Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Nesil Bilinçlendirme Kampı - Gizli Tehlikeler & Tehditler > Nesil Bilinçlendirme Kampı > Nerden & Nasıl Geldik

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
estetik, istanbul’da, kaldı, nezaket

İstanbul’da Ne Estetik Kaldı Ne De Nezaket

Eski 07-09-2009   #1
KRDNZ
Varsayılan

İstanbul’da Ne Estetik Kaldı Ne De Nezaket



Tarih boyunca biz Türklerin oluşturduğumuz ve estetik zirveyi bulduğumuz İstanbul’da yaşayan halkımızın davranış ve âdetalerinin toplamına İstanbul terbiyesi diyoruz Bugün İstanbul, dünyanın en büyük yağmasına maruz kalmış şehirdir Çarpık ve estetikten yoksun yapıların üst üste yığıldığı bir beldedir Son yarım asırda, kaldırması imkânsız milyonlarca vatandaşın iskânı ile bugün köy-kent hâline geldi Nüfus bakımından Avrupa’nın 1 şehri oldu
Sosyal bakımdan da, bu kadar büyük göçmen nüfusu kaldıramadığı için, İstanbul terbiyesi kavramı, anlamını yitirdi Biz burada ancak bir zamanların İstanbul terbiyesinden bahsedeceğiz
İstanbul terbiyesinin birinci şartı, okumuş yazmışsa birinci kuşakta, değilse ikinci kuşakta, bu şehirde doğmuşsa ilk yaşlarında, İstanbul şivesi ile konuşabilmekti Türk’ün bütün zamanlarda ve bütün mekânlarda kullandığı en zengin, en güzel, en âhenkli şivedir Bugün Türkiye’de kullandığımız standart şive de budur Hatalı konuşana “şivesi bozuk” diyoruz Üsküblü Yahyâ Kemâl, Diyarbakırlı Ziyâ Gökalp, Trabzonlu Nihad Sâmi, Kırımlı İsmail Gaspıralı, Urfalı Nâbî, İstanbul şivesini şiddetle savunmuşlardır Gökalp’e göre İstanbul’da oturan, tahsilsiz bir mahalle kızı, bütün zamanlarda ve bütün ülkelerde konuşulmuş Türkçe’nin mutlak şekilde en doğrusunu en âhenklisini konuşurdu Ancak derin kültürlü İstanbul şivesini Bâb-ı Âlî (Osmanlı merkez yönetimi) bürokratları konuşmuşlardır Saray ve Medrese ağızları çok makbul değildi

İstanbulu Olmak

İstanbul terbiyesinin ikinci kuralı nezaket idi İstanbullunun nezaketi dünyaca ünlü idi, pek çok yabancı kitaplarda övülmüştür 1914 öncesi Paris ve Viyana terbiyesine eş, Londra ve Petersburg nezaketinden ileri sayılırdı Nezaketini kaybeden, hele terbiye sınırını aşan kişi, İstanbul’da hoş görülmezdi İlim sahibi olmak şart değildi, zira belirli imkânlara bağlı idi Ancak İstanbulludan, irfan sahibi olması beklenirdi
Bu terbiyenin geniş ölçüde İslâm ahlâkından ve tasavvuf zevkinden kaynaklandığını yazmam doğru olur Ahde vefâ ve takdîre rızâ, İslâm hümanizminin, Osmanlı ahlâkının temel ilkeleridir Bunlara büyüğe hürmet (saygı), küçüğe şefkat (sevgi) unsurları eklenebilir
İstanbullu gürültüden, patırtıdan, tecavüzden, şiddetten, kalabalıktan hoşlanmayan bir halktır Kaanûnî döneminde (1520-1566) şehir henüz 400000 nüfusa erişmişti Yılda ortalama 1 (bir) cinayet oluyordu Hırsızlık nadirdi Görevliler çalınan malı bulamazlarsa, Devlet öderdi
İstanbul’da taassup, ayıp bir şeydi Şehrin Hıristiyan’ı ve Mûsevî’si de Müslüman’ı kadar ibadetini yerine getirirdi Taassup, nefse güvensizlik sayılırdı Arada yobazlar türer, fakat sevilmez, hattâ kınanırlardı Edebiyatımızda yobazı öven tek mısrâ yoktur
İstanbullu, yaşadığı şehrin kadrini, kıymetini, eşsizliğini bilirdi İstanbul, gerçek kurucusu Büyük Konstantin tarafından 11 Mayıs 330’da Roma cihan imparatorluğunun taht şehri ilân edildi 29 Mayıs 1453’e kadar 1123 yıl, 19 gün, Roma ve Bizans imparatorluklarının taht şehri olarak kaldı Osmanlı Türk cihan imparatorluğunun taht şehri olması 18 Kasım 1922’ye kadar 469 yıl, 5 ay, 20 gündür Bu suretle 1592 yıl, 6 ay, 9 gün, imparatorluk taht şehri oldu Cihan imparatorlukları buradan yönetildi Hılâfet’in (halîfeliğin) taht şehri olması ise 29 Ağustos 1516’dan 3 Mart 1924’e kadar 407 yıl, 6 ay ve 5 gündür
İşte İstanbullu, böylesine bir beldenin hemşehrîsi, sâkini olmakla müftehirdi Yeryüzünde iki kıt’a üzerinde kurulmuş tek şehir Sarayburnu ve Rûmelihisârı Avrupa, Kanlıca ve Üsküdar Asya Şaşırtıcı değil mi?
Osmanlı İstanbullusu’nun yaşayışı, bütün dünyada olduğu gibi, devirlerinin şartlarına uydu Nitekim klasik Osmanlı İstanbul’u ile Tanzîmât ve Meşrûtiyet dönemlerinin İstanbul’u arasındaki farklar, şehrin insanlarında da görülür İstanbullu, gittikçe çağın keşifleri ve buluşlarına adapte oldu Ancak yüksek İstanbul kültürü, her zaman çağı yakaladı, çağın gerisinde kalmamaya dikkat etti, özen gösterdi Bugün de öyledir Birçok beldemiz çoktan İstanbul çizgisine erişmişse de, Türkiye’nin kültür, üniversite, basın, yayın, medya, moda, sinema, ticaret, finans merkezi bugün de İstanbul’dur Fransa’nın Paris’i, İngiltere’nin Londra’sı ne ise odur

Bugünkü Durum

Ancak böylesine bir belde, son dönemde korkunç bir yağma ve işgale, zevksizliğe ve ihanete uğradı Horlandı, kirletildi, çirkinlikler meşheri hâline geldi Yahyâ Kemâl’e göre yüksek Osmanlı Türk mutfağı 1908’de sona ermiştir Ancak Türk’ün ‘peynirli pide’si yerine İstiklâl Caddesi’nde ilk lahmü acûn (lahmacun) dükkânı açıldığı gün, İstanbul kültürünün emsalsiz semtlerinden biri olan Beyoğlu medeniyetine de çizgi çekildi Türbe eşyası çalan, saray çinisi söken, arşiv satan bir nesilden sonra sistematik şekilde cami yakan caniler de gördük Çirkin apartmanlar dikmek için yalı, konak, dergâh yakan barbarlar, menfur işlerine hâlâ devam ediyorlar


Kitaplar Arasında

> Ergun Göze, Sarıkamış’tan Çanakkale’ye, İst 2009, Boğaziçi Yayınları, 240 sayfa, yarım folio, çift sütun, papye kuşe, mütefekkir gazetecimiz Ergun Göze’nin “prestij kitabı” tabir edilen muhteşem bir kitabı Hârikulâde bir baskı ve cilt 1914-15 Sarıkamış ve Çanakkale’de Enver’in yüz binlerce çocuğumuzu nasıl harcadığını çok güzel anlatıyor Hiçbir yerde çıkmamış, çoğu o dönem Avrupa basınından seçilmiş ilgi çekici resimlerle, zevkle, ibret alınarak okunması gereken bir eser

> ProfDr Ahmed Akgündüz, Somuncu Baba, İst 2009, Osmanlı Araştırmaları Vakfı, 600 sayfa, yarım folio Bu da çok lüks baskı bir prestij kitabı Tasavvuf tarihimiz üzerinde Şimdi Rotterdam İslâm Üniversitesi Rektörü olan Ahmed Akgündüz, en velûd (üretken, eser veren) çok değerli bir tarihçimizdir

> Babıali aylık dergisinin Haziran 2009 240 sayısı, papye kuşe, çift sütun, 48 sayfa, 10 kuruş (doğru okudunuz: On kuruş), muntazaman çıkıyor Basınımız üzerinde aktüel, orijinal, birinci elden bilgiler veriyor

Yılmaz Öztuna


__________________

Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar,
'Medeniyyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?




Ey ŞaiR! Bana Yağmurdan bahsetme, yağdır
Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.