Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Genel Kültür & Serbest Forum > Serbest Forum

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
makaleler

Makaleler

Eski 06-22-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Makaleler



Başkan Bush'un Irak, Afganistan ve teröre karşı savaşta en ateşli destekçilerinden Başbakan Blair, Amerikan Başkanı'nın mevcut Irak politikasından U dönüşü yapması için tüm politik gücünü kullanmasını istiyor


Çok sayıda uzman, politikacı ve analistin üzerinde mutabık olduğu gibi, Irak konusunda politika değişikliğine gidilmemesi felaketten başka bir şeye yol açmayacak Irak politikasının yanlış bir yöne kaydığının farkına varılması, en sadık neo-muhafazakarlar arasında bile su yüzüne çıkmaya başladı, hatta Irak Savaşı'nın mimarları arasında Irak'tan Çıkış isimli yeni kitaplarında, George McGovern ve William RPolk, Irak Savaşı'nı "belalı bir hata" olarak nitelendiriyor McGovern, 1972 yılında Demokrat Parti'nin başkan adayıydı; Temsilciler Meclisi'nde ve Senato'da 22 yıl hizmet verdi ve altı yıl boyunca Washington'da Ortadoğu politikasına yön verdi Polk, Dışişleri Bakanlığı'nın Ortadoğu Politika Planlama Konseyi üyeliğinden önce Harvard'da bir profesördü McGovern, "Ordu bir rejimi değiştirebilir; ancak bir demokrasi meydana getiremez" diye yazarak Irak'ta ortaya çıkan gerçeğe işaret ediyordu Evet, ABD ordusu ülkede bir rejim değişikliği gerçekleştirdi ve bir tirandan kurtuldu; ancak üç yıl sonra bugün Bush yönetiminin umut ettiği demokrasi hâlâ ufukta görünmüyor Ve Irak'taki terörizm hiçbir zaman şimdiki kadar yaygın olmamıştı McGovern ve Polk'un da işaret ettiği gibi, "Bugün gerçekte de yeryüzündeki bir cehennemle karşı karşıyayız"


Büyük değişiklik ise bugüne kadar Bush'un Irak Savaşı'ndaki çizgisini destekleyen Blair, ABD'nin Irak işgalinin bir sonucu olarak ortaya çıkan kargaşanın barış ile son bulması için Bush'u Şam ve Tahran'ı müzakere masasına davet etmiş görmek istiyor Blair, tüm tarafların katılımı olmaksızın bölgede daimi bir barışın var olamayacağının farkına varmaya başladı Başkan Bush, en güvendiği ve sadık müttefikinden bu tür şeyler duymaktan hoşlanmayabilir Hiç şüphe yok ki, Blair ne Suriye ne de İran hayranı Ancak, İngiltere Başbakanı, Ortadoğu problemlerini ele alma konusunda gerçekçi olmaya başlıyor Aslında, Ortadoğu'da daimi bir barış olacaksa, bu, ancak olayı dışarıdan kontrol eden ve içeride yıkım gücüne sahip olan güçlerin ve ortakların müzakere masasına oturtulmadan sağlanamaz Ancak onlarla sağlanabilir Bush, Suriye ve İranlıları dışlayarak onları cezalandırdığını düşünüyor Ancak, Ortadoğu'da biraz zaman geçirmiş biri bile, işlerin bu şekilde yürümediğini çok iyi bilecektir Dışlanan taraflar kendi köşelerine çekilecek ve kendi militanlarına, ulaşılacak bir barış anlaşmasının geçici olmasını sağlamaları emri verecektir Bush'un, en fazla güvendiği ortağından gelen bu tekliflere ve Suriye ile İran'ın sunulan önerilere ne cevap vereceğini zaman gösterecek

Claude Salhani

United Press International



Alıntı Yaparak Cevapla

Makaleler

Eski 06-22-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Makaleler



Bugün dünyada eski ve yeni savaşlardan kalma milyonlarca patlamamış bomba, mayın, top mermisi ve başka mühimmat var Bunlar daha çok Asya ve Afrika kıtalarındaki ülkelerde bulunuyor Kimi İkinci Dünya Savaşı'ndan, kimi bölgesel savaşlardan kalma bunlar


Laos'tan Kosova'ya, Irak'tan Angola'ya, Afganistan'dan Sudan'a kadar uzanan geniş bir bölgede milyonlarca insan bu patlamamış mühimmatın tehdidi altında yaşıyor bugün


Güney Lübnan bu geniş bölgeye dahil olan son bölge 34 gün süren, 14 Ağustos'ta ateşkes ile duran, son İsrail-Lübnan savaşında İsrail'in attığı; ama çoğu patlamamış misket bombaları, Lübnan'ın güneyinde birçok bölgeyi yaşanması çok zor ve tehlikeli hale getirmiş bulunuyor


Birleşmiş Milletler kaynakları İsrail'in son savaşta Lübnan'ın güneyine günde 6000 civarında bomba, roket ve top mermisi attığını ve bu atılanların özellikle 'cluster bombs' denen misket bombalarından olduğu ve en az yüzde 30'-unun patlamadığını, bu bombalardan dağılan küçük bombaların ya da bombacıkların bugün yüz binlerce Lübnanlının hayatını tehdit ettiğini açıkça söylüyorlar


Yine Birleşmiş Milletler'e göre bugün Lübnan'ın güneyinde en az bir milyon civarında patlamamış bombacık var Bu bombacıklar bir kola kutusu büyüklüğünde ve oraya buraya dağıldıkları için tespitleri ve imha edilmeleri hem zor ve hem de zaman alıcı Uzmanlar, bu bombacıkların tamamının tespit ve imhalarının iki yıldan daha az sürede mümkün olmadığını ifade ediyorlar


İsrail'in attığı bu misket bombaları da Amerikan menşeli eski bombalar İsrail, kendisinin de itiraf ettiği gibi bütçe mülahazaları sebebiyle kendi imal ettiği ve daha etkin olan, patlama ihtimali yüzde yüze yakın misket bombaları yerine bu eski ve patlama olasılığı düşük olan bombaları atmış Lübnan'ın güneyine


Misket bombaları esasen Soğuk Savaş döneminin bakiyesi bombalar Bunlar Soğuk Savaş'ta Avrupa'ya yapılacak bir Sovyet saldırısı için ve Kore'de kullanılmak üzere tasarlanmış, imal edilmiş bombalar Bunlar uçaklardan atılabildikleri gibi Howitzer toplarıyla ya da çok namlulu roketatar sistemleriyle de atılabiliyorlar Bir ana bomba muhafazasının içinde yüzlerce bombacıktan meydana gelen bu bombalar, atıldıktan sonra yere yaklaşırken belirli bir yükseklikte açılıp hedef alanını ateş altına alıyorlar Bu yükseklik 30 metre de olabiliyor, 3 metre de Bu, hedeflerin durumuna bağlı


Özelliklerini kısaca anlattığımız bu bombacıklar ve diğer patlamamış mühimmat geçen hafta Cenevre'de yapılan bir milletlerarası konferansın konusuydu Milletlerarası Kızılhaç Teşkilatı'nın ev sahipliğinde yapılan bu konferansta patlamış bombalar ve diğer mühimmat bütün yönleriyle ele alındı ve sonuçta ortaya bir de mutabakat çıktı


Bu mutabakata göre, savaşan ülkeler savaştan sonra kullandıkları; ama patlamamış bomba ve diğer mühimmatı bulup temizlemek ya da imha etme yükümlülüğünü üstleniyorlar Bu mutabakat esasta klasik silahların kullanımı ile ilgili global mutabakat ve görüşmelerin sonuçlarından birisi olarak ortaya çıkmış bulunuyor Bugüne kadar çoğu Avrupa ülkesi olmak üzere 26 ülkenin onay verdiği bu mutabakat, 12 Kasım itibarıyla yürürlüğe girmiş bulunuyor Bundan sonrası imzacı ülkelerin parlamento onaylarına kalıyor Amerika ve Rusya, parlamento onayı alacaklarını söylerlerken başkalarından henüz bir ses çıkmamış bulunuyor


Bu mutabakat şüphesiz olumlu bir gelişme; ama şimdiden eksiği var; zira misket bombaları kapsamı içine alınamamış bulunuyor Çok gayret edilmesine rağmen misket bombaları mutabakata girmiyor


Bu eksikliği gören Norveç, şimdi kendi başına bu bombaları yasaklayan bir mutabakat için harekete geçmiş bulunuyor Norveç'in bu atağı ne kadar ve ne zaman başarılı olur, bilinmez; ama başarılı olması da gerekiyor; zira bugün bu bombalarla insanların hayatı sönüyor Ve biz de bunu bugün dile getirmeden yapamıyoruz



FİKRET ERTAN

Zaman Gazetesi


Alıntı Yaparak Cevapla

Makaleler

Eski 06-22-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Makaleler





Bugün karşı karşıya olduğumuz uluslararası terör, değişmiş bir dünyanın sözde-dini görüşüne dayanmaktadır Terör, bu görüşü, kolayca etkilenebilen genç erkek ve kadınlara satmaya çalışan gayriinsanı bir oluşumdur



Hoşgörü sahibi, demokratik toplumumuzda dünyaya gelen ve diğer Britanyalı hemşehrilerine karşı en ufak bir kin beslemeyen Britanyalı bir gencin, kalabalık bir banliyö treninde kendisini havaya uçurmasını da bu şekilde sağlayabilmektedir Şimdiye kadar duyduğum en tüyler ürpertici ifadelerden birisi geçtiğimiz yıl temmuz ayında Londra'da gerçekleştirilen bombalama olaylarının sorumlusu olan İngilizlerden birisinin, Shezhad Tanweer'in verdiği ifade olmuştur Tanweer, kendisini ölüme gönderenlerin zafer kazanmış olacaklarını; çünkü kendilerinin "ölümü bizlerin hayatı sevdiği kadar sevdiğini" söylemiştir


Batı Müslümanlara düşman değil


Ancak Tanweer'in ifadesinde kullandığı "biz" kelimesinin İngiltere ya da yurtdışındaki Müslüman toplumun büyük bir bölümünü ifade etmediği son derece açıktır Bu ülkenin varlığına son derece büyük ve hayati önem taşıyan bir katkı sağlayan iki milyon Müslüman, bu teröristlerden kendileri adına eylem yapmasını istemedi Aksine ezici bir çoğunluğu yüce ve asil inançlarına getirilen bu kötülemeden büyük bir rahatsızlık duymaktadır


Bu kişilerin görüşleri temel iki saptırmaya dayanmaktadır Bunlardan ilki Batı'nın gerek kendi topraklarında gerekse yurtdışında İslam'a karşı bilinçli ve eşgüdümlü bir saldırı gerçekleştirdiğidir Bu, düpedüz bir saçmalıktır "Batı" her anlamda siyasi bir varlık olduğu kadar Müslümanlara güçlü bir destek ve yardım geçmişine sahip oluşuyla da ön plana çıkmaktadır Kosova, Darfur, tsunami faciası, Keşmir'deki deprem, bu geçmişe ait sadece birkaç örnektir İngiltere'de bizler son beş yıllık dönem boyunca Müslüman ülkelere yönelik insani, proje ve kalkınma yardımlarına 5 milyar İngiliz Sterlini'ni aşkın para yatırmış bulunmaktayız


Teröristlerin söylemlerindeki ikinci saptırma ise, bu kişilerin bir şekilde Müslümanları savunduğudur Oysa üzücü gerçek, bu şahısların kurbanlarının büyük çoğunluğunun Müslümanlar olduğudur Ürdün'deki bir düğün töreninde bombalı saldırı gerçekleştirdiler Afganistan'da öğretmenleri idam ediyorlar Irak'ta camileri tahrip edip masum Müslümanları öldürüyorlar Mısır ve Endonezya'da turistleri korkutup kaçırmaya ve yatırımı uzaklaştırmaya çalışıyorlar Bu tür eylemleri ile Müslümanların hayatını iyileştirmiyor, aksine çok daha kötüye götürüyorlar İngiltere Dışişleri Bakanlığı'nda köprü kurmak ve tartışma ortamını mümkün kılmak amacıyla basın ve yayın organlarıyla çalışan ve son derece büyük saygı gören Arap ve Urdu asıllı sözcülerden oluşmuş bir ekip bulunmaktadır


Ayrıca Pakistan, Mısır ve Endonezya gibi ülkelere Müslüman Britanyalılardan oluşan heyetlerin gönderilmesini de desteklemekteyiz Söz konusu heyetlerin üyeleri Britanya'nın dış politikasının birer savunucusu olarak görevlendirilmemektedir, aksine birçoğu Irak konusunda son derece katı görüşlere sahiptir; ancak bu üyelerin amacı bugün Britanya'da yaşamanın kendilerine sunduğu zorluklar ve fırsatlar konusunda Müslüman kardeşlerine üç boyutlu bir resim çizebilmektir Örneğin, sağlıklı bir demokrasi ortamında üzerlerine düşeni yaptıkları ve hükümet politikası hakkındaki fikirlerini sesli olarak ifade ettikleri gerçeğini göstermeye çalışmaktadırlar Birleşik Krallık'taki Müslüman cemiyetler, Britanya için en güçlü potansiyel elçi konumundadırlar ki; bu nitelikleri, sahip oldukları inancın da elçisi olma potansiyellerini azaltmamaktadır Bu gruplar, teröristlerin genişletmeye çalıştığı bölünmeyi engellemek amacıyla bir köprü kurma çabalarımızda elimizdeki en büyük desteklerden birisidir Müslüman kardeşlerimiz dini aşırılıkçılığa karşı çıktıklarında bu, aynı sözler bir hükümet bakanı tarafından sarf edildiğinden çok daha güçlü ve göz ardı edilmesi çok daha zor olan bir etki meydana getirmektedir


Küresel şiddete karşı işbirliği


Dolayısıyla bu ülkedeki Müslümanlarla ilişkiler hakkında bir sonraki haber gazetelerde yer aldığında, taraflı olan ve sadece önemsiz bir azınlığı temsil eden kişilerin görüşleri dışındaki görüşleri de dikkate alalım ve mikrofonu dini aşırılıkçı çarpıklıklarla mücadele edebilecek itibar ve nüfuza ve olaylara çok daha dengeli bir yorum getirme kabiliyetine sahip olan asıl çoğunluğa uzatalım Bizler, yani esas çoğunluk, teröristleri ve benimsedikleri terörizmi mağlup etmenin ortak bir yolunu bulurken bırakalım onlar boş söylemlerine devam etsinler


Ölümü nihilist bir yaklaşımla yüceltirken Shezhad Tanweer, teröristlerin neden kaybedeceğini göstermiştir Dinleri, mezhepleri ya da renkleri ne olursa olsun dünyanın tüm ülkelerindeki insanlar yaşama, teröristlerin asla eş koşamayacağı bir şekilde tutkuyla bağlıdırlar Eğer güçlerimizi birleştirirsek, yoğun bir çalışma ve diplomasi sayesinde ortak zeminimizin, ortak değerlerimizin sınırlarını belirleyebilir ve bu sınırları büyük bir azim ve güçle savunabiliriz ve bu sayede, hep birlikte terörü yenebiliriz



Margaret Beckett

İngiltere Dışişleri Bakanı


Alıntı Yaparak Cevapla

Makaleler

Eski 06-22-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Makaleler



Bir zamanlar, Amerika'nın en yakın müttefiklerinden biri olarak değerlendirilen Türkiye'de bugün giderek artan bir Amerikan karşıtlığı hakim German Marshall Fonu tarafından yakın dönemde yapılan bir anket, Türklerin sadece yüzde 7'sinin ABD politikalarını onayladığını, yüzde 81'inin ise karşı çıktığını ortaya koydu Ankete katılanların yüzde 56'sı ABD liderliğinin "fazlasıyla istenmediği" cevabını verdi Türkiye ile ABD arasındaki mevcut çatlak Irak'taki savaş nedeniyledir Türkler bu savaşa karşı çıktı, Saddam'ı sevdiklerinden değil, bunun ülkede mezhepsel şiddeti ve Kürt milliyetçiliğini güçlendireceğinden korkuyordu Son üç yılda, Türkiye, korkularında haklı çıktı Amerika'nın Irak işgali Türkiye'nin Kürt sorununu ciddi ölçüde ağırlaştırdı ve Türkçe kısaltması ile PKK'nın, Kürdistan İşçi Partisi tarafından yürütülen ayrılıkçı mücadeleye yeni bir güç kattı Ocak ayından bu yana 91'den fazla Türk güvenlik görevlisi PKK tarafından öldürüldü ve PKK'nın, Kuzey Irak'taki eğitim kamplarında saklandığına inanılıyor Pek çok Türk, PKK şiddetinin artmasından dolayı Birleşik Devletler'i suçluyor; çünkü Kuzey Irak ABD'nin kontrolü altında

Başbakan Erdoğan hükümeti sürekli bir biçimde Birleşik Devletler'e PKK'nın Irak'taki eğitim kamplarının elimine edilmesi için askerî operasyon düzenlenmesi çağrısı yapmıştı Ancak, Birleşik Devletler, Türkiye'nin PKK'ya karşı mücadelesine sözlü destek verirken, bir yandan da ABD güçlerinin Irak'ta batağa saplandığı bir ortamda somut bir adım atma konusunda isteksiz davrandı Bu, pek çok Türk'e, Birleşik Devletler'in Türkiye için devasa önemi bulunan bir güvenlik meselesinde Kürtlerin yanında yer alıyor etkisi oluşturdu Ve böylece Ankara ile Washington arasında daha fazla gerilime neden oldu Sonuçsuzluk ve eylemsizlik nedeniyle hayal kırıklığına uğrayan Türk hükümeti, PKK'nın Kuzey Irak'taki kamplarını yok etmek için tek taraflı operasyon tehdidinde bulundu

Birleşik Devletler, Irak'ta herhangi bir Türk saldırısına şiddetle karşı çıkıyor; bunun Kuzey Irak Kürt bölgesini istikrarsızlaştırmasından korkuyor Türkiye'de artan Amerikan karşıtlığını önlemek için, Raltson'un atamasını Birleşik Devletler tarafından atılacak somut adımların izlemesi gerekmektedir Bu, Amerika'nın PKK tehdidine son vermedeki ciddiyetinin altını çizecektir Birleşik Devletler'in özellikle yapması gerekenler şunlar: Kuzey Irak'ta serbestçe dolaşan PKK'nın önemli liderlerini yakalamak ve Türk hükümetine iade etmek PKK'nın lojistik yollarını keserek Kuzey Irak'taki PKK hareketlerini sınırlandırmak Dünyanın en büyük petrol depolarından biri olan Kerkük kentini Kürt yönetimi yerine Irak yönetimine vermek, Hepsi birlikte, bu adımlar Birleşik Devletler'in Türkiye'nin PKK terör tehdidini ortadan kaldırma çabalarına ciddi bir yardım sağladığının kanıtını oluşturacak ve Türkiye ile ciddi bir stratejik ortaklık geliştirme çabalarına somut bir içerik kazandıracaktır Bu adımları atmadaki başarısızlık, ABD-Türkiye ilişkilerinde daha ciddi bir bozulmayı ve Türkiye'nin Batı'ya yabancılaşmasını beraberinde getirecektir


F Stephen Larabee

International Herald Tribune


Alıntı Yaparak Cevapla

Makaleler

Eski 06-22-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Makaleler



Eğer bir ölüm, bir istifa doğal takvimi değiştirmezse, 20 Ocak 2009'da, George W Bush, koltuğunu çözümü son derece güç birçok sorundan oluşan miras alacak olan (Cumhuriyetçi ya da Demokrat) yeni başkana bırakacak Yeni başkan göreve başladığında, ABD'nin neredeyse kesin olarak hâlâ Irak'ta olacağını söyleyebiliriz Yeni başkan, Nixon'ın, 1969-1973 yıllarındaki yönetiminde olduğu gibi, bu yitirilmiş savaşta, bir yandan Amerika'nın askeri güvenilirliğini en üst düzeyde tutmayı sürdürmeye çalışıp diğer yandan kayıplarını en azda tutmaya çalışacaktır

Amerikan sağı, yeni başkanı, Cumhuriyetçi olsa bile, medyadaki yeni muhafazakârların idealleştireceği Bush'tan daha zayıf olmakla suçlamaktan kaçınmayacaktır Siyasi saldırılardan kurtulma ve dünyaya ABD'nin gücünü gösterme gerekliliği, ABD'nin gelecekteki başkanını, düşmanlarına karşı bu ülkede ya da başka bir yerde bir güç gösterisinden sonra Irak'tan çekilmeye zorlayacaktır ABD, eğer bir zorluk içindeyse, Irak hükümetini ya da bir iç savaş durumunda favorileri olan gücü, askeri açıdan desteklemeyi sürdürecektir ABD'nin Ortadoğu'daki durumu bugünkünden farklı olmayacak Eğer Bush nükleer kapasitesini etkisizleştirmek için İran'a saldırırsa, öngörülemez bir döneme gireceğiz Ancak Akdeniz'den Pakistan'a uzanan bir coğrafyada üç cephede, Irak'ta Sünni milliyetçilere, Afganistan'da Taliban'a, İran'da Şiilere karşı savaşması çok zayıf bir ihtimaldir

ABD İran'a saldırmazsa ve İran teokrasisi başka bir rejimle yer değiştirmezse, yeni başkan nükleer gücü olan bir İran'la anlaşmak zorunda kalacaktır Eğer İran, İsrail'in Ortadoğu'daki atom silahı tekelini yıkarsa nükleer gücün yaygınlaşma riski artacaktır Birçok ülke İran'ı izleyecektir Bazıları ABD'nin Irak'ta uğradığı yıkımın sonuçlarından birinin de, Filistin sorununun kalıcı olarak çözümü konusunda yeni bir Amerikan girişimi olacağı umudunu taşıyor Bence bunun tersi daha muhtemeldir Eğer ABD, Irak ve Afganistan'dan çıkıp gider ve Arap ülkelerinin de dışında kalırsa, Amerikan siyasetçilerinin İsrail'e olan desteklerini dengelemek için -zaten çok zayıf olan- Arap ve Müslüman kamuoylarını kazanmaya yönelik eylemleri daha da azalacaktır Irak'tan pek de muzaffer olmayan bir geri çekilişin daha da kışkırtacağı ABD sağının Arap ve İslam düşmanlığı, ABD ile Avrupa arasındaki gerilimi artıracaktır 21 yüzyılın ikinci on yıllık döneminde Avrupalılar muhafazakâr Cumhuriyetçiler ve bazı liberal Demokratlar tarafından "Eurabian" appeasers [Avrupalı-Arap yatıştırıcılar] olarak muamele görecekler

Amerikan iç siyasetine gelince, Irak Savaşı'ndan uzun süreçte kârlı çıkanlar, bu savaşa karşı çıkan Demokratlar değil, savaşı başlatan ve yitiren Cumhuriyetçiler olacaktır Bu durum ilk bakışta göründüğünden daha az paradoksaldır Irak Savaşı'nın geriye dönük olarak yüceltilmesiyle çok daha dikkatli bir askeri siyaset bir arada görülebilir Powell doktrini -ABD'nin son seçenek olarak birlik göndermesi, bir askeri eylemin ancak çok gerekli olduğunda (ama ezici bir güçle) gerçekleştirilmesi- yeniden gün yüzüne çıkabilir Hiç kuşku yok ki, yakın bir gelecekte, Amerikalıların büyük çaplı askeri harekâtlara girişmeyi reddetmesine yol açacak bir "Irak sendromu" ortaya çıkacaktır


Michael Lind

le Courrier International


Alıntı Yaparak Cevapla

Makaleler

Eski 06-22-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Makaleler









San Antonio Express-News gazetesi, Başkan Bush'un, Demokratların çoğunluğu ele geçirdiği Kongre'de yapacağı konuşma öncesinde yaptığı basın açıklamasının büyük bir adım olduğunu ve Irak Savaşı konusunda yeni bir perspektifin zamanının geldiğini söylemesinin kaydadeğer gelişmeler olduğunu yazdı



Bush'un, Rumsfeld'in seçimlerdeki yenilgiden sonra sunduğu istifasını kabul ettiğini de duyurdu Gazete, Bush'un önceki hafta Rumsfeld'in kalacağını söylediğini; ancak her iki partiden de, Irak müdahalesini destekleyenler de dahil, Rumsfeld'in savaşı yönetiş tarzı nedeniyle saldırılar bulunduğunu kaydetti Seçim öncesinde yapılan anketlerde de seçmenin büyük bir bölümünün Irak Savaşı'nın yönetiliş biçiminden memnun olmadığının ortaya çıktığına işaret eden gazete, Bush'un dahi durumdan duyduğu hayal kırıklığını kabul ettiğini aktardı Rumsfeld'in inatçılığının, yönetimin hatalarını kabul etmeyişinin bir simgesi haline geldiğine dikkat çeken gazete, Bush'un çarşamba günü bu mesajı alarak eleştiri okları yöneltilen Rumsfeld'in "zavallı liderliğine" son verdiğini yazdı




San Antonio Express-News


Alıntı Yaparak Cevapla

Makaleler

Eski 06-22-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Makaleler






Son altı yıldır, Cumhuriyetçi Kongre'nin desteği ile Bush, Amerikan yönetiminin olumsuz ve dünya işlerinde kutuplaştırıcı bir rol oynamasına neden oldu Salı günü, ABD ara seçimlerinde, Amerikalı seçmenler hem çabuk hem de devam eden politik sonuçlarla harikulade bir biçimde geri püskürttü


Ülkenin hemen her eyaletinde seçmenler, yıllar sonra Cumhuriyetçi adayları yenilgiye uğrattı ve muhalefetteki Demokratları Temsilciler Meclisi'ne taşıdı Her halükarda, sonuçlar Washington'daki politik manzarayı değiştirecektir Felaket getiren Rumsfeld'in görevinden ayrılması en az üç yıl gecikti Ancak yine de, bu durum Bush'un sonunda, savunma bakanının çok büyük bir sorumluluğunu üzerinde taşıdığı Irak felaketi gerçeğiyle yüz yüze gelmeye zorlandığını gösteriyor 11 Eylül'de Pentagon üzerinde duman tüterken, Rumsfeld yanlış bir biçimde Saddam Hüseyin'i işaret eden bir not yazıyordu bile O, herkesten çok neo muhafazakarların uzun zamandır sabit fikirli kaldığı Irak'a saldırma davulunu çaldı Amerika'nın Irak'taki küçük düşürmelerinde herkesten fazla o sorumluydu


The Guardian



Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.