Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Toplum ve Yaşam > Kişisel Gelişim

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
düşünceler, filozoflar, savundukları

Filozoflar Ve Savundukları Düşünceler.

Eski 10-15-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Filozoflar Ve Savundukları Düşünceler.




SOKRATES:

MÖ 469-399 yılları arasında yaşamış olan ünlü Yunanlı düşünür Platon'un hocası olan Sokrates, yazılı hiçbir şey bırakmamış, tüm zamanını özellikle gençlerle felsefe tartışarak geçirmiştir Görüşleri, tartışmaları yeni iktidarın temsilcileri tarafından beğenilmeyen Sokrates, 'yeni tanrılar icat ettiği, görüş ve tartışmalarıyla, gençleri baştan çıkardığı' gerekçesiyle ölüme mahkum edilmiştir Sokrates'in felsefedeki ve felsefe tarihindeki önemi, onun bilinçli ve ahlaki kişiliğin bulunduğu yer olarak ruh kavramını bulmuş olmasından kaynaklanır; felsefenin merkezine insanı geçiren, insanın kendisiyle, evrenle ve toplumla olan ilişkisinin ne olduğunu ve ne olması gerektiğini araştıran, insan yaşamının kişisel, toplumsal ve ahlaki boyutunu ön plana çıkaran Sokrates, insanlara özsel bileşenlerinin ruh olduğunu, onların ruhlarına özen göstermeleri gerektiğini anlatmaya çalışmış, bu düşüncesini ifade etmek, onu eylemleriyle somutlaştırmak için de, yaz kış çıplak ayakla ve ince bir entariyle dolaşmıştır Fiziği itibariyle çirkin biri olan Sokrates, insanların yüzlerini ve fiziki yapılarını değiştiremeyeceklerini, fakat ruhlarını ve karakterlerini değiştirip geliştirebileceklerini belirtmiştir Buna göre, Sokrates, felsefesinde her şeyden önce, insanın doğası, ihtiyaçları, amaçları ve değerleri üzerinde durmuş, neyin onu tamamlayacağını araştırmıştır O, aynı çerçeve içinde, dilin doğasıyla ilgilenmiş ve düşünme, anlam, mantık ve tanım konusunu ele almıştır Yaşadığı dönemde yoğun bir kavram kargaşasının hüküm sürdüğünü, bunun ahlak alanını da kapsadığını düşünen Sokrates, bilgeliğin, adaletin, cesaretin, vb anlamının ne olduğu bilinmedikçe, bilgece, adil ya da cesurca eylemekten söz edilemeyeceğini iddia etmiştir Çünkü aynı sözcükleri ya da kavramları kullanan insanlar, bu sözcük ya da kavramlarla farklı şeyleri kastediyorlarsa eğer, Sokrates'e göre, bu, insanların anlaştıklarını sanarak anlaşmadan konuştukları anlamına gelir ve sonuç, kargaşadan başka hiçbir şey olmaz Kargaşa, Sokrates'e göre, hem entelektüel ve hem de ahlaki yönden olur Ona göre, entelektüel olarak sözcük ve kavramları, sizin kullandığınız anlamdan farklı bir anlamda kullanan biriyle tartışarak, bir kavga dışında, hiçbir yere varamazsanız ve ahlaki olarak da, söz konusu sözcükler ahlaki fikirlere karşılık geldiği zaman, sonuç bir anarşiden başka bir şey olmaz Sokrates işte bu kargaşayı sona erdirmek, insanlara ahlaki gelişmelerinde yol göstermek için, bir tartışma ve öğretim yöntemiyle, bir tanım yöntemi geliştirmiş ve tartışmalarıyla, evrensel değerlerin özünü ve gerçek anlamını ortaya koymaya çalışmıştır



Alıntı Yaparak Cevapla

Filozoflar Ve Savundukları Düşünceler.

Eski 10-15-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Filozoflar Ve Savundukları Düşünceler.




ALBERT EİNSTEİN

1879-1955 yılları arasında yaşamış olan Alman asıllı ABD’li fizikçi

Yirminci yüzyılın başlarında geliştirdiği teorileriyle ilk kez olarak kütle ile enerjinin eşdeğerliğini kanıtlamış olan Einstein, zaman, mekan ve kütleçekimi üzerine tümüyle yeni düşünme tarzları önermiştir Einstein, özel ve genel rölativite teorileri yalnızca Newton fiziğinden değil, fakat Eukleides geometrisinden de kopuşu simgeleyen büyük bir bilim adamıdır

Einstein sadece dev bir bilim adamı değil, fakat aynı zamanda önemli bir düşünür ola­rak değerlendirilir Etik, toplum ve kültür felsefesiyle ilgili genel düşünceleri yanında, bir bilim filozofu olarak da ün kazanan Einstein, Kant’tan, Hume ve Mach’tan etkilenmiş ve Cassirer, Reichenbach ve Schilick’le sürekli bir ilişki içinde olmuştur O realizmi, zihinden bağımsız bir dış dünyanın varolduğu görüşünü, metafiziksel bir öğretiden ziyade, motive edici bir program olarak görmüş ve determinizmin, doğrudan doğruya dünyanın bir özelliği olmaktan ziya­de, teorilerin ayrılmaz bir veçhesi olduğunu savunmuştur Einstein mantıkçı pozitivizme karşı mesafeli bir tavır takınmış olmakla birlikte, bilimin birliği ¤¤¤ine bağlı kalmıştır O yine aynı felsefi çerçeve içinde tümevarımcı­lığı reddetmiş, ama holizme ve inşacılığa ya da uzlaşımcılığa bağlanırken, anlam, kav­ram ve teorilerin mantıksal olarak deneyim­den türetilmek yerine, anlaşılabilirlik, empirik uygunluk ve mantıksal basitlik ölçütlerine tabi olan özgür yaratılar olduklarını iddia etmiştir


Alıntı Yaparak Cevapla

Filozoflar Ve Savundukları Düşünceler.

Eski 10-15-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Filozoflar Ve Savundukları Düşünceler.




Aristoteles

(İÖ 384-İÖ 322)

Aristoteles'in babası Nikomakhos, Büyük iskender'in büyükbabası Makedonya kralı III Amyntas'ın saray hekimiydi Genç Aristoteles böylece tıbbın öncüsü Hipokrates'e değin geri giden ve tıbbın kurucusu Sağlık Tanrısı Asklepios'tan kaynaklanan uzun bir doğabilim geleneği içnde yetişti Düşünsel gelişimi içinde doğal olayların gözlemlenmesine verdiği önem ve Atina'da kendi kurduğu okulda(Lykeion) hekimlik eğitiminin yar alması onun gençliğinde ağır bir eğitimden geçtiğini gösterir Babası ölünce Aristoteles İÖ 367'de henüz 17 yaşındayken Platon'un Atina'daki Akademia'sına gönderildi Orada 20 yıl Platon ile birlikte felsefe dialoglarında bulundu İÖ 347/348 'de Platon'un ölmesi üzerine Akademia'nın başına yeğeni Speusippos geçti Aristoteles'de bazı araştırmacılara göre bu göreve atanmadığı için, bazılarına görede o sıralarda Makedonya'ya karşı bir siyasal havanın egemen olmasından dolayı Atina'dan ayrıldı

Düşünsel gelişiminin ikinci döneminde Aristoteles arkadaşı Khalkedonlu Ksenokrates ve sonraki belli başlı izleyicilerden Erosos'lu Theophrastos ile birlikte o sıralarda yeni kurulmakta olan Assos kentinde(bugün Batı Anadolu'da Behramkale) yeni bir akademi oluşturdu Burada hükümdar Hermeias'ın öğretmeni ve onun yeğeni ve evlatlığı Pythias ile evlendi Pythias bir kız çocuk doğurduktan sonra ölünce , Aristoteles Herpyllis ile evlendi Aristoteles Assos'da mutlu geçirdiği anlaşılan üç yıldan sonra yakındaki Lesbos(Midilli) Adasının başkenti Mytilene'ye yerleşti Ve orada adanın yerlisi olan öğrencisi Theophrastos ile birlikte Akedemia'ya benzer bir felsefe çevresi kurdu Doğabilim araştırmalarına daldı Düşünsel gelişmesi içinde astronomi ve buna bağlı kuramsal çalışmalardan ayrılarak yeryüzüne özelliklede biyolojiye ilgi duyması bu döneme rastlar
İÖ 343-342'de Makedonyalı II Philiphos, Aristoteles' i Pella'daki başkentine 13 yaşındaki oğlu İskender'e öğretmenlik etmeye çağırdı Üç yıl kadar süren bu eğtimde Aristoteles, İskender'e ağırlıkla Homeros'u tiyatroya dayalı sanatı ve ayrıca politikayı konu alan bir öğrenim programı uyguladı Siyasete olan ilgiside bu dönemde yoğunlaştı Ama İskender'in siyasal görüşlerinin Aristoteles'inkilerden çok fazla etkilendiği söylenemez Ayrıca İskender'in kurduğu büyük imparatorluk düşünsel olarak aristoteles'in kent devleti(polis) anlayışını temel alan siyaset görüşüne uygun değildir
İÖ 339'da doğum yeri olan Stagiros'a dönen Aristoteles, İÖ 335'te yeniden Atina'ya gitti Bu sırada Speusippos ölmüş,Akademia başsız kalmıştı Ama Akademia'lılar Aristoteles yerine Ksenokrates'i başkan seçince o da kent dışında Apollon Lykeion'a adanan kutsal koruluk içinde bazı binalar kiralayarak, kendi okulunu kurdu

İÖ 323'te Büyük iskender ölünce Atina'da makedonya'ya karşı eğilimler yeniden ortaya çıktı Ve Aristoteles 20 yıl önce yazdığı bir şiir nedeniyle en büyük suç sayılan dinsizlikten yargılandı Suçlu bulunacağı kesinlik kazanınca izleyicileriyle birlikte Atina'nın kuzeyindeki Eurips boğazında, Khalkis'e gitti Aristoteles bir yıl sonra bir mide rahatsızlığndan öldü

Aristoteles öteki bilimler için bir alet olarak gördüğü mantık biliminin kurucusu kabul edilir Aristoteles mantığı, insanı ayırt eden en önemli yanının dil olduğu, us(logos) sahibi olmasının, söz edebilen bir varlık olmasına dayandığı görüşünden yola çıkar Böylece mantık Aristoteles'in kendi kullandığı terimle çözümlemedir Aristotelis'in mantık bilimi ile birlikte felsefe tarihine en özgün katkısını oluşturan metafizik aslında kendi kullandığı bir ad değildir Bu bigi dalı Aristoteles'e göre varlığı varlık olarak ele alan ve onun ne liğini araştıran felsefe dalıdır Aristoteles bu bilgi dalının tek özgür bilim olduğunu çünkü kendinden başka bir amacı bulunmadığını söyler, bunu insanın doğal olarak merak güdüsünün ürünü olduğunu vurgular Bilimleri türleri açısından sınıflandıran Aristoteles temelde üç kuramsal bilimden söz eder Metafizik, Matematik ve fizik Bunların dışında pratik bilimler, belli bir amaç için işlenen bilimler vardır Bunlarda tutum ve eylemleri konu edinen etik ve politika ile üretime yönelik yapılmış ve yazılmış sanatların bilimleridir Varlığın sürekli ve bitmeyen bir evren içinde ne'liğini ve çeşitliliğni ele alan Aristoteles bütün varlıkların ve değişimlerinin mantıksal olarak geriye götürülmesi biçiminde geliştirdiği "neden" görüşüyle bunların en son nedeni olarak bir hareket etmeyen hareket ettirici ve "ilk neden" düşüncesine ulaşır Bu kavram ve ona ulaşan usavurma zinciri, sonraları hem hıristiyan hem müslüman düşünürlerce tanrının varlığının kanıtı olarak kullanılmıştır

Kaynak : Ana Britannica

ARİSTOTELES

Bilginlerin öğretmeni, Bilimlerin haritasını çıkaran bilgin, Mantığı formüle eden filozof

Filozof kavramını tam anlamıyla dolduran, döneminin tüm bilgi alanlarını özümsemiş bir kişilik Aristoteles

MÖ 384 de Trakya-Stagerios’ta doğan Aristoteles ’in büyükbabası Makedonya Kralı IAmyntas’ın saray hekimiydi

Babasından akıl almaz bir servet kalan Aristoteles ’in, gençlik yıllarının oldukça uçarı geçtiğini belirtiyor kaynaklar

MÖ 367 de, Atina’ya gitti Ve yaşamı değişti 20 Yıl boyunca, Platon ’un öğrencisi oldu Çalışmadan düşünmesine olanak sağlayacak yeterinden fazla parası vardı Yapıtına bakılınca bunun hakkını verdiğini söylemeliyiz

Sokrates’in ölümü Aristoteles için iyi olmadı Sonuçta bir Makedonyalı idi ve o sırada Atina’da Makedonyalılar pek sevilmiyordu

Atina ‘dan Assos’(Çanakkale-Behramkale)a gitti Platon’un eski öğrencisi Hermias çağırmıştı onu

Bir süre Midilli de kaldı MÖ343 ‘de, Makedonya Kralı IIFilipos , Aristoteles ’i , geleceğin Büyük İskender ’ine eğitmen olarak seçti

Atina’ya tekrar dönerek Likeion’u kurdu Burada 12 yıl ders verdi Büyük İskender’in 323 de ölmesinden sonra, dinsizlik suçlamasıyla karşılaştı Atina’dan kaçmak zorunda kaldı 322 de Khalkis’te öldü

Aristoteles'in temel eserleri, mantık ve bilgi kuramı üzerine altı incelemeden oluşan Organon, doğa felsefesini açıkladığı Gökler Üzerine, Fizik ve Varlığa Geliş ve Yokoluş Üzerinedir Psikoloji konusundaki iki temel eseri, Hayvana Dairle, Parva Naturalia olan Aristoteles'in varlık konusundaki ünlü eseri Metafiziktir Siyaset felsefesi alanında Politikayı, estetik alanında, Poetika ve Retoriki yazmış olan filozofun, ahlak alanındaki temel kitabı Nikomakhos'a Ahlaktır

Temel İlkeleri: Aristoteles'in bir filozof olarak en önemli özelligi, onun sağduyuya olabildiğince yakın bir düşünür olmasıdır Hem Platon'un İdealarına ve hem de Demokritos'un maddi atom görüşüne karşi çikan Aristoteles, hem ahlaki değerleri teminat altına alacak bir teori ve hem de bilimsel doğruları ortaya koyacak bir kuram, bilime ve ahlaka hakkını verebilmek için, atomlar veya İdealar benzeri gözle görülemez varlıkların varoluşunu öne sürmeyecek bir teori arayışı içinde olmuştur Onun bulduğu çözüm töz ögretisidir Buna göre, tözler tüm özellikler için dayanak olan nihai gerçeklik ve öznelerdir Söz konusu nihai gerçeklikler somut şeylerdir ve somut şeyler için de Aristoteles'in gözde örnekleri biyolojik bireylerdir Tözler nihai gerçekliklerdir, zira tözler varolmadığı takdirde, başka hiçbir şey, tözün özellikleri olarak tümeller de varolmayacaktır

Bu varlık ögretisiyle Aristoteles, Platon'un İdealarının, onun yanlışlıkla bireyler olarak gördüğü tümeller olduğunu öne sürer Tümeller gerçekten de vardırlar, fakat onlar varoluşları için tikel nesnelere, bireysel şeylere bağlıdırlar Gerçekten varolanlar tümeller değil de, ağaçlar ve kediler benzeri, dış dünyada karşılaştığımız nesnelerdir

Mantık

Aristoteles, mantık alanında, mantık çalismalarina ondokuzuncu yüzyıla kadar temel olmuş bir mantık sistemi kurmuştur Mantığı her türden bilgi edinme süreci için bir araç olarak gören Aristoteles'in mantığının en önemli yönü, 'belli şeyler kabul edildiğinde, başka şeylerin onlardan zorunlulukla çiktigi' bir konuşma olarak tanımlanan tasımdır Aristoteles, bir önermedeki öznenin, yüklemine on farklı şekilde bağlandığını gösteren on kategoriden söz eder Onun mantığı yalnızca insan zihnindeki düşünce faaliyetlerini betimlemekle ve dile ilişkin gramatikal bir analiz sağlamakla yetinmeyip, aktüel şeyler arasındaki ilişkilerle ilgili bir kuramı ifade eder

Bilgi

Aristoteles'e göre, bilgi tümel olanın, formun bilgisidir, bu nedenle yargıda dile getirilebilir olan bir bilgi, formlar arasındaki özsel bağlantılara ilişkin bir kavrayıştan meydana gelir Aristoteles'in gözünde bir şey hakkında doğru bir bilgiye sahip olmak, o şeyi türler ve cinsler hiyerarşisi içinde bir yere, bir tür ve cins içine yerleştirebilmek ve dolayısıyla neyin onun için özsel olduğunu bilebilmektir; bu ise, özsel tanım yoluyla olur Aristoteles'e göre, bir şeyin özünü vermek, o şeyin nedenine ilişkin bir açıklama ortaya koymaktır Bundan dolayı, Aristoteles bir şeyin nedenini ortaya koyabildiğimiz zaman, ilk elden, gerçek bilgimiz olduğunu söyler Bir şeyin nedenini vermek ise, o şeyin özünün ilk ilkelerden başlayarak tanıtlanmasını içerir; bilimin işlevi budur

Metafizik

Onda metafizik, var olanı var olmak bakımından ele alan, var olan bir şey olmanın ne anlama geldiğini araştıran bilimdir Onun metafiziği çok büyük ölçüde mantık konusundaki görüşlerine ve biyoloji alanındaki çalismalarina dayanır Buna göre, mantıksal bakış açısından, 'var olmak' onun gözünde, hakkında konuşulabilecek ve tam olarak tanımlanabilecek bir şey olmaktır Buna karşin biyoloji alanındaki çalismalari açısından, 'var olmak' dinamik bir süreç, bir değişme süreci içinde olmak anlamına gelir Şu halde, 'var olmak' Aristoteles için, bir şey olmak anlamına gelir Bundan dolayı, ona göre gerçekten var olan, Platon'da olduğu gibi tümeller değil de, bireylerdir, 'şu' diye gösterdiğimiz belirli bir doğaya sahip olan varlıklardır Onlar, Aristoteles'in mantıkla ilgili eserlerinde sözünü ettiği nicelik, nitelik, ilişki, yer gibi kategorilerin, temel nitelik ya da yüklemlerin kendilerine yüklenebildiği öznelerdir

İşte Aristoteles, kendisine tüm kategorilerin yüklendiği bu özneye 'töz' adını verir Onda var olmak belirli türden bir töz olmaktır Töz, aynı zamanda dinamik bir sürecin ürünü olarak ortaya çikan bireysel varlık olarak da tanımlanır Bu bakımdan ele alındığında, metafizik varlığı, yani var olan tözleri ve tözlerin nedenlerini, yani tözleri varlığa getiren süreçleri konu alıp araştıran, tüm varlıkların temelindeki temel bilimdir

Aristoteles'te töz bir madde ve bir formdan meydana gelir O her ne kadar maddeyle formu birbirinden ayırsa bile, doğada bizim hiçbir zaman maddeden yoksun bir formla da, formdan yoksun bir maddeyle de karşilaşmadığımızı belirtmeye özen gösterir Varolan herşey somut bir birey olarak varolur ve herşey maddeyle formun bir birliği olarak ortaya çikar Şu halde, töz form ve maddeden meydana gelen bileşik bir varlıktır Bundan dolayı, Aristoteles'te, ayrı formlardan, duyusal dünyanın dışında olan bir İdealar dünyasından söz etmek olanaklı değildir Form, ayrı bir yerde değil de, bu duyusal dünyada ve tözün bileşenlerinden biri olarak varolur

Madde ve form ayrımı, Aristoteles'e göre, doğada varolan herşeye uygulanmak durumunda olan bir ayrımdır Aristoteles'te bileşik tözleri meydana getiren madde ve formdan yalnızca form şeylerdeki bilinebilir ögeye karşilık gelir Maddenin, şeylerin insan zihni tarafından ayırd edilemeyen, yapıdan ve belirlemeden yoksun, bilinemez bileşeni olduğu yerde, form insan zihni tarafından bilinebilen, yani tasvir edilebilen, tanımlanabilen, sınıflanabilen ve başkalarına aktarılabilen yöndür İnsan zihni, Aristoteles'e göre, duyualgısında şeylerin duyusal formunu, buna karşin kavramsal bilgide de akılla anlaşilabilir olan formunu alır






Alıntı Yaparak Cevapla

Filozoflar Ve Savundukları Düşünceler.

Eski 10-15-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Filozoflar Ve Savundukları Düşünceler.




Arşimet (Archimedes)

Arşimet (Archimedes), MÖ 287 - 212 yılları arasında yaşamış Sicilya doğumlu Yunan matematikçi, fizikçi, astronom, filozof ve mühendis Bir hamamda yıkanırken bulduğu iddia edilen suyun kaldırma kuvveti bilime en çok bilinen katkısıdır ancak pek çok matematik tarihçisine göre integral hesabın babası da Arşimet'tir

Roma generali Marcellus, Sirakuza'yı kuşattığında, Archimedes adlı bir mühendisin yapmış olduğu silahlar nedeniyle şehri almakta çok zorlanmıştı Bunların çoğu mekanik düzeneklerdi ve bazı bilimsel kurallardan ilham alınarak tasarlanmıştı Örneğin, makaralar yardımıyla çok ağır taşlar burçlara kadar çıkarılıyor ve mancınıklarla çok uzaklara fırlatılıyordu Hatta Archimedes'in aynalar kullanmak suretiyle Roma donanmasını yaktığı da rivayet edilmektedir Ancak bütün bunlara karşın MÖ 212 yılında Romalılar Sirakuza'yı zapt ettiler ve şehrin diğer ileri gelenleriyle birlikte Archimedes'i de öldürdüler Söylendiğine göre, bu sırada Archimedes toprak üzerine çizdiği bir problemin çözümünü düşünüyormuş ve yanına yaklaşan Romalı bir askere oradan uzaklaşmasını ve kendisini rahat bırakmasını söylemiş; ancak asker Archimedes'e aldırmayarak hemen öldürmüş Tarihin nadir olarak yetiştirdiği bu çok yetenekli bilim adamının öldürülüşü Romalı generali de çok üzmüş

Archimedes hem bir fizikçi, hem bir matematikçi, hem de bir filozoftur Gençliğinde bir süre İskenderiye'de bulunmuş, burada Eratosthenes ile arkadaş olmuş ve daha sonra da onunla mektuplaşmıştır Archimedes'in mekanik alanında yapmış olduğu buluşlar arasında bileşik makaralar, sonsuz vidalar, hidrolik vidalar ve yakan aynalar sayılabilir Bunlara ilişkin eserler vermemiş, ancak matematiğin geometri alanına, fiziğin statik ve hidrostatik alanlarına önemli katkılarda bulunan pek çok eser bırakmıştır

Geometriye yapmış olduğu en önemli katkılardan birisi, bir kürenin yüzölçümünün 4?r2 ve hacminin ise 4/3 ?r3 eşit olduğunu kanıtlamasıdır Bir dairenin alanının, tabanı bu dairenin çevresine ve yüksekliği ise yarıçapına eşit bir üçgenin alanına eşit olduğunu kanıtlayarak pi'nin değerinin 3 l/7 ve 3 10/71 arasında bulunduğunu göstermiştir

Archimedes'in en parlak matematik başarılarından biri de, eğri yüzeylerin alanlarını bulmak için bazı yöntemler geliştirmesidir Bir parabol kesmesini dörtgenleştirirken sonsuz küçükler hesabına yaklaşmıştır Sonsuz küçükler hesabı, bir alana tasavvur edilebilecek en küçük parçadan daha da küçük bir parçayı matematiksel olarak ekleyebilmektir Bu hesabın çok büyük bir tarihi değeri vardır Sonradan modern matematiğin gelişmesinin temelini oluşturmuş, Newton ve Leibniz'in bulduğu diferansiyel ve entegral hesap için iyi bir temel oluşturmuştur

Archimedes Parabolün Dörtgenleştirilmesi adlı kitabında, tüketme metodu ile bir parabol kesmesinin alanının, aynı tabana ve yüksekliğe sahip bir üçgenin alanının 4/3'üne eşit olduğunu ispatlamıştır

İlk defa denge prensiplerini ortaya koyan bilim adamı da Archimedes'dir Bu prensiplerden bazıları şunlardır:

Eşit kollara asılmış eşit ağırlıklar dengede kalır
Eşit olmayan ağırlıklar eşit olmayan kollarda aşağıdaki koşul sağlandığında dengede kalırlar: f1 · a = f2 · b
Bu çalışmalarına dayanarak söylediği "Bana bir dayanak noktası verin Dünya'yı yerinden oynatayım" sözü yüzyıllardan beri dillerden düşmemiştir

Archimedes, kendi adıyla tanınan sıvıların dengesi kanununu da bulmuştur Söylendiğine göre, bir gün Kral II Hieron yaptırmış olduğu altın tacın içine kuyumcunun gümüş karıştırdığından kuşkulanmış ve bu sorunun çözümünü Archimedes'e havale etmiş Bir hayli düşünmüş olmasına rağmen sorunu bir türlü çözemeyen Archimedes, yıkanmak için bir hamama gittiğinde, hamam havuzunun içindeyken ağırlığının azaldığını hissetmiş ve "Buldum, buldum" diyerek hamamdan fırlamış Acaba Archimedes'in bulduğu neydi? Su içine daldırılan bir cisim taşırdığı suyun ağırlığı kadar ağırlığından kaybediyordu ve taç için verilen altının taşırdığı su ile tacın taşırdığı su mukayese edilerek sorun çözülebilirdi

Archimedes'in araştırmalarından önce, tahtanın yüzdüğü ama demirin battığı biliniyordu; ancak bunun nedeni açıklanamıyordu Archimedes'in bu kanunu doğada tesadüflere yer olmadığını, her zaman aynı koşullarda aynı sonuçlara ulaşılacağını göstermiştir Archimedes, 23 yüzyıl önce, modern bilimsel yöntem anlayışına çok yakın bir anlayışla, bugün de geçerli olan statik ve hidrostatik kanunlarını bulmuş ve bu katkılarıyla bilim tarihinin en büyük üç kahramanından birisi olmaya hak kazanmıştır






Alıntı Yaparak Cevapla

Filozoflar Ve Savundukları Düşünceler.

Eski 10-15-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Filozoflar Ve Savundukları Düşünceler.




Walter Benjamin:

(1892-1940) XX yüzyıl kültür Felsefesinin en önde gelen düşünürlerinden Alman estetik ve yazın kuramcısı "Der Begriff der Kunstkritik in der deustchen Romantik" (Alman Romantizminde Sanat Eleştirisi Kavramı ) adlı çalışmasıyla doktora derecesini alan Benjamin Frankfurt Üniversitesi'ne girmek için 1925'te, artık bir klasik sayılan Unsprung des Deustchen Trauerspiels (Alman Tragedyasının Kökeni ) bitirdi Bu başvurusunun başarısız olması üzerine Benjamin zaten pek de sıcak bakmadığı akademik kariyer yapma düşüncesinden vazgeçti Bir süre gazetecilik yaptığı Berlin' de Bertolt Brecht, Ernst Bloch, Theodor Adorno gibi sol kanat aydınlarla tanışır Bu adlarla yakınlık kurması, Benjamin'in -yakın arkadaşı, Yahudi gizemciliğinin önde gelen adı Gershom Scholem'in de etkisiyle- gençlik yıllarından beri ilgi duyduğu Yahudi gizemciliği ile Kabala'dan gitgide uzaklaşarak Marxçılığa yönelmesinde oldukça etkili olmuştur Benjamin 1933 yılında yaklaşan felaketin farkında olarak Paris'e göç etti Burada bir yandan dönemin gözde edebiyat dergileri için eleştiri ve denemeler kaleme alırken, bir yandan da Adorno ile Horkheimer 'in çabalarıyla Amerika'da yayımlanmaya devam eden "eleştirel kuram'ın sesi" Toplumsal Araştırmalar Dergisi nı yazılarıyla destekledi Benjamin , sanatın biçimci çözümlemelerini, tarihsel bir yaklaşım oluşturmak üzere toplumsal kuramlarla birleştirir Bilindiği üzere, dönemin estetik kuramlarının gündemini, doğa bilimlerinin erişebileceğinden çok daha köklü ve yapıcı bir evreni ancak sanatın ifade edebileceğine inanan Nietzsche belirlemektedir Nietzsche 'nin pek çok izleyicisi aynı görüşü insan bilimleri için de savunmaktadır Bu yaklaşımlara, sanata tarih içinde bir yeri uygun gören Marxçılar karşı çıkmıştır Onlara göre bu tarih, siyasaldı ve sanatın doğası, siyasal mücadelesi için seçtiği tarafı belirlerken tüketilmiştir Bir başka deyişle, sanat kendi doğasını bile kurmaktan uzaktır; sanat yalnızca siyasal altyapının üstyapıdaki yansımasıdır İşte çağcıl (modem) estetik kurama egemen bu iki kamp arasındaki Benjamin hem kişisel yapısı hem de ilişkilerinin sonucu daha çok Marxçılara yakındır Benjamin in tasarısı, birtakım "gelişmeci" basit ölçütlere saplanıp kalmadan, özerk biçimde ekonomi politik ilkelere uygun olarak betimlenebilecek çerçevelerle sanatın uğraşma biçemini açığa çıkarma olarak görülebilir Marxçıların sanatı yalnızca bir üstyapı görüngüsü olarak ele alişını böylelikle bir kenara koyan Benjamin, bir anlamda Nietszche 'nin metafızik görüşlerine de yakınlaşmış olur Benjamin in görüşleri iki evrede ele alinabilir "Goethes Walılverwandtschaf ten" ("Goethe'nin Seçmeci Yakınlıkları ", 1922) adli yazısıyla başlayan ve Alman Tragedyasının Kökeni (1928) adli yapıtıyla doruğa ulaşan ilk evrede Benjamin , sanatın pragmatik duruşları benimsediği tarzların açığa çıkarılmasıyla uğraşır Kendisinin sanata "simgeci" yaklaşım adını verdiği bu noktada, ister eleştirmenlerce isterse sanat yapıtlarının kendilerince savunulmuş olsun, sanat gerçekliğin zorunlu yapılarıyla doğaüstü bir ilişki içindedir Sanat, (Goethe'de olduğu gibi) boş inançlarla dolu yazgıcılık içinde ya da (XVII yüzyıl dramalarının kimilerinde oldugu gibi) Tanrı'nın yaratma yetisinin anlaşılması için sanatın sığasına (kapasitesine) duyulan saf güvenle piyasaya ya da görücüye çıkar Bu görüşle taban tabana karşıtlık içindeki görüş, Benjamin 'in "melankoli"diye adlandırdığı, bilim savlarına ve deneysel bilgiye karşı kuşku duyan duruştur Melankoli sanatçı Tanrı'nın gerçekliğine erişmenin umutsuz bir çaba olduğunu göstermek için alegoriler (yerineler) ve nükteler tasarlar Barok trajik dramaları bu tavrın tipik birörneğidir Ne var ki bu, öykünmeci gerçekliğin ya da simgeciliğin sorunlarına karşı aceleyle verilmiş bir tepkidir Zira, sanatçıların müdahaleci pragmacılık denebilecek üçüncü bir seçenekleri daha vardır Bu, sanatçıların, kendi etkinliklerini daha geniş siyasal bir çerçeve içerisinde algılama yetilerine bağlıdır Benjamin'e göre sanatçılar bunu yapabilirlerse, "tarihin açık gökyüzü alanda uyanacaklardır; ancak müdahaleci sanatın bu kesin doğası, ilk dönem yapıtlarında bulanık kalmıştır 1920'lerin sonlarından başlayarak Benjamin 'in yapıtlarının, sanatın nasıl bir siyasal kimlik varsaydığını ortaya koymakla ilgili olduğu görülür Bu evrede önemli olan, sanatın toplumun önüne nasıl gk- ağı ve söz konusu toplumun çalışanlarınca, gönüllü ya da gönülsüz, nasıl özümsendiği konularıdır Böylelikle de Benjamin'in gözünde teknoloji kuramı ve tarih kuramı anlayışları daha bir ön plana çıkar Benjamin 'in sanat ve teknoloji üzerine en önemli denemesi, "Das Kunstwerk im Zeitalter seiner technischen Reproduzierbatkeit"dıt ("Tekniğin Olanaklarıyla Çoğaltılabildiği/Yeniden üretilebildiği Çağda Sanat Yapıtı, 1935) İlkel toplumsal koşullar alanda sanat, kutsallığın simgeselleştirilmesi gibi, temelde törensel bir işleve sahiptir; yüksek bir "kült" (tapınç; tapılası şey) olarak değerlendirilir Ancak, halkın bunlara erişme olanağı oldukça sınırlıdır Oysa çağcıl dönemde yüksek kültür, sanat yapıtlarını müzelerde, konser salonlarında ve operalarda seçkinlere sunar Kitle iletişim araçlarının katkısıyla, özünü yitirmeden çoğalabilen ama ereksiz kalan sanat artık müdahaleye açık hale gelmiştir Böylece sanat, siyaset gibi geniş toplumsal dinamiklerle kaynaşmıştır Tarih kuramı, Benjamin'in son ürünü olan "Über den Begriff der Geschiclıte" nin ("Tarih Kavramı Üzerine" , 1940 aynı yazı daha sonra ufak değişiklikler yapılarak "Geschiclıtsphilosophisclıe Thesen"/"Tarih Felsefesi Üzerine Savlar" adıyla da yayınlanmıştır} konusudur Tıpkı estetik anlayışının ortodoks Marxçılıktan kopuşundan türemesine benzer biçimde, tarih görüşleri de "gelişme" düşüncesine beslediği inançtan yüz çevirmesine dayanır Tarihin gidişi kökten biçimde bozulur: Kimliklerin ancak yalıtılmış ve olumsal mücadele edimleri sonucunda ortaya çıktığı inişlı sürekli bir "olma durumu" (o/nf) diye görülür Tarihin "anlamı" kuramsal olarak kavranmaktan uzaktır bu anlam yalnızca kurtarıcı anımsamalar doğurur Bu açıdan, tarihçinin görevi, günümüz çalışmalarına ışık tutacak özgürlük mücadelelerini anlatmak olacaktır Nazilerin iktidara geleceğinin iyiden iyiye anlaşılmasıyla 1933'te gittiği Paris'ten, yaklaşık yedi yıl sonra yine Nazilerin baskısı sonucu Ispanya'ya kaçarken gerekli izni alamayışının verdiği umutsuzlukla canına kıyan Walter Benjamin günümüzde de önemini geniş ölçüde korumaktadır Ölümünün ardından denemelerinin çoğıı kitaplaştırılan Benjamin ' in diğer önemli yapıtları arasında Einbahnstrasse (Tek Yönlü Yol , 1928), Berliner KindGeiJrım Neırhnhundert (1900'lerde Berlin Çocukluğu , 1950) ve Illimunationen (Aydınlamalar , 1961) sayılabilir

Felsefe Sözlüğü - Bilim ve Sanat Yayınları






Alıntı Yaparak Cevapla

Filozoflar Ve Savundukları Düşünceler.

Eski 10-15-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Filozoflar Ve Savundukları Düşünceler.




RENÈ DESCARTES:

Descartes'in yaşarken birçok kez portresi yapılmıştır Descartes'in Flaman sanatçı Frans Hals'a (y 1580-1666) hiç poz vermediği bilinmekle birlikte, bu portrede Hals'in üslubu fark edilir 1596’da Fransa’da doğdu Cizvitlerin elinde, felsefe ve matematik dahil mükemmel bir eğitim aldı Daha sonra, doğduğu yer olan Poitiers’deki Poitiers Üniversitesi’nden mezun oldu Parlak bir öğrenci olarak, çeşitli yetkelerin ileri sürdüğü, tek tek incelediği savların çoğunun geçersiz olduğunu fark etmekle birlikte , çoklukla neye inanacağını bilemedi Kendi dediğine göre, eğitimini tamamlamak için orduya katıldı ve hiçbir savaşa tanık olmamakla birlikte Avrupa’yı bir asker olarak köşe bucak dolaştı Bu yolculuklar ona insanın dünyasının kitaplarda anlatıldığından çok daha çeşitli ve çelişkilerle dolu olduğunu öğretti Emin olabileceğimiz, kesin olarak bilebileceğimiz bir şey olup olmadığı sorusu kafasına böyle takıldı Hollanda’ya yerleşti O sırada Hollanda Avrupa’nın en geniş ifade özgürlüğüne sahip ülkesiydi Descartes, araştırmalarını felsefe, matematik ve bilim alanlarında sürdürerek insan düşüncesinin temellerini incelemeye burada girişti Kabaca 1629-1649 arasında niteliği çok yüksek özgün eserler verdi Felsefede en önemli eserleri, 1637’de yayımlanan Yöntem Üzerine Konuşmalar ile, 1641’de yayımlanan Meditasyonlar ’dır 1649’da İsveç Kraliçesi Kristina, kendisine felsefe öğretmesi için Descartes’i Stockholm’e davet etti İsveç’in sert kışları yüzünden ciğerlerinden hastalanan Descartes 1650’de öldü






Alıntı Yaparak Cevapla

Filozoflar Ve Savundukları Düşünceler.

Eski 10-15-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Filozoflar Ve Savundukları Düşünceler.




Charles DARWIN:

(1809 - 1882)

Charles Darwin, 1809 yılında İngiltere’de doğdu Babası onu on altı yaşında Edinburgh Üniversitesine gönderdi Burada başladığı tıp ve daha sonra devam ettiği hukuk öğrenimini gereksiz bularak yarıda kesti Ardından Cambridge Üniversitesine bağlı bir kolejde teoloji (dini bilimler) öğrenimi gördü Fakat aklı, bilim çevresindeydi O arada tanıştığı Botanikçi John Henslow’un önerisiyle, İngiliz Deniz Kuvvetleri için, dünya çevresinde harita yapmakla görevlendirilen gemiyle beş sene sürecek bir geziye çıkmaya karar verdi Gemi, 1831 yılında denize açıldı

Gezi sırasında fosiller topladı, jeolojik katmanları inceledi, sayısız gözlemler yaptı Arjantin’in Paspas denilen bölgelerinde soyu tükenmiş birçok hayvan nesli buldu Jeolojik katmanların bünyesindeki fosillerin değişimini dikkatle izledi ve hayvan türlerinin değişik ortamlara yaptıkları uyumları saptadı

Onun, canlıların yavaş yavaş değişmesine ilişkin düşüncesi, kendisi gibi bir bilim adamı olan ALFRED RUSSEL WALLACE’nin teorisine uygun düşmüştüOrtak görüşleri şöyleydi: “Bütün canlılar bulundukları ortamdaki sayılarını muhafaza edecek matematiksel düzeylerin üzerinde üreme eğilimindedir Doğal koşulların sabit kalabilmesi, yani ‘denge unsuru’nun oluşturulabilmesi için fazlalık, elimine edilir Canlı populasyonların (1) hepsi mutasyon gösterir

Büyük baskılar sonunda, Wallace ile birlikte görüşlerinin yayımlanmasını kabul etti Kısaltılmış adıyla “Origin Of Species” (Türlerin Kökeni) isimli bu kitap, ilk günde tüketildi

Çalışmalarına aralıksız devam etti İnsanın evrimi ile ilgili düşünceleri “Descent of man selection in relation ¤¤¤” (İnsanın oluşumu ve Eşeye bağlı seçilim) adlı eseriyle yayımlandı Darwin bu teorisinde, önceki inançlarda, özellikle mistisizm alanında benimsenen kalıpçı ve tamamen hayal mahsulü olan “Özel yaradılış” düşüncesini reddediyor, diğer memelilerin fizyolojik yapılarında olduğu gibi varoluşun evrimsel yasalara bağlı olduğunu savunuyordu

Yerleşik inanış ve önyargıların aksine, Evrim Modeli, maden, nebat, hayvan ve insan dizilimiyle oluşmuştu Çünkü, gerek jeoloji (2) ve paleontolojide (3) gerek embriyoloji (4) ya da karşılaştırmalı anatomide (5) birçok aşamada görüldüğü gibi, bir anda yaratılmanın olanaksızlığı ortaya konmuştu Darwin, tepki almamak için “Tanrısal yaratılış” ile ilgili düşüncelerini kitabının son kısımlarına monte etti

Zira; insanlık tarihinin ilk dönemlerinden beri uygulanmakta olan eğitim yöntemleri, katı mistik inançların etkisi, ayrıca insanın kalıtsal yapısı, yeniliklere kapalı ve itirazcı olunmasına yol açmıştır Günümüzde bile, gelişen bilim ve teknolojinin birtakım varsayımları devre dışı bırakmasına karşın,Evrim Kuramına tepkiler devam etmektedir

Oysa mistisizm, gerçek yönüyle insan ismiyle işaret edilen ‘hücresel beden’ sahibi varlığın, insansı adıyla anıldığını, ona kendinden özellikler yükleyerek bir anlamda mutasyon oluşturduğunu haber veriyordu

Bize göre Darwin’in tek eksikliği, Lamarck’ın “Organizmanın kendinde ve davranışlarındaki değişimler, çevredeki değişikliklerin sonucudur” görüşüne karşı, “Dış dünyanın işlemekte olan kendi yasaları ve kendi mekanizmaları vardır” derken, birimlerin hücre genetiğinde oluşan mutasyonda ve çevresel faktörlerin değişiminde Astrolojik tesirlerin varlığını hissetmemiş olmasıdır

Düşünen beyinler arasında pek az bilim adamı Charles Darwin kadar tepki çekmiştir Yaşadığı dönemde, “Maymunla akrabalık bağın annen tarafından mı, baban tarafından mı?” diye alaya alınmıştı






Alıntı Yaparak Cevapla

Filozoflar Ve Savundukları Düşünceler.

Eski 10-15-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Filozoflar Ve Savundukları Düşünceler.




FARABİ:

870-950 yılları arasında yaşamış olan İslam düşünürü Sistemi Aristoteles mantığına dayanan akılcı bir metafizikten oluşan, Aristoteles'in sistemini Plotinos'un görüşleri yardımıyla, İslam inancı ile uzlaştırmaya çalisan Farabi, Tanrı'nın varoluşunu kanıtlarken, Aristoteles'in akılyürütme çizgisini takip etmiştir Ona göre, bu dünyadaki nesneler hareket etmekte, değişmektedirler Dünyadaki nesneler hareketlerini bir ilk Hareket Ettiriciden almak durumundadırlar Bu ilk Hareket Ettirici ise, Tanrı'dır Farabi, varlık anlayışında, mümkün ya da olumsal varlıklar adını verdiği nesneler ile Tanrı arasındaki farklılık ve ayrılığı, mümkün varlıkların Tanrı'dan, ilk varlıktan sudur ettiklerini söyleyerek açıklamaya ve temellendirmeye çalisir Farabi'ye göre, ilk varlık, Tanrı, varlık taşkını yoluyla evrendeki bütün varlık düzenini 'doğal bir zorunlulukla' meydana getirir Evren Tanrı'nın değerine hiçbir şey katmaz Yetkin bir varlık olan Tanrı'nın hiçbir şeye ihtiyacı yoktur Tanrı'yla evren arasındaki ilişkiyi, evrenin Tanrı'dan sudur, türüm yoluyla ve zorunlulukla çiktigini söyleyerek açıklayan Farabi'ye göre, evren aynı zamanda Tanrı'nın sonsuz cömertliğinin bir sonucudur Tanrı, Farabi'nin sisteminde herşeydir Tanrı seven, sevilen ve sevgidir O bilen, bilinen ve bilgidir Tanrı herşey olduğuna ve hiçbir şeye ihtiyaç duymadığına göre, Farabi bu noktada, mümkün varlıkların varoluşları için, Tanrı'nın yalnızca kendisini konu alan bilme faaliyetine başvurur Buna göre, yaratıklar, Tanrı'ya en yakın 'akıllar' halinde Tanrı'dan çikip varlığa gelirler Onun sudur, türüm anlayışına göre, Tanrı'nın kendi tözünü bilmesinden birinci akıl doğar; bu aklın Tanrı'yı bilmesinden ise, ikinci akıl türer Böylelikle, ortaya sırasıyla 10 akıl çikar; onuncu akıl, etkin akıldır (aklı faal) Birinci aklın varlığı, Tanrı dolayısıyla zorunlu, ama kendi özünde mümkündür; ilk akıl, kendini bu niteliğiyle bildiği için, onun maddesinden birinci gök katı, formundan da (suretinden de) o gök katının ruhu sudur eder Böylelikle on akıldan her birinin karşilığı olarak bir gök katı türer Madde de Tanrı'dan sudur etmiştir Belirsizlik demek olan madde, Tanrı'ya en uzak olan varlıktır Etkin Akıl insan ruhunun da nedenidir İnsan anlayışında, Farabi insanın ruh ve bedenden meydana geldiğini söyler Bedenin yetkinliği ruhtan, ruhun yetkinliği ise akıldan kaynaklanmaktadır Ruhun başlıca görevleri eylem, anlama ve algılamadır Ona göre, bitkisel, hayvani ve insani olmak üzere, üç tür ruh vardır Bitkisel ruhun görevi, bireyin yetişme ve gelişmesi ile soyun sürdürülmesi, hayvansal ruhu görevi iyinin alınıp kötüden uzak durulması, insani ruhun görevi ise güzelin ve yararlının seçilmesidir Farabi ahlak anlayışında, insanın akıl yoluyla iyi ve kötüyü ayırt edebileceğini savunur İnsan için amaç mutluluk, en büyük erdem de bilgeliktir Farabi'ye göre, en yüksek iyi olan mutluluk, etkin akıl ile birleşmek yoluyla gerçekleşir Zira, insan kendisini anlamak için evreni anlamak, evreni anlamak için de evrenin amacını kavramak durumundadır Evrenin esas ve en yüksek amacını anlamak, insan için gerçek mutluluktur İnsanın kendisini ve evrenin amacını anlamaya kalkışması ise, bilim ve felsefe yapmakla ilgili bir şeydir İnsan aklının en yüksek düzeyde yetkinleşmesi, insan aklını Etkin Akıl'a yaklaştırır






Alıntı Yaparak Cevapla

Filozoflar Ve Savundukları Düşünceler.

Eski 10-15-2012   #9
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Filozoflar Ve Savundukları Düşünceler.




ACOSTA, Gabriel:

(1585-1640) Portekizli düşünür Ruhun ölümsüzlüğü inancına karsı çıkmış, din sorunlarının akılcı bir yöntemle eleştirilmesi geleneğini kurmuştur Oporto' da doğdu, Amsterdam' da öldü Sonradan Katolik olan Yahudi bir ailenin oğludur Çocukluğunda sıkı bir Katolik eğitimi gördü Coimbra' da öğrenimini bitirdikten sonra küçük bir manastıra kapandı Burada incil üzerinde yaptığı çalışmalar sonucu, Yahudilik' e yönelince, ailesini de buna inandırmaya çalıştı Ailesi dinsel inançları nedeniyle kovuşturmaya uğramaktan korkarak Amsterdam' a sığındı Acosta Amsterdam' da Yahudi ayinlerinin ve öbür dinsel uygulamalarının Incıl'e uymadığı, gereksiz katılıklarla dolu olduğu kanısına vardı Hahamlarla uzun tartışmalara girişti: ruhun ölümsüzlüğü ilkesinin belirsizliğini ve Incıl'in tutarsız oluşunu vurgulayan bir kitap yazdı 1624' te Examen dos Tradiçoens Phariseas Conferidas Con a Lay Escnta adıyla yayımladığı bu kitabı nedeniyle din düşmanı sayıldı Kitap bir başka yapıtıyla birlikte toplattırılarak yakıldı, kendisi de afaroz edildi 1633' te yeniden Yahudi topluluğuna dönmek istedi Bu istek, görüşlerinin değişmesinden değil, bir toplumsal çevre gereksinîminden kaynaklanıyordu Yeniden topluluğa kabul edilen Acosta, bir süre sonra Musa' nın getirdiği ilkelerin tanrısallığından kuşkuya düşerek, tüm dinlerin insan düşüncesinden doğup doğmadığını sorguladı Daha sonra tüm Yahudi kurallarını çiğnediği ve iki Hıristiyan'ı Yahudi olmaktan alıkoyduğu gerekçesiyle suçlanarak, Sinagog' dan kovuldu 1640' ta son bir kez daha Yahudi toplumuna kabul edilmesi için başvurdu Bunun gereği olarak ağır kefaret cezalarından geçmeye zorlandı Önce sinagogda pişmanlığını dile getirdi, sonra 39 kamçı yiyerek yere yatırıldı, üzerinden tüm Yahudi cemaatı yürütüldü Bu olaydan sonra eve gelerek öz yaşam öyküsünü yazdı ve kendini vurarak intihar etti Öbür kitapları yakılıp yok edildiğinden, görüşleri hakkındaki bütün bilgi 1687' de yayımlanan bu öz yaşam öyküsünden gelir

Acosta, ruhun ölümsüzlüğü öğretisine karşı çıkmış, bunu kuşkulu ve Incil' e aykırı bulmuştur Ona göre bütün dinler birer insan buluşu, düşünce ürünü olabilir Acosta, gerek doğa verilen ve akıl ilkelerine dayanan eleştirici düşünceleri, gerekse acıklı yaşamı nedeniyle, sonraki dönemlerde etkili olmuş, inanç sorunlarının tartışma ve eleştiri konusu yapılmasına öncülük etmiştir Özellikle Yahudi-Hıristiyan inançlarını bir bütünlük içinde ele alışı, bu inançlarla ilgili sorunlara, belli bir dine bağlanmadan, yansız bakışı tanrıbilime önemli bir yenilik getirir 18 yy' dan bu yana gelenekçi dinlere karşı çıkan, düşünce ve inanç özgürlüğü görüşünü savunan, din anlayışının gelişmesinde katkısı büyüktür

• YAPITLAR: Examen dos Tradiçoes Phariseas Conferidas Con a Lay Escrita, 1624, ("Yazılı Yasalarla Karşılastırarak Farsi Geleneklerin Incelenmesi"); Tratado de L'Immortalitat de L'Ama, 1626, ("Ruhun Ölümsüzlüğü Ustüne"), Examplar Humanac Vttae, 1687 ("insan Yasamından Örnekler")






Alıntı Yaparak Cevapla

Filozoflar Ve Savundukları Düşünceler.

Eski 10-15-2012   #10
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Filozoflar Ve Savundukları Düşünceler.




HERAKLEITOS:

Parmenides'in durağan ve değişmez varlığına karşi, niteliksel değişme olarak oluşun gerçekliğini öne süren Yunan filozofu Bilgi bakımından, empirik ya da duyusal bilgiye hiç değer vermeyen Herakleitos, gözlerin ve kulakların kötü tanıklar olduğunu öne sürerek, rasyonalizmin savunuculuğunu yapmıştır Çok şey bilmeye, ansiklopedik bir bilgiye karşi çikan filozof, çok şey bilmenin akıllı olmayı ögretmedigini söylemiştir Siyasi alanda, demokrasi karşitı eğilimlerini, çogunluk geniş halk yığınlarına karşi duyduğu nefretle birleştiren ve 'bir kişinin, yetkin biriyse eğer, kendisi için, on bin kişiden daha değerli olduğunu' söyleyen Herakleitos'un metafiziğinin en önemli ¤¤¤i, hiç kuşku yok ki, çatisma ve savaşin herşeyin babası olduğu düşüncesidir Ona göre, karşitların savaşi, varlık ya da oluşun tek ve en önemli koşuludur Zira bu savaş olmasaydı, hiçbir şey varolmayacaktı Bundan dolayı, varlıkların doğuş ya da varlığa gelişi, birbirlerine karşit olan ve dolayısıyla birbirlerini varlıkta tutan karşitların çatismasina bağlıdır Onun varlık ögretisinin ikinci ¤¤¤i ise, herşeyin birliğini ortaya koyar Birlik, tıpkı İyonyalı düşünürlerde olduğu gibi, evrenin ilk maddesinden, evrendeki herşeyin kendisinden doğduğu maddi tözden meydana gelir Bu birliği ateşte bulan Herakleitos'a göre, ateş, örnegin yoğunlaştığı zaman, nemli hale gelir ve basınç altında suya dönüşür Su donduğu zaman ise, toprak olup çikar Onun ilk madde olarak ateşi seçmesi, daha çok ondaki oluşu, değişme ve birlikten çokluga geçiş sürecini en iyi, yakarak ve yıkarak yaşayan ateş ifade ettiği için önem taşir

Herakleitos birliğin olduğu kadar, çoklugun da hakkını veren bir filozoftur Başka bir deyişle, o monist bir filozof olduğu kadar, aynı zamanda bir çokluk filozofudur Onun çokluk filozofu olmasını mümkün kılan şey ise, oluşu ön plana çikartmis olmasıdır Herakleitos'a göre, çokluk ya da karşitlar olmaksızın, varlık ya da oluş olamaz O, bir yandan da çoklugun birliğe dayandığını söylemiştir Bundan dolayı, çokluk olmadan birlik, birlik olmadan da çokluk olamaz Evren, aynı zamanda hem bir ve hem de çoktur; bu da, oluşla ifade edilir Herakleitos, birlikten çokluga geçiş ve oluş sürecini, ateşle ve dolayısıyla akış düşüncesiyle ifade etmiştir Bu onun varlık görüşünün üçüncü temel ¤¤¤ini meydana getirmektedir Şeylerin sürekli akışı, herşeyin akmakta oluşu, evrenle ilgili en önemli doğrudur Ona göre, evrende kalıcılık ve durağanlık yoktur; herşey değişmekte, yakarak, yıkarak yaşamaktadır Herakleitos kendisinden önceki filozofların boşu boşuna evrende kalıcılık ve süreklilik aradıklarını, oysa evrende kalıcılık bulunmayıp, mutlak bir değişmenin söz konusu olduğunu öne sürmüştür Nehir akıp gittiği için, o aynı nehre iki kez giremeyeceğimizi belirtir Evrende hiçbir nesne, nesnelerin hiçbir özelligi yoktur ki, değişmeden aynı kalsın Herşey bir başka şeyin yıkımı ve ölümü sayesinde varlığa gelmekte ve daha sonra yok olup gitmektedir Evrendeki tüm ögeler arasında sürekli bir çatisma ve savaş hali vardır ve değişmeyen tek şey, bu değişme halinin sonucu olan kozmik denge durumudur






Alıntı Yaparak Cevapla

Filozoflar Ve Savundukları Düşünceler.

Eski 10-15-2012   #11
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Filozoflar Ve Savundukları Düşünceler.




HIPOKRAT

Hipokrat, MÖ 460 yılında Kos Adası'nda dünyaya gelmiştir Babası da hekim olan Hipokrat, tababet ile ilk derslerini babasından almıştır Hayatının büyük bir kısmı gezmekle geçen Hipokrat, gerçek tababetin kurucusu sayılır Tedavi san'atını birtakım eski inanışlardan arındıran, hastalıkların ilk tariflerini ortaya koyan, medikal deontolojinin temellerini atan Hipokratı'ın en ünlü eseri "La Medicine (Tababet)"dir Hipokrat bu eserinde iyi bir hekimi şu şekilde tarif etmektedir: "Hekimin, renkli bir çehresi ve güçlü bir vücudu olmalıdır; çünkü halk, sağlıklı görünmeyen bir hekimin başkalarını doğru dürüst tedavi edemeyeceği kanısındadır Ayrıca hekim, kişisel temizliğine çok dikkat etmeli ve güzel kokmalıdır

Hipokrat'ın aforizmaları da ünlüdür Sonradan derlenen bu sözler, özellikle ileri tarihlerde islam hekimlerince çok önemsenmiştir

* "Hekim, tatlı sözlü olmalıdır"
* "Hekim, hastasının yanında gerektiği kadar kalmalıdır"
* "Hekim, çağrıldığı hastaya söz verdiği zamanda gitmelidir"

Tıpta yemin denilince ilk akla gelen Hipokrat'tır Hipokrat, hekimlik gibi kutsal bir mesleğe girecek olan her genci yemin gibi manevi bir bağla etki altında tutmak ve böylece hekimliğin asıl geleneklerini korumak istemiştir

Hipokrat'ın ölüm tarihi kesin olarak belli değildir MÖ 377 ile 359 yılları arasında öldüğü düşünülmektedir

--->: Filozoflar ve Savundukları Düşünceler frmacil sayfa 2iki --->: Filozoflar ve Savundukları Düşünceler




Alıntı Yaparak Cevapla

Filozoflar Ve Savundukları Düşünceler.

Eski 10-15-2012   #12
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Filozoflar Ve Savundukları Düşünceler.




İbn-i SİNÂ:

(980 - 1037)

Ailesi Belh'ten gelerek Buhara'ya yerleşmişti İbn Sinâ, babası Abdullah, maliyeye ait bir görevle Afşan'dayken orada doğdu Olağanüstü bir zekâ sahibi olduğu için daha 10 yaşındayken Kur‘an-ı Kerim'i ezberledi 18 yaşında çağının bütün ilimlerini öğrendi 57 yaşındayken Hemedan'da öldüğü zaman 150'den fazla eser bıraktı Eserleri Latince’ye ve Almanca’ya çevrilmiş, tıp, kimya ve felsefe alanında Avrupa’ya ışık vermiştir Onu Latinler “Avicenna” adıyla anarlar ve eski Yunan bilgi ve felsefesinin aktarıcısı olarak görürler

İbn Sinâ, daha çocukluğunda, çevresini hayrete düşüren bir zekâ ve hafıza örneği göstermiştir Küçük yaşta çağının bütün, ilimlerini öğrenmişti Gündüz ve gece okumakla vakit geçirir, mum ışığında saatlerce, çoğu zaman sabahlara kadar çalışırdı Pek az uyurdu

Buhara Emiri Nuh İbni Mansur’u ağır bir hastalıktan kurtardı ve bu yüzden de Samanoğulları sarayının kütüphanesinde çalışma iznini aldı Bu sayede pek çok eseri elinin altında bulduğu için vaktini kitap okumak ve yazmakla geçirdi Hükümdar öldüğü zaman o, henüz yirmi yaşındaydı ve Buhârâ'dan ayrılarak Harzem'e gitti: EI-Bîrûni gibi büyük bir şöhret ve değerin, onun çalışkanlığına, bilgisine değer vermesi, kendisini yanına kabul etmesi, beraber çalışması, hakkında kıskançlığa yol açtı Bu yüzden takibata bile uğradı Harzem'de barınamayarak yeniden yollara düştü Şehirden şehre dolaşarak nihayet Hemedan'a kadar geldi ve orada kalmaya karar verdi

İbni Sînâ, çoğu fizik, astronomi ve felsefeyle ilgili olarak 150 civarında eser yazmıştı Farsça olan birkaçı dışında bunların hepsi Arapça'dır Çünkü o devirde ilim eserlerini Arap diliyle yazmak âdetti Arapça'ya bu bakımdan değer verilirdi Bilhassa tıp ilmine dair araştırmaları son derece orijinal ve doğrudur Bu yüzden doğu ve batı hekimliğine kelimenin tam anlamıyla, 600 yıl, hükmetmiştir

Eserleri Batı dillerine Latince yoluyla çevrilerek Avicenna diye şöhrete ulaşan İbn Sinâ, yanlış olarak bir süre Avrupa'da İranlı hekim ve filozof olarak tanınmıştır Bunun da sebebi, eserlerini Türkçe yazmamış olmasındandır Bununla beraber, batılılar da kendisini Hâkim-i Tıb, yani hekimlerin piri ve hükümdarı olarak kabul etmişlerdir 16 yaşındayken pratik hekimliğe başlayan İbn Sinâ, resmî saray doktorluğu da yapmıştır

Matematik, astronomi, geometri alanlarında geniş araştırmaları vardır İbni Sînâ, tıp araştırmaları yaparken bazı hastalıkların bulaşmasında göze görünmeyen birtakım yaratıkların etkisi olduğunu, yani mikropların varlığını sezmiş ve bu bilinmeyen mahluklardan eserlerinde sık sık bahsetmiştir Mikroskobun henüz bilinmediği bir devirde böyle bir yargıya varmak çok ilginçtir

Şifa adlı eseri bir felsefe ansiklopedisidir Diğer eserlerine gelince bunlar arasında en tanınmış olanlarından: el-Kanun fi’t-Tıb isimli kitabı tamamen bir tıp ansiklopedisidir Necât ve İşârât adlı kitapları ve Aristo’nun felsefesini anlatan yirmi ciltlik Kitâbü’l-İnsâf’ı başta gelen eserlerindendirİbn Sinâ kimya alanında da çalıştı ve önemli keşiflerde bulundu Bu hususta Berthelet, kimya ilminin bugünkü hale gelmesinde İbn Sinâ’nın büyük yardımı olduğunu söylerBu çalışmaları ve etkileriyle İbn Sinâ Doğu ve Batı kültürünü geliştiren büyük bilginlerden biri oldu Bütün bunlardan başka İbn Sinâ çok güzel şiirler yazdı Hatta Türkçe olarak yazmış olduğu şiirler de vardır

İbn Sinâ, 1037 tarihinde Hemedan’da mide hastalığından öldü

İbn Sinâ’nın asıl büyüklüğü doktorluğundadır Şifâ adındaki 18 ciltlik ansiklopedisi, ismine rağmen tıptan çok matematik, fizik, metafizik, teoloji, ekonomi, siyaset ve musiki konularını içine alır Onun tıp şaheseri, kısaca Kanûn diye bilinen el-Kanûn Fi’t-Tıb adlı büyük kitabıdır Eser, fizyoloji, hıfzıssıhha, tedavi ve farmakoloji bahislerine ayrılmıştır Konular dikkatle incelendiğinde İbn Sinâ’nın bugünkü tıp için bile geçerli olan pek çok ileri görüşleri bulunduğunu; mesela mikroskop olmadığı halde, hastalıkların ‘mikrop’ mefhumuna benzer yaratıklarca meydana getirildiğini sezebildiğini görürüz
İbn Sinâ’nın Kanûn adlı eseri XII yüzyılda Latince’ye çevrildi ve Batı tıp aleminde bir patlama tesiri yaptı Roma’nın Galen’i de, Er Razi’de ilimde eriştikleri tahtlarından indirildiler ve çağın Fransa’sının en meşhur tıp fakülteleri olan Montpellier ve Lauvain Üniversiteleri’nin temel kitabı Kanûn oldu Durum XVII yüzyılın ortalarına kadar böyle devam etti ve İbn Sinâ, 700 yıl Avrupa’nın tıp hocası oldu Altı yüzyıl önce Paris Tıp Fakültesi’nin kütüphanesinde bulunan 9 ana kitabın en başında İbn Sinâ’nın Kanûn’u yer almıştır

Bugün hala Paris Üniversitesi’nin tıp fakültesi öğrencileri St Germain Bulvarı yanındaki büyük konferans salonunda toplandıklarında iki kişinin duvara asılı büyük boy portresiyle karşılaşırlar Bu iki portre, İbn Sinâ ve er-Razi’ye aittir

Aristotelesçi felsefe anlayışını İslam düşüncesine göre yorumlayarak, yaymaya çalışmış, görgücü-usçu bir yöntemin gelişmesine katkıda bulunmuştur






Alıntı Yaparak Cevapla

Filozoflar Ve Savundukları Düşünceler.

Eski 10-15-2012   #13
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Filozoflar Ve Savundukları Düşünceler.




Karl Marx

5 Mayıs 1818'de Almanya'nın Rhine Eyaleti'nin Trier kasabasında doğdu Orta öğretimini Trier'de tamamladı Bonn ve Berlin üniversitelerinde hukuk öğrenimi görürken tarih ve felsefeyle ilgilendi, Hegelci E Gans'ın derslerini izledi 1841'de "Demokritos'un ve Epikuros'un Doğa Felsefelerinin Farklılıkları" adlı doktora ¤¤¤inde, dinin maddecilik açısından eleştirisini yaptı

Sol Hegelcilere katılarak Bauer kardeşlerle dostluk kurarken, bir yandan da Feuerbach'ın etkisinde kalıp 1842'de, muhalefetteki radikal burjuvalar tarafından kurulan Rheinische Zeitung gazetesinin yazı işleri yöneticiliğini yaptı

Saint-Simon, Fourier, Proudhon gibi yazarları okuyarak Fransız sosyalizmini tanımaya çalıştı 1843'te çocukluk arkadaşı Jenny von Westphalen ile evlendi Rheinische Zeitung gazetesi 1843'te kapatıldıktan sonra Paris'e yerleşti Fransız-Alman Yıllıkları'nı yayımladı (1844) Derginin bu ilk ve tek sayısında, Yahudi Sorunu adlı yazısıyla siyasal savaşım konusundaki görüşlerini ilk kez açıkladı Aynı yıl Engels'le dostluk kuran Marx okurken tuttuğu notlardan oluşan 1844 El Yazmaları'nda, ana temasını yabancılaşmanın oluşturduğu hümanist bir felsefe geliştirdi

Engels'le ortak ilk metninde (Kutsal Aile, 1845) tarih felsefesini maddeci görüş açısından eleştirdi 1845'te Vorwarts gazetesi yazıkurulu üyeleriyle birlikte sürülünce Brüksele yerleşti Birkaç ay sonra Engels'in de Brüksel'e gitmesiyle ortak eserlerinin ikincisini (Feuerbach Üzerine Savlar, 1845) ve üçüncüsünü (Alman İdeolojisi, 1845-1846) yayımladı Kuramsal çalışmalarının yanısıra, sosyalist işçilerle ve Alman göçmenlerle ilişkilerini sıklaştırdı Brüksel Alman İşçileri Derneği'ni kurdu ve Engels'le birlikte bir komünist yazışma ağı oluşturdu Komünistler Birliği'nin isteği üzerine Komünist Manifesto'yu yazdıkları bu yıllar, ikisi için de geçmişteki felsefi bilinçleriyle hesaplaşma ve tarihsel maddeciliği geliştirme yılları oldu: Bu yüzden, geçmişten kopuşları hem siyasal hem de kuramsal nitelikteydi

1848 İhtilali patlak verince, Belçika'dan sınır dışı edilen Marx, Köln'e yerleşerek, Neue Rheinische Zeitung gazetesini çıkarmaya başladı Bu gazetede işçilere yönelik makaleler yayımladı (Ücretli Emek ve Sermaye, 1849)

Almanya'dan, hemen sonra da yeniden Fransa'dan sınırdışı edilince, 1849'da, ömrünün sonuna kadar kalacağı Londra'ya yerleşti Yoksulluk içinde yaşadığı bu dönemde iktisat incelemelerine ağırlık verdi Temel eseri olan Kapital'i hazırlamaya başladı 1851-1861 yıllarında New York Daily Tribune gazetesinin Avrupa muhabirliğini yaptı

1864'te Uluslararası İşçiler Derneği'nin kurucuları arasında yeraldı 1 Enternasyonal'in açılış konuşmasını ve tüzüğünü yazdıktan sonra, Kapital'in birinci cildini Almanya'da yayımlattı (1867) Kızını görmek için gittiği Paris'te Paris Komünü'ne tanık oldu İngiltere'ye dönünce Fransa'da İç Savaş (1871) adlı eserinde bu devrim denemesini değerlendirdi Kapital'in yazımını sürdürürken, bir yandan da işçi partililerinin programlarının oluşturulmasına etkili biçimde katıldı Dühring'e karşı kalem tartışmasında Engels'i destekledi Anti-Dühring'in (1878) bir bölümünün yazımında Engels'le çalıştıktan sonra hastalanarak çalışmalarını büyük ölçüde yavaşlatmak zorunda kaldı 14 Mart 1883'te Londra'da öldü






Alıntı Yaparak Cevapla

Filozoflar Ve Savundukları Düşünceler.

Eski 10-15-2012   #14
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Filozoflar Ve Savundukları Düşünceler.




Johann Gregor MENDEL:

(1822 - 1884)

Bilim adamı denildiğinde çoğunlukla gözümüzde laboratuarında çalışan beyaz önlüklü, gözlüklü bir tip canlanır Oysa bilim adamı aslında içinde bulunduğu şartların gereğince hangi ortam olursa olsun durmaksızın araştıran,içinde hiç bir zaman yenemeyeceği bir araştırma arzusu barındıran bilinçtirBu bilinç özünden gelen sesi duyduğu sürece arayacak, arayacak,arayacaktır Ne zaman biter araştırma arzusu yerini dünyasal hırslar,kaygılar ve hatta kibir hali alır o zaman araştırma biter,o zaman bilim aşkı da biter, hazır ve ilerlemeyen bilgi haline dönüşür İşte o an bilimin kaybıdır, durağanlığın,cehaletin ve körlüğün ise haykırma anıdırİşte bu bakımdan günümüzde özellikle gelişmesini tamamlayamamış ülkelerde çok sık görülen bu "Bilgi adam"larının fark edilmesi ve "Bilim adamı"yla arasındaki farkların görülmesi açısından Genetik biliminin Kurucusu Gregor Mendel'in hayatını sunuyoruz

Gregor Mendel, Avusturya imparatorluğu dahilinde yer alan Çekoslovakya'da yoksul bir köylü olarak dünyaya gelirKırsal kesimde halen feodal sistem yürüdüğünden yoksul ve topraksız köylüler için ırgatlık yapmaktan başka seçenek yoktuTek kurtuluş seçeneği olabilecek eğitim de sadece ilkokulla sınırlıydı, daha ilerisi ise paralı olduğu için bir köylü için hayal bile edilmesi imkansızdı

Bu şartlar altında yaşayan Gregor'un en olası geleceği bir rençber olmaktan öteye gidemiyordu Ne var ki Gregorun ilkokulda gösterdiği olağanüstü yeteneği ve öğretmenlerinin de ısrarıyla ailesi ortaöğretimi için destek verir Ortaokulda botaniğe ilgisini keşfeden Mendel, bu konuda çalışmalarını sürdürebileceği bir mekan aramaya başlar Kız kardeşinin çeyiz parası bunu karşılamak için çok yetersizdir, burs olanağı da olmadığı için tek şansı kalıyordu; manastıra girmek

Botanik müzesi, bahçe bitkileri ve geniş kütüphanesiyle ünlü Brünn Manastırını seçti Buradan 25 yaşında papaz ünvanını alan Mendel'in artık tek amacı vardı, daha geniş araştırma olanakları bulabileceği bir ortaokula öğretmen olarak girmek Mülakat için girdiği kurulla uyuşmayan yöntemi ve tutumu sonucunda bunu başaramayan Mendel için artık tek bir seçenek kalıyordu, manastırda çalışmalarına devam etmek

Canlılarda özelliklerin kuşaktan kuşağa geçişi, Mendel'in öteden beri ilgisini çekmişti Herkes yeni doğan bir yavrunun özelliklerinin anasından babasından aldığı özelliklere bağlı olduğunu biliyordu ama bu aktarımın matematiksel bir izahı bir türlü açılamamıştı Mendel, bezelyeler konusundaki çalışmasına bu yanıtı bulmak amacıyla başlarÇalışmasını 2 çeşit bezelyenin sarı-yeşil, buruşuk -düzgün, yuvarlak- köşeli gibi yedi karşıt özelliği baz alarak yürütürBuna göre boylu ve bodur türleri çaprazladığında ilk kuşağın tamamen boylu olduğunu görür Melez ürünü kendi içinde çaprazladığında ise, bu sefer yeni nesil bezelyelerin 3/4'ünün büyük kısmının boylu bir kısmını ise, bodur olduğunu gözlemler Buna göre 1064 bezelyenin 3/4'ü boylu 1/4'ü ise bodur oranını vermektedir: Sayı büyüklüğünden kaynaklanan sapmaları çıkarttığında 3:1 oranı ortaya çıkar

Bu durumun iyi anlaşılması açısından bir kaç noktanın açıklık kazanması gerekmektedir:

1 Döllenmede bezelyelerin eril dişil cinsi önemli değildir

2 Dişi yada erkek her canlı taşıdığı her özellik için baskın ve saklı iki faktöre uyumlu olarak bir görünüş sergiler Mesela bezelyelerde ilk nesilde Bb melezinde ortaya çıkan B(boylu) baskın karakterdir, b(bodur) özellik ise, saklı olarak mevcuttur kendisini sergileyemez

3 Dişi ve erkekte her üreme hücresi faktörlerden yalnızca birini taşırYani her yavru belli bir karakter bakımından iki özellikle gelir

4 Baskın ve saklı karakterler döllenme esnasında karışmaz her biri kendi özelliğini korur Baskın karakter Bb ve BB koşullarında saklı karaktere karşı güçlüdür Saklı karakter ise dişiden ve erkekten gelen genlerden ikisinde de b olması durumunda devreye girerYani yavru bodur(b) ise bu anadan da babadan da gelen genlerin bb olmasını gerektirir Ama baskın karakter için Bir tanesinden B gelmesi yeterlidir

Mendel teorisi, Darwin'in evrim kuramının başlangıçta cevapsız bıraktığı önemli noktalara da cevap bulmaktadır Evrimi doğal seleksiyonla açıklayan Darwin de herkes gibi ana baba özelliklerinin yavruda kaynaştığını varsayıyordu Bu doğru olsaydı, doğal seleksiyonla üstünlük kazanan özelliklerin kuşaklar boyu zayıflaması gerekirdi Örneğin çok hızlı koşan biriyle normal hızda koşan bir birey çiftleştiğinde yeni nesilin ikisinin arasında bir hızda koşması gerekirdi Darwin de bunun böyle olmadığını biliyorduBu bakımdan özelliklerin önceki kuşaklardan olduğu gibi ve ayrı karakterler olarak yavruya geçtiği düşüncesi Mendel'in kanunlarının getirdiği bir açıklamadır

Mendel, bu kuramı 1865'de sundu Ancak maalesef hayattayken bu kuramın dikkate alındığını göremedi 35 yıl sonra kuramın özü Devries ve Wiessmann gibi bilim adamlarının çalışmaları olmasaydı, Mendel'in bu çalışmaları belki de sonsuza kadar kapalı kapılar ardında kalacaktı






Alıntı Yaparak Cevapla

Filozoflar Ve Savundukları Düşünceler.

Eski 10-15-2012   #15
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Filozoflar Ve Savundukları Düşünceler.




Isaac NEWTON:

(1642 - 1727)

Newton, tarihin yetiştirdiği en büyük bilim adamlarından biridir ve matematik, astronomi ve fizik alanlarındaki buluşları göz kamaştırıcı niteliktedir; klasik fizik onunla doruğa erişmiştir Bilime yaptığı temel katkılar, diferansiyel ve entegral hesap, evrensel çekim kanunu ve Güneş ışığının yapısı olarak sıralanabilir Çalışmalarını, Doğa Felsefesinin Matematik İlkeleri (Principia) ve Optik adlı eserlerinde toplamıştır

Newton, diferansiyel integral hesabı bulmuştur ve bu buluşu 17 yüzyılda ortaya çıkan ve çözümlenmek istenen bazı problemlerden kaynaklanmaktadır

Bu problemlerden ilki, bir cismin yol formülünden, herhangi bir andaki hız ve ivmesini, hız ve ivmesinden ise aldığı yolu bulmaktı Bu problem ivmeli hareketin incelenmesi sırasında ortaya çıkmıştı; buradaki güçlük, 17 yüzyılda ilgi odağı haline gelen ansal hız, ansal ivmenin hesaplanması (hızın veya ivmenin bir andan diğer bir ana değişmesini belirlemek) idi Örneğin, ansal hız bulunurken, ortalama hız durumunda olduğu gibi, alınan yol geçen süreye bölünerek hesaplanamaz, çünkü verilen bir an içinde alınan yol ve süre sıfırdır; sıfırın sıfıra oranı ise anlamsızdır Bu biçim hız ve ivme değişimleri diferansiyel hesap ile bulunabilir

İkinci problem, bir eğrinin teğetini bulmaktı Bu problem hem bir geometri problemiydi, hem de çeşitli alanlardaki uygulamalarda çok önemliydi Bu problemlerin çözümü için diferansiyel hesabı uygulamak gerekir

Üçüncü problem de, bir fonksiyonun maksimum veya minimum değerlerinin bulunması sorunuydu Örneğin, gezegen hareketlerinin incelenmesinde, bir gezegenin Güneş'ten en büyük ve en küçük mesafelerinin bulunması gibi maksimum ve minimum problemleri ile karşılaşılmaktaydı

Dördüncü problem ise, bir gezegenin verilen bir süre içinde aldığı yol, eğrilerin sınırladığı alanlar, yüzeylerin sınırladığı hacimler gibi problemlerdi Bunların çözümleri integral hesap yardımıyla bulunur

Newton 1665 yılında uzunluklar, alanlar, hacimler, sıcaklıklar gibi sürekli değişen niceliklerin değişme oranlarının nasıl bulunacağı üzerinde düşünmeye başlamıştı Bir niceliğin diğer birine göre ansal değişme oranını (dx/dy) diferansiyel hesap ile bulmuş ve bu işlemin tersiyle de (integral hesap) sonsuz küçük alanların toplamı olarak eğri alanların bulunabileceğini göstermiştir Newton, iki mekanik problemin çözümünü bulmaya çalışırken diferansiyel entegral hesabı geliştirmiştir Bu problemler:

1) Gezegenin hareketi sırasında yörüngesi üzerinde katettiği yoldan, herhangi bir andaki hızını bulmak,

2) Gezegenin hızından, herhangi bir anda yörüngesinin neresinde bulunacağını hesap etmekti

Bu problemlerin çözümüne hazırlık olarak Newton, y = x2 denkleminde herhangi bir andaki yolu y, ve düzgün bir dx hızı ile alınan başka bir andaki yolu da x ile göstererek, 2xdx'in aynı anda y yolunu alan hızı temsil edeceğini söylemiştir

Newton, diferansiyel-integral hesabı bulduğunu 1669 yılına kadar kimseye haber vermemiş ve ancak 42 yıl sonra yayınlamıştır Bundan dolayı da Leibniz ile aralarında öncelik problemi söz konusu olmuştur Leibniz, Newton'dan daha iyi bir notasyon kullanmış, x ve y gibi iki değişkenin mümkün olan en küçük değişimlerini dx ve dy olarak göstermiştir 1684 yılında yayımladığı kitabında dxy= xdy+ ydx, dxn= nxn-1, ve d(x/y)=(ydx-xdy)/y2 formüllerini vermiştir

Newton matematiğin başka alanlarına da katkıda bulunmuştur Binom ifadelerinin tam sayılı kuvvetlerinin açılımı çok uzun zamandan beri biliniyordu Pascal, katsayıların birbirini izleme kuralını bulmuştu; ancak kesirli kuvvetler için binom açılımı henüz yapılmamıştı Newton (x-x2)1/2 ve (1-x2)1/2 açılımlarını sonsuz diziler yardımıyla vermiştir

Principia'da Newton, Galilei ile önemli değişime uğrayan hareket problemini yeniden ele alır Uzun yıllar Aristoteles'in görüşlerinin etkisinde kalmış olan bu problemi Galilei, eylemsizlik ilkesiyle kökten değiştirmiş ve artık cisimlerin hareketinin açıklanması problem olmaktan çıkmıştı Ancak, problemin gök mekaniğini ilgilendiren boyutu hâlâ tam olarak açıklanamamıştı Galilei'nin getirdiği eylemsizlik problemine göre dışarıdan bir etki olmadığı sürece cisim durumunu koruyacak ve eğer hareket halindeyse düzgün hızla bir doğru boyunca hareketini sürdürecektir Aynı kural gezegenler için de geçerlidir Ancak gezegenler doğrusal değil, dairesel hareket yapmaktadırlar O zaman bir problem ortaya çıkmaktadır Niçin gezegenler Güneş'in çevresinde dolanırlar da uzaklaşıp gitmezler?

Newton bu sorunun yanıtını, Platon'dan beri bilinmekte olan ve miktarını Galilei'nin ölçtüğü gravitasyonda bulur Ona göre, Yer'in çevresinde dolanan Ay'ı yörüngesinde tutan kuvvet yeryüzünde bir taşın düşmesine neden olan kuvvettir Daha sonra Ay'ın hareketini mermi yoluna benzeterek bu olayı açıklamaya çalışan Newton, şöyle bir varsayım oluşturur:

Bir dağın tepesinden atılan mermi yer çekimi nedeniyle A noktasına düşecektir Daha hızlı fırlatılırsa, daha uzağa örneğin A' noktasına düşer Eğer ilk atıldığı yere ulaşacak bir hızla fırlatılırsa, yere düşmeyecek, kazandığı merkez kaç kuvvetle, yer çekim kuvveti dengeleneceği için, tıpkı doğal bir uydu gibi Yer'in çevresinde dolanıp duracaktır

Böylece yapay uydu kuramının temel prensibini de ilk kez açıklamış olan Newton, çekimin matematiksel ifadesini vermeye girişir Kepler kanunlarını göz önüne alarak gravitasyonu "F= Mm/r2" olarak formüle eder Daha sonra gözlemsel olarak da bunu kanıtlayan Newton, böylece bütün evreni yöneten tek bir kanun olduğunu kanıtlamıştır Bundan dolayı da bu kanuna evrensel çekim kanunu denmiştir

Newton'un diğer bir katkısı da fizikte kuramsal evreyi gerçekleştirmiş olmasıdır Kendi zamanına kadar bilimde gözlem ve deney aşamasında bir takım kanunların elde edilmesiyle yetinilmişti Newton ise bu kanunlar ışığında, o bilimin bütününde geçerli olan prensiplerin oluşturulduğu kuramsal evreye ulaşmayı başarmış ve fiziği, tıpkı Eukleides'in geometride yaptığına benzer şekilde, aksiyomatik hale getirmiştir Dayandığı temel prensipler şunlardır:

1 Eylemsizlik prensibi: Bir cisme hiçbir kuvvet etki etmiyorsa, o cisim hareket halinde ise hareketine düzgün hızla doğru boyunca devam eder, sükûnet halindeyse durumunu korur

2 Bir cisme bir kuvvet uygulanırsa o cisimde bir ivme meydana gelir ve ivme kuvvetle orantılıdır (F=ma)

3 Etki tepki prensibi: Bir A cismi bir B cismine bir F kuvveti uyguluyorsa, B cismi de A cismine zıt yönde ama ona eşit bir F kuvveti uygular

Newton'un ağırlıkla ilgilendiği bir diğer bilim dalı da optiktir Optik adlı eserinde ışığın niteliğini ve renklerin oluşumunu ayrıntılı olarak incelemiştir ve ilk kez güneş ışığının gerçekte pek çok rengin karışımından veya bileşiminden oluştuğunu, deneysel olarak kanıtlamıştır Bunun için karanlık bir odaya yerleştirdiği prizmaya güneş ışığı göndererek renklere ayrılmasını ve daha sonra prizmadan çıkan ışığı ince kenarlı bir mercekle bir noktaya toplamak suretiyle de tekrar beyaz ışığı elde edebilmiştir Ayrıca her rengin belirli bir kırılma indisi olduğunu da ilk bulan Newton'dur

Mekanikçi doğa anlayışını doruğa çıkarttı denilebilir Doğa felsefesinin matematiksel ilkesi, kendisinin ve bilim dünyasının en önemli eseri sayılır

Eserin ilk bölümünde devinimden bahsedilir Galileo'nun eylemsizlik ve serbest düşme yasasını Newton kapsamlı bir teoriyle incelemekteydi Galileo'nun eylemsizlik ilkesine Newton "kütle" yasasıyla daha net bir bakış kazandırır: Değişik kütleye sahip iki nesne, sıkışık bir yayın karşıt uçlarına bastırılıp bırakıldığında kütlesi büyük olanın kayma ivmesi daha azdır

Bu mekanikçi kuramın başka bir yasası da "kuvvet"tir Kuvvet, hız veya yön değiştirmenin nedeni olarak tanımlanmakta ve bunun kütle ile ivmenin çarpımından oluştuğu belirtilmektedir

Son olarak her etkiye karşı, eşit bir "tepki" vardır "Kütle" ve "kuvvet"ten sonra mekaniğin üçüncü yasası budur

Gelileo ile Newton mekaniğinde yalnızca aynı doğrultuda tekdüze devinim doğaldır Denenmenin yön-hız değiştirmesi ancak bir dış kuvvetin etkisiyle olanaklıdır

Newton yerçekimi ile ilgili hipo¤¤¤ini yasaya dönüştürür Evrende var olan herhangi iki cisim (kütlelerin çarpımıyla doğru, aralarındaki mesafenin karesiyle ters orantılı olarak) birbirine çeker İşte, elmanın yere düşmesiyle, Dünyanın Güneş etrafından dolaşması gibi birbirinden uzak olguları bir tek kategoride açıklama olanağı bu ilke ili mümkün kılınmıştır (Evrensel yerçekimi yasası)

Newton'un ulaştığı sonuçlar şunlardır:

* 1 Hareketin üç temel yasaya indirgenmesi,

* 2 Bu yasaların dayandığı kavramların tanımlanışı (kütle, kuvvet),

* 3 Copernicuz ve Kepler'in ilk adımlarını attıkları sistemin bilimsel bir teori olarak kuruluşu (Evrensel yerçekimi yasası)






Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.