddeye açılan bir sokak geçmektedir

Caminin güneydeki girişi duvardan dışarı çıkıntılı olup üç dilimli bir kemerden sonra mukarnaslı bir niş ile sonuçlanmaktadır Portalin sağ ve solunda iki küçük niş bulunmaktadır Kuzey bölümünde minarenin sağ tarafından merdivenle camiye çıkılmakta, basit kemerli bir kapıdan da içeriye girilmektedir Burada Diyarbakır camilerinde görüldüğü gibi zengin bezemeli bir son cemaat yeri yapılmamıştır


Caminin ibadet mekanı dikdörtgen planlı olup, ortadaki dört payenin üzerine tromplu sekizgen bir kasnak üzerine oturtulmuş kubbe ile üzeri örtülüdür Kubbe kasnağına dört tane sivri kemerli pencere açılmış ve ibadet mekanının yukarıdan aydınlanması sağlanmıştır Merkezi kubbenin dışında kalan bölümler çapraz tonozlarla örtülerek genişletilmiştir İçerisindeki duvarlar 1 m yüksekliğe kadar XVIyüzyıl çinileri ile kaplanmıştır Ayrıca caminin mihrabı da çinilidir Beş kenarlı mihrap mukarnaslar, köşe sütunları ile oldukça zengin bir görünümdedir


Caminin kuzey yönündeki merdivenin sağında bulunan minare camiden ayrı olarak yapılmıştır Kaide kısmındaki taş bezemeleri ile dikkati çekmektedir Gövde silindirik, tek şerefelidir Şerefe altı mukarnaslarla bezenmiştir Minarenin yarısına kadar içeriden iki merdivenle, yarısından sonra da bunlar birleşerek tek merdiven olarak şerefeye çıkılmaktadır Bu merdivenlerden çıkanlar birbirini görmeyecek şekilde düzenlenmiştir Mozaik çinili bir şerit kaideyi çepe çevre dolaşmaktadır ve bu durum diğer Diyarbakır camilerinde görülmemektedir



Defterdar Camisi (Merkez)


Diyarbakır Defterdar Mahallesi’nde, Defterdar Ahmet Paşa tarafından 1594 yılında yaptırılmıştır Mimarı bilinmemektedir


Cami siyah kesme taştan fevkani olarak yapılmıştır Orijinal şekli ile günümüze ulaşamayan cami, çeşitli dönemlerde bir çok onarım geçirmiştir Güney kısmına 1832 yılında Ragıbiyye Medresesi yapılmıştır Caminin alt kısmında iki beşik tonozlu bölüm bulunmaktadır Bunlardan biri Camiyi boydan boya kesmekte ve alttan diğer sokağa geçit vermektedir Beşik tonozlu diğer mekan ise dükkan olarak kullanılmaktadır Cami fevkani bir yapı olduğundan, kuzey cephesindeki merdivenlerle çıkılmaktadır Giriş kapısının herhangi bir özelliği bulunmamaktadır İbadet mekanındaki iki sütun iki duvar ayağının arasını birleştiren üç kemerle yapı üçe bölünmüştür Bunların üzerini düz bir çatı örtmektedir Minber ve mihrap oldukça sadedir



Nasuh Paşa Camisi (Merkez)


Diyarbakır İçkale’nin dışında, Fatih Paşa Camisi’ne giden yol üzerindedir Diyarbakır’da Nasuh Paşa’nın valilik yaptığı 1606-1611 yıllarında yapılmıştır Yapının mimarı bilinmemektedir


Kesme siyah taştan yapılan bu yapı çeşitli dönemlerde yapılan onarımlarla özelliğinden uzaklaşmıştır Günümüzde içerisine doğu kısmındaki bir kapıdan girilmektedir Bu kapının mimari yönden bir özelliği bulunmamaktadır Girişten hemen sonra bir avluya geçilmekte olup, burada üzeri düz çatı ile örtülü küçük bir açık hava namaz kılma yeri vardır Avlunun güneydoğu köşesinde de kesme siyah taştan, kare kaideli, silindirik gövdeli minare bulunmaktadır Minarenin üst kısmı 1819 yılındaki ayaklanma sırasında top mermisi ile yıkılmıştır Bu nedenle de halk bu minareye Güdük Minare (Kot Minare) ismini yakıştırmıştır


Avlunun batısındaki bir kapıdan caminin ibadet mekanına girilmektedir Kareye yakın dikdörtgen planlı ve haififçe çarpık olan bu mekan dört sütunla bölümlere ayrılmıştır Dört sütunun ortasında pandantifli bir kubbe köşelerde de çapraz tonozlu bölümler bulunmaktadır Caminin güneydoğusunda bulunan mihrap hafif doğuya doğru kaymıştır ve bezemesizdir



Arap Şeyh Camisi (Merkez)


Diyarbakır’ın doğusunda Yeni Kapı yakınında bulunan Arap şeyh Camisi’ni Diyarbakır’da valilik yapmış olan Kara Mustafa Paşa 1644’te yaptırmıştır Mimarı belli değildir


Cami dış görünüşü ile bir özellik taşımamaktadır Küçük bir avlu içerisinde şadırvanı vardır Halk arasındaki söylentiye göre bu şadırvan daha önce bir türbe olup, sonradan şadırvana dönüştürülmüştür


Caminin son cemaat yeri duvar uzantıları arasındaki iki paye ile üç bölüme ayrılmıştır Bu sütunlar doğrudan doğruya zemine oturmuş kemerlerle birbirine bağlanmıştır Giriş kapısının iki yanında birer pencere bulunmaktadır Caminin ibadet mekanı ortadaki iki payenin yardımı ile altı bölüme ayrılmış ve her birinin üzeri de ayrı birer kubbe ile örtülmüştür Böylece Osmanlı mimarisindeki ulu cami plan tipine benzetilmiştir İç mekanda bezeme olarak dikkat çeken bir özellik bulunmamaktadır Caminin batı tarafındaki beşik tonozlu dikdörtgen mekanın buraya sonradan eklendiği sanılmaktadır



Kurt İsmail Paşa Camisi (Merkez)


Diyarbakır surları dışında, Harput yolu üzerinde, Seyrantepe semtinde bulunan bu camiyi Kurt İsmail Paşa kardeşi Meded Bey adına 1869-1875 yılında yaptırmıştır Bu caminin de mimarı bilinmemektedir


Kurt İsmail Paşa Camisi plan düzeni olarak Diyarbakır camilerinden ayrılmaktadır Osmanlı son devir mimarisini andıran bu yapının ibadet mekanı sekizgen planlı olup, çevresini yine sekizgen bir revak çevirmektedir Revak kısmı zeminden oldukça yükseltilmiş, köşelere birbirlerine yakın sütunlar yerleştirilmiştir Sütunların araları, sekizi geniş, sekizi dar olmak üzere 16 kemerle birbirine bağlanmıştır Bunların üzeri eğimli bir çatı ile örtülmüştür Bu revaklı bölüme kuzeydeki bir merdivenle çıkılmaktadır Buradaki kemer alınlığı yükseltilmiş ve giriş yönü belirtilmiştir Caminin kuzeydeki girişi dışında kalan kenarlara basık kemerli birer pencere açılmıştır Caminin iç mekanı bezemesizdir Bütün özelliği daha çok Osmanlı sanatında türbe mimarisinde uygulanan plan şemasının burada tekrarlanmasıdır



İbrahim Bey Mescidi (Merkez)


Diyarbakır İbrahim Bey mahallesi’nde bulunan bu mescidi Akkoyunlu Kasım Padişah’ın yeğeni İbrahim Bey yaptırmıştır XVyüzyılın sonu ile XVIyüzyılın başında yaptırıldığı sanılmaktadır Bu yapının da mimarı bilinmemektedir


Caminin yüksek duvarlarla kuşatılmış bir avlusu vardır Son cemaat yeri iki paye ve duvar uzantıları ile üç bölüme ayrılmıştır Bunların üzerini pandantifli üç kubbe örtmektedir Son cemaat yerinin ortasındaki bir kapıdan ibadet mekanına geçilmektedir İbadet mekanının ortasında, mihrap önünde iki paye bulunmaktadır Böylece yapı enine 2, boyuna da üç bölüme ayrılmıştır Bunlardan mihrap önü ile sağdaki iki bölüm kubbeli, diğerleri de çapraz tonozlarla örtülmüştür Kubbeli bölümlerdeki iki pencere dışında camide başka pencere bulunmamaktadır Mihrap ve minberi oldukça sade olup, içerisi bezemesizdir



Taceddin Mescidi (Merkez)


Diyarbakır Taceddin mahallesi’nde Melik Ahmed Paşa Hamamı yakınlarındadır Kitabesi bulunmadığından banisi ve yapım tarihi bilinmemektedir Yapının mimari üslubundan kesin olmamakla birlikte XVyüzyılda yapıldığı sanılmaktadır


Taceddin Mescidi, evler arasına sıkışmış bir yapı olup yalnızca doğu cephesi sokağa açılmaktadır Giriş kapısı siyah kesme taştan yapılmış olup, bu yüzden de diğer bölümlerden ayrılmaktadır Avlunun güneyinde basık bir sütuna dayanan iki kemerli bir son cemaat yeri vardır Mescidin duvar çıkıntıları ile bu sütunun üzeri bir çatı ile örtülmüştür Son cemaat yerinden mescide giriş sola kaydırılmış, orta eksene de iki yanında birer pencere olan birer mihrap yerleştirilmiştir İbadet mekanı dikdörtgen planlı olup, üzeri ahşap bir çatı ile örtülmüştür Evler arasında bulunduğundan ötürü yalnızca aydınlatma amaçlı doğu cephesine iki pencere açılmıştır


Büyük olasılıkla bu mescit değişik zamanlarda yapılan onarımlarla özelliğini kaybederek bugünkü şeklini almıştır



Hacı Büzürk Mescidi (Merkez)


Diyarbakır Cevat paşa Mahallesi’nde, Gazi Caddesi’nin başlangıcındaki sokak içerisindedir Bu mescidin ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı bilinmemektedir


Kesme taştan yapılmış olan bu mescit evler arasında sıkışıp kalmıştır Batı kısmındaki yüksek duvarlarla çevrili avlusundaki bir kapıdan içeriye girilmektedir Siyah taşlarla döşeli avludan girilen son cemaat yeri iki sivri kemerli olup, bu kemerler duvar uzantılarına ve ortadaki tek sütuna bağlantılıdır Üzeri ahşap çatılıdır Son cemaat yerinden basit bir kapı ile ibadet mekanına geçilmektedir İbadet mekanı dört sütun ile enine iki bölüme ayrılmıştır Mihrap duvarına paralel üç sivri kemer de çatıyı taşımaktadır İç kısımda mihrap son derece sadedir Ayrıca bir bezeme unsuruna da rastlanmamaktadır



Kavas-ı Sağır Mescidi (Merkez)


Diyarbakır’daki Şeyh Matar Camisi yanında, sokak arasında bulunan bu mescidin ne zaman yapıldığı bilinmemektedir Vakıf kayıtlarında XVIyüzyılda yapılmış bir Osmanlı eseri olarak ismi geçmektedir Kemaleddin ve Cemaleddin isimli iki kardeşin bu mescidi yaptırdıkları da ileri sürülmektedir


Siyah kesme taştan yapılmış olan bu mescidin oldukça basit bir görünümü vardır Doğu ve güney cepheleri tamamen evlerle çevrelenmiştir Etrafındaki sokaklardan ve yerleşimden ötürü mescit dikdörtgen plandan uzaklaşmış ve eğri bir plana dönüşmüştür Son cemaat yeri siyah taştan bir sütuna dayanmakta ve iki kemerle avluya açılmaktadır Avlu zemininden biraz daha yüksek olan son cemaat yerinin üzeri kavak ağaçları ile örtülmüştür İbadet mekanına basık kemerli bir kapıdan girilmektedir Dikdörtgen şeklindeki ibadet mekanı kuzey-güney yönündeki iki geniş kemerle üç bölüme ayrılmıştır Bu kemerler duvarlardaki dışarı taşkın ayaklar üzerine oturmuştur Üzeri damla örtülüdür Batı duvarındaki iki pencere ile içerisi aydınlanmaktadır Mihrap ve minber son derece basit olup, iç kısmında dikkat çeken bir bezeme bulunmamaktadır



Molla Bahaddin Mescidi (Kozlu Camisi) (Merkez)


Diyarbakır Kozlu Mahallesi’nde, İzzet paşa Caddesi’nde bulunan bu mescidin de ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir


Basit görünümlü bir yapı olan mescit kesme taş ve moloz taştan yapılmıştır Önündeki avlu ve mescit evler arasında sıkışmıştır Kuzeyden güneye doğru genişleyen avluda helalar ve bir havuz yer almaktadır Son cemaat yeri bir sütundan çıkan ve duvarlara dayanan sivri kemerlerle iki bölümlüdür Üzeri kavak ağaçları ile örtülmüştür İbadet mekanı dört pencere ile aydınlatılmıştır Bunların üzerine de daha küçük pencereler yerleştirilmiştir Bunların dışında ibadet mekanını aydınlatacak başka pencere bulunmamaktadır İbadet mekanı kuzeyden güneye doğru daralmakta ve üzeri düz bir çatı ile örtülmüştür İçerisinde mihrap da dahil süsleme elemanına rastlanmamaktadır



Ulu Cami (Taciyan Camisi) (Eğil)


Diyarbakır Eğil ilçesinin güneydoğusunda bulunan Ulu Cami’nin kitabesi günümüze gelememiştir Bu bakımdan kimin tarafından ve ne zaman yaptırıldığı bilinmemektedir Ancak mimari yapısından ve süslemelerinden XII-XIIIyüzyıla tarihlendirilmektedir


Artuklu dönemine ait olan bu yapı küçük ölçüde olup, günümüze çok harap bir durumda gelebilmiştir Kalıntılarından mihrap önünün kubbeli olduğu ve enine dikdörtgen plan şekli gösterdiği anlaşılmaktadır Bunun dışındaki bölümleri tonozlarla örtülüdür Kubbe kasnağındaki iki dizi halindeki iri çiçekli kûfili kitabe yapının başlıca özelliğidir



Ulu Cami (Çermik)


Diyarbakır Çermik ilçesi, Kale Mahallesi’ndeki, Ulu Cami’nin mihrabının karşısına gelen orta kemerinin üzerinde üzerinde 3800x2500 ölçüsündeki iki satırlık kûfi yazılı kitabesine göre 1148 yılında yapılmıştır Kitabede Fahrettin Kara Arslan’ın da ismi olduğundan caminin Hasankeyf Artuklularından Fahrettin Kara Arslan (1108-1148) zamanında yapıldığı anlaşılmaktadır


Caminin giriş kapısının sol tarafındaki kemerden doğu duvarı arasında iki satırlık nesih yazılı 110x4600 cm ölçüsünde bir onarım kitabesi bulunmaktadır:

“Cüddede İmaret’ül-Mescid El Halid bi Ebubekr Ali bin El-hac Ömer bin Mahmut Fi seneti Erbaa


Dikdörtgen planlı caminin batıya açılan cephesinde geometrik oymalar bulunmaktadır Caminin mihrap ve minaresi Artuklu mimarisine uygun olarak yapılmıştır Anadolu Selçuklularından IIIAlaaddin’in (1297-1302) camiyi onardığı sırada minaresini de onarmıştır Bu minarenin kaidesinde Selçuklu özelliği taşıyan kabartma motifler ve yazılar bulunmaktadır Ulu Cami’ye bundan ötürü de halk arasında Sultan Alaaddin Camisi de denilmektedir


Ulu Cami’nin doğusuna Çermik Sancak beyi Şah Ali Bey 1517’de dikdörtgen planlı ve kubbeli bir yapı eklemiştirGüney, doğu ve kuzey yönlerinde ikişer penceresi olan ve eski cami ile birleştirilen bu yapının da bir cami olduğu anlaşılmıştır Bu yapı da Ulu Cami gibi siyah ve beyaz taşlardan yapılmıştır



Şah Ali Bey Camisi (Çermik)


Diyarbakır Çermik ilçesi Kale Mahallesi’nde bulunan Şah Ali Bey Camisi, Ulu Cami’nin doğusuna bitişiktir Şah Ali Bey tarafından 1517’de yapılmıştır


Caminin son cemaat yeri, giriş kapısı ve pencerelerin dış yüzleri kesme taştan yapılmış, dikdörtgen planlıdır Son cemaat yeri üç kubbelidir Cami, mihrap duvarına paralel üç nefe ayrılmıştır Mihrap önündeki bölüm kubbeyle diğerleri tonozla örtülüdür Bu kubbe sekizgen kasnaklı olup, dıştan piramidal külahlıdır



Cami-i Kebir (Çüngüş)


Diyarbakır, Çüngüş ilçesinde bulunan Cami-i Kebir bazilika planlı bir kiliseden camiye dönüştürülmüştür XIIIyüzyılda Artukoğulları tarafından bazı ilaveler yapılmıştır Kesme taştan olan bu cami çatı ile örtülüdür



Ali Bey Camisi (Çüngüş)


Diyarbakır Çüngüş ilçesinde, Ali Bey tarafından 1688’de yaptırılmıştır 1757’de de Kapıkıran Mehmet Paşa camiye bir de minare eklemiştir



Ulu Cami (Hani)

Ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı bilinmemektedir Mimari üslubundan XIII-XIVyüzyıla ait olduğu sanılmaktadır Üzerindeki yazıtlarından 1657 ve 1682 yıllarında onarıldığı anlaşılmaktadır


Dikdörtgen planlı cami iki ayrı bölümden meydana gelmiştir Bu yüzden eğimli bir alanda bulunan güney tarafına dükkanlar eklenmiştir Caminin girişi batı cephesindedir İbadet mekanı üç neflidir Caminin önünde mermer sütunlar yuvarlak kemerlerle birbirlerine bağlanarak bir avlu meydana getirmiştirAvlunun çevresindeki revaklar içten tonoz, üstten de çatı ile örtülmüştür Caminin yanında Diyarbakır yöresine özgü bir minare yerleştirilmiştir kesme taştan olan minare, dikdörtgen planlı olup, üzerinde herhangi bir bezemeye yer verilmemiştir Dikdörtgen minarenin bitiminde bir balkon ve bunun üzerinde de şerefe ve yuvarlak petek kısmı yerleştirilmiştir Konik bir külahla da üzeri örtülmüştür

İbadet mekanının içerisinde dört kare paye üzerine pandantifli ana kubbe oturtulmuş ve bu kubbe dört kenardaki yarım kubbelerle desteklenmiştir Bu yarım kubbeler duvarlara ve kemerlere birer büyük, daha sonra da daha küçük eksedralarla bağlanmıştır İlk yapıldığı dönemde duvarların belirli bir yerine kadar yükselen çiniler onarım sırasında yerlerinden sökülmüş ve bir daha da yerlerine konulmamıştır İçeride görülen kalem işleri son dönemde yapılmıştır Mihrap ve minberi Klasik Osmanlı mihrap ve minberlerinin benzeridir


Bu caminin yanında Özdemiroğlu Osman Paşa’nın türbesi bulunmaktadır Ayrıca hamam ve medrese olduğu sanılan birkaç ek yapının da kalıntıları görülmektedir



Şeyh Caferi Tayyar Mescidi (Hani)




Cami dikdörtgen planlı olup, üzeri ahşap bir çatı ile örtülmüştür Mescidin en ilginç yönü Diyarbakır yöresine özgü minare tipinin burada da tekrarlanmasıdır Kesme taştan dikdörtgen minare bir balkonla şerefede son bulmaktadır Bunun üzerine yuvarlak petek kısmı ve külah yerleştirilmiştir


Mescidin yanında Şeyh Caferi Tayyar'ın türbesi bulunmaktadır Türbe kesme taştan yapılmış, dikdörtgen planlıdır üzeri çatı ile örtülüdür Türbenin içerisinde sanduka ve sandukanın başında da h372 (982) tarihli bir sancak bulunmaktadır


Mescit ve türbe Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1982 yılında onarılmıştır



Ulu Cami (Hazro)

Kitabesi bulunmadığından ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir Onarım ve eklemelerle özelliğini büyük ölçüde yitirmiştir Bazı kaynaklarda XIIIyüzyılda Eyyubiler döneminde yapıldığı belirtilmektedir Bazı kaynaklarda da Osmanlı mimarisine benzerliğinden ötürü XVIXVIIyüzyıllarda yapıldığı belirtilmektedir


Dikdörtgen planlı bir yapı olup, kesme taştandır Giriş kapısı ve mihrap nişi mukarnas ve geometrik bezemelerle görkemli bir konuma getirilmiştir Ön cephesi iki katlı olup sivri kemerli alternatif taş döşeli görünümü ile dikkati çekmektedir


Ulu Cami (Vakıf Ahmet Bey Camisi) (Lice)


Diyarbakır Lice ilçe merkezinde bulunan bu camiyi Şeyh Hasene Ezraki soyundan gelen Ahmet Bey 1540-1541 yılında yaptırmıştır Ahmet Bey kurduğu vakıflar ve halka yaptığı hizmetlerden ötürü Vakıf Ahmet Bey olarak tanınmıştır Bu nedenle de camiye Vakıf Ahmet Bey ismi verilmiştir Ayrıca Ulu Cami veya Cami-i Kebir olarak da bilinmektedir


Lice depreminden önce kare planlı olan bu caminin iki katlı bir son cemaat yeri vardır İbadet mekanı sütunlar ve geniş sivri kemerlerle iki nefe ayrılmıştır Daha sonra beşik tonozlu bir bölüm buna eklenmiştir


Cami 1845 yılında yanmış, Hacı Sadullah Bey tarafından 1875 yılında onarılmış ve yapılan bazı ilavelerle genişletilmiştir 1960 yılında da Hamit Toprak Bey tarafından camiye minare yaptırılmıştır 1975 Lice depreminde cami büyük hasar görmüş ve minaresi yıkılmıştır



Melik Adil Camisi (Lice)


Diyarbakır Lice ilçesi, Kabakkaya (Antak) Köyü’nde bulunan Melek Adil Camisi’nin ne zaman yapıldığı bilinmemektedir


Dikdörtgen planlı bir yapı olup üzeri çatı ile örtülmüştür Minaresi dört köşedir ve bazı silmelerle de üç bölüme ayrılmıştır



Ulu Cami (Selahattin Eyyubi Camisi-Meyya Farkin Camisi) (Silvan)


Diyarbakır Silvan ilçesinde bulunan bu caminin Artukoğullarından önce, 1031’de küçük bir cami olarak yapıldığı sanılmaktadır Artukoğullarından Necmeddin Alpi döneminde,1157’de onarılmış ve genişletilmiştir Sonraki yıllarda Ebu’l Muzaffer Şehabeddin Gazi döneminde yeniden elden geçirilmiştir Bu cami ile Artuklu mimarisinin üslubu ilk belirgin şeklini almıştır


Caminin ibadet mekanı dikdörtgen planlı olup, içerisi mihraba paralel 18 paye ile dört sahna ayrılmıştır Mihrap önüne rastlayan bölüm altı büyük, iki küçük payenin yardımı ile tromplu olarak 1350 m çapında bir kubbe ile örtülmüştür Bu kubbenin bir bölümü de mihrap önündeki duvara dayanmaktadır Burada Gaznelilerin Leşker-i Bazar Ulu Camisi’nde ortaya koydukları mihrap önü kubbesi Melik Şah’ın yapmış olduğu yapılardaki düşüncesi ile birleştirilmiştir Bu tür mihrap önü kubbelerinin Anadolu’da bulunan ilk örneklerindendir Kubbe eteğinde Necmeddin Alpi’nin bir kitabesi yer almaktadır


Ulu Cami Artuklu taş işçiliğini yansıtan bezemeleri ile dikkati çekmektedir



Eyyubiler Camisi (Silvan)


Diyarbakır Silvan ilçesinin güneydoğusunda yer alan Eyyubiler Camisi olarak tanınan cami yıkılmış, sadece minaresi günümüze gelebilmiştir Caminin Eyyubiler döneminde 1199-1244 tarihleri arasında yapıldığı kitabelerinden anlaşılmaktadır



Karabehlül Bey Camisi (Silvan)


Diyarbakır Silvan ilçesinde bulunan bu cami XVIyüzyılda, Diyarbakır Valisi İskender Paşa’nın mahiyetinde bulunan Silvan’lı Şeyh Ahmetzade Elvend Bey’in oğlu, Sancak Beyi Kara Behlül tarafından yaptırılmıştır


Gri renkte kesme taştan yapılan bu cami kare planlı olup, üzeri sekizgen bir kasnağa oturan tek kubbe ile örtülmüştür Kubbenin üzeri dıştan pramidal şekle sokulmuştur Son cemaat yeri altı ahşap sütuna dayanan altı bölüme ayrılmış ve üzeri de ahşap bir çatı ile kapatılmıştır

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihi İle Diyarbakır ...

Eski 08-14-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihi İle Diyarbakır ...



Zinciriye (Sincariye) Medresesi (Merkez)

yüzyılın sonlarına tarihlendirilmektedir Medresenin mimarı Melik Salih Necmeddin’dir Bazı kaynaklarda da mimarı İsa Ebu Dirhem olarak geçmektedir


Açık medreseler plan tipinde, iki veya tek eyvanlı plan şemasına uygun olarak tek katlı yapılmıştır Kesme taştan yapılan medresenin giriş kapısı ile ön cephesinin ayrı bir yapısı bulunmaktadır Bezemesi olan ön cephede diğer aynı dönem yapılarında olduğu gibi zengin süslemeler burada görülmemektedir Plan olarak diğer Anadolu medreselerinden biraz farklılıklar göstermektedir Belki de iklim koşullarından ötürü avlu biraz küçültülmüştür İki eyvanlı olan medresenin giriş eyvanı çapraz tonozla örtülmüştür Avluyu çepeçevre beşik tonozlu bir revak çevirmektedir Medresenin en belirgin yeri olan ana eyvanın sağ ve solunda beşik tonozlu iki oda, sol köşesinde de kubbeli bir oda yer almaktadır Medresenin tek kubbeli olan bu bölümüne bir dehlizle girilmektedir Avlunun çevresindeki medrese odaları da birbirlerine benzememektedir Solda beşik tonozlu dört oda, en sağda L şeklinde bir oda vardır Bunlara karşı sağ tarafta dikdörtgen planlı beşik tonozlu bir mekan yer almaktadır Avlu revak kemerleri de birbirlerinden farklıdır Bazıları dışarı at nalı şeklinde taşkın ve üstleri dekorlu, bazıları da basık ve dekorsuzdur Buradaki alçak kemerler üzerinde bir yazı firizi dolaşmaktadır


Zinciriye Medresesi l934 yılında onarılarak Diyarbakır Arkeoloji Müzesi olmuştur Sonraki yıllarda müze yeni yapılan binasına taşınmıştır



Mesudiye Medresesi (Merkez)

Diyarbakır'da yapılan ilk büyük medresedir Medresenin yazıtından öğrenildiğine göre 1198-ll99 yılında Artuklu Meliki Mesud Kutbeddin Ebu Muzaffer Sökman zamanında yapılmaya başlanmış, Sökmen IInin ölümünden sonra yerine geçen Mesud zamanında yapım çalışmaları devam etmiş, Mevdud zamanında 1223’de tamamlanmıştır Medresenin mihrap yakınındaki pencerelerden birisi üzerindeki kitabeden de planlarını Halepli usta Cafer İbni Mahmut ‘un çizdiği ve yapımını da Mesud’un sürdürdüğü öğrenilmiştir


Mesudiye Medresesi, çeşitli ilimlerin öğretildiği Anadolu'nun en eski ve ilk üniversitesidir Bu medresede astronomi, tıp, fizik, matematik, biyoloji, kimya, ilahiyat, edebiyat ve felsefe gibi dersler öğretilmiştir Ayrıca bilim adamları burada çeşitli konularda birbirleri ile tartışmışlardır


Mesudiye Medresesi, açık medrese plan tipleri arasında tek veya çift eyvanlı plan tipleri arasındadır Kesme taşlı iki katlı olarak yapılan medrese plan tipi olarak da yanındaki Ulu Cami ile bağlantılıdır Doğu ve batı yönünde uzanan medresenin kuzey yönünde girişi bulunmaktadır Buradan çapraz tonozlu bir avluya girilmektedir Kareye yakın bir planı olan avlunun en büyük açıklığı iki kat boyunda yükselen ana eyvanıdır Bu eyvan beyaz taştan yapılmış olmasıyla da medresenin diğer bölümlerinden ayrılmaktadır Bu eyvanın sağ ve solunda iki tonozlu oda bulunmaktadır Bu odalar birbirlerine eşit ölçüde olmadıklarından ötürü dışarıdan kademeli olarak görülmektedir Avluda iki katlı revaklar birbirlerinden taş yazı frizleri ile ayrılmaktadır Buradaki kemerlerden ortadakiler daha geniş, kenarlardakiler daha dardır Diğer medreselerde görülen revakların arkasındaki odalar burada bulunmamaktadır Oda olarak yalnızca eyvanın iki yanındaki mekanlar kullanılmıştır Burada dikkati çeken bir özellikte girişin karşısına gelen mihraptır Son derece güzel bezemeli olan mihrabın neden buraya konulduğu bilinmemektedir


Girişin yanındaki bir merdivenle medresenin ikinci katına çıkılmaktadırBurada eyvanın sağ ve solundaki odalar dışında başka oda bulunmamaktadır Yalnızca üzerleri beşik tonozlu revaklar burada bulunmaktadır


Ali Paşa Medresesi (Merkez)


Mardin Kapı ile Urfa Kapısı arasında, Ali Paşa Camisi’nin batısında olan Ali Paşa Medresesi, Vali Hadım Ali Paşa tarafından 1434-1537 yılları arasında yapılmıştır Mimar Sinan’ın eseri olduğu ileri sürülmüşse de bu iddia kesinlik kazanamamıştır


Ali Paşa Medresesi tek katlı olup kesme taş ve tuğladan yapılmıştırMedresenin plan düzeni sonraki dönemlerde değişikliğe uğramış, Düşkünler Evi olarak kullanıldığından kuzey-batı köşesine yeni bir yapı eklenmiştir Bu arada giriş kapısı da değişikliğe uğramış içerisi kadınlar ve erkelere ayrılmak suretiyle ikiye bölünmüştür Bu değişikliğe rağmen medrese ana özelliğini yitirmemiştir


Girişten sonra dikdörtgen planlı orta avlunun her iki yanında beşer çapraz tonozlu oda sıralanmıştır Bu odaların her birinde ocakları olup bunların bacaları dışarıdan görülmektedir Avluda medreselerde gelenekselleşmiş olan sütunlu revaklara yer verilmemiştir Bunların yerine her medrese odası önüne beşik tonozlu ayrı bölümler eklenmiştir Bunların yüzlerine de hareketlilik sağlanabilmesi için üç sıra tuğla bir sıra kesme taştan silmeler yapılmıştır

Medresenin mescidi veya dershanesi dışarıya taşkın olup bu bölümün duvarlarına pencereler açılmıştır Orta eksene de bir mihrap yerleştirilmiştir Medresenin ilgi çekici bir planı olmasına rağmen bezeme yapılmamıştır



Muslihiddin Lari Medresesi (Merkez)


Sefa Camisi'nin güneyinde ve cami avlusu içinde bulunan Muslihiddun Lari Medresi aynı zamanda İbariye, Parli Medresesi isimleriyle de tanınmaktadır Kitabesi bulunmadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamakla beraber XIVyüzyılın ilk yarısında yapıldığı sanılmaktadır Muslihiddin Lari, Mir’at-ül edvar ve Mirkat-ül ahbar isimli eserlerin yazarıdır Bu medrese Onun Diyarbakır Müftüsü olduğu dönemde yapılmıştır Lari ismi bu medreseyi yaptırdığından ötürü mü yoksa bu medresede ders verdiğinden ötürü mü verilmiştir kesinlik kazanamamıştır Medresenin mimarı da belli değildir


Medrese tek katlı, kesme taştan olup tonozlarda yer yer tuğlalar yapıda kullanılmıştır Planı kendine özgü bir konumdadır Diyarbakır medreseleri içerisinde kendine özgü bir yapıdır Avlu etrafında sıralanmış medrese odalarından meydana gelen plan düzeninden oldukça uzak bir yapıdır Medresenin en belirgin bölümü dershanesidir Dershane ortada olup medrese odaları bunun iki yanına yerleştirilmiştir Dershanen üzeri beşik tonozla örtülü olup güney duvarına bir de mihrap yerleştirilmiştir Revaklar yalnızca medrese odalarının önüne yerleştirilmiştir Revaklar dershane ile kesilmiştir Beşik tonozlu revaklar ortadaki bir ayağa dayanan iki sivri kemerle ön avluya açılmaktadır Medrese odaları revakların dışında birer pencere ile dışarıya açılmaktadır


Hatuniye Medresesi (Hani)

yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır Günümüze harap bir durumda gelen medresenin kitabesi de bulunmadığından kesin yapım tarihi ve kimin tarafından yaptırıldığı da bilinmemektedir


Medrese dikdörtgen planlı olup, giriş kapısının karşısında yuvarlak kemerli bir eyvan bulunmaktadır Avlunun iki tarafı kalın payeler üzerine oturtulmuş yuvarlak kemerli bir revakla çevrelenmiştir Bu revakların arkasında medrese hücreleri bulunmaktadır Bu hücrelerin üzerleri kubbelerle örtülmüştür


Yöresel beyaz taştan, muntazam bir taş işçiliği ile yapılmıştır Giriş kapısı sivri kemerli olup, çevreis geometrik ve bitkisel bir bezeme ile çevrelenmiştir Sivri kemerin köşelerinde üçgen dolgulara yer verilmiştir Bunların içeriside kabartma bitkisel motiflerle dekore edilmiştir


Mihrap duvarı bunun yanındaki iki kubbeli mekan ve eyvan duvarları günümüze gelebilmiştir İki yanında kubbeli mekanların bulunduğu kapalı avlulu medrese planındadır Mihrap duvarı geometrik taş süslemeleri ile kaplıdır Ayrıca mihrap nişinde de örgü motifli taş bezemeler görülmektedir Bunları geometrik bezemeler ve mukarnaslar tamamlamaktadır


Abdullah Paşa (Çeteci) Medresesi (Çermik)


Abdullah Paşa tarafından, Çermik çarşısında, ana caddenin güneyinde 1756-1757 yıllarında yaptırılmıştır Çermikli Çeteci Abdullah Paşa İran hükümdarı Afşarlı Nadir Şah’ı yenmiş ve Onun Doğu Anadolu’yu ele geçirmesini engellemiştir Bu medreseyi Diyarbakır Valiliği zamanında yaptırmıştır Sultan IIAbdülhamid döneminde Çermik Rüştiye Mektebi olarak kullanılan bu yapı onarılmış ve camiye dönüştürülmüştür


Dikdörtgen planlı olan yapının avlusunun üç yanına revaklar ve bunların arkasına da medrese odaları sıralanmıştır Medrese odalarından ikisi doğu ve batıda, beşi güneyde olmak üzere toplam dokuz hücreden meydana gelmiştir Medresenin kuzey yönü boş bırakılmıştır Girişin karşısına rastlayan yerde kare planlı kubbeli dershane bölümü bulunmaktadır Bu dershanenin üzerinde üç satırlı, Abdullah Paşa’nın kendi eliyle yazdığı tunç bir levha üzerinde kitabesi bulunmaktadır:


”Buniye Hazihi’l-Medreset’ül-Mübareket’ül-ilm ve’l bereketi bi kuvveti’l-Aziz’ül-Kadir Abdullah El-Vezir üş şehir bi-ÇeteciFi seneti Seb’ine ve Mi’e ve Elf Ketebehü bi-hatt” 1170 (1756)


Yapı kesme taştan ve yer yer de moloz taştan inşa edilmiştir Medrese Cumhuriyetin ilanından sonra Çermik Cami Yaptırma Derneği tarafından onarılmıştır

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihi İle Diyarbakır ...

Eski 08-14-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihi İle Diyarbakır ...



Sultan Şuca Türbesi (Merkez)


Diyarbakır Mardin Kapısı içerisindeki Deliller hanı’nın karşısındadır Türbenin kitabesi bulunmadığından ne zaman yapıldığı konusunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır Ancak, türbenin önündeki Sultan Şuca’ya ait çeşmenin üzerinde 1208-1209 tarihli bir kitabe bulunmaktadır Ayrıca Vilayet Salnamelerinde de Sultan Şuca’nın Mardin kapısı yakınında medrese, türbe ve çeşme yaptırdığı belirtilmiştir Buna dayanılarak türbenin de XIIIyüzyılın ilk yarısında yapıldığı sanılmaktadırTürbenin mimarı belli değildir


Türbe kesme ve moloz taşlardan yapılmıştır Kare planlı olup, üzeri piramidal bir çatı ile örtülmüştür Türbe içeriden kubbe ile örtülüdür Kubbeye geçiş mukarnaslı tromplarla sağlanmıştır Türbenin dış yüzünde değişik zamanlarda yapılan onarım izleri görülmektedir


Türbe içerisindeki sanduka bulunmamaktadır



Şeyh Yusuf Hemedani Türbesi (Merkez)


Diyarbakır’da Şeyh Yusuf Hemedani Cami avlusunun kuzeybatı köşesindedir Türbede ve içerisindeki sandukada herhangi bir kitabeye rastlanmamaktadır Bu bakımdan türbenin ne zaman yapıldığı bilinmemektedir Ayrıca ismini aldığı Bağdat’ta Müderrislik yapmış olan Şeyh Yusuf Hemedani Horasan’da gömülüdür


Türbenin mimari yapısı XV-XVIyüzyıllara işaret etmektedir Bütünüyle siyah kesme taştan yapılmış olan türbe, kare gövde üzerine içten pandantifli, dıştan da piramidal bir çatı ile örtülüdür Bu türbede dikkati çeken bir özellik piramidal çatının türbe gövdesinden daha yüksek yapılmış olmasıdır Türbenin kapısı önüne, caminin abdest alma muslukları eklendiğinden türbe girişinin yeri değiştirilmiştir


Türbe içerisinde batı duvarında iki niş, güney duvarında bir mihrap ve onun iki yanında da birer niş ile kuzey duvarında sokağa açılan bir penceresi bulunmaktadır



Şeyh Abdülcelil Türbesi (Merkez)


Diyarbakır’da Şeyh Sefa Camisi’nin avlusu içerisinde bulunan bu türbenin ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir Mimari yapısından XVyüzyılın ortalarında veya XVIyüzyılın başlarında yapıldığı sanılmaktadır Ayrıca Şeyh Sefa Camisi ile bağlantısı da bilinmemektedir


Şeyh Abdülcelil’in gömülü olduğu türbe kesme taştan yapılmış olup, sekizgen planlıdır İçten kubbeli, dıştan da kiremit kaplı piramidal bir çatı ile örtülüdür Gövde kısmından piramidal örtüye geçerken arasına bir silme yerleştirilmiştir Türbeye kuzey yönündeki basık kemerli bir kapıdan girilmektedir Doğu ve batı cephesine açılan pencerelerle içerisi aydınlatılmıştır Güney duvarında bir mihrap, onun sağ ve solunda da birer niş bulunmaktadır



Lala Bey Türbesi (Merkez)


Diyarbakır’da lala Bey Camisi’nin kuzeydoğu köşesinde olan türbenin yapım tarihi ile ilgili bir kitabesi bulunmamaktadır Bununla beraber Lala Bey Camisiile birlikte yapıldığı sanılmaktadır Buna göre, XVyüzyılın ortası ile XVIyüzyılın ilk yarısına aittir Büyük olasılıkla bu türbeyi de Eğil Beylerinden Lala Kasım Bey cami ile birlikte yaptırmıştır


Bu türbenin Diyarbakır türbeleri arasında ayrıcalığı mumyalık kısmının bulunuşudur Türbe kesme ve moloz taştan yapılmıştır Günümüzde türbeye caminin son cemaat yerinden girilmektedir Kare gövde üzerine kubbeli olup, doğu ve kuzey duvarlarına birer pencere açılmıştır Türbe içerisindeki bir merdiven aşağıdaki mumyalık kısmına inmektedir Mumyalık beşik tonozla örtülüdür



Sarı Saltuk Türbesi (Merkez)


Diyarbakır Urfa Kapısı’nın iç kısmındadır Yanında Gülşeniler Tekkesi bulunmaktadır Türbenin ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı ve türbede kimin yattığı da bilinmemektedir Halk arasında Sarı Saltuk Türbesi olarak tanınmaktadır


Geç dönemlerde yapılan onarımlar türbenin orijinalliğini değiştirmiştir Bununla beraber kesme taştan sekizgen planlı ilginç bir yapı olup, içeriden kubbe, dıştan da piramidal çatı ile örtülüdür Türbenin dış cephesine hareket kazandırmak için siyah beyaz taşlardan yer yer kûfi yazı frizlerine yer verilmiştir Türbenin içerisinde sanduka bulunmamaktadır



Zincirkıran Türbesi (Merkez)


Diyarbakır Nasuh Paşa Camisi’nin yanında, İçkale’nin de dışındadır Bu türbenin de kitabesi bulunmadığından ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir Zincirkıran isminin de nereden geldiği konusunda bilgi bulunmamaktadır Zincirkıran Ali paşa 1599’da Diyarbakır’da beş ay valilik yapmıştır Bu türbe ile bağlantısı nedir o da bilinmemektedir


Türbe kesme taştan yapılmış, özellikle dış cephesinde siyah beyaz taşlar kullanılmıştır Sekizgen gövdeli bir türbe olup, gövdenin her cephesine bir pencere açılmıştır Dıştan piramidal çatı, içten de kubbe ile örtülüdür Türbe içerisinde sandukalar bulunuyorsa da bunların kime ait oldukları bilinmemektedir



Karadeniz Türbesi (Merkez)


Bu türbenin de ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı ve kime ait olduğu da belli değildir Halk arasında Mir Seyyaf Türbesi olarak isimlendirilmektedir


Kesme ve moloz taştan yapılmış, yakın tarihlerde onarılmıştır Kare planlı olup, üzeri beşik tonozla örtülmüştür Girişin yanında içerisini aydınlatan bir penceresi bulunmaktadır



Fatih Paşa Türbesi (Merkez)


Diyarbakır, Fatih paşa Camisi’nin güneyindeki hazirede bulunmaktadır Diyarbakır Fatihi Bıyıklı Mehmet Paşa’ya aittir Mehmet Paşa’nın mezar taşında 1522 tarihi yazıldığına göre, bu türbe XVIyüzyılın ilk yarısında yapılmıştır


Türbe günümüze oldukça harap bir durumda gelmiştir Günümüze gelebilen kalıntılarından anlaşıldığına göre sekizgen gövdeli olup, kesme taştan yapılmıştır Bu taş sıraları arasında iç kısımlarda enlemesine beyaz taşların da sıra halinde kullanıldığı görülmektedir Sekizgen planlı türbenin bütün cephelerinde birer pencere açılmıştır Üst örtüsünün nasıl olduğu konusunda bilgi bulunmamaktadır Diyarbakır’daki diğer türbeler gibi bunun da içten kubbe, dıştan piramidal çatı ile örtülü olduğu sanılmaktadır



İskender Paşa Türbesi (Merkez)


Diyarbakır, İskender Paşa Camisi’nin yakınında bahçe içerisinde bulunan İskender Paşa Türbesinin kitabesi bulunmamaktadır Bu bakımdan yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır Ancak İskender paşa’nın yaptırdığı caminin vakfiyesi göz önüne alınacak olursa, türbenin 1565 yılından önce yapıldığı düşünülmektedir Bu arada türbenin İskender Paşa’nın mı, yoksa çocuklarının mı yaptırdığı da kesinlik kazanamamıştır Türbe üzerinde kitabe yerinin olması ve kitabenin yazılmayışı türbenin İskender Paşa hayatta iken kendisi tarafından yapıldığını da düşündürmektedir Türbenin mimarı belli değildir


Diyarbakır’da günümüze gelmiş türbeler arasında İskender Paşa Türbesi’nin ayrı bir özelliği vardır Planı oldukça alışılagelenin dışında değişiktir Yapı iki kısımdan meydana gelmiştir Kuzeyinde oldukça gösterişli mihrabı ve kemerli pencereleri bulunan tek kubbeli bir mescit, onun güneyinde de İskender Paşa’nın türbesi bulunmaktadır


Türbe ve mescidin tümü siyah beyaz taştan yapılmıştır Türbenin üst örtüsü de ilginç bir görünümdedir Tek kubbeli mescidin güneyinde bulunan türbe kubbesi önce kare sonra da on altıgene dönüşen bir kasnak üzerine oturtulmuştur Bu kubbenin doğu ve batısı yarım kubbelerle desteklenmiştir Osmanlı mimarisinde ortada bir kubbe, iki yanda da yarım kubbelerle desteklenen bir türbeye rastlanmamaktadır Bu da gösteriyor ki İskender Paşa Türbesi kendine özgü bir yapıdır


Türbeye güneydoğudaki bir kapıdan girilmektedir Sivri kemerli olan bu kapının iki yanında ve türbenin pencerelerinde de görülen köşe sütunları bulunmaktadır Bunun üzerinde de bir silme devam etmektedir Türbenin güneyinde bulunan mescitte olduğu gibi burada da bir mihrap bulunmaktadır


ProfDrMetin Sözen’in bu konuda ilginç bir görüşü vardır: “Bu mescit ve türbe kısmında dikkati çeken bir nokta vardır; o da İskender Paşa Camisi bitişiğinde böyle büyük mescitli kısmın hangi amaçla yapılmış olabileceğidir Gerçekten anıtsal caminin hemen her yanında tekrar böyle bir mescit yapmak, düşünülecek bir noktadır Türbede alışılmışın, uygulanan plan şemalarının dışına çıkılmaktadır Devir farkı gözetmeyen, birlikte yapıldığı anlaşılan bu iki mekan birbirlerine iki pencere ile bağlantılıdır Belki de ilk yapıldığı yılda ikisi de türbe olarak düşünüldü, sonra biri kullanıldı ve ikincisindeki mezar taşları zamanla bozuldu”



Özdemiroğlu Osman Paşa Türbesi (Merkez)


Diyarbakır’da Fatih Camisi’nin batısında bulunan bu türbeyi, kitabesinden öğrenildiğine göre, Diyarbakır’da 1571-1575 yılları arasında Valilik yapan Özdemiroğlu Osman Paşa adına 1585’te yaptırılmıştır Bu türbe Mimar Sinan’ın eserlerinin listesini veren Tuhfet’ül Mi’marin’de Mimar Sinan’ın eserleri arasında gösterilmiştir


Türbe alışılagelmiş türbelerden farklı bir plan düzenine sahiptir Sekiz köşeli bir planı olup, önüne kare mekanlı bir bölüm eklenmiştir Bu kare mekandan sonra asıl türbe bölümüne geçilmektedir İçerisinde sandukaların da bulunduğu sekizgen bölümde duvarlar içten kemerlerle hareketlendirilmiştir Duvarların ortalarına birer pencere açılmıştır Böylece içerisinin bol ışık alması sağlanmıştır Yapımında renkli taşlar kullanılmış, içerisinde fazla bezemeye yer verilmemiştir Ana mekanın ve önündeki kare mekanın üzeri kubbe ile örtülüdür



Arap Şeyh Türbesi (Merkez)


Diyarbakır Arap Şeyh Camisi’nin kuzeyinde bulunan bu türbenin kitabesi bulunmadığından ne zaman ve kime ait olduğu konusunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır Bununla beraber, Arap Şeyh Camisi’nin Diyarbakır’da 1644-1650 yıllarında Valilik yapan Kara Mustafa Paşa tarafından yapıldığı dikkate alınacak olursa ve her ikisi arasındaki mimari üslup da düşünülürse türbenin XVIIyüzyılda yapıldığı sanılmaktadır Türbenin Arap Şeyh isimli bir kişiye ait olduğu da söylenmektedir Mimarı belli değildir


Türbe Arap Şeyh Camisi’nin şadırvanı olarak kullanılmaktadır Sekizgen planlı olan türbe açık türbe plan düzenindedir Türbenin kenarları sivri kemerlerle dışarıya açıktır Üzeri içeriden tuğla kubbe, dışarıdan da taştan piramidal bir külahla örtülmüştür


Türbe günümüzde şadırvan olarak kullanıldığından içerisinde gömülü olan kişinin sandukası da bulunmamaktadır



Sahabeler Türbesi (Merkez)


Diyarbakır İçkalesi’nde, Kale Camisi’nin bitişiğindedir Diyarbakır Valisi Silahtar Murtaza Paşa Tarafından 1631-1633 yılları arasındaki dönemde yapılmıştır İçerisinde gömülü olan kişilerin kimler olduğu kesinlik kazanamamıştır Bazı kaynaklara göre de bu türbe daha önce var olan mezarlar üzerine yapılmıştır İlk türbenin ne şekilde olduğu da bilinmemektedir Büyük olasılıkla Diyarbakır’ın fethedildiği sırada burada ölen 25 sahabeye aittir Günümüzde ziyaretgâhtır


Türbe girişinde Silahtar Murtaza Paşa’nın yaptırdığını gösteren bir kitabe bulunmaktadır Sonraki dönemlerde yapılan onarımlarla türbe caminin batı duvarına birleştirilmiştir Bu arada türbenin kubbeli mekanı cami içerisinde kalmıştır


Yakın tarihlerde Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından onarılan türbe kesme taştandır Türbenin içerisine Murtaza Paşa’nın yakınları da gömülmüştür İç kısım yer yer çinilerle bezenmiştir



Nebi Cami Arkasındaki Türbe (Merkez)


Diyarbakır, İnönü Caddesi üzerinde Nebi Camisi’nin güney duvarına bitişiktir Diyarbakır’da 2,5 yıl Valilik yapan Köprülüzade Abdullah Paşa bu türbeyi eşi Zübeyde Hanım ile kızı Leyla Hanım adına 1718 yılında yaptırmıştır Bunu belirten kitabenin tarih manzumesini Şair Hami yazmıştır Mimarı bilinmemektedir


Diyarbakır’daki açık türbelerin bir örneği olup, kare planlıdır Kesme taştan yapılmış olan türbenin dört ayağı birbirlerine kemerlerle bağlanmıştır Üst kısmı açıktır



Şeyh Fevzi Türbesi (Çermik)


Diyarbakır, Çermik ilçesi Tepe Mahallesi, Heykel Önü Mezarlığı’nda Şeyh fevzi’nin türbesi bulunmaktadır HzMuhammed’in seceresinde 25kuşağının 14halkası olan Sin ve Seydost torunlarından olan Şeyh Fevzi’nin (1931-1978) türbesinin mimari yönden bir özelliği bulunmamaktadır Halk tarafından ziyaret edilmektedir



Seyhandede Köyü’ndeki Türbe (Çermik)


Diyarbakır Çermik ilçesi Seyhandede Köyü’nde türbesi bulunan kişinin yaşadığı dönem ve yaşamı ile ilgili yeterli bir bilgi bulunmamaktadır Sultan IVMurad döneminde yaşadığı sanılmaktadır


Türbe basit bir yapı olup, halk tarafından ziyaret edilmektedir Seyhandede Köyü yakınlarında bulunan ve bu kişiye ait olduğu söylenen değirmen taşı da bölge halkı tarafından kutsal sayılmaktadır Yöredeki bir inanışa göre Türbede gömülü olan kişinin savaş zamanında bu değirmen taşına binerek savaşırmış



Şeyh Bedrettin Türbesi (Hani)





Türbe kareye yakın dikdörtgen planlı olup, üzeri içten tonoz, dıştan da çatı ile örtülüdür Kesme taş ve moloz taştan yapılmıştır Cephesi muntazam kesme taş ile örülmüştür Giriş kapısı hafif sivri kemerli olup, içerisi küçük bir pencere ile aydınlatılmıştır Türbenin içerisinde ve dışarısında bir bezeme elemanı bulunmamaktadır Yapı mimari yönden herhangi bir özellik taşımamaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihi İle Diyarbakır ...

Eski 08-14-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihi İle Diyarbakır ...



Diyarbakır’ın önemli yapıları arasında hanların önemli bir yeri vardır Bunların başında Deliller Hanı, Hasan Paşa Hanı, Çifte Han ve Yeni Han gelmektedir


Diyarbakır, İpek yolunun üzerinde oluşundan ötürü belirli güzergahlar üzerinde

Han ve kervansaraylar yapılmıştır Anadolu Selçuklularının da uyguladığı bu düzeni Osmanlılar da sürdürmüşlerdir Diyarbakır’da günümüze ulaşan bu tür yapılar Osmanlı döneminde yapılmışlardır



Hüsrev Paşa Hanı (Deliller Hanı) (Merkez)

Bu hana halk arasında “Hüsrev Paşa Hanı” veya “Kervansaray” da denilmektedir Halkın Deliller Hanı demesinin asıl nedeni de İslam ülkelerinden Hicaz’a gitmek üzere burada toplanan hacı namzetlerini götürmek için gelen rehberlerin (delillerin) bu handa kalmalarından kaynaklanmaktadır Hanın karşısındaki geniş alana da “Hacılar Harabesi” ismi verilmiştir


Deliller Hanını önündeki caddeye bakan kısımlarında ahır bölümü yer almaktadır Burası tek katlı olup, hanın diğer bölümleri iki katlıdır Siyah beyaz taş sıralarından yapılan bu bölüm dışarıya taşan giriş kısmı bulunmaktadır Bunun dışında ise alt kısımda boydan boya dükkanlar sıralanmakta olup dükkanlar ahır bölümünün önünde devam etmektedir

Hana, yanlarda geometrik geçmeli bordürler ve mukarnaslı nişlerle çerçevelenmiş bir kapıdan girilmektedir Adeta bir köşkü andıran giriş bölümünden sonra şadırvanlı bir orta avlunun çevresinde revaklar ve onların arkasında da han odaları sıralanmıştır Girişin karşında iki taraftaki merdivenlerle ikinci kata çıkılmaktadır İkinci katta kalın ayakların taşıdığı revakların arkasında han odaları sıralanmıştır Duvarlarında birer nişlerin bulunduğu odalar revaklara kapılarının yanı sıra birer de pencere ile açılmaktadır Ancak bu pencereler tek sıra olarak açıldığından içerisi biraz karanlıktır


Doğu-batı yönünde uzanan kemerlerin aralarındaki revaklar, boydan boya beşik tonozlarla örtülmüştür Günümüzde Deliller Hanı Kervansaray Oteli olarak kullanılmaktadır



Hasan Paşa Hanı (Merkez)


Hasan Paşa Hanı, Diyarbakır Ulu Camisi’nin doğu girişinin karşısında, Gazi Caddesi’nin üzerindedir Hanın iki kitabesinden öğrenildiğine göre, Diyarbakır’ın Osmanlılar tarafından alınmasından sonra üçüncü vali olan, Sokollu Mehmet Paşa’nın oğlu Vezirzade Hasan Paşa tarafından 1572-1575 yılları arasında yaptırılmıştır


1612 yılında Diyarbakır’a gelen ve şehri gezen Polonyalı Simeon, seyahatnamesinde han için şunları yazmaktadır:


“ Şehri indikten sonra Hasan Paşa Han’ına indim Muazzam kargir bir bina olan hanın 500 beygiri barındırabilen yer altında iki büyük ahırı, çok güzel bir havuzu Üç kat üzerinde bir çok kargir odaları vardır”


Evliya Çelebi’de bu yapıdan söz etmiş, “Kale misali Hasan Paşa Hanı gayet metin ve müstahkemdir” demiştir


Hasan Paşa Hanı’nın en çok dikkat çeken yerlerinin başında batı cephesi gelmektedir Üzerinde kare bir çerçeve içerisine alınmış olan kufi yazılı batı kapısı dışarıya taşkınlık yapmamakta içeriye dönük bir eyvana benzemektedirBasık kemerli bir kapıdan geçildikten sonra beşik tonozlu bir kısma oradan da avluya çıkılmaktadır Avlunun ortasında altı sütunlu, bezemesiz bir şadırvan bulunmaktadırburadaki alt kat odaları sivri kemerlerle avluya açılmaktadır Buradaki revakların üzeri beşik tonozlarla örtülmüştür Altı beşik tonozlu dükkanların ikinci katından taşan iki süslü pencereyle dışarıya açılan orta kısım yapıyı tamamlamaktadır İki renkli taş sıralarının yatay olarak cephelerde kullanılması yapıyı olduğundan da uzun göstermektedir Han’da dikkat çeken diğer bir yanı da iki katın revaklarında yer alan sütunların birbiri üzerine oturmasına karşılık ikinci katta avluya doğru taşan taş konsolların yer almasıdır Hasan Paşa Hanı günümüzde çeşitli amaçlarla kullanıldığından özelliğini kısmen olsa yitirmiştir



Çifte Han (Merkez)


Hasan Paşa Hanı’nın güneyinde, Mardin Kapısı’na giden yolun sağındaki sokağın içerisindedir Bu hanın ne zaman yapıldığı, kimin tarafından yaptırıldığı ve mimarı belli değildir Ancak, mimari yapısından XVIyüzyılda yapıldığı sanılmaktadır


Han ilk yapımında çifte han olarak düşünülmüşse de sonradan önünden geçen yoldan ötürü ikinci bölümü yıktırılmıştır Doğu ve batı doğrultusunda uzanan han siyah beyaz taştan yapılmıştır Giriş kısmı ve ikinci hana geçişi çifte han olarak düşünüldüğünde aynı eksende değildir Biraz sağa kaydırılmıştır Girişten sonra siyah kesme taşlarla döşeli avlunun üç tarafında sütunların taşıdığı basık kemerli revaklar bulunmaktadır Bu revaklar iki katta da aynen devam etmektedir Ana girişin solundaki taş merdivenlerle ikinci kata çıkılmaktadır Buradaki sütunlar beyaz taştan olup, revakların arkasında han odaları sıralanmıştır Bu odalar dışarıya bir kapı ve pencere ile açılmıştır


Hanın doğu cephesi düz duvar halinde olup, güney cephesi de etrafındaki yapılarla kapatılmıştır Günümüze gelemeyen kısma da geniş bir sivri kemerle geçilmekte idi Bu handa da bezemeden kaçınılmıştır XVIIIyüzyılda buraya gelen İnciciyan bu hanı Diyarbakır’ın en büyük hanları arasında saymaktadır Günümüzde orijinalliğinden büyük ölçüde uzaklaşmıştır



Yeni Han (Merkez)


Ulu Cami’nin güneyinde, Zinciriye Medresesi’nin de arkasında bulunan bu hanı, kitabesinden öğrenildiğine göre Seyyid Hacı Abdullah isimli bir kişi 1788-1789 yılında yaptırmıştır Yapının mimarı bilinmemektedir


Moloz taştan yapılan hanın girişinde, solda ikinci kata çıkışı sağlayan bir merdiven bulunmaktadır Girişten sivri kemerli bir kapı ile avluya geçilmektedir İki katlı olarak yapılmış olan hanın dört tarafı revaklarla çevrilmiş, bu revakları çevreleyen ince sütunlar kemerlerle birbirine bağlanmıştır Revakların arkasında yer alan han odaları düz damlı olup, bunlar revaklara bir kapı ve bir pencere ile açılırlar Revaklı avlunun ortasında da bir kuyu bulunmaktadır


Yeni Han zaman zaman yapılan onarımlarla özelliğinin bir kısmını yitirmiştir



Çeper Hanı (Lice)


Diyarbakır-Bingöl yolunda Lice yol ayrımının 5 km kuzeyindeki Biryas Köyü yakınlarında Çeper Hanı bulunmaktadır Küçük bir tepenin eteğindeki bu han yıkılmış ve günümüzde ahır olarak kullanılmaktadır


Çeper Hanının ne zaman ve kimin tarafından yapıldığını gösteren bir kitabe günümüze ulaşamamıştır Ancak, Anadolu’daki benzeri hanlarla mukayese edildiğinde bu hanın XVIyüzyılda yapıldığı sanılmaktadır Diyarbakır konusunda araştırmaları bulunan Basri Konyar, bu hanın kesin olmamakla beraber IVMurad zamanından kaldığını dile getirmektedir


Han 90x23 m ölçüsünde dikdörtgen planlıdır Kuzeydoğu cephesinde beş hücresi ile iki eyvanı bulunmaktadır Bu cephenin doğusuna rastlayan odalardan birinin güney duvarına iki pencere açılmıştır Bu pencerelerin hanın ilk yapısından kaldığı sanılmaktadır Kuzeydoğu cephesinin ortasında yer alan giriş oldukça geniştir Ancak bu bölümün de büyük bir kısmı yıkılmıştır Hanın avlusunda kemerlerle birbirlerine bağlantılı olduğu sanılan payelerin kalıntıları günümüze ulaşmıştır Buna dayanılarak da iç avlu çevresinde hücrelerin sıralandığı anlaşılmaktadır Ayrıca güney duvarı boyunca da içerisinde ocakların bulunduğu yedi hücre vardır Kuzey duvarının giriş kapısının iki yanındaki hücreler dışında, diğer cephelerde de altı ocağın bulunuşu bu bölümlerde de altı hücrenin bulunduğunu göstermektedir


Çeper Hanı düzgün sıralar halinde yontma taşlardan yapılmıştır Hanın köşeleri kapı ve pencere söveleri, eyvanların başlangıç kemerleri gri renkte düzgün kesme taşlardandır Hücrelerin iç duvarları moloz taştan, eyvan ve hücrelerin tonozları ise tuğladandır Hanın üzerinin çatı ile örtülü olduğu sanılmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihi İle Diyarbakır ...

Eski 08-14-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihi İle Diyarbakır ...



Diyarbakır’da Osmanlı döneminden herhangi bir saray günümüze gelememiştir Bununla beraber, Diyarbakır ile ilgili bazı kaynaklarda Diyarbakır İçkalesi’nde bir sarayın olduğu ve sonradan yıkıldığı belirtilmiştir Evliya Çelebi, Diyarbakır’ı ziyareti sırasında bu sarayı görmüş ve Seyahatnamesinde ondan söz etmiştir:


“İçinde yüz elli odalı, birkaç divanhaneli bir büyük saray vardır Her gelen vezir ve vükela buraya birer oda ve hamam, havuz, şadırvan yaptırmakla kat kat süslü bir saray olmuştur Bütün pencereleri, balkonları Şattülarap’a Sahraya ve Karatepe adlı vadilere bakan manzaralı bir yerdir Sarayın bir eski divanhanesi var Eski sultanlar binasıdır Burada olan tarz bukalemun nakışları, meğer Kahire’deki Sultan Kalavun divanhanesinde ola Bu sarayın yapıcısı ISelim veziri Bıyıklı Mehmet Paşa’dır Hayli geniş bir büyük saraydır Daima bekçileri hazır olup beklerler


Diyarbakır konusunda araştırmaları olan Basri Konyar, “İçkale’de Evliya Çelebi’nin bahsettiği saraydan bir iz ve eser kalmamıştır Ne havuz, ne hamam ve ne de bir şadırvan mevcut değildir Yalnız çeşme vardır Hamamın bu çeşme karşısında bulunan Evkaf Dairesinin bitişiğinde olduğu ve eski sarayın da umum müfettişlik garajı önündeki çınar ağacının bulunduğu sahanın yakın zamanlara kadar harap ve yıkık vaziyette işgal ettiği mervidir” demektedir Osmanlı döneminde buraya gelen her vezirin bir takım yapılar eklediği bu sarayın karşısında Virantepe’de yapılan kazılar Artukoğulları dönemine ait sarayı ortaya çıkarmıştır



Artukoğulları (Artuklu) Sarayı (Merkez)


Diyarbakır surlarının kuzey doğusunda, İçkale’nin sur duvarları içerisinde yer alan Artuklu Sarayını Prof Dr Oktay Aslanapa l96l-l962 yıllarında burada yapmış olduğu kazılarda ortaya çıkarmıştır Bu sarayın Artukoğullarından Nasirüddin Salih bin Muhammed tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır Sarayın mimari kesin olmamakla beraber İbrahim bin Cafer ile oğlu Yahya İbrahim ve Cafer bin Mahmut olmalıdır Ayrıca sarayın yapım çalışmalarını büyük olasılıkla Nasirüddin Salih Mahmut yönetmiştir


Diyarbakır Viran Tepe’de (Top Tepe) iki yıl üst üste yapılan kazılar sonunda bu sarayın, XIII yüzyıla ait bir Artuklu Sarayı olduğu anlaşılmıştır Burada bulunan çift başlı siyah kartal figürünün benzeri Artuklu Meliki Mahmut’un h614 (1221) ve h617 (1220) tarihli sikkelerinde görülmektedir Bu benzerlik de sarayın tarihlendirilmesinde büyük rol oynamıştırBöylece sarayın mimari yapısının yanı sıra bu kartal figürüne dayanılarak XIII,yüzyılın ilk yarısına ait olduğu kesinleşmiştir


Kazılarda sarayın divanhane bölümünün haçvari düzende, dört eyvanlı bir plan şemasında yapıldığı da anlaşılmıştır Eyvanların birleştiği kare planlı bölümde bir de fıskiyeli bir havuz ortaya çıkmıştır Bu bölümün sarayın en görkemli yeri olduğu ilerleyen kazılar sonunda anlaşılmıştır Ortaya çıkan ilginç bir nokta da havuzun zemininde cam bir mozaik süslemenin oluşudur Anadolu’da benzeri örneklerde bu tür süsleme ile karşılaşılmamıştır Buradaki şekillerde ördek, balık gibi suyla ilgili hayvanlar kullanılış, diğer bezemeler de onları tamamlamıştır


Sarayın üst örtüsü ile ilgili olarak yeterli bilgiler kazı sırasında edinilememiştir Havuzun bulunduğu yerin üzerinin açık, diğer bölümlerinin ise tuğla kalıntılarına dayanılarak tonoz ile örtülü olduğu sanılmaktadır Saray duvarlarının büyük bir bölümünün çinili olduğu da duvar kalıntılarından anlaşılmaktadır Sarayın bulunduğu yerde, sonraki yıllarda yapılan iki büyük su deposu divanhane bölümüne büyük ölçüde zarar vermiştir Yapının temelleri düzgün muntazam taşlardan yapılmıştır


Güney eyvanında yaklaşık 30 cm yüksekliğinde çini kaplı bir kerevet ve onun önünde de fıskiyeli bir havuz bulunmaktadır Sarayın duvarlarındaki ve buradaki kerevetteki çiniler renkli sır tekniğinde yapılmış olup bunlar Selçuklu çinileri ile tam bir benzerlik göstermektedir Sarayın batıya ve doğuya açılan yan eyvan kollarının iki yanından yan mekanlara geçişler bulunmaktadır


Diyarbakır’da Artuklu devrinden kalan bu Saray Anadolu’daki diğer saraylar arasında ayrı bir yeri vardır Kalan izlere dayanılarak sarayın surlarla çevrili olduğu anlaşılmaktadır Aynı zamanda bu saray Karahanlılar, Gazneliler, Anadolu Selçuklulardan beri gelişen tüm özellikleri burada bütünleştirmiştir



Beyler Sarayı (Çermik)


Diyarbakır, Çermik ilçesinin kuzeyindeki Saray Mahallesi’nin üst kesiminde bulunan bu sarayı XVIyüzyılda Çermik Ocaklı Beyleri yaptırmıştır


Tepenin üstünde yer alan, yüksek ve kalın duvarları ile Ortaçağ şatolarını andıran sarayın harem ve selamlık daireleri, mescidi, hamamı ve zindanları bulunmaktadır Beyaz ve siyah mermerden yapılmış olan harem ve selamlık bölümleri sarayın en ilginç bölümüdür Buradaki görkemli giriş kapısı, köşk, hazine odaları da iyi bir durumda günümüze gelebilmiştir


Saray içerisinde renkli mermerden taş sütunlar ve bezemeli pencereleri bulunmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihi İle Diyarbakır ...

Eski 08-14-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihi İle Diyarbakır ...



Ambar Çayı Köprüsü (Merkez)


Diyarbakır Silvan yolunun 21km sinde bulunan Ambarçayı Köprüsü’nün dört satırlı 1223 tarihli, dokuz ve onuncu gözleri arasındaki kitabesinin bazı yerleri okunamamıştır Bununla beraber köprünün Artukoğullarından Ebu’l-Feth Mevdud Bin Mahmud zamanında yapıldığı öğrenilmiştir Mimarı Cafer Bin Mahmud el Halebi’nin öğrencilerinden Osman isimli birisidir


Ambar Çayı üzerinde bulunan bu köprü 20 göz olarak yapılmıştır Günümüzde bu köprünün yalnızca ayakları kalmıştır Köprünün taşları bölgeye yerleşenler tarafından sökülerek inşaatlarda kullanılmıştır Bugün aynı yerde karayolları tarafından yapılmış bir köprü bulunmaktadır



Haburman (Çermik) Köprüsü (Çermik)




Köprünün beş satırlık kitabesinden Zübeyde Hatun tarafından 1179’da yaptırıldığı öğrenilmektedir Zübeyde Hatun Artuklu Necmüddin Albi’nin (1152-1176) kızı olup, bu köprüyü kendi parası ile yaptırmıştır

Köprünün üzerinde ikisi köprünün yapılışı ile ilgili, diğeri de onarımına ait üç kitabe bulunmaktadır Köprünün yapılışı ile ilgili Artuklu nesih yazısıyla yazılmış olan kitabe, güney ve batıdaki kemerlerin yanındadır:


“Bismillahir Rahman ir Rahim

(Haz)a ma tetavva’at bi’amelihi Zübeyde Hatun İbneti El-Emir ül-Ecel, Necmettin Albi ibn Timurtaş hamahal-lah Fi seneti Hamse ve Seb’ine ve Hamse-mi’e” 575 (1179)


Köprünün doğu ve güney yüzündeki kitabeler aşındığından okunamamıştır

Köprü değişik zamanlarda onarılmış, son onarımını da Çermik Kaymakamı Hikmet Bey ile Belediye Başkanı Rıfat Bey 1927 yılında yaptırmıştır Köprü, yontma beyaz taştan olup, 10800 m uzunluğunda, 550 m genişliğindedir Üç gözlü olan köprünün en büyük kemer açıklığı 1955 m, kilit taşına kadar olan yüksekliği de 1120 mdir



Devegeçidi Köprüsü (Merkez)


Diyarbakır-Eğil yolu üzerinde Devegeçidi Suyu üzerinde bulunan bu köprünün kitabesi olmadığından hangi tarihte ve yaptıranın kim olduğu bilinmemektedir Büyük olasılıkla Artuklu dönemi eseri olup, XIIyüzyıla aittir XIXyüzyılda Tevfik Paşa tarafından onarıldığı onarım kitabesinden anlaşılmaktadır Ayrıca köprü üzerinde Kuran’dan bir ayet yazılıdır


Köprünün uzunluğu 11917 m, genişliği de 640 mdir 7 gözden meydana gelen köprünün en büyük kemer açıklığı 1370 mdir Moloz taştan yapılmış olan köprünün kaplama taşlarının çoğu dökülmüştür Tampon duvarlarının hizasına kadar kemerler uzanmaktadır Köprünün sağdan sola doğru gözleri küçülerek devam etmektedir Köprü ayakları önünde büyük iki gözün arasında küçük yuvarlak selyaranlar vardır Üçüncü ve dördüncü gözler arasındaki selyaranlar üçgen şeklindedir ve bunların büyük bir kısmı da yıkılmıştır



Dicle Köprüsü (On Gözlü Köprü) (Merkez)

Mimarının da Sancaroğlu Ubeydoğlu Yusuf olduğu yine kitabesinden öğrenilmektedir


Mervaniler zamanında, 1065 yılında yaptırılan köprü, 17800 m uzunluğunda, 560 m genişliğindedir On gözden meydana gelmiş ve en büyük kemer açıklığı da 1470 mdir Köprünün ortasındaki üç gözün üstü dar, batı tarafındaki beş gözün döşemesi daha geniştir Köprü ayaklarındaki kemerler sivri formdadır Ayaklardaki selyaranlar aynı düzeyde olmayıp, bazıları döşeme hizasına kadar yükselir, bazılarında ise hiç yoktur


Siyah volkanik taştan yapılan köprünün güney cephesinin kemerleri ile korkulukları arasında uzun bir yazı frizi vardır Bu friz ilk üç ayağı kapsamaktadır İki satırlı olan bu yazı çiçekli kûfi yazı şeklindedir Ancak beyaz mermer üzerine yazılan bu kitabe suyun rutubetinden okunamayacak derecede silinmiştir Köprü çeşitli dönemlerde yapılan onarımlarla özelliğini büyük ölçüde yitirmiştir



Halilviran Köprüsü (Merkez)


Diyarbakır-Eğil yolunda, Devegeçidi Suyu üzerinde bulunan bu köprüye Artuklu, Devegeçidi Suyu isimleri de verilmektedir Köprünün üzerinde iki kitabe ve bir de Kuran’dan Bakara Suresi yazılıdır Kitabelerden bir tanesi şerit halinde uzanır ve soldan ikinci ve üçüncü gözler arasında tampon duvarı içerisine yerleştirilmiştir İkinci kitabe ise, sivri kemer şeklinde olup, bir bordür içerisindedir Bu kitabe de sağdan ikinci ve üçüncü gözlerin arasına yazılmıştır Bu kitabelerden köprünün Artukoğlu Hükümdarı Melik Salih Mahmud tarafından 1218’de yaptırıldığı, mimarının da Cafer Bin Mahmud olduğu öğrenilmektedir


Siyah yontma taşlardan yapılmış olan bu köprünün uzunluğu 9693 m, genişliği 500 m olup, 7 gözden meydana gelmiştir En büyük kemer açıklığı da 700 mdir Köprünün sivri kemerleri ortada en yüksek, yanlara doğru da alçalarak devam etmektedir


Köprü günümüze oldukça harap durumda gelmiş, 1972 yılında da karayolları tarafından onarılmıştır



Hazro Köprüsü (Merkez)


Diyarbakır-Silvan yolunda, hazro Nehri üzerinde yapılmıştır İbnü’l Azrak Efkâri’ye göre, bu köprüyü XIyüzyılın başında Mervanilerden Nasır’ın babası Ahmed yaptırmıştır



Karaköprü (Karasu Köprüsü) (Merkez)


Diyarbakır-Mardin yolunda Karasu üzerinde bulunan bu köprüyü XVIIyüzyılda Sultan IVMurad yaptırmıştır Köprü 7370 m uzunluğunda, 565 m de genişliğindedir Altı gözden meydana gelen köprünün en geniş kemer açıklığı 890 mdir


Düzgün kesme taştan yapılmış olan köprünün kemerleri yuvarlak olup, tampon duvarı ile kemerler aynı doğrultudadır Köprü ayaklarında selyaranlar üçgen şeklindedir Köprü değişik zamanlarda yapılan onarımlarla özelliğinden uzaklaşmıştır



Kemhük Köprüsü (Silvan)


Diyarbakır Silvan ilçesine 25 km uzaklıktaki bu köprü XIIIyüzyılda yapılmış bir Selçuklu eseridir Günümüze çok harap bir durumda gelebilmiştir



Malabadi Köprüsü (Silvan)

Köprünün üç satırlık kitabesinden Temurtaş ibn İlgazi Bin Artuk tarafından 1147 yılında yaptırıldığını, masraflarının kendisi tarafından ödendiği öğrenilmektedir Köprü cephesinde bulunan ve son kısmı okunamayan bir başka kitabeden h648 (1250) yılında Osman isimli bir kişi tarafından yapıldığı öğrenilmektedir Büyük olasılıkla bu kişi köprüyü yapan veya onaran ustalardan birisidir Sonraki yıllarda Kurt İsmail Paşa ve Vali Faiz Bey zamanında ve 1930 yılında da karayolları tarafından onarılmıştır


Köprü birbirlerinden farklı uzunlukta ve kırık hatlar şeklinde devam eden üç kısımdan meydana gelmiştir Bunlardan birincisi yolla birleşir, onu büyük bir kemer izler, sivri kemerli olan bu bölümü yalnızca dolgudan ibaret olan üçüncü bölüm tamamlar Köprü 16500 m uzunluğunda, 700 m genişliğindedir Köprünün en büyük gözü iki kaya üzerine oturtulmuş olup, 3860 m genişliğindedir Sivri kemerli olan bu gözün yanlarında ikişerden dört pencere bulunmaktadır Mansab tarafında ise büyük kemerin solunda üç küçük göz daha görülmektedir Bunun iki yanına üzeri stalaktitli duvara bitişik sütunlar ve yuvarlak kemerli nişler yerleştirilmiştir Bunları izleyen gözlerin kemerleri ise sivridir


Büyük kemerin iki yanında 450 ve 530 m genişliğinde iki küçük oda bulunmaktadır Büyük kemerin üzerine rastlayan kagir bir kapı ve kemerde ise köprüden geçenlerin kontrol edildikleri iki kapı vardır Bu kapılardan biri yıkılmış, diğeri günümüze gelebilmiştir Bu kapıların sol tarafındaki bir merdivenle de odacıklara inilmektedir Oldukça geniş ve yüksek pencereleri olan bu odacıkların tavanları tuğla ile örtülmüştür Bu odalarla ilgili olarak Evliya Çelebi şöyle demektedir:


“Köprünün kemerleri altında müteaddit hücreler ve demir pencereli şahnişinler olduğunu, bu şahnişinlerde yolcuların oturarak balık avladıklarını, köprünün iki tarafında kale kapıları gibi demir kapılar bulunduğunu, bu kapılardan içeride sağ ve solda köprünün temeli ile beraber hanlar olduğunu, köprü korkuluklarının Nahçıvan polatından yapıldığını ve bu eşsiz köprünün Hazo tarafındaki handa Hazo beyinin, Meyafarikin tarafındaki handa Meyafarikin beyinin adamları yolculardan baç almaktadır”




Köprünün büyük ve küçük kemerleri arasında selyaranlar bulunmaktadır Bu selyaranlar üzerinde kabarma bazı rölyefler vardır Memba tarafında çerçeve içerisinde figürler bulunmaktadır Burada iki insan figürü olup, bunlardan biri ayakta, diğeri de oturana bir şeyler sunmaktadır Bu figürlerin başları külahlıdır Ancak bu figürlerin bu köprü ile birlikte mi yapıldığı, yoksa başka bir yerden buraya mı getirildiği kesinlik kazanamamıştır Çerçeve içerisine alınmış bu figürlerin altında ise daha büyük ölçüde bir insan heykeli görülmektedir Bu kabarmanın köprüyü yaptıran Artuk emiri Temurtaş’a köprü planının sunuluşu olduğu da düşünülebilir Köprünün mansab tarafındaki selyaranın üzerinde ise iki küçük sütun arasında ışıklar saçan bir güneş, bunun ortasında bir insan ve bir de aslan figürü bulunmaktadır Bu figürlerin benzerleri Hasankeyf ile Dicle köprülerinde de görülmektedir Büyük olasılıkla da bu figürler burçlarla ilgilidir


Pileken Köprüsü (Silvan)


XIIIyüzyılda Selçuklular zamanında yapılmıştır Kitabesi günümüze ulaşamayan bu köprünün kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir


Kesme taştan, yuvarlak kemerli bir köprüdür



Signek (Sinek) Köprüsü (Çermik)


Diyarbakır Çermik ilçesinde Sinek Çayı üzerindeki bu köprü Beylikler döneminde yapılmıştır Kitabesi bulunmadığından yapım tarihi ve banisi bilinmemektedir Yapı üslubundan XIIyüzyılın sonlarında yapıldığı sanılmaktadır


İki gözden oluşan köprü 1800 m uzunluğundadır En büyük sivri kemerinin açıklığı 750 mdir Kesme taştan yapılmış olan köprünün kaplamaları dökülmüş, moloz taş örgüsü ortaya çıkmıştır Kemerlerin arasındaki ayağın önünde yuvarlak bir selyaran bulunmaktadır Zamanla harap olan köprü onarılmış ve günümüzde de kullanılmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.