Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Genel Kültür & Serbest Forum > ForumSinsi Ansiklopedisi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
duyulmamış, hayvanlarla, ilgili, olaylar

Hayvanlarla İlgili Duyulmamış Olaylar...

Eski 08-17-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hayvanlarla İlgili Duyulmamış Olaylar...





Arıların Bal Yapması

Tabii ki sadece insanlar yesinler diye değil Bal arılan eşek arılarından farklı olarak kışı koloni halinde geçirirler Koloni kış uykusuna yatmaz ama bir salkım gibi kümeleşir Bu şekilde kış süresince sıcak ve aktif olarak kalabilirler Bunun için de önceden, yaz aylarında yeterli miktarda bal depo etmeleri gerekir Ortalama bir kovanın kışlık bal ihtiyacı 9-13 kilogram kadardır

Bal arılarının bal yapma kapasiteleri ise uygun yer bulabildiklerinde bundan çok daha fazladır İşte arıcılığın felsefesinde de bu yatar Sen arılara imkan sağla, onlar da hem kendileri hem de senin için bal üretsinler Arılar kendilerine yetebilecek miktardan 2-3 kat fazla bal üretebildiklerinden arıcılar da kovana şekerli şuruplar koyarak onlara bu ortamı hazırlarlar Arılar da sonradan ellerinden alınan bu ürün fazlasını dert etmezler

Arıların balı çiçeklerden topladıkları nektarı ağızlarındaki bir emzimle birleştirip altıgen biçiminde balmumundan yaptıkları hücrelere depoladıklarını biliyoruz Bu karışımın su oranının yüzde 17'ye kadar düşmesini bekledikten sonra hücrelerin ağızlarını yine bir balmumu tabakası ile kaplarlar Artık arıcı için mahsul zamanı gelmiştir Ağzı kapalı hücrelerdeki bal hiç bozulmaz, saklama zamanı süresizdir

Arılar böcek dünyasının en gelişmiş sosyal hayatına sahiptirler İşçi arılar dünyaya geldikten sonra bir ay içinde kovanda bir iki günlük sürelerle temizlik, larvaları besleme, balmumu yapma, yiyecek taşıma, muhafızlık gibi değişik görevler yaparlar Sonra uçuş başlar, çiçekler ziyaret edilir, nektar, polen ve su toplanır

İşçi arılar çalışma mevsiminde 4-8 hafta yaşarlar Kış mevsiminde ise arkadan gelen gençler olmadığı için ömürleri 5-7 ay sürebilir İşçi arılar dişi olmalarına rağmen kısırdırlar, yavru yapma yetenekleri yoktur

Arılar polenleri, su ile karıştırıp larva halindeki yavruları beslemek için toplarlar Bir arı kovandan 7 kilometre uzağa gidip, geri dönebilir Ancak arılar normal olarak kovanlarından ortalama bir kilometre kadar uzaklaşırlar

Arılar bu yolculuklarında yollarını güneşin pozisyonuna göre saptarlar Ayrıca yer kürenin manyetik alanına karşı da hassastırlar Gözleri polarize ışığa karşı o kadar hassastır ki çok kalın bir bulut tabakasının ardından gelen zayıf bir güneş ışığıyla bile kötü havalarda yollarını bulabilirler

Arılar geceleri ortadan yok olurlar ama uyumazlar Gece boyu hareketsiz kalarak enerjilerini ertesi günkü yoğun işler için biriktirirler

Arılar renklerin çoğunu görürler Işık dağılımında mavi ve ona yakın renkleri daha iyi görürler Ultraviyole ışınlarına karşı da çok duyarlıdırlar Ultraviyole ışınlarını çok yansıtan çiçekler onlara daha parlak görünür Kırmızı rengi hiç ayırt edemezler

Bize bu derecede faydalı olan arılar etrafımızda dolaştıklarında veya balkonda kahvaltı sefası yaparken reçel tabağına konduklarında çoğu insan huzursuz olur Bunun nedeni minik arının sokma tehlikesidir Halbuki arılar sadece iki durumda canlılara saldırır ve sokarlar: 1) Kolonilerine bir tehdit olduğunda korumak için; 2) Korkutuldukları zaman Bu nedenle arı kovanlarına çok yaklaşmamanız, el kol hareketleri yaparak hızlı hareket etmemeniz önerilir

Arılar insanı soktuktan sonra genellikle ölürler, çünkü arı tarafından sokulan insan ani bir hareketle arıyı fırlatınca arının iğnesi ile beraber zehir torbası ve ifrazat bezi de yırtılarak arıdan ayrılır ve soktuğu yerde kalır İlginçtir ki bu kalan zehir torbasındaki kaslar arıdan ayrılsalar bile zehri pompalamaya bir süre devam ederler Bu nedenle tırnağın ucu ile bir an evvel iğneyi soktuğu yerden çıkarmakta fayda vardır

Arı zehrine alerjisi olan kimselerde arı sokmaları ağır tepkilere hatta ölüme yol açabilir Buna karşın arı zehri bazı ağrılı hastalıkların özellikle romatizmanın tedavisinde kullanılır

Alıntı Yaparak Cevapla

Hayvanlarla İlgili Duyulmamış Olaylar...

Eski 08-17-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hayvanlarla İlgili Duyulmamış Olaylar...



Örümcek Ağının Özelliği

Örümcekler günümüz teknolojisinin bile çözemediği inanılmaz canlılardır Örümcek ağının çok özel nitelikleri olan sağlamlık ve esneklik bugüne kadar taklit edilemedi Aynı çaptaki bir çelik telden iki kat daha güçlü olan bu doku ne kadar çekilirse çekilsin orijinal durumuna dönecek kadar esnektir

Örümcek ağları kendine yüksek hızla çarpan nesneleri yırtılmadan esneyerek frenler Tekrar gerisin geriye yaylanmadığından nesne ters yöne fırlamaz, yapışır kalır Örümcek ağının esneme kapasitesi bugün yapay olarak üretilmiş en iyi telin neredeyse dört katıdır

Bu maddeyi yapay olarak elde etmeyi hala başaramayan bilim insanlarının örümcek çiftliği kurup, örümcekleri sağarak, ipliklerini aldıklarını biliyor muydunuz? Yaklaşık 2,5 santimetre boyundaki bu örümceklerden günde hayvan başına 320 metre (yaklaşık 3-5 gram) iplik elde ediliyor ve bu iplikler ABD ordusuna kurşun geçirmez yelek yapmada kullanılıyor

Dünyada 34 bin örümcek cinsi tespit edilmiştir Yani her cins örümcek farklı özellikler taşır Örümceklerin hepsinde zehir bezleri vardır, ama karadul örümceği, kahverengi örümcek gibi çok az türü insana zarar verebilir Dünyanın en büyük örümceği ise Güney Amerika'nın kuzey kısmında yaşayan 'Goliath Trantula' isimli dev örümcektir Erkeğinin bacağının boyu 25 santimetreyi bulur Kurbağaları, kertenkeleleri, fareleri ve hatta küçük yılanları yakalayıp yiyecek kadar güçlüdür

Örümcekler, diğer böceklerden farklı olarak sekiz bacağa ve sekiz göze sahiptirler Büyüme safhasında bir bacak kırılırsa yerine yenisi gelebilir Vücutları iki parça olup arka kısmındaki bezlerden ağ üretimi başlar, buradaki çok ince deliklerden sıvı ve damlalar halinde verilen ağ malzemesi dışarı çıkar çıkmaz donar

Örümcek ağının her tarafı yapışıcı değildir Kurban ağa yakalanınca yapışkan kısmı bildiklerinden kendileri de ağa yakalanmadan onun yanına kadar giderler Örümcek ağını amacına göre farklı şekillerde örer Ağdaki ipliklerin de cinsleri yerlerine göre farklıdır Yumurtaların sarmalanması için ürettiği yumuşak iplik onu aynı zamanda bir uçurtma gibi uçurabilir Ağın ana yapısı, dairesel kısımları, avı yakalayacak kısmı için elastikiyetleri ve sağlamlıkları farklı ipler üretir

Örümceklerin birçok türünde erkeğine göre 4 - 5 kat büyük olan dişinin çiftleştikten sonra erkeğini yediği doğrudur Ancak bu erkeklerin bir gecelik zevk uğruna katlandıkları bir sonuç değil, kendi nesillerini devam ettirebilmek, kendi evlatlarını ürettirebilmek için kendilerini dişiye kurban etmeleridir

Alıntı Yaparak Cevapla

Hayvanlarla İlgili Duyulmamış Olaylar...

Eski 08-17-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hayvanlarla İlgili Duyulmamış Olaylar...



Ata Neden Soldan Binilir

Diğer birçok alışkanlıkta olduğu gibi, bunun da sebebi, insanların çoğunun sağ ellerini kullanıyor olmalarıdır Asırlar önce, daha çok sağ ellerini kullanan insanlar, kılıçlarını kolay çekebilmeleri için, kılıçlarını kınlarında, sol taraflarında taşıyorlardı

Ata binerken, sol dizin altına kadar inen bu uzun kılıçla ata sağdan binmek, yani sağ ayağı üzengiye koyup, sol ayağı atın üzerine atarak binmek kılıç nedeni ile zor oluyordu

Soldan, sol ayağı üzengi üzerine koyup, sağ ayağı atın üzerine atarak binince kılıç sorun yaratmıyordu Özellikle savaşa giden ordularda disiplin nedeni ile bir örnek hareket edilmesi gerektiğinden, solaklar da ata soldan binmek zorunda kalıyorlardı

Artık biniciler kılıç taşımıyorlarsa da, ata soldan binmek günümüze kadar uzanan bir gelenek haline geldi

Alıntı Yaparak Cevapla

Hayvanlarla İlgili Duyulmamış Olaylar...

Eski 08-17-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hayvanlarla İlgili Duyulmamış Olaylar...



Yumurtanın Şekli

Eğer köşeli olsalardı kenarları dayanıklılık açısından çok zayıf olurdu Şüphesiz böyle bir yumurtayı yumurtlamak da tavuk için bir işkence olurdu Aslında dış yüzeyi en dayanaklı geometrik şekil küredir ama bu şekildeki bir yumurta da bulunduğu yerden yuvarlanıp gidince nerede duracağı belli olmaz

Hemen hemen tüm kuş yumurtalarının bir tarafı daha yuvarlak diğer tarafı da daha incedir Bu şekil, yumurtaların yuvada birbirlerine en yakın ve en az hava boşluğu bırakacak şekilde durmalarını sağlar Böylece hem ısı kaybı önlenir hem de yuvadaki yerden en iyi şekilde faydalanılır

Yumurta yuvarlanıp gittiğinde düz gitmez, ince tarafı üstünde dairesel bir yol çizer ve başladığı yere yakın bir noktada durur Yani bu şekli ile yumurtanın düz bir yüzeyde yuvarlanarak kaybolup gitmesi mümkün değildir Asıl önemlisi bu şekli ile yumurtanın kuştan veya tavuktan daha rahat çıkmasıdır Genel tahminin aksine yumurtanın yuvarlak yani daha geniş tarafı önce çıkar Hem bunu hem de yumurtanın her iki tarafındaki farklı şeklini sağlayan yumurtanın çıkış yolu üzerindeki kaslardır

Pek alakasız gözükse de tavuğun içinde yumurtanın oluşmaya başlayabilmesi için önce güneş ışığının veya yapay bir ışığın tavuğun gözüne çarpması gerekir Böylece göz yolu ile uyarılan tavuğun hipofiz bezi bir hormon salgılar Bu hormon kan dolaşımına girer ve bu yolla yumurtalığa taşınır

Hormon burada bulunan binlerce yumurtadan birinin içine girer ve o yumurtanın aniden çok hızlı bir şekilde büyümesini sağlar Önce yumurta sarısı meydana gelir ve yumurta, yumurta kanalına geçer, döllenme organlarında geçirdiği aşamalardan sonra 24-25 saatte oluşumunu tamamlar

Yumurta, yumurta kanalını kesik kesik hareketlerle geçer Buradaki dairesel kaslardan sırası ile geçerken, yumurtanın önündeki kas gevşek durumda iken arkasındaki kas kasılır, daralır

Yumurta bu kanalın başında iken küre şeklindedir İlerlemesi sırasında arkada kalan dairesel kaslar büzüşerek hem yumurtayı ileri iterler hem de bu kısmına baskı yaparak konik bir şekil almasına sebep olurlar Çıkışa kadar yumurta kabuğu da sertleşir ve bu haliyle dışarı çıkar Yumurtanın şeklinin ve kalın kısmının önce çıkışının nedeni de budur Sürüngenlerde ise bu düzenek yoktur Onların yumurtaları çıkışta küresel şekildedir

Alıntı Yaparak Cevapla

Hayvanlarla İlgili Duyulmamış Olaylar...

Eski 08-17-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hayvanlarla İlgili Duyulmamış Olaylar...



Ateşböceğinin Parlaması

Yaz gecelerinin karanlığında otların arasında veya havada uçarken parıldayan, yanıp sönerek sarı-yeşil bir ışık veren bir böceği görmüşsünüzd&a mp;#252;r Yanına yaklaşıldığında ışığını söndüren, gece karanlığında izini kaybettiren bu böceğin ismi ateş böceğidir

Aslında bu böceğin verdiği ışığın ateşle de sıcaklıkla da bir ilgisi yoktur Bunun bilimsel adı 'soğuk ışık'tır ki günümüz teknolojisi bu ışığı henüz yapay olarak üretmeyi başaramamıştır Bilim insanları dünyada milyonlarca yıldır mevcut olan bu tabiat teknolojisinin önce çalışma mekanizmasını çözmek sonra da taklit ederek insanlık hizmetine sunabilmek için çalışmalarına hız vermişlerdir

Kısa bir zaman öncesine kadar sürtünme veya ısı olmadan ışık elde etmenin imkansız olduğuna inanılıyordu Nasıl ki normal bir ampul kendisine verilen enerjinin yüzde 4'ünü, florasan ampul ise yüzde 10'unu ışığa dönüştürebiliyor, geri kalanını ısı olarak yayıyorsa, ateş böceğinde de benzer bir durum olduğunu sanan bilim insanları, böceğin bu iş için kullandığı enerjinin tamamını ışığa dönüştürebildiğini tespit edince hayrete düştüler

Gelelim ateşböceğinin ışık üretme mekanizmasına Aslında ateş böceklerinin ışık verme reaksiyonları o kadar hızlıdır ki bu fonksiyonun kademelerini incelemek hemen hemen imkansızdır Yani ışık üretim mekanizması hakkındaki bilgiler hala teoride kalmaktadırlar Kesin olarak bilinen bunun moleküler seviyede kimyasal bir işlem olduğu, bazı moleküllerin ayrışarak daha yüksek enerjili hale geçebildikleri ve bu fazla enerjiyi ışığa dönüştürebildikleridi r

Ateş böceğinin karın bölgesindeki ışık organında bulunan guddelerden, ışık elde etmede rol alan iki ana kimyasal madde üretilmektedir Bunlardan birincisinin kimyasal yapısı aydınlatılmış ve yapay olarak elde edilmiştir İkincisinin ise yapısındaki gizem çözülmesine rağmen sentetik olarak üretilmesi hala mümkün olamamıştır

Ateş böceklerinde üretilen iki kimyasalın birleşiminin de ışık vermeye tam olarak yetmediği, böceğin ışık bölgesine yakın solunum organının ışık verme anında burayı oksijenle beslemesi gerektiği tespit edilmiştir Bilinmeyen bir başka ayrıntı ise bu ışığı hangi şalterin açıp kapadığıdır

Bu gizemli böceklerin 2000 çeşidi olup erkekleri uçabilirken dişileri kanatsızdırlar Erkekler dişileri aramak için geceleri uçarlar ve ışıklarını birbirleri ile iletişim kurmak için kullanırlar En iyi ışık verimini gelişmiş dişiler verir Ateş böcekleri geceleri 3 saat süreyle ışık verebilirler

Genellikle ısırarak zehirledikleri salyangozları yedikleri için kireçli toprakların olduğu nemli bölgelerde daha çok görünürler Parlamayı sağlayan kimyasal maddeler sayesinde, kazara onu yiyen bir düşmanı kusmak zorunda kalır ve bir daha başka ateş böceği yemeye teşebbüs etmez

Alıntı Yaparak Cevapla

Hayvanlarla İlgili Duyulmamış Olaylar...

Eski 08-17-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hayvanlarla İlgili Duyulmamış Olaylar...





Atlara Gözlük Takılması

'Olaylara at gözlüğü ile bakmak' ifadesi bir kişinin bir olaya tek bir açıdan baktığını, ona etken olan diğer olayları veya faktörleri göremediğini veya görmek istemediğini anlatmak için kullanılır

Aslında atlar için takılan gözlük, şekil olarak bile gözlüğe benzemez, onların görüş kapasitelerini arttırmak için değil aksine azaltmak için takılır

Atın evcilleştirilmesi, insanın dostu olarak en ağır işlerde yardımcı olması, binek hayvanı olarak daha uzak yerlere ulaşmasını sağlaması, savaşlarda ölüme beraber gitmesi o kadar eskilere dayanır ki bildiğimiz atın yabani soyu hakkında hiçbir bilgi yoktur Bugün steplerde yaşlı bir aygırın önderliğinde sürüler halinde yaşayan ve yabani olarak nitelendirilen atların evcil atlardan türeme oldukları herkes tarafından kabul edilir

Canlıların gözlerinin algılayıp beyine bildirdikleri üç ana husus vardır: Biçim, renk ve mesafe Özellikle avcı olmayan otobur hayvanlar için tehlikeyi uzaktan sezip, iyi bir mesafe tahmini yaparak kaçabilmek çok önemlidir

Atlar her iki yandaki gözleri sayesinde hem önlerini hem de arkalarını görme yeteneğine sahiptirler Ne var ki gözleri birbirlerinden çok uzaktadırlar Bu da at için cisimlerin mesafelerini tespit bakımından büyük bir zafiyet yaratır

At arkasından ya da yandan yaklaşan tehlikeyi görür ama tehlikenin ne kadar yakın veya uzakta olduğunu kavrayamaz Nesneleri neredeyse iki misli büyük gören at tehlikeyi olduğundan daha yakındaymış gibi algılar Bu nedenle de sürekli endişe içindedir

Yarış atlarına koşu sırasında yandaki hemcinslerinden ürkmemeleri için yan taraflarını görmelerini engelleyecek gözlükler konulurken at arabalarını çekenlere sadece önlerini görmeleri, diğer yönlerde olan hareketlerden etkilenmemeleri için gözlük takılır Yani at gözlüğü ile bakmak insan için olumlu bir davranış değildir ama atlar için durum farklıdır

Alıntı Yaparak Cevapla

Hayvanlarla İlgili Duyulmamış Olaylar...

Eski 08-17-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hayvanlarla İlgili Duyulmamış Olaylar...



Atların Ayakta Uyuması

Amerikan kovboy filmlerinde, atların geceleri kamplarda veya gündüz barların önünde daima ayakta, binilmeye hazır vaziyette durduklarını seyrederiz Doğrudur, atlar nadiren yatarlar, genellikle hasta oldukları veya doğum yapacakları zaman

Atlar günlerce, hatta haftalarca yere yatmadan ayakta durabilirler ve yol gidebilirler Ayakta dururken dizlerini kilitlemeleri ve uyumaları mümkündür Siz bunu denerseniz, beyninizin üstüne düşmeniz kesindir

Bilim insanları, atların ayakta iken daha rahat olduklarını ve daha az enerji sarf ettiklerini söylüyorlar Çünkü atın vücudu bir hayli büyüktür ve yatarken nefes almasında iç organları kimi güçlüklere yol açar

Alıntı Yaparak Cevapla

Hayvanlarla İlgili Duyulmamış Olaylar...

Eski 08-17-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hayvanlarla İlgili Duyulmamış Olaylar...



Bal Peteklerinin Altıgenliği

Arılar doğanın gerçekten usta mimarlarıdırlar Kesiti düzgün altıgenler oluşturan prizma şeklindeki petek gözlerinin dipleri bir piramit oluşturarak sona ererler Kovanlardaki şekliyle dik duran her petekte, petek gözleri yatayla sabit bir açı yapacak şekilde inşa edilirler

Her bir gözün derinliği 3 santimetre, duvar kalınlığı ise milimetrenin yüzde beşi kadardır Bu kadar ince duvar kalınlığına rağmen altıgen yapı nedeniyle büyük bir direnç kazanırlar ve arıların depoladıkları kilolarca balı rahatlıkla taşıyabilirler

Arıların petek gözlerini kusursuz bir şekilde altıgen yapmalarının başka sebepleri de vardır Eğer beşgen, sekizgen veya daire şekillerini seçselerdi bitişik gözler arasında boşluklar kalacak, işçi arılar fazla mesai yaparak ve daha fazla balmumu harcayarak bu boşlukları doldurmak zorunda kalacaklardı

Gerçi üçgen veya kare yapsalardı bu boşluklar olmayacaktı ama altıgenin bir başka özelliği daha vardır Alanları aynı olan üçgen, kare ve altıgen şekillerden toplam kenar uzunluğu en az olanı altıgendir Yani aynı miktarda balmumu ile daha çok altıgen odacığın kenarı çevrilebilir

Aslında matematiğin, geometrinin ve simetrinin en kusursuz örnekleri sadece bal peteklerinde değil doğanın her yerinde görülebilir Ancak bizler günlük hayatın hayhuyu içinde bu mükemmelliğin farkına varamayız

Kar taneciklerinin hepsi birbirlerinden farklı altıgen şekilleri, tohumların dizilişlerindeki spiraller, mineral kristallerindeki geometrik yapılar ve değişmez açılar, tavus kuşunun kuyruğundaki lekeler, sümüklü böceğin kabuğu, örümcek ağları, tüm bunlar görüntü olarak kusursuz olmalarına karşın müthiş bir matematik düzen de gösterirler

Papatyanın ortasındaki sağ spirallerin sayısının 21, sol spirallerin ise 34 olması, Himalaya çamının kozalaklarındaki pulların aynı şekilde 5 sağ, 8 sol spiral oluşturması, kara çam kozalaklarında ve ananas meyvesinde ise 8 sağ, 13 sol spiral bulunması tesadüf değildir elbette

Leonardo Fibonacci (1170-1250) isimli büyük matematik ustası ta o yıllarda, her sayının kendinden önce gelen iki sayının toplamı olduğu bir dizi geliştirdi;

l, l, 2, 3, 5, 8, 13, 21, 34, 55, 89, 144, 233, 377, 610,

Dikkat ederseniz yukarıda verilen sağ, sol spiral sayıları, bu dizide artarda yer alan sayılardır

Bu dizinin ilginç bir yanı da on ikinci terimden yani 144'den sonraki ardışık sayıların birbirlerine oranlarının (233/144 = 377/233 = 610/377) 1,61803 olması, 5 Sayı ile 12 Sayı arasındaki oranların da bu sayıya çok yakın olmalarıdır

15 Yüzyılın ikinci yarısında yaşamış matematikçi Pacial Luca tabiatta daima kenarları arasında 1,618 oranı bulunan bir dikdörtgen bulunduğunu, hatta insan vücudunun da bu oranda yaratıldığını ileri sürüyor, mahkeme tarafından yakılma tehlikesine karşı da Leonardo da Vinci'nin çizimlerini göstererek meydan okuyordu Zamanın heykeltraşlarının heykellerinde de bu oranı kullandıklarını belirtmeleri üzerine bu oran Tanrısal Oran' olarak da anılmaya başlandı

Alıntı Yaparak Cevapla

Hayvanlarla İlgili Duyulmamış Olaylar...

Eski 08-17-2012   #9
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hayvanlarla İlgili Duyulmamış Olaylar...



Balık Eti Neden Beyazdır

Gıda olarak kesilen hayvanların yenilebilen kas kısımları et olarak adlandırılır Etin içinde ayrıca kan, epitel, kemik, sinir, yağ ve bağ dokuları vardır

Genelde etler kırmızı ve beyaz et olarak ikiye ayrılırlar Sığır, koyun, keçi etleri kırmızı et olarak kabul edilirlerken, tavuk, hindi gibi kümes hayvanları ile balıkların etleri beyaz et kategorisine sokulur Aslında biyolojik yapı olarak kümes hayvanlarının etleri balık etinden çok farklı, kırmızı ete daha yakındırlar Bazılarının etlerinin rengi de zaten beyaz değil kahverengidir

Etlerin kırmızı ve beyaz rengini saptayan eleman 'miyoglobin' denilen proteinlerdir Bunlar kanda, alyuvarlarda bulunurlar ve kaslara gerekli olan oksijeni sağlarlar Beyaz ette miyoglobin miktarı çok azdır

Balık eti diğer yürüyen, uçan, sürünen hayvanların etlerinden birçok yönden farklıdır Balıkların kasları diğerlerine göre gelişmemiştir Bir filin tonlarca ağırlığını, yerçekimine karşı taşıması ve hareket ettirebilmesi için muazzam bir kas sistemine ihtiyacı vardır Bu nedenle filin vücudunda 50 bin kas vardır

Balıklar ise neredeyse ağırlıksız bir ortamda yaşarlar Onun için çeşitli vücut organlarını ana iskeletlerine bağlayacak, kıkırdak, kiriş ve bağ dokuları gibi dokulara fazla ihtiyaçları yoktur

Balıklıklar suda düşmanlarından kaçabilmek için çok ani ve süratli hareket etmek zorundadırlar Bu nedenle kaslarındaki lifler çabuk açılıp kapanabilen tipte liflerdir Çok ani hareketlere ihtiyaç duymayan kara hayvanlarındakilere oranla balıklardaki bu tip lifler daha kısa ve incedirler Kolayca birbirlerinden ayrılabilirler Onun için balık etini yerken çiğnemesi kolaydır, ağızda dağılır Hatta çiğ olarak bile rahatça yenilebilir

Balığın kaslarındaki bu çabuk açılıp kapanabilen lifler çok kısa süreli çalıştıkları için fazla enerji yani oksijen depolamalarına gerek yoktur Bu nedenle balığın vücudundaki kan miktarı çok değildir Olanlar da çoğunlukla solungaçların civarında toplanmışlardır

Görüldüğü gibi bir etin renginin kırmızılığı miyoglobin miktarına, miyoglobin miktarı kan miktarına, o da kasların ne kadar kan ihtiyacı olduğuna bağlıdır Çok aktif ve hızlı yüzen bir balık olan Orkinos (Ton) balığının etinin rengi, sakin bir balık olan Dilbalığı'na göre daha kırmızımsıdır

Sığırlar genellikle açık arazide otlandıklarından ve sürekli dolaştıklarından etlerinin rengi, daha tembel bir hayvan olan domuza göre daha koyudur

Tavuk, hindi gibi kümes hayvanları uçamadıkları ve zamanlarının önemli bir kısmını çevrede gezinerek geçirdikleri için bacak bölgelerindeki etler koyu renkli, göğüs ve kanatlarındakiler daha beyazdır Bıldırcın, ördek gibi uçan kuşlarda ise tam tersidir Bacak etleri beyaz, göğüs ve kanatlarındaki etler koyudur

Alıntı Yaparak Cevapla

Hayvanlarla İlgili Duyulmamış Olaylar...

Eski 08-17-2012   #10
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hayvanlarla İlgili Duyulmamış Olaylar...



Balıklar Ölünce

Bu durum en belirgin, çevre kirliliği ve patlayıcı ile avlanma nedenleri ile ölüp yüzeye gelen balıklarda gözlemlenebilir Ölen balıklarda süratle bir iç bozunma yani bir çeşit çürüme oluşur Bu iç çürümeden dolayı çıkan gazlar balığın alt tarafındaki bağırsak boşluğunda toplanırlar

Balık ayıklayanlar bilirler, ayıklanacak balığın alt tarafındaki yumuşak karnı yarılır, buraya yapışık mide ve bağırsaklar kolayca çıkartılır Balığın etli kısmı üst tarafındadır Balık ölüp gazlar mide boşluğunda toplanınca bu kısım şişen bir balon gibi hafifler, ağırlık merkezi yukarı kayar ve balık, daha ağır kısmı aşağı gelecek şekilde ters döner

Bazı balıklarda, içinde hava bulunan yüzme keseleri vardır Balık içi hava dolu bu keseyi daraltıp genişleterek kendisini elverişli derinlikte dengede tutabilecek yoğunluğu sağlar Bu kese çoğu zaman basit bir boruyla sindirim organına bağlıdır

Eğer deniz suyundaki tuzluluk oranı (yüzde 3,5) dörtle birine düşürülürse sonuç balığın kanındaki sodyum, klor, kalsiyum ve potasyum oranının aynısı olur Deniz suyu ve tüm omurgalıların kanlarındaki tuz oranlarındaki bu benzerlik hayatın denizden başladığı teorisini destekliyor

Hayat başladığı zaman denizlerdeki tuz oranının omurgalıların kanlarındaki oranla tamamen aynı olduğu, zamanla bu oranın artması sebebiyle omurgalıların denizleri terk edip karada yaşamaya başladıkları, balıkların ise denizde kalıp artan tuz oranından korunmak için bir mekanizma geliştirdikleri ileri sürülüyor

Balıkların solungaçları civarındaki klor hücreleri salgıladıkları bir enzim sayesinde, deniz suyundan aldıkları fazla sodyumu tekrar dışarı verirler Buna ilaveten böbrekleri de tuz iyonlarını filtre ederek idrarla dışarı atarlar Bu nedenle idrarları az sulu, yoğun, tuz oranı yüksek ve az miktardadır

Tatlı su balıklarında ise tam tersi bir fiziksel mekanizma vardır Yaşadıkları ortamdan aldıkları suyun içindeki az miktardaki tuzu, atmak yerine vücut ihtiyaçları için konsantre halinde tutarlar İçinden tuz alındığından idrarları da bol ve suludur İdrar miktarı günde vücut ağırlığının üçle birini bulur

Sonuç olarak, tatlı su balıkları denizde yaşayamazlar çünkü vücutları deniz suyundaki tüm tuzu alır, vücut susuz kalır, kurur ve balık ölür Denizde yaşayan balıklar da tatlı suda yaşayamazlar çünkü zaten az miktarda olan tuzu ayırıp fazla su tuttuklarından şişerler ve onlar da ölürler

Yani her iki balık türünün de kan ve tuz kompozisyonları aynıdır ama bir tür, kana tuz sağlamaya çalışırken diğeri azaltmaya uğraşır Ortam değişikliğinde de aynı şekilde çalışmaya devam eden mekanizmalar balıkların ölümlerine neden olurlar

Gerçi Somon gibi hem tatlı hem de tuzlu sularda yaşamayı başaran balıklar da vardır Somonlar tatlı sularda doğuyorlar, gençliklerinde nehirler boyunca okyanusa yüzüyorlar ve hayatlarının geri kalan kısmını oralarda, tuzlu sularda geçiriyorlar

Bu tip balıklarda iki tip mekanizma da vardır ama yolculukları sırasında, nehirlerin ağızlarında, tatlı ve tuzlu suların birleştikleri yerlerde, bir süre kalarak vücutlarını öbür ortama ayarlıyorlar Her iki tür sularda da yaşayabilen deniz canlılarının ortak özellikleri, yumurta ve bebeklik evrelerini tatlı sularda, yaşlılıklarını ise tuzlu sularda geçirmeleridir

Alıntı Yaparak Cevapla

Hayvanlarla İlgili Duyulmamış Olaylar...

Eski 08-17-2012   #11
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hayvanlarla İlgili Duyulmamış Olaylar...





Böcekler Daha mı Üstün?

Biz insanlar kendimizi tabiattaki en mükemmel varlık olarak kabul eder, dünyanın asıl sahibi olduğumuzu zannederiz Oysa diğer canlılar bir yana insanlar böceklerle yaptığı savaştan bile galip çıkamamıştır Bir kere böcekler, insanın ortaya çıkmasından milyonlarca yıl önce de dünyada yaşıyorlardı

O devirlerde onlarla birlikte yaşayan, başta dinozorlar olmak üzere, bir çok canlı türü tabiattan silindikleri halde, onlar çoğalma kapasiteleri ve farklılaşarak yeni türler çıkarma yetenekleri sayesinde günümüze kadar gelebilmişler, okyanusların derinlikleri hariç dünyanın her köşesinde yaşamayı başarmışlardır

İnsan en baştan beri böceklerle savaş halindedir Bilim ve teknolojinin bu kadar gelişmesine rağmen insan bu savaşta nihai zafere ulaşamamıştır Halbuki böcekler fare piresi ile yayılan veba mikrobu aracılığıyla tarihte 100 milyonun üzerinde insanın ölmesine sebep olmuşlardır Böceklerle taşınan virüs, bakteri ve mikropların insana verdiği zarar ve zayiata tarih boyunca hiç bir savaş sebep olamamıştır

İlk bakışta boyutlarının küçüklüğ&# 252; böcekler için bir dezavantaj olarak görülebilir Oysa böceklerin insanlarla savaşlarındaki başarılarının en önemli faktörlerinden biri de bu boyutlarındaki küçüklükt& #252;r Böcekler bu bedenleri ile her yere girebilmekte, kolaylıkla kaçabilmekte, saklanabilmekte, gıdamıza ortak olmakta, evimizde yaşamakta hatta kanımızı bile emebilmektedirler

Böceklerin beden yapılarının küçük olması, onların çok kuvvetli bir kas sistemine ve inanılmaz fiziksel özelliklere sahip olmalarını sağlamıştır Bacak uzunluğu 1,2 milimetre olan bir pire 196 milimetre yüksekliğe sıçrar ve 330 milimetre uzaklığa rahatça atlar

Eğer insanoğlu kendi bedenine göre pire kadar kuvvetli olabilseydi bacak uzunluğu 90 santimetre olan ortalama bir insan 146 metre yüksekliğe sıçrayabilir, 247 metre uzağa atlayabilirdi Muhteşem kas yapılan nedeni ile bir kaç milimetre boyunda olan bir sinek saniyede 330 kez kanat çırpabilir, küçük bir karınca ağırlığının 50 katı kadar bir yükü itebilir

Böcekler üreme bakımından da insanlardan çok üstündürler Bir çift sineğin bıraktığı yumurtaların hepsi yaşasa ve bunlar erginleştikten sonra hepsi üremeye devam edebilse 5 ay içerisinde sayılan inanılmaz bir miktara ulaşırdı (191'in yanına 18 tane sıfır koyun) Şükür ki tabiatın dengeleri hiçbir zaman buna müsaade etmez

Böceklerin bir çoğu insan kemiğinden daha sert, daha dayanıklı ve hafif, mekanik ve kimyasal dış etkenlere hatta aside dayanıklı bir dış iskelete veya beden duvarına sahiptirler

Ayrıca böceklerin dünyada yaşadıkları yerlerde nüfus yoğunlukları da çoktur Çekirgelerin sürü halindeki uçuşlarında 320 kilometrekarelik bir alanı kapladıkları görülmüştür Ormanlık bir bölgede 4 500 metrekarelik bir alanda, toprağın üstünde ve altında 65 milyon böcek yaşayabilmektedir Eğer dünyadaki bütün böcekler bir araya getirilebilselerdi, bunların toplam ağırlığı, dünyamızda yaşayan tüm insanların ve hayvanların ağırlıklarının toplamından fazla olurdu

Şimdiye kadar böceklerin hep zararlarını anlattık İpeği yapan ipek böceği ya da balı yapan arı da birer böcektir Çiçeklerin ve meyvelerin çoğunun üremeleri böceklerin taşıdıkları tozlarla olur

O halde dünyamızın bu üstün yaratıkları ile savaşta, iyi ile kötüyü ayırt etmeye, tabiatın dengesini bozmamaya çok dikkat etmemiz gerekmektedir Zaten şimdilik her iki taraf da belirgin bir üstünlük sağlamış değillerdir

Alıntı Yaparak Cevapla

Hayvanlarla İlgili Duyulmamış Olaylar...

Eski 08-17-2012   #12
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hayvanlarla İlgili Duyulmamış Olaylar...



Devekuşlarının Baş Gömmesi

Bu inanç ve görüşün nereden kaynaklandığı bilinmiyor Güya devekuşu başını kuma gömünce düşmanlarını ve gelecek tehlikeyi görmez, onun için de rahatlarmış Güney Afrika'da 80 sene boyunca yapılan gözlemlerde böyle bir olay görülmemiştir Hiçbir devekuşu kafasını kuma gömmeye teşebbüs etmemiştir Zaten bunu yaparlarsa boğulacakları da kesin

Her ne kadar beyinleri gözlerinden küçük olsa da, kuş dünyasının en akıllılarından olmasalar da, devekuşları kendilerini gizlemek için başlarım kuma gömecek kadar da aptal değillerdir Bu görüntünün asıl nedeni devekuşu yavrularının yırtıcı hayvanların saldırılarına karşı açık ve korumasız olmalarıdır Onlar yetişkin devekuşları gibi hızlı koşup kaçamazlar Bir tehlikeyi sezdiklerinde aniden kendilerini bulundukları yere bırakarak, hareketsiz kalıp çevreye uyum sağlayarak düşmanlarının dikkatlerinden kaçtıklarını ümit ederler

Anne devekuşları bazen bütün vücutlarını, kanatlarını da açarak toprak üzerine yatırırlar ve yavrularını güneşin kavurucu etkisinden korumaya çalışırlar Ayrıca devekuşlarının dinlenirken boyun kaslarını rahatlatmak için veya çok sık olmasa da uyurken bazen bu pozisyonu aldıkları biliniyor Hatta bir görüşe göre, bu pozisyonda kafalarını yere dayayıp düşmanlarının ayak seslerini dinledikleri de ileri sürülüyor

Daha yumurtadan çıkar çıkmaz erişkin bir tavuk büyüklüğünde olan devekuşu yavrularının uzun boyunları genellikle bej rengindedir ve üzerlerinde siyah çizgiler vardır Bu renklerle otların renkleri ve gölgeleri karışarak iyi bir kamuflaj imkanı sağlar Bu durumda otların aralarına başlarını soktuklarında vücutları görünürken boyun ve baş kısımları görülmez Görülmeyen başın kurna gömülmüş gibi insanlar tarafından algılanmasının nedenlerinden biri de bu olabilir

Bu tip uçamayan büyük kuşların başlarını kuma gömme gibi aptalca bir savunma sistemine zaten ihtiyaçları yoktur İşitme ve görme duyuları son derecede iyidir Boylarının da avantajı ile çevreyi çok iyi gözleyebilirler Düşmanı diğer av adaylarından önce sezebilirler

3 metrelik boylarına ve 100 - 150 kilogramlık ağırlıklarına rağmen saatte 50 kilometre hızla koşabilirler Köşeye sıkıştıklarında ise kolay teslim olmazlar Çok seri ve kuvvetli tekme atabilirler, uzun boyunları sayesinde düşmanı yaklaştırmadan mücadele edebilirler

Alıntı Yaparak Cevapla

Hayvanlarla İlgili Duyulmamış Olaylar...

Eski 08-17-2012   #13
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hayvanlarla İlgili Duyulmamış Olaylar...



Develerin Hörgüçleri

Devenin ana yurdu Kuzey Amerika'dır Tarih içinde oradan Güney Amerika ve Asya'ya yayılmış, Kuzey Amerika kıtasında ise zamanla yok olmuştur Güney Amerika'daki lama, alpaka (bir cins koyun), guanako (lamanın irisi) gibi hayvanlar devenin akrabaları sayılabilirler

Yaşadıkları kum fırtınalarına ve diğer olumsuz şartlara uyabilmek için iki sıra koruyucu kirpikleri ve tüylü kulak delikleri oluşmuş, burun deliklerini açıp kapayabilme, çok uzaktan görebilme ve koku alabilme yeteneklerine sahip olmuşlardır

Develerin tek hörgüçlüleri ne Arap devesi, çift hörgüçlüleri ne ise Baktriane (Bactrian) devesi adı verilir Baktriane Afganistan'ın kuzeyinde bir yer olup bugün adı pek bilinmemesine rağmen çok çeşitli medeniyet ve kültürlere ev sahipliği yapmış, çok önemli tarihi geçmişi olan bir bölgedir

Her iki cins deve de yük hayvanı olarak kullanılırlar Çift hörgüçlü deve daha yavaştır (3-5 kilometre/saat) ama bir günde kervan içinde durmadan 50 kilometre yol gidebilir Hörgücünün tepesine kadar olan yüksekliği 2 metre iken Arap devesinin sadece bacak yüksekliği neredeyse 2 metredir Arap devesi 18 saat boyunca saatte 13-16 kilometre hızla yol alabilir Develerin yük hayvanı olmalarının yanında etlerinden, sütlerinden, yünlerinden ve derilerinden de faydalanılır

Genelde develerin hörgüçlerinde su olduğuna, bu sayede çöllerde uzun süreli yolculuklara bu kadar dayanıklı olduklarına inanılır ama gerçek bu değildir Öyle olsaydı deve vücudundan su tükettikçe hörgücünün de bir balon gibi porsuyup inmesi gerekirdi

Develerin hörgüçlerinde sadece yağ bulunur Burası 30-35 kilogramlık bir yağ deposudur Genellikle bir çok hayvan ilerde enerji kaynağı olarak kullanmak üzere vücudunda yağ depolar ama develer bunu hörgüçlerinde yaparlar Yiyecek bulamadıkları zaman buradan faydalanırlar Hörgücün bir ikinci işlevi de deveyi çölün kızgın güneşinden korumasıdır

Develer zaten çölde suya az gereksinim duyarlar 40 dereceyi bulan sıcaklıklarda iki haftaya yakın susuz kalabilirler Burun mukozaları insana göre 100 kat daha büyüktür Bu sayede nefes verirken havada bulunan nemin üçte ikisini geri kazanabilirler

Bir devenin vücudundaki toplam suyun yüzde 22'sinin kaybı halinde karnı çekilir, kasları büzüşür ama bu, onun performansını çok etkilemez Buna karşın bir insan vücudundaki suyun yüzde 5'ini kaybedince görme duyusunda azalma başlar, yüzde 12'sini kaybedince de ölebilir

Develerin susuzluğa dayanıklı olmalarının nedeni su kayıplarının büyük bir kısmının dokularındaki sudan olması, kandaki suyun pek etkilenmemesidir Ancak bütün bu özelliklere rağmen susuzluğa dayanma rekoru develerde değil, farelerdedir Bu konuda zürafa da her ikisiyle yarışabilir

Yeri gelmişken develerin bir başka özelliğine de değinelim Hayvanlar arasında sadece deve, kedi ve zürafa önce sağ taraftaki ön ve arka ayaklarını, sonra sol taraftakileri atarak yürürler Yani sol - sağ şeklinde değil sol - sol, sağ -sağ şeklinde Hatta şiirdeki aruz vezninin ritminin Arap yarımadasındaki develerin bu yürüyüşlerindeki ritimden doğduğu bile rivayet edilir

Alıntı Yaparak Cevapla

Hayvanlarla İlgili Duyulmamış Olaylar...

Eski 08-17-2012   #14
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hayvanlarla İlgili Duyulmamış Olaylar...



Elektrikli Balıkların Sırrı

Canlı varlıkların elektrik ürettikleri uzun zamandan beri bilinmektedir En kuvvetli gerilimi sağlayan organlar kaslar ve sinirlerdir Bütün kas lifleri elektrik yükü içerirler Kalp kasının çıkardığı gerilimin incelenmesine "elektrokardiyografi' denilir ve bu bilim dalının gelişmesiyle kalp hastalıklarının teşhis ve tedavisi kolaylaşmıştır

Sinir merkezleri de elektrik akımı doğururlar Hatta deride, salgı bezlerinde, gözün ağ tabakası gibi duyu organlarında elektrik akımı oluştuğu ortaya konulmuştur Hücrelerde de elektrik akımının varlığı tespit edilmiştir Canlılarda elektrik olayını inceleyen bilime 'elektrobiyoloji', canlı organların elektrik üretmelerini inceleyen bilim dalma da 'elektrobiyogenez' deniliyor

Çeşitli hayvanlar, elektrikli veya ışıklı organlarla donanmışlardır Bunlar savunmada, yön bulmada hatta bazı cinsler arası yakınlaşmalarda rol oynarlar Elektrikli hayvanların hepsi balıklar arasındadır

Bazısı denizde bazısı tatlı sularda yaşayan yüzlerce tür elektrikli balık vardır Elektrik akımı kas ve sinir dokularından oluşmuş özel organlarında üretilir Bu elektrik akımı çoğu kez bir iğne batması kadar zayıftır Bazı türler ise insanı bile sersemletecek kadar güçlü bir elektrik akımı üretirler Bu gerçek anlamda bir elektrik boşalmasıdır, yarattığı etki de gerçek bir elektrik çarpmasıdır

Elektrik balıklarının en tanınmış üyeleri torpil balığı ve elektrikli yılan balığıdır Gerçek yılan balıklarıyla hiçbir ilgisi olmayan ve bir tatlı su balığı türü olan elektrikli yılan balığının 2,5 metreye varan boyunun, beşte dördü, özellikle kuyruk bölümü elektrik organlarıyla kaplıdır Bir seferde 500-600 volt akım boşaltarak büyük hayvanları bile felce uğratabilirler

Elektrikli balıklarda, baştan kuyruğa kadar uzanan elektrik organları, pillerdeki parçalar gibi birbirlerine yapışık, disk şeklinde bölünmüş küçük sütuncuklardan meydana gelir Sinir sisteminin etkisiyle bu sütuncukları oluşturan yüzlerce diskin alt yüzeylerinde pozitif elektrik, öteki yüzeylerinde negatif elektrik oluşur

Böylece disk kümesi tam bir pil haline gelir Bu canlı pil beyinden gelen sinirlere bağlıdır Balık kendini tehdit eden düşmana bîr elektrik deşarjı yapar, bu sayede düşmanını felç eder

Elektrikli balıkların vücutlarındaki elektrik boşalması sürekli değildir Biriken elektriği boşalttıktan sonra yeniden elektrik üretip depolayabilmeleri için aradan bir süre geçmesi gerekir Elektrikli balıkların çarpmaları şiddetli ağrı yapar hatta insanı devirebilir ama hiçbir zaman öldürücü değillerdir

Alıntı Yaparak Cevapla

Hayvanlarla İlgili Duyulmamış Olaylar...

Eski 08-17-2012   #15
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hayvanlarla İlgili Duyulmamış Olaylar...



Erkek Kuşların Süslülüğü

Hayvanlar aleminde genellikle dişiler erkeklerini seçerler Bu nedenle erkek cazip olmak zorundadır Sadece dış görünüşü ile değil kuşlarda olduğu gibi özellikle çiftleşme zamanında sesleriyle, yani ötüşleriyle de rakiplerinden üstün olmaları gerekir

Dişileri cezbetmek için bu kadar gösterişli olmak erkekleri düşmanları için çok kolay bulunan bir av haline getirir Dişiler kendilerini tabiat içinde veya yuvalarında gösterişsiz renkleri ile daha iyi saklayabilir, düşmanların dikkatlerini çekmezken çoğunlukla erkekler hedef olurlar

Aslında tüm kuşlar memeli hayvanlardan daha güzel ve süslüdürler Bu, kuşların tüylerindeki melanin denilen bir maddeden kaynaklanmaktadır Bu madde insanın saç ve derisinde de vardır ama miktarı kuşlardakine oranla çok azdır

Hayvanlar dünyasında güzellik ve renklilik önemli bir iletişim aracıdır Çevresindekilere büyüklük, güç, yaş ve cinsiyet konularında fikir verir, etkiler

İnsanların aksine hayvanlarda erkek daha güzeldir, dişisinden görünüm ve ebat olarak farklıdır Erkek geyiğin gösterişli boynuzları, erkek aslanın yelesi, horozun ibiği hep ya düşmana karşı veya sürü içinde liderlik yarışındaki rakiplerine karşı etkileyici bir silahtır

Kuşlarda erkeklerin daha iri olmaları, parlak renkleri ve kuvvetli ötüşleri bir açıdan da yuvayı savunma sorumluluğunu taşımalarındandır Bu özellikler ne kadar kuvvetliyse düşman o kadar ürküp çekinebilir, o yuvayı bırakıp daha başka kolay avlara yönelebilir

Güzellik ve gösteriş sadece kelebeklerde güzel olma amacına yöneliktir Onlar ömürlerinin büyük bir kısmını kuluçka devrinde geçirdiklerinden, kelebek şeklindeki kısacık yaşamlarında bu kadar güzel olmaları da haklarıdır doğrusu

Hayvanlar aleminde kuşların en çok ötenleri de erkeklerdir Bunu hem dişi kuşu davet hem de hakimiyetleri altında olan alanları belirtmek için yaparlar Şüphesiz dişi kuşlar da en çok öten erkeği tercih ederler Bu tercih tabii ki erkeğin sesinin güzel olmasından dolayı değil güçlü olmasından, hakimiyet sahasının geniş olmasından ve daha fazla yiyecek imkanına sahip olmasındandır

Tabiatın kanunu dişi kuşlar için de geçerlidir Erkeklerini zengin ve güçlü oldukları için seçerler Aslında erkekler yiyecek bulmak için çok zaman harcamazlar, onlar daha çok öterler Şunu da ilave edelim ki, memeli hayvan türleri içinde sadece yüzde 3'ü tek eşli iken kuş türleri içinde tek eşlilik oranı yüzde 90'dır

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.