Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Genel Kültür & Serbest Forum > ForumSinsi Ansiklopedisi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
geçen, kadınlar, tarihe

Tarihe Geçen Kadınlar

Eski 08-17-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihe Geçen Kadınlar





Bettina von Arnim






DÖNEMİNDEKİ ÖNEMLİ OLAYLAR (1785-1859)


1783 Sophie von Laroche (Bettina von Arnim'in büyükannesi) Mutlu Seyahat adlı romanı yayınlar


1789 Goethe'nin oğlu August dünyaya gelir


1792 Mary Wollstonecraft Kadın Haklarının Savunusu'nu yazar


1804 George Sand'ın doğum yılı


1806 Şair Karoline von Günderode intihar eder


1807 Bettina von Arnim Goethe'yi ziyaret eder Mektuplaşmaya başlarlar


1812-1822 Grimm'in Çocuk ve Ev Masalları yayınlanır


1831 Berlin'de kolera salgını


1850 Prusya'da kral tarafından onaylanan anayasa yürürlüğe girer

"HAYATTAKİ TEK BÜYÜK KAZANCIM KENDİM OLARAK KALMAKTIR!"


Büyükanneleri tarafından kucaklanmış üç genç kız bir ayna önünde durmaktadırlar "Hepsini anımsadım, ama parlayan gözleri, al al yanakları, ince lüle lüle saçları olan birini anımsayamadım Onu tanımıyorum, ama kalbim onun için çarpıyor Böyle bir yüzü rüyamda sevmiştim Bu yaratığı izlemeliyim"


On üç yaşında kendisini aynada ilgiyle seyrettiği anı böyle anlatır Bettina Brentano O zamana kadar iki kız kardeşi ile Fritzlar'daki Ursulinen Manastırı'nda yaşamıştır Manastırda ayna bile olmadığını söyler Demek ki Bettina kendisiyle ilk kez o an karşılaşmıştır On iki çocuğun yedincisi olan Bettina Brentano'yu ebeveynlerinin ölümünden sonra Offenbach'taki büyükannesi yanına alır


Sophie von Laroche, Sternheim'lı Genç Kızın Hikâyesi adlı mektup-romanıyla, Almanların ilk kadın yazarıdır Bettina'nın eğitimini üstlenen bu kişilikli kadın, zamanın birçok edebiyatçısı ile arkadaştır Örneğin, günün birinde Bettina'nın büyükannesinin "Cırcır Böceği Kulübesi" adını taktığı evinin kapısını bir yabancı çalar Kapıyı Bettina açar Bir öpücükle selamlanan Bettina, bu yabancıya şiddetli bir tokatla karşılık verir Bundan sonra ortaya çıkan büyükanne sevinçle seslenir: "Gerçek mi bu? Herder, Herder'im! Yolunuz bu kulübeye düşer miydi? Sizi binlerce kez kucaklarım!"


Bettina o anda kimi tokatladığını biliyor muydu? O bu olayı yalnızca kaydeder Daha sonra yaşadığı bu olayı ve kendisi için ne kadar önemli olduğunu anlatacaktır Ünlü şair ve filozof Johann Gottfried Herder evden ayrılırken elini Bettina'nın başına koyarak şöyle der: "Bu kız çok özgür birine benziyor Eğer Tanrı ona bu yeteneği bir mutluluk için verdiyse, bunu çevresindekilere faydalı bir şekilde yansıtmalı ki, herkes onun cesur isteklerine uysun ve hiç kimse onu caydırmaya kalkmasın"


Doğal olarak genç Bettina bundan etkilenmiştir Ama sadece bundan değil Çevresinde olan her şey onun yaşantısını şekillendirmektedir Kendini bulmak ve kendini anlamayı öğrenmek ister Kendi içindeki sesi izlemek ve kimseden emir almamak arzusundadır Bunlar genç kızların "kadınların tüm eğitimi erkeklerin istedikleri gibi olmalıdır" temel ilkesine göre yetiştirildiği o dönemde duyulmamış düşüncelerdir


Bettina'nın büyükannesi ise bu ilkelere uymaz Genç kızın Mimbeaa'yu okumasını, Latince öğrenmesini sağlar İlerideki mesleğiyle ilgili olarak "Ben de bulutlarda yüzen biri olamam mı?" diye çok garip bir arzu dile getirdiğinde, büyükannesi onun bu fikrini "hayretle" karşılasa da Bettina'ya özgü bir düşünce gerçeğiyle karşı karşıyadır


Kız kardeşleri ona "evin sevimli cini" adını takarlar; bu rol ona delilere özgü bir serbestlik verir Yedi yaş büyük ağabeyi Clemens, onu sırdaşı yapar Üniversite öğrencisi ve geleceğin yazan Clemens Brentano, Jenalı romantiklerin ütopyası ve düşünceleriyle ilgilenmektedir Sohbetlerinde ve özellikle mektuplarının çoğunda Bettina'ya bu konulardan söz eder Yetişmekte olan Bettina üzerinde etkisi olan biri daha vardır: Şair Karoline von Günderode Günderode, Frankfurt'taki bir manastırda yaşamaktadır


Bettina daha ilk karşılaşmalarında kendisinden beş yaş büyük olan bu kadına hayran olur İmkân buldukça Karoline'i manastırdaki odasında ziyaret eder ya da ona sayfalar dolusu mektup yazar Tarih, mitoloji ve sanat, iki arkadaşın tartıştıkları konulardır Balolar, moda yenilikleri, randevular; böyle şeylerle Bettina'nın en ufak ilgisi yoktur ve bunu da kaygısızca ağabeyine yazar Clemens gittikçe artan bir endişeyle karşılar bu düşünceleri


Bettina biraz fazla aşırıya kaçmıyor mu? Büyük bir baloda kendisinin dolabına saklanan Bettina, orada uyuyakalır! Bunu anlayışla karşılamak mümkün değildir Üstelik de "Veilchen" adlı Yahudi bir kızla arkadaşlık kurmuş, ona şiirler okumaktadır! Bu ne biçim davranıştır? Hemen bir şeyler yapmak gerekmektedir Clemens uyarır, tehdit eder, azarlar; fakat Bettina taparcasına sevdiği ağabeyine bile karşı gelir


"Eğilimlerim üzerinde senin tasarruf hakkın olamaz Hayattaki tek büyük kazancım kendim olarak kalmaktır ve bu dünyada başka bir mutluluk da istemiyorum!" Clemens ona bir koca bulmak istediğinde ise sabrı taşar: "Ne istediğimi ben bilirim! Özgürlüğümü korumaya ihtiyacım var benim!" Ona istedikleri kadar kendini beğenmiş, kaçık, uyurgezer desinler, umurunda değildir


Bettina, büyükannesinin evinde 1772-1776 yılları arasında Sophie von Laroche'a Goethe tarafından yazılmış mektuplar bulur Bettina'nın merakı iyice artar Meğer kendisi daha küçük bir kızken, Goethe annesine âşık olmamış mı? Bettina bu büyük ozana hayrandır ve şimdi kendisini ona daha da yakın bulmaktadır Goethe'nin annesi, Bayan Goethe Frankfurt'ta yaşamıyor mu? Bettina, Goethe'nin annesiyle tanışacaktır Buna kesin kararlıdır ve ona kimse engel olamayacaktır


Bettina 1806 Haziranı'nda "Senin yerine Goethe'nin annesini kendime arkadaş seçtim," diye yazar arkadaşı Karoline'ye İki kadının dostluğu neden bozulmuş olabilir? 1804'te Günderode'ye âşık olan dilbilimci ve tarihçi George Friedrich Creuzer buna katkıda bulunmuş olmalı En sonunda Karoline von Günderode, Ren Nehri kıyısındaki Winkel'de 26 Temmuz 1806 tarihinde Bettina yüzünden bıçakla intihar eder Yani Bettina, Büyükhanım Goethe'nin evinde sürekli bir konuk olduğu sırada


Evet, ona duyduğu ilgi daha fazladır: Goethe'nin annesinin de ilgisini ve güvenini kazanmıştır Fakat arkadaşının intiharını öğrendiğinde çok sarsılır: "Birlikte yaşantımız çok güzeldi Kendimi bulduğum ilk dönemdi Onun yanında ilk kez kitapları anlayarak okumasını öğrendim Bu acıyı ömür boyu içimde taşıyacağım" Yıllar sonra Bettina yazar olarak kamuoyunun önüne çıktığında, gençliğinde kendisi için önemli olan tüm kişiler eserlerinde yeniden boy gösterecektir


Ağabeyi Clemens, kız arkadaşı Karoline Goethe'nin annesi ve en sonunda ta kendisi! Bettina'nın taparcasına hayran olduğu Johann Wolfgang von Goethe Henüz kendisini şahsen tanımasa da, her geçen gün onun hakkında yeni şeyler öğrenmektedir Annesinin Wolfgang'ın çocukluğu ve gençliğine ilişkin hikâyelerini dinlemektedir Duyduğu her şeyi kelimesi kelimesine defterine yazar ve bunları bir hazine gibi saklar


Goethe'nin annesi arkadaşlıklarının başlamasından bir yıl sonra Bettina'ya yazdığı bir mektupta şöyle der: "Sevgili - sevgili kızım! Bana bundan böyle içinde sadakatin saklı olduğu o kelimeyle hitap et Anne de Bana anne demen senin tümüyle hakkın - Oğlum seni yürekten seven arkadaşın olsun O da seni mutlaka seviyor ve arkadaşlığından gurur duyuyordur" Bu arada Bettina, Weimar'da özel danışman olan Goethe'yi ziyaret etmiş -ve onun çok hoşuna gitmiştir Bunu izleyen yıllarda Bettina ve Goethe birçok kez birlikte olurlar


Bu andan itibaren başlayan mektuplaşmalar (aslında mektuplaşmayı sürdüren Bettina'dır Goethe onun kadar sık yazmadığı gibi, mektupları çoğunlukla çok kısadır) sonraları Bettina'nın ilk edebi eserinin temelini oluşturacaktır Bettina'ya yazdığı bir mektupta Bettina'nın varlığının özünü tanımlayan cümleyi belirtmek gerek: "Aslında sana hiçbir şey verilemez Çünkü sen istediğin her şeyi ya yaratır, ya da koparır alırsın"


Bunu yirmi beş yaşındaki bir kıza yazmıştır Bundan kısa bir süre sonra Bettina'dan çocukluğuna ait masallar ve fıkralar derlemesini rica eder Çünkü Goethe o sırada İtiraflar üzerinde çalışmaktadır Bettina annesinin 1808'de ölümüne kadar son iki yılı onunla birlikte geçirdiği için belleğinden çok şeyleri Goethe'ye aktarabilirdi Goethe'nin Şiir ve Gerçek yapıtındaki birçok olay ve anı Bettina'nın ona aktardıklarıdır Zaman zaman, "Böyle sevimli ve hoş biri olmaya devam et!" diye Bettina'yı yüreklendirmiştir


Daha önce belirtildiği gibi yirmi beş yaşındadır Bettina Bu yaştaki diğer kadınlar çoktan evlenmişlerdir O ise şimdiye kadar buna karşı çıkmıştır Ağabeyi Clemens'in arkadaşı ve şair Achim von Arnim çoktandır Bettina'nın peşindedir Coşkuyla içinde şiirsel sihrin saklı olduğu bir evliliğe karar verirler


Gerçekten de hiçbir akraba ve tanıdığa haber vermeden seksen yaşındaki bir rahibin odasında evlenirler Kız kardeşi Günde ve eniştesi Savigny'nin yanında oturan Bettina, kendi odasını güller, yaseminler ve mersin ağaçlan ile süsler Çiçeği burnunda damat Arnim'in zifaf gecesi Bettina'nın odasına gizlice girmek zorunda kalması, onu oldukça keyiflendirmiştir Ancak günler sonra Bettina ve Achim von Arnim evliliklerini "itiraf "ederler Evet, böylece Bettina şimdi soylu bir kadın, bir eş, yakında da anne olacaktır


Bettina değişmiş midir? Düğünden iki ay sonra, o sırada yaşadığı Berlin'den Goethe'ye "Burada cennetteyim," diye yazar "Küçük bir mutluluk" geçici bir süre ona yeterli gibi görünmektedir Hani o kadınların beklentilerini buldukları mutluluk


Bettina von Arnim yirmi yıllık evliliğinde yedi kez anne olur Kocası ile kendisi arasında iki ciltlik bir kitap haline dönüşen mektuplaşmalarında, başlangıçta şiirsel bir sihir olarak görülen bir evliliğin nasıl normal, gündelik bir yaşam haline döndüğü açıkça görülür Kocası Wiepersdorfta malının mülkünün idaresiyle uğraşırken; sohbete, insanlara, dürtülere gereksinimi olan Bettina sık sık Berlin'e gider Ev işlerini kendi başına yapar Dokuma, pasta pişirme, biberli salatalık turşusu kurmayı ve mürver şurubu yapmayı öğrenir Çocukları ateşlenir, sancılanır, isilik döker, boğmaca öksürüğüne tutulur, dişleri ağrır ve Bettina geceler boyu yataklarının başında nöbet tutar Son çocuğunu dünyaya getirdikten sonra kız kardeşi Gunde'ye yazdığı bir mektupta, "Kol ve bacaklar yorgun, gözler uyku dolu, gırtlağımda sadece ninniler Ben kendim, bu gizem dolu dünyada yaşadığına hayret eden bir çocuk olmuşum," diye tanımlar kendisini


Bundan birkaç yıl önce kocasından özür dilemiştir: "Sana uzun mektup yazamıyorum, çünkü çocukların bağrışmaları ve yorgunluk buna engel oluyor" Yirmi yıllık evlilik ve analık görevleri: "Yazar olarak Bettina bu yirmi yılda ön plana çıkmamıştır," der şair Rudolf Alexander Schröder, Mektuplarında Achim ve Bettina adlı kitabın önsözünde Nedenini ise araştırmamıştır


1831 Ocağında, 50 doğum gününden birkaç gün önce Achim von Arnim ölür O yılın yaz ortasında Berlin'de kolera salgını başlar Zenginler kaçarcasma kenti terk ederken, Bettina Berlin'deki yoksullar semti Vogtland'a gider (Buradaki durumu daha sonra Kralın Kitabı'nın son bölümünde dile getirir) Giyecek, ilaç ve tıbbi yardım sağlar Hayır, asla böyle "bir felakete seyirci kalınamaz", yoluna çıkan dikenleri ayıklamalıdır Yaşamının genellikle "menopoz" diye adlandırılan döneminde, kendine yeni bir yol çizer


Sanatçı olarak üretken ve politikada etkindir Dış etmenlere kanmadan, yazar olarak kendine özgü işinde ilerlemeye çalışır Kocasının ölümünden sonra, hem onun hem de kendi yapıtlarının yayımı ile ilgilenir 1834'te Prens Pückler'e "Goethe'nin Bir Çocukla Mektuplaşması, işte kitabımın adı bu," diye yazar, "öylesine ince, öylesine temiz, öylesine ateşli, alçakgönüllü, saf ve ilham dolu ki, nasıl mutlu etmesin!" İşte bu son cümlede yanılmıştır Doğal olarak her okuyucusu aynı mutluluğu duymaz


Ağabeyi Clemens örneğin, kitap yayınlanmadan önce ilk dört formayı okuduktan sonra kız kardeşini bir kez daha azarlar Bu bölümlerde Bettina gerçekten de bir genç kız olarak, Goethe'nin kucağında nasıl oturduğunu anlatmıştır ve Clemens bir skandaldan korkmaktadır: "İyi yetişmiş bir kız gibi divanda oturacağın yerde, kötü yetişmiş bir kız gibi bir adamın kucağında oturduğunu Avrupa'da herkesin bilmesinin bir faydası mı olacak yani? Beni, senin çocukların endişelendiriyor Gurbette iyi mevkilerde bulunan oğulların ailenin şerefini korumak için herhangi bir felakete uğrayabilir, kavgaya veya düelloya zorlanabilirler Kızların yanlış yola sapabilir veya sana olan saygılarını yitirebilirler"


Bettina'nın bu sözlere yanıtına kulak verelim: "Sevgili Clemens Gerçi iyi niyetine saygı duyuyorum, ama görüşlerine saygı duymama imkân yok Tümünü okuduğunda bu kitabın bir önceki ve şimdiki yüzyılda yazılmış olan kitapların içinde olağanüstü bir yeri olduğunu sen de anlayacaksın Gerçek düşüncem bu ve bunda yanılmıyorum"


Cüretkâr cümleler; tam Bettina'ya göre Oğullarının, özellikle ikinci oğlu Sigmund'un, annesinin böylesine "uygunsuz yayınlarından" dolayı kariyerlerinin tehlikeye düştüğünü belirtmeleri Bettina'yı mutlaka düş kırıklığına uğratacaktır Fakat ne olursa olsun müsveddelerinde en ufak bir değiştirme ya da revizyon yapmaz Bir Çocukla Mektuplaşma, gerçekten Bettina'nın Goethe ile yaptığı yazışmalarını şiirsel bir anlatımla derlediği bir mektup-romandır


Goethe ile olan birlikteliğini anlatırken anı ve fanteziyi birbirine bağlamıştır Bu bağlamda, mektupların özellikle kadınların tercih ettiği bir edebiyat türü olduğunu bilmekte yarar vardır Mektuplar gerçi belli bir adrese yöneliktir, ama aynı zamanda edebiyat dünyasına yazılmıştır Bettina von Arnim tarafından ilerki yıllarda diğer mektup-romanlar yayınlanır: Die Gündemde (1840) Bettina'nın genç kızlık arkadaşı ile mektuplaşmasını, Clemens Brentano'nun Bahar Tacı (1844) Clemens ve Bettina Brentano kardeşler arasındaki fikir alışverişini kapsar


Burada Bettina'nın o canlı anlatım tarzından ufak bir izlenim vermek için Bahar Tacı''ndan bir bölümü aktarmak gerek: "Doğru, Clemens, içimde insan yüzlerinden bir panayır var, tüm doğa sere-serpe, nabzı dolu dizgin atıyor, çiçekleniyor ve şafak kızıl rengiyle ruhuma doğup her şeyi aydınlatıyor Baş parmaklarımla gözlerimi kapatıp başımı dayadığımda, bu koca tabiat önümden geçerek beni tümüyle sarhoş ediyor Geçit resmi yapan yıldız tablolarıyla bezenmiş gökyüzü dönüp duruyor yavaşça; ve çiçeklenen ağaçlar havayı bir halı gibi renk hüzmeleriyle beziyor Acaba tüm bunların gerçek olduğu bir ülke var mı? Yoksa var da ben dünyanın başka yerlerine mi bakıyorum?"


Kralın Kitabı'nın iki cildi Bettina'nın daha sonraki yapıtları arasına girer Bu kitap krala aittir, ithaf başlığını taşıyan birinci cildi Bettina'nın veliahtken tanıdığı ve 1840 yılında kral olan IV Friedrich Wilhelm'e hitap etmektedir O zamanlar bu kral liberal sayılırdı Bettina kitabında Goethe'nin annesinin feodal devletin eleştirisini de aşan gerçekleri dile getirmesine izin vermiştir Goethe'nin annesi, örneğin, devleti işlenen tüm suçların en büyük ve tek faili olarak görmektedir


Bettina, IV Friedrich Wilhelm'e gönderdiği Kralın Kitabı'na eşlik eden mektubunda, "Vatandaşları serbest bırakmalısınız," der Kral vatandaşlardan oluşan bir topluluğun ilk vatandaşı olmalı ve devleti onlarla birlikte kurmalıdır; içinde yaşamak istedikleri devleti Bettina'nınki gibi bir soydan gelen bir kadının böylesine fikirleri yayınlaması tamamen yeniydi


Kralın Kitabı adlı yapıtının ikinci cildi Cinlerle Söyleşiler (1852) yayınlandığında, Bettina "komünist" olarak suçlanır; Bavyera ve Avusturya'da kitabı yasaklanır Bettina von Arnim kamuoyunun odak noktasındaki bir kadındır Ömrünün son yıllarında korkusuzca ve yılmadan polis baskısına, yoksulluk ve adaletsizliğe karşı savaşır


Yahudilerin ve Silezyalı dokuma işçilerinin savunucusu olur ve hemen hemen her baskı şekline karşı savaş açar "Hemen hemen", çünkü kadınlara uygulanan baskıya değil, sadece kendisine yapılan baskıya karşı çıkar Onun ufkunu daraltan ve belirli kalıplara sokmak isteyen biri çıktığı anda kıyameti koparır "Şeytan Bettina" olarak (yetişkinliğinde de aynı lakabı taşımıştır) kendine özel bir yer edinmiştir


Belki çağdaşları arasında ona en çok benzeyen, Fransız kadın yazar George Sand'dır George Sand ile de ilişki kurmak ister Ona Goethe mektup-romanının Fransızca çevirisini yollar George Sand kitaba hayran olur ve hemen uzun bir cevap yazar Fakat mektuba polisçe el konulur ve açılır İki kadın yazarın bu yazışmalarında, "tehlikeli eğilimler" sezinlenmiştir


Yetmiş dört yaşına basan Bettina von Arnim ne zaman 'yaşlanmış'tır? Eğer bundan yorgun olmak ve vazgeçmek anlaşılıyorsa; o ne yorulur ne de vazgeçer Asla Jacob Grimm, Bettina'dan söz ederken "Yaşlanan, ama hep genç kalan Bettina," der


Gündemde adlı mektup-romanında "Eğer tahtta ben olsaydım dünyayı güleç bir yüreklilikle değiştirirdim," der Bettina Tüm eserleri, özellikle de mektup-romanları bunu yansıtır: Bettina von Arnim "güleç yürekliliğiyle" yaşamış ve yazmıştır

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihe Geçen Kadınlar

Eski 08-17-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihe Geçen Kadınlar



Germaine de Stael-Holstein




DÖNEMİNDEKİ ÖNEMLİ OLAYLAR (1766-1817)


1769 Napoleon Bonaparte'ın doğum yılı


1789 Fransız Devrimi'nin başlaması


1792 Paris'te Tuileries Sarayı'na yapılan saldırıda (bununla krallığın düşmesi olayı başlatılmıştır) kadınlar da önemli ölçüde yer alırlar


1792 İngiltere'de Mary Wollstoneeraft'ın Kadın Haklarının Savunusu adlı eseri yayınlanır


1802 Napoleon Bonaparte, Madame de Stael'i Paris'ten kovar


1803 Madame de Stael, Weimar'da Goethe ile buluşur


1804 Goethe "Baş Müşavir" olur


1805 Bonaparte kendisini Fransız İmparatoru ilan eder


1806 Napoleon, Jena Meydan Muharebesi'nde Rusya ve Prusya'ya karşı zafer kazanır Napoleon hayranı Goethe, Christiana Vulpius ile düğünü için evlilik yüzüklerine Jena Meydan Muharebesi'nin gününü yazdırır


1808 Goethe, Erfurt kentinde Napoleon ile buluşur


1813 Goethe, Leipzig'deki meydan muharebesinde Napoleon'un zaferi üzerine bahse girer, kaybeder


1814 Germaine de Stael'in başyapıtı Almanya Üzerine, Almanca çevirisiyle çıkar

"HAKSIZ GÜCE KARŞI DİRENMEK, BEDENSEL BİR ZEVKTİR"


Parisli Germaine Necker garip bir kızdır: Daha on üç yaşına varmadan, sanki büyümüş de küçülmüş gibi konuşur Oyun oynamanın ne demek olduğunu bile bilmez Açık havada gezmek, hareket etmek, bunların hepsi ona yabancıdır Gezmek, tozmak yerine tiyatro oyunları üzerine sohbet etmek ister, herhangi bir insanın kaç yabancı dil bildiği konusu ile ilgilenir, edebi mektuplar, kompozisyonlar yazar


Henüz ebeveynlerinin Paris'in kuzeyinde bulunan Saint-Quen'deki kır evinde oturmaktadır, çünkü doktor ona mutlaka "dinlenme ve hava değişimi" önermiştir Ayrıca, artık yaşıtlarıyla birlikte olması da gerekmektedir O zamana dek Germaine, zamanının çoğunu katı tutumlu annesinin koruması altında geçirmiştir Annesi Bn Necker Paris'teki evinin salonunda zamanın ileri gelen beyinlerini ağırlarken, Germaine uslu uslu oturup onları ciddiyetle dinler ve konuşmalara katılır


Şimdi ise Germaine ilk kez yaşıtı bir kızla karşılaşmıştır: On iki yaşındaki İsviçreli Jeanne Huber oyun arkadaşı olarak Necker ailesinin çiftliğine davet edilmiştir Germaine için bu müthiş bir olaydır Hayatında o güne dek hiç arkadaş edinmemiş olan Germaine, neye uğradığını anlamayan Jeanne'ı hasretle kucaklar Onu sevgi yeminlerine boğar, garip bir öneriyle de şaşkına çevirir: "Her gün birbirimize yazacağız!" Gerçekten garip bir kızdır şu Germaine


Jeanne daha sonraları Germaine'in yanında başlangıçta kendini rahat hissetmediğini, fakat kısa bir zaman sonra bu olağandışı kızın cazibesinden kendini kurtaramadığını anlatır Gerçekten de Germaine'i tanıyan bir kimse ona genç kızken bile kayıtsız kalamazdı Ya alabildiğince sevilir ya da son derece nefret edilirdi Ve bu özelliği tüm yaşamı boyunca değişmedi


"Bu kadın bir felaket tellalı, hep nahoş şeylerin habercisi!" diye köpürmüştü Napoleon Bonaparte İçişleri Bakanı Joseph Fouche ise "Germaine çağımızın en harika kadını," diye övgüyle söz etmiştir "Kendi hemcinsleri arasında eşine ender rastlanan biri; çok az erkek onun aklına ve konuşma yeteneğine sahiptir," diye yazmıştı Sehiller


Aklı ve mükemmel konuşma yeteneği, daha on üç yaşma bile basmamış Germaine'i ön plana çıkarmıştı Düşünce ve duygularını hiç kimsenin taklit etmeyeceği bir üslupla dile getirmekteydi Arkadaşı Jeanne ile tiyatro eserleri yazar, tuluat tarzında oyunlar oynar, değişik kılıklara bürünürdü Onu izleyenler aslında hiç de "güzel" bir kız olmadığını unuturlardı


Germaine'in çağdaşları onun dış görünümünü "yüz hatları düzensiz, zarafetten yoksun," diye tanımlar Ona en yakın olan insan, babası Maliye Bakanı Jacques Necker'dir Biricik kızına şefkatle "Minette," derdi "Ben Bay Necker'in kızıyım Ona aitim Gerçek adım bu Eğer bir gün soyadını değişse bile bu adı bana vermeleri için elimden geleni yapacağım Ona layık olmaya çalışacağım Bu yeminle büyüdüm, onunla öleceğim," diye yazmıştır Germaine günlüğüne


1786'da babası onu evlendirmek istediğinde karşı gelmez Müstakbel kocasının adı Eric Magnus von Stae'l-Holstein'dır İsveç'in Paris'teki büyükelçisidir Genç çifte babası Rue de Bac'ta bir daire döşer


Aşk mı? Hayır, zamanındaki her genç kız gibi o da evlilikte aşkı düşünmez Fakat mutludur Fazlaca el bebek gül bebek geçen çocukluğu, yalnız geçen gençlik döneminden sonra evliliğinin ilk iki yılında toplumsal yaşamın içine düşer Kısa süre içinde Rue de Bac'taki evi annesininki kadar önemli olur Saraylarda takdim edilir, bol bol akşam yemeklerine ve galalara katılır


Bu "çirkin küçük ördek yavrusu", pudralı, saçı başı yapılı Rokoko kadınları arasında -olacak şey mi? Hayır Genç Bayan de Stae'l sık sık falso verir: bazen başlığını takmayı unutur (olamaz!), bazen eteği sarkar (ne ayıp!), hatta makyaj yapmayı unutur (ne kadar bayağı!) Bütün bunlara rağmen gene de herkesin ilgi odağı olur Başına üşüşen kavalyeler onun konuşma yeteneğine hayran kalırlar Fransa'nın ekonomik sorunlarını çözümlemek isteyen babasının reformlarını savunmaktadır Fikirlerini herkesin yüzüne karşı doğrudan söyleyen "Minette", Fransız Devrimi sırasında ve sonrasındaki sıkıntılı yıllarda birçok düşman edinir


Onun amansız rakibi Napoleon Bonaparte olur ve öyle de kalır Aslında önceleri onu bir kahraman olarak görmüştür ve saygı duyar Yönetiminin başlarında yaptığı her şey Fransa, üstelik tüm insanlığın yararına gibi görünmüştür Ne var ki, başka biri onun gibi düşünmeyecek olsun, etrafındaki figüranlardan başka kimseye tahammül edemeyeceğini hemen göstermektedir Bonaparte Kadınların onun politikasına burunlarını sokmaları imkânsızdır Bu uğursuz Bayan de Stae'l ise kurallarına uymamaktadır


Artık sesini çıkarmazsa Paris'te rahatsız edilmeden yaşayabileceği haberini yollar de Stael'e Politika yapan kadın istememektedir "Mesele sizin ne istediğiniz değil, benim ne düşündüğümdür," kararma varır Germaine de Stae'l sakince Düşüncesini hiçbir engel olmaksızın söyleyebilme serbestisini istemektedir Bu ise Bonaparte'ın istemediği ve kendisine körü körüne itaat etmeyen bir kimseye izin veremeyeceği bir şeydir


Muhalifinin kendisine "Fikir korkağı" dediği kulağına gelen Bonaparte, "Parçalayacağım, ezeceğim onu!" diye tehdit eder Germaine'i bu tehditler sindirmez: "Haksız bir güce karşı direnmenin temelinde bir tür bedensel zevk yatar," der Napoleon 1802 Mayısı'nda on yıllığına konsül olarak atandığında, Germaine'i Paris'ten sürgüne yollar: "Necker'in kızı bir daha asla Paris'e dönemez!"


Bu sürgün Germaine'i can evinden vurur Paris, onun kutsal kentidir Burada bulduğu insanlar, diyalog içinde bulunduğu dostlar onun için son derece önemlidir Kendisini ancak Paris'te gerçek evinde hissetmektedir O sırada evliliği sadece kâğıt üzerindedir Dünyaya getirdiği üç çocuğu İsviçre'de babasının yanında büyümektedir Kocası Bay de Stae'l 1802 Mayısı'nda felçten ölür


"Ona duygu yönünden pek fazla bir şey veremedim," der Germaine de Stae'l açık yüreklilikle Gerçekte, her ikisinin de bu arada "maceraları" olmuştur Aradaki ufak fark ise, mutsuz bir evli erkek için "böyle bir şeyin" normal olması; mutsuz bir evli kadın için ise asla kabul edilemeyeceğidir Germaine de Stae'l, bu tür çifte standartlı ahlak anlayışına karşı savaş veren ilk kadınlardan biridir Paris'ten sürgün edilince İsviçre'ye babasının yanına gider ve evlilik dışı aşkta kadının haklarıyla ilgili bir roman yazar


"Bir hayat arkadaşı olan kadının, kocasının isteği doğrultusunda bir anlaşmaya varması ne büyük haksızlık," diye yazar "Seni iki, üç yıl tutkuyla seveceğim ve bu sürenin bitiminde seninle mantıklı bir şekilde konuşacağım," der erkek (Ve erkeklerin mantık dedikleri, yaşam sihrinin bozulması anlamına gelir) 'Ben evimi, soğuklukla, can sıkıntısıyla dolduracağım ve öte yandan da beğenilmeyi isteyeceğim


Fakat bana oranla daha fazla fantezi ve duygu gücüne sahip olan sen, herhangi bir başka hayat seçeneğin veya eğlencen olmadığı için, dünya bana dört bir yandan olanaklar sunarken, sadece benim için yaşayan sen, benim binlerce ilgi alanım varken, aşağılanmış, donmuş ve yarım kalmış sevginle sen, sadece benim iyi olarak algılayacağım zamanda, yalnız benimle yetineceksin ve bunun da ötesinde daha güçlü, daha şefkatli duygular içeren inançları geri tepeceksin!' Ne denli haksız bir akit! Tüm insani duygular buna isyan eder"


Delphine adlı romanı 1802 sonbaharında Paris ve Cenevre'de aynı zamanda yayınlanır Dıştan zararsız bir kadın romanı gibi görünen kitap, Fransa'nın başkentinde bir numaralı tartışma konusu olur "Suskun ve aydın Fransa'ya" diye ithaf etmiştir Germaine bu kitabı Sadece bu ithafı ilk okurlardan birini -yani Napoleon Bonaparte'ı- çileden çıkarır Serbest aşkı savunan hiç duyulmamış çığırtkanlığı dışında, şu tür cümleleri de gittikçe büyüyen bir hoşnutsuzlukla okur; "Halkların politik inançlarının kuvvet kullanarak değiştirilebileceğine inanmak boşunadır," ve "Bizim vicdanımız özgürlüğe ve adalete düşkündür; hiç kimse köleliği istediğini samimi olarak itiraf edemez"


Bunları yazan bir kadının normal olmayacağı gayet açıktır O "erkekten dönme" olmalıdır Tehlikelidir Susturulmalıdır Bundan daha basit bir şey olamaz "Umarım," der Napoleon, "dostları Bayan de Stael'i Paris'e geri dönmemesi konusunda uyarmışlardır Aksi takdirde onu jandarma ile sınır dışı etmek zorunda kalırım"


Fakat bu can sıkıcı kadın yılmaz, vatandaş Konsül diye yazar Bonaparte'a; "İnanamıyorum; eyleminiz beni daha da acımasız yapabilir Tarihiniz içinde yalnızca bir satır olabilir bu Savunmasız bir insana böylesine büyük bir acı vermeden önce bir an olsun düşünün; basit bir adalet eyleminizle başkalarını tepeden tırnağa boğduğunuz minnettarlık duygusundan daha derin ve daha kalıcı minnettarlık duygulan akıtırdınız yüreğime"


Birinci Konsül'ün emrini geri alması için bir yıldan fazla uğraşır Boşuna


"Fransa benim mutluluğum için gerekli," diyordu Germaine de Stael Napoleon da bunu onun kadar iyi biliyordu Yoksa çoktan başka bir ceza düşünürdü


Jacques Necker bu sırada mutsuz kızına yazdığı bir mektupta şöyle seslenir:


"Mutsuz olduğun zaman başını dik tut ve dünyanın hiçbir gücünün seni ezmesine izin verme!" Germaine, babasının tavsiyesine uyarak Almanya'ya gider İki çocuğu ve onun o zamanki "sürekli refakatçisi" Benjamin Constant da onunla birliktedir Neden özellikle Almanya? Bir yandan romanı Delphine bu ülkede hayranlıkla benimsenmiş olduğu, bir yandan da Weimar'da Goethe ve Schiller ile tanışmak arzusunda olduğu için Hayır, Germaine de StaeTin Almanya'da hoş karşılandığı iddia edilemez Frankfurt'ta Goethe'nin annesi ile buluşur Annesi oğluna şunları bildirir: "Sanki boynuma asılmış bir değirmen taşı gibi boğdu beni Her yerde yolumu değiştirdim, bulunduğu her daveti reddettim O gittikten sonra rahat nefes alabildim Ne istiyor bu kadın benden?"


Bu arada iki şair, Goethe ve Schiller, birbirlerine yazdıkları kaygılı mektuplarda kendilerini bu can sıkıcı kadına karşı nasıl koruyabileceklerini bilmediklerini belirtirler Herkesin dilinde olduğu gibi "güzel" de değildir Üstelik politikaya karışması yüzünden ülkesinden de kovulmuştur Aydın ve çok akıllı biri olarak bilinmektedir Üstüne üstlük; de Stael oldukça çetin bir kadın olsa gerektir "Eğer Almanca anlıyorsa, ona haddini bildiririz" umudundadır Schiller "Fakat inançlarımızı ona Fransızca sözcüklerle anlatmak ve onun ustalığına karşılık vermek çok zor bir iş!"


Goethe, ilk önce bu garip kadını izlemesi ve sonra izlenimlerini iletmesi için Schiller'i öne sürer


İlk karşılaşmasından sonra Schiller "Derli toplu, yabancı, yanlış ve patolojik bir unsur yok vücudunda Tek bunaltıcı yanı dilini kullanışındaki olağanüstü ustalığı Onun söylediklerini izleyebilmek için insanın topyekûn kulak kesilmesi gerek," der 1803 kışında iki Alman üstat Germaine de Stael ile birçok kez biraraya gelirler Bu ülke hakkında bir kitap yazmayı planlayan Germaine, Almanya'da yaşadıklarını ve deneyimlerini günü gününe not alır


"Öyle alçakgönüllü ve kendi başarılarını önemsemeyen, kendine göre gerçekleri öylesine canla başla ve gururla savunan biri ki, ilk gördüğüm andan itibaren ona hayranlık dolu bir dostlukla yaklaştım" Schiller'i böyle tanımlar Goethe ile olan ilişkisini tanımlamakta ise biraz zorlanır "Fantezisi gibi donuk olan bir haysiyet duygusu var Konuşma sırasında farkında olmadan onun Ben taassubunu zedeleyip zedelemediğini asla bilemiyor insan," diye yazar Goethe hakkında babasına Fakat tüm eleştirilere rağmen onunla konuşmalarından büyülenir Edebiyat, felsefe ve tiyatro, ana temalarıdır


Weimar'da kaldığı altı hafta, Bayan de Stael'in yaşamında kesinlikle zirvelerden birini oluşturduğu kesindir En önemli yapıtı Almanya Hakkında, ana hatlarıyla bu Almanya gezisi sırasında oluşur ve bu kitap, Fransızların Almanlar hakkındaki görüşlerini uzun süre etkiler Bunun ardından Bayan de Stae'l Berlin'de de kalır ve her gün "Alman dilindeki keşfedilmemiş yeni değerleri" keşfeder


1804 Nisan'ında İsviçre'den aldığı bir telgraf Germaine'i çok derin kaygılara düşürür, tüm planlarını altüst eder Babası ölmüştür Herkesten çok sevdiği insan; babası Yetişkin bir kadın olarak da kendisini hâlâ "Minette" olarak gören, ne olursa olsun daima yanında olan babası Onun ölümüyle, bu arada ne kadar ünlü de olsa "Minette" için gerçek yetişkinlik henüz başlamaktadır İsviçre'deki Coppet'e geri döner, babasının terekesini düzenler ve Bay Necker'in Özel Yaşamı ve Karakteri adlı izlenimlerini yazar


Cenevre yakınındaki Coppet malikanesi daha sonraki yıllarda Avrupa'nın kültürel buluşma yerine dönüşür Şenlikler, temsiller, tartışmalar ve tâ uzaklardan bu "olağanüstü kadını" tanımak için gelen konuklarla dolar Fakat Napoleon onu hâlâ nefretle izlemektedir


"Ezeceğim onu!" diye birkaç yıl önceki tehditinin üzerine, 1810'da en büyük darbeyi indirir Germaine de Stae'l, Almanya Hakkında adlı kitabının üçüncü cildini uzun bir çalışma dönemi sonunda tamamlamıştır Düzeltme çalışmasını yaptığı sırada bir emniyet müdürü çıkar gelir evine Tüm müsvette, evrak ve provalarının derhal kendisine teslim edilmesini emreder


Hemen ardından, bir görgü tanığının ifadesine göre, İmparator bizzat kendi elleriyle tüm ciltleri ve notları şömineye atar İmparatordun İçişleri Bakanı yazara yapıtının neden böyle bir gazaba uğradığını şöyle bildirir: "Madam, biz henüz sizin takdir ettiğiniz toplumları örnek almak zorunda kalacağımız noktaya gelmedik Sizin son yapıtınız Fransızca değil"


O anda Germaine için kitabının bir müsveddesini gizlice kurtarabilmiş olması belki de küçük bir tesellidir Doğal olarak o sırada yayınlayamaz Yazar olarak kariyeri sona ermiştir Vatanına asla geri dönemez Dostları ondan çekinmeye başlamıştır "Yeni emniyet müdürü arkadaşlarımın beni ziyaret etmemeleri için yollarda pusuda bekliyor Bugünün şartlarının gerektirdiği şekilde yapıtımı değiştirmemi, ilaveler ya da eksiltmeler yaparsam her şeyin halledileceğini anlamamı istiyorlar," diye yazar 1811'de bir arkadaşına "Beni kendi kendimden korkar hale getirdiler!"


Mücadeleci Germaine de Stae'l şimdiye dek hiç bu denli kaygılı bir ifade kullanmamıştır Eğer Napoleon'un lütfunu yeniden kazanmak istiyorsa, ona bir methiyeler düzmesi öğütlenmektedir Hayır, bir Madam de Stae'l böylesine alçalamaz! Bundan sonraki yıllarda "kendi mezarı başında nöbet tutarcasına" yaşar Tarifsiz acılar içindedir Düşüncelerini özgürce ifade arzusunu hiçbir şey ve hiçbir kimse bastıramaz


Kırk altı yaşında bir kez daha anne olur ama bu, çocuğunun genç bir Fransız subayı olan babası ile hemen evlenmesi için bir neden değildir Doğumdan kısa bir zaman sonra Avusturya, Rusya, Finlandiya, İsveç ve İngiltere'ye seyahat eder Londra'da onun için görkemli bir kabul töreni hazırlanır Burada -1813'te- Almanya Hakkında da yayınlanır


1814 Nisan'ında onun en büyük düşmanı Napoleon tahttan iner Germaine de Stae'l çok sevdiği Paris'e geri döner ve bir kraliçe gibi karşılanır En sonunda Almanya Hakkında adlı kitabı kendi yurdunda da yayınlanacaktır Kitabı (başka nasıl olabilirdi ki), her yerde büyük ilgi uyandırır Goethe, "Bizi Fransa'dan ayıran köhne önyargıların Çin Seddi'nde koca bir delik açan muhteşem bir silah," der bu kitap için


Germaine de Stae'l "Köhne önyargılara" karşı hayatı boyunca savaşmıştı Zor bir kadındı Kimilerini öfkelendiriyordu Hatta, günümüzde bile: 1980 sonbaharında Hamburg'daki bir Alman-Fransız Lisesi'ne onun adı verilecekken, "Madam de Stael çok ahlaksız bir kadındı" gerekçesiyle, reddedildi

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihe Geçen Kadınlar

Eski 08-17-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihe Geçen Kadınlar



Annette von Droste-Hulshoff






DÖNEMİNDEKİ ÖNEMLİ OLAYLAR (1797-1848)


1810 Münster, Fransız İmparatorluğu'na katılır


1813 Anncttc von Droste Hülshoff, Grimm Kardeşler ile tanışır


1816 Grimm Kardeşler'in Alman Masalları yayınlanır


1823 Köln'de ilk Rosenmontag eğlence resmi geçidi yapılır


1825-26 Droste'nin Köln, Bonn ve Koblenz gezisi


1834 JAL Werner genç kızlar için beden eğitimi kitabını yayınlar


1837 Münster'de Levin Schücking ve Droste'nin de üyesi olduğu bir "Heeken - Yazarlar Derneği" kurulur


1843 Levin Schücking, Luise von Gali adlı kadın yazarla evlenir


1848 Droste'nin ölüm yılı: Fransa'da Şubat Devrimi ve Almanya'da Mart Devrimi


1862 Levin Schücking ilk Droste biyografisini yayınlar


1878-79 Cotta Yayınevi'nde Levin Schücking tarafından derlenen, Droste'nin Bütün Eserleri çıkar

"YÜZ YIL SONRA OKUNMAK İSTİYORUM, BELKİ BAŞARIRIM"


Ailede "Annette" diye çağrılan Anna Elisabeth Freiin von Droste zu Hülshoff, ilk şiirini biraz önce bitirmiştir İlk eserini altın yaldızlı varaka sarar ve doğru Hülshoff şatosunun kulesine çıkar Rüzgâr okunun altındaki horozlu merteğin boşluğunda saklanacak ve "sonsuzluğa adanmış" olacaktır bu eser Şu dizeleri kâğıda dökmüştür:


Gel sevgili horozcuk, yaklaş ve elimden gagala yemini Gel anık sevgili küçük adam Gel ki kaçıp gitmesin o elinden


Mehtap gümüş parlaklığında

Nasıl da bakıyor dünyaya

Bir pınardan daha sessiz parlıyor

Ey mehtap, yaklaş biraz daha dünyaya


Keşfedilmemiş ozan yedi yaşındadır Jenny, Werner ve Ferdinand adlı kardeşleriyle ailenin devamlı adresi olan Westfalen eyaletinin Münster kenti yakınındaki Hülshoff şatosunda taşralı bir soylu kızı olarak yetişmektedir Çocukluğu şöyle betimlenir: Hastalıklı, narin, tuhaf Özellikle son özelliği olan "tuhaflığı", annesini endişeye düşürür


Annette'in oldukça aşırılığa kaçan duygusal ifadeleri vardır Bir gece önce gördüğü bir düşü anımsadığında hüngür hüngür ağlayabilmektedir Kendi kendisiyle konuşur, hayal kurar Ata yadigârı şatonun etrafında saatlerce tek başına dolaşır Yalnız gezileri sırasında çiftçilerin yanına gider, orada anlatılan tuhaf olayları ve hayalet öykülerini adeta nefes almadan dinler Annette bir de kibirli ve kişilikli olmaya başlamasaydı, tüm bunlar hazmedilebilirdi


Piyanoda gelişigüzel melodiler çalar, kendi şiirlerini yazmaya çalışır, arkadaş ve akraba çevresinde "komedi oynamaya" bayılır Sahnelemelerinde alçakgönüllü ve çekingen değildir Aile dostu Graf Friedrich Leopold von Stolberg, Annette'in ebeveynine yazdığı bir uyarı mektubunda genç kızın "mağrur ve şahsiyetli" olduğunu yazar Çocuk ve Ev Masallarının ortak yayımcısı Wilhelm Grimm de onu çok sert yargılar: "Yazık ki benliğinde aceleci ve tatsız bir yan vardı Mutlaka yükselmek istiyor ama bu iki özelliği arasında bocalıyordu"


Bunun dışında kendisi için Westfalen masal ve efsanelerini toplamasını memnuniyetle karşılarken, Annette tevazuyu yine de elden bırakmamalıdır Annette uyum göstermeyi öğrenir Bunu tüm yaşamı için öğrenir Güpegündüz perdeleri çekili durumda yatağına yatıp, sıcak çay içerek "sakinleşmek" zorunda az mı kalmıştır? Örgü örmek ve piyano çalmak dışında başka şeyle uğraşması az mı engellenir? Fazla okumaması gerektiği az mı söylenir?


Fakat: "Tuhaf ve deli dolu mutluluğumu kitaplardan, romanlardan kazanmadım ben Bunlar zaten benim içimdeydi," diye itiraf eder yirmi iki yaşındaki Annette, baba dostu (kamu hukuku profesörü) Anton Matthias Sprickmann'a yazdığı bir mektubunda


Annette von Droste-Hülshoff "içinde olanları" daha da eleştirir Sessiz, sakin Çocukluğunda ilk dizelerini altın varağa sarılı olarak ailesinden sakladığı gibi - gizlice Hayatının sonuna dek ailesinin ve sınıfının göze batmayan, uyumlu bir ferdi olarak kalır Kırk beş yaşında bile annesine yazdığı mektupları "itaatkâr kızın Nette" diye imzalar Her şeye rağmen Droste'dir "Dünyaca ünlü kadın ozan"dır


On altı yaşındaki Annette von Droste-Hülshoff un Bertha adında tamamlanmamış bir tiyatro eseri vardır ve bu eserdeki kahramanın eline aşağıdaki dizeler uyarı olarak tutuşturulur:


Rufum çok erkeksi, çok yücelerde

Kadın gözü izleyemez seni ötelerde

Yüreğini daraltan korku bu

Ve solmuş körpe yanaklarında

Assalar kadınlar semalarını

Kaçarlar kendi öz benliklerinden

Güneşe ermek isterler ötelerde

Yınmak isterler de bulutları kartal üstünde

Yapayalnız kalırlar sisli vadilerde

Yarışmak isteseler de tüm erkeklerle

Kadın değillerdir anık, çifte cinsiyetleriyle


Bu dizeleri yazarken, genç Annette, kendisini betimlemek ve disipline sokmak istemiştir Uyar mı bunlara?


Çok küçük yaşlardan beri "dişi" olmama konusunda içine çok büyük bir korku yerleşmiş olmalı Yine de dış görünümüyle zamanının ve konumunun gereği bir genç kız nasıl olması gerekirse, tam öyleymiş gibi bir izlenim bırakır Çağdaşları onu kocaman mavi gözleri, açık sarı bukleli saçlarıyla zarif ve ince biri olarak tanımlarlar


Çok önemli kadınsal bir özellik olan itaatkârlık bakımından da eksiği yoktur Uslu uslu "çevre turu" dedikleri, yöredeki çiftliklerde yaşayan soylu akrabaları ziyaret amaçlı gezilere katılır Bükendorf çiftliğindeki büyükannesi için "dini şarkılar" içeren bir kitap yazmayı planlar Kadın eliyle yazılmış bu tür şiirler törelere de uygundur Buna karşılık genç Annette'in kurduğu bazı arkadaşlıklar "aşırı maceracı" olarak nitelenebilir On altı yaşındayken Westfalya eyaletinde kendisinden birkaç yaş büyük olan Katherine Busch adlı yazara büyük bir ilgi duyar


Katherine "Westfalya'nın Ozanı" olarak kutlanır Fakat Katherine, Modestus Schücking ile evlenir ve artık sadece eş, ev kadını ve ana olmaya karar verir Annette o anda arkadaşının taşıdığı Schücking soyadının ileride kendisi için ne denli önemli olacağını sezemez O sadece Katherine şiir yazmayı temelli bıraktığında, bir meslektaşını yitirdiğini sanmaktadır Peki ya Annette'in hiç talibi yok mudur? Kimse ona teklifte bulunmamış mıdır?


1820'de (Droste üzerine yazılanlarda belirtildiği gibi) "gençlik felaketini" yaşar Hatta sözü edilen "büyük bir yaşam krizi"dir İlgi duyduğu iki erkek vardır Hani denir ya, "umuda kapılmış", ikisi de o türden işte O yaz olanlar, işin içinden çıkılacak gibi değildir Droste'nin her biyografi, olayı başka türlü yazar Belki Annette delikanlılarla olan ilişkilerinde çok beceriksizdir Belki diğerlerinin uyduğu oyun kurallarına uyamamıştır


Belki kendi duygularını analiz edememiştir Her ne olursa olsun, iki erkekten de "ortak bir red mektubu" alır Sessiz sedasız ortadan yok edemeyeceği bir mektup O zamanlar mektuplar aile ve arkadaş çevresindeki her bireye hitaben "resmi açıklama" niteliğindeydi Annette (o hep 'tuhaf değil miydi?) bu durumda ve aile çevresinde kendisini eskisine göre daha da yalnız hissetmiş olsa gerek Hiç kimseden anlayış görmez


Kız kardeşi Jenny daha sonraları şöyle diyecektir: "Annette evlilikten söz ederken, sağlığı pek yerinde olmadığı ve bağımsızlığına çok önem verdiği için evliliğin kendisine göre bir iş olmadığını söylerdi sadece" Annette'in kendisini burada belirtildiği gibi ifade etmiş olması imkânsızdır O, hayatının sonuna kadar ailesiyle son derece uyumlu ve söz dinler bir kadın olarak kalır


Annette içine kapanır Yirmi yıldan daha fazla bir süre sonra kız arkadaşı Elise Rüdiger'e eski günleri anımsayarak "Vaktiyle çok gençtim, çok mağrur ve mutsuzdum ve binlerce kez ölmeyi diledim," diye yazar Çoktan üne kavuştuğunda ve Alman edebiyat tarihine "Die Droste" olarak girdiğinde, hakkında şu yorum yapılır: "O bir dâhinin yazgısı olan yalnızlığa mahkûmdu"


Evet, yalnız kalır Eş ve anne olmaz Ama yıllar sonra karşılıksız seveceği erkeğin, kendisine "Annecik" demesine izin verecektir


Duygularını maskelemek için mi? Daha küçük bir kızken, hiç kimseye sezdirmeden, alay ve aşağılanmaya katlanmayı öğrenmiş olmalıdır Belki de yetişkin bir kadın olarak annecik rolüne sığınmasının nedeni, bu rolün ona kendi duygularının açıklanmasına izin vermesidir


Ama henüz pek "olgun" değildir Kendi kendisiyle ve kendisine karşı savaş verir ve "aşk için hiçbir organa sahip olmadığı" duygusu içindedir Bu sırada yazmaya başladığı -dini şarkılar- üzerinde çalışmaya devam eder 1820 Ekim'inde annesine verdiği müsveddeye yazdığı ithafta "Belki de şarkılarım gizli kalmış bazı hasta damarlara basacaktır; çünkü hiçbir düşüncemi saklamadım, en gizli düşüncelerimi bile Hoşuna gider mi bilmiyorum; bunları belirli bir kişi için yazmadım Bununla birlikte kızının eseri olarak senin doğal mülkiyetin olduğunu düşünüyor ve bunu içtenlikle diliyorum"


Yazdıklarıyla kamu önüne çıkmadığı sürece Annette'in aile içersinde yazmasına göz yumulur Bu da onun zaman öldürme şeklidir Ledwina adlı bir roman, opera metinleri, liedler, baladlar üzerinde çalışır 1825 sonbaharında akrabaları ile birlikte ilk kez daha uzun bir geziye çıkmasına izin verilir: Ren kıyılarına Bir sürü olay gelir başına Ren'de seyreden buharlı bir gemi ona çok heybetli gelir Karnavala katılır, müzik ve edebiyat sohbetleri yapabileceği yeni arkadaşlar edinir Kendisini özgür ve aile yükümlülüklerinden -oldukça- kurtulmuş hisseder Fakat bu durum uzun sürmez


1826'da Annette, Hülshoff a geri döner, en büyük ağabeyi evlenir ve mirasa sahip çıkar Bundan kısa bir zaman sonra baba ölür Annette'e ömür boyu alabileceği küçük bir gelir bağlanır


Annesi ve kız kardeşi ile Rüschhaus dullar evine taşınır Bundan sonraki yaşamı açık bir şekilde belirlenmiştir Bekâr kalacak ve aile içersinde faydalı görevler üstlenecektir Erkek kardeşinin çocuklarına ders vermek Hastalara bakmak Aile yazışmalarını yürütmek "İyi bir hala" olmak En yakın akraba çevresinden hiç kimse onun durmadan gizli gizli "anlaşılmaz şeyler" yazdığını fark etmez İlk şiir kitabı piyasaya çıkmadan önce -anonim tabii- bu göze batmayan Annette'in 41 yaşına geldiğine de şaşmamak gerek


Annette Elisabetlı von D H 'un Şiirleri adıyla 1838'de 500 adet basılan küçük bir kitap Münster'de piyasaya çıkar Yalnız 74 adet satılır: Amcaları, teyzeleri, yeğenleri ve kuzenleri yazarla alay eder Kız kardeşine yazdığı bir mektupta "Şimdi hiçbirinin çenesi durmuyor ve kendimi nasıl rezil ettiğimin dedikodusunu yapıyorlar," der Jenny diğerlerine oranla Annette'e sadık kalır


Onu destekleyen biri daha vardır: Levin Schücking Schücking? Bu soyadını taşıyan genç adam, Annette'in vefat etmiş çocukluk arkadaşı Katherine'in oğludur Annette'ten 17 yaş daha genç olan Levin, hukuk öğrenimini bırakıp geçimini yazar olarak sağlamak istemektedir Droste'nin ilk şiir kitabı çıktığında sık sık Rüschhaus'ta Annette'e uğrayan ve ozan hakkında olumlu eleştiriler yapan ender kişilerden biridir Annette'in arkadaşı olur Arkadaştan da öteye, kendisini ve yazılarını ciddiye alan biri olduğuna inanır Annette


Die Judenbuche adlı uzun öykülerin ön çalışmalarını yapmaktadır Şiirler ve baladlar yazarken ailevi sorumluluklarını da ihmal etmez Levin Schücking ile sohbet ederek geçirdiği saatler annesini endişelendirmeye başlar Ne garip bir ilişkidir bu? Annette Levin'e "Oğlum", Levin de ona "Anneciğim" demektedir Bu hitap şeklinin arkasında ne saklıdır? Akraba çevresinde yeniden dile düşer Annette Fakat bu kez mutluluğu için mücadeleye hazırdır Çünkü Levin ile olan birlikteliği onun mutluluğudur


Delikanlıyı Bodensee yakınlarında Meerburg'da kütüphaneci olarak işe yerleştirmeyi başarır Kız kardeşi Jenny de bu kente gelin gitmiştir Annette, 1841 sonbaharında Jenny'e gider Orada "tesadüfen Levin'e rastladığını" yazar annesine: "Boş zamanlarında kendi yazıları ile uğraştığı ve müzeye gidip gazeteleri okuduğu için onunla yemek zamanları dışında pek görüşemiyoruz" Annette yalan söylemektedir Kendisi için güç sembolü ve toplumun temsilcisi olan annesine hem de


Levin'i pek az gördüğü doğru değildir Her gün onunla birliktedir Baş başa saatler süren yürüyüşler yaparlar Annette kendisini öylesine dertsiz ve özgür hisseder ki, arkadaşıyla korkusuzca bir bahse girer Çok kısa bir zamanda lirik şiirler içeren bir kitabı yazıp bitirmenin onun için zor olmayacağını iddia eder "Ona karşı çıktığımda," der Levin Schücking "Benimle bahse girdi ve bir an önce eserine başlamak için hemen kulesine çıktı Hemen öğleden sonra ilk şiirini muzaffer bir eda ile kız kardeşine ve bana okudu Ertesi gün ise sanırım iki tane daha yazdı"


1841 Ekinlinden 1842 Nisan'ına kadar Annette von Droste Hülshoff 54 şiir yazar Bunların arasında, daha sonra ünlü olan Die Heidebilder adlı kitapta toplanan şiirler de vardır Westfalya'da oturduğu zamanlara özgü resimler, renkler, kokular, yaşamındaki garip olaylar ve tüyler ürpertici hayalet öyküleri yeniden canlanır Daha sonra ünlü olan Bataklıktaki Çocuklar yapıtında korkunç olaylar anlatır Hemen hemen tüm şiirlerinde bir erkek "O"nun arkasına gizlenir O zamanlardaki resimlerde saçları, kırk iki yaşındaki bir kadına yakışır şekilde sıkıca toplanmıştır Yani, daha bir "kadın" bile değildir o Evlenmemiş bir "genç kadın"dır


Şiirlerini küçük zarif yazısıyla not eder Hiçbir zaman aceleci değildir Kız kardeşi Jenny ile evli olan eniştesi Lassberg şiir sanatı üzerine önemli söyleşilere girdiğinde sessizce içine çekilir Örneğin, Meersburg'da konuk olan Ludwig Uhland, o sırada Edebi Almanca ve Halk Ağzıyla Türküler derlemesini yayınlamaktadır


Annette bu konuda yardımcı olmaya söz verir Katkısı memnunlukla karşılanır Ama bunun dışındaki durumu şöyle anlatır Annette: "Hemen ardından konular bilgece konuşmalara, kütüphanelere vs dönüşüyor ve biz kadın takımına kulak veren olmadığından sadece dinlemek zorunda kalıyorduk"


Uslu dinleyici ve bilgi aktarıcı olarak kendini feda eden uyumlu davranışlı, saçları kurdeleli, tokalı, firketeli bu soylu, kendinden emin kadın, Meersburg'da oturduğu dönemde Kulede adlı bir şiir yazmıştır ki, ilk ve son kıtalarını burada aynen aktarmak gerekir:


Kulenin yüksek balkonundayım Çığlık çığlığa sığırcıklar etrafımda, Ve bir Baküs rahibesinden fırtına Uğıddamakta uçuşan saçlarımda; Ey vahşi adam, ey harika çocuk,


Seni kuvvetle sarmaktır arzum, Adele adeleye, kenardan iki adım Sonrası ölüm kalım güreşim!


Özgür kırlarda bir avcı olsam, Askerin bedeninden yalnız bir parça, Ne olurdu sanki erkek olsam, Gökler akıl verirdi o zaman azıcık Mecbur, burada ince ve kibarca, Uslu bir çocuk gibi oturmaya Ancak gizlice saçlarımı açıp Bırakabilirim rüzgârda dalgalanmaya


Uçuşan saçlarıyla Annette von Droste-Hülshoff; bu görünümü kimse ona yakıştırmaz Annette uslu kalır Zamanla, kendisinden çok genç biriyle evlenen, yuva kuran ve arada bir birkaç satır mektup yazan Levin Schücking sorununu da halleder Şöhret ve parayı hiç mi hiç düşlemez


Kız arkadaşı Elise Rüdiger'e 1843'te yazdığında şöyle der: "Biri başını suyun üstüne çıkaracak olsa, arkadan başka biri yetişiyor ve birkaç santim daha yükseğe çıkarak ötekinin başını nasıl suya batırdığını; Heine'nin nasıl yok olduğunu, Freiligrath ve Gutzkow'un nasıl yaşlandığını, kısacası ünlülerin birbirlerini nasıl yediklerini ve yaprak bitleri gibi birbirlerini nasıl dejenere ettiklerini görüyorum da, bacaklarımı kanepeye uzatıp, yarı yumuk gözlerimle sonsuzluğu düşlemek daha iyi diyorum Ah, Elise, her şey boşuna! Şimdi ünlü olmak ne hoşuma gidiyor, ne de istiyorum Fakat yüz sene sonra okunmak istiyorum Aslında Kolumbus'un yumurtayla yaptığı oyun gibi kolay olduğu ve sadece şimdiki zamanı feda etmemi gerektirdiği için belki başarırım da bunu"

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihe Geçen Kadınlar

Eski 08-17-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihe Geçen Kadınlar



George Sand






DÖNEMİNDEKİ ÖNEMLİ OLAYLAR (1804-1876)


1805 1 Napoleon Avusturya ve Rusya'yı yener


1810 1 Napoleon, yazar Germaine de Stael'in en önemli yapıtı Almanya Hakkındaki yasaklar ve yok eder


1810 Kompozitör Frederic Chopin doğar


1813 1 Napoleon'a karşı Alman Kurtuluş Savaşı


1827 Goethe Dünya Edebiyatı kavramını ortaya atar


1830 Paris'te Temmuz Devrimi


1830 Fransa'da basına uygulanan sansür kaldırılır


1832 Goethe'nin ölüm yılı George Sand'ın ilk romanı (Indiana) yayımlanır


1839 George Sand ve Frederic Chopin'in Mayorka gezisi


1848 Paris'te Şubat Devrimi - George Sand bu devrime katılır La Cause du Peuple dergisini kurar


1855 Paris'te Dünya Sergisi


1855 Paris'te ilk bonmarşe (süpermarket) açılır


1855 George Sand, Balzac'ın ricası üzerine İnsanlık Komedyası'nın önsözünü yazar


1857 Gustave Flaubert'in Madame Bovary adlı yapıtının piyasaya çıkışı


1863 Gustave Flaubert ile George Sand arasındaki mektuplaşmanın başlaması


1867 Paris'te ilk pnömatik posta (hava basıncı ile borulardan mektup iletimi)


1876 George Sand'ın ölüm yılında Almanya'nın ilk kadın doktoru kendi muayenehanesini açar

"EYLEMLERİ KONUŞTURABİLİRSİNİZ, AMA İNANÇLARI DEĞİL; DÜŞÜNCE ÖZGÜR OLMALIDIR"


Aurora, şafak kızılı - 19 yüzyıl başında yetişmekte olan bir genç kız için ne şiirsel bir isim! Genç Aurora aslında sevimli, uyumlu, toplumsal kuralların izin verdiği ölçüde zarif, çıtkırıldım ve aşırı süslü püslü olabilirdi Fakat bu Fransız kızı; Aurora Dupin, sözü edilen bu özelliklerin hiçbirine sahip değildi


"Beni çok tuhaf buluyorlardı," diye tanımlar kendisini, daha sonra genç kızlık yıllarını anlatırken "Körpe kemiklerim sertleşmişti İradem, bedensel yorgunluğu yenme gücüne erişmişti Ne aptalca bir temizlik tutkusu, ne de tüm erkeklerin hoşuna gitme arzusu egemendi mantığıma" Paris'in güneyinde, Berry'deki Nohant çiftliğinde, büyükannesinin yanında yaşayan 16 yaşındaki Aurora'nın, öyle "tuhaf" gelişmesi nedensiz değildir


Dört yaşındayken babası Albay Dupin'i kaybetmişti Gelinini reddeden büyükanne Dupin, küçük Aurora'yı yanına almış, 1817'de on üç yaşındaki torununu, ölçülü bir eğitim ve itibarına uygun görgü kurallarını edinebilsin diye Paris'teki İngiliz Augustin Manastırı'na göndermişti Öğrenci Aurora yaklaşık üç yıl manastır kurallarına uygun olarak yaşayacaktı


"Her gün belirli bir saatte uyanacağım sadece sağlığımı korumak için gerekliyse uykuya zaman ayıracağım ve hiçbir zaman tembellikten yatakta kalmayacağım Kendimi faydasız düşlere ve verimsiz düşüncelere kaptırmaktan özellikle kaçınacağım Yüreğimde ne olduğuna bakılacak olsa, yüzümü kızartacak fantezilere kapılmayacağım Karşı cinsten kişilerle yalnız kalmaktan hep kaçınacağım En saygıdeğer niyetle de olsa bana herhangi bir teklif yapılacak olursa, bunu en kısa zamanda ebeveynlerime bildireceğim"


Kızlar yatılı okulda çok sıkı gözetim altında yaşadıkları için "karşı cinsten biriyle yalnız olmalarına" zaten hiç olanak yoktur Aurora manastır hayatının etkisi altında İncil'i, azizlerin ve din şehitlerinin yaşamlarını okumayı tutku haline getiren bir genç kız olur ve en büyük hedefi rahibeliktir


Aslında büyükanne Dupin bu tür etkileri hiç hesaba katmamıştır Aurora'nın bu niyetini öğrendiğinde derhal onu manastırdan alır 1820 Şubat'ında Aurora Nohant'a geri döner Bu aşırı koruma altında kalmış, en katı kurallarla eğitilmiş kız, birdenbire özgürlük ve bağımsızlığı yaşar Bu herhalde Aurora'nın kendisine de "tuhaf gelmiştir Gene de çok kapalı giyinmek zorundadır ve yalnız başına tek adım bile atmasına izin verilmez Şimdi artık hiç kimse onunla ilgilenmemektedir: "Her konuda kendi başımın çaresine bakmaya terk edilmiştim"


Büyükanne hastalanır Şimdiye dek hep erkek çocukları eğiten ev öğretmeni Dechartes, Aurora'nın da bir erkek gibi giyinmesini tavsiye eder O da "erkek giysisi, kasket ve tozluk" giyip, öğretmeni ava çıktığında ona eşlik eder "Bana gelince, yeni giysilerimi durmadan çalılıklara takılı kalan işlemeli eteklerimden daha rahat ve kullanışlı buluyordum," diye belirtir o zamanı anlatırken


İmkân buldukça bundan böyle de pantolon giyme olanağı yaratacaktır Paris'i erkek giysileri ve çizmeleriyle, merakla ve öğrenme hırsıyla bir baştan ötekine dolaşacaktır Tiyatroda, kabarede, müzelerde ve kahvelerde erkek giysileriyle oturacaktır -çünkü ilgi çekmeden ve refakate gereksinme duymadan istediği her yere bu giysilerle gidebilmektedir Herkes onu üniversiteli bir genç sanmaktadır "Hiçbir şey beni yapmak zorunda olduğum ve yapacağım şeylerden alıkoyamaz," diye yazar


"Kalbim bana adalet duygusu ve cesaret veriyorsa, önyargılara aldırmam bile" Ve: "Dünya ile ilgim zaten çok az" Evet, yazmaya başlamıştır İlk taslakları yastığının altında saklar 17 yaşındadır şunları yazdığında: "Ahlaki konularda adaletin cinsiyeti olmaz Erkektir veya kadındır, Tanrı nasıl istemişse; fakat O'nun yasası hep aynıdır İster bir çocuğun annesi olsun, ister bir ordunun generali; insanın vicdanı tek yargı organı olduğu için, eğer istersem, ihtiyatı elden bırakıp tüm azarları ve koğuşturmaları göze almak pahasına tehlikeli ve güç görevleri üstlenebilecek yeteneğim var"


Büyükannesi ölünce, 17 yaşındaki Aurora'ya Nohant çiftliği, Paris'te özel bir ev ve Narbonne Oteli miras kalır Ölümünden önce büyükannenin torununa söylediği son cümle "En iyi arkadaşını kaybediyorsun," olur Kaçık tabiatlı öğretmeni Dechartes, Aurora'yı garip bir tören düzenlemeye ikna eder Büyükannesi gömülmeden önce Aurora onunla babasının mezarına gidecek, mezar açılacak ve Aurora babasının iskeletini öpecektir Aurora bunu kabullenir ve hiç de garip bulmaz Aurora gerçekten güç ve tehlikeli


görevlerden korkmaz Aslında garip olan şey daha 18'ini bitirmeden gayet resmi bir şekilde evlenmesi ve sanki bir gecede "ruhani işleri" bir yana bırakmasıdır Hatta -en azından kendi iddiasına göre- "en ufak bir pişmanlık" duymamasıdır Aurora şimdi Madame Dudevant'dır ve nikâhından tamı tamına dokuz ay sonra bir erkek çocuk annesi olur Madame Dudevant mutlu mudur? Birkaç ay için mutlaka Ama sonraları


Evli çiftin ortak yanlarının pek az olduğu ortaya çıkar Bunun dışında genç kadın yavaş yavaş evlilikte kadının haklarının ne kadar az olduğunu anlamaya başlar: Romanında serbest aşk ve sevgisiz bir evliliğin engellerini yıkmak için mücadeleye başlayıncaya kadar birkaç yıl daha geçecektir Daha sonraları kâğıda dökeceği düşünce ve duyguları şimdiden kafasına yerleşmiştir ama


Casimir Dudevant karısını kaçık ve delişmen olarak nitelemektedir Daha kötüsü, kocasının yazı masasında sakladığı, içinde bir tomar en kötü bedduaların bulunduğu paketi Aurora'ya "vasiyet" olarak bırakmasıdır Aurora onu bulup okuyunca kesin kararını verir Artık bir gün daha bu adamla yaşayamayacaktır "Aman Tanrım! Nasıl bir vasiyet bu! Bedduadan başka bir şey yok! Bana karşı kötü, gerçek arzularının ve öfkesinin tümünü biraraya getirmiş Sapıklığım hakkındaki tüm düşünceleri, karakterimi aşağılayan tüm duyguları Bu ders beni nihayet uykudan uyandırdı!"


Madame Dudevant kocasından yılda 3000 frank nafaka ister Yılın 6 ayını Paris'te, kalan zamanı Nohant'ta geçirmek istemektedir İsteklerinin hepsi hemen gerçekleşecek ve de en ufak bir tartışmaya girilmeyecektir Öylesine kararlıdır ki, kocasının bu isteklerini kabul etmekten başka bir seçeneği kalmaz


Paris, 1831: Dokuz yıllık bunaltıcı evlilikten sonra Aurora yeniden kendini bulur Kendi diktiği erkek giysileri, sağlam, demir ökçeli çizmeleri ile kenti bir ucundan ötekine dolaşır: "Kendimi bir dünya seyahati yapabilecek kadar güçlü hissediyordum Giysimin şimdi korunacak hiçbir şeyi kalmamıştı; her havada ve günün her saatinde dışarı çıkabiliyordum Basitliğiyle her türlü şüpheyi uzaklaştıran giysimi çok büyük bir güvenle taşıdığım için ne kendim ne de giysim dikkat çekiyordu"


Aurora Dudevant -hâlâ bu adı taşımaktadır- Paris'te bir çatı katında genç yazar Jules Sandeau ile birlikte yaşamaktadır İkisi birlikte daha sonra J Sand imzası ile yayınlanacak olan -Rose et Balance- adlı kitabın yazımında çalışırlar Günün birinde kayınvalidesi Aurora'yı ziyarete gelir ve aralarında şu konuşma geçer: Madam Dudevant:


- Kitap yayınlama niyetinde olduğunuz doğru mu?

- Evet, Madam

- Ah, çok tuhaf bir düşünce bu

- Evet, Madam

- Peki Güzel hoş da, umarım taşıdığım adı basılmış kitap kapaklarına koymazsınız!

- Aaa, tabii ki hayır Madam, hiç endişelenmeyin


Dudevant adını bir kitap kapağında okumak zorunda bırakmaz kayınvalidesini Dolayısıyla yazarlık kariyerine kendi seçtiği bir takma adla başlar George Sand adını alır


Onu edebiyat dünyasına attığı ilk adımlarında izleyelim biraz da Geçtiğimiz yüzyılda bir kadın geçimini yazarak kazanmak isterse ne olur? İlişkiler kurmaya çalışır, korunacağını umar Bunu bir genç adam da yapardı Ama Aurora Dudevant'ın yaşadıkları erkek cinsiyetli tanınmamış bir yazarın asla başına gelmezdi George Sand daha sonraları iki tipik olaydan söz eder


Kuzeybatı Fransa'nın soylularından romancı Mösyö de Keratry'yi ziyaret eder "Açık konuşacağım," diye selamlar adam Aurora'yı, "Bir kadın yazmamalı Beni dinleyin: Kitap yapmayın Çocuk yapın!" Bu sözler üzerine Aurora yüksek sesle gülerek şu yanıtı verir: "Ama rica ederim Beyefendi, bu reçeteyi siz kendinize uygulayın"


Buna benzer bir deneyim taslaklarını okusun diye verdiği yazar Henri de Latouche ile yaşanır Yazar sakin bir şekilde taslağa bakar, ardından bilgi edinmek için "Çocuklarınız var mı Madame?" diye sorar "Maalesef var! ama ne onları yanıma alabiliyorum ne de onlara geri dönebiliyorum" o "Ve siz Paris'te kalmayı ve geçiminizi kaleminizle kazanmayı istiyorsunuz?" - "Bunu mutlaka yapmak zorundayım " - "Bu hiç de hoş değil, çünkü başarı şansınız olacağını sanmıyorum İnanın bana: En iyisi, tekrar kocanıza dönmeniz"


Ayrıca, demin anlatılan sahnede George Sand'a karşı öylesine itici davranan Latouche, giderek onun en iyi arkadaşlarından biri ve destekçisi olur Mizah dergisi Figaro'nun yayıncısı olan Latouche onu kendi redaksiyon ekibinin içinde çalıştırır Bu, George'a öğrenme ve aynı zamanda para kazanma olanağı verir "Gazeteler Bav George Sand'dan övgüyle söz ediyorlardı Yazarın kalbinin ve ruhunun eğilimlerini açması için bir yerlerde bir kadın parmağının işin içinde olabileceğini fark etmişlerdi Fakat tarzı ve yargıları ancak bir erkekten beklenecek kadar erkeksi, diye açıklamada bulunuyorlardı" Tek başına çıkardığı ilk romanı Indiana'ya (1832) basının tepkisini, Hayatımın Öyküsü'nds böyle anlatır George Sand


Ayrıca tarzının ve yargılarının "tipik erkeksi" olarak değerlendirilmesi, onu hiç kızdırmaz Önemli olan kitabıyla başarıya ulaşmasıdır, hem de büyük başarıya Şahsen tanıdığı Balzac onu "büyük yetenek" olarak kutlar Yazar ve eleştirmen Sainte-Beuve, "Söylemek gerek, Madam, siz gerçekten ender ve güçlü bir yaratıksınız," der


İlk romanlarındaki kadın tipleri, burjuva evliliklerinde kelepçelerinden kurtulma çabasında olan kadınlardır Bu okurlarının çoğuna "dokunaklı" gelmiş olabilir; aslında mesele yazarla roman tipleri arasında karşılaştırma yapmaktır Lelia'da (1833) George Sand kendisini anlatır


"Ahlak dışı" olarak değerlendirilmesine rağmen bu kitabı ile de inanılmaz bir başarıya ulaşır Erkek takma adıyla bir kadın yazar, çoğunlukla kadın ve erkek ilişkilerindeki ikiyüzlülükleri ortaya koymaktadır Rahatça uzun hikâyeler yazabilmektedir, kendisine eziyet etmeden Bir gecede rahatlıkla otuz sayfa kadar çıkarabilmektedir Bir kitabı bitirir bitirmez, yeni bir roman üzerine çalışmaya başlar


1866'da yazar Gustave Flaubert ile sürdürdüğü mektuplaşmalardan birinde cümlelerin kaleminden ne kadar rahat aktığını anlatır Geceler boyunca bir tek kelimenin arayışı içinde olan Flaubert ise ona hak verir: "Aklınıza gelen fikirler bir sel gibi zengin ve canlı Bende ise incecik bir sızıntı gibi Bir şelale oluşturabilmek için bir sürü hüner göstermek zorunda kalıyorum"


Tüm yaşamı boyunca kalıcı olan bu büyük enerjiye sahip olmasaydı, George Sand oynadığı farklı rollerin üstesinden gelemezdi Bir yazar olarak işini tutkuyla yapmıştır 19 yüzyıl Fransa'sının en ünlü erkeklerinin sevgilisi ve arkadaşıdır Bir anne olması, kendisini diğer kadın yazarlardan ayıran gerçektir


1832 ilkbaharında George Sand üç buçuk yaşındaki ikinci çocuğa Solange'ı Paris'te yanına alır Hâlâ Casimir Dudevant ile evlidir Ancak 1836'da ondan boşanır Fakat yalnız değildir "Boşandıktan sonra Alfred de Musset ve Frederic Chopin ile tutkulu aşk ilişkileri yaşadı" (Yeni Brockhaus sözlüğünden bir alıntı) Tabii (boşanmasından önce


başlayan) bu "maceralar" George Sand'ın özgeçmişinden soyutlanamaz Herhalde hiçbir aşk ilişkisi üzerine Sand/Musset üzerine olduğu kadar çok yazı yazılmamıştır En yalın edebiyat tarihlerinde bile "romantik âşıkların modeli" olarak bu iki ozan çıkar ortaya


22 yaşındaki "Weltsehmerz" ozanı ve o zamanlar Paris'te gündemde olan - Goethe'nin Werther tercümelerinden de etkilenmiş bulunan- Musset, yirmi dokuz yaşındaki George Sand ile tanışır Birlikte Venedik'e giderler Daha yolda iken şiddetli tartışmalar başlamıştır Barışmalar Kıskançlık sahneleri Musset hastalanır Sand, Musset'i tedavi eden İtalyan doktora âşık olur Musset yalnız başına Paris'e döner Sand doktor ile birlikte birkaç hafta sonra Paris'e dönüş yapar Yeniden barışırlar Sonra da kesin olarak ayrılırlar


Bu aşk dramı bir dizi kitaba konu olur İlk olarak Alfred de Musset bu mutsuz aşkını Zamanımızda Bir Çocuğun İtirafları (1836) kitabında anlatır George Sand bu kitaba Elle et Lui (Kadın ve Erkek) adlı romanı ile karşılık verir Şimdi de Alfred'in erkek kardeşi Paul'ündür söz sırası ve Lui et Elle (Erkek ve Kadın) kitabını yayınlar Daha sonra Musset'in eski kız arkadaşının da bu konuda söyleyeceği olacaktır Lui (O) adını verir kısaca romanına


George Sand'ın hareketli yaşamı, zamanının ileri gelenleriyle çok yönlü ilişkileri aslında ciltler doldurabilir Fakat bunun yanında bir özelliği çoğunlukla görmezlikten gelinir: George Sand aynı zamanda bir annedir Ve bu görevini çok ciddiye almıştır Yazar olarak yeteri kadar para kazanır kazanmaz küçük kızını, daha sonra da büyük oğlunu yanına alır


Bugüne dek sayısı zaten az olan çocuklu kadın yazarların da çok azı günlük yaşamlarını çocuklarıyla birlikte geçirdikleri için George Sand'ın bundan yaklaşık 150 yıl önce bu "çifte yükü" nasıl sırtlandığını duymak ilginçtir Gün boyu küçük kızı ile Luxembourg Parkı'na gezmeye gittiğini ve ancak akşamları kızı uyuyunca yazmaya fırsat bulduğunu anlatır


Tüm çalışan annelerin tipik vicdani rahatsızlıklarını da bilmektedir: "Çocuklarımla birlikte olduğum zamanlar sadece onlar için ve onlarla yaşamak istiyordum Arkadaşlarım bana geldiklerinde onları yeterince göremediğimi ve aralarında dağıldığımı belirterek kendimi suçluyordum Gerçek yaşamın bir düş gibi yanımdan gelip geçtiğini ve romanın hayal dünyasının acı gerçekliğiyle ruhuma çöktüğünü hissediyordum"


İki çocuğu ve besteci Frederic Chopin ile 1838-39 kışını Mayorka adasında geçirir Daha sonra bu "aile gezisi" hakkında etraflı ve canlı bir yazı yazar: Mayorka'da Bir Kış Sık sık yeniden basılan bir metindir bu Oldukça dindar olan Mayorkalılar üzerinde bu dört gezgin korkutucu etkiler uyandırmış olmalı George ve kızı pantolon giyerler


Ciğerlerinden ağır hasta olan Chopin (sadece bu nedenden ötürü zaten yeterince şüphelidir) çocukların gözleri önünde George Sand ile birlikte yaşamaktadır Sand onun gözdesi gibidir Ayrıca hiçbiri kiliseye gitmez 34 yaşındaki aile anası George kiliseye gitmek yerine, soğukkanlılıkla kayalara tırmanır, yataktaki böceklere kızar, çorba içindeki akreplere küfür eder ve bütün bunları daha sonra esprili, renkli seyahatnamesinde dile getirir Bu yapıtı 150 yıl önceki gibi bugün de hâlâ aynı zevkle okunabilmektedir


Yaşamı boyunca daha bir sürü gezi yapar ve bu gezileri yazıya döker: "Gezi sanatı neredeyse yaşamın bilimidir Bu gezi bilimiyle gurur duyuyorum" Tozlu, güneşten yanmış, dağınık saçlarıyla etrafı inceler ve kendisini "ip cambazı" sandıkları için keyiflenir Dayanılmaz bir güç vardır içinde Özgürlüğünü kocasına karşı nasıl savunduysa, sevgililerine karşı da savunur


Honore de Balzac gibi çağdaşları, onun "erkeğin başat kişilik özelliklerinin tümüne sahip olduğunu" kabul ederler Fakat bu onun edebiyat alanındaki başarılarının da aynı eşitlik anlayışı ile kabul edileceği anlamına gelmez


Ünlü bir roman yazarı olmasına rağmen Academie Française'e kabul edilmez, örneğin Bu şeref erkeklere aittir Peki George Sand'ın buna karşı tavrı ne olur? Bir yazısında düzene saygı duyduğunu ve üyelerin erdemlerini kabul ettiğini belirtir Fakat kendisinin eskimiş ve çağın gerisinde saydığı bir kuruma üye olmaya da ihtiyacı yoktur Tabii onun bu açıklamalarını hemen hemen hiç kimsenin kabul etmemesi doğaldır


Birçok insanın "Kedi erişemediği ciğere mundar dermiş" diye arkasından konuştuğunu hisseder Bu sözlere George Sand'ın yanıtı, "Tam aksine, bu ciğer çoktan kokuşmuş," şeklinde olur (Ayrıca Academie Française'e Sand'ın ölümünden 102 sene sonra ilk kez bir kadın kabul edilecektir; yazar Marguerite Yourcenar)


George Sand 72 yaşında ölür ve Nohant'a, genç kız olarak baskısız ve uzlaşmasız, "tuhaf biri olarak büyüdüğü yere gömülür Cenaze törenine Gustave Flaubert, Ernest Renan, Alexandre Dumas gibi Fransa'nın ünlü yazarları gelir Mezarı başındaki görkemli anma konuşmasını Victor Hugo kaleme almıştır


George Sand'ın son yıllarında onunla mektuplaşan ve düşünce alışverişinde bulunan Gustave Flaubert, Sand'a karşı âdil olmaya çalışan nadir kişilerden biridir Rus yazar Ivan Turgenyev'e 1876 Haziran'ında şöyle yazar: "Gömüldüğünde bir çocuk gibi ağladım Bu çok değerli insanın içinde ne denli müthiş bir kadınlık duygusu; ve bu dehanın içinde ne müthiş bir şefkat olduğunu bilmek için onu benim tanıdığım gibi tanımak gerekir"

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihe Geçen Kadınlar

Eski 08-17-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihe Geçen Kadınlar




Harriet Beecher Stowe






DÖNEMİNDEKİ ÖNEMLİ OLAYLAR (1811-1896)


1833 Britanya İmparatorluğu'nda kölelik kaldırılır


1847 Hamburg-Amerika hattı açılır


1850 Nüfusu 23 milyon olan ABD'de 3,2 milyon zenci köle bulunmaktadır


1851 The New York Times gazetesi kurulur


1852 H Beccher Stowe'un Tom Amca'nın Kulübesi adlı kitabı yayınlanır


1852 Aynı yıl Annette von Droste-Hülshoff, Katolik şiirlerini içeren Das Geistliche Jahr (Ruhani Yıl) kitabını yazar ve Theodor Storm, Immensee'yi yayınlar


1854 ABD'de köleliğe karşı programın temelleri atılır ve cumhuriyetçi parti kurulur


1860 Köleliğe karşı olan cumhuriyetçi Başkan Abraham Lincoln'un döneminde ABD'de çıkan iç savaş kuzey eyaletlerinin zaferi ile sonuçlanır Kölelik ortadan kaldırılır Başkan Lincoln öldürülür

"KADINLAR TANRI'NIN VE DOĞANIN ONLARA VERDİĞİ HER TÜRLÜ YETENEKTEN YARARLANMALIDIRLAR"


Harriet "sorunlu" bir çocuktur Huzursuzdur, olur olmaz zamanlarda yüzünü çarpıtır, çoğu zaman dalıp gider Tek iyi özelliği İncil'i severek okumasıdır Kutsal Kitap'tan sayfalarca metni ezbere söyleyebilmesi, tutucu bir Kalvinist rahip olan babası Lyman Beecher'ı memnun etmektedir


Püriten bir adamın çoğalma arzusu içinde, büyük bir çocuk sürüsü olsun ister Harriet'in beş büyük, iki küçük kardeşi vardır Becetler ailesi Kuzey Amerika'da New England'da yaşamaktadır Harriet annesini kaybettiğinde beş yaşındadır O andan itibaren de disiplin, feragat ve mutlak itaat isteyen babasının etki alanına girer


Altı buçuk yaşında su gibi okuyabilen Harriet, şiir okuduğunda bir düş dünyasına dalıp gitmektedir "Şiiri çok seviyordum ve bir gün bizzat şiir yazmak tek hayalimdi," der ileride gençlik yıllarını anımsadığında Kendisinden on bir yaş büyük olan kız kardeşi Catherine, ona sürekli örnek gösterilmiş olmalı Catherine geçimini öğretmen olarak sağlamakta ve küçük kız kardeşini de himaye etmektedir


Ders verdiği "Hartford Kız Akademisinde, Harriet Latince, İtalyanca ve Fransızca öğrenir Ayrıca 15 yaşındayken edindiği taze bilgileri daha küçük çocuklara aktarmak zorunda kalır Catherine'in rehberliğinde yardımcı öğretmen olarak çalışmaya başlar Severek mi? Genç Harriet yazdığı bir mektupta şöyle der: "Kendimi öylesine yararsız, öyle zayıf ve bitkin hissediyorum ki! En iyisi, gençken ölmek"


Fakat çok dindar yetiştirilmiştir ve bu tür düşüncelere kaptıramaz kendisini Boşu boşuna dertlenmeye devam eder: "Olamaz Boşuna yaşamıyorum Tanrı bana yetenek verdi ve ben bu yetenekleri onun emrine sunmak istiyorum Eğer Tanrım bu yeteneklerimi kabul ederse mutlu olurum Tüm güçlerimi daha da etkinleştirebilir Varlığımı yaratan Tanrı bana yeteneklerimi ortaya çıkarmamı ve onları kullanmamı da öğretebilir"


16 yaşındayken söylediği bu sözler tüm yaşamı boyunca geçerliğini koruyacaktır Güzellik konusunda Tanrı'nın onu ödüllendirmediğinden emindir Burnunu çok uzun, kafasını çok büyük bulur Çağdaşları özellikle dalgın dalgın boşluğa baktığında yüzünün aptalca bir ifadeye büründüğünü söylerler Buna ilaveten genç bir kız olarak durmadan dinler, az konuşur Konuşunca da sert ve beklenmedik zamanlarda konuşup çevresindekileri irkiltir


"Sade, gösterişsiz" denir ona Yani güzel biri değildir, hiçbir cazibesi yoktur Bunun neticesi olarak hayranları da olmaz Buna alışmak zorunda kalır Ne de olsa öğretmen olarak kazandığı ile geçinebilmekte, üstelik düş kurmaya da vakti kalmaktadır Çocuklar için kitaplar yazmaya başlar Faydalı bir işin cılız öğretmen maaşına biraz katkısı olabilir Ne var ki hayal kırıklığına uğrar: Kendisinden daha güzel, daha akıllı olan büyük ablası Catherine, Harriet Beecher'i daha ilk kitabının yayınlanışıyla gölgede bırakır


Harriet 8 Mart 1833'te gazetesini açtığında, kendi kitabının duyurusunu bulur: Çocuklar İçin Yeni Coğrafya - Yazan: Catherine E Beecher Harriet'in yazdığı çocuklar için coğrafya kitabı ablasının eseri olarak göklere çıkarılır Nasıl böyle bir şey olabilir? O zamanlar Harriet'ten daha ünlü olan Catherine Beecher, bu konuda yayımcıya ricada mı bulunmuştur? Ya da yayımcı büyük bir soğukkanlılıkla tecrübeli bir öğretmenin adı ile daha iyi kazanç sağlayacağını mı düşünmüştür? Her zaman olduğu gibi çok derinden incinmiştir


Birkaç hafta sonra Kentucky'ye bir yolculuk yapar Mary Dutton adında bir kadın meslektaşı onu bu geziye ikna etmiştir Kelimenin tam anlamıyla "unutulmaz" bir gezi olacaktır Harriet için, ama o henüz bundan habersizdir


Her neyse, burada sözü yaklaşık yirmi yıl sonra Harriet Beecher Stowe'un ünlü kitabı Tom Amcanın Kulübesini okuduğunda birdenbire bu Kentucky yolculuğunu anımsayan bayan meslektaşına bırakalım: "Harriet o sıralar etrafında olup bitenleri sanki hiç fark etmezdi Çoğu zaman sanki düşüncelerine dalmış gibi oturup kalırdı Zenciler bize komik gösteriler yapıp, havada takla attıklarında onlara hiç bakmıyormuş gibi görünürdü Daha sonraları Tom Amcanın Kulübesini okuduğumda, bu yolculuğun her sahnesini birbiri ardına yeniden anımsadım Öylesine aslına sadık kalarak anlatılmıştı ki, birdenbire anladım: Bu öykü için malzeme burada toplanmıştı"


Önce Harriet çelişkili izlenimler ve deneyimlerle kafası dolu halde, sevmediği öğretmenlik mesleğine geri döner 1833 Ağustos'unda Western Monthly Magazine'de bir öykü yarışması ilanına rastlar Yazarlık hayalini bir türlü aklından çıkarmayan Harriet jüriye başvurur ve Ünde Lot adlı bir öyküsünü yollar Birincilik ödülünü kazanır 1834 Nisan'ında öyküsü dergide basılır 1843'te, yani dokuz yıl sonra bu öykü, Mayflower kitabında yer alır


Aslında bu başarıdan sonra yüreklenip, yeteneğine güvenerek yazmayı meslek haline dönüştürebilirdi Fakat Harriet Beecher başka bir yola sapar Çoktan beri evde kalmış bir kız olarak bilinen Harriet, 1836 Ocak'ında evlenir Kocası Calvin Ellis Stowe, babası ve altı kardeşi gibi din adamıdır Yedi çocuğu olur Hayır, aslında sekiz Çünkü ruhsal bunalım içindeki kocasına da annelik yapar Bu yıllarda yazması pek mümkün olmaz


"Edebiyatla uğraşacaksam özel bir odaya ihtiyacım var," der 1842'de kocasına yazdığı bir mektupta "Geçen kış çocukların odasında rahat bırakmadılar beni Çocuklarımız hele şu sıralarda öyle bir yaş dönemine giriyorlar ki, onları denetimden yoksun bırakamam Böylesine koşullar altında düşüncelerimi yazarlığımla onlar arasında paylaştırmaya hakkım var mı acaba?"


Başka bir yerde de şöyle der: "Şu anda evde rahatsız edilmeden kalabileceğim bir yer yok Odaya çekilip kapımı kilitleyecek olsam, on beş dakika içinde mutlaka biri kapı kolunu sarsmaya başlıyor" Stowe ailesi az parayla geçinmek zorundadır Yorucu ev işleri, ev bütçesini denkleştirmek için sürekli hesaplamalar, çocukların endişesi derken Harriet gittikçe yıpranır


1845 yılında karanlık, yapış yapış, yağmurlu, sisli, berbat bir günde anne ve ev kadını Bayan Stowe şunları yazar: "Ekşi süt, ekşimiş et kokusu ve ekşi kokan her şey beni hasta etti Elbiseler kurumuyor, ıslak olan hiçbir şey kurumuyor Her şey küf kokuyor Bir daha asla bir şey yemek istemeyeceğim gibime geliyor"


Beşinci çocuğunun doğumundan sonra aylar boyu hasta yatar Brattleboro'da (Vermont) su kürü verilir Oturma banyoları ve buz gibi sularda duş alması gerekir Bütün bu yöntemlerden sonra eve döndüğünde altıncı kez hamile kalır Daha bu doğumun yorgunluğunu üstünden atmadan bulunduğu kenti kolera kasıp kavurur Harriet çocuğunu kaybeder Ayrıca Stowe ailesinin mali durumu da gittikçe kötüleşmiştir


1850 yılında yedinci ve son çocuğunu dünyaya getirdiğinde, tüm ailevi sıkıntılara rağmen yeniden para kazanmaya başlar İngiliz tarihi dersleri verir ve dergilere makaleler yazar 1850 yılı, yaşamında önemli bir dönüm noktası olur O sırada "Fugitive Slave Act" (Kaçak Köle Yasası) yürürlüğe girmiştir Bu yasaya göre kuzey eyaletlerindeki vatandaşlar kaçmış köleleri eski sahiplerine geri yollamakla yükümlüdürler Aksi takdirde cezalandırılacaklardır


Harriet'in akraba çevresinde bu insanlık dışı yasa üzerine sert tartışmalar olur O ve kocası en azından bu yasaya uymazlar Calvin, Kentucky'de bir plantasyondan kaçan ve aranan bir zenciyi saklar Başka ne yapılabilirdi? Kölelik politik bir meseledir ve politika da erkek işidir Günün birinde Boston'daki yengesinden bir mektup alıncaya dek böyle düşünmektedir


Harriet Beecher Stowe "Hatti," diye yazar, en çok sevdiği erkek kardeşi Henry Ward Beecher'in karısı; "kalemimi senin gibi kullanabilseydim, köleliğin ne denli utanç verici bir şey olduğunu tüm ulusun anlayabilmesi için bir şeyler yazardım" Harriet'in çocukları, annelerinin kendilerine bu mektubu okuduğunu ve "Evet, bir şeyler yazacağım," dediğini hatırlayacaktır sonraları


En küçük çocuğu Charles Edward hâlâ süt emmekte ve geceleri yanında yatmaktadır Planını uygulaması için fazla vakti yoktur, ama gündelik ev işlerini yaparken kurduğu hayallerde gittikçe daha fazla konusunun içine dalar Zencileri çocukluk günlerinden beri tanımaktadır Babasının hizmetkârları arasında da zenciler vardır


Gençliğinin büyük bir bölümünü Cincinnati'de, kölelik bölgesinin sınırında geçirmiştir Bunun da ötesinde babasının semineri zencilerin köleliğine karşı muhalefetin odak noktası olmuştur Sanki aradan yaklaşık yirmi yıl geçmemişçesine, Kentucky'ye yolculuğunun anıları onun içinde hâlâ canlılığını korumaktadır


"Resim yapan bir ressam gibi yazacağım Tablolar yaratacağım Tablolar etkiler Tablolara kimse itiraz edemez" Bu amaçla Harriet Beecher eserine başlar Önceleri sadece geceleri yazmaya zaman bulur Fakat "kalbiyle" yazar Şundan emindir: "Bir öykü bir çiçek gibi gelmeli ve büyümeli" Bu cümlesi İngiliz ozan John Keats'i çağrıştırır Keats şöyle demişti: "Şiir bir çiçekteki yapraklar gibi doğal gelişmek zorundadır"


Harriet, yirmi beş yıl sonra en küçük oğluna yazdığı bir mektupta Tom Amcanın Kulübesi'nin nasıl oluştuğunu anımsar: "Halkımız tarafından kölelere reva görülen haksızlık ve vahşet konusunda neredeyse üzüntüden kalbim parçalanıyor Bazı geceler sen yanımda uyurken çocukları ellerinden alınan zavallı köle anneleri düşündüğümde ateş gibi yaşlar akardı gözümden"


1851 ilkbaharında öyküsünün ilk bölümü bitmiştir Önce ailesine okur, sonra da Washington'da National Era adında saygın bir gazeteye yollar: Yazı işleri kendisine bu öyküden üç ay boyunca yayınlanacak bir tefrika roman yapmasını önerir


Fakat roman başını alıp gider Tom Amcanın Kulübesi on ay boyunca National Era gazetesini doldurur Yazar tamı tamına 300 dolar alır yaptığı iş için -üç aylık sözleşme için garanti edilen rakamın aynısını Fakat bu onu şaşırtmamış gibidir Çünkü çalışmak onun için bir "Tanrısal görev"dir: "Tanrıma eseri bitireyim diye dua ederdim" Okurları durmadan romanın her bir kahramanından daha fazla bahsetmesini istediklerini yazarlar


Harriet Beecher Stowe'un yarattığı tiplemelerle öylesine özdeşleşmişlerdir Henüz zengin sayılmaz Derin derin düşünür: "Yazarlığımla sanırım yılda 400 dolar kazanabilirim, ama bunu bir zorunluluk olarak görmüyorum Çocuklara ders verdikten, küçüğü besledikten, alışveriş yaptıktan, giysileri onardıktan, çorapları yamadıktan sonra bir de oturup gazeteye yazı yazamayacak kadar yorgun oluyorum"


Romanının kitap olarak piyasaya çıkmasının ona daha fazla ün katacağına ve her şeyden önce daha fazla para getireceğine inanmamaktadır Harriet Beecher Stowe Boston'da büyük bir yayınevi, kitabın güneyde işlerini berbat edeceği korkusuyla kitap taslağını geri çevirir En sonunda böyle bir riske girebilecek genç bir yayıncı bulur Köleliğe karşı savaş kuzeyde bile pek tutulan bir konu değildir


Harriet Beecher Stowe'un kendisi de, konuyu çok objektif bir şekilde ortaya koyduğu için kitabının kuzeyde pek ilgi görmeyeceği ve güneyde de pek yankı uyandırmayacağını söylemektedir, ilk sekiz hafta içinde 50000 adet satıldığında, bu ani, müthiş başarıya en çok yazarın kendisi şaşırır Özellikle kuzeyin hayranlığına karşı, güneyde bir öfke seli doğmasına hayret eder 1853 Ocak'ında Tom Amca'nın Kulübesi Birleşik Devletler'de 200000 baskıya ulaşmış ve Almancaya, Fransızcaya çevrilmiştir "Zencilerin köleliği" konusu yalnız ABD'de değil, tüm dünya kültüründe en güncel sorun haline gelmiştir


Harriet Beecher Stowe 1853 yılında ilk kez Avrupa'ya yolculuk yapar İngiliz, İskoç prensleri ve dükleri tarafından ağırlanır Alkışlanır, saygı görür, ama saldırıya uğrayıp, incitilir de Karşıtları onu olayları çarpıtmakla ve romanının "yalan dolu bir masal" olmasıyla suçlarlar


Bunun üzerine daha uzun başlıklı ikinci kitabını yayınlar: "Eserin gerçekliğini kanıtlayan açıklamalarla, hikâyenin dayandığı gerçek olayları ve belgeleri ortaya koyan Tom Amca'nın Kulübesinin Anahtarı" Derlenen birçok belgenin arasında, 22 Ekim 1852 tarihli Nashville - Gazette'te çıkan Satış İlanı'ndan alıntı yapar burada:


"Satılık: 10 yaşından 18'ine kadar iyi gelişmiş kızlar, 24 yaşında bir kadın ve çok şirin 3 çocuklu 25 yaşında çok işe yarar bir kadın Mür: Williams Glower"


Harriet Beecher Stowe 30'dan fazla eser yayınlamıştır Külliyatı 16 ciltten meydana gelir Fakat diğer kitaplarının hiçbirisi Tom Amca'nın Kulübesi'nin başarısına ulaşamaz


Tahminine göre ani başarısından sonra belli bir doğallığı kaybetmesinin nedeni şudur: "Başlangıçta hiç kimse benden bir şeyler beklemiyordu Kimse bana karışmıyordu ve özgürce yazabiliyordum Şimdi beni rahatsız eden, bir atraksiyon olarak tanıtılmam Tüm gözler üstümde İnsanlar benden bir şeyler bekliyor"


Her şeye rağmen tüm kitapları iyi satmıştır Kuzey ve güney eyaletleri arasında, köleliğin kaldırılmasıyla sonuçlanan iç savaşın bitiminden sonra, Stowe ailesi Florida'ya taşınır Harriet kadınların oy verme hakkını savunanlar arasına katılır ve Heart and Home dergisinde tüm mesleklerin kadınlara açılmasını isteyen başyazılar yazar Çünkü "kadınlar Tanrı'nın ve doğanın onlara verdiği her türlü yetenekten faydalanmalıdır"


85 yaşına yaklaştığı son yıllarında, adına bir sürü efsaneler yaratılmıştır Rivayete göre Başkan Abraham Lincoln bir toplantıda ona şöyle demiştir: "Demek bu büyük savaşı başlatan küçük kadın sizsiniz" Bu ifade doğru olsun olmasın, Beecher Stowe'un Tom Amca'nın Kulübesi adlı kitabı yazarak o zamanlar milyonlarca insanı seferber ettiği gerçektir


Harriet'in bir kadın yazar olarak görev anlayışını, İngiliz hikayeci George Eliot'a yazdığı bir mektupta görüyoruz: "Kitap, karanlığa uzatılan ve başka bir eli tutabileceği umulan bir el gibidir"

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihe Geçen Kadınlar

Eski 08-17-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihe Geçen Kadınlar





Fanny Lewald







DÖNEMİNDEKİ ÖNEMLİ OLAYLAR (1811-1889)


1789 Beden eğitimi okullara ders olarak girer (yalnız erkek çocuklar için)


1796 Beden eğitiminin öncüsü Johannes Guts Muths gençlik için ilk jimnastik kitabını yayınlar Fakat yalnız "Anavatanın erkek evlatları" için


1810'lar Alay konusu olan "Mavi Çoraplı" kavramı, İngiltere'den Almanya'ya geçer


1826 Berlin'de "Unter den Linden" caddesi ilk kez gaz lambaları ile aydınlatılır (Ama kadınların yalnız gezmeleri hoş karşılanmaz)


1831 Bremen'de son halka açık idam kılıçla yapılır: Zehir hazırlayan Gesche Gottfried adlı kadının başı uçurulur


1841 Berlin'de hayvanat bahçesi açılır (Ama kadınların yalnız gezmeleri hoş karşılanmaz)


1846 Berlin'de ilk atlı otobüs işletmesi açılır (Ama kadınların)


1865 Berlin'de ilk Alman atlı tramvayı çalışmaya başlar (Ama kadınların)


1875 Berlin'deki kız okullarında beden eğitim derslerine izin verilir


1889 Fanny Lewald'ın ölüm yılında Paris'teki II Enternasyonal'de Clara Zetkin, kadının ekonomik özgürlüğünü talep eder

"BAĞIMSIZLIĞIM, AŞKIMDAN SONRA EN BÜYÜK MUTLULUĞUMDU"


Her şey babaya bağlıdır Genç Fanny Lewald başka bir aile yaşamını düşünemez "Ailede herkes babanın sözünü dinler," der yaşam öyküsünde "Annemiz dükkânda onun işçisi, kölesi ve hizmetkârı Hizmetini gördüğünde babama sadece 'Efendi!' derdi durmadan Ve 'Efendi istiyor bunu!', 'Baba söyledi bunu! Bu ifadeler tüm ev için Tanrı buyruğu gibi tartışmasızca kabul edilirdi"


Bir keresinde Fanny bir danslı eğlencede hoşça vakit geçirirken "Efendi" derhal eve dönmesini ister Onu almaya gelen evin uşağının, nedeni hakkında hiçbir fikri yoktur "O sıralarda sürekli hasta düşen anneme bir şey olmuştur muhakkak, diye çok korkarak aceleyle orayı terk ettim," diye anlatır Fanny


"Büyük bir endişe içinde iki merdiveni çıkıp oturma odasına girdim Babam divanda rahatça oturmuş okuyordu Yanında, elinde örgüsüyle annem oturuyordu Kardeşlerim masa başında okul ödevlerini yapıyorlardı Babam daha benim bir soru sormama fırsat vermeden son derece rahat bir şekilde, 'Giderken kapıları açık bırakmışsın Kapat bakalım kapıları!' dedi" Fanny bu tür bir eğitimi katı ve haksız mı bulurdu? "Bunu düşünmek aklıma bile gelmezdi," diyecekti daha sonraları


Fanny baba evinde en büyük çocuktur Yahudi bir tüccar olan babası 14 yaşına kadar okula yollar Fanny'i "Bak hele, senin kafan bir erkek çocukta olmalıydı," sözlerini işitir orada, öğrenme hırsı ile dolu olan genç kız Annesi ise her gün "Hiçbir şey bilgili, fakat pratik olmayan bir kadından daha yararsız ve daha sıkıcı olamaz," diye nasihat verir


Her şeye rağmen Fanny bir "kitap kurdu" olmaya başlar Annesi ve babası bu talihsiz özelliğin kızlarının evlenme şansını azaltacağını bilmektedirler "Daha saygılı, daha saf, daha utangaç olmalıydım," der geçmişine bakarak, "çünkü o ciddi, emin ve kararlı halimle erkeklerin hoşuna gidemezdim Bakıma muhtaç bu kadar çok kardeşi olan, orta halli bir aile kızını eş olarak seçebilecek birini kolaylıkla bulamayacağım için onlara kendimi beğendirmem gerekirdi" Aslında Fanny'nin babası kızını evlendirmek zorundadır


Geliri altı kızı ömür boyu beslemeye yeterli değildir Kızlarından birinin iş sahibi olması o zamanlar söz konusu bile olamazdı Orta sınıfın ahlak anlayışı bunu kabul edemez, adları kötüye çıkardı Peki ilk aday ortaya çıkıncaya kadar bir genç kız nasıl vakit geçirirdi? Fanny'nin babası, en büyük kızı için sorgusuz sualsiz uymak zorunda olduğu "saati saatine günlük program" yapmıştı:


Fanny Marcus İçin Günlük İşler


Eylül sonunda hazırlanmıştır, mevsim değişimine ve diğer dersler başlayıncaya kadar geçerlidir


Genel Kurallar:


Sabahları en geç saat 7'de kalkılacak ki, 730'da giyinme işlemi tamamen bitmiş olacak


Pazartesi


800-900 arası piyano dersi Yeni parçaların çalışılması

900-1200 arası el işi, malum dikiş örgü işleri

1200-1300 arası eski ders kitaplarının okunması; Fransızca, coğrafya, tarih, Almanca, gramer vs

1300-1430 arası dinlenme ve öğle yemeği

1430-1700 arası yukarıdaki gibi aynı el işleri

1700-1800 arası Bay Thomas'tan piyano dersi

1800-1900 arası yazı yazma alıştırmaları


Salı


800-900 arası yeni piyano parçalarının geçilmesi

900-1000 arası el işleri

1000-1200 arası kontrbas dersi

1200-1300 arası pazartesinin aynısı

1300-1430 arası pazartesinin aynısı

1430-1700 arası pazartesinin aynısı

1700-1800 arası eski piyano parçalarının geçilmesi

1800-1900 arası pazartesi gibi yazı alıştırmaları


Çarşamba


Pazartesi programının aynısı

1700-1800 arası eski müzik parçalarının piyanoda geçilmesi


Perşembe, cuma, cumartesi akşamları haftanın ilk üç günü programının tekrarı


Ailede hiç kimse Fanny'nin gizli düşüncelerini sezinleyemez Tipik bir "bağımlı evlilik" sürdüren teyzelerinden biri günün birinde ona, "Evlendiğimde kendi ölüm fermanımı imzaladığımı biliyordum," diye itirafta bulunur


Bunun üzerine Fanny'nin tepkisi şöyle olur: "On beşime bastığım gün, tamamen emin ve âşık olmadıkça kimsenin beni evliliğe ikna edemeyeceğine karar verdim Gene aynı gün ilk kez bir çocuğun da ebeveynlerine karşı bazı hakları olduğu fikri oluştu kafamda Daha önce düşünmeye bile cesaret edemediğim, babama karşı da doğuştan özgürlük haklarım olduğu fikri gelişti içimde Düşüncelerim sihirli bir değnek darbesi ile ev ve aile engellerini aşıp, kendime özgü geleceğe ve uzak bir dünyaya doğru yöneldiler"


"Kendine özgü gelecek"; genç Lewald ulaşılması güç bir hedefi artık içinde saklayamaz haldedir


1832: Bir iş gezisinde babasına eşlik edebilecektir Şimdiye kadar doğduğu Königsberg kentinden dışarı çıkmamış olan 21 yaşındaki bir kız için tam bir serüvendir bu! Ama, "Babamın bir tanıdığı ile konuşurken bana uygun bir koca bulmayı çok istediğini, bir bakıma bu amaçla beni yanına aldığını anlattığını duydum O an utanç ve öfkeden avazım çıktığı kadar bağırabilirdim Kendimi evde alıcı bulunamadığı için pazara çıkarılan zavallı bir eşya gibi hissettim"


Babası Königsberg'e tek başına geri dönerken, Fanny Breslau'dan akrabaları ile onların memleketine gider ve 1832-33 kışını orada geçirir Bir sürü yeni izlenim edinir İlk kez burada kadınların da "özgür ve açık bir şekilde" düşüncelerini dile getirebildiklerine tanık olur "Bağımsız olabilmek Daha fazla öğrenmek Evlenmeye zorlanmamak" düşüncesini ortaya koyduğunda kimse ona destek olmaz Bu arada, sonraları liberal bir partinin ileri gelenlerinden olacak olan kuzeni Heinrich Simon'a âşık olur


Bu olay ebeveynlerinin evlilik politikasına karşı daha fazla tepki göstermesini sağlar Genç bir stajyer hukukçu kendisine evlenme teklif ettiğinde, babasına, "İyi bir geçim sağlamak için de kendimi satmam," demek yürekliliğini gösterir "Başka türlü davranamam! Yapamam! Evlenemem!"


Bu arada 25 yaşına gelmiştir Kaderi bellidir Evde kalmış bir kız olarak solacaktır "Istırap yılları," der Fanny Lewald bundan sonraki zaman için Evliliği reddettiğinde babasını düş kırıklığına uğratmıştır Şimdi ailesine sadece yük olmaktadır Ne pahasına olursa olsun bir şeyler yapmak ister Mutsuzca, küçük defterine günde kaç mendil kenarına oya yaptığını, kaç çorap yamadığını not eder Ayrıca Breslau'daki kuzenini de ihmal etmez ve oradaki akrabalarına da devamlı mektup yazar


Fanny'nin yazı yeteneği Eıtropa dergisini çıkartan akrabalarından birinin dikkatini çeker Bu arada şunu da bilmekte yarar var: Mektuplaşma o zamanlar kadınların fikirlerini yazılı olarak ortaya koyabilecekleri ender imkânlardan biriydi Mektuplar sadece alıcıya haber verme aracı değildi Onlar başkalarına okunur, ödünç verilir, kopya edilirdi Mektup yazarken ilk kez edebiyat kurallarıyla tanışılırdı Ve bu bakımdan Fanny Lewald'ın mektupları dikkat çekiciydi


Fanny'den, IV Friedrich Wilhelm'in Königsberg'deki yemin töreni üzerine Europa dergisine haber yazması istenir Zararsız küçük bir uğraş denebilir 29 yaşına varmış, ailesi içinde "fazlalık ve arabadaki beşinci tekerlek gibi faydasız ve ayak bağı" olan Fanny Lewald'e burada ilk kez bağımsız olma olanağı sunulmaktadır


Kendi yazdığı metnin basıldığını görmek ve bunun için de ücret almak imkânını, "Sanki kanatlanmış haldeydim!" diye anımsar Fanny Lewald yaşam öyküsünde; yazar olmak ve bu meslekte kendi işini kurmak istemektedir Artık kesin kararını vermiştir İlk romanı Clementine'da Fanny Lewald kendi durumunu anlatır: Yaşlanmakta olan bir kız istemediği bir evliliğe zorlanmaktadır


Clemenline teyzesine şöyle yazar: "Benim için mutsuzluk kaynağı olacak, sadece laf olsun diye yapılan bir evlilik fikrine tahammül edemiyorum Ama gel gör ki evliliği ne hale getirdiler! Adı geçtiğinde en iyi yetiştirilmiş kızların gözlerini aşağı indirdiği, erkeklerin şakalaştıkları ve kadınların gizlice gülüştükleri bir şey evlilik Her gün gözümün önünde yapılan evlilikler ******likten beter!"


Bu cüretkâr cümleler hayretle karşılanır Ama kimin yazdığını henüz kimse bilmez Çünkü babasının isteği üzerine Fanny yapıtlarını imzasız yayınlamaktadır Ayrıca yayınlanmadan önce taslakları babasına okutmak ve kız kardeşi ile dönüşümlü olarak ev işlerini yürütmek zorundadır Fakat bağımsızlık rüyasının gerçekleşmesi yakındır


1843'te elementine yayınlandığında Fanny Berlin'e gider İlk kez kendi kazandığı para kullanımına hazırdır: "Kendim için satın aldığım her çift eldiven, parasını ödediğim her bardak limonata hoşuma gidiyordu ve şimdiye dek tatmadığım bir haz veriyordu bana Çünkü ben satın alıyordum, kendi paramla, kendi kazandığım parayla ben ödüyordum"


Hemen hemen ilk romanı ile aynı zamanda, Fanny Lewald Kız Çocuklarının Eğitimi Üzerine adlı bir yazı yayınlar Çok kararlı bir şekilde kız çocuklarının sadece salt evlilik için yetiştirilmemden gerektiğini savunur Ayrıca ev içinde bireysel eğitime karşı, okullarda toplu eğitimden yanadır Ev içinde geçirdiği, adının avareye çıkarıldığı kendi umutsuz yılları, durmadan kadının meslek sahibi olma zorunluluğunu dile getiren Fanny Lewald'ı bir yazar yapmıştır


1862'de şunları yazar: "Hangi aileye girerseniz girin, akrabaları içinde, canları sıkılmış ve yorgun, kendilerine özgü sevinçleri ve umutları olmayan, boş ve yararsız bir yaşam sürdüren, isteksizce bir topluluk ve eğlenceden diğerine sürüklenen yaşı geçkin, evlenmemiş kızları ya da kız kardeşleri olmayan birine kolay kolay rastlayamazsınız


Kendi kendilerine, çoğu kez ailelerine de yük olanlar için şu sorulabilir: Peki ne olacak onlara? Ne yapmalı onlar için? Bu inkâr edilemez sefalete karşı tek bir çare vardır: Kadınların iş ve meslek yaşamında erkeklerle aynı haklara sahip olmaları"


1875'te yazdığı Kadınlardan Yana ve Kadınlara Karşı adlı kompozisyonunda şöyle der: "Ve biz kadınlar 17 yaşımızdan başlayarak oturuyor, bekliyor ve ümit ediyoruz; işsiz güçsüz kuluçkaya yatmış, günbegün sabırsızlıkla, çaresizliğimizi bağışlayacak kadar bizi seven bir erkeğin gelmesini bekliyoruz Hâlâ egemen olan kast zihniyeti, burjuva kesimindeki kızların meslek sahibi olmalarını yasaklıyor Kast sözcüğünü bilerek kullanıyorum, çünkü toplumumuzda, Hindistan'daki gibi giysiler ve diğer göze batan işaretlerle belli olan bir kast ayrımı yoksa da, bir kast zihniyeti ve önyargısı var" Romanlarının çoğunda Fanny Lewald, aile korunmasından uzaklaşma cesaretini gösteren kadınların kaderini dile getirir:


Adele (1858) bir kadın yazarın hayatını anlatır Seyahat Arkadaşları (1858) bir kadın piyanistin öyküsüdür Kurtarıcı (1873) bir kadın oyuncudan söz eder Bir Yaşam Sorunu (1845) adlı romanında yazar, sadece kadının burjuva eğitim ideolojisinin kurbanı olmadığını, erkeğin de dolaylı olarak kurban edildiğini açıklar: Romanın kahramanı, karısının ev hanımlığı ve bağımlılığı konusunda endişelidir


Fanny Lewald ancak otuz yaşını aştıktan sonra gerçekten ailesinden kopar Başlangıçta çoktan beri kendi parasını kazandığını başkalarından gizlemek zorunda kalır Kız kardeşleri "saygınlığı"nı ve yazar olarak anonimliğini korumasını rica ederler Babası, kadın olarak tek başına sokağa çıkması "yakışık almayacağı" için kendisine refakat edecek bir uşak edinmesini emreder


Fanny ise romanlarını yazmaya devam edeceği yerde nasıl olup da anlamsız el işleriyle uğraştığını anlayamaz zaman zaman Kendi kazancıyla Berlin'de tek başına salaş odasında yaşarken bazen gözleri dolar Tek başına tiyatroya gitmek Tek başına müze gezmek, tek başına yolculuğa çıkmak Tüm bunlara ancak yavaş yavaş cesaret edebilir


1845'te İtalya'ya yaptığı bir yolculukta Oldenburglu lise öğretmeni Adolf Stahr ile tanışır Adam evli ve beş çocuk sahibidir Uzun mücadele ve zorlukların ardından -Stahr bu arada boşanmıştır- on yıl sonra evlenirler Fanny'nin gençlik arzusu gerçekleşmiştir: Mutlaka evlenmek gerekiyorsa, bu bir aşk evliliği olmalıdır


Lewald-Stahr çifti Berlin'de bir önceki yüzyılın ortalarında kültürel yaşamın merkezi olan bir edebiyat salonu kurarlar Fanny Lewald 1876'da ölen kocasının ardından 13 yıl yalnız yaşar "Yaşlı bir kadın" olarak da birçok geziye çıkar ve roman, deneme, seyahatname ve anılar yayınlar Gençliğinde çaresizlikle özlediği "dopdolu bir yaşam"a kavuşmuştur


"Ne idiysem oydum, gücüm sayesinde," der kendisini betimlerken; "yeteneğim sayesinde, kendim sayesinde - ve özgürdüm! Özgür!"

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihe Geçen Kadınlar

Eski 08-17-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihe Geçen Kadınlar



Mathilde Franziska Anneke









DÖNEMİNDEKİ ÖNEMLİ OLAYLAR (1817-1884)


1794 Prusya'da, boşanmanın kanuni esaslara bağlandığı Genel Eyalet Hukuku yürürlüğe girer


1797 Annette von Droste-Hülshoff un doğum yılı


1833 Leipzig'de ilk kadın öğretmenler seminerinin kurucusu Auguste Schmidt'in doğum yılı


1833 Üniversite öğrencileri Frankfurt/Main'daki Merkez Karakolu'na saldırırlar


1847 Mathilde Franziska Anneke'nin Toplumsal Koşullarla Çatışan Kadın yazısı yayınlanır


1847 Aynı yıl doktor Heinrich Hoffmann'ın çocuk eğitimine katkısı olan Stnıwwel peter (Haylaz Çocuk) yayınlanır


1848 Paris'te Şubat Devrimi


1848 Almanya'da Mart Devrimi


1849 Avusturya'da kadınlar belediye seçimlerine katılma hakkına kavuşur


1850'ler Politik sebeplerden dolayı gittikçe daha fazla Alman ABD'ye göçer 1852 Almanya'da Louise Otto Peters'in Frauenzeitung (Kadın Gazetesi) yayınlanır 1852 ABD'de Mathilde F Anneke bir Deutsche Frauenzeitung (Alman Kadın Gazetesi) çıkarır

"AKIL BİZE ÖZGÜR OLMAYI EMREDER"


Tapu kadastro müdürü Karl Giesler'in kızı Mathilde ve Isabella adlı atı, birbirlerinden ayrılmaz bir ikilidir Genç kız saatlerce at sırtında gezinir Annesinin Tilly diye çağırdığı Mathilde gıpta edilecek bir özgürlük içinde büyümektedir Westfalen'deki Blankenstein onun yurdudur Yakın ve uzak çevrede bilmediği yer yoktur Veya tam tersi: Çevredeki herkes kalın, siyah topuz saçlı bu korkusuz süvariyi tanımaktadır Evde özel bir öğretmenden ders alır


Babası, mesleği dolayısıyla Prusya toplumunda oldukça yüksek bir mevkidedir Anne ve babasının nüfuzlu ve kültürlü dostları, birçok arkadaşları vardır Mathilde erken yaşta okumaya ve düşünmeye teşvik edilmesine karşın özgürlük tutkusu engellenmeden doyasıya yaşar Hemen hemen ideal koşullarda yetişir ve bu yıllarda cesaret ve özgüvenini geliştirir; bu iki nitelik geleceğini belirleyecektir


19 yaşındayken evlenir Babası mali sıkıntıya düştüğü ve en büyük kızını "iyi bir kapıya" yerleştirmekten başka çaresi kalmadığı için mi evlendirilmiştir? Mathilde'nin kendisinden yaşça çok büyük olan Alfred von Tabouillot ile niçin evlendiğini ve kendisini tümüyle mutsuz eden bir evliliğe girdiğini açıklayabilecek güvenilir bir kaynak yok İlk çocuğu Fanny altı yaşına gelince Mathilde boşanmak ister Fanny kendisine verilir Açık bir karar


Fakat "Tabouillot Olayı" kafaları karıştırır O zamanın toplumu için korkunç bir şey olmuştur: Bir kadın boşanma talebinde bulunmuş ve üstelik kocasının ailesine nafaka davası açmıştır Utanç verici İmkânsız Duyulmuş şey değil


Mathilde Franziska, evlilik soyadı ile Tabouillot, kızlık soyadı ile Giesler, kabahatsiz olarak boşanmış bir kadın olsa da, küçümsendiğini çok çabuk hisseder Hakkını alacağı kesindir (Prusya'da 1794 yılında yürürlüğe giren Genel Eyalet Hukuku gereği boşanma yasal esaslara bağlanmıştır) Fakat tek başına tavır aldığı için, başka her şeyin düzenlenmesi de ona kalır Ebeveynlerinden yardım istemeyi bekleyemez Yalnız yaşayan çocuklu bir kadının geçimi için, sekiz taler tutarındaki nafaka yeterli değildir


Hayatını yazarak kazanmak ister Dua kitapçıkları ve şiir derlemeleri yayınlar Sonatlar, baladlar, hikâyeler ve gezi izlenimleri yazar 1840'lı yıllarda bir sürü kadın, edebiyat dünyasına girme cesaretini göstermiştir Ozan Joseph von Eichendorf bunu şöyle yorumlar: "Şiir artık kadınlara kadar düştü!"


Başka bir deyişle, bu alan kadınlara göre değildir Bir erkek için, eğer "yoksul bir şair" ise, kraldan emeklilik maaşı bağlanması alışıldık bir şeydi, ama şiir yazan bir kadın için herhangi bir maddi yardım söz konusu değildi Dul Mathilde Franziska böyle bir başvuruda bulunursa, bu lütfa layık bulunmayacaktır Gittikçe toplumdan uzaklaşır Onu destekleyenler yalnızca "Demokrasi Cemiyeti"ne mensup, politik ve toplumsal sorunlarla uğraşmayı iş edinmiş arkadaşlarıdır


Derken Mathilde Franziska'nın o zamana kadarki yaşamının altına bir çizgi çektiği gün gelir Kelimenin tam anlamıyla algılamak gerekir bunu Kendisinin bizzat derlediği dua kitabının ilk sayfasını boydan boya çizer ve kalın harflerle üzerine "İnsanın zor durumda kaldığında yarattığı Tanrılardan" diye yazar Çok dindar, Biedermeier tarzı şair geçmişi ile ilişkisini kesmiştir


'48 Devrimi'nden önceki kış, otuz yaşındaki Mathilde ilk kez kadın sorunlarına karşı tavrını koyduğu bir yazı yayınlar: Toplumsal Koşullarla Çatışan Kadın Şöyle yazar: "Niçin kadın hâlâ sessiz sedasız sabreden biri olarak kalsın? Neden 'kocasının ayaklarını yıkayan alçakgönüllü hizmetkâr' olmayı sürdürsün? Neden aslında kendisi de bir uşak olduğu için, kalbinin despotu haline gelen bir efendinin sabır küpü, dindar hizmetçisi olmaya devam etsin?"


Ezilmişliğin, ana nedeni olarak gördüğü kilisenin öğretilerine karşı çıkar: "Tütsü kokuları ile zihninizi karıştırmak istiyor, parlak sözlerle sizi aldatıyorlar, basit gerçekler yerine çiçek kokulu masallar anlatıyorlar Zeki şarkıcılar uyanmanızı ve düşünmenizi engelleyen hoş ninniler söylüyorlar Kadınların alınlarında yazılı imanı hoş sedalarla övmeyi biliyorlar Ah şu iman! Size söylüyorum, bu düzmece, yalan ve sahte bir hâleden başka bir şey değil Üstünde, feragatin, acının ve mutsuzluğun, daha doğrusu sıkıntının, hüznün, kederin gözyaşları elmaslar gibi titrek titrek işiyor!"


Ve hemcinslerine seslenir: "Ne olur, gözünüzü açın ve sizinle nasıl oyuncak gibi oynandığını görün Evet, gözlerinizi açın, o zaman saat başı, nasıl aldatıldığınızı, sizlere öğretilen ya da yasaklanan her şeyin ne kadar çelişkili olduğunu görürsünüz"


"Louise Aston" skandali bu yazının yayınlanmasına neden olan olaylardandır Louise Aston adlı dul bir kadın 1846'da Berlin'den kovulur Bir sürü nedenin yanında, kadının dindar olmayışı da vardır


1847'de Mathilde Franziska ikinci evliliğini yapar Köln İşçi Derneği kurucusu ve başkanı olan Fritz Anneke ile evlenir Anneke çifti Köln'de ilerici kadın ve erkekler için odak noktası olur kısa zamanda 3 Mart 1848'de Köln'de, Prusya topraklarında Fritz Anneke'nin başı çektiği ilk devrimci gösteri yapılır


1848 Temmuz'unda Fritz Anneke tutuklanır ve hapse atılır Mathilde Anneke o ay ilk oğlu Fritz Junior'u dünyaya getirir Aynı ay içinde bir şey daha olur: New York eyaletinin Seneca Falls kentinde bir kadın hakları konferansı düzenlenir Bu konferansta okunan bildirgede kadınlar "ABD vatandaşı olarak tüm hak ve imtiyazlarını derhal elde etmeyi" talep ederler


Bu konferansın Amerika'dan çok uzaklardaki Mathilde Franziska Anneke ile o ana dek hiç ilgisi yoktur; daha yeni anne olmuş Mathilde bundan kısa bir süre sonra Amerikan kadın hareketleri ile ilişki kuracağını ve yaşamının sonuna dek bu hareket için çalışacağını bilemezdi


Hâlâ Köln'dedir ve '48 Devrimi'ne aktif olarak katılır Tek başına -kocası hâlâ hapistedir- Nene Kölnische Zeitung (Yeni Köln) gazetesini çıkarır Eyalet ve belediye idaresinin yasamasında ve işçi-işveren ilişkilerinde söz sahibi olmak isteyen, emekçi halkın sesi olan bir gazetedir bu Bu gazete radikal doğrultusu yüzünden yasaklanınca, Mathilde Anneke kısa zamanda gazetenin adını değiştirerek Frauenzeitung (Kadın Gazetesi) olarak yayına devam eder


Köln Kadın Gazetesi'nin sadece iki sayısının çıkarılmasına izin verilir Üçüncü sayısına daha prova baskısı sırasında sansür tarafından el konur Bundan yaklaşık yarım sene sonra Louise Otto, Dresden'de kendi Kadın Gazetesi'ni çıkarır ve üç yıl boyunca bu gazetede fikirlerini açıklar


Mathilde Franziska Anneke büyük baskı altında çalışmaktadır Gazetecilik çalışması ondan tam mesai istediği gibi, bakmak zorunda olduğu bir bebeği de vardır "Oğlum bu gece öyle ağladı ki, huysuzluğundan gözüme uyku girmedi," der hapishanedeki kocasına gönderdiği bir mektupta


Bir kadın hem ailevi yükümlülüğüne bağlı kalmak, hem de zamanın olaylarına etkin olarak katılmak istiyorsa, erkekten iki kat güçlü olması gerekir Mathilde Franziska Anneke örneğinde bu açıkça görülmektedir Toplam yedi çocuk doğurmuş ve -mektuplarından anlaşıldığına göre- çocukların eğitiminde kocasının hiç yardımı olmamıştır


Daha sonraki yıllarda da bu durum sürekli tekrarlanır: Devrimci Fritz Anneke ne zaman kendisine ihtiyaç olsa, dışarıya, "düşman yaşam"'ın içine dalar Kocası gibi ilerici zihniyetli Mathilde Anneke'ye ise çocukların sorumluluğunu tek başına taşımak düşer 1865'te "Fritz beni bu konuda çok yalnız bırakıyor," diye yazar kız kardeşine


Fritz Anneke 1848 sonu hapisten çıktığında, Pfalz devrim ordusuna katılır ve kısa zamanda lider durumuna gelir Mathilde onu izler Amacı kahramanlık değil, idealleri uğruna kocasıyla birlikte savaşmaktır


"Çocuklarımı bir süre için güvenli bir yere bıraktım Süvari giysilerime bürünüp sürekli Fritz'imin yanında yer aldım Dört hafta boyunca uzun yürüyüşlerde, özellikle Übstadt'taki sıcak çatışmada kurşun yağmuruna tutulduğumuz halde tek bir kurşun bana isabet etmedi"


1849 baharında Pfalz'da katıldığı devrim hareketini, bir kız arkadaşına yazdığı mektupta böyle anlatır Kocasını savaşta izleyen, atlardan anlayan, ne korkak ne de nazlı davranan bir kadına ancak hayranlık duyulabilir O ise, hayranlık yerine mizah konusu edilmiştir At sırtında, burnu üstünde gözlüğü ile (hiç gözlük takmamasına rağmen) karikatürleri yayınlanmış ve bu görüntülerin atında, onunla "erkekten dönme" diye alay edilmiştir


Başarısız devrimden sonra Annekeler kaçmak zorunda kalırlar Vaktiyle birçok Alman'ın yaptığı gibi ABD'ye göçerler ABD'ye varmalarından kısa bir zaman sonra Mathilde Franziska Anneke, kocasına savaşta neden eşlik ettiğini açıkladığı Pfalz Savaşı'ndan Bir Kadının Anılanım baskıya verir; "Almanya'da olduğu gibi bu yabancı ülkede de çoğunuz savaş çağrısına yanıt verdiğim için beni kınayacaksınız Özellikle sizler Siz evde oturan kadınlar, bir kadının ne yapabileceği ve ne yapması gerektiği konusunda estetik bir çekicilikle konuşup duracaksınız Ben de yaptım bunu bir zamanlar Zaman gelip de kadına olanak verildiğinde, ne yapması gerektiğini bilmediğim zamanlar"


O anın sunduğu olanağı kullanmak Mathilde giderek ikinci vatanı olmaya başlayan bu yabancı ülkede bu ilkeye sıkıca bağlı kalır 1852'de Milwaukee'de Almanca bir Kadın Gazetesi çıkarır: Alman dilinde Amerika'da bir kadın tarafından çıkarılan ilk feminist gazete Şunu da bilmek gerekir ki, Milwaukee vaktiyle göçmen Almanların en fazla toplandığı kentti Bu kentte oturanlar, kendini "kadının kurtuluşu"na adayan yeni gazetenin ilk okuyucularıdır Yayımcının oldukça kısa bir zaman sonra Alman erkeklerle başının derde girmesine şaşmamak gerek


1852 Ekim'inde şöyle yazar, "Erkekler bu gazeteye karşı çıkmaya yeminli gibi görünüyordu Sorduğum sorulara şu yanıtı alıyordum: Karım bu konularda yeteri kadar aydınlanmış durumda Daha fazla aydınlanmasına gerek yok"


Mathilde Franziska Anneke yolundan şaşmaz Amerikan kadın hareketlerinin en aktif üyelerinden Susan Brownell Anthony ile tanışır 1853'te New York'ta kadın hakları için genel bir miting yapıldığında, Mathilde Anneke ABD'de ilk Alman kadın olarak kürsüye çıkar ve toplantıyı protesto etmek isteyen çılgın kalabalığa şöyle seslenir: "Ben buraya gelmeden önce zulmü ve kralların baskısını biliyordum Bunları kendi benliğimde, arkadaşlarımda, ülkemde öğrendim Fakat buraya geldiğimde, kendi yurdumda olmayan o özgürlüğü bulacağımı umuyordum Almanya'daki kız kardeşlerimiz çoktandır bu özgürlüğün özlemini çekiyorlar Fakat orada bu arzu erkeklerde olduğu gibi kadınlarda da bastırılıyor Burada beklentimiz, konuşma özgürlüğüne sahip olmaktır Burada olmazsa başka nerede olabilir? Hiç olmazsa burada tüm sorunlara ilişkin düşüncelerimizi ortaya koymamıza izin verilmelidir Fakat öyle görünüyor ki insanlık haklarını talep etme özgürlüğü burada bile yok Ama ülkemizin tek umudu özgürlük timsali olarak bilinen bu devlete yönelmiştir!"


Toplantının sonunda yayınlanan sonuç bildirgesi şöyledir: "Bu hareket yalnızca Amerika'nın değil tüm dünyanın sıkıntılarına yöneliktir Bu nedenle bu konvansiyonun açıklamasını tüm dünya kadınlarına hitaben kaleme alacak, amaçlarımızı ortaya koyacak ve kadınları aynı amaç kapsamında ortak çalışmaya davet edecek bir komite oluşturulmalıdır"


Mathilde Franziska Anneke bu komitedeki tek Alman kadındır O andan itibaren kadın hareketinin çabalarını Amerika'da yaşayan Almanlar arasında yaymayı en önemli görevi olarak görür Daha fazlasını üstlenmesi olanaksızdır Çünkü Alman-Amerikalılar kadın hareketlerine şüpheyle yaklaşmaktadırlar Mathilde'ye karşı Anglo-Amerikalılardan daha itici davranmaktadırlar


Başarmak zorunda olduğu işi "katıksız gericiler" ile uğraşmak, "cehennem azabı" diye niteler Eşitlik konusunda konuşmalar yapmak üzere Amerika'yı baştan aşağı dolaşır Alman kız çocukları için kendi okulunu kurar ve 18 yıl yönetir "Bayan Anneke karşı koyulmaz gücü ile bizi coşturmasını biliyordu!" der hayran olduğu öğretmenin ölümünden seneler sonra bir eski öğrencisi


Fritz Anneke Yeni Dünya'ya karısı kadar alışamamıştır Karısının uğraşlarının çoğunu kuşkuyla karşılamış, ya da onu hiç anlamamış olabilir "Benim iç dünyam hakkında hiçbir şey bilmiyorsun Bir kez olsun ilgilendiğini de hiç sanmıyorum," der 1865'te kocasına yazdığı bir mektupta


1869'da "Amerikan Eşit Haklar Birliği" toplantısında ikinci kez konuşmacı olarak kürsüye çıkar 16 yıl önce ilk kadın hakları toplantısında nasıl ıslıklanıp tehdit edildiğini anımsar, "O günden bu yana ne büyük bir değişim! Kamuoyunda ne devasa bir ilerleyiş Daha da sevindirici olan ise, son yılların tarihinin kanıtladığı gibi, evrensel gerekliliğin gücü altında aklın ve özgürlüğün sürekli gelişim göstermesidir Bu her olayı amacına doğru götüren, zamanın karşı konulmaz ilerleyişidir," ve devam eder, "Kadının içinde daha fazla bastırılamayacak olan, her durum ve şartta özgürlük isteyen şey, bilgiye duyduğu açlıktır Bu özlem, bu zihinsel çaba, bilgiyi, salt bilmek istediği için aramak, kadında olduğu kadar hiçbir insanoğlunda bu denli güçlü baskı altına alınmamıştır Çünkü erkekler tarafından özellikle biz kadınlar için icat edilmiş, imanla dua etmemiz, yasamız olması gereken hiçbir doktrin yoktur Yaşam düsturumuz hâlâ eski geleneklerin otoritesidir Buna biz izin veriyoruz En yüce ve tek yasa koyucu olarak tanıdığımız akıl, bize özgür olmayı emrediyor!" Bayan Anneke'nin konuşması çok başarılı olur


1853'teki ilk ABD konferansı küfürler ve kaba tezahüratla kesilmişse de, şimdi çılgınca alkışlanır ve kadın haklarının öncüsü olarak kutlanır Kendi eyaleti Wisconsin'i temsilen "National Woman Suffrage Association'a (Ulusal Kadın Seçmenlik Hakları Birliği) delege olarak katılır Kadınların oy hakkını elde etmeye çalışan bir dernek bu Fritz Anneke'yi bunlar hiç ilgilendirmez


"New York'taki toplantıdan sonra uğraşlarım hakkında tek kelime bile söylememiş olman üzüyor beni Senin yargılarının benim için her şeyin üstünde olduğunu bilirsin" diye yazar toplantıdan sonra kocasına Fakat kocası susmaya devam eder Diğer göçmen Almanlar nezdinde de her zaman olduğu gibi inatçı direnişlerle karşılaşır Susan Brownell Anthony 1872'de yasak olmasına rağmen genel seçimlerde oy kullanma yürekliliğini gösterip bu yüzden para cezasına çarptırılınca, Almanca gazetelerden çıkan gerici seslere karşı derhal ve resmen onun yanında yer alır


1904'te "Kadınların Seçim Hakkı İçin Dünya Birliği'nin kuruluşunda Susan B Anthony, "Bayan Anneke kadınların seçim hakkı hareketinde ilk sırada yer almaktadır," diye açıklamada bulunur, Anneke'nin ölümünden yirmi yıl sonra


1884 Kasım'ında Mihvaukee'de ölen bu kadının on yıllarca uğruna savaştığı yasa, ancak ölümünden otuz beş yıl sonra yürürlüğe girer; Amerikan Anayasası'na ilave edilen 19 madde şöyledir: "Birleşik Devletler vatandaşının seçme ve seçilme hakkı, cinsiyeti nedeniyle ne Birleşik Devletler ne de herhangi bir eyalet hükümeti tarafından reddedilebilir ya da kısıtlanabilir"

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihe Geçen Kadınlar

Eski 08-17-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihe Geçen Kadınlar



Louise Otto-Peters








DÖNEMİNDEKİ ÖNEMLİ OLAYLAR (1819-1895)


1817 Alman üniversite talebe birliğinin Wartburg bayramı Siyah-kırmızı-altın sarısı bayrağın altında bir Alman Birliği talebi 1830 Paris'te Temmuz Devrimi Braunschweig, Göttingen, Sachsen ve Kurhessen'de karışıklıklar


1830 Devrim yanlısı Alman genç kızları ve kadınları mavi-beyaz-kırmızı kurdeleler ve eşarplarla süslenirler


1831 Saehsen'de kadınlar için cinsiyet vesayeti kaldırılır 1835 Nürnberg ve Fürth arasında ilk Alman demiryolu kurulur


1844 Schleisen'de dokuma işçileri ayaklanır


1844 Alman demokrat Robert Blum'un Vaterlandsblâiter Anavatan Gazetesi}'nde Louise Otto imzasız olarak kadınların devlet işlerinde yer almalarını talep eder 1848 Almanya'da Mart Devrimi


1848 Devrim yanlısı Alman genç kız ve kadınlar, siyah-kırmızı-altın sarısı bantlar ve kemerler takarlar


1850-Aralık Louise Otto Kadın Gazetesinin yayınını Saehsen'de durdurmak zorunda kalır 1852 Louise Otto Kadın Gazetesinin yayınını Thüringen'de durdurmak zorunda kalır


1853-Ocak Die Gartenlaube (Çardak) Leipzig'de kurulur: Ev ve aile için bir gazete


"KADIN VATANDAŞLARI ÖZGÜRLÜK İMPARATORLUĞUNA ÇAĞIRIYORUM"


Bir varmış bir yokmuş Gerçekten, Louise Otto'nun çocukluğu bir masal gibi anlatılabilir Bir zamanlar küçük bir kız varmış Bu kız dört kız kardeşin en küçüğü imiş Saksonya krallığında Meissen kentinde etrafı sarmaşıklarla çevrili Biedermeier tarzı bir evde büyümüş bu şımarık yavrucak Hukukçu olan babası, Louise Otto'nun da daha sonraları anlattığı gibi "hemen hemen masallardaki gibi" bir yaşam sunar ailesine


Meissen'deki 14 odalı büyük ev dışında, Otto ailesinin üzüm bağları içinde bir de yazlık evleri vardır Anne sabahın erken saatlerinden itibaren evin idaresiyle uğraşır Gerçekten yeterince yapılacak iş vardır evde: Sabun evde yapılır İç yağından mumlar dökülür Ekmek ve pasta pişirilir Bütün giysiler elde dikilir Ve en önemli ödev, kilerin dolu tutulmasıdır


Louise Otto şöyle anlatır: "Büyük mahzenler Ren havzasının en nadide şarap fıçılarıyla doluydu Bunların yanında o çağlarda itibarını yitirmiş Meissen porselenlerinin en mükemmel örnekleri Ayrıca başka bir kilerin raflarında içi elmalarla dolu kaplar dizi dizi, bunların altında patates, domuz ve sığır eti dolu çok büyük iki salamura fıçısı Bu etler daha sonra yerde özel tütsü tandırlarında odun dumanıyla, yemeklerde sucuklarla birlikte ikinci bir pişirime tabi tutulurdu


Zemin kattaki tonozların içinde kışın pişirmede kullanmak için her boyda tıka basa dolu tereyağ tencereleri Salatalık ve sebze dolu fıçılar, testiler, bütün dolaplar meyve konserveleriyle dolu, tepeleme meyve pestilleri, delikli kaplara inci gibi dizilmiş yumurtalar ve sonra mevsimine göre en küçüğünden en büyüğüne kadar ev aletleri, kanatlı hayvan etleri, vs"


Bütün bunların üstüne pasta ve hamur işlerinin hazırlanmasının eklendiği de düşünülürse, insan kendini gerçekten çalışmadan bolluk içinde yaşanan efsanevi bir ülkede hissediyor Otto ailesi için sıradan olan -ve Louise'in geleceğini etkileyen- gerçek, tüm bolluğa rağmen karnı doymayan bir sürü insanın varlığıdır Hukukçu baba, özellikle kızlarına okumaları için çeşitli gazeteler getirir ve "Okuyun bu gazeteleri ki günümüzde olup bitenlerden söz edildiğinde alık alık bakıp utanmak zorunda kalmayasınız!" derdi


Fasulye ayıklarken, mantar temizlerken, bez dikerken ve çorap örerken, okunur ve tartışılır Schiller'in özgürlüğü konu edinen dramları, yabancı egemenliğine karşı isyan eden Yunanistan ve Fransa'daki karışıklıklar bu sohbetlerin odak noktasını oluşturur Louise ve kız kardeşleri, kendilerini özellikle küçük kızları çevrelerinde olup bitenler konusunda aydınlatmak için görevli sayan genç öğretmenlerden iyi bir okul eğitimi de alırlar


Louise Otto çocukluğunu işte böyle tanımlar Bu küçük kız, büyük bir tutkuyla Schiller'in oyunlarından küçük sahneler ezberler Bazen annesinin kadın toplantılarında büyük üçgen bir şala sarılı halde Orleans'lı Bakire'den tiratlar geçer Gizli gizli şiir yazar


Babasının annesini kucaklayarak, kızlarıyla Saksonya'da kadınların vesayet altından kurtarılmasını kutladığı sahne genç Louise'in belleğinde kalmıştır hep Louise'e o zamana kadar kadının politik, ahlaki ve ekonomik temsilcisinin, servetinin yöneticisinin ve aynı zamanda vasisinin erkek olduğu anlatılmıştır Fakat o andan itibaren kadın yeni bir yasa sayesinde mülkiyet hukuku açısından erkek ile eşit kılınmıştır Annesinin, "çok şükür," dediğini duyar Louise, "bu kızlar için de iyi olur"


O an Louise yasa değişikliğinin kendisi için ne denli önemli olacağının farkında değildir Daha baba evinin himayesinde yaşamaktadır Ama bir yönden diğer burjuva ailelerinin kızlarından çok daha ileridedir Ebeveynleri onu kendisine karşı sorumluluk duygusu ve açık bir dünya görüşü ile yetiştirmişlerdir


1831'de Louise'in büyük ablası ölür 1835'te anne ve babasını kaybeder Zamanının ifadesiyle "sinsi verem hastalığı" masal dünyasının güzelliğini yıkar Louise'in iki kız kardeşi ile bundan sonraki yaşamlarında yaptığı şeyler çevresindeki herkes tarafından "kahramanlık" olarak nitelendirilir Servetlerinin idaresini bizzat ele alırlar Yaz aylarında bağlarındaki kır evinde oturup birlikte ev ve bahçe işleriyle uğraşırlar Hatta birinin yardıma ihtiyacı olduğunda birbirlerine seslenebilmeleri için bir megafon bile temin ederler Aslında Louise "şanssızlıktan şans çıkarmıştır"


Annesiyle babasının erken ölümü ona yıllarca tek başına yaşama olanağı verir 17 yaşındadır, heyecanlı, hayalleri geniş ve düşüncelidir Kendisini belli bir yöne zorlayabilecek kimse yoktur Önceleri el yordamıyla,


sonra giderek daha emin bir biçimde, kendi düşüncelerini geliştirir Evlilik ve ev işleri kadının tek görevi olamaz Kamu işleri salt erkeklere özgü değildir Kadınlar da katılmalıdır buna Bu tür düşünceler geçer kafasından 1843'te ilk kez bu konuya ilişkin düşüncelerini dile getirir


Scichsische Valerlandsblaller (Saksonya Anavatan Gazetesi'nde "Kadınların devleti ilgilendiren işlere katılma hakkı var mı?" sorusu tartışılmaktadır Louise Otto söz ister ve yazar: "Kadınların devlete ilişkin işlere katılmaları bir hak değil, görevdir"


Kadınları yurttaşlığa eğitmek, toplumsal-siyasal yaşama sokmak; Louise Otto artık yaşamı boyunca bu amaçlar için çalışacaktır İki kız kardeşi evlenirler Biri kocasıyla birlikte Erzgebirge'ye gider ve Louise'i de uzunca bir ziyaret için davet eder O ise şimdiye dek böylesine "büyük yolculuk" yapmamıştır Her şey onun için bir serüvendir Posta arabasında yolculuk, yabancı dağ manzaraları ve "peri sarayları" ile ilk karşılaşması Bol ışıklı pencereleriyle çok katlı binaların önünden geçerken böyle düşünür genç kadın


"Bunlar dokuma fabrikaları" diye öğretilir ona Fabrikalar, kazandıkları geçimlerine bile yetmeyen erkek ve kadın işçiler ve bunun yanı sıra lüks içinde yaşayan fabrikatörler


Louise Otto'nun sanayi işçisiyle tanışması, gözlerini açar İzlenim ve deneyimlerini Saray ve Fabrika adlı romanında anlatır Kitap 1847'de piyasaya çıkar çıkmaz yasaklanır "Oldukça tehlikeli bir demokrat" hanım iş başında görünüyor! Hiç de gözü yılmayan biri Kitabını toplatan bakana kısa ve öz, "Ekselans, ben ilke olarak sansüre karşıyım," karşılığını verir 1848'de Alman Mart Devrimi sırasında Louise Otto bir adım daha ileri gider


Saksonya'da uzmanlardan ve meslek dallarının demokratik yolla seçilmiş temsilcilerinden oluşan bir "İşçi Komisyonu" kurulmuştur El sanatları hakkında yeni bir nizamnamenin temel esaslarını koyacaktır Louise Otto kesinlikle şöyle düşünmüş olabilir: Bu yetkili beylerden hiçbirinin aklına savunmasız işçi kadınları kabul etmek gelmeyecektir Her zaman olduğu gibi sadece erkeklerin sorunları tartışılacaktır


Bu nedenle -Bir Alman Kızının Hitabı- diye adlandırdığı çağrıyı yazar: "Beyler, yalnız erkeklerin işini düşünür, kadınları da birlikte örgütlemezseniz çalışma hayatını yeterince düzenleyebileceğinizi sanmayın Kadınları düşünmeyi herkes unutsa da, ben hiç unutmayacağım!" Hitabı tüm Alman gazetelerinde politik bir eylem olarak yer alır


1849: Devrim başarısızlığa uğramış, karşı-devrim üstün gelmiştir 1848'de, kadın olarak imkân buldukça eylemin içinde yer alan Louise Otto, kendine yeni bir görev arar "Kadın vatandaşları özgürlük imparatorluğuna çağırıyorum" sloganı ile kendi Kadın Gazetesi'ni kurar Bu, zararsız görünmektedir Ama gazete sahibi niçin izleyen yıllarda evinin aranması, pasaport verilmemesi, poliste ifadesinin alınması gibi muameleye maruz kalır? Niçin 1850'de bu haftalık gazetenin yayını durdurulur? Niçin o zamandan itibaren Saksonya'da kadınların süreli yayınların yazı işlerinde çalışması yasaklanır?


Louise Otto kendi gazetesini 1850-1852 arası Thüringen'de yayınlar Sonraları orada da kadınların gazetelerde yazmaları yasaklanır İşin gerçeğiyse, Reformasyon döneminden beri kadınlar için gazetelerin ve dergilerin yayınlanıyor olmasıdır Fakat bu gazeteler öncelikle hoş vakit geçirmeye yöneliktir ve okurlarına aile içindeki görevlerinin üstesinden nasıl gelebileceklerini öğretir


48 Devrimi sırasında politik kadın dergileri çıkar Örneğin Köln'de Mathilde Franziska Anneke, Louise Otto'nun Meissen'de çıkardığı haftalık dergiyi aynı başlıkla çıkarır Louise Otto'nun Kadın Gazetesi hepsinden daha uzun süre dayanır Kendisi birkaçı imzasız olarak sayısız makale yayınlar


Tipik "kadın konulan" yanında '48'li idealistlerle birlikte dayanışma bildirgesini de yayınlar Siyasi tutukluların durumu ve kurbanlara yapılan muamelelere karşı protestolar hakkındaki haberler, gazetesini olağanüstü "şüpheli" kılar Bunun üzerine Louise Otto bir hileye başvurarak çalışır: Edebiyat ve sanat içerikli makalelerin daha çok kadınlar tarafından okunduğunu bilmektedir Bu tür yazıların okunması toplum tarafından onaylanmaktadır


Bu nedenle tüm bu konuların arasına politik fikirlerini serpiştirir Bu yolla ne kadar başarılı olduğunun kanıtı, 1850'de hayretler içinde kalmış bir okuyucunun mektubudur


Karoline Muffler adında bir kadın, bu gazeteyi okuduklarından beri kız arkadaşlarının "tamamen altüst" olduklarını yazar, "Nasıl oluyor da kadınlar bile soylu ve güçlülerden artık korkmuyorlar? Nasıl oluyor bu? Kadınlar gazete okudukları için Ve Kadın Gazeteleri diyorum Ev annelerine yakışır mı bu? Çocuk yapma işi ne olacak, ev ne olacak? Krala karşı saygı ve sadakat ne olacak? Şimdi yazıma son vermek zorundayım, çünkü mutfakta domuz pirzolasının cızırdamasını duyuyorum! Kimbilir sizin mutfağınızda durum nasıldır? Herhalde pişen fazla bir şey yoktur!"


Tahminen Louise Otto'nun evinde de bazen bir et "cızırdamış" olmalı Çünkü onun şiddetli savaşımı iyi yemeğe ve huzurlu yuvaya karşı değildir Kendi başına evliliğe de 1856 yılına kadar politik tutuklu olarak hapiste yatan yazar ve özgürlük savaşçısı August Peters ile 1849'dan beri nişanlıdır Louise Otto yıllar boyu nişanlısını yalnız kısa hapishane ziyaretlerinde görebilir Ona elini bile uzatamaz Çünkü birbirinden oldukça uzaktaki parmaklıklar teması engellemektedir


1858'de Louise Otto sevdiği adamla evlenebilir Kocası Leipzig'de demokratik Orta Almanya Halk Gazetesini kurar Bu gazetede Louise Otto, kocasının ölümünden bir yıl sonrasına, 1865'e kadar edebiyat bölümünü yönetir


1865'te Leipzig'de "kadın sorunları ve halkın eğitimi" üzerine konferanslar vermek isteyen Bay Korn adında biri çıkar ortaya Louise Otto'nun kız arkadaşı (ilk kadın meslek okulunda öğretmenlik yapan ve orada Clara Zetkin'e de ders veren) Auguste Schmidt, bu Bay Korn'u "garip bir adam, muhakkak çok iyi niyetli, ama plansız ve amaçsız fanteziler peşinde yolunu şaşırmış," diye tanımlar


Korn'un fikirlerinden biri Kadın Eğitim Derneği kurmaktır Bütün bunların nasıl olacağı konusundaki düşünceleri oldukça karışıktır Fakat bu garip bir şeyi harekete geçirir Uzun süre Amerika'da yaşayıp kadın hareketleriyle ilişki kuran bu adam, Louise Otto-Peters ile Auguste Schmidt'i 18 Ekim 1865'te Leipzig'de bir "kadın konferansı" tertiplemeye yöneltir O zamana dek Almanya'da böyle bir şey yapılmamıştır


Auguste Schmidt şunları yazar: "Louise Otto ilk kez çok farklı kişilerin bir araya getirildiği büyük bir toplantının başkanlığını yapacaktı Bu görevden ürktü" Oysa anlaşılan, topluluk önünde konuşmaktan korkması nedensizdir Auguste Schmidt şöyle devam eder: "Parlamenter kurallar konusundaki bilgisini öylesine ortaya koydu ki, olayı alaya almak ve görüşmeleri bozguna uğratmak için kasıtlı olarak oraya gelmiş olanların hepsi dillerini yuttular"


Louise Otto tarafından hazırlanan program kabul edilir:


Madde 1: Birinci Alman Kadınlar Konferansı kararı gereğince: Yeni toplumun tümünün esası olması gereken çalışma, kadının da onuru ve görevidir Kadının da çalışma hakkını elde etmesini ve çalışmasının önündeki engellerin ortadan kaldırılmasını gerekli buluyoruz


Madde 2: Kadının çalışmasının; kadına karşı çeşitli yönlerden beslenen önyargının kelepçelerinden kurtulmasını inkâr edilemez bir ihtiyaç olarak görüyoruz Bu bakımdan kadın eğitim dernekleri ve basının teşvikinin yanı sıra, kadınlara tavsiye edilecek üretim ortaklıklarının kurulması yanında, kızlar için endüstri sergilerinin açılmasına, kız yurtlan kurulmasına, nihai amaca ulaşmak için de yüksek bilimsel eğitimin uygun olacağına inanıyoruz


Madde 3: Gerekli maddi olanaklar sağlanır sağlanmaz bu maddelerin gerçekleşmesi için kapsamlı bir savaşım vermek, Alman Kadınlar Birliği'nin amacıdır


Arkasından bu programa uygun tutanaklar 19 kadın tarafından imzalanır Louise Otto'nun isteği üzerine erkekler üyeliğe alınmamıştır "Biz kadınlar ancak kendi gücümüzle kendimize yardım etmeyi öğrendiğimiz zaman bağımsız olabilir ve daha sonraki yıllarda erkeklerle eşit olarak çalışabiliriz," diyordu Louise Otto (30 yıl sonra) ölümüne kadar Auguste Schmidt ile birlikte Almanya'nın ilk Kadın Derneği'nin başkanı olarak kalır Derneğin yayın organının adı Yeni Yollardır


Her yıl Almanya'nın başka bir kentinde derneğin genel kongresi düzenlenir ve her kentte "Meslek Edinme Hakkı"nı talep eden kadın eğitim dernekleri kurulur (Louise Otto tarafından 1866'da yayınlanan yazının başlığı da aynıdır) Almanya'daki burjuva kadın hareketlerinde, Louise Otto çığır açan bir kadındır Halefleri ona "Alman Kadın Hareketlerinin Tarla Kuşu" demişlerdir


İtiraf etmek gerekir ki, bugün bu fazlasıyla şiirsel geliyor bize Kendisiyse herhalde bu adı duymaktan memnun olurdu Çünkü tarla kuşlarının ötüşü, kayın ağaçlarının yeşili gibi sembolleriyle ilkbahar, Louise Otto için gelecek anlamına gelirdi "Ben daha iyi bir geleceğe inanıyorum ve ilkbahar bugün gelmezse bir gün mutlaka gelir"


Bunları 23 yaşındayken yazmış ve 76 yaşında ölümüne kadar o inanca bağlı kalmıştır

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihe Geçen Kadınlar

Eski 08-17-2012   #9
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihe Geçen Kadınlar



Hedwig Dohm









DÖNEMİNDEKİ ÖNEMLİ OLAYLAR (1833-1919)


1838 Prusya'nın ilk demiryolu Berlin'i Potsdam'a bağlar


1839 Prusya'da çocukların çalışmasına kısıtlama getirilir


1848 Almanya'da Mart Devrimi


1848 Politik mizah dergisi Kladderadatsch çıkar


1865 Louise Otto-Peters ve Auguste Schmidt, Leipzig'de Alman Kadınlar Birliği'ni kurarlar 1865-1866 Berlin'de "Lette" Birliği kurulur (Kadının Mesleki Yeteneklerini Geliştirme Derneği)


1875 Berlin'in nüfusu bir milyona ulaşır


1876 Almanya'nın ilk kadın doktoru Franziska Tiburtius Berlin'e gelir


1876 Prusya eyaletinde beş kadın öğretmen semineri faaliyet göstermektedir


1878 Bismarck'ın Anti-sosyalist yasası (sozizlistengeseta), sosyal demokrat basını ve tüm sosyalist bildirileri yasaklar, (l890'a kadar)


1879 August Bebel'in Kadın ve Sosyalizm"} yayınlanır (İsviçre'de)


1880 Berlin'de ilk kadın polikliniği kurulur (Franziska Tiburtius tarafından)


1903 Otto Weininger Cinsiyet ve Karakter adlı kitabında kadının ezilmişliğini kanıtlar


1909 Berlin Üniversitesi resmen kadınlara açılır


1919-Ocak Alman kadını ilk kez seçme hakkına kavuşur

"EY HANIMLAR - DAHA FAZLA GURUR! GURURLU KİŞİ HOŞA GİTMEYEBİLİR, AMA HOR DA GÖRÜLEMEZ"


Her şey şimdi nasılsa, sonsuza dek öyle kalacaktır Neden mi? İşimiz tıkırında da ondan


Berlinli fabrikatör kızı Hedwig Schleh böylesine temel ilkelerin vaaz edildiği bir ailede ve dönemde yetişir "Yaşlı insanların devri" diye algılar bu dönemi çocukluğunda ve daha sonraları da şöyle tanımlar: "Ezberlenmiş bir insanlık Dünya görüşleri, düşünceleri, yaşam biçimleri kalıplaşmıştı Her şeyin değişken olduğuna dair doğa yasası sanki geçerli değildi"


O zamanlar her şey belli bir sabit plana göre oluşmaktadır Hedwig'in annesi her yıl bir çocuk getirir dünyaya Hedwig on sekiz kardeşin on birincisidir Misafir odası pazardan pazara misafir geleceği için ısıtılır Pazartesileri köfte, her perşembe bezelye pişer Her şey tanı olarak ayarlanmıştır: "Çocuklar hoşlarına gitsin gitmesin önlerine ne konursa yemek zorundaydılar Böyle terbiye görmüşlerdi"


Aile terbiyesi bir de Hedwig'in sekiz erkek kardeşinin yazları yüzme ve kürek çekmeye gitmeleri demekti Ailenin kızlarına yasaktır bu tür etkinlik "Erkek ve kız çocuklar ayrı dünyalarda yaşıyorlardı Sekiz erkek kardeşim sokağın donmuş su kanallarında paten yapar, kar topu oynar, birbirleriyle kavga ederlerdi Okulda tembeldiler ve yıkanmayı hiç sevmezlerdi"


Ya Hedwig ve Schleh ailesinin diğer kızları? "Mümkün olduğu kadar sessiz ve terbiyeli bir şekilde oturur, boş zamanlarında zahmetli dantel işinden can sıkıcı çorap yamama işine kadar tüm el işlerini yaparlardı"


Anneleri: "Hayret edilecek bir enerjiye sahip birinci sınıf bir ev kadını Annemden zorbalığından dolayı korkardım Zevkle ve vicdan azabı çekmeden dayak atılırdı o vakitler Dadılar da buna katılıyorlardı Dayak ve terbiye neredeyse özdeşti"


Peki ya baba? "Babam bize hiç vurmadı, asla Sessiz, kendi halinde bir beyefendi Ne bizim ondan haberimiz vardı, ne de onun bizden Gündüzleri fabrikadaydı Fabrika Königstadt'ın arkalarında bir yerde; bizse Halleschen Tor yakınlarında oturduğumuzdan öğlenleri eve gelmezdi, ancak akşamları biz çocuklar yattıktan sonra saat sekize doğru eve gelirdi Pazar günlerinin babasıydı sadece"


Geriye baktığında, bu büyük ve hâlâ oldukça varlıklı aile içinde Hedwig çocukluğunu nasıl görmektedir? "Son derece mutsuz bir çocuktum On yedi kardeş arasında yapayalnızdım"


On beş yaşında okuldan ayrılmak zorunda kalır ve bundan itibaren de günlerini geçen yüzyılda yaşayan çoğu kız gibi geçirmeye başlar, "Her gün saatlerce dokumak zorunda kaldığım o çirkin halı hâlâ gözlerimin önünde," der gençlik anılarını kaleme aldığında "Bir örneğe göre işlenen sevimsiz çiçekleri görüyorum Zemin beyaz yünden Her düğümü tek tek sayarken durmadan saate bakar, koridordaki saatin sesini dinler ve dışarı çıkabilmek için ansızın birinin içeri girip beni uzaklara, Friedrichstrasse'deki bu evden, bu kasvetli odadan uzaklara götürmesini beklerdim Ve yazgımın ne olduğunu derin derin düşünmeye başlamıştım Her şey içinde bulunduğum koşullar gibi mi olmak zorundaydı? Neden gizlice, sanki okumak cinayetmiş gibi okumak zorundaydım? Neden hiçbir şey öğrenmeme izin verilmiyordu? Erkek kardeşlerimse, bir şeyler öğrenmeye hiç hevesli olmamalarına rağmen buna zorlanıyorlardı"


Bu tanımlamalar ne kadar birbirine benziyor: Hedwig'den yirmi yaş büyük yazar Fanny Lewald da kendi özyaşam öyküsünde genç kızlığında saatlerce mendil oyalarıyla istemeden uğraştığını yazıyordu Ve FIedwig'den otuz yaş küçük olan Lily Braun ise gençliğinde masa örtüsü işlemeleriyle başbaşa, "sessizce" oturtuluyordu Her üç kadının da, her biri kendi tarzında, daha sonraları kız çocuklarının başka şekilde eğitimi için devreye girmelerine şaşmamak gerekir


18 Mart 1848'de, Berlin kentinde karışıklıklar başlar "Devrim": bu sözcük genç Hedwig Schleh için "iğrenç bir suç"tur; okulda böyle öğrenmiştir Anne ve babası onun sokağa çıkmasını, şehre inmesini yasaklar Daha on beşinde bile olmayan Hedwig dinlemez Evden kaçar Yolda şarkı sesleri duyar ve silahsız ama siyah-kırmızı-altın sarısı eşarplı ve meşe yapraklarından üç çelenkli bir grup üniversite öğrencisi görür Öğrenciler milliyetçi şarkılar


söylemektedir Çok geçmeden karşı yandan silahlı bir süvari birliği gelir Onların "Dur!" emrine derhal uymayan talebeler üzerine ateş açılır Bir delikanlı ölümcül isabet alarak yere, tam Hedwig'in ayaklarının dibine düşer Genç kız ağlayarak çığlık atar "Kardeşiniz mi?" diye sorar biri, Hedwig cevap veremez "Fakat," der daha sonra o sahneyi anlatırken, "o anda orada ölü yatan genç benim kardeşimdi Bağrını kurşunlara açmış, özgürlük için şehit düşen bir kahraman Beni en ön sıraya ittiler Aslında her türlü kalabalıktan korkardım Burada korku bana çok gülünç gelmişti Halkın içindeki o soyluluğu gördüğüm ve bir ölünün gözleri içimi titrettiği andan itibaren, o zaman dedikleri gibi demokrat oldum Sosyal demokrasiden, anımsadığım kadarıyla, henüz söz edilmiyordu Evet kıpkızıl bir devrimci oldum"


Dohm'un torunu Hedda Korsch'un anımsadığına göre, Hedwig Dohm ileri yaşlarında dahi, bu olayı yaşamının dönüm noktası olarak görmekteydi


Dışarıdan bakıldığında, Hedwig'in yaşantısında bu hemen fark edilmez El işleriyle acı çekmeye devam eder, öğretmenlik seminerine katılır, öğrenimini yarıda keser ve 1852'de yazar Ernst Dohm ile evlenir


Dohm 1849'dan beri mizah dergisi Kladderadatsch'ın redaktörlüğünü yapmaktadır Hedwig mutlu mudur? Torunu Hedda Korsch, büyükannesinin sık sık bir "özgürlük" duygusundan söz ettiğini, fakat evliliği hakkında az konuştuğunu söyler Fakat Dohmların evinde o zamanın aydınları buluşmaktadır Hedwig birçok önemli kişiyle tanışır ve onlardan ilham alır Bayan Dohm olarak beş çocuk dünyaya getirir


1902'de çıkan Anti Feministler'de hamile iken neler çektiğini şöyle dile getirir, "Beş hamileliğim sırasında annemin aksine çok çektim Bir din uğruna canını feda etme düşüncesi beni intiharı düşünmeye kadar götürdü Sıkıntılı ve işsiz güçsüz dolaştığım sürece çok fenaydı Bunun üzerine çektiğim acıyı unutmak için İspanyolca şiirleri (o zaman bu dili öğrenmeye çalışıyordum) Almancaya çevirmeye başladım Günün en dayanılır zamanı işte o saatlerdi Kendimi ve acımı unutabilmek için çeviri yaparken büyük bir istekle kelimeleri ve uyakları bulmaya çalışıyordum"


İspanyol edebiyatı ile uğraşması Hedwig Dohm'un topluma açılmasında sıçrama tahtası gibi bir şey olur Çünkü kocasının arkadaşı olan yayımcı Gustav Hempel, ona Tarihsel Gelişimi İçinde İspanyol Edebiyatı adlı kitabın editörlüğünü verir Yaşamı boyunca gençliğinde sıradan bir eğitim almış olmaktan yakınan Hedwig Dohm, bu ilk bağımsız işiyle kendine güvenini kazanır


1872'den itibaren asıl istediği konuda, kadın haklarına ilişkin iddialı yazılar yayınlar Bu andan itibaren tüm kutsal kurumlara karşı saldırıya geçer: Protestan rahipler, felsefeciler ve kadın doktorları


"Eşkiya karısı Hedwig'in edebiyatta ilgi uyandırmasından bu yana ikinci bir Hedwig böyle maceralı bir parıltıyla toplum önüne çıkmamıştır" Hedwig Dohm, Wistling adında bir eleştirmen tarafından Leipziger Tageblatt gazetesinde sert bir dille böyle eleştirilir ama, onun için daha iyi bir iltifat olamazdı İlk iddialı yazısından bu yana o sadece "maceracı" değil, "radikal"dir de Kendisi bunu şöyle görmektedir: "Radikal; köklü demektir ve kötülüğü kökünden halletmek isteyen mücadeleci kadınların en büyük irade ve uğraşıdır"


Hedwig Dohm'un bu andan itibaren "sorunları nasıl hallettiğine" bir örnek: Geçtiğimiz yüzyılın yetmişli yıllarında en "güncel tartışma konusu" kadınların yüksek öğrenim görmesidir Kaygılı bilim adamlarının ilk derdi, en son araştırmalara göre beyin ağırlıkları erkeklere oranla daha az olan kadınlar için tıp tahsilinin özellikle zararlı olmasıdır


Hedwig Dohm bu konuyla ilgili olarak şunları söyler: "Bilim çevresindeki erkeklerin, kadının beyni adına istedikleri, kadının bilimsel öğrenim görmesinin engellenmesidir Kadın beyninin korunması namına, her halükarda başarılı sonuçlar elde edilebilecek, aynı derecede haklı gerekçelere dayalı bir önerim var: "Karısına kötü davranan her erkek, kadının beyin gücünü zayıflatacağından sınır dışı edilsin"


Ve sonra "kadının beden yapısı" üzerine çok ilginç gözlemleri olan Theodor von Bischoff'u diline dolar, "Bay von Bischoff 'erkek kadından daha uzun bacaklı' diye belirtiyor, çok doğru Bir sonuç çıkarmak isteyen herhalde erkeğin postacılığa kadından daha uygun olduğu sonucuna varır Fakat kadının bu nedenden dolayı Yunanca ve Latince öğrenme yeteneği olmadığını söylemeye kalkmak mantıklı düşünmekten çok küstahlık olur


"'Kadının ses perdesi daha dar ve gırtlağı daha küçük' diye öğretiyor bize Bay von Bischoff Buradaki gerçeği açıklamak gerekirse, yapılan düetlerde erkek tenor, kadın soprano ses verir Fakat ses perdesi ile oy hakkı arasındaki ilişki bununla açıklanamaz bana göre"


Ayrıca, kadınların tıp öğrenimine karşı çıkan Profesör von Bischoff "kadınlara özgü duygusal zayıflık" tezini ortaya atmıştır Hedwig Dohm'un ona sorusu şu olur:


"Elinizi vicdanınıza koyun Bay von Bischoff, aşçı kadın çok severek yediğiniz yılan balığını kesmemekte dirense ve sizden duygusal zayıflığı dolayısıyla özür dilese ona ne yapardınız? Onun yerine rahatlıkla balık kesebilecek başka birini almak üzere, bu zayıflığı yüzünden aşçınızı işten çıkarmaz mıydınız?"


Sonra kadınların şu malum sorunu: "âdet görme" Kadınlar her dört haftada bir cinsiyetlerinin diyetini vermek zorunda oldukları için -Profesör Bischoff bunu kibarca başka türlü tanımlıyordu -onlardan erkeklerin meslek hayatına girmeleri beklenemezdi doğal olarak


"Peki -bu günlerde- kadın işçilerin ve hizmetçilerin çalışması neden korkunç ve onur kırıcı değil?" diyen Hedwig Dohm, bu kadınları çok iyi tanıyan ve sempati duyan von Bischoff'tan bilgi almak ister Aşçısına ve çamaşırcısına "bu günlerinde" hep izin verdiğini tahmin etmektedir -yoksa izin vermiyor mudur? Her işveren, kadın işçisini bu 3-4 gün boyunca çalıştırmamakta direnip, ücretini de ödemedikçe; devlet tüm dul ve evlenmemiş kadınların bu süre içinde kazanabilecekleri parayı tazmin etmedikçe, konuyu açmamak en iyisidir Kendi kendine çözümünü bulmaktadır zaten"


Hedwig Dohm'un bu sözleri, zamanının bilginlerinin özgüvenlerini nasıl sarstığına bir örnektir Burada belirtilen tezleri Hedwig 1874'te Kadının Bilimsel Bağımsızlığı dergisine yazdığı sırada, Zürih'te bir Alman kadın tıp doktorasına hazırlanmaktadır: Franziska Tiburtius, iki yıl sonra Hedwig'in yaşadığı Berlin'de bir kız arkadaşı ile birlikte muayenehanesini açacaktır Hedwig Dohm 1876'da (Dr Franziska Tiburtius'un Berlin'e geldiği yıl) Kadın Doğası ve Hakları'nı yayınlar Bu yazısında kadının seçim hakkının, kadınların tüm politik savaşımının hedefi olduğunu açıklar


Fikirlerini mükemmel şekilde kaleme alan bu kadın bunları konuşmacı olarak da savunmuş mudur? Hayır Kadın sorunlarını ne kadar kökünden ele alırsa alsın, bu konularda sadece yazılı olarak fikirlerini açıklamak ister Açık oturumlardan, toplantılardan, hele büyük insan topluluklarıyla karşılaşmaktan kaçınmaktadır Büyükannesi "Mimchen" (torunu, Hedwig Dohm'a böyle hitap ederdi) ile bu konuda sık sık konuşan Hedda Korsch'un tahminine göre, "bu yönü ile mutlaka bazı taraftarlarını hayal kırıklığına uğratmıştı"


Hedwig Dohm Üzerine Anılar kitabında Hedda Korsch büyükannesinin niçin konuşma yerine yazmayı yeğleyen bir kadın olduğunu açıklamaya çalışır: "İleri sürdüğü tek neden çekingenliği idi Hedwig Dohm biçimsel yapısında eksiklikler hissediyordu; gürültüye ve insan kalabalığına aşırı duyarlıydı Bunlar karşısında kendisini yenik hissederdi Kâğıt üstünde saldırgandı Sohbet sırasında zaman zaman çok keskin ifadeler kullanırdı, ama saldırılarında hafif ya da ağır bir ironi, kendi kendisiyle alay, belirli bir teslimiyetçilik ve hınzırca bir espri anlayışı hiç eksik olmazdı Kadın sorunlarını toplumda ön saflarda savunan kurumlara karşı büyük hayranlık duyar, desteklerdi Fakat kendisi aralarına giremezdi"


Savaşıyordu, fakat herhangi bir "derneğe" ait olmaksızın Bu, yapısında olmadığı için Kadın hareketlerinde "eylemsel" etkinliği yoktu Ama evde etkindir Dört kızını da birer meslek sahibi olacak şekilde yetiştirir Ve silahı olan kalemi hiç elinden bırakmaz 1902 yılında neredeyse yirmi yıllık dul ve yetmişine merdiven dayamış olan Hedwig'in en mükemmel kavga yazılarının derlemesi olan Anti Feministler piyasaya çıkar Burada şöyle der, "Daha gururlu olun hanımlar! Durmadan aşağılanmanız karşısında nasıl olur da hâlâ başkaldırmazsınız


"Bugün de mi? Evet, hâlâ bugün de


"Cinsiyetlerin her yönüyle eşit olduğunu resmen beyan eden sosyalistler bile bu kadın özgürlüğüne sıcak bakmıyorlar Bebel, kadın özgürlüğünü programına alan ilk kişidir Marx, Engels, Lassalle için kadın sorunu diye bir şey yoktur Ey hanımlar - Daha fazla gurur! Gururlu kişi hoşa gitmeyebilir, ama hor da görülemez Yalnız eğilen boyunlara basar sözde efendinin ayağı Bugün de büyük bir çoğunluk kadın hareketlerine başka türlü bakıyor ve bir erkek besleyici bulamayan dişi parazitleri toplumun sırtından indirmekten başka işe yaramayacağını düşünmüyor Kadınların özgürlük bildirgesine karşı olan şakacı birinin slogan önerisi şöyledir: Tüm ülkelerin evde kalmış kızları, birleşin!'


"Devrimler gül suyu ile yapılmaz Fakat mutlaka kan dökmek de gerekmez Zaman en iyi devrimcidir Yalnız onun sağlam adımlarına yavaş yavaş ayak uydurun, ileriye doğru Zamanlarını yaşayamamaları, yani zamanlarının ancak onlar gittikten sonra gelmesi, hep ilerisini düşünen devrimcilerin yaşadıkları en derin trajedidir"


Hedwig Dohm kadın hareketlerine karşı olan dört erkek tipi belirlemiştir ve bu dört kategori içinde antifeministleri tanımlar:


Her türlü değişime tamamen karşı olan "geri kafalılar"


Sonra, yazarın da yaşamı boyunca tanık olduğu "erkek haklan savunucularımın birinden şöyle söz eder: içkisini henüz bitirmemiş biri, yılbaşı gecesi saat tam 12'de karısı "Yeni Yıl'ın Şerefine" diye bağırdığında onu tersleyerek "Burada gece yarısının ne zaman olacağına ben karar veririm!" der


Başka biri Hedwig Dohm'a, "günün birinde tavuk kızartmasını neşter ile dilimleyeceğinden korktuğu için" bir kadın doktorla kesinlikle evlenemeyeceğini söyler Hedwig'in yanıtı: "Ona vejetaryen olmasını salık verdim"


Üçüncü kategori "aktif egoistlerdir Bunlar kadını iş hayatında rakip olarak gördüklerinden, evdeki huzurlarının da kaçacağından korkanlardır


Hedwig Dohm, antifeministlerin dördüncü grubuna "centilmen müsveddeleri!" der Bunlar "ha demek öyle anlıyorum" diye konuşan, anlayış dolu, yardımsever bir kavalye kisvesi altında zayıf cins dedikleri kadına hükmeden, sahte "beyefendi"lerdir


Hedwig Dohm 86 yaşına kadar yaşar Kadınların yüksek öğrenim ve seçim haklarını elde ettiklerini görmüştür Yazıları o zamanki kadın hareketlerinde büyük etki yapmış, esprisinden, hırçınlığından ve keskin zekâsından bugüne kadar hiçbir şey kaybetmemiştir


"Bir zamanlar kadınlar hakkında ne yazdıysam hepsini ruhumun en derinlerinde yaşadım," demiştir Hedwig Dohm bir keresinde, "bizzat yaşanmış gerçekler yadsınamaz"

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihe Geçen Kadınlar

Eski 08-17-2012   #10
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihe Geçen Kadınlar



Çok önemli bir isim unutulmuş onu da koymak lazım


ROSA LUXEMBURG






Rosa Luxemburg ve Clara ZetkinRosa Luxemburg, (5 Mart, 1871-15 Ocak, 1919) Polonya doğumlu Alman marksist politika teorisyeni, filozof ve devrimci




Hayatı


1871 yılının (bazı kaynaklara göre 1870) 5 Mart'ında Yahudi bir ailenin çocuğu olarak Polonya'da doğdu Daha genç yaşlarında sosyalizmle tanıştı ve dönemin solcu gruplarında yer aldı Sadece 18 yaşındayken içinde bulunduğu gruplar ve politik görüşü yüzünden İsviçre'ye kaçmak zorunda kaldı 1889'da Zürih Üniversitesi'ne girdi Burada felsefe, tarih, politika, ekonomi ve matematik öğrenimi gördü, hayatında büyük etki bırakacak isimlerle tanıştı


1890 yılında Bismarck'ın sosyal demokrasiyi yasaklayan kanunun lağvedilmesi ardından, sosyalist parlamentoya girdi Parlamentoya giriş, dönemin sosyal demokratlarının devrimci uçtan uzaklaşmasına ve parlamentoda daha etkin olabilmek için çalışmasına neden oldu Bu, Rosa Luxemburg'un da dahil olduğu devrimci görüş çizgisindekileri rahatsız etmekteydi Bu sırada Zürih'te öğrenim görmeye devam eden Rosa 1898 yılında doktorasını tamamladı Özgür bir Polonya için çalışmalarına devam etse de, onun kafasındaki tabloda Almanya, Avusturya ve Rusya'da devrim gerçekleştiği taktirde Polonya özgür olabilirdi Bu tablo milliyetçi bir çizgi çizen Polonyalı sosyalist grupların ve Polonya Sosyalist Partisi'nin ondan daha da uzaklaşmasına neden oldu Daha sonra bu görüşleri Rus sosyalist çevrelerle de ilişkisinin bozulmasına yol açacaktı


1898 yılında Gustav Lübeck ile evlenerek Berlin'e taşındı, Alman vatandaşlığı kazandı SPD'nin (Almanya Sosyal Demokrat Partisi) aktif bir üyesi oldu 1900 yılına gelindiğinde Luxemburg'un fikirleri tüm Avrupa'da sosyalist çevrelerde büyük yankı uyandırmakta, yazdığı makaleler ilgi görmekteydi Özellikle Eduard Bernstein'in düşüncelerine getirdiği eleştiriler ile öne çıkıyordu Alman militarizminin yükselen değer olması Luxemburg'u ziyadesiyle rahatsız ediyordu, bu konuda partiyle de ters düşmüştü 1904 ile 1906 yılları arasında siyasi faaliyetleri ve görüşleri nedeniyle üç kez hapse girdi Aldığı hapis cezaları onu yıldırmadı, faaliyetlerine devam etti SPD'nin eğitim merkezlerinde Ekonomi ve Marksizm öğretmeye başladı


Savaşın başlamasıyla esen milliyetçi rüzgar SPD'nin de milliyetçi eğilime yönelmesine neden oldu, ki bu Luxemburg'un fikirleri ile tamamen tezatlık oluşturuyordu bu sebeple partiyle olan tüm ilişkisini kesti 5 Ağustos 1914'de Karl Liebknecht ile beraber Internationale grubunu kurdu 1 Ocak 1916'da grubun adı Spartaküs Birliği (Spartakistler - Almanca Spartakusbund) oldu Grubun devlete karşıt tutumu yüzünden 28 Haziran 1916'da Luxemburg hapis cezasına çarptırıldı Hapiste geçirdiği yıllarda birçok makale kaleme aldı Özellikle Rus devrimi üzerine yazdıkları ve Bolşeviklere getirdiği eleştiriler çarpıcıdır


1918 Kasım'ında Luxemburg hapisten çıktı Faaliyetlerine devam etti ve Liebknecht ile birlikte Alman Komünist Parti'sini kurdu 15 Ocak 1919'da Rosa Luxemburg, Karl Liebknecht ve Wilhelm Pieck, Freikorps tarafından tutuklandılar, Pieck kaçmayı başarırken Luxemburg ile Liebknecht yedikleri darbelerle bilinçlerini kaybettiler Aynı gün, Luxemburg ölene kadar dövülmüş ve ölü vücudu nehre atılmış, Liebknecht de başından yediği kurşunlarla öldürülmüştü



Eserleri


Gesammelte Werke ("Toplu Çalışmaları"), 5 cilt, Berlin 1970-1975

Gesammelte Briefe ("Toplu Mektupları"), 6 cilt, Berlin 1982-1997

Politische Schriften ("Politik Yazıları"), 3 cilt, Frankfurt am Main 1966

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihe Geçen Kadınlar

Eski 08-17-2012   #11
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihe Geçen Kadınlar





Emmeline&Sylvia Pankhurst







PANKHURST'LER DÖNEMİNDEKİ ÖNEMLİ OLAYLAR


1857 Boşanma İngiltere'de yasal olarak kabul edilir


1864 Londra'da Karl Marx'ın katılımı ile 1 Enternasyonal kurulur


1893 Karl Hardie yeni kurulan bağımsız işçi partisi, "Independent Labour Party"nin başkanı olur


1894 Richard Pankhurst partiye üye olur


1902 Emmeline Pankhurst Manchester'de bağımsız işçi

partisine yakınlığı olan ve seçmenlik haklarını parti programına sokmak isteyen WSPU'yu (Women's Social and Political Union / Kadınların Sosyal ve Siyasal Birliği) kurar


1905 Mevcut partilerin hiçbiri amaçlarını ciddiye almadığı için WSPU bağımsız bir seçim kampanyasına başlar


1906 Parlamentonun toplanması Kadınların seçim hakları için şansları yoktur Kadınların protesto toplantıları Seçim toplantılarında kadınların ilk sabotaj eylemleri


1906 Baker Street ve Waterloo İstasyonu arasında Londra'nın ilk metrosu


1912 İşçi Partisi kongresinde kadın seçim hakları konusunda harekete geçme kararı alınır; ama hiçbir şey değişmez


1913 Yaklaşık 200 kadın haklan taraftan hapse girer WSPU "eylemli propaganda" uygulayan bir yeraltı örgütü olmuştur


1928 "Equal Franchise Act" (Kadın ve erkeğin tüm yasalar karşısında eşit sayılması) ile birlikte, Emmeline Pankhurst'un öldüğü yıl, İngiliz kadınları genel seçmenlik haklarını elde ederler

"KADINLAR ÖZGÜR OLSALARDI KANUNLARI ÇİĞNEMEK ZORUNDA KALMAZLARDI!"


Manchester'li küçük Emmeline Gouldon her gece annesinden kendisine bir masal okumasını rica eder Çocukların hemen hemen hepsi yapar bunu, pek özel bir durum değildir Ama bu küçük kıza okunanlar oldukça alışılmamış şeylerdir Zencilerin köleliğine karşı sarsıcı bir kitap olan, Amerikalı Harriet Beecher tarafından yazılmış Tom Amca'nın Kulübesi, en yeni çok satan kitap olarak Emmeline'nin annesinin evinde bulunmaktadır


Emmeline yaşamı boyunca bu akşam okumalarını anımsayacaktır "Kölelik" ve "Özgürlüğe kavuşmak" kavramları daha çocukken kafasına yer etmiştir Hem annesiyle hem de babasıyla bu konularda tartışabilmektedir


Çocukların en büyüğüdür Ondan sonra beş erkek, beş de kız kardeşi gelir dünyaya Anne ve babası, bugün bizim tüm çağdaş sorunlara karşı açık fikirli diyebileceğimiz insanlardır 1865'te İngiltere'de kadınların seçme hakkı için ilk cemiyet kurulduğundan beri, Emmeline'nin annesi düzenli olarak "Womeris Snffrage Journal" (Kadınların Oy Hakkı Dergisi)'ni alır


Emmeline'in babası, kadınlara oy haklarının verilmesi için kararlılıkla savaşan Richard Pankhurst ile arkadaştır Ayrıca en büyük kızı Emmeline'i her şeyden çok sevmektedir Buna rağmen Emmeline bir gün uyur gibi yaptığı sırada, babasının yatağı üzerine eğilip dertli dertli "Ne yazık ki, erkek olarak gelmedin dünyaya," dediğine tanık olur


Emmeline o anda yataktan fırlayıp babasına hiç de erkek olmak istemediğini söylemeyi çok arzular Fakat uyku rolüne devam eder Daha sonraları bu anısını yorumlarken "Erkeklerin kendilerini ne kadar üstün gördüklerini ve kadınların da bu inancı desteklediklerini ilk kez o zaman anladım," der


On dört yaşındayken, Emmeline, Manchester'de kadınların oy hakkı konulu bir toplantıya katılır Annesi onu yanına almıştır "Kadınların oy hakkına inanmış biri olarak geri döndüm," diye anlatır bunu


"Suffragette" kavramı bir zamanlar alaya alındığı, hatta küfür olarak kullanıldığı için böyle bir şey genç Emmeline'in aklının ucundan bile geçmezdi Kadınlar için oy hakkı "mutlak bir gereksinim, salt erkekler tarafından yapılmış yasaların değiştirilmesinin tek yolu" idi Suffragetteler bunları savunuyordu Bunun neresi alay konusuydu?


Emmeline on beş yaşındayken Paris'te Ecole Normale adlı, kızların kimya ve diğer fen bilimleri dallarında bile ders gördükleri çok ileri düzeyde bir okula gönderilir On sekiz yaşında eve geri döner Otobiyografisinde, bir meslek edinmeyi düşünüp düşünmediğinden söz etmez Fakat, izleyen yıllarda, popüler olmayan kadın hakları hareketine katkıda bulunmaktan vazgeçmeyen Dr Richard Pankhurst ile birlikte çok çalıştığından bahseder


Richard'ın seçim sloganı şöyledir: "Coşkusuz yaşamın değeri yoktur" Dr Richard Pankhurst ile İ879'da evlendiğinde, bunun (Richard'ın deyişiyle) "ev işleri makinesinden başka bir şey olmayacağı bir evliliğe benzemeyeceğini bilir Richard ona daha 1792'de "Kadın haklarının savunması"nı talep eden Mary Wollstonecraft'ın yazılarını verir okuması için


Üçü kız, biri erkek dört çocuk büyüten Emmeline Pankhurst şöyle yazar: "Ev işleriyle çocukların beni yutmalarına izin vermedim Ama aile yaşantım bu kusurlu dünyada mümkün olabilecek en ideal yaşantıydı Suffragettelerin tatmin olmayan duygulan ile ne yapacaklarını bilmeyen kadınlar olduklarını ve bu yüzden de hayal kırıklığı ve öfkeyle davrandıkları konusundaki esprileri duydum Herhalde tek bir Suffragette için bile bu doğru değildir, hele benim için asla"


Suffragetteler, her şeyden önce devlet isteklerini ciddiye almadığı için hayal kırıklığı ve öfke içindedirler Her seçim reformunda atlatılmışlardır 1889'da yeni bir grup oluşur: The Women's Franchise League (Kadınların Oy Hakkı Birliği) Emmeline Pankhurst önderliğindeki bu kadınlar, oy hakkı hareketinin ilk öncüleri olarak daha radikal araçlarla savaşmak istemektedirler: "Başka iplerin çekilmesi gerekiyor" Richard Pankhurst karısını destekler Karı-koca Pankhurstler 19 yüzyılın sonlarında diğer birçok orta sınıf radikal gibi sosyalistlere katılırlar


1894'te Bağımsız İşçi Partisi'ne girerler Pankhurst'ların kızları, özellikle daha büyük olan Christabel ve Sylvia annelerinin tüm politik etkinliklerine katılırlar Sylvia bir toplantı için hazırlık çalışmalarına yardım etmelerine izin verildiğinde ne kadar gururlandıklarını anlatır: İskemleleri dizmek, pankart ve afişleri boyamak, el ilanlarını dağıtmak, konuklara yiyecek bir şeyler temin etmek; bunlar daha küçük yaştayken onların sorumluluğudur


Richard Pankhurst öldüğünde Sylvia (15 yaşında) sürekli annesinin yanında kalmaya ve onunla birlikte mücadele etmeye karar verir Çeşitli siyasi görüşler nedeniyle kesin kopma noktasına gelininceye kadar da yıllarca yapar bunu Fakat hâlâ Emmeline Pankhurst ve kızları fikir ayrılığı olmaksızın müşterek bir amaç için çalışmaktadırlar


1903'te Bağımsız İşçi Partisi'nden küçük bir kadın grubu Emmeline Pankhurst'un evinde toplanır ve yeni bir birlik kurma kararı alırlar: Kadınların Sosyal ve Siyasal Birliği; kısa adıyla (WSPU), İngiltere'nin ilk militan feminist hareketidir


1902 yazında Amerikalı kadınların oy hakkı için mücadele eden cesur kadın, Susan B Anthony Manchester'da konuk olmasaydı, kadınlar daha uzun süre politikacıların boş sözleriyle teselli bulurlardı Susan B Anthony daha yirmi yıl önce ABD'de seçimlere katılmış ve yasaları çiğnediği için tutuklanmıştı Buna rağmen bir sonraki seçimlerde de yasaya karşı gelir Pankhurst'un kızları bu kadına hayran kalırlar "Artık kaybedecek zamanımız yok," der Christabel annesine, "şimdi eyleme geçmek zorundayız!"


WSPU, daha uygunu ve daha kolayı düşünülemeyecek bir sloganla işe koyulur: "Votes for Women!" (Kadınlar için oy hakkı!) WSPU üyeleri bu sloganı istesin istemesin herkesin kafasına sokacaktır Kadınların on yıllardır edindikleri deneyim, edepli dilekçelerle hiçbir yere varamayacaklarını göstermektedir O halde dilekçe yerine eylem gerekir: Seçim toplantılarında ortaya çıkıp erkeklerin kulağa hoş gelen boş konuşmalarını sloganlarıyla kesmeye başlarlar Erkekler için kutsal sayılan bir golf alanının çimenlerini asitle yakarak sloganlarını yazarlar Konuşmacı kürsüsünün altına saklanır, en uygun anda ortaya çıkıp isteklerini yüksek sesle bağırırlar


WSPU'nun saldırıları karşısında erkeklerin kutsal ayrıcalıklarının hiçbiri artık güvencede değildir Kadınlar hapis cezası alacaklarını bilmektedirler Deliğe tıkılacak ilk eylemcilerden biri de Christabel Pankhurst'tur Aslında hapis cezası yerine para cezası vererek bundan kurtulabilir Fakat Christabel annesinin bu önerisini reddeder "Onun kırılmaz cesareti beni çok etkiledi," der Emmeline Pankhurst Sylvia Pankhurst hapse girmek zorunda kalınca, tanıştığı diğer tutuklu kadınlar hakkında şiirler yazar


"Söz hakkımız olmayan bir devletin kurbanlarıyız," saptamasında bulunur Gerçekten de yüzyılımızın başlarında olup bitenleri iyice anlamak gerekir: Erkekler kadınları sorguya çekiyorlardı Erkekler kadınları yargılıyorlardı Ama, yasamada kadınların hiçbir katılımı yoktu


"Kadınlar özgür olsalar, kanunları çiğnemek zorunda kalmazlar!" Emmeline Pankhurst bunu durmadan vurgular 1908'de kendisi de ilk kez hapis cezasına çarptırılır Onun suçu, diğer kadınlarla birlikte "Avam Kamarası'na yürürlerken kurala uygun olarak, kaz adımı diğerlerinin arkasından tek sıra halinde yürüyememesidir Aslında Emmeline ayak bileklerinden biri şiş olduğundan iki kadın ona destek olmuştur Fakat bu "yasaya karşı gelmektir"


Ayrıca son derece hayret verici bir şekilde kadınların sokaklarda çirkin sözler haykırarak yürüdükleri, polislerin miğferlerine vurdukları söylenir Emmeline gerçeği açıklamak istediğinde derhal sözü kesilir: Emmeline Pankhurst için 6 hafta hapis cezası Ve 1908 yazında tekrar 3 ay


Bu kez, kocaman pankartlarla Avam Kamarası'nı işgal çağrısında bulunduğu için Sonraki yıllarda kadınlar kendilerini kabul ettirebilmek için daha kararlı yöntemlere başvururlar "Haksızlığa karşı öfkelenmek, en yüce ahlaktır" sloganı altında, kadının savunmasızlığına karşı savaş açarlar ve tarihte erkeklerin yeni hakları hiçbir zaman kuvvet kullanmadan elde edemediklerini hatırlatırlar


"Bu bir hareket olmaktan çıktı, kasırgaya dönüştü," diye yazar Daily News gazetesi Sylvia Pankhurst taşlarla vitrin camlarını indiren ilk kadınlardandır Hapishanede açlık grevine girer "Hücremde tek basımayken pencereye tırmanıp bağırdım: 'Burada başka Suffragette var mı?' Hiç cevap yok Tutukluların yaptığı gibi duvarlara vurdum Gene cevap yok Demek ki yandaşlarım hapishanenin başka bir kısmına nakledilmişlerdi Onlara mücadelelerinde yardım etmek için yakınımda olmalarını çok istiyordum," diye anlatır


İyi yemekler, tavuk ve meyve getirirler Yemekleri iskemlesini önüne çektiği masanın altında saklar Çünkü geceleri yarı uykuda -zayıflığa kapılıp- açlık grevini bozmaktan korkmaktadır Yemek borusuna lastik hortum sokularak zorla beslenir Beyhude direndiği, ıstırap dolu bir yöntem Doktorun, harika bir savaşçı dediğini duyan Sylvia şöyle der, "Bu cümlenin beni ne kadar rahatlattığını herhalde hiç fark etmemiştir"


18 Kasım 1910, İngiltere'de kadın mücadelesinin tarihine "Kara Cuma" olarak geçer O gün kadınlar "9 Kadınlar Parlamentosu"nun ilk oturumunu yapmak isterler "Eşi görülmemiş vahşet" sahneleri yaşanır Votes For Women (Kadınlara Oy Hakkı) dergisi için yazdığı bir röportajda Sylvia Pankhurst olayı böyle betimler


Kadınlar, gözlerinin önünde polisler tarafından yere atılıp tekmelenmektedir 115 kadın ve 2 erkeğin bu "Kara Cuma"da tutuklandığım söyler 4 Haziran 1913'te WSPU militanlarından olan Emily Wilding Davinson, büyük at yarışında kendisini kralın atının önüne atar Öyle kötü yaralanır ki, dört gün sonra ölür Hareket ilk şehidini vermiştir "Hayatını feda ederse insanları harekete geçireceğinden emindi," der Sylvia Pankhurst "Elbisesinin içine bizim renklerimizi (erguvan, beyaz, yeşil) dikmişti" Sylvia, Daily Mail'de yayınlanmak üzere bu kadının anısına bir yazı hazırlar Yazı yayınlanmaz


Birinci Dünya Savaşı İngiltere'deki feminist örgütleri dağıtır Emmeline ve Christabel Pankhurst savaş yanlışıdırlar Bunun üzerine Sylvia'nın da bulunduğu bir grup WSPU'dan ayrılır "Bu kapitalist savaşı" kınamaktadır Kadın hareketini sosyalizm ve işçi hareketiyle birleştirmeye çalışır Kendi gazetesini - The Dreadnought- çıkarır


İngilizcede "savaş gemisi" veya "korkusuz insan" şeklinde çift anlamlı bir başlık taşıyan bu gazetede, kadının savaş dönemindeki çalışma koşulları hakkında haberler yayınlar ve evde çalışanların daha iyi ücret almaları için uğraşır İngiltere'nin ilk Montessori çocuk yuvalarında çalışır Emmeline ve Christabel Pankhurst ve taraftarları ise sivil giysili erkeklere "korkaklar" diye söven ve kadınları cephane fabrikalarında çalışmaya çağıran kadınlar grubuna katılırlar


Anne ve kız arasındaki kopma artık kesindir Savaş sonunda da bir değişiklik olmaz Emmeline kendi geleceğini çalışmaya başladığı muhafazakâr partide; Sylvia, devrimci sosyalizmde görmektedir


Hatta 1916'da Britannia dergisinde (savaş sırasında bir zamanların The Suffragette dergisi bu ad altında yayına devam etmiştir) bir haber yayınlanır:


"Şu sıralarda Birleşik Devletlerde bulunan Mrs Pankhurst, Trafalgar meydanında bir gösteri yapıldığını henüz öğrendi Bize şu telgrafı gönderdi: Sylvia'nın bu milliyetçiliğe aykırı ahmakça tavrını esefle kınıyorum Ne yazık ki adımı kullanmasını ona yasaklayamam Lütfen bunu yayınlayınız!" Emmeline Pankhurst'un burada sözünü ettiği "askerlik görevi"ne karşı yapılan bir gösteridir


"Tutkusuz bir yaşamın değeri yoktur" Hem Emmeline hem de kızı Sylvia Pankhurst, Richard Pankhurst'un bu seçim sloganına göre yaşarlar Yollarının birbirinden ayrılması, insanlık hakları uğruna savaşımlarında gösterdikleri katılımcılığın ve yürekliliğin değerini azaltmaz İkisi de hayattayken ortak bir başarıyı kutlarlar: 1928'de, İngiltere'de kadınlar için Genel Seçim Hakkı yürürlüğe girer!


Suffragettelerin çağdaşlarından, Alman kadın hakları savaşçısı Kathe Schirmacher, 1913'te savaşın en civcivli olduğu sırada bu hareketin Almanca belgeselini yayınlar: Die Suffragettes Daha o zaman şu açıklamada bulunur:


"Suffragettelerin çığır açan işlevleri şunlardır: Adalet için sadece bağırmanın yeterli olmadığını, aksine adaleti, gerekirse kuvvet kullanarak, hukuka dönüştürmek için güç sahibi olmak gerektiğini anlamışlardı Haklı davalarını zorla kazanmak için kadınların ilk büyük, örgütlü, modern denemesidir Suffragettelerin savaşı"


Haklarını iyilikle elde edemeyen kadınların bir kenara çekilmekten, teslimiyetten, boyunduruk altına girmekten başka yapacak bir şeyleri gerçekten yok muydu?


Var, diyordu Suffragetteler, o zaman harekete geçeriz Böyle baş eğmektense ölümü yeğleriz Suffragettelerin savaşı çok zordur Çünkü tüm dünyaya karşı, bağnaz bir dünyanın kurallarına ve ilkelerine karşı verilen bir savaştır Kadın cinsiyetinin üstüne atılmış çelik ağı parçalamak gerekir Kadınlara uysallığın birinci erdem olduğunu öğretmekse çok akıllıcadır Onları savunmasız yapan da buydu zaten


Votes For Women (WSPU'nun dernek organı): "Erkekler bize bir konuda şans tanıdılar, bize savaşma aşkını verdiler Kadınlar savaşamaz, diyorlar Şimdi Downing Street'teki meydan savaşımıza katılan herkes bu kavgada güçlendiren, yücelten bir şey olduğunu bilmektedir Ve anaların da özgürlük savaşına katılmalarının, bir toplum için iyi olduğuna inanıyorum"

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihe Geçen Kadınlar

Eski 08-17-2012   #12
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihe Geçen Kadınlar



Franziska Tiburtius









DÖNEMİNDEKİ ÖNEMLİ OLAYLAR (1843-1927)


1849 Elizabeth Blackwell Birleşik Devletler'in ilk kadın doktoru olur


1864 Zürih Üniversitesi Petersburg'dan gelen bazı hanımların tıp öğrenimi görmelerine izin verir


1867 Zürih'te, ilk kez bir kadına tıp doktoru diploması verilir: Rus Nataşa Suslova


1872 Alman anatomi profesörü von Bischoff, kadınların ruhsal ve bedensel yeteneklerinin tıp tahsiline uygun olmadığını söyler


1873 Leipzig Üniversitesi'nde "misafir" kadın öğrenci Rus Johanna von Evreniov, Doktor unvanı alır


1876 Anna Oliver ABD'nin ilk (diplomalı) teologu olur


1888 Alman Kadınlar Derneği mevcut üniversitelerde kadınların tıp tahsili görmeleri için başvuruda bulunur Boşuna


1908 Prusya'daki okul reformu kadınlara akademik öğrenim hakkı verir


1909 Berlin Üniversitesi resmen kadınlara açılır


1933'e kadar 10595 kadın Alman üniversitelerinde doktoralarını yaparlar


1933 "Okullar ve yüksekokullarda öğrenci fazlalığına karşı Reich yasası" yürürlüğe girer: Artık kız öğrencilerin sayısı tüm öğrencilerin yüzde onunu geçmeyecektir

"MUTLAK KARANLIĞA BİR ATLAYIŞ"


1871 Ekim'inde Zürih Her yeni sömestr başlangıcında olduğu gibi İsviçre'nin bu üniversite kentinde caddeler ve sokaklar ev arayan öğrencilerle dolup taşmaktadır Üniversite semtindeki hemen hemen her evde "Kiralık Oda" levhası asılıdır O halde uygun bir oda bulmak zor olmasa gerektir Ancak


Üzerinde seyahat giysileriyle genç kadın hangi kapıyı çalsa her defasında "Kiraya veriyoruz ama yalnız erkeklere, kusura bakmayın," sözlerini duyar "Nasıl bir kadın ola ki bu?" anlamında kuşkulu bir bakışla, kapı yüzüne kapatılır Üst üste!


Genç kadın Franziska Tiburtius adlı, 28 yaşında bir öğretmendir İstediği şeyse alışılmışın çok dışında olarak değerlendirilir: Zürih Üniversitesi'nde öğrenim görüp doktor olmak Bir kadın doktor! Olacak şey değil! 1744'te Ouedlinburg'lu bir Protestan papazın karısı olan Dorothea Erxleben, Prusya Kralı'nın izniyle Halle Üniversitesi Tıp Fakültesini bitirerek doktorluk unvanını almış olsa da, bu unutulup gitmiştir Bilimdeki son bulgulara göre kadınların beyni erkeklerinkinden küçüktür Demek ki böylesi bir öğrenime uygun değillerdir Eğer amfilere girerlerse sınıfın bilimsel düzeyini düşüreceklerdir


Özellikle tıpta telafisi bir daha mümkün olmayacak zararlara yol açacaklardır: "Doktorluk mesleğinin, ancak kadın cinsinden çıkması mümkün olan yeteneksiz, cahil kadın zanaatkarlarla tıka basa doldurulması, doktorluk ilmi ve sanatının ilerlemesini frenleyecektir" Anatomi Profesörü Theodor von Bischoff kadın doktorlara karşı böyle savaş verir


"Devletin sağlık düzeninin" tehlikede olduğunu görmekte, kızların erkeklerle tahsil görmeleri halinde tüm "kadınsal inceliklerin utanmazca feda edileceğinden", "terbiye ve iyi ahlak kurallarının" çiğneneceğinden korkmaktadır Geleceğin tıp öğrencisi Franziska Tiburtius'un bekâr bir genç kadın olan Kögi'nin Hintergasse No: 3'teki evinde nihayet bir oda buluncaya kadar ayaklarına kara su inmesine şaşmamak gerekir Nasıl olmuş da erkeklere özgü bir meslek seçmiştir?


Küçük Fanny (çocukluk adıyla) Rügen adasındaki bir çiftlikte dokuz kardeşin en küçüğü olarak yetişir Daha dört yaşında, büyükler okula giderken arkalarından koşmaya çalışan canlı bir kızdı Altı yaşında iken oturma odasında ortalıkta sahipsiz duran kitapları gizlice okurdu Monte Kristo en sevdiği kitaptı o zamanlar Geleceğe dönük planları; içinde yığınla elmas, inci, yakut bulunan bir mağara keşfetmekti On iki yaşında sevimli bir ergenden çok, bir fasulye sırığını andırır


Yaşam anılarında, "Yaşlı tanıdıklardan, her karşılaşmamızda, Takat nasıl gelişmişsin böyle!' lafını duymak çok rahatsız ediyordu beni Tüm uzuvlarım çok büyüktü ve aşırı rahatsızlık veriyordu Beceriksiz biriymişim gibi geliyordu bana Böylece çok hantal ve herhalde sevimsiz bir hale geldim Hiç kimse iç dünyamda neler hissettiğimi anlamadığı gibi, ben de sözcüklerle ifade edemiyordum kendimi O zamanlar eğitimde esas, genç kızların her şeyden önce alçakgönüllü, saygılı, iddiasız olmalarıydı Belki de annem bu konuda tüm iyi niyetiyle işin dozunu biraz fazla kaçırmıştı," diye anlatır


On altı yaşında okulu bırakır, bir yıl evde oturarak ev işleri ve ekonomisini öğrenir Fakat bir yıl sonra kendisini eve bağlayacak hiçbir şey kalmamıştır "Bir gemi gibiydim," diye anlatır kendini; "demir almaya hazır, açıklara ve dünyaya götürecek güçlü rüzgârın çıkmasını bekleyen bir yelkenli!"


On yedi yaşında dünyaya açılmak isteyen Franziska Tiburtius'u bekleyen olanaklar nelerdi peki? Burjuva bir kız için açık olan tek meslek özel öğretmenliktir O da bu mesleği dener Bir akrabasının aracılığı ile Vorpommern'de bir baronun altı çocuğuna mürebbiyelik yapmaya başlar Sonra İngiltere'deki bir rahibin dört kızına ders verir


Bu meslekte mutsuz değildir, ama asıl mesele de bu değildir En sevdiği erkek kardeşinin vaktiyle verdiği bir öğüt durmadan aklına gelir, "Sen aslında doktor olmalıydın Buna yeteneğin var" Hâlâ tereddüt içindedir ve huzursuzdur Kardeşi 1871 savaşında tifoya yakalanıp hastalandığında ona bakmak için İngiltere'ye geri döner Bu zaman içinde iki kardeş Franziska'nın mesleki geleceği üzerine uzun sohbetler yaparlar


En sonunda inanılmayacak hayaller gerçek olur Kendisi de doktor olan erkek kardeşi, Franziska'nın Zürih'teki üniversitede yer bulmasına yardımcı olur Alman üniversitelerinde kadınların zaten hiç şansı yoktur Buna karşılık Zürih'te 1864 yılından beri "birkaç hanımın" tıp tahsili yap


masına izin verilmiştir Franziska 1871'de Zürih'e geldiğinde, biri Rus, biri İngiliz olan iki hanım, doktor unvanını elde etmişlerdir bile İnsanı cesaretlendiren iki örnek "Benim için, mutlak karanlığa yapılan bir atlayıştı bu," der Franziska Annesi ve erkek kardeşinin dışında hiç kimse planlarını öğrenmemelidir, "Eğer anatomi ve tıp derslerine girdiğim herkesçe bilinseydi, eski mesleğimin kapıları hepten yüzüme kapanırdı Hangi ana-baba kızlarını kadavra salonunda kadavra kesmiş ve tıp derslerinde bulunmuş özgür düşünceli bir kadına teslim ederdi acaba? Bunun sözü bile edilmezdi!"


Bu andan itibaren "özgür düşünceli bir kadın" olarak bilinen Franziska, erkek öğrencilere de ecinnili olarak görülür doğal olarak Tahsil gören kadınların hepsi çirkindi, göğüsleri yoktu, gözlük takıyorlardı ve saçları kısa kesilmişti Ayrıca durmadan sigara içiyorlardı En azından o zamanın karikatürlerinde ve Zürih'teki dini karnaval geçitlerinde böyle betimleniyorlardı Bu "kadın olmayan" tiplerden uzak durulmalıydı


Franziska Tiburtius kadavra salonuna ilk girdiğinde büyük bir şamata, ıslık ve yuhalarla karşılanır Bunun arkasından öfkeli erkek öğrenciler özellikle "nükteli" bir oyun daha oynarlar Franziska ve diğer "uzun eteklileri" büyük salonun yanındaki bir odaya kapatırlar Genç bayanlar buna rağmen cesaretlerini yitirmezler Franziska'nın sloganı "Soğukkanlılığınızı koruyun!" olur


Başlangıçta hiç de hoş bulmadığı işleri kılı kıpırdamadan yapmaya başlar, "Islak, soğuk bir kurbağayı tutup, kafasını elim titremeden kesmek kolay değildi Fakat oldu! Başaramasaydım erkek öğrenciler kimbilir nasıl sevinirlerdi!" Tabii ki tıp öğrenimi gören bir kız olarak ilerlemek için sadece soğukkanlı olmak yetmiyordu Franziska Tiburtius birçok alanda gerekli önbilgilere sahip değildi Erkek öğrenci arkadaşları gibi lise diploması yoktu Bu nedenle örneğin Latince, matematik bilgileri eksikti Bu konularda özel ders ricasında bulunduğu profesör, "Hayret bir şey!" der


Onu daha çok hayrete düşürense, kız öğrencisinin öğretilenleri anlamasıdır En sonunda, Franziska'nın da öğrenimi sırasında sık sık duyduğu şu veciz sözle kendisini teselli eder: "Bu tür kadınların öğrenim görmekten başka yapacak işleri yok herhalde!"


Franziska Tiburtius bu zaman içinde kötü bir ikilem içine düşmüş olmalı Bir yandan, tahsilini bitirmesi onun için son derece önemlidir Öte yandan da "özgür düşünceli bir kadın" olarak hiçbir şekilde kendisini gülünç duruma düşürmek istemez Bu konularda ne kadar zorlandığı ailesine yazdığı mektuplardan anlaşılmaktadır


Örneğin davet edildiği bir "çay toplantısı"nı şöyle anlatır: "Öğrenim görmenin zor olup olmadığı, fazla gelip gelmediği vs gibi sorular sorulunca üstü kapalı bir şekilde bizim de diğer insanlar gibi olduğumuzu söylemeyi ne denli garipsediğimi anlayabiliyor musunuz? Şimdi tıp öğrenciliğimi çok tabii buluyorum; yemek kitabı okur gibi konuşmamı da çok komik bulmuş olduğumu, bunda biraz muziplik de olsa, anlıyorum Saçlarım kısa olmadığı, oldukça iyi giyindiğim için kimse beni öğrenci yerine koymuyor Sonunda piyano çalmam istendi, ısrar üzerine en basit Chopin valslerinden birini çalmayı göze aldım Parmaklarım tembelleşmiş olduğu halde oldukça iyi çaldım"


Ayrıca Franziska Tiburtius'un tedavi etmek zorunda kaldığı ilk hastalar, bir kadının onları tedavi etmesini çok doğal karşılarlar ayrıca "Merhaba Doktor Hanım!" diye selamlanır evlerine girdiğinde Rüya kenti Zürih, o yıllarda bir fabrika kentine dönüşmüştür Mekanik dokuma tezgâhlarının icadından beri sayısız aile ev endüstrisi ile geçinmektedir Çoğunlukla da berbat koşullar altında yaşamaktadırlar


Franziska burada ilk muayene deneyimini edinir İnsanların kendisine güvendiklerini hissetmektedir Kendine özgü hızıyla, kendi kendine İsviçre Almancasını öğrenir "Bizim Kuzey'de konuşulan okul Almancası buradaki insanlar için bir yabancı dil," der eve yazdığında, "ve biri bana derdini anlatacaksa, kendi dilini konuşmak mecburiyetinde"


Almanya'da bir işçi semtinde muayenehane açma kararı herhalde o zamanlar kafasında olgunlaşmış olmalı "Benim yeteneğim pratik alanda," der Bunu da sık sık gittiği annesinin evinde yaşar Korktuğu gibi kimse kendisiyle alay etmez "Doktor Hanım" yine dönmüş, derler alay etmek yerine Sonra uzaktan yakından gelerek, dertlerini anlatırlar Teşekkür olarak da ya bir sepet yumurta getirirler ya da gizlice evinin önündeki bahçeye bir gül dikerler


Franziska Tiburtius Zürih'te sınavlarını "pekiyi" dereceyle verir Ardından Dresden'de gönüllü doktor olarak çalışır Kendi muayenehanesini açma rüyasını engelleyense, Alman meslek yasası hükümlerine göre, Almanya'da denenmemiş doktorların sahte doktorlarla eşdeğer olmalarıdır Yani gördüğü eğitim kabul edilmez Tüm gerekli sınavları Almanya'da tekrarlamaya hazır olduğunu açıklar Yetkili merci olan şansölye (Başbakanlık) makamı, son derece nazik ve aynı zamanda üzgün bir tavırla bunun mümkün olmadığını söyler Yani her şey boşuna mıdır? Yoksa mücadeleye devam etmesi mi gerekir?


"Hiçbir zaman savaşmakta olduğumun bilincine bu kadar varmamıştım," der sonraları bu dönemi anımsadığında, "Önceleri sadece gerektiği kadarını yapmak zorunda olduğumu sanıyordum"


Tekrar işe koyulur: Devlet tıp imtihanına giremediğine göre hiç olmazsa ebelik sınavına da mı giremezdi? Uzun zaman ebelik öğrencilerine ders vermesine rağmen bu da reddedilir "Evet, bakınız," dendiğini duyar; "çok büyük bir haksızlığa uğradınız Otuz yıl erken doğmuşsunuz Yazık Daima ortadan gidin, akıntıya karşı kürek çekmeyin ve bırakın akıntı sizi taşısın!" "Ve böylece, üzerinde adım ve doktorluk unvanım yazılı tabelayı kapıya asıp halkın bunu nasıl kabul edeceğini sessizce beklemekten başka çıkar yolum kalmadı," diyecektir Franziska sonraları


Ayrıca bu tehlikeli girişimde yalnız değildir Kendisiyle birlikte Zürih'te tıp öğrenimi yapmış olan öteki Alman kadın Emilie Lehmus da onunla birlikte muayenehane açmak ister Bu ilk kadın doktorlar, birlikte tüm tehlikelere daha iyi göğüs gereceklerini anlamışlardır Ve bir şey daha vardır: Erkek meslektaşlarından destek bekleyemezler Bunun için de birbirlerini kollamaları gerekir


Hedefleri Berlin'deki bir işçi semtinde poliklinik açmaktır Franziska Tiburtius burada da sloganına sadık kalır: "Daima öncelikle gerekli olanı yap" Yani bu durumda önce uygun yer bulmalıdır En çok sevdiği erkek kardeşinin karısı Henriette Tiburtius yardımına koşar Amerika'da öğrenim görmüş olan Henriette, diş doktoru olarak çalışmaktadır


Doğal olarak, onun da tam olarak yeterliliği yoktur Kendisine tedaviye gelenler sadece kadınlar ve çocuklardır Ta ki zengin bir fabrikatör, şiddetli ağrılardan yakınarak yolunu şaşırıp onun muayenehanesine girinceye kadar


Hikâyenin devamını Franziska Tiburtius anlatıyor: "Beyefendi geldiğinde çok kibarca karşılandı Bayan Henry konuşmayı, kendisi istemiyormuş gibi çaktırmadan, asıl istediği yola ustalıkla yönlendirmesini bildi ve beyefendi ağzında tükürük hortumu, lastik tamponlarla, onun ellerinin altında zaten konuşacak ve yanıt verecek durumda olamadan otururken, tasarı kendisine açıklandı; o semtin kadınlarının böyle bir tesisten ne kadar iyi yararlanabilecekleri ve kendisinin ne büyük kazançlar sağlayabileceği anlatıldı


Bu ikna edici konuşmanın sonucu olarak evlerinden birinin giriş katında, avluya bakan yarı karanlık dairenin poliklinik olarak kullanıma hazır olduğunu söyledi adam! Uzun yıllar boyu bu yeri bize tahsis etti" Her iki kadın doktor, hastalardan masrafları karşılığı on fenik alırlar Bu mütevazı muayenehane daha sonra ilk "Kadın Doktorlar" polikliniğine dönüşür


Basın için bu girişim tümüyle "büyük gırgır" konusudur Dr Tiburtius ve Dr Lehmus Berlin'de daha tam olarak tanınmamış olduklarından, mizah dergilerine gün doğar Kladderedatsch dergisi iki kadın doktoru, ikisi de tabii aynı hastaya âşık olan ve birbirlerine düşman kesilen Dr Romulus ve Dr Remus olarak karikatürize eder


Franziska'nın bu karikatüre tepkisi "Enfes bir reklam" demek olur Ardından da yayınevi sahibiyle tanışır ve ondan kendisini ileride rahat bırakması için söz vermesini ister Adam sözünde durur! "Doktorluk unvanının haksız kullanımı" ile suçlandığında öğrenciyken olduğu gibi soğukkanlı davranır O andan itibaren kendisine "Zürih Üniversitesi Tıp Doktoru" adını verir


Farkında olmadan başarılı olmuştur Çünkü hastaları onu kutlayarak "Mutlaka özel bir yanınız olmalı Baksanıza ne uzun bir unvanınız var!" derler Fakat bir şeyi unutmamak gerek: Erkek kardeşinin yardımı olmasa Franziska Tiburtius birçok sorunun üstesinden gelemezdi


Resmi işlemlerin halledilmesinde kardeşi hep onun yanında yer alır Çünkü resmi daireler ve erkek meslektaşları kadın doktorlara her konuda mümkün olduğu kadar eziyet etmeye çalışırlar Franziska'nın özel yaşamında da erkek kardeşi çok önemlidir Yirmi beş yılı aşkın bir süre erkek kardeşi ve onun karısıyla birlikte aynı evde yaşar "Kardeşim ve yengemle birlikte yaşamam ve onların dost çevresine girmem benim için çok faydalıydı," der; "Böylece iç huzuruna da kavuşmuş oldum"


Fakat bir keresinde çıldıracak gibi olur Kansere yakalanmış, tedavisi imkânsız bir kadın hastaya bakmaktadır İkinci bir (erkek) doktorun onun teşhisini onaylaması gerekir Fakat adam "vaka"ya şöyle üstünkörü baktıktan sonra genç doktoru yan odaya çekerek, "Uğraşmayın, kadın fazla yaşamaz Fakat söylesenize, niçin evlenmediniz siz?" der


Franziska Tiburtius neredeyse 20 yıl boyunca ilk Alman kadın doktor olarak büyük başarıyla çalıştıktan sonra, kadınlar Alman üniversitelerinin hepsine dersleri dinlemek üzere konuk öğrenci olarak kabul edilirler Dört yıl sonra, 1898'dc nihayet kadınlara devlet bitirme sınavına katılma hakkı verilir Fakat daha uzun yıllar doktorlar arasında bile kadınların öğrenim görmesine şiddetle karşı çıkanlar bulunur


Örneğin 1907 yılında Viyana Psikanalitik Derneği üyesi olan Dr Fritz Wittels'in öğrenim gören kadınlar hakkında ciddi endişeleri vardır: "Zavallı yaratıklar sabahın erken saatlerinde fırtınada, siste bilimin pınarına koşturuyorlar Burunları kızarıyor, tabanları aşınıyor, uzatmalı nişanlılık döneminde nişanlısının kollarında sararıp solan kızlar gibi"


Daha kötü şeyler de algılamaktadır: "İmbiklerin ve gazometrelerin arkasında sanki büyük yeşil bir korudaymış gibi kendilerini okşatabilirler, otopsi salonunda bile kulaklarına şehvet kokan masallar fısıldanabilir Kadının laboratuara girmesini en utangaç âşık bile bir davet olarak algılar Bir kez ağa düştü mü, çırpınır durur uzun zaman Kadın meslektaşlarının ortaya çıkmasını, mevkilerinin sıfıra indirgenmesi olarak algılayabilmek için, erkek doktorlar Doğuluların kadınlar hakkındaki görüşlerini benimseseler keşke!"


Bu arada Dr Franziska ve onu izleyenler, kadın doktorların ne bu mevkiyi küçülttüklerini ne de amfilerde ve laboratuarlarda ahlaka aykırı davranışlarda bulunduklarını çoktan kanıtlamışlardır


Almanya'nın ilk kadın doktoru seksen dört yaşında Berlin'de ölür "Hayır, dünya beni beklemedi," der ölümünden kısa bir süre önce "İnsanların bana güvenmesi için kanıtlar sunmak zorunda kaldım Doğru olan buydu Kim dünyaya yeni bir şey getirmek istiyorsa, önce bunun doğruluğunu, insanların buna ihtiyacı olduğunu, kendisinin de bu davayı savunduğunu kanıtlamak zorundadır"

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihe Geçen Kadınlar

Eski 08-17-2012   #13
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihe Geçen Kadınlar



Bertha von Suttner







DÖNEMİNDEKİ ÖNEMLİ OLAYLAR (1843-1914)


1849 Avusturya, Rusya'nın yardımı ile Macaristan'ı egemenliği altına alır


1853 Kırım Savaşı başlar (Osmanlı İmparatorluğu, Fransa ve İngiltere Rusya'ya karşı)


1856 Kırım Savaşı'nın sonu


1859 Avusturya; İtalya ve Fransa'ya karşı savaşta Lombardiya'yı kaybeder


1864 Bismarck, Prusya ve Avusturya'yı Schleswig-Holstein bölgesi için Danimarka'ya karşı savaşa sokar Danimarka kaybeder


1866 Bismarck Prusya'nın Avusturya ve Alman Birliği'ne karşı savaşa girmesine sebep olur


1866 Avusturya Almanya'dan ayrılır


1870 Kayzer Wilhelm'in "Ems" kasabasından Bismarck'a gönderdiği telgrafın, özellikle Fransa aleyhtarı bölümleri kalacak şekilde kısaltılarak açıklanması, 1870-71 savaşına yol açar


1871 Alman ordusu Paris'i alır Frankfurt/Main Barış Antlaşması ile Alsace-Loraine bölgesi Alman topraklarına katılır


1880 İngiltere'de bir Barış Hareketi oluşur: "International Arbitration and Peace Association" (Uluslararası Uzlaşma ve Barış Birliği)


1891 Bertha von Suttner, Avusturya Barış Sevenler Derneği'ni kurar


1892 Berlin'de Alman Barış Derneği kurulur


1896 Nobel Ödülü'nün kurucusu Alfred Nobel'in ölüm yılı


1901 İlk Nobel Barış Ödülü İsviçreli Henri Dunant ve Fransız Frederic Passy'e verilir

"SİLAHLARI BIRAKIN!"


"Ortalıkta yatan askerler ve atlar, parçalanmış toplar ya da canhıraş bağrışmalar, tarih kitaplarında okuduğum birçok manzaranın aynısı Hiç de hoş bir manzara değil" On altı yaşındaki Kontes Kinsky, kaplıca kenti Wiesbaden'in kütüphanesinde gazeteleri; savaş meydanından görüntüler veren resimli dergileri gördüğünde sarsılır


1859 yılıdır: Piyemonte-Sardunya ve Fransa Avusturya'ya karşı savaştadır Avusturyalı Bertha von Kinsky, annesi, halası ve kuzeni ile sosyetenin uğrağı, kaplıca kenti Wiesbaden'de bulunmaktadır Balolarda ve kaplıca konserlerinde eğlenmekte ve oyun salonlarında şanslarını denemektedirler Bertha ve aynı yaştaki kuzeni bunun dışında kendi buldukları "Puff" oyunu ile de eğlenmektedirler: Geleceklerine ilişkin sahneler düşünür ve bu sahneleri farklı rollerde canlandırırlar Konuları hep fırtınalı aşk hikâyeleri oluşturur


Amerikalı bir kovboy, Avrupalı bir elçilik ataşesi ya da Hintli bir mihrace Bertha'ya veya Elvira'ya evlenme teklif eder ve bunun ardından yeni bir oyun daha başlar Her iki kız için açık olan bir şey vardır: Yalnız fantezilerinde değil, gerçekte de onları tamamen olağanüstü bir gelecek beklemektedir Bertha'nın kuzeni Elvira çok ünlü bir ozan olacaktır Bertha ise çok mükemmel bir evlilik yapacak, fakat daha önce muhteşem bir opera şarkıcısı olarak insanları mest edecektir Ancak savaş resim ve haberleri, bu tür gelecek tasarılarına hiç de uygun değildir Savaş "hoş" değil, fakat kaçınılmazdır


"Dünyadan savaşların tümüyle ortadan kalkması olasılığını düşünmek bile hayaldi," der Bertha daha sonraları genç kızlık yıllarını anımsayarak "Ağaçları yapraksız, denizi dalgasız tasavvur etmek gibi bir şey olurdu bu- savaş, insanlık tarihinin gerçekleşme biçimidir: İmparatorlukların kurulması, ihtilafların çözülmesi, hep savaşla sağlanıyor"


Genç Bertha von Kinsky'nin böyle düşünmesi şaşırtıcı değildi Yıllar sonra 1889'da Silahları Bırakın romanında kendisinin ve çağdaşlarının niçin böyle bir inanç beslemek zorunda kaldıklarını açıklayacaktır


"Ders ve okuma kitaplarında da salt uzun bir savaşlar dizisi olarak anlatılan kendi ulusumuzun tarihi yanında, durmadan sadece kahramanca silahlı çatışmalardan söz eden farklı şiir ve hikâyelerden de çıkan sonuç budur Milliyetçi eğitim sisteminin bir parçasıdır bu Her öğrencinin vatanını koruyan bir kahraman olarak yetişmesi gerektiğinden, çocuğun ilgisinin vatandaşlık görevine vaktinde çekilmesi gerekir Savaşın dehşetinin meydana getirebileceği doğal ürküntü duygusuna karşı çocuğun yüreğini katılaştırmak için en feci kan banyoları ve katliamlar, sıradan ve doğal, gerekli bir olaymış gibi anlatılır Gerçi savaş alanına gitmeleri gerekmeyen kızlara da, erkek çocukların askerlik için yetiştirilmesini hedefleyen bu kitaplarla ders veriliyor Böylece kız çocuklarında da erkeklerin yaptığını yapamamaktan dolayı bir haset ve askerlere karşı bir hayranlık duygusu uyandırılıyor Diğer her konuda merhametli, ılımlı olmamız uyarısında bulunulan biz genç kızlara, yeryüzündeki savaşların ne korkunç resimleri gösteriliyor İncil'de anlatılanlardan, Makedonya'dakilere, Pun savaşlarından Otuz Yıl ve Napoleon savaşlarına kadar Oralarda kentleri nasıl yaktığımızı, insanlarını nasıl kılıçtan geçirdiğimizi, esirleri nasıl soyduğumuzu görüyoruz Hem de büyük bir zevkle Bunlar olmak zorunda En yüce şeref ve namusun kaynağı bu Kızlar bunları çok iyi anlıyorlar Savaşı göklere çıkaran şiirler ve tiratları ezberlemek zorundalar Ve özverili 'bayraktar' analar, dansta eş seçimi sırasında subaylara verilen armağanlar, böyle yaratılıyordu işte"


Kontes Kinsky'nin, günün birinde özgürlük savaşçısı Bertha von Suttner olarak böyle şeyler söylemesi, kendisi ve gençlik yıllarındaki çevresi için inanılacak gibi değildir Gençlik anılarında kendisini "kendini beğenmiş ve yüzeysel" olarak tanımlar Durmadan yeni bir hayranıyla, tabii kendi düzeyine uygun biriyle flört etmekte; kendisini müzik dünyasının en büyük yıldızı olarak görmektedir


Ayrıca toplam olarak üç kez nişanlanır Kuzeni Elvira ile birlikte düşündükleri gibi üçünden de dramatik bir şekilde ayrılır: Kendisinden çok yaşlı birinci nişanlısından, kendisini öpmek istediğinde kaçar İkincisi sahtekâr çıkar Üçüncüsü bir deniz yolculuğunda ölür


1873 yazı: Bertha von Kinsky otuz yaşındadır "Dış dünyada bir işe yaramak ve parlamak" ister Hangi dış dünya? Opera şarkıcısı olarak kariyer yapabileceğine kendisi de inanmaz artık Bu yöndeki çabalan hazin bir şekilde boşa gitmiştir Fakat birkaç yabancı dil bilmektedir "İyi bir eğitim" görmüştür Bu dillerle bir şeyler yapılabilir


Genç kadın Avusturya'nın kuruluş yıllarında zengin bir soylu olan Avusturyalı Baron von Suttner'in evine gelir ve onun dört kızının mürebbiyesi olur Anılarını okuyan biri, hayatını anlatım şeklinin nasıl birdenbire değiştiğini hemen fark eder Artık olağanüstü mutluluk düşleri ve kendisi için yeterince yakışıklı bir erkek düşüncesi yoktur Bunların yerine, belki de hayatında ilk kez, yükseklerden uçan bu Kontes gerçek duygu gibi bir şeyler hisseder


Otuz yaşındaki bu kadın evin kendisinden yedi yaş küçük oğlu Arthur Gundaccar'a âşık olmuştur Arthur da onun ilgisine karşılık verir Annesi ve babası, çok saygın evlerinde neler döndüğünü öğrendiklerinde baştan çıkarıcı mürebbiyeyi kovarlar Bertha von Kinsky kendisine yeni bir iş aramak zorunda kalır Gazete ilanı ile bir kadın arayan, kendisine sekreterlik ve ev hanımlığı yapabileceği İsveçli zengin ama garip bir adamla ilişki kurar


"Nobel, Alfred; İsveçli kimyager, dinamit ve patlayıcı jelatini buldu ve Nobel Vakfı'nı (Nobel Ödülü) kurdu"


Bertha von Kinsky'nin Paris'te yanında çalışmak üzere yola çıktığı, Paris'te yaşayan bu garip kişilik, daha sonraları ansiklopedilerde böyle anılacaktır


Ne denli önemli bir adamla, "savaşların bir daha yapılmasına imkân vermeyecek, korkunç ve yok edici etkisi olan bir makine veya madde yaratmak isteyen" biriyle tanışacağından Bertha'nın henüz haberi yoktur Bu onu hiç ilgilendirmez, başka sıkıntıları vardır


Hayatında bir dönem uzaktan da olsa aşk hüznü çeken herkes, Bertha'nın Paris'te niçin çok mutsuz olduğunu anlayacaktır Oraya tam sekiz gün dayanabilir Sonra, "Çok değerli pırlanta bir haçım vardı Onu bozdurmaya gittim Aldığım parayla otel faturasını ödedim, bir sonraki Viyana ekspresine bilet aldım ve bir miktar da naktim kaldı Dayanılmaz bir baskı altında, rüyadaymışım gibi hareket ediyordum Delilik olduğunun farkındaydım, belki de bir mutluluktan kaçıp bir mutsuzluğun kollarına atıyordum kendimi Tüm bunlar bilincimde şimşek gibi çakıyordu, fakat yapamıyordum, başka türlü davranamıyordum"


O anda hangi mantıkla hareket ettiği gerçekten etkileyicidir Ardından bir mektup bırakarak terk ettiği Alfred Nobel de aynı şeyi hissetmiş olmalı Çünkü Alfred Nobel, onun Paris'ten aniden kaçışına başka türlü tepki de gösterebilecek olmasına rağmen Bertha'nın yaşam boyu en iyi arkadaşlarından biri olarak kalır Bertha Viyana'ya geri döner: Arthur von Suttner ile gizlice görüşür Hatta gizlice evlenirler ve Kafkasya'ya kaçarlar Burada dokuz yıl kalır ve geçimlerini büyük ölçüde yazarlıktan sağlarlar


Göçmenlik zamanında Bertha von Suttner, 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı'nı yaşar Hâlâ gençliğinde aşılanmış olan ülkülerin etkisi altındadır Savaş, özellikle tarihsel önemi olan ilkel bir olaydır "Savaşın ortasında yaşamak da insana bu önemi yansıtır"


1885 Mayıs'ında von Suttner çitti Avusturya'ya geri döner Aile "kaçaklarla" barışmıştır Arthur ve Bertha von Suttner artık Güney Avusturya'da Harmannsdorf çiftliğinde yaşamakta ve ikisi de yazarlık işine devam etmektedir 1886-87 kışını Paris'te geçirirler Bertha, Alfred Nobel'i ziyaret eder; edebiyatçılar, hukukçular ve politikacılarla tanışır, geceler boyu tartışırlar Tartışma konusunun başında "Ufukta yine savaş mı var?" sorusu gelmektedir


O aylarda Almanya ve Fransa arasındaki hava çok gergindir Bu konuşmaların ortasında Bertha von Suttner kendisini "elektrik çarpmışa döndüren bir haber" alır: Bir tanıdığı ona 1880'den beri Londra'da bir "Uluslararası Uzlaşma ve Barış Birliği"nin, yani barış hareketinin varolduğunu anlatır Bertha hemen bu barış birliği hakkındaki belgeleri temin eder


Büyülenmiştir Bu düşünceleri yaymaya devam etmek ister Ve böylece dört savaş yaşamış (1859, 1864, 1866 ve 1870-71) ve sonunda kendisinden tamamen emin bir biçimde barış savaşçısı olup çıkan bir kadının yazgısını anlatan romanını yazmaya başlar: Silahlan Bırakın!


Emile Zola'nın etkisinde, gerçek toplum kesimlerinin tasvirini yapabilmek ve yansıtabilmek için ön araştırmalarını tam olarak yapar Bir edebiyat şaheseri değildir Bertha'nın yazdıkları, fakat yayınlandıktan sonra korkunç bir gürültü koparan bir eğilim romanıdır Bertha von Suttner adı, ulusların tarihinde savaşı kaçınılmaz sonuç olarak gören eski düzene karşı başkaldırının simgesi haline gelir


Alfred Nobel ona yazdığı bir mektupta, "Hayranlık uyandıran şaheserinizi okudum Dünyada 2000 dilin konuşulduğu söylenir Bence bu dillerin 1999'u fazlalık gibi geliyor bana Fakat mükemmel eserinizin tercüme edilemeyeceği, okunamayacağı ve tartışılamayacağı bir dil kesinlikle yoktur" Abartılmış değildir bu, çünkü 1905 yılında Bertha von Suttner Nobel Barış Ödülü'nü aldığında, kitabı 37 baskısını yapmış ve tüm Avrupa dillerine çevrilmiştir


Avusturyalı yazar Peter Rosegger bu romanı "çığır açan bir eser" olarak nitelendirir Yazar Leo Tolstoy, Bertha'ya yazdığı bir mektupta, "Tanrı eserinizin ışığında savaşın ortadan kalktığını göstersin bize!" der Tabii "Barışçı Bertha" ve onun düşünceleri ile alay eden karşıtları da vardır Felix Dahn, örneğin, şöyle bir şiir yazar:


Silah başına! Kılıç yakışır erkeğe, O savaşır, kadına susmak düşer, Gerçi erkekler var ki günümüzde, Daha uygun olurdu, eteklikle gezseler


Barış inancı, büyük kahramanlık maskesinin düşürülmesi için sözcükler -silahlanmaya büyük paralar harcandığı ve savaşın yüceltilmesi için her türlü propaganda aracının devreye sokulduğu bir dönemde- kullanmak, cesaret ister Bu cesaret de Bertha von Suttner'de fazlasıyla vardır Barış fikri için kararlı bir şekilde kendisini ortaya koymaya devam eder, "Bu kitabım sayesinde edindiğim tecrübeler ve çevreler beni bu hareketin içine daha fazla itti Öyle ki, başlangıçta istediğim gibi sadece kalemimle değil, tüm benliğimle kendimi bu işe adamak zorunda kaldım"


1891'de Barones Viyana'da "Barış Derneği"nin Avusturya kanadını kurar 1892'de Berlin'de, Alman "Barış Derneği" kurulur Almanya'daki pasifistler ilk kez örgütlenirler 1899 yılında "Lahey Barış Konferansı" yapıldığında, Bertha von Suttner bu konferansa katılan tek kadındır ve daha sonra bu konferans hakkında yaptığı röportajı kitap şeklinde yayınlar


Barış hareketi için yapılan her önemli kongre ve konferansa (çoğunlukla kocasının eşliğinde) gider, konuşmalar yapar ve "dönem tarihine ilişkin eleştiriler" yayınlar Bu eleştirileri ölümünden sonra 1917'de, iki ciltte toplanır ve Dünya Savaşının Önlenebilmesi İçin Verilen Savaş başlığıyla yayınlanır Aslında bu eserle bugünkü "barış araştırmalarının tohumları atılır


1891'de başlayan bu eleştiriler, deniz filosunun kurulması sorunları, çeşitli savaşlar, Balkanlardaki kargaşalar, kadınların oy hakkı savaşımı gibi konulara yöneliktir Böylece Avrupa'daki her krizi izler ve bu kıtayı ancak uzlaşmanın kurtarabileceğini vurgular Avusturyalı olarak tabii ki Monarşi'nin iç politikasıyla da ilgilidir


1912'de tüm protestolara rağmen ortaokullara atıcılık dersleri konulduğunda şöyle yazar: "Şövalye von Hussarek gençliğe atış talimlerini yalnız bedensel beceriyi artıracak bir spor türü olarak değil, daha yüce düşüncelerin hizmetinde bir uğraş olarak da düşünmelerini hararetle tavsiye ediyor: Yani yücelerin yücesi İmparatorluğa sevgi ve savunma gücünün artırılması uğruna Ve bir kez daha altını çiziyor: Toplumda olduğu gibi bireysel yaşamında da, herkes diğer uğraşları kadar mesleğini de bu yüce düşüncelerin ışığında algılamayı öğrenmelidir Bunlar çok önemli sözler Ama bu sanatın icrasında silahlar birlikte yaşadığımız insanlara doğrultulursa, çok doğru kullanılmış olup olmadıkları tartışılır"


Ve Avusturyalı işçi kadınlar hareketinin bir eylemi üzerine şöyle der (1911):


"İşçi kadınlar Viyana'da kadınların oy hakkı için dev bir gösteri düzenlediler Binlercesi, büyük bir düzen ve sessizlik içinde caddelerden geçtiler Gartenbau salonunda konuşma yaptılar Bu arada Adelheid Popp şunları da söyledi: 'Aynı zamanda cinayetlere, kardeşin kardeşi vurduğu savaşlar için milyonların harcanmasına karşı da savaş vermek istiyoruz Ölümcül silahlanmanın son bulmasını ve bu milyonların halkın ihtiyaçları için harcanmasını istiyoruz!' Kadınca politika mı? Hayır: İnsanca politika!"


O güne kadar karşıtlarının sürekli gözden düşürmeye çalıştıkları ve "Duygusal, Sersem Barış Havarisi" dedikleri Bertha von Suttner artık eleştiriler yazan bir gazetecidir Uzun yıllar arkadaşı ve Alman Barış Derneği'nin başkanı olan Alfred Hermann Fried şöyle özetler: "Bu hareket bilime, roman yazarımız da çağın bir eleştirmenine dönüştü"


İsveçli büyük sanayici ve dinamitin mucidi Alfred Nobel 1896'da öldüğünde, bıraktığı vasiyetinde servetinin bir kısmını Nobel Barış Ödülü için bağışlamıştır Bu barış ödülüne uygun görülen ilk kadın 1905'te Bertha von Suttner olur Artık 62 yaşındadır ve tüm saldırılara, düş kırıklıklarına rağmen, barış uğruna yorulmak bilmeden çalışmalarını sürdürmektedir


Yaşamın son aylarında yakalandığı ağır bir hastalık çalışmalarını bırakmaya mecbur eder Son sözleri (yanında bulunan Alfred Hermann Fried'e göre) şöyle olmuştur: "Silahları bırakın! Bunu herkese söyleyin herkese" Bu sözleri 21 Haziran 1914'te söyler Bundan yedi gün sonra Avusturya-Macaristan Prensi Franz Ferdinand karısıyla birlikte Sarayevo'da öldürülecek, askeri ittifakların zincirleme tepkileri devreye girecek ve Birinci Dünya Savaşı başlayacaktır

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihe Geçen Kadınlar

Eski 08-17-2012   #14
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihe Geçen Kadınlar



Vera Figner







DÖNEMİNDEKİ ÖNEMLİ OLAYLAR (1852-1942)


1855 II Aleksandr Çar olur


1860 Rusya'da çiftçiler ayaklanır


1861 Çiftçilerin köleliği (sertlik) kaldırılır


1862 Turgenyev'in romanı Babalar ve Oğullar'da nihilizm kavramı ortaya çıkar


1865'ten itibaren Rusya'da nihilist akımlar (Nihil: hiçlik; Nihilistler: hiçbir şeyin kalıcı olmasını istemeyen - dayatılmış hiçbir düzene, herhangi bir sisteme bağlılığı reddedenler)


1879 Nisan Çar II Aleksandr'a başarısız suikast


1879 Ağustos "Narodnaya Volya" adlı gizli örgüt Çar'ı mahkûm eder


1881 Mart Çar'a başarılı bir suikast yapılır III Aleksandr tahta çıkar


1881 Nisan Suikasta doğrudan katılan dört erkek ve bir kadın halk önünde asılır


1884 Vera Figner tutuklanır ve Schlüsselburg kalesinde 20 yıl hapis yatar


1894 II Nikola, III Aleksandr'dan sonra tahta geçer


1905 Rusya'da devrim Kısmi bir başarı kazanılır: III Nikola Rusya'da Meşrutiyet Anayasası'nı kabul eder


1917 III Nikola tahttan indirilir


1917 Rus kadınları seçim haklarını elde eder

"YALNIZ EYLEM İÇİNDE GÜCÜNÜ ANLAYABİLİRSİN!"


"Güzel bir süs bebeği - fakat içi boş!" Genç Rus kızı Vera Figner bir akşam akrabalarının kendisini böyle yargıladıklarına kulak misafiri olur Bu ona çok dokunur Gerçek mi bu? "Sadece güzel bir süs bebeği mi?" Modern giyindiği, sosyal ve politik görüşlerle ilgilenmediği, bu tür konulardan kaçtığı doğrudur Peki, başka nasıl olabilir ki?


Kazan'daki enstitüde kız çocuklarının ciddi kitaplar okumalarına izin verilmez Ve evde -yalnız yaz tatillerinde ebeveynlerinin çiftliğine gelebilmektedir- büyük bir yalnızlık içinde yaşar Ormancı olan babası ailenin tek hâkimidir


Altı çocuğunu katı bir disiplin ve körü körüne itaatle yetiştirmektedir, "İzinsiz hiçbir şeye dokunamazdık Hele babamın eşyalarına hiç mi hiç Kazayla bir şey kırılsa ya da eşyalar yerli yerine konmazsa, babamızın öfkesi bütün evi etkisi altına alırdı Ceza da verirdi: Köşede dururdu, kulağımız çekilirdi veya hep babamın odasında asılı duran kayışla dövülürdük Çok gaddarca cezalandırılırdık"


Küçük Vera hayal gücüne sığınır Belki, diye hayal eder, günün birinde Moskova'ya gelir, Çar'ın dikkatini çeker ve elini tutmasına izin verirdi Çar, onu pırlanta ve yakutlarla süsleyip, imparatorluğunu ayaklarının önüne sererdi


"Aslında daha sonraki yaşantım, tamamen başka bir şekilde çocuksu rüyalarımı gerçekleştirdi," der Vera Figner Rusya'da Gece adlı anılar kitabında "Belki çarlık mülküne kavuşmadım ama krallık tahtına kavuştum Schlüsselburg'da tüm erkekler arasında sadece iki kadın olduğumuzdan, arkadaşlar yaşantımızın sefaletini biraz olsun güzelleştirmek için bize 'kraliçe' derlerdi"


Vera Figner'in sözünü ettiği Schlüsselburg bir kaledir İçinde yaşamının yirmi yılını geçirmek zorunda kaldığı bir zindan Yirmi yıllık korku, yalnızlık, acı, açlık, çaresizlik Devrimci eylemlerinden dolayı buraya hapsedilmiştir Nasıl olur? Vera Figner uslu bir kız değil miydi? Yüksek tabakadan gelme, hatta Çar ile evlenmeyi hayal eden biri Devrimci olması için iç dünyasında neler olmuştur?


İlk olarak, eline geçen bir kitabı soluk almadan yutarcasına okur bitirir Daha sonra -kişiliğinin temelini atan- bu kitaptan söz edecektir Rus ozanı Nikolay Nekrassov'un bu kitabının adı Şaşa'dır İçeriği Vera Figner'in sözleriyle şöyledir: "Akıllı, eğitimli ve dünya tecrübesi olan Ağarın başkentten ücra bir köye düşer Orada basit, ataerkil aile sistemiyle yaşayan komşuları arasında entelektüel fikirlerle hiç ilgisi olmayan bir kızla tanışır"


Vera Figner'in kendisini hemen bu kızla özleştirmesi doğaldır Fakat biz devam edelim, "Kızı eğitmeye başlar Bol bol, güzelce sosyal görevlerden bahseder, emekten, halkın refahından Bu derslerin etkisi altında Saşa'nın içinde idealist emeller ve ihtiyaçlar gelişir Fakat bir yıl sonra öğretmeniyle yeniden karşılaştığında korkunç bir şekilde düş kırıklığına uğrar Şaşa bu arada zihinsel ve ahlaki açıdan olgunlaşmıştır Agarin'i artık gerçek yüzüyle, boş şeyler konuşan gevezenin biri, kendisini etrafına güzel sözler söylemekle sınırlamış, gerçek yaşamda bir şeyler başarma yeteneği olmayan biri olarak görmektedir Şaşa bu kahramanın sözleriyle yaptıklarının uyum içinde olmadığından emindir"


Vera Figner şöyle devam eder: "Bu roman beni canlandırdı, üzerinde uzun uzun düşündüm Nasıl yaşamak ve neyle uğraşmak gerektiğini öğretiyordu Safsata yapmadan ilkelerine bağlı kalarak yaşamayı öğretiyordu Kendimden ve aynı şekilde başkalarından da bunu istemek hayatımın düsturu oldu"


Şimdi genç Vera'nın yapması gereken, sadece öğretmenini bulmaktır -kendisine roman kahramanı Saşa'ya verildiği gibi zihinsel dürtüleri verecek herhangi birini Ve bu da olur Okulunu bitirdiği yıl, Zürih'e gidip Zürih Üniversitesi'nde tıp öğrenimi görmeye, daha sonra da taşrada doktor olarak çalışmaya karar verir Kadınlara öğrenim imkânı veren tek üniversite Zürih'tedir


1872'de Vera Figner oraya vardığında sınavlarına hazırlanan Alman öğrenci Franziska Tiburtius ile tanışır Fakat Vera ile Franziska'yı öğrenim konularından başka birbirlerine bağlayan ortak bir şey yoktur Franziska, "bu Rus kız öğrencilerinin hepsi nihilist," diye hatırlayacaktır Vera ile karşılaşmasını yıllar sonra Rus arkadaşlarının hangi akla hizmet ettiklerini anlayamamaktadır


Vera Zürih'te genç Rus kızlarının çevresine girer Önünde yeni bir fikir dünyasının kapısı açılır, "Lassalle'in öğretilerini ve etkinliğini, Fransız sosyalizminin kuramlarını, işçi hareketlerini, Enternasyonal'i ve Avrupa ülkelerindeki devrimlerin tarihini öğrendim Şimdiye dek haberdar olmadığım bu şeyler, entelektüel ufkumu genişletti ve beni tutsak etti Böylece sosyalist ve devrimci oldum Devrimci bir çevrede birleştik ve Rusya'ya geri dönerek yeni fikirlerin propagandasını işçiler ve köylüler arasında yapmayı kararlaştırdık"


Eyleme dönüşmeyen tüm sözlerin boşuna olduğu inancı, Vera Figner'de sarsılmaz bir şekilde yerleşmiştir Haplarla, ilaçlarla ve ilaç karışımları ile halkına yardım edemeyeceğini gittikçe daha çok anlamaktadır Görevini sosyalist fikirleri yaymak ve bu fikirler uğruna savaş çağrısında bulunmakta görür


1875 Aralık'ında bitirme sınavlarına girmeden üniversiteden ayrılır: "Hareketimin sözlerimle çelişmemesi için Rusya'ya geri dönmeye karar verdim"


Geri dönüşünün hemen ardından aceleci heyecanının tek başına yeterli olmayacağını anlar İşçilerin ve köylülerin kafasına yeni fikirleri sokmak güzel de, ya bu insanlar bu fikirleri anlayamayacak durumda iseler? Önce halkın kültür seviyesini yukarı çekmek gereklidir


Vera ve kız kardeşi Eugenie'nin (o da bu arada aynı şekilde harekete katılmıştır) yerleştikleri şehirde örneğin bir okul bile yoktur Bu durumda Eugenie çocuklara ve yetişkinlere ücretsiz ders vermeye başlar Vera ise doktorluk görevini üstlenir Ama asıl işleri mesai bitiminden sonradır İki kardeş ev ev dolaşarak birkaç dua ve imparatorluk hanedanının bir listesinden başka kültür bilgisi olmayan köylülere kitap okur ve onlara düşüncelerini ve hedeflerini anlatırlar Günün birinde demokratik Rusya'da politik sorumluluğu üstlenecek olan halka bildiklerini aktarmak, en önemli görevleridir


Vera şöyle anlatır: "Köylüler hep köy yaşamı, toprak sorunları, toprak sahipleri ile ilişkiler ve resmi makamlar hakkında konuşmamızı dinlemek istiyordu" O yıllarda yeni toplumsal düzen için büyük bir sessizlikle yılmadan çalışanlar sadece Figner kardeşler değildir


1874'te Rus Adalet Bakanı Kont Konstantin von der Pahlen, "Tüm kentler devrimci hücrelerden oluşan sıkı bir ağla kaplanmış," diye Çar'a rapor verir Devrimciler arasında kuvvet kullanmadan, yorulmadan çalışmanın giderek yararsız kalacağı inancı büyümektedir Yeni bir parti kurarlar: "Halkın İradesi" (Narodnaya Volya) Vera Figner'in de içinde bulunduğu bu gizli örgüt Çar'ı ölüme mahkûm eder Çünkü, "Yalnız Çarın ölümü kamusal yaşamda bir değişim yaratabilirdi"


Çar II Aleksandr iki suikasttan tesadüfen kurtulur Polis önlemlerini artırır 1880'de Rus mahkemelerinde toplam 127 siyasi suç davasına bakılır ve 1770 kişi gözaltına alınır


13 Mart 1881, Petersburg "Tüm geçmişimizi, devrimci geleceğimizi, hepsini bu karta oynadık Eylem, eylem! Her ne pahasına olursa olsun eylem yapmak gerek!" diye yazar Vera Figner bugünün hazırlığını yaparken Çar o gün öğleden sonra kuzinlerinden birine çaya davetlidir Dönüş yolunda Katerina Kanalı yanında dört bombacı onu beklemektedir İlk bomba atlı arabanın altından geçerek karda patlar O zaman ikinci adam bombasıyla öne koşar ve bombayı arabanın tam yanında ateşler


Suikast başarılı olur Ağır yaralanan Çar sadece birkaç saat yaşar Suikastçi Grinevyetski, kendi bombasının kurbanı olur Bundan sonraki günlerde "Halkın İradesi" partisinin suikastla ilişkisi olabilecek tüm üyeleri tek tek tutuklanır Fakat devrimcilerin bekledikleri gibi bir halk ayaklanması olmaz


Vera Figner, "Toplum suskunluk içinde bekliyordu Tarih bize karşıydı Olayların gidişinden -toplumun ve halkın genel siyasal gelişiminden- 25 yıl kadar erken davranmış ve yapayalnız kalmıştık" Fakat ilk kez şaşırtıcı bir gerçek ortaya çıkmıştır: Bu gizli örgütün liderlerinin "kadınlar" oldukları Devrimci kadınlar, radikal grupların liderleri kadınlar, eylemlerinin hangi sonuçlan birlikte getireceğini bilen kadınlar Bunlardan Sofya Perovskaya 15 Nisan 1881'de asılır


Üç yıl sonra, 32 yaşındayken, Vera Figner devrimci faaliyetleri yüzünden ölüm cezasına çarptırılır ve karar ömür boyu zindan hapsine çevrilir "Çok şükür, bu korkunç kadın nihayet hapse atıldı!" diye bağırır, öldürülen II Aleksandr'ın yerine geçen III Aleksandr, Vera'nın tutuklandığını haber alınca


Suçlu son sözünde kendisini hangi nedenin "şiddete başvurma yoluna" ittiğini açıklar: "Özgürlük yolunda gidemiyordum: Bilindiği gibi basın özgürlüğümüz yok Basın özgürlüğü olmayınca da belli düşünceleri basılı sözlerle yaymayı düşünmek imkânsızdır Toplumumuzun herhangi bir organı bana şiddet kullanmaktan başka bir yol gösterseydi, o yolu seçme olasılığı doğardı; kesin olan şu ki en azından bir denerdim Hem başkalarından hem de kendimden kararlılık ve sözle eylem birliği bekledim hep Sadece şiddet kullanarak bir şey elde edilebileceğine kuramsal olarak inanmışsam, o zaman ait olduğum örgütün başvurduğu şiddet yöntemlerine katılmakla da sorumluydum Etkinlik alanım içinde olan programda benim için en değerli yan, totaliter rejimin yok edilmesiydi Programımızın öngördüğü bir cumhuriyet veya parlamentoya bağlı krallık mıydı -buna şimdi pratik bir anlam vermek istemiyorum Yani bir cumhuriyet kurma gayreti içinde de olsa -pratikte toplum sadece kendisinin hazır olduğunu gösterdiği devlet şeklini kabul edecektir- bu sorunun benim için hiçbir özel anlamı yok Ana mesele, kişiliklerin kendi güçlerini her yönden geliştireceği ve bu güçleri tümüyle toplumun hizmetine sunacağı olanakların bizde de yaratılması Bizde bulunan şeylere bakınca bu olanakların bulunmadığını görüyorum"


Vera Figner "Diri diri gömüldüğü" zindanda Rus Devrimi'ni de yaşayacak, fakat gene de 1904'te serbest bırakıldığında şunu fark edecektir: "Bundan sonraki kuşakta yaşamaya devam edecek bir iz bıraktım"


Vera Figner Schlüsselburg kalesindeki yirmi yıllık hapis hayatını Rusya'da Gece adlı kitabının ikinci cildinde anlatır Karanlık tablolar, uçurum gibi derin çaresizlik sahneleri ve sonra da şu tür anlar: Haberleşme hakkı elinden alınmak istendiğinde, tüm gücüyle direnir Evet, hatta görevini yerine getiren müfettişin üniformasındaki apoletleri kopartır Çünkü, "Yıldırım hızıyla bir düşünce aktı benliğimde ve tüm tereddütleri ortadan kaldırdı: 'Sadece eylem içinde gücünü anlayabilirsin' Büyük bir sevinç doldurdu içimi İçimde şiddetli bir protesto için güç bulduğumda, o kadar huzurluydum ki"


Durmadan şiddetli protestolara kalkışır ve bu yolla gerçekten tutukluluk şartlarının yavaş yavaş değişmesini sağlar Yemekler düzelir, gezinti yapmasına izin verilir, kitaplar temin edilir ve hapishanedekiler atölyelerde çalışabilirler


Yeni gelen bir tutukludan bu arada dışarıda ne olup bittiğini duyduğunda, Vera Figner zindanda on yedinci yılını doldurmuştur: "Yeni gelen tutuklunun dediğine göre Rusya'da her şey hareket halindeydi: Seksenli yıllarda varlığı bile fark edilmeyen bir işçi sınıfı, Batı Avrupa'dakiler gibi bağımsız bir sınıf vardı Bir sosyal etken olarak ortaya çıkan bu sınıf ekonomik durumlarının iyileştirilmesini talep ediyor, grevler düzenliyor, on binlerce işçiyi peşlerinden sürükleyip gücünü sokaklarda gösteriye dönüştürüyordu Her şehirde şimdi izinsiz kurulmuş devrimci gazeteler, çağrılar, el bildirileri basan matbaalar vardı"


1904'te Vera Figner kanser hastası annesinin af dilekçesi üzerine hapisten çıkarılarak ülke dışına sürgüne gönderilir 1915 yılına kadar yurtdışında yaşar 1916 Aralık'ında Petersburg'a geri döner ve orada Şubat Devrimi'ne tanık olur


Hapisten çıkışından sonraki yıllarda artık politika yapamaz Hatta sosyal devrimci bir partiye katılmayı dener, ama şunu anlamak zorunda kalır: "Yaşamdan uzun yıllar koptuğum için bir hamlede siyasal partilerin evrimine, devrimci âdet ve ilişkilere yetişmem mümkün değildi artık Tamamen yeni koşullarda kendimi yabancı, soyutlanmış, faydasız hissediyordum Bu nedenle başka bir alanda çalıştım" 1942 yılında ölümüne kadar, kendisini kırsal kesimdeki eğitim ve öğretim kurumlarının iyileştirmesine adar


Yaşamının yirmi yılı çalınmış bu kadın, politik faaliyetleri için ödemek zorunda kaldığı bedeli çok mu yüksek buluyordu? Hayır "Tüm zorlu sınavlara rağmen," diye yazar, "ödemek zorunda kaldığım bedel fazla yüksek değildi"

Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihe Geçen Kadınlar

Eski 08-17-2012   #15
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihe Geçen Kadınlar



Clara Zetkin







DÖNEMİNDEKİ ÖNEMLİ OLAYLAR (1857-1933)


1864 Karl Marx tarafından Londra'da I Enternasyonalin kurulması


1889 Paris'te II Enternasyonalin kuruluş kongresinde Clara Zetkin ilk kadın konuşmacı olur


1889 Adolf Hitler'in doğum yılı


1891 Clara Zetkin Eşitliksin yazı işlerini üstlenir (1916'ya kadar)


1903-1904 Kırımçov tekstil işçileri grevinde grevcilerin yarıdan çoğu kadındır


1905 Rusya'da devrim Kısmi başarı Çar Rusya'da Meşrutiyet Anayasası'nı kabul eder


1914 Birinci Dünya Savaşı'nın başlaması


1917 (Bağımsız Sosyal Demokrat Parti'nin) kuruluşu


1918 Almanya Komünist Partisi'nin kuruluşu (Spartakus Birliği)


1923 Anneler Günü Amerika'dan Almanya'ya gelir


1925 Adolf Hitler NSDAP'yi (Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi) yeniden kurar


1931 Almanya'da bir milyondan fazla kadın işsizdir


1933 Clara Zetkin'in öldüğü yıl, Hitler başbakan olur

"HAYATIN OLDUĞU YERDE SAVAŞMAK İSTİYORUM"


Evet, korkmaktadır Kadınların ve genç kızların çoğunun tanıdığı bir korku Toplum önünde sesini yükselterek konuşmak: İşte bu olmamalıdır Bir keresinde halka açık bir toplantıda konuşma sırası kendisine geldiğinde, o kadar dolu olmasına rağmen, sesini hafifçe yükselterek, konuşmaktan vazgeçtiğini söyler


Eakat bu kez, Paris'te 1889'daki II Enternasyonal'in kuruluş kongresinde ismi okunduğunda bu korkuyu yener, "Söz sırası yurttaş Zetkin'in" Başlangıçta tutuk, sonra gittikçe kendisinden daha emin ve daha akıcı bir dille, 32 yaşındaki Clara Zetkin ilk büyük konuşmasında kızların ve kadınların davasını temsil eder: Konuşma metninin başlığı, "Kadının kurtuluşu içiıV'dir "Sosyalistler bilmek zorundadır ki; günümüzdeki ekonomik gelişmede kadınların çalışması bir zorunluluktur Sosyalistler her şeyden önce bilmelidir ki, ekonomik bağımlılık veya bağımsızlık, sosyal kölelik veya özgürlükle ilintilidir


"İnsan suretindeki her şeyin kurtuluşunu slogan edinmiş olanlar, insan cinsiyetinin bir yarısını ekonomik bağımlılıkla siyasal ve sosyal köleliğe mahkûm edemezler İşçiler kapitalistler tarafından nasıl boyunduruk altına alınmışlarsa, kadın da erkek tarafından öylesine boyunduruk altına alınmıştır ve ekonomik özgürlüğüne kavuşmadığı sürece de öyle kalacaktır Kadınların ekonomik bağımsızlıkları için en gerekli şart çalışmaktır


"Kadın işçiler kadının özgürlüğünün ayrı değil, büyük sosyal sorunun bir parçası olduğundan tamamen emindirler Bu sorunun bugünkü toplumda hiçbir zaman çözülemeyeceğinin, ancak toplumun köklü değişiminden sonra bunun mümkün olabileceğinin de bilincindedirler Kadının özgürlüğü, tüm insanoğlunun özgürlüğü gibi, yalnızca emeğin sermayenin boyunduruğundan kurtulmasıyla olacaktır Sadece sosyalist toplumda, kadınların işçiler gibi haklarının tam sahibi olması mümkündür"


Clara Zetkin sosyalist partilerde hakları için savaşmak isteyen kadına tercüman olmaktadır "Erkeğin desteği olmadan," diye açıklar, "evet, hatta genellikle erkeklerin iradesine karşın, kadınlar sosyalist bayrak altına girmişlerdir Fakat onlar şimdi bu bayrak altında duruyorlar ve burada kalacaklar! Burada özgürlükleri için, eşit haklara sahip insan olarak kabul edilmeleri için savaşıyorlar


Sosyalist işçi partisi ile el ele yürüyerek savaşın tüm zorluğuna ve gerektirdiği özverilere katılmaya hazır oldukları gibi, zaferden sonra da elde ettikleri tüm hakları korumaya kesin kararlıdırlar" Paris kongresindeki bu konuşma sadece Clara Zetkin'in ilk büyük konuşması değildir Bu konuşma uluslararası bir topluluk önünde cinsinin eşitlik hakları için savaş veren ve "Kadın ve Sosyalizm" konusunu gündeme getiren bir kadının tarihteki ilk konuşmasıdır "Sanki kanat takmışım gibi geldi bana," der Clara Zetkin konuşmasını bitirdiğinde


Onun tutkuyla dile getirdiği talepler yankısız kalmaz Alman sosyal demokrasisi bir yıl sonra yeni programını bitirdiğinde bu programın içinde kadının ekonomik, siyasal ve hukuksal eşitliği de vardır Bu konuda ilk dürtüyü yapan Clara Zetkin sonraki yıllarda parti toplantılarında, uluslararası kongrelerde ve parlamentolarda daha yüzlerce konuşma yapar


"Yaşamın olduğu yerde savaşmak istiyorum" sloganı onun yaratışıdır Bu noktaya nasıl varmıştır? Bu genç Alman kadın neden ille de Sosyal Demokrat Parti'ye katılmıştır? Bir köy öğretmeninin kızı olan Clara Eissner, Chemnitz yakınındaki Wiederau'da yetişir: Öğrenmeye hevesli, köy gençliğinin oyunlarında tartışmasız önder olan, eyleme susamış bir kız Günün birinde babasının kütüphanesinde Papa'ya karşı ayaklanmaların bir hikâyesini bulur Yakılmak için odun yığınları üstüne bağlı olduklarında bile inançlarından dönmeyen bu kadın ve erkeklerden çok etkilenmiştir


"Onlardan, daha çocukken, insanın inancı uğruna ölmeye hazır olması gerektiğini öğrendim," diye anlatır hayatının sonunda 1872'de Eissner ailesi Leipzig'e taşınır Clara öğretmen olmak ister Gerçekleşmesi kolay olmayan bir arzudur bu Çünkü devlet o zamanlar kızların yüksek öğrenim görmesi ve kadın öğretmen yetiştirilmesi ile ilgilenmemektedir ve kadınlar kamusal eğitimin henüz her dalında çalışamamaktadır


Kadın öğretmenlere daha ziyade el işleri dersinde ihtiyaç duyulmaktadır Diğer dersler için bir kadının zihinsel yetenekleri yeterli görülmez Fakat Clara daha fazlasını ister Leipzig'de Auguste Schmidt tarafından yönetilen özel kadın öğretmenlik kursunda bir yer bulmayı başarır


Kadınlar için kurulan ilk geliştirme okuludur bu Eğitimde ve mesleki yaşamda kadın hakları için savaşan güçlü bir kadın olan Auguste Schmidt, kız öğrencilerinden titiz, sorumluluk duygusu içinde bir çalışma ister Clara bu katı disiplinli okulun öğretmenine daima minnettar kalmıştır, "Onu yaşam için, mücadele için bana öğrettiklerinden dolayı saygıyla anıyorum"


Leipzig'deki kurs döneminde Clara, devrimci düşünceleri ve eylemleri yüzünden ülkelerinden sürülen ve şimdi Leipzig'de öğrenim gören bir grup Rus öğrenciyle tanışır Onlardan sosyalizm ve komünizm kavramlarının ortaya çıktığı tartışmaları dinler Karl Marx ve Friedrich Engels isimlerini ilk kez işitir Clara sorular sorar ve Marx ile Engels'in yazdıklarını okumaya başlar


Rus öğrencilerden biri olan Ossip Zetkin, Clara'nın en yakın arkadaşı ve dostu olur Sık sık kendisini sosyal demokratların toplantılarına götürür Genç kadının dinlediği her konferans onu mücadele veren işçi sınıfının düşünce dünyasına daha fazla sokar Kursta öğretmenleri onu, "sosyalist düşünceleri savunduğunda rahatsız edici" bulurlar Bitirme sınavlarını "pekiyi" ile geçer Aynı yıl 1878'de Sosyalistler Yasası yürürlüğe girer Bu yasa eyalet polis müdürlüklerine yerel sosyal demokrat cemiyetleri, sendikaları ve işçi eğitim cemiyetlerini yasaklama yetkisi vermektedir


Birdenbire parti ve onunla birlikte tüm işçi örgütleri yasadışı olur, tüm yayınları yasaklanır Clara Zetkin bu zaman içinde geçimini Leipzig yakınlarında bir çiftlik sahibinin yanında mürebbiyelikle sağlamaktadır, fakat partinin yasadışı çalışmalarına katılmaya devam eder


1880'de Ossip Zetkin Leipzig'den sürülür: iki yıl sonra Clara onun ardından Paris'e gider Evlenirler 1883 ve 1885'te iki oğulları Maksim ve Kostya dünyaya gelirler Kısa bir zaman sonra Ossip Zetkin ağır hastalanır 1889'un Ocak ayı sonunda ölür


Clara Zetkin yıllar sonra bir kız arkadaşına kocasının ölümünü yazarken, "Sanki benim hayatım da durmuştu," der; "o zaman sadece çocuklarım uğruna hayata geri döndüm; ve tam adını koyarsak, sosyalist devrim savaşçısı bir kadın olarak verdiğim uğraş sayesinde" Uğraşı: Clara Zetkin Paris'te sürgündeyken sürekli Alman ve Fransız işçi hareketleriyle ilgilenir ve bu sırada iki temel sorunla karşılaşır:


Sosyalist toplumda kadının yeri nerededir?

Sosyalistler kadınları nasıl uyandırıp mücadelenin içine çekebilirler?


Bu konuya ilişkin ilk büyük katkısını Paris'teki II Enternasyonal'in kuruluş kongresinde yapar Büyük bir halk topluluğu önünde düşündüklerini söyleme korkusunu yendiği anda, uluslararası kamuoyunun kapıları ona açılır


Eylül 1890: Sosyal demokratlara karşı tedbir yasaları kaldırılır Clara Zetkin iki çocuğuyla vatanına geri döner ve Stuttgart'ta yerleşir Kadın işçilerin çıkarını kollayan Eşitlik adlı bir derginin kurucu ortağı ve yöneticisi olur 25 yıl boyunca bu dergide Clara Zetkin'in elinden kalem düşmez


İlk yılların Eşitlik dergisinin sayfalan çevrilirse, kadın işçi hareketi gelişiminin canlı tabloları görülür O sayılarda kadının istismarının afişe edildiği makaleler vardır Bu dergilerde jüt iplik fabrikasında bir kadın işçinin Bremen'de 14 fenikten 15 feniğe kadar saat ücreti aldığı okunur Çoğu, haftada yalnız bir kez sıcak öğle yemeği yiyebilmektedir İki, üç marka kadar haftalıklarla, fırınlanmış porselenleri fırınlardan dışarı çıkaran Saksonyalı kadınlar çok sıcak olduğu için sadece bir gömlek giymektedirler ve cereyanda kalıp hemen hepsi romatizma hastalığına yakalanırlar


Dresdenli tütün işçileri; "içimizden biri mesai sırasında gülecek olsa bu ölümcül suçun bedelini 50 fenik ceza ile ödemek zorundaydı," diye anlatırlar Ayna sırlayıcılarının çalışma koşulları hakkında profesörün biri şu ifadeyi kullanır, "Korkunç cıva zehirlenmeleri, devamlı düşük ve ölü çocuk doğumları" Baskı altındaki bu kadınların büyük bir bölümünü sınıf mücadelesi için kazanmak, Clara Zetkin'in de bildiği gibi, kolay bir iş değildir Fakat bunu yapmak onun görevidir!"


1905 yılından itibaren eğitimini tamamlamış olan öğretmen Clara Zetkin kendisini yürekten istediği bir konuya adar: Pedagojik çalışma Bundan böyle Eşitlik dergisi düzenli olarak iki ek çıkarır Eklerden biri "Analarımız ve ev kadınlarımız için", diğeri de "çocuklarımız için"dir


Clara Zetkin'in istediği, ana-babalara ve yetişmekte olanlara "Gerçek insanlığın temel ilkelerini" açıklamaktır Çocukların eğitimi -her zaman vurguladığı gibi- ev, toplumsal düzen, ana ve babanın birlikte uyum içinde meydana getirdiği bir eser olmalıdır Çocuğun yaradılışında ana-babanın özellikleri nasıl karışıyorsa, eğitimde de (yaradılışın ikinci bölümünde ve genellikle en önemlisinde) aynı şekilde uyum içinde birleşmelidirler ki, her iki tarafın da en iyi yanı çiçek açabilsin"


Ağustos 1907: Sosyalist kadınların ilk uluslararası toplantısına 14 ülkeden 56 delege katılır Bu kadınlar Clara Zetkin'i uluslararası sekreterliğe seçer ve Eşitlik dergisini uluslararası yayın organı olarak belirlerler


Ağustos 1910: İkinci uluslararası kadınlar konferansında katılımcı kadınlar, her yıl uluslararası bir kadınlar günü kutlanmasını kararlaştırır İlk önce, mart ayındaki bu gün, kadınların seçme hakkı için propaganda yapmaya hizmet edecektir "Yaşasın kadınların oy hakkı!" Bir yıl sonra Alman kadınlar mart ayındaki "kendi günlerinde" caddelerde bu sloganı pankartlara yazarlar Clara Zetkin Eşitlik dergisinde bunu, "Dünyanın şimdiye kadar gördüğü, kadının eşitliği için yapılan en görkemli gösteri," diye haber verir


Bir zamanlar konuşmacı kürsüsüne korka korka çıkan Clara Zetkin, artık birçok saflarda korkulan, uzlaşmak bilmeyen bir savaşçıdır Onun için en büyük darbe 1908'de (bu yıldan itibaren nihayet kadınlar da partilere üye olabilecektir) yönetime seçilmemesidir Rosa Luxemburg, Karl Liebknecht ve Fransız Mchring gibi partinin sol devrimci kanadına aittir


Alman kadın hareketlerinde de "ılımlılara" saldırır Clara Zetkin 1905 yılında "Anneleri Koruma Derneği"ni kuran Helene Stöcker ile arkadaş olur Helene Stöcker evlenmeden anne olanlar için de hamileliği önleyici korunma ilaçlarının serbestçe dağıtımını ve kürtajın yasallaşmasını talep etmektedir


Anaları Koruma Derneği, Alman kadın dernekleri birliğine kabul edilmez Kadın hareketleri arasında, "ılımlılar" cinsel sorunlar karşısında çok çekimser davranırlar Helene Stöcker ve Clara Zetkin bu tavrı yargılarlar Bu iki kadının dostluğu Clara Zetkin'in ölümüne kadar sürmüştür


Clara Zetkin 1929-1931 arasında yılın sadece bir kısmını Almanya'da geçirirken (diğer kısmını Rusya'da geçirir) kendisini sürekli ziyarete gelen nadir kişilerden biri Helene Stöcker'dir Son ortak çalışmaları 1932'de Amsterdam'daki savaşa karşı yapılacak kongrenin ön hazırlıkları olur


Daha 1912 yılında Clara Zetkin uluslararası sosyalistler kongresinde, Basel'de dünya kadınlarını barışın korunmasına aktif olarak katılmaya çağırmıştır Son ana kadar Eşitlik dergisinde de yaklaşan savaş felaketine karşı savaşır Savaşın sürdüğü 1915'te Almanya'da illegal olarak bir manifesto yayınlar: "Savaşı Bırakın!" "Vatana ihanete teşebbüs"ten tutuklanır Serbest kalır kalmaz, savaşa karşı yasadışı mücadeleye devam eder En ağır darbeyi yiyinceye kadar: Parti yönetimi Eşitliksin redaksiyonunu elinden alır 60 yaşındaki Clara Zetkin yeni bir başlangıç arar


"Her şey beni Rusya'ya çekiyor Rusların arasında yeni vatanımı buldum, politik açıdan, insanlık açısından, onların arasında sonuna kadar çalışmak ve savaşmak istiyorum"


Bunu 1917'de Rus işçi ve köylüleri Çar'ı devirdiklerinde yazmıştır Lenin'le uzun konuşmalar yapar ve bunları Lenin ile Anılar kitabında yayınlar 1920'de Alman parlamentosunda yeni kurulan Komünist Parti'nin baş adayı seçilir Komünist Enternasyonal'in kadınların çalışma hayatıyla ilgili temel esaslarını hazırlar


Ölümünden bir yıl önce, 75 yaşındayken hâlâ Berlin'deki Alman parlamentosunun kürsüsünden faşist tehlikeye karşı hararetli bir konuşma yapmıştır


"Konuşuyor Tek başına bir kadın gibi değil, kendisi için büyük bir gerçeği bulmuş bir kadın gibi Daha çok bir sınıfa ait tüm kadınların ne düşündüğünü ifade etmek için, tüm diğer kadınlar için varolan bir kadın gibi konuşuyor Düşünceleri baskı altında tutulan bir sınıfın ortasında, düşüncesi baskıya rağmen gelişmiş bir kadın gibi konuşuyor Binlerce ve milyonlarca kadın onunla aynı şeyi söyledikleri için, ne söylüyorsa doğru O yarınların kadını; ya da ifade etme yürekliliğini gösterirsek: O bugünün kadını"


Fransız ozan Louis Aragon, Basel Çanları romanında Clara Zetkin'in toplum karşısına çıkışını -başlangıçta topluluk karşısında konuşmak zorunda kalmaktan korktuğu kadar hiçbir şeyden korkmamış olan bir kadının konuşma tarzını- bu cümlelerle anlatır

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.