Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Toplum ve Yaşam > Beslenme, Diyet ve Sağlık

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ansiklopedisi, sağlık

Sağlık Ansiklopedisi

Eski 08-17-2012   #31
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Sağlık Ansiklopedisi





Daha çok ruhsal sıkıntılar, stres sebebiyle ortaya çıkan, sık görülen bir deri hastalığıdır Kırmızı yuvarlak güle benzeyen üzeri hafif beyaz kabuklu döküntülerle seyreder

Bazen tek büyük bir lezyonla başlar Bu; öncü, haberci plaka madalyon denir,hastalık bazen "madalyon hastalığı "olarak da anılırDöküntüler en çok gövde, sırtta ve kollarda görülür Sırtta çam ağacının dallarını andıran bir görünüm oluşur; bu görünüme "noel çamı deseni" denir

Gençlerde daha çok olmakla birlikte her yaşta görülebilir Bahar aylarında sık rastlanır Virüslere karşı(HHV-7) alerjik bir reaksiyon olduğu üzerinde durulmaktadır

Hastalık genellikle kalıcı bir iz bırakmaz; fakat esmer kişilerde zaman içinde gerileyen kahve renkli lekeler kalabilir

Herkes hayatında bir kere ya da daha fazla gül hastalığı geçirebilir; ancak hastalık kronik değildir Hastalığın seyrinde kaşıntı görülebilir Hastalık bazen tek bir madalyonla seyredebildiği gibi; bazen çok şiddetli bir seyirle vücudun %80'ini tutabilir

Tanı ve tedavisi:

Hastalık bulaşıcı değildir Tanı, dermatolojik muayene ile konulur Pitriasis rosea genellikle sırtı, boynu, göğsü, karnı ve kol ve bacakların üst bölümünü etkiler

Döküntü herkeste farklı seyredebileceği için tanıda bazen zorluk çekilebilir Döküntünün sayısı ve boyutları kişiden kişiye değişir, ara sıra döküntü vücudun farklı alanlarında, örneğin vücudun alt kısmı ve yüzde görülebilir Gövdedeki mantar enfeksiyonu, sedef hastalığı ile karışabilir Bazı ilaç reaksiyonlarında görülen döküntüler de "pitriasis rosea"ya benzeyebilir Bu durumlarda dermatoloji uzmanı tarafından alınan deri biyopsisi ile tanı konulabilir

Tedavide; döküntüleri ve kaşıntıyı gidermek için ağızdan alınan veya sürülebilen bir takım ilaçlar kullanılabilir Nemlendirici losyonlar,antihistaminikler ve kortizonlu kremler sık kullanılan ilaçlardır
Uz Dr Ayfer Aydın

Alıntı Yaparak Cevapla

Sağlık Ansiklopedisi

Eski 08-17-2012   #32
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Sağlık Ansiklopedisi



Yüksek tansiyon (hipertansiyon), tüm dünyada ciddi olarak insan ve toplum sağlığını tehdit eden, kalp krizi, felç ve böbrek yetmezliği gibi ölümcül sonuçlara yol açan, tehlikeli ve yaygın bir hastalıktır

Kan basıncı ile kalp damar hastalıkları arasında yakın ilişki vardır Kan basıncı ne kadar yüksekse kalp krizi, kalp yetmezliği, felç, göz ve böbrek hastalıkları gelişme riski de o kadar yüksektir Oluşturduğu şikayetler silik, oldukça az veya hiç yoktur Bu yüzden "sessiz katil" olarak adlandırılır Hipertansiyonu olanların yalnızca yarısı hastalıklarının farkındadır, farkında olanların ancak yarısı ilaç kullanmakta, ilaç kullananların ise ancak yarısının tansiyonu kontrol altındadır Türkiye'de her 3-5 kişiden biri yüksek tansiyon hastasıdır Oysa yüksek tansiyon, tanı ve tedavisi kolay bir hastalıktır Yüksek tansiyonun yol açtığı birçok ölüm, erken tanı ve tedavi ile önlenebilir Önemli olan hastalığın çok önemli olduğunu kabul etmek ve yapılması gerekenleri yapmaktır
Hipertansiyonun nedenleri nelerdir? Yüksek tansiyon çok büyük oranda (%95'in üzerinde) genetik faktörlerin de içinde olduğu insan yapısına ait birden fazla faktörün bir arada bulunmasıyla oluşur Küçük bir kısmından ise (%3-5) böbrek, damar veya hormon hastalıkları sorumludur

Hipertansiyon oluşumunda; değiştirilemeyen faktörler:

Kalıtım: Ailesinde yüksek tansiyon hastası bulunan kimselerde hipertansiyon gelişme riski yüksektir Ancak bu, yüksek tansiyonluların yakınlarında da mutlaka yüksek tansiyon gelişeceği anlamına gelmez Ancak bu kişiler daha dikkatli olmalıdır

Yaş: Yüksek tansiyon genellikle 35 ile 50 yaşları arasında ortaya çıkar Ancak bu hastalık daha genç yaşlarda da gelişebilir

Cinsiyet: Yüksek tansiyon 50 yaşından küçük erkeklerde, kadınlara göre daha sık görülür 50 yaş üstünde ise kadınlarda erkeklere göre sıklığı artar

Şeker hastalığı: Şeker hastalarında yüksek tansiyonun ortaya çıkma riski, şeker hastası olmayanlara göre daha fazladır Şeker hastalarında hipertansiyonun kontrolü çok daha önemlidir ve çok daha aşağılara çekilmesi gerekir

Değiştirilebilir faktörler

Şişmanlık: Fazla kilolar, kan basıncı üzerinde olumsuz rol oynayarak yüksek tansiyona zemin hazırlar Bu yüzden fazla kiloların verilmesi, kan basıncının normal düzeye indirilmesine büyük ölçüde yardımcı olur

Sigara: Sigara, yüksek tansiyonun damarlar üzerindeki zararlı etkilerini hızlandırır

Tuz: Yüksek kan basıncı, tuzlu yiyeceklerle daha da yükselir

Stres: Aşırı sıkıntılı bir yaşam biçimi, yüksek tansiyonun ortaya çıkması için zemin hazırlar

Hareketsizlik: Düzenli yapılan egzersiz ve spor, yüksek tansiyonun kontrol altına alınmasını kolaylaştırır

Fazla alkol: Aşırı miktarda alınan alkol, damar sağlığı üzerinde olumsuz etkide bulunur Günlük alkol tüketimi 20 ml'nin altında olmalıdır

Hipertansiyonun belirtileri nelerdir?
Sabahları ense bölgesinde hissedilen ağrı, nefes darlığı, çarpıntı, baş dönmesi, baş ağrısı, sık idrara çıkma olabilir Daha da önemlisi; tansiyon yüksek, hatta çok yüksek olduğu halde bazı hastalarda hiçbir şikayet olmayabilir

Hipertansiyon tedavisi:

Yüksek tansiyona karşı mücadelede atılacak en önemli adım, fazla kiloların kontrol altına alınmasıdır Bunun için az tuzlu yemek ve katı yağlı yiyeceklerden kaçınmak, porsiyonları küçültmek etkili olacaktır Fazla olan her 10 kilonun verilmesi yüksek tansiyonun 5-20 mm cıva düşmesini sağlar Diyetin, meyve, sebze ve katı yağ içeriği azaltılmış süt ürünlerinden zengin olması da tansiyonun normale dönmesine katkıda bulunur Düzenli spor (veya daha da kolay olarak haftada en az 3 gün ve en az 30 dk tempolu yürüyüş) bir çok yararlı etkisinin yanı sıra yüksek tansiyonu 4-9 mm cıva kadar düşürür Yaşam biçiminde yapılacak değişikliklere karşı kan basıncındaki yükseklik devam ediyorsa veya tansiyon yalnızca bu önlemlerle normale dönmeyecekse ilaç tedavisine başvurulmalıdır İlaç tedavisinde kullanılacak ilaçların cinsi, dozu ve çeşitliliği tamamen doktor kontrolü altında olmalıdır Hastanın doktor dışındaki herhangi birinin tavsiyesi üzerine ilaç almaması çok önemlidir Başka bir hastada çok iyi sonuçlar vermiş olmasına karşın aynı ilaç diğer hastada zararlı sonuçlara yol açabilir İlaç tedavisinde en önemli unsur, doktorun verdiği ilaçları, düzenli olarak kullanmaktır Yapılan en büyük hata, tansiyon kontrol altına alındıktan sonra ilaca gerek kalmadığı düşünülerek ilacın azaltılması veya kesilmesidir İlacın azaltılması veya kesilmesi durumunda tansiyon tekrar yükselecektir Özellikle romatizma tedavisinde kullanılan ağrı kesici ilaçların, soğuk algınlığı ve grip için kullanılan ilaçların kan basıncını yükseltici etkileri vardır Bu tür hastalarda bu ilaçların doktor kontrolü ve tavsiyesi ile kullanılmasında yarar vardır

Prof Dr Servet Öztürk

Alıntı Yaparak Cevapla

Sağlık Ansiklopedisi

Eski 08-17-2012   #33
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Sağlık Ansiklopedisi



Üriner sistem enfeksiyonu böbrekler ve mesanenin iltihabıdır Mesanenin iltihabına "sistit", böbreklerin iltihabına ise "pyelonefrit" denir

Pyelonefrit sistitten daha az görülmesine rağmen daha fazla zarar vericidir Sıklıkla üretra (idrarın dışarı atıldığı kanal) dışındaki ciltten bakterilerin mesaneye ulaşması ile oluşur İdrar yolu iltihabını tedavi etmek, böbrekleri korumak açısından önemlidir

İdrar yolu iltihaplarının etkeni bakterilerdir Bakteri mesaneye, idrarın dışarı atıldığı kanaldan girer Genelde üretra girişini tahriş eden etkenler (bilinen tahriş edici maddeler, banyo köpükleri ve şampuanlardır), bakterilerin buradan içeri girmesini de kolaylaştırır
Bazı risk faktörleri çocuklarda üriner sistem enfeksiyonuna zemin hazırlar İdrarın mesaneden üreterler boyunca böbreğe doğru anormal geri kaçışı, üriner sistem tıkanıklıkları, çeşitli anatomik ve fonksiyonel bozukluklar ile enfeksiyona yatkınlık görülebilir Yabancı cisimler, mesaneye, üreterlere yerleştirilen kateterler, kabızlık, banyo köpükleri ve sünnetsiz erkek çocuklarda fimozis (sünnet derisinin geriye kıvrılmaması) mesanenin bakteri ile temasına neden olur Okul çocuklarında sık görülen idrarı eve saklama eylemi de idrar yolu enfeksiyonlarının nedenlerindendir
Belirtiler:
Alt üriner sistem (sistit) enfeksiyonlarında görülen semptomlar şunlardır:
" İdrar yaparken yanma, sızı ağrı
" Sık idrara çıkma
" Acil işeme isteği
" Karın alt tarafına ağrı
" Tuvalete yetişemeden idrar kaçırma
" Kötü kokulu, anormal renkte, kanlı idrar
Üst üriner sistem enfeksiyonlarından akut pyelonefrit idrar yolu enfeksiyonları içinde en ağır ve böbrekte en fazla hasar bırakan hastalıktır Özellikle küçük çocuklarda kalıcı hasar ihtimali daha fazladır İdrar yolu enfeksiyonu geçiren çocukların yüzde10' unda, tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonları olan çocukların yüzde25' inde ve vezikoüretral reflülü (böbreklere idrar kaçması) çocukların yüzde30' unda kalıcı böbrek hasarı gelişebilir En sık görülen semptomlar, titreyerek yükselen ateş, böğür ağrısı, ciddi bulantı ve kusmadır Bu semptomlara ek olarak sistitizm semptomları da (yukarıda sayılan semptomlar) gözlenebilir
Tanı Nasıl Konur?

İdrar yolu enfeksiyonu tanısı için idrar tahlili ve idrar kültürü yapılmalıdır İdrar öncelikle mikroskop altında incelenir Kesin tanı idrar kültüründe anlamlı miktarda bakterinin üremesi ile konur İdrar yolu enfeksiyonu idrar kültürü ile kanıtlandığında, böbreğin tutulup tutulmadığına karar verilmelidir Yüksek ateş, böğürde hassasiyet, karın ağrısı, bulantı, kusma, titreme görülebilir
Tedavisi Nasıldır?
İdrar yolu enfeksiyonu olan çocuklara antibiyotik tedavisi hemen başlanmalıdır Etkin tedavi üriner sistem hasarlanma riskini en aza indirir Şiddetli enfeksiyonlarda tedavi 10-14 gün sürmelidir Çocuklarda üriner semptomların tespit edilme güçlüğünden ve uygun antibiotik tedavisi sonrası, normal radyolojik tetkikler olmasına rağmen özellikle kız çocuklarda enfeksiyonun tekrarlama ihtimalinden dolayı tedaviden sonra düzenli takipler yapılmalıdır
Op Dr Erdal Alkan

Alıntı Yaparak Cevapla

Sağlık Ansiklopedisi

Eski 08-17-2012   #34
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Sağlık Ansiklopedisi



İshal, ya da tıbbi adlandırmasıyla diyare, günde üç seferden fazla, sulu ve gevşek dışkılama halidir Oldukça yaygın karşılaşılan bir sorundur

Genellikle özel bir bakım veya tedavi gerektirmeden bir veya birkaç gün içinde kendiliğinden geçer Ancak uzamış ishal, başka sorunların göstergesi olabilir

İshal vücudun işlevlerini normal olarak sürdürmesi için gerekli sıvıların eksilmesi anlamına gelen dehidratasyona yol açabilir Dehidratasyon özellikle çocuk ve yaşlılarda ciddi sağlık sorunlarına yol açabilecek, acilen tedavisi gereken tehlikeli bir durumdur
İshale her yaşta rastlanabilir Ortalama bir erişkin yılda yaklaşık 4 kere ishal olur

İshale neden olan durumlar nelerdir?
İshal bakteriyel enfeksiyon gibi geçici bir durum veya bağırsak hastalığı gibi süregen bir hastalığa bağlı olarak ortaya çıkabilir İshalin en sık gözlenen nedenleri şunlardır:
" Su ve gıdalarla alınan bağırsağın mikrobik hastalıkları,
" Süt ve süt ürünlerin gibi gıdalara tahammülsüzlük,
" Parazitler,
" Müshil kullanımı,
" İlaca bağlı yan etkiler,
" İnflamatuar bağırsak hastalığı gibi barsak yapısını bozan hastalıklar,
" İrritabl bağırsak hastalığı gibi barsak işlevini bozan hastalıklar
İshalin bulguları nelerdir?
Karın ağrıları ve krampları, gaz, bulantı ve sürekli sıkışma hissi ishale sıklıkla eşlik eden bulgulardır Nedene bağlı olarak ateş ve kanlı dışkılama da bunlara eklenebilir
İshal akut veya kronik olarak gözlenebilir Akut tip 3 haftadan kısa sürer ve nedeni
genellikle mikrobiktir Kronik durum ishalin 3 haftadan uzun sürmesi ile başlar ve nedeni genellikle bağırsağın kendi hastalıklarıdır
Genellikle zararsız olsa da ishal bazen tehlikeli durumlara yol açabilir ve bazı ciddi hastalıkların belirtisi olabilir Aşağıdaki durumlarda bir hekime başvurmanız gereklidir:
" İshaliniz üç günden fazla sürdüyse,
" Karnınızda veya makatınızda şiddetli ağrı varsa,
" 38,8oC veya üstü ateşiniz oluyorsa,
" Dışkınızda kan veya katran rengi varsa,
" Dehidratasyon bulgularınız varsa
Tanı :
Öncelikle tıbbi hikayeniz alındıktan ve fizik muayeneniz yapıldıktan sonra hekiminiz durumunuza göre aşağıdaki testlerden bir veya birkaç tanesini yaptırmanızı isteyebilir:
" Dışkı kültürü ile bakteri ve parazit gibi infeksiyon etkenlerinin aranması,
" Bazı hastalıkları dışlamak için kan testleri,
" Gıda tahammülsüzlüğünü ortaya koymak için açlık testi,
" Bağırsaklarınızın bir bölümünü doğrudan gözle incelemek için sigmoidoskopi veya kolonoskopi gibi endoskopik muayeneler
İshalin tedavisi :
Çoğu hastada yitirilen sıvının yerine konması yeterli tedavidir Bazı durumlarda ishali durdurucu ilaçların kullanılması gerekebilir Ancak bir enfeksiyona ya da parazite bağlı ishallerde ishali durdurucu ilaçları kullanmak, organizmaların barsak içinde kalmasına neden olarak sorunu derinleştirmekten başka bir işe yaramaz Bu durumlarda hekimler genellikle bu organizmalara karşı etkili antibiyotikleri reçete ederler Viral nedenlere bağlı ishaller virusun tipine ve klinik tablonun ağırlığına göre genellikle kendi seyrine bırakılırlar veya destekleyici ilaçlar kullanılır
Prof Dr Yavuz Baykal

Alıntı Yaparak Cevapla

Sağlık Ansiklopedisi

Eski 08-17-2012   #35
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Sağlık Ansiklopedisi



Kabızlık genelde haftada üç kereden az ve az miktarda, katı dışkılamaya yol açan bağırsak alışkanlık bozukluğudur Kabızlığı olan kişiler için dışkılama, zahmetli ve ağrılı bir durumdur

Pek çok kişi aslında normal bağırsak alışkanlığına sahip olmalarına karşın, her gün dışkılamaya çıkmadıkları için kabızlık çektiklerini sanmaktadırlar Ne var ki dışkılama sayısı ve miktarı için "herkes için geçerli bir normal" aralık mevcut değildir Çoğu durumda kabızlık kendiliğinden geçen ve ciddi sorunlara yol açmayan bir rahatsızlıktır Kısa kabızlık dönemleri tamamen normaldir "Sağlıklı kişilerin her gün bir kez tuvalete çıkmaları gerekir" şeklindeki yaygın ve yanlış kanı, pek çok kişinin kendinde kabızlık olduğunu düşünmesine ve bilinçsizce laksatif ilaçları kullanmalarına yol açmaktadır
Kabızlığın nedenleri: Kabızlık kadınlarda, çocuklarda ve 65 yaş üstü yaşlı insanlarda daha sık görülür Gebelik ve doğum sonrası ile ameliyat sonrası dönemlerde de görülme sıklığı artar Kabızlığı anlamak için kalın bağırsağın nasıl çalıştığı hakkında bilgi sahibi olmak gereklidir Alınan gıdalar kalın bağırsakta ilerlerken içerdikleri sıvılar bağırsak duvarı tarafından emilir Bağırsak duvarındaki kasların hareketleri ile dışkı makat yönünde itilir Çıkışa geldiğinde sıvı içeriğini kaybetmiş dışkı katı hale gelmiştir Kalın bağırsakta emilen sıvı miktarı artarsa dışkı iyice kuru ve katı hale gelir Bağırsaktaki kas hareketleri azalmış veya düzensizleşmişse dışkının barsak içinde ilerlemesi yavaşlar ve kaybettiği sıvı miktarı artar Kabızlığın en sık gözlenen nedenleri şunlardır:

Yiyeceklerle yetersiz miktarda lif alınması,
Yeterli sıvı alınmaması,
Hareketsiz bir yaşam sürülmesi,
İlaca bağlı yan etkiler,
İrritabl bağırsak hastalığı gibi bağırsak işlevini bozan hastalıklar
Yanlış müshil kullanımı
Yaşa bağlı değişiklikler
Dışkılarken ıkınmaktan kaçınmak
Multiple sklerozis, lupus, şeker hastalığı gibi bazı hastalıklar,
Kronik idiyopatik kabızlık gibi bazı özel hastalıklar,
Kalın bağırsakta veya makattaki (hemoroid gibi) bazı hastalıklar
Kabızlık bazen ciddi sorunlara neden olabilir Bunlar arasında en sık karşılaşılanları zorlayıcı bağırsak hareketlerine bağlı olarak ortaya çıkan hemoroidler ve katı dışkının anüs çevresindeki kas ve deride yırtıklar yaratmasına bağlı makat çevresindeki cilt yırtıklarıdır (anal fissürler) Aşırı ıkınma bazen küçük bir bağırsak katlantısının makat dışına çıkmasına neden olur (rektal prolapsus) Eğer çıkışta sertleşmiş fazla miktarda dışkı birikirse bunun ıkınma ile atılması mümkün olmaz ve bu durumda da dışkı taşlaşması ortaya çıkar Genellikle yaşlılarda ve küçük çocuklarda gözlenen bir durumdur
Tanısı:
Tedavisi için ağız veya makat yolu ile uygulanan yağlarla dışkının yumuşatılması ve parmakla mekanik olarak çıkartılması gereklidir Genellikle basit bir tıbbi öyküleme alınması ve fizik muayene yeterlidir Ancak duruma göre aşağıdaki testlerden bir veya birkaç tanesinin yapılması gerekli olabilir:

Tiroid bozuklukları gibi bazı hastalıkları belirlemek için kan testleri,
Yaşlı hastalarda görülme sıklığı arttığı için barsak tümörlerini dışlamak için dışkı incelemeleri ve baryumlu barsak grafisi gibi bazı radyolojik incelemeler,

Bağırsaklarınızın bir bölümünü doğrudan gözle incelemek için sigmoidoskopi veya kolonoskopi gibi endoskopik muayeneler

Tedavisi:
Her ne kadar tedavi; nedene, hastalığın süresine ve ağırlığına bağlı olarak değişse de çoğu olguda beslenmede ve yaşam tarzında yapılacak ufak tefek değişiklikler bulguları geçirmede ve tekrarını önlemede yeterli olacaktır

-Diyet
Yumuşak ve yeterli sıvı içeren bir dışkı oluşturmak için diyetle her gün 20-35 gram lif alınması gereklidir Uygun diyet hekim veya diyetisyen tarafından planlanabilir Fasulye, yulaf ve mısır gevrekleri, taze meyveler, kuşkonmaz, lahana, havuç gibi sebzeler yüksek miktarda lif içerirler Kabızlığa yatkın kimselerde dondurma, peynir, et gibi lif içeriği son derece az besinlerin alımını sınırlamak gereklidir

-Yaşam tarzı değişiklikleri
Her gün yeterli miktarda su, meyve suyu gibi sıvıları almak, çorba gibi sıvı yiyecekleri tüketmek, günlük egzersiz yapma alışkanlığı edinmek gibi alışkanlıklar edinmek barsak hareketlerine yardımcı olacaktır Bunların yanında tuvalet için yeterli zaman ayırmak ve dışkılama sırasında bağırsakları boşaltmak için ıkınmaktan kaçınmamak gereklidir

-Müshiller
Çoğu hastada müshillerin kullanımı gerekli değildir Ancak yukarıda bahsedilen diyet ve yaşam tarzı değişikliklerini yerine getirmelerine rağmen hala kabızlık çeken bir grup hastada bir süre için müshillerin kullanımı gerekebilir

Kullanımda değişik biçimlerde (toz, hap, şurup, ciklet) ve değişik içerikte (kitle oluşturucu, uyarıcı, tuzlu, ) pek çok müshil bulunmaktadır Hangi hastaların, hangi tipte ve ne süre ile müshil kullanmaları gerektiğine ancak bir hekim karar verebilir

Uzun süreli müshil kullanımı barsak alışkanlığını değiştireceğinden bağımlılık yaratır Müshil bağımlılığı oluşan hastalarda müshillerin kullanımına yavaş yavaş son verilmelidir Bu sürecin hekim gözetiminde gerçekleştirilmesi gereklidir Çoğu kimsede müshillerin bu yolla yavaş yavaş kesilmesi sonrasında barsak normal kasılabilirliğine ve alışkanlığına kavuşur
Eğer kabızlığa yol açan bir neden saptanabildiyse tedavi bu özel nedene yönelik yapılabilir Örneğin kullanılan bir ilaca bağlı olarak kabızlık ortaya çıktıysa hekiminiz bu ilacı bir diğeri ile değiştirebilir ya da kesebilir Rektal prolapsus veya hemoroid gibi bir komplikasyon ortaya çıktıysa (bu durumlar makatta ağrı yaratarak dışkılamayı ağrılı hale getirir ve kabızlığa katkıda bulunur) bunların düzeltilmesi için cerrahi tedavi önerebilir

Makat bölgesindeki kaslarında işlev bozukluğu bulunan ve buna bağlı kabızlığı olan hastalarda geri dönüm (biofeedback) çalışması yapılabilir Doğrudan kalın bağırsağın hastalığına bağlı kabızlıklarda bağırsağın bir bölümünü alınması gerekebilir
Prof Dr Yavuz Baykal

Alıntı Yaparak Cevapla

Sağlık Ansiklopedisi

Eski 08-17-2012   #36
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Sağlık Ansiklopedisi





Kalp tümörleri, kalpten kaynaklanan iyi ve kötü huylu veya kalp dışı kaynaklı tümörler olarak ikiye ayrılmaktadır Kalp dışı kaynaklı olan tümörler yaklaşık 20 kat daha fazla görülmektedir

Erişkinlerde en sık görülen iyi huylu kalp tümörü miksoma iken, anjiyosarkom ve rabdomiyosarkom en sık görülen kalpten kaynaklanan kötü huylu kalp tümörleridir Kalpten kaynaklanan tümörlerin sıklığı, otopsi çalışmalarında % 00017 ile 019 arasında bildirilmektedir Bu tümörlerin yaklaşık %75'i iyi huylu olup bunların da yaklaşık %50' sini miksoma'lar oluşturmaktadır

Miksomalar erişkinlerde tüm iyi huylu tümörlerin %50'sini oluştururken çocukluk çağında görülmesi nadirdir (%15) Kadınlarda erkeklere oranla daha sık görülür Hayatın 30'lu ve 60'lı yaşları arasında en sık görülür ve büyük çoğunluğu (yaklaşık %94'ü) tektir Miksomalı hastaların yaklaşık %5'lik bölümü ailesel geçiş gösterir Ailesel geçiş gösteren hastalar genellikle genç yaştadır, kadın ve erkeklerde eşit oranda görülür ve kalbin hem karıncığında hem de kulakcığında oluşma eğilimindedir İyi huylu tümörler kalp odacıklarının herhangi birinden meydana gelebilir En sık sol kulakçık (%75), daha sonra sırasıyla sağ kulakçık (%15-20), sol ve sağ karıncık arasında eşit oranda (%6-8) görülür Bu tümörler genellikle kulakçıklar arası duvardan kaynaklanır, fakat kulakçık içinde herhangi bir yerden de kaynaklanabilir Karıncık kaynaklı miksomalar sıklıkla kadın ve çocuklarda görülür
Kalp tümörlerinin belirtileri nelerdir? Kan akımının engellenmesi akut yakınmaların en sık nedenini oluşturmaktadır Fakat bu yakınmalar kalpte tutulan bölge (kulakçık veya karıncık) ve kitlenin büyüklüğü ile direk ilişkilidir Sol kulakçıkta oluşan iyi huylu tümörler mitral kapak (sol kulakçık ile karıncık arasında) hastalığını taklit etmektedirler Nefes darlığı ve kalp yetmezliği bulgularına yol açarlar Bazı hastalarda mitral kapağın geçici olarak tıkanmasına bağlı olarak bayılma atakları meydana gelir Sağ kulakçık tümörleri ise sağ kalp yetmezliği bulgularına yol açmaktadır (karaciğerde büyüme, karında sıvı birikmesi, bacaklarda şişlik) Tümör, triküspid kapak (sağ kulakçık ile karıncık arasında) hastalığını taklit edebilir Hastalar ikinci sıklıkta sistemik embolizasyon (tümörden kopan küçük parçaların herhangi bir damarı tıkaması) bulguları göstermektedir Bu durum, hastaların %30-40'ında meydana gelmektedir Embolik atakların yaklaşık %50'si santral sinir sistemini tutmakta olup, geçici veya kalıcı hasarla (felç) ortaya çıkar Hatta kalp damarlarına pıhtı atması sonucu kalp krizine de yol açabilmektedir Hastalarda kilo kaybı ve ateş görülebilir ve bu bulgular bazı laboratuvar bulguları ile birliktelik gösterebilir Fakat bu bulguların hiçbiri iyi huylu tümörü olan hastalara özel değildir Enfeksiyon, nadir görülen bir bulgu olup kalp içi iltihabı (enfektif endokardit) kliniğini taklit eder
Hastalığın tanısı nasıl konur?
1 Fizik muayene: Klinik değerlendirme sırasındaki bulgular tümörün büyüklüğüne, yerleşimine ve hareketli olup olmamasına bağlı olarak değişir Sol kulakçık kaynaklı miksomalar mitral kapak darlığı dinleme bulgularını ve mitral kapak hastalığını taklit edebilir Kalbin dinlenmesi sırasında üfürüm duyulabilir

2 Akciğer grafisi: Kalp gölgesinde büyüme görülebilir

3 EKG: Spesifik değildir Hastaların %20'sinden daha azında atriyal fibrilasyon vardır Kalp odacıklarında büyüme, kalp büyümesi ve ritim bozukluklarını göstermektedir Ekokardiyografi: Ekokardiyografi, cerrahi tedavi için gerekli olan tüm bilgilerin (tümörün çapı, yerleşimi, hareketli olup olmadığı) elde edilmesine olanak sağlamaktadır

4 Bilgisayarlı Tomografi / Manyetik Rezonans görüntüleme yöntemi: kalp veya kalp dışından kaynaklanan tümörlerin değerlendirilmesinde
Kalp tümörleri nasıl tedavi edilmektedir? Tümörlerin tedavisi cerrahidir Tanı konulduktan sonra ameliyatı bir an önce yapmak gerekir Ameliyat sırasında tümör, bağlı olduğu normal doku ile birlikte çıkarılır Ameliyatı, klasik yöntem dışında özellikle bayan hastalarda meme altından küçük kesi ile yapmak mümkündür Tekrarlama olasılığı son derece nadir olup ailesel özellik gösterenlerde bu oran nispeten daha yüksektir
Kaynak: Op Dr ökçe Şirin

Alıntı Yaparak Cevapla

Sağlık Ansiklopedisi

Eski 08-17-2012   #37
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Sağlık Ansiklopedisi



Kalp krizi, özellikle gelişmiş toplumlarda görülen ciddi bir tehlikedir Çoğu kişi tam olarak iyileşebilir ama sağlıklı bir yaşam sürerek önlenmesi de olanaklıdır

Kalbin düzgün çalışması, kandan yeterli oksijen almasına bağlıdır Kalp kasının herhangi bir bölgesi yeterli oksijen almadığı zaman çalışamaz duruma gelir, atarken yeterli kasılmamaya başlar ve pompalama işleminde kendine düşen görevi yerine getiremez
Kalp krizinin sebepleri nelerdir? Koroner damarların (kalbe kan taşıyan üç atardamar) iç yüzünde aylar ya da yıllar boyunca biriken ateromlar (yağlı birikimler) zamanla damardaki kan akışını engellemeye başlar Damarın en dar noktasında kan pıhtısı (tromboz) oluşursa damar tümüyle tıkanır Damarın ateromlarla daralmış olmasının tromboz olasılığını artırdığı açıktır Kalp krizi bir dizi olayın sonucunda gerçekleşir İlk aşamada kan akımı engellenmeye başlar Kalp kasının (miyokard hücreleri) kansız kalması, hastanın ağrı hissetmesine neden olur Oksijensizlikten etkilenen hücreler ölürler Kan akımı normale dönmezse ilgili kas bölgesi canlılığını yitirir ve birkaç hafta içinde bu bölgenin üstünde nedbe dokusu oluşur Etkilenen kas bölgesi çok genişse, kalbin verimi azalır Kalp krizi geçirme tehlikesi sigara içen, çok yağlı yiyen, ruhsal gerilimlerin etkisinde bulunan insanlarda, şeker hastalarında ve ailelerinde kalp krizi vakaları bulunanlarda en yüksektir Kriz daha çok orta yaşlı erkeklerde görülür; menopoz çağından önce kadınlarda ve 35 yaşından genç erkeklerde ender rastlanılır
Kimler kalp krizi geçirme riski altındadır?
¢ Şeker hastaları
¢ Kolesterolü yüksek olan hastalar
¢ Hipertansiyon hastaları
¢ Orta yaş ve üzerindeki erkek ve kadınlar
¢ Menopoz sonrası kadınlar
¢ Sigara içenler
¢ Kilolu kişiler
¢ Ailesinde kalp hastalığı bulunanlar ya da genç yaşta kalpten ölüm öyküsü olanlar
Kalp krizinin belirtileri nelerdir?
Kriz bazen hiç beklenmedik biçimde ortaya çıkar ama çok önceden kendini anjina ağrısı ile belli ettiği de olur Anjina egzersiz ya da heyecan sonucu göğsün ortasında belirerek birkaç dakika süren ve çoğunlukla kollara, omza ve boyna da yayılan bir ağrıdır Anjina ağrısı hisseden ya da eski ağrıları sıklaşan ve uzayan herkesin doktora başvurması gerekir Kalp krizinin başlıca belirtileri göğsün ortasında şiddetli ağrıdır Terleme, bulantı, kusma ve solunum güçlüğü de görülür Belirtiler çok şiddetli ağrı ile hafif bir rahatsızlık arasında değişen çeşitli düzeylerde olabilir Öyle ki, kalp krizi geçirdiğinin farkına varmayanlar bile olabilir Kalp krizine benzeyen belirtiler kuşkusuz hemen doktora başvurmayı gerektirir; ancak sindirim bozukluğunun göğüs enfeksiyonlarının, idrar kesesi hastalıklarının ve aşırı mide asidi salgılanmasının da benzer şikayetler yarattığı akıldan çıkarılmamalıdır
Kalp krizi esnasında neler yapılmalı? Ani kalp damarı tıkanmasına bağlı olarak ortaya çıkan kalp krizinde en önemli nokta, göğüs ağrısı gibi belirtiler ortaya çıkar çıkmaz kişinin tam donanımlı bir hastaneye başvurması ve sağlık yardımı almasıdır Ölümlerin yarısı kalp krizi başladıktan sonraki ilk saat içinde ortaya çıkar Bu nedenle mümkün olan en kısa sürede kalp krizine müdahale edilecek düzeyde bir sağlık kuruluşuna başvurmak çok önemlidir Tedaviye ne kadar erken başlanırsa, tıkanan damarı açıcı tedavi yöntemleri de en kısa sürede uygulanabilir ve kalbin hasar görmesinin önüne geçilmiş olur Hastaya hastanede müdahalede önemli olan hızlı tanı konulması ve müdahalenin uygun bir şekilde yapılmasıdır
Kalp krizi esnasında yalnızsanız: Kişinin kalp krizi geçirdiği esnada tıkalı olan damarını açabilmek için yapacağı bir manevra yok Bunun yanında;
¢ Öncelikle ağrı başladığı anda telefonla yakınlarınızı arayarak durumu haber verin
¢ Bulunduğunuz yerin kapısını aralık bırakın Bu, yardıma gelecek olan kişinin işini kolaylaştırmış olur
¢ Kuvvetli öksürük geçici olarak kan akımını artırabilir Yeni başlamış bir pıhtıyı yerinden sökme ihtimali çok düşük olsa da burun deliklerinizi kapatarak kuvvetli biçimde öksürün
¢ Evde aspirin varsa, bir bardak su ile alın
¢ Bunun dışında kesinlikle bir şey yiyip içmeyin
¢ Pencereyi açarak odaya oksijen girmesini sağlayın
¢ Yardım gelmesini, yatarak ya da oturarak bekleyin Kesinlikle ayakta beklemeyin Çünkü kalp krizi ile hastaneye gelen bir hastanın bir travma sorunu olmaması gerekir Eğer kişi düşerek başını çarpmışsa, kalp krizi ile ilgili yapılacak tedaviler, başa alınan darbe nedeniyle yapılamayabilir
¢ Ağrıyı azaltmak için egzersiz yapmayın
¢ Soğuk ya da sıcak suyun altına kesinlikle girmeyin Özellikle soğuk su böyle durumlarda çok tehlikelidir Çünkü kalp damarlarını büzer ve tıkalı olmayan damarların da daralmasına neden olabilir
Bir kişi yanı başınızda kalp krizi geçirdiyse;
¢ Sağlık deneyiminiz yoksa kalp krizi geçiren birine müdahale etmeyin, başka hastalara veya kendinize ait kalp ilaçlarını vermeyin
¢ Hemen ambulans yardımı isteyerek hastayı en yakın tam donanımlı bir hastaneye ulaştırın
¢ Bu esnada, kalp krizi geçiren kişiyi uygun bir yere yatırın
¢ Ayaklarını kalp seviyesinin üzerine kaldırarak, kalbe daha çok kan akışının olmasını sağlamaya çalışın
¢ Üzerindeki sıkı olan kıyafetleri gevşetmek, kravatı çözmek gibi yardımlarda bulunun
¢ Önemli olan, hastayı tetkik ve tedavilerinin, yerinde ve uygun şekilde yapılabileceği bir hastaneye ulaştırmanızdır

Doç Dr Erhan Babalık

Alıntı Yaparak Cevapla

Sağlık Ansiklopedisi

Eski 08-17-2012   #38
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Sağlık Ansiklopedisi



Şiddetli göğüs ağrısı genellikle kalp krizini getirse de kalp zarı iltihabı ( perikardit) da aynı belirtilere yol açmaktadır Çoğu kişi, göğsünün ortasında şiddetli bir ağrı duyduğunda, kalp krizi geçirdiğini sanır

Oysa bazen, ağrıya yol açan durum kalp zarı iltihabıdır Kalp zarı iltihabı, kalbi saran ve bağ dokusundan oluşan zarın iltihabıdır Çeşitli nedenlere bağlı olabilir ama genellikle nedeni virüslerdir

Kalp zarı içinde, iltihap nedeniyle sıvı birikmesi de olasıdır Bu durum belirti vermeyebilir, ama göğüs filminde görülür Vakaların küçük bir bölümünde, kalp zarı kesesinde biriken sıvı, yaptığı basınçla kalbin düzenli çalışmasını engeller İltihabın sorun yaratabildiği bir başka durum da tüberküloz (verem) gibi bir iltihap nedeniyle zarın kalınlaşıp kalbin hareketlerini kısıtlayarak kalp yetmezliğine yol açmasıdır
Kalp zarı iltihabının nedenleri nelerdir?
Kalp zarı iltihabı, bütünüyle sağlıklı insanlarda ansızın ortaya çıkabilir Nedeni genellikle virüslerdir Akut kalp zarı iltihabı belirtileri kalp krizi belirtilerine çok benzer ve başlangıçta EKG ile bile ayırt edilmesi güç olabilir Kalp zarı iltihabının kalp krizi sonucunda oluşan iki türünün olması, durumu daha da karmaşıklaştırır Birincisi kalp kasının ölümüne bağlı olup iltihap, yani bedenin ölü dokuyu uzaklaştırma çabasıdır İkincisi daha ender görülür ve "Dressler sendromu" diye bilinir Kalp krizinden bir hafta sonra ortaya çıkar Bedenin savunma sisteminin anormal bir tepkisidir, kalp dokusuna karşı antikor yapılır

Kalp zarında bazen kanser de görülür Ancak kanser, genellikle kalp zarının kendisinden kaynaklanmaz, başka yerlerden, özellikle akciğerlerden yayılır Kalp zarı içinde fazla miktarda sıvı toplanmasına neden olarak, kalp hareketlerini kısıtlar ve kalp yetmezliği (kalp tamponadı) yapar Bu durum, kalp zarı tüberküloz nedeniyle kalınlaştığı zaman da ortaya çıkabilir İleri derecede böbrek yetmezliği ve "sistemik lupus eritamatosus" adı verilen hastalıkta da kalp zarı iltihabı oluşabilir Bu hastalıkta, bağışıklık sistemindeki aksama nedeniyle bedenin çeşitli yerlerinde yaygın iltihaplar olur
Kalp zarı iltihabının belirtileri nelerdir?
Kalp zarı iltihabı genellikle göğüs ortasında ağrıya yol açar ama göğüs anjini ile kalp krizi ağrısında olduğu gibi omuzlara ve kollara yayılmaz Bazen hareket edince, sözgelimi öne doğru eğilince ağrı artar; bazen de solunum sırasında akciğerlerin hareketi ağrıya neden olur Kalp zarı iltihabı tanısı çoğu vakada EKG ile konabilir Kalp zarında sıvı birikirse göğüs röntgeninde kalp daha büyük görünür Ekokardiyografi ile (bu yöntemde kalbi görmek için ultrason - ses dalgaları - kullanılır) dokularda sıvı birikimi olup olmadığını görmek de olanaklıdır
Kalp zarı iltihabının tedavisi nedir?
Kalp zarı kesesinde sıvı birikmesi (kalp tamponadı) sonucunda kalp yetmezliği ortaya çıkabilir Kalp yetmezliği ciddi bir durumdur ve kalp üstündeki basıncın zaman geçirilmeden kaldırılması gerekir Genellikle göğüs duvarından kalp zarı içine sokulan bir iğneyle sıvı boşaltılır Kalbin çalışması, kalınlaşmış kalp zarı nedeniyle kısıtlanıyorsa, ameliyat gerekli olur Ağrıyı kesmenin ve tedavinin en iyi yolu, aspirin gibi ilaçlardır Dressler sendromunda bu ilaçlar yeterli olmayabilir ve iltihabı azaltmak için steroid ilaçlara gerek duyulur Sistemik lupus eritamatosus ve böbrek yetmezliği gibi hastalıklarda iltihap olmasına karşın ağrı olmayabilir, bu nedenle tedavi gerekmez Kalp zarı iltihabının nedeni virüslerse sonuç gerçekten çok iyidir Kalp krizini izleyen kalp zarı iltihapları, hastanın genel durumunu kalp krizinin kendisinden daha fazla bozmaz Tüberküloz vakalarında kalınlaşan kalp zarının ameliyatla alınması ciddi bir girişimdir ama bunun da sonucu çok başarılıdır
Op Dr Oğuz Yılmaz

Alıntı Yaparak Cevapla

Sağlık Ansiklopedisi

Eski 08-17-2012   #39
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Sağlık Ansiklopedisi



Damar içerisinde dolaşan kandaki alyuvar miktarının veya hemoglobin içeriğinin kişinin yaş ve cinsiyetine göre normal olarak kabul edilen değerlerin altına inmesi durumuna "Anemi" denir

Demir eksikliği anemisi, dünya üzerinde en sık karşılaşılan anemi türüdür Gelişmiş ülkelerde hastanelere başvuran hastaların %30'undan fazlasının anemik olduğu, bu oranın gelişmekte olan ülkelerde daha da arttığı bilinmektedir Orta-Güney Amerika ve Asya ülkelerinde demir eksikliği anemisi oranı yetişkin erkeklerde %19-14, kadınlarda ise %15-64 olarak bildirilmektedir
ANEMİNİN GENEL BELİRTİLERİ
Halsizlik, yorgunluk, çabuk yorulma, eforla nefes nefese kalma, adalelerde güçsüzlük hissi, üşüme hissi, ellerde soğukluk, baş ağrısı, baş dönmesi, göz kararması, baygınlık hissi, huzursuzluk, iştahsızlık, saç dökülmesi ve saçlarda matlaşma, kulaklarda uğultu ve çınlama, gözler önünde sinek uçuşmaları, devamlı uyuma isteği ve uyuklama hali, çarpıntı, kalp rahatsızlığı olan kişilerde göğüs ağrısı, deride solukluk, tırnak yataklarında düzleşme, kolay kırılma, çok seyrek olarak çukurlaşma (kaşık tırnak), dudak kenarında çatlamalar, yaralar görülmesi, zihinsel yoğunlaşmada (konsantrasyon) yetersizlik
Bu belirtilerin görüldüğü vakalarda, kronik anemi akla gelmektedir Kansızlığı olan her kişide bu bulguların hepsinin görüleceği anlamı çıkarılmamalıdır Kansızlığın şiddeti, oluşma hızı, süresi ve altta yatan aneminin sebebine göre şikayetlerde değişiklikler görülebilmektedir
KADINLARDA DEMİR EKSİKLİĞİNİN BAŞLICA SEBEPLE

" Gebelik ve emzirme sebebiyle artmış demir gereksinimi
" Üreme çağında olan kadınlarda aşırı veya sık adet kanamalarından ve rahim içi araç kullanımına bağlı artan adet kanamalarından dolayı demir kaybı
" Dengesiz yapılan zayıflama diyetleri veya vejetaryen beslenmeden dolayı demir kaybı
DEMİR İÇERİĞİ YÜKSEK OLAN BESİNLER
" Yeşil yapraklı sebzeler (ıspanak, pazı)
" Portakal, elma
" Kuru kayısı, kuru üzüm ve kuru baklagiller
" Balık, kırmızı et, tavuk, karaciger, dalak
" Pekmez, tahin
DEMİR EMİLİMİ İLE BİLİNMESİ GEREKEN NOKTALAR
" Çay ve kahve içindeki kimyasal maddeler, demir emilimini azalttığı için mümkün olduğunca az veya açık olarak tüketilmelidir
" Tahıl, kurubaklagil ve sebzeler, C vitamini içeren besinlerle birlikte tüketilmelidir Böylece bu tür besinlerin sağladığı demir emilimi artmış olur Aynı öneriler demir hapı kullanan kişiler için de geçerlidir Örneğin demir ilacını bir bardak portakal suyu veya C vitamini tableti ile birlikte alınması demir emilimini artıracaktır
" Kalsiyum, demir emilimini azaltığı için demir eksikliği anemisi olanlar, süt ve süt ürünü yiyeceklerin (peynir, yoğurt, ayran vs) tüketimini ara öğünlere çekmelidir Bu tür besinler özellikle demir preparatlarıyla bir arada alınmamalıdır
" Demir preparatlarının emilimi yiyeceklerden etkilendiği için, aç karnına alınması daha uygundur Yani yemekten 1 saat önce yada 2 saat sonra alınmalıdır
DEMİR EKSİKLİĞİ ANEMİSİNİN TEDAVİSİ İKİ AŞAMADA DEĞERLENDİRİLMELİDİR:
1Demir eksikliğine neden olan sebebin tedavisi: Demir eksikliğinin sebebi ortaya konup, bu sebep düzeltilmediği müddetçe ne kadar tedavi uygulanırsa uygulansın, anemi düzeltilse bile bir müddet sonra anemi tekrarlayacak ve rahatsızlık kısır döngü halini alacaktır
2Demir eksikliğinin giderilmesi: Demir eksikliğinin giderilmesinde, diyette gerekli düzenlemeler yapılmalıdır Bunun yanında demir preparatları ile tedavi edilmelidir Demir preparatı ihtiyaca göre damardan, kas içine ya da ağızdan hap veya solüsyon şeklinde verilebilir Uygun süre kullanılmalı anemi düzeldikten sonra da demir depoları doldurulana kadar devam edilmelidir
Uz Dr Hüseyin Saffet Beköz

Alıntı Yaparak Cevapla

Sağlık Ansiklopedisi

Eski 08-17-2012   #40
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Sağlık Ansiklopedisi



Kardiyomiyopati, kalp yetersizliğine neden olan kalp kası bozukluğudur Başlıca üç tip kardiyomiyopati vardır: Dilate, Hipertrofik, Restriktif Dilate kardiyomiyopatide kalp kası zayıflar ve giderek kalp pompa fonksiyonunu yitirir

Kalp kanı ileri doğru pompalayamadığında sol karıncıkta kan basıncı artar ve kalp genişlemeye başlar Dilate kardiyomiyopatide genişleme aylar ve yıllar içerisinde olur Hipertrofik kardiyomiyopati'de (HCM) kalp duvarları asimetrik şekilde kalınlaşır Kalp duvarları belirli bir kalınlıktan sonra yeterli kan pompalayamaz Kalınlaşmış kalp duvarları çok sertleşir ve kalbe kan doluşu zorlaşır Kalbin esnekliği azalır İçine kan dolduramaz Aşırı büyüyen kalp kası kalbin şeklini de bozar Bazı hipertrofik kardiyomiyopatili hastalarda hipertrofiden sonra Kalp genişler ve dilate kardiyomiyopatideki hale gelir Restriktif kardiyomiyopatide ise kalp kası içerisinde anormal madde birikmeleri oluşur, kalbin iç duvarında bir nedbe dokusu oluşur ve kalp kası çok sert bir hale gelir Restriktif kardiyomiyopati en nadir görülen kardiyomiyopati tipidir

Kardiyomiyopatinin nedenleri nelerdir?

Koroner arter hastalığı kalbe giden kan akımını engeller ve kalp kasının zayıflamasına neden olur Koroner arter hastalığı dilate kardiyomiyopatinin en sık sebebidir Bazı kalp hücreleri zarar gördüğünde diğer hücreler daha fazla çalışmak zorunda kalır fakat zamanla onlarda zayıflar Kokain kullanımı ve yoğun alkol tüketimi de kalp kasını zayıflatır Kemoterapide kullanılan bazı ilaçlar kalp kasını zayıflatabilir Kalp kasında zayıflama ve kalpte genişleme, bilinmeyen nedenler ile de ortaya çıkabilir Kalpteki genişlemenin sebebinin bilinmediği duruma idiopatik dilate kardiyomiyopati denir Kontrolsüz yüksek tansiyon kalbin iş yükünü arttırır ve kalp kası kalınlaşarak hipertrofik kardiyomiyopati oluşabilir HCM genelde ailevi bir hastalıktır Kalp kasının büyümesini kontrol eden bir takım proteinlerdeki bozukluklardan kaynaklanabilir Birçok hastalık (enfeksiyonlar, bazı kanser türleri vb…) kalbin iç yüzünde nedbeleşmeye neden olabilir Bu nedbeleşme restriktif kardiyomiyopatiye neden olur

Kardiyomiyopatinin belirtileri nelerdir ?

Kardiyomiyopati şikayete neden olmayabilir Bazı durumlarda ise göğüs ağrısı, eforla veya gece gelen nefes darlığı, çarpıntı, bacaklarda şişlik, bayılma görülebilir

Kardiyomiyopati nasıl tedavi edilir ?

Tedavi, kardiyomiyopati türüne ve sebebine göre değişir Kalp koroner damarlarında tıkanıklık varsa balon stent ya da bypass ameliyatına başvurulur Beta bloker ve kalsiyum kanal blokeri denen ilaçlar kullanılarak kalp kasının gevşemesi sağlanır ve kalınlaşmanın neden olduğu tıkanıklık azaltılır Damar gevşetici ilaçlarla kalbin iş yükü azaldığından kalp daha rahat çalışabilir Bu tedavi kan basıncını düşürebilir Kan sulandırıcı ilaçlarla kan damarlarındaki tıkanıklıklar ve felçler önlenebilir Kalbin aşırı kalınlaştığı bazı hastalarda miyektomi denilen tıkanıklık yapan kas kitlesini azaltmaya yönelik ameliyatlar yapılabilir Bazı hastalarda bu işlem ameliyata gerek kalmadan kateter yöntemi ile de yapılabilir Bazı hastalarda kalp pili takılarak kalp vurusunun yönü değiştirilerek kalınlaşmanın neden olduğu tıkanıklık azaltılabilir Bazı durumlarda implantable cardioverter defibrillator (ICD) denen cihazlar yerleştirilerek, ölümcül ritim problemleri tedavi edilir 3 odacığa yerleştirilen kalp pili de kalp yetmezliğinde yeni ve önemli fayda sağlayan bir tedavi yöntemidir Yardımcı cihazlar ve nihayetinde kalp nakli tedavi seçenekleri arasında yer alır

Kaynak: Uz Dr Türker Baran

Alıntı Yaparak Cevapla

Sağlık Ansiklopedisi

Eski 08-17-2012   #41
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Sağlık Ansiklopedisi





Karpal tünel, el bileğindeki kemik ve diğer dokuların oluşturduğu dar bir kanaldır

Bu sinir başparmak, işaret parmağı, orta parmak ve yüzük parmağının duyusunu alır ve başparmaktaki kaslara kumanda eder Bu tünelin içerisindeki bağlar ve tendonlar şiştiği ve gerildiği zaman, median sinire baskı yaparlar Bu baskı giderek karpal tünel sendromunu oluşturur

Aynı tür el hareketlerini sürekli olarak yapmak bu hastalığa yol açabilir En çok el bileğini büküp sıkma tarzında iş yapanlarda görülmektedir Bilgisayar kullananlar, marangozlar, et ve tavuk paketleyicileri, müzisyenler ve teknisyenler risk altındadır Bahçe işleri, golf oynama, iğne ve oya işleri gibi hobiler de hastalığa yol açabilir

Karpal tünel sendromu bir bilek injürisi ile de olabilir Şeker Hastalığı, romatizma, guatr gibi hastalıkların seyri sırasında görülebilir Karpal tünel sendromu gebeliğin son birkaç ayında yaygın olarak görülmektedir

Belirtileri:
El ve parmaklarda uyuşukluk ve karıncalanma (özellikle başparmak, yüzük parmağı ve işaret parmağında)
" Bilek, avuç içi ve kolda ağrı
" Uyuşukluk ve ağrının geceleri daha çok olması
" Ellerin kullanılması ile ağrının artması
" Cisimleri kavramada zaaf olması
" Başparmakta güçsüzlük olması

Nasıl teşhis edilir?
Doktor hastanın yakınmalarını sorgular Hastayı muayene eder ve ellerini nasıl kullandığını öğrenir Bazı testler uygulayabilir:
1Bileğin iç yüzüne vurulur ve elektrik şoku gibi bir duyum veya ağrı hissedilebilir
2Yakınmaları ortaya çıkarmak için, el bileği 1 dakika aşağı doğru bükülür
3 Kol ve elde bulunan sinir ve kaslarda karpal tünel sendromunun tipik etkilerini araştırmak için EMG yapılır
Tedavi:
Eğer karpal tünel sendromunun nedeni başka bir hastalık ise, ilk önce o hastalık tedavi edilmeye çalışılır
Hastanın el bileğini dinlendirip dinlendirmediği veya el kullanım şeklini değiştirip değiştiremediği anlaşılmaya çalışılır Ayrıca bileklik kullanıp kullanmadığı sorulur Bileklik, bileği hareketlerden korur ve özellikle gece olan ağrıları azaltır
Bileğe buz koymak, masaj yapmak ve germe egsersizleri yapmak da faydalı olabilir
Yakınmaları azaltmak için:
" Uzanıldığında kolları yastıklarla desteklemek
" Elleri çok fazla kullanmaktan kaçınmak
" Farklı aletlerle el kullanım şeklini değiştirmek
" Hasta olmayan diğer eli daha çok kullanmak
" El bileğini aşağı doğru uzun periyodlarla bükmemek
Ağrıyı azaltmaya yardım etmek için çeşitli ilaçlar kullanılabilir Tünel içerisine kortizon gibi bir ilaç verilebilir Bu şişme ve enflamasyonu durdurmaya ve ağrıyı azaltmaya yardım edebilir Fakat elde edilen iyilik uzun sürmeyebilir
Bazı hastalarda yakınmaları tamamen geçirmek için cerrahi tedavi gerekebilir Ameliyat median siniri baskılayan yapıların kesilmesini içerir Ameliyattan sonra parmak bilek egsersizleri yapmak önemlidir
Karpal tünel sendromu önlenebilir
" Kilolu iseniz kilo vermek
" Neden olabilecek başka bir hastalık varsa tedavi olmak
" Eğer ellerle aynı görevler sürekli yapılıyorsa, uzun süreli el bileğinin bükülmesi ve gerilmesinden kaçınmak
" Kollarla vücuda çok yakın veya çok uzak olarak çalışmamak
" Uzun periyodlarla el bileğini sert yüzeylerde dinlendirmemek
" Çalışma sırasında elleri sallamak
" Kullanılan aletlerin eller için çok büyük olmamasına dikkat etmek
" Tekrarlayıcı el hareketlerinden sonra elleri düzenli olarak istirahat ettirmek
" Bütün gün aynı pozisyonda kalmamak
" Eğer klavye çok kullanılıyorsa, sandalye yüksekliğini el bileği bükülmecek şekilde ayarlamak
UzDrAbdullah Özkardeş

Alıntı Yaparak Cevapla

Sağlık Ansiklopedisi

Eski 08-17-2012   #42
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Sağlık Ansiklopedisi



Gözünüzün iç tarafında fotoğraf makinasının merceğine (lensine) çok benzeyen bir mercek vardır; gözün renkli kısmının arkasında bulunur ve göz bebeğinden geçip arka taraftaki retina tabakasına gidecek ışık huzmelerini odaklaştırmaya yarar

Işığın mercekten geçip retinaya ulaşması için merceğiniz berrak olmalıdır Eğer mercek bulanıklaşırsa ışık mercekten geçemez ve görme azalır Bulanıklaşan merceğe katarakt denir
Kataraktın en sık nedeni kişi yaşlandıkça mercek içindeki yapıların bozulmasıdır Diğer nedenler olarak travmalar(çarpmalar), Diyabet(Şeker Hastalığı), böbrek hastalığı, Glokom(Göz Tansiyonu), sayılabilir
Belirtiler:
Katarakt birkaç ay gibi kısa sürede ya da yavaş yavaş yıllar içinde gelişebilir Kataraktilerledikçe cisimleri uzaktan görme kabiliyeti azalır Ayrıca kamaşma olabilir, ya da okuma veya berrak görüş gerektiren diğer faaliyetlerde zorlanılabilir Bunların tümü olgunlaşan kataraktın sık görülen belirtileridir

Tanı ve tedavi:
Erken dönemlerde gözlüklerinizi değiştirerek bazen daha iyi görebilirsiniz Fakat katarakt ilerleyince artık gözlük değiştirmek de probleminizi çözmez İhtiyaç duyduğunuz şeyleri yapabilmek için artık daha fazla görmeniz gerektiğinde kataraktınızın alınma zamanı gelmiş demektir
Kataraktı tedavi edecek, ya da önleyecek hiçbir tıbbi tedavi, göz damlası yada diyet yoktur, tek çözüm ameliyattır Katarakt ameliyatının başarı oranı bugünün modern ilerleme ve teknolojisi sayesinde yüksektir
Her ameliyatta olduğu gibi bunda da her zaman bazı muhtemel komplikasyonların olma riski vardır Ancak bunlar modern katarakt ameliyatlarında yaygın değildir Hiç bir ameliyatın yaşlanmış bir gözü yeniden gençleştiremeyeceği ve iyi bir görme garantisini veremeyeceği gerçeğine rağmen istatistikler ameliyat olan hastaların % 100'e yakınının görmesinin iyileştiğini göstermektedir
Ameliyatınızdan hemen önce gözünüze bazı damlalar damlatılacaktır Ameliyat odasına girince göz çevreniz tamamen temizlenecek, bundan sonra sadece ameliyat olacak gözünüz açıkta kalacak şekilde üzeriniz örtülecektir Bazen genel anestezi gerekirken pek çok vakada sadece lokal anestezi yeter Ameliyatın sadece kendisi genellikle 20-30 dakika sürer Ameliyat özel göz ameliyat mikroskobuyla yapılır Pek çok hasta hiç bir şey hissetmez Gevşemiş fakat uyanık bulunacaksınız Genellikle kanama olmaz ve göz hiç bir zaman yerinden çıkarılmaz Kornea ile skleranın birleştiği yere küçük bir kesi yapılır, katarakt buradan fako yöntemi ile çıkarılır ve yerine suni göz içi merceği buradan konulur
Ameliyat sonunda gözünüzün üzerine küçük bir kapama konulacaktır Saatlerle ölçülebilecek bir süre sonra bazı faaliyetlerinize izin verilecektir Tıbbi durumunuza bağlı olarak doktorunuz size bazı tavsiyelerde bulunacaktır Modern ameliyat teknikleri ile artık hastanede uzun süre kalmak gerekmemektedir
Banyo yapma, saç yıkama, okuma, ve hatta işe gitme de dahil günlük faaliyetlerinize yeniden başlamanız fazla zaman almayacaktır Gözünüzün tam olarak iyileşmesi bazen bir kaç ayı bulabilir Doktorunuzun tavsiye ve ilaçlarını iyi uygulamanız ve bu sürede göz doktorunuza kontrollere gitmeniz gerekecektir Gündüzleri güneş ışığına hassasiyetinize göre güneş gözlüğü kullanmanız ve gözlerinizi korumanız gerekebilir İyileşmenin hızını pek çok faktör etkiler
Kataraktınız alındıktan sonra göze giren ışınları uygun şekilde odaklayabilmek için göze doğalına eş değer bir mercek yerleştirilmelidir Göz doktorları katarakt ameliyatından sonra görmeyi düzeltecek en iyi yolun genellikle göz içi merceği yerleştirilmesi olduğunda hemfikirdirler Bir göz içi merceği doğal merceğin aynı yerine konulan ince, suni bir mercektir Göz içi merceğini hissetmeyecek, elinize alma, ayarlama, yada temizleme gibi bir işiniz olmayacak, onu değiştirmek zorunda kalmayacaksınız
Katarakt gözlükleri ve kontak lensler ameliyattan sonra görmeyi düzeltmeye yarayan diğer iki yoldur Tüm hastalar göz içi mercek konulması adayı değildir Eğer durumunuz göz içi merceği konulmasına izin vermiyorsa doktorunuz bu durumları sizinle tartışacaktır
Modern göz içi merceği düşüncesi l949 'da gündeme gelmiştir Bundan sonra da pek çok gelişmeler göstermiştir Teknikler geliştiğinden cerrahi kesiler bugün daha küçüktür Küçük kesiler daha çabuk iyileşir ve mercek rahatsızlığı olmaksızın günlük faaliyetlerinize daha çabuk dönmenizi sağlar
Katarakt ameliyatından aylar ya da yıllar sonra görme bulanıklığı olabilir ve bu yeniden bir katarakt olduğu şeklinde bir yanlış anlamaya yol açabilir Bu bir katarakt değildir, fakat göz içi merceğini yerinde tutmak için korunan kapsülün bulanıklaşmasıdır Bu zarı açmak ve görmeyi sağlamak için ameliyat gerekmez, sadece birkaç dakikalık bir işlem olan lazer kullanılır
Op Dr Mustafa Temel

Alıntı Yaparak Cevapla

Sağlık Ansiklopedisi

Eski 08-17-2012   #43
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Sağlık Ansiklopedisi



Kolesterol, insan ve hayvan hücrelerinde bulunan yağımsı bir maddedirVücut tarafından üretildiği gibi (örneğin karaciğerde) çeşitli besinlerle de vücuda girer

Tüm vücutta yaygın olmakla birlikte, özellikle beyin, sinirler, kalp, bağırsaklar, kaslar, karaciğerde bulunur Bir çok hormonun (kortizon, seks hormonları gibi) üretiminde kullanılan kolesterol aynı zamanda D vitamini ve safra üretiminde de kullanılır Kolesterol, yağımsı bir madde olduğundan suda çözünmez Kanda taşınabilmesi için suda çözünür maddelerle birleşmesi gerekir

İşte bu maddeler karaciğerde üretilir Kolesterol bunlarla birleşince lipoprotein adını alır Bunlar; karaciğerden diğer organlara ve kandan karaciğere kolesterol taşırlar İşte karaciğerden kolesterolü alıp diğer organlara (dolayısı ile kana) kolesterolün iletimini sağlayan LDL (Low Density Lipoprotein, düşük yoğunluklu lipoprotein), kötü huylu kolesterol olarak bilinirken, kandaki kolesterolü karaciğere taşıyan HDL (High Density Lipoprotein, yüksek yoğunluklu lipoprotein), iyi huylu kolesterol olarak bilinir Yine VLDL (Very Low Density Lipoprotein), IDL (Intermediate Density Lipoprotein) ve trigliserid de kandaki yağ (ve yağımsı) maddelerindendir Kan dolaşımında ne kadar yüksek oranda LDL kolesterol bulunuyorsa kalp hastalığına yakalanma riski o kadar yüksektir HDL kolesterol düzeyi düşük ise kalp hastalığına yakalanma riski yine yüksek olacaktır
Kolesterolü neler artırır?
Sağlıklı yaşam için gerekli kolesterolün neredeyse tamamı vücut tarafından üretilir Bunun dışında dışardan alınan birçok besin de kolesterol içermektedir Kan kolesterol düzeyleri yükseldiğinde başta kalp hastalıkları olmak üzere birçok sağlık problemi ortaya çıkar Kolesterol bazı kuruyemişler ve yemeklik yağlarda olduğu gibi süt ürünleri ve et gibi hayvansal kökenli yiyeceklerde de bulunur Doymuş yağ içeren bütün yiyecekler aynı zamanda kolesterolü de içerir Ne kadar çok hayvansal gıda ve kızartılmış gıda alınırsa vücuda o kadar çok kolesterol girer Ancak kolesterolün sorumlusu yalnızca gıdalar değildir Yaşam tarzı, şişmanlık, sigara kullanımı, ailenin tıbbi geçmişi, yaş, yüksek tansiyon, diyabet, bazı böbrek ve tiroid hastalıkları gibi faktörler yüksek kolesterol için büyük risk oluşturmaktadır

Kolesterolün tedavisi nedir? Yüksek kolesterolün kontrol altına alınması ile yaşam süresinin uzadığı, kalp ve damar hastalıklarına bağlı ölümlerin azaldığı ve kalıcı sakatlıkların önlendiği kesin olarak bilinmektedir Kolesterol yüksekliğine ilaveten şişmanlık, yüksek tansiyon, şeker hastalığı, sigara gibi diğer kardiyovasküler risk faktörlerinin tedavisi de planlanmalıdır Tedavi 2 aşamada gerçekleştirilir: 1İlaç dışı tedavi 2İlaç tedavisi Her hasta için tedavi farklılıklar taşır İlaç dışı tedaviler kesinlikle ihmal edilmemelidir İlaç tedavisi kesinlikle doktor denetiminde olmalıdır Tedavide hedef belirlenirken LDL kolesterol düzeyinin esas alınması tercih edilmektedir Hedef LDL kolesterol düzeyi hastada kalp ve damar hastalığının olup olmadığına göre değişir AKişide kalp ve damar hastalığı yoksa LDL kolesterol düzeyinin 130 mg/dl'nin altına düşürülmesi yeterlidir

B Kişide kalp ve damar hastalığı varsa hedef LDL kolesterol düzeyi 100 mg/dl'nin altı olmalıdır Yani kişi kalp krizi geçirmişse, koroner arter daralmasına bağlı göğüs ağrısı varsanız varsa, koroner damar ameliyatı geçirmişseniz, koroner arterler balon ile genişletilmişse, beyine, böbreğe, bacaklara giden damarlarda kolesterol birikimi varsa hedef LDL-kolesterol düzeyi 100 mg/dl'nin altıdır İlaçsız tedaviler yaşam düzeninin değiştirilmesi olarak da isimlendirilir Yüksek kolesterol tedavisinde en önemli konu ilaçsız tedavilerdir, kesinlikle ihmal edilmemelidir İlaçsız tedavilerde yapılan ihmal kolesterol düşürmek amacı ile kullanılan ilaçların başarısını da azaltır İlaçsız tedavilerin başında beslenme alışkanlığının değiştirilmesi gelir Sigara kesinlikle bırakılmalıdır Hastada yüksek tansiyon varsa, yüksek tansiyon tedavisinde geçerli olan ilaç dışı tedaviler ihmal edilmemelidir Şeker hastalığı kontrol altına alınmalıdır
Memorial Hastanesi Kardiyoloji Bölüm Başkanı

Alıntı Yaparak Cevapla

Sağlık Ansiklopedisi

Eski 08-17-2012   #44
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Sağlık Ansiklopedisi



Sağlıklı bir bebekte ilk 3 ay boyunca süren, belirli aralıklarla oluşan, sebebi belli olmayan ağlamalardır

Yaşamın ilk veya ikinci haftasında başlayan ve altıncı haftada şiddetlenen kolik, genellikle akşam saatlerine
doğru birdenbire tiz bir çığlık şeklinde başlar Suratta kızarma, dizlerini karnına çekme şeklinde kendini gösterir ve birkaç dakika içinde geçer Bu ağlamalar ortalama günde 2,5 saattir
Bebekler Niçin Ağlar?
İletişim kurmak
Ağrı
Yalnızlık ve sıkıntı
Yorgunluk
Ağlama ihtiyacı
Huysuzluk
Gaz
İnfantil Koliğin Belirtileri Nelerdir?
Her sosyo-ekonomik düzeyde görülebilen kolik, tüm bebeklerin % 10-40'ında görülebilir Yarısında belirtiler
3 ayın sonunda kaybolur % 12'sinde 12 aya kadar sürebilir
Bebek sakinken yüksek sesle ve susturulamaz bir şekilde aniden ağlamaya başlar Daha sonra bu duruma bacaklarını karnına çekme, ellerini yumruk yapma, alnını kırıştırma ve yüzün mor kırmızı bir renk alması eşlik eder
Uyaranlara karşı çok hassas olan kolik ağrısı yaşayan bebekler ciddi gaz sancısı çeker Çoğunlukla uzun bir günün sonunda başlayan ağlamalar, bağırsak hareketleri düzelip gaz çıkartıncaya kadar sürer
Kolik tanısı koyabilmek için; bebeğin büyüme ve gelişmesinin normal olması, fiziki muayenede bir sorunla karşılaşılmaması, tekrarlayan ağlama ataklarının olması ve bu atakların günde 3 saat veya daha uzun sürmesi, ağlamaların haftada 3 günden sık olması ve bebeğin bu şikayetlerinin yaklaşık 2 haftalıkken başlayıp 3 ve 4 ayda sona ermesi gerekmektedir
İnfantil Kolik Nasıl Tedavi Edilmektedir?
Koliğin bilinen hiçbir tedavisi yoktur Ancak bazı önlemler yararlı olabilmektedir Bebeğin beslenmesi sırasında uygun emzirme tekniği önemlidir Eğer bebek mama alıyorsa gaz yapmayan mamaların tercih edilmesi gerekir Beslenme sırasında bebeğin burnunun tıkalı olmamasına dikkat edilmelidir Beslenme sonrası çocuğun gazı çıkartılmalı ve çıktığından emin olunmalıdır Ayrıca bebek aşırı beslenme ya da az beslenme yönünden de değerlendirilmelidir Annede gaz yapan gıdalar bebekte de gaz yapabilir Fakat her anne ve bebek için bu durum değişkendir

Annenin; sigara içiyorsa bırakması, aşırı çay ve kahve tüketimini azaltması, diyetinden inek sütünü çıkartması gerekir Ayrıca bebeğe 6 aydan önce katı gıdalar verilmemesine dikkat edilmelidir

Davranışsal öneriler:

Bebeğin odasında sessiz ve az ışıklı ortam sağlanması, bebek ağladığında dik bir şekilde kucağa alınarak sakinleştirilmeye çalışılması ve uykuya dalmasına yardımcı olacak ritmik hareketler yapılması önemli ölçüde bebeği rahatlatmaktadır
Saç kurutma makinesi ve elektrik süpürgesi sesi, araba yolculuğu, emzik, masaj, sıcak banyonun yanı sıra bitki çayları verilmesi de bebeğin rahatlamasını sağlayabilir
Fakat bebeğin ağlama şekli alışılagelmişin dışındaysa ve beraberinde ateş, fışkırır tarzda kusma, ishal gibi ek problemler varsa mutlaka doktora danışılmalıdır

Uz Dr Özlem Okutan

Alıntı Yaparak Cevapla

Sağlık Ansiklopedisi

Eski 08-17-2012   #45
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Sağlık Ansiklopedisi



Dış kulak yolu enfeksiyonlarında etken genellikle havuzdan, denizden ve kirli sulardan geçen "Psödomanas aeruginosa" ve benzeri bazı bakteriler, bazen de mantarlardır

Hastalarda şiddetli kulak ağrısı, kulakta akıntı ve işitme azlığı, kaşıntı ve ileri durumlarda kulakta şişme ve kızarıklık izlenir Hasta bazen kulak ağrısından yemek bile yiyemez duruma gelir Böyle bir durumda kulağı sudan ve nemden korumak gerekeceğinden, yaz tatiline veda etmek zorunda kalınacağı acı bir gerçektir
Dış kulak yolu enfeksiyonlarında ağızdan alınacak antibiyotik hiçbir işe yaramamaktadır Tedavisinde mutlaka dış kulak yolu özel aspiratörlerle temizlenmeli, çeşitli ilaçlarla pansumanı yapılmalı, gerekirse dış kulak yoluna şişliğini giderecek bazı pamuk fitiller yerleştirilerek bu fitile ödemi azaltacak bazı ilaçlar tatbik edilmelidir Burada en önemli nokta bu hastaların sıkı takibidir Hastalığın şiddetine göre her gün veya iki günde bir bu işlemler tekrar edilmelidir Hastalarımız; kulaklarını sudan korumalı, duş sırasında kulaklarını tıkaçlar veya vazelinli-pamukla kapatmalıdır Enfeksiyon gerileyene dek kulak havuz ve deniz sularına maruz kalmamalıdır
Dış kulak yolu mantarları, sıcak ve nemli ortamlarda sık görülür En sık görülen mantar "Aspergillus niger"dir Şiddetli kaşıntı, işitme azlığı ve ağrı ön plandadır Muayenede, dış kulak yolunda beyaz renkli mantar hifleri veya siyah kremsi materyal izlenebilir Tedavisinde kulağın su ve nemden korunması ve KBB uzmanınca yapılacak temizlik sonrası çeşitli ilaçlarla pansuman ve mantar ilaçlarının kullanılmasıdır Mantar enfeksiyonunda da sık sık pansumanların tekrarı gerekir Aksi takdirde uzun süreli ve kronik vakalara yol açılmış olur
Dış kulak yolunun savunmasının azaldığı durumlarda dış kulak yolu enfeksiyonları çok sık izlenmektedir Özellikle sıcak, nemli ortama ek olarak hastalarımız ellerinde kulak temizleme çubukları, kibrit, tığ gibi yabancı cisimlerle kulaklarını temizleyerek, karıştırarak ve kaşıyarak dış kulak yolu cildine zarar veriyorlarsa bu hastalığa davetiye çıkarıyorlar demektir ***Önlem olarak öncelikle temizliğinden emin olduğunuz havuz ve denizlerde suya girmeniz, kulağınızı sadece dışardan havluyla kurulamanız, yabancı cisimleri kulağınıza sokmamanız bu son derece rahatsız edici hastalıkla tanışmamanız açısından çok önemlidir*** Unutmayınız ki kulağınızı kaşıyarak kulak kaşıntısından kurtulamazsınız Bu tür durumlarda bir uzmana başvurmak en kalıcı çözümdür

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.