Kitap Özetleri (Güncellenecek...) |
02-28-2008 | #1 |
[KAPLAN]
|
Kitap Özetleri (Güncellenecek...)KİTABIN ADI KÜÇÜK AĞA KİTABIN YAZARI TARIK BUĞRA YAYIN EVİ VE ADRESİ VARLIK YAYINEVİ BASIM YILI 1973 1-)KİTABIN KONUSU : Birinci Dünya Savaşı ile birlikte Osmanlı Devleti eski gücünü,heybetini kaybetmeye başlamış,isyanlar ve işgallerle zayıf duruma düşmüştürKitapta , bir Anadolu kasabası olan Akşehir'den yola çıkılarak ,kurtuluş mücadelesinin bir bölümü anlatılmaktadırOlaylar Akşehir’in bir kasabasında başla ve gelişir 2-) KİTABIN ÖZETİ : Dünya Savaşı resmen sona ermiş olmakla birlikte , Osmanlı Devleti üzerinde yarattığı etkiler tüm gücüyle devam emektedirSavaş sonrası bir çok asker memleketlerine geri dönmüştürZayiatın büyüklüğü evlerine dönen erlerin çoğunun gazi oluşuyla daha da iyi anlaşılmıştırBu erlerden biri de Salih adlı Akşehirli bir askerdirMemleketine döndüğünde kaybettiği kolunun acısıyla beraber , ülkenin durumunu daha acı bir şekilde anlayan Salih gittiğinden beri çok şeyin değiştiğini görürÖnceleri dost olarak yaşayan Rumlar ve kendi halkı şimdi birbirinden soğumuşturSalih’in samimi arkadaşı olan Niko da bir Rum dur ve gelişmelerden o da etkilenmiştirYavaş yavaş Yunan ve İngiliz ordularının işgal haberleri gelmekte ve iki halkın birbirine olan düşmanlığı artmaktadırSalih ise yüzyıllardır Osmanlı himayesinde rahatça yaşayan Rumların bu davranışını bir ihanet olarak görmekle beraber arkadaşı Niko’dan kopamamaktadırRumlarla olan dostluğu kasabalı tarafından fark edilir ve kasabalı Salih’i dışlarSalih artık sürekli Niko ve O’nun çevresiyle dolaşır olmuşturArtık Osmanlı ve Padişaha olan güvenci de sarsılmıştırKaybettiği kolunun hayatına tesiri büyük olmuşturKimsenin O’na hak ettiği saygıyı göstermediğine inanan Salih kendini namazdan niyazdan çekmiştirÖte yandan halk işgallere tepkisiz kalmama kararı almıştır fakat bunun kimin önderliğinde yapılacağı karmaşası vardır Salih günler geçtikçe kendi kasabalısının tepkisini kazanmış ve artık istenilmeyen biri olmuşturBu sırada kasabaya İstanbullu Hoca adında bir hoca gönderilirİstanbul’dan gönderiliş amacı kasabada padişaha ve Osmanlı’ya bağlılığı teşvik edici düşünceyi sağlamaktırHoca gerçekten de çok etkili bir insandır ve halkın büyük beğenisini ve takdirini kazanırVaazlarda cemaate Osmanlı padişah ve din lehinde düşüncelerini aktarmaktadırBu sırada memlekette Hoca’nın düşüncesine tam ters olmamakla birlikte , kurtuluş ümidi olabilecek bir örgüt kurulmaktadırKuvayı Milliye adı verilen bu örgüt Anadolu’da işgalleri önlemek ve İstanbul ve padişah yönetiminin boyunduruğundan kurtulmak için kurulmuşturFakat Kuvayı Milliye’nin işi çok güçtürMemlekette işgallere karşı veya işgallerden yana bir çok örgüt vardır Kuvayı Milliye önce bu örgütleri kendi tarafına çekmeli veya bertaraf etmelidirHocanın vaazları da Kuvayı Milliye ilkelerine ters düşmektedirHoca her fırsatta padişaha bağlılıktan bahsetmektedir , Kuvayı Milliye ise padişahtan kurtulmak ,yeni bir yönetim kurmak amacını gütmektedirİşte bütün bu ihtilaflar dolayısıyla Kuvayı Milliye yandaşları ve Hoca arasında bir elektriklenme ve zıtlaşma meydana gelirHoca ise halka kendini çok sevdirmiştir çünkü her yönüyle iyi ve doğru bir insandırFakat Hoca da kendi içinde bir yandan yaptığı işin gerçekten doğru olup olmadığının sorgulamasını , padişaha olan güvencinin doğruluğunun şüphesini yoklamaktadırKuvvacılarla Hoca arasındaki çatışma zamanla iyice açık şeklini alır ve vaazlarda karşıt fikirler açıklanır Olaylar gelişirken Salih ise unutulmuşluk ve terkedilmişlikten bir kaçış olarak Kuvayı Milliye’ye katılmaya verirO’nu bu kararı vermeye zorlayan başka bir şey ise yakın arkadaşı Niko’nun da sonunda Osmanlıya karşı savaşta yer almasıdırSalih bu ihanetin öcünün peşinden koşacak ve kurtuluş mücadelesinde büyük rol oynayacaktırKuvva bir türlü hizaya gelmeyen Hoca hakkında ölüm emri çıkartırHoca evliliği ve çocuğu ve en önemlisi de halkın zorlamasıyla Akşehir’den kaçar ve çete reislerine sığınırKuvva ile arasında yaşanan kovalamacadan sağ kurtulur ve kendi başına yanına adam da alarak bir kasabaya sığınırKuvva ise Hocayı kaçırdığı için üzgündür ve Salih’i O’nu bulmakla görevlendirirHoca ise şimdi hangi tarafta yer almak gerektiğinin hesabını yapmaktadırKuvayı Milliye ise her geçen gün başarı kazanmakta ve güçlenmektedirSalih Hoca’yı bulur ve O’nu padişah hizmetinden vazgeçerek Kuvva yararına çalışmaya ikna ederBeraberce Çerkez Ethem’in kardeşi Tevfik Bey’in çetesine katılırlar Çerkez Ethem ve kardeşleri milli mücadelede en büyük rollerden birini üstlenmiş ve gerek düşman işgallerine gerekse ayaklanmalara karşı başarılar sağlamışlardırFakat şimdi düzenli ordu ve İsmet Paşa’nın emri altına girmek söz konusu olunca Çerkez Ethem ve kardeşleri zıt bir tavır takınarak Kuvva’ya ve Ankara’ya karşı isyan bayrağı açmıştırHoca ise bu yolun yanlış olduğuna inanır ve onları bu yoldan döndürmek için planlar kurarHoca’nın amacı Çerkez Ethem ve kardeşlerini Kuvva’ya karşı cephe almaktan vazgeçirmek olmasa bile olası bir isyan halinde güçlerini zayıflatmaktırBu sırada Hoca Salih’ i haber edinmek için Akşehir’e yollarAkşehir’de ise Hoca öldü bilinmektedirOysa Hoca hayattadır ve yeni kimliği “Küçük Ağa” ile kuvva yararına çalışmaktadırHoca’nın Kuvva yararına çalıştığı haberi Salih tarafından Akşehir’de sadece Kuvvacı olan birkaç kişiye duyrulur ve memnuniyet yaratırBaşta Kuvayı Milliye hareketine büyük hizmet vermiş Doktor olmak üzere Kuvvacılar Hoca’nın kendi saflarına katılışından büyük haz duyarlar Hoca Ethem’in İsmet Paşa hizmetine girmemek için yapacağı en büyük saldırı olan Kütahya saldırısında O’na bir oyun oyna¤¤¤¤¤ başarısızlığını sağlar ve Kuvayı Milliye’ye en büyük hizmetini vermiş olurEthem ise Yunanlılara sığınacaktırHoca ise bütün bu ihtiras ve gücü elinde bulundurma tutkusuna kapılan insanlardan nefret etmektedirArtık savaş alanından başka bir cephede de mücadele verilmektedir , şimdi iktidar çekişmeleri büyük tehdit oluşturmaktadırHoca bunu acıyla farkederAnkara ise Hoca’nın başarılarından haberdardır ve kendisini Ankara’ya davet ederDaveti kabul eden Hoca Ankara’nın durumunu yakından görür ve cephede savaşmanın , bu iktidar kavgasında yanlış düşünenlere ve hainlere verilecek savaştan daha kolay olduğunu düşünürFevzi Paşa Hoca’ya yakınlık gösterirHoca bütün bu kişiliklerin önemini daha iyi anlamaktadırMemleket zafere doğru gitmektedir ve bu noktada Ankara ve Melis’e büyük iş düşmektedirBu sırada Küçük Ağa yani İstanbullu Hoca Ankara'da kendisini Akşehir'den tanıyan ve bir zamanlar zıt fikirleri yüzünden tartıştığı Kuvvacı Doktor ile buluşurDoktor böyle saygıdeğer birinin kendi saflarına katılışından duyduğu mutluluğu Hoca’ya söyler ve asıl kimliğini bilenin sadece kendisi olduğunu , kendisi dışındakilerin O’nu Küçük Ağa diye tanıdıklarını anlatırHoca ise artık özlediği eşi ve çocuğunun özlemiyle yanmaktadır Küçük Ağa Fevzi Paşa ile birlikte Akşehir’e gelir ve burada da tanınmadığını ve Küçük Ağa olarak bilindiğini görürEşi ve Çocuğu hakkında bilgi alır ve çocuğunu bulur fakat eşinin durumu kötüdürEşine geldiğini haber eder fakat kadın ölmek üzeredir ve oğlunu Hoca’ya emanet ettiğini söylemekle kalır ve günler sonra da ölür Hoca daha sonra Ankara’ya döner ve mücadeleye devam eder 3-)KİTABIN ANA FİKRİ: Vatan ve millet sevgisi , bağımsızlık duygusu Kurtuluş savaşının küçük bir kasaba' dan görünüşü 4-)KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ: Küçük Ağa(İstanbullu Hoca):Kurtuluş mücadelesine büyük hizmetler vermiş binlerce kişiden biri Salih:Birinci Dünya Savaşında sağ kolunu kaybetmiş ve hayatının anlamını Kurtuluş Mücadelesi ile tekrar kazanan biri Çerkez Ethem:Başlarda vatan ve millet için yeri tutulmaz hizmetler vermiş , cephede büyük başarılar göstermiş, fakat düzenli orduya geçme kararı alındığında tamamen zıt fikirleri benimsemiş ve zararlı olmuş bir çete reisi Doktor Haydar Bey Dünya Savaşında Yüzbaşı rütbesiyle görev yapmış ve milli mücadele yıllarında Kuvayı Milliye’ye büyük hizmetler vermiş bir asker Ali Emmi:Kurtuluşu Kuvayı Milliye’de gören ve çok büyük fedakarlıklarda bulunan yaşlı bir vatandaş 5-)YAZARIN HAYATI 2 Eylül 1918 tarihinde Akşehir'de doğdu İlk ve ortaokulu Akşehir'de okudu İstanbul Lisesi'nin yatılı kısmında okurken bu lisenin yatılı kısmının kapatılması üzerine kaydını Konya Lisesi'ne aldırdı ve liseyi burada bitirdi (1936) Lise yıllarında Tarık Nazım müstear ismiyle hikaye ve şiirler yazmaya başlayan Tarık Buğra, İstanbul Üniversitesi Tıp ve Hukuk fakültelerinde bir süre okuduktan sonra kaydolduğu Edebiyat Fakültesi Türk Dili Edebiyatı Bölümünün son sınıfında ayrıldı Askerlik hizmetinden sonra Şişli Terakki Lisesi'nde muallim muavini olarak işe başladı Cumhuriyet gazetesinin açtığı yarışmada Oğlum(uz) adlı öyküsüyle bin liralık büyük ödüle layık görüldüğü ilan edildi (1948) Ancak, Tarık Buğra'ya bu para yerine altın bir kalem ödül olarak verildi Aynı yarışmada Doğan Nadi'nin bölük komutanı birinci ilan edildi ve bu zatın hikayeci olarak adına ikinci bir kez daha rastlanılamadı Yine de bu ödül neticesinde aldığı yoğun iş teklifleriyle basın hayatına atılma konusunda cesareti artan Tarık Buğra, Akşehir'e dönerek Nasrettin Hoca Gazetesi'ni çıkardı (26 Temmuz 1949-28 Haziran 1952) Milliyet gazetesi, Vatan, Yeni İstanbul gazetesi (1952- 1956), Yol Dergisi (1968) ve Tercüman gazetesinde (1970-1976) sanat sayfaları düzenledi, fıkralar yazdı, yazı işleri müdürlüğü yaptı Hisar dergisi ve Türkiye gazetesinde de yazan Tarık Buğra, 26 Şubat 1994 tarihinde İstanbul'da öldü BAŞLICA YAPITLARI : Bu Çağın Adı, Dönemeçte, Osmancık, Gençliğim Eyvah, Küçük Ağa, İbiş'in Dünyası, Firavun İmanı, Yarın Diye Bir şey Yoktur, Siyah Kehribar, Politika Dışı, Yağmur Beklerken, Yalnızlar |
KİTABIN ADI :BİR TEREDDÜTÜN ROMANI |
02-28-2008 | #2 |
[KAPLAN]
|
KİTABIN ADI :BİR TEREDDÜTÜN ROMANIKİTABIN ADI :BİR TEREDDÜTÜN ROMANI KİTABIN YAZARI :PEYAMİ SAFA YAYIN EVİ :ŞEFİK MATBAASI – İSTANBUL BASIMYILI :1987 KİTABIN KONUSU: Bir yazarın iki kadın arasında evlenmek için yaşadığı tereddütü anlatıyor KİTABIN ÖZETİ: Kitap Mualla adında bir kızın arkadaşı tarafından tavsiye edilen bir kitabı okumasıyla başlar Kitap kendisine çok ilginç gelir ve yazarıyla bir baloda karşılaşır Yazar Mualla’yı görür görmez beğenir ve evlenme teklif eder Mualla da düşünmek için süre ister Yazar daha sonra eskiden tanıştığı ve bir hayranı olan Vildan ile karşılaşır Vildan da yazara evlenme teklif eder Ona kocasından ayrılarak geldiğini söyler Fakat yazar bunu nazik bir dille geri çevirir Vildan yazarı intihar etmekle tehdit eder Bir kaç ay geçtikten sonra yazar tekrar Vildan ile karşılaşır Kendi izini ona bir süre kaybettirmiştir Ama bu yeni karşılaşma Vildan’daki değişikliği yazara fark ettirir Vildan’ın, evine çağırma teklifini kabul eder Evine gittiğinde Vildan’dan bazı itiraflar duyar Vildan’ın asıl isminin Vildan olmadığını ve kocasından ayrılmadığını ve bir de sevgilisi olduğunu öğrenir Ertesi gün Vildan’ın evine gelip gerçekleri öğrenmek istediğinde ise evden taşındığını öğrenir ve Vildan hakkında hiçbir bilgi alamaz KİTABIN ANA FİKRİ: İnsanlar önemli bir karar verirken daima tereddüt içinde olmuşlardır Önemli buluşlar ve icatlar hep şüphe ve tereddütten doğmuştur KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ: Mualla: Çok zengin ve asil bir ailenin kızı, dünyaya bakış açısı çok farklı olan bir kişiliğe sahip, devamlı farklı şeylerin arayışı içinde Vildan: Acayip davranışları bulunan, yaşamayı sevmeyen söyledikleriyle yaptıkları arasında çelişki olan ihtiraslı bir kadın Yazar: İnsanların ruhi tasvirlerini çok iyi yapabilen, düşüncelerinde daima kuvvetli ve kararlı olmaya çalışan güçlü iradeye sahip bir insan 5)KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER: Kitap dil bakımından fazla yalın olduğu söylenemez Yabancı kelimelere biraz fazla yer verilmiş; ama yine de akıcı ve sürükleyici bir yapıt Esrarengizliklerle dolu her an diğer sayfasında ne olacakmış düşüncesiyle okunacak bir kitap Sonunda da yine okuyucuya yorum imkanı bırakarak bu özelliğini göstermiştir 6)KİTABIN YAZARI HAKKINDA BİLGİ: Çocukluğu hastalık ve geçim zorlukları içinde geçti Düzenli bir öğrenim görmedi Bazı gazetelerde fıkra yazarı olarak çalıştı felsefe konularına ve psikolojik çözümlemelere geniş yer verdi XX yüzyılda Türk toplumunun geçirdiği medeniyet değişimi ve sosyal bunalımlar üzerinde durdu Başlıca romanları: Sözde Kızlar, Şimşek, Mahşer, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Fatih-Harbiye, Yalnızız |
SİMYACI |
02-28-2008 | #3 |
[KAPLAN]
|
SİMYACIKİTABIN ADI SİMYACI KİTABIN YAZARI PAULO COELHO YAYIN EVİ CAN YAYINLARI-İSTANBUL BASIMYILI 1999 KİTABIN KONUSU: İspanya’dan kalkıp Mısır Piramitlerinin eteklerinin hazinesini aramaya gelen Endülüslü çoban Santiago’nun masalsı yaşamının felsefi öyküsü KİTABIN ÖZETİ: Romanın kahramanı Santiago’nun anne ve babası rahip olması için onu papaz okuluna göndermiştir On altı yaşına geldiğinde rahip olmak istemediğini, okuldan ayrılmayı ve gezginci olmak istediğini babasına söyler Bunun üzerine babası da, oğluna içinde üç adet altın İspanyol parası olan bir kese vererek oğluna “git, kendine bir sürü al ve en iyi şatonun bizim şatomuz ve en güzel kadınların bizim kadınlarımız olduğunu öğreninceye kadar dünyayı dolaş” der ve oğlunu kutsar Önce, babasının vermiş olduğu parayla bir koyun sürüsü alır ve yaşamının büyük düşünü gerçekleştirmeye başlar; artık geziyordur Akşam yattığında uykusunda gördüğü rüyaların da etkisinde kalarak; gördüğü bir düşün gerçekleşme olasılığının yaşamını ilginçleştireceğini düşünür ve o şekilde hareket eder Romanın ana konusunu teşkil eden Mısır Piramitleri’ne gitmesi ve orada hazine bulacağı ona rüyasında söylenir Romanın kahramanı, rüyasını gerçekleştirmek için önce bir falcı kadına rüyasını anlatır Falcı kadın Salem kralı olarak tanıtan yaşlı adamla konuşur, kendi amaçlarını anlatır Yaşlı adam, hayatın gizemleri hakkındaki bilgiye karşılık Santiago’dan sürüsünün onda birini vermesini ister Yaşlı adam, Santiago’ya biri beyaz diğeri siyah olmak üzere iki adet gizemli taş verir ve siyah olanı “evet”, beyaz olanı “hayır” anlamını taşıyan bu taşları “zora düştüğün zamanlarda kullanırsın ancak kendi kararını kendin vermeye çalış” der Mısır’a gitmek için önce koyun sürüsünü satar ve parasını cebine ko¤¤¤¤¤ yola çıkar Arap çocuğu ile tanışır, beraber pazara giderler Fakat Arap paralarla birlikte kaçarak Santiago’yu bu şehirde parasız pulsuz bırakır Bunun üzerine Santiago para kazanmak için bir billuriyeci dükkanında çalışmaya başlar 6 ay kadar burada çalıştıktan sonra Santiago yeterli parayı kazanarak tekrar yola koyulur Yolda bir İngiliz’le karşılaşır Yolda karşılaştıkları güçlüklerde kendi kişisel menkıbelerini aramak üzere yola çıktıklarını söylerler Santiago, yüreğinin söylediklerini dikkatle dinleyerek çölde ilerlemesine devam eder Karşılaştıkları güçlükler karşısında hep kendi kişisel menkıbesine güvenir ve sonunda kumullar tepesine ulaşır Piramitler, bütün görkemiyle karşısında yükseliyordur “Gerçekte kendi kişisel menkıbesini yaşayan kimseye karşı hayat cömerttir” diye düşünür Sabah uyandığında gerçekten bulunduğu yeri kazmış ve içi mücevher dolu bir sandık bularak rüyasında gördüğü ve Mısır’a piramitlere kadar gidip bulmayı arzuladığı hazineye kavuşmuştur KİTABIN ANA FİKRİ: Hayattaki mutluluğumuz bazen bize uzak gibi görünse de çok yakınımızda olabilir Bunu geç de olsa anlamak bize hayatın tadına varmamızı sağlayacaktır KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ: Santiago: İhtiraslı çalışkan bir kişiliğe sahiptir Çevredekilere çabuk uyum sağlayabilen şıpsevdi bir kişidir Tek arzusu dünyada mutlu olmak ve kendi dilediği gibi yaşamaktır İngiliz: Kitap okumayı çok seven, akıllı ve macera seven bir kişiliğe sahiptir Kişisel menkıbesini aramak üzere yola çıkan bir gezgindir 5)KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER: Kitap çok etkileyici ve sürükleyici bir yapıt felsefi konulara yer verilmiştir Yalın ve sade bir dille yazılmıştır Herkesin okurken kendisinden ve hayattan bir şeyler bulacağı bir kitaptır 6)KİTABIN YAZARI HAKKINDA BİLGİ: Paulo Coelho Rio de Janeiro’da doğdu Roman yazarlığına başlamadan önce, oyun yazarı, tiyatro yönetmeni ve sevilen bir şarkı yazarıydı Coelho, gençliğinde bir hippiydi 1986 yılında Hıristiyanların, Batı Avrupa’dan başlayıp İspanya’da Santiago de Compostela kentinde sona eren geleneksel bir hac yolculuğu yaptı; bu deneyimini 1987’de yayımladığı The Pilgrimage adlı kitabında anlattı 1988 yılında yayımlanan ikinci kitabi Simyacı, Coelho’yu en çok okunan çağdaş yazarlardan biri yaptı Öteki kitapları; Brida, Valkürler ve son yazdığı Piedra Irmağının Kıyısında Oturdum, Ağladım’dır Simyacı 42 ülkede yayımlandı 26 dile çevrildi |
ATEŞTEN GÖMLEK |
02-28-2008 | #4 |
[KAPLAN]
|
ATEŞTEN GÖMLEKKİTABIN ADI ATEŞTEN GÖMLEK KİTABIN YAZARI HALİDE EDİP ADIVAR YAYIN EVİ ATLAS YAYIN EVİ BASIMYILI 1982 KİTABIN KONUSU: İzmir’in işgali üzerine şehri kurtarmaya amaçlayan milli mücadele hareketlerinin hedeflerine nasıl ulaştığını anlatıyor KİTABIN ÖZETİ: İzmir’in işgalinde Yunanlıların, kocasını ve oğlunu öldürmeleri üzerine önce İstanbul’a gelen ve sahip olduğu Türklük şuuru ve mücadele azmiyle İstanbullu gençlerin bilinçlenmesini sağlayan Ayşe’nin uyandırdığı heyecana kapılan subaylar Anadolu’ya geçerler Çeteler düşmanla savaşmaktadır Bu savaşta Ayşe hasta bakıcı Peyami ise çeviricidir Ayşe kendisini seven ve evlenme teklif eden İhsan’a cevabını ancak İzmir alındıktan sonra vereceğini söyler Peyami ise sevgisini Ayşe’ye açıklayamamaktadır Cephede İhsan şehit düşer, Ayşe de ileri hatlar giderek orada can verir Peyami ise kafasına aldığı kurşunla hastahanede ölür Peyami’nin ölümünden sonra doktorlar Peyami’nin notlarını araştırarak Ayşe adında birisinin kolorduda görev yapmadığını ve İhsan isminde birinin de alay komutanı olmadığını fark etmişlerdir KİTABIN ANA FİKRİ: Vatanın bağımsızlığı için kadın-erkek demeden tüm halkın mücadele etmesidir KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ: Peyami: İzmir’in işgali sırasında cephede çevirici olarak görev yapar dışişleri memurudur Ayşe’yi çok sever Aynı zamanda çok duygusal bir kişiliğe sahiptir Ayşe: Savaş zamanında cephede hasta bakıcılık yapar İzmir’in işgalinde milli mücadele ruhu içinde halkı bilinçlendirmeye çalışır Çok hırslı, çekici ve hoş bir bayandır İhsan: Bir subaydır Sakarya savaşında şehit düşmüştür Ayşe’yi çok sever ve onunla evlenmek ister KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER: Kitap dil bakımından yalındır Yabancı kelimelere fazla yer verilmemiştir, akıcı bir dille yazılmıştır Bu romanda hem tarih hem de aşk konuları ustalıkla ele alınmıştır Esrarengizliklerle dolu her an diğer sayfasında ne olacakmış düşüncesiyle okunacak bir kitap Sonunda da yine okuyucuya yorum imkanı bırakarak bu özelliğini göstermiştir KİTABIN YAZARI HAKKINDA BİLGİ: Meşrutiyet ve cumhuriyet devirlerinin tanınmış edebiyatçılarındandır Kitap okumaya küçük yaşta başlayan Halide Edip ilk önce Tanin gazetesinde yazmaya başlamış ve daha sonraları birçok gazetede roman, makale, sohbet ve hikaye türlerinde eserler vermiştir İlk romanlarında ferdi aşk temasını işlemiş, daha sonra belgeseldi ve sosyal romanlara önem vermiştir Başlıca romanları: Sinekli Bakkal, Vurun Kahpeye, Kalp Ağrısı, Handan ve Ateşten Gömlektir Başlıca hikayeleri: Dağa Çıkan Kurt, İzmir’den Bursa’ya, Harap Mabetler Hatıra, tiyatro, çeviri ve fikir eserleri de vardır |
AŞK-I MEMNU |
02-28-2008 | #5 |
[KAPLAN]
|
AŞK-I MEMNUKİTABIN ADI AŞK-I MEMNU KİTABIN YAZARI HALİD ZİYA UŞAKLIGİL YAYIN EVİ İNKILAP YAYIN EVİ BASIMYILI 1993 1) KİTABIN KONUSU: Bihter ve Behlûl arasındaki yasak aşkı anlatan bir romandır 2) KİTABIN ÖZETİ: Roman Peyker ve Nihat Beyin evlenmesiyle başlar Peyker ve Bihter’in annesi Firdevs Hanım duldur ve Adnan Beye gizliden ilgi duymaktadır Ancak Adnan Bey Bihter’den çok hoşlanmaktadır Onunla evlenir Adnan Bey varlıklı , asil bir aileden gelmiştir Annesi bu evliliği hiç kaldıramaz Bir gün toplanıp pikniğe giderler, bütün aile oradadır Adnan Beyin yeğeni Behlûl Peyker’e dayanamaz ve onu ensesinden ateşli bir şekilde öper Peyker buna çok kızar çünkü kocasına çok bağlı birisidir Behlûl Bihter’e göz koyar Ondan çok hoşlanır, onun fiziki görünüşü Behlûl’u çıldırtma seviyesine getirir Bihter’in kendisinden hoşlanmasını sağlar ve o günden sonra her gece beraber olurlar Behlûl ve Bihter’in mektupları Nihal tarafından görülür Nihal bu olaya inanamaz çünkü Behlûlle evlenmeyi düşünmektedir Nihal’in tam mutluluğu düşündüğü bir sırada bu olayı öğrenmesi hayatını yıkmıştır Adnan Beyin bu olayı öğrenmesiyle her şey değişir Adnan Bey ve Nihal eskisi gibi beraber yaşamaya karar verirler Artık hayatlarında ne Behlûl ne de Bihter olacaktır KİTABIN ANA FİKRİ: Yasak bir aşk bir ailenin yıkımına neden olabilir, gerçekleri zamanında farketmek sevdiklerinin daha fazla üzülmesini engeller KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ: Bihter: Düzgün bir fiziğe sahip, çok güzel, erkekleri kolayca elde edebilen cazibeli bir kadındır Annesine karşı kin beslemektedir Adnan Bey: Bihter’in kocasıdır Orta yaşlı, varlıklı, iki çocuk babası, asil bir ailenin tek çocuğudur Nihal: Adnan Bey’in kızı Zeki, güzel ve çalışkan bir kişiliğe sahiptirBehlûl’e ilgi duymaktadır Annesinin ölümü onu derinden etkilemiştir Behlûl: Adnan Bey’in yeğenidir Kadınlara karşı özel bir ilgisi vardır Bu onda bir zaafiyet haline gelmiştir 5) KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER: Kitaptaki olaylar belirli ve düzgün bir sıra izlediği için okuyucuda bir heyecan uyandırıyor ve kitaba bir sürükleyicilik kazandırıyor Kitapta kişilerin ruhi ve psikolojik tasvirlerine yer verilmiştir Ancak kitabın dilinde düzeltme olması itibariyle yalın ve sade bir hale getirilmiştir Fazla yabancı kelimelere yer verilmemiştir Kitap yazıldığı dönemin insan ve aile ilişkilerini aynen yansıtmaktadır KİTABIN YAZARI HAKKINDA BİLGİ: HALİD ZİYA UŞAKLIGİL Edebiyatımızın en önemli yazarlarından Halit Ziya Uşaklıgil, 1866 yılında İstanbul’da doğmuştu Bir süre Fatih Askeri Rüştiyesi’nde okudu 1896 yılında döndüğü İstanbul’da -dönemin etkin edebiyat hareketi olan- Servet-i Fünun topluluğuna katıldı Meşrutiyet’in ilanından sonra bir süre Darülfünün’da Batı edebiyatı dersleri veren Uşaklıgil, hükümet tarafından yurtdışı hizmetlere gönderildi Halit Ziya, 1945 yılında yine İstanbul’da öldü Çoğu edebiyat incelemecisi tarafından Türk romanının - gerçek anlamda- miladı kabul edilir Halit Ziya Onun başyapıtı “Aşk-ı Memnu” ise bugün bile roman tekniği açısından aşılmış değildir Halit Ziya, 150’den fazla hikaye ile altı romana imza atmış, tiyatro, şiir, hatıra, makale ve çevirileriyle arkasında altmış kadar kitap bırakmıştır Başlıca eserleri: Mai ve Siyah, Aşka Dair, Bir Ölünün Defteri, Aşk-ı Memnu, Ferdi ve Şürekası ve Hepsinden Acı |
KİTABIN ADI : KAŞAĞI |
02-28-2008 | #6 |
[KAPLAN]
|
KİTABIN ADI : KAŞAĞIKİTABIN ADI : KAŞAĞI KİTABIN YAZARI :ÖMER SEYFETTİN YAYIN EVİ VE ADRESİ: ŞAFAK YAYIN EVİ İSTANBUL BASIM YILI :1997 1 KİTABIN KONUSU: Kardeşine iftira atıp, onun ölümünden sonra vicdan acabıyla yanıp tutuşan bir çocuğun dramı anlatılmaktadır 2 KİTABIN ÖZETİ: Annesi, İstanbul'a gittiği için kendisinden bir yaş küçük olan kardeşi Hasan'la artık Dadaruh'un yanından hiç ayrılmaz Bu, babasının seyisi, yaşlı bir adamdır En sevdikleri şey atlardır Dadaruh'la birlikte onları suya götürmek, çıplak sırtlarına binmek, onlar için çok zevklidirTorbalara arpa koymak, yemliklere ot doldurmak, gübreleri kaldırmak eğlenceli bir oyundan daha çok hoşlarına gider Dadaruh eline kaşağıyı alıp işe başladı mı, tıkı tık tıkı tık tıpkı bir saat gibi yerinde duramaz, bunu gören küçük çocuk ben de yapacağım! diye tutturur O vakit Dadaruh, onu Tosun'un sırtına koyar, eline kaşağıyı verir, - Hadi yap! Der Bu demir gereci hayvanın üstüne sürter, ama o uyumlu tıkırtıyı çıkaramazdı Her sabah ahıra gelir gelmez, - Dadaruh, tımarı ben yapacağım, derAma adam izin vermez ancak boyu at kadar olunca yapabileceğini söylerBoyu atın karnına bile varmıyordu Oysa en keyifli, en eğlenceli şey buydu Sanki kaşağının düzenli tıkırtısı Tosun'un hoşuna gidiyor, kulaklarını kısıyor, kuyruğunu kocaman bir püskül gibi sallıyordu Tam tımar biteceğine yakın huysuzlanır, o zaman Dadaruh, "Höyt" diye sağrısına bir tokat indirir, sonra öteki atları tımara başlardıBir gün yalnız başına kalır Hasan'la Dadaruh dere kenarına inmişlerdi İçimde bir tımar etmek hırsı uyanır Kaşağıyı arar, bulamaz Annesinin bir hafta önce İstanbul'dan gönderdiği armağanlar içinden çıkan fakfon kaşağı, pırıl pırıl parlıyordu Hemen alıp, Tosun'un yanına koşar, karnına sürtmek ister fakat rahat durmaz - Sanırım acıtıyor? Diye düşünür Gümüş gibi parlayan bu güzel kaşağının dişlerine bakar Çok keskin, çok sivridir Biraz köreltmek için duvarın taşlarına sürtmeye başlar Dişleri bozulunca yeniden dener Gene atların hiçbiri durmaz ve kızar Öfkesini sanki kaşağıdan çıkarmak ister On adım ilerdeki çeşmeye koşar Kaşağıyı yalağın taşına koyup yerden kaldırabildiği en ağır bir taş bularak üstüne hızlı hızlı indirmeye başlar İstanbul'dan gelen, üstelik Dadaruh'un kullanmaya kıyamadığı bu güzel kaşağıyı ezip, parçalar Sonra yalağın içine atar Babası çeşmeye bakarken, yalağın içinde kırılmış kaşağıyı görür; Dadaruh'a yanına çağırınca çok korkar Dadaruh şaşırır, kırılmış kaşağı ortaya çıkınca, babası bunu kimin yaptığını sorarDadaruh, - Bilmiyorum, der Babasının gözleri ona döner, daha bir şey sormadan, çocuk kaşağıyı kardeşi Hasan’ın kırdığını söyler “Dadaruh uyurken odaya girdi Sandıktan aldı Sonra yalağın taşında ezdi” der Babası Hasan’I çağırır -Bu kaşağıyı niye kırdın?diye sorar Hasan, Dadaruh'un elinde duran alete şaşkın şaşkın baktıp, sarı saçlı başını sarsarak, - Ben kırmadım, der - Doğru söyle, darılmayacağım Yalan çok kötüdür, der babası Hasan inkârda direnir Baba öfkelenir Üzerine yürür "Utanmaz yalancı" diye yüzüne bir tokat indirir - Götür bunu eve; sakın bunu bir daha buraya sokma Hep Pervin'le otursun! diye haykırır Artık ahırda hep yalnız oynar Hasan eve hapsedilir Annesi geldikten sonra da bağışlanmazAnnesi onun iftira atabileceğine hiç ihtimal vermez Ertesi yıl anne, yazın gene İstanbul'a giderHasan'a ahır hâlâ yasaktır Bir gün birdenbire hastalandı Doktor "Kuşpalazı" der Babası yatağın başucundan hiç ayrılmazHizmetçi kardeşinin öleceğini söyler ve çocuk ağlamaya başlarGece uyuyamaz, uykuya dalar dalmaz Hasan'ın hayali gözünün önüne gelir "İftiracı! İftiracı!" diye karşısında ağlarPervin'i uyandırır Hasan'ın yanına gitmek istediğini ve babasına bir şey söylemek istediğini söylerYarın söylersin, derSabaha kadar gene gözlerini kapayamaz Hava henüz ağarırken Pervin'i uyandırırAma zavallı suçsuz kardeşi, o gece ölmüştür 3KİTABIN ANA FİKRİ: Yalan söylemek kötü bir alışkanlıktır 4KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARI DEĞERLENDİRİLMESİ: Büyük çocuk: Hasan’ın abisidirbabasından çok korkarAtları çok sever Hasan :Küçük kardeştirO da babasından çok korkar ve atları çok severGeçirdiği hastalık ölümüne sebep olur Dadaruh: Evin seyisidir Bütün zamanını atlarla geçirmekyen çok zevk alırİki çocuğu da çok sever Pervin: Evin hizmetçisidir Çok yumuşak kalplidir ve herşeyi açıkça söylerBir o kadar da sulugözdür Baba: Çocuklarının üzerinde büyük bir otorite sahibidir Çocukları onu çok sever ama ondan çok korkarlar 5KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER: Yazar olayları ve yer betimlemelerini çok güzel ve yerinde yapmıştırAkıcılığı sağlamış, okuyucuyu sıkmadan akıcı bir şekilde okuyabilmesi için bütün imkan ve kabiliyetlerini sergilemiştir 6YAZAR HAKKINDA KISA BİLGİ: Ömer Seyfettin, yazı ve öyküleriyle dilde sadeleşme hareketinin öncülüğünü yaparak yeni bir edebiyat akımının oluşumunu sağlayıp, Türk öykücülüğünde kısa öykü türünün dil, anlatım tekniği ile tematik yönden ilk özgün örneklerini vermiştir Aynı zamanda ulusal edebiyat akımını başlatan yazarlardan olan Ömer Seyfettin 28 Şubat 1884'te Gönen'de doğdu Öğrenimine, dört yaşında iken, Gönen Mahalle Mektebi'nde başladı Ailesiyle birlikte İstanbul'a gelince (1892), ilköğrenimini özel bir okul olan Aksaray'daki Mekteb-i Osmani'da sürdürdü Babasının isteği üzerine, Eyüp baytar Rüştiyesi'nin subay çocuklarına özgü bölümüne yatılı olarak yazıldı (1893) Buradaki eğitiminden sonra (1896), Edirne Askeri İdadisi'ni (1900) ve İstanbul Mekteb-i Harbiye'yi bitirdi 22 Ağustos 1903'te piyade teğmeni rütbesiyle mezun oldu Ziya Gökalp ve arkadaşlarının çıkardıkları "Genç Kalemler" dergisinin kadrosuna katıldı Balkan Savaşı'nın başlaması üzerine, yeniden orduya çağrıldı (14 Eylül 1914) Kısa bir süre "Türk Sözü" dergisinin başyazarlığını yaptı lan Calibe Hanım'la evlendi (1915) Eylül 1918'de eşinden ayrıldı 6 mart 1920'de kaldırıldığı Haydarpaşa Hastanesi'nde şeker hastalığından öldü Kadıköy Kuşdili'ndeki Mahmut Baba Türbesi mezarlığına gömüldü 1939'da, kemikleri Zincirlikuyu Mezarlığı'ndaki Asri Mezarlık'a taşındı ESERLERİ: Romanları: Yaşadığı yıllarda yayınlanan üç romanı ( Ashab-ı Kehfimiz, Efruz Bey, Yalnız Efe, 1919) onun bu alanda yarım kalmış denemeleri olarak sayılır "Fantezi roman" olarak nitelendirilen Efruz Bey; 1908'den Mütareke yıllarına kadarki süreci, aydın kişilerin eleştirisi ekseninde yansıtır Dönemin aydın hastalıklarını, siyasi akımların yanlış yönsemelerini toplumsal eleştiri bağlamında, yeni bir roman tekniğiyle verir Yarın kalan romanı Yalnız Efe, destansı bir nitelik taşır Konusunu bir halk menkıbesinden almıştır Dönemin toplumsal ortamında, yapılan haksızlıklara başkaldırarak silahlanıp dağa çıkan -kız kahraman- Yalnız Efe'nin kişiliğinde Türk halkanın direnme gücünü göstermeye çalışmıştır YAPITLARI: Öykü: Harem, (uö), 1918; Yüksek Ökçeler, (ös), 1923; Gizli Mabet, (ös), 1923; bahar ve Kelebekler, (ös), 1927 Bütün Eserleri, temalarına göre bir araya getirilen basım: Efruz Bey, 1970; kahramanlar, 1970; bomba, 1970; Harem, 1970; Yüksek Ökçeler, 1970; Yüzakı, 1970; Yalnız Efe, 1970; Falaka, 1970; Aşk Dalgası, 1970; Beyaz Lale, 1970; Gizli Mabet, 1970 |
Kitabın Adı : ANKARA |
02-28-2008 | #7 |
[KAPLAN]
|
Kitabın Adı : ANKARAKitabın Adı : ANKARA Kitabın Yazarı : Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU Yayın Evi : İnkılap Basım Yılı : 1982 1-)Kitabın Konusu : Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU’nun Ankara romanı ütopik bir romandır Bu romanda yazarın özlediği, özlemini çektiği geleceğin Ankara’sı dolayısı ile Türkiye’sidir 2-)Kitabın Özeti : Cumhuriyet inkılabı ile birlikte Anadolu’nun yeniden dirilişi yeniden yapılanması gerekmektedir Bu yeni yapı üzerine acil bir şekilde bina inşaa edilmelidir Bunu yapacak olanlar ise dönemin idealist vatansever insanları olacaktır Ankara romanında ise bunu gerçekleştirecek idealist insanların verdiği mücadele anlatılmaktadır Bu idealist insanlar inkılap hareketini özümsemiş, milli şuura sahip karakterlerdir Bu insanlar hayat serüveni içerisinde karmaşık yollardan geçerek romanın son bölümünde bir araya gelirler Kendi hayatlarını geleceğin çağdaş, modern, öz benliği ile çelişmeyen maddi ve manevi varlığını kaybetmeyen, değerleri ile övünen yeni Türk toplumu yaratma mücadelesi içinde geçer Ankara romanı üç bölümden oluşmaktadır; Birinci bölüm : Sakarya savaşı öncesi ( 1922’ye kadar ) İkinci bölüm : Cumhuriyetin ilanını izleyen yıllar ( 1926’ya kadar ) Üçüncü bölüm : Cumhuriyet sonrasının 14 ve 20 Yılları (1937-1943’e kadar ) Bu üç bölümdeki olaylar yazarın her bölümde ayrı bir kişilik olarak karşımıza çıkardığı Selma Hanım’ın çevresinde geçer Selma Hanım’ın arayışı Ankara’nın arayışıdır Yazgısı Ankara’nın yazgısıdır Yaşamı da Ankara’nın yaşamıdır Selma Hanım’ın ilişki kurduğu erkekler ise birer simgedirler Birinci bölüm: Kurtuluş Zaferi ile sonuçlanan, savaş yıllarındaki Ankara’yı kısa hatlarla açıklamaktadır Romanın kahramanı olan Selma Hanım hayatını bu üç bölümde üç ayrı erkekle geçiriyor Milli mücadele yıllarında bir banka şefinin karısıdır Kocası Nazif’le Ankara’nın yabancısıdır İstanbul'lu hanım için Ankara’da hayat tek düze ve sıkıcıdır, yoksulluklarla doludur Boş zamanlarında Hatice Hanım ve Halime Hanım ile sohbet eder Bu sohbetlerinde gündelik Ankara hayatını tüm çıplaklığı ile gözler önüne serer Daha sonraları Nazif Bey’in vekil arkadaşı Murat Beyle tanışırlar Bu sırada binbaşı Hakkı Beyle de tanışırlar Bu dönemlerde Hakkı Bey’in milli mücadele ruhu ve azmi kendisini fazlasıyla etkiler Bütün ümitlerin zafer’e bağlandığı, başka hiçbir şeyin ehemmiyetli olmadığı bu devirde, herkesin mütevazı bir hayatı vardır Yalnız kocası Nazif Bey’in milli davaya bir erkekten beklediği heyecan ve alaka ile bağlanmadığını gören Selma Hanım yavaş yavaş kocası Nazif Bey’den kopmaya başlar Erkân-ı Harp Binbaşı’sının fikir ve hareketlerine yakınlık duyar Birinci bölüm Selma Hanım’ın binbaşının cazibesine kendisini kaptırdığı bir zamanda sonuçlanır İkinci bölümde Selma Hanım Nazif Bey’den boşanmıştır Bu bölüm zaferden sonraki Ankara’dır Selma Hanım eski binbaşı emekli Miralay Hakkı Bey’in karısıdır Ancak koşullar değişmiş değişen koşullar Cumhuriyet öncesinin kişilerini de değiştirmiştir Hakkı Bey ordudan, Murat Bey vekillikten ayrılmışlardır Vurguncu harp zengini şirket meclisi idarelerinde dolaşan, ecnebi gruplarla komisyon işleri yapmaya çalışan Hakkı Bey’in yeni yüzüyle karşılaşırız Hakkı Bey milli idealleri bir tarafa bırakmış, maddi refah içerisinde sadece kendi hesabına çalışan birisine dönüşmüştür Bu zümreye göre artık halkçılık diye bir dava kalmamıştır Bu bölümde halk ile bu zümre arasında nasıl doldurulmaz bir uçurum açıldığını, inkılabı böyle anlayanları, hep kendi lehlerine çekenlerin eleştirisi yer alır Selma Hanım yeni kocasından da uzaklaşır Bu sırada muharrir olan Neşet Sabit genç kadını görmek için onların bazı alemlerine iştirak eder Selma Hanım bu hayatın acılarını onunla paylaşır Binbaşı Hakkı Bey’den boşanır Bundan sonraki hayatında toplumsal hizmetlerin en değerlisi olan öğretmenlik görevine atılır Son bölüm yazarın hayalindeki Ankara’dır Yazarın bu hayali Cumhuriyet’in Onuncu Yıl Dönümü Bayramıyla başlar Gazi Mustafa Kemal’in Türk milletine hitabesi, bir devir başlangıcının, bir yeni sabahın ilk işareti gibi olmuştur Ankara’nın çehresi değişmiştir Bundan sonra egoist bir zümrenin zevkine ve menfaatine karşı şiddetli matbuat hücumu başlamıştır Halk evleri, Toplumsal Mükellefiyet Teşkilatı yeni hayatın odakları olmuştur Selma Hanım Neşet Sabit’le evlenmiş, bu iki insan yeni hayatın imar ve inşasında elele vererek büyük bir aşkla çalışıyor, yeni değerleri halk yığınlarına götürürler Harf İnkılabı, Tarih Cemiyeti, Yüksek İktisat Enstitüsü, Halk Evleri gibi daha bir çok alanda büyük atılımlar, büyük yenilikler gerçekleşir Selma Hanım ve Neşet Sabit fırsat buldukça Anadolu’nun muhtelif yerlerine seyahat eder, bu seyahatlerinde gördükleri yerlerin yeni çehresiyle karşılaşırlar Anadolu toprağı, suyu, kırı, bayırı, dağı, taşıyla eşsiz güzelliğiyle cennetten bir parça gibi tasavvur ederler, bundan doyumsuz bir haz alırlar Hele Pınarbaşı’nda düzenledikleri eğlencelerde halk ezgileri ve türküleri çalınır söylenir, sabaha kadar hoşça vakit geçirirler Roman yazarın bu tasavvuruyla son bulur 3-)Kitabın Ana Fikri : Yeni kurulan bir devletin buhranlı dönemlerinde insanların kendi menfaatlerinden çok devletini ve milletini düşünmesi gerekirBu zor dönemin atlatılmasında her ferdin yürek yüreğe, el ele çalışması; engelleri, ne kadar güç olsa da, beraberce aşması gerekmektedir 4-)Kitaptaki Olayların ve Şahısların Değerlendirmesi : Selma Hanım : İyi bir öğrenim görmüş, haksızlıklara boyun eğmeyen, vatansever, vatan sevgisi uğrunda oradan oraya koşan; hep bir şeylet arayan, aradığını bulamayan; azimli ve hoş görülü, halden anlar, olgun bir kişidir Nazif Bey : İyi bir öğrenim görmüş banka şefidir Sessiz, sedasız, vatanından çok canını seven kişidir Binbaşı Hakkı Bey : Milli mücadele yıllarında atılgan ve yiğit bir askerdir Milli mücadele bitince tavır ve hareketlerinde değişmeler olur Milli mücadele vurguncusudur, sömürücüdür, vurdumduymaz biridir Neşet Sabit Bey : İyi bir öğrenim görmüş, genç bir yazardır Milli mücadelenin yanında yer almış, gönülden desteklemiş, inkılabın yanında canla başla çalışan; sorumluluğunu bilir, azimli, hoşgörülü, halden anlayan bir kişidir Murat Bey : Kendisi Anadolu’nun bağrında yetişmiş, milli mücadelenin yanında yer almış, tutucu, kendi çıkarını herşeyin üstünde tutan bir insandır Milli mücadele vurguncusudur Milli mücadele sonunda zengin olmuş, harvurup harman savuran bir kişidir Ailesi ile Avrupa’ya kaçmıştır Ömer Efendi ve Ailesi¤ : Kültür düzeyleri düşük insanlardırKendilerinin ayıp saydıkları şeyleri başkaları yaparsa ayıp sayarlar Kendileri yaparsa olağan karşılarlar Tutucudurlar İş hayatında başarılıdırlar Yıldız Hanım : Tiyatro sanatçısıdır Şeyh Emin : Dini bir kişidir, tutucudur 5-¤)Kitap Hakkında Şahsi Görüşler : Anlatımı güzel ve yalın bir kitap Cumhuriyetin kuruluş yıllarında ki karmaşada, insanların tutum ve davranışlarının, kendilerini nasıl yansıttıkları hakkında örnekler sunuyor Türkiye’nin geleceği hakkında, o yıllarda ki endişeleri ve yapılanmayı aktarıyorOkunulması faydalı olacağını düşünüyorum 6-)Kitabın Yazarı Hakkında Bilgi : 27 Mart 1889'da Kahire'de doğdu İlköğrenimine ailesiyle birlikte gittiği Manisa'da başladı 1903'te İzmir İdadisi'ne girdi Babasının ölümünden sonra annesiyle yine Mısır'a döndü, öğrenimini İskenderiye'deki bir Fransız okulunda tamamladı 1908'de başladığı İstanbul Hukuk Mektebi'ni bitirmedi 1909'da arkadaşı Şehabettin Süleyman aracılığıyla Fecr-i Âti topluluğuna katıldı 1916'da tedavi olmak için gittiği İsviçre'de üç yıl kadar kaldı Mütareke yıllarında İkdam gazetesindeki yazılarıyla Kurtuluş Savaşı'nı destekledi 1921'de Ankara'ya çağrıldı ve bazı görevler verildi 1923'te Mardin, 1931'de Manisa milletvekili oldu Bir yandan da gazeteciliğini ve roman yazarlığını sürdürdü Kadro Dergisi 1932'de Vedat Nedim Tör, Şevket Süreyya Aydemir, Burhan Asaf Belge ve İsmail Hüsrev Tökin ile birlikte Kadro dergisinin kurucuları arasında yer aldı Savunduğu bazı görüşler aşırı bulunduğu için Kadro dergisinin 1934'te yayımına son vermek zorunda kalmasından sonra Tiran elçiliğine atandı Daha sonra 1935'te Prag, 1939'da La Haye, 1942'de Bern, 1949'da Tahran ve 1951'de yine Bern elçiliklerine getirildi 27 Mayıs 1960'tan sonra Kurucu Meclis üyeliğine seçildi Siyasal hayatının son görevi 1961-1965 arasındaki Manisa milletvekilliği oldu 13 Aralık 1974'te Ankara'da öldü ESERLERİ Roman: Kiralık Konak, Nur Baba, Hüküm Gecesi, Sodom ve Gomore, Yaban, Ankara, Bir Sürgün, Panaroma, 2 cilt, Hep O Şarkı Hikaye Bir Serencam, Rahmet, Milli Savaş Hikâyeleri Anı: Zoraki Diplomat, Anamın Kitabı, Vatan Yolunda, Politikada 45 Yıl, Gençlik ve Edebiyat Hatıraları |
KİTABIN ADI Yaprak Dökümü |
02-28-2008 | #8 |
[KAPLAN]
|
KİTABIN ADI Yaprak DökümüKİTABIN ADI Yaprak Dökümü KİTABIN YAZARI Reşat Nuri GÜNTEKİN YAYIN EVİ İnkılâp ve Aka-İstanbul BASIM YILI 1983 1KİTABIN KONUSU: Gelir düzeyinin üzerinde bir yaşam sürdürmek isteyen bir ailenin dağılışıdır 2KİTABIN ÖZETİ : Ali Rıza Bey, şair ruhlu, içine kapanık, kendi hâlinde dürüst bir insandır Prensipleri kendi prensipleriyle bağdaşmayan insanlarla çalışmak istemediği için şirketteki memuriyetinden istifa eder; Üsküdar'daki evine çekilir Ali Rıza Beyin, Şevket isminde bir oğlu ile Fikret, Neclâ, Leylâ ve Ayşe adında dört kızı vardır Ali Rıza Bey, işten çıktığı sırada oğlu Şevket yüksek maaşla bir bankaya memur olur; evin bütün yükü onun üzerine biner Şevket, babası gibi iyi yetişmiş, karakterli, namuslu bir gençtir Ailesine de son derece bağlıdır Babasının doğruluk ve namus uğruna işten istifa etmesini uygun bulur Buna karşılık Ali Rıza Beyin hanımı Hayriye Hanım durumdan hiç memnun kalmaz Bir süre sonra Şevket, Ferhunde adında hafif meşrep bir kadınla evlenir Eğlenceye düşkün olan bu kadın, birbirinden genç, güzel ve hareketli, asrî olmaya meraklı olan Neclâ ve Leylâ'nın da karakterini bozar Bir eğlence ve moda düşkünlüğü başlar Evde sık sık partiler düzenlenir Evin büyük kızı Fikret, yengesi ve kardeşleriyle anlaşamadığı ve bu durumdan hiç memnun olmadığı için en az babası kadar üzgün ve kırgındır Hayriye Hanım, sırf kızlarına koca bulmak ümidiyle evde her değişikliğe razı olur Şevket de olanlardan memnun kalmamasına rağmen belki de karısının tesiriyle kendisini bu hevese kaptırmıştır Evde gün geçtikçe itibarı düşen Ali Rıza Bey tekrar işe girmeyi düşünürse de başaramaz Eğlenceler ve toplantılar için lüzumsuz yere para harcanan evde maddî sıkıntılar başlar; kavgalar, türlü rezaletler ve sefalet birbirini takip eder Ali Rıza Bey, çocuklarındaki bu korkunç değişiklikler karşısındaki hayret, şaşkınlık ve acı içinde kıvranmaktadır Evdeki bu anormal havaya ayak uyduramayacağını anlayan Fikret Adapazarı'na yaşlı, dul bir adama gelin gider Böylelikle aile ağacının yapraklarından biri düşer Ali Rıza Bey, çirkin durumlardan kurtarmak için kızlarını evlendirmeyi düşünür; fakat dürüst ve namuslu damat adayı bulamaz Bu arada Şevket masrafları karşılamak için bankadan borç alır; sonra ödeyemez, hapse atılır Böylece, ikinci yaprak düşer Kocası hapisteyken Ferhunde evden kaçar Bu üçüncü yaprağın düşüşü olur Karısının kaçtığı haberini hapishanede babasından alan Şevket üzülmez, hatta bir belâdan kurtulduğu için memnun olur Ferhunde'nin kaçışı ile elebaşlarını kaybeden Leylâ ve Neclâ bocalarlar Evde hakimiyet yine Ali Rıza Beyin eline geçer; toplantılara ve eğlencelere son verilir Bu monoton hayat kızlara pek sıkıcı gelir; sırf bu havadan kurtulmak için Neclâ bin bir türlü hayaller kurarak, kendisini zengin gösteren bir Suriyeli ile evlenir Fakat Suriye'ye gidince orada kocasının birkaç karısının daha olduğunu görür Kendisini kurtarması için babasına mektuplar yazar Bu dördüncü yaprağın düşüşüdür Bu arada Leylâ kötü yola sapar Ali Rıza Bey, kızını evden kovar Leylâ bir avukatın metresi olur Bu beşinci yaprağın düşüşüdür Bu olaydan sonra Ali Rıza Beye hafif bir inme iner Onu yiyip bitiren asıl hastalık içindedir Leylâ da gittikten sonra ev büsbütün ıssız kalır Hayriye Hanım bütün güç ve kuvvetini kaybeder Leylâ yüzünden kocasına sık sık sitemlerde bulunur Bunun üzerine Ali Rıza Bey, Adapazarı'na, Fikret'in yanına gider Fakat aradığı huzuru orada da bulamaz; kalabalık bir aile hayatı içinde âdeta bir cehennem hayatı yaşayan Fikret, bütün iyi niyetine rağmen babasını yanında barındıracak durumda değildir Bunun üzerine Ali Rıza Bey İstanbul'a döner, hastalığı ilerlediği için eve uğramadan hastahaneye yatar Babasının hastalık haberini alan Leylâ onu hastahaneden çıkarır, kendi evine götürür Taksim'deki lüks apartman katında hep birlikte rahat yaşamaya başlarlar Ara sıra yolda eski kahve arkadaşları ile göz göze gelmese Ali Rıza Bey büsbütün huzur içinde olacaktır 3KİTABIN ANA FİKRİ : Çılgın hayallerin, maddî israfların, gereksiz özentilerin hüküm sürdüğü bir ailede çöküntülerin başlaması kaçınılmazdır 4KİTAPTAKİ ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ : Ali Rıza Bey, şair ruhlu, içine kapanık, kendi hâlinde dürüst bir insandır Şevket, babası gibi iyi yetişmiş, karakterli, namuslu bir gençtir Ailesine de son derece bağlıdır Ferhunde, eğlenceye düşkün,genç ve güzel bir kadın 5KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER :Yaprak Dökümü, toplumsal gerçekleri ele aldığından basmakalıplıktan uzak, başarılı bir romandır Bilindiği gibi, Tanzimat'tan sonra toplumumuzda bir batılılaşma hevesi başlamıştı Batılılaşmak yanlış anlaşıldığından; yüzyıllarca süren millî gelenek ve göreneklerimizden, karakterimizden sıyrılma olarak kabul edildiğinden, bu, birçok ailede birtakım felâketlere sebep olmuştur Bugün bile içinde bulunduğumuz güç durumların esas sebebi budur Birtakım toplumsal pürüzlere, karakter boşluklarına ışık tutması bakımından Yaprak Dökümü gerçekçi ve orijinal bir romandır 6KİTABIN YAZARI HAKKINDA BİLGİ: REŞAT NURİ GÜNTEKİN 25 Kasım 1889 tarihinde İstanbul'da doğdu İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi' ni bitirdi (1912) Bursa' da başladığı (1913) öğretmenlik hayatına çeşitli okullarda devam etti Milli Eğitim müfettişi (1931), Çanakkale milletvekili (1933-43), Paris Kültür Ateşesi ve emekli (1954) oldu, kanser tedavisi için gittiği Londra' da öldü İstanbul' da Karacaahmet Mezarlığı'nda gömülü ESERLERİ Gizli El (1922), Çalıkuşu (1922), Damga (1924), Dudaktan Kalbe (1925), Akşam Güneşi (1926), Bir Kadın Düşmanı (1927), Yeşil Gece (1928),Acımak (1928), Yaprak Dökümü (1930), Kızılcık Dalları (1932), Gökyüzü (1935), Eski Hastalık (1938), Ateş Gecesi (1942), Değirmen (1944), Miskinler Tekkesi (1946), Harabelerin Çiçeği (1953), Kavak Yelleri (1950), Son Sığınak (1961),Kan Davası (1955) |
KİTABIN ADI ÇALIKUŞU |
02-28-2008 | #9 |
[KAPLAN]
|
KİTABIN ADI ÇALIKUŞUKİTABIN ADI ÇALIKUŞU KİTABIN YAZARI REŞAT NURİ GÜNTEKİN KİTABIN YAZARI İNKILAP KİTAPEVİ, ANKARA BASIM YILI 1999 1 KİTABIN KONUSU: Bir subay kızı olan Feride ile teyzesinin oğlu Kamuran arasında yaşanan ve araya birçok engel girmesine rağmen birbirlerine karşı bitmeyen aşklarını anlatıyor 2 KİTABIN ÖZETİ: Pek küçük yaşındayken annesi ölen Feride, babası da sınır sınır dolaşan bir subay olduğu için büyükannesinin yanında büyümüştür Okul çağına gelince Feride’yi İstanbul’da ki bir Fransız kız yatılı okuluna yollamışlardır Feride neşeli, zeki, çok asi, ele avuca sığmaz çok hareketli bir kızdır Fırsat buldukça bir erkek gibi ağaçlara tırmanıp daldan dala atladığı için öğretmenlerinden biri onu çalıkuşuna benzetmiş, sonra da bu benzetme, onun adı olarak kalmıştır Babasının da ölmesi üzerine Feride’nin, yakını olarak sadece bir teyzesi kalmıştır Feride, okulun büyüklü küçüklü tatillerini her zaman teyzesinin evinde geçirmektedir Bu teyzenin Kamuran adlı, Feride’ den büyük bir oğlu vardır Kamuran Feride’ ye karşın ağır başlı, kız gibi bir erkekdir Bu yüzden Feride sürekli onla dalga geçmektedir Fakat bunların arasında Kamuran, Feride’yi farkinda olmadan büyük bir aşkla sevmeye başlamışdır Bu sevgi bir süre sonra karşılıkta görür Feride de Kamuran’a karşılık vermektedir Feride’ nin teyzeside bu durumu çok istediği için, Feride okulunu bitirdikten sonra iki gencin evlenmeleri kararlaştırılır Düğün hazırlıkları tamamlanmak üzereyken, bir gün kadının teki çıka gelir ve Feride’ye Kamuran’ın Avrupa’da bulunduğu sırada orada bir kızla aşk yaşadığını söyler Bu durum hiçbir şeyi umursamaz gibi görünen Feride’yi çok derinden etkilemiştir Feride bunun sonucunda gururuna yenilir ve derhal teyzesinin evinden uzaklaşır, yolunu izini kaybettirir Bu yüzden evlenmede gerçekleşemez Feride nereye gideceğini düşünürken onu çok seven sütannesi aklına gelir ve oraya gider Sütannesi onu görünce çok sevinmiştir Feride bir süre sütannesinin evinde kalır Bu arada oraya buraya başvurur bir iş için çünkü sütannesini daha fazla rahatsız edemeyeceğini ve yanındaki paranın da ona çok fazla yetmeyeceğini bilmektedir Başvurularının sonunda Anadolu’da bir ilkokul öğretmenliği elde eder Şimdi o hayat dolu hiçbir şeyi umursamayan genç kız artık bir öğretmen olmuştur Feride Anadolu’yu hiç yadırgamaz Zeyniler adlı bir köyde öğretmenliğe başlar Zeyniler köyü Anadolu’nun çok ücra bir köşesindedir Bu köyde Feride yaptığı herşeyi günlüğüne yazmaya başlar Bir zamanlarının hayat dolu asi genç kızı şimdi hayatı tanıma yolundadır İster istemez ağır başlı olmayı öğrenmiştir Ama başına gelen bunca şeye rahmen kötümser değildir O köydeki fakir üstü yırtık pırtık olan öğrencilerini çok sevmiştir Öğrencilerinin her biriyle ayrı ayrı ilgilenmek ona büyük bir zevk vermektedir Öğrencileri arasında Munise adında ortada kalmış, annesi kötü yola düşmüş bir kız vardır Annesi yüzünden köylüler kızıda hiç sevmiyorlar Feride, Munise’ye acır ve onu evlatlık alır Feride çok mutlu olmuştur , aynı zamanda Munise’de çok sevinmiştir bu olaya Bir süre sonra Zeyniler köyü okulu da kapatılır İşsiz kalan Feride başka bir yerde öğretmenlik yapmak için başvurmak amacıyla ile gider Milli Eğitim Müdürlüğü’nde eski bir okul arkadaşına rastlar ve onunla Fransızca konuşur, Milli Eğitim Müdürü de bu olayı görünce, Feride’ yi merkezde kız öğretmen okulunda fransızca öğretmeni olarak görevlendirir Feride fiziki olarak çok güzel bir kızdır ve bu fiziki güzelliğinin burda çok fazla göze çarpması Feride’yi endişelendirir Ayrıca Feride’nin öğretmenlik yaptığı okuldaki müzik öğretmenide Feride’ye karşı büyük bir aşk duymaktadır Fakat bu aşk bir ümitsiz vakadır Ayrıca şehirde büyük dedikodularada yol açmıştır Feride’ nin burda peşine bir çok erkek düşmüştür Bu durum ise Feride’yi endişelendirmektedir Bu yüzden tayinini ister Böylece birkaç yer dolaşır Bir sürede İzmir’de varlıklı bir ailenin kızlarınada özel ders verir Fakat Feride’nin gittiği her yerde muthiş fiziği ve güzelliği başına dert açmaktadır Feride bu güzelliği ve yalnızlığı çok kişinin dikkatini çekmektedir Feride daha Zeyniler’de iken bir askerin yaralanması ve oraya getirilmesi sırasında doktor Hayrullah Beyle tanışmıştır Doktor, Feride’ye bu kadar güzel bir kızın böyle bir yerde ne aradığını, kesinlikle bir aşk meselesi yüzünden gelmiş olduğunu söylemiş Feride ise bunu reddetmistir Yıllardan sonra tekrar Kuşadasın’da buluşurlar Bu sırada Feride’nin okulu kapatılıp hastaneye çevrilmiştir Feride artık doktorum himayesine girmiştir Bir hasta bakıcı gibi doktora yardım etmiştir Doktor Feride’yi ve artık büyümüş olan Munise’yi kendi öz kızları gibi sevmektedir Ancak bu sırada doktor birgün ağır hastalığı olan birine bakmaya gittiği zaman Munise ağır bir sekilde hastalanır Doktor dönesiye kadar kız yavaş yavaş, acı çeke çeke ölür Munise’nin nezle sanılan hastalığı kuşpalazıdır Feride, Munise’ nin ölmesinden sonra kendini kaybedecek şekilde hastalanır Günlerce doktorun evinde yatar İyileştiği sıralarda doktor Hayrullah bey ne kadar yaşlı olursa olsun ikisi için bir söylenti cıkmıştır Bu da o zamanın şartlarından dolayı olmuştur Kasabayı türlü dedikodular alıp götürmektedir Bekar bir erkeğin evinde genç güzel ve bekar bir kadının olması çok fazla dedikoduya yol açmıştır Doktor bu dedikodulardan kurtulmak için çok pratik bir yol bulmuştur Feride’yi de zorla ikna ederek evlenmişlerdir Ancak tabiki bu evlilik sadece kağıt üzerindedir ve dedikoduların bitmesi içindir Feride doktoru babası gibi sevmektedir Doktor, Feride’nin defterini bulmuş ve baştan sona kadar okumuştur Feride’nin her şeye rağmen Kamuran’ı sevdiğini öğrenmiştir Gizli araştırmalar yapar Kamuran bu zaman içinde evlenmiş ve eşi ölmüştür Şimdi dört yaşlarındaki çocuğu ile yaşamaktadır Doktor, Kamuran’a bir mektup yazar ve bu mektupta Kamuran’a bütün olan biteni anlatır Feride ise bu sırada defterinin kaybolduğunu sanmaktadır ve defterini bütün aramalarına karşın bulamamıştır Doktor yazdığı mektupla defteri ve bazı belgeleri paket haline getirmiştir Feride’ye ölümünden sonra bu paketi Kamuran’a götürmesini vasiyet etmiştir Doktor zaten oldukça yaşlıdır bu yüzden kısa bir süre sonra da ölür Feride, doktorun ölümünden sonra, hem paketi teslim etmek hem de çok özlediği teyzesini görmek üzere, Tekirdağ’a teyzesinin yanına gider Niyeti orda fazla kalmamaktır Paketi teslim edip bir iki gün kalıp Kuşadası’na geriye dönmektir O günlerde ne rastlantı ki dinlenmek için Kamuran’da Tekirdağ’a gelmiştir Feride paketin içinde neler bulunduğunu bilmemektedir Bu içinde neler bulunduğunu bilmediği paketi teslim eder Ama doktorun öldüğünü onlardan gizlemiştir Böylece Kuşadasın’da doktorun yaşadığı bahanesiyle zorlanmadan geriye dönebileceğini ummaktadır Fakat umduğu gibi olmaz teyzesi bu paketi Feride gitmeden bir gün önceden Kamuran’a verir Kamuran o gece kardeşiyle birlikte defteri okur Böylece, Feride’nin kendisini hala sevmekte olduğunu anlar Hem de doktorun tembihlerini öğrenir Kendisiyse, Feride gittiğinden beri Feride’yi unutamamiştir ve hala sevmektedir Feride, yeterince kaldığını ve geri dönmesi gerektiğini söyleyerek yola çıkmak üzere hazırlanır Feride hayatla çok didişmiş ve artık bu gücünü yitirmiştir Artık doktorunda olmadığı Kuşadası’na gitmek onunda hic işine gelmemektedir Kuşadası’na dönmek, Feride’yi çok fazla üzmüştür Ama bu durumunu etrafındakilere hiç belli etmemektedir Bunu atrafındakilerin anlamasını istemez Feride’yi götürecek araba kapıya yaklaşır Fakat bu bir oyundur Kamuran ve kardeşinin hazırladığı bir oyundur Feride arabaya yaklaştığı zaman arabadan birden Kamuran iner ve Feride’yi kucaklar Zaten tüm ev halkıda Feride’ nin tekrar yuvadan uçmasını istemiyorlardır Bunun için tüm ev halkı elbirliği yapmıştır Feride’nin tüm istemiyormuş gibi davranmaları olmaz demeleri falan boşadır Kırık dökük kelimelerle bu oyundan kurtulmaya çalışmıştır ama nafile kurtulamamıştır Çünkü, Kamuran artık kararlıdır ve ikinci bir gaflete düşmeyecektir Bunu Feride’ye de onu bir daha kaybetmeyi göze alamayacağını ve onu şu an bile deliler gibi sevdiğini söyler Çalıkuşu, gizli bir mutlulukla ve huzurla kendini Kamuran’ın kollarına atar 3 KİTABIN ANAFİKRİ: Aşkın araya ne girerse girsin asla yok olmayacağıdır 4 KİTAPTAKİ ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ: Feride(Çalıkuşu): Fransız okulundan mezun; çok güzel, haşarı, canlı, cıvıl cıvıl, yaramaz, duygusal ve akıllı, canayakın, sevimli bir İstanbul kızıdır Kamuran: Feride’nin teyzesinin çok kibar, yakışıklı, sarışın, yüksek öğrenimli, fakat zenginliğinden dolayı herhangi bir işle uğraşmayan oğludur Doktor Hayrullah: Canayakın, iyi kalpli, yaşlı, sevimli, biraz inatçı ve sinirli biridir Hayatını insanların mutluluğuna adamıştır Munise: Küçük, sarışın ve güzel bir köy kızıdır Güzel olduğu kadar zeki ve nazik bir kızdır Feride’nin yalnız geçen günlerinin tek dayanağı olmuştur 5 KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER: Kitap, bir romantik roman olduğu için, özellikle duygusal insanların ellerinden bırakamayacakları bir kitaptır Kitap sade bir dille yazıldığı için akıcı ve sürükleyicidir Olayların büyük bir bölümünün Anadolu’nun köylerinde geçmesi romana ayrı bir hava vermiştir Romanda kullandığı idealist bir karakter olan Feride, insanın idealleri uğruna birçok şeyden vazgeçebileceğini göz önüne sermiştir 6 KİTABIN YAZARI HAKKINDA BİLGİ: Reşat Nuri Güntekin : 25 Kasım 1889 tarihinde İstanbul’da doğdu İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ni bitirdi (1912) Bursa’da başladığı (1913) öğretmenlik hayatına çeşitli okullarda devam etti Milli Eğitim müfettişi (1931), Çanakkale milletvekili (1933-43), Paris Kültür Ateşesi ve emekli (1954) oldu, kanser tedavisi için gittiği Londra’da öldü İstanbul’da Karacaahmet Mezarlığı’nda gömülü Yazı hayatına Birinci Dünya Savaşı sonlarında (1917) başlayan, ilk eseri de Eski Ahbap (uzun hikaye) 1917’ de basılan Reşat Nuri, 1918’ de tiyatro eleştiri ve araştırmaları yayımlarken bir yandan da hikayeler (Şair Dergisi, 1918/19; Nedim Dergisi, 1919; Büyük Mecmua, 1919) yazıyordu Çalıkuşu’ nun Vakit gazetesinde tefrikasıyla (1922) geniş bir ün kazandı Çok hareketli bir eser olan Çalışkuşu’ nda Anadolu, ilk idealist ve aydın kızı Feride’ ye kavuştu, geniş ölçüde romana girdi Bu roman az okumuş ve aydın, iki sınıfı da, doğal ve canlı diliyle kendine bağladı Reşat Nuri’ nin hemen bütün romanlarında dekor olarak taşra kasaba ve şehirleri çevre, tip, çeşitli problem ve görüşleriyle Anadolu atmosferi görülür Romanlarında sosyal ve hissi konuları işleyen yazar, küçük hikayelerinde bunların yanına mizahı da ekledi Yazdığı, çevirdiği, kitap biçimine girmiş veya dergi, gazete sayfalarında, tiyatro repertuarlarında kalmış tüm eserlerinin toplamı yüzü bulur; bunlardan 19 tanesi telif romandır, 7 tanesi hikaye kitabı Yazdığı, çevirdiği, uyarladığı, oynanmış, basılmadan kalmış oyunlarının sayısı roman ve hikaye kitaplarının sayısını da aşar 7 Aralık 1956’da İstanbul’da öldü ESERLERİ : Hikaye kitapları: Tanrı Misafiri (1927), Sönmüş Yıldızlar (1927), Leyla ile Mecnun (1928), Olağan İşler (1930), vb Gezi yazıları: Anadolu Notları (ilk cildi 1936; ikinci cildi 1966) Oyunları içinde en ünlüleri Balıkesir Muhasebecisi (1953) ve Tanrıdağı Ziyafeti (1955)’ dir Bütün eserleri ölümünden sonra, eşi tarafından, bir külliyat halinde yeniden bastırıldı Romanları: Gizli El (1922), Çalıkuşu (1922), Damga (1924), Dudaktan Kalbe (1925), Akşam Güneşi (1926), Bir Kadın Düşmanı (1927), Yeşil Gece (1928),Acımak (1928), Yaprak Dökümü (1930), Kızılcık Dalları (1932), Gökyüzü (1935), Eski Hastalık (1938), Ateş Gecesi (1942), Değirmen (1944), Miskinler Tekkesi (1946), Harabelerin Çiçeği (1953), Kavak Yelleri (1950), Son Sığınak (1961),Kan Davası (1955), HAKKINDA YAZILANLAR : Reşat Nuri Güntekin Türkan Poyraz – Muazzez Albek (Ankara, 1957) Reşat Nuri Güntekin Hayatı, sanatı ve eserleri Muzaffer Uyguner (Varlık Yay;1967) Romanıyla Reşat Nuri Güntekin İbrahim Zeki Burdurlu (İzmir Eğitim Ens Yay, 1971) Reşat Nuri’nin Tiyatro ile İlgili Makaleleri ProfDrKemal Yavuz Kültür Bakanlığı Y Reşat Nuri Güntekin’ in Romanlarında Şahıslar Dünyası Birol Emil (1984) adlı doçentlik tezi |
KİTABIN ADI YABAN |
02-28-2008 | #10 |
[KAPLAN]
|
KİTABIN ADI YABANKİTABIN ADI YABAN KİTABIN YAZARI YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU YAYIN EVİ VE ADRESİ İLETİŞİM YAYINEVİ , KLODFORER CADİLETİŞİM HAN NO:7 CAĞALOĞLU 34400 İSTANBUL BASIM YILI 2000 1 KİTABIN KONUSU : Kitap kurtuluş savaşı sırasında cephede kolunu kaybetmiş bir subayla, askerliği yeni bitmiş bir askerin köyünde geçen olaylar anlatılmaktadır 2 KİTABIN ÖZETİ : Sessiz ve sakin bir yerde hayatını sürdürmek isteyen Ahmet Celal , gittiği yerde ,yabancı olduğundan,yaban olarak tanımlanmaktadır köydekilerle hiçbir bağlantısı olmamasına ve subay olmasına rağm en ona düşman gözüyle bakılmaktadır Ülkenin tamamı işgal altında olmasına rağmen köylülerin bunu umursamaması , sonuçta; evlerinin kundaklanması, yiyeceklerinin yağmalanması, kadın ve kızlarına tacizde bulunulması onların akıllarını başlarına getirirBu durumu gören Ahmet Celal sevgilisini yanına alıp kaçmaya çalışır 3 KİTABIN ANA FİKRİ : Vatanın elden gitmesine rağmen duyarsızlığını sürdürmesinin,cahilliğin bir sonucu olduğunu göstermesidir 4 KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ : AHMET CELAL : içi vatan aşkıyla dolu,köylülerin cahilliğini gidermek için didinen,köy yaş¤¤¤¤¤ alışık olmayan birisidir SALİH AĞA :Sinsi bir kişiliğe sahiptir Kendi çıkarları doğrultusunda hareket eden bir kişiliğe sahip MEHMET ALİ’NİN ANNESİ : Kendisini toprağa adamış, cahil, hiçbir şeyden habersiz ve başkalarının sözünü dinlemektedir BEKİR ÇAVUŞ : Askerlik yaptığından dolayı olayların kısmen farkındadır Bulunduğu ortam itibariyle bildiklerini aktarmaktan çekinmektedir 5 KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER : Bana göre Yaban ; aydınla köylünün anlaşmazlığını ve cahiliğini gözler önüne seren değerli bir eserdir 6 KİTABIN YAZARI HAKKINDA BİLGİ : 27 Mart 1889'da Kahire'de doğdu İlköğrenimine ailesiyle birlikte gittiği Manisa'da başladı 1903'te İzmir İdadisi'ne girdi Babasının ölümünden sonra annesiyle yine Mısır'a döndü, öğrenimini İskenderiye'deki bir Fransız okulunda tamamladı 1908'de başladığı İstanbul Hukuk Okulu'nu bitirmedi 1909'da, arkadaşı Şehabettin Süleyman aracılığıyla Fecr-i Âti Topluluğu'na katıldı 1916'da tedavi olmak için gittiği İsviçre'de üç yıl kadar kaldı Mütareke yıllarında İkdam Gazetesi'ndeki yazılarıyla Kurtuluş Savaşı'nı destekledi 1921'de Ankara'ya çağrıldı ve bazı görevler verildi ESERLERİ : Kiralık Konak, Nur Baba, Hüküm Gecesi, Yaban, Ankara, Zoraki Diplomat, Panoroma |
kitabin Adi : Fareler Ve Insanlar |
02-28-2008 | #11 |
[KAPLAN]
|
kitabin Adi : Fareler Ve InsanlarKitabın Adı: Fareler Ve Insanlar Kitabin Yazari : John Steinbeck Yayin Evi Ve Adresi : Sosyal Yayinlar,babiali Caddesi,no:14 Cağaloğlu-istanbul Basim Yili : 2001 1kitabin Konusu : Birlikte Dolaşan Iki Gezici Toprak Işçisinin Bir çiftlikte Yaşadiklarini, Bağlilik Ve Dostluklarini Anlatmaktadir 2kitabin özeti : George Ve Lennie, Amerika’ Da Yaşayan, çiftliklerde Yaşayan Toprak Işçileridir Bu Kişiler Kendilerini Diğer Toprak Işçilerinden Farkli Görürler çünkü Işçiler Kazandiklari Parayi Ya Kumar Oyna¤¤¤¤¤ Ya Da Genelevde Harcamaktadironlarin Hayalleri Vardir Biriktirdikleri Para Ile Bir çiftlik Satin Alacaklardirbu çiftlikte çeşitli Hayvanlar Besleyecekler Ve Tarimla Ugraşacaklardirşimdiye Kadar Gittikleri Bütün çiftliklerde Lennie Yüzünden Kovulmuşlardir Lennie Uzun Boylu , Iri, Güçlü Bir Insandir Ama Kafasi Fazla çalişmaz Ve Tek Başina Hareket Etmeyen,devamli Birilerine Muhtaç Olan Bir Insandir Bunun Yaninda Sevdiği şeylere Dokunma Hastaliği Vardir George Ve Lennie, Arkadaşlarinin Tavsiyesi üzerine Başka Bir çiftlikte çalişmak Için Yola çikarlar Yolda Lennie ölü Bir Fare Bulur Ve Onu Eliyle Okşar George , Farenin Kendisine Faydasi Olmadiğini Ve Onu Atmasi Gerektiğini Söylerama Lennie Ona Zara Vermediğini Sadece Okşadiğini Söyler Sonra Onu Zorla Yolda Birakir Lennie’ Nin Bu Huyu Ileride Ikisine De Zarar Verecektir George Bu Sefer Işe Başlamadan Lennie’ Ye Uyarilarda Bulunur çiftliğe Gidince Hiç Konuşmamasi Gerektiğini , Eğer çiftlikte Bir Olay Olursa ; çifliğin Biraz Uzağinda Bulunan Bir Gölün Kiyisinda Saklanmasini Söylerama çiftlikte Herşey Yolunda Gitmez Ustabaşinin Oglu Olan Curley Ve Karisi Iyi Insanlar Degildir Curley’ In Karisi, çiftlikte Yaşamak Istemeyen, Zengin Olmak Isteyen Ve Kocasini Sevmeyen Bir Insandir Bir Gün Curley’ In Karisi Lennie’yi Tanimak Ister Ve Yanina Gider Bu Sirada çiftliktekiler Oyun Oynamaktadir Curley’ In Karisi Ahirda Köpekleri Okşayan Lennie’ Nin Yanina Gider Bir Süre Muhabbet Ederler Curley ‘in Karisi Saçlarinin çok Yumuşak Olduğunu Ve Istiyorsa Saçlarinan Okşayabileceğini Söyler Lennie, Kadinin Saçlarini Okşar Curley’ In Karisi Lennie’ Yi Uyarir Ama Elini Saçindan çekmesini Söyler, Sonra Bağirmaya Başlar Paniğe Kapilan Lennie Ona Simsiki Sarilir Kadinin Boynu Kirilir, Ve ölür Lennie önceden Belirledikleri Yere Gider, Orada Candostu Lennie Tarafindan öldürülür 3 Kitabin Ana Fikri : Hayallerimiz Bizimdirkimse Hayalerimizi Yok Edemez Insan Dostlarinin Sonuna Kadar Yaninda Olmali,onu Desteklemelidir 4kitaptaki Olaylarin Ve şahislarin Değerlendirilmesi : Olaylar Genellikle Bir çiftlikte, George Ve Lennie Arasinda Geçmektedir George Biraz Uyanik, Hayalleri çok Olan Bir Insandir Her Zaman Lennie’ Yi Kollamak Zorunda Olduğu Için Hayallerini Gerçekleştirememiştir Lennie Ise Kafasi Biraz Yavaş Işleyen, Temiz Kalpli, Kendi Başina Yaşayamayan Bir Insandir 5kitap Hakkinda şahsi Görüşler : Steinbeck Bu Romanda Insan Ruhunun Derinlerne Dalan Keskin Gözlerinin Gördüklerini, Kendine özgü, Yalin, Ve Alçakgönüllü Bir Dille Aktarmiştirbu Nedenle Sürükleyici Bir Romandir 6kitabin Yazari Hakkinda Bilgi : John Steinbeck Amerikali Roman, Oyun Ve Köşe Yazari 1962’de Nobel Edebiyat ödülü Aldi En ünlü Romanlari Gazap üzümleri Bir 20yüzyil Edebiyat Klasiği Olarak Kabul Edilmektedir ünlü Eserleri Arasinda Al Midilli, Cennet çayirlari, Fareler Ve Insanlar Yer Almaktadircalifornia’ Da Doğmuşturolaylari Genelde Monterey Körfezinde Geçmektedir20 Aralik 1968’ De New York’ta ölmüştür |
KİTABIN ADI SİLAHLARA VEDA |
02-28-2008 | #12 |
[KAPLAN]
|
KİTABIN ADI SİLAHLARA VEDAKİTABIN ADI SİLAHLARA VEDA KİTABIN YAZARI ERNEST HEMINGWAY YAYIN EVİ VE ADRESİ GÜVEN YAYIN EVİ / İSTANBUL BASIM YILI 2000 KİTABIN KONUSU : Birinci Dünya Savaşında bulunan bir askerin başından geçen olaylar KİTABIN ÖZETİ : Teğmen Frederic Henry , İtalyan sınırında ,bir İtalyan ambulans birliğinde çalışan genç bir Amerikalıydı Yeni bir saldırı başlamak üzeredir Henry izinden karargaha döndüğünde arkadaşı teğmen Rinaldi, İngilizlerin orada yeni bir hastahane kurmak için birkaç İngiliz hemşire gönderdiklerini söyler Sonra da Henry’ i Catherina Barkley adındaki hemşireyle tanıştırır Henry , işten vakit bulabildikçe, Catherine’i görmeye gitmektedir Bu içtenlikli tavırlı İngiliz kızından hoşlanmakta ise de ona aşık değildir Henry, cepheye gitmeden önce genç hemşire, kendisine bir madalyon verir Milano’da doktorun Henry’yi muayene etmesine fırsat kalmadan hemşireler, genç adamın içki içmesini yasak etmişlerdir ama genç adam bir kapıcıyı kandırarak gizlice içki aldırtıp yatağının altına saklar Catherine Barkley de Milano’daki hastaneye gelmiştirHenry ona aşık olduğunu hatırlarDoktorlar, Henry’yi dizinden ameliyat etmeden önce, altı ay sırtüstü yatakta yatması gerektiğini söylerler Henry, ameliyatı ertesi günü yapabileceğini söyleyen bir başka doktora muayene olmak ister, bu arada Catherine de işlerini bol bol Henry’nin yanında kalabilecek şekilde ayarlamaktadır Ameliyat’tan sonra Henry ,Milano’da bir zaman daha kalır Catherine de onun yanındadırLokantalara gidip yemek yerler , araba gezintileri yaparlar Henry geceleri yalnızlıktan sıkılmakta ,huzuru kaçmaktadırCatherine sık sık odasına gelip geceyi onunla birlikte geçirmeye başlamıştır Yaz yerini sonbahara bırakmış, Henry’ nin yaraları iyileşmiştirEkim’ de Henry hastahaneden çıkıp iyileşme devrini izinli olarak dışarıda geçirecektirCatherine’ le Henry , izni birlikte geçirmeyi tasarlamaktadırlar Ama genç adam, hastahaneden çıkmadan yeniden yaraları açılır Başhemşire Henry’ nin hastahaneden taburcu edilmemek için bile bile içki içip yaraların azmasına neden olduğunu ileri sürer Henry cepheye gitmeden önce Catherine’ le birlikte geceyi bir otel odasında geçirirlerGenç kız ona hamile olduğunu söyler Henry cepheye döner, üç ambulansı hastahane malzemesiyle doldurup güneye, Po vadisine gitme emrini almıştırAskerlerin morali çok bozuktur Rinaldi , Henry ‘ nin dizinde yapılan ameliyatın başarılı olduğunu sürer Henry’nin daha nikahlanmadan evli bir erkek gibi davranmaya başladığını söyler Cephede , İtalyanlar Alman birliklerinin Avusturya birliklerini takviye ettiğini öğrenince Caporetto’ dan geri çekilmeye başlarlar Bu, tarihin en korkunç geri çekilmelerinden biridir Henry hastahane malzemesiyle yüklü ambulanslardan birini kullanmaktadırGüneye doğru geri çekilirlerken ambulans yoldaki tıkanıklık yüzünden uzun zaman beklemek zorunda kalır Henry, yolda iki İtalyan çavuşunu arabaya alır Gece şiddetli yağan yağmur altında geri çekilme harekatı saatlerce devam eder Şafak sökerken Henry Udine’e daha çabuk varabilmek amacıyla kestirme yollardn birine sapar Ambulans yolun çamurlarına saplanır Çavuşlar arbadan inip yalnızca yollarına devam etmek isteseler de Henry onlara arabanın çamurdan çıkarılmasına yardım etmelerini söylerÇavuşlar buna yanaşmazlar ve kaçarlar Henry ateş edip bir tanesini yaralar Öbürü tarlalara doğru kaçarak kurtulur Henry’nin yanında yürüyen bir İtalyan ambulans şoförü, yaralı bir İtalyanı başının arkasından vurarak öldürür Henry ve üç arkadaşı yürüyerek Udine’nin yolunu tutarlar Udine karşıdan göründüğü sırada Henry’nin grubundaki askerlerden biri bir, İtalyaan , kurşunuyla ölür Öbürleri bir ahırda saklanıp ortalıktan el ayak çekildikten sonra tekrar yola koyulurlar Udine’ nin içinden geçip Taglimento nehrine doğru uzanmakta olan askerlere yetişeceklerdir Artık İtayan ordusu tam bir keşmekeş içinde bulunmaktadırlar, Askerler silahlarını yere fırlatmakta, subaylar hırsla apoletlerini söküp atmaktadırlar Taglimento nehrinin üzerinden geçen tahta köprünün öbür yanında bir askeri mahkeme kurulmuşturOrduya ve rütbeye hakaret eden subaylar hemen muhakeme edilip kurşuna dizilmektedirler Henry’ de bunların arasındadır, ama bir kolayını bulup nehre atla¤¤¤¤¤ kurtulur Venedik ovasına yürüyerek geçer, sonra bir yük trenine atlayıp Milano’ya gelirYattığı hastahaneye uğrar , İngiliz hemşirelerin Stresa’ ya gönderildiklerini öğrenir Caporetto ‘ dan geri çekildikleri sırada Henry, silahlara veda etmiştir Milano’ da bir Amerikan arkadaşından sivil elbiseler satın alır Trenle Stresa’ ya gider, orada izine çıkmış olan Catherine’ i bulur Henry’ i kaldığı otelin barmeni , resmi makamların onu orduyu terk suçundan ertesi sabah tevkife hazırladıklarını haber verir Onlara sandalını kiralamayı önerir Bununla Catherine ve Henry İsviçre’ ye geçebilirdi Henry , bütün gece kürek çeker Sabahlayin elleri yara bere içindedir , öyleki ,kürek çekmek şöyle dursun , küreklere dokunmasına bile imkan yoktur Henry’ nin karşı koymasına aldırmadan Catherine küreğe geçer Sağsalim İsviçre’ varırlar, hemen tutuklanırlar Henry , kürek çekmesini seven bir sporcu olduğunu ve kış sporları yapmak için İsviçre’ ye geldiklerini söyler Henry’ le Catherina’ nin tamam oluşu, başlarının derde girmesini önler Sonbaharın geri kalan günlerinde ve kışın Montreux dolaylarında bir otelde kalırlar Evlenme işini de konuşurlar, ama Catherine çocuğunu dünyaya getirmedikçe nikah memurunun karşısına çıkmak istemezKayak yaparlar , gezerler, gelecek için güzel şeyler düşlerler Catherine’ nin doğum yapacağı zaman yaklaşınca bir hastahaneye yakın yerde bulunmak amacıyla Lusanne’ ye giderler İlkbaharda Montreux’ ye dönmeyi düşünürler Hastahanede Catherine’ in sancıları çok fazla olduğu için doktor, onu bayıltmak zorunda kalmıştır Saatlerce süren sancılardan sonra Catherine ölü bir çocuk dünyaya getirir Hemşire, Henry’ i karnını doyurması için dışarıya göndermiştir Tekrar hastahaneye döndüğü zaman Catherine’ in bir kanama geçirdiğini öğrenir Odasına gidip Catherine’ ölünceye kadar onun yanında kalırHenry’ nin yapacağı bir şey yoktur, konuşacak bir kimsesi, gidecek bir yeri de yoktur Catherine ölmüştür artık Hastahaneden çıkar ağır ağır oteline doğru yürür Yağmur yağmaktadır 3KİTABIN ANA FİKRİ : Ölüm denilen gerçek anlaşılırsa, hayatın yaşanmaya değer güzellikte olduğu ve önemli anları bullunduğu 4KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ : Teğmen Frederic HENRY : Birinci Dünya Savaşın da cesurca savaşan bir Amerikan askeri Teğmen Rinaldi : Henry’ e her zaman destek çıkan kahraman bir asker ve iyi bir dost Catherine BARKLEY : Her konuda sevdiği kişi için her şeyi yapabilecek bir kız CAPORETTO : İtalyan birliklerinin Alman birlikleri saldırısı sonucu terk ettikleri yer UDINE : Savaş sırasında Henry’ nin ulaşmaya çalıştığı yer STRESA : Catherine’ nin işi gereği gönderildiği yer İTALYA : İtalya sınırında Henry o sıralar çalışmaktadır MONTREUX : Henry ile Catherine’ nin tatil yapmak için gittikleri yer LUSANNE : Catherine’ nin doğum yaptığı yer 5 KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER : Bu eseri okurken insan adeta kendini kaybediyor o yılları sanki kendisi yaşıyormuş gibi oluyor 6 KİTABIN YAZARI HAKKINDA BİLGİ : 1899’ da doğdu Babası sporla da uğraşan bir doktordu Ernest’ in de kendisi gibi doktor olmasını istiyordu Orta öğrenimini tamamladıktan sonra ‘ City Kansas Star ‘ gazetesinde iş buldu; iki ay sonra da bu işi bırakarak İtalya’ ya gitti Birinci Dünya Savaşı na katıldı Bu günlerin ürünü olarak da ‘ Silahlara Veda ‘ adlı romanını yazdı 1919’ da ağır yaralandı Amerika’ ya giderek Toronto Star gazetesinde yazmaya başladı; gazetesi tarafından muhabir olarak Ortadoğu’ ya gönderldi Bir süre Paris’ te yaşadıİspanya iç savaşının başladığı 1936 yılında da İspanya’ya gitti Eserlerinde gezip gördüğü yerleri iyi bir gözlemin sonucu olarak vermesini bildi Rmanlarının yanı sıra hikayeleriyle ün saldıAmerikan hikayeciliğinde gerçekciliğin öncüsü oldu İhtiyar Balıkçı adlı eseriyle Nobel Ödülü’ nü kazandı ESERLERİ : Çanlar Kimin İçin Çalıyor, Afrikan’ nın Yeşil Tepeleri, İhtiyar Adam ve Deniz, Ya Hep Ya Hiç, Güneş de Doğar, Paris Bir Şenliktir, Irmağın Ötesi |
KİTABIN ADI SODOM VE GOMORE |
02-28-2008 | #13 |
[KAPLAN]
|
KİTABIN ADI SODOM VE GOMOREKİTABIN ADI SODOM VE GOMORE KİTABIN YAZARI Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU YAYIN EVİ VE ADRESİ İletişim Yayınları İSTANBUL BASIM YILI 1984 1KİTABIN KONUSU : İstanbul’un işgali ve İstanbul halkının işgale karşı gösterdiği tepkiler 2KİTABIN ÖZETİ : Birinci Dünya Savaşı henüz sona ermiştirOsmanlı İmparatorluğu da bu felaketten payını almış ve ülkenin heryeri kargaşa içindedir 1921’lerin İstanbul’u, İngilizler şehri işgal etmiş ve saray buna sessiz kalmıştır İstanbul, Anadolu’ dan kopuk ayrı bir dünya gibidir, tıpkı Sodom ve Gomore gibiTanrının lanetlediği şehirlerden ikisidir İstanbul kızları İngiliz subaylarıyla beraber olmaktan gayet mutludurlar Leyla’da bunlardan biridirBu nazik kızlarımız Kuvayi Milliyetçileri yabani dağ insanı olarak görmekte,hatta tiksinmektedirlerLeyla’ ya aşık olan Necdet ise bağımsızlıktan umudunu kesmiş, olaylara sadece seyirci kalmıştırSevdiği kızın işgalci subaylarla olan yakınlığını görür fakat görmezden gelir,hatta o da bu subayların çevresinde oluşan yüksek sosyeteye katılırOysa Necdet’in arkadaşı Cemil bir şeyler yapmak gerektiğini düşünür ve Kuvayi Milliyecilere katılır ve sonunda şehit olurFakat o değeri bilinmez insanlardandır, vatan o ve onun gibilerinin kanlarıyla hayat bulmuşturVatanın ayakları aslında bağımsızlık savaşında ayaklarını yitiren gazilerimizindirOnlar her bir uzuvunu kaybederken vatan yeniden el ayak sahibi olmuştur İstanbul’un bu şaşalı hayatı çok kısa sürerEzilmiş Anadolu insanının özlediği gün gelirBir gece Kuvayi Milliyeciler karanlığın içine akın eden ışık hizmeleri gibi akın ederler şehre Leyla,o eski hayatlarının mahvettiği için bu büyük savaşçıları nefretle karşılarNecdet ise artık bu İngilizler tarafından kullanılmış vatanperverlik duygusundan yoksun kızdan soğumuştur Leyla dudaklarını Necdet’in dudaklarına uzatırNecdet onu kucaklar ve bir köşeye bırakır Dudaklarında bir kimyevi maddenin “rujun” yavan tadıyla bağımsız İstanbul’a katılır 3KİTABIN ANA FİKRİ: İnsanlar zorda kaldıkları an her türlü şekle bürünebilir , hatta en samimi olduğu kişilere bile kazık atabilir 4KİTAPTA OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ: İnsanlar zorda kaldıkları an her türlü şekle bürünebilir , hatta en samimi olduğu kişilere bile kazık atabilir Necdet: Kendine güveni olmayan birisi ve küçük kırılganlıkları ve vazgeçemediği rahatlığı onu yurt savunması gibi bir şereften yoksun bırakıyor Leyla: Bakımlı ,ince yapılı ,dikkati çeken güzel bir İstanbul kızıdır Fakat ailesi gibi vatan duygularından yoksun, sosyeteyi seven, hovarda bir kızdır Hayatı yalancı bir cennetten farksız yaşamak isteyen bir kişi Cemil: Vatansever biri, vatanının köle oluşuna katlanamayacak derecede onurlu, güçlü, iri yapılı bir Türktür 5KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER: Her milletin içinde fedekar insanlar olabileceği gibi menfaat insanlarıda bulunmaktadır Bağımsızlık bu fedakar insanlar sayesinde devam etmektedir Kötülüğün kaynağı olan hep menfaat grubudur 6KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ: 27 Mart 1889’da Kahire’de doğdu 1913’te ilk hikaye kitabını çıkardı: Vedat Nedim Tör, Burhan Asaf Belge, İsmail Hüsrev Tökin ve Şevket Süreyya Aydemir’le birlikte “Kadro” dergisini çıkardı 13 Aralık 1974’te Ankara’da öldü ESERLERİ: Rahmet(1923), Milli Savaş Hikayeleri(1947), Kiralık Konak(1922), Nur Baba, Sodom ve Gomore(1928), Hüküm Gecesi, Yaban(1932), Ankara, Bir Sürgün, Erenlerin Bağından(1922), Okun Ucunda, Zoraki Diplomat(1955), Anamın Kitabı, Vatan Yolunda, Politikada 45 yıl(1968), Nirvana(1909), Veda, Sağnak(1929) ve Mağara(1934) |
KİTABIN ADI BEYAZ KALE |
02-28-2008 | #14 |
[KAPLAN]
|
KİTABIN ADI BEYAZ KALEKİTABIN ADI BEYAZ KALE KİTABIN YAZARI ORHAN PAMUK YAYIN EVİ VE ADRESİ İLETİŞİM BASIM YILI 1999 1KİTABIN KONUSU: 17yy`da Türkler tarafından esir edilen astronomi,matematik ve tıptan anlayan bir Venedikli bilim adamının başıdan geçeler 2KİTABIN ÖZETİ: Venedik’ten Napoli’ye doğru seyretmektedirler Türk gemileri yollarını keser Üstelik onlar topu topu üç gemiyken, Türk gemilerinin ardı arkası kesilmemektedir Bu Venedik gemisindeki kürekçi esirlerde Türk olduklarından kaptan onları kırbaçlayamaz Kaptanın bu korkusunun, Yazarın hayatını değiştireceğinden haberi yoktur Türk gemileri geldiklerinde diğer iki Venedik gemisi gemilerin arasından sıyrılıp kaçar Yazarın olduğu gemi ise kaçamaz ve Türk gemilerinin arasında kalır O öğrenmeye düşkün biridir Kamarasına iner ve Floransa’dan aldığı kitaplara göz gezdirmeye başlar Türkler artık gemidedir yukarıdan seslerini duymaktadır Yukarıya çıktığında esir düşen adamların ne yapılacağına karar verilir Bu adamlardan çoğu kürekçi olur Yazarın aklına ise astronomiden anladığı ve doktor olduğunu söylemek gelir Böylece daha iyi yerlere gidebilir Türklere bunu söylediğinde pek yüz bulamaz Daha sonra İstanbul’daki sarayın zindanında bulur kendini Burada doktorluk yapmaya çalışır İyileştirdiği hasta sayısı çoktur ve bundan para da kazanmaktadır Hal böyle olunca birgün Paşa tarafından çağırılır Paşa’ya ya astronomi, matematik, tıp ve mühendislikten anladığını söyler Paşa’nın özel bir durumu vardır Paşa’nın hastalığı bildiğimiz nefes darlığıdır Paşa bazı karışımlar hazırlar fakat bunu önce kendi paşanın önünde içer, sonra paşa zehirli olmadığı kanatına vardığında kendi içer Adamı geri zindanına gönderirler Adam zindanda doktorluktan kazandığı parayla türkçe dersi aldığı ve türkçeyi hemen öğrendiği görülnce Paşa şaşırır Günler, aylar geçtikten sonra Paşa’nın iyileştiğini duyunca sevinir Fakat Paşa tarafından çağırılmamaktan yakınır Birgün Paşa kendisini çağırır odaya girdiğinde gözlerine inanamaz kendisine tıpatıp benzeyen sakallı bir adam vardır Paşa buna Hoca diye hitap etmektedir Paşa mevzuyu açar ve bir düğün tertipleyeceğini ve bu düğünde Hoca’yla birlikte düğün için fişek yapacaklarını söyler Hoca’yla hergün çalışırlar plarnlar yapar ve denerler Birgün Paşa kendilerini izlemeye gelir İkiside çok heyecanlıdır Gösteriye iyi başlarlar ve iyi bitirirler Paşa bundan menun kalır ve düğünde iyi bir başarıyla sonlanır Hoca’yla yazar arasında ilginç rekabet vardır Hoca üniversite okumamıştır fakat bu işlerle ilgilenir, öğrenmeye çalışır Paşa birgün yeniden yazarı çağırır ve ona dinini değiştirirse azat edileceğini söyler Dinini gelip gitmelere zorlamalara karşın değiştirmez En sonun da iki tane iri yarı adam onu sarayın bahçesine götürür Kafasını bir kütüğe koyarlar ve ona dini değiştirip değiştirmeyeceğini, değiştirmesse öldüreleceğini söylerler Adam karar vereceği sırada ağaçların arasından kendinin koşup geçtiğini görür, şaşırırAdam ne olursa olsun dinini değiştirmemektedir Onu idam edemezler ve paşanın yanına götürürler Paşa’nın yanında Hoca da vardır Paşa artık Hoca’nın yanında olacağını azat etme hakkını Hoca’ya verdiğini söyler Artık Hoca’nın kölesidir Hoca’nın evnine giderler Hoca’nın evi küçük ve havasızdır buraya geldiğinde yazar kendini hiç iyi hissetmez Fakat sonraları yavaş yavaş alışmaya başlar Hoca’nın amacı kölesinin bilgilerinden yararlanmaktır Hoca sürekli kendinin bir abi ve kölenin de bir kardeş gibi öğretilenlerini dinlemesini ister Çok şey bilen Hoca olmalıdır hepAralarında böyle garip bir rekabet süresince çalışırlar Ağırlıklı olarak batı bilimi ve astronomi konuşulur Hoca Ay’la Dünya arasında bir gezegen olduğunda ısrarcıdır Günleri sürekli evde kölenin yaptırdığı masanın üzerinde çalışmayla geçer Aralarında bazen kölenin özgürlük hırsı yüzünden, bazende Hoca’nın laflarının doğruluğu yüzünden tartışmalar ve sürtüşmeler olur Astronomi alanında çalıştıklarında ve de bunları Paşa’ya anlattıklarında Paşa bunu hoş karşılar Paşa birgün Hoca’yı Padişah’ın huzuruna çıkarmaya karar verir Padişah daha çocuktur yaptıkları astronomi araştırmalarını bir çocuğun anlayacağı şekilde düzenler ve ezberler Gidecekleri gün geldiğinde yaptıkları astronomik aletleri de sarayı beraberlerinde götürürler çocuk bunları gördüğünde sanki bir oyuncağı gibi merakla dokunmaya başlar Çocuk Hoca’nın anlattıklarını dinledikten sonra çok sevdiği hayvanlarıyla özellikle aslanıyla ilgili soru sormaya başlar Hoca’da sırf çocuğu etkilemek için cevaplar verir, aslında Hoca’nın hayvanlardan anladığı yoktur Hoca’nın kafasında çocuğu etkileyip bundan ilim hakkında çalışma yapmak için gelir sağlamak vardır Yazarla birlikte kafalarından değişik değişik hayvanlar türetip bunları Padişah’a anlatırlar Çocuk bunlardan çok etkilenir Çocuk artık büyümüş ve blue çağına girmiştir Hoca çoğu zaman kendi kendine odada çalışır Ne olursa olsun hoca padişah’ı etkilemeyi başarmış ve kendi istediği yerden dirlik almıştır Hoca yavaş yavaş bu öğretme duygusundan soyutlaşır Karşısına alıp bir konu anlattığı insanlar çok saf ve bilgisiz eski kafalı idir Hoca kendi kendine birgün “Niye benim ben” diye sorar, işte burada yazara fırsat doğar ve Hoca’nın direncini kıracak sözler söyler Hoca sinirlenip birşeyler yazmasını ister, o ise geçmişiyle ilgili şeyler yazmaya başlar Günlerce birşeyler yazar Hoca okur okur ve bir sonuç alamaz Geçen günlerde kendi günahlarını yazamaya başlarlar Yazar, yazar fakat Hoca yazdığında Hoca hemen sinirlenip kağıdı yırtar Günler böyle geçip gider bir süre Hoca birgün sübyan okulundan geldiğinde veba çıktığını söylerYazar inanamaz buna Ertesi gün çıkıp araştırır günlerce araştırırŞehirde veba vardır bu doğrudur Hoca yazarın çok korktuğunu görünce sevinir Hoca ölümün Allah’ın takdiri olduğunu söyler ve yazılmışsa olacağı varsa olur der Yazar çok korkmaktadır Hoca birgün sübyan okulundan geldiğinde yazara göbeğinde çıkan bir çıbanı gösterir Yazar çok korkar Hoca’da tedirgindir bu çıbandan aslında fakat pek belli etmemeye çalışır Yazara sorar bu veba mı diye yazar cevap veremez Hoca çok korktuğunu görünce keyiflenir ve “Hadi dokunsana der” fakat dokunamaz çok korkar Diğer günler kabus gibi geçer artık kaçmalıdır bu evden kurtulmalıdır Birgün bu isteğini gerçekleştirir Hemen deniz kıyısına gider birikmiş parasıyla bir sandal tutar ve Heybeliada’ya kaçar Burada bir balıkçının yanında çalışır karnını doyurur ve yaşamaya başlar Birgün bağda uzanmış yatarken birden Hoca’yı görür karşısında şok olur ama Hoca kızgın değildir Yaptığının, hasta bir adamı yatağında bırakıp kaçmanın büyük suç olduğunu kendisinde veba değil ufak bir hastalık olduğunu söyler Bunları konuşacak vakitleri yoktur Padişah onlardan şehirdeki vebayı durdurmalarını ister Hemen çalışmaya başlamaları gerekemektedir Hızla çalışmaya başlarlar gidip camilerdeki tabut sayılarını sayarlar istatislikleri çıkarırlar, bunun gibi birçok şey yaparlar Birgün Padişah’a gidip insanları evlere sokmalarını gerektiğini çarşıyı bir süreliğine kapatmaları gerektiğini yoksa baş edemeyeceklerini söyler Padişah buna olumlu bakar fakat yanındaki vezir ve yardımcıları bunu istemezler ama Padişah’ın dediği olur Yeniçeriler herkesi evine sokar ilkleri daha sonra çok az kişiye izin kağıtları verip ticaretin az da olsa işlemesini sağlar Gün geçtikçe ölü sayısı azalır veba hemen hemen bitmeye başlar Hoca ve yazar artık Padişah’ın güvenini kazanmıştır Hoca ödülünü alır ve Müneccimbaşılığa getirilmekle kalmaz Padişah’la yıllardır uğraştıkları yakın ilişkiyi kurar Hoca artık her sabah saraya girip Padişah’ın rüyalarını yorumlar gelecek hakkında konuşurlar Yazar ise sürekli evdedir Padişah çok sık av seferleri yapar Hoca bu seferleri ¤¤¤¤¤ca bulur Seneler böyle geçer Birgün Padişah Hoca’dan hep söz ettiği şu düşmanları dize getirecek silahı yapmasını ister Bu sırada Hoca saraya çok az gelip gitmeye başlar Onun yerine saraya artık Yazar giderPadişah’la zaman zaman sohbet edip Hoca’yla çok benzerliklerinin olduğu aslında Hoca’nın kendisi olduğu gibi garip ve kafa karıştırıcı laflar söyler Dört sene böyle geçer, sarayda eğlencelere katıla katıla iyice şişmanlar Hoca ise silahını yapmış Padişah’ın seferden dönmesini bekler Hoca’nın silahı çok büyük canavar gibi birşeydir Çalışması için beş, altı adam gerekir ama silahın içi cehennem sıcağı olduğundan bunlar özel kişiler olmalıdır Hoca günlerini silah denemeleriyle geçirir kış gelmiştir Hoca bu adamlarla bağlantılarını koparmamıştır Yaz geldiğinde Padişah seferden dönmüş ve yeni bir sefere hazırlanır silah için adamlar çağrılır çünkü Hoca silahında savaşta yer almasını bekler Beklediği gibide olur silahı savaşa çağırılır ve sefer çıkılırSeferde günlerde ilerlenir çoğu kişi bu büyük makinenin ordunun hızını kestiği düşüncesinde kapılırHoca hristiyan köylerinden birine geldiğinde yaşlı bir adamı tercüman eşliğinde günahlarını söylemeye zorlar Yaşlı adam utanır baskıdan sonra söylerSöyler ama Hoca bunun yalan olduğu kanısındadır Hocayı tatmin etmez ileriki günler normal insanları kimi bulursa sorguya çeker Bazılarına doğru söylemesi konusunda işkence yapar, daha sonra geceleride vicdan azabı duyar Bu böyle günlerce sürüp gider ve artık seferin amacı olan Kale’yi alacakları yere doğru yaklaşırlar Hava sürekli yağmurludur ve bu koca canavar çamura batar Artık herkes bunun ordunun direncini kırdığı düşüncesindedir Askerlerin bile inancını kırar bu makine Sultan zaten öfkelidir çünkü Doppio Kalesi hala alınamamıştır Sabah olduğunda Beyaz Kale görünmüştür esrarengiz bir güzelliği vardır Artık Beyaz Kale önlerindedir Silahı deneme vakti gelmiştir Silaha adamlar yerleştirilir ve hedefe doğru yönelinir fakat silah çamura saplanır daha ateş etmedende koca tekerleri altında adamları ezilerek can verir Yazar Padişah’a bakamaz bir ara bakar ve Padişah’ın kafaların yanından geçip gittiğini görürO akşam Hoca’yı Padişah’ın çadırına çağırırılar uzun bir süre gelmez ve bu süreç içerisinde yazar Hoca’yı çoktan öldürdüklerini ve biraz sonra cellatların da kendisinin canını almak için geleceğini düşünür ama öyle olmaz Saba karşı Hoca gelir ve yazar eski hayatı hakkında birşeyler anlatmaya başlar kırkardeşinin kekeme olduğu, elbiselerinin çok düğmeli olduğu evinin bir masasının üzerindeki sedef kakmalı tepside şeftaliler ve kirazlar durduğunu masanın arkasında hasırdan örülmüş bir sedir olduğunu, üzerinde pencerenin yeşil çerçevesiyle aynı renkte kuştüyü yastıklar olduğu arkasına bir serçenin konduğunu, kuyu, zeytin ve kiraz ağaçlarını, onların arkasındaki ceviz ağacında yüksekçe bir dalına uzun iplerle bağlanmış bir salıncak belli belirsiz rüzgarda hafif hafif kıpırdandığı gibi Sonrasında yazar bu hikayelere kaldıkları yerden geç de olsa süreceğine inandığını ve Hoca’nında aynı şeyi düşündüğünü, kendi hikayesine sevinçle inandığını bilir Elbiselerini telaşla kapılmadan ve konuşmadan değiştirirler Yazar ona yüzüğünü ve yıllarca ondan saklamayı becerdiği madalyonunu verir İçinde annesinin resmi ve nişanlısının kendi kendine beyazlaşan saçları vardır Sonra çadırdan çıkıp gider sessizce, ağır ağır kaybolur Aradan yıllar geçmiştirYazar Müneccimbaşının boynu vurulmadan , hayvanlara düşkün Padişah tahttan indirilmeden çok önce Gebze’ye kaçmıştır Yazar bundan şikayetçi değildirÇok parası İtalya’daki gibi bir evi, karısı ve dört çocuğu vardır artık yetmiş yaşındadır Padişah’la iki kere görüşmesinde laf O’ndan açılır Padişah aslında her şeyi biliyormuşO takvimleri, kitapları bütün o kehanetleri O’nun yazdığını bilir ve bunuda ona silah bataklığa saplandığında söyler Bu konuşmalardan yazarın kafası çok karışır Her şeye rağmen yazar O’nu özler Yazar bir gün evindeyken yaşlı bir adam gelir bu adamla sohbet ederler Adam da hayal ürünü şeyler yazdığını söyler Bu hikayeleri birbirleriyle paylaşırlar Bu adam yazarda garip duygular uyandırır Evinde yatıya kalır bu adam gece boyunca birbirlerine yaşadıklarını anlatırlar ve bu anıları paylaştıktan sonra yaşlı adam evden ayrılır Yaşlı adamın girmesinden sonra yazar bize bir köşeye attığı ve hiç dokunmadığı O’nunla geçirdiği anıları anlatan kitabını bitirmeye karar verdiği günü anlatır İki hafta öncesine kadar başka hikayeler türetmeye çalışan yazar İstanbul tarafından gelen bir atlı görür ve bunun kendi evine doğru geldiğini fark eder Atla gelen adam önce İtalyanca konuşur fakat sonra O’nun kadar olmasa bile O’nun yanlışlarıyla Türkçe konuşurAdını O’ndan öğrendiğini buraya kendisini O’nun gönderdiğini söyler O’nun İtalya’da kitaplar yazdığını zengin olduğunu öncesinden bir kadınla evlenip geri eski nişanlısını bulup onunla evlendiğini, yeni kitabının adının “Orada Tanıdığım Bir Türk” olduğunu söyler Yazar kendisininde O’nun la geçirdiği yılları anlatan bir kitap yazdığını söyler atla gelen adam bunu okumak ister Adam okumaya başlarYazar üç saat bahçede oturup adamın kitabı bitirmesini bekler Adam kitabın sonlarına geldiğinde adamın yüzü allak bullak olur Yazar adamın bir sayfaya dikkat etmesini bekler kitabı bitirdiğinde sayfaları hızlıca karıştırır sonunda o sayfayı bulur dışarı hızla göz gezdirir Ne gördüğünü yazar tabi ki çok iyi bilir: Evin bir masasının üzerindeki sedef kakmalı tepside şeftaliler ve kirazlar durduğunu masanın arkasında hasırdan örülmüş bir sedir olduğunu, üzerinde pencerenin yeşil çerçevesiyle aynı renkte kuştüyü yastıklar olduğu hemen yanında da yazarın oturduğunu, arkasına bir serçenin konduğunu, kuyu, zeytin ve kiraz ağaçlarını, onların arkasındaki ceviz ağacında yüksekçe bir dalına uzun iplerle bağlanmış bir salıncak belli belirsiz rüzgarda hafif hafif kıpırdandığını görür 3KİTABIN ANA FİKRİ: İnsan sevdiği hele de hayatını bağladığı birinden asla şüphelenmemeli, hatta ona git gide daha da bağlanmalı; onu kaybetmemek için elinden geleni yapmalıdır 4KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ: Venedikli;ülkesinde çok iyi eğitim almış,her bilim alanında bilgisi ve kitapları olan,fakat kendini biraz beğenen bir kişidirHoca;iyi bir eğitim almış ve parlak bir zekası olan,aynı zamanda hırslı ve okumayı seven bir kişidirPadişah;hayalperest,hayvanları ve avlanmayı çok seven ve olayları çok iyi takip eden, insanların etkisinde kalan bir kişidirPaşa;sinsi ve hırslı,çevresindeki insanları kullanmayı seven bir kişidir 5KİTAP HAKKINDA ŞAHSÎ GÖRÜŞLER: Çok sürükleyici bir kitaptı Özellikle kitabın edebi yönü beni derinden etkiledi Olaylar arasındaki felsefik bağ beni bazen saatlerce düşündürdü 6KİTABIN YAZARI HAKKINDA BİLGİ: 7 Haziran 1952’de doğdu New York’ta geçirdiği üç yıldan sonra hep İstanbul’da yaşadı Liseyi Robert Kolej’de bitirdi İstanbul Teknik Üniversitesinde üç yıl mimarlık okudu 1976’da İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsü’nü bitirdi 1974’ten başla¤¤¤¤¤ düzenli bir şekilde yazı yazmayı kendine iş edindi Kitapları belli başlı Batı dillerinde çevrildi Romanları onüç dile çevrilen Orhan PAMUK’un kitapları Brezilya’dan Avustralya’ya, Norveç’ten İtalya’ya pek çok ülkede yayımlanmaya devam ediyor |
KİTABIN ADI DOKUZUNCU HARİCİYE KOĞUŞU |
02-28-2008 | #15 |
[KAPLAN]
|
KİTABIN ADI DOKUZUNCU HARİCİYE KOĞUŞUKİTABIN ADI DOKUZUNCU HARİCİYE KOĞUŞU KİTABIN YAZARI PEYAMİ SAFA YAYIN EVİ VE ADRESİ ÖTÜKEN YAYINEVİ MALTEPE İSTANBUL BASIM YILI 2000 1KİTABIN KONUSU: Çocukluğundan beri bacağından rahatsız olan ve kimseyi dinlemeyen birisinin, hayaller peşinde koşarken başından geçen olaylar 2KİTABIN ÖZETİ: Yazarın küçüklüğünden beri çektiği hastalık onu hastahanelerden tiksindirmiştir Fakat durumu ciddiyetini korumaktadır Annesi ile kenar mahallelerin birinde virane ahşap bir evde yaşamaktadır Bir gün ameliyat olması gerektiğini öğrenip hastahaneden döndüğünde evde annesini bulamaz ama odanın halinden annesinin şiddetli bir baş ağrısı geçirdiğini anlar O sırada annesi gelir Yazar ise annesini üzmemek için ona gerçekleri anlatmaz Kendi doktaruna gidip ona gözükmesi gerektiğini söyler Annesi yazarın Erenköye gideceğini öğrenince paşanında onu merak ettiğini söyler Ertesi gün yazar önce paşaya gider Paşa ilk olarak sağlık durumunun nasıl olduğunu sorar yazar da kaçamak cevaplar vererek olayı geçiştirir Daha sonra odaya Nüzhet gelir yazardan getirmesini istediği kitapları alır Kızı gidince paşa yazara bir de doktor Ragıp Bey’ e görünmesini tavsiye eder Paşanın uzaktan akrabası olan yazar küçük yaşlardan beri onunla konuşur, ona kitap okur O akşam yine bir roman okumaktadır fakat paşa uyuyunca Nüzhet’ le birlikte beahçeye gider ve muhabbet ederler Yazar on beş yaşında ve aralarında dört yaş olmasına rağmen Nüzhet’ i sevmektedir Ancak onun da aynı duyguları hissetiğinden emin olmaz Bahçede konuşurken doktor Ragıp’ ın Nüzhet’ i istediğini duyunca önce üzülür ama Nüzhet oralı olmayınca, duyduğu şüpheye rağmen keyfi yerine gelir Daha sonra Nüzhet annesinin isteği üzerine uyumaya gider ve yazar da kendine olan tüm güvenini kaybeder Hastalığı onu normal yaşından çok daha olgun davranmaya sevk etmiştir Doktorun ikazlarına rağmen baston kullanmayan yazar o gece yatakta yorgun ve acı içinde kıvranmaktadır Henüz uyumadan Nüzhet yazarın evine uğrar ve uyuyamadığını bahane ederek tekrar koyu bir muhabbete başlarlar Ertesi gün yazar erkenden doktara gideceğinden Nüzhet onun uyumasını ister Fakat yazar ona karşı olan zaafiyetini daha fazla saklayamaz, onu kendisine çekip bir kere öper ve Nüzhet şaşkınlık içerisinde koşarak eve gider Sabah olunca yazar Kadıköye gider ve paşanın istediği kitapları alır ve sonra da annesine bir ay içerisinde gelemeyeceğini yazar Oradan da doktara gider fakat operatörün dersi olduğundan görüşemezler Operatörle akşama görüşebilen yazar ondan baston kullanması ve iyi yemesi ve dinlenmesi konusunda uyarı alır İşi bitip köşke dönen yazar içeriye girdiğinde kendisinden gizli birşey konuşulduğunu anlar ve üzüntü içerisinde bahçeye oturmaya çıkar Daha sonra Nüzhet gelir ve yazar içeri girdiğinde annesinin dolabın arkasında çıplak olduğunu söyleyerek onu rahatlatır Fakat akşam Nurefşan ona gerçekleri yani Nüzhet ile doktor Ragıp’ın durumlarını konuştuklarını söyler Yazar hayal kırıklığına uğrar ve Nüzhet’ in odasına konuşmaya girer Nüzhet yine yazarı ikna eder Daha sonra ikiside uyurlar Ertesi günü Nüzhet’ le bahçede geçiren yazar Nüzhet’ le cinsel yakınlaşmalara girer O akşam doktor Ragıp yemeğe gelir ve yazar hiç oralı olmaz Konukları gidince Paşa yazara doktor hakkında görüşlerini sorar o da Ragıp’ ı Nüzhet’ e yakıştıramadığını söyler bunu duyan yengesi de içinden yazara karşı kin tutar Bir gün yazar yengesinin Nüzhet’i mikroplara karşı uyardığını ve eşyalarımızı ayırdım dediğini duyar ve bunun üzerine evi terketme kararı alır Ancak annesininde o gün paşalara geleceğini duyması kararını değiştirmesine neden olur Hızla geçengünlerden sonra nihayet evine dönen yazarın ağrıları gün geçtikçe arttığından annesi onu fakülteye götürür Operatör ona durmun ciddiyetini hatırlatır ve yerinden bile kıpıdamamasını ister Evi birden kalabıklaşan yazarın yakınları onu teselli etmeye çalışır Tekrar fakülteye gittiğinde operatör bacağın kesilmesi gerektiğini söyler fakat buna razı olmayan yazar birden bayılıverir Bundan etkilenen operatör kasaplardan farkı olmaları gerektiğini söyleyip yazara, üç aylık bir sürede bacağını kurtarmak için hastahanete kalması gerektiğini söyler Yazar bunu kabul etmek zorunda kalır ve Dokuzuncu Hariciye Koğuşuna yatırılır Burası ona hapishane gibi gelir ve ilk gecesi olaylı biter Bu korkuya dayanamaz ve bütün gücüyle bağırıp çağırır Zor geçen günlrin sonunda ameliyat günü gelir Ameliyatı bitince yedinci pansumanda doktor bacağın kurtılduğun ancak yer basamayacağını söyler Daha sonra da Nüzhet’ ten gelen karttan Paşanın hastalandığını Nüzhet’ in de doktor Ragıp’ la nikahlanacağını öğrenir Acılar içinde geçen günlerin sonunda annesi doktor Mithat ve arkadaşı onu hastahaneden taburcu ettirirler 3KİTABIN ANA FİKRİ: Bize verilen öğütleri ciddiye almalı ve hayallere peşinden koşmamalıyız Aksi takdirde kaybeden yine bizoluruz 4KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ: Yazar: Tek bacağından acı çeken ve ümitleri peşinde rüyalar aleminde koşan birisi Nüzhet: Yerinde duramıyan yaşam dolu son derece hareketli birisi Paşa: Disiplinli, yardım sever ve dediğim dedik, inatçı birisi Yengesi: İçten pazarlıklı kızının iyiliğini düşünen bir anne Nurefşan: Köşkün hizmetçisi ve yazarın mutluluğu için elinden geleni yapan birisi Doktor Ragıp: Bakımlı ve kültürlü bir doktor Doktor Mithat: Yazarın doktoru Operatör: İnsanliğa faydalı olmaya çalışan bilinçli bir tıp adamı 5KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER: Kısa ve anlaşılması güç bi kitapYazar kitaptaki şahısları psikolojik yönden ele almıştırSürükleyici bir kitaptır 6KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ: Peyami Safa İstanbul’ da 1899 yılında doğdu Dokuz yaşında iken sağ elinin ekleminde kemik hastalığının başlaması, on üç yaşında iken de hayatını kazanmak zorunda kalması yüzünden düzenli okul öğrenimi göremedi, kendi kendini yetiştirdi “ Biri Yerli ve Kopanlıklar Kralı” adlı (1913) ve “ Üç Kardeş” adlı (1918) birer hikayelik iki küçük kitap çıkarıyor, Fagfur (1918) vb gibi sanat dergilerinde hikaye çevirileri ve makaleleri yayımlanıyorduSavaş sonunda, kardeşinin isteğiyle memurluktan ayrılıp basın hayatına atıldı Çıkardıkları “ Yirminci Asır” adlı bir akşam gazetesinde “ Asrın Hikayeleri” genel başlığı adı altında halk için gazete hikayeleri yazdı İlk otuz kırk tanesi imzasız yayımlanan bu hikayeler o zaman çok beğenildi; yazar devrin ileri gelen bazı sanatçıları ( Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Yahya Kemal Beyatlı, Ömer Seyfettin vb) tarafından teşvik edildiO tarihten sonra yalnız gazetelerde çalıştı Fıkra, makale ve roman yazarı olarak geniş bir üne ulaştı Bu arada “ Kültür Haftası (1936) ve Türk Düşüncesi (1953-1960)” adlı iki de dergi çıkardı İkinci Dünya Savaşı yıllarında kendini Faşizm akımına kaptırdı; savaş sonrasında calıştığı parti gazetelerine göre ikide bir ağız değiştirerek siyasal bir dengesizlik içinde bocaladığı, genellikle gerici bir takım görüşlerin savunuculuğunu yaptı Atatürkün sağlığında “ Türk İnkılabına Bakışlar(1938)” adlı bir kitap yazmışken Atatürkün ölümünden sonra devrin düşmanı bir yol tutu 1961’ de İstanbul’ da öldü ESERLERİ: Yalnızız, Fatih Harbiye, Şimşek, Bir Tereddütün Romanı, Sözde Kızlar, Mahşer |
|