Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Aşk & Sevgi - Bayanlar, Erkekler > Bayanlara Özel

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
hakları, kadın, türkiyede

Türkiye'de Kadın Hakları

Eski 06-24-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkiye'de Kadın Hakları



MÜSLÜMAN TOPLUMLARDA CİNSELLİK VE İNSAN HAKLARI


Kadınların insan haklarını hayata geçirme mücadelemizde, sıklıkla kadın cinselliği üzerindeki ataerkil kontrol mekanizmaları ile çatışmamız gerekmekte Bu kolektif mekanizmalar, toplumsal cinsiyet ayrımcılığı ve eşitsizliğin, kamusal alan dahil birçok alana yayılması, meşru kılınması ve yeniden üretiminde çok önemli ve belirleyici rol oynamaktalar İtiraz edilemez tabularmış gibi sunulan kuralları ile, insan hakları ihlallerini meşrulaştırır ve kadın cinselliğinin kontrolünde kullanılan halihazırdaki en güçlü araçlarından biri olarak iş görürler

Cinsellik: Halen tartışmalı bir alan

Cinselliği sarmalayan ve muhafazakar siyasi güçlerin yükselişi ile desteklenen tabular, kadın cinselliği hakkında baskıcı kurgular ve hatalı anlayışlar üretmeye ve bunları beslemeye devam ediyor Bu durum birçok kadının cinselliğe olumlu yaklaşmasını zorlaştırmak ve olumlu cinsel deneyimler yaşama imkanlarına ket vurmakla kalmıyor, aynı zamanda sağlık, eğitim ve hareket gibi temel hak ve özgürlüklerini ihlal edip sosyal, ekonomik ve siyasi alanlarda eşit katılıma engel oluyor

Katolik ve Müslüman sağın benzeri görülmemiş işbirliği

Muhafazakar siyasi güçler kadının cinselliği üzerindeki kontrolü sürdürmek ve kuvvetlendirmek için sürekli artan bir azimle çalışıyorlar Son on yılda kadınların bedenlerinin ve cinselliklerinin yoğunluğu giderek artan bir çatışma alanına dönüştürüldüğüne tanık olduk Muhafazakar ve İslami sağ politik güçler hararetle kadın cinselliği üzerindeki geleneksel kontrol mekanizmalarını sürdürmeye ve güçlendirmeye çalışıyor ve hatta yenilerini üretiyorlar 1990larda düzenlenen dört BM konferansı – Kahire'deki 1994 Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı (ICPD), 1995 Pekin Konferansı, 1999 ICPD Beş Yıllık Değerlendirmesi (ICPD+5) ve 2000 Pekin Konferansı Beş Yıllık Değerlendirmesi (Pekin+5) – Katolik ve Müslüman sağın benzerine daha önce rastlanmamış işbirliğine sahne oldu, amaç kadınların kendi beden ve cinselliklerini kontrol etme haklarına karşı çıkmak ve bu hakları kısıtlamaktı

"İslami" adledilen törelere karşı mücadele

Bu bağlamda, Ortadoğu dahil Müslüman toplumlardaki namus suçları, zinayla suçlanan kadınların taşlanması, bekaret testleri, FGM (kadın sünneti) gibi bazı geleneksel kültürel uygulamalar son yıllarda insan hakları ihlalleri olarak Batı toplumunun ve medyasının artan ilgisini çekti İslam hakkında ve Müslüman toplumların geniş çeşitliliği konusundaki bilgi eksikliği ve bu tür töresel uygulamaların İslami olduğunu iddia eden İslami sağın buna paralel yükselişi, ve İslam'ı indirgeme eğilimi, Batıda bu tür uygulamaların "İslami" olduğuna dair yanlış bir tanımlamaya yol açtı Bu tasvir yanıltıcı olmakla kalmıyor, bu tür uygulamalara karşı mücadelelerinde bunların aslında İslamla hiçbir ilgisi olmayan töreler olduğuna dair toplumsal farkındalık yaratmaya çalışan Müslüman toplumlardaki kadın hareketlerinin çabalarına da kesin bir tezat teşkil ediyor Son on yılda İslami köktendinci hareketler bu tür uygulamalarla daha önce hiç karşılaşılmayan toplumlara dahi İslam adı altında bu töreleri yaymaktalar

Mücadelemiz: Küresel Muhafazakar Politikalara Karşı Koymak ve Cinselliği Çevreleyen Tabulara Meydan Okumak

Diğer yandan, aktivistlerin cinsel hakları insan hakları olarak savunma gayretleri dünya geneline yayılmakta ve güç kazanmakta, ve küresel muhafazakar politikalara karşı çıkıp cinselliği çevreleyen tabulara meydan okumaktalar Ulusal ve uluslararası düzeylerde ve halk tabanında, cinsel ve doğurganlık haklarını hayata geçirmek için büyük gayretle mücadele eden kadınlar giderek daha çok seslerini duyuruyor ve çok sayıda platformda savunuculuk yapıyorlar Son on yılda Müslüman toplumlardaki kadın STK'ları ve kadın hareketleri kadının cinselliğine ilişkin, namus suçları, cinsel zorlama ve şiddet, evlilik içi tecavüz, cinsel taciz, kadının hareketliliğinin kısıtlanması, tecrit, zorla/erken evlilik, "dayatılmış" giyim kuralları ve bekaret testi gibi uygulama ve tavırları yok etmek amacıyla savunuculuk yapıyorlar

Kuruluşundan bu yana, KİH- Yeni Çözümler bütünsel bir yaklaşımla cinsellik ve cinsel haklar ile ilgili konular üzerinde çalışmaktadır; Müslüman toplumlarda cinsellik ise 1999'dan bu yana öncelikli program alanımız olmuştur Kurucuları arasında olduğumuz Müslüman Toplumlarda Cinsel ve Bedensel Haklar İçin Dayanışma Ağı, Müslüman toplumlarda cinsel ve bedensel hakların insan hakları olarak savunuculuğunu yapan STK temsilcileri, akademisyenler ve araştırmacılardan oluşan ilk dayanışma ağı olarak 2001'de çalışmaya başladı Bu program çerçevesinde çeşitli yayınlar hazırlamak, savunuculuk ve lobicilik faaliyetlerinde bulunmak, BM düzeyinde savunuculuk yapmak, bölgesel ve uluslararası toplantılar düzenlemenin yanı sıra ilgili konularda eğitimler de gerçekleştirdik Tüm bu çalışmaların nihai amacı ise Müslüman toplumlarda cinsel ve bedensel haklar ve sağlık konusunda farkındalığı artırmak ve bu hakların insan hakları olarak kabulü için savunuculuk yapmaktır

Alıntı Yaparak Cevapla

Türkiye'de Kadın Hakları

Eski 06-24-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkiye'de Kadın Hakları



Aile İçinde Tam Eşitlik İçin Medeni Kanun Reformu


Erkeklerin evlilik kurumu içindeki üstünlüklerine son veren 4721 sayılı yeni Medeni Kanun Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 22 Kasım 2001’de kabul edildi Böylelikle, 1951 yılından beri süregelen Medeni Kanun’u değiştirme çabaları nihayet meyva vermiş, 1926 tarihli 743 sayılı Medeni Kanun, 75 yıl sonra değiştirilmiş oldu 2000-2001 yıllarında kadın hareketi bu kanun değişikliği konusunda çok yoğun çalışmalar yaptı 126 kadın grubunun toplantılar, basın, faks kampanyaları, açıklamalar, bildiriler, Meclis ziyaretleri, birebir temaslar yoluyla Türkiye’nin bütün bölgelerinde yürüttüğü etkinlikler kadınların aile içindeki yasal statüsünde (bazı eksiklikleri saklı kalmak kaydıyla) köklü değişiklikler yapan yeni Medeni Kanun ile sonucuna ulaşmıştır

Yeni Medeni Kanun aile ve kadının aile içindeki rolü konusunda yeni bir yaklaşımı benimsemektedir Zamanın İsviçre Medeni Kanunu’na dayanılarak hazırlanan 1926 tarihli yasanın kadının aile içindeki hak ve görevlerini kocasına göre tanımlayan ve kadını aile içinde yasal olarak tabi konumda tutan bir anlayış vardı Yeni Medeni Kanun aileyi kadın ile erkek arasında eşitlik temeline dayalı bir ortaklık olarak tanımlamaktadır Aile içinde eşler arasında eşitlik Anayasa'nın 41 maddesine eklenen "Aile eşler arasında eşitliğe dayanır" cümlesiyle anayasal güvence altına alınmıştır Bu anlayış kanunun diline de yansımış, “karı” ve “koca” kavramları yerini “eşler” kavramına bırakmıştır Yasanın dili de önemli ölçüde sadeleştirilerek herkesin anlayabileceği hale getirilmiştir Yasanın yeni yaklaşımını yansıtan bazı değişiklikler şöyle sıralanabilir:

* "Koca" artık ailenin reisi değil; eşler, eşit ortaklar olarak aile birliğini eşit karar yetkisi ile birlikte yürütüyorlar
* Eşler aile konutu üzerinde eşit hak sahibi
* Eşler evlilik süresi içinde edinilmiş mallar üzerinde eşit hak sahibi
* Eşler eşit temsil hakkına sahip
* Evlilik dışı çocuklar için kullanılan "gayrımeşru çocuk" kavramı kalktı; evlilik dışında doğmuş çocukların velayeti anneye ait

Alıntı Yaparak Cevapla

Türkiye'de Kadın Hakları

Eski 06-24-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkiye'de Kadın Hakları



4320 Ev İçi Şiddete Karşı Koruma Emri


Anayasanın 41inci maddesinde belirtildiği gibi toplumun temelini aile oluşturmaktadır Bireysellikten toplumsallığa geçişin en küçük birimi olan ve karşılıklı rıza ile oluşan ailenin sağlıklı yapılanması ve yürütülmesi toplumun varoluşunu ve yarınlara güçlü bir biçimde uzanmasını doğrudan etkilemektedir Ülkemizin büyükanne, büyükbaba, anne, baba ve torunların birlikte yaşadığı geleneksel geniş aile sisteminden hızlı sanayileşme ve buna paralel olarak şehirleşmeyle birlikte çekirdek aile tip dediğimiz anne, baba ve çocuğun oluşturduğu dar aile tipine doğru yoğun bir gidiş yaşanmıştır Bugün içinde bulunulan zor ekonomik koşullar, sosyal ve kavramsal kargaşalar, yorucu şehir hayatı aile bireyleri üzerinde psikolojik ve sosyolojik rahatsızlıklara sebep olmaktadır

İlk insanla birlikte ortaya çıkan şiddet olgusu değişik türleri ve uygulanış biçimleriyle her zaman gündemde olmuştur Şiddetin aile yaşamı içerisinde, aileyi oluşturan bireyler arasında gerçekleşen ve "aile içi şiddet" adı altında "aile içinde bir bireyin diğer bir bireye yönelik fiziki, sözel ve duygusal kötü davranışı" şeklinde tanımlanan görüntüsü toplum için daha tehlikeli olmakta, toplumun en küçük birimi olan aile içerisinde gerçekleşen şiddetin yol açtığı ve açacağı zararlar toplum bünyesinde daha derin ve kalıcı izler bırakmaktadır

Aile içi şiddetin zararları sadece toplum açısından değil birey açısından da tehlikeli sonuçlar yaratmaktadır Aile içi şiddet, sevgi, şefkat ve merhamet göstermesi gereken bir kişi tarafından uygulandığından, şiddete maruz kalan aile bireyinin ruhi yapısında hayatı boyunca silinmesi zor izler bırakmaktadır Aile içi şiddet olaylarına daha çok anne ve çocukların maruz kaldığı yapılan araştırmalar sonucunda ortaya çıkmaktadır

Son yıllarda aile içi şiddet olayları toplumumuzu sarsar boyutlara ulaşmıştır Her geçen gün ailede yaşanan dayak, işkence ve cinayet gibi şiddet olayları görsel ve yazılı basında izlenmektedir

Bu itibarla Anayasa'nın 41 inci maddesinde yer alan "Devlet ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar" hükmü de göz önüne alınarak aile içi şiddetten mağdur olan kadını ve çocukları koruyucu yasal tedbirlerin alınması zorunluluğu ortaya çıkmıştır

Bu amaçla hazırlanan "Ailenin Korunmasına Dair Kanun Tasarısıyla", ABD, Avustralya, Yeni Zelanda, İngiltere, İrlanda ve Norveç gibi ülkelerde uygulanan, şiddete uğrama ihtimali bulunan kadınların mahkemelere başvurarak koruma emri alabilmelerini sağlayacak hükümler Türk hukuk sistemine dahil edilmektedir

Alıntı Yaparak Cevapla

Türkiye'de Kadın Hakları

Eski 06-24-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkiye'de Kadın Hakları



İş Kanunu


Türk İş Kanunun amacı işverenler ile bir iş sözleşmesine dayanarak çalıştırılan işçilerin çalışma şartları ve çalışma ortamına ilişkin hak ve sorumluluklarını düzenlemektir Bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişiye işçi, işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişiye yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlara işveren, işçi ile işveren arasında kurulan ilişkiye iş ilişkisi denir İşveren tarafından mal veya hizmet üretmek amacıyla maddi olan ve olmayan unsurlar ile işçinin birlikte örgütlendiği birime işyeri denir İş ilişkisinde dil, ırk, cinsiyet, siyasal düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep ve benzeri sebeplere dayalı ayırım yapılamaz İşveren, esaslı sebepler olmadıkça tam süreli çalışan işçi karşısında kısmi süreli çalışan işçiye, belirsiz süreli çalışan işçi karşısında belirli süreli çalışan işçiye farklı işlem yapamaz İşveren, biyolojik veya işin niteliğine ilişkin sebepler zorunlu kılmadıkça, bir işçiye, iş sözleşmesinin yapılmasında, şartlarının oluşturulmasında, uygulanmasında ve sona ermesinde, cinsiyet veya gebelik nedeniyle doğrudan veya dolaylı farklı işlem yapamaz Aynı veya eşit değerde bir iş için cinsiyet nedeniyle daha düşük ücret kararlaştırılamaz İşçinin cinsiyeti nedeniyle özel koruyucu hükümlerin uygulanması, daha düşük bir ücretin uygulanmasını haklı kılmaz

Madde 5: Eşit davranma ilkesi

İş ilişkisinde dil, ırk, cinsiyet, siyasal düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep ve benzeri sebeplere dayalı ayırım yapılamaz

İşveren, esaslı sebepler olmadıkça tam süreli çalışan işçi karşısında kismi süreli çalışan işçiye, belirsiz süreli çalışan işçi karşısında belirli süreli çalışan işçiye farklı işlem yapamaz

İşveren, biyolojik veya işin niteliğine ilişkin sebepler zorunlu kılmadıkça, bir işçiye, iş sözleşmesinin yapılmasında, şartlarının oluşturulmasında, uygulanmasında ve sona ermesinde, cinsiyet veya gebelik nedeniyle doğrudan veya dolaylı farklı işlem yapamaz

Aynı veya eşit değerde bir işi için cinsiyet nedeniyle daha düşük ücret kararlaştırılamaz

İşçinin cinsiyeti nedeniyle özel koruyucu hükümlerin uygulanması, daha düşük bir ücretin uygulanmasını haklı kılmaz

Madde 18: Feshin geçerli sebebe dayandırılması

d) Irk, renk, cinsiyet, medeni hal, aile yükümlülükleri, hamilelik, doğum, din, siyasi görüş ve benzeri nedenler

e)74 üncü maddede öngörülen ve kadın işçilerin çalıştırılmasının yasak olduğu sürelerde işe gelmemek

Madde 24: I Fıkra: Sağlık sebepleri İşçinin haklı nedenle derhal fesih hakkı

Süresi belirli olsun veya olmasın işçi, aşağıda yazılı hallerde iş sözleşmesinin sürenin bitiminden önce veya bildirim süresini beklemeksizin feshedebilir

b) İşveren işçinin veya ailesi üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak şekilde sözler söyler, davranışlarda bulunursa veya işçiye cinsel tacizde bulunursa

d) işçinin diğer bir işçi veya üçüncü kişiler tarafından işyerinde cinsel tacize uğraması ve bu durumu işverene bildirmesine rağmen gerekli önlemler alınmazsa,

Madde 25: IIFıkra: Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri: İşverenin haklı sebeple derhal fesih hakkı

Süresi belirli olsun veya olmasın işveren, aşağıda yazılı hallerde iş sözleşmesini sürenin bitiminden önce veya bildirim süresini beklemeksizin feshedebilir

c) İşçinin işverenin başka bir işçisine cinsel tacizde bulunması

Madde 35:

İşçilerin aylık ücretlerinin dörtte birinden fazlası haczedilemez veya başkasına devir ve temlik olunamaz Ancak, işçinin bakmak zorunda olduğu aile üyeleri için hakim tarafından takdir edilecek miktar bu paraya dahil değildir Nafaka borcu alacaklılarının hakları saklıdır

Madde 55: Yıllık izin bakımından çalışılmış gibi sayılan haller

Aşağıda süreler yıllık ücretli izin hakkının hesabında çalışılmış gibi sayılır:

b) Kadın işçilerin 74 Madde gereğince doğumdan önce ve sonra çalıştırılmadıkları günler

Madde 74: Analık Halinde Çalışma ve Süt İzni

Kadın işçilerin doğumdan önce sekiz ve doğumdan sonra sekiz hafta olmak üzere toplam onaltı haftalık süre için çalıştırılmamaları esastır Çoğul gebelik halinde doğumdan önce çalıştırılmayacak sekiz haftalık süreye iki hafta süre eklenir Ancak, sağlık durumu uygun olduğu takdirde, doktorun onayı ile kadın işçi isterse doğumdan önceki üç haftaya kadar iş yerinde çalışabilir Bu durumda, kadın işçinin çalıştığı süreler doğum sonrası sürelere eklenir

Yukarıda öngörülen süreler işçinin sağlık durumuna ve işin özelliğine göre doğumdan önce ve sonra gerekirse artırılabilir Bu süreler hekim raporu ile belirtilir

Hamilelik süresince kadın işçiye periyodik kontroller için ücretli izin verilir

Hekim raporu ile gerekli görüldüğü takdirde, hamile kadın işçi sağlığına uygun daha hafif işlerde çalıştırılır Bu halde işçinin ücretinde bir indirim yapılmaz

İsteği halinde kadın işçiye, onaltı haftalık sürenin tamamlanmasından veya çoğul gebelik halinde onsekiz haftalık süreden sonra altı aya kadar ücretsiz izin verilir Bu süre, yıllık ücretli izin hakkı hesabında dikkate alınmaz

Kadın işçilere bir yaşından küçük çocukları emzirmeleri için günde toplam birbuçuk saat süt izni verilir Bu süre günlük çalışma süresinden sayılır

Madde 85: Ağır ve tehlikeli işler

Onaltı yaşını doldurmamış genç işçiler ve çocuklar ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılamazlar Hangi işlerin ağır ve tehlikeli işlerden sayılacağı, kadınlarda onaltı yaşını doldurmuş fakat onsekiz yaşını bitirmemiş genç işçilerin hangi çeşit ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılabilecekleri Sağlık Bakanlığı’nın görüşü alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nca hazırlanacak bir yönetmelikte gösterilir

Madde 88: Gebe veya çocuk emziren kadınlar için yönetmelik

Gebe veya çocuk emziren kadınların hangi dönemlerde ne gibi işlerde çalıştırılmalarının yasak olduğu ve bunların çalışmalarında sakınca olmayan işlerde hangi şartlar ve usullere uyacakları, ne suretle emzirme odaları veya çocuk bakım yurdu (kreş) kurulması gerektiği sağlık Bakanlığı’nın görüşü alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlanacak bir yönetmelikte gösterilir

Sosyal Sigortalar Kanunu (Kanun Numarası 506)

Madde 48:

Analık sağlık ve emzirme yardımlarından, ya da gebelik ve doğum para yardımlarından yararlanabilmek için aşağıdaki iki şarttan birinin gerçekleşmiş olması gereklidir:

* Sigortalı kadın için doğumdan önceki bir yıl içinde en az 90 gün analık sigortası primi ödenmiş olması
* Sigortalı erkek için doğumdan önceki bir yıl içinde en az 120 gün analık sigortası primi ödenmiş ve doğum yapan kadınla doğumdan önce evlenmiş olması

Madde 32:

Kendisi için doğumdan önceki bir yıl içinde en az 120 günlük analık sigortası primi ödenmiş bulunan sigortalı kadının analığı halinde, doğumdan önceki ve sonraki sekizer haftalık sürede, çoğul gebelik halinde ise, doğumdan önceki sekiz haftaya iki haftalık süre ilave edilerek çalışmadığı her gün için geçici iş göremezlik ödeneği verilir

Kadın sigortalının isteği ve doktorun onayı ile doğuma üç hafta kalıncaya kadar çalışılması halinde, çalışılan süreler kadın sigortalının doğum sonrası sürelerine eklenir

Devlet Memurları Kanunu (Kanun Numarası 657)

Madde 104:

Benzer şekilde, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda da, kadın memura doğumdan önce 3 hafta ve doğum yaptığı tarihten itibaren 6 hafta ücretli izin verileceği hükmü yer almaktadır Doğum izninin kullanılmasından sonra kadın memura 6 ay süre ile günde birbuçuk saat süt izni verilir Ayrıca, isteği halinde, doğum yapan devlet memuruna en çok 12 ay ücretsiz izin verilebilmektedir

Madde 202:

Bu madde gereğince memurun her ne şekilde olursa olsun menfaat karşılığı çalışmayan veya herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşundan aylık almayan eşi ve en fazla iki çocuğu için aile yardımı ödeneği verilir Boşanma veya ayrılık vukuunda, mahkeme bu yardımın hangi tarafa ve ne oranda verileceğini kararında belirtir

Madde 204:

Memur, eş için ödenen aile yardımı ödeneğini evlendiği, çocuk için ödenen yardıma da çocuğun doğduğu tarihi takip eden aybaşından itibaren hak kazanır

Madde 205:

Memura eş için ödenen aile yardımı ödeneği, boşanma veya eşin ölümü ile kesilir

Madde 206:

Çocuk için ödenen yardım;

* Çocuklar evlendiğinde,
* 19 yaşını doldurduklarında (19 yaşını bitirdiği halde evlenmemiş kız çocuklarına 25 yaşını dolduruncaya, yüksek öğrenim yapmakta olan erkek çocuklara 25 yaşını geçmemek üzere öğrenimleri bitinceye kadar ve çalışamayacak derecede malullükleri resmi sağlık kurulu raporu ile tespit edilenler için süresiz olarak ödeneğin verilmesine devam edilir)
* Çocuklar kendileri hesabına ticaret yapmaya veya gerçek ya da tüzel kişiler yanında her ne şekilde olursa olsun menfaat karşılığı çalışmaya başladığında (öğrenim yapmakta iken tatil devresinde çalışanlar hariç)
* Çocuklar devletçe okutulmaya veya burs almaya başlandığında kesilir

Yine aynı yasaya göre, devlet memurlarından çocuğu dünyaya gelenlere doğum yardımı ödeneği verilmektedir Ana ve baba her ikisi de devlet memuru iseler bu ödenek yalnızca babaya verilir Mahkemece verilen ayrılık süresi içinde doğan çocuklar için bu yardım anaya verilir

Alıntı Yaparak Cevapla

Türkiye'de Kadın Hakları

Eski 06-24-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkiye'de Kadın Hakları



Türk Ceza Kanunu, ceza muhakemesinin nasıl yapılacağı hususundaki kurallar ile bu sürece katılan kişilerin hak, yetki ve yükümlülüklerini düzenlerYeni Türk Ceza Kanunu, 26 Eylül 2004 tarihinde TBMM tarafından kabul edildi Kadın hareketinin 2002-2004 yılları arasında yürüttüğü Kadın Bakış Açısından TCK kampanyası sayesinde yeni kanun, kadın erkek eşitliğinin sağlanması, kadınların ve çocukların bedensel ve cinsel haklarının yasal olarak korunabilmesi için son derece önemli 30’dan fazla değişiklik içeriyor Yeni Ceza Kanunu’nda kadının insan hakları ile ilgili değişiklikler:

Cinsel suçlar, “Topluma Karşı Suçlar” kısmının “Cinsel Bütünlüğe ve Edep Törelerine Karşı Suçlar” başlığı altından çıkarılarak “Kişilere Karşı Suçlar” kısmına alındı

Eski ceza kanununda cinsel suçlar, “Kamu Ahlakı ve Aileye Karşı Suçlar” alt bölümünde, “Topluma Karşı Suçlar” kısmında düzenlenmekteydi Bu sınıflandırma, kadınların bedenlerinin vee cinselliklerinin kendilerine değil, ailelerine ya da topluma ait olduğunu varsayan erkek egemen bir görüşü yansıtıyordu

Yeni ceza kanununda cinsel suçlar “Cinsel Bütünlüğe Karşı Suçlar” alt bölümünde, “Kişilere Karşı İşlenen Suçlar” kısmında düzenlenmektedir Bu düzenleme, yasal olarak kadınların kendi bedenlerinin ve cinselliklerinin sahibi olduklarını kabul ederek, Türk Ceza Kanunu’nun genel perspektifinde çığır açan bir değişim oluşturmaktadır

Edep, töre, ırz, namus, ahlak, ayıp, edebe aykırı davranış gibi erkek egemen söylemler Ceza Kanunu’ndan çıkarıldı

Eski ceza kanununda cinsel suçlar, çoğunlukla kadın cinselliğinin gelenekler adına kontrolünü içeren adab, ırz, namus, haya gibi tanımsız ve zamana ve mekana göre değişiklik gösteren kavramlara atıfta bulunarak yapılmaktaydı Örneğin, tecavüz ve cinsel taciz suçları, zorla ırza geçme ve ırza tassadi şeklinde tanımlanıyordu Evlilik dışında yeni doğan çocukların anneleri tarafından öldürülmesi durumunda öldürme, kadının namusunu korumak için yaptığı bir eylem olarak kabul edilerek ceza indirimi uygulanıyordu

Yeni ceza kanununda bu tür referansların tümü ortadan kaldırıldı vee bu tür suçlara ilişkin tanımlar uluslararası insan hakları standartlarıyla uyumlu, kadının bedeni ve cinselliği üzerinde kontrolünü esas alan şekilde düzenlendi

Cinsel suçlarla ilgili tanımlar genişletildi, işyerinde cinsel taciz suç olarak tanımlandı ve cinsel suçlara verilen cezalar arttırıldı

Yeni ceza kanunu tecavüz, cinsel istismar, cinsel taciz konularında ilerici ve geniş tanımlara yer vermektedir Eski ceza kanununda tecavüz ve cinsel taciz kişilerin cinsel bütünlüğüne saldırı yerine, “zorla/rızayla ırza geçme, ırza tassadi” şeklinde tanımlanıyordu Reformdan sonra ise ceza kanununda cinsel saldırı “kişinin bedensel bütünlüğünü ihlal eden her türlü cinsel davranış” şeklinde tanımlanmaktadır

Tecavüzün tanımı her hangi bir madde ya da organın vücuda sokulması, anal ve oral tecavüzü de kapsayacak şekilde genişletildi Psikolojik baskı ya da tehdit, failin, mağdur olan kişinin psikolojik sağlığına zarar vermesi de ağırlaştırıcı nedenler kapsamına alındı Göz altında ya da kolluk güçleri, devlet görevlileri, işverenler ya da akrabalar tarafından işlenen cinsel suçlar da ağırlaştırıcı neden olarak düzenlenmektedir

Cinsel tacizin tanımı, “cinsel niyetli her türlü tacizi” içerecek şekilde genişletilerek, iş yerinde üst ya da ast tarafından yapılan her türlü cinsel taciz ağırlaştırıcı neden olarak kabul edilmiştir

Çocuklara yönelik cinsel istismara ilişkin düzenlemelerde, “çocuğun rızası” kavramı kaldırılarak bu suçlar cinsel istismar suçu olarak ayrı bir başlık altına alındı

Eski ceza kanununda çocuklara yönelik cinsel tacizde çocuğun “rızası” olabileceğini varsayan ve bu durumlarda ceza indirimleri öngören koşullar bulunmaktaydı Reformun ardından tecavüz, cinsel taciz, cinsel istismar durumlarında çocuğun rızası olabileceğine dair tüm hükümler kaldırıldı ve çocukların rızası ile tecavüz, cinsel taciz, cinsel istismar gibi tüm referanslar kanundan çıkarıldı, çocuklara karşı cinsel suçlar “çocukların cinsel istismarı” adı ile tek bir madde altında düzenlendi

Eski ceza kanunu çocuklara yönelik cinsel istismarı ayrıca suç olarak belirtmek yerine, bu suçları tecavüz vee cinsel istismar suçları altında düzenliyordu Yeni ceza kanununda ise 15 yaşında küçük çocuklara karşı işlenen suçlar “Çocuklara Karşı Cinsel İstismar” başlıklı ayrı bir maddede yer alıyor Eğer suç anne ya da baba, akrabalar, yasal görevliler, bakıcılar, öğretmenler ya da çocuğun bakımından sorumlu sağlık görevlileri tarafından işlenirse, bu durum ağırlaştırıcı neden sayılmaktadır Ayrıca çocuğun psikolojik sağlığına zarar verilmesi ağırlaştırıcı neden olarak kabul edilmektedir Yukarıda da belirtildiği gibi, cinsel istismarda çocuğun rızasını öngören kabuller tamamen kanundan çıkarılmıştır

Evlilik içi tecavüz suç olarak düzenlendi

Eski ceza kanununda evlilik içi tecavüz bir suç olarak kabul edilmiyordu Tecavüzü düzenleyen maddenin gerekçesinde evlilik içi tecavüzün cinsel suç olmadığı belirtiliyordu Yeni kanunda evlilik içi tecavüz ayrıca bir suç olarak düzenleniyor ve evlilik içi tecavüz durumunda mağdurun şikayeti üzerine dava açılabiliyor

Namus cinayetlerinde ceza indirimleri yapılmasına neden olan “haksız tahrik” maddesi değiştirildi ve töre cinayetleri ağırlaştırılmış insan öldürme olarak düzenlendi

Yeni ceza kanunu namus cinayetlerinin engellenmesi için bir adım atmıştır Eski ceza kanununda, “Haksız Tahrik” durumlarını düzenleyen bir madde namus cinayeti davalarında hakimler tarafından namus cinayeti faillerine ceza indirimi vermekte kullanılıyordu

Yeni ceza kanununda bu madde sadece “haksız fiilleri” içerecek şekilde değiştirildi ve maddenin gerekçesine bu düzeltmenin, söz konusu maddenin namus cinayeti vakalarında kullanılmasını engellemek amacıyla yapıldığı da belirtildi

Buna ek olarak töre saikiyle işlenen cinayetler, ağırlaştırıcı neden olarak tanımlandı Her ne kadar bu düzenleme yetersiz olsa ve tüm namus cinayetlerini kapsamasa da, önemli bir adım oluşturuyor

Kadınların evli - bekar, bakire – bakire olmayan temelinde ayrımcılığa uğramalarına neden olan maddeler değiştirildi

Eski ceza kanunu tecavüzü düzenlerken, suçun evli ya da bakire bir kadına karşı işlenmesi durumunu ağırlaştırıcı neden olarak kabul ederek, bakire olan ve olmayan kadınları ya da evli ve evli olmayan kadınları birbirinden ayırıyordu Yeni ceza kanununda tecavüze uğrayan kadının evli ya da bakire olması durumunda farklı ceza uygulaması ortadan kaldırıldı

Tanımlar maddesinde “kadın” ve “kız” arasında ayrımı vurgulayan düzenleme kaldırıldı

Evlilik dışında yeni doğan çocuğun annesi tarafından öldürülmesi durumunda ceza indirimi öngören madde kaldırıldı

Eski ceza kanununda evlilik dışı yeni doğan çocuğunu öldüren anneye öngörülen ceza indirimi kaldırıldı Bu madde, evlilik dışı çocuğun, kadının ve ailesinin “namus”unu tehlikeye düşürebileceği, dolayısıyla bu cinayetin yasal kabul edilebileceği temeline dayanıyordu

Tecavüz ve kadın kaçırma olaylarında suçu işleyenin mağdurla evlenmesi durumunda suçluyu affederek ya da cezasını indirerek tecavüz ve kaçırmayı meşrulaştıran maddeler kaldırıldı

Eski ceza kanununda tecavüz ya da kadın kaçırma mağdurlarının tecavüzcüleri ya da kendilerini kaçıranlarla evlenmeleri halinde failin cezasının azaltılması ya da ertelenmesine olanak tanıyan maddeler bulunmaktaydı Bu kabul, kadınların tecavüzcüleriyle evlenmelerinin “namus”larını korumalarını sağlayarak daha iyi olabileceği varsayımına ve bu durumda mağdur ile evlenmenin suçu ortadan kaldırabileceği varsayımına dayanıyordu

Zorla evlendirilmeyi de yasal hale getiren bu düzenlemelere, yeni ceza kanunundan çıkarıldı

“Hayasızca Hareketler” maddesi sadece aleni cinsel ilişki ya da teşhircilik içeren davranışları kapsayacak biçimde daraltıldı

Bu madde, “hayasızca hareketler” ya da “başkalarının namus vee iffet duygularına karşı” davranışları cezalandıran ve kolluk güçleri ya da mahkemelerce yoruma açık olarak kullanılabilecek belirsiz ve göreceli davranışları cezalandırmak için kullanılabilecek düzenlemeler içeriyordu Bu madde çoğunlukla haksız yere eşcinselleri ve travestileri cezalandırmak için kullanılıyordu Aynı zamanda kadınların cinsel hak ve özgürlüklerini sınırlandırmak için kullanılmaya da açıktı

Yeni ceza kanununda bu madde sadece toplum içinde yapılan cinsel ilişkiyi ve teşhirciliği cezalandıracak biçimde daraltıldı

Alıntı Yaparak Cevapla

Türkiye'de Kadın Hakları

Eski 06-24-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkiye'de Kadın Hakları



Ailenin Korunmasına Dair 4320 Sayılı Kanun

TBMM Ocak 1998'de aile içi şiddete karşı yeni bir kanun çıkardı 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun şiddete uğrayan kadınları, hiç zaman kaybetmeden şiddet ortamından uzaklaştırmak ve güvenceye almak için hazırlanmış bir yasal düzenleme Buna göre:

* Aile içinde şiddet yaşanması halinde, saldırgana karşı "koruma emri" istemi ile doğrudan savcılığa başvurulabiliyor
* Bu başvuruyu şiddet gören kişinin kendisinin yapması şart değil, ailenin bir başka üyesi, bir arkadaşı ya da komşusu da bu başvuruyu yapabiliyor
* Başvuru için polise, karakola gitmek gerekli değil, doğrudan savcılığa yapılıyor Bu başvuruda saldırganın cezalandırılmasını talep etmek söz konusu değil sadece şikâyette bulunup korunma talep ediliyor
* Ve yargıç, başvuru üzerine hemen “koruma emri” çıkartarak saldırganı kadının civarından (evden, işyerinden, vb) 6 ay süreyle uzaklaştırıyor Yani kadınının civarına yaklaşmasını yasaklıyor

Bu kanun, kadın hareketinin yaşamın her alanında, toplumun her düzeyinde 20 yıla yakın süredir yaptığı yoğun çalışma sonucunda elde edilmiş bir kazanım oldu Özellikle Mor Çatı Vakfı ve Altındağ Kadın Dayanışma Vakfı bağımsız kadın sığınaklarının önderliğinde yürütülen aile içi şiddete karşı kampanya faaliyetleri konuyu sürekli olarak kamuoyunun gündeminde tutarken, Kadının İnsan Hakları Projesi-Yeni Çözümler Vakfı da sorunun yasal alandaki karşılığının bulunmasına yönelik çalışmalar yap

Alıntı Yaparak Cevapla

Türkiye'de Kadın Hakları

Eski 06-24-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkiye'de Kadın Hakları



1) Mal Rejimi nedir?

Mal rejimi, evliliğin, boşanma, iptal, ölüm gibi nedenlerle sona ermesinde tarafların sahip oldukları malları nasıl paylaştıracakları konusunda yaptıkları sözleşme biçimidir

2) Medeni Kanunumuzda kaç tane mal rejimi vardır?

Medeni Kanunumuzda DÖRT mal rejimi vardır :

Edinilmiş mallara katılma rejimi, (md 218- yasal mal rejimi)
Mal ayrılığı rejimi, (md 242)
Paylaşmalı mal ayrılığı rejimi, ( md 244)
Mal ortaklığı rejimi (md 256)
aa) Sınırlı mal ortalığı
bb) Edinilmiş mallarda ortaklık

3) Yasal Mal Rejimi ne demektir?

Taraflar, evlenirken veya evlendikten sonra yukarıdaki mal rejimlerinden birini seçip sözleşme yapmamışlarsa yasal mal rejimine tâbi olurlar

4) Evlenirken herhangi bir mal rejimini seçme zorunluluğu var mıdır?

Hayır, yoktur Herhangi bir mal rejimi seçilmediği takdirde otomatik olarak yasal mal rejimi seçilmiş sayılır

5) Hâlen evli olanlar da bu mal rejimine tâbi midir?

Eşler, yeni Medeni Kanunun dolayısı ile bu mal rejimlerinin kabul edildiği tarih olan 1 Ocak 2002’ye kadar geçen süre için eski rejime, ondan sonra edindikleri mallar için yeni rejime tâbi olacaklardır Yani bu mal rejimi, mevcut evlilikler içinde 1 Ocak 2002’ye kadar edinilmiş malları kapsamamaktadır

5) Yeni kanuna uyum için bir süre verilmiş midir?

Evet Taraflar 1 Ocak 2003 tarihine kadar Notere başvurup yeni mal rejiminin evliliklerinin başlangıcından itibaren uygulanmasını kabul ettiklerini belirtebilirler

6) Böyle bir başvuru yapmazlarsa ne olur?

O zaman 1 Ocak 2002’ye kadar eski rejime, 1 Ocak 2001 tarihinden itibaren de yeni rejime tâbi olurlar

7) Mal Rejimi Sözleşmesi nerede ve nasıl yapılır?

Mal Rejimi sözleşmeleri, özel olarak avukatlar aracılığı ile yapılabilir ve sonra Notere onaylattırılır, Doğrudan doğruya Noterde yapılabilir, Nüfus Müdürlüklerinde hangi mal rejiminin seçildiği belirtilebilir

8) Yasal Mal Rejimi olan “Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi” nedir?

Bu rejimde iki çeşit mal vardır :

A) Kişisel Mallar :
aa) Eşlerden birinin yalnız kişisel kullanımına yarayan eşya ( kadınların takıları, makyaj malzemeleri, erkeklerin kol düğmeleri, tarafların giyecekleri gibi)
bb) Tarafların emek vermeden sahip oldukları mallar ( bağış, miras gibi)
cc) Tarafların evlenmeden ÖNCE sahip oldukları mallar
dd) Mânevi tazminat gibi tarafların alacakları,
ee) Kişisel malların yerine geçenler ( örneğin evlenmeden önce sahip olunan veya miras yolu ile gelen bir evi satıp yerine yenisinin alınması gibi)
ff) Tarafların aralarında “kişisel mal” olarak kabul edileceğini karalaştırdıkları mallardır

B) Edinilmiş Mallar:
aa) Tarafların evlenmelerinden başlayarak emekleri karşılığında edindikleri mallar ( Yâni yaptıkları iş ve meslek dolayısı ile elde ettikleri kazançlardan edindikleri mallar)
bb) Sosyal güvenlik ve sosyal yardım kurum ve kuruluşlarının veya personele yardım amacı ile kurulan sandık ve benzerlerinin yaptığı ödemeler ( emekli ikramiyesi gibi)
cc) Çalışma gücünün kaybı nedeni ile ödenen tazminatlar,
dd) Kişisel malların gelirleri,
ee) Edinilmiş malların yerine geçen değerler

9) Yasada “edinilmiş mal” olarak sayılan malların “kişisel mal sayılması” için sözleşme yapılabilir mi?

Evet ( md221)

10) Mal Rejimi nasıl sona erer?

Boşanma ile,
Evliliğin iptali ile
Ölümle,
Başka bir mal rejiminin kabulü ile sona erer

11) Evlilik sona erdiğinde bu mallar nasıl paylaşılacaktır ?

Her eş, diğer eşte bulunan mallarını geri alır ( md 226 ve devamı)

12) Edinilmiş maldaki değer artışı nasıl hesaplanır?

Eşlerden biri diğer eşin bir mal edinmesine, sahip olduğu malın iyileştirilmesine veya korunmasına HİÇ VEYA BİR KARŞILIK ALMAKSIZIN katkıda bulunmuşsa, tasfiye sırasında bu malda ortaya çıkan değer artışı için KATKISI ORANINDA alacak hakkına sahip olur Bu alacak o malın tasfiye sırasındaki değerine göre hesaplanır Bir değer kaybı söz konusu olmuşsa katkının başlangıçtaki değeri esas alınır (md227)

13) Edinilmiş Mallara eklenecek değerler nelerdir?

a) Eşlerden birinin mal rejimini sona ermesinden önceki BİR YIL içerisinde , diğer eşin RIZASI OLMADAN, olağan hediyeler dışında yaptığı karşılıksız kazandırmalar,
b) Bir eşin, mal rejiminin devamı süresince, diğer eşin katılma alacağını azaltmak kastıyla yaptığı devirler

Kişisel mallar ile edinilmiş malar arasında denkleştirme yapıldıktan sonra kalan miktar eşler arasında eşit paylaştırılır Ancak zina veya hayata kast nedeni ile boşanma durumunda yargıç,kusurlu eşin artık değerdeki pay oranının hakkaniyete uygun olarak azaltılmasına veya kaldırılmasına karar verebilir

14) Mal Ayrılığı Rejimi nedir ?

Bu rejimde eşlerden her biri, yasal sınırlar içerisinde kendi mal varlığı üzerinde yönetim, yararlanma ve tasarruf haklarını korur

Evlilik bittiğinde herkes kendi malını alarak ayrılır Bilindiği gibi bu Türkiye’de yasal mal rejimi idi ve kadınlar bu rejimden, çok zarar gördüler Çünkü kadınlar da katkıda bulunmuş olsalar biler mallar erkeklerin üzerine kaydedildiği için onların sayılıyordu

15) Paylaşmalı Mal Ayrılığı ne demektir ?

Eşlerin kendilerine ait olduğunu ispat edemedikleri malları onların paylı mülkiyetinde sayılır
Evlilik veya bu mal rejimi her hangi bir şekilde sona erdiğinde , eşler paylı mülkiyetlerindeki malı paylaşırlar ( md 244 ve devamı)

16) Mal Ortaklığı nedir ?

Burada da iki grup mal vardır:
a) Ortaklık malları,
b) Kişisel mallar
Eşlerin yasa gereği kişisel sayılan malları dışındaki mal ve gelirleri ortaklık malıdır Eşler ortaklık malları üzerinde bölünmemiş bir bütün olarak hak sahibidir Hiçbir eş ortaklık payı üzerinde tek başına tasarruf yetkisine sahip değildir

17) Mal rejimlerinin mirasa etkisi Nedir?

Kural olarak sağ kalan eş birlikte mirasçı olduğu gruba göre mirastan pay alır

Sağ kalan eş;

* çocuklarla birlikte mirasçı olmuşsa mirasın ¼ ünü,
* miras bırakanın ana-baba veya kardeşleri ile birlikte mirasçı olmuşsa ½ sini,
* miras bırakanın büyük ana ve büyük babası veya onların çocukları ile birlikte mirasçı olmuşsa mirasın ¾ ünü,
* bunların hiç biri yoksa tamamını alır (md 499)


Eğer taraflar arasında yasal rejim olan edinilmiş mallara katılma rejimi uygulanıyorsa o zaman:

* sağ kalan eş veya mirasçıları, diğer eşe ait artık değerin yarısı üzerinde hak sahibi olurlar Alacaklar takas edilir (md236) Yâni sağ kalan eş artık değerin yarısını alır sonra kalan yarının (çocuklarla birlikte mirasçı ise) ¼ nü alır böylece ¾ nü almış olur
* ayrıca sağ kalan eş, eski yaşamını sürdürmek istiyorsa ölen eşi ile birlikte yaşadıkları ev ve eşyaların kendisine tahsisini isteyebilir Ancak bunu için diğer mirasçıların payını ödemesi gerekir Ödemeyi de ya kendi katılma payını diğer mirasçılara bırakarak ve yetmezse üstüne para ekleyerek yapabilir(md240)

Paylaşmalı mal ayrılığında sağ kalan eş gene “paylaşma konusu olan mallar arasında ev eşyası veya eşlerin birlikte yaşadıkları konut varsa; bunlar üzerinde kendisine miras ve paylaşmadan doğan hakkına mahsup edilmek ve yetmezse bir bedel eklemek suretiyle mülkiyet hakkı tanınmasını isteyebilir (md255)

Mal ayrılığı rejiminde ise kişisel ve ortaklık malları ayrımı yapılmadın sağ kalan eş çocuklarla birlikte mirasçı olmuşsa mirasın ¼ nünü alır Diğer miras payları burada aynen uygulanır

Mal Ortaklığında ise eşlerden biri diğerinin rızası olmadan ortaklık mallarına girecek olan bir mirası reddedemeyeceği gibi tereke borca batıksa kabul de edemez(md265)

Eşlerden birini ölümü veya diğer bir mal rejiminin kabulü ile mal ortaklığı rejiminin sona ermesi halinde her eşe veya mirasçılarına ortaklık mallarının yarısı verilir(md276)

Alıntı Yaparak Cevapla

Türkiye'de Kadın Hakları

Eski 06-24-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkiye'de Kadın Hakları



Evlilik

Evlilik yaşı (TMK madde 124): Erkek veya kadın 17 yaşını doldurmadıkça evlenemez Diğer hukuki işlemler için asgari yaş sınırı 18’dir Ancak, hâkim olağanüstü durumlarda ve pek önemli bir sebeple 16 yaşını doldurmuş olan erkek veya kadının evlenmesine izin verebilir Olanak buldukça karardan önce ana ve baba veya vasi dinlenir Yargıç kararını verirken, kişilerin evlilik için gerekli ruhsal ve bedensel olgunluğa sahip olup olmadıklarına dikkat eder

Evlenme koşulları (TMK madde 124, 125, 126, 127): Ayırt etme gücüne sahip olmayanlar evlenemez Küçük, yasal temsilcisinin izni olmadıkça evlenemez Kısıtlı, yasal temsilcisinin izni olmadıkça evlenemez

Kişi vesayet altında ise ve vasisi izin vermiyor ise kişi mahkemeye başvurarak izin isteyebilir “Hâkim, haklı sebep olmaksızın evlenmeye izin vermeyen yasal temsilciyi dinledikten sonra, bu konuda başvuran küçük veya kısıtlının evlenmesine izin verebilir,” (madde 128) Evlilik izni için ikametgahın bulunduğu “Sulh Hukuk Hakimliği”ne başvurulur

Akıl hastaları evlenmelerinde tıbbî sakınca bulunmadığı resmî sağlık kurulu raporuyla anlaşılmadıkça evlenemez (madde 133) Bir yandan bu madde “normal” yaşam sürebilecek olup da tıbben sorunu olmayan kişilerin evlenme haklarının önünü açıyor olsa da, uygulamada kadınlar açısından sorunlarla karşılaşmak mümkün Eskiden akıl hastalarının evlenmeleri kanunen tamamen yasakken bile, resmi olmayan nikahlarla bir akıl hastası zorla/görücü usulüyle bir kadınla evlendiriliyor, kadın istemeden de olsa bu kişinin bakımını üstlenmek zorunda kalıyordu Bu madde ile kadına haksızca ve rızası olmadan bindirilen bu yükün reştirilmeye çalışılması söz konusu olabileceğinden, dikkatli olmak gerektiğini düşünüyoruz

Zorla evlendirme (madde 149, 150, 151) ve zamanında başvuru (madde 152): Hiç kimse zorla evlendirilemez Kişi küçük de olsa öncelikle kendi izni alınır Kişi yasanın evlenmek için aradığı yaştan büyük ise nikâh memurunun önünde hayır diyebilir ve kimse kendisini evet demeye zorlayamaz Zorlandığı durumda savcılığa suç duyurusunda bulunabilir Bir genç kız zorla evlendirilmiş ise; i) Cinsel birleşmeyi reddebilir Eğer zor kullanılarak bu birleşme yapılmaya zorlanırsa savcılığa suç duyurusunda bulunabilir ii) Zorla evlendirildiği için TMK’nın 149, 150 veya 151 maddelerine dayanarak evliliğin iptali davası açabilir Bu dava evlenme tarihinden itibaren 5 yıl içerisinde açılmalıdır (madde 152)

Başlık parası: Başlık parası erkeğin evleneceği kadının babasına ödediği bir miktar paradır
Başlık parası yasal değildir ve bu konudaki sözlü anlaşmaların hiç bir geçerliliği yoktur

Çeyiz: Çeyizle ilgili herhangi bir yasal düzenleme yoktur ancak kadın getirdiği eşyayı kanıtlaması halinde ayrılırken bu mallarını geri alabilir İspat için faturalar, belgeler veya tanıklar gerekebilir Ancak bazı Yargıtay kararlarında da belirtildiği gibi, geleneklerin icap ettirdiği şekilde “çeyiz” olarak adlandırılan takı ve eşyaların kadına ait olduğu kabul edilmektedir Nişanlanma ve evlilik sırasında kadına hediye edilen şeyler kadına aittir Dava yoluyla dahi kadından geri alınamaz
Evlilik öncesinde “mihir” senedi hazırlanmışsa, bu senette belirtilen malların kadına ait olduğu yasalarca da kabul edilmektedir

Evlenme sözleşmesi: Nikah i Resmi Nikah

* Birbiriyle evlenecek erkek ve kadın, içlerinden birinin oturduğu yer evlendirme memurluğuna birlikte başvururlar (madde 134)
* Nikah kıymaya resmi memurlar yetkilidir Belediye bulunan yerlerde nikah belediye başkanı veya onun bu işle görevlendirdiği vekili tarafından kıyılır (madde 134)
* Köylerde evlenme isteği “köy ihtiyar heyetine” bildirilir ve nikah muhtar tarafından kıyılır
* Yabancı ülkelerde evlenecek kişilerin her ikisinin de Türkiye vatandaşı olması durumunda, bulunulan ülkenin makamı, memuru veya Türkiye Konsoloslukları yetkilidirler Taraflardan birinin yabancı olması durumunda bulunulan ülkenin yasalarına göre evlilik yapılır ve Türk hukukuna aykırı olmamak kaydı ile bu evlilik, Türkiye’de de geçerlidir
* Türkiye’de ise bir Türk vatandaşı bir yabancı uyruklu ile yetkili bir Türk makamı, memuru önünde evlenebilir Yine ikisi de yabancı ise bir Türk yetkili memuru, makamı önünde evlilik sözleşmesi yapılır (Evlendirme Yönetmeliği madde 12) ii Dini Nikah; (TMK madde 143), (TCK, madde 237/3-4)
* Dini nikah ancak resmi nikah kıyıldıktan sonra kıyılabilir (TMK, madde 143) Resmi nikah yapmadan sadece dini nikah yapmak veya resmi nikahtan önce dini nikah yapmak suçtur (TCK, madde 237/3-4) Bu maddeye göre resmi nikahın kıyıldığını gösteren resmi belgeleri görmeden nikah kıyanlar da kıydıranlar da cezalandırılır
* İmam nikahı kadına yasalar karşısında her hangi bir hak tanımaz Kadın eşinden ayrıldığı takdirde nafaka talep edemez, mirasta pay sahibi olamaz

“Eşler oturacakları konutu beraber seçerler Birliği eşler beraberce yönetirler” (TMK madde 186) Yeni Medeni Kanun, “aile reisliği” kavramını ortadan kaldırmıştır

Soyadı: Mayıs 1997’de Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren yasaya göre, kadın kocasının soyadının önünde, evlilik öncesi soyadını da kullanabilmektedir

YENİ KANUN : Eşler oturacakları konutu beraber seçerler Birliği eşler beraberce yönetirler

ESKİ KANUN : Evlilik birliğinin reisi kocadır Koca ortak ikametgâhı seçer

Çalışma

Çalışma 1990 yılına kadar, yasa (TMK madde 159) evli kadınlara, ev dışında çalışabilmek için kocalarından izin alma zorunluluğu getirmekteydi 1980’lerden sonra başlayan kadın hareketinin çabalarıyla bu madde 29111990 tarihli Anayasa Mahkemesi kararıyla iptal edilince bu zorunluluk ortadan kalktı

Kasım 2001’de kabul edilen yeni Medeni Kanun’un ilk tasarısında bu kararın iyice somutlaştırılması ve yasada, “Eşlerden her biri, meslek veya iş seçiminde diğerinin iznini almak zorunda değildir” şeklinde bir madde yer alması öngörülmüştü (madde 192) Ancak erkek egemen anlayışın çabalarıyla madde değiştirilerek, “Eşlerden her birinin meslek ve iş seçiminde ve bunların yürütülmesinde evlilik birliğinin huzur ve yararını göz önünde tutacağı…” şeklinde, kadınların zararına esnetilmesi muhtemel bir cümle eklendi

Boşanma

Medeni Kanuna göre kadın ve erkek için boşanma nedenleri farklılık göstermez, her iki taraf için de aynıdır Boşanma nedenlerini şöyle sıralayabiliriz:

a) Eşlerden biri zina ederse, diğer eş boşanma davası açabilir (madde 161): Zina eylemi (sadakatsizlik) nedeniyle geçimsizliğe dayanarak boşanma davası açmak mümkündür Dava açma hakkı olan eşin, zina olayını öğrendiği günden başlayarak altı ay içinde, ve zinanın yapıldığı tarihten itibaren her durumda dava açmaya hakkı vardır Beş sene geçince dava hakkı düşer
Affeden tarafın dava hakkı yoktur

Erkeğin zinasını düzenleyen 441 madde, Anayasa’nın 10 maddesine yani “kanun önünde eşitlik” ilkesine aykırı bulunarak 27121997’de iptal edildi Kadının zinasını düzenleyen TCK 440 madde de 23061998 itibariyle iptal edildi Böylece, zina ceza gerektiren bir suç olmaktan çıkarıldı Artık zina sadece Medeni Kanuna göre boşanma sebepleri arasında yer alan bir fiil

b) Eşlerden her biri diğeri tarafından hayatına kastedilmesi veya kendisine pek kötü davranılması ya da ağır derecede onur kırıcı bir davranışta bulunulması sebebiyle boşanma davası açabilir (madde 162): Boşanma nedenini öğrendiği tarihten itibaren altı ay ve her durumda, boşanmaya yol açan olayın meydana geldiği günden itibaren beş sene içinde dava açmayan eşin dava hakkı düşer Affeden tarafın dava hakkı yoktur

Cana kastın anlamı açıktır: Bir kimse için yaşamsal tehlike doğuracak nitelikteki eylemler diyebiliriz Pek kötü davranma kavramı içine ise bir çok olay ve eylem girebilir Örneğin, dövmek, eziyet etmek, zorla cinsel ilişki kurmak, ağır hakaretlerde bulunmak gibi Onur kırıcı davranışın yorumu asıl olarak yargıca bırakılmıştır Örneğin, kocanın kadının çalıştığı işyerine veya katıldığı kurs yerine gelip ona hakaret etmesi onur kırıcı bir davranış olarak kabul edilir

c) Eşlerden biri küçük düşürücü bir suç işler veya haysiyetsiz bir hayat sürer ve bu sebeplerden ötürü onunla birlikte yaşaması diğer eşten beklenemezse, bu eş her zaman boşanma davası açabilir (madde 163): “Küçük düşürücü” suçlar, yüz kızartıcı olan ve olmayan suçları kapsayan geniş bir kavramdır Bu eylemler belirli bir sınırlamaya tabi değildir ancak örneklersek; hırsızlık, dolandırıcılık, ırza geçmek, fuhuşa zorlamak, adam öldürmek bu tür suçlar arasında sayılabilir Bu ve benzeri birçok durumda boşanma davası açmak mümkündür
“Haysiyetsiz bir yaşam süren,” örneğin sarhoş gezip olay çıkaran, ya da “küçük düşürücü suçlar” işleyen, örneğin hırsızlık yapan bir kocaya karşı açılan davada, boşanma kararının verilmesi için durumun diğer eş için birlikte yaşamayı çekilmez hale getirmiş olması gerekmektedir
Bu gerekçelerle her zaman boşanma davası açılabilir Bir zaman sınırlaması yoktur

d) Eşlerden biri, evlenmenin kendisine yüklediği görevleri yerine getirmemek için eşini terk ettiği veya haklı bir neden olmaksızın evine dönmediği takdirde, ayrılık en az altı ay sürmüş (dört ay ayrı yaşama, iki ay da ihtardan sonra eve dönmeyi bekleme süresidir) ve devam etmekte ise, terk edilen eş boşanma davası açabilir Diğerini evi terketmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın eve dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır (madde 164): Davaya hakkı olanın isteği üzerine hakim, diğer tarafa, iki ay içinde eve dönmesini ihtar eder İhtar, gerektiğinde ilanen (gazete ilanıyla olduğu gibi) yapılır Ancak, ayrı yaşama süresi dört ayı doldurmadıkça ihtar kararı verilmesi istenemeyeceği gibi, ihtar kararının karşı tarafa ulaşmasından itibaren iki ay geçmedikçe boşanma davası açılamaz

Medeni Kanun’a göre eşler evlerini beraber seçerler, kendilerine yapılacak olan bütün tebligatlar bu adrese yapılır ve hukuken işleyecek süreler bu tarihten itibaren işler Bununla birlikte, evli bir kadın isterse ayrı bir ev tutarak orada yaşayabilir, kimse onu kocasıyla beraber yaşadığı eve dönmeye zorlayamaz Ancak kocası onun evine dönmesini isterse ona resmi bir yazı göndererek “terk” nedeniyle boşanma davası prosedürünü başlatabilir

e) Eşlerden biri akıl hastası olup da bu yüzden ortak hayat diğer eş için çekilmez hale gelirse, hastalığın geçmesine olanak bulunmadığı resmi sağlık kurulu raporuyla tesbit edilmek koşuluyla bu eş boşanma davası açılabilir (madde 165)

f) Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenemeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir (madde 166): Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir

Madde 166 dışında saydıklarımız özel boşanma nedenleridir Madde 166 ise genel boşanma nedenidir “Terk” dışında kalan bütün diğer boşanma nedenleri, aslında genel boşanmanın kapsamına da girmektedir Bunun yanı sıra, boşanmaya yol açabilecek bir çok neden bu maddenin kapsamına girer; sevgi ve saygının bitmesi, kadının gelirinin zorla elinden alınması, aşağılama, eşin suç işlediğini ihbar ederek cezalandırılmasına yol açmak gibi Ancak madde 166 dışındaki boşanma maddeleriyle dava açıldığı taktirde, boşanma daha hızlı ve daha kesin olarak gerçekleşir Genel boşanma maddesi ile dava açmak, hakimin takdir yetkisini artırmakta, davaların uzamasına neden olmaktadır

Yine bu maddeye dayanarak, evliliği bir yıldan fazla sürmüş olan tarafların, her konuda anlaşmaları ve mahkemede hazır bulunmaları halinde, tanık dinlenmesine de gerek olmadan tek celsede boşanmaları mümkündür

Bu maddeye göre; boşanma nedenlerinden herhangi birine dayanarak açılmış olan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleşmesinden itibaren üç yıl geçmesi halinde, hangi nedenle olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa, eşlerden birinin talebi üzerine boşanmaya karar verilir

Kadının boşandığı erkekle tekrar evlenmesi veya evlenmeden bir araya gelmesi konusunda hiç bir kısıtlama yoktur

Ayrılık kararı / Ayrı Yaşama: Medeni Kanun madde 170’e göre “Boşanma sebebi ispatlanmış olursa hâkim boşanmaya veya ayrılığa karar verir” Boşanmak için mahkemeye başvurulmuş ise ve hâkim tarafların barışabileceklerini düşünüyorsa ayrılık kararı verebilir ama ayrılık istemi ile mahkemeye başvurulmuş ise boşanmaya karar verilemez (madde 170)

Boşanma nedenlerinden birine dayanarak ayrılık kararı için mahkemeye başvurulabilir, bu takdirde yargıç bir yıldan üç yıla kadar ayrılık kararı verebilir Bu ayrı yaşama kararından sonra taraflar hâlâ bir araya gelmemişlerse, bir tarafın isteği ile boşanmaya karar verilir (madde 171-172)

Velayet

Çocuğun velayeti TMK’ya göre ana-baba ayrımı yapılmaksızın her iki tarafa aittir Evlilik dışı doğan çocukların velayeti annenindir Hiç de eşitlikçi olmayan bir anlayış içeren, taraflar arasında çocuklara ilişkin bir anlaşmazlık çıkması halinde, örneğin çocuğun nasıl bir okulda okuması gerektiği, hangi dini seçeceği gibi bir konuda uyuşulamaması halinde, kanunda babanın oyunu geçerli kılan eski Medeni Kanun’daki 163’üncü madde kaldırılmıştır

Taraflardan birinin ölümü halinde, velayeti sağ kalan taraf tek başına kullanma hakkına sahiptir
Boşanma durumunda hâkim, hangi tarafın çocuğa daha iyi bakabileceğine inanıyorsa velayeti o tarafa verir Bu konuda erkeğin ya da kadının her hangi bir üstünlüğü yoktur Çocuğun kendisine verilmediği taraf mali gücüne göre çocuğun bakım ve beslenme giderlerine katılmak zorundadır (iştirak nafakası ödeyerek) Velayet hakkına sahip olmayan tarafla çocuğun bireysel ilişkisinin nasıl olacağına da, tarafların anlaşmaları ya da anlaşamamaları hallerine göre—ancak her durumda çocuğun menfaatlerini gözeterek—hâkim karar verir (madde 182)

Ana veya babanın yeniden evlenmesi velayetin kaybedilmesini gerektirmez (madde 349)
Boşanma halinde kız çocuğun babaya, erkek çocuğun anneye verileceği gibi yaygın bir inanış vardır, ancak bu sadece bir rivayet olup, hiç bir geçerliliği bulunmamaktadır Türkiye genelindeki uygulamalara bakacak olursak, boşanma durumunda çocukların velayeti daha çok anneye verilir
Ayrıca “küçük düşürücü suçlar veya haysiyetsiz yaşam sürme”ye dayalı boşanma davalarında, yargıç kusurlu olduğu kabul edilen tarafa çocuğun velayetini veremez

Mallarda tasarruf yetkisi

Madde 199, sırf kadına nafaka veya tazminat ödememek için mevcut mallarını başkalarına devretme yoluna giden, boşanmaya kararlı kocalara karşı bir önlem getirmektedir Bu maddeye göre, eşlerden birinin tasarruf yetkisinin kısıtlanmasına karar verme yetkisi hakimdedir Hakim ayrıca taşınmaz mallarla ilgili olarak tasarruf yetkisinin kısıtlanmasına kendiliğinden de karar verebiliyor Böylece başkalarının üstüne ev yaparak, başkalarına devrederek, eşlerin birbirlerinden mal kaçırmaları engellenmiş oluyor

Mal Rejimi ve Yasal Mal Rejimi

Mal Rejimi: Mal rejimi, evlilik süresince malların nasıl tasarruf edileceğini (idare, harcama), ve boşanma veya ayrılık durumunda bu malların eşler arasında nasıl paylaşılacağını düzenler

Yasal Mal Rejimi: Yasal mal rejimi, kendiliğinden ve genel olarak geçerli olan mal rejimidir Yeni Medeni Kanun’un 1 Ocak 2002’de yürürlüğe girdiği tarihten itibaren, yasal mal rejimi Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi olmuştur

Yeni Medeni Kanuna Göre Mal Rejimleri

Yeni Medeni Kanunda dört çeşit mal rejimi vardır a) Edinilmiş mallara katılma b) Mal ayrılığı c) Paylaşmalı mal ayrılığı d) Mal ortaklığı Başka bir mal rejimi seçilmediği takdirde, edinilmiş mallara katılma rejimi kendiliğinden geçerlidir Diğerleri seçimlik rejimdir

Mal ayrılığı, paylaşmalı mal ayrılığı ve mal ortaklığı rejimleri, tarafların noterde yapacakları bir “Mal Rejimi Sözleşmesi” ile seçilebilir ve ortaklığa girecek mallar burada belirlenir Ayrıca taraflar evlenme başvurusu sırasında da hangi mal rejimini seçtiklerini yazılı olarak bildirebilirler (madde 205) Bu gibi bir durumda, evlenme başvurusu yaparken kadının neye imza attığını iyi bilmesi çok önemlidir

Edinilmiş mallara katılma rejimi kendiliğinden geçerli mal rejimi olduğu için, evlilik sırasında herhangi bir sözleşme yapmaya gerek olmaksızın bütün evlilikler için geçerlidir; diğer üç seçenek ile yasaya girmiş olan mal rejimleri ise, eşlerin evllik sırasında veya sonradan seçimi üzerine uygulanabilmektedir

Edinilmiş mallara katılma rejiminde iki çeşit mal vardır 1 Edinilmiş mallar, 2 Kişisel mallar

Kişisel mallar bölüşülmeyecek, sadece evliliğin başından beri edinilmiş olan mallar boşanma veya ölüm durumunda eşler arasında eşit olarak bölüşülecektir Eşler bir sözleşmeyle kişisel mallar listesine ekler yapabilirler Eşlerden biri, mal devrederek, hediye verip bağış yaparak diğer eşin payını azaltmaya çalışmışsa bile, yargıç paylaştırma yaparken bu malları hesaba katar Ölüm halinde ise sağ kalan eş önce evlilik sırasında edinilen malların payına düşen yarısını alacak, miras kalan yarım paydan ise diğer mirasçılarla birlikte payına düşeni alacaktır Ayrıca, sağ kalan eş istediği taktirde, evlilik sırasında oturduğu ev ve kullandığı eşyanın mülkiyetinin kendisine verilmesini isteme hakkına sahiptir

Bölüşüme girmeyecek olan kişisel mallar:

* Evlilik öncesinde edinilmiş mallar
* Miras payları
* Hibe yoluyla elde edilen şeyler
* Manevi tazminat alacakları
* Eşlerden birisinin sadece kişisel kullanımına yarayan eşya (giysi, spor aletleri, vs)

Bölüşüme girecek edinilmiş mallar:

* Çalışarak, emek vererek elde edilen gelirler
* Sosyal yardım kuruluşlarından edinilen gelirler
* Ödenen tazminatlar
* Kişisel malların gelirleri (örneğin miras yoluyla kalmış evin kira geliri)
* Edinilmiş malların yerine geçen değerler (örneğin bir evin satılması yoluyla elde edilmiş gelir, ya da sigorta parası)

Mal ayrılığı rejiminde her bir eş yasal sınırlar içerisinde kendi mal varlığı üzerinde yönetim, yararlanma ve tasarruf haklarını korur Bu kural ilk bakışta kulağa hoş gelebilir çünkü bu durumda herkes neye sahip ise onun sahibi olmaya devam eder Ama bu durum çoğunlukla kadınların aleyhine işlemektedir Zira kadınlar para, mal, mülk vb – kendilerine ait olsa bile – erkeklerin üzerine kaydetmeye ses çıkarmamakta, çoğunlukla da buna zorlanmaktadırlar Bu da kadının boşanması durumunda yoksullaşmasına veya bu yoksulluğu yaşamamak için evde şiddete boyun eğmesine neden olmaktadır

Ayrıca kadın ev dışında çalışmadığı takdirde—ki kadınların büyük çoğunluğu evlenmeden önce dışarıda bir işleri olsa bile evlendikten sonra işlerinden ayrılıp bütün vakitlerini evlerine, çocuk ve kocalarının bakımına, temizliğine ve beslenmelerine ayırmaktadırlar— erkek dışarıda çalışıp para kazandığı için alınan her şey erkeğin üzerine kaydedilmektedir Kadının evdeki çalışmasının parasal bir karşılığı olmadığı için bu durum kadının boşanma durumunda, hiç bir şeye sahip olmadan, ömür boyu bedavaya çalışmış olması, ayrıca Türkiye koşullarında hiçbir sosyal güvencesi kalmaması anlamına gelir

Paylaşmalı mal ayrılığı rejimi tarafların isteği üzerine kurulması gereken seçimlik bir mal rejimidir Buna göre, ayrılık veya ölüm halinde eşler arasında eşit olarak paylaştırılacak mallar şunlardır: rejimin kurulmasından sonra edinilen ailenin ortak olarak kullandığı ve yararlandığı mallar ile ailenin geleceğini güvence altına almaya yönelik yatırımlar

İlk bakışta adil gibi görünen bu rejim, istismara açıktır Nelerin ailenin ortak kullanımına, nelerin de işyeri veya ticari kullanıma ait olduğu belirsizdir Ayrıca yukarıdaki önemli notta belirtilen hususlardan “Paylaştırmada işletmelerin ekonomik bütünlüğü gözetilir” maddesi burada da geçerlidir Örneğin eşinden mal kaçırmak isteyen bir koca, ortak konut dışında evler alarak, boşanma durumunda bu evlerin ticari amaçlı olduğunu söyleyerek paylaşıma dahil edilmemesini isteyebilir Aynı şekilde tarımla uğraşan bir koca, traktörünün paylaşım dışı tutulmasını isteyebilir Böyle durumlarda bir malın kendisine ait olduğunu iddia eden taraf bunu kanıtlamak zorundadır
Mal ortaklığı rejiminin kabul edilmesi halinde, eşler kişisel sayılan mallar dışında kalan ve mal ortaklığına giren mallara ve gelirlere ortaklaşa sahip olurlar ve hiçbiri hissesine bağımsız olarak tasarruf edemez (harcama yapamaz) Eşlerin kişisel mallarının gelirleri de genel mal ortaklığı rejimine dahildir

Eşlerden birinin:

* kendi payına ait malvarlığı borca batmış veya haczedilmişse,
* diğer eşe ait malvarlığını tehlikeye atmışsa,
* evlilik birliğine ait mallar üzerinde bir tasarruf işlemi yapması haksız bir sebeple engelleniyorsa,
* diğerine malvarlığı, geliri, borçları veya ortaklık malları hakkında bilgi vermiyorsa,
* ayırt etme gücü sürekli yoksa, O zaman diğer eş mal ayrılığı rejimine geçilmesini isteyebilir

Eşlerden herhangi birinin yerleşim yeri mahkemesi yetkili olur

Yürürlük Yasasının 10 Maddesi

Eski Medeni Kanun’da kendiliğinden geçerli olan rejim mal ayrılığıydı Malları tapunun ve belgenin kimin üzerine olduğuna göre ayıran bu rejim, (Türkiye’de tapuların sadece %8’inin kadınların üzerine olduğu göz önüne alındığında) boşanma veya ölüm durumunda kadının aleyhine işliyordu Kadın hareketi yıllarca daha eşitlikçi bir mal paylaşımını öngören ve böylelikle eşlerin evlilik birliğine kattıkları emeği de göz önüne alan, “edinilmiş mallara katılma” rejiminin kendiliğinden geçerli rejim olması için çaba harcadı

1 Ocak 2002’de yürürlüğe giren yeni Medeni Kanun ile, kadın hareketi çabalarının meyvelerini toplamaya başladı Edinilmiş mallara katılma rejimi kendiliğinden geçerli rejim oldu Ancak, Meclis’te son dakikada yapılan bir hamleyle, yasa bir darbe aldı Mal rejiminin uygulanmasına ilişkin YÜRÜRLÜK YASASI’nın 10 maddesine göre, edinilmiş mallara katılma rejimi, 1 Ocak 2002’den itibaren geçerli sayılıyor ve bu tarihten sonra edinilen malları kapsıyor

Bu tarihten önce evlenmiş eşler, yasayı evliliklerinin başından itibaren geçerli kılmak için, birlikte notere gidip bu rejime geçmek istediklerini belirten bir sözleşme yapmak zorundalar Ve böyle bir sözleşme yapmak için sadece 31 Aralık 2002’ye kadar süreleri var Kadın hareketi, maddenin bu şekilde geçmemesi için çok çaba sarfetti ancak Meclis’in kararlı direnişini aşamadı

SONUÇ:
• EVLİLİK İÇİNDE, 1 OCAK 2002’DEN SONRA EDİNİLEN MALLAR EŞİT PAYLAŞIMA TABİ EVLİLİĞİN BU TARİHTEN ÖNCEKİ BÖLÜMÜNDE EDİNİLMİŞ MALLAR İSE:
• 31 ARALIK 2002’YE KADAR SÖZLEŞME YAPILIRSA YENİ REJİME, YANİ EŞİT PAYLAŞIMA TABİ
• SÖZLEŞME YAPILMAZSA ESKİ REJİME TABİ Oysa kadın hareketinin önerdiği ve desteklediği gibi, yeni mal rejimi EVLİLİK TARİHİNDEN İTİBAREN geçerli olsaydı, ne böyle bir eşitsizlik, ne de böyle bir kargaşa söz konusu olacaktı

Nafaka: Boşanma durumunda, genel olarak kadının mağduriyetini hafifleteceği varsayılan maddi karşılıklardan en çok bilinen ve uygulananı nafaka Boşanma davası devam ederken, mağdur olan kadın ve varsa çocukların geçimini sağlamak üzere, hakim, talebe bağlı olmaksızın tedbir nafakasına karar verir Tedbir nafakası, dava tarihinden itibaren bağlanıp dava sonuçlanana kadar devam eden bir nafakadır (madde 169)

Tedbir nafakasının dava sonrasında yoksulluk nafakasına dönüşmesi talep edilebilir Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek olan eş, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer eşten mali gücü oranında süresiz nafaka isteyebilir (madde 175) Buna yoksulluk nafakası diyoruz Ancak eski Medeni Kanun’a göre erkeğin kadından yoksulluk nafakası talep edebilmesi için, kadının refah içinde olması gerekirken bu madde “eşitlik” adına kaldırılmıştır Yoksulluk nafakasının, istenirse her ay değil toptan ödenmesine de karar verilebilir (madde 176)

Velayet kendisine verilmemiş olan taraf, mali gücü oranında, çocuğun geçim ve eğitim-öğrenim masraflarına katılmakla yükümlüdür Çocuk lehine bağlanan bu nafakaya da iştirak nafakası adı verilir

Ayrıca az bilinen bir uygulama daha vardır Medeni Kanun’un 364 maddesine göre “Herkes, yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan annesine, babasına, çocuklarına ve kardeşlerine nafaka vermekle yükümlüdür” Zor durumda olan, boşanma nedeniyle ailesinin sırt çevirdiği bir kadın, bu maddeyi kullanarak aile veya kardeşlerinden nafaka talep edebilir

Maddi-manevi tazminat (madde 174): Maddi tazminat talep edebilmek için “mevcut veya beklenen bir yararın boşanma nedeniyle zedelenmiş olması” gerekmektedir Manevi tazminat talep edebilmek için ise boşanmaya yol açan olaylar nedeniyle “kişilik haklarının saldırıya uğramış olması” gerekiyor Yani, dayak, kötü muamele, hakaret, istek dışı cinsel ilişkiye zorlama, tecavüz, zina, itibarın zedelenmesi, sosyal çevrede yaşayamaz duruma gelmek vb koşullarda manevi tazminat talep etmek mümkün

Alıntı Yaparak Cevapla

Türkiye'de Kadın Hakları

Eski 06-24-2012   #9
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkiye'de Kadın Hakları



Anayasa devletin temel organlarını, bunların yapısını, işlev ve yetkilerini, birbirleriyle ilişkilerini ve bunların karşısında vatandaşların temel hak ve ödevlerini düzenleyen kurallar bütünüdür Bütün yasalar, yönetmelikler, mevzuat, kararlar, uygulama ve işlemler anayasaya uygun olmak zorundadır Anayasa'ya göre bir hukuk devleti olan Türkiye'de, devlet, hukuk devletinin tanımı gereği, hukukla bağlıdır; yurttaşların ise, temel hak ve özgürlükleri anayasal güvence altındadır

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın en temel ilkelerinden birisi, 10 maddede düzenlenen “kanun önünde eşitlik” ilkesidir Bu maddeye göre, “Kadın ve erkek eşit haklara sahiptir, devlet kadınların ve erkeklerın eşitliğinin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür” Ancak bu yükümlülük, kadınların parlamentoda ve siyasette temsil olanaklarını genişletmek, ayırımcılık yapan kanunların değiştirmek, toplumsal hayata eşit katılımını sağlamak, devlet kadrolarında çalışma olanaklarını genişletmek, iş hayatında erkeklerle fırsat eşitliği sağlamak, kız çocuklarına eğitimde fırsat eşitliği sağlamak gibi konularda fiili önlemler almayı kapsamıyor

Kişinin Hakları ve Ödevleri

* Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir (madde 17)
* Hiç kimse zorla çalıştırılamaz Angarya (karşılıksız çalıştırma) yasaktır (madde 18)
* Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir Bu esaslar dışında bir işleme tabi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, Devletçe ödenir (madde 19)
* Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir Usulüne göre verilmiş hakim kararı olmadıkça…kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kağıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz (madde 20)
* Kimsenin konutuna dokunulamaz…usulüne göre verilmiş hakim kararı olmadıkça…kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin konutuna girilemez, arama yapılamaz ve binadaki eşyaya el konulamaz… (madde 21)
* Herkes haberleşme hürriyetine sahiptir Haberleşmenin gizliliği esastır… verilmiş hakim kararı olmadıkça…kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz… (madde 22)
* Herkes, yerleşme ve seyahat hürriyetine sahiptir (madde 23)
* Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir (madde 24)
* Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir (madde 25)
* Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir (madde 26)
* Herkes bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma yapma hakkına sahiptir… (madde 27)
* Herkes önceden izin almaksızın dernek kurma ve bunlara üye olma ya da üyelikten çıkma hürriyetine sahiptir… (madde 33)
* Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir (madde 34)
* Herkes mülkiyet ve miras hakkına sahiptir… (madde 35)
* Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir (madde 36)
* Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır (madde 40)

Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler

* Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır… (madde 41)
* Kimse eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz (madde 42)
* Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir (madde 48)
* Çalışma, herkesin hakkı ve ödevidir (madde 49)
* Kimse, yaşına, cinsiyetine ve gücüne uymayan işlerde çalıştırılamaz (madde 50)
* Çalışanlar ve işverenler, üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için, önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma hakkına sahiptirler (madde 51)
* Ücret emeğin karşılığıdır Asgari ücretin tespitinde çalışanların geçim şartları ile ülkenin ekonomik durumu da gözönünde bulundurulur… (madde 55)
* Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir (madde 56)

Siyasi Haklar ve Ödevler

* Vatandaşlar, kanunda gösterilen şartlara uygun olarak, seçme, seçilme ve bağımsız olarak veya bir siyasi parti içinde siyasi faaliyette bulunma ve halkoylamasına katılma hakkına sahiptir (madde 67)
* Vatandaşlar, siyasi parti kurma ve usulüne göre partilere girme ve partilerden ayrılma hakkına sahiptir (madde 68)
* Vatandaşlar, ve karşılıklılık esası gözetilmek kaydıyla Türkiye’de ikamet eden yabancılar kendileriyle veya kamu ile ilgili dilek ve şikayetleri hakkında, yetkili makamlara ve Türkiye Büyük Millet Meclisine yazı ile başvurma hakkına sahiptir (madde 74)

Alıntı Yaparak Cevapla

Türkiye'de Kadın Hakları

Eski 06-24-2012   #10
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkiye'de Kadın Hakları



Hukukun üstünlüğü ilkesine dayalı demokratik bir düzenin gerektiği gibi işlemesinin temel koşullarından biri, bireylerin ya da toplumsal grupların, haklarını hem kendileri için hem de gerekli toplumsal değişimlere önayak olabilmek için kullanabilmeleridir Diğer bir deyişle, böyle bir işleyiş, sistemin karar mekanizmalarıyla (yani devletle) yurttaşlar arasında tabi ve edilgen değil, etkin ve değiştirici; buyurucu değil haklara saygılı ilişkiler kurulmasını gerektirir Haklara sahip çıkmanın ve kullanma kararlılığını göstermenin temel koşulu ise bireylerin haklarını eleştirel boyutta algılamaları ve içselleştirmeleridir Bireylerin bu şekilde “hukuk devleti”nden hem yararlanabildikleri, hem de demokrasiye katkıda bulundukları bir sistemin yerleşmesi ülkemizde henüz tamamlanmamış olan bir süreçtir Toplumumuzun ataerkil yapısı ve cinsiyet ayrımcılığı bu durumu özellikle kadınlar için daha da geçerli kılmaktadır Cumhuriyet’in kurulmasından bugüne kadar kadınların, hukuk alanında kağıt üzerinde kazandıkları hakları, güncel yaşamlarında kullanabildikleri haklara dönüştürebilmelerini sağlayacak sosyal hizmetler ve örgütlenme girişimleri son derece kısıtlıdır

Hukuk alanında eşitlik konusunda elde edilmiş olan kazanımların oluşturduğu avantajlı durum, eşitlikle ilgili sorunların zaten Cumhuriyet kurulurken çözülmüş olduğu anlayışıyla uzunca bir dönem, bir dezavantaja dönüştürüldü Bu bakış öyle aşılandı ve benimsendi ki, 1926 Medeni Kanunu, ancak 75 yıl sonra değiştirilebildi Hem yasalardaki hem de uygulamadaki yetersizlikleri, gerçek hayatta yaşanan acıları ve ayrımcılıkları takip etmek, dile getirmek, değiştirmeyi talep etmek en azından aydın çevrelerde 20-25 yıl öncesine kadar lüks olarak algılandı

Bugün hâlâ bir çok kadının yaşamını anayasal haklar ya da Medeni Kanun değil, toplumsal ve dini gelenekler şekillendiriyor, ama bir yandan da artık bu durumu değiştirme talebi ve kararlılığı güçlü bir biçimde kendini hissettiriyor

Kadının İnsan Hakları-Yeni Çözümler Vakfı, bir yandan yasa yapıcıları ve karar mekanizmalarını hedef alan çalışmalar yürütürken bir yandan da kadınlara yönelik, hak bilincinin oluşmasını ve eylemlilik kazanmasını, hakların kullanılmasını destekleyici çalışmalar yürütmekte

Alıntı Yaparak Cevapla

Türkiye'de Kadın Hakları

Eski 06-24-2012   #11
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkiye'de Kadın Hakları



MÜSLÜMAN TOPLUMLARDA CİNSELLİK VE İNSAN HAKLARI


Kadınların insan haklarını hayata geçirme mücadelemizde, sıklıkla kadın cinselliği üzerindeki ataerkil kontrol mekanizmaları ile çatışmamız gerekmekte Bu kolektif mekanizmalar, toplumsal cinsiyet ayrımcılığı ve eşitsizliğin, kamusal alan dahil birçok alana yayılması, meşru kılınması ve yeniden üretiminde çok önemli ve belirleyici rol oynamaktalar İtiraz edilemez tabularmış gibi sunulan kuralları ile, insan hakları ihlallerini meşrulaştırır ve kadın cinselliğinin kontrolünde kullanılan halihazırdaki en güçlü araçlarından biri olarak iş görürler

Cinsellik: Halen tartışmalı bir alan

Cinselliği sarmalayan ve muhafazakar siyasi güçlerin yükselişi ile desteklenen tabular, kadın cinselliği hakkında baskıcı kurgular ve hatalı anlayışlar üretmeye ve bunları beslemeye devam ediyor Bu durum birçok kadının cinselliğe olumlu yaklaşmasını zorlaştırmak ve olumlu cinsel deneyimler yaşama imkanlarına ket vurmakla kalmıyor, aynı zamanda sağlık, eğitim ve hareket gibi temel hak ve özgürlüklerini ihlal edip sosyal, ekonomik ve siyasi alanlarda eşit katılıma engel oluyor

Katolik ve Müslüman sağın benzeri görülmemiş işbirliği

Muhafazakar siyasi güçler kadının cinselliği üzerindeki kontrolü sürdürmek ve kuvvetlendirmek için sürekli artan bir azimle çalışıyorlar Son on yılda kadınların bedenlerinin ve cinselliklerinin yoğunluğu giderek artan bir çatışma alanına dönüştürüldüğüne tanık olduk Muhafazakar ve İslami sağ politik güçler hararetle kadın cinselliği üzerindeki geleneksel kontrol mekanizmalarını sürdürmeye ve güçlendirmeye çalışıyor ve hatta yenilerini üretiyorlar 1990larda düzenlenen dört BM konferansı – Kahire'deki 1994 Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı (ICPD), 1995 Pekin Konferansı, 1999 ICPD Beş Yıllık Değerlendirmesi (ICPD+5) ve 2000 Pekin Konferansı Beş Yıllık Değerlendirmesi (Pekin+5) – Katolik ve Müslüman sağın benzerine daha önce rastlanmamış işbirliğine sahne oldu, amaç kadınların kendi beden ve cinselliklerini kontrol etme haklarına karşı çıkmak ve bu hakları kısıtlamaktı

"İslami" adledilen törelere karşı mücadele

Bu bağlamda, Ortadoğu dahil Müslüman toplumlardaki namus suçları, zinayla suçlanan kadınların taşlanması, bekaret testleri, FGM (kadın sünneti) gibi bazı geleneksel kültürel uygulamalar son yıllarda insan hakları ihlalleri olarak Batı toplumunun ve medyasının artan ilgisini çekti İslam hakkında ve Müslüman toplumların geniş çeşitliliği konusundaki bilgi eksikliği ve bu tür töresel uygulamaların İslami olduğunu iddia eden İslami sağın buna paralel yükselişi, ve İslam'ı indirgeme eğilimi, Batıda bu tür uygulamaların "İslami" olduğuna dair yanlış bir tanımlamaya yol açtı Bu tasvir yanıltıcı olmakla kalmıyor, bu tür uygulamalara karşı mücadelelerinde bunların aslında İslamla hiçbir ilgisi olmayan töreler olduğuna dair toplumsal farkındalık yaratmaya çalışan Müslüman toplumlardaki kadın hareketlerinin çabalarına da kesin bir tezat teşkil ediyor Son on yılda İslami köktendinci hareketler bu tür uygulamalarla daha önce hiç karşılaşılmayan toplumlara dahi İslam adı altında bu töreleri yaymaktalar

Mücadelemiz: Küresel Muhafazakar Politikalara Karşı Koymak ve Cinselliği Çevreleyen Tabulara Meydan Okumak

Diğer yandan, aktivistlerin cinsel hakları insan hakları olarak savunma gayretleri dünya geneline yayılmakta ve güç kazanmakta, ve küresel muhafazakar politikalara karşı çıkıp cinselliği çevreleyen tabulara meydan okumaktalar Ulusal ve uluslararası düzeylerde ve halk tabanında, cinsel ve doğurganlık haklarını hayata geçirmek için büyük gayretle mücadele eden kadınlar giderek daha çok seslerini duyuruyor ve çok sayıda platformda savunuculuk yapıyorlar Son on yılda Müslüman toplumlardaki kadın STK'ları ve kadın hareketleri kadının cinselliğine ilişkin, namus suçları, cinsel zorlama ve şiddet, evlilik içi tecavüz, cinsel taciz, kadının hareketliliğinin kısıtlanması, tecrit, zorla/erken evlilik, "dayatılmış" giyim kuralları ve bekaret testi gibi uygulama ve tavırları yok etmek amacıyla savunuculuk yapıyorlar

Kuruluşundan bu yana, KİH- Yeni Çözümler bütünsel bir yaklaşımla cinsellik ve cinsel haklar ile ilgili konular üzerinde çalışmaktadır; Müslüman toplumlarda cinsellik ise 1999'dan bu yana öncelikli program alanımız olmuştur Kurucuları arasında olduğumuz Müslüman Toplumlarda Cinsel ve Bedensel Haklar İçin Dayanışma Ağı, Müslüman toplumlarda cinsel ve bedensel hakların insan hakları olarak savunuculuğunu yapan STK temsilcileri, akademisyenler ve araştırmacılardan oluşan ilk dayanışma ağı olarak 2001'de çalışmaya başladı Bu program çerçevesinde çeşitli yayınlar hazırlamak, savunuculuk ve lobicilik faaliyetlerinde bulunmak, BM düzeyinde savunuculuk yapmak, bölgesel ve uluslararası toplantılar düzenlemenin yanı sıra ilgili konularda eğitimler de gerçekleştirdik Tüm bu çalışmaların nihai amacı ise Müslüman toplumlarda cinsel ve bedensel haklar ve sağlık konusunda farkındalığı artırmak ve bu hakların insan hakları olarak kabulü için savunuculuk yapmaktır

Alıntı Yaparak Cevapla

Türkiye'de Kadın Hakları

Eski 06-24-2012   #12
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkiye'de Kadın Hakları



Aile İçinde Tam Eşitlik İçin Medeni Kanun Reformu


Erkeklerin evlilik kurumu içindeki üstünlüklerine son veren 4721 sayılı yeni Medeni Kanun Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 22 Kasım 2001’de kabul edildi Böylelikle, 1951 yılından beri süregelen Medeni Kanun’u değiştirme çabaları nihayet meyva vermiş, 1926 tarihli 743 sayılı Medeni Kanun, 75 yıl sonra değiştirilmiş oldu 2000-2001 yıllarında kadın hareketi bu kanun değişikliği konusunda çok yoğun çalışmalar yaptı 126 kadın grubunun toplantılar, basın, faks kampanyaları, açıklamalar, bildiriler, Meclis ziyaretleri, birebir temaslar yoluyla Türkiye’nin bütün bölgelerinde yürüttüğü etkinlikler kadınların aile içindeki yasal statüsünde (bazı eksiklikleri saklı kalmak kaydıyla) köklü değişiklikler yapan yeni Medeni Kanun ile sonucuna ulaşmıştır

Yeni Medeni Kanun aile ve kadının aile içindeki rolü konusunda yeni bir yaklaşımı benimsemektedir Zamanın İsviçre Medeni Kanunu’na dayanılarak hazırlanan 1926 tarihli yasanın kadının aile içindeki hak ve görevlerini kocasına göre tanımlayan ve kadını aile içinde yasal olarak tabi konumda tutan bir anlayış vardı Yeni Medeni Kanun aileyi kadın ile erkek arasında eşitlik temeline dayalı bir ortaklık olarak tanımlamaktadır Aile içinde eşler arasında eşitlik Anayasa'nın 41 maddesine eklenen "Aile eşler arasında eşitliğe dayanır" cümlesiyle anayasal güvence altına alınmıştır Bu anlayış kanunun diline de yansımış, “karı” ve “koca” kavramları yerini “eşler” kavramına bırakmıştır Yasanın dili de önemli ölçüde sadeleştirilerek herkesin anlayabileceği hale getirilmiştir Yasanın yeni yaklaşımını yansıtan bazı değişiklikler şöyle sıralanabilir:

* "Koca" artık ailenin reisi değil; eşler, eşit ortaklar olarak aile birliğini eşit karar yetkisi ile birlikte yürütüyorlar
* Eşler aile konutu üzerinde eşit hak sahibi
* Eşler evlilik süresi içinde edinilmiş mallar üzerinde eşit hak sahibi
* Eşler eşit temsil hakkına sahip
* Evlilik dışı çocuklar için kullanılan "gayrımeşru çocuk" kavramı kalktı; evlilik dışında doğmuş çocukların velayeti anneye ait

Alıntı Yaparak Cevapla

Türkiye'de Kadın Hakları

Eski 06-24-2012   #13
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkiye'de Kadın Hakları



4320 Ev İçi Şiddete Karşı Koruma Emri


Anayasanın 41inci maddesinde belirtildiği gibi toplumun temelini aile oluşturmaktadır Bireysellikten toplumsallığa geçişin en küçük birimi olan ve karşılıklı rıza ile oluşan ailenin sağlıklı yapılanması ve yürütülmesi toplumun varoluşunu ve yarınlara güçlü bir biçimde uzanmasını doğrudan etkilemektedir Ülkemizin büyükanne, büyükbaba, anne, baba ve torunların birlikte yaşadığı geleneksel geniş aile sisteminden hızlı sanayileşme ve buna paralel olarak şehirleşmeyle birlikte çekirdek aile tip dediğimiz anne, baba ve çocuğun oluşturduğu dar aile tipine doğru yoğun bir gidiş yaşanmıştır Bugün içinde bulunulan zor ekonomik koşullar, sosyal ve kavramsal kargaşalar, yorucu şehir hayatı aile bireyleri üzerinde psikolojik ve sosyolojik rahatsızlıklara sebep olmaktadır

İlk insanla birlikte ortaya çıkan şiddet olgusu değişik türleri ve uygulanış biçimleriyle her zaman gündemde olmuştur Şiddetin aile yaşamı içerisinde, aileyi oluşturan bireyler arasında gerçekleşen ve "aile içi şiddet" adı altında "aile içinde bir bireyin diğer bir bireye yönelik fiziki, sözel ve duygusal kötü davranışı" şeklinde tanımlanan görüntüsü toplum için daha tehlikeli olmakta, toplumun en küçük birimi olan aile içerisinde gerçekleşen şiddetin yol açtığı ve açacağı zararlar toplum bünyesinde daha derin ve kalıcı izler bırakmaktadır

Aile içi şiddetin zararları sadece toplum açısından değil birey açısından da tehlikeli sonuçlar yaratmaktadır Aile içi şiddet, sevgi, şefkat ve merhamet göstermesi gereken bir kişi tarafından uygulandığından, şiddete maruz kalan aile bireyinin ruhi yapısında hayatı boyunca silinmesi zor izler bırakmaktadır Aile içi şiddet olaylarına daha çok anne ve çocukların maruz kaldığı yapılan araştırmalar sonucunda ortaya çıkmaktadır

Son yıllarda aile içi şiddet olayları toplumumuzu sarsar boyutlara ulaşmıştır Her geçen gün ailede yaşanan dayak, işkence ve cinayet gibi şiddet olayları görsel ve yazılı basında izlenmektedir

Bu itibarla Anayasa'nın 41 inci maddesinde yer alan "Devlet ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar" hükmü de göz önüne alınarak aile içi şiddetten mağdur olan kadını ve çocukları koruyucu yasal tedbirlerin alınması zorunluluğu ortaya çıkmıştır

Bu amaçla hazırlanan "Ailenin Korunmasına Dair Kanun Tasarısıyla", ABD, Avustralya, Yeni Zelanda, İngiltere, İrlanda ve Norveç gibi ülkelerde uygulanan, şiddete uğrama ihtimali bulunan kadınların mahkemelere başvurarak koruma emri alabilmelerini sağlayacak hükümler Türk hukuk sistemine dahil edilmektedir

Alıntı Yaparak Cevapla

Türkiye'de Kadın Hakları

Eski 06-24-2012   #14
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkiye'de Kadın Hakları



İş Kanunu


Türk İş Kanunun amacı işverenler ile bir iş sözleşmesine dayanarak çalıştırılan işçilerin çalışma şartları ve çalışma ortamına ilişkin hak ve sorumluluklarını düzenlemektir Bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişiye işçi, işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişiye yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlara işveren, işçi ile işveren arasında kurulan ilişkiye iş ilişkisi denir İşveren tarafından mal veya hizmet üretmek amacıyla maddi olan ve olmayan unsurlar ile işçinin birlikte örgütlendiği birime işyeri denir İş ilişkisinde dil, ırk, cinsiyet, siyasal düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep ve benzeri sebeplere dayalı ayırım yapılamaz İşveren, esaslı sebepler olmadıkça tam süreli çalışan işçi karşısında kısmi süreli çalışan işçiye, belirsiz süreli çalışan işçi karşısında belirli süreli çalışan işçiye farklı işlem yapamaz İşveren, biyolojik veya işin niteliğine ilişkin sebepler zorunlu kılmadıkça, bir işçiye, iş sözleşmesinin yapılmasında, şartlarının oluşturulmasında, uygulanmasında ve sona ermesinde, cinsiyet veya gebelik nedeniyle doğrudan veya dolaylı farklı işlem yapamaz Aynı veya eşit değerde bir iş için cinsiyet nedeniyle daha düşük ücret kararlaştırılamaz İşçinin cinsiyeti nedeniyle özel koruyucu hükümlerin uygulanması, daha düşük bir ücretin uygulanmasını haklı kılmaz

Madde 5: Eşit davranma ilkesi

İş ilişkisinde dil, ırk, cinsiyet, siyasal düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep ve benzeri sebeplere dayalı ayırım yapılamaz

İşveren, esaslı sebepler olmadıkça tam süreli çalışan işçi karşısında kismi süreli çalışan işçiye, belirsiz süreli çalışan işçi karşısında belirli süreli çalışan işçiye farklı işlem yapamaz

İşveren, biyolojik veya işin niteliğine ilişkin sebepler zorunlu kılmadıkça, bir işçiye, iş sözleşmesinin yapılmasında, şartlarının oluşturulmasında, uygulanmasında ve sona ermesinde, cinsiyet veya gebelik nedeniyle doğrudan veya dolaylı farklı işlem yapamaz

Aynı veya eşit değerde bir işi için cinsiyet nedeniyle daha düşük ücret kararlaştırılamaz

İşçinin cinsiyeti nedeniyle özel koruyucu hükümlerin uygulanması, daha düşük bir ücretin uygulanmasını haklı kılmaz

Madde 18: Feshin geçerli sebebe dayandırılması

d) Irk, renk, cinsiyet, medeni hal, aile yükümlülükleri, hamilelik, doğum, din, siyasi görüş ve benzeri nedenler

e)74 üncü maddede öngörülen ve kadın işçilerin çalıştırılmasının yasak olduğu sürelerde işe gelmemek

Madde 24: I Fıkra: Sağlık sebepleri İşçinin haklı nedenle derhal fesih hakkı

Süresi belirli olsun veya olmasın işçi, aşağıda yazılı hallerde iş sözleşmesinin sürenin bitiminden önce veya bildirim süresini beklemeksizin feshedebilir

b) İşveren işçinin veya ailesi üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak şekilde sözler söyler, davranışlarda bulunursa veya işçiye cinsel tacizde bulunursa

d) işçinin diğer bir işçi veya üçüncü kişiler tarafından işyerinde cinsel tacize uğraması ve bu durumu işverene bildirmesine rağmen gerekli önlemler alınmazsa,

Madde 25: IIFıkra: Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri: İşverenin haklı sebeple derhal fesih hakkı

Süresi belirli olsun veya olmasın işveren, aşağıda yazılı hallerde iş sözleşmesini sürenin bitiminden önce veya bildirim süresini beklemeksizin feshedebilir

c) İşçinin işverenin başka bir işçisine cinsel tacizde bulunması

Madde 35:

İşçilerin aylık ücretlerinin dörtte birinden fazlası haczedilemez veya başkasına devir ve temlik olunamaz Ancak, işçinin bakmak zorunda olduğu aile üyeleri için hakim tarafından takdir edilecek miktar bu paraya dahil değildir Nafaka borcu alacaklılarının hakları saklıdır

Madde 55: Yıllık izin bakımından çalışılmış gibi sayılan haller

Aşağıda süreler yıllık ücretli izin hakkının hesabında çalışılmış gibi sayılır:

b) Kadın işçilerin 74 Madde gereğince doğumdan önce ve sonra çalıştırılmadıkları günler

Madde 74: Analık Halinde Çalışma ve Süt İzni

Kadın işçilerin doğumdan önce sekiz ve doğumdan sonra sekiz hafta olmak üzere toplam onaltı haftalık süre için çalıştırılmamaları esastır Çoğul gebelik halinde doğumdan önce çalıştırılmayacak sekiz haftalık süreye iki hafta süre eklenir Ancak, sağlık durumu uygun olduğu takdirde, doktorun onayı ile kadın işçi isterse doğumdan önceki üç haftaya kadar iş yerinde çalışabilir Bu durumda, kadın işçinin çalıştığı süreler doğum sonrası sürelere eklenir

Yukarıda öngörülen süreler işçinin sağlık durumuna ve işin özelliğine göre doğumdan önce ve sonra gerekirse artırılabilir Bu süreler hekim raporu ile belirtilir

Hamilelik süresince kadın işçiye periyodik kontroller için ücretli izin verilir

Hekim raporu ile gerekli görüldüğü takdirde, hamile kadın işçi sağlığına uygun daha hafif işlerde çalıştırılır Bu halde işçinin ücretinde bir indirim yapılmaz

İsteği halinde kadın işçiye, onaltı haftalık sürenin tamamlanmasından veya çoğul gebelik halinde onsekiz haftalık süreden sonra altı aya kadar ücretsiz izin verilir Bu süre, yıllık ücretli izin hakkı hesabında dikkate alınmaz

Kadın işçilere bir yaşından küçük çocukları emzirmeleri için günde toplam birbuçuk saat süt izni verilir Bu süre günlük çalışma süresinden sayılır

Madde 85: Ağır ve tehlikeli işler

Onaltı yaşını doldurmamış genç işçiler ve çocuklar ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılamazlar Hangi işlerin ağır ve tehlikeli işlerden sayılacağı, kadınlarda onaltı yaşını doldurmuş fakat onsekiz yaşını bitirmemiş genç işçilerin hangi çeşit ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılabilecekleri Sağlık Bakanlığı’nın görüşü alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nca hazırlanacak bir yönetmelikte gösterilir

Madde 88: Gebe veya çocuk emziren kadınlar için yönetmelik

Gebe veya çocuk emziren kadınların hangi dönemlerde ne gibi işlerde çalıştırılmalarının yasak olduğu ve bunların çalışmalarında sakınca olmayan işlerde hangi şartlar ve usullere uyacakları, ne suretle emzirme odaları veya çocuk bakım yurdu (kreş) kurulması gerektiği sağlık Bakanlığı’nın görüşü alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlanacak bir yönetmelikte gösterilir

Sosyal Sigortalar Kanunu (Kanun Numarası 506)

Madde 48:

Analık sağlık ve emzirme yardımlarından, ya da gebelik ve doğum para yardımlarından yararlanabilmek için aşağıdaki iki şarttan birinin gerçekleşmiş olması gereklidir:

* Sigortalı kadın için doğumdan önceki bir yıl içinde en az 90 gün analık sigortası primi ödenmiş olması
* Sigortalı erkek için doğumdan önceki bir yıl içinde en az 120 gün analık sigortası primi ödenmiş ve doğum yapan kadınla doğumdan önce evlenmiş olması

Madde 32:

Kendisi için doğumdan önceki bir yıl içinde en az 120 günlük analık sigortası primi ödenmiş bulunan sigortalı kadının analığı halinde, doğumdan önceki ve sonraki sekizer haftalık sürede, çoğul gebelik halinde ise, doğumdan önceki sekiz haftaya iki haftalık süre ilave edilerek çalışmadığı her gün için geçici iş göremezlik ödeneği verilir

Kadın sigortalının isteği ve doktorun onayı ile doğuma üç hafta kalıncaya kadar çalışılması halinde, çalışılan süreler kadın sigortalının doğum sonrası sürelerine eklenir

Devlet Memurları Kanunu (Kanun Numarası 657)

Madde 104:

Benzer şekilde, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda da, kadın memura doğumdan önce 3 hafta ve doğum yaptığı tarihten itibaren 6 hafta ücretli izin verileceği hükmü yer almaktadır Doğum izninin kullanılmasından sonra kadın memura 6 ay süre ile günde birbuçuk saat süt izni verilir Ayrıca, isteği halinde, doğum yapan devlet memuruna en çok 12 ay ücretsiz izin verilebilmektedir

Madde 202:

Bu madde gereğince memurun her ne şekilde olursa olsun menfaat karşılığı çalışmayan veya herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşundan aylık almayan eşi ve en fazla iki çocuğu için aile yardımı ödeneği verilir Boşanma veya ayrılık vukuunda, mahkeme bu yardımın hangi tarafa ve ne oranda verileceğini kararında belirtir

Madde 204:

Memur, eş için ödenen aile yardımı ödeneğini evlendiği, çocuk için ödenen yardıma da çocuğun doğduğu tarihi takip eden aybaşından itibaren hak kazanır

Madde 205:

Memura eş için ödenen aile yardımı ödeneği, boşanma veya eşin ölümü ile kesilir

Madde 206:

Çocuk için ödenen yardım;

* Çocuklar evlendiğinde,
* 19 yaşını doldurduklarında (19 yaşını bitirdiği halde evlenmemiş kız çocuklarına 25 yaşını dolduruncaya, yüksek öğrenim yapmakta olan erkek çocuklara 25 yaşını geçmemek üzere öğrenimleri bitinceye kadar ve çalışamayacak derecede malullükleri resmi sağlık kurulu raporu ile tespit edilenler için süresiz olarak ödeneğin verilmesine devam edilir)
* Çocuklar kendileri hesabına ticaret yapmaya veya gerçek ya da tüzel kişiler yanında her ne şekilde olursa olsun menfaat karşılığı çalışmaya başladığında (öğrenim yapmakta iken tatil devresinde çalışanlar hariç)
* Çocuklar devletçe okutulmaya veya burs almaya başlandığında kesilir

Yine aynı yasaya göre, devlet memurlarından çocuğu dünyaya gelenlere doğum yardımı ödeneği verilmektedir Ana ve baba her ikisi de devlet memuru iseler bu ödenek yalnızca babaya verilir Mahkemece verilen ayrılık süresi içinde doğan çocuklar için bu yardım anaya verilir

Alıntı Yaparak Cevapla

Türkiye'de Kadın Hakları

Eski 06-24-2012   #15
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkiye'de Kadın Hakları



Türk Ceza Kanunu, ceza muhakemesinin nasıl yapılacağı hususundaki kurallar ile bu sürece katılan kişilerin hak, yetki ve yükümlülüklerini düzenlerYeni Türk Ceza Kanunu, 26 Eylül 2004 tarihinde TBMM tarafından kabul edildi Kadın hareketinin 2002-2004 yılları arasında yürüttüğü Kadın Bakış Açısından TCK kampanyası sayesinde yeni kanun, kadın erkek eşitliğinin sağlanması, kadınların ve çocukların bedensel ve cinsel haklarının yasal olarak korunabilmesi için son derece önemli 30’dan fazla değişiklik içeriyor Yeni Ceza Kanunu’nda kadının insan hakları ile ilgili değişiklikler:

Cinsel suçlar, “Topluma Karşı Suçlar” kısmının “Cinsel Bütünlüğe ve Edep Törelerine Karşı Suçlar” başlığı altından çıkarılarak “Kişilere Karşı Suçlar” kısmına alındı

Eski ceza kanununda cinsel suçlar, “Kamu Ahlakı ve Aileye Karşı Suçlar” alt bölümünde, “Topluma Karşı Suçlar” kısmında düzenlenmekteydi Bu sınıflandırma, kadınların bedenlerinin vee cinselliklerinin kendilerine değil, ailelerine ya da topluma ait olduğunu varsayan erkek egemen bir görüşü yansıtıyordu

Yeni ceza kanununda cinsel suçlar “Cinsel Bütünlüğe Karşı Suçlar” alt bölümünde, “Kişilere Karşı İşlenen Suçlar” kısmında düzenlenmektedir Bu düzenleme, yasal olarak kadınların kendi bedenlerinin ve cinselliklerinin sahibi olduklarını kabul ederek, Türk Ceza Kanunu’nun genel perspektifinde çığır açan bir değişim oluşturmaktadır

Edep, töre, ırz, namus, ahlak, ayıp, edebe aykırı davranış gibi erkek egemen söylemler Ceza Kanunu’ndan çıkarıldı

Eski ceza kanununda cinsel suçlar, çoğunlukla kadın cinselliğinin gelenekler adına kontrolünü içeren adab, ırz, namus, haya gibi tanımsız ve zamana ve mekana göre değişiklik gösteren kavramlara atıfta bulunarak yapılmaktaydı Örneğin, tecavüz ve cinsel taciz suçları, zorla ırza geçme ve ırza tassadi şeklinde tanımlanıyordu Evlilik dışında yeni doğan çocukların anneleri tarafından öldürülmesi durumunda öldürme, kadının namusunu korumak için yaptığı bir eylem olarak kabul edilerek ceza indirimi uygulanıyordu

Yeni ceza kanununda bu tür referansların tümü ortadan kaldırıldı vee bu tür suçlara ilişkin tanımlar uluslararası insan hakları standartlarıyla uyumlu, kadının bedeni ve cinselliği üzerinde kontrolünü esas alan şekilde düzenlendi

Cinsel suçlarla ilgili tanımlar genişletildi, işyerinde cinsel taciz suç olarak tanımlandı ve cinsel suçlara verilen cezalar arttırıldı

Yeni ceza kanunu tecavüz, cinsel istismar, cinsel taciz konularında ilerici ve geniş tanımlara yer vermektedir Eski ceza kanununda tecavüz ve cinsel taciz kişilerin cinsel bütünlüğüne saldırı yerine, “zorla/rızayla ırza geçme, ırza tassadi” şeklinde tanımlanıyordu Reformdan sonra ise ceza kanununda cinsel saldırı “kişinin bedensel bütünlüğünü ihlal eden her türlü cinsel davranış” şeklinde tanımlanmaktadır

Tecavüzün tanımı her hangi bir madde ya da organın vücuda sokulması, anal ve oral tecavüzü de kapsayacak şekilde genişletildi Psikolojik baskı ya da tehdit, failin, mağdur olan kişinin psikolojik sağlığına zarar vermesi de ağırlaştırıcı nedenler kapsamına alındı Göz altında ya da kolluk güçleri, devlet görevlileri, işverenler ya da akrabalar tarafından işlenen cinsel suçlar da ağırlaştırıcı neden olarak düzenlenmektedir

Cinsel tacizin tanımı, “cinsel niyetli her türlü tacizi” içerecek şekilde genişletilerek, iş yerinde üst ya da ast tarafından yapılan her türlü cinsel taciz ağırlaştırıcı neden olarak kabul edilmiştir

Çocuklara yönelik cinsel istismara ilişkin düzenlemelerde, “çocuğun rızası” kavramı kaldırılarak bu suçlar cinsel istismar suçu olarak ayrı bir başlık altına alındı

Eski ceza kanununda çocuklara yönelik cinsel tacizde çocuğun “rızası” olabileceğini varsayan ve bu durumlarda ceza indirimleri öngören koşullar bulunmaktaydı Reformun ardından tecavüz, cinsel taciz, cinsel istismar durumlarında çocuğun rızası olabileceğine dair tüm hükümler kaldırıldı ve çocukların rızası ile tecavüz, cinsel taciz, cinsel istismar gibi tüm referanslar kanundan çıkarıldı, çocuklara karşı cinsel suçlar “çocukların cinsel istismarı” adı ile tek bir madde altında düzenlendi

Eski ceza kanunu çocuklara yönelik cinsel istismarı ayrıca suç olarak belirtmek yerine, bu suçları tecavüz vee cinsel istismar suçları altında düzenliyordu Yeni ceza kanununda ise 15 yaşında küçük çocuklara karşı işlenen suçlar “Çocuklara Karşı Cinsel İstismar” başlıklı ayrı bir maddede yer alıyor Eğer suç anne ya da baba, akrabalar, yasal görevliler, bakıcılar, öğretmenler ya da çocuğun bakımından sorumlu sağlık görevlileri tarafından işlenirse, bu durum ağırlaştırıcı neden sayılmaktadır Ayrıca çocuğun psikolojik sağlığına zarar verilmesi ağırlaştırıcı neden olarak kabul edilmektedir Yukarıda da belirtildiği gibi, cinsel istismarda çocuğun rızasını öngören kabuller tamamen kanundan çıkarılmıştır

Evlilik içi tecavüz suç olarak düzenlendi

Eski ceza kanununda evlilik içi tecavüz bir suç olarak kabul edilmiyordu Tecavüzü düzenleyen maddenin gerekçesinde evlilik içi tecavüzün cinsel suç olmadığı belirtiliyordu Yeni kanunda evlilik içi tecavüz ayrıca bir suç olarak düzenleniyor ve evlilik içi tecavüz durumunda mağdurun şikayeti üzerine dava açılabiliyor

Namus cinayetlerinde ceza indirimleri yapılmasına neden olan “haksız tahrik” maddesi değiştirildi ve töre cinayetleri ağırlaştırılmış insan öldürme olarak düzenlendi

Yeni ceza kanunu namus cinayetlerinin engellenmesi için bir adım atmıştır Eski ceza kanununda, “Haksız Tahrik” durumlarını düzenleyen bir madde namus cinayeti davalarında hakimler tarafından namus cinayeti faillerine ceza indirimi vermekte kullanılıyordu

Yeni ceza kanununda bu madde sadece “haksız fiilleri” içerecek şekilde değiştirildi ve maddenin gerekçesine bu düzeltmenin, söz konusu maddenin namus cinayeti vakalarında kullanılmasını engellemek amacıyla yapıldığı da belirtildi

Buna ek olarak töre saikiyle işlenen cinayetler, ağırlaştırıcı neden olarak tanımlandı Her ne kadar bu düzenleme yetersiz olsa ve tüm namus cinayetlerini kapsamasa da, önemli bir adım oluşturuyor

Kadınların evli - bekar, bakire – bakire olmayan temelinde ayrımcılığa uğramalarına neden olan maddeler değiştirildi

Eski ceza kanunu tecavüzü düzenlerken, suçun evli ya da bakire bir kadına karşı işlenmesi durumunu ağırlaştırıcı neden olarak kabul ederek, bakire olan ve olmayan kadınları ya da evli ve evli olmayan kadınları birbirinden ayırıyordu Yeni ceza kanununda tecavüze uğrayan kadının evli ya da bakire olması durumunda farklı ceza uygulaması ortadan kaldırıldı

Tanımlar maddesinde “kadın” ve “kız” arasında ayrımı vurgulayan düzenleme kaldırıldı

Evlilik dışında yeni doğan çocuğun annesi tarafından öldürülmesi durumunda ceza indirimi öngören madde kaldırıldı

Eski ceza kanununda evlilik dışı yeni doğan çocuğunu öldüren anneye öngörülen ceza indirimi kaldırıldı Bu madde, evlilik dışı çocuğun, kadının ve ailesinin “namus”unu tehlikeye düşürebileceği, dolayısıyla bu cinayetin yasal kabul edilebileceği temeline dayanıyordu

Tecavüz ve kadın kaçırma olaylarında suçu işleyenin mağdurla evlenmesi durumunda suçluyu affederek ya da cezasını indirerek tecavüz ve kaçırmayı meşrulaştıran maddeler kaldırıldı

Eski ceza kanununda tecavüz ya da kadın kaçırma mağdurlarının tecavüzcüleri ya da kendilerini kaçıranlarla evlenmeleri halinde failin cezasının azaltılması ya da ertelenmesine olanak tanıyan maddeler bulunmaktaydı Bu kabul, kadınların tecavüzcüleriyle evlenmelerinin “namus”larını korumalarını sağlayarak daha iyi olabileceği varsayımına ve bu durumda mağdur ile evlenmenin suçu ortadan kaldırabileceği varsayımına dayanıyordu

Zorla evlendirilmeyi de yasal hale getiren bu düzenlemelere, yeni ceza kanunundan çıkarıldı

“Hayasızca Hareketler” maddesi sadece aleni cinsel ilişki ya da teşhircilik içeren davranışları kapsayacak biçimde daraltıldı

Bu madde, “hayasızca hareketler” ya da “başkalarının namus vee iffet duygularına karşı” davranışları cezalandıran ve kolluk güçleri ya da mahkemelerce yoruma açık olarak kullanılabilecek belirsiz ve göreceli davranışları cezalandırmak için kullanılabilecek düzenlemeler içeriyordu Bu madde çoğunlukla haksız yere eşcinselleri ve travestileri cezalandırmak için kullanılıyordu Aynı zamanda kadınların cinsel hak ve özgürlüklerini sınırlandırmak için kullanılmaya da açıktı

Yeni ceza kanununda bu madde sadece toplum içinde yapılan cinsel ilişkiyi ve teşhirciliği cezalandıracak biçimde daraltıldı

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.