İnsan + Hedef + Gayret = Zafer

Eski 06-02-2009   #1
GöKKuŞaĞı
Varsayılan

İnsan + Hedef + Gayret = Zafer



Sultan İkinci Mehmed henüz yedi yaşlarında iken hocası Molla Ak Şemsüddin(Ak Şemsettin Hazretleri) kulağına eğildi ve başarının en önemli kuralını fısıldadı:

“Hedefini tespit etmelisin

Önce hedef belirlendi: “Kostantiniyye mutlaka fethedilecektir

Ak Şemsüddin hedef tespitinden sonrasını da söyledi:

“Dağ ne kadar yüksek olursa olsun, yol onun üzerinden geçer Sen dağ olmaya heveslenme, asla gururlanma; yol ol ki, herkes senin üzerinden geçerken, sen dağların bile üzerinden geçesin

“Hocam, ya şartlar elverişli olmazsa?” diye sordu Ak Şemsüddin hiç duraksamadan cevap verdi:

“Şartlara teslim olmazsan şartlar değişir, sana teslim olurlar Çok çalışır, çok dua eder ve çok istersen Allah’ın rahmeti tecelli eder, rahmet tecelli ettiğinde nice olmazlar tahakkuk eder (gerçekleşir)”

Ve günü gelince, çocuk yaşına bakmadan Bizans’ın fethini düşünmeye başladı

Çandarlı Halil Paşa, gencecik padişahın niyetini duyar duymaz telaşlandı Sadrazamdı Sadrazam olarak genç padişaha yol göstermek gibi bir sorumluluğu vardı Bu çocuk (Padişah) bir çocukluk edip Bizans’ın üzerine yürümeye kalkarsa, alimallah Osmanlı mülkü pâymâl olabilir, hatta elden gidebilirdi Ümmet-i Muhammed’i bir aceminin acemiliğine kurban etmeyecekti İkaz görevini yapacak, kelle pahasına olsa bile Padişahı bu maceradan vaz geçirecekti

Bir gün hışımla genç padişahın huzuruna girdi ve selamı bile unutup sordu:

"Sen ümmet-i Muhammed’i hisar önünde telef etmek mi istersün?"

Genç Hünkâr, baba yadigârı Sadrazamının öfkelenmesinin sebebini az çok tahmin etmişti Fakat ağzından duymak istiyordu:

Mehmet Han: “Hangi sebepten ümmet telef olubdur koca vezirum?”

Sadrazam: “Bizans’ı feth itmeğe and virmişsün Ümmetun telefatine başkaca sebep ne lâzım?”

Mehmet Han: “Beli, and virdük Ya biz Bizans’ı, ya Bizans bizi alacak dedük! Bir mahzuru mu var?”

“Elbette!” diye cevap verdi Sadrazam, konuşurken uzunca sakalı titriyordu: “Elbette ki mahzuru var, olmayacak duadır ki, akl-ı selim olmayacak duaya hiç bir vakit amin dimez

Sultan İkinci Mehmed gülümsedi:

“Hangi duayı kabul edeceğini ancak Hak Tealâ bilür Biz sadece arzımızı yapar hükm-i İlâhiyi bekleriz

Kalktı, Sadrazamına doğru birkaç küçük adım attı Gözlerine baktı:

“Her daim dimez misin ki, kul kısmı gaza yolunda elinden geleni yapmakla mükelleftur Biz dahi muştunun (fetih müjdesinin) tahakkuku cihetinde say edeceğiz İnşaallah-ü Tealâ fetih mukarrerdir

“Nereden belli ki?”

“Doğru, henüz belli değil Zaten teşebbüs olmadan tahakkuk olmaz Biz dahi teşebbüs üzereyiz

Koca Sadrazamın aklı bu işe bir türlü yatmıyordu İkna olmamıştı

“Baban alamadı, ondan öncekiler de alamamıştı, sen nasıl alacaksın?” dedi hafiften alaycı

Genç hükümdar hışımla pencereye döndü Bir süre yeniçerilerin koşturmasını seyretti Onlar fethe inanıyordu Ama yaşlı Sadrazamını henüz inandıramamıştı

Yüreğine ince bir sızı girdi Bir an için endişelendi Ne de olsa yaşlı Sadrazamın müthiş bir tecrübe birikimi vardı Onbeş yaşından beri devlet hizmetindeydi Kendisi ise onbeş yaşını geçeli ancak birkaç yıl olmuştu Bu açıdan şartlar aleyhine görünüyordu

Fakat şartlara teslim olmayacaktı Çandarlı’ya döndü:

“Bak a vezirim” diye söze başladı, öfkesini tereddüdüne sarıp yutkunarak; “ben ne babama benzerim, ne babamdan öncekilere Şimdiki zaman başkaca zamandır Çaresi yok fetih olacak

İhtiyar Sadrazam, tezini savunma kararlılığı içinde tek geri adım atmadı:

“O zaman bil ki, bunun mes’uliyeti tamamiyle sana aittur, çünkü akıbeti hayır görmüyorum Bizans İmparatoru ünvanını alayım derken, korkarım padişahlıktan da olacaksın Bu ne hırs!”

Padişah ilk defa öftkelendi:

“Hırs değil iman!” diye bağırdı, “dedik ya biz onu, ya o bizi! Hakikatli hükümdar olmanın başkaca çaresi yoktur

“Elinde olanla yetinsene

“Elimdekiyle yetinirsem elimde olan da gider Çandarlı, ne belledin Zirvede durulmaz, ya devamlı tırmanırsınız, ya da aşağı kayarsınız Ben gencim, tırmanacağım

Çandarlı çıkmak için toparlanırken:

“Ben söylemiş olayım, Hak Tealâ ve kulu nezdinde mes’uliyetten kurtulayım da, sen yine ne ki istersen yap, padişah sensin

“Şükrolsun biz padişah-ı cihanız ve Kostantiniyye’yi feth edeceğiz

“İmkânsız” diye dudak büzdü Çandarlı Halil Paşa

“Neden koca vezir?”

“Çünkü surlar çok muhkemdir, muhkem surları yıkacak cesamette (büyüklükte) topumuz yoktur

Genç hükümdarın karşısına yine şartlar ve sebepler çıkmıştı Ak Şemsüddin Hoca’nın sözlerini hatırladı Gülümseyerek sordu:

“Surları yıkacak toplar günün birinde yapılacak mı?”

“Evet” dedi Sadrazam, “günün birinde herhal yapılır

Genç hükümdar kükredi:

“İşte bu gün o gündür vezirim! Topları kullanarak surları tar ü mar edecek Padişah da karşında duruyor

Ne demişti Ak Hoca:

“Şartlara teslim olmazsan şartlar değişir, sana teslim olurlar Çok çalışır, çok dua eder ve çok istersen Allah’ın rahmeti tecelli eder, rahmet tecelli ettiğinde nice olmazlar tahakkuk eder (gerçekleşir)”

Şartlar değişti, Bizans teslim oldu, çünkü rahmet inmişti Bakın nasıl?

Bizans İmparatoru Konstantin Dragazes’in hizmetinde Macar asıllı bir top dökümcüsü (mühendis diyebiliriz) vardı: Urban Usta Tam o sırada, İmparatorla arasında küçük bir ücret anlaşmazlığı oldu Bu yüzden Urban Usta pılısını-pırtısını topladı ve Edirne’ye gitti Padişah’la görüşmek istedi Topçu olduğunu söyleyince, Padişahın bu işle çok ilgilendiği bilindiğinden, hemen huzuruna çıkardılar Urban Usta yanında getirdiği plânları Padişahın önüne koydu:

“Bunlar” dedi Bizans’ı koruyan surların plânıdır, tarafımdan en zayıf noktalar tespit edilmiş ve işaretlenmiştir

Ardından başka bir deri heybe açtı

“Bunlar da işaretlenmiş yerleri yıkacak kuvvette gülleler atabilen topların plânlarıdır Bana imkân ve fırsat verirseniz sizin için bu topları dökerim Siz de surları yerle bir edersiniz

Rahmet tecelli etmişti: Geriye şükür ve gayret kalıyordu

Müverrih Tursun Bey, kendi adını taşıyan tarihinde der ki:

"Çün erkân-ı devlet vü mülâzımân-ı hazret kal'anun kapularun açdılar, Sultan Mehemmed-i Gazî, Hazret-i Muhammed-i Arabî aleyhi efdalü's-salavât, Burâka binüp seyr-i cennet ider gibi, ulema ve umerâsı ile kal‘ayı teşrif buyurdu" Mübarek fethin 549 yıldönümünde, “cevher insan” modeline hasret oluşumuzu da dikkate alarak, Fatih Sultan Mehmed'in kimliği, kişiliği ve yetişme tarzı üzerinde dikkatle durmak lâzım

Öncelikle belirtmeliyim ki, Sultan İkinci Mehmed’in doğduğu dünyada, bir fatihin yetişmesi için gerekli maddi-manevi tüm şartlar hazırdı Osmanoğlu'nun elinde, Malazgirt zaferinden itibaren oluşan aynı kıble eksenli, Kur'an orjinli insan kaynakları vardı Mesela hocaları: Tarih, Molla Gürani gibi, Ak Şemsüddin gibi, Molla Hüsrev gibi cevherlerin aynı dönemi paylaşmalarına pek nadir şahit olmuştur Bu bilim ve yürek adamları ise sadece aynı dönemi paylaşmakla kalmamış, aynı çocuğu aynı anda beslemek gibi İlâhî bir tevafukun unsuru olmuşlardır

* * *

Fatih Sultan Mehmed Han, iki tarafında hocaları, hocalarının yanında vezirleri, beyleri, komutanları, arkasında peygamber müjdesine mazhar bir cennet ordusu ile 549 sene önce Roma’nın yüreğine girdi Atını doğruca Ayasofya'ya sürdü ve o tarihte Ayasofya'nın içi henüz resim dolu olduğu için avlusunda iki rekat "şükür namazı" kıldı

Hemen sonra hıristiyan halka hitaben bir “Amannâme-hak ve özgürlükler belgesi” yayınladı Altında Sadrazam olarak Zağanos Paşa’nın “Elfakir Zağanos” şeklinde imzası, (kendisini tüm beşeri ünvanlardan soyutlayıp fakrinde aczini rütbe yapması o günkü insanın karakteri hakkında temel bir fikir verir sanıyorum) üstünde ise Fatih’in tuğrası bulunan “Amannâme”,

“Biz ki, emir-i âzam Sultan-ı muazzam Murad Han oğlu pâdişah-ı muazzam ve emiri âzam Sultan Muhammed Han’ız! Yerleri ve gökleri yaratan Allah adına, büyük Peygamber’imiz Muhammed Mustafa Aleyhimüsselâm adına, yüce kitabımız Kur’an-ı Azimüşşan adına, Allah’ın yüz yirmi dört bin peygamberi adına, büyük babamız, babamız ve oğullarımız adına, kuşandığımız kılıç adına yemin ederiz ki

diye başlıyor, Fatih Sultan Mehmed, inanmayan, ayrı dinden, ayrı dilden, ayrı kılık kıyafetten, üstelik birkaç gün öncesine kadar kılıç kılıca savaştığı bir halka, bugün bile ulaşmaya çalıştığımız bazı temel hak ve özgürlükler bahşediyor

Sadece kendi çağını değil, bugün “demokratik” geçinen bazı ülkelerdeki insan hakları uygulamalarını bile çok çok aşan meşhur “Amannâme”siyle, Fatih’in, hıristiyan halka verdiği hak ve özgürlükleri beş ana maddede özetleyebiliriz:

1 İnanç özgürlüğü,

2 İbadet özgürlüğü,

3 Kıyafet özgürlüğü,

4 Seyahat özgürlüğü,

5 Ticaret özgürlüğü

Gerisine siz karar verin

Kaynak:Biz Osmanlıyız-Yavuz Bahadıroğlu

__________________
Bıçak soksan gölgeme, Sıcacık kanım damlar
Girde bak bir ülkeme: Başsız başsız adamlar
NFK





GaLiBa Bu GeCe YaĞMuRDa GöKKuŞaĞı MiSali
GüLeRKeN aĞLaMaNıN ZaMaNı
Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : İnsan + Hedef + Gayret = Zafer

Eski 07-30-2009   #2
Atlıkarınca
Varsayılan

Cevap : İnsan + Hedef + Gayret = Zafer



bakıyorum da ne insan ne hedef ne de gayret kalmış ülkemizde herkes kolayın peşinde Biri çukura düşse utanmadan üstüne toprak atacaklarla dolu sınırları belli özgürlük, kısıtlamaları belli olmayan bir bilinmezlikten yeğdir Osmanlı bu ayarı zamanında çok iyi yapmış
Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »
Konu Araçları Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş Arama
Görünüm Modları


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.