Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Kitap Özetleri

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
eser, ozetleri, temel, yüz

Yüz Temel Eser Ozetleri

Eski 10-21-2012   #16
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Yüz Temel Eser Ozetleri




Beyaz Gemi - Cengiz Aytmatov

1 ROMANIN KONUSU:
Roman, San-Taş Vadisi’nde etrafındaki beş-altı insanla yaşamak zorunda olan, dedesinden başka seveni olmayan, gerçek hayatında mutsuz olan fakat hayal dünyasında mutlu olmaya çalışan bir çocuğun psikolojisini konu almakyadır
2 ROMANIN ÖZETİ:
İnterneti daha hızlı dolaşın Google Araç Çubuğuyla birlikte Firefox’u da alın
Çocuk San-Yaş Vadisi’nde dedesi, üvey ninesi, Orozkul, Bekey hala, Seydahmet, Gülcemal ve köpeği Beltek ile berabar yaşamaktadır Vadide sadece üç ev vardır İlk evde dedesi ve üvey ninesi ile çocuk;ikincide Mümin dedenin büyük kızı Bekey hala ile kocası korucubaşı Orozkul; üçüncüde ise tembel işçi Seydahmet ile karısı Gülcemal ve küçük kızları yaşamaktadırlarÇocuk bu küçük dünyada mutlu olmaya çalışmaktadır Hiç arkadaşı yoktur ve okula henüz başlamamıştır En büyük zevkleri dedesinin kendisine dere kıyısında yaptığı gölette yüzmek; “Deve, Kurt, Eyer ve Tank” isimlerini verdiği kayalarıyla konuşmak; dedesinden masal dinlemek ve dağa çıkıp dedesinin dürbünüyle kasabaya, Isık Göl’e ve San-Taş Vadisi’ne daha yakından bakmaktır Her akşam eline dürbününü alıp, dağ başına çıkar ve Isık Göl’de ancak beş-altı dakika görünüp kaybolan beyaz gemiye bakar
Annesi ve babası onu çok küçük yaşlarda terketmişlerdir Annesi şehirde kendine yeni bir yaşam kurmuştur Çocuk babsının beyaz geminin kaptanı olduğuna, bir gün başı insan başı olan bir balık olup beyaz gemiye kadar yüzeceğine ve babasıyla konuşacağına inanmaktadır Dedesi çok iyi kalpli, çalışkan,köse bir insandır Çevresindekiler ona Kıvrak Mümin lakabını takmışlardır Damadı Orozkul’un yanında çalışır ve onun emirlerini yerine getirir Orozkul şişman, koca kafalı içki içmeyi çok seven, çabuk sinirlenen bir korucubaşıdır Mümin’in kızı ve Orozkul’un karısı olan Bekey kısır bir kadındır Orozkul bunu Bekey’in suçu olarak bilir ve her akşam içip onu döver Orozkul arada bir arkadaşlarıyla içmeye gider ve sarhoş olunca yanındakilere birer tomruk sözü verir Tomruğu kesip dağdan indirme, çayın karşısına geçirme ve kamyona yükleme zamanı gelince de verdiği söze pişman olur ama iş işten geçmiştir Arada bir vadiye şehirden “Maşin Mağaza” denilen içi ıvır zıvır dolu bir araba gelir Bir gün yine Maşin Mağaza geldiğinde dedesi çocuğa bir okul çantası alır Ertesi yıl çocuk okula başlar Çocuk dedesinden masal dinlemeye bayılır Her akşam artık ezberlediği “Boynuzlu Maral Ana” masalını dinler Dedesine göre hepsi Boynuzlu Maral Ana’nın soyundan gelmektedirler Çocuk da buna inanmaktadır Masala göre maral ana San-Taş Vadisi’ni terketmiştir ama onları sürekli korumaktadır Mümin çocuğu her gün atıyla okula göyürüp getirmektedir Okul çok uzaktadır ama hiç geç kalmamıştır
Çocuk bir gün yol kenarındaki kayalarıyla oynarken San-Taş yakınlarından kuru ot almaya gelen beş-altı kamyonluk bir konvoy görmüştür Çocuk en öndeki kamyonun peşine takılıp koşmaya başlar Çocuğu gören şoför durur ve çocukla biraz konuşur Şoför genç ve yakışıklı biridir Adı Kulubeg’dir Çocuğa dedesini tanıdığını, kendisinin de Boynuzlu Maral Ana’nın soyundan geldiğini söyler ve ayrılır
Ertesi gün Mümin dede ile Orozkul yine dağdan bir ağaç indirirler Bu sırada uzun zamandan beri ormanda görülmeyen maralları görürler fakat işleri olduğundan onlarla ilgilenemezler Akşam olmuştur Dede, Orozkul’a söyleyip çocuğu okuldan almaya gitmek ister fakat Orozkul ağacı indirmeleri gerektiğini söyleyip izin vermez Tomruğu çaydan geçirirlerken tomruk çayda kayalara takılır Çıkarmak için çok uğraşırlar ama çıkaramazlar Dede vaktin çok ilerlediğini farkeder, daha fazla dayanamaz ve daha önce hiç yapmadığı bir şey yapıp Orozkul’dan izin almadan çocuğu almaya gider Çocuk akşama kadar okulun kapısında dedesini beklemiş ve ağlamaktan gözleri şişmiştir Dede yolda çocukla öğretmenine rastlar Çocuğu öğretmeni eve getirmektedir Dede öğretmenden özür dileyip çocuğu alır ve yola koyulurlar Çocuk dedesine küsmüştür Hiç konuşmamaktadır Dede çocuğun gönlünü almak için Boynuzlu Maral Ana’yı gördüğünü söyler Çocuk bu habere çok sevinir Dedesine ormana gitmek için yalvarır fakat akşam olduğu için eve dönerler Eve geldiklerinde Orozkul’u sabahki olaydan dolayı çok sinirlenmiş bulurlar Orozkul o gün Bekey halayı yine dövmüştür Çocuk evin bu durumuna çok üzülür ve yatmaya gider
O gece müthiş bir dipi çıkar Gece yarısı Kulubeg ve arkadaşları yolda kaldıkları için Mümin dedenin evine sığınırlar Kulubeg ve arkadaşlarının gelmesiyle evdeki hava biraz yumuşar Sabah kamyoncular evden ayrılırlar Aynı gün Orozkul’un tomruk sözü verdiği arkadaşı tomruğu almak için gelir Adı Koketay’dır İri yapılı, esmer biridir Tomruk ise hala önceki gün bıraktılları yerde çayın içinde beklemektedir Tomruğu almak için Orozkul, Koketay ve Seydahmet yola koyulurlar Dede de Orozkul’un kendini affedeceği düşüncesiyle peşlerine takılır Orozkul kıyıda emirler yağdırırken Mümin dede, Seydahmet ve Koketay tomruğu çıkarmaya çalışmaktadırlar O sırada çayın karşısında birkaç tane maral görürler ama işlerini bırakamayacaklarından marallarla ilgilenemezler Biraz uğraştıktan sonra tomruğu çıkarıp kamyona yüklerler
Çocuk o gün hastadır ve önceki gün akşamdan beri evde yatmaktadır Akşam üzeri kahkaha sesleriyle uyanır ve bahçeye çıkar Herkes neşe içindedir ve hepsi de sarhoştur Dede ise et dolu bir kazanın yanına çökmüş sessizce kazanın altındaki ateşle oynamaktadır Çocuk hemen dedesinin yanına gider Ona seslenir fakat dede duymaz Birkaç defa daha seslenir fakat dede hiç cevap vermez Çocuk kötü birşeyler olduğu hissine kapılır Az ilerde Bekey’i, Seydahmet’i,Gülcemal’i ve Koketay’ı görür Hepsi de yiyip içmekte ve eğlenmektedirler Çocuk önce neler olduğunu anlamaz Avlunun dışında henüz kanı kurumamış geyik derisini, bağırsak eşeleyen Beltek’i ve elindeki baltayla Maral Ana’nın boynuzlarını kırmaya çalışan Orozkul’u görünce neler olduğunu tahmin eder Çocuk bu korkunç manzara karşısında dayanamayıp içeri kaçar ve yorganın altına girip ağlamaya başlar Bu arada Kulubeg’in gelip onu kurtaracağını ve Orozkul’a haddini bildireceğini hayal etmektedir Az sonra sofra içeri kurulur Çocuk hayalinden yine kahkahalarla uyanır O sırada Seydahmet olanları anlatmaktadır Çocuğun bir türlü anlam veremediği olaylar şöyle cereyan etmiştir: Tomruğu çıkardıktan sonra Seydahmet ile Mümin dede ormana çalışmaya giderler Bu arada maralları yine görürler Seydahmet onları vurmak ister, dede ise buna karşı çıkar Seydahmet dedeyi dinlemeyip maralların peşine düşer Dede de Seydahmet’in arkasından gider Seydahmet maralları vuracaktır ama sarhoş olduğu için nişan alamaz ve tüfeği dedeye verip maralları vurması gerektiğini, vurmazlarsa kaçıracaklarını ve Orozkul’un dedeyi affetmeyeceğini söyleyip dedeyi kandırır Dede ise maralları vurursa Orozkul’un onu affedeceğini ve herşeyin düzeleceğini düşünerek marallardan birini istemeye istemeye vurur
Çocuk bunları duyunca çıldıracakmış gibi olur ve dışarı kaçarDedesini yerde toz toprak içinde yatarken bulur Ona birkaç defa yine seslenir ama dede yine duymaz Olanlara dede kendi de inanamamaktadır Çocuk dedesinden bir tepki alamayınca balık adam olup babasına ulaşacağını düşünerek koşar ve kendini dereye atar Hızla akan su çocuğu alıp götürür fakat çocuk hiç bir zaman balık olmayacaktır
3 ROMANIN ANAFİKRİ :
İnsanları güçsüz ya da hoşgörülü oldukları için ezmeye çalışmamalı ve küçük çıkarlar uğrunda doğaya zarar vermemeliyiz
4 ROMANDAKİ OLAYLARIN VE KİŞİLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ :
aOLaYLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ :
Romanda olaylar belli bir sıra dahilinde anlatılmamış; atlamalar yapılmıştır Buna rağmen okuyucu olaylar arasında bağlantı kurmakta zorlanmamaktadır Kitaptaki olaylar genelde bir-iki kişi arasında yaşanmış küçük olaylardırOlayların tasviri iyi olduğu için okuyucu olayları kolayca hayal edebilmektedir
bKİŞİLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ :
(1)MÜMİN DEDE : Çok iyi kalpli, yardımsever,çalışkan bir insandır 60-70 yaşlarında köse bir ihtiyardırDamadı Orozkul’un yanında çalışmaktadır Vadideki üç evin birinde ikinci karısı ve torunu ile yaşamaktadır
(2)ÇOCUK : 5-6 yaşlarında, kısa boylu, kepçe kulaklı, çirkin bir çocukturHiç arkadaşı yoktur Hayalperest ve mutsuzdur Doğayı çok sever
(3)OROZKUL : Şişman, koca kafalı, içki içmeyi çok seven, insanlardan ve doğadan nefret eden, sinirli,umursamaz biridir Korucubaşıdır fakat ormana en çok o zarar vermektedir
(4)BEKEY : Orozkul’un karısı ve Mümin’in kızıdırKısırdır,sabırlı ve hoşgörülü bir kadındır
(5)SEYDAHMET : Uzun boylu, çirkin biridirTembeldir Orozkul’un ve dedenin yanında çalışmaktadır Bir karısı ve bir kızı vardır
(6)GÜLCEMAL : Seydahmet’in karısıdır Günlerini genelde çocuğun ninesine ve Bekey’e yardım etmekle ve kızına bakmakla geçirir
(7)KULUBEG : Genç , yakışıklı ve güçlü bir şofördürMümin dede ve çocuk gibi boynuzlu maral ananın soyundan geldiğine inanmaktadır
(8)KOKETAY : Orozkul’un arkadaşıdır İri yapılı ,esmer tenli bir adamdır
Romanda ayrıca çocuğun annesi, babası,boynuzlu maral ana, köpeği Beltek, kayaları “Eyer, Tank, Deve, Kurt” karakterlerinden de bahsedilmektedir ama bu karakterler hakkında çok fazla bilgi sunulmamıştır
5 ROMAN HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER :
Kitabın başlığı ile içeriği arasında bence uyumsuzluk varbeyaz gemiden kitapta çok fazla bahsedilmemekle birlikte olayların beyaz gemi ile alakası yok denecek kadar azBetimlemeler yetersiz ve akıcılık kısıtlıBuna rağmen okuyucu olaylar arasında bağlantı kurmakta zorlanmıyor Kişilerin fiziki özellikleri üzerinde çok az durulmasına karşın; çocuğun psikolojisi iyi anlatılmış
6 ROMAN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ :
Dünyanın yaşayan büyük edebiyatçılarından Kırgız, Türk romancısı Cengiz Aytmatov , Kırgızistan’ın Talas bölgesinde, Şeker adlı köyde 12 Aralık 1928′de dünyaya gelmiştir Babası Törekul Aytmatov ;Annesi, Tatar Türklerinden Nagim Gamzeyova hanımdır Çocukluk yılları 2 Dünya harbine rastlayan ve 1945′te savaşın bitmesiyle yeniden eğitim hayatına dönen Aytmatov, 1950′de Kırgızistan Ziraat Enstitüsü’nü bitirmiş bir ziraatçıdır Ancak edebiyata olan tutkusu onu ziraatçılıktan ziyade edebiyata çekmiş ve edebiyat eğitimi almak için Devlet Edebiyat Enstitüsü’ne devam etmiştir
Eserlerini Rusça ve Kırgızca kaleme alan Cengiz Aytmatov, eserlerinde başta Ruslaştırma politikası olmak üzere, Kırgız Türkleri’nin tabii hayatlarını, yabancılaşmayı, modernizm karşısında tabiatın tahrib edilişine kadar pek çok meseleyi eserlerinde usta bir uslübla kaleme alma başarısını göstermiş nadir sanatkarlardan biridir Dünya çapında ünlü bir edebiyatçı olarak adına iki defa jübile yapılan (1988′de 60yıl , 1998′de 70yıl) , hakkında konferanslar ve sergiler düzenlenen Aytmatov, halen yazarlığın yanında Kırgızistan ‘ın Lüksemburg Büyükelçiliği görevini yürütmektedir


Alıntı Yaparak Cevapla

Yüz Temel Eser Ozetleri

Eski 10-21-2012   #17
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Yüz Temel Eser Ozetleri




Beyaz Kale - Orhan Pamuk

ROMANIN KONUSU:
Türkler tarafından 17yy`da esir edilen astronomi,matematik ve tıptan anlayan bir Venedikli bilim adamının başıdan geçeler
ROMANIN ÖZETİ:
Venedik’ten Napoli’ye doğru ilerliyorlardı Türk gemileri yollarını keser Üstelik onlar topu topu üç gemiyken, Türk gemilerinin ardı arkası kesilmemektedir Bu Venedik gemisindeki kürekçi esirlerde Türk olduklarından kaptan onları kırbaçlayamaz Kaptanın bu korkusunun, Yazarın hayatını değiştireceğinden haberi yoktur
Türk gemileri geldiklerinde diğer iki Venedik gemisi gemilerin arasından sıyrılıp kaçar Yazarın olduğu gemi ise kaçamaz ve Türk gemilerinin arasında kalır O öğrenmeye düşkün biridir Kamarasına iner ve Floransa’dan aldığı kitaplara göz gezdirmeye başlar Türkler artık gemidedir yukarıdan seslerini duymaktadır Yukarıya çıktığında esir düşen adamların ne yapılacağına karar verilir Bu adamlardan çoğu kürekçi olur Yazarın aklına ise astronomiden anladığı ve doktor olduğunu söylemek gelir Böylece daha iyi yerlere gidebilir Türklere bunu söylediğinde pek yüz bulamaz Daha sonra İstanbul’daki sarayın zindanında bulur kendini Burada doktorluk yapmaya çalışır İyileştirdiği hasta sayısı çoktur ve bundan para da kazanmaktadır Hal böyle olunca birgün Paşa tarafından çağırılır Paşa’ya ya astronomi, matematik, tıp ve mühendislikten anladığını söyler Paşa’nın özel bir durumu vardır Paşa’nın hastalığı bildiğimiz nefes darlığıdır Paşa bazı karışımlar hazırlar fakat bunu önce kendi paşanın önünde içer, sonra paşa zehirli olmadığı kanatına vardığında kendi içer Adamı geri zindanına gönderirler Adam zindanda doktorluktan kazandığı parayla türkçe dersi aldığı ve türkçeyi hemen öğrendiği görülnce Paşa şaşırır
Günler, aylar geçtikten sonra Paşa’nın iyileştiğini duyunca sevinir Fakat Paşa tarafından çağırılmamaktan yakınır Birgün Paşa kendisini çağırır odaya girdiğinde gözlerine inanamaz kendisine tıpatıp benzeyen sakallı bir adam vardır Paşa buna Hoca diye hitap etmektedir Paşa mevzuyu açar ve bir düğün tertipleyeceğini ve bu düğünde Hoca’yla birlikte düğün için fişek yapacaklarını söyler Hoca’yla hergün çalışırlar plarnlar yapar ve denerler Birgün Paşa kendilerini izlemeye gelir İkiside çok heyecanlıdır Gösteriye iyi başlarlar ve iyi bitirirler Paşa bundan menun kalır ve düğünde iyi bir başarıyla sonlanır Hoca’yla yazar arasında ilginç rekabet vardır Hoca üniversite okumamıştır fakat bu işlerle ilgilenir, öğrenmeye çalışır Paşa birgün yeniden yazarı çağırır ve ona dinini değiştirirse azat edileceğini söyler Dinini gelip gitmelere zorlamalara karşın değiştirmez En sonun da iki tane iri yarı adam onu sarayın bahçesine götürür Kafasını bir kütüğe koyarlar ve ona dini değiştirip değiştirmeyeceğini, değiştirmesse öldüreleceğini söylerler Adam karar vereceği sırada ağaçların arasından kendinin koşup geçtiğini görür, şaşırır…Adam ne olursa olsun dinini değiştirmemektedir Onu idam edemezler ve paşanın yanına götürürler Paşa’nın yanında Hoca da vardır Paşa artık Hoca’nın yanında olacağını azat etme hakkını Hoca’ya verdiğini söyler Artık Hoca’nın kölesidir Hoca’nın evnine giderler Hoca’nın evi küçük ve havasızdır buraya geldiğinde yazar kendini hiç iyi hissetmez Fakat sonraları yavaş yavaş alışmaya başlar Hoca’nın amacı kölesinin bilgilerinden yararlanmaktır Hoca sürekli kendinin bir abi ve kölenin de bir kardeş gibi öğretilenlerini dinlemesini ister Çok şey bilen Hoca olmalıdır hep…Aralarında böyle garip bir rekabet süresince çalışırlar Ağırlıklı olarak batı bilimi ve astronomi konuşulur Hoca Ay’la Dünya arasında bir gezegen olduğunda ısrarcıdır Günleri sürekli evde kölenin yaptırdığı masanın üzerinde çalışmayla geçer Aralarında bazen kölenin özgürlük hırsı yüzünden, bazende Hoca’nın laflarının doğruluğu yüzünden tartışmalar ve sürtüşmeler olur
Astronomi alanında çalıştıklarında ve de bunları Paşa’ya anlattıklarında Paşa bunu hoş karşılar Paşa birgün Hoca’yı Padişah’ın huzuruna çıkarmaya karar verir Padişah daha çocuktur yaptıkları astronomi araştırmalarını bir çocuğun anlayacağı şekilde düzenler ve ezberler Gidecekleri gün geldiğinde yaptıkları astronomik aletleri de sarayı beraberlerinde götürürler çocuk bunları gördüğünde sanki bir oyuncağı gibi merakla dokunmaya başlar Çocuk Hoca’nın anlattıklarını dinledikten sonra çok sevdiği hayvanlarıyla özellikle aslanıyla ilgili soru sormaya başlar Hoca’da sırf çocuğu etkilemek için cevaplar verir, aslında Hoca’nın hayvanlardan anladığı yoktur Hoca’nın kafasında çocuğu etkileyip bundan ilim hakkında çalışma yapmak için gelir sağlamak vardır Yazarla birlikte kafalarından değişik değişik hayvanlar türetip bunları Padişah’a anlatırlar Çocuk bunlardan çok etkilenir
Çocuk artık büyümüş ve blue çağına girmiştir Hoca çoğu zaman kendi kendine odada çalışır Ne olursa olsun hoca padişah’ı etkilemeyi başarmış ve kendi istediği yerden dirlik almıştır
Hoca yavaş yavaş bu öğretme duygusundan soyutlaşır Karşısına alıp bir konu anlattığı insanlar çok saf ve bilgisiz eski kafalı idir Hoca kendi kendine birgün “Niye benim ben” diye sorar, işte burada yazara fırsat doğar ve Hoca’nın direncini kıracak sözler söyler Hoca sinirlenip birşeyler yazmasını ister, o ise geçmişiyle ilgili şeyler yazmaya başlar Günlerce birşeyler yazar Hoca okur okur ve bir sonuç alamaz Geçen günlerde kendi günahlarını yazamaya başlarlar Yazar, yazar fakat Hoca yazdığında Hoca hemen sinirlenip kağıdı yırtar Günler böyle geçip gider bir süre…
Hoca birgün sübyan okulundan geldiğinde veba çıktığını söylerYazar inanamaz buna Ertesi gün çıkıp araştırır günlerce araştırır…Şehirde veba vardır bu doğrudur Hoca yazarın çok korktuğunu görünce sevinir Hoca ölümün Allah’ın takdiri olduğunu söyler ve yazılmışsa olacağı varsa olur der Yazar çok korkmaktadır Hoca birgün sübyan okulundan geldiğinde yazara göbeğinde çıkan bir çıbanı gösterir Yazar çok korkar Hoca’da tedirgindir bu çıbandan aslında fakat pek belli etmemeye çalışır Yazara sorar bu veba mı diye yazar cevap veremez Hoca çok korktuğunu görünce keyiflenir ve “Hadi dokunsana der” fakat dokunamaz çok korkar Diğer günler kabus gibi geçer artık kaçmalıdır bu evden kurtulmalıdır Birgün bu isteğini gerçekleştirir Hemen deniz kıyısına gider birikmiş parasıyla bir sandal tutar ve Heybeliada’ya kaçar Burada bir balıkçının yanında çalışır karnını doyurur ve yaşamaya başlar Birgün bağda uzanmış yatarken birden Hoca’yı görür karşısında şok olur ama Hoca kızgın değildir Yaptığının, hasta bir adamı yatağında bırakıp kaçmanın büyük suç olduğunu kendisinde veba değil ufak bir hastalık olduğunu söyler Bunları konuşacak vakitleri yoktur Padişah onlardan şehirdeki vebayı durdurmalarını ister Hemen çalışmaya başlamaları gerekemektedir Hızla çalışmaya başlarlar gidip camilerdeki tabut sayılarını sayarlar istatislikleri çıkarırlar, bunun gibi birçok şey yaparlar Birgün Padişah’a gidip insanları evlere sokmalarını gerektiğini çarşıyı bir süreliğine kapatmaları gerektiğini yoksa baş edemeyeceklerini söyler Padişah buna olumlu bakar fakat yanındaki vezir ve yardımcıları bunu istemezler ama Padişah’ın dediği olur Yeniçeriler herkesi evine sokar ilkleri daha sonra çok az kişiye izin kağıtları verip ticaretin az da olsa işlemesini sağlar Gün geçtikçe ölü sayısı azalır veba hemen hemen bitmeye başlar Hoca ve yazar artık Padişah’ın güvenini kazanmıştır Hoca ödülünü alır ve Müneccimbaşılığa getirilmekle kalmaz Padişah’la yıllardır uğraştıkları yakın ilişkiyi kurar Hoca artık her sabah saraya girip Padişah’ın rüyalarını yorumlar gelecek hakkında konuşurlar Yazar ise sürekli evdedir Padişah çok sık av seferleri yapar Hoca bu seferleri aptalca bulur Seneler böyle geçer…
Birgün Padişah Hoca’dan hep söz ettiği şu düşmanları dize getirecek silahı yapmasını ister Bu sırada Hoca saraya çok az gelip gitmeye başlar Onun yerine saraya artık Yazar giderPadişah’la zaman zaman sohbet edip Hoca’yla çok benzerliklerinin olduğu aslında Hoca’nın kendisi olduğu gibi garip ve kafa karıştırıcı laflar söyler Dört sene böyle geçer, sarayda eğlencelere katıla katıla iyice şişmanlar Hoca ise silahını yapmış Padişah’ın seferden dönmesini bekler Hoca’nın silahı çok büyük canavar gibi birşeydir Çalışması için beş, altı adam gerekir ama silahın içi cehennem sıcağı olduğundan bunlar özel kişiler olmalıdır Hoca günlerini silah denemeleriyle geçirir kış gelmiştir Hoca bu adamlarla bağlantılarını koparmamıştır Yaz geldiğinde Padişah seferden dönmüş ve yeni bir sefere hazırlanır silah için adamlar çağrılır çünkü Hoca silahında savaşta yer almasını bekler Beklediği gibide olur silahı savaşa çağırılır ve sefer çıkılırSeferde günlerde ilerlenir çoğu kişi bu büyük makinenin ordunun hızını kestiği düşüncesinde kapılırHoca hristiyan köylerinden birine geldiğinde yaşlı bir adamı tercüman eşliğinde günahlarını söylemeye zorlar Yaşlı adam utanır baskıdan sonra söylerSöyler ama Hoca bunun yalan olduğu kanısındadır Hocayı tatmin etmez ileriki günler normal insanları kimi bulursa sorguya çeker Bazılarına doğru söylemesi konusunda işkence yapar, daha sonra geceleride vicdan azabı duyar Bu böyle günlerce sürüp gider ve artık seferin amacı olan Kale’yi alacakları yere doğru yaklaşırlar Hava sürekli yağmurludur ve bu koca canavar çamura batar Artık herkes bunun ordunun direncini kırdığı düşüncesindedir Askerlerin bile inancını kırar bu makine Sultan zaten öfkelidir çünkü Doppio Kalesi hala alınamamıştır Sabah olduğunda Beyaz Kale görünmüştür esrarengiz bir güzelliği vardır Artık Beyaz Kale önlerindedir Silahı deneme vakti gelmiştir Silaha adamlar yerleştirilir ve hedefe doğru yönelinir fakat silah çamura saplanır daha ateş etmedende koca tekerleri altında adamları ezilerek can verir Yazar Padişah’a bakamaz bir ara bakar ve Padişah’ın kafaların yanından geçip gittiğini görür…O akşam Hoca’yı Padişah’ın çadırına çağırırılar uzun bir süre gelmez ve bu süreç içerisinde yazar Hoca’yı çoktan öldürdüklerini ve biraz sonra cellatların da kendisinin canını almak için geleceğini düşünür ama öyle olmaz Saba karşı Hoca gelir ve yazar eski hayatı hakkında birşeyler anlatmaya başlar kırkardeşinin kekeme olduğu, elbiselerinin çok düğmeli olduğu evinin bir masasının üzerindeki sedef kakmalı tepside şeftaliler ve kirazlar durduğunu masanın arkasında hasırdan örülmüş bir sedir olduğunu, üzerinde pencerenin yeşil çerçevesiyle aynı renkte kuştüyü yastıklar olduğu arkasına bir serçenin konduğunu, kuyu, zeytin ve kiraz ağaçlarını, onların arkasındaki ceviz ağacında yüksekçe bir dalına uzun iplerle bağlanmış bir salıncak belli belirsiz rüzgarda hafif hafif kıpırdandığı gibi… Sonrasında yazar bu hikayelere kaldıkları yerden geç de olsa süreceğine inandığını ve Hoca’nında aynı şeyi düşündüğünü, kendi hikayesine sevinçle inandığını bilir Elbiselerini telaşla kapılmadan ve konuşmadan değiştirirler Yazar ona yüzüğünü ve yıllarca ondan saklamayı becerdiği madalyonunu verir İçinde annesinin resmi ve nişanlısının kendi kendine beyazlaşan saçları vardır Sonra çadırdan çıkıp gider sessizce, ağır ağır kaybolur
Aradan yıllar geçmiştirYazar Müneccimbaşının boynu vurulmadan , hayvanlara düşkün Padişah tahttan indirilmeden çok önce Gebze’ye kaçmıştır Yazar bundan şikayetçi değildirÇok parası İtalya’daki gibi bir evi, karısı ve dört çocuğu vardır artık yetmiş yaşındadır
Padişah’la iki kere görüşmesinde laf O’ndan açılır Padişah aslında her şeyi biliyormuşO takvimleri, kitapları bütün o kehanetleri O’nun yazdığını bilir ve bunuda ona silah bataklığa saplandığında söyler Bu konuşmalardan yazarın kafası çok karışır Her şeye rağmen yazar O’nu özler
Yazar bir gün evindeyken yaşlı bir adam gelir bu adamla sohbet ederler Adam da hayal ürünü şeyler yazdığını söyler Bu hikayeleri birbirleriyle paylaşırlar Bu adam yazarda garip duygular uyandırır Evinde yatıya kalır bu adam gece boyunca birbirlerine yaşadıklarını anlatırlar ve bu anıları paylaştıktan sonra yaşlı adam evden ayrılır
Yaşlı adamın girmesinden sonra yazar bize bir köşeye attığı ve hiç dokunmadığı O’nunla geçirdiği anıları anlatan kitabını bitirmeye karar verdiği günü anlatır İki hafta öncesine kadar başka hikayeler türetmeye çalışan yazar İstanbul tarafından gelen bir atlı görür ve bunun kendi evine doğru geldiğini fark eder Atla gelen adam önce İtalyanca konuşur fakat sonra O’nun kadar olmasa bile O’nun yanlışlarıyla Türkçe konuşurAdını O’ndan öğrendiğini buraya kendisini O’nun gönderdiğini söyler O’nun İtalya’da kitaplar yazdığını zengin olduğunu öncesinden bir kadınla evlenip geri eski nişanlısını bulup onunla evlendiğini, yeni kitabının adının “Orada Tanıdığım Bir Türk” olduğunu söyler Yazar kendisininde O’nun la geçirdiği yılları anlatan bir kitap yazdığını söyler atla gelen adam bunu okumak ister Adam okumaya başlarYazar üç saat bahçede oturup adamın kitabı bitirmesini bekler Adam kitabın sonlarına geldiğinde adamın yüzü allak bullak olur Yazar adamın bir sayfaya dikkat etmesini bekler kitabı bitirdiğinde sayfaları hızlıca karıştırır sonunda o sayfayı bulur dışarı hızla göz gezdirir Ne gördüğünü yazar tabi ki çok iyi bilir:
Evin bir masasının üzerindeki sedef kakmalı tepside şeftaliler ve kirazlar durduğunu masanın arkasında hasırdan örülmüş bir sedir olduğunu, üzerinde pencerenin yeşil çerçevesiyle aynı renkte kuştüyü yastıklar olduğu hemen yanında da yazarın oturduğunu, arkasına bir serçenin konduğunu, kuyu, zeytin ve kiraz ağaçlarını, onların arkasındaki ceviz ağacında yüksekçe bir dalına uzun iplerle bağlanmış bir salıncak belli belirsiz rüzgarda hafif hafif kıpırdandığını görür
ROMANIN ANA FİKRİ:
İnsan sevdiği hele de hayatını bağladığı birinden asla şüphelenmemeli, hatta ona git gide daha da bağlanmalı; onu kaybetmemek için elinden geleni yapmalıdır
ROMANDAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Venedikli;ülkesinde çok iyi eğitim almış,her bilim alanında bilgisi ve kitapları olan,fakat kendini biraz beğenen bir kişidirHoca;iyi bir eğitim almış ve parlak bir zekası olan,aynı zamanda hırslı ve okumayı seven bir kişidirPadişah;hayalperest,hayvanları ve avlanmayı çok seven ve olayları çok iyi takip eden, insanların etkisinde kalan bir kişidirPaşa;sinsi ve hırslı,çevresindeki insanları kullanmayı seven bir kişidir
ROMAN HAKKINDA ŞAHSÎ GÖRÜŞLER:
Çok sürükleyici bir kitaptı Özellikle kitabın edebi yönü beni derinden etkiledi Olaylar arasındaki felsefik bağ beni bazen saatlerce düşündürdü
ROMANIN YAZARI HAKKINDA BİLGİ:
7 Haziran 1952’de doğdu New York’ta geçirdiği üç yıldan sonra hep İstanbul’da yaşadı Liseyi Robert Kolej’de bitirdi İstanbul Teknik Üniversitesinde üç yıl mimarlık okudu 1976’da İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsü’nü bitirdi 1974’ten başlayarak düzenli bir şekilde yazı yazmayı kendine iş edindi Kitapları belli başlı Batı dillerinde çevrildi Romanları onüç dile çevrilen Orhan PAMUK’un kitapları Brezilya’dan Avustralya’ya, Norveç’ten İtalya’ya pek çok ülkede yayımlanmaya devam ediyor


Alıntı Yaparak Cevapla

Yüz Temel Eser Ozetleri

Eski 10-21-2012   #18
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Yüz Temel Eser Ozetleri




Bir Dinazorun Anıları - Mine Urgan

Bu kitabı okuduğunuzda, bir insanın hayatına neler sığdırabileceğini, hayretle görüyor, gıpta etmekten kendinizi alamıyorsunuz Bu kitapta Mine URGAN’ın hayatını daha doğrusu anılarını okumuyor, tarihten bir kesit okuyorsunuz sanki Aydınlık, apaydınlık kişiliğiyle bir mum misali öğrencilerine, ahbaplarına, tanıdıklarına ve tanımadıklarına hep bir ışık kaynağı bir kılavuz olmuş ve bu işi yapmaktan hiç bir zaman bıkmayacağını, usanmayacağını bir bakıma bu kitapla haykırıyor Bu kitap, sanki Mine Urgan’ın yalın, mütevazı ve bir o kadar zengin, duyarlı kişiliğinin anıtsal bir abidesidir
Mine Urgan dinozorluğunu ise şöyle tanımlıyor kitabında : “Çağımıza uymak zorundayız palavrasına da hiç mi hiç inanmıyorum Eğer yaşadığım çağın en yüce ideali köşeyi dönmekse; eğer yaşadığım çağ toplumsal adaletsizlik üstüne kuruluysa; eğer yaşadığım çağ inandığım her şeyi yadsıyorsa; eğer yaşadığım çağa bayağılık ve çirkinlik egemense ben böyle bir çağa neden ayak uydurmak zorunda kalayım? Tam tersine baş kaldırırım, direnirim böyle bir çağa karşı Bu yüzden dinozorlukla suçlanmam da vız gelir bana Çünkü ben dinozoru tarih öncesi çağların nesli tükenmiş bir hayvanı olarak değil; geçmişin doğruluğu kanıtlanmış ve yadsınamaz değerlerini yeni sentezler yaparak geleceğe taşımayı amaçlayan bir yaratık olarak tanımlıyor, dinozorluğumla övünüyorum
Yukarıdaki satırlar Mine URGAN’ı öyle güzel tanımlıyor ki bundan sonra söylenecekler bu satırların yanında sönük kalmaya mahkum herhalde
Mine URGAN’ın kendini ve düşüncelerini ebediyete taşımak istercesine kaleme aldığı bu kitabı okuduktan sonra bize şunu söylemek düşüyor herhalde “NE MUTLU DiNOZORUM DiYENE VE DiYECEKLERE”
Sayın hocamızın kitabın son söz bölümünde okuyucularına vaat ettiklerini yapması dileğiyle, son sözleriniz hiç bir zaman son söz olmayacak inanın
SONUÇ :
A KİTABIN ANA FİKRİ :
Kitap genel olarak yazarın anılarından müteşekkil Bu anılar ise yazarın çocukluğundan yaşlılığına kadar geçen bir zaman dilimini kapsıyor Genel olarak kitabın savunduğu bir tez bir fikir olmasa da kitabın bütünlüğü ele alındığında kardeşlik, eşitlik, adalet, erdemlilik gibi yüksek değerler üzerine kurulu temelinde insanın bulunduğu bir görüşün benimsendiği ve bu görüş çerçevesinde yaşanılan veya yaşanılmak istenen hayat üzerine kurulu bir ser olduğu söylenebilir
B KİTABIN GETİRDİĞİ YENİLİKLER :
Kitabın getirdiği bilimsel ve teknolojik bir yenilik olmamakla birlikte düşünsel boyutta Mine Urgan gibi tarihe mal olmuş, cumhuriyetle yoğrulmuş bir büyüğümüzün geçmişle gelecek arasında kurduğu sentez kuşaklar arasında köprüler atılmasına vesile olabilir Nesiller arası büyük kopuklukların yaşandığı bu çağda, bu kitap kuşakların kaynaşmasında bir adım olabilir
C GENEL DEĞERLENDİRME VE TEKLİFLER :
Cumhuriyet tarihini yaşamış, cumhuriyet aydınlarıyla birlikte olmuş, geçmişten gelmiş geleceği yakalamış, her medeniyetin gerektirdiği her türlü yeniliğe ve değişime ayak uyduracak bir eğitimi almış ve bunu herkesle paylaşmak isteyen, çevresini aydınlatmak için uğraş veren aydın bir Türk kadınının yazdığı bu kitap öyle bir içtenlikle, öyle bir açık yüreklilikle yazılmış ki okuyanın yüreğini ısıtıyor Her yaştan ve her düşünceden insanın bu kitabı okumasında büyük yarar olacaktır
Not:Yazılanlar, yazarın siyasi politik fikirlerinden arındırılarak yazılmış, kitap tarafsız bir gözle okunmuştur


Alıntı Yaparak Cevapla

Yüz Temel Eser Ozetleri

Eski 10-21-2012   #19
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Yüz Temel Eser Ozetleri




Bir Kadın Düşmanı - Reşat Nuri Güntekin

1 KİTABIN KONUSU : İlk evliliğinde yaşadığı kötü olaylar sonucu kadınlarn hepsine önyargılı bakan ve onları değersiz gören İskender ‘in başından geçenler anlatılmaktadır
2 KİTABIN ÖZETİ : Kitap, İskender adlı orta yaşlı bir adamın başından geçenleri anlatmaktadır İskender, ilk öğrenimini Ankara‘da, orta öğrenimini Amasya ve Niğde ‘de yapmıştır Babasının mesleği nedeniyle birçok yere gitmiş ve çeşitli insanlarla tanışmıştır Okul yıllarında genellikle sakin bir yapıya sahip olan İskender askere gidip geldikten sonra tanıştığı Zeynep adlı kadın yüzünden sert, sinirli bir kişiliğe bürünür Bunun böyle olmasının sebebi kadınla yaşadıkları değişik olaylardır
Zeynep ile İskender mutlu bir ilişkiye sahiptiler fakat daha sonraları Zeynep, İskender‘i Mesut adlı bir gençle aldatır Zeynep eve geç gelmeye, İskender‘ e karşı ilgi göstermemeye başlar Zaman içinde İskender buna katlanamaz ve boşanırlar Böylece İskender ‘ in kadınlara karşı bir fobisi oluşur Her kadını Zeynep gibi görür ve hiçbirine güvenemez Kendine, bir daha kimseyi sevmeyeceğine dair söz verir İki sene sonra İskender başka bir yerde çalışmaya başlar Çalıştığı ofiste yan masada çok güzel, çalışkan ve çekici bir kadın vardır Gittikçe bu kadına karşı bir şeyler hissetmeye başlar fakat önceki deneyimi yüzünden uzun süre kendini engeller Kadına karşı soğuk davranır, hatta bazen tersler ama bunları tamamen isteksiz olarak yapmaktadır Kafasındaki düşünceler onu bir kadın düşmanına çevirir Kadınları dünya için gereksiz görmeye başlar Yan masada çalışan Belgin isimli güzel kız İskender’ e aşık olur ve onun garip tutumunu anlayamaz İskender de zamanla içindeki sevgiye karşı koyamaz ve Belgin’ e hissettiklerini anlatır
3 KİTABIN ANA FİKRİ : Hayatta hiçbir zaman ön yargılı olmamalıyız
4 KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:
İskender : Başarılı, insanlarla olan ilişkileri iyi, duygularıyla hareket eden, değişken fikirlere sahip olan orta ayşlı biri
Zeynep : Çekici, güzel, çalışkan, deli dolu, çapkın ve eğlenmeyi seven bir kişilik
Belgin : Genç, uzun boylu, iyi niytli, utangaç, duygularını tam yansıtamayan biri
Mesut : Yakışıklı, zengin, kibirli, insanları umursamayan bir kişilik
5 KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER:
Kitapta insanlar arasındaki ilişkiler son derece detaylı anlatılmış Sürekli gelişen olumsuzluklar bazen okuyucuyu sıkabiliyor Yazar, kişileri iyi tasvir etmiş ve olaylar akıcı bir şeklde ele almış
6 YAZAR HAKKINDA BİLGİ : Reşat Nuri, 1912 yılında İstanbul Darulfünunu Edebiyat Şubesini bitirdikten sonra liselerde edebiyat, Fransızca ve felsefe okuttu 1931 ve 1943 yılları arasında Milli Eğitim Bakanlığı müfettişi olarak Anadolu’nun çeşitli yerlerini görme fırsatı buldu
Bir dönem Zaman gazetesine Temaşa Haftaları başlığı ile tiyatro eleştirileri yazdı çeşitli takma isimlerle (Şair, Nedim, Büyük Mecmua, İnci dergilerinde Hayreddin Rüşdi, Sermed Ferid, Mehmed Ferid) hikayeler yayınladı Reşet Nuri’nin bazı mizah dergilerinde farklı takma isimler kullandığı da görülmüştür Ayrıca “Harabelerin Çiçeği” adlı eserini yine zaman gazetesinde Cemil Nimet adıyla yayınladı Cumhuriyet’in yeni kurulduğu 1923-1924 yıllarında arkadaşlarıyla birlikte Kelebek isimli haftalık bir mizah dergisi çıkardılar Reşat Nuri Güntekin, Batılı bazı yazarlarından romanlar, hikayeler çevirmiş, oyunlar uyarlamıştır Akciğer kanresinden tedavi olmak için gittiği Londra’da ölmüş (Aralık, 1956) ve cenazesi İstanbul’a getirilerek, Karacahmet Mezarlığında defnedilmiştir
Romanları: Harabelerin Çiçeği (1918), Gizli El (1920), Çalıkuşu (1922), Dudaktan Kalbe (1923), Damga (1924), Akşam Güneşi (1926), Bir Kadın Düşmanı (1927), Yeşil Gece (1928), Acımak (1928), Yaprak Dökümü (1930), Kızılcık Dalları (1932), Gökyüzü (1935), Eski Hastalık (1938), Ateş Gecesi (1942), Değirmen, Miskinler Tekkesi (1946), Ripka İfşa Ediyor (1949), Kavak Yelleri (1950), Kan Davası (1955), Boyunduruk (1960), Son Sığınak (1961)


Alıntı Yaparak Cevapla

Yüz Temel Eser Ozetleri

Eski 10-21-2012   #20
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Yüz Temel Eser Ozetleri




Bir Kadın Kayboldu - Esat Mahmut Karakurt

1 ROMANIN KONUSU :
Kocasını deliler gibi seven bir kadının psikolojik durumu ve sonucunda karşılaştığı olaylar

2 ROMANIN ÖZETİ
Kitapta dört ana karakter vardırSelma,İrfan,Hümeyra ve NecmiSelam ve Necmi uzun süren evliliklerinde mutsuzdurlarSebep ise genç,güzeller güzeli Hümeyra ile Necmi’nin birbirleriyle kıskandıracak bir ilişki içerisinde olmalarıdırKendini Tanrıya adar gibi kocasına adayan, aslında oldukça çekici ve güzel olan Selma,kendine hakim oalmayarak Hümeyrayı kıskanmakta ve tekrar kocasın sahip olmak istemektedirAvukat İrfan Selmanın kardeşidir
Yılbaşı gecesidirYağmurun yağması yıdızların kendilerini göstermelerine engel olamamaktadırİnsanlar eğlencenin doruğundadırHümeyra da kendisini mutlu eden insanın yanına,Necminin evine giderNecmi ile Hümeyra aşkın doruklarında birbirlerine sevgiyi haykırırken,olaydan herbi olan Necminin karısı Selma eve girer ve Hümeyraya iki el ateş ederSelma acılarının sebebi olarak gördüğü Hümeyrayı elinde olmayarak vurmuşturNecmi Selmanın kardeşi avukat İrfanı arayarak olayı anlatırİrfan hemen bir doktoru gasp suretiyle gözlerini bağlayarak eve getirirDoktor Hümeyrayı hemen muayene eder ve Hümeyra zor da olsa hayatta kalırDoktor yılbaşı yaşadığı bu olayın söylendiği gibi bir intihar değil,bir cinayet teşebbüsü olduğuna kanaat getirir ve hemen polise giderek olayı anlatırPolis uzun bir uğraş sonucunda ip uçlarından yola çıkarak olayın içinde kimler olduğunu çözerNecmi,Selma,İrfan ve yatakta acıları geçmemeiş olan Hümeyra aynı evdedirlerHümeyra ve Selam kimin haklı olduğunu tartışmakta,İrfan ise Selmaya olaydan polisin haberi olduğunu ve kaçmaları gerektiğini anlatmaktadırO sırada bir takım sesler duyarlarPolisler eve gelmiştirHümeyra Selmayı koruyarak kimsenin kendisine ateş etmediğini,intihar etmek istediğini söylerSelam yaptığı işten pişman olmadığının verdiği cesaretle her şeyi anlatırSelam iki hafta hapiste kaldıktan sonra duruşmada hakim karşısına çıkarılırMehkemenin içi ve dışı olayı merak eden gazeteci ve insanlarla dolmuşturHakim önce fiziken çökmüş Selmayı,daha sonra da Hümeyrayı dinlerİki taraf ta duygusal hareket etmiş ve birbirlerine hak vermişlerdirHakim bu durumda karar vermekte zorlanır ve duruşmayı ertelerTekrar hapse yollanan Selmanın hala seven kalbi bu olaylara dayanamaz ve Selam kalp krizi geçirirSon istek olarak doktorlardan;kocası Necmi ve Hümeyrayı görmek isterOlayı öğrenen Necmi ve Hümeyra da bu arada hastneye gelirlerSelmanın halini görünce ikisi de ağlamaya başlarSelam ise geldiklerini fark ederek zor da olsa açtığı gözleriyle onları yanına çağırırSelmaya akan göz yaşları gittikçe artarken;Selma büyük bir olgunlukla Tanrıya giderken içinin rahat olduğunu,aşkın acısından ölmenin huzurunu yaşadığını ve Necmi ve Selmanın,aşkı hissettikleri sürece yaşayacaklarını söylerBu sözlerden sonra Selma artık dayanamaz ve vefat eder

3 ROMANIN ANA FİKRİ :
Bazen insan duygularıyla hareket ederek mantığa ters düşecek hareketler yapmak isterO anlarda duygularımızla hareket etmek bazen doğru olan olabilirÇünkü iş mantığa kaldığında;bu bizi hayatımız boyunca bir mutsuzluğa sürükleyebilir

4KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ :
Selma:Aşkın verdiği güçle hiç bir şeyden korkmayan,gözü pek,cesur ve duygusal bir kadın

Necmi:Gördüğü her kıza aşık olabilecek,olayların sonucunu düşünmeden hareket eden,biraz saf ama yakışıklı bir adam

Hümeyra:O da Selma gibi ölümüne aşık ve yanlış ta olsa aşkı uğruna her şeyi göze alabilecek bir kadın

İrfan:Kardeşine bağlı,iyilik sever ve fedakar bir ağabey

5 KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER : Kitap o kadar akıcı ve çekici ki;kitabı okumaya başladığınızda sandalyenizden kalkmanız son derece zor oluyorKitaptaki olay;hakimin duygusal davranmasının yanlışlığı dışında,son derece gerçekçi ve yaşanılabilir

6 ROMANIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ :
Yazarın Diğer Kitapları:
-Ömrümün Tek Gecesi -Aldatacağım
-Son Tren -Son Gece
-Erikler Çiçek Açtı -İlk ve Son
-Allahaısmarladık -Ölünceye Kadar
-Kadın Severse -Sokaktan Gelen Kadın
-Ankara Ekspresi -Dağları Bekleyen Kız
-Kadın İsterse -Çölde Bir İstanbul Kızı
-Vahşi Bir Kız Sevdim


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.