Kemalizm |
05-05-2007 | #1 |
90burcu
|
KemalizmKemalİzm Nedİr? Kemalizm,en kısa tanımla,Türk ulusunun çağdaşlaşma ideolojisidir Türk Devrim sürecinde izlenen yöntemler ve gerçekleştirilen eylemler; uygulamayla doğruluğu kanıtlanan kurallar olarak ortaya çıktı Devrimin içinden süzülüp gelen bu kurallar Kemalizm’i oluşturdu Devrim sürecinde ve devrimin önderi tarafından ortaya konulan bu kurallar Kemalizm’in ilkeleridir İlkelere bir bütün olarak Kemalizm (Atatürkçülük) adı verilmektedir Bir başka tanımla Kemalizm, Türk Kurtuluş Savaşında ve Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda temel olan fikir ve ilkelerin tümüdür “Kemalizm, kapitalist ve sosyalist sistemlerin analiz ve sentezinden doğmuş, anti-emperyalist bir yöntemdir” (ideolojidir) (KOdabaşı) “Kemalizm (Atatürkçülük) , kaynağını Türk Ulusal Kurtuluş Savaşından alır Amaçladığı toplum ve devlet yapısı, batının usa, bilime dayalı çoğulcu, özgürlükçü demokrasi anlayışıdır”(Suna KİLİ) Kemalizm, altı ana ilke ve bütünleyici ilkelerden oluşur : Ana ilkeler; Ulusalcılık (ulusçuluk, milliyetçilik), Halkçılık, Cumhuriyetçilik, Laiklik, Devletçilik, Devrimciliktir (inkılâpçılık) Bütünleyici ilkeler anayasaya girmediği için , kesin sayılarını belirtmek zordur Ayrıca Kemalizm, kuramcıların oturup yazdıkları ve sonra toplum yaşamına uygulanan bir sistem değildirYaşamın ve savaşımın içinden doğmuş, sonra sistemleştirilmeye çalışılmıştırBu nedenle bütünleyici ilkeler, değişik kaynaklarda, değişik sayılar ve adlarla belirtilmektedir Bu durum, bütünleyici ilkelerin önemini azaltmaz Çünkü, bütünleyici ilkeler göz ardı edilirse Kemalizm anlaşılamaz Çoğu kez bu yanlışa düşülmüştür Bu yüzden Kemalizmi sadece altı ilkeden ibaret sanan, onları da yeterince kavramamış insanlar çoktur Aydınlar arasında bile! Bütünleyici ilkeleri şöylece sıralayabiliriz : 1-Tam bağımsızlık 2-Ulusal Egemenlik 3-Akılcılık ve bilimcilik 4-Gerçekçilik 5-Çağdaşlık 6- Barışçılık 7- İnsancıllık 8- Evrensellik 9- Emperyalizm karşıtlığı 10- Eşitlikçilik 11-Ulusal birlik, 12- Ülke bütünlüğü Önemli bir uyarı; Kemalizm’in bütün ilkelerini kafamıza göre değil, içeriğini doldurarak kavramalı ve yorumlamalıyızİşte bu yüzden, önce iyi okumalı ve anlamalıyız İlkelerin adlarına ve sözcük anlamlarına göre kestirmeden varacağımız yargılar bizi yanıltır Yanlışa düşeriz Türkiyede siyasi çevreler de bu yanlışa düşmekte, bir çok sorun, sırf bu yüzden çözümsüz kalmaktadır KEMALİZM: Kemalizm’in dayandığı temel ilkeler,bir anlamda Kemalizm’in içeriğini oluşturmaktadır Kemalizm,İstiklal Mücadelesi ile başlamıştır İstiklal Mücadelesi millet gerçeğine inanış ve varışın bir zaferi olmuştur Kemalizm herşeyden önce,medeni ve insani nitelik bir taşıyan Türk Milliyetçiliğini ifade etmektedir Kemalizm,önce millet haklarını tanıma ve tanıtmadır Millet egemenliğinin ifadesidir Kemalizm bir kurtuluştur,milletçe bağımsızlığa kavuşmadır Kemalizm aynı zamanda çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmadır,bir diğer anlamda modernleşmedir,hür fikir ve düşüncedir;hürriyet ve demokrasi anlayışıdır Kemalizm modern bir toplum hayatı yaşama,Türk toplumuna uygun sosyal siyasal kurumları kurma ve modern toplum olma demektir Kemalizm önce bir Milli Mücadele gerçeğidir Milli Mücadelede doğmuş,gelişmiş ve ondan sonra da oluşmuştur Kemalizm,Türkiye’nin gerçeklerinden doğmuştur,ulusal bir anlayışlada çağdaş uygarlık düzeyinin de üstüne çıkmayı amaç bilmiştir Kemalizm önce Türkçülük demektir,Türk milletini sevmek,onun yüksek ideallerine bağlı kalmak demektir Kemalizm,insan şahsiyetine kıymet ve değer verir Kemalizm,hürriyet,hür düşünce ve duygu demektir Kemalizm,bir diğer yönden de,Atatürk ilkelerine bağlı kalarak Türk milletini ileri hedeflere yöneltmek ve insanlık ailesi içinde ona en şerefli yeri vermek demektir Atatürk fikir ve ideali,insanlık ölçüsünde,insani değerlerin en iyi kıymetlendirilmesidir İnsanlığın tararına her hizmet,insanı insanlaştıran her moral ve manevi değer Atatürk’ten geçer Kemalizm,Türk Devrimi ile oluşmuştur;bir yönü ile Türk Devrimi ile eş anlama gelmektedir Türk Devrimi bir fikir ve ideal olarak doğmuş,ihtilalle birlikte eski düzenle ilgisini kesmiş,Milli Bağımsızlık mücadelesi ile düşmanı Ata yurdundan atmış,asıl amacına varan yolda zafer kazanmıştır Türk Devrimi,Türk tarihinin derinliklerinden millet şuurunun sezilmesiyle hız ve kuvvet almış,batıcılığı millileştirdikten sonra millet gerçeğinin ihtiyaçlarına cevap vererek yeni kurulan devletin politik hayatını yönetmiştir Türk devrimi başarıya ulaşırken bir takım temel prensiplere,ilkelere dayanmıştır Devlet hayatını her yönüyle kapsayan bu temel prensiplerin yanı sıra dış politikaya has prensipler de o alanın özelliği icabı belirmiştir Ayrıca devletçilikte ekonomik,sosyal ve kültürel kalkınmaya temel olan ilkedir Türk Devriminin temel ilkelerini milliyetçilik,milli egemenlik,milli bağımsızlık,batılılaşma ve laiklik olarak ele alabilir ve değerlendirebiliriz KEMALİZM VE KÜRESELLEŞME: Küreselleşme herkese hoş çağrışımlar yaptıran bir sözcük Herkes kendi bağlı olduğu inanç sistemi veya ideoloji açısından,küreselleşme kavramına sıcak bakmasını tahrik eden ve mümkün kılan nedenler bulabilir Tarih Boyunca Küreselleşme Yanlıları: Gerçekten de bütün büyük dinler ve başlıca ideolojiler,belli anlamda bir küreselleşme özleminin öğretisini yaymışlar,takipçisi olmuşlardır Örneğin,Hazreti Muhammet,tüm insanları İslamiyet çatısı altında birleştirme misyonunu taşıyordu Onun kurmak istediği devlet, belli bir ulusla özdeşleşmeyen ve belli sınırlarla çevrili olmayan bir ümmet kavramına dayanmaktaydı Dolayısıyla o da küresel boyutlu bir değişikliğin savaşını vermişti Mustafa Kemal Atatürk’ün küreselleşme konusundaki yerini şöyle belirleyebiliriz: Atatürk’ün tutuşturduğu kurtuluş alevi,Anadolu bozkırlarıyla sınırlı bir amaca yönelmiş değildi O sömürgeciliğin ve emperyalizmin yeryüzünden ebediyen silineceği bir dünyanın kurulmasına katkı sağlamak amacıyla yola çıkmıştı O,başından beri bilincinde olduğu bu durumu,9 Temmuz 1922’de yaptığı bir konuşmasında şöyle açıklamaktadır: ‘’Türkiye’nin bugünkü mücadelesi yalnız kendi nam ve hesabına olsaydı belki daha kısa,daha az kanlı olur ve daha çabuk bitebilirdi Türkiye azim ve mühim bir gayret sarfediyor Çünkü müdafaa ettiği bütün mazlum milletlerin,bütün şarkın davasıdır’’ Atatürk emperyalizme karşı savaşmış ve bu yolda unutulmaz bir ders vermişti Ancak,o,dünya uluslarının birbirlerine yakınlaşmasından yanaydı Onun için’’yurtta sulh’’ demekle yetinilemeyeceğini bilmiş;’’cihanda sulh’’ arzusunu da eklemeyi ihmal etmemiştir Atatürk’ün,insanlığın kurtuluşunun bir bütün olarak küresel çözümlerle gerçekleşebileceğini ve bu yolda varılması gereken nihai hedefin ‘’birleşik dünya hükümeti’’nin kurulması olduğunu çok daha açık bir biçimde ortaya koyan ifadeleri de vardır Bunun için,onun ‘’Söylev’’indeki şu cümlelere göz atmamız gerekecektir: ‘’Baylar,tüm insanların,deneyim,bilgi ve düşüncedeki ilerlemesi ve gelişimi sonucunda;Hristiyanlıktan,Müslümanlıktan,Budiz mden vazgeçerek basitleştirilmiş ve herkes için anlaşılacak hale konulmuş,evrensel,saf ve lekesiz bir dinin kurulması ve insanların şimdiye kadar kavgalar,pislikler,kaba arzu ve iştahlar arasında bir sefalethanede yaşamakta olduklarını kabul ederek bütün vücutları ve zekaları zehirleyen kötülük tohumlarını yenmeye karar vermesi gibi koşulların gerçekleşmesini gerektiren bir ’birleşik dünya hükümeti’ hayal etmenin tatlı olduğunu yadsıyamam ’’ Bütün bunlardan sonra,bugüne dek yeryüzünün sahne olduğu belli başlı düşünce akımlarının ve inanç sistemlerinin hemen hepsi gibi Kemalizm’in de küreselleşmeci olduğu sonucuna varabiliriz Bu çerçevede önem taşıyan en önemli fark ise nasıl bir iktidarın egemenliği altında küreselleşileceği sorusuna bulunacak yanıta göre açıklık kazanabilir Dolayısıyla,Kemalizm’in nihai amacı ile günümüzdeki küreselleşmenin yöneldiği hedef arasındaki farkı da bu soru bağlamında araştırmak gerekir Küreselleşmeci eğilimlerin her birinin kendisine özgü bir iktidar yapılanması öngördüğü ve bu iktidarın belirlediği bir egemenlik kavramına göre biçimlenmiş bir dünya amaçladıkları bellidir Günümüzün küreselleşmecilerinin ne tür bir iktidarın egemenliği altında bir küreselleşmeden yana oldukları her zaman açıkça ortaya konulmuş değildir Çoğu yerde,küreselleşmek için uluslar arası pazara açılmak ve bu pazarın yasalarına kayıtsız şartsız teslim olmak gerektiğini ileri sürerler Uluslar arası pazarın da bireysel kararların bileşkesinden ibaret olan ünlü ‘’görünmeyen el’’den başka yöneticisi yoktur Uluslararasında kendi deyimleriyle bir ‘’karşılıklı bağımlılık’’ dönemi başlamıştır ve emperyalizm dönemi sona ermiştir Gerçekte bir serbest rekabet düzeni,yalnızca bazı ders kitaplarında yer almış;gerçek yaşamda hiçbir zaman gerçeklik kazanmamıştır Gerçekte tüm pazarlar gibi uluslar arası pazarın da sahibi vardır Uluslar arası Pazar,tüm pazarlar gibi görünmeyen bir elin değil;giderek görünen,IMF,Dünya Bankası gibi uluslar arası odaklarda somutlaşan uluslar arası boyutlu tekellerin egemenliği altındadır Bu çerçevede,çok sayıda bağımsız ve demokratik rejimler yerine tek ve evrensel bir imparatorluk rejiminin kurulması belirmektedir Günümüzde,küreselleşen dünyayı bekleyenin de bundan ibaret olduğu her gün biraz daha iyi anlaşılıyor Küreselleşmenin Demokrasiyle Çelişen Sonuçları Karşısında Kemalizm Yalnızca ulusal devlet olgusunun son bulduğu bir dönem başlatılmış olmamakta;aynı zamanda demokrasi de sözde kalmaya mahkum edilmektedir Uluslararası sermayenin küresel egemenliği kendini göstermektedir Dolayısıyla,Kemalizm’in ‘’egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’’ ilkesine karşılık,’’egemenlik kayıtsız şartsız uluslararası sermayenindir’’ ilkesi egemen kılınmaktadır Bugünün dünyasındaki küreselleşmenin,Kemalizm ile derin çelişkisi de bu noktada kendisini göstermektedir Demokrasinin tarihe gömülmesi yolundaki bu gidişin,Kemalizm’i kendisi için bir ayak bağı olarak görmesi doğaldır çünkü Kemalizm,tarihsel olarak demokratikleşme ile eş yönlü,hatta özdeş bir akımdır Bağımsızlık olmadan demokrasi olmaz’’Ekonomik sömürüye yönelmiş büyük devlet,sömüreceği vesayet altındaki devlette demokrasiye razı olmaz’’ Atatürk,egemenliğin saldırgan devletlerin ve onların kuklası durumuna düşmüş olan padişahın elinden alınarak milletin eline geçmesini mümkün kılan bir kurtuluş hareketine önderlik etmekle,demokrasinin kurulması için gerekli ve vazgeçilmez olan temellerin atılmasını sağlamıştır Kemalizm’in demokrasi açısından ülkeye ne kazandırdığını gerçekçi bir biçimde değerlendirebilmek için,ülkeyi nereden alıp nereye getirdiğinin önyargılardan arınmış olarak görmek Şu çok açık gerçeğin bilinmesi gerekir ki Kemalizm,ülkeyi saltanattan alıp,’’çok partili’’ düzene getirmiş olan rejimin adıdır Ancak Atatürk’ün ifade ettiği boyutlarda bir çok partililik,bugün dahi sağlanabilmiş değildir Atatürk’e göre,kapitalist toplumda,sınıf temelinde bir siyasal örgütlenmenin gerçekleşmesi ve her sınıfın kendi siyasal partisini kurması ‘’pek tabiidir’’ O,bu konudaki düşüncelerini,7 Aralık 1923’te Balıkesir’de yaptığı ünlü konuşmasında şöyle açıklamıştır: ‘’Şunu arzedeyim ki,başka ülkelerde partiler mutlaka iktisadi maksatlar üzerine kurulmuş ve kurulmaktadır Çünkü o ülkelerde çeşitli sınıflar vardır Bir sınıfın çıkarını korumak için kurulan partiye karşılık,diğer bir sınıfın çıkarını korumak maksadıyla bir parti kurulur Bu pek tabiidir’’ Atatürk döneminde ülkemizde yürürlükte olan rejimin demokratiklik düzeyinin,aynı dönemde,değil Ortadoğu veya Arap ülkelerinde,Avrupa ülkelerinde görülenlerden daha ileri olduğu sonucunu ortaya çıkarır Batı’da o dönemde,İtalya’da faşizm egemendir Almanya’da Nazizm tırmanışa geçmiştir Doğu Avrupa’da da durum farklı değildir Batı’da diktatörlüğe kaymış olan ülkelerin hepsinde,Türkiye’de Atatürk döneminde görülen durumdan farklı olarak,ırkçılığın kol gezdiği bilinmektedir Kuşkusuz,Batıda bu ülkelerin dışında İngiltere be ABD gibi ülkeler de bulunmaktadır Bu ülkelerle yapılacak bir karşılaştırma da Atatürk dönemi Türkiye’si açısından olumsuz bir yargıya varmamız sonucunu doğurmaz İngiltere,tüm sömürgelerinde yaptıklarıyla ve ABD ülkesindeki zencilere karşı uyguladığı politikayla birlikte değerlendirildiğinde,Kemalist dönemin demokrasi ve insan hakları sicilinin göreli olarak hayli bir düzgün olduğu sonucuna varılmaktadır Tüm bunlara karşılık,Atatürk döneminde,1924’te seçmen yaşının 18’e indirilmesi ve 1934’te kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmesi son derece anlamlıdır Pek çok ülkede bu siyasal hakların elde edilmesi çetin mücadeleler sonucunda mümkün olabilmiştir Emperyalizmin boyunduruğundan yeni kurtulmuş bir ülkede,seçme seçilme hakkının tüm yurttaşlara tanınması bakımından da tüm mazlum milletlere örnek ve öncülük etmiş olan Kemalist devrimin bu yönünün çoğu yerde ihmal edilmiş olması;bu devrimi,zora dayanan ve zora dayalı bir rejim kurmayı amaçlayan bir hareket olarak gösterme çabalarıyla uyuşan sonuçlar vermiştir Kemalist devrim,padişahın kulu olmaya koşullandırılmış bir ümmetten,eşit ve özgür yurttaşlardan oluşan bir ulus doğması yönünde çok büyük bir azim ve kararlılık göstermiştir Bunun için Atatürk öğretmenlere şöyle seslenmiştir: ’’Biz sizden düşüncesi gür,vicdanı hür,anlayışı hür kuşaklar istiyoruz’’ Atatürk,kendi döneminde kurulmasına ön ayak olduğu pek çok önemli kurumun,katılıma açık,özerk bir yapılanma içinde kurulmasına özen göstermiştir Anadolu Ajansı,Türk Dil Kurumu,Türk Tarih Kurumu bunlara örnek gösterilebilir Atatürk ekonomik alanda da katılımdan yana olduğunu göstermiştir Bu konuda kooperatifçiliğe büyük önem vermiş ve döneminde kurulan bazı kooperatiflerin bir numaralı üyesi olarak örnek olmak istemiştir Tüm bunların doğrultusunda,Kemalizm’in yüzünün hiçbir tereddüde yer bırakmayacak ölçüde demokrasiye dönük olduğundan kuşku edilemez Kemalizm,bağımsızlıkçı,antiemperyalist özü dolayısıyla yalnızca Türkiye’de değil,tüm mazlum uluslar açısından demokratikleşme çabalarının en temel dayanaklarından biridir Atatürk,çeşitli yazılarında ve konuşmalarında yansıyan bu doğrultudaki görüşlerini 13 Eylül 1920 günü Meclis’e sunduğu ve tartışmalarda ‘’Halkçılık Bildirisi’’ olarak anılan ‘’Teşkilatı Esasiye Kanunu Layihası’’nın ikinci maddesinde şöyle özetlemiştir: ‘’Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti,hayat ve istiklalini kurtarmayı tek ülkü ve amaç bildiği halkı,emperyalizm ve kapitalizm egemenliğinden ve zulmünden kurtararak,yönetim ve egemenliğin gerçek sahibi kılmakla amacına varacağı kanısındadır’’ Küreselleşme yanlılarının ulusal devleti tarihin karanlığına gömme çabalarının ciddiyeti asıl burada kendisini göstermektedir Çünkü,ulusal devletin yıkılması,aynı zamanda demokrasiye indirilmiş bir darbe olacaktır Bugün için yeterince demokratik olmayan ulusal devleti daha da demokratikleştirmenin yolları bulunabilir Oysa,devletin yerine kurulmak istenen uluslararası sermayenin egemenliğine dayalı bir tür imparatorluk rejimi ile demokrasinin bağdaştırılması mümkün değildir Küreselleşmenin Getirdiği Ekonomik ve Sosyal Modelin Kemalizm ile Çelişkisi: Küreselleşme ve Kemalizm arasındaki bir diğer çelişki de nasıl bir ekonomik ve sosyal modelin benimsenmesi gerektiği konusunda kendisini göstermektedir Batılı sanayileşmiş ülkeler,içine düştükleri bunalımı aşmak ve emekçi kitlelerden yükselen talepleri savuşturmak amacıyla 2 Dünya Savaşı sonrası dönemde sosyal devlet kurumlarını hayata geçirmişler ve bundan bekledikleri yararları önemli ölçüde sağlamışlardır Kuşkusuz,Batılı egemenlerin sosyal devletin hayata geçmesi yolunda tavizler vermelerinde komünizmin emekçi kitlelere yönelik vaatlerinin cazibesinden duyulan kaygı da önemli bir rol oynamıştır Atatürk’ün ekonomik ve sosyal politikasını,sanayileşme öncesi bir toplumda uygulama alanı kazanmış olması dolayısıyla,sanayileşmiş ülkelerde ortaya çıkmış olan sosyalist akımlarla tıpatıp benzerlik içinde görmek olanağı yoktur Ancak,şurası tartışılmaz bir gerçektir ki Atatürk,19 Yüzyıl liberalizminin Avrupa’yı ne denli felaketlere sürüklediğini çok iyi görmüş;bu nedenle,izlenmesine öncülük ettiği yolun liberalizmden farklı olduğunun altını ısrarla çizmiştir Bu nedenledir ki konuşmalarında,’’bizi yutmak isteyen kapitalizme ve bizi mahvetmek isteyen emperyalizme’’ karşıt bir doğrultuya işaret ederek ‘’emeğiyle geçinen zavallı bir halk’’ olmanın gerektirdiği bir yapılanmayı hedeflediğini ortaya koymuştur Hepsinden önemlisi,altı ok halinde belirlediği hedefler arasına halkçılık,devletçilik ve devrimcilik ilkelerini koyarak,ekonomik ve sosyal felsefesinin özünü hiçbir tereddüde yer bırakmayacak bir biçimde özetlemiştir Böylelikle belirlediği yol,liberalizm ile taban tabana zıttır ve devlet müdahaleciliğinin ve düzenleyiciliğinin önemini önceden kavrayıp,hayata geçirerek ileri görüşlülüğünü bu alanda da kanıtlamıştır Devleti küçültmek doğrultusunda çığlıklar atarak kamu girişimciliğine ve sosyal devlete karşı bir savaş başlatmış bulunan küreselleşmeciler,bu konuda da karşılarında Kemalizm’i buluyorlar Küreselleşmenin kaçınılmaz uzantısını oluşturan özelleştirme çabalarından,parasız eğitime karşı sürdürülen kampanyalara kadar,küreselleşmenin ayrılmaz sonuçlarını oluşturan her ters adım,ister istemez Kemalizm’in kazanımlarını tahribe yönelmiş oluyor;dolayısıyla,temelinde Kemalizm ruhunun yattığı engellere çarpması kaçınılmaz oluyor Küreselleşme,Uluslararası Sömürü ve Kemalizm: Kemalizm’in,tarihsel olarak,bir diğer önemli özelliği de sömürgeciliğin çözülmesi sürecine öncülük etmiş bir hareket olmasıdır Bu yüzden küreselleşme,uluslar arası sömürüye kazandırdığı olağanüstü boyut dolayısıyla da Kemalizm ile derinden çelişmektedir Günümüzle ilgili veriler,aslında çok bozuk olan uluslar arası gelir adaletsizliğinin,küreselleşme süreci ile beraber hızla derinleşmekte olduğunu ortaya koymaktadır Yani,sömürgecilik yeniden kalkışa geçmiştir Dünyanın bugün içine düştüğü bunalımdan kurtulabilmesinin gerçek çözümü,sosyal adalete evrensel bir boyut kazandırmaksızın mümkün görünmüyor Batı,bugüne kadar yalnızca kendisini kurtarmak istediği için,bir türlü kurtulamamaktadır Yoksulluk,adaletsizlik içinde kıvranan ve sömürüye araçlık eden baskıcı rejimler altında ezilen insanların çoğunlukta olduğu bir dünyada,sosyal refah adacıklarını yaşatmanın bir sınır olduğu görülmüştür Küreselleşme olgusu uluslar arası gelir dağılımındaki adaletsizliği tamamen derinleştirmiştir Uluslar arası gelir dağılımındaki bu bozukluk,yoksul ülkelerde,beslenme yetersizliğinin neden olduğu hastalıkların ve çocuk ölümlerinin artması gibi göstergelerle eşlenmektedir Türkiye’de de,Cumhuriyetin en yoksul dönemlerinde bile alt edilmiş olan hastalıkların yeniden ortaya çıkması ve sokak çocukları dramının baş göstermesi gibi belirtiler,Kemalist devlet anlayışından ayrılıp,küreselleşmenin yörüngesine kaymanın zorunlu kıldığı bir modelin benimsenmesinin bedeli olarak yorumlanabilir Küreselleşme,Mikro Milliyetçilik ve Kemalizm: Küreselleşme,bir yandan ulusal devleti tarihin karanlıklarına gömme kararlılığını taşıyan bir oluşum niteliğiyle varlığını duyururken;diğer yandan ve bu durumla eş zamanlı olarak,mikro milliyetçilik denilen akımların hız kazandığı görülmektedir Bu yolla,ulusal devleti zayıflatmaya ve sonuçta tahribe yönelik bir başka unsur daha elde edilmiş olmaktadır Etnik temele dayalı ayrılıkçı hareketlerin tahriki ve himayesi,bu yöndeki eğilimlerin en etkili ve en çok görülen örneği olarak karşımıza çıkmaktadır Türkiye’de de ‘’Kürt Sorunu’’ olarak tanımlanan bir sorun çıkıyor karşımıza Bu sorun,asırlardır bir arada yaşamış bir ulusun insanlarını iki düşman kampa ayırma sorunudur Bu sorunun temelinde yatan,bölgeler arası gelir adaletsizliği sorunudur Bu adaletsizlikler olduğu sürece,ayrılıkçı eğilimlerin ortaya çıkması kaçınılmazdır Türkiye’deki sorunun çözümü için ilk yapılması gereken,bölgeler arası gelir dağılımını,bölücülük tahriklerine yer bırakmayacak bir yapıya kavuşturmaktır Kimi Batılı çevrelerin önyargılarının aksine,Türkiye’de Avrupa’da görüldüğü türde bir etnik ayrımcılık hiçbir zaman olmamıştır Avrupa’da faşist veya nazist rejimler kurulduklarında,yaptıkları ilk şey,azınlıktaki etnik grubu baskı altına almak ve toplama kamplarında yok etmek olmuştur Oysa,Türkiye’de demokrasinin ve özgürlüklerin en çok kısıntıya uğratıldığı dönemlerde bile böyle bir durum görülmemiştir Kısacası,ırkçılık ve yabancı düşmanlığı konusunda,Türkiye’nin Batıdan öğreneceği çok şey vardır Türkiye’nin bu konudaki farkını doğuran unsurlar arasında,geleneksel Anadolu hümanizmasına ek olarak ve ondan etkilenmiş bir unsur olarak Kemalizm’in önemli bir yerinin bulunduğunu kabul etmek gerekir SONUÇ: Cumhuriyet’in,küreselleşme ile derinden çeliştiğini görülüyor Bu çelişki,ulusal egemenlik,demokrasi,sosyal devlet ve uluslarası sömürü gibi konularda yoğunlaşmaktadır Cumhuriyet’e ve onun temellerinde yatan Kemalizm’e yönelik saldırıların son yıllarda artmasını,bu çelişkiden bağımsız olarak açıklığa kavuşturmak imkansız gözüküyor Cumhuriyet’e yönelik saldırılar,hedefleri aynı olmakla birlikte,değişik saflardan kaynaklanıyorlar Bu saldırıların başında dinsel görünüme bürünmüş olanlar geliyor Cumhuriyet’in ilk yıllarında hemen hepsinin arkasında emperyalizmin olduğu belirlenmiş ve sayısız örnekleri görülmüştür Din sömürüsü olgusu,özellikle 50’li yıllarda baş kaldırmıştır Bu durum,dış politika açısından tam bağımsızlıkçı çizginin terk edilmesi ve ‘’Küçük Amerika’’ olma hayalleriyle süslü yeni bir yörüngeye girilmiş olmasıyla yakından ilgilidir Bu olgunun,küreselleşme rüzgarlarını da arkasına alarak olağanüstü bir ivme kazandığını görüyoruz Cumhuriyetin daha demokratik ve daha sosyal olması elbette ki gereklidir Ancak,bu gerekliliğin yerine getirilmesinde Kemalizm’in vazgeçilmez bir temel oluşturduğu görmezlikten gelinemez Küreselleşme görmezlikten gelinemez ancak,küreselleşen dünyanın aynı zamanda demokratik olması ve sosyal adalet temelinde biçimlenmesi de reddedilemeyecek bir zorunluluktur Bunun için,evrensel ölçekli bir demokrasinin oluşumuna ve yeryüzünde kol gezen uluslar arası sermayeye gem vuracak bir uluslar arası demokratik iktidarın yapılanmasına katkı sağlamak da hiçbir ulusun uğruna mücadele etmekten geri kalmaması gereken bir hedef olarak somutlaşmaktadır ATATÜRKÇÜLÜK VE DİĞER İDEOLOJİLER Kemalizm, bir çağdaşlaşma-modernleşme” ideolojisidir Kemalist devrim ve ideolojisinin hedefi; Türk toplumunu her alanda, akılcı ve bilimci bir metodla “Çağdaş, modern bir toplum” haline getirmektir Nitekim Türkiye gibi gelişme yolundaki ülkelerin en yaygın ideolojilerinin “Modernleştirici Milliyetçilik” olduğunu söyleyen ve Kemalizm’i bu modernleştirici milliyetçilik ideolojisinin ilk uygulaması olarak kabul eden ünlü siyaset bilimcileri vardır Günümüzde modernleşme; Sosyalizm, Komünizm ve Faşizm gibi katı ideolojilerden farklı, esnek ve yumuşak bir ideoloji olarak kabul edilmekte ve bu ideolojinin laiklik, gerçekçilik, akılcılık ve milliyetçilik gibi ilkelere dayandığı vurgulanmaktadır İşte biz de, “Kemalizm, millî hakimiyet prensibine dayalı bir demokratik-ekonomik kalkınma ve modernleşme ideolojisidir” diyoruz Kemalist ideolojinin en önemli özelliği, “Akılcı ve bilimci bir davranış ve zihniyeti yansıtmasıdır Kemalizm katı bir doktrin değildir Kemalizm, hareket ve dinamizmi önlediği gerekçesiyle çağın Marksizm-Leninizm, Faşizm, Nasyonal Sosyalizm gibi katı ve totaliter doktrinlere karşıdır Kemalizm, sürekli çağdaşlık ve ilericilik demektir Çağımızdaki siyasal ideolojileri “totaliter” ve demokratik” olmak üzere ikiye ayırmak âdet olmuştur Marksizm-Leninizm” solun, Nasyonal-Sosyalizm” ve Faşizm ise, sağın hoşgörüsüz ve totaliter ideolojileridir Kemalizm ise akıl ve gözlemin bulgularına dayalı, demokratik ideolojiler arasında yer almaktadır Mustafa Kemal 1920 ve 1930’ların Komünist ve Faşist doktrin ve uygulamalarını görmüş ve fakat bunları reddetmiş bir liderdir Mustafa Kemal’i kendinden önce gelmiş reformculardan ayıran nokta; Tanzimat hareketi gibi sadece kanun ve yönetim alanında kalmayıp, bütün hayatı içine alan bir değişiklik istemesiydi Atatürk katı bir parti programı içinde doktrin oluşturmak yerine, bu işi akıl ve bilimin önderliği altında Türk toplumunun ihtiyaçlarına göre oluşturma yolunu seçmiştir Kemalizm bir “çağdaşlaşma-modernleşme” ideolojisidir Paul Sigmund adlı araştırmacı, gelişme yolundaki ülkelerin en yaygın ideolojilerinin “Çağdaşlaştırıcı Milliyetçilik” olduğunu yazmakta ve millî bir kalkınma ve endüstrileşme ideolojisi olan bu doktrinin, toplumu sınıflara ayıran ve katı bir yönetim sergileyen Marks ideolojisinden çok Atatürk ideolojisine benzediğini yazmaktadır Millî bir ideoloji olan Kemalizm, herhangi bir yabancı siyâsî ideoloji ile açıklanamaz Kemalizm, kişilere ve sosyal gruplara geniş hürriyet tanımakla beraber, diktacı uçlara yer vermeyen bir hürriyet düzenini kabul etmiştir Fakat İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki gelişmelere uygun olarak, aşırı sağcı ve aşırı solcu sistemlerin, Faşizm’in ve Komünizm’in savunucularına demokratik haklardan tam olarak yararlanma hakkını yani “hürriyeti yok etme” hürriyetini de tanımamıştır Kemalizm milletimizi sadece yapılmış bir saldırıdan kurtarmak için değil, aynı zamanda ona her zaman hür yaşama fikir ve kabiliyetini geliştirme imkanlarını sağlamak uğruna Mustafa Kemal’in önderliğinde yapılmış bir harekettir Kısaca Kemalizm’in “millî hakimiyet prensibine dayalı demokratik bir ideoloji olduğu ortadadır Kemalİzme ÖvgÜ Kemalist Türk devriminin dünya üzerindeki etkileri bizim düşündüklerimizin çok ötesindedir Emperyalizm çağında, emperyalizme kafa tutarak, ne denli olanaksızlık olursa olsun bağımsızlığın kazanılabileceğini gösterdi O güne kadar bunu hayal bile edemeyen sömürgelere örnek oldu 20 yüzyıla ulusal bağımsızlık savaşları damgasını vurdu O günden bugüne 150’ye yakın ülke bağımsızlığını kazandı Bunların çoğu da, Türk bağımsızlık savaşını örnek aldı Öte yandan Kemalizm, bu ülkelerin kalkınma çabalarına da örnek olmuştur Uluslararası dilde Kemalizm, bir çağdaşlaşma modeli olarak tanımlanmaktadır Değişik ülkeler Kemalizmin belli ilkelerini, yöntemlerini, kendi koşullarına uyarlayarak uygulamışlardır Kemalizm, onlara deneyle başarısı kanıtlanmış bir uygarlık tasarımı sunmuştur Kemalizmin asıl evrensel yönünü de Özer Ozankaya şöyle açıklıyor: “MKemal Türkiye Cumhuriyetini öyle ilkelere dayandırmıştır ki, bu ilkeler tüm uygar insanlığın özlemini çektiği demokratik toplumsal düzenin hem ulusal, hem uluslararası düzeydeki gereklerini tutarlı bir şekilde karşılayabilecek niteliktedir” “Uluslararası ilişkilerin, başka ulusların haklarına saygılı, kıskançlıktan, aç gözlülükten, kinden arınmış, ikiyüzlülükten temizlenmiş bir yapıya kavuşturulması; ulusların yaşamı tehdit edilmedikçe savaşın cinayet sayılması ve böylece silahlanma yarışının sona ermesi, yine uygar insanlığın karşılanamamış bir özlemi olarak süregitmektedir” “Kemalizm,böyle bir uygarlık projesi oluşturacak değerdedir” Konumuzu yabancı bilimcilerin bu konudaki değerlendirmeleriyle sürdürelim Tarihçi Toynbee: “Yeryüzünde hiçbir devrim, Kemalist Türk devrimi kadar dünyada şaşkınlık yaratmadı Batı Atatürkten sonra devrimin yaşayabileceğine inanmıyordu Lozan’da verdiklerini birer birer alacaklarını düşünüyorlardı” “Bir an için hayal ediniz ki, Batı dünyasında Rönesans, Reformasyon, 17yüzyıl sonundaki bilim ve düşünce devrimi, Fransız devrimi ve sanayi devrimi bir insan ömrünün içine sığdırılmıştır !” Sözü Roma Üniversitesinden Gastone Manacorda’ya bırakalım: “Fikir özeti olarak Kemalizm, bir çağdaşlaşma ve sanayileşme hareketidir Bu hareketin, geri kalmışlıktan kurtulma çağını açmış olması itibariyle dünya üzerinde etkisi büyük olmuşturÇünkü bu tez orijinaldir ve ideoloji olarak ampirik (deneysel) karaktere sahiptir Kemalizm önceden mevcut bir doktrine bağlı değildir ve birtakım hipotez gelişmelerinin eseri değildir” Mauris Duverger’in değerlendirmesi: “Kemalizm,Türkiye tarihinin bir sayfası olmaktan çıkıp siyasal bir sisteme önderlik etmeye başladıÇünkü, yeryüzünde henüz Moskova ya da Pekin etkisine girmemiş üçüncü devletlere bu sistem yol göstermektedirBu sistem yarı gelişmiş uluslar için Marksizmin karşısına dikilen ikinci bir seçenektir” ( birinci seçenek Kapitalizmdir) Polonyadan profJerzy Wietr’in tanımına bakalım: “Kemalizm, ilk defa gelişmekte olan bir ülkede görülen ve tarihi deneyimden geçmiş bir gelişme ideolojisidir” Fransız Georges Duhamel: “MKemal, bütün insanlığın içinde çırpındığı uygarlık bunalımının temel sorununa, yani çağdaş bilimin sağladığı güçlü teknolojinin nasıl kullanılacağı sorununa en geçerli yaklaşımı getirdi” “Belki bir gün bu ulus,dünya üzerindeki insan topluluklarının denge içinde yaşamalarına uygun bir Avrupa, hattaAtlantik uygarlığının kurulmasında sırası gelince bize yardım edecektir” (Yeni Türkiye Bir Batı devleti Georges Duhamel) Gelişmiş devletlerin ikiyüzlü politikaları, kaba güce başvurmaları, bilim ve tekniği sömürülerine araç yapmaları temel bir uygarlık bunalımıdır Kemalizmin ilkeleri, Duhamel tarafından bu soruna en geçerli en uygun çözüm olarak görülmektedir Paul Dumont da Kemalizmi,”köleleştirilmiş ve sömürgeleştirilmiş ülkeler için bir model” olarak tanımlamaktadır Fransız Prof Maurice Beaumont : “Kemalizmin parlak başarıları bütün sömürgeler için örnek olmuştur” Macar Prof Fekete Lajos “Batıda ihtilal vedevrimlerin yavaş yavaş elde ettiklerini Atatürk’ün ülkesi birdenbire kazandı Ürkün yaşamında o kadar derin izler bıraktı ki, batıda bu, ancak yüz yılda erişilecek bir başarı idi” Alman düşünürü Herbert Melzig ‘Türkiyenin çöküşü ve yükselişi’ adlı yapıtında Atatürk ve Yeni Türkiye için şu değerlendirmeyi yapar: “Eski çağın büyük filozofu Platon’un ‘ya yöneticiler filozof, ya da filozoflar yönetici olsalar yolundaki ikibin yıllık dileği, ilk kez 20 yüzyılda Atatürkün kişiliğinde tam olarak gereçekleşmiş bulunuyorAtatürk, bir dahi, bir düşünür olarak ulusunun yazgısını eline almış, bu ulusla atıldığı bağımsızlık savaşı ile ve başka ulusları haklarını koruyan bir barışla insanlığa görkemli bir örnek vermiştirYeni Türkiye atatürkle, yalnız islam anlayış ve görüşlerini değil,aynı zamanda Avrupanın düşünce biçiminide aşmıştırTürkiye bir dürüstlük, içtenlik ve gerçekçilik politikası gütmekte ve bu yüzden tepkilere, başarısızlıklara uğramamaktadır” Gerard Tongas;”Kemalizm, on asra sığacak işi on yılda başarmiştır” diyor Atatürk de Kemalist hareket için; “tüm uygar insanlığın dikkatle üzerinde durmasına değer”demektedir Bir de eleştirisi var:”yüzyıllardan beri zavallı beşeriyeti mutlu etmek için tutulan yolların, kullanılan araçların verdikleri sonuçların ne derece güven verici olduğu incelenmeye değer” Örnekleri çoğaltmadan sözün özüne gelelim Kemalist Türk Devrimi devlet, ulus, yurt, aile eğitim, ekonomi kavramlarına verdiği anlamla; üstün insani değerlere verdiği önemle; devrimin inşasındaki ustalığıyla bütün dünyaya örnek olacak değerlere sahiptir Ayrıca, siyasal amacı olan demokrasiyi kolaylaştıracak yöntemler uygulamıştır Bu yönüyle de dünyadaki öteki devrimlerden daha üstündür Emperyalizmin ilk büyük küresel çatışma döneminde ortaya çıkmış ve onu yenmiştirO sıralarda emperyalizme karşı çıkmak ezilen uluslar arasında delilik olarak görülmüştür Emperyalizm, Kemalizmin başarısından ve İkinci Dünya Paylaşım Savaşından sonra, askeri işgale dayalı sömürgecilik siyasetini değiştirmiştir Bugün sayları 200’e yaklaşan BM üyesi devletlerin 150 kadarı ulusal bağımsızlıklarını Kemalizm sonrasında elde etmişlerdir Bunların bir kısmında doğrudan, bir kısmında da dolaylı olarak Kemalizmin etkisi vardır Attila İlhan’ın sözleriyle olay şudur:”Kuvayı milliye,20yüzyılın ilk halk kurtuluş ordusudur Misakı Milli, Bandung Konferansında bir araya gelen tarafsızlar, ya da 3Dünya uluslarının ilk bağımsızlık bildirgesidir” Kemalizm, salt bir askeri kurtuluştan öte, gerçek bir çağdaşlaşma modeli olarak kurumlaşmış ve evrensellik kazanmıştır 20Yüzyıla girerken ABD, Almanya, Japonya ve İngiltere dünyaya egemendi Bu yüzyıl içinde bir Sovyet deneyimi yaşandı İngiltere geri plana itildi Çok sayıda ulus bağımsızlığını elde etti 21yüzyıla girilirken, yine 100 yıl önceki devletlerin dünya egemenliklerinin sürdüğünü görüyoruz Değişen şey, bilim ve teknolojideki korkunç ilerleme Bu ilerlemenin getirdiği korkunç olanaklar Bu olanakların kullanılmasıyla “küreselleşme” denilen yeni sömürü düzeni ! Dünyadaki temel çelişki yine ezen ve ezilen uluslar arasındaki çelişkidir 20Yüzyılın ilk çeyreğinde bu çelişkiyi ortadan kaldırmak amacıyla ortaya çıkan Sovyet Devrimi Kemalizmin savı olan ezen ulus-ezilen ulus çelişkisini ortadan kaldırmadı Birlik üyesi ulusları sömürdü Kemalist Devrim de kendi ülkesinde gözardı edildi Biliyoruz ki emperyalizm ve sömürü var oldukça Kemalizm de var olacaktır Tıpkı sosyalizm fikrinin de yaşamaya devam ettiği gibi Eğer toplumbilimcilerin değerlendirmeleri doğruysa, Kemalizm yeniden kurtuluşun adı olacaktır |
05-05-2007 | #2 |
90burcu
|
Kemalİzmİ DoĞru Yorumlamak Günümüz dünyasında insanlar her şeye bilimsel olarak bakarlar Bilimsel olmayan bakış, doğru göremez, anlayamaz, kavrayamaz, yorumlayamaz, gelişemez, yararlı değil zararlıdır Kemalizmi öğrenirken de bilimsel olmak gerekir “Benim gerçek mirasım akıl ve bilimdir” diyebilen bir önderin öğretisinde bilimsellik önde gelen bir niteliktir Hepimiz, Atatürk ve Atatürkçülük konusunda bebeklik yıllarımızdan beri çok şey duyduk, çok şey öğrendik Herkes bir şeyler söyledi Herkesi Atatürkçü bildik Sonradan, gördük ki Atatürkü tanıyanlar, Kemalizmi bilenler pek de fazla değilmiş ! Hele gerçek Kemalistler daha da az! Kimi yeterince öğrenememiş, kimi yanlış öğrenmiş, kimi pek merak etmemiş, kimi işine geldiği gibi yorumlamışBaktık ki ,herkes kendinden menkul Kemalist ! Yalnız ulusçuluk ilkesini benimseyip, onu da kendine göre yorumlayan, yalnız laikliği, yalnız devletçiliği ya da devrimciliği benimseyenler, hatta Atatürkçü olduğunu söyleyip bambaşka ilkeler ortaya atanlar var Kemalizm bir bütündür İşimize gelen birkaç ilkesini benimseyip, işimize geldiği gibi yorumlamamız bizleri Kemalist yapmaz Üstelik, Türkiyede Kemalist olmak zorunluluğu da yoktur Eğer Atatürkçü değilsek, bunu açıkça söylemek, sözde Atatürkçü olmaktan iyidir Bu konuda bir bilim adamının değerlendirmesi şöyle: “O’nun yürekten hayranlarıyla, yürekten düşmanları bu saygıyı hak ediyorlar Hiç olmazsa bu insanlar Atatürkü kalkan olarak kullanmıyorlar, sömürmüyorlar” Şimdi, bazı Atatürk sömürücülerini sıralayıp, kısa kısa açıklamaya çalışalım : TÖREN, HEYKEL ATATÜRKÇÜLERİ : Törenlerde gördüğümüz zevattır “ İstiklal Marşı okundu Göndere bayrak çekildi” şeklindeki haberlerde, yüzeysellik, içeriksizlik, şekilcilik bunlarla özdeşleşmiştir Anneler günü ve benzeri günlerde, futbol karşılaşmalarında, içkili, yermekli eğlencelerde İstiklal Marşı okutan, yapılan her yapıya Atatürk adı koyan, olur-olmaz yerlere Atatürk heykelini ya da büstünü dikenler bunlardır CUNTA ATATÜRKÇÜLERİ : Atatürk adına darbe yapan, Atatürk adına, Atatürkün eserlerini yıkan, Atatürkün vasiyetini bile çiğnemekten çekinmeyen,Türkiyeyi emperyalizme bağlayan, dinci gericiliğin de yolunu açanlardır ŞOVEN ATATÜRKÇÜLER : Atatürkü bir kahraman olarak seven, ama Atatürk ulusçuluğu yerine Turan ulusçuluğunu benimseyenlerdir Genel özellikleri arasında, kendisini kurtaramadan Türkiyeyi kurtarma, dahası Türk dünyasını kurtarma alışkanlıkları vardır GARDROP ATATÜRKÇÜLERİ : Modaya, modern yaşama, burjuvalığa hevesli, harcayacak para sıkıntıları, ülke ve ulusa ilişkin dertleri pek yoktur Onlar için Atatürk, Batı tarzında bir yaşam sağlamıştır Batılı gibi giyinirler Fakat, büyük çoğunluğun kafası doğuludur Atatürkçülükleri sadece giyimlerinden anlaşılır SÖYLEV ATATÜRKÇÜLERİ : Bunlar Atatürkçülüğün özünde ve eyleminde değil, söylemindedirler İşin edebiyatını yaparken Atatürkçü, konu bittikten sonra değildirler Bu konuda kendilerini sorumlu görmezler SOSYALİST ATATÜRKÇÜLER : Bir bölüm sosyalist, Kemalist devrime dayanmadan sosyalist devrim gerçekleşemez, düşüncesiyle Atatürkçüdürler NUMARACI ATATÜRKÇÜLER : Bunlar 1923’e kadar M Kemali beğenirler(dinciler gibi) Daha sonraki devrimin kuruluş ve aydınlanma bölümüne ‘”uyduruk şeyler” diye bakarlar Dünya küreselleşiyor Ulus neymiş, devlet neymiş,şeklinde düşünerek her fırsatta Atatürkün eserlerine sövmeden duramazlar ayrıca Atatürkçü olduklarına da sizi inandırmaya çalışırlar SAĞ ULÛFECİLER : Devleti, yağmalanacak ve yandaşlara paylaştıracak bir mal olarak görüp, ona sahip olmak için her numarayı çeviren merkez sağdaki partilerdedirler SOL ULÛFECİLER : Büyük burjuvazinin karşısında, küçük burjuvaziyi, işçi ve köylüyü devletten nemalandırmaya çalışan, ama bunu bir türlü beceremeyen merkez sol partilerde yaşarlar Atatürkten çok söz ederler Ama nedense, Atatürk’ün yolu, onların yolu değildir ILIMLI ŞERİATÇILAR : Fethullahçılar, Faziletçiler bu gruba girerler Amaçları iktidara gelerek hazineyi kendileri için kullanmaktır AYMAZLAR : Alıştıkları iyi-kötü bir düzenleri vardır Adam sendeci ve umursamazdırlar Nazi döneminde çevrelerindeki herkesin götürülmesine aldırış etmeyen Almanlar benzerler Kendi düzenleri bozulursa ortaya çıkarlar HALKIN ATATÜRKÇÜLÜĞÜ : Türk halkının ezici çoğunluğu Atatürke sevgi, saygı ve minnet duygularıyla doludur Atatürkün Türk ulusunu kurtardığını, bu günümüzü ona borçlu olduğunu bilir Yurdu ve ulusu için ölmeye hazırdır Özellikle Atatürk sömürücüleri tarafından sömürülür,kullanılır Nasıl Atatürkçü olunacağı ona bilinçli olarak öğretilmemiştir O, devleti baba olarak görür Babanın kendisini kurtarmasını bekler Her şeyin kendi elinde olduğunun ayrımında değildir Bu sıralamayı daha da sürdürmek olasıdır Ama sanırım, bu kadar yeter Akşam-sabah Ulusça izindeyiz deyip durduğumuz ulu önderi nasıl tahrif ettiğimiz, sömürdüğümüz ortada değil midir? Öyleyse buna bir son vermek gerekir Yalanlarla birbirimizi kandırmaktansa doğruyu söylemek her zaman daha yararlıdır Türkiyenin Kemalist olmadığını, çoğunluğun Kemalizmi sömürdüğünü söylemek, kendimize bir doğruyu itiraf etmektirBunu bildikten sonra ya Kemalizme dönülecek, ya da yeni bir yol aranacaktır 50 yıllık kandırmaca bitti Kişiliksiz, tutarsız, popülist siyaset iflas etti Bu nedenle belli siyasetçilerle yardakçılarının bol bol övündükleri, geleceği ipotek edip borç alarak, borcu borçla kapatarak, ülkeyi yabancılara peşkeş çekerek sürdürülen günü kurtarma politikalarının sonu göründü Deniz bitti Türkiye, yeniden sömürge durumuna düşürüldü İzlenen yolların kurtuluş olmadığını herkes anladı Türkiyenin kurtuluşu, yeniden Kemalizme dönüştedir Sıra, bunu ulusça anlamamıza gelmiştir Türk Ulusu en kısa sürede bunu anlayacak ve gereğini yapacaktır Yekta Güngör Özden’in dediği gibi: TÜRKİYE ATATÜRK, ATATÜRK TÜRKİYEDİR |
05-05-2007 | #3 |
90burcu
|
Kemalİzmİn BÜtÜnleyİcİ İlkelerİ Bütünleyici ilkeler, Kemalizmin temel ilkelerini de var eden kavramlardır O ilkelerin içlerinde bulunmaktadırlar Sözgelimi Devletçilik ilkesinde: Tam bağımsızlığın, akılcılık ve bilimselliğin, eşitlikçiliğin, evrenselliğin, gerçekçiliğin, çağdaşlığın, insancıllığın bulunduğunu hemen anlayabiliriz Kemalizm, altı ana ilke ve bunları tamamlayan ilkelerden oluşur Kemalizmi tamamlayan, (ya da bütünleyen) ilkelerin gözardı edilmesi, dikkate alınmaması, bilinmemesi, Kemalizmin özünü yatsımaktır, bilmemektir Kemalizmin nitelik ve özellikleri bunlar bilinmeden anlaşılamaz Kemalizmi daha iyi kavrayabilmek için bu ilkeleri kısa kısa açıklamaya çalışalım : TAM BAĞIMSIZLIK : “Kemalizm hem bir ulusal kurtuluş, hem de bir ulus oluşturma ideolojisidir Tam bağımsızlık ilkesi, bu ideolojinin odak noktasıdır Atatürkçü bağımsızlık anlayışı tümdür Yalnız siyasal, ekonomik, parasal, yargısal bağımsızlığı kapsamakla yetinmez İçine ideolojik bağımsızlığı da alır” (Suna Kili, Kemalizm, Bir Çağd İd) Tam bağımsızlığın özünde ekonomik bağımsızlık yatar: “Bağımsızlığı tam olarak gerçekleştirmek için tek kuvvet, en kuvvetli temel ekonomidir” ( Atatürk) Görüldüğü gibi Tam bağımsızlık ilkesi Kemalizmin İLK TEMEL TAŞIDIR Herhangi bir kuramdan ya da düşünürden alıntı değildir Bu anlamda da bağımsızdır ULUSAL EGEMENLİK : Tam bağımsızlık kavramı, ulusal egemenlik kavramı ile birlikte bir bütündürTam bağımsız olacak unsur ulustur Egemenlik de bütün ulusundur Hiçbir kişiye, gruba, sınıfa verilemez Ulus, egemenliğine her durumda sahip olmalıdır AKILCILIK VE BİLİMSELLİK : ”Sosyal yaşam, akıl ve mantıktan uzak, yararsız, zararlı ve bir takım inançlar ve geleneklerle dolu olursa felce uğrar” “Dünyada her şey insan kafasından çıkar Bir insan başının ifade etmeyeceği hiçbir şey düşünemiyorum” “Bizim akıl, mantık, zeka ile hareket etmek en belirgin özelliğimizdir Bütün yaşamımızı dolduran olaylar bu gerçeğin kanıtıdır” Bu sözler Türk Devriminin özündeki akılcılığı belirtmeye yeterlidir Bilime ve bilimsel düşünceye verilen önemse çoğumuzun bildiği şu özdeyişlerden daha güzel anlatılamaz : “Dünyada her şey için, uygarlık için, yaşam için, başarı için en gerçek yol gösterici bilimdir, fendir Bilim ve fennin dışında yol gösterici aramak aymazlıktır, cahilliktir, doğru yoldan sapmaktır” “(Türk ulusunun) yürümekte olduğu ilerleme ve uygarlık yolunda elinde ve kafasında tuttuğu meşale,müspet ilimdir (pozitif bilimdir) GERÇEKÇİLİK : Gerçekçilik, gerçeği görmek ve anlamaktır Bilim de gerçeği ararBilimselliğe verilen önem, aynı zamanda gerçeğe verilen önemdirKemalizm, düşlere değil, gerçeklere ve kesin değerlendirmelere dayanırMaceracı değildir: :”bitmeyen emeller peşinde ulusu uğraştırmamak, zarara uğratmamakUygar dünyadan,uygar ve insanca davranışı, karşılıklı dostluğu beklemektir” “Biz ilhamlarımızı gökten ve bilinmeyenden değil,doğrudan doğruya yaşamdan almış bulunuyoruz Bizim yolumuzu çizen; içinde yaşadığımız yurt, bağrından çıktığımız Türk ulusu ve bir de uluslar tarihinin binbir facia ve ıstırap kaydeden yapraklarından çıkardığımız sonuçlardır” İşte gerçekçilik budur ÇAĞDAŞLIK : Kemalizm, bütün ilkeleri ve uygulamaları ile çağdaştır Hatta çağına göre daha ileridir Ulusçuluk , devletçilik, demokrasi Hangi konuyu ele alsak, çağdaş ve özgün bir yaklaşım görürüz Çağdaşlık, yaşanan çağa ayak uydurmaktır Batı öykünmeciliği değildir “Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz devrimlerin amacı,Türkiye Cumhuriyeti halkını tümden çağdaş, bütün anlam ve biçimleriyle uygar bir toplum durumuna getirmektir Devrimlerimizin temel ilkesi budur Bu gerçeği benimsemeyen anlayışları darmadağın etmek zorunludur” Bilindiği gibi amaç, “çağdaş uygarlığın (da) üzerine çıkmaktır” Zaten Kemalizm , bir çağdaşlaşma ideolojisi değil midir? BARIŞÇILIK : “Yurtta Barış, Dünyada Barış “ özdeyişiyle özetlenen barışçılık anlayışı, her ne olursa olsun barış istemek değildir Ülkenin güvenliğini amaçlayan ” hiçbir ulusun aleyhinde olmayan bir barış doğrultusu, bizim sürekli ilkemiz olacaktır” Barış ve güvenlik, yalnız Türk ulusu için değil, bütün dünya için kurulmalıdır Bu amaçla uluslararası kuruluşların oluşturulmasını, savaşın birdenbire çıkması durumunda saldırgana karşı bütün ulusların birleşmesini ister Yurt içinde sınıflar, katmanlar, gruplar, meslekler, bölgeler, cinsler, dinler, ırklar arasında ayrım yapılmaz Farklılıklar değil birlikler önemlidir Türk, ulus kimliğinde birleşilmiştir Devlet, farklılıkları ortadan kaldırıp sürekli bir iç barışı sağlamakla ödevlidir : ”Ulusal gelirin dağılımında daha mükemmel bir adalet ve emek sarf edenlere daha çok refah” sağlanmalıdır Etnik kimlik,sınıf,katman,meslek ve inanç farklılıkları yaratmamak, ayrımcılık yapmamak, iç barışın gerekleridir İNSANCILLIK : “ Biz kimsenin düşmanı değiliz Yalnız, insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız” Kemalizm insancıldır Yalnız kendi ulusunu, kendi insanını düşünmez Kemalizm, insanlık için “bir uyum ve işbirliği çağı” nın yaratılmasını ister “İnsanları mutlu edecek tek araç, onları birbirine yaklaştırarak, onlara birbirini sevdirerek, karşılıklı maddi ve manevi gereksinmelerini karşılamaya yarayan hareket ve enerjidir” “İnsanlığın hepsini bir vücut ve bir ulusu bunun bir organı gibi saymak gerekir Bir vücudun parmağının ucundaki acıdan diğer bütün organlar etkilenir” Bilmem, daha da açıklamak gerekli mi? EVRENSELLİK : Kemalizm, evrensel bir dünya görüşüdür Türkiye’nin ve Türk ulusunun koşullarından çıkmış, ama evrensel bir model olmuştur Douverger :”Moskova ya da pekin etkisine girmemiş üçüncü dünya ülkelerine bu sistem yol göstermektedir” saptamasını yapmaktadır Türkiye’nin Kemalizm yolundan sapması ayrı konudur Kemalizm, bugün dünyanın herhangi bir ülkesinde – gelişmiş devletlerde de- kolayca uygulanabilecek bir sistemdir Kemalist sistemi belli yönleriyle uygulamaya çalışan birçok ülkeden söz edebiliriz Başarılı olup olmaması da ayrı bir konudur Önemli olan, Kemalizmin evrensel bir model olarak ortaya çıkması, seçkin bir nitelik kazanmasıdır EMPERYALİZM KARŞITLIĞI : Türk Ulusal Kurtuluş savaşı emperyalizme karşı yapılmıştır Emperyalist işgaller sona erdirilmiş, yurt bütünlüğü yeniden sağlanmış, emperyalist sömürü durdurulmuştur Batılı devletlerle yapılan yeni anlaşmalar, bağımsız bir ulus devletin gelişme, çağdaşlaşma çabalarının gereğidirEmperyalizm çağında, emperyalizme karşı verilen ilk bağımsızlık savaşı olarak, ezilen, sömürülen uluslara örnek olmuştur Bu örneği gören onlarca ulus bağımsızlık savaşlarını kazanmışlardır : “Bugün güneşin ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün doğu uluslarının da uyanışlarını öyle görüyorumBağımsızlık ve özgürlüğüne kavuşacak çok kardeş ulus vardırOnların yeniden doğuşu, kuşkusuz ki ilerlemeye ve gönence yönelik olrak görülecektirBu uluslar bütün güçlüklere, bütün engellere karşın zafer kazanacaklar ve kendilerini bekleyen geleceğe ulaşacaklardır Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerine uluslar arsında hiçbir renk, din, ırk ayrımı gözetmeyen yeni bir uyum ve işbirliği çağı egemen olacaktır” Birileri Kemalizmin emperyalizme karşı olmadığını söyleyip kafa karıştırmaya çalışıyorsa da M Kemal her zaman olduğu gibi bizi aydınlatıyor Kurtuluş Savaşının “bizi yok etmek isteyen emperyalizme, bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı” yapıldığını ortaya koyuyor EŞİTLİKÇİLİK : Devrimin amaçlarından biri de eşitliği sağlamaktır Öncelikle yasalar önünde herkes eşittir Dil, din, ırk, cinsiyet, sınıf, soy, görev ve eğitim farklılıkları kimseye ayrıcalık getirmez Toplumda var olan eşitsizlikler yok edilmelidir Kalkınma sağlanırken ulusal gelirin paylaşımında dengeler gözetilmeli, gelir uçurumları yaratılmamalıdır “Bizim düşüncemizde çiftçi, çoban, amele, tüccar,sanatkar, asker, doktor, kısacası herhangi bir sosyal kuruluşta çalışan vatandaşın hak, çıkar ve özgürlüğü eşittir” Eşitlikçiliğin bir yönü de uluslar arası eşitlik anlayışıdır Kemalizm, uluslar arasındaki bütün işleri, eşitlik ve karşılıklı yarara dayandırır ULUSAL BİRLİK: Kurtuluş savaşı ulusal birliğin sağlanmasıyla kazanılmıştır Uygarlık savaşımının kazanılması da birliği koruyarak, ulusal amaçlar için çalışılmasıyla kazanılacaktırOrtak bir amaçla yürüyen toplumlar her savaşımı kazanırlar “Türk ulusu,ulusal birlik ve beraberlikle bütün zorlukları yenmesini bilmiştir” Yenecektir de ÜLKE BÜTÜNLÜĞÜ : Ulusal birlik, ülke bütünlüğünü de gerektirir Ülkenin bölünmesi; birliğin bozulması, gücün etkisizleşmesi, dahası ülke içinde tüketilmesi demektir Dünya karşısında gerilemek,uygarlık savaşını yitirmektir Oysa Türk Devriminin asıl amacı uygarlık savaşında öne geçmektir Yineliyoruz Kemalizm, çağdaşlaşma ideolojisi olarak bir sistem oluşturmaktadır Sistemin içerisinde başka ayrıntılar ve ilke olabilecek başka kavramlar da bulunabilir İdeologlarca masa başında yazılan bir kuram olmayıp, yaşamın, savaşımın içnden çıkan bir ideolojidir Kemalizm Burada sözkonusu etmediğimiz bazı özellikler de bulunabilir Bunların hepsi, bir bütünün parçaları olarak düşünülmelidir Birbirleriyle çelişmez Birbirlerini tamamlarlar |
05-05-2007 | #4 |
90burcu
|
Kemalİst Devrİmcİlİk Devrim, bir toplumda kısa süre içerisinde ilerleme yönünde görülen, köklü ve toplu değişikliklerin genel adıdır Geniş anlamda insanın ateşi kullanması, yerleşik yaşama geçmesi, yazının icadı, madenlerin kullanılması, makine çağına geçilmesi vb yarattıkları sonuçlar nedeniyle büyük devrimlerdir Devrimi, kısa sürede görülen büyük gelişme diye tanımladık Ancak,yüzbinlerce yıla ulaşan insanın yeryüzü macerasında, birkaç bin yılda tamamlanabilen bazı değişimler de çok önemli olduklarından devrim olarak değerlendirilirler Çünkü, uzun insanlık tarihinde birkaç bin yıl bile, devrimin büyüklüğü yanında kısa bir süre olarak kalır Yenitaş Çağının başlaması ya da yazının kullanılması bu tür devrimlerdendir Devrim, Dünyanın göreceli olarak daha gelişmiş toplumlarında başlar Daha sonra öteki toplumlara yayılarak insan yaşamının bütünüyle değişmesine, iyileşmesine yol açar Örneğin, Fransız Devrimi, ulus devletlerin, özgürlük, eşitlik, insan hakları gibi kavramların kaynağı olmuştur Feodal toplum yapısı yıkılmış, Kapitalizm kavramsal ve kurumsal olarak egemenliğini perçinlemiştir Kapitalizmin yarattığı sorunlar da sosyalist ideolojiyi ve sosyalist devrim hareketlerine yol açmıştır Kemalist Devrim ise kapitalizm ve sosyalizm dışında kalan toplumlara model olmuştur Kemalist devrim (Türk Devrimi), ulusal kurtuluş savaşı ve arkasından gelen çağdaşlaşma atılımlarının bütününe verilen addır Bağımsız bir ulus toplumu var edilmiş ve bu toplum, ortaçağdan alınarak 20 yüzyıla yükseltilmiştir Büyük ve köklü gelişmeler yaşanmış, toplum yaşamı değişmiştir Kemalİzm Ve ÖzelleŞtİrme Kemalizm’de özelleştirme tabu değildir Önemli olan halkın yararıdır Kemalist devletçiliğin amacı da budur Halkın yararı özelleştirmeyi gerektiriyorsa özelleştirme, kamulaştırmayı ya da devletleştirmeyi gerektiriyorsa, onlar yapılır Ancak Türkiye’deki özelleştirme yanlıları ne halkın yararı, ne de gerçek bir liberal anlayış nedeniyle bu işin peşindedirler Onların amacı çok uluslu sermaye ile birlikte varlıklarımızı yağmalamak ve talan etmektir Aç kurtlar gibi özelleştirme bekleyenler, hiçbir kamu işletmesine değerini vermezler Hepsine yok pahasına sahip olmak isterler Devlete peşin para da ödemezler Ödemeler uzunca bir vadeye yayılır Bu arada “ yardım et” diye devlete yalvaranlar, işletmeleri, bankaları batırarak milyarlarca dolar borçla yine devlete geri verenler çoktur Bunlar olmasa bile çalışanların işlerine son vermek, tekel oluşturmak, işletmeyi kapatmak da yaygındır Sit alanları, turizm bölgeleri, stratejik yerler, değeri çok yüksek arsalar özelleşir Vurgun ve yağma sürer Türkiye’de özel sektörü devlet var etmiştir Kredi, teşvik, arsa, altyapı ve başka olanaklar yaratılmış, ürünler yüksek gümrük vergileriyle dış ürünlerin rekabetine karşı korunmuştur Ayrıca özel sektör her zora düştüğünde yine devlet tarafından kurtarılmıştır Bu yüzden özel sektörümüzün temsilcileri çok sık gelirler Ankara’ya Çoğunun amacı devlet sırtından kazanç sağlamaktır İhale, torpil, teşvik, kredi vb işleri süreklidir Devlet olanaklarının bir kez kullanılması onlara yetmez Devlet olanakları holdingler, plazalar yaptırır Sudan ucuz gazete sattırır Hem, özelleştirme diye bağırıp, hem de devlet desteği istemek ve bunun için iktidarları desteklemek özel sektörün genel siyasetidir Özelleştirme bir kurtuluş değildir Özelleştirilen işletmelerden bir tanesini bile olumlu bir örnek olarak gösteremiyorsak,çözümü özelleştirmede değil işletmelerin toplam kalite yönetimlerinde aramak gerekiyor Devlet işletmelerini özerk ve özgür bıraksak, yeterli yatırımı yaparak daha kaliteli ve daha çok üretim yapsak kötü mü olur ? Ve bilelim ki özelleştirme, sömürgeleştirmenin de bir ayağıdırUlus devleti zayıflatma ve giderek yok etme planlarında bir araçtır Ulusal kaynaklarımızı daha iyi değerlendireceksek, toplumsal gönencimiz artacaksa, gelir dağılımı ve bölgeler arası farklılıklar azalacaksa, sermaye halka yayılacaksa gerekli olan özelleştirmeler yapılsın Özelleştirme yanlıları bu gerekçeleri kullanırlar Ama, bu yararları sağlayan bir özelleştirme henüz görülmedi Böylesine yararlı bir özelleştirme yapılabilecekse herkes özelleştirmeci olur Eğer, borç ödemek için altın yumurtlayan ulusal servetlerimizi yok paraya satıp savacaksak -ki böyle olduğu açıkça söyleniyor-özelleştirmeye koskocaman bir HAYIR ! Kemalİzm Ve KÜreselleŞme Küreselleşme sözü ilk duyulduğunda insanlara çekici gelebilir Öyle ya gezegenimizi sınırlarla yüzlerce parçaya bölmenin, insanlar arasında ırk, din, dil, ayrımı yapıp, anlaşmazlıklar yaratarak sürekli kavga etmenin ne anlamı olabilir? Küreselleşme (globalleşme), ya da yeni dünya düzeni denilen akımı savunanlar da bunları söylüyorlar : “Küreselleşme dünya halklarının özgürleşmesi, demokatikleşmesi, insan haklarının korunması, eşitsizliklerin, adaletsizliklerin yok edilmesi, sınırların kalkması, orduların dağıtılması,dünyanın kocaman bir köy olarak gelişmesidir Küreselleşmenin karşısında durulamaz Karşı olanlar zavallı budalalardır Bu kaçınılmaz bir gidiştir Dünyanın bu gidişine bir an önce katılmak gerekir Yoksa çok zararlı çıkarız, vb” Kemalİst DevletÇİlİk Devletçilik, geniş anlamıyla devlet olmanın gereğidir Bir devlet, varlığını sürdürmek için kadrolara, orduya, yargıya, polise, yasalara, devlet erkine sahip olmak zorundadır Toplumlar, henüz devlet aşamasından daha ileri bir düzen kuramamışlardır Bu yüzden yeryüzündeki bütün toplumlar devletler halinde yaşarlar Aynı zamanda da devletçidirler Çağımızda devlet anlayışının gelişmesiyle, devletin görev ve sorumlulukları da artmıştırGeçmişte sadece düzen ve güvenlikten sorumlu tutulan devlet, bugün toplumu ilgilendiren her şeyden sorumludur Ve milyonlarca görevli, devlet adına her şeyimize karışmaktadır Bu, her ülkede böyledir Demek ki devletçilik, devlet olmanın gereğidir Aynı zamanda devletin felsefesidir, refleksidir Bu anlamda yeryüzünde devletçi olmayan devlet olmaz Devletçi olmayan toplum da yoktur Sorun, devletin ekonomik yaşama katılmasında düğümlenmektedir Kapitalist anlayış, devletin ekonomik yaşama karışmamasını isterken; sosyalist kuram, devletin toplum adına bütün üretim araçlarına sahip olmasını koşul saymaktadır Kapitalizm, yüzyıllar boyunca vahşi bir şekilde insanları, ülkeleri sömürerek bugünkü gücüne ulaşmış; sosyalizm ise uygulamalarda başarılı olamamıştır Kemalist Devletçilik, iki uygulamanın da yararlı taraflarını benimsemektedir Kemalİst Laİklİk Egemenliği dinsel kaynaklarda gören hiçbir toplum gelişip uygarlaşamamıştır Gelişmiş bir toplum olmak için, laik bir toplum düzeni kurmak gereklidir Kemalist Türk Devrimi, daha yolun başında egemenliği ulusa dayandırmıştır “Egemenlik bağılsız koşulsuz ulusundur” özdeyişinin anlamı budur Bağımsızlığın elde edilmesinden sonra , toplum ve devlet yaşamını akla ve bilime dayandırmak için, gerekli düzenlemeler bir süreç içerisinde tamamlanmıştır Laiklik ilkesi , demokrasinin olmazsa olmaz koşulu olarak Türkiye Cumhuriyetinin temel taşını oluşturmuştur Laiklik olmazsa Türkiye Cumhuriyetinin yıkılacağı kesindir LAiKLİĞİN GETİRDİĞİ YARARLAR : Toplumda ümmet bilinci yerine ulus bilinci yerleşti Laiklik ilkesiyle, bütün yurttaşlar arasında hukuk birliği sağlandı Dinin özüne dönüldü Herkes inancının gereklerini özgürce yerine getirdi Ülke içindeki din ve mezhep ayrımcılığını, anlaşmazlıkları önledi Farklı inançtaki toplum kesimleri, bir arada barış içinde yaşamaya başladılar Din, devlet ve toplum yaşamına etkin olarak karışamadı Devlet, doğmaların ve inançların değişmeyen kuralları yerine, gelişen bilime ve değişen toplum koşullarına göre yönetilebildi Kemalİzm Ve Demokrasİ Sanayileşememiş, örgütlenememiş, kentleşememiş, gelir düzeyi, eğitim düzeyi, kültür düzeyi yükselmemiş bir toplumda demokrasi olmaz Yani demokrasinin var olabilmesi için kalkınmış bir toplum olmak gerekir 20 yüzyılın ilk çeyreğinde Türkiye’de, demokrasinin kendisini bulamadığımız gibi, özgürlük ve demokrasi kavramlarını bilen birkaç kişiyi bile bulmamız zordu Oysa demokrasinin varlığı için, özgürlük ve demokrasiyi toplumun bilmesi, benimsemesi, istemesi gerekir 1920’li, 1930’lu yıllarda bugünkü anlamda katılımcı bir demokrasi hiçbir ülkede yokturJaponya’da, Almanya’da, İtalya’da, Portekiz’de, İspanya’da faşist diktatörlükler, Sovyetler Birliği’nde ise işçi sınıfı adına bir başka diktatörlük vardı Bütün dünyada demokratik devlet sayısı bir elin parmaklarından çok değildi Japonya, Almanya ve İtalya’da demokrasi ikinci dünya savaşından sonra galip devletler tarafından kurduruldu Böyle bir dünyaya yetmiş yıl sonra bakarak,“Atatürk demokrasiyi kurmadı, Kemalizm demokratik değildir” demek, saçmasapan suçlamalarla Kemalizm’e savaş açmaktır Ama Kemalizm, o denli sağlam ki karşısına dikilen her engeli yok ediyor, 21 yüzyıla da damgasını vurmak için daha da güçleniyor, büyüyor! Kemalizm, kuşkusuz demokrasi değildir Ama çoğulcu, katılımcı demokrasiyi bir hedef olarak belirliyor, gerçekleştirmeye çalışıyordu Bunu devrimin her aşamasında demokratik yollardan sapmayarak kanıtlamıştır: Öncelikle kurtuluş savaşının örgütlenmesi demokratikti Mecliste sayıları 120’ye varan ikinci grup milletvekilleri muhalefet partisinin işlevini yerine getiriyordu Hem de birçok demokrasideki muhalefet partilerine taş çıkartırcasına Öylesine ki, Yunus Nadi: “Her işi meclisten mi bekliyorsunuz paşam İşte ordu, her şeyi yapabilirsiniz,” deyince, “Ben her kerameti meclisten bekleyenlerdenim” yanıtını vermişti BUNLAR HER DEMOKRASİDE GÖRÜLMEZ Hangi diktatörlükten söz ediliyor? Hiçbir totaliter rejim muhalefet yaratmak için uğraşmazOysa Mustafa Kemal’in partisinin, yani devrimin partisinin karşısında hilafet ve saltanatı geri getirmeyi amaçlayan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kurulabilmiştir 1930 yılında yine bir muhalefet partisinin-Serbest Cumhuriyet Fırkası- kurulmasına önayak olunmuşturAtatürk’ün eski arkadaşı Fethi Bey, yeni partinin başına geçtikten sonra şapkanın kâfirlik olduğunu, şeriatın geri gelmesi gerektiğini söylecek kadar ileri gidebilmiştir Yine de azgınlaşan gericiliği kontrol edememiş, bir süre sonra partisini kendisi kapatmıştır Seçmen yaşı daha 1924 yılında 18’e indirilmiştirDünyada kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanıyan ilk birkaç devletten biri de Türkiye’dir Öğretmenlere “cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür kuşaklar ister ” şeklinde görev veren bir anlayış demokratik değil midir? Kooperatiflerde örgütlenmeye öncülük ederek üye olan Mustafa Kemal ve onun rejimi demokrasiye yönelmemiş midir? Dil ve tarih işlerini derneklere bırakan anlayış, bugün onu eleştirmeye kalkanlardan daha az mı demokratiktir? Avrupa’da özgürlük ve demokrasinin olmadığı bir dönemde “Yurttaş İçin Medeni Bilgiler” kitabını yazarak ulusuna demokrasiyi öğretmeye çalışan bir önder düşünülebilir mi? Demokrasiye böylesine bir hizmet verebilen başka önder biliyor musunuz? İşte size bu kitaptan birkaç örnek: “Ulusal egemenlik temeline dayalı temsili bir hükümette kamuoyu büyük rol oynarBasın-yayın ve kamuya ilişkin işler hakkında geniş bir eleştiri ortamı bırakılmadan, kamuoyu görevini yerine getiremezUlusal egemenlikte temsili hükümet düşüncesinin yayılması ve yükselmesi ancak kamuoyunun etkinliği ile olabilir” “Basın-yayın özgürlüğünden ortaya çıkabilecek olumsuzlukları giderecek etkin yol, geçmişte olduğu gibi basın- yayın özgürlüğünü kısıtlama yolu değildir Basın- yayın özgürlüğünden doğacak sakıncaları önlemenin yolu,yine doğrudan basın – yayın özgürlüğüdür” Bugün varmak istediğimiz nokta, Atatürk’ün 70 yıl önce belirttiği noktadır Şu sözleri de değerlendirelim: “Biz cumhuriyeti kurduk On yaşını doldururken, demorasinin bütün gereklerini sırası geldikçe uygulamaya koymalıdırSiyasi partilerin var olması doğaldır Türkiye Cumhuriyeti’nde de birbirini denetleyen partilerin doğacağına kuşku yoktur” Hala Kemalizm’le demokrasiyi birbirinden uzak mı görüyorsunuz? Alın size bir başka örnek: Recep Peker, İtalya ve Almanya’yı gezmiş, oralardaki siyasal partilerin tüzük ve programlarını incelemiştiTürkiye’ye döndükten sonra CHP tüzük ve programında yapılacak değişiklikler konusunda öneriler hazırladıBu önerilerde Almanya ve İtalya’daki faşist partilerin tüzüklerindeki maddelere benzer maddeler de vardıTüzük ve programı inceleyen Atatürk: “Bu ne sakat düşüncedirVarmak istediğimiz hedef bazı arkadaşlarca bile zerre kadar anlaşılabilmiş değildir,”diyerek önerileri geri çevirmişti Zekeriya Sertel Atatürk döneminde muhalefet etmiş,çeşitli sıkıntılar çekmiş bir aydındı Sertel sonradan,”biz uğrunda savaştığımız özgürlük ve demokrasiye de ancak onun açtığı yoldan ulaşabiliriz” Demiştir Kemalİst CumhurİyetÇİlİk Atatürk’e göre cumhuriyet demokrasi demektir Peki, bu böyle midir? Özünde böyledir Öyleyse kendisini cumhuriyet olarak nitelendiren birçok rejimin demokrasiyle uzak-yakın ilgisinin bulunmaması ne anlama geliyor? Halk yönetimi kavramının batıdaki karşılığı Demokrasi, Arapça karşılığı da Cumhuriyettir Dünyaya Cumhuriyetlerini resmen açıklayan birçok devlet, gerçek bir halk yönetimini gerçekleştiremediler Öte yandan, adı kırallık olan İngiltere özünde bir halk yönetimidir Bu farklılıklar yüzünden cumhuriyet ve demokrasi kavramları ayrıştı Cumhuriyet, sadece üst yöneticilerinin belli bir süre için seçimle belirlendiği devletlerin resmi adı oldu Gerçek anlamda halkın özgür ve egemen olduğu yönetimlere de demokrasi denildi Görüleceği gibi, önemli olan demokrasidir Kemalist Cumhuriyetçilik, gerçek bir halk yönetimine (demokrasiye) ulaşmak amacını güttü”Ulus egemenliği” ilkesi bu fikrin ürünüdürBugüne değin tam bir demokrasi kuramamışsak suçlu olan Kemalizm değildir Suçlular, Kemalizmi amaçları için harcayanlardır “ Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemiyle devlet şekli demektir” (1933) sözünü yorumlarsak anlarız ki; o, cumhuriyet kavramını, halkın egemen olduğu bir devlet şekli olarak düşündü: “Artık hükümet ve millet arasında geçmişteki ayrılık kalmamıştır Hükümet millet, millet hükümettir” (1925) Cumhuriyet yönetiminin tam anlamıyla yerleşebilmesi için birçok koşulun gerekliliğini biliyor ve söylüyordu En önemlisi toplumun ekonomik ve kültürel yönden gelişmiş olması gerektiğine ilişkin vurgulamasıdır : “Cumhuriyet, yüksek ahlaki değer ve niteliklere dayanan bir yönetimdirCumhuriyet erdemdir”(1925) Sonuç olarak; Kemalizm’de cumhuriyet, demokratik bir toplumun örgütlendiği devletin adıdır “Sonsuzluğa değin yaşayacaktır” dediği Türkiye Cumhuriyeti, kendisini demokrasi ile geliştirecektir Bu nedenle Kemalizm ve demokrasi konusunu ayrıca inceliyoruz Kemalİst HalkÇilik Halkçılık; öz olarak ulusal egemenliğin, halk tarafından halkın yararına kullanılmasını amaçlar KEMALİST HALKÇILIĞIN AMAÇLARI : Halkın yönetime katılması; Yasalar önünde eşitliğin sağlanması; Toplumun dayanışma içinde geliştirilmesi; Sınıf çatışmalarnın önlenmesi; Çalışanları, üretenlerin desteklenmesi; Sosyal adalet ve sosyal güvenlik sağlanması KEMALİST HALKÇILIK ANLAYIŞINA GÖRE : Halkın yararına olmayan girişimlere olanak verilemez Toplum ve devlet yapısında aile, katman ve sınıf egemenliği olamaz Güçlüler, güçsüzleri ezemez Emek sömürülemez Yasalar, uygulamalar halktan yana olmalıdır Emeğiyle geçinenler, her alanda öncelikle desteklenmelidir Sosyal adalet ve sosyal güvenlik sağlanmalıdır Halk siyasal yönetime katılmalıdır( Demokrasi) Görüldüğü gibi, halkçılık ilkesi halk çoğunluğunun bilinçlenmesine dayanan bir demokrasiyi içselleştirmektedir Bu da, çağcıl bir halk demokrasisi demektir Kurtuluş savaşı sırasında her konuda hesap soran, eleştiren bir meclis vardı Henüz gerçek bir Türk Ulusu yoktu Sadece gerçek bir ulus yaratma çabası vardı Emperyalizm çağında ve bir feodal toplumda, kurtuluş savaşının bir meclis tarafından yürütülmesi dünya tarihinde ender görülen olaylardandır Bu da ulusalcılıktan öte halkçı ve demokratik bir anlayışın ürünüdürBütün bu olumsuz koşullar altında yoksul ve eğitimsiz halkı güçlendirmek, eğitmek ve toplumsal dayanışmayı sağlamak zorunluydu Bu dayanışma sağlanamazsa, kurtuluş ve kuruluş gerçekleşemezdi “Halkçılık, toplumsal düzeni emeğin hukukuna dayandırmak isteyen bir uğraştır” M Kemal’in bundan daha ünlü bir sözü var ki, sonraki yıllarda yaşanan karşı devrimci gelişmeler nedeniyle alaycı bir espriyle söylenirse de çok önemlidir : “Türkiye’nin gerçek sahibi ve efendisi üretici olan köylüdür Diyebilirim ki bugünkü yıkım ve yoksulluğun biricik nedeni bu gerçeği anlayamamış olmamızdır” ( 1922 ) Ve tamamlayıcı fikir şöyle : “yedi yüzyıldan beri dünyanın çeşitli ülkelerine göndererek kanlarını akıttığımız, kemiklerini el topraklarında bıraktığımız, emeklerini alıp savurduğumuz ve buna her zaman aşağılama ve alçaltma ile karşılık verdiğimiz, bunca özveri ve bağışlarına karşı iyilik bilmezlik, küstahlık ve zorbalıkla uşak durumuna düşürdüğümüz bu soylu sahibin önünde büyük bir utanç ve saygıyla gerçek durumumuzu alalım” Keşke bu anlayış sürdürülebilseydi! Halkçılık, Suna Kili’nin tanımlamasıyla da şudur : “Atatürkçü Halkçılık, sınıf egemenliğini reddeden ılımlı toplumculuktur Yönetimde , siyasette, kalkınmada, gelir dağılımında, devlet olanaklarının kullanılmasında halk yararının gözetilmesi demektir” Bu arada halk ve ulus ayrımını belirtmemiz gerekiyor Ulus, ya da halk çoğu zaman aynı anlamı verecek şekillerde kullanılıyor Aralarındaki ince ayrımı açıklamaya çalışalım : Ulus, geniş ve soyut bir kavramdır Halk ise somuttur Bir yerde ve herhangi bir zamanda yaşayan yönetenler dışındaki toplumu anlatmak için kullanılır Azınlıklar da halktandırYani şu anda Türkiye’de yönetenler dışındaki insanlar Türk Halkını oluşturmaktadırlar Türk Ulusu kavramı ise, tarihsel bir geçmişe, ortak kültüre ve birlikte yaşama isteğinde olan tüm toplumu anlatır Bunun içinde yönetenler de bulunur Bu yüzden halk ve ulus kavramları birbirine yakın olmakla birlikte aynı şeyler değildirler Ulusçuluk ve Halkçılık ilkelerinde anlam daha da farklılaşır Ulusalcılık daha çok diğer uluslara karşı birlik ve bütünlüğümüzü anlatır Halkçılık ise ülke içindeki toplumsal, ekonomik, yönetsel düzenin dayanacağı toplumsal yapıyı belirlemektedir Halkçılık ilkesi de, Kemalizm’in öteki ilkelerinden ayrı düşünülemez ve yorumlanamaz Avrupa BİrlİĞİ Ve Kemalİzm Türkiye’nin AB ‘ne üye olmasının Kemalizm’le bağdaşmadığı, üyeliğin tam bağımsızlık ve ulusal egemenlik ilkelerini ortadan kaldıracağını savlayanlar olduğu gibi, Atatürk’ün de batılılaşma yanlısı olduğunu, AB’nin, Türkiye’yi eğitip demokratikleştireceğini, zenginleştireceğini söyleyenler de çoktur Kamuoyu, yoğun bir propoganda ile etki altına alınmış ve halkımızın yüzde sekseni AB üyeliğine olumlu bakmaya başlamıştır Bazıları AB’ nin Türkiye’yi kurtaracağına bile inanmaktadır Konuya daha nesnel bakılırsa her iki yaklaşımın da yanlış olduğu hemen anlaşılır: Kemalizm son erimde uluslararası bir eşitlik, anlayış ve işbirliği çağına işaret etmektedirBu bağlamda öncelikle bölgesel güvenlik ve işbirliği anlaşmaları olmak üzere daha geniş örgütlenmeleri de benimser Atatürk Döneminde bölgesel anlaşmalar yapılması ve Milletler Cemiyetine girilmesini buna örnek olarak gösterebiliriz Hatta Atatürk, bir Balkan Birliği oluşturulması için çaba harcamıştır Bu birliğin Avrupa Birliğine yol açmasını, böylelikle insanlığın birçok yıkımdan kurtulabileceğini düşündüğünü biliyoruz Türkiye’nin gelişen koşullara bağlı olarak Avrupa Birliğine katılması da doğal sayılabilirAncak yapılacak anlaşmaların bağımsızlık ve egemenliğimize zarar vermesi de kabul edilemez AB DEVLETLERİ BAĞIMSIZ DEĞİL MİDİR? Biliniyor ki kişiler arasındaki anlaşmalar bile kuralsız olmaz Konulan anlaşma maddelerine tarafların uyması onların egemenlik ve bağımsızlıklarını kaybettikleri anlamına gelmez Bu nedenle Avrupa Birliğine girersek bağımsızlığımızı yitiririz şeklindeki basit karşı çıkış doğru değildir Avrupa Birliği devletleri de bugüne değin bağımsızlık ve egemenliklerini kaybetmemişlerdir Sadece ortak çıkarlarını korumak amacıyla yeni bir birlik oluşturmuşlardır Öte yandan, Türkiye AB’ ne katılabilmek amacıyla ödün veremez İçimizden bazıları bunu çok istese de Türkiye, gümrük birliği anlaşmasından gerekli dersleri almıştır Ayrıca önemli olan Avrupa Birliğine katılmak değildir Bütün kurumlarıyla gelişmiş demokratik bir toplum olabilmektirÇağcıl üstün değerlere ulaşabilmektir Türkiye’nin yapması gereken de budur O zaman AB temsilcileri Türkiyeyi üye yapmak için çok uğraşacaklardır O zaman, Norveç ve İsviçre’nin yaptığı gibi koşulları belirleyen taraf biz oluruzUnutmayalım ki Avrupa Birliği kara kaşımıza, kara gözümüze hayran değildir Üyeliğimiz onlar isterse, onlar için yararlı olursa gerçekleşecektir Yoksa Türkiye’nin demokratikleşmesi ve kalkınmasını asla kendilerine sorun etmezler Tersine geri kalmış, güçsüz bir Türkiye onların her zaman istedikleri bir şeydir TÜRKİYE NE YAPMALI? AB ülkeleri bu birliği kurmadan önce gelişmelerini tamamladılarTürkiye de gelişmesini tamamlamalıdır AB ile ikili anlaşmalar yapılıp ilişkiler bir düzene konulabilir Birliğe katılmak şu aşamada Türkiye için son derecede zararlıdır Zaten uğraşmak da boşunadır En azından on yıl daha Türkiye’nin üye olamayacağını açıkça söylemektedirler Öyleyse uğraşacak sorunumuz yokmuş gibi konuyu her an gündemde tutmanın anlamı yoktur Bu durum, gerçek gündemi saptırmak isteyenlerin işine yaramaktadır Türkiye, yapacağı bütün anlaşmalarda karşılıklılık ve eşitlik ilkelerini esas tutmalıdır Kemalizmi yeniden kendine rehber edinmelidir Kapitalizm değişerek varlığını sürdürürdü Sosyalist uygulamalar –en azından şimdilik- başarısız oldu Kemalizm ise birçok ülke için bir umut kaynağı olmaya devam ediyor Akılcılığı, bilimselliği, evrenselliği ve devrimciliğiyle her koşulda yolumuzu aydınlatabiliyorTarihsel koşullarda bir üçüncü dünya (mazlum uluslar) ideolojisi olarak ortaya çıkan Kemalizm, belki de kapitalizmle sosyalizmin sentezi bir ideoloji olarak mazlum ülkeler bir yana gelişmiş ülkelerde de temel değerleriyle öne çıkabilecektir Bu arada, sözgelimi Kemalist laiklik anlayışı koşulların değişmesiyle özgürleşecek, sekülerleşecek, öteki Kemalist ilkeler de daha çağdaş yorumlanabilecektir Emperyalizme karşı savaş veren Kemalist Devletin, emperyalistlere karşı kendi çıkarlarını korudukça, emperyalist emeller beslemedikçe, başkalarının emperyalist emellerine, sömürülerine alet olmadıkça AB; NATO, BM, DTÖ, İLO, FAO, İnsan Hakları Mahkemesi vb oluşumların içinde yer alması Kemalist ilkelerle çelişmez! Karadeniz İşbirliği Örgütü, Akdeniz Birliği, Avrasya Topluluğu da Kemalizmle çelişmez Bir tümce ile yinelersek: AB’ne katılan ülkeler ulusal egemenliklerini ve bağımsızlıklarını yitirmediklerine göre Türkiye’nin de egemenlik ve bağımsızlığını yitirmesi söz konusu olamaz Ayrıca: AB, Türkiye‘nin çıkarlarıyla çelişirse birlikten ayrılma iradesi her zaman Türkiye’nin elindedir Kemalİzm Ve KÜrt Sorunu Kemalizm, “Kürt Sorunu”nun nedeni ve kaynağı değildir Kemalizm, ayrımcı değil birleştiricidir Farklılıkları değil benzerlikleri öne çıkarır Parçalanmış coğrafyalar, etnik ve dinsel kimliklere göre bölünmüş devletler emperyalizmin ve yeni dünya düzeninin amaçlarına hizmet eder Kemalist Kuram’a göre Türkiye’de yaşayan herkes Türk Ulusu’ nun temel unsurunu oluşturur Çünkü, Anadolu Türk kültürü, Asyadan getirilen kültür ile Anadolu kültürlerinin harmanlanmasından oluşmuştur Anadoludaki eski kültürler ve bugünkü kültürel renkler, bu ana kültür içinde birer ögedirler Bu farklılıklara sahip olanlar “ tasada ve kıvançta” kendilerini Türk görüyorlarsa, Ermeni, yahudi, Rum, Laz, Kürt, Arap değil, Türktürler Türkiye Cumhuriyetine yurttaşlık bağı ile bağlı olan bazı insanların “ ben Kürdüm” ya da “ben Laz’ım” demeleri doğaldır Resmi bir gerekliliği olmamakla birlikte,herkesin kökenini ifade etme özgürlüğü vardır Buradaki “ben Kürdüm” söylemi, farklı bir kökenden geldiğini anlatır Anlaşmazlığın, karşıtlığın, ayrımcılığın gerekçesi değildir Bunu, bireylerin ayrımcılık amacıyla söylemesi de önemli değildir Düşünce özgürlüğüne girer Kürt sorunu,1970’li yıllarda “ulusal sorun “ adı altında yoğun olarak tartışılan bir konuydu İnsanlar, dergiler, gazeteler arasında tartışılan en önemli gündem maddelerinden biriydi Nitekim, bu tartışmalar düşünce özgürlüğünün gereğidir, diye normal karşılanmıştır Eğer kitleler ayrı bir devlet kurmak amacıyla ayaklanmışsa, işte o zaman gerçek anlamda bir etnik sorunumuz var demektir Türkiye’de hiçbir etnisitenin böyle bir söylemi, Türkiyeden ayrılma istemi olmamıştır Zaten,birbiriyle etle tırnak gibi birleşmiş toplulukları ayırmanın olanağı da yoktur Kürtlerin çoğunluğu batı bölgelerimizde yaşıyor ve ayrımcılığı istemiyorsa, doğuda yaşayanlardan ise ancak 13-15 yaşlarındaki çaresiz çocuklar kandırılıp dağa çıkarılmışsa, arkasında emperyalizm de olsa, hareketin temeli zayıftır Macera bir gün biter Halka uygulanan zor ve şiddet, geride bitimsiz acılarla onulmaz yaralar bırakır SORUNUN KAYNAĞI Bu sorun, cumhuriyetimizin ilk yıllarında da bir tehlike haline dönüşmüştü O zaman da emperyalist güçler bu yoksul ve bilisiz halkın temsil eden feodalleri kandırmıştı Bölgenin feodal yapısı suistimallere açık olduğu için bugün de yine bir ‘Kürt sorunu’ yaşanmaktadır Bugünkü ‘Kürt Sorunu’ nda KEMALİST DEVRİM’in terk edilmesi, dengeli bir kalkınmanın sağlanamaması ve bölgedeki feodal yapının -karşıdevrimci- iktidarlarca korunması temel nedenlerdendir Kemalist ideoloji’ ye göre tek ulus, tek dil, tek devlet vardır Bütün kimlikler TÜRK üst kimliği altında bir çeşitlilik oluştururlar Türkiye’de 17 dil ,28 farklı uygarlığın kalıtı vardırFarklı etnik gruplar yörelerinde kültürlerini yaşatmakta, yayın yapabilmekte, dillerini konuşmaktadırlar Ancak,ulusal eğitim dili tektir Ancak bu yolla modern ve güçlü bir ulus olarak dünyadaki yerimizi alabiliriz Türkiye’de büyüyen bir etnik sorun varsa öncelikle KEMALİST kuralların yaşama ne denli geçirilebildiğine bakmak gerekir Biliyoruz ki devlet Kemalizm’i terk etmiş, bölgedeki feodal yapıyı değiştirmek için yeterli çabayı göstermemiştir Bölgenin kalkınması ve aydınlanması için gerekenleri yapmaktan kaçınmıştır Etnik,feodal, dinsel ve coğrafik koşulların olumsuzluğu düzeltilememiştir Siyasal ve toplumsal sorunların üzerine –her bölgede olduğu gibi- sert bir şekilde gidilmiş, birleştirici politikalar yeterince izlenmemiştir Yine biliyoruz ki KÜRT SORUNU, emperyalist güçlerin bölgedeki çıkarları için azdırdıkları bir sorundur Yüzyıllardır bölge halkı, olumsuzluklar içerisinde yaşam savaşımı vermiş, bir o yana, bir bu yana savrulmuş, büyük devletlerin çıkarlarına alet olmuştur Uzun bir tarihsel süreç boyunca kederde ve kıvançta ortak olan Türk ve Kürt kavimleri “mazlum” halklar olarak emperyalizme karşı savaşmışlar, Türkiye Cumhuriyeti’ni birlikte kurmuşlardır “Ne Mutlu Türküm Diyene” sözü bu birliğe ve sonra da elde edilen başarılara bir övgüdürSayısız uygarlığın hüküm sürdüğü, şu anda 20 dolayında dilin konuşulduğu Türkiye Cumhuriyeti’nde KEMALİZM ırksal, mezhepsel, dinsel hiçbir ayrım gözetmez Çünkü, DÜNYANIN EN ÇAĞCIL ULUSALCILIĞI KEMALİST ULUSALCILIKTIR İNGİLTERE DÖRDE BÖLÜNÜR MÜ? Uluslaşma sürecinde İtalya’nın, Almanya’nın Fransa’nın, İngiltere’nin çeşitli bölgelerinde dil ve ırk farklılıkları vardı Ben ayrı bir dil konuşuyorum diyen her etnisite ayrı bir ulusal devlet kurabilseydi bugünkü Avrupa devletlerinin sayısı birkaç kat fazla olurduModern uluslaşma, kabilecilik, aşiretçilik, ırkçılık üzerine kurulmamıştır TÜRK DEVRİMİ süreci otoriter bir yönetimi zorunlu kılmıştırDünyadaki faşist diktatörlüklerle hiçbir benzerliği olmayan bu devrimci yapıyı “faşist” olarak nitelemenin hiçbir bilimsel dayanağı yoktur Böyle bir sav sadece iddia sahiplerinin cehaletini kanıtlar “Türkiye Cumhuriyeti son tahlilde emperyalisttir Kürt ulusunu ezmiştir Kürdistan’ı sömürgeleştirmiştir, Kurtuluş savaşı antiemperyalist değildir”, diyenler ya ülkelerini, toplumlarını, tarihlerini bilmiyorlar, ya da belli çıkarlara kulluk etmektedirler Kemalizm’i böyle tutarsız, yalan suçlamalarla karalamaya çalışmak hem bilimsel hem de ideolojik yoksulluktur Devrime karşı bütün kalkışmaları yok etmek devrimciliğin gereğidir Bu kalkışmalar doğuda da batıda da olmuştur Ve aynı kararlılıkla yok edilmişlerdirKeşke sonraki dönemlerde de devrim -her açıdan - aynı kararlılıkla korunabilseydi DEVLET HER YERDE AYNI Bugün bile halkımız yoksul ve cahildir Kuzey Anadolu’nun, Torosların köyleri de doğudaki köylerimiz kadar yoksuldur, olanaksızdır Türkiye’deki bütün köylüler jandarmadan korkarlar Doğu ve güneydoğu köylülerinin bu konuda -olağanüstü durumlar dışında- ayrıcalıkları yoktur Kemalizm, bütün bu olumsuzlukları giderecek kuralları ilkeleştirmiş, bir ideolojiye dönüştürmüştür Bunların sorumlusu Kemalizm değildir Halkın cehaletinden, yoksulluğundan, dinci gericilikten yararlanıp iktidarlarını sürdürenlerdir Halkçı-Devletçi Kemalist çağdaşlaşma projesini terk edenlerdir Öyleyse KÜRT SORUNU’nun çözümü KEMALİZM’dedir Kemalizm’e dönüştedir Dinci gericiliğin, etnik ayrımcılığın bitirilmesinde çözüm KEMALİZM’dedir Rüşvet, yolsuzluk, dolandırıcılık, çetecilik, hayali ihracat, hortumlama, kara para, uyuşturucu, kaçakçılık, susurluk, banka boşaltmavb Ve siyasete sıfır düzeyine inen güvensizlik ! Kemalizm’de asla olmaz KEMALİST TÜRK DEVRİMİ tamamlanmalıdır! Kemalİst UlusÇuluk Atatürk Ulusçuluğu, yaygın ulusçuluk akımlarına benzemez O, yurtseverlik anlayışına dayalı bir kültür ulusçuluğudur Bu nedenle herhangi bir ulusçuluk anlayışından daha üstün ve çağcıldır Kemalist Ulusalcılıkta Türk Tanımı : TÜRK, Anadolu toprakları üzerinde yaşayan, keder ve kıvançta dayanışma içinde olan insanların ortak adıdır Ne Mutlu Türküm Diyene, özdeyişi Anadolu’da yaşayan, kökeni ne olursa olsun, kazanılan utkularda payı olan herkesin ortak kimliğini anlatır Ortak başarı, ortak bir ada dönüşür Kemalist Ulusalcılık, çoğunluğu oluşturan Türk adı altında, varlık bilincine ulaşamamış, feodaliteden kurtulamamış toplulukları modern bir ulus olarak birleştirir, çağdaşlaşma amacına yöneltir Kemalist Ulusçuluğun (Atatürk Milliyetçiliği’nin) özellikleri şunlardır : · Ulusal sınırlar içinde yaşayan, aynı yazgıyı, keder, ve kıvancı paylaşan herkes Türk’tür Türkiye halkları değil, Türk Ulusu vardır”Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk Ulusu denir” · Hem Asya’dan getirilen , hem de Anadolu’nun geçmişten gelen kültürlerine sahip çıkar Bugünkü Türk kültürü bu harmanlamadan oluşmuştur · Irkçı , saldırgan ve yayılmacı değildir, barışçıdır Öteki uluslara saygılıdır”Biz öyle milliyetçileriz ki bizimle işbirliği yapan bütün uluslara saygı duyar ve itibar ederiz” · Tüm uluslar insanlık ailesinde hakları ve ödevleri bulunan birer topluluktur ”Türk Ulusu insanlık aleminin içtenlikli bir ailesidir” · Ulusların güçsüz toplumları sömürmesine karşıdır · Kemalist ulusalcılık, insancıl, evrensel ve çağcıldır Ulus olmak, demokrasiye geçebilmenin ön koşuludurAşiret, boy, kavim, ulus aşamalarını geçmeden çağdaş, ulusal bir toplum olunamaz! Ulusçuluk, kapitalizmin getirdiği bir kavramdır Daha önceleri inançlar, boylar,kavimler ve kabilecilikler geçerliydi Eski Türk boylarında da bu böyledir Bugün hepsine Türk adını verdiğimiz yüzlerce topluluk, birbirlerini kırarak varliklarını sürdürmeye çalışmışlardır Tarihte kurulan ilk ulusal (milli) Türk devleti, Türkiye Cumhuriyetidir Anadoluda gelişen Türk ulusçuluğu da Kemalist ulusçuluk (Atatürk ulusçuluğu) adını alır İçte , ırkçı ve yayılmacı olmayan çağcıl bir ulus yaratmak, Kemalist ulusalcılığın ilk amacıdır Bundan sonra; “Dünyadaki uluslar topluluğunun eşit haklara sahip bir üyesi olmak” amacı gelir Bunun için “yurtta barış , dünyada barış” ilkesini benimsemek gereklidir “Sömürgecilik ve yayılmacılık yeryüzünden yok olacak ve yerlerine hiçbir renk, din, soy farkı gözetmeyen yeni bir işbirliği ve uyum çağı egemen olacaktır” “Türk ulusu, ulusal duyguyu insani duyguyla yanyana düşünmekten zevk alır” “İnsanlar, daima yüksek, soylu ve kutsal amaçlara yürümelidirler” KEMALİST ULUSALCILIK, bütün dünyaya örnek olacak özellikler göstermekte, çağcıl bir ulusalcılık anlayışı olarak durmaktadır Dünyada etnik parçalanmalar, yıkımlar artarken, Kemalist Ulusalcılık ulus devletler için, aydınlık bir geleceğin temel harcını oluşturmaktadır Kemalİzm Ve Resmİ İdeolojİ Türkiyede, aralarında ideolojik kavga yürüten gruplar bile Kemalizm’e saldırma konusunda birbirleriyle anlaşıyorlar Sağcısı, solcusu, dinlisi, dinsizi, ırkçısı, liberali, numaralısı Ne zaman,nerede bir olumsuzluk görseler hemen suçluyu ilan ederler: “-Resmi ideoloji! “ Resmi ideoloji, doğru adı koyarsak Kemalizmdir Kemalizm,Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş ideolojisi olarak anayasalarında yer almıştır Yolsuzluk ve yoksulluktan kurtulamıyorsak; gecekondular büyük kentleri boğmuş, sefalet görüntüleri her gün yüreğimizi acıtıyorsa; mafyatik ilişkiler devleti kuşatmış, bürokrasi batmışsa; dinciler azmış,Kürtler isyan etmişse; siyasal partiler feodal aşiretlere dönmüş, devlet iflas etmişse; dışarıdan borç bulmayı başarı, bu paraları yemeyi kalkınma sanmışsak Nedeni, resmi ideolojidir Yani Kemalizmdir Kimi açıkça suçlayabiliyor Çoğu da incelik gösterip, resmi ideolojiyi diyebiliyor Aslında, başımıza ne gelmişse hepsinin sorumlusu Kemalizmdir onlar için Şu Kemalizmden bir kurtulsalar herşey yoluna girecek ! Önce en kısa yoldan yanıt verelim: · · · Yakın tarihte ve bugün Türkiyede görülen olumsuzluklarla Kemalizmin hiçbir ilişkisi kurulamaz · · · Bütün bu olumsuzluklar Kemalizmden kopmanın sonuçlarıdır · · · Resmi ideoloji ve başka söylemlerle Kemalizme saldıranların birçoğunun, bu olumsuzluklarda rolü vardır ve bundan yarar sağlarlar Şimdi, konumuza girebiliriz: Türkiyede Kemalizm, 1919- 1938 yıllar arasında inşa edilmiş, geliştirilmiş ve uygulanmıştır 1938 yılından sonra ise hiçbir zaman tam olarak Türkiyenin resmi ideolojisi olmamıştır 1938-1950 yılları arasındaki İnönü dönemine, öteki adıyla “mili şef ” rejimine yakından bakalım: Devrimin 14 yıl başbakanlığını yapmış olan İnönü, kuşkusuz KemalisttirDaha önce Atatürkün yönlendirmesi ve desteğiyle başarılı olmuştu Tek başına kalınca devrimi geliştirmek bir yana, korumakta da başarılı olamadı Devrimci ilerleme frenlendi, durdu Daha sonra CHP, popülist oynamaya, iktidar olmak için ödün vermeye başlayınca gericileşti Fakat, kitleleri kazanmayı başaramadı Karşıdevrimci cephe DP’de birleşti Muhalefeti savaş yıllarında kontrol edebilen İnönü, savaş sırasında çekilen sıkıntıların, yoklukların, baskıların da sorumlusuydu Halkevleri ve Köy Enstitülerinden rahatsız olanlar “Çiftçiyi Topraklandırma Yasası” ndan sonra “dörtlü Takrir” denilen önerilerini vererek hareketi genişlettiler özgürlükçü demokrasi ve liberal ekonomiyi esas alan bir siyasal parti ( ! )kurdular Bunda, İkinci Dünya savaşından sonra Batı dünyasında esen demokrasi rüzgarlarının, İnönü’nün Batı’daki gibi bir çok partili sistem oluşturma düşüncesinin rolü büyüktür DP’ nin 1950 seçimlerinden iktidar olarak çıkmasını bir demokrasi devrimi olarak görenler vardır Kitleleri kandırıp iktidar olmak bir devrimse, bunu bir başka şekilde 12 Eylül Cuntası da yapmıştır 1950 seçimlerinde iktidar olan halk değil, meşrutiyet döneminin “Hürriyet ve İtilaf” partisi, 1924’ün “Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası”, 1930’un “serbest cumhuriyet fırkası” dır Sadece adı “Demokrat Parti” olmuştur O kadar Kazanan işbirlikçi Kapitalizm, kaybeden Kemalizmdir Bunu ortaya daha net olarak koyabilmek için konuyu biraz daha açalım: 1940’ların ikinci yarısında CHP iktidarının gerici yüzünü görüyoruz Kemalist devrim de o günlerden beri gözardı edilmektedir 1947’den itibaren Köy Enstitüleri yozlaştırıldı Tonguç ve Bakan H Ali Yücel görevlerinden alındılar Öğrenciler yönetime katılamaz oldular Kız-erkek karma öğretim kaldırıldı MEB dünya klasikleri enstitü kitaplıklarından toplatıldıYüksek köy enstitüsü kapatıldı İş eğitimi kaldırıldı Enstitülü öğretmenlere çalıştıkları köylerde toprak verilmesi güçleştirildi Tan Olayı yaşandı Pertev N Boratav, Niyazi berkes, Behice Boran gibi öğretim üyeleri DTCF’den atıldılar DP’ den Menderes, 1947 yılında KİT’lerin bütçeye yük olacağını,bir milyar dolayında olan bütçenin bu yüzden iki milyar liraya ulaşacağını söyleyerek, bugünkü liberal sanılan söylemleri o zamandan başlattı CHP’nin 1946 kurultayında devrimcilik ilkesinden ödün verildi Kurultayda,”laiklik ve din eğitimi” başlığı altındaki tüzük maddesinde bulunan “dini düşünceleri dünya işlerinden ve siyasetten ayrı tutma” tümcesindeki “siyaset” sözcüğü tüzükten çıkarıldı Böylece ,”dini düşüncelerin” siyasete karışması özgürleştirildi Halkevlerine yeni bir düzen verme yoluna gidildi Bu gidiş, 1951’de Halkevlerinin kapatılmasına varacaktır “ Büyük Yol “ Dergisi, “anayasada laiklik prensibi yazılı kalırsa dinci; cumhuriyetçilik yazılı kalırsa padişahçı; inkılapçılık yazılı kalırsa muhafazakâr; halkçılık ve milliyetçilik yazılı kalırsa sınıfçı bir parti kurulabilir mi? “ diye bütün Kemalist ilkelere karşı olduğunu yazabildi CHP’li Necmettin Sadak da, ”devletçilik yalnız demokrasiye değil, insanlık ve ahlaka da aykırıdır” başlıklı yazı yayınlayarak bu saldırılara katıldı İnönü 1950 seçimlerine giderken, 6 ok’un anayasa metninden çıkarılacağını söylüyordu Devlet okullarında din öğretimi başlatılıyor, imam-hatip okulu ve ilahiyat fakültesi açılıyordu Görüldüğü gibi Kemalist Devrimin kazanımları, önce devrimin partisi tarafından harcanmaya başlandı Bunların üzerine DP propogandalarının sadece iki tanesini ekleyelim Devlet ve demokrasi anlayışındaki yalan ve bayağılığın daha o dönemde nerelere vardığı daha iyi anlaşılsın: “Askerlik yok, vergi yok, hürriyet var ! “ “ 6 oku mu seçersiniz, yoksa Kuranı mı ? “ Bu propogandalar bugünlere kadar benzer şekillerde sürdürüldü Örneğin 1950’lerde “CHP iktidara gelirse camileri ahır yapacak” denilebilmiştir Sonunda 1950 seçimleri yapıldı DP, ezici bir çoğunlukla iktidar oldu Hemen Ezan’ın Arapçalaştırılmasından başlayarak “millete mal olmuş” ve “millete mal olmamış inkılaplar” ayrımı ile yoluna devam etti On yıl boyunca içerde dinsel söylemlerle iktidarını korudu Tarikatlar yeniden güç kazandılar Toprak ağaları, şeyhler, kompradorlar ittifakı yürütüldü Dış politikada “tam bağımsızlık” ilkesi yerine, ABD’ koşulsuz bağımlılık ilkesi benimsendi DP iktidarı, giderek, kandırılmış kitlelere dayanan bir “çoğunluk diktatörlüğü” ne dönüştü Kemalizmden dönüş kesinleşti Ve Türkiye, emperyalizmin bir ileri karakolu olarak 40 yıl boyunca sınırda nöbet tuttu 27 Mayıs 1960 eylemi, bu gidişi seçimle engelleyemeyen Kemalist bürokrasinin iktidarı zorla ele geçirmesidir Belki tek olumlu tarafı da gerçekten demokratik ve ileri bir anayasayı Türkiye’ye kazandırmasıdır Kısa süre sonra toplumsal ve ekonomik yasalar yeniden kendini gösterir Adalet Partisi, kendi küllerinden yeniden doğan efsanedeki kuş gibi DP’nin devamı olarak siyaset sahnesindeki yerini alır,iktidar olur 12 Mart, özgürlük ortamından yararlanan aydınların, sanayi burjuvazisinin yarattığı işçilerin ve emekçilerin seslerini kesen bir başka bürokrasi hareketidir 12 Eylül 1980 darbesi ise, 12 Martın eksiğini tamamlayan,Türkiye kapitalizmini uluslararası kapitalizme bağlayan bir harekettir Bu kez toplumun çeşitli kesimleri arasında planlı bir şekilde yaratılan yıldırı ve anarşi ortamı gerekçe olarak kullanılmıştır Sonucu, içerde işbirlikçi ve dinci gericiliğin yükselmesi, bütün ilerici unsurların yok edilmesi, Kemalizmin tasfiyesi, Türkiyenin koşulsuz tam bağımlı duruma düşmesidir TSK geçen süre içerisinde -geç de olsa- yanlışını görmüştür Bürokrasinin öteki unsurları ise daha çok bozulmuş, daha çok gericileşmiştir 1946’dan bu yana Türk Devrimine karşı savaşım verenler, Osmanlı dönemindeki feodalitenin,ulemanın,bankerlerin,kompradorların uzantılarıdır Tarihsel olarak gericilik ve işbirlikçilik şu ya da bu şekilde Türkiyede iktidarları kontrol edebilmektedir Son yarım yüzyılda, Türk Devriminin bozuk para gibi harcanması bu yüzdendir Her şeye karşın, yirmi yılda gerçekleştirilen devrim yarım yüzyılda bile henüz bitirilememiştir Bugün karşılaştığımız her soruna dikkatlice bakarsak,nedeninin Kemalizmi inkar etmek ya da onu sömürmek olduğunu görürüz Kemalizmin resmi ideoloji olduğu savına gelince, bunu söylemek insanı ancak gülünç duruma düşürür Kemalizm yolu terk edileli elli yıl geçmiş Bugün, hemen hiçbir uygulaması Kemalizmle örtüşmeyen bir ülkede, elli yıl önce ortadan kaldırılmış olan Kemalizmi sorumlu tutmak, olsa olsa bilgisizlik, kasıt ya da sorumsuzluktur Ulus ve ülke düşmanlığıdır Kemalizm, sorun değil çözümdür Okuma ve yazması olan, kafası çalışan herkes bunu kolaylıkla öğrenebilir Bütün bunlardan anlaşılabileceği gibi Türkiyede resmi ideoloji arayanlar aradıklarını bulamazlar Bizde yaygın olan tutarsızlıktır İdeoljisizliktir Çok zorlarsanız, ırkçılık, dincilik, batı uşaklığı, küreselcilik, mafyacılık ve Atatürk düşmanlığının zaman zaman resmi ideoloji haline geldiğini görürsünüz Kemalizmi göremezsiniz Atatürkçülüğün sadece bol miktarda adı var! Kendisi yok ! Ekonomide, politikada, eğitimde ya da hangi alanda olursa olsun Kemalist bir uygulama gören varsa beri gelsin ! Kemalİzm Bİr İdeolojİ Mİdİr? Kemalizm’i bir ideoloji olarak tanımlamıştık Şimdi ideolojinin ne olduğunu da ortaya koyarak konuyu açalım : İDEOLOJİ (Düşünyapı), siyasal ve toplumsal bir öğreti oluşturan düşünce sistemlerinin genel adıdır Ya da “toplumun maddi altyapısınca belirlenen siyasal, dinsel, felsefesel,sanatsal vb düşünce biçimlerinin tümü”dür(Hançerlioğlu,Fels Ans) Hristiyanlık, kapitalizm,sosyalizm, büyük ideolojilerdir Bunların içindeki çeşitli akımlar, ya da insanları belli bir dönem etkilemiş felsefi görüşler de orta ve küçük çaplı ideolojileri oluştururlar Kalven’cilik, Kant’çılık, Aristo’culuk, Lenincilik, vb gibi İdeolojiler kendi içlerinde tutarlı birer sistem oluştururlar Özlerini koruyarak zamanla değişebilirlerDeğişmezlerse ortadan kalkabilirler de Bilimsel değil kuramsaldırlar Belli bir kişi tarafından oluşturulabileceği gibi bir süreç içerisinde de ortaya çıkabilirler Kemalizm’in bir ideoloji olmadığını savlayanlar da vardır Bunlar Kemalizm’in önceden hazırlanmış bir kuramının olmadığını, sonradan da yazılmadığını, Mustafa Kemal’in bir düşünür olmadığını, bu nedenle Kemalizm’in bir ideoloji olamayacağını söylemektedirler Bu sav, bilgisizcedir Bunlar, Kemalizm’in bir ideoloji olmadığını göstermez Tersine onun özgün bir ideoloji olduğunu kanıtlar Bilineceği gibi büyük ideolojiler masa başında oluşmazBir süreç içinde gelişir Örneğin, hristiyanlık, İslamiyet, Hinduizm vb Kemalizm, önemli bir ideoloji olduğunu kanıtlayan özelliklere sahiptir : · · Bir düşünür tarafından yazılmamakla birlikte bütün kurallarıyla uyumlu, tutarlı bir sistem oluşturmaktadır · · Kemalizm eylemle koşut bir gelişme izlemiştir Değişen ve gelişen koşullara uyar, bilimsel ve gerçekçidir İdeolojiler değişmez savı da yanlıştır Kemalizm bu yönüyle katı ideolojilerden ayrılırDeğişen koşullara uyum sağlayan ideolojiler yaşar Katı ideolojiler ölür · · Kemalizm yaşıyor Çünkü, gelişen koşullar içinde sürekli bilimsellik ve akılcılıkla yenilenme onun temel ilkesidir · · Uygulamayla doğruluğu kanıtlanmıştır · · Sınıfa değil, ulusa dayanır Bölücü değil, birleştiricidir · · Totaliter rejimlerde görüldüğü gibi yıldırı eylemleriyle kalkınma sağlamamıştır · · Özgündür Herhangi bir düşün sisteminden alınarak uygulanmamıştır · · Emperyalist işgale karşı ilk ulusal kurtuluş savaşı eylemidir Ezilen uluslara hem bağımsızlık savaşıyla hem de çağdaşlaşma çabalarıyla örnek olmuştur Kemalizm kavramı dünya literatüründe bunun karşılığıdır Birçok üçüncü dünya ülkesi Kemalist ilkeleri benimseyip uyguladığı için evrensel bir modeldir Bunlara, başka nitelikler de eklenebilir Görüldüğü gibi, Kemalizm 20 yüzyıl başlarında, emperyalizmin dünyayı paylaştığı bir ortamda ortaya çıkarak yeni ve özgün bir ideoloji olarak tarihsel işlev görmüştür Bugün de bu işlevini sürdürmektedir |
|