Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular > Sorularla İslamiyet

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
esmai, eşya, eşyanin, hakaiki, hakikati, hakiki, hüsnadır

Eşyanin Hakikati (Hakiki Hakaiki Eşya Esma-İ Hüsna'dır)

Eski 10-11-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Eşyanin Hakikati (Hakiki Hakaiki Eşya Esma-İ Hüsna'dır)




EŞYANIN HAKİKATI (Hakiki hakaiki eşya Esma-i Hüsna'dır)
Hakkında EŞYANIN HAKİKATI (Hakiki hakaiki eşya Esma-i Hüsna'dır)




SURET

“Biçim, Şekil

MAHİYET

“Bir şeyin ne olduğu

HÜVİYET

“Bir mahiyeti başkalarından farklı kılan özellik

HAKİKAT

“Mahiyetin hariç âlemde sübutu, kendini göstermesi

HAK, HAKİKAT, SURET, HÜVİYET ve mahiyet… Günlük konuşmalarımızda bu kelimelerin bazen birbiriyle karıştırıldığını, hatta birbiri yerine kullanıldığını görüyoruz

Bilindiği gibi “hak,” “inkarı mümkün olmayan gerçek” anlamına geliyor

Eşyanın bir varlığı olduğu haktır; Mecusiler dışında, bu hakkı inkar eden çıkmamış

Güneşin çekim kuvveti, yerin çekim kuvveti, radyoaktif dalgalar da haktır Cahillerden başka bunları inkâr edene rastlamıyoruz

Melekler, cinler, kabir âlemi, cennet, cehennem de hak Kafirlerden başkası da bunları inkar etmiyor

Bütün bu varlıkların birer sureti, hüviyeti, mahiyeti ve hakikati vardır

Önce bu terimlerin kısa birer tariflerini yapalım:

Suret: Dıştan görünen şekil, biçim, bir şeyi diğerlerinden ayıran özellikler gibi mânâlara geliyor Suret ikiye ayrılır; maddî ve manevî Demek ki, suret denilince sadece maddî cisimlerin şekillerini anlamak eksik oluyor Mesela maddî bir yapıları olmayan meleklerin de suretleri vardır Onlar da birbirinden ayrılır, fark edilirler

Diğer üç kelime ise, Seyyid Şerif Cürcani’nin Tarifat adlı kitabında şöyle özetlenir?

“O nedir? Sorusunun cevabı olan özellik, makul olması bakımından mahiyet, hariçte sübutu bakımından hakikat, başkalarından farklılığı bakımından ise hüviyet diye adlandırılır

Lügat-ı Nacide, mahiyetin hakikattan daha genel bir ifade olduğu, nitekim hakikatin, sadece “mevcut” şeyler için kullanılmasına karşılık, mahiyetin olmayan (madum) şeyler için de kullanılabileceği yazılır Mesela: Şirkin hakikati yoktur Ama, “şirk nedir?” sorusunun, “Allah’a ortak koşmak,” şeklinde bir cevabı vardır İşte şirkin mahiyeti bu cevapta kendini gösterir

“İnsan nedir?” sorusuna “hayvan-ı natıktır,” yani idrak sahibi bir canlıdır şeklinde cevap vermekle insanın mahiyetini anlatmış oluruz Bu bir mana olarak akıllarda yer eder Bildiğimiz, gördüğümüz insan ise, bu mahiyetin hakikatidir Bir insanı diğer insanlardan ayıran özellikler de onun hüviyetini teşkil ederler

Bir noktaya da temas etmek gerekiyor: “O nedir?” sorusu, insan için sorulabileceği gibi onun her bir organı için de sorulabilir Eli göstererek, “Bu nedir?” dediğimizde alacağımız cevap onun mahiyetiyle ilgilidir O mahiyetin hariçte tahakkuk etmesi cihetiyle de elin bir hakikati vardır Yine o eli başkalarından ayıran bir hüviyeti ve sureti olduğu da muhakkaktır Böyle düşünüldüğünde bir tek varlığın bile nice suret, mahiyet, hüviyet ve hakikatlerle adeta kaynaştığı anlaşılır

“Hakikat,” edebiyatta, “mecaz olmayan” manasına gelir Yani, bir kelimeyle mecazi olarak, bir başka mana kastedilmiyor ve o kelime kendi öz manasında kullanılıyorsa buna “hakikat” denilir Hakikat kelimesi eşyanın yahut hadiselerin iç yüzü manasında da kullanılır Bu mana üzerinde biraz durmak isterim

Hastalık bir hâdisedir Onun suretini hastanın perişan halinde görür gibi oluruz Mahiyeti ise sıhhatin bozulmasıyla ortaya çıkan arızalı hayattır Hakikati yani iç yüzü, insanlar için bir imtihan aracı olması, sabredenlerin derecelerini artırması ve günahlara kefaret olmasıdır

Nurlardan bir hakikat dersi:

“Bütün mevcudatın hakaikı, bütün kainatın hakikatı; esma-i İlahiyeye istinad eder… Hatta muhakkikîn-ı evliyanın bir kısmı demişler: “Hakikî hakaik-ı eşya esma-i İlahiyedir Mahiyet-i eşya ise, o hakaikın gölgeleridir” Sözler

Âlemin varlığı bir hakikat; Mucid ismine dayanıyor Bu âlemde her şeye bir suret, bir şekil verilmiş olması da ayrı bir hakikat; bu da Musavvir ismine dayanır Her suretin ayrıca benzetildiği, en güzel bir biçime sokulduğu da bir başka hakikat; bu da Müzeyyin ismine dayanır Bu ziynette rengin de ayrı bir yeri vardır; Mülevvin ismine dayanır Ölümün hakikati Mümit ismine, hayatınki Muhyi ismine dayanır Misaller çoğaltılabilir

İnsanoğlunun eserlerinde de bunun bir misalini görmüyor muyuz? Kütüphaneden bir kitap çekerek bu nedir diye sorsanız “kitap” diye cevap alırsınız Demek ki, kitap o şeyin mahiyetidir Kitabın sureti, şekli, cildinin boyası vesaire ise suret kelimesinde dahildir O kitap mânâsı, elimizdeki kitapta tahakkuk etmesi cihetiyle de hakikat olur Bu hakikat onu yazanın bir ismine dayanır Eğer o eser bir tıp kitabı ise onda “tabip” ismi tecelli etmiştir Daha doğrusu o kitabın hakikati, gerçekte, tıp ilmi ve tabip ismidir

İşte “hakiki hakaik-i eşya esma-i İlahiyedir” hakikatine bu misalle bir derece bakılabilir

“Mahiyet-i eşya ise, o hakaikın gölgeleridir” ifadesine gelince: Zat olmasaydı gölgeden söz edilemezdi Tıp ilmi ve tabip ismi de olmasaydı bu kitap varlık sahasında boy gösteremezdi Demek ki, onun varlığı gölge makamında; aslı ise tıp ilmi ve tabip ismi

İlim sıfatı, tecelli olmaksızın bilinmez ve görünmez Ancak böyle bir eser o isme ayna olur ve onu gösterir Ama yine de elimizdeki bir eserin yaprakları ile yazarının ilmi arasında bir ilgi kurmak, o sayfalarda ilmin mahiyetini aramak boş bir çabadır İlim sıfatı, mahiyetiyle yine bizce bilinmemektedir Biz o kitapta o ilmin zatını değil, bir tecellisini seyretmiş ve mahiyetini değil varlığını bilmiş oluyoruz Nitekim, gölgede, gölge sahibinin varlığını görürüz, ama onun sıfatlarını, meselâ ilmini, irfanını, güzel ahlakını seyredemeyiz

Gölgenin varlığı, aslın varlığı yanında çok sönük kalır; derece itibariyle onun çok aşağılarında bulunur Bir de o gölgenin gölgesini düşünelim! Bu ikinci gölgenin varlığı ile birinci gölge arasındaki farklılık, asıl birinci gölge arasındaki fark kadardır Yani bu ikinci gölge ilk gölgeye göre çok daha aşağı bir varlık mertebesine sahiptir

Bir cismin aynadaki tecellisi onun bir bakıma gölgesidir Yani onun varlığı ile gölge varlık arasında büyük farklılıklar vardır Bir taşın aynadaki görüntüsünde sertlik bulamazsınız O gölge, taşı gösterir, taştan haber verir, ama taşın varlık mertebesinin yanında onun derecesi ancak bir gölge kadardır Bu gölgenin karşısına bir ayna daha tutalım ve o gölge o ikinci aynada tecelli etsin İşte bu ikinci gölge varlığa “gölgenin gölgesi” denilir

Tasavvufta, mahlukat âlemi yaratılmadan, onların İlâhî ilimdeki taayyünlerine ayan-ı sabite adı verilir ve bu ilmî vücutlara, İlâhi isimlerin gölgeleri denilir O ilmî varlık, şehadet âlemine getirildiğinde gölgenin gölgesi kadar bir varlık mertebesine sahip kılınır Zira, eşya ayan-ı sabitenin gölgeleri, ayan-ı sabite de esma-i İlâhiyenin gölgeleridir

Aynı manayı Nur Külliyatında da yakalamak mümkün?

Üstad Bediüzzaman Hazretleri, Mektubat’ında, “Eşya zeval ve ademe gitmiyor, belki daire-i kudretten daire-i ilme geçiyor; âlem-i şehadetten, âlem-i gayba gidiyor,” buyurur

Aynı eserde şöyle bir cümle de geçer:

“Şu mahlukat, izn-i İlahî ile, zaman nehrinde mütemadiyen akıyor… âlem-i gaybdan gönderiliyor, âlem-i şehadette vücud-u zahiri giyidiriliyor, sonra âlem-i gayba muntazaman yağıyor, iniyor

Bu cümlede, ilim dairesi “âlem-i gayb,” kudret dairesi ise “âlem-i şehadet” olarak alınmıştır

Buna göre, eşya yaratılmadan önce ilim dairesi

Prof Dr Alaaddin Başar


Alıntı Yaparak Cevapla

Eşyanin Hakikati (Hakiki Hakaiki Eşya Esma-İ Hüsna'dır)

Eski 10-11-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Eşyanin Hakikati (Hakiki Hakaiki Eşya Esma-İ Hüsna'dır)






Fakat konunun sonundaki gelinen ve gidilen alemi gayb aynı değildirAlemi ervahdan geliyor,alemi şahadette işlevi bittğinde alemi ervaha geçiyor;fakat her iki ervah farklıdır birisi alemi şehadetten önceki hiç bir işleme imtihana tabi olmamış günahsız olan halimizin bulunduğu başka bir ervah alemi diğeri burdaki imtihan ve işlemlerden sonra ulaştığımız cennet ve cehennemden önceki ervah alemiHer iki alemde gaybı temsil ettiğinden Bediüzzaman hazretleri bu şekilde gayb demişFakat başka yerlerdede yine Bediüzzaman Hazretlerinin yukardaki bu açılımı yaptığını müşahade ederiz
Allahın selamı rahmeti ve bereketi müminlerin üzerine olsun


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.