Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Ülke & Şehirler > Türkiye

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
gelenek, görenekleri, hatay

Hatay Gelenek Ve Görenekleri

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hatay Gelenek Ve Görenekleri




Genel Bilgiler



Yüzölçümü: 5403 km²

Nüfus: 1253726 (2000)

İl Trafik No: 31

Antakya yöresini çekici kılan ve tarihi boyunca göçlere açık olmasını sağlayan, yaşamı kolaylaştıran iklim koşulları ve verimli topraklarının yanı sıra Anadolu'yu Çukurova yoluyla Suriye ve Filistin'e bağlayan yolların kavşak noktasında bulunmasıdır Ayrıca Mezopotamya'dan Akdeniz'e çıkmak için kullanılabilecek en uygun limanlar yine bu bölgededir
Hatay, inanç turizmi merkezleri, antik kentleri ve yaylalarıyla turizm potansiyeline sahip bir ildir

Coğrafya

Hatay, Akdeniz Bölgesi'nin doğu ucunda Suriye ve Lübnan dağları arasındaki El Bekaa Vadisi'ni içine alan Gor Çukurluğu'ndan oluşan bir sınır ilimizdir Kuzeyden Güneybatıya doğru uzanan Nur Dağları (Amanos) ve Kel Dağ ile Suriye platoları arasında kalan ilin verimli topraklarına sahip olan Amik Ovası, batıda şerit halinde uzanan bir kıyı ovasını oluşturur
İlin başlıca akarsuları Asi, Karasu ve Afrin nehirleridir İki tane sulama amacıyla kullanılan baraj bulunmaktadır Birisi karasu üzerinde kurulmuş olan Tahtaköprü Barajı, diğeri ise Bohsin Çayı üzerinde kurulmuş olan Yarseli Barajı'dır
Bitki örtüsü bakımından Ardıç, Meşe, Kayın, Kızılcık, Kavak, Çınar ağaçlarından oluşan geniş ormanlık alanların dışında Mersin, Defne, Kekik ve Lavanta bitkileriyle kaplı makilikler de bulunur
Hatay'da Akdeniz iklimi hakim olup, yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlı geçer



Tarihçe


Yaklaşık olarak 2300 yıllık bir geçmişi olan Antakya'da ilk yerleşimin tarihi MÖ 8000'e kadar uzanır Şehri İskender'in ölümünden sonra imparatorluğunu paylaşan komutanlarında Seleukos kurmuştur Daha sonra Part, Sasani, Bizans, Abbasi Tolunoğulları, Aksitler, Hamdanogulları, Selçuklu, Haçlı ve Memluk egemenliklerine girmiştir Şehir Yavuz Sultan Selim'in Mısır Seferi sırasında Osmanlı egemenliğine geçmiştir1937'de bağımsız Hatay Devleti kurulmuş,1939'da Hatay Türkiye Cumhuriyeti'ne bağlanmıştır


Alıntı Yaparak Cevapla

Hatay Gelenek Ve Görenekleri

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hatay Gelenek Ve Görenekleri




Altınözü


Yüzölçümü : 357 km²
Toplam Nüfusu : 59167
İlçe Merkezi : 5352
Belde ve Köy Nüfusu : 53815

Altınözü 1516 yılında Osmanlı İmparatorluğu sınırlarına katılmış ve Antakya vilayetine bağlanmıştır I Dünya Savaşından sonra Fransızların eline geçmiş ve 23 Temmuz 1939’da anavatana kavuşmuştur 1945 yılında ilçe olmuştur

Mülki hudutlar içerisinde 4 belediye teşkilatı ile 41 köy bulunmaktadır Altınkaya, Yiğityolu, Hacıpaşa ve Altınözü merkez beldelerinde belediye teşkilatı mevcuttur

İlçe nüfusunun büyük bir kısmı geçimini tarımsal faaliyetlerden temin etmekte, küçük bir kısmı da el sanatları ile geçimini sağlamaktadır İlçe halkının belli başlı gelir kaynağı buğday, zeytin ve tütün ürünlerine dayanmaktadır Nüfusun yoğun oluşu nedeniyle tarım alanları yetersiz olduğundan nüfusun büyük bölümü Çukurova ve Amik Ovasına mevsimlik tarım işçisi olarak çalışmaya gitmektedir


Antakya (Merkez)


Yüzölçümü : 689 km²
Toplam Nüfusu : 345320
İlçe Merkezi : 144910
Belde ve Köy Nüfusu : 200410

Hatay ve Antakya bölgesi, MÖ 333 yılında Büyük İskender ile Pers İmparatoru III Dareios’un ordularının İssos kenti civarında yaptığı savaşla Makedon hakimiyetine girmiş olup, Büyük İskender’in ölümünden sonra komutanlarından Seleucus I Nikator tarafından MÖ 300’lü yıllarda Antakya kenti kurulmuştur

MÖ 64 yılında Antakya Roma İmparatorluğuna katılmış, MS I yüzyılın ilk yarısında ortaya çıkan Hristiyanlık, Kudüs dışında ilk defa Antakya’da yayılmıştır Hz İsa’ya inananlara ilk defa Antakya’da “Hıristiyan” adı verilmiştir Antakya MS I yüzyılda Roma ve İskenderiye’den sonra dünyanın üçüncü büyük kenti olmuştur

Antakya 638 yılında Ebu Ubeyde Bin Cerrah tarafından fethedilmiş olup, uzun süre Haçlı orduları ile Müslüman ordularının mücadelesine ve sık sık el değiştirmesine sahne olmuştur Antakya ve çevresi sonuçta 1516 yılında Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi sırasında Osmanlı hakimiyetine girmiş, I Dünya Savaşı’nı Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında bitiren Mondros Antlaşmasından sonra Kasım 1918’de Fransızlar tarafından işgal edilmiştir Uzun mücadele ve uğraşlar sonucunda 2 Eylül 1938’de Hatay Devleti kurulmuş, 29 Haziran 1939’da Hatay Millet Meclisi son toplantısını yaparak kendini feshetmiş ve Türkiye Cumhuriyeti’ne katılma kararı almıştır 23 Temmuz 1939’da da son Fransız askeri Antakya’yı terk ederek Hatay’ ın (Antakya) kurtuluşu gerçekleşmiştir

Antakya ekonomisinde en belirgin özellik ve etkinlik ticarettir Gerek bir sınır kenti olması, gerekse girişimci insanı sayesinde Antakya bir ticaret merkezi konumundadır Antakya bu özelliğiyle etrafındaki 21 adet belde ve 65 köyden gelenler ile nüfusunu gündüzleri ikiye katlamakta, çok canlı ve hareketli bir yapıya kavuşmaktadır Amik Ovasının tarımsal ürün ve potansiyeli Antakya’da değerlendirilmekte, tarım ve tarıma dayalı sanayi ile tarımsal makine imalatı önemli bir ekonomik faaliyet olmaktadır Ayrıca Antakya’da el sanatları, dericilik, ayakkabıcılık ve mobilya sanayisi de gelişmiş durumdadır Antakya ve Hatay ulaştırma sektöründe Türkiye’de İstanbul’dan sonra en büyük araç potansiyeline sahip olup, kara yolcu ve yük taşımasında söz sahibi bir ildir


Belen


Yüzölçümü : 197 km²
Toplam Nüfusu : 28382
İlçe Merkezi : 18646
Belde ve Köy Nüfusu : 9736

Belen'in Kanuni devrinde kurulduğu, 1552 yılında Halep’le İskenderun arasında yeni yol aranırken şimdiki ilçenin bulunduğu yere Kanuni tarafından cami, hamam ve han yaptırıldığı ve buraya 250 derbentçi (geçit korucusu) yerleştirildiği bilinmektedir 1770 yılında Adana Valisi Abdurrahman Paşa Belen’e daha çok nüfus yerleştirerek burasını bir kasaba haline getirmiş ve buraya Beylan adını vermiştir 1885 yılında belediye teşkilatı kurulmuş, 11 Eylül 1991 tarihinde fiilen ilçe olmuştur

Belen ilçesi Doğu Akdeniz’de Amanos dağlarının hem İskenderun Körfezi’ne bakan yüzeylerinde, hem de Amik ovasında toprakları olan bir konumdadır İlçe merkezi Amanoslar üzerindeki çok önemli bir geçit olan ve yüksekliği 660 metre olan Belen geçidi üzerinde kurulmuştur İlçenin en yüksek rakımı Çobandede tepesidir İlçemizin doğusu Kırıkhan, batı ve kuzeyi İskenderun, güneyi Antakya ve güneybatısı Samandağ ilçeleri ile çevrilidir Bir merkez belediye ve 10 köyden oluşmuştur

Körfeze doğru inildiğinde narenciye ve az da olsa sıcak iklimlerde yetişen pamuk ürünleri, Amanos dağları üzerinde ise elma, kiraz, vişne, trabzon hurması gibi soğuk iklimi seven bitkiler yetiştirilmektedir Kışları soğuk ve yağışlıdır Yazları ise serin olması nedeniyle sayfiye yeri olarak kullanılmaktadır

İlçe merkezi komşu ilçe olan İskenderun’a 15 km mesafede olması nedeni ile sanayi kuruluşu yönünden gelişememiştir Araziler küçük, çok parçalı aile işletmeciliği şeklindedir Bunun yanında köylerde pazarlamaya yönelik meyvecilik ziraatı giderek yaygınlaşmaktadır

Dörtyol


Yüzölçümü : 580 km²
Toplam Nüfusu : 126258
İlçe Merkezi : 53597
Belde ve Köy Nüfusu : 72661

İlçenin kuruluşu kesin olarak bilinmemektedir Malazgirt zaferinden sonra 1082 yılında Türklerin eline geçmiştir1909 yılında ilçe olmuştur 11 Aralık 1918 tarihinde Fransızlar tarafından işgal edilmiştir Milli mücadelenin başlatılmasındaki ilk kurşun 19 Aralık 1918 tarihinde Mehmet Kara (Kara Hasan Paşa) tarafından atılmış olup, işgale karşı çete savaşları ile direnilmiş ve 9 Ocak 1922 tarihinde ilçe kurtulmuştur Anısına 1993 tarihinde İLK KURŞUN ANITI yaptırılmıştır İdari yönden Adana iline bağlı olan ilçe, 7 Temmuz 1939 tarihinde Hatay iline bağlanmıştır

İlçe, Doğu Toroslar' ın uzantısı olan Amanos (Nur) dağları ile Akdeniz’in İskenderun Körfezi arasında kuzey-güney doğrultusunda uzanan Dörtyol ve Payas ovalarından meydana gelmiştirDoğusunda Amanos dağları ve Hassa ilçesi, batısında Akdeniz ve İskenderun Körfezi, kuzeyinde Erzin ilçesi ve güneyinde ise İskenderun ilçesi bulunmaktadır İklimi yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlı olup, tipik bir Akdeniz iklimi hüküm sürmektedir

İlçeye bağlı 6 köy ve merkez Dörtyol belediyesi olmak üzere Payas, Kuzuculu, Yeşilköy, Karakese, Altınçağ ve Yeniyurt belediyeleri ile birlikte 7 belediye teşkilatı bulunmaktadır

İlçe sınırları içerisinde bulunan petrol boru hattı ve gaz dolum tesisleri ile özel sektöre ait çok sayıda haddahaneler, un fabrikası, meyve suyu ve meyve paketleme tesisleri ile tarım işletmelerinde istihdam edilen nüfus çalışma hayatına canlılık kazandırmaktadır Yöremizde ziraatın yoğun olması dolayısıyla ilçe dışından mevsimlik işçi gelmektedir Ziraate elverişli olan arazide; başta hububat, narenciye, sebze ve endüstri bitkileri yetiştirilmektedir Payas kasabasında bulunan Payas Kalesi, Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi ve Cin Kulesi en önemli tarihi ve turistik mekanlarıdır


Erzin


Yüzölçümü : 298 km²
Toplam Nüfusu : 33988
İlçe Merkezi : 25879
Belde ve Köy Nüfusu : 8109

Erzin’in Fatih Sultan Mehmet ile Uzun Hasan arasında 1473 yılında yapılan Otlukbeli savaşından sonra doğudan gelen Türk boyları tarafından kurulduğu; adının da Orta Asya’da Tannu (Tanrı) dağları civarında bulunan (Tannu ola) Erzin şehrinin isminden geldiği sanılmaktadır 1906 yılında Mutasarrıflık olmuş, ancak 1909 yılında bucak haline dönüştürülmüştür Birinci dünya savaşından sonra Fransızlar ve Ermenilerin işgaline uğramış, dört yıl kadar bunların istilasında kalmış, 8 Ocak 1922 tarihinde istiklaline kavuşmuştur Bu tarih ilçenin kurtuluş günü olarak kutlanmaktadır 11071939 tarihinde de Adana’dan ayrılarak Hatay iline bağlanıştır 1987 yılında çıkarılan bir kanun ile ilçe statüsüne kavuşmuştur

İlçe Doğu Akdeniz’de İskenderun körfezinin kuzeyinde olup, Amanos dağlarının batı eteklerindeki düzlüğe kurulmuştur İlçe merkezi denizden 14 km içeride olup, doğuda Hassa, batıda Ceyhan, güneyde Dörtyol, kuzeyde Osmaniye ili ile komşu bulunmaktadır İlçe merkezinde belediye teşkilatı ve ilçemize bağlı 10 köy muhtarlığı vardır

İlçe ekonomisinin temelini ziraat oluşturmaktadır Narenciye ziraat içerisinde en önemli üretim dalıdır Bunu dışında sebze ve çeşitli türde meyve üretimi ile hububat ekimi yapılmaktadır İlçede sanayi gelişmemiş olup, genel olarak küçük zanaat dallarında faaliyet gösterilmektedir

Erzin ilçesi çevresinde 3500 yıl öncesine kadar uzanan İsos harabeleri, su kemerleri, Romalılar ve Perslere ait mezarlar, kilise ve kale kalıntıları ile geçmişi simgeleyen eserler bulunmaktadır


Hassa


Yüzölçümü : 495 km²
Toplam Nüfusu : 49994
İlçe Merkezi : 9071
Belde ve Köy Nüfusu : 40923

Hassa ilçesi 1864-1865 yıllarında Amanos dağlarında yaşamakta olan “ULAŞLI” boyunun isyanı üzerine bölgeye gönderilen Osmanlı Fırka-i İslahiye birlikleri komutanı olan İbrahim Derviş Paşa’nın isyanı bastırarak bölgede konaklaması ile kurulmuştur Ordu köyü namı ile bir karye olarak teşkil olunan Hassa’ya civar nahiyeler olan Hacılar, Tiyek ve Akbez’ den birkaç yüz hane getirilerek yerleştirilir ve Maraş Mutasarrıflığına bağlanır Birinci Dünya Savaşı sırasında Fransızlarca işgal edilen ilçe 20 Ekim 1921 Ankara Antlaşması ile 5 Ocak 1922 tarihinde Fransız birliklerince boşaltılır Bu karışık dönemde Türk çeteleri Hassa’ya girerek, Kasım 1921’de hükümet binasına Osmanlı Sancağı çekmişler, sınırı ve kurtuluşu fiili hale getirmişlerdir Halk arasında bu tarih 15 Kasım olarak bilinmekte ve bu tarih kurtuluş bayramı olarak kutlanmaktadır Hassa ilçesi Hatay’ın Türkiye’ye katılışına kadar Gaziantep ili İslahiye ilçesine bağlı bir bucak iken, Hatay’ın ilhakı ile (1939) ona bağlı ilçe konumuna erişmiştir

İlçede genel özellikleri itibariyle Akdeniz iklimi hakimdir İlçe merkezine bağlı 5 belde ve 26 köyden oluşmaktadır İlçe ekonomisi genel olarak tarıma dayanmaktadır Köylerde genellikle mera hayvancılığı yapılmaktadır İlçede istihdam imkanı sağlayan büyük ölçekli sanayi tesisi yoktur

Perslere ait mezarlar, kilise ve kale kalıntıları ile geçmişi simgeleyen eserler bulunmaktadır


İskenderun


Yüzölçümü : 759 km²
Toplam Nüfusu : 287384
İlçe Merkezi : 159149
Belde ve Köy Nüfusu : 128235

İskenderun Büyük İskender’e izafe edilerek Milattan Önce 333 yılında kendisi ya da daha sonra Antigore tarafından Alexandirya ismi ile kuruldu 9 yüzyıldan sonra “Küçük İskenderiye” denildi 16 yüzyılın ilk yarısında Osmanlılara geçmiştir 1 Dünya savaşının bitmesi üzerine 9 Kasım 1918’de önce İngilizler tarafından işgal edilmiş, ardından 12 Kasım 1918 tarihinde Fransızlar tarafından denizden asker çıkarmak suretiyle işgal edilmiştir 23 Temmuz 1939’da Hatay Devletinin Türkiye’ye katılmasıyla il olan Hatay Vilayetine, ilçe merkezi olarak bağlanmıştır

İskenderun körfezinin doğusunda Amanos dağları yükselmekte olup, İskenderun bu dağların eteğinde kurulmuştur Körfezin güneyinde Arsuz ovası ve İskenderun ovası ile noktalanmaktadır İlçenin kuzeyini Dörtyol, doğusunu Kırıkhan, güneyini Belen ve Samandağ ilçeleriyle batısını İskenderun körfezinin kıyıları çevreler İskenderun’da tamamen Akdeniz iklimi hüküm sürer Yazın sıcaklık 40 C0 derece civarında olmakta, kışın ise yağışlı ve ılıman bir iklime sahip durumdadır

İskenderun' da 1970' li yıllarda faaliyete geçen İskenderun Demir Çelik Fabrikası ve Ortadoğu’ya açılan İskenderun Limanı’nın canlanmasını takiben hızlı bir sanayileşme ile birlikte yoğun bir nüfus artışı yaşanmaktadır Kırsal kesimin tamamı tarımla ilgilidir Başlıca ürünler buğday, narenciye, sebzecilik, zeytincilik ve meyveciliktir Küçükbaş ve büyükbaş havyan bulunmakla beraber hayvancılığın gelişmiş olduğu söylenemez İskenderun Demir Çelik fabrikaları, süperfosfot, gübre, çimento fabrikası, ekinciler haddahanesi, fil filtre, noksel çelik boru sanayi gibi büyük sanayi kuruluşlarının sayısı 35’in üstündedir İlçede 1 OSB’i ve 2 adet KSS mevcuttur Bunun yanında; sayıları 100’e yakın bulunan küçük ölçekli sanayi tesisleri vardır İlçenin 30 km uzağında bulunan Arsuz ve Gülcihan bir deniz turizm merkezidir


Kırıkhan


Yüzölçümü : 688 km²
Toplam Nüfusu : 98530
İlçe Merkezi : 63615
Belde ve Köy Nüfusu : 34915

Kırıkhan’ ın tarihi MÖ 3000 yıl öncesine kadar uzanmaktadır Kırıkhan bölgesinde; Akad, Huri, Hitit, Asur ve Pers uygarlıklarına rastlanılmaktadır Özellikle Alaybeyli Köyü ve civarında bu uygarlıklara ait buluntular mevcuttur Hellenistik dönemin izlerini taşıyan Darbısak (Darb-ı Sak) Kalesi ile ova boyunca bir dizi halinde yer alan höyükler Kırıkhan’ın bir güvenlik ve haber alma merkezi olarak düşünüldüğünü ortaya koymaktadır Halen tescilli 34 höyük mevcuttur Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde Belen kazasına bağlı bir nahiye olan Kırıkhan, 1924 yılında ilçe merkezi olmuştur

Kırıkhan’ın doğusunda Suriye ve Kumlu, batısında Belen, kuzeyinde Hassa, güneyinde Antakya ve Kumlu bulunmaktadır İklimi tipik Akdeniz özellikleri taşıyıp, kışları ılık ve yağmurlu, yazları sıcak ve kurak geçmektedir İlçe, bir merkez, bir belde belediyesi ve 56 köyden oluşmaktadır Halkın büyük bir kısmı çiftçilikle uğraşmakta olup, seracılık bu alanda önemli yer tutmaktadır Bayezid-i Bestami Türbesinin bulunduğu Helenistik dönemden kalma kale kalıntısı ve su kemerleriyle özellikle iç turizmin ilgisini çeken bölgelerimizden birisidir



Kumlu


Yüzölçümü : 186 km²
Toplam Nüfusu : 16070
İlçe Merkezi : 6629
Belde ve Köy Nüfusu : 9441

İlçe 1945 yılında çıkartılan İskan Kanunu ile eski Hamam Nahiyesi Akkuyu köyüne bağlı bir birim şeklinde 86 hane olarak bugünkü yerinde iskan edilmiştir 1955 yılında Killik Muhtarlığı olan ve daha sonra Kumlu ismini alan ilçemiz 1963 yılında bucak, 1968 yılında belediye teşkilatına kavuşmuştur Kumlu İlçesi, 09/05/1990 tarihinde TBMM’ce kabul edilen, 20 Mayıs 1990 tarih ve 20523 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 3644 sayılı kanunla Reyhanlı ilçesinden ayrılarak 9 Eylül 1991 tarihinde ilk Kaymakamın göreve başlamasıyla fiilen Hatay ilinin bir ilçesi olarak teşkilatlanmıştır İl merkezine 40 km mesafede Amik Ovasının ortasında düzlük bir arazi üzerine kurulmuş bulunan Kumlu, kuzeyinde Kırıkhan ilçesi, batısında Antakya, güneyinde Reyhanlı ilçesiyle çevrilmiş olup, doğusunda 22 km’lik Suriye hududu olan bir sınır ilçesidir Denizden yüksekliği ortalama 95 m olan Kumlu iklim olarak Akdeniz iklimi özelliğini taşımaktadır

İlçe merkezinde bir belediye teşkilatının yanı sıra 13 köy bulunmaktadır İlçe halkının büyük çoğunluğu geçimini ziraat yaparak sağlamaktadır Buğday ve endüstri bitkilerinden pamuk ana ürün desenini teşkil eder Az miktarda yapılan sebze üretimi ise giderek yaygınlaşmaktadır Geçim kaynağı tarıma dayalı olan ilçede çiftçilik ve hayvancılıktan başka 1’i çukobirlik, 3 adet de özel sektöre ait çırçır ve prese fabrikası bulunmakta olup ekonomi ve çalışma hayatına etkili olmaktadır



Reyhanlı


Yüzölçümü : 406 km²
Toplam Nüfusu : 74225
İlçe Merkezi : 52135
Belde ve Köy Nüfusu : 22090

Reyhanlı daha önceki tarihlerde İrtah adında küçük bir kasaba idi 16 yüzyıldan itibaren göçebe olarak gelen Türkler bu kasabaya yerleşmişlerdir 1855 yılında Rumeli’den Kafkas ve Kıbrıs göçmenleri getirilerek kasabaya yerleştirilmiştir Daha sonra Reyhanlı ismini alan kasaba 1918 yılında Fransızlar tarafından ele geçirilmiş, bucak statüsü ile yönetilmiştir 8 Temmuz 1938 yılında Fransız işgalinden kurtarılıp, Anavatana katıldığı yıl olan 1939 da ilçe olmuştur

Reyhanlı ilçesi Akdeniz bölgesinde ve Hatay’ın doğusunda yer alır Akdeniz iklimi hakimdir Doğusunda ve güneyinde Suriye, batısında Antakya merkez ilçesi ve kuzeyinde Kumlu ilçesi bulunmaktadır İlçeye bağlı 31 köy ve bir merkez belediyesi vardır

İlçede genellikle tarıma dayalı ekonomi hakimdir Amik Gölü’ nün 1972 yılında kurutulmasının tamamlanması ile pamuk ve buğday tarım içindeki önemini arttırmıştır Ürün çeşidinde pamuk ve hububat en büyük paya sahiptir; ilçede ayrıca büyük baş hayvancılığı, süt inekçiliği, koyun ve keçi besiciliği de yapılmaktadır İlçede sanayileşme tarım ve tarıma dayalı sanayi kollarında gelişmiştir Çırçır ve prese fabrikaları ile iplik ve un fabrikaları ilçenin önemli sanayi tesisleridir



Samandağ


Yüzölçümü : 382 km²
Toplam Nüfusu : 106754
İlçe Merkezi : 34641
Belde ve Köy Nüfusu : 72113

Türkiye’nin en eski yerleşim merkezlerinden biri olan ilçe MÖ 305 yılında Seleucus Nicator tarafından Musa dağı eteklerinde deniz kıyısına uzanan alanda Antakya’nın bir liman kenti olarak kurulmuştur İlk adı Seleucia Pieria’dır MS I yüzyılın ikinci yarısında kent Roma İmparatorluğu egemenliğine girmiştir İki Roma İmparatoru Vespasianus ile Titus yöreden geçen derenin ve su akıntılarının liman dışına akıtılması amacıyla bir kanal yapmışlardır Şu anda Titus Tüneli Kapısuyu Köyü Çevlik tatil yöresinde mevcudiyetini korumaktadır İlçe daha sonraları İslam egemenliğine girmiş, sırasıyla Selçuklular, Fatımiler ile Memlüklerin egemenliği altında kalmıştır XVI yüzyıl başlarından 1918’e kadar Osmanlı yönetimi hüküm sürmüştür 1918-1939 yılları arasında Fransız işgali altında kalan bölge, 1939’da Türkiye Cumhuriyeti yönetimine katılmıştır 1940-1948 yılları arasında Suveydiye adıyla Antakya’ya bağlı bir bucak iken 11 Haziran 1947 tarih ve 5070 sayılı kanunla SAMANDAĞ ismi ile ilçenin kuruluşu kabul edilmiş, 1948’de Samandağ ilçe statüsüne kavuşmuştur

İlçede tipik bir Akdeniz iklimi hakimdir İlçe merkezi, 12 belde ve 31 köyden oluşmaktadır İlçe ekonomisinin temelini narenciye ve sera altı sebzecilik oluşturmaktadır Temel uğraş olan narenciye ürünlerinden portakal, mandalina, limon gibi çeşitler bol miktarda üretilmektedir İkinci sırada diğer meyve çeşitleri olarak hurma, erik, kayısı yer almaktadır Sera altı turfanda sebzeciliğinde domates, biber, salatalık, fasulye, kabak ve patlıcan ile az miktarda çilek ve karanfil yetiştirilmektedir İlçenin orman köylerinde hayvancılık iyi bir düzeydedir Hemen hemen her evde sığır yetiştiriciliği yapılmaktadır Ekonomik yönden gelişmesinde diğer önemli bir unsur ilçe halkının % 15-20 oranında yurt dışında özellikle Arap ülkelerinde çalışmalarıdır İlçe ekonomisinde rol oynayan diğer bir husus ise nakliyeciliktir İlçede sanayi gelişmemiştir


Yayladağı


Yüzölçümü : 366 km²
Toplam Nüfus : 27654
İlçe Merkezi : 7717
Belde ve Köy Nüfusu : 19937

İlçenin tarihi milattan önceki yüzyıllara kadar uzanmaktadır Bölgenin batısında bulunan Keldağ üzerindeki kilisede (Barlaam Manastırı) yapılan kazılarda üç medeniyete ait paralar bulunmuştur Bu paraların; İyonyalılara , Romalılara ve Abbasilere ait olduğu tespit edilmiştir İlçenin VII ve VIII Yüzyıllarda Abbasilerin elinde bulunduğu, IX yüzyılda Avar Türklerinden Savcılar Aşiret Reisi Kasım Bey’in eline geçtiği bilinmektedir Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi dönüşünde ordusuyla birlikte burada konakladığı bilinmektedir Bu sebeple de ilçenin isminin ORDU olarak adlandırıldığı tahmin edilmektedir I Dünya savaşının sonunda ilçe Fransızların işgaline uğramış ve 18 yıl Fransız yönetiminde idare edilmiştir Hatay’ın müstakil devlet olması üzerine bir yıl Hatay devletinin bir ilçesi olmuş ve Hatay’ın Anavatana ilhakı ile 1939 yılında Türkiye Cumhuriyeti Devletine katılmıştır İlçenin ismi, Karadeniz bölgesindeki Ordu ili ile karıştırılmaması için ilçenin doğusunda bulunan Yayla Tepe adından esinlenerek 1939 tarihinde YAYLADAĞI olarak değiştirilmiştir

İlçemiz Türkiye’nin en güneyinde yer almakta olup, doğusunda Suriye, Antakya ve Altınözü ilçesi, batısında Akdeniz ve Suriye, kuzeyinde Samandağ ilçesi ve güneyinde de Suriye bulunmaktadır Bitki örtüsü genellikle fundalık, makilik ve çam ormanı şeklindedir Arazi durumu bakımından ise dağlık, engebelik kıraçtır İlçemiz tipik bir Akdeniz iklimi altında olup yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlıdır Biri merkezde, diğerleri Yeditepe, Karaköse ve Kışlak’ta olmak üzere 4 adet belediye ve 33 adet köy bulunmaktadır

İlçe bir tarım bölgesi olması dolayısıyla, halkın gelirinin büyük bir kısmı tarıma dayanmaktadır Kayda değer bir sanayi olmayıp, küçük sanayi ve el sanatları ile ilgili küçük çapta aile işyerleri bulunmaktadır

İlçenin özellikle pipo içiminde kullanılan tütünü meşhur olup son yıllarda azaltılan ekim sahaları ile tütün üretimi azalmıştır Onun yerine zeytincilik, bodur elma yetiştiriciliği ve ıtri bitkiler üretimi yoğunlaşmıştır

Alıntı Yaparak Cevapla

Hatay Gelenek Ve Görenekleri

Eski 08-02-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hatay Gelenek Ve Görenekleri




EVLENME GELENEĞİ

izafetCom - Hatay (Antakya) İli Gelenek ve Görenekleri Evlenmelerde, toplumsal konum, geçim düzeyi ve etnik ayrılıklar belirleyici etkenler arasındadır Antakya, İskenderun gibi merkezlerde bu anlayış büyük ölçüde değişmekle birlikte, öbür ilçeler ve kırsal kesimde etkisini sürdürmektedir Genelde görücü yöntemi yaygındır Görücü gidilen kızın yanında, ailesinin de özellikleri soruşturulur Olumlu sonuç alınırsa, babası, birkaç kişi ile kızı istemeye “Dünürlüğe” gider Bu “Söz Kesimi” anlamındadır, nişan-düğün tarihleri çeyiz, başlık kararlaştırılır Başlık, Antakya’da “Hak”, Reyhanlı’da “Kan Parası”, Samandağ’da “Besleme Hakkı” diye adlandırılır Nişan salonda değil ise kız evinde yapılır Kadın-erkek eğlenilir Kimi yerlerde ise mevlit okutulur
Düğün genellikle pazar ya da perşembe günü yapılır Kentlerde nikah çağrısı, kasabalarda ise “Okuntu” gönderilir İskenderun’da “Maşta” denen kadın, kapı kapı gezerek düğüne davet eder Düğünden bir gece önce kına gecesi yapılır Aynı gün gündüz gelin hamamı yapılır
Düğün günü kız evinde yüksek bir ağaca bayrak çekilir Düğünler genellikle yemekli olur Bir hafta öncesinden ekmek açılır, etli yemekler ağır basar, konuklara yörede “Tini” denen incir rakısı sunulur Kına gecesi, kız evine getirilen çeyiz, kız evininkiyle birlikte oğlan evine gönderilir Gelin odasında sergilenir Ertesi gün düğün alayı gelin almaya gelir İkindiye doğru, gelin arabaya bindirilir Anası ve kız kardeşi de yanında oturur Alay, gelin arabasının arkasından gelir Gelinin kapısına eve bağlı olsun diye bir topak hamur yapıştırılır
Ertesi gün, İskenderun ve Yayladağı'nda “Süpha Günü” diye adlandırılır Kadınlar çeşitli armağanlarla gelin görmeye gider Birkaç gün sonra kız evine gidilir, akrabalar yemeğe çağrılır

EVLENME İLE İLGİLİ ADET VE ANANELER

Kırıkhan(Hatay'ın ilçesi) ve çevresinde erkeklerin evlenme çağına geldikleri zaman genellikle şu iki durumla karşı karşıyadır;
1 - Ya sevdiği birisi vardır,
2 - Ya da büyüklerinin göstereceği bir kızla evlendirileceklerdir
Birinci şıktaki durum, yaşadığımız devirde sıklıkla karşılanmaktadır Evlenme çağına gelen delikanlı sevdiği ve beğendiği kızı, bir punduna getirerek annesine veya kız kardeşine duyurur Annesi kızı araştırır, beğenir ve oğluna layık bulursa durumu oğlanın babasına açar Aile içinde herkesin görüşü usulüne uygun bir biçimde alınır Olumlu ise kız tarafına, iki aileninde tanıdığı bir yaşlı kadın aracılığıyla haber gönderilir “ Bir akşam size gelmek istiyoruz” denilir Kız tarafı bu istemi kendi durumlarına göre ayarlar ve günü daha sonra aradaki kadına bildirirler

KIZ İSTEME
Oğlanın anne ve babası kız evine önceden belirlenen tarihte giderler Hal hatır sorulur ve ziyaret sebebi açıklanır “Allah’ın emri, Peygamber efendimizin kavliyle kızınız ’ı , oğlumuz ’a istemeye geldik” Bu arada kahve gelmişse çilmeden öylesine bırakılır (kısmete dokunmamak için) Kız evi niyetlerini hemen açıklamaz Kızın babası “Allah hakkımızda hayırlısını nasip etsin Bizim de bize göre danışacaklarımız var Danışalım, soralım Size bir kaç gün içinde haber verelim” derler Oğlan tarafı yapılan ikrama dokunmadan evden ayrılır Kız tarafı oğlanı soruşturmaya başlar Kötü alışkanlıkları var mı? kumar oynar mı? işi var mı? gibi kendilerince önemli saydıkları konuları araştırır Kızın evliliğe niyeti olup olmadığı, başka birisini sevip, sevmediği anne tarafından araştırılır Aile büyüklerine sorulur Amca oğlu, dayı oğlu, hala oğlu varsa onların anne ve babalarına da bilgi verildikten sonra oğlan tarafına haber salınır
Oğlanın anne ve babası, abileri, ablaları, eşraftan tanıdık varsa yanlarına alınır Kız evine belirlenen akşam gidilir Tatlı günü kararlaştırılır Kız tarafı bu arada altın, gümüş vs isteklerini bildirir (kalın) Kırıkhan da bu kalın isteme yavaş yavaş kalkıyor Oğlan babası “ O kız bizimdir artık Diğer çocuklarımıza ne yaptıksa buna da yapacağız” der Tatlı günü kararlaştırıldıktan sonra evden ayrılırlar Tatlı günü sabahı kız, annesi, ablası, varsa yengesi, oğlan, annesi ablası, varsa yengesi köyden şehre alış-verişe gidilir İkişer kat elbise, çanta, ayakkabı, terlik vs bir de oğlan evi kıza “tatlı yüzüğü” alır
Tatlı, aile arasında yenilir Oğlan tarafının yakın akrabaları gelir Kız tarafıda kendi yakın akrabalarını davet eder Tepsilerle baklava getirilir Yenilir, içilir Kıza tatlı yüzüğü takılır Oğlan ve kız aile büyüklerinin ellerini öperler Tatlı töreni sona erer ve herkes evine gider Kız evi ve oğlan evi ertesi sabah konu komşuya baklava dağıtırlar Eskiden davetliler baklava tepsilerinin parasını kendileri öderlerdi Şimdi bu masrafı oğlan babası yapmaktadır

NİŞAN HAZIRLIĞI

Tatlıdan münasip bir süre sonra oğlan evi nişan gününü belirlemek üzere kız evine giderler Nişan günü iki tarafında hazırlıklarını tamamlayacağı bir süre sonrasına ve genellikle cumartesi, pazar günü kararlaştırılır
Nişandan onbeş gün ünce davetiyeler bastırılır Nişana çağrılacakların listesi hazırlanır, davetiyeler yazılır Dağıtılmaya başlanır Oğlan tarafı, kızı şehre getirerek elbise, ayakkabı, çamaşır, nişan yüzüğü , kızın babasına gömlek, annesine elbise alır Oğlana da kız evi tarafından elbise, gömlek, ayakkabı ve çamaşır, oğlan babasına gömlek, annesine elbiselik, oğlana nişan yüzüğü alır Oğlanın kız kardeşleri varsa bunlara da elbise alınır, erkek kardeşi varsa gömlek alınır Bu hediyeler kız tarafınca nişan sonrası oğlan evine gidildiğinde götürülür
Nişan on yıl öncesine kadar kız evinde yapılırken, şimdi oğlan tarafının belirlediği yerde, salon veya okul bahçesinde yapılıyor Nişan iki türlü yapılmaktadır
1 - Davul ya da orkestra ile, yada ikisi birlikte,
2 - Mevlüd - i şerif ile
Nişan töreninde mevsime göre ya dondurma, ya da meşrubat ikram edilir Acıbadem pastası, özel şekerlik dağıtılır Nişan yapılacak salonun orta yerine masa ve koltuk takımı yerleştirilir Kız ve oğlan yan yana otururlar Halaylar çekilir, oyunlar oynanır ve gür sesli biri Şaba (takıntı) yapılacağı anonsunu yapar Nişan yüzükleri bir kurdela ile birbirine bağlanır Gümüş bir tepsi, üzerine elle örülmüş bir örtü konulur Yüzükler, birde makas hazır bulundurulur Nişan yüzüğünü iki ailenin de saygı duyduğu bir kişi takar ve makasla kurdelayı keserek “hayırlı, uğurlu olması” dileğinde bulunur Daha sonra oğlanın annesi, babası altın zincir takarlar Bu zincir oğlan tarafının maddi durumuna göre 15 veya 2 m uzunluğundadır Oğlan ve kıza takıntılar altın bilezik veya para olarak yapılır, bir taraftan da misafirlere ikram yapılır Bir süre nişan sona erer Davetliler nişanlı çiftin masasına yaklaşır, iki genci tebrik eder ve “hayırlı olsun” dileğinde bulunarak salonu terkederler

DÜĞÜN HAZIRLIKLARI

Düğün günleri ekseriyetle mahsül (ürün) sonuna denk getirilir Bu da tarlası, bağ bahçesi olanları için geçerlidir Mesela “düğünümüzü pamuktan sonra yapacağız” vb gibi konuşmalar bu yrörede oldukça yaygındır Bir hususu da açıklamakta yarar var: Düğünü iki bayram arasına getirmemeye oldukça dikkat ederler Bu da yöre insanımızın inanışından kaynaklanıyor
Düğün hazırlıkları oğlan evi ve kız evinde haftalar önce başlar Bunlar mesela; Oğlan evinde misafirleri ağırlayabilmek içinbir hafta önce ekmek yapılır Döşşek yapımında kullanılan yünler yıkanır Akrabaların yardımı ile döşşekler, yorganlar yapılır Oğlan evi ve kız evinden birkaç kişi köyden şehire mobilya beğenmeye gidilir Her türlü alış-verişler yapılır Davetiyeler basılır Önceleri okuntu dediğimiz elbiselik gömleklik, çorap, mendil vs gibi hediyeler alınır idi Şimdi davetiye basılıp ev ev dağıtılıyor Düğün yemeği malzemeleri alınır Koyun alınır, sandelyeler, masalar, tabaklar, kaşıklar kiralanır Perşembe veya cuma günü kız evinden çeyiz çıkartılır
Cuma günü öğleden sonra oğlanın kivresi tarafından bayrak kaldırılır Bayrağın tepesine soğan takarlar 2-3 el ateş edilir O an hemen kan akıtılır Ne kesilmiş ise (tavuk vs gibi) orada bulunan davulculara verilir
Cumartesi günü öğleden sonra davullar düğün evine doğru gelirler iken düğün sahipleri ellerinde mendiller ile oynayarak, silahlar sıkıla sıkıla davulu karşılarlar Artık düğün başlamıştır Gelen misafirleri düğün sahibinden birkaç kişi ve bir davulla bir zurna yolun başında davulcuların eşliğinde karşılamaya çıkarlar
Yatsıdan sonra oğlanevinden kalabalık bir topluluk kız evine kınaya gider Silahlar sıkarak geldiklerini kız evine duyururlar Çerezler dağıtılır Kına yakımında türküler söylenilir Bunlardan en yaygın olanı şudur:
Kınayı getir ane
Parmağın batır ane
Bu gece misafirem
Koynunda yatır ane
Yanında yatır ane
Evli bekar kış günü
Oldum kızlar düşkünü
Ayak yalın baş açık
Yola düştüm kış günü
Kız evinde kına işleri devam ederken oğlan evinde de kına telaşı başlamıştır

GÜVEYİ KINASI

Orta bir yere iki sandalye ve bir masa ayarlanır Oğlanla, sağdıç oturur Davulcular oyun havası çalmaya devam ederler Oyunlar aynanır Para takıntısı yapılır Paralar bir tepsi içinde saklanır, oğlana bırakılır Sağdıçtan para isterler Vermez ise ayakkabısını çalarlar O da para vermeye razı olur Oğlan evinde de kız evinde olduğu gibi türküler söylenir Çerezler yenilir Silahlar sıkılır ve kına gecesi de böylece bitmiş olur
Pazar günü oğlan evi biraz daha erken kalkar Akşamdan hazırlanan yemekler, öğleye yetiştirilmeye çalışılır
Öğleye doğru herkes takıntısını bir zarfın içine koyar, oğlan evine bırakır Bir baştan da yemekler masalara dizilirYemek beş-altı çeşitten meydana gelir Bunlar pirinç pilavı, kuru fasulye, döğme, sarma, vs Herkes afiyetle yediğini yedikten sonra, ikindiye doğru gelin almaya gidilir
Gelin çıkarılır iken gelinin kardaşlarından birisi gelinin beline kırmızı kuşak bağlar Gelinin kardaşları sandığa oturup oğlanın babasından para isterler Gelin önce annesinin, babasının, kardeşlerinin ellerini öperek vedalaşır Gelinin kardaşları arabaya kadar uğurlarlar
Gelin arabası ve konvoyu oğlan evine geldiği zaman silahlar sıkılır
Gelin arabadan inmeden oğlanın yakınları para, şeker, buğday, çerez, badem serperler veya bunlardan birkaçı bir arada serpilir Arabadan indikten sonra eline şişe verilir, onu kırmaya çalışır
Oğlan yakınları hayırlı olsun dileklerinde bulunur ve düğün burada sona erer 1939’da Hatay’da çeşitli ulusal ve dinsel toplulukların siyasal olaylardan kaynaklanan çeşitli sorunları vardı Dinsel ve ulusal ayrılıklar, ilişkileri olumsuz yönde belirlerken, kültürel etkileşim de kaçınılmaz olarak yaşanıyordu Bu, beslenmeden, giyim - kuşama, geleneklere dek her alanda gözleniyordu 1937 ‘de ilde çeşitli araştırmalar yapan PBarzantay’a göre : “ Uzun asırlarda oluşan birçok Devrimler Antakya’da din, dil, entellektüel yaşamı çok değiştirmişse de eski giyinişleri, ev ve çömlek eşyası şekillerini, et kesme usulünü, yükleri merkeblerin sırtına eskisi gibi yükleme biçimini değiştirememiştir” ( Türkmen , 1937, s57 )

DOĞUM VE ÇOCUKLA İLGİLİ GELENEKLER

Yakın yıllara değin, bağ, bahçe ve tarla tarımı Hatay’ın başlıca geçim kaynağıydı Çocuk ailenin işgücünü oluşturuyordu Geçmişte 6’dan az çocuğu olanların kınandığına rastlanmıştır Erkek çocuğa daha çok önem verilir

Çocuğu olmayanlar yatıra gider, mum diker ve adak adar Doğumda çocuğun göbeğini kimi yerlerde gelinin kaynanası ya da eltisi keser Çocuk doğar doğmaz yıkanır, terlememesi, ter kokmaması için tuzlanır Çocuğun yaşaması dileğiyle, erkek çocukların saçları kesilir, tepede bir tutam bırakılır Uzadıkça çevresi kesilir Bu yedi yaşına kadar sürer sonra adağın yapıldığı yatıra gidilir, saç törenle kesilir

Yörede, diş hediği geleneği yaygındır Bir kalbura Kur’an, ayna, makas, kitap ve altın konur Çocuk da bunların üstüne oturtulur Cuma selası verilirken, kaynatılan hedik, çocuğun başından dökülür Dişleri sağlam olsun diye, sağlam dişli birinin ağzına aldığı hedik ipliğe dizilir, çocuğun omuzuna iğnelenir

RAMAZAN BAYRAMI:

Bayram günü, erkekler Bayram Namazına gider Köylerde Bayramlaşma, genelde Camide olur Küçükler, büyüklerin elini öper, büyüklerin araya girmesi ile kırgınlar barışır Bayram Namazından sonra mezarlıklar ziyaret edilir Dualar edilir Mezar üzerine su dökülür
Mezarlıktan dönüldükten sonra evdekiler sıra ile Baba’nın elini öperler, çocuklara harçlıkları verilir Bir ay süren Orucun acısı çıkartılırcasına hazırlanan mükemmel bir kahvaltı yapılır Köylerde, taze ve sıcak ekmek (bazlama), süt, tereyağ, çökelek, yeşil zeytin, zeytin salatası, katıklı ekmek, yumurta, biber ezmesi, peynir, kaymak, kekik salatası gibi mevsimine göre sofrada yiyecek servisi yapılır Eskilerde yer sofrasında kahvaltı ve yemek yenirken, iletişimin etkisiyle masada ve herkese ayrı tabak servisi yapılmaya başlandı
Kahvaltı sonrası önce yakın komşulara ve akrabalara bayramlaşmaya gidilir Eve gelenlere mutlaka kömbe ve şeker ikramında bulunulur

KURBAN BAYRAMI

Kurban Bayramı öncesi kurban kesecek erkek ve kadın için kent merkezinde açılan canlı hayvan pazarından yoğun bir pazarlık sonrası kurban alınır Eve getirilir Evde ve komşular içinde Kurban kesmeyi bilen yoksa, kasapla anlaşma yapılır Eve getirilen kurban temizlenir, gerekiyorsa bir güzel yıkanır, yiyecek ve su verilir Kimi köylerde yünü çeşitli renklerle boyanır Kurbanlık koç ise boynuzuna renkli kurdela bağlanır
Mezarlıklar ziyaret edilir Mezarlara murt yaprakları konulur Dualar edilir
Arife günü ev temizliği tamamlanır Mahalli yemeklerden Dövme hazırlanır Şeker, kolonya veya gülsuyu alınır Elbiseler ütülenir Erkekler berbere giderek saç ve sakal traşı olurlar
Bayram sabahı baba ve varsa erkek çocuk erkenden kalkar Abdest alıp camiye giderler Bayram namazı kılındıktan sonra cemaat ile ayrı ayrı bayramlaşılır Büyüklerin elleri öpülür Küsler ve dargınlar barışır
Evde ise hummalı bir faaliyet başlamıştır Yataklar toplanmış, Kurban kesimi için hazırlıklar yapılır İp bulunur, keskin bıçaklar, et için değişik ebatlarda tepsiler hazırlanır Bir kova su ve Kurbanlık, şehirde ise kesim yapılacak yere götürülür, köylerde ise genellikle evin bahçesi kesim için en uygun yerdir Şehirlerde Apartmanlarda kesim banyoda ya da evin giriş kısmında yapılır
Aile reisi camiden geldikten sonra bayramlaşılır Kurban kesimi için yapılan hazırlıklar gözden geçirilir Varsa, eksikler tamamlanır Kurbanı kesecek kasap ya da şahıs beklenir Kısa sürede kurban kesilir, dağıtılacak et evin yaşlı kadını tarafından hazırlanarak çocuklara dağıtılır Sabah kahvaltı yapılmadığı için yoğun bir trafik başlamıştır Bir yandan kebap için mangal hazırlanırken, bir yandan da taze ekmek, salata, soğan salatası (zerzevat) hazırlanır, kebap şişleri mangala sürülür ve bu yemek öğle vaktine kadar devam eder Kadınlar bulaşıkları temizlerken, et ağırlıklı yemekler için çalışmalar yapılır
Bayramın birinci günü mümkün olduğu kadar kısa ve çok yakınlara bayramlaşmaya gidilir Asıl bayramlaşma ikinci günden itibaren yapılır

SÜNNET DÜĞÜNÜ İLE İLGİLİ ADETLER

Sünnet olacak çocuğa ailenin sosyal yapısına göre bir kirve bulunarak başlanır Kirvenin aile içindeki konumu çok önemlidir Kirve artık aileden biridir
Sünnet tarihi belirlenmeden önce sünnetin düğünle mi, yoksa mevlüt okunarak mı, yoksa sade bir törenle mi yapılacağı kararlaştırılır Ona göre dosta, akrabaya haber verilir Davetiye (okuntu) gönderilir Bu davetiye türü, ailenin gelir düzeyine uygun olur Kimi aileler mendil, kumaş, gömlek, çorap dağıtır Kimi aileler ise matbaada bastırılan davetiye gönderirler
Çocuğun sünnet elbisesini kivre alır Diğer tören masraflarının bir bölümünü de karşılar Sünnet olacak çocuğa törenden bir gün önce sünnet elbisesi giydirilir, çevrede gezilecek yerlere götürülerek gezdirilir
Sünnet olmadan önce düğünlerdeki gibi kına gecesi yapılır Sünnet günü evde çok çeşitli yöresel yemekler yapılır Bunlardan en önemlisi “ DÖVME “ dir Dövme değirmende özel çekilmiş buğday ve et ile yapılan bir yemektir Sünnet’i yapan kişiler Kırıkhan, Antakya, Reyhanlı yörelerinde oturan belirli kişilerdir Sünnetçilik bu kişilerin baba mesleğidir
Sünnet düğününde davullar çalınır, halaylar çekilir Mevlüt ile yapılan sünnette mevlüt okunur ve sonra sünnet töreni icra edilir
Kirve çocuğu kucağına alır sünnet yaptırır Çocuğu yatağa yatırır Davetliler hediyelerini çocuğa verirKirve aileden biridir Onun kızı alınmaz, onun oğluna kız verilmez Çünkü artık bir amca, kardeş, dayı gibidir Kirvelik Kırıkhan’da çok yaygındır

ÖLÜM İLE İLGİLİ ADETLER

Ölüm olayı olduğu zaman önce camilerle sela verilir Selada ölenin kimliği, gömüleceği yer bildirilir Cenaze dini törenle defnedilmek üzere hazırlanır Ölen şahıs erkek ise imam yıkar, bayan ise cenazeyi yıkamayı bilen bir bayan yıkar Sonra kefenlenir, tabuta konur Erkekler gelip cenazeyi camiye götürürler Camide cenaze namazı kılınır Namazdan sonra mezarlığa götürülür Mezarlıkta cenazenin yakınları cenazeyi toprağa verir Hocanın dini telkinlerinden sonra ailede en yaşlılar başta olmak üzere taziye kabul etmek için sıraya girerler Herkes gittikten sonra aile büyükleri birbirlerine taziye dilerler Mezarlıktan sonra eve gidilir Eve gittikten sonra yedi gün yas tutulur Yedi gün evde yemek pişmez Akrabalar ve komşular yemek yapıp cenaze evine getirirler Üçüncü gün mevlüt okunur, gelen misafirlere helva dağıtılır Yedinci gün cenaze sahipleri kurban kesip yemek yaparlar Akrabalar, tanıdıklar çağrılır, mevlüt okunur Yedi güne kadar erkekler banyo yapmaz, sakal kesmezler Mevlütten sonra sakal kesip, banyo yaparlar Yedi gün boyunca sabah güneş doğmadan mezara gidilirYedinci günden sonra cenaze evinde yas kalkar Cenaze sahiplerinin yaşamları normale döner Cenazenin toprağa verilişinin kırkıncı günü ve elli ikinci günü mevlüt okunur
Elli ikinci günde okunan mevlütün amacı cenazenin etinin kemiğinden ayrıldığı gece olduğu içindir Et kemikten ayrılırken onun acı çekmemesi için mevlüt okunur Bayramlarda mezarlar ziyaret edilir Kurban Bayramında ailenin durumu iyi ise bayramdan bir gün önce arefe günü kurban kesilir Buna arefelik denir ve yedi yıl yedi kurban kesilir

İldeki toplumsal devingenlik, giyim - kuşamda geleneksel öğelerin değişimini hızlandırmıştır Altınözü, Samandağ, Hassa, Kırıkhan gibi ilçelerden - mevsimlik de olsa - Antakya ve İskenderun merkezlerine göç olgusu, öte yandan sanayi kuruluşlarındaki yönetici ve teknisyenlerin belli merkezlerdeki giyim - kuşam özelliklerini ile getirmeleri çağdaş öğelerin benimsenmesinde etkili olmuştur 1964’te Samandağ Vakıflı Köyü’nde yapılan araştırmada, birkaç evde moda dergilerine rastlanmıştır Antakya, İskenderun gibi merkezlerde terzilik, giyimevi gibi işyerleri 1970’li yıllarda büyük bir artış göstermiştir Aynı dönemde kent yaşamının kırsal kesimdeki etkisi artmış, moda etkeni giderek yaygınlaşmıştır1980’lerde kadın ve erkek giyiminde yer yer rastlanan şalvar dışında, giyim - kuşamda geleneksel özellikler tümüyle ortadan kalkmış gibidir
İki kısımdır Birinci pamuklu hırka; pamuklu dokuma içine pamuk konarak köpürme (sırıma) yöntemi ile dikilir Kalınlığı 1,5 veya 2,5 cm dir Kışın giyilir Birde kısa Hırka vardır ki, altta giyilir Buna bazı yerlerde pamuklu mintan derler Kışın çok sıcak tutar Diğeri de “ Şam Hırkasıdır “ ; yazın giyilir Daha çok hoca ve dervişler giyer Sarı, beyaz, pembe ve mavi renklerden yapılır Bir de kırk yamalı, melami dervişlerine özgü bir hırka vardır Her yaması terzi bohçası gibi başka bir renktedirYenileri çok bol bir üsteceliktir Genellikle ulema sınıfında olanlar giyer Siyah ve mavi çuhadan yapılırDize kadar uzun bir ceket Yakası dönmeli Yenisini köy ağaları giyer, eskidiğinde aptallara verilir, onlar giyer Buna da Aptal Sakosu denirBele kadar uzunluğu olan, yakasız, onü açık, kol ağzı yalmanlı, zaman zaman kol ağzı arkaya kıvrılır ve iç taraftaki canfes görünür, bu da fiyaka anlamına gelmektedir Fermana mavi çuha kumaştan yapılır


Hatay Halk Oyunları :

Hatay’da oynanan oyunlar halay grubuna girer Yöremizde davul, zurna, def, zil, argun ve dümbelek ile çalınıp oynanan bu oyunlarda daha çok karakter olarak aşk, sevinç, taklit ve ağıt (dertlenme) konuları işlenir Hatay oyunları Adana, Gaziantep yöreleri ile benzerlik gösterir Ayrıca yörede çerkez oyunları {Çeçen, Aspura, Kafe, Rig (Viğ) gibi} da oynanmaktadır

İlde halen oynanmakta olan başlıca halk oyunları şunlardır :

1- Halebi 9- Deliarap
2- Kaba 10- Kırıkhan
3- Küllük 11- Hizmeli
4- Koyser 12- Zennube
5- Garibin ayağı 13- Arci
6- Şerci 14- Yağlık kenarı
7- Rişko 15- Eli elime değdi
8-Havuş 16- Bağdat’ın hamamları

GİYİM KUŞAM

Kırıkhan’ın birçok yerinde tarihi hatırlatan giysilere rastlanır Bu gün modanın kitle iletişim araçlarıyla yaygınlaşmasının bir sonucu olarak sandıklara kaldırılan bu giysiler şunlardır :

FERMANA

SAKO

CÜPPE

HIRKA

ABA : Bugün Gaziantep ve çevresinde sık rastlanılan bir üsteceliktir Birkaç cinstir Yerli Aba, Maraş Abası Humus Abası, Torun Abası, Siyah Aba, Çuha Aba Çuha Aba; Çuhadan yapılır Yerli Aba; genellikle dokunurken yakasına bir süs işlenir Boz Aba; Fıstıkçı köylüleri ile, dere ve yazı köylüleri giyerler Kırmızı Aba; daha çok kıraç köy yerlerinde oturanlar giymektedir Maraş Abası; Yapıcı ustaları ve ameleler giymektedir Kara Aba; Çiftçiler giyer Humus

Abası; Çok süslü ve sırma işlemeli kollu olduğundan, zenginler, toprak ağaları, eşraf bayram elbisesi olarak giyer

MEŞLAH : Birkaç cinstirler İnce ve sırma işlemeli, kollu ve kolsuz, uzunca siyah kırmızı, kahverengi, iç kısmı genellikle kuzu derisinden yapılmış, kürk gibi uzun bir paltoyu andırır

YAMÇI : Kolsuzdur Keçeden yapılır Çobanlar, mekkareciler gibi kışın açık havada çalışmak zorunda kalanlar giyer Bir de üzeri tüylü Çerkez Yamçısı vardır

KÜRK : Kuzu derisinden yapılır

LATA : Eski medreselerde mollalar giyermiş Dar kollu, vücuda yapışık, paltoyu andıran bir giysi Ayaklara kadar uzundur

BUZİYE : Beyaz patiskadan yapılmış, ince, beyaz Meşlahtır Yazın giyilir

CEPKEN : Kolsuz ve saltalıdır Saltalarda ve Göğüste sırma işlemeli süsler vardır Zamanın Kırıkhan Konsolosu ve Kavası böyle giyerlermiş

ZIBIN : Birkaç cinstirCeket altına giyilir

ÇİNTİYAN : Mavi veya siyah bezden yapılmıştır Pantolon gibi dar ve pahalı olmadığı için işçiler çoğunlukla Çintiyan giyer

ŞALVAR : Çintiyan gibidir Fakat çuhadan yapılır Zenginler ve hocalar giyer Mavi çuhadan yapılır Uçkurluğu pembe ve ipekli patiskadandır Uçkurların uçları ipek püsküllüdür Ön tarafta görünecek şekilde sarkar ve süs şeklini alır Bazılarının iki yanında zırh şeklinde ibrişimli veya ibrişimden işlemeli süsleri vardır

ÇAKŞIR : Eski Mevlevilerin giydikleri bir tür şalvardır Çuhadan yapılır, renk ayrımı yoktur Giyecek olanın zevkine göre renk seçilir

TUMAN : Bugünkü adı iç pantolondur Şalvar kadar bol ve topuklara kadar uzundur Uçkurluğu vardır Uçkur; ipek veya iplikten işlemelidir

KUŞAKLAR : Şal kemer, Trablus, kayış, kuşak ve bele kuşanılan her hangi bir şey olabilir

POSTAL : Birkaç çeşittir Yemeni postal, Kundura, Edik, Kapkap Hede, Telik Çarık, Kaluşlu potin, Papuç Laptin, Karçin Ayağa giyilir şeylerdir

BAŞA GİYİLENLER : Fes, küllah, Tellik, Sarık Cumhuriyet Hükümetinin gelişimi bazıları yok olmuştur Şimdi şapka, külah ve bazen tellik giyilir

KADIN KIYAFETLERİ : Kadınlar genellikle çit ( pamuklu veya basma pazen ) giyerler Başlarına dolak veya keçik bağlarlar Yazma denilen bir nevi oyadır Namaz kılarken, mevlüt dinlerken veya dini törenler esnasında başa şeş tabir edilen ince, beyaz bir dolak dolamak adettir Yazın çit ve dolakla gezerler

Eskiden temel uğraşlardan biri olan ipekböcekçiliği, özellikle kadın giyimini etkilemiştir 20 yy başlarına değin ilde entari, kuşak ve başörtülerinde ipekliler egemendi Sonraki yıllarda bunun yerini pamuklu dokumalar almıştır
Geleneksel kadın giyimi; zıbın, mavi yünlü ya da pamuklu kumaştan, bel bol ve büzgülü entari, üstüne “güdük” denen pamukludan kısa bir yelek, belde kuşak ya da yağlık , ince yün çorap, yemeni, çarık yada kundura, başta ak şal ve kefiyeden oluşurdu Güdük yerine cepken, kefiye yerine fes giyildiği de olurdu Fes üstüne, iki yandan saç uçları görünecek biçimde yaşmak bağlanır, yaşmak çözülmesin diye kara kaytanla örülür, uçları altınla süslenirdi Takı, günümüzde de yaygındırAltın küpe, bilezik, yüzük, eskiden “sırma” denen altın dizileri, kadın giyim - kuşamının tamamlayıcı öğeleri arasındadır
Geleneksel erkek giyiminde de yöreden yöreye değişen özellikler vardır Ancak, ağ kısmı bol, gittikçe daralan paçaları dar ve işlemeli şalvar, erkek giyiminin değişmeyen parçasıdır Bele enli ve kalın kuşak sarılır, üstüne melez gömlek (köynek) giyilir Antakya, Altınözü, Samandağ ve Reyhanlı’da melez gömleğin yerini yakasız mintan alır Üstte kimi yörelerde “aba” denen yelek giyilir Hatay’a özgü kısa kollu, uzun, etek ve kolları ince çizgili büyük motiflerle bezeli bir ceket türü vardır Motiflerle küçük desenler ve özgün bir işçilik görülür Kimi yörelerde bu ceket, yerini “salta”ya bırakır Başa terlik yada takke denen el örgüsü bir başlık giyilir, çevresine poşu (kenarları püsküllü ipek başörtüsü) sarılır Takkenin üstüne renkli poşu bağlanan yerler de vardır Yün çorap ve yemeni giyimi tamamlar

Yöresel Yemekler

Bulgur, ayran, et ve baharat, İl mutfağının temel öğelerini oluşturur Beslenme, büyük ölçüde buğday ve buğdaydan elde edilen ürünlere dayanır Üretimi yaygın sebze - meyve tüketimi de çoktur Kırsal kesimde ise bulgur ve süt ürünlrine dayanan, sınırlı bir beslenme biçimi görülür
Patlıcan, biber, fasülye gibi yiyecekler kurutularak kışa saklanır Tarhana, bulgur, lor, çökelek de yazdan hazırlanan yiyeceklerdendir Nar suyu, biber, domates, şalgam turşusu çok kullanılan katkılardır Künefe, cezerye, güllaç ve lokma de İldeki tatlı türleridir
Köylerde bazlamaya benzer, tandırda yapılan ekmeğin hamuruna biber katılır İlçelerde de yufka ekmeği pişirilir
Bütan gaz kullanımı kırsal kesimde yaygınsa da yemekler daha çok tandır ya da maltız da pişirilir Sabah kahvaltısında, çayın yanı sıra tuzlu yoğurt yenmesi ilin beslenme kültüründeki özgünlükler arasındadır Kış aylarında tuzlu yoğurt yerine, biberli çökelek yenir
Hatay’da pilavlar ; iç pilav, cevizli pilav, tavuklu dövme pilav, bulgur aşı, yoğurtla yapılan ”siresil” gibi çeşitlilik gösterir En beğenileni çorba türü ayran, sumak ve bulgurla yapılan “toğga”dır Tarhana ya da çekilmiş nohut ve ayranla yapılan “lepeç”de özgün çorbalar arasındadır
Çiğköfte, içli köfte, oruk yanında, kıyma ,domates, soğan ve biberle yapılıp, sıcak pide üstüne yayılarak yenen Arap Kebabı ildeki yaygın et yemeklerindendir
Oruk : Yağları ve sinirleri alınmış yağsız et tahta üzerinde macun haline gelinceye dek dövülür Bulgur, tuz, biber, bolca baharat konularak iyice yoğrulur Fıstık eklenerek ya küçük köfte ya da el ayası büyüklüğünde yassı parçalara bölünür Fırında ya da tavada kızartılır
Künefe : Tel kadayıfla yapılır Kadayıfın yarısı tepsiye yayılır, üstüne kaymak ya da tuzsuz lor döşenir Öbür yarısı da peynirin üstüne yayılır Ateşte bir yüzü kızarıncaya değin yavaş yavaş çevrilerek pişirilir Alt üst edilerek öbür yüzün de kızarması sağlanır Ateşten indirilince soğumuş şerbet dökülür
Künefede kullanılan kadayıf sıvıya yakın kıvamda bir hamurdan evda de yapılabilir Hamur, özel bir tahta kapla sıcak saç üstüne tel tel dökülerek pişirilir

Neleri İle Ünlü?

Antakya Mozaik Müzesi, Harbiye Mesire Yeri, Arsuz Plajları, İskenderun Demir-Çelik Fabrikaları, Soğukoluk Mesire Yeri, Künefe Tatlısı, Sen Piyer Kilisesi, Erzin Kaplıcaları

Şehrin Adı Nereden Gelmekte?

Hatay isminin en eski kökü Hititler zamanında bu bölge için kullanılan "Hattena" veya "Hatti" kelimeleri Ayrıca "Hatay" isminin Atatürk tarafından verildiğini de unutmamak lâzım Belli ki Atatürk, kendi tarih bilgisine dayanarak bu ismi vermiş

Bilindiği üzere "Antakya", Hatay'ın merkez ilçesi Osmanlıca efsanevî bir el yazmasına göre Antakya, dünyada kurulan ilk dört kentten biriymiş Makedonyalı Büyük İskender'in doğuya doğru fetihlerini sürdürürken Pers Kralı Darius (Codomannus)'la yaptığı savaşlardan birinin İÖ333 yılında Issus yakınlarında, bugünkü Payas İlçesinde, Pinarus nehri (bugünkü Deliçay) üzerinde gerçekleştirildiği düşünülmektedir Bunun hemen ardından Gaugamela denilen yerdeki savaşta Büyük İskender'in ordusunun galip gelmesinden sonra İskender, Fenike topraklarını elde etmek amacıyla Asi (Orontes) boyunca güneye ilerledi Suriye ve Mezopotamya bölgesi Makedonyalıların eline geçti Ancak Büyük İskender'in MÖ323 yılında Babil'deyken ölmesinin ardından fethedilen topraklar İskender'in komutanları arasında bölündü Suriye ve Mezopotamya bölgesi üzerindeki güç savaşı Seleucus Nicator'un lehine sonuçlandı(MÖ301) Öncelikle Seleucus Krallığının başkenti olarak, Akdeniz kenarında bir liman olduğundan Seleucia Pieria (bugünkü Samandağ, Çevlik) seçilmişti Seleucus, yendiği rakibi Antigonus'un bugünkü Antakya'nın 5 km kadar kuzeyindeki yönetim merkezi Antigonia'yı yıkarak halkını kendi adıyla kurduğu bu yeni başkente naklettirdi Ancak Mezopotamya civarı ve güney Suriye'nin kontrol edilebilmesi açısından ve Seleucia'nın denizden gelecek saldırılara açık olması nedeniyle yeni bir kent, Antiocheia kuruldu



Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.