Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Kültür-Sanat

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
aşk, mona, rozanın, öyküsü, €fsane, şiiri

€Fsane Aşk Şiiri Mona Rozanın Öyküsü

Eski 07-16-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

€Fsane Aşk Şiiri Mona Rozanın Öyküsü



Aşk ve Çileler/Sezai Karakoç

Monna Rosa, siyah güller, ak güller;
Gülce'nin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister;
Ah, senin yüzünden kana batacak,
Monna Rosa, siyah güller, ak güller!

Ulur aya karşı kirli çakallar,
Bakar ürkek ürkek tavşanlar dağa
Monna Rosa, bugün bende bir hal var,
Yağmur iğri iğri düşer toprağa,
Ulur aya karşı kirli çakallar

Açma pencereni, perdeleri çek:
Monna Rosa, seni görmemeliyim
Bir bakışın ölmem için yetecek;
Anla Monna Rosa, ben oteliyim
Açma pencereni, perdeleri çek

Zeytin ağacının karanlığıdır
Elindeki elma ile başlayan
Bir yakut yüzükte aydınlanan sır,
Sıcak ve minnacık yüzündeki kan,
Zeytin ağacının karanlığıdır

Zambaklar en ıssız yerlerde açar,
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur
Bir mumun ardında bekleyen rüzgar,
Işıksız ruhumu sallar da durur,
Zambaklar en ıssız yerlerde açar

Ellerin, ellerin ve parmakların
Bir nar çiçeğini eziyor gibi
Ellerinden belli olur bir kadın
Denizin dibinde geziyor gibi
Ellerin, ellerin ve parmakların

Zaman çabuk çabuk geçiyor Monna;
Saat on ikidir, söndü lambalar
Uyu da turnalar gelsin rüyana,
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar;
Zaman çabuk çabuk geçiyor Monna

Akşamları gelir incir kuşları,
Konarlar bahçemin incirlerine;
Kiminin rengi ak, kiminin sarı
Ah, beni vursalar bir kuş yerine!
Akşamları gelir incir kuşları

Ki ben, Monna Rosa, bulurum seni
İncir kuşlannın bakışlarında
Hayatla doldurur bu boş yelkeni
O masum bakışlar Su kenarında
Ki ben, Monna Rosa, bulurum seni

Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa:
Henüz dinlemedin benden türküler
Benim aşkım uymaz öyle her saza,
En güzel şarkıyı bir kurşun söyler
Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa

Artık inan bana muhacir kızı,
Dinle ve kabul et itirafımı
Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı
Alev alev sardı her tarafımı,
Artık inan bana muhacir kızı

Yağmurlardan sonra büyürmüş başak,
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış
Bir gün gözlerimin ta içine bak:
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış,
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak

Altın bilezikler, o korkulu ten,
Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne;
Bir tüy ki, can verir bir gülümsesen,
Bir tüy ki, kapalı geceye, güne;
Altın bilezikler, o korkulu ten!

Monna Rosa, siyah güller, ak güller,
Gülce'nin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister;
Ah, senin yüzünden kana batacak,
Monna Rosa, siyah güller, ak güller!

1950'lerde yazdığı ve fotokopileri elden elde, kuşaktan kuşağa dolaşan efsanevi Monna Rosa bile tek başına onun ne kadar büyük bir şair olduğunun kanıtıdır

"Mona Rosa", Türk şiirinin en görkemli "imkânsız aşk" şiirlerindendir Sezai Karakoç, biraz da o "imkânsız aşk"ın etkisiyle evlenmez

Tam 50 yıl boyunca yayımlamaktan kaçındığı Monna Rosa adlı kitabını ancak 1998'de okur karşısına çıkarır Yeryüzünde kitap biçimini almadan bu kadar uzun bir süre sadece fotokopiyle çoğaltılarak bu kadar çok kişiye ulaşmış bir başka kitap var mıdır, bilinmez

Şiir adına söz alınan her ortamda, ne zaman eski günlerden, unutulmuş aşklardan, efkârdan, melankoliden söz açılsa hemen topluluk içinden biri sessizce Monna Rosa'nın başlangıç dizelerini okumaya başlar

Karakoç'un 19 yaşında yazdığı bu şiiri, niçin 1998'den önce kitap biçiminde yayımlatmadığı konusunda tatmin edici bir açıklama yoktur Söylenen her şey, bir varsayımın kıyısında dolaşır

Ece Ayhan'a göre, 'pingponglu bir aşk kırgınlığı onu mecnun kıldı: Mona Roza Kafasındaki kıza ihanet etmemek, derviş olmak için hiç evlenmedi'

"Ping-Pong Masası" şiirinde raketlere vuran topun çıkardığı tekdüze tak tak sesleri, dolayısıyla şairin beyninde bir saatin tik takları gibi, bir ping-pong topunun tak takları gibi tekdüze acılı düşünceler Ve bir sevda, ve sevdası tek yanlı, aşkı umursanmayan bir Sezai[2]

"Monna Rosa" dört bölümden oluşur:

Aşk ve Çileler, Ölüm ve Çerçeveler, Pişmanlık ve Çileler, Monna Rosa

Her bölümde anlatıcının konumu değişmektedir Birinci bölümde o bir âşıktır İkinci bölümde ise olaylara az çok nesnel bir şekilde uzaktan bakmaktadır Üçüncü bölüm sevilen kızın ağzından yazılmıştır ve dördüncü bölüm artık ilahi aşka hasretini ifade eden aşığın ağzından anlatılır Birinci bölüm karşılığını bulamayan aşk konusundadır, ikinci bölüm aşığın intiharı ile ilgilidir, üçüncü bölümde sevgilinin pişmanlık duyguları ve intiharı aktarılır Dördüncü bölümde ise ilahi aşk arayışı dile getirilir Bütün bölümlerde hece vezni kullanılmış olmasına rağmen üçüncü bölümde serbest vezin kullanılır Serbest veznin bu bölümdeki kullanılışı anlatım tekniği ile açıklanabilir; çünkü bu bölümde bilinç akışını andıran bir şekilde beşeri sevgilinin düşünce ve duyguları anlatılır

Serbest vezin bu açıdan şaire belli bir özgürlük, anlatıcıya da doğallık kazandırmaktadır Bunun altının çizilmesi lazımdır çünkü o yıllarda Karakoç'un geldiği ideolojik çevrelerden bir şair için serbest vezni kullanmak olağanüstü bir durumdu Ellili yıllarda serbest vezin, daha çok sol kesimin ve Nurullah Ataç'ın tuttuğu şairlerin tekelindeymiş gibi görülmekteydi[3]

Çözümleme

A Metnin İletişim Boyutu

Başlık: Monna Rosa / Aşk ve Çileler

Karakoç'un 19 yaşında yazdığı bu şiiri, niçin 1998'den önce kitap biçiminde yayımlatmadığı konusunda tatmin edici bir açıklama yoktur Önemli olan bir başka sorun da şiirin adıyla ilgilidir Bazı bölümleri Anadolu'da geçen ve tasavvufi bir boyutu olan bir şiirde sevgiliye yabancı bir ad verilmesi şaşırtıcıdır Ancak Rosa'nın Latincede gül anlamı taşıdığı unutulmamalıdır[4] Gül, divan edebiyatının başlıca imgelerindendir ve gülün çağdaş Türk şiirinde Osmanlı medeniyetinin kültürel birikimini temsil eden bir imge olduğu söylenebilir Sezai Karakoç birçok eserinde gül imgesini kullanmıştır "Monna Rosa" adlı şiirde gülün Latincesini "rosa"yı kullanması genel olarak Karakoç'un ilk eserlerinde bulunan, birçok eleştirmenin onu İkinci Yeni akımın içinde değerlendirmesine neden olan, kapalı ve saydamlıktan uzak öğelerin yoğunluğu çerçevesinde değerlendirilmelidir

"Sıradışılığına rağmen "Monna Rosa" başlığı, Leonardo da Vinci'nin meşhur Jokond portesini hatırlatır Bilindiği gibi resmin diğer adı Mona Lisa'dır Ancak bu şiirde Rönesans dahisinin eserlerine açık veya kapalı hiçbir gönderme yoktur Belki de bu başlık Nazım Hikmet'in Jokond ile Si-Ya-U adlı eserinde Jakond'a sahip çıkmasına bir cevaptır Nazım Hikmet'in Monna Lisa'sı destanın sonunda, Çin'deki sömürgeci vahşetine tanık olduktan sonra tarihsel maddeciliğe dönerken, Monna Rosa gizemci özlemin nesnesi olarak kalır Şiirin başlığının böyle siyasi bir değerlendirmesi o kadar da abartılı değildir 1951 'de Nazım Hikmet Sovyetler Birliği'ne sığınmıştı Soğuk savaşın gerilimli yıllarıydı

Türkiye'de de solcularla sağcılar arsında, bazen sadece kelimelerde kalmayan, şiddetli tartışmalar oluyordu 1954 yılında Sezai Karakoç, yayın hayatı kısa sürmüş, birçok yönüyle ilkel, komünist karşıtı Komünizme Hücum adlı dergide iki yazısını ve bir şiirini yayınlattı Bu eylem, Karakoç'un Marksizme karşı tavrını açıkça göstermektedir

Böylece 'Monna Rosa'nın başlığı sahiden o doğrultuda da değerlendirilebilir: Türkiye'nin kültürel kaderini o çok etkilemiş olan sağ-sol çatışmasının bir sahnesi de belki Louvres müzesindeki bir resmin önünde yaşanmış oldu"[5]

Sezai Karakoç'un edebi projesi klasik İslam kültürünün imge ve mecazlarını modern bir şiir anlayışı çerçevesinde yeniden yorumlayarak onları çağdaş Türk edebiyatına kazandırmak ve böylece siyasi projesini edebi alanda gerçekleştirmektir "Nazım Hikmet ise aynı imgeleri alıp, örneğin rubailerinde veya bazı oyunlarında yaptığı gibi onları dini ve gizemci anlamlarından çıkarıp Markiszmin ışığında yeniden yorumlamaktadır Sezai Karakoç, Nazım Hikmet'e İslamî bir cevaptır ve "Monna Rosa da o cevabın ilk örneğidir"[6]

Sezai Karakoç "Monna Rosa"nın "modern bir Leyla ile Mecnun denemesi[7] olduğunu söyler Sevgililerin birleşememeleri ve ilk aşamada beşeri olan aşkın daha sonra ilahi aşka dönüşmesi konu açısından "Monna Rosa"yla Leyla ile Mecnun arasında bir yakınlık olduğunu göstermektedir Zaten Sezai Karakoç 1980'de hikayenin gizemci boyutu üzerinde duran ve anlatıcının onu yeniden yazma gerekçelerini aktardığı yeni bir Leyla ile Mecnun yazmıştır

Anlatılan Özne:

Şiirin yazılma nedeni, Karakoç'un Mülkiye'deki bir sınıf arkadaşıyla ilgili duygularıdır Şiirin ilk versiyonundaki düzeni şöyle bir akrostiş vermektedir: Muazzez Akkaya[8] Ancak, Sezai Karakoç o konuda da hiçbir bilgi vermemekte ve hatta, okuyucuların bu tür detayların üzerinde durmamaları gerektiğini belirtmektedir "Aşk ve Çileler" genç bir erkeğin ağzından karşılığını bulamayan aşkın imgesel, divan edebiyatına göndermelerle dolu bir anlatımıdır

Şiirin sonuna doğru anlatıcı beşeri olmayan ilahi olan gerçek aşkı keşfeder

Anlatıcı:

Anlatıcının, yani şiir kişisinin, Sezai Karakoç olduğu, şairin kendi açıklamalarından anlaşılmaktadır: "1952 baharına girerken 19 yaşında ve Mülkiye ikinci sınıftayım Bir şiir üzerine çalışıyorum Bu şiir gittikçe beni kendi dünyasına çekiyor Yıllar, serbest şiir denen ölçüsüz, kafiyesiz şiirin zafer yılları Orhan Veli akımı bir sel gibi edebiyatımızı kaplamış Okul kitaplarında henüz Yahya Kemal'in saltanatı devam ediyorduysa da piyasayı Orhan Veliciler istila etmeye başlamıştı Yaşlılar, edebiyat fakültesi profesörleri, makalelerinde Yahya Kemal'den bahsediyorlardı, ama dergilerde gençler Orhan Veli ve arkadaşlarının açtığı çığırdan giderek tüm geleneksel şiir değerleriyle ilişkilerini kesmiş bulunuyorlardı Şairanelik hor görülüyordu Edebiyatımızın 'gül', 'bülbül' gibi mazmunları alay konusuydu Bütün değerler yere serilmiş gibi gözüküyordu Kadın; 'tak takıştır, sür sürüştür, muhallebiciye gel, piyasa vakti' çerçevesinde algılanıyordu Ben hecede ısrar ediyordum 'Gül' kavramını yeniden diriltmenin gereğini düşünüyordum hep 'Monna Rosa' (Mona Roza) böyle doğdu Modern bir Leyla ile Mecnun denemesiydi bu Bir gencin dilinden anlatılış şeklinde başladı şiir 'Rose' bilindiği gibi 'gül' demekti Böylece, aşağılanan 'gül' kavramını yeniden gündeme getirmek istedim () Aslında 'gül' mazmunu ve modern anlamda 'Leyla ile Mecnun' hikayesi, şiirimize tekrar bu şiirle girdi denebilir"[9]

Kendisine Anlatılan Kişi:

"Aşk ve Çileler" bölümündeki beşliklerin ilk dizelerinin ilk harfleri arka arkaya getirildiğinde "Muazzez Akkaya" ismi çıkar M Akkaya, Sezai Karakoç'la Mülkiye'de aynı sınıfta okuyan biridir "Şairin, adı geçen bayana kalbi bir yakınlık duyduğu aşikârdır

Hatta bu ilginin bir süreği olarak Karakoç'un aynı yıl evlenme isteğiyle memleketine bir mektup yazdığını ancak, bu arzusunun reddedildiğini hatıralarından anlıyoruz Mahiyetini çok iyi bilemediğimiz bir gönül ilişkisinden, temiz bir aşktan mülhem bir şiirdir Mona Roza Bu, oldukça tabiî bir durumdur Bundan dolayı kimsenin şairi kınadığı falan yoktur Ne var ki, Karakoç, ısrarla şiirin "öykü"sünü gizlemeye çalışmaktadır, bu tavra da saygı duymak gerekir"[10]

Şiirin gerçekle ilgisini, şairin şiirde akrostişle işaretlediği "seçilmiş biri" (Muazzez Akkaya) konusunda Karakoç'un farklı bir yorumu vardır: "Monna Rosa'nın her şiir gibi bir doğuşu vardır Ama şiire bakıp birtakım senaryolar uydurulduğu söyleniyor ki, bunların çoğu asıl ve esastan mahrumdur şüphesiz Şiire bakıp tümünü hayatın bir fotoğrafı gibi düşünmek, şiiri hiç anlamamak demektir O kadar ki, hayattan şu veya bu şekilde yansıyan renkler, çizgiler dahi şiire realiteyle ilgilerini keserek, tamamen değişerek girerler () Ben, ne bir Doğu Werther'iydim Ne de düşünülebilecek senaryoların kahramanı O günkü psikolojimle, Monna Rosa'da çizilen portre ile ilişkisi farz edilen 'seçilmiş' biri, yüce bir alem, ideal alem çerçevesinde düşünülebilen, en temiz duyguların yöneleceği, bir 'kardeş' olabilirdi Ancak bunu da realitede gerçeklemek mümkün olmadığına göre, şiir doğuyor ve hayatla olan çelişmesinin bütün azap ve ıstıraplarını beraberinde getiriyordu"[11]

B Kesitleme

Kesit I

Monna Rosa, siyah güller, ak güller;
Gülce'nin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister;
Ah, senin yüzünden kana batacak,
Monna Rosa, siyah güller, ak güller!

"Aşk ve Çileler"in ilk kesitinden itibaren anlatıcının seslendiği bir sevgili vardır Şair, bu kesitte, sevgiliye seslenirken bir yandan da şiirin uzamını açıklamaktadır Bu kesitte, siyah ve ak güllerden söz edilmesi, şiirin diğer bölümleriyle ilişki kurma amacına yöneliktir Siyah ile ak ve kara ile beyaz arasındaki karşıtlık Mona Rosa'nın dört bölümünde de sürer 'Siyah' ile 'kara'ya ve beyaz ile aka geleneksel simgesel değerler yüklenmez Şiirin "Pişmanlık ve Çileler" adlı bölümünde renklerin bu değerleri açık bir şekilde tersine çevrilir: Anlatıcı durumunda olan sevgili günah kadar beyazdır, onu seven ise tövbe kadar kara Bu sıradışı benzetme, Karakoç'un yazınsal kalıplara karşı çıkma eylemi olarak değerlendirilebilir

İkinci dizedeki beyaz yatak tamlaması, şiirde cinselliğe dair bir çağrışım söz konusu olmadığına göre, sevgilinin masumiyetini, saflığını simgeler Sevgilinin doğduğu Gülce (ya da Geyve) diye bir yerden söz edilmesi şairin şiiri gerçekçi bir coğrafi ortamda, yani gerçek dünyada yerleştirmek istemesinden kaynaklanır; Gülce, şiirde adı geçen kişinin gerçekliğine dair bir uzamdır

Üçüncü ve dördüncü dize ise sevgililerin gelecek ölümlerine bir gönderme yapar Anlatıcı, -kanadı kırık kuş- seslendiği sevgili yüzünden kana batacağını söyler Böylece ilk kesitin sonunda divan edebiyatının önemli imgeleri söylenmiş olur Gül (Monna Rosa, Gülce, siyah ve ak güller) ve kuş Sevgili bir güldür ve seven anlatıcı kanadı kırık bir kuş (gül-bülbül ilişkisi)

Kesit II

Ulur aya karşı kirli çakallar,
Bakar ürkek ürkek tavşanlar dağa
Monna Rosa, bugün bende bir hal var,
Yağmur iğri iğri düşer toprağa,
Ulur aya karşı kirli çakallar

Bu kesitte, -üçüncü ve dördüncü kesitte de devam edecek olan- mekânın kırsal oluşu üzerinde durulur; imgesel bir anlatımla karanlık ve tehdit edici bir atmosfer yaratılır 'Çakal' ve 'tavşan' karşıtlığı, bu atmosferin temelini oluşturur Çakal'lar kirlidir, tavşan'lar ürkek Yağmur bile toprağa her zamanki gibi düşmez Anlatıcının avuçlarındaki zaman; rüzgârın kavraması gibidir, bir farkında olma inceliğidir

"Şiirin bu kesitteki: "Ulur aya karşı kirli çakallar" dizesi, şairin sol görüşlü sınıf arkadaşları tarafından bir "ima gibi görülmüş" ve yanlış anlaşılmalara sebep olmuştur Hatta bu yüzden Karakoç'a bir komplo düzenlenir, ama boşa çıkar Halbuki, şairin de belirttiği gibi bu bir tasvir dizesidir ve kimseye sataşma söz konusu değildir"[12]

Kesit III

Açma pencereni, perdeleri çek:
Monna Rosa, seni görmemeliyim
Bir bakışın ölmem için yetecek;
Anla Monna Rosa, ben öteliyim
Açma pencereni, perdeleri çek

Üçüncü kesit, önemli bir gelişme aktarır Aşkın adımları, başka bir yola ayak uydurmak üzeredir Çünkü anlatıcı sevgiliden kendisini göstermemesini istemektedir Anlatıcı ötelidir; çünkü başka bir dünyaya ait olduğunu söyleyerek gizemci arayışını da belirtmiş olur Sevgili sadece onu ilahi aşka götürecek olan bir araçtır "Ancak anlatıcı beşeridir ve beşeri aşk onu gerçek maksattan uzaklaştırabilir Kendisi arayışında beşeri sevgiliyi kullanırken, beşeri aşkın kurbanı da olabileceğinin farkındadır Onun için sevgiliyi görmek istemez Arayışının başarıya ulaşması için beşeri sevgili ona ilgisiz, acımasız davranmalıdır, ilgi gösterirse o zaman arayış tehlikededir Ancak bu kesitte anlatıcının bunun farkında olduğunu ve gerçekten neyi aradığını görürüz Artık istediği Allah'ı bulmaktır ve beşeri sevgili, yani yaşanılan evren dünya, bir engeldir"[13]

Kesit IV

Zeytin ağacının karanlığıdır
Elindeki elma ile başlayan
Bir yakut yüzükte aydınlanan sır,
Sıcak ve minnacık yüzündeki kan,
Zeytin ağacının karanlığıdır

Dördüncü kesitte sevgilinin elinde bir elmanın bulunması, sorun biçiminde değerlendirilebilecek önemli bir ayrıntıdır Çünkü elma Hıristyan mitolojisinde günaha teşvikin bir simgesidir İslâm kültüründe elmanın böyle bir anlamı yoktur Ancak bu şiirin çerçevesinde elmayı günaha çağrı biçiminde değerlendirmek mümkündür; çünkü sevgili ile anlatıcının aşkı yasaktır Yakut yüzük belki de sevgilinin başka biriyle nişanlı olduğunu, olabileceğini; yüzündeki kan ile de seslenilen kişinin kızardığını göstermekledir Sevgilinin sıcak ve minnacık yüzünden söz edilmesi de önemlidir Fiziksel görünüşü hakkında verilen bu tür bilgiler divan edebiyatını ve minyatürleri anımsatan ayrıntılardır[14]

Kesit V

Zambaklar en ıssız yerlerde açar,
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur
Bir mumun ardında bekleyen rüzgar,
Işıksız ruhumu sallar da durur,
Zambaklar en ıssız yerlerde açar

Bu kesitte anlatıcı, dikkatini kendi kişiliği ve ruh hali üzerine yoğunlaştırır Ruh, ışıksızdır ve bir mumun ardında bekleyen rüzgârla sallanmaktadır

Karşıtlıklarla dolu bir dünyayı terennüm eden simgesel anlatım, beşinci kesitte, anlatıya umut veren bir açılımla devam eder: En ıssız yerlerde bile zambaklar açar 'Vahşi bir çiçeğin gururu' tamlamasındaki 'vahşi' ve 'gurur' sözcükleri de temel anlamlarının dışında kullanılmıştır 'Vahşi', uzaklığın bir engel olmadığı, mekânların bunaltmadığı, özgürlüğün ellerde bir azat kuş gibi kanat çırptığı, akan su gibi, uçan kuş gibi bir yüreğin sıfatı olabilir 'Gurur' da, uzaklığın, ulaşılmazlığın bir göstergesi biçiminde düşünülebilir

Kesit VI

Ellerin, ellerin ve parmakların
Bir nar çiçeğini eziyor gibi
Ellerinden belli olur bir kadın
Denizin dibinde geziyor gibi
Ellerin, ellerin ve parmakların

Altıncı kesitte sevgilinin ellerinden ve parmaklarından söz edilmesi ve onun bir nar çiçeğini ezmesi okuru, divan şiirinin dünyasına götürür Klasik edebiyat ile tehdit edici gerçek bir dünya arasında devamlı bir gidip gelme sezilir bu dizelerde

Nar çiçeği, ilkbahardan yaz başlarına kadar turuncu çiçekler açar Susuzluğa dayanıklıdır Bozkır çiçeğidir bir bakıma Adındaki inceliğe, ürkek duruşuna, kokusunu getiren 'uzak'lara söz düğünleri kurulmasının yanında, kadınların giysilerini de süsleyen bir motiftir

"Şairin, hatıralarında da belirttiği gibi, Mona Roza'nın birinci bölümü ya da birincisi "Aşk ve Çileler", bir gencin yani âşığın ağzından söylenmiştir, ifade yerindeyse Eski kalıplar içinde (ölçü, kafiye) neşvünema bulan bu yeni ses, sevgiliyi yeni bir dünyanın değerleriyle takdim eder Söyleyişteki kusursuzluk, orijinal ve yeni imajlarla kurulan 'şiir cümleleri', yeni bir sevgili çehresi çıkarır ortaya Bu sevgilinin elleri bile, şimdiye kadar anlatılagelen 'maşuka'nın ellerinden farklı bir şekilde dile getirilir"[15]

Kesit VII

Zaman çabuk çabuk geçiyor Monna;
Saat on ikidir, söndü lambalar
Uyu da turnalar gelsin rüyana,
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar;
Zaman çabuk çabuk geçiyor Monna

Anlatıcı, geçen zamandan söz ederken, bir şeylerin kopup kopup gidişinden ve dönmeyişinden yakınır bir tutum sergiler Saati gelince sönen lambalar, kinayeli bir biçimde kullanılmıştır Bu dizenin iletisi, biten bir gün ve biten bir hayattır Turnaların rüyaya girmesinde, geleneksel anlatıların dünyasına bir gönderme vardır Turna, özellikle halk şiirinde kullanılan bir habercidir Taşralıdır turna; umarsızların sılaya uzanan yoludur Turna, göğe tuhaf tuhaf bakan sevgilinin ya da âşıkın düşlerini süsleyen simgesel bir öğedir

Kesit VIII

Akşamları gelir incir kuşları,
Konarlar bahçemin incirlerine;
Kiminin rengi ak, kiminin sarı
Ah, beni vursalar bir kuş yerine!
Akşamları gelir incir kuşları

İncir kuşu (anthus compestris) serçe görünümünde bir göçmen kuştur Anlatıcının sözünü ettiği de İç Anadolu Bölgesi'ne gelen 'kır incir kuşu'dur Farsça 'encir' biçiminde okunan incir 'delik, oyuk' anlamına gelir İsmini incirden değil, incir ismini 'incir kuşu'ndan alır (incir kuşu=delici kuş) Bu kuşlar, incir mevsimi, incir ağacından çıkmazlar Özellikle akşama yakın saatlerde incirlere oyuk açıp dururlar Göç mevsimi gelince, arkalarında bıraktıkları oyuklarla (yaralarla) göçüp giderler

Bu kesitte, anlatıcı, kuş yerine vurulmak isteğinden söz eder Akşam sözcüğündeki hüzün bütün bir kesite sinmiş gibidir

'Ah, beni vursalar bir kuş yerine!' dizesi, çelişkideki dram güzelliğini, tragedya inceliğini anlatan özgün bir söyleyiştir

Kesit IX

Ki ben, Monna Rosa, bulurum seni
İncir kuşlarının bakışlarında
Hayatla doldurur bu boş yelkeni
O masum bakışlar Su kenarında
Ki ben, Monna Rosa, bulurum seni

Bu kesitte, sevgiliyi incir kuşlarının bakışlarında veya su kenarlarında bulması anlatıcının aşkının artık başka bir boyuta geçmiş olduğunu gösterir Artık beşeri sevgiliye ihtiyacı yoktur, çünkü gerçek sevgilinin varlığını, münacaatlarda olduğu gibi, doğada hissetmektedir 'İncir kuşları'nın bakışında bulunan sevgili, hüznün dilsiz masalcısı gibidir artık Bakışlar, göçmen ve masumdur İncecik bir nehir kıyısıdır sanki Boş yelkeni hayatla dolduracak kadar da güçlüdür aynı zamanda

Kesit X

Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa,
Henüz dinlemedin benden türküler
Benim aşkım uymaz öyle her saza,
En güzel şarkıyı bir kurşun söyler
Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa

Bu kesitte, Monna Rosa bu yeni durumu kabul etmemekte, aşığa kırgın bakışla yönelmekte, anlatıcı ise aşkının farklı olduğunu ve kurşunun en güzel şarkıyı söylediğini belirtmektedir Sezai Karakoç "Monna Rosa"nın bir açıklamasını yapmadıysa da kurşunları mecazi anlamda kullandığını ve onların, sevgiliye değil, aşığa yönelik olduğunu söylemek zorunda hissettmiştir "Oysa, bu şiirlerde görülen kurşunlar, başkalarına değil, sembolik olarak ıstırabını anlatmak açısından, şiirin kahramanının kendisine yönelmiş kurşunlardı Silahın dönük olduğu yön, sevgilinin değil, sevenin kalbidir En güzel şarkıyı söyleyen kurşun, sevenin ölümünü getiren kurşundur"[16] Bu açıklama sevgilinin anlatıcının aşkına karşılık vermemesinin anlatıcının gerçek amacına varması için şart olduğunu gösterir Oysa, divan şiirindeki sevgililerin aksine, Monna Rosa karşılık vermek, kendini göstermek ister ve anlatıcının ilgisizliği onu kızdırır

Klasik şiirimizde de çokça karşılaştığımız; sevgilinin tegafülü yani aşığı görmezlikten gelmesi, Mona Roza'da başka bir biçimde karşımıza çıkar Sevgilinin bir bakışı bile aşığın yaşamını anlamlı kılacak, hayatının beslenme damarlarından biri olduğunu iyice hissettirecektir:

Kesit XI

Artık inan bana muhacir kızı,
Dinle ve kabul et itirafımı
Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı
Alev alev sardı her tarafımı,
Artık inan bana muhacir kızı

Bu kesitte anlatıcı, 'çağın incittiği bir masal'da kendini anlayacak birini arayan bir mucize avcısı gibidir 'Artık' zarfıyla bir sınır çizilmektedir 'İnan, dinle, kabul et' eylemleri, başka bir boyuta geçmek üzere oluşun göstergeleridir Anlatıcı, artık sevgiliye ilgi duymamaktadır Monna Rosa artık sadece bir muhacir kızıdır

'Soğuk bir sızı'nın her tarafı alev alev sarması, Türk şiirinin en özgün söyleyişlerinden birisidir Bu imge, Abdurrahim Karakoç'un 'Lambada titreyen alev üşüyor' ya da Ahmed Arif'in 'Yokluğun cehennemin öbür adıdır / Üşüyorum kapama gözlerini' dizelerinden çok önce söylenmiştir

Kesit XII

Yağmurlardan sonra büyürmüş başak,
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış
Bir gün gözlerimin ta içine bak:
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış,
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak

Bu kesit, dini bir erdem olan sabır temasını işler Anlatıcı, sevgiliyi, sevginin gizemci boyutunu anlamaya davet eder Sevgili, anlatıcının gözlerine baksa ölülerin niçin yaşadıklarını anlayacaktır Bir bakış derinliği, aşkın ölümcül sırrını çözecektir belki de

Kesit XIII

Altın bilezikler, o korkulu ten,
Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne;
Bir tüy ki, can verir bir gülümsesen,
Bir tüy ki, kapalı geceye, güne;
Altın bilezikler, o korkulu ten!

Sevgili artık altın bilezikler ve korkulu tenden ibarettir O sadece bir kalıptır Gerçi, anlatıcı onun kuşun kanlı tüylerine yanıt vermesini ister Belki de bu onun tarafından anlaşılmak istediğini gösterir Belki de bu, son bir davettir

Bu kesitteki dizeler, alçak sesle söylenen bir günbatımı söylencesi gibidir

'Bir tüy ki, can verir bir gülümsesen,' dizesini tevriyeli okumak mümkündür: gülümsesen / gülümse sen

Kesit XIV

Şiirin ilk kesitinin tekrarı ile bitmesi aşkın artık bir başka boyuta vardığını gösterir ve yeni bir başlangıcı temsil eder

Burada, "beşeri aşktan ilahi bir aşka geçiş söz konusudur Bir çağdaş mesnevi olan Mona Rozza bu geçiş ölüm isteğiyle simgelenir Ölüm isteği fani dünyayı terk etme isteğidir Burada önemli olan ilahi aşk konusunun yirminci yüzyılda nasıl ifade edildiğidir Bu şiirde yirminci yüzyıla ait olan birtakım öğeler vardır Yani, geleneksel mesnevinin tersine, vuslat özlemi muhayyel veya stilize edilmiş bir mekanda yaşanmaz"[17]

Şiirin Biçimsel Özellikleri

I Nazım birimi: dörtlük (Beşinci dize, ilk dizenin tekrarıdır)
II Nazım biçimi: Koşma tarzı ( Kesitlerin tümünde çapraz uyak kullanılmıştır)
III Dizelenme: Beşer dizeden oluşan on dört kesit (Son kesit, ilk kesitin tekrarıdır)
IV Hecelenme: 11'li hece ölçüsü (6+5 duraklı)
VI Uyak ve Redif: Şiirde, genellikle tam uyak kullanılmıştır Birkaç dizede zengin uyağa yer verilmiştir Redifi birkaç dizede görmek mümkündür

C Sonuç-Yargı

Söyleyişteki kusursuzluk ve özgün imgelerle kurulan bir şiir dili, Mona Roza'nın öne çıkan yönleridir Şiirin akrostiş biçiminde yazılması, metni büyülü bir aşk öyküsü konumuna yükselmiştir

"Sezai Karakoç'un "modern bir Leyla ile Mecnun denemesi" dediği Mona Roza'ya bu gözle baktığımızda elbette ki bir aşk şiiri, hem de platonik, efsanevi bir sevgiliye yazılmış bir aşk şiiri olması bakımından, klasik Leyla ile Mecnun mesnevileriyle bir ilgisi kurulabilir Bu, yer yer eski mazmunlarla modern bir aşkın anlatılışıdır daha çok Ayrıca, belki biraz zorlamayla, bu mesneviyi hatırlatan bazı sembolik ifadeleri de, daha çok şiirin son üç bölümünde bulabiliriz"[18] Belki de, bu duyumsatmalar, sezdirmeler, şairin bir oyunudur Arada bir geçmişe kaydırılan şiir dili, hem şiirin anlam çerçevesini genişletecek; hem de okuru sırlı, yarı aydınlık, puslu bir dünyaya çağırarak değişik anlam ufuklarında gezdirecektir

Erdoğan Alkan, Mona Roza konusunda Cemal Süreya'dan şunları aktarır: "Söz 'Mona Roza' şiirine geldi O hep gülümseyen yüzü, alaylı ve sevecen sözcüklerle söyle anlattı olayı: "Bilirsin güzel kızlar Mülkiye'yi kazanamaz Geyveli bir kız vardı sınıfımızda, Muazzez Akkaya Güzelce Neşeli Konuşkan Az konuşan, durgun, içe dönük, Diyarbakırlı taşra çocuğu Sezai'yi onun bu şen şakrak hali çekti Eğlenmeyi, dans etmeyi, gülüp oynamayı seven bir kızdı Onu hiç elinde bir kitapla görmedim Şiirmiş, yazınmış, sanatmış, o taraklarda bezi yoktu Umurunda olmadı Sezai'nin aşkı Hoş Sezai de peşinden koşmadı Bilirsin düşkündür onuruna 'Mona Roza' şiirini yazarak aşkını noktalayıp yüreğindeki mezara gömdü"[19]

Bu şiirin öyküsü biraz da Apollinaire'e benzer: Fransız şair Apollinaire, zengin bir Alman ailesinin çocuklarına Fransızca öğretirken, kendisiyle birlikte aynı şatoda İngilizce öğretmenliği yapan Annie Playden'a aşık oldu Rhin Şiirleri'nde güzel dizeler yazdı onun için Ülkesine döndü sonra bu İngiliz kız Apollinaire Londra'da arayıp durdu onu, "Bir Aşk Kırgını'nın Şarkısı" adlı o uzun, ünlü poem'i böyle doğdu Bulamadı, çünkü Annie Playden Amerika'ya gitmişti "Bir Aşk Kırgını'nın Şarkısı" adlı şiirden hiçbir zaman haberi olmadı Annie Playden'ın Olsa bile ne değişirdi

Sezai Karakoç'un "Mona Roza'sı da buna çok yakın biçimde noktalanıyor Amerika'ya giden, halen orada yaşayan ve kocasının öldüğü bir yıl öncesine dek, Sezai Karakoç'a ve kendisi için yazılmış güzel aşk şiiri "Mona Roza"ya kayıtsız bir kadın

Metnin gizemi konusunda Erdoğan Alkan, şu açıklamayı yapar: 'Kocası henüz bir yıl önce ölen bir kadının isminin, karşılıksız aşk da olsa, bir başkasıyla anılması ne kadar aktörel'dir? Sezai onun adını bir şiire hapsetti Ve biz Mülkiyeliler bu akrostişi biliyorduk Ama ne Sezai Karakoç bir açıklamada bulundu, ne de bizler'[20]

[1] "Mona Roza" şiiri ilk kez Ankara'da, Munis Faik Ozansoy, Mülkiyeli şair Mehmet Çınarlı ve şair ilhan Geçer'in birlikte çıkardıkları Hisar dergisinde yayımlanır İlhan Geçer, metnin yayımlanma öyküsünü şöyle anlatır:

"Mülkiye öğrencisi bir şair delikanlı 'Mona Roza' adlı bir şiir getirdi bize Şiir güzel ama çok uzun, tam on dört bağlamdan, on dört beşlikten oluşuyor Kıt olanaklarla çıkarıyoruz Hisar'ı Sayfa sayımız sınırlı, koymamız gereken başka şiirler, başka yazılar var Rica ettik, 'kısaltman mümkün mü, ya da biz kısaltabilir miyiz?' dedik Diretti: 'Hayır, ya verdiğim haliyle yayımlayın, ya da hiç yayımlamayın!' Çaresiz,olduğu gibi yayımladık Sonradan öğrendik, meğer her bağlamın, her beşliğin ilk dizesinin ilk harfleri beşlikler arasında akrostiş oluşturuyormuş: Muazzez Akkaya'm" [Aktaran: Erdoğan Alkan, 'Şair Sezai Karakoç', Varlık, S 1193, Şubat 2007]

[2] Alkan, Erdoğan, 'Şair Sezai Karakoç', Varlık, S 1193, Şubat 2007

[3] Laurent Mignon, Kaldırımlar'dan Monna Rosa'ya, Hece, Diriliş Özel Sayısı, S 73, Ocak 2003, s142

[4] "Edebiyet çevrelerine hemen herkes tarafından 'Mona Roza' olarak söylenen, bilinen bu şiirin adını, şairi Sezai Karakoç hemen her yerde ısrarla orijinal şekli olan 'Monna Rosa' biçiminde yazmıştır (Karataş, Turan, Doğu'nun Yedinci Oğlu: Sezai Karakoç, Kaknüs Yayınları, İstanbul 1998, s 21)

[5] Laurent Mignon, agy, s140

[6] Laurent Mignon, agy, s140

[7] Karataş, Turan, agy, s214

[8] Muazzez Akaya: Geyve'ye sonradan yerleşmiş bir muhacir ailesinin kızıdır (Karakoç, kitabında Geyve yerine Gülce kullanmıştır) Kandilli Kız Lisesi'ni "Pekiyi" derecesiyle bitirir 1950'de Mülkiye'ye girer Okulun en popüler kızlarındandır Durgun ve melankolik bir kız olduğu sanılır, ancak neşeli, esprili, hayat dolu biridir Baş döndürücü bir güzelliktedir Grace Kelly"fırtınalı bir aşk"ın içine sürükler Böylece "Uğruna Türk edebiyatının en gizemli ve en dokunaklı aşk şiirinin yazıldığı kadın" olarak kayıtlara geçer Esin kaynağı olduğu Mona Roza şiirinden hiç haberdar olmaz Ancak okul günlerinde paltosunun cebinde şairi meçhul şiirler bulur ve bu şiirlerin şairinin sınıf arkadaşı Sezai Karakoç olduğunu bilmez Mona Roza şiiri büyük efsanelere ve tevatürlere de konu olur Onlardan biri de Muazzez Akkaya'nın intihar ettiği şeklindedir

Bu rivayet doğru değildir Okulu bitirdikten birkaç yıl sonra Maliye Bakanlığı'nda üst düzey görevler yapan ve geçen yıl hayatını kaybeden Orhan Giray ile evlenir Üç çocuğu olur Şu anda büyük kızı Ayşegül Giray ile yaşamaktadır tipinde bir kızdır Aynı okulda öğrenim gören sınıf arkadaşı şair Sezai Karakoç'u

kaynak:izafet

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.