|
|
Konu Araçları |
harfiile, harfiosmanlıca, iilgili, kelimeler, osmanlıca, sözlük |
Osmanlıca Sözlük (N Harfi)-Osmanlıca Sözlük (N Harfi)İle İilgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (N Harfi)-Osmanlıca Sözlük (N Harfi)İle İilgili Kelimeler...Osmanlıca Sözlük (N Harfi)-Osmanlıca Sözlük (N Harfi)İle İİlgili Kelimeler Osmanlıca Sözlük (N Harfi)-Osmanlıca Sözlük (N Harfi)İle İİlgili Kelimeler Osmanlıca Sözlük (N Harfi) NA Arabçada "Biz" mânasına gelen zamirdir Meselâ: Kitabünâ $ : "Kitabımız" misalinde olduğu gibi, kelimenin veya fiilin sonuna eklenen bitişik zamirdir NA Farsçada nefy edatıdır Müsbet mânâyı menfi yapar Kelimenin başına getirilir Meselâ: Nâ-ehil $ : Ehliyetsiz, ehil olmayan NA'AB Aceleci Hızlı yürüyen, tez giden kişi NA'AL Nalbant Nalin yapan NAAM (Bak: Neam) NA'AR Fesad ve fitneye çalışan * Kanı kaçmış olup sâbit olmayan damar NA-AŞNA f Bilinmeyen, yabancı NAAT (Bak: Na't) NAB (C: Enyâb) Azı dişi * Yaşlı deve NAB f Katıksız, hâlis, saf * Oluk * Berrak NA'B Karga veya horoz ibiği NA-BALİG f Henüz büluğa ermemiş, daha bâliğ olmamış * Erişmemiş, yetişmemiş NABAZAN Nabız atması, damar vurması NA-BAYESTE f Lüzumsuz, gereksiz Uygun ve münasib olmıyan NA-BECA f Yersiz, uygunsuz, münasebetsiz NA-BEDİD (Bak: Nâ-bercâ) NA-BEHENCAR f Usulsüz, kuralsız, yolsuz, kaidesiz NA-BEHENGÂM f Vakitsiz, mevsimsiz, zamansız NA-BEHRE f Azim, ulu * Karışık * Soysuz NA-BEKAİDE f Kural ve kaideye uymayan Kaidesiz, kuralsız, nizamsız NA-BEKÂR İşsiz, işe yaramaz NA-BEMAHAL f Yerinde olmadan Mahallinde olmayan * Münasebetsiz Yersiz NA-BERCA (Nâ-bedid) Belirsiz, görünmez olan NA-BESÎ f Yokluk, adem NA-BESUD f El dokunulmamış, el değmemiş, yeni şey NÂBIZ Hareket eden NABIZ Atar damarın vuruşu Şah damarının atması Kırmızı kan damarının oynaması hali NÂBIZA (C: Nevâbız) Nabız damarı NABIZ-ÂŞNÂ f Nabızdan anlayan Mizaç bilen Karşısındakinin zayıf taraflarını bilen NABIZ-GİR f Her mizaç ve tabiata göre davranıp muamele etmesini bilen NABİ' (Nâbia) (Nebean dan) Yerden fışkıran, kaynayan, akan NABİ Haber veren, haberci * Urfa'lı kıymetli bir şâirin ismi (Mi: 1626- 1712) NABİ Yüksek, yüce NABİGA (C: Nevabig) Şanı, şöhreti büyük adam ulu, şerefli kimse * Sonradan şâir olan * Üstün zekâlı hârika ve çok fasih kimse NABİGAT-ÜL CA'DÎ Resül-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın duasına mazhar olmuş mühim bir Arab şâiridir İran'ın fethinde bulundu Rivayete göre Mi: 684'de İsfehan'da Rahmet-i Rahman'a kavuştu NABİGAT-ÜZ ZÜBYANÎ Câhiliyet devrinde meşhur ve Suk-ı Ukaz'da hakemlik yapmış Arab şâirlerindendir Tahminen Mi: 535-604'de yaşamıştır NABİL Ok yapan * Üstad, hâzık kimse * Irgaç NA-BİNA (C: Na-binayan) Kör, a'mâ, gözleri görmez Anadan doğma kör NA-BİNAYAN (Na-bina C) Gözü görmeyenler, a'mâlar, körler NA-BİNAYÎ f Körlük, a'mâlık NABİT Ağaç ve nebat gibi yerden bitip büyüyen NABİTE Bir kabilede yeni çıkan küçük çocuk NABİZ Savaşçı, muharip, savaşan NABUD (Nâ-bud) f Mâdum, yok olan, bulunmayan * İflas etmiş Perişan olmuş * Sonradan yok olan NA-BUDMEND f Yoksul, fakir NA'BÜDÜ "Biz ibadet ederiz" mânâsında fiil ( Bak: Nun-u na'büdü) NABZ (Bak: Nabız) NABZA Damarın bir defa atması NABZ-AŞNA f Nabızdan anlayan, mizac bilen NABZ-GİR f Mizaca göre hareket etmesinden anlıyan, nabza göre davranmasını bilen NABZÎ Damarın atmasıyla ilgili NA'C (C: Niâc-Neacât) Koyun NA-CAİZ f Yapılmaz, câiz değil NACAK Bir ağaç sapa geçirilen, ağzı keskin, genişçe demir âlet Balta NA'CAT (Na'ce C) Dişi koyunlar NA'CE (C: Niâc-Na'cât) Dişi koyun * Dişi sülün * Kadına da istiare ile söylenir NACİ Kurtulan Necat bulan * (Mi: 1849-1892) Muallim Naci diye meşhur olan bir İstanbul'lu şâir Lügat-ı Naci'yi "Fetva" kelimesine kadar hazırlamıştır NACİ' Hazmı kolay olan yiyecek NACİ(YE) Kurtulmuş, necat bulmuş Cennetlik olan NACİL Nesli kerim, şerefli olan, soyu temiz NACİLEYN Ana ve baba, ecdad ve evlâd, dedeler ve babalar NA-CİNS f Aynı cinsten olmayan * Cinsi bozuk NACİR Ağaçlarda yaprak saplarının dibindeki filiz NACİS İyileşmez hastalık NACİŞ Avı ürküterek avcının tarafına kovalayan adam NACİYE (C: Nâciyât) Sür'atli deve NACİZ Azı dişi NACİZ Hâzır NACU f Çam ağacı NACUD f Büyük kadeh NACUR Sırça tabak NA-CUNBAN f Kımıldamaz Yerinde durur Sağlam NACÜV f Çam ağacı NA-ÇAR f Çaresiz, elinden iş gelmeyen Mecbur kalmış olan NA-ÇARÎ f Çaresizlik NA'ÇE f Yumuşak yer NA-ÇESPAN f Uygun ve yakışık olmıyan NAÇİZ (Nâ-çiz) f Çok küçük, ehemmiyetsiz şey, değersiz, hükümsüz NAÇİZANE f Çok ehemmiyetsiz olarak Pek ufak olarak NA-ÇİZÎ f Naçizlik, ehemmiyetsizlik, kıymetsizlik, değersizlik NA-DAN f Cahil, bilmez, haddini bilmez NÂ-DANÎ f Terbiyesizlik, haddini bilmezlik * Cahillik NÂ-DANİST (Nâ-dâniste) f Câhil, bilmez NADAR (Nadâret) Altun NA-DARÎ f Olmamazlık, bulunmayış NADAS Tarlayı temizleyip otlarını kurutmak için önceden sürüp hazırlama NA-DAŞT f Hayâsız, utanmaz NADC Kıvam Büluğa erme Pişme NADD Azık, rızık NADDAHATAN Püsküren çifte pınarlar NA-DEMSAZ f Uymayan, uygun olmayan, âhenksiz NA-DERİDE f Delinmemiş, delik açılmamış NADH Su serpmek, sulamak Su içip kanmak * Musallat olanı defetmek * Suyun feveran etmesi, püskürmesi NADIC (C: Nevadıc) Olgunlaşmış, olmuş, kıvama gelmiş NADİ Nidâ eden, haykıran, çağıran * Halkın, meşveret gibi, birşey konuşmak üzere bir yere toplanmaları Nitekim İslâmdan evvel Mekke'de Kureyş'in toplandığı meclis binasına "Darünnedve" denilirdi Nâdi; orada ve o gibi yerlerde toplanan heyettir ki; bezm, meclis, mahfil, kongre tâbirleri gibidir (ET) NADİB Geçmiş * Hafif adam * Yas tutan NADİC Olgun meyve * İyi pişmiş et NADİD Salkımları sık olan üzüm veya muz * İçi doldurulmuş yastık, minder, şilte gibi şeyler NA-DİDE f Az bulunur, çok değerli Az görülen, görülmemiş NADİM Nedamet etmiş, pişman NADİMÂNE f Pişmanlıkla, pişman olarak, nedamet duyarak NADİMİYET Pişmanlık, nedamet NADİR(E) Az bulunan Seyrek NADİRÂT Az bulunan şeyler NADİREDÂN f Zarif, âlim NADİREKÂR f Nâdir işler ve san'atlar yapan NADİREN Nâdir ve az olarak Çok aralıklı Pek az bulunur NADİRE-PERDÂZ f Güzel söz söyleyen NADİRE-SENC f Nükteli konuşan, güzel fıkralar anlatan, zarif kimse NADİRET Güzellik, parlaklık, tazelik * Hoş ve lâtif NADİYE Sudan uzak olan hurma ağacı NA-DÜRÜST f Doğru olmayan Eğri * Sağlam, dürüst ve gerçek olmayan * Yanlış, haksız NA-DÜRÜSTÎ f Gerçek olmama, doğru olmama NA-EHİL f Ehliyetsiz, beceriksiz Ehil olmayan NA-ENDAM f Muntazam olmıyan Biçimsiz, gayr-ı muntazam NA-ENDİŞ f Uzun uzadıya düşünmeğe değmez Açık, muhakkak NA-ENDİŞÎDE f Düşünülmemiş NÂ-EVS f Manastır, kilise NÂF f Göbek * Mc: Orta NÂF-I ÂLEM Mekke-i Mükerreme NÂF-I ŞEB Gece yarısı NÂF-I ZEMİN Zeminin ortası Mekke-i Mükerreme NA'F Sütü çok olan deve NAFAKA Yiyecek parası Geçim için lüzumlu olan şey * Geçindirmeğe mecbur olduğu kimselere veya çocuklarına mahkeme karariyle verilen iaşe parası NAFAKA-İ İDDET Fık: Kadının iddeti içinde muhtaç olduğu nafaka Koca, boşadığı karısını iddeti bitinceye kadar infakla mükellef olduğu için bu müddet zarfındaki nafaka hakkında bu tâbir meydana gelmiştir NAFAKA-İ MAKZİYYE Fık: Hâkim tarafından takdir olunan nafaka NAFAKAT (Nafaka C) Nafakalar NAFATA Vücutta çıkan sivilce veya kabarcık |
Osmanlıca Sözlük (N Harfi)-Osmanlıca Sözlük (N Harfi)İle İilgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (N Harfi)-Osmanlıca Sözlük (N Harfi)İle İilgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (N Harfi) NAFE f Derisi kürk yapımında kullanılan hayvanların postlarının karnı altındaki deri kısmı NA-FERCAM f Asıl ve esastan âri olan, akibetsiz olan Faydasız NAFE-RİZ f Koku saçan * Göbek düşüren NAFIA Bayındırlık işleri NAFIK Geçer para Geçer akçe NAFIKA (C: Nevâfık- Nüfeka) Arab tavşanının (diğer adı; tarla fâresi dedikleri hayvanın) iki yuvasından gizli olanın adıdır Bu hayvan, bunun tavanını yeryüzüne çok yakın yapar Belirli olan kasia dedikleri yuvasında tehlike hissederse hemen nâfıkanın tavanını delerek kaçar Münafıklar buna benzediği için nifak, münafık kelimeleri bu kelimeden gelmiştir (Kamus) NAFIZ Çok titreten Sıtma NAFİ (Nefiy den) Giderici, yok eden, nefyeden, menfi yapan NAFİ' Menfaatli Faydalı Yarar Şifalı * Esma-i Hüsnâdan bir isim NAFİA İnşaat işleri * Faydalı işler Menfaatli olanlar NAFİC (C: Nevâfic) Kaburga kemiklerinin sonu NAFİCE (C: Enfice) Misk göbeği NAFİH (Nefh den) Üfürücü, üfleyici NAFİKA (Nüfeka) (C: Nevâfık) Keler yuvalarından biri NAFİLE Fık: Farz ve vâcibden gayrı mecburiyet olmadığı hâlde yapılan ibadet Fazladan yapılan iş * Menfaatli olmayan Ziyâdeden olan * Torun * Ganimet malı Bahşiş Atiyye NAFİR Nefret eden Ürken, korkan Sevmeyen * Galip olan * Öksürüp burnundan sümüğü saçılan koyun NAFİS (Nefs den) Gözü nazar değer olan kimse * Açan ve ferahlandıran NAFİS-ÜL KERB Sıkıntı ve belâlara, göz değmesine, nazara te'sir edip kaldıran NAFİS Okuyup üfüren NAFİZ İçe işleyen Delip geçen İçeri giren * Sözü geçen, kendine itaat edilen Te'sirli, nüfuzlu NAFİZ-ÜL EMR Emri geçip sözü dinlenilen * Kendisine itaat edip boyun eğilen NAFİZ-ÜL KELİM Sözü geçen NAFİZ Çok fazla titreten sıtma NAFİZE Karından vurulup arkaya çıkmış olan yara NAFİZİYET Sözü geçerlik, nâfizlik NAFUR (Nâfure) Fıskıye, fevvâre NAGÂH f Birdenbire, ansızın, hemen (Nâgeh, nâgehan, nagehâne, nagehânî) NAGAM (Nağme C) Nağmeler, âhenkler, türküler NAGAMÂT Nağmeler, âhenkler, güzel sesler NAGAM-KÂR f Nağmeler söyleyen, ezgici NAGAM-PERVER (C: Nagamperverân) f Türkü söyleyen, nağmeci Nağme seven NAGAŞAN Iztırab, acı NA-GEHAN f Birdenbire, ansızın, âniden NAGFA Ceviz ağacına benzer bir ağacın adıdır ve Beyrut dağlarında olur; dut gibi yemiş verir NAGIZ Şaşırdığında başını sallayan kimse * Kürek başında olan kıkırdak NAGK (C: Nuguk) Karga çağırmak NA-GÜŞADE f Kapalı, açılmamış NA-GÜVAR (Nâ-güvâre) f Midede zor hazmolunan şey Sindirimi zor * Yenilmesi veya içilmesi acı olan şey NAGZ f Güzel, iyi Göze hoş ve güzel görünen NAGL Çürük sahtiyan NAGM Gizli kelâm, gizli söz NAĞME (C: Nağamât) Ahenk, güzel ses, âvaz, ezgi, teganni NAĞME-GER f Türkü söyleyen, öten NAĞME-HÂN f Türkü söyleyen, şarkı söyleyen NAĞME-HÂNÎ f Türkü söyleyicilik, nağme söyleyicilik NAĞME-HİZ f Nağme uyandıran Türkü, şarkı söyleyen NAĞME-KEŞ f Türkü söyleyen, şarkı söyleyen NAĞME-PERDAZ f Türkü söyleyen, şarkı söyleyen NAĞME-SAZ f Ahenkle söyleyen, terennüm eden NAĞME-SERA f Türkü okuyan, şarkı söyleyen NAĞME-ZEN f Türkü söyleyen, şarkı söyleyen NAGR Gadap etmek, hiddetlenmek, kızmak * Kin tutmak * Çömlek kaynamak NAGS Kederli, gamlı olmak NAGZ Devekuşunun erkeği *Başını sallayıp depretmek * Bulutun koyu ve kesif olması NAH f Göbek NAH' Kesme, boğazlama NAH f İp, ince ip * Tel * Halı, kilim NAHA' Boyun kemiğindeki beyaz iliğe varana kadar kesmek * Yemen taifesinden bir kavim * Hâlis etmek * Uzaklık, ıraklık NAHABE (C: Nuhab) Geçit ağzı * Çokluk asker * Her nesnenin iyisi NAHAFET Zayıflık, arıklık, cılızlık NAHAFET Aksırma NA-HAH f İstemeyerek, râzı olmayarak Zoraki NA-HAK f Haksız, beyhude, boş NA-HANDE f Câhil, ümmi, okumamış NAHARİR (Nihrir C) Bilgili, akıllı ve âlim kimseler Fâzıl ve mâhir kişiler NAHASET Esircilik * Canbazlık NA-HAST f Kötürüm NA-HAST f İsteksiz İstenilmemiş İstemeden NAHB Çekip çıkarma NAHB Yüksek sesle ağlama * Önemli iş, mühim iş Nezretmek, adamak * Seri seyr * Vakit, müddet Ecel, ölüm, mevt NAHÇİR f Av hayvanı Sayd * Av yeri * Yaban keçisi NAHÇİR-GÂH f Av yeri NAHÇİR-GİR f Avcı, sayyad NAHÇİR-VÂN f Avcı NA-HEMTA f Denk ve eşit olmayan Müsavi olmayan NA-HEMVAR f Eğri, düz olmayan * Uymayan, mutabık gelmeyen * Uygunsuz NA-HENCAR f Doğru olmayan NAHF Aksırmak Nefes almak NAHH Davar sürmek * İplik * Zeyli denilen döşek * Güç seyr * Deve çökertmek için söylenen söz NAHHAM Tamahkâr, cimri, hasis, pinti * Boğazını temizlemek için fazlaca soluyup balgam çıkaran adam NAHHAS Esirci, esir ticareti yapan kimse * Hayvan alıp satan kişi NAHHAS Bakırcı NAHHAT Marangoz Doğramacı Ağaç oymacısı Taş yontucusu NAHHAT Gururlu, kibirli NAHI' Âlim NAHİ (Nehy den) Nehyeden, yasak eden, önleyen NAHİB (Nehb den) Yağma eden, talan eden, önleyen NAHİB Korkak, cebin NAHİB Avaz avaz ağlamak, feryad ile ağlamak |
Osmanlıca Sözlük (N Harfi)-Osmanlıca Sözlük (N Harfi)İle İilgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (N Harfi)-Osmanlıca Sözlük (N Harfi)İle İilgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (N Harfi) NAHİDE Yeni yetişmiş kız * Zühre (Venüs) yıldızı NAHİF Sümkürdüğünde genizden gelen ses NAHİF Çelimsiz, zayıf, ince Arık NAHİK (Nehak dan) Eşek gibi anıran, eşek sesli NAHİKA (C: Nevâhik) Dudaklı hayvanların göz pınarı NAHİL (Nâhile) Zayıf, arık, ince NAHİL Hurma ağaçları, hurmalık * Hurma ağacı * Balmumundan yapılan ağaç, yapraklı dal ve yemiş taklidi işlere denir ki, sathı altın ve gümüş yapraklarla süslenerek, eskiden gelin giderken önünde alayla götürülür ve gelin odalarına süs olarak konurdu (OTDS) NAHİL Kalburcu NAHİL Susayan kimse * Suya kanmış kimse NAHİLE Huy, tabiat, mizac NAHİR (Nahr dan) Kesilmiş, boğazlanmış NAHİR Burundan hırıltı çıkarma NAHİR Çürümüş kemik * İçine rüzgâr girip çıkmakla öten kemik NAHİRAN Atın göğsünde olan iki damar NAHİRE Ufalanmış * Çürümüş * Rüzgârla savrulur, yel estikçe ses verir, delik deşik olmuş kemik NAHİRE Ayın birinci günü * Ayın son gecesi NAHİS Kıtlık yılı NAHİS Kıtlık * Yümünsüz, uğursuz NAHİS Dönmekten dolayı genişlemiş olan makara deliği NAHİS Vuran, vurucu * Devenin kuyruğunda veya göğsünde olan uyuz NAHİSE Koyun sütüyle karışık keçi sütü NAHİT (Nahite) İnilti NAHİYE Yan taraf, kenar, civar, çevre * Küçük yer, bölge İdari taksimatta, kazadan küçük, köyden büyük olan yerleşme merkezi NAHİZ Eti çok olan NAHİZ f Pusu NAHİZGÂH f Pusu yeri NAHİZ Uçmaya hazırlanmış ve kanatları bitmiş olan kuş * Tavşancıl yavrusu NAHL Hurma ağacı * Gelinler için yapılan süs ağacı * Un elemek NAHL Bal arısı * Bedelsiz bir şey vermek veya bedelsiz verilen şey * Sövmek, iftira etmek NAHL SURESİ Kur'an-ı Kerim'de 16 Suredir Mekkîdir NAHL-BEND f Ağaçları budayıp tanzim eden kişi * Balmumundan taklid süs ağacı yapan, balmumcu NAHLE Tek hurma fidanı * Bir fidan NAHLE Bir tek arı NAHLİYE Hurmalar NAHLİSTAN f Hurma fidanlığı, hurmalık * Ağaçlık, fidanlık NAHME Göğüsten çıkan ses NAHNAHA Hırıltı ile soluma * Öksürük NAHNAHA Deveyi çökertmek NAHNU Biz NA-HOŞ f Hoş olmayan, hoşa gitmeyen NA-HOŞÎ f Nahoşluk, fenalık, iğrençlik Hoşa gitmemeklik NA-HOŞ-GÜVAR f Hazmı zor, sindirimi güç Tatsız NA-HOŞNUD f Razı ve hoşnud olmayan Gayr-i memnun NAHR Boğazlamak Bir hayvanın göğsü üstünden bıçak vurup boğaz damarını kesmek * İki şeyin birbirine göğüs göğüse olması * Boyun Boğaz çukuru * Sadır * Gündüzün evveli * Namazda kıyamda iken sağ eli sol elin üstüne koymak NAHR-ÜN NEHAR Gündüzün evveli NAHR-ÜŞ ŞEHR Ayın evveli NAHR Eskimek * Çürümek * Parçalamak NAHS Uğursuzluk, yümünsüzlük * Bahtsız, uğursuz NAHS Vurmak NAHŞ Zayıflamak NAHT Ağacı yontmak suretiyle kabartma şekiller yapma san'atı * Yontma, oyma NAHT Sümkürmek NAHU (Kürdçe) Öyle ise şöyle ki, işte NA-HUDA f Allah'tan korkmaz * Gemi kaptanı NÂHUN f Tırnak NÂHUN-BE-DENDÂN f Hayretten veya kederden dolayı parmağını ısırmış olan NÂHUNBÜR f Tırnak makası NÂHUN-BÜRÂ(Y) f Tırnak makası, tırnak çakısı NÂHUN-TIRAŞ f Tırnak makası, tırnak çakısı NAHV (Nahiv) Yol, cihet Etraf, yön * Misâl * Miktar * Kasd ve azmeylemek * Gr: Kelimelerin birbirine rabt, izafet ve amel eylemeleriyle ilgili olan kaideleri içine alan ilim Nahiv ilmi ile Arapça kelimelerin yeri ve usulü bilinir, yani cümle tahlili yapılır NAHVE Çörek otu NAHVET Kibir, gurur Kibirlenme, büyüklenme, böbürlenme NAHVETFÜRUŞ f Böbürlenen, gururlanan NAHVÎ Nahiv ilmine ait Arapça gramere ait Nahiv ilmini iyice bilen NAHVÎ LİSAN Kaidelere bağlı olan çok tertibli, ince ve geniş mânâlı lisan NAHVİYYUN Kelime dizimi ve nahiv ilminin ehli olan âlimler Arapça dil âlimleri, gramerciler NAHZ Bir şeyle dürtme NAHZ Kemiğin etini ayıklama NAHZA Et parçası NAIT Dağ * Hemeden kabilelerinden bir kabile NAÎ Kötü haber veren NAİB(E) (Nevb den) Vekil, birinin yerine geçen * Şeriat hâkimi olan kadı vekili * Nöbet bekleyen NAİB-ÜL ÂM Cumhuriyet müddei-i umumisi Cumhuriyet savcısı NAİB-İ FÂİL Meçhul fiilin mevzuu olan kelime ki, harekesi merfu olur (Küsirel kalemü: "Kalem kırıldı" cümlesinde " kalem", "Naib-i fâil" olmuş ve fâilin yerine geçmiştir) NAİB Karga gibi çirkin sesli kuşların ötüşü NAİCE Yumuşak yer NAİF Zayıf, cılız NAİK Karga ötüşü veya horoz sesi * Çobanın koyuna bağırması NAİKAN Cevzâ burcundan iki yıldız NAİL(E) Muradına eren, nâil olan, ele geçiren Erişmiş NAİLİYET Ele geçirmek, murada ermek, elde etmek |
Osmanlıca Sözlük (N Harfi)-Osmanlıca Sözlük (N Harfi)İle İilgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (N Harfi)-Osmanlıca Sözlük (N Harfi)İle İilgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (N Harfi) NAİM Bolluk ve bahtiyarlık içinde yaşayış Nizam-ü hal ve mal * Cennet'in sekiz kısmından dördüncü tabakası NAİM Taze, körpe * Kılçıksız, yumuşak, kemiksiz * Etli sebze NAİM Uyuyan, uykuda olan NAİMÂNE f Uyur gibi, uyuklayarak, uyurcasına NAİME Rahatlık içinde nazlı büyütülmüş kadın * Yumuşak yapılı hayvancıklar NAİMÎN (Nâim C) Uyuyanlar, uykuda bulunanlar NA-İNSAF f İnsafsız İnsafı bulunmayan NAİR Haykıran, nâra atan * Uzak Irak, baid NAİR Parlak, parlayan * Düşmanlık, adavet NAİRE (C: Nevâir) Alev, ateş * Hararet, sıcaklık NAİYE Ölüm haberi götüren, kötü haber veren NAİZ Kuvvetlendiren Kaldıran NAK f Nisbet edatı olarak kelimelere eklenir, sıfat meydana getirilir Meselâ: Gam-nâk $ : Gamlı, kederli NAK' (C: Nuk'-Enku) Su saklayacak yer * Kuyu içinde olan su * Deve kuşu avazı * Feryâd etmek, bağırıp çağırmak * Susuzluğu teskin etmek, susuzluğu gidermek * Sıcak suda haşlama * İlâç olarak çıkarılan su * Suda ıslanma * Toz NA'K Karga avazı * Çobanın koyuna haykırıp çağırması NÂKA Dişi deve * Bir yıldızın ismi * Sivilce NÂKA-İ SÂLİH Salih Peygamber'in (AS) bir mu'cizesi olarak kayadan çıkan devesi (Bak: Sâlih AS) NAKA' Temiz olma NAKA (C: Enkâ) Kumdan meydana gelmiş tepe NA-KABİL f Mümkün olmayan Kabil olmayan * Câhil, kabiliyetsiz NA-KABUL f Kabiliyetsiz, istidatsız NA-KÂFİ f Kâfi olmayan Yetersiz, kâfi değil NAKAİS (Noksan C) Eksiklikler Noksanlar NAKAKA Kurbağaların çağrışıp ötmeleri * Tavuğun yumurtladığında ötüp gıdaklaması NAKAL Bir yerden naklolunduğunda bâki kalan ufak taşlar * Devenin tabanına ârız olur bir hastalık NAKALE (Nâkıl C) Haberciler, nakledenler NA-KÂM f Muradına eremeyen, tali'siz Arzusuna kavuşamayan NÂ-KÂMÎ f Mahrumiyet, bahtsızlık isteğine kavuşamama NAKARAT (Nakra C) Durmadan tekrarlanan usandırıcı şeyler * Edb: Şarkının belli yerlerinde tekrarlanan bestesi değişmeyen parça NAKARE f Davul, kös Dümbelek NA-KÂRE f Bir işe yaramaz olan NA-KA'RYAB f Dibi bulunmayan, dipsiz NA-KASTE f Eksiksiz, noksansız Tamam NAKAVE Temizlik NAKB (C: Enkâb) Delmek, delik açmak * Girmek * Dağ içindeki yol NAKBA Tabanı aşınmış deve NAKD (C?: Nukûd) Madeni para, akçe * Bir şeyin bedelini peşinen ödemek * Para olarak bulunan servet * Vezin ve ayarı tamam olan para * Bir şeye hırsızlamasına bakma * Seçmek * Saymak NAKD-İ CÂN En kıymetli olan şey NAKD-İ MEVCUD Mevcud olan para, elde bulunan para NAKDEN Para olarak, peşin, elden NAKDÎ Paraca, peşin para ile Para ile alâkalı ve paraya müteallik NAKDİNE Hazır ve peşin para * Kıymetli ve değerli mal NAKDİNE-İ HAYAT Hayatın kıymeti NA-KERDE f Yapılmamış, olmamış NA-KES f Hasis olan * Zelil, insaniyetsiz, alçak, deni NA-KESAN (Nâ-kes C) Alçaklar, âdi insanlar, insaniyetsiz kimseler * Cimriler, tamahkârlar, pintiler, hasis kişiler NA-KESÂNE f Alçakçasına * Cimrilik ve tamahkârlıkla NAKF (C: Nuküf-Enkâf) Başı dimağından yarmak * Bakış, nazar NAKH Başı dimağından yarmak NAKH Teftiş etmek, kontrol etmek NAKİ' Tâze * Şifâlı devâ NAKIBE (C: Nukab) Kişinin yan tarafında çıkan çıban NAKID Bir şeyin iyisini kötüsünden veya bozuğundan ayıran * Tenkidci, ayarcı Paranın kalbını anlayan * Dinar, dirhem NAKIF Kırıcı, kıran * Bakan, nâzır NAKIH (C: Nukuh) Tam olarak iyileşip hastalıktan kurtulmayan NAKIL İleten, taşıyan, aktaran, nakleden * Tercüme eden * İşittiğini anlatan NAKIL-I AHBAR Haberler nakleden NAKILE Nakleden * Cereyan geçiren NAKILMECLİS Söz taşıyan Dedikoduculuk yapan Gammaz NAKIR Nişana isabet eden ok NAKIS Noksan, eksik Tamam olmayan Gr: Yalnız son harfi harf-i illet olan kelime $ gibi * Mat: Eksi Negatif (Bak: Kâmil) NAKIS-UL İYAR Ayarı bozuk NAKIS Ekşi şarap NAKISAT (Nâkıs C) Nâkıslar Noksanı olanlar Eksiği bulunanlar NAKISAT-ÜL AKL Aklı kısa * Mc: Kadın NAKIYY Pak, temiz, nazif NAKIZ (Nakz dan) Bozan, bozucu NAKİ (Nakiye) Temiz, pâk * Çok takvalı, temiz insan * Has undan yapılmış beyaz ekmek NAKİ' (C: Enkia) Kuru üzümü su içinde ıslatarak yapılan şarap * İçinde hurma ıslatılan havuz * Suyu çok olan kuyu * Kandıran, kandırıcı NAKİA (C: Nekâyi') Seferden gelen kimse için hazırlanan yemek * Yağma edilen hayvanlardan taksimattan önce boğazladıkları deve ve koyun * Damat için hazırlanan yemek * Ziyafet NAKİB Vekil Bir kavim veya kabilenin reisi veya vekili Halkın hayırlısı * En eski derviş veya dede * Müfettiş NAKİBE Akıl Nefs * İnsan ruhu NAKİD (Bak: Nakd) NAKİH (Nekahet den) Hastalıktan yeni kurtulmuş olup henüz zayıf olan kimse NAKİHE Nikâhlı kadın eş NAKİK Kurbağa, akrep ve tavuk sesleri NAKİL Vazgeçen, cayan, dönen * Çekinen, kaçınan NAKİL Nakleden, işittiğini anlatan NAKİL Yol, tarik * Bir yürüme çeşidi NAKİLE (C: Nekâyil) Ayakkabıya yapılan yama NAKİME Asıl, cevher Kendi, nefis * Nefsi mübarek olan NAKİR Bir insanın hem cins ve aslı * Gayet fakir * Bir nevi kara sinek * Ağzı dar olan küçük kab * Hurma çekirdeğinin arkasındaki beyaz çukur * Kıymetsiz şey NAKİR Gadaplı, kızgın NAKİS Bayağı, alçak * Başını daima öne eğen adam NAKİS (Noksan dan) Eksik Tamam olmayan NAKİS Bozan, çözen, üzen veya dağıtan * Rücu eden Dönen NAKİSE Kusur, ayıb, eksiklik, kabahat, noksanlık * Gıybet NAKİSEDÂR f Eksiği bulunan Kusuru olan Kusurlu NAKİŞ Parça parça ve dağınık olan eşyaların bir yerde veya bir çuval içinde toplanması * Benzer, misil NAKİT Dişi keklik NAKİZ(E) (Nakz dan) Zıt, karşı Birbirine karşı, zıt olan şey veya iş * Man: Bir şeyin, bir kaziyenin hükmüne, mânasına muhalif olan veya ondan başka kaziye Bir şeyi ref'eden şey (Meselâ: "Her insan hayvandır Bazı insan hayvan değildir" kaziyeleri birbirinin nakizidir Nakiz ile zıd beyninde fark vardır Nakizeyn; ne cem' olurlar, ne de ma'dum Zıddeyn; cem' olmazlar, ikisi de bir arada olmazlar, ma'dum olurlar * Eyer ve semerden çıkan ses NAKİZA Dağ içindeki yol NAKİZEYN Karşılıklı iki zıt şey NAKKA' Yanında olmayan şey için mübalağa yapan kimse NAKKAB (Nakb dan) Delici, delik açıcı NAKKAD (Bak: Nekkad) Nakd eden Paranın kalbını, sağlamını ayıran * Tenkidci, bir şeyin iyisini kötüsünü ayıran * İmam, hatib NAKKAF Temkinli kimse, iyi niyet sâhibi olan kişi NAKKAL (Nakl dan) Nakledici * Hikâyeci Hikâye anlatan NAKKAR Müzik, çalgı * Gagalıyan * Ağaç, taş ve madeni eşyayı oyarak ve çukurlaştırıp kabartarak ona mücessem şekiller veren sanatkârlar NAKKARE (Bak: Nakare) NAKKAŞ Nakış yapan Duvar nakışları yapan usta Süsleme san'atkârı NAKKAŞ-I EZELÎ Ezeli Nakkaş Ezeli olup her şeyin nakşını yapan Allah (CC) NAKKAŞE Nakış yapan kadın Nakışçı NAKL Bir şeyi başka bir yere götürmek, taşımak, yer değiştirmek * Anlatmak, duyduğu bir şeyi başkasına hikâye etmek, rivâyet etmek * Bir dilden başka dile çevirmek, terceme etmek * Eski mest ve çizme * Yırtık elbiseyi yamamak NAKL-İ HADİS Hadis-i şeriflerin nakledilmesi NAKL-İ SAHİH Doğru, şüphesiz gelen haber nakli NAKL-ÜD DEM Kan aktarma NAKL-BEND f Hikâyeci Masal uyduran NAKLEN Nakil yoluyla Anlatmak veya hikâye etmek suretiyle NAKLÎ Nakliye ile, taşıma ile ilgili * Akla değil de nakle dayanan, yani söylenen hakikat NAKLÎ DELİL Şer'î hükümler için naklî delil esastır Yalnız akıl ile din namına hüküm getirilmez ve böyle bir hükmün dinle alâkası olmaz Dinî meselelerde aklın ve ilmin vazifesi; dinî hükümlerdeki hikmetleri ve hakkaniyet delillerini görüp izhar etmektir Kur'anın bazı âyetlerinde yapılan akla havaleler ve Kur'andan herkesin istifade etmesine ait hususlar ise: Tefekkür, faziletler ve havf ü rica ve bilhassa, ahkâm-ı diniyenin hikmetlerini ve hakkaniyet delillerini görmek gibi ibret derslerine ait olup, ahkâm-ı şer'iyeye ait değildir (Bak: Edille-i erbaa, Fetva) NAKLİYAT Nakil işleri, taşıma işleri * Anlatılanlardan öğrenilenler * Nakiller NAKLİYAT-I ASKERİYE Askerî kıt'aların; top, tüfek, cephane, teçhizat ve levazımatı ve her türlü seferî ihtiyaçlarıyla birlikte bir yerden kaldırıp başka bir yere gönderilmesi, nakledilmesi Askerî nakliyat NAKLİYE (C: Nakliyat) Eşya taşıma işi * Taşıma parası NAKM (Nakmet) İntikam, öç alma Eza vererek cezalandırma NAKNAKA (C: Nekanık) Kurbağanın ötmesi Tavuğun gıdaklaması * Ses NAKR Oymak, kazmak Taş oymak * Kuşun yem toplaması * Vurmak * Sıklık vermek * Ağaç üstüne nakşetmek * Tanbur çalmak * Üflemek * Dille ıslık çalmak * Parmak çıtlatmak NAKRA Hususi dâvet, özel dâvet NAKREŞE Gizli his |
Osmanlıca Sözlük (N Harfi)-Osmanlıca Sözlük (N Harfi)İle İilgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (N Harfi)-Osmanlıca Sözlük (N Harfi)İle İilgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (N Harfi) NAKS Eksiklik, noksan, kusur * Azaltma, eksiltme (Bak: Nâkıs) NAKS Nakletmek * İfsad etmek, bozmak * Evmek Acele etmek * Kimseye lâkap takmak * Ayıplamak * Kilise çanını çalmak Çan çalmak, çana vurmak NAKŞ Bir şeyi çeşitli renklerle boyamak * Resim * Tezyin etmek * Bedene batmış dikeni çıkarmak * Bir şeyin esasını araştırmak * Yaymak * Suda ıslanmış hurma * İpekle, sırma ile işleme * Mc: Hile NAKŞ-I DİL-FİRİB Gönül aldatıcı suret NAKŞ-I KADEM Ayak izi NAKŞ-I KİLKÎ Kalemle yapılan nakış NAKŞ-BEND f Kumaşların nakışlarını bağlayarak ipek tellerle tezgâhı hazırlayan Nakış işleyen * Ressam NAKŞ-BENDÎ f Kalbde zikir yoluyla, tefekkür ile İlâhî sevgiyi, uyanıklığı nakşa çalışan mânâsiyle, Şeyh Bahâüddin Nakş-bendî nâmındaki azîm bir velinin kurduğu ve en ziyade hafî zikre dayanan tarikata mensub olan(Silsile-i Nakşî'nin kahramanı ve bir güneşi olan İmam-ı Rabbanî (RA) Mektubat'ında demiş ki: "Hakaik-ı imaniyeden bir mes'elenin inkişafını, binler ezvak ve mevaâcid ve keramata tercih ederim"Hem demiş ki: "Bütün tariklerin nokta-i müntehası, hakaik-ı imaniyenin vuzuh ve inkişafıdırHem demiş ki: "Velâyet üç kısımdır: Biri velâyet-i suğra ki, meşhur velâyettir Biri velâyet-i vusta, biri velâyet-i kübradır Velâyet-i kübra ise; veraset-i nübüvvet yoluyla, tasavvuf berzahına girmeden, doğrudan doğruya hakikata yol açmaktır"Hem demiş ki: "Tarik-ı Nakşîde iki kanad ile sülûk edilir" Yâni: Hakaik-ı imaniyeye sağlam bir surette itikad etmek ve feraiz-i diniyeyi imtisal etmekle olur Bu iki cenahta kusur varsa, o yolda gidilmez NAKŞ-PERDAZ f Nakış yapan ressam NAKŞ-PERDAZÎ f Ressamlık NAKŞ-TIRAZ f Süslü işlemeler NAKT Çıkarmak NAKUR Sur gibi ağızla üflenerek çalınan boruya denir Nakr; vurmak ve didiklemek mânalarına geldiği gibi, boru çalmak mânasına da gelir Çünkü boru çalındığı zaman, içinden hava tazyiki ile didiklenmiş olacağı gibi, dışından da o ses, çarptığı kulakları didikleyeceği cihetle boruya "minkar" mânasıyla alâkadar olarak "nâkur" denilmiştir Boru çalınmak, askerin seferi için hareket kumandası demek olduğu gibi, borusu ötmek de emir ve kumandasının nüfuzundan kinaye olur ET) NAKUS Kiliselerde asılı bir vaziyette durup belirli vakitlerde çalınan çan Kilisenin büyük çanı NAKVET Bir şeyin seçkiniNAKZ : Bozmak Çözmek Kırmak * Bir sözleşmeyi yok saymak * Kalın bir şeridi çözüp dağıtmak * Parmaklarda veya âzâda oynak yerler * Kiriş * Palan Deri NAKZ-I AHD Anlaşmayı bozma, muâhede hükümlerini bozma Verilen sözde durmama (Nebz-i ahd da denir) NAKZ (Nakazân) (C: Nevâkız) Sıçramak * Talep etmek, istemek NAKZ Halâs olmak, kurtulmak NAKZAN (Nakzen) Bozarak, hükmü bozulmuş olarak NAKZEYN İki zıt, zıtlar Birbirine muhalif iki şey NAL(E) f İnilti, figân * Kamış kalem * Kamış düdük * Şeker kamışı NA'L Nal Ayağa giyilen tahta ayakkabı veya hayvanların ayağına çakılan demir * Oturulacak yerlerin en aşağısı NALAN f İnleyen, sızlayan, figân eden NA-LAYIK f Lâyık olmayan NALBANT (Na'l-bend) f Nal takan NA'L-BUR f Nal, çivi vs satan veya yapan kimse Nalbur NALÇE Küçük nal * Yemeni, çizme gibi ayakkabılara vurulan hafif demir parçaları (OTDS) NALE (Bak: Nâl) NALEKÂR f İnleyen, figân eden, feryad eden NALEKÜNAN (Nâle-künân) f Feryad ederek, inleyerek NALENDE f İnleyen, feryad eden, inleyici NALESENC f İnleyen, inildiyen NALESENCÎ f İnleyicilik, feryad edicilik NA'LEYN Bir çift ayakkabı * Bir çift nalın NALEZEN (Nâle-zen) f İnleyen İnildeyen NALEZENAN f İnildiyerek, inleyerek NA'LÎ Nal biçiminde olan NALİŞ f İnleme, inilti, inleyiş NALİŞKÂR (Nâlişker) f İnleyen, inildiyen NALİŞZEN f İnleyen NA'L-TIRAŞ f Ağaç ayakkabı yapan kimse * Nalıncı NAM f İsim, ad Lâkab Ün Şan * Vekillik * Adres NAM-I MÜSTEAR Takma isim NAM-I ŞERİF Mübarek isim, şerefli ad NA'MA Rahatlık, nimet Minnet, ihsan ve atiyye İyi halde bulunmak NA-MA'DUD f Sayılmaz, çok Sayısız NA-MAĞLUB f Yenilmez, mağlub edilmez NA-MAHDUD f Hudutsuz, sınırsız, sonsuz NA-MAHREM f Aralarında evlenmeğe mâni olacak kadar yakınlık bulunmayan Şer'an evlenmeğe mâni akrabalığı olmayan erkek veya kadın * Yabancı NA-MAHREMİYET f Namahremlik NA-MAHSUR f Sonu olmayan, sınırlanmamış, sonsuz NA-MAKBUL f Makbule geçmez, kabul olmayan Kabul edilmeyen NA-MA'KUL f Akla uygun gelmeyen Akıl almayan Mâkul olmıyan NA-MA'LUM f Bilinmiyen, bilinmemiş, ma'lum olmayan NAMAN (Nam C) f İsimler, adlar NA'MAN Tâif yolunda Arafata çıkar bir derenin adı NA-MA'RUF f Tanınmayan, bilinmeyen, ma'ruf olmayan NA-MARZİ f Beğenilmeyen, arzu ve isteğe uygun olmayan NA-MATBU f Basılmamış, tab edilmemiş yazı NAM-AVER (C: Nam-âverân) f Ünlü, meşhur, ad salmış NAM-ÂVERÂN (Nam-âver C) Namlı kişiler, ad salmış kimseler, ünlüler, meşhurlar NAMAZ f İslâmın beş şartından birisidir * Duâ * Zikir * Kur'an * Kunut * Rüku * Salât * Şükür * Tesbih * Secde * Hamd (Bak: Salât - Târik-üs salât)(Arkadaş! Namaz, kul ile Allah arasında yüksek bir nisbet ve ulvi bir münasebet ve nezih bir hizmettir ki, her ruhu celb ve cezbetmek namazın şe'nindendir Namazın erkânı, "Fütühat-ı Mekkiye"nin şerhettiği gibi, öyle esrarı hâvidir ki, her vicdanın muhabbetini celbetmek, namazın şe'nindendir Namaz, Hâlik-ı Zülcelâl tarafından her yirmidört saat zarfında tayin edilen vakitlerde mânevi huzuruna yapılan bir davettir Bu davetin şe'nindendir ki, her kalb, kemal-i şevk ve iştiyakla icabet etsin Ve mi'racvari olan o yüksek münâcâta mazhar olsunNamaz; kalblerde azamet-i İlâhiyyeyi tesbit ve idame ve akılları ona tevcih ettirmekle adalet-i İlâhiyyenin kanununa itaat ve nizam-ı Rabbâniye imtisal ettirmek için yegâne İlâhî bir vesiledir Zaten insan, medeni olduğu cihetle, şahsî ve içtimaî hayatını kurtarmak için, o kanun-u İlâhîye muhtaçtır O vesileye müracaat etmeyen veya tenbellikle namazı terkeden veyahut kıymetini bilmeyen; ne kadar câhil, ne derece hâsir, ne kadar zararlı olduğunu bilâhare anlar, ama iş işten geçer İİ) NAMAZGÂH Namaz kılınan yer İbadetgâh Eskiden şehir dışında, kırda ve sed üzerinde mihrab konulmak suretiyle namaz kılınmak için yapılan yere verilen addır * Bir kasabanın bütün halkını bir arada bulunduran geniş sahaya da bu ad verilirdi Bayramlarda ve fevkalâde günlerde kasaba ve civar köyler halkı hep birden orada toplanırlardı NAMAZGÜZAR f Namazlarını kılan, namazlarını eda eden NAMBERDAR f Şanlı, ünlü, ad salmış, meşhur NAMCU(Y) (C: Namcuyân) f Nam arayan * Yiğit NAMCUYÂN (Namcu C) f Ün arayanlar, nam arayanlar * Yiğitler, kahramanlar NAMDAR f Ünlü, şöhretli, meşhur NAMDARÂN (Namdar C) Ünlüler, namlılar, meşhurlar NAMDARÎ f Namdarlık, ünlülük, meşhur olma NAME f Mektub Risale Kitap NAME-İ HİCRAN Hicrân mektubu Ayrılık, mektubu |
Osmanlıca Sözlük (N Harfi)-Osmanlıca Sözlük (N Harfi)İle İilgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #6 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (N Harfi)-Osmanlıca Sözlük (N Harfi)İle İilgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (N Harfi) NAME-İ HÜMAYUN Tar: Osmanlı Padişahları tarafından İslâm ve Hristiyan Hükümdarlarla Osmanlı Devletine tâbi imtiyazlı olar Mekke Şerifine, Kırım Hanına, Eflâk ve Boğdan Voyvodalarına, Erdel Kralına, Gürcü ve Dağıstan Hanlarına gönderilen mektublara verilen addır NAME-İ NUR Nurun mektubu Saadet verici mânâlar yazılı kâğıt NA'ME Derinin nazik olması * Hoş dirlikli olmak NAMEAVER (Name-âver) f Mektup götüren NAMEBER f Mektup götüren, nameâver NA-MEFHUM f Anlamsız, mânasız, anlaşılmaz NA-ME'MUL f Umulmadık, beklenmedik anda NA-MERBUT f Rabıtasız, mânâsız, anlamsız, saçma sapan NA-MERD f Korkak * İnsaniyetsiz, sözünde durmayan Alçak, insanlık hislerinden habersiz NÂ-MERDÂNE f Namerdcesine, alçakçasına NÂ-MERDÎ f Namerdlik, alçaklık, zillet * Korkaklık NAME-RES f Mektup ulaştıran, mektup eriştiren NA-MERGUB f Beğenilmeyen, rağbet olunmayan NA-MER'Î f Görülmez Mer'î olmayan NA-MESBUK f Benzeri hiç olmamış, geçmemiş NA-MESMU' f İşitilmeğe değmez * İşitilmemiş, duyulmamış NA-MESTUR f Açık, meydanda, âşikâr * Örtülmemiş NA-MES'UD f Mes'ud ve mübârek olmayan Uğursuz NA-MEŞHUD f Gözle görülmemiş, şâhit olunmamış NA-MEŞRU f Meşru olmayan, şeriat harici * Kanunsuz, uygunsuz * Günah olan şeyler NA-MEVZUN f Ahenksiz, ölçüsüz, vezinsiz, orantısız * Edb: Vezni bozuk veya hiç olmayan manzume NA-MEYSUR f Ele geçirememiş Elde edememiş * İşi kolaylaştırılmış NAMIK Kâtib, yazıcı NAMIK KEMAL (Mi: 1840 - 1888) Tekirdağ'lı olup İslâm mücahidlerindendir Yeni Osmanlılık hareketine vatan mefhumunu sokmuş, "Firâki, hapsi, nefyi kadr-i nâmusumla gördüm hep" diye haklı olduğunu dâima müdâfaa etmiştir Ehl-i kemâl bir zat olduğu, davasının istikameti ve samimiyetinden anlaşılırHayatının sonlarına doğru Osmanlı İmparatorluğunun ve İslâm dünyasının kurtuluşunu "ittihad-ı İslâm" da görmüş ve bu uğurda gayret göstermiştir Bu emelini, yazdığı " Celâleddin-i Harzemşah, Salahaddin-i Eyyubi, Yavuz Sultan Selim ve Fâtih Sultan Mehmed" isimli eserlerinde ortaya koymuştur Mezarı Bolayır'dadır NAMİ(YE) Büyüyen, artan, ürmee kuvveti olan Nebat ve hayvandaki büyüyüp gelişme kuvveti * Farsçada: Namlı, şöhretli, ünlü NA-MİHR-BAN f Vefasız, sevgisiz, muhabbetsiz NA-MİHR-BANÎ f Vefasızlık, sevgisizlik, muhabbetsizlik NAMİSA (C: Namisât) Kadınları süsleyip yüzlerinin kılını yolan kadın NAMİYE (Bak: Nami) NAMİYEBER f Hayat verici NA-MİZAC f Keyifsiz, rahatsız, hasta NA-MİZACÎ f Keyifsizlik, rahatsızlık, hastalık NA-MURAD f Mahrum kalan, muradına eremeyen NAMUS Irz, iffet, edeb, hayâ * Şeriat * Melâike * İrade-i İlâhiyenin tecellisi * Nizam * Emniyet ve istikamet gibi faziletlerin muhassalası olan pek kıymetli haslet * Bir kimsenin mahrem, gizli esrarı olup işleri ve hallerinin iç yüzüne vakıf ve muttali kimseye denir * Hayırlara ait gizli hâllerin hâmil ve vâkıfı olan Bu mânada Cebrâil Aleyhisselâm'a ıtlak olunur Sair melâikenin vâkıf olmadıkları vahyin sırlarına vakıf ve mahrem olması cihetiyle ona namus-u ekber denilmiştir * Hâzık * Mahir * Av ve tuzak * Nemmam mânâsiyle fitneci ve koğucu * Birisinin hilesine siper ettiği şeye ve arslan yatağına da bu mâna verilmiştir * Temizlik, doğruluk ( Bak: Desâtir) NAMUS-U MÜCESSEM Çok namuslu olan NAMUSİYYE Yatan kimselerin başkaları tarafından görülmemeleri için, yatağın etrafına çekilen perde NAMUSKÂR f Namuslu * Doğru adam NAMUSPERVER f Namuslu NA-MUTASAVVER f Hatır ve hayale gelmez NA-MUVAFIK f Muvafık gelmeyen, uygun olmayan NA-MÜBAREK f Uğursuz, meymenetsiz NA-MÜHEZZEB f Terbiye görmemiş, ıslah edilmemiş NA-MÜLAYİM f Uygun olmayan * Çetin, sert NA-MÜNASİB f Münâsebetsiz, yakışıksız, uygunsuz, uygun olmayan NA-MÜSAİD f Elverişsiz Müsaid olmayan NA-MÜSTAİD f Müstaid olmayan Olgunlaşma kabiliyeti olmayan İstidatsız NA-MÜTENAHİ f Sonsuz, ucu bucağı olmayan Nihâyetsiz NA-MÜVECCEH f Yöneltilmemiş, tevcih edilmemiş NA-MÜYESSER f Elden gelmeyen, müyesser olmayan NAMVER (C: Namverân) Namlı, adlı, meşhur, ünlü NAMZED (Nâm-zed) f İsteyen veya istenilen kimse * Sözlü Nişanlı * Bir vazifeye tayin edilmesini isteyen veya istenilen kişi Aday NAN f Ekmek NA'NA (C: Neâni-Ne'nâ') Nâne * Uzun boylu adam NA'NAA Irak etmek, uzaklaştırmak * Hızlı konuşmak, tez tez söylemek * Katı deprenmek * Yemeğe nane koymak NANCU (Nâncuy) f Ekmek arayan Dilenci NANE MOLLA Mc: Beceriksiz, işe yaramaz, ağır hareketli mânalarında kullanılan bir tâbirdir NANHAH Ekmek isteyen Dilenci NANHOR f Dilenci NANKÖR f Gördüğü iyiliği unutan, nimeti inkâr eden Nimetin şükrünü eda etmeyen, gafil NANPARE f Ekmek parçası Bir lokma ekmek * Geçime yarayan iş NANPÜZ f Ekmekçi, ekmek pişiren NANÜ f Ninni NA-PÂK f Temiz olmayan, pis, kirli NA-PÂKÂN (Nâpâk C) Murdarlar, pisler NÂ-PÂKÎ f Pislik, murdarlık NA-PAYDAR f Süreksiz, geçici Sebatsız, kararsız, durmaz |
Osmanlıca Sözlük (N Harfi)-Osmanlıca Sözlük (N Harfi)İle İilgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #7 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (N Harfi)-Osmanlıca Sözlük (N Harfi)İle İilgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (N Harfi) NA-PERVA f Pervasız, korkusuz, aldırışsız, çekinmez * Sersem NA-PESEND f Beğenilmez NA-PEYDA f Görünmeyen, açıkta değil, belirsiz NA-PEZİR f Olmaz, olamaz, kabul etmez NA-PUHTE f Ham, çiğ, pişmemiş * Mc: Acemi, tecrübesiz, toy NAR (C: Niran, envar, niyere, niyâr) Ateş Cehennem * Bir meyve adı * Mc: Allahın gadabı * Yakıcı, azab verici her şey Şer Dalâlet Sefâhet NAR-I BEYZA "Akkor, beyaz ateş" mânâsında olan bu tâbir fizikte: 1800 derece kadar olan hararette erimeyen cismin sıcaklık hâli demektir * Bir meyve adı(Hikmet-i tabiiyede nâr-ı beyza hâlinde ateşin bir derecesi var ki; harareti etrafına neşretmiyor ve etrafındaki harareti kendine celbettiği için, şu tarz bürudetle, etrafındaki su gibi mâyi şeyleri incimad ettirip, mânen bürudetiyle ihrak eder İşte zemherir, bürudetiyle ihrak eden bir sınıf ateştir Öyle ise, ateşin bütün derecâtına ve umum envâına câmi olan Cehennem içinde, elbette zemherir'in bulunması zaruridir S) NAR-I HAYAT Canlıya lüzumlu bulunan sıcaklık Vücudun harareti (Bak: Hararet-i gariziye) NA'R Çağırmak * Haykırmak * Burun içinden çıkan ses * Gitmek * Firar, kaçmak * Galeyan NA'RA (C: Na'rât) Yüksek sesle uzun uzun bağırma * Tar: Eskiden yangına giderken ve dönerken kalabalık caddelerde, geçitlerde, dönemeçlerde, meydanlarda tulumbacıların içlerinden "naracı" adı verilen birinin bağırması yerinde kullanılır bir tâbirdir Nâra atmakla yangın münasebetiyle sokağa fırlayan halkı çiğnenmekten kurtarmak için insanî bir maksad tâkib edilmekle beraber, daha ziyade caka satılırdı (OTDS) NA-RAST f Eğri Doğru olmayan NA'RAT (Bak: Na'ra) NARBAC Nar aşı NARBÜN f Nar ağacı NARCİL Hindistan cevizi NARCİS Nergis NARCİSTAN Nergislik NARÇİL f Hindistan cevizi Ceviz-i Hindî NARDA f Lâyık değil NARDAN f Gözyaşı damlaları * Nar tâneleri * Mangal NARDENK f Erik, nar, elma, kızılcık gibi meyvelerden çıkarılan ekşimsi pekmez NARDEŞİR Tavla oyunu NA'RE Nâra Yüksek sesle uzun uzun bağırma Çağırma Haykırma * Burun içinden çıkan ses NA'RE-ENDÂZ f Nâra atan Yüksek sesle uzun uzun bağıran NA-REFTE f Gidilmemiş, geçilmemiş Kimsenin gidip geçmediği yer NARENC f Portakal * Turunç NARENCÎ Turunç renginde NARENCİYE Turunçgiller (Mandalina, portakal, limon gibi meyveler) NARENEC (Nârnic) Hindistan'da yetişen ve turunç ağacına benzeyen bir ağaç NA-RESA f Yetişmemiş, ham * Uygun ve münasib olmayan NA-RESAYÎ f Uygunsuzluk, münasebetsizlik * Hamlık NA-RESİDE Yetişmemiş, körpe * Büluğa ermemiş NA-REŞİD f Kemâle ermemiş, olgunlaşmamış NA-REVA Yakışıksız, reva olmayan Münâsib ve lâyık olmayan NA'REZEN f Nâra atan Yüksek sesle uzun uzun bağıran NARGİL f Hindistan cevizi NARH (Aslı "Nirh" dir) Yiyecek maddelerine belediyenin koyduğu fiat NARÎ (Bak: Nariyye) NARİN f İnce, zayıf, nazik * İç oda NARİS f Ham meyva NARİYYE Nar ile alâkalı, nara mensub Ateşten, yanıp tutuşur, patlar olan şey NARKOTİK yun Afyon, morfin gibi uyuşturucu maddelerin genel adı NAS f İnsanlar NAS SURESİ Kur'an-ı Kerim'de 114 Sure (Bak: Muavvezetân) NA'S Uykusu gelmek Uyku bastırmak NAS Iraklık, uzaklık NASA Kaldırmak * Engel olmak, men'etmek NASAB Dert * Zahmet, meşakkat NA-SAF f Saf ve hâlis olmayan Saf olmayıp karışık olan NASAF Hizmetçi, uşak NASAFE Hizmet etmek NASAHA Öğüt vermek, nasihat etmek NASAİB (Nasibe C) Dikili taşlar NASAL Temrenci NA'SAN Uykusu gelmiş olan adam NASARA Hristiyanlar Nasraniler Hz İsa'ya (AS) ilk önceleri Nâsıra Karyesindeki ahali yardım ettiklerinden, onlara "Nasara" ismi verilmiştir NA-SAVAB f Doğru olmayan, yanlış NASAYİH (Nasihat C) Nasihatlar Öğütler NA-SAZ f Münasebetsiz uygunsuz, uymaz NA-SAZÎ f Uygunsuzluk, münasebetsizlik, uymazlık NA-SAZKÂR f Uygun görmeyen, muhâlif * Beklenmemiş, işitilmemiş * Münâsebetsiz işle uğraşan NA-SAZKÂRÎ f Uygunsuz iş yapma, münâsebetsiz iş görme * Zıtlık, uygunsuzluk NASB Dikme Bir rütbe alma Bir memurluğa tayin edilme * Gr: Arapçada kelimenin i'rabının mensub ( üstün) olması, yani; (e, a) diye okunuşu NASB-ÜL AYN Göz dikilmesi Bir şeye hırsla ve şiddetli arzu ile bakmak, göz dikmek NASBA Doğru boynuzlu koyun ve keçi NASBETMEK Kelimenin son harfinin harekesini (E) diye okutmak * Tâyin etmek NA'SEL Erkek sırtlan * Uzun sakallı bir kimsenin adı NA'SELE Yaşlıların yürüyüşü NA-SENCİDE f Ölçülmemiş, tartılmamış * İyi düşünülmemiş * Değerlenmemiş NASERE f Ayarı bozuk para NA-SEZA f Münasib olmayan, lâyık olmayan NASFET (Nasafet) İnsaf Haklılık Bir şeyin yarısını almak Hakkaniyet İnsanları, kanunların şümulüne girmeyen hakları te'min ve ifasına zorlayan fotri adâlet hissi NASI' Her nesnenin hâlisi * şiddetli beyaz olan NASIBE (Bk: Nasibe) NASIF Geo: Açıyı iki eşit parçaya bölen doğru Açı ortayı NASIFE (C: Nevâsıf) Su mecrası, su yolu NASIH (Bak: Nâsih) NASIR Yardımcı, yardım eden, nusret veren Resül-i Ekrem'in (ASM) bir ismi NASIRÎN (Nâsır C) Yardım edenler, yardımcılar NASİ Unutan, nisyan eden NASİB Nasbeden, bir şeyi bir şeye diken * Gr: Harfi (e) diye üstün okutan NASİB Pay, hisse, kısmet * Bir kimsenin elde edebildiği şey NASİBDAR f Nasibi olan Hissedar NASİBDAŞ f Hissede beraber, nasipte eş olan NASİBE Müfrit Haricîlerden ve Emevîlerden ve Hz Ali'ye (RA) çok muhalif olan zümrenin adı NASİBE (C: Nesâib) Yollara dikilen işaret taşı Bir yere dikilen taş NASİC (Nesc den) Dokuyan, nesceden * Düzenleyen, tertib eden, sıralayan NASİF Baş örtüsü NASİH (Nesh den) Battal eden, hükümsüz bırakan * Kitabın kopyasını çıkaran NASİH Nasihat eden, öğüt veren * İçi temiz adam NASİH (Nâsiha) (Nush dan) Öğüt veren, nasihat eden(Hastalık ise birden gözünü açtırır Vücuduna ve cesedine der ki: "Lâyemut değilsin, başıboş değilsin, bir vazifen var Gururu bırak, seni yaradanı düşün Kabre gireceğini bil, öyle hazırlan" İşte hastalık bu nokta-i nazardan hiç aldatmaz bir nâsih ve ikaz edici bir mürşiddir Ondan şekva değil, belki bu cihette ona teşekkür etmek; eğer fazla ağır gelse sabır istemek gerektir L) NASİHÂNE f Öğüt vererek, nasihat ederek NASİHAT İbret verici ders, tavsiye, ihtar, öğüt NASİHAT-ÂMİZ f İçinden öğüt alınacak söz NASİHATGER f Nasihat eden, öğüt veren NASİHATKÂR f Nasihat eden, öğüt veren NASİHAT-NÂPEZİR f Nasihat dinlemez, öğüt tutmaz NASİHATPEZİR f Nasihat tutar, öğüt tutar, öğüt dinler NASİK (Nesak dan) Düzenleyen, tertib eden NASİK Allah yolunda ibâdet eden, dine bağlı, zâhid NASİL Çenelerin altından boyun ile başın kavuştuğu yerde olan mafsal NASİL Kıl dökücü ilâç |
Osmanlıca Sözlük (N Harfi)-Osmanlıca Sözlük (N Harfi)İle İilgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #8 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (N Harfi)-Osmanlıca Sözlük (N Harfi)İle İilgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (N Harfi) NA-SİPAS f Nankör Şükretmeyen NASİR Nesir yazan * Saçan, yayan NASİR Nusret eden, zafer veren Yardımcı Muin NASİYE Çehrenin gösterişi, alın, yüz NASİYE-PİRA f Alnı süsleyen NASİYESÂ f Alnını yere süren NASİYE-SÂZÎ f Alnını yere sürme NASİYY Yaş ot NASİYYE Nass oluş Kat'ilik, şüphesizlik, kesinlik (Bak: Nass) NASL Okun ucundaki sivri demir okun uçmasına yardım eden kanatlar NASNAA Depretmek * Devenin, kalkarken dizi üstünde çok eğlenmesi NASR Yardım, üstünlük, yenme, galip kılma * Yağmurun her yeri sulaması NASR SURESİ Kur'an-ı Kerim'deki 110 Sure İza-câe veya Tevdi' Suresi de denir NASRANİ Hristiyanlıkla alâkalı ve ona mensub olan Hristiyanlardan olan (Bak: Nasara) NASRANİYET Hristiyanlık(Nasraniyet, ya intifa veya ıstıfa edip İslâmiyete karşı terk-i silâh edecektir Nasraniyet, bir kaç defa yırtıldı, protestanlığa geldi Protestanlık da yırtıldı, tevhide yaklaştı Tekrar yırtılmağa hazırlanıyor, ya intifa bulup sönecek veya hakiki Nasraniyetin esasını câmi' olan Hakaik-ı İslâmiyeyi karşısında görecek, teslim olacaktırİşte bu sırr-ı azime Hz Peygamber (ASM) işaret etmiştir ki; "Hz İsa nâzil olup gelecek, ümmetimden olacak, şeriatımla amel edecektir" M) NASREDDİN (Nasr-üd din) Dine yardımı dokunan NASREDDİN HOCA (Mi: 1208 -1284) Mizahlı, güldürücü sözleri ile meşhur bir zâttır Akşehir, Sivrihisar Medreselerinde okumuş, Selçuklular zamanında yaşamıştır NASRULLAH Allah'ın yardımı NASS Kat'ilik, kesinlik, açıklık Te'vile ihtimali olmayan söz veya delil * Kur'ân-ı Kerim veya Hadis-i Şerifde bir iş ve mes'ele hakkında olan açıklık ve bu şekilde açık olan kelâm ve âyet Akide * Bir haberi kimden aldığını söyleyerek, en nihayet o haberi ilk söyleyene kadar nakledilişi isbat etmekBazılarınca istihraç ve izhar mânâlarından me'huzdur Bir şeyin belâğ ve nihayetine denir Bundan başka: Delil, haber, seyr-i şedid, ref', hüccet, bürhan, zuhur mânalarına da gelir NASS-I HADİS Hadisin açık, gerçek ifadesi Muhtemeli olmayan sağlam mânaya delâlet eden lâfız Delil mânâsına olan "Nass-ül fukaha" bundan alınmıştır NASS-I KATI' Mânâsı açık olan Kur'an âyetlerinden delil olarak gösterilen âyet NASSAH Terzi, hayyat NASSÎ Nass'a ait Her türlü şübhe ve tereddüdün ve tenkidin üstünde tutulacak şekilde olan kesinlik, kat'ilik, açıklık Bedahet * Âyet ve hadisle doğruluğu sâbit olan NASSİYE (yun: Dogmatizm) Fls: Bir görüşün doğruluğuna peşin olarak inanan ve bu inanışlarını tenkide tabi tutmayanların düşünüş tarzı Son heceleri izm ile biten görüşler, taraftarlarınca peşin olarak kabul edildiklerinden birer dogmatik görüş örneğidir Meselâ; komünizm, materyalizm, darvinizim, birer dogmatizm mâhiyetindedirler İslâmda zorlama yoktur, inanç için bilgi ve tefekkür esastır Hakiki düşünce hürriyeti İslâmda vardır İslâm dışında izmle biten görüşler önderlerini tartışılmaz otorite olarak kabul eder ve karşı görüşte olanlara her türlü baskı ve zulmü reva görürler NAST Sükut Konuşurken dinlemek için susmak NA-SUDE f Dinlenmemiş, istirahat etmemiş NASUH Hâlis Temiz Kesin, kat'i * Çok nasihat eden NASUHÎ (Nasuhiyye) Bozulmaz şekilde tövbe eden NASUR Göz pınarında, mak'at havâlisinde ve diş etlerinde olur bir hastalık NASUS (Bak: Nass) NASUT İnsanlık İnsanlar ve onlarla alâkalı şeyler NASUTÎ Dünya ile ilgili, insanlığa ait, insanlıkla ilgili NASUTİYÂN İnsanlar NA-SÜFTE f Delinmemiş, deliksiz NASYE Her nesnenin iyisi NA'Ş Kefene sarılıp tabuta konmuş ölü * Cansız vücud NA-ŞAD f Sevinçli olmayan, mahzun, tasalı, kederli NA-ŞADÎ f Hüzünlü ve kederli oluş, gamlılık NA-ŞAYESTE f Lâyık olmayan Lâyık değil NAŞIT Büyük yoldan ayrılan küçük yol * Vahşi sığır Bir burçtan başka burca varan yıldız * Neşeli ve şen adam NAŞİ Neş'et eden, yeniden vücuda gelen, yetişen, yetişmiş * Delil, dolayı, ötürü, sebebiyle * Geceleyin meydana gelip zâhir olan şey * Yetişmiş oğlan veya kız NAŞİB Hâfız * Ok sahibi İçine girip yapışan nesne NAŞİD(E) (Neşide den) Şiir söyleyen, şiir okuyan, şiir yazan NAŞİE Delil Zuhur * Gündüz veya gecenin evvelki saati * Uykudan sonra kalkmak hali ve uyanık olduğumuz hal NA-ŞİKİB f Sabırsız NA-ŞİKİBÂNE f Sabırsızlıkla NA-ŞİKİBÂNÎ f Sabırsızlık NA-ŞİKİBÎ f Sabırsızlık NAŞİLE Eti az olan NA-ŞİNAS f Bilmez, câhil * Tanımaz olan, tanımayan NA-ŞİNİDE f Duyulmamış, işitilmemiş NAŞİR Neşreden, yayan * Bir müellifin eserini bastırıp çıkartan Editör NAŞİRE (C: Nevâşir) Kolu açan adale * Kuruyup yağmurdan yeşeren ot NA-ŞİTA f Sabahtan beri hiç bir şey yememiş olma NAŞİTAT Meleklerden bir tâife NAŞİZ Karısına karşı çok zâlim olan koca * (Kalb) heyecanla coşma * Kalkmış, kabarmış, atan (damar) NAŞİZE Kocasının hanesinden, izni olmaksızın çıkıp kendisini kocasından haksız yere men'eden kadın Bu çıkış hakikaten olabileceği gibi, hükmen de olabilir * Kabarmış, şişmiş NA-ŞÜKÜFTE f Açılmamış, taze NA-ŞÜSTE f Yıkanmamış NAT' (NATA'-NIT') (C: Nütu'-Entâ') Sahtiyan döşek * Zahir olmak, âşikâre olmak, görünmek NAT'-I ZEMİN Yer yüzü Sath-ı Arz NA'T Medih ve senâ ederek, vasıflarını göstererek bir şeyi anlatmak * Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâmı medhederek yazılan kaside NATAFAN Suyun seyelân etmesi, akması NATAFE (C: Nutuf) Küpe NATAKTE Söyledin (mânasına karşısındakine hitabdır) VE Bİ-L HAKKI NATAKTE Hak ile söyledin, hakkı söyledin Haksın, sâdıksın(Zira o, Lâ ilahe illallah der, dâva eder Bütün sağ ve sol, yani mazi ve müstakbel taraflarında saf tutan o nurani zâkirler, aynı kelimeyi tekrar ederek, icma ederek mânen "Sadakte ve bi-l hakkı natakte" derler Hangi vehmin haddi var ki, böyle hesapsız imzalarla te'yid edilen bir müddeaya parmak karıştırsın M) NA-TAMAM f Tamamlanmamış, bitmemiş, yarı kalmış NA-TAMAMÎ f Eksiklik, noksanlık NATEF Bulaşmak * Fâsid olmak, bozulmak NA-TERAŞ Mc: Terbiye görmemiş, kaba saba Yontulmamış NATES (C: Entâs) Üstad, âlim NA-TEVAN f (Bak: Na-tuvan) NATFE (Nıtfe) : Kabarcık * Ufacık sivilce NATH Süsmek Hayvanın, başı ile saldırması NATIF Beyaz kaba helva NATIH (C: Nevâtıh) Boynuzuyla vuran, süsen hayvan * Keder, sıkıntı, elem, mihnet NATIK Konuşan Söz eden, söyleyen, beyan eden İdrak eden Bildiren Fikir ederek düşünen * Altın ve gümüş gibi olan mal NATIKA (Nutk dan) Düşünüp söylemek hassası Fesahat ve belâgatta söyleme kuvveti Talâkat-ı lisan, güzel konuşabilme kabiliyeti NATIKA-İ CEMİYET Cemiyetin nâtıkası, yâni: Söz söyleme kudreti NATIKAPERDAZ f Düzgün ve te'sirli söz söyleyen NATIKIYYET Konuşmaklık, söz söylemeklik NATIR (Nâtur) Bekçi Bağ ve bostan bekçisi |
Osmanlıca Sözlük (N Harfi)-Osmanlıca Sözlük (N Harfi)İle İilgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #9 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (N Harfi)-Osmanlıca Sözlük (N Harfi)İle İilgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (N Harfi) NA-TIRAŞ f Yontulmamış, tıraş olmamış, terbiye görmemiş Ham, kaba NATIS Bilgili, faziletli adam NATİH (Nâtıh) : (C: Nevâtıh) Sana karşı gelen hayvan * Şiddetli emir NATİHA (C: Netâyıh) Başka davar tarafından boynuzlanıp öldürülmüş olan davar NATİŞ Kuvvet ve hareket NATM Ulaştırmak, vardırmak NATNAT (C: Netânıt) Çok konuşan uzun boylu, akılsız kimse NATNATA Çok söylemek, çok konuşmak * Çekmek NATS Nadas NATŞ şiddet Kuvvet NATŞAN Susuz kalmış kişi NATUH Çok süsen hayvan NATUK (Nutk dan) Güzel ve düzgün söz söyliyen NATUL İlaçlarla kaynatıp mâlül kişinin az az başına dökülen su NATURA Lât Her canlının yapılış hususiyeti, bünye, yaratılış hali NA-TUVAN (Nâtüvân) f İktidarsız, zayıf, halsiz, kudretsiz, çâresiz NA-TUVANÎ f Güçsüzlük, zayıflık, kuvvetsizlik NATÜRALİZM (Osm: Tabiiye) Fls: Kâinatta hâdiselerin ve varlıkların meydana gelişinde tabiat kuvvetleri dışında hiçbir sebep ve müessir kuvvet ve yaratıcı kabul etmeyen inkârcı, maddeci görüş NATV Iraklık, uzaklık, bu'd NAUR Kanı durmayan damar * Değirmen kanadı * Döndükçe gıcırdayan dolap NAURE (C: Nevâir) Bostan dolabı NAUS f Manastır, kilise NAUS Yüksek yer NA-ÜMİD f Ümidsiz Ümidi kırılmış NA-ÜMİDÎ f Ümit kırıklığı, ümitsizlik, me'yusiyet NA-ÜSTÜVAR f Dayanıksız, sağlam olmıyan * Münasebetsiz NAV f Küçük gemi Sandal, kayık * İçi oyuk şey NAVDÂN f Oluk NAVE f Hamur teknesi NAVEK f Ok NAVEK-İ KALBÎ İçten, kalbden çekilen âh NAVEK-ENDAZ f Okçu Ok atıcı NAVER f (C: Naverân) Olabilir, mümkün, kabil NAVERÂN (Naver C) Olabilir şeyler, mümkün olan şeyler NAVERD f Savaş, harb, dövüş, ceng NAVERDGÂH f Savaş alanı, harb sahası, muharebe meydanı NAVERDHÂH f Savaş isteyen, muharebe arzulayan NAVİ f Üç direkli gemi * İçi oyuk olan şey NAVİCE f Murdar, pis, habis, mülevves NAVUS (C: Nevâyis) Kâfirlerin ve Mecusilerin mevtalarını koydukları yer NA'Y Ölüm haberi getirmek NAY Ney Kamış düdük (Bak: Ney) NA-YAB f Bulunmaz * Benzeri olmaz Nâdir Ender NAYBAN f Ney çalan NAY-ÇE f Küçük ney NA'YE Birisinin öldüğünü bildiren söz * Bir adamın zünub ve kabahatini izhar ve işaa eden söz NA-YESTE f Lâyık olmıyan NAYİ' Susuz * Mâil, eğik NAYÎ Uzak NAYÎ f Ney çalan NAYİBE (C: Nâibat-Nevâib) Musibet, belâ * Zahmet, meşakkat * Şiddet NAYİHA Yas tutan kadın NAYİL Atâ, bahşiş, hediye NAYİN f Kamıştan yapılmış, sazdan yapılmış NAYVEŞ f Ney gibi NAYZEN f Ney çalan NAZ f Bir şeyi beğenmeyiş, şımarıklık * Beğendirmek maksadiyle kendini ağır satmak * Celb-i muhabbet için edilen nezâket, letâfet ve zarafet * Yalvarma, rica(İşte ubudiyetin esası olan, acz ve fakr ve kusur ve naksını bilmek ve niyaz ile dergâh-ı Uluhiyete karşı secde etmeğe bedel, naz ve fahr suretinde gidenler; zerrecik kalbini arşa müsavi tutar, katre gibi makamını deniz gibi evliyanın makamatı ile iltibas eder; kendini o büyük makamata yakıştırmak ve o makamda kendini muhafaza etmek için tasannuata, tekellüfata, mânâsız hodfüruşluğa ve birçok müşkülâta düşer L) NA'Z Münteşir olmak, yayılmak * Kıvama gelmek NA-ZAD (Na-zade) f Doğmamış * Olmayacak NAZAD (C: Enzâd) şeref * Üzerine herhangi bir şey konulan yüksekçe yer NAZAFET Pâklık, temizlik NAZAH (C: Enzâh) Havuz NAZAİF (Nazif C) Nazifler Nazafetli, temiz kimseler NAZAİR Nazire Nazireler Benzerler, örnekler NAZAN f Nazlı Nazdar NAZAR (Nazaret) Altın * Tazelik NAZAR Göz atmak Mülahaza, düşünmek, bakmak, imrenerek bakmak, düşünce Yan bakış, kötü bakış Bir türlü kabul etmek * Gözdeğmesi * İltifat * İtibar NAZAR-I HARAM Haram nazar Nâmahremlere bakmak (Bir genç hâfız, pek çok adamların dedikleri gibi dedi: "Bende unutkanlık hastalığı tezayüd ediyor, ne yapayım?" Dedim: Mümkün oldukça nâmahreme nazar etme Çünki rivayet var İmam-ı Şafii'nin (RA) dediği gibi: Haram nazar, nisyan verir Evet, ehl-i İslâmda, nazar-ı haram ziyadeleştikçe, hevesat-ı nefsaniye heyecana gelip, vücudunda su'-i istimalât ile israfa girer Haftada bir kaç def'a gusle mecbur olur Ondan, tıbben kuvve-i hâfızasına zaaf gelirEvet, bu asırda açık saçıklık yüzünden, hususan bu memalik-i harrede o su'-i nazardan su'-i istimalât, umumi bir unutkanlık hastalığını netice vermeğe başlıyor Herkes, cüz'î küllî o şekvadadır İşte, bu umumî hastalığın tezayüdiyle, hadis-i şerifin verdiği müthiş bir haberin te'vili ucunda görünüyor Ferman etmiş ki: "Âhirzamanda, hâfızların göğsünden Kur'an nez'ediliyor, çıkıyor, unutuluyor" Demek bu hastalık dehşetlenecek bazılarda o su'-i nazarla hıfz-ı Kur'an'a sed çekilecek; o hadisin te'vilini gösterecek $ KL) NAZAR-I SAN'AT-PERVERANE San'atkârane bakış NAZAR-I ŞÂRİ' İlâhi nazar NAZAR-I ŞUHUD Şâhidlerin, şehâdet edenlerin görmesi ve tetkikleri NAZAR-I TAKDİR Kıymet biçme bakışı, takdir bakışı NAZARAN Nisbeten, nisbetle kıyaslıgirsin bir tarafına !!! * Bakarak, görerek NAZAR-BÂZ f Neşe ile bakan NAZAR-ENDAZ f Göz atmak Göz atan, bakan, nazar eden NAZAR-FİRİB f Göz aldatan NAZAR-GÂH f Bakılan yer Nazar edilen yer NAZARÎ (NAZARİYE) Nazara ve düşünceye ait Yalnız görüş ve düşünce hâlinde bulunan ve tatbik edilmemiş hâlde olan bilgi NAZARİYYÂT (Nazariye C) Görüşler Düşünceler Doğruluğu isbat edilmemiş ilmi görüşler NAZAR-RÜBÂ f Göz çeken NAZBALİN f Yastık NAZBALİŞ f Yastık |
Osmanlıca Sözlük (N Harfi)-Osmanlıca Sözlük (N Harfi)İle İilgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #10 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (N Harfi)-Osmanlıca Sözlük (N Harfi)İle İilgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (N Harfi) NAZC Olgunluk, olma, pişme, kıvam bulma Yetişme * Büluğa erme Bâliğ olma NAZC-I KABL-EL VAKT Zamanından önce büluğa erme NAZD Her şeyi yerli yerine koymak NAZDAR f Nazlı Naz yapan Şımarık * Meşhur bir cins lâle NAZEKÎ Nâziklik, incelik NAZENDE f Nazlı, naz edici, naz yapan NAZENİN f İnce, nazlı, zayıf, lâtif, hoş eda olan, nazlı yetişmiş, şımarık Oynak Nazik endamlı NAZH Su çekme Herhangi bir yer, çukur veya kuyudan bir şeyler çıkarma NAZH Su serpmek, su saçmak * Suyun çok olması * Suyun, pınarından çıkıp akması * Defetmek, kovmak NAZH Bulaşmak NAZHA Yağmur NAZIC Olgun, pişmiş, kıvama gelmiş, yetişmiş NAZIH (C: Nevâzıh) Deve ile su çekilen kuyu NAZIM Nizamlayan, nazmeden Manzume yazan, düzenleyen NAZIMÂNE f Nazım olana yakışır surette NAZIMÎN (Nâzım C) Tanzim edenler, düzenleyenler, nizama koyanlar NAZIR (C: Nüzzâr) Nazar eden, bakan * Bir idarenin veya dairenin umur ve işlerine bakan en büyük memur Bir işin idaresine memur reis * Kabine azalarından herbiri Nâzır Vekil Bakan * Vâsinin yapacağı tasarruflara nezarette bulunmak üzere musi veya hâkim tarafından tayin olunan zat (Ist Fık K)(Bir noktayı tam yerinde icad etmek için, bütün kâinatı icad edecek bir kudret-i gayr-ı mütenahî lâzımdır Zira, şu kitab-ı kebir-i kâinatın herbir harfinin, bâhusus zihayat herbir harfinin, herbir cümlesine müteveccih birer yüzü, nâzır birer gözü vardır M) NAZIR Taze, tazeleşen NAZIRA Nazar eden, nezaret eden, bakan * Göz NAZIRA-HÂN f Bakarak taklid eden NAZIYY (C: Enzâ) Boğaz NAZİ' Çekici kimse * Husumet eden, düşmanlık eden NAZİAT Hz Azrâil'in (AS) avenesi olan bir taife melâike ki; şerli ve kötü ruhlu insanların canlarını şiddetle alırlar * Nez'edenler Çekip koparanlar NAZİAT SURESİ Kur'an-ı Kerim'in 79 Suresidir Sâhire ve Tâmme Suresi de denir NAZİC Pişmiş, yetişmiş, olgunlaşmış, kıvamına ermiş NAZİD (Nazide) Tertibli, nizamlı, yerli yerinde * Minder yastık vs gibi ev eşyası NAZİF(E) Temiz, pâk, nazik NÂZİK f Nezaketli Terbiyeli Zarif İnce, dayanıksız * Ehemmiyet verilmesi icab eden * Tehlikeli husus NÂZİKÂNE f Nazik kimseye yakışır şekilde, kibarlıkla, terbiyelice NÂZİK-BEDEN f Vücudu, bedeni nâzik olan NÂZİK-EDÂ f Nâzik tavırlı, kibar NÂZİK-ENDÂM f Lâtif ve güzel vücutlu Nâzik endamlı NÂZİK-GÜZİN f Çok nâzik Seçkin, nâzik NÂZİK-HULK Yaradılışı ve tabiatı nâzik olan NÂZİKÎ f Nâziklik Nezaket NÂZİK-TEN f Nâzik vücudlu NÂZİK-TER f Çok nâzik NÂZİK-TERİN f En nâzik, daha nâzik NÂZİL (Nüzul dan) Nüzul eden, inen, yukardan aşağıya inen, bir yere konan Bir yerde konaklayan NÂZİLE Belâ, sıkıntı * İnme, nüzul * Nezle hastalığı NAZİM Sıra sıra, dizi dizi olan şey NAZİR Tâze * Altın NAZİR(E) Bir şeye benzemek üzere yapılan şey Denk, eş, örnek Benzeyen * Edb: Bir şairin manzumesine, başka bir şair tarafından aynı vezin ve kafiyede olmak üzere yapılan benzer NAZİRE Mühlet vermek, tehir etmek NAZİREGÛ f Nazire söyliyen NAZİYE Kenarı az olan çanak NAZİZ (C: Nizâz-Nezâyız) Az miktar su * Az yağmur * Az az akmak NAZL Ok atmak NAZM Sıra, tertib * Kafiyeli, vezinli, söz, şiir * Dizili olan şey * Kur'an âyetleri NAZM-I CELİL Pek büyük kıymetli nazm edilmiş güzel söz * Kur'an-ı Kerim'in bir vasfı * Celil olan Cenab-ı Hakk'ın nazmı NAZM-I LAFZ Kelâmın, lâfız esas alınarak düzenlenmesi NAZMEN Nazım olarak, manzume halinde Sıralı ve tertibli olarak NAZMİYYAT (Nazm C) Manzum yazılar NAZNAZA Yılanın dilini çıkarıp hareket ettirmesi NAZ-PERDAR f Birinin nazını çeken NAZ-PERDARÎ f Naz çekme NAZPERVER f Naz eden, naz yapan NAZ-PERVERD (Nâzperverde) f Naz içinde büyümüş, nazlı NAZR (Nazir) : (C: Enzur) Altın NAZRA (Bir tek) bakış NAZRAGÂH f Gözle bakılan yer, bakış yeri Göz önü NAZRAKÜNÂN f Seyrederek, bakarak NAZRE Cin gözü * Nazarı değen adam NAZRET Tazelik, tarâvet NAZUME Bir cins renkli kumaş NAZUR (C: Nevâzır) Gece bekçisi NAZÜKÎ f Nâziklik, incelik NAZZ (Nâzz) : Dirhemler ve dinarlar NAZZAM En çok nazmedici, en güzel nazmedici, en güzel tanzim eden NAZZARE Bir şeye bakan kavim NE f "Değil, yok," mânasına nefy edâtıdır NEAB Karga yavrusu * Horoz veya karga gibi ötme NEAİM (Neâme C) Deve kuşları NE'AL Nalbant NEAM "Evet, olur" mânâsında cevap edâtıdır * Pek iyi, âferin mânâlarında tasdik ve tahsin kelimesidir * At, deve, sığır, koyun gibi dört ayaklı hayvana da denir NEAMA' Nimetler İhsan, atiyye * Rahatlık Refah-ı hâle sebep olan şey NEAMAT (Neâme C) Deve kuşları NEAME (C: Neâm-Neamât) Deve kuşu * Cemaat * Gölgelik, gölgelenecek yer NEAM-LA Evet, hayır " Doğru fakat, mes'elenin içinde senin hatırına gelmeyen şu da var" mânâsınadır NE'AR Baş kaldıran, âsi, kafa tutan, serkeş NEAYİM Menazil-i kamerden dört nurlu yıldızın adı NE'B (C: Niyeb) Sâfi nesne * Yaşlı dişi deve NEB' Gizli ses NEB' Suyun çıkıp akması * Bir ağaç cinsidir ve yay yaparlar, budaklarından da ok yapılır NEBA' Kaynak olmak, pınardan su çıkarmak, su akması * Akçaağaç NEB'A Yay yapacak yer NEBAA Oturacak yer, kıç, mak'at NEBAC Sesi yüksek olan NEBAGAT Meydana çıkma NEBAH (Nibâh-Nübâh) Köpek havlaması * Yılan seslenişi * Keçi ve geyik inleyişi NEBAHE(T) (Nebahat) şeref, şan, onur, itibar * şan, şeref ve itibar sâhibi NEBAİL (Nebile C) Yüceler, ulular, yüksekler NEBAİR (Nebire C) Torunlar NEBALE(T) Zekâ, fazilet ve neciblik sâhibi olmak * Büyüklük, azamet * İyi olmak * Cömertlik, elaçıklık * Okçu, ok yapıp satan Okçuluk NEBAT Acem fellahlarından bir kabile NEBAT (C: Nebatât) Topraktan yetişen, biten her çeşit şey Bitki * Yemen diyarında bir kabile adı NEBATÂT (Nebât C) Nebâtlar, bitkiler NEBATÎ Nebat cinsinden, nebata mensup ve nebata ait, yerden biten cinsinden olan NEBATİYYUN Botanik bilginleri, botanik âlimleri NEBBAC Sesi sert olan NEBBAH Havlayıcı NEBBAL Ok yapıp satan kimse Okçu NEBBAR Fasih dilli, güzel konuşan adam NEBBAŞ Mezar soyucu, kefen soyucu NE'BE (C: Nâibat) Musibet, belâ NEBE' Haber (Peygam) |
Osmanlıca Sözlük (N Harfi)-Osmanlıca Sözlük (N Harfi)İle İilgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #11 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (N Harfi)-Osmanlıca Sözlük (N Harfi)İle İilgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (N Harfi) NEBE' SURESİ Kur'an-ı Kerim'de 78 Suredir Amme Suresi de denir NEBEAN Kaynayıp yerden çıkmak Pınar suyunun çıkışı Fışkırmak(Demek ki şu enharın nebeanları, âdi ve tabiî ve tesadüfî bir iş değildir Belki pek hârika bir surette Fâtır-ı Zülcelâl onları sırf hazine-i gaybdan akıttırıyor S) NEBE'-AVER f Haber getiren NEBEHRECE Geçmez bakırlı para Sahte akçe * Her nesnenin kötüsü NEBEKE (C: Nübük-Nebâk) Tepe NEBERD f Muhârebe, savaş, harb, ceng NEBERD-AZMÂ f Çok muhârebelerde bulunmuş tecrübeli kimse NEBERDE f Savaşçı, muhârib NEBERDGÂH f Savaş yeri, muharebe sahası NEBERD-PİŞE f Harb etmeyi sanat edinmiş kimse Savaşçı NEBEVÎ Nebiye ait Peygambere dâir Peygamberle alâkalı NEBEZ (C: Enbâz) Lâkab NEBG Un öğütülürken tozan un * Görünmek, zâhir olmak NEBH (C: Nevâbih) Kabarcık * Toprak NEBH Köpeğin ürüyüp uluması NEBH Bir şeyi tenbih etmek, unuttuğunu hatırlatmak * Ansızın bulunan Yitik * Ansızın yitirmek * Uykudan uyanmak * Şerefli olmak * Meşhur olmak, ün salmak NEBHA Yüksek, beyaz yer NEBİ Haber getiren Peygamber Yeni bir kitap ve şeriatla gelmeyip kendinden evvelki Resülün getirdiği kitap ve şeriatı devam ettiren Peygamber (Bak: Resül) NEBİ-Yİ EFHAM En büyük, en kıymetli olan Hz Peygamber (ASM) NEBİYYÜ-L HARAM Mescid-i Haram Nebisi meâlinde Resül-i Ekremin (ASM) bir ismi NEBİYYÜ-R RAHMET Bütün âlemler için Rahmete vesile olduğundan peygamber Efendimiz için söylenmiş bir isimdir NEBİYYÜ-T TEVBE Resül-i Ekremin (ASM) bir ismi (Ümmetinin tevbelerinin kabul edileceğine işâreten bu isim verilmiştir) NEBİB (C: Enbüb) Boğum, kamış boğumu NEBİH (Nebihe) Namlı, şanlı şerefli NEBİH İt avazı, köpek uluması NEBİK (C: Nebâyık) Sedir ağacının yemişi NEBİL (Nebile) Akıllı, anlayışlı, zekâ sahibi * Yüksek meziyet sahibi Güzel huylu * Bilgili ve faziletli kimse NEBİLE Büyük, iri (Bak: Nebil) NEBİR (Nebire) Torun NEBİSE Kız torun NEBİSE Kuyu toprağı Irmak toprağı NEBİT Muhkem, sağlam, katı NEBİYY Yükseklik * Yol NEBİZ (C: Enbize) Hurma şarabı * Yola bırakılıp atılan çocuk NEBK Yazmak * Husumet etmek, düşmanlık yapmak * Düz etmek, düzleştirmek NEBL Ok Ok hazırlamak NEBR (Nibr) : (C: Enbâr - Nibâr) Keneye benzer bir küçük böcek * Yukarı kaldırmak, yükseltmek NEBRAS (Nibrâs) (C: Nebâris) (Süryânice) Kandil Çıra Lâmba * Mc: Nur merkezi NEBRE Demir parçası NEBS Yeri kazma, toprağı kazma * Eser, nişan NEBS Söylemek NEBŞ Gömülü bir şeyi yerden çıkarma * Bir şeyi diğer bir şey vasıtasıyla meydana çıkarma NEBT Bitme, yerden çıkma Meydana gelme * Ot NEBT Suyun yerden çıkıp akması NEBTA Yanları beyaz olan dişi koyun NEBV Sakız NEBVE Uzaklaşmak * Ok hedefe varamamak * Bir yerin havasının mizaca uygun olmaması * Kılıncın vurulan şeye saplanmayıp geri sıçraması * Pek çirkin ve kötü suretten gözün kaçması NEBVE (Nebâve) Yüksek yer * Yükseklik NEBZ Bırakmak * Az miktar, cüz'i NEBZ-İ AHD Muâhedeyi feshetme NEBZ Bir kimseyi ayıplamak Kötü lâkabı takmak, istihzâ etmek * İhtiyarlık işareti belirmek NEBZ (Nebezân) : Damarın hareket etmesi NEBZE Az miktar, cüz'i, bir şeyin artığı NECA Göz değmek NECA Evmek Acele etmek * Halâs olmak, kurtulmak NECABET Neciblik, temiz soyluluk Huy temizliği NECADET Kahramanlık, efelik, yiğitlik NECAH Zafer bulmak, murâda ermek, ihtiyaçlarını te'mine muvaffak olmak NECAH Ses, sadâ NECAİB (Necib C) Şerefli, necib, asil, temiz kimseler NECARE Dülgerlik, neccarlık NECASET Pislik, kazurat, murdarlık (Bak: Habes) NECASET-İ GALİZA Pisliği hakkında şer'î bir delil mevcut olup hilâfına başka bir delil bulunmayan necasettir ( Lâşe gibi) NECASET-İ GAYR-İ MER'İYE Câmid, bir hacmi olmayan veya bulaştığı yerde görülmeyen herhangi bir pis maddedir Görünmez halde olan pisliktir (İdrar gibi) NECASET-İ HAFİFE Hanefî mezhebine göre pis olduğuna dair şer'î bir delil mevcud olan şeydir Diğer bir tabire göre murdar olmadığı rivayet edilen şeydir (Eti yenen hayvanların bevilleri gibi) Bedenin veya elbisenin dörtte birinden az miktarı namaza mani olmaz NECASET-İ KALİLE Katı şeylerden ise miskalden; sıvı ise el ayası sahasından geniş olan necaset, namaza mânidir Bu miktardan fazlası necaset-i galizadır NECASET-İ MER'İYE Hacmi olan veya kuruduktan sonra görünen herhangi bir pis maddedir (Akmış kan gibi) NECASETTEN TAHARET Pislikten temizlenmek (Bak: Taharet) NECAŞE Süratle yürümek, hızlı yürümek NECAŞİ (NİCÂŞİ) Habeş Meliki olan "Eshame" nin lâkabıdır Kamus Şârihinin dediğine göre, mutlaka bu isim, Habeş Meliklerinin has isimleridir NECAT Kurtuluş, selâmet * Hırs ve hased * Yüksek mekân * Ağaç budağı * Mantar NECATÎ Kurtulmaya ait, kurtulmakla ilgili NECB Ağaç kabuğunu soymak NECCAD Yorgancı Yatak, yastık, yorgan gibi şeyler yapan NECCAH Yorgancı NECCAR Doğramacı Marangoz * Dülger NECCAŞ Hayvan sürücüsü NECCİNA Bizi kurtar, bize selâmet ver, bizi hıfzeyle (meâlinde dua) NECD Açık ve işlek yol * Yüksek yer * Minder, döşeme gibi oturacak şeyler * Ağaçsız mekân * Hâzık ve mâhir kılavuz * Yiğitlik hâli Gamlılık, gussa * Hasma galip gelmek * Çok terlemek * Meme * Suudi Arabistan'ın doğu mıntıkası NECDET Yiğitlik, şecaat, kahramanlık * Harp ve kıtal *Yeis, korku NEC'E Şiddetli nazar Şiddetli bakış NECEB Ağaç kabuğu NECEF (Necefe) : (C: Nicâf-Encâf) Üzerine su çıkmayan yer Tümsek yer, yüksek, tepe, sırt * Irakta bir şehrin adı NECEFE Büyük askı kandil NECEL Büyük gözlülük İri gözü olmak NECER Koyun ve devenin suyu içip kanmaması NECES Murdarlık, pislik, necâset NECEŞ Değeri artırmak için almak * Bir kumaşın pahasını artırmak * Dağılmış şeyleri bir yere toplamak * Örtmek, setretmek NECH Men' ve reddetmek NECİB Cömert, kerim kişi NECİB Soyu ve nesli temiz, aslı kerim olan Cömert Asilzâde Güzel huylu ve ahlâklı NECİBE Soyu sopu temiz kimse Cömert Asilzâde NECİD Kahraman, bahadır * Arabistan'da bir memleket ismi * Münbit yer Fitne ve nifak yeri olan memleket * Arslan NECİF (C: Nicef) Geniş temrenli olan ok NECİH Galip ve muzaffer * Sabırlı * Sağlam rey NECİH Su sesi NECİL (Necile) Soyu temiz Soylu * Ağaç yaprağından bir cins NECİRE Bulamaç aşı* Kızgın taş ile kızdırılmış su * Kârgir duvar * Tahtadan veya ağaçtan olan sofa * Çulhaların beze sürdükleri haşil |
Osmanlıca Sözlük (N Harfi)-Osmanlıca Sözlük (N Harfi)İle İilgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #12 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (N Harfi)-Osmanlıca Sözlük (N Harfi)İle İilgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (N Harfi) NECİS Temiz olmayan Pis NECİS Pis, necasetli, murdar * Şifa bulmaz dert (Bak: Habes) NECİS-ÜL AYN Pisliğin ta kendisi NECİS Yavaş hareketli insan veya hayvan * Gizli olan şeyi halk içinde ifşa etmek * Gizlenen sır, nişan * Bir nevi yeşillik NECİSE Kuyudan çıkardıkları toprak NECİY Sırdaş, sır saklayan NECİYYA (Münâcât dan) Gizli yalvararak, gizli söyleyerek NECİYYULLAH Resül-i Ekrem'in (ASM) bir ismi (Devamlı Cenab-ı Hakk'a karşı teveccühle meşgul ve münacatla, İlâhî feyizlerle inşirah bulan meâlindedir) NECL (C: Encâl) Oğul, evlât, çocuk * Kuşak, nesil, sülâle * Atmak * Ayak ucuyla vurmak * İstihrac etmek, meydana çıkarmak * Yerden çıkan su NECL-İ NECİB Soyu temiz çocuk NECM (Necim) Yıldız, ahter, kevkeb Ülker yıldızına da denir Ülker, onbir yıldızdır Altısı görünür, gözü kuvvetli olan yedinciyi de görebilir (Peygamberimiz (ASM) hepsini de görür idi) * Belirli olan vakit (Araplar, vakti yıldızlarla tahdit ederlerdi) * Kabak ve hıyar gibi yayvan nebat* Belirli vakitte yapılan vazife * Kur'an-ı Kerim * Ceste ceste, kısım kısım oluş * Kur'an-ı Kerim'in her defa inzal edildiği kısım * Huk: Bir borcun taksitlerini ödemek için hulül eden muayyen borç NECM-İ DIRAHŞAN Parlayan yıldız NECM-İ SÂKIB Karanlığı delerek geçen parlak yıldız NECM SURESİ Kur'an-ı Kerim'in 53 Suresidir Vennecmi Suresi de denir Mekkîdir NECM Ü HİLÂL Yıldız ve ay NECMEDDİN (Bak: Necm-üd din) NECMEDDİN-İ KÜBRA (Mi: 540 - 618) İran Mutasavvıflarının en mühim şahsiyetlerindendir Kübreviyye veya Zehebiyye ismi ile anılan tarikatın kurucusu sayılır İsmi: Ahmed bin Ömer Eb-ul Cenab Necmeddin Kübra el-Hivakî el-HarzemîMünazara ve mübaheseyi çok sevdiği ve her münazarada hasımlarını yendiği için kendisine "Ettâmmet-ül Kübra" lâkabı verilmiş, sonradan sadece "Kübra" denilmiştir Moğolların Harzem'i istilâsında şehri terk etmeyerek, onlara karşı kahramanca çarpışarak şehid düşmüştür (KS) NECMÎ Yıldıza dair, yıldızlarla alâkalı NECM-ÜD DİN (Bizde daha çok Necmeddin şeklinde telâffuz olunur) Dinin necmi, yıldızı meâlindedir NECNECE Geriye döndürmek * Engel olmak, men'etmek Bir nesneyi aşağı getirmek * Zayıf etmek, zayıflatmak NECR Ağaç yonmak * Şiddetli sevk * Asıl * Renk * Halâs, kurtuluş NECRAN Susuz * Kapı ökçesi ("süve" denir) * Yemen diyarında bir yerin adı NECS (Neces) Pis ve murdar olan, habes şer'an pis olup gözle görülen şey NECS Yerden define çıkarmak * Kuyuyu ayıklamak NECŞ Avı yatağından çıkarma * Dağılmış parçaları toplamak NECV (C: Nicâ) Yüzmek * İki kişi arasında olan sır * Karından çıkan necis NECVA Gizli fısıltı İki kişi arasında fısıldamak * Ağız koklamak * İki kişi arasındaki sır NECVE Tümsek, yüksek yer NECZ Bitip tükenmek * İhtiyaç bitirmek * Vâdeyi yerine getirmek NED' Dikkat etmek NEDA Rutubet, çiğ, nem NEDAİD (Nedid ve Nedide C) Emsâller, akranlar, eşler NEDALET Kir, pislik * Çalma, sirkat etme, aşırma NEDAMET (Nedm den) Pişmanlık, nedâmet etmek NEDAMETGÂH f Pişmanlık yeri NEDAMETKÂR f Nedamet eden Pişman olan NEDAMETKÂRÎ f Pişmanlık, nâdim oluş NEDAN f Bilmeyen, bilmez NEDARET Tazelik, parlaklık, letafet, taravet NEDAVET Yaşlık, ıslaklık, nemlik, rutubet NEDB Dua etmek NEDBE (Bak: Nedebe) NEDD Gitmek * Kaçmak NEDDAF Hallâç Pamuk atan kimse NEDEBE Yara izi NEDEM Pişman olma, nedamet, pişmanlık NEDF Pamuk ditme, pamuk atma NEDG Kılıçla veya sözle taan etmek, çekiştirmek NEDH Geniş yer NEDH Men'etmek, engel olmak NEDHE (Nüdhe) : Çokluk, fazlalık NEDİ' Ateş veya kül içinde pişmiş olan NEDİB Yara izi kalan âzâ NEDİD(E) (C: Nedâid) Emsâl, akran, eş NEDİF Atılmış, hallaçlanmış pamuk Yün NEDİM (C: Nedmân - Nüdemâ) Sohbet arkadaşı, meclis arkadaşı * Tatlı konuşan Güzel hikâye anlatan * Büyük kişileri hikâye ve fıkralarıyla eğlendiren NEDİME Kadın nedim * Zengin veya şerefli, itibarlı bir kadının arkadaşı NEDİS Akıllı kişi NEDL Kir * Hırsızlık NEDM Pişman olmak NEDMAN Pişmanlık, nedâmet Pişman olma Pişmanlık duyma NEDRET Azlık, seyreklik, az bulunmak NEDS Akıllılık * Taan etmek, çekiştirmek NEDS Huruç etmek, çıkmak NEDŞ Her nesneyi eritip sormak * Pamuk atmak NEDVE Yaşlık, nemlilik * Meşveret etmek Bir işi hakkında görüşmek * Konuşmak NEEC Yel esmek, rüzgâr esmek * Yalvarmak, tazarru etmek NEED Belâ, musibet Zahmet, meşakkat NEF' Fayda, yararlılık * Fls: Faydacılık Yani: Bir şeyin doğru olup olmadığını, o şeyin faidesine göre değerlendiren yanlış bir nazariyedir Kudsi dinimiz olan İslâmiyette ise: Bir şeyin doğru veya yanlış; iyi ve kötü olması, Allahın emir ve nehyine tâbidir NEFAD (Nefed) Bitip tükenmek, yok olmak NEFAİS (Nefise C) Değerli, güzel ve beğenilir şeyler NEFAİS-PEREST f Nefis şeyleri beğenenen, güzel şeyleri seven NEFAK (C: Enfâk) İki kapılı ev NEFASET Beğenilir olmak, kıymetlilik, değerlilik, çok güzellik, pek iyilik Nefis ve mergub olmak NEFAZ Ağaçtan kendi düşen yemiş ve yaprak NEFAZ Geçme, işleyip öte tarafa geçme * Sözü geçme, sözü dinlenme NEFC Çıkmak, huruc etmek NEFD Tükenmek, bitmek * Geçici ve fâni olmak NEFEAN Faydalı olarak NEFEAN Lİ-L-UMUM Herkes için faydalı oluş NEFED Bitirme, tükenme, bitirilme NEFEHAT (Nefha C) Esintiler Üfürmeler NEFEL Düşmandan alınan mal, ganimet * Ulü-l emrden müsaade almadan düşmana karşı çıkan az sayıda bir cemaat NEFER Bir kişi, tek kişi * Asker, er (Bazılarınca insan cemaati Ona kadar olan adam topluluğuna denir Üçten ona kadar olan kişilere "Reht" denir) NEFERÂT (Nefer C) Neferler, askerler, erler NEFES Soluk, üfürülen hava Soluma, soluk verip alma * Uzun söz * Bolluk * Hased etmek *Edb: Bektaşi tekkelerinde okunan manzum söz NEFEZA (NEFZA) (C: Nefâyız) Düşmanın ahvâlini bilmek için dolaşan kavim NEFEZAN Sıçramak |
Osmanlıca Sözlük (N Harfi)-Osmanlıca Sözlük (N Harfi)İle İilgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #13 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (N Harfi)-Osmanlıca Sözlük (N Harfi)İle İilgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (N Harfi) NEFFA' (Nef' den) Çıkarı çok olan kimse NEFFAC Mütekebbir Kendini beğenen Mağrur * Şişkin NEFFAH Hayır sâhibi ve iyiliksever kimse * Kokusu çok NEFFAS Sihir yapan, üfüren, üfürükçü NEFFASÂT (Neffâse C) Neffâseler, büyücü kadınlar NEFFASE (C: Neffâsât) Büyücü kadın NEFFATA Neft yağı çıkan pınar NEFH Rüzgâr esmek * Güzel kokunun yayılması Kokmak * Vurmak * Def'etmek, kovmak * Vuruşmak, kat'etmek NEFH Üflemek, şişmek, üfürük * Kaba kuşluk vaktine varmak NEFH-İ SUR İsrafil Aleyhisselâm'ın Kıyamet gününde "Sur' denilen boruyu üflemesi * Kıyamet kopması (Bak: Acbüzzeneb) NEFHA Üfürmek Üfürük * Şişmek * Kabarık olan NEFHA Koku Rüzgârın hafif esişi Azıcık koku NEFİ (Bak: Nefy) NEF'Î Menfaat ile alâkalı, faydacı * Sihâm-ı Kaza nâmındaki hicivli şiirleri ile meşhur Erzurum - Hasankale'li olup İstanbul'da yaşamış bir şâirin adıdır 1634'de 4 Murad devrinde bir hicviyesinden dolayı boğdurulup denize atılmıştır NEFİF Hevâ NEFİR Cemaat, topluluk * Harp için seferber olan cemaat NEFİS(E) Pek beğenilen, pek güzel, pek iyi NEFİS (Bak: Nefs) NEFİS-PEREST Şeriat kanunlarına aykırı olarak, ahlâk kaidesini tanımadan nefsinin isteklerine uyan Nefsine taparcasına düşkün olan NEFİS-PERVER f Nefsini çok sevip besleyen, nefsi isteklerine çok düşkün NEFİT Kaynamak, galeyan NEFİTE Unu suya koyup kaynatıp koyulaşıncaya kadar karıştırmak NEFİY (Bak: Nefy) NEF'İYYET (Nef'î) Fls: Faydacı, faydacılık NEFİZ (NEFEZE) Okun geçmesi gibi içe geçmek, işlemek * Sözü geçer olmak NEFK Helâk olmak NEFL Sevab için yapılan ibâdet Emredilmemiş, farz veya vâcib olmadan yapılan ibadet Nâfile * Birisine ganimet malı veya atiyye, ihsan vermek * Yemin etmek NEFR Heyecan verici bir emirden dolayı bir yerden bir yere fırlayıp çıkmaktır Ürkmek demek olan "Nüfur" da bu mânâdandır Fakat "Nüfur" tek başına kaçıp kurtulmak için menfi bir harekette kullanıldığı hâlde; "nefr", düşmana karşı gaza için fırlayıp çıkmakta kullanılır Ve böyle çıkıp toplanan cemaate "nefir", herbirine de "nefer" denilirİmamın, halkı cihada dâvet ve tahrik etmesine de "istinfar" tâbir olunur ki, lisanımızın şimdiki ıstılâhında "seferberlik emri", frenklerde de "mobilizasyon" yâni, halkı yerinden oynatma tâbir edilir (ET) NEFRET Tiksinmek, ürküp kaçmak * Birisinin yakını ve akrabası NEFRETBAHŞ f İnsana nefret veren, iğrendiren, tiksindiren NEFRİN Lânet, beddua * Söğüp saymak(Hassasiyet-i ilmiyenin tezayüdüyle ve her günde otuz bin cenazeyi gösteren mevtin ikazatıylae o gaflet perdesi parçalanıyor Ecnebilerin tağutlarıyla ve fünun-u tabiiyeleriyle dalâlete gidenlere ve onları körü körüne taklid edip ittiba' edenlere binler nefrin ve teessüfler L) NEFRİN-HÂN f Sövüp sayan NEFRİN-KÜNÂN f Lânet okuyan, sövüp sayan NEFS Üfürmek, üflemek NEFS (Nefis) Can, kişi, kendi, öz varlık Bir şeyin zatı olan, kendisi * Göz * Şehvet ve gadabın mebdei olan kuvve-i nefsaniye Fıtri meyil, bedenin hissi istekleri * Ruh, hayat, asıl * Maya * Hamiyet(Evet, nefsini beğenen ve nefsine itimad eden bedbahttır Nefsinin ayıbını gören, bahtiyardır M) NEFS-İ AMEL Amelin ta kendisi NEFS-İ EMMARE İnsanın çirkin ve şeytanın teşviklerine itirazsız ve mücahedesiz tâbi olması hâli(Nefs-i emmârenin istibdad-ı rezilesinden selâmetimiz İslâmiyete istinad iledir O habl-ül metine temessük iledir Ve haklı hürriyetten hakkıyla istifade etmek, imandan istimdat iledir H)(Bir zaman evliya-yı azimeden; nefs-i emmaresinden kurtulanlardan birkaç zattan, şiddetli mücahede-i nefsiyeler ve nefs-i emmareden şekvalarını gördüm Çok hayret ediyordum Hayli zaman sonra, nefs-i emmarenin kendi desaisinden başka, daha şiddetli ve daha ziyade söz dinlemez ve daha ziyade ahlâk-ı seyyieyi idame eden ve heves ve damar ve âsab, tabiat ve hissiyat halitasından çıkan ve nefs-i emmarenin son tahassüngâhı bulunan ve nefs-i emmareyi tezkiyeden sonra onun eski vazife-i seyyiesini gören; ve mücahedeyi, âhir ömre kadar devam ettiren bir mânevi nefs-i emmareyi gördüm Ve anladım ki, o mübârek zatlar, hakiki nefs-i emmareden değil; belki mecazi bir nefs-i emmareden şekva etmişler Sonra gördüm ki, İmam-ı Rabbani dahi bu mecazi nefs-i emmareden haber veriyorBu ikinci nefs-i emmarede şuursuz kör hissiyat bulunduğu için, akıl ve kalbin sözlerini anlamıyor ve dinlemiyor ki onlarla ıslâh olsun ve kusurunu anlasın Yalnız tokatlar ve elemler ile nefret edip, veya tam bir fedailikle her hissini maksadına feda etsin KL) NEFS-İ HAYVANÎ Hayvanî istekler Canlılardaki yaşama ve hareket kuvvetleri NEFS-İ İHBAR Tam haber Haberin tam esası NEFS-İ LEVVAME Kötülüğü işledikten sonra fenâlığını hatırlayarak insanı rahatsız eden pişmanlık hâli ve vicdan rahatsızlığı * İnsanın, kendine ait kötülük ve günahını görüp fenalığını bilen ve hayra meyleden iradesi NEFS-İ MARDİYE (MARZİYYE) Kusurlarını bilen, kendisinden râzı olunan nefis Rabbinin indinde makbul olan nefis NEFS-İ MUTMAİNNE İyiliği kötülükten ayırt ettirerek insanlık vazifesini tanıttıran ve vicdanına rahatlık veren hâl İnsanı Allah'a yaklaştıran hâl Günaha meyleden kötü sıfatlardan temizlenmiş ve güzel ahlâk ile muttasıf olarak kurb-u İlâhiye itmi'nan ve istikrar kazanmış olan insan iradesi Nefsin, Allah'ın emirleri altına sakin ve şehevâta muâraza ederek ıztırabdan kurtulmuş olma hâli NEFS-İ MÜLHEME Tas: Lüzumu hâlinde Cenab-ı Hak tarafından kendisine hakikatlar ilham edilen, tasaffi ve tekâmül etmiş nefis NEFS-İ MÜTEKELLİM Gr: Birinci şahıs (Bak: Mütekellim-i vahde) NEFS-İ NÂTIKA Akli ve nakli mes'elelerin münasebetlerini hissetmeğe ve anlamağa istidadı olan zâti ve cevheri hassası Zâtında maddeden mücerred, fiilinde maddeye mukarin olan cevher İnsan ruhu NEFS-İ RÂDİYE f Rabbinden râzı ve hoşnud olanın nefsi NEFS Gülme hususunda ifrata gitmek * Çok fazla gülmek NEFSA (C: Nefsâvât-Nüfüs-Nifâs-Nevâfis) Yeni doğum yapmış kadın Loğusa NEFSANÎ Bedenî arzu ve isteklerle alâkalı Zaruret olmadığı hâlde keyf için olan istek ve arzuya ait Kendine ait ve mensub NEFSANİYET Nefsini çok beğenmişlik * Gizli düşmanlık, garez, kin NEFSÎ Nefis ile, kendisi ile alâkalı Şahsa ait, nefse dair NEFSÎ NEFSÎ "Benim nefsim", "nefsim nefsim" mânâsına yalnız kendini düşünmeyi ve kendisiyle olan alâkayı ifâde eden bir tâbir NEFS-ÜL EMİR Hakikatın kendisi İşin hakikatı NEFŞ Açmak * Yapmak * Yün ve pamuk atmak * Davarların, geceleyin yayılıp çobansız otlaması NEFŞELE Yürüken toprağı ayağıyla tozutmak NEFT Neft yağı Çam gibi bazı ağaçlardan çıkarılan, tutuşabilen bir yağdır ve boyacılıkta vesair sanayide kullanılır NEFT (NEFİT) Çömleğin kaynayıp taşması ve içinde yemeğin kuruması * Galeyan NEFTA (Nifta) (C: Nefat) Çalışmaktan dolayı elde çıkan kabarcık NEFTÎ f Neft yağı renginde olan, siyaha yakın koyu yeşil NEFUH Sütü sağılmadan çıkıp akan deve NEFUR Ürken, ürküp kaçan * Herkese iyiliği dokunan kimse NEFUZ Çocuk düşüren kadın NEF U ZARAR Kâr ve zarar |
Osmanlıca Sözlük (N Harfi)-Osmanlıca Sözlük (N Harfi)İle İilgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #14 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (N Harfi)-Osmanlıca Sözlük (N Harfi)İle İilgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (N Harfi) NEFY Sürgün etmek Birisini kendi rızası olmadan, bir yerden başka bir yere nakletmek, sürmek * Gr: Bir şeyin olmadığını ifade eden (olumsuzluk) edatı Müsbetin zıddı, menfi olan Bir şeyin yokluğunu veya olmadığını iddia (Bak: İnkâr)(İşte küffarın ve ehl-i dalâletin bir hakikat-ı imaniyeyi inkâr ve nefyetmelerinde kuvvet yoktur Çünkü, nefiy sırrıyla ittifakları kuvvetsizdir Bin nefyediciler, bir tek hükmündedir Meselâ: Bütün İstanbul ahalisi, Ramazanın başında Ayı görmediğinden nefyetse, iki şâhidin isbâtiyle o cemm-i gafirin nefiy ve ittifakı sukut eder L)(Nefiy dahi iki kısımdırBirisi: "Has bir mevkide ve hususi bir cihette yoktur" der Bu kısım ise, isbat edilebilir Bu kısım da bahsimizden hariçtirİkinci kısım ise: Dünyaya ve kâinata ve âhirete ve asırlara bakan imani ve kudsi ve âmm ve muhit olan mes'eleleri nefiy ve inkâr etmektir Bu nefiy ise hiçbir cihetle isbat edilmez Belki kâinatı ihata edecek ve âhireti görecek ve hadsiz zamanın her tarafını temâşâ edecek bir nazar lâzımdır; tâ o gibi nefiyler isbat edilebilsin Ş) NEFY-İ EBED Bir daha dönmemek üzere nefyedip sürme NEFY-İ MÜLK Bir malın başkasına ait olduğunu söyleme NEFY EDÂTI Arabçada "Lâ", Farsçada "Nâ" gibi olumsuzluk bildiren edât NEFYAN Vurma ânında yara ve cerahatten akan kan NEFZ Saçma, yayma Neşretme * Silkmek * Nazar etme, bakma NEGATİF Fr Mat: Sıfırdan küçük, önünde eksi işareti bulunan sayı Menfi * Gerçekteki karanlık ve aydınlık kısımları tersine gösteren fotoğraf camı veya filmi ( Bak: Menfi) NEGÜHİDE f Çirkin, kötü NEHA Pek akıllı adam * İhtiyacı terkeylemek (Güya kendi nefsi cihetinden menedilmiş demektir) NEHABİK Bildikleriyle amel etmeyip halka da öğretmeyen NEHABİR (Nühbur C) Kum yığınları, kum tepeleri NEHAFE Tıksırmak, aksırmak * Nefes verip almak NEHAFE Zayıflık NEHAK Eşek anırtısı NEHAKE(T) Bahadırlık, kahramanlık, şecaat * Keskinlik NEHAMÎ Demirci NEHAR (C: Enhür) Fecrin doğuşundan güneşin batışına kadar olan aydınlık * Toy kuşunun yavrusu * Altın NEHAR-I EBYAZ Gündüzün beyazlığı, gündüze benzeyen beyazlık Beyazlığın parlaklığı NEHAR-I ÖRFÎ Güneşin tuluundan gurubuna - doğuşundan batışına - kadar olan zaman NEHAR-I ŞER'Î Fecr-i sadıktan güneşin batışına kadar olan müddet NEHAREN Gündüzün Gündüz vakti NEHARÎ Gündüzlü, gündüz ile alâkalı * Yatılı olmayan mekteb veya talebe NEHAVE (Et) çiğ olmak NEHB Yağma, yağmacılık, çapul * At oynatmak, koşturmak * Kahr ile bir kişinin malını elinden almak NEHBE Kapmak NEHBER Helâk olacak yer NEHC Yol, usul * Doğru yol NEHD İri gövdeli ve karınlı at NEHDA' İyi otlar yetişen kumlu arâzi NEHDAN Dolu, dolmuş NEHEC (C: Menâhic) Yol, tarik * İstikâmet NEHEL Susuz olmak * İçmenin evveli * Yaşlı, ihtiyar * Semiz etli deve NEHEM (Nehim - Menhum) Aç gözlü oluş şikemperver olmak Doymak bilmemek Bir şeye çok düşkün, şehvetli, haris NEHENG (C: Nehengân) f Timsah NEHENGÂN (Neheng C) f Timsahlar NEHER Genişlik, bolluk * Nehir, ırmak NEHHAB (Nehb den) Yağmacı, çapulcu NEHHAC (Nehc den) Kılavuz, rehber, mürşid Doğru yolu gösterici NEHHAL Toprak kazan, kazıcı NEHHAM Yüksek ve gür sesli kimse * Arslan NEHHAS Nehs'in mübalağası * Bir kişinin lakabı NEHHAS Esirci NEHHAT Yüce avazlı, gür sesli kişi NEHHAT (NÜHHAT) Çalıştırılan sığır * İnce * Hımar, eşek * Sadaka toplamaya memur olan kişinin işini bitirdikten sonra ücretini alması NEHİB (Nehb den) Korku, dehşet, ürküntü * Yağmacı, çapulcu NEHİB İnlemekle ve ses ile olan ağıt NEHİDE Kalın kaymak NEHİF Zayıf NEHİH Boğaz içinden gelen ses NEHİK Bahâdır, kahraman * Arslan * Keskin kılıç * İyi huylu kimse NEHİK Anırtı, eşek anırtısı NEHİM Aç gözlü, doymaz * Yırtıcı * Arslan kükremesi NEHİR Burun içinden çıkan ses, hırıltı NEHİRE Çürümüş, ufalanmış, rüzgârla savrulur Delik deşik, göz göz olmuş * Rüzgâr estikçe ses verir kemik, çürümüş kemik (Nâhir de denir) NEHİRE Ayın evveli NEHİT İnlemek * Şiddetle teneffüs etmek, nefes alıp vermek NEHİT Eşek anırtısı Hımar avazı NEHİTE (C: Nehâyet) Tabiat NEHİY Yasak etmek Menetmek * Gr: Emrin menfi şekli NEHİZET Tabiat * At kulağına benzer dokunmuş nesne NEHK Eşek bağırışı NEHK Zayıf etmek, zayıflatmak * Eskitmek * Mübâlağa etmek NEHME Hastaların ve çocukların yiyeceğe karşı olan hırsı, oburluğu NEHMET Himmet, maksat, yüksek himmet Harislik şehvet NEHNEHE Dar kaftan, dar elbise NEHR Çay, ırmak * Vüs'at, bolluk Genişlik NEHR-ÜS SEMA Samanyolu Kehkeşan NEHR Boğazlamak, kesmek * Namazda sağ elini sol eli üzerine koymak * Sadr, göğüs NEHREN Nehirden Nehir yoluyla NEHREYN İki nehir NEHRÎ (Nehriye) Nehirle ilgili, nehre ait NEHS Çok yaramaz nesne NEHS Kabzetmek, almak * Yılan sokması * Eti ön dişiyle almak NEHSEK Yaban havucu NEHŞ Yılan sokmak * Almak, kabzetmek * Ön dişiyle bir nesneyi ısırır gibi tutmak * Et almak NEHŞEL Kurt, zi'b * Çakır * Erkek ismi NEHT Yontmak Oymak NEHT Çağırmak * Ses, avaz * Men'etmek, engel olmak NEHUD f Nohut NEHUR Burnuna vurmayınca veya burnuna parmak sokmayınca sütünü salıvermeyen deve NEHUS (C: Nehâyıs) Gebe eşek NEHUSET (Bak: Nühuset) NEHVA Bir şey kasdetmek Bir şey söylemeği istemek * Bir şey yapmağa evvelden hazırlanmak NEHY (Bak: Nehiy) NEHYİ AN-İL MÜNKER Allah'ın haram kıldığı şeyleri işlemekten men'etmek, haram işleri yaptırmamak ve buna çalışmak NEHZ Ayağa kalkmak, deprenip kalkmak, hareket NEHZ Durmak, kıyam * Def'etmek, kovmak * Yakın olmak * Berkitmek için devenin memesine eliyle vurmak * Dolması için kovayı suya vurmak NEHZ Süngü demirini inceltmek * Kemik üstündeki eti soyup gidermek * Çok et NEHZ Vurmak Dövmek * Haykırmak NEHZAT Hareket, davranma, kalkışma Yola çıkma |
Osmanlıca Sözlük (N Harfi)-Osmanlıca Sözlük (N Harfi)İle İilgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #15 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (N Harfi)-Osmanlıca Sözlük (N Harfi)İle İilgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (N Harfi) NEİB Karga sesi * Ağaçtan yemiş indirmek * Süt sağmak NEK' Dizine ayağın arkasıyla vurmak * Def'etmek, kovmak NEKÂ' Yarayı kaşımak * Soymak * Çok azap etmek, acı çektirmek NEK'A Kalkan dikeni üstündeki kızıl kap * Her kırmızı olan şey NEKAB Devenin tabanı aşınmak NEKÂBET Dönme, vazgeçme, cayma NEKABET Muayyen zümrelerin başları * Bir topluluğun vaziyetlerine nezâret etmek, kontrol NEKABET-İ ULEMÂ Âlimlerin başı olma NEKAD (C: Nukyud-Nikâd) Ayakları kısa, yüzü çirkin koyun * Büyümesi geç olan çocuk * Ağızda dişler çürüyüp ufanmak * Davarın tırnağı soyulup yüzülmek NEKAHET Hastalıktan yeni kalkıp henüz iyileşmiş, iyiliğe yüz tutmuş olmak hâli Hastalıkla sıhhat arasındaki hâl * Fehmetmek, anlamak, bilmek * Seri intikal etmek Çok çabuk anlayış NEKAİS (Nakise C) Nakiseler Noksanlar NEKAİZ (Nakize C) Nakizeler Birbirine zıd şeyler NEKÂL Şiddetli azab İşkence ve ukubet * İbret NEKAM (A, uzun okunur) Bir kimseyi kötü bir fiilinden dolayı şiddetle cezalandırmak İntikam almak NEKÂRE Güçlük, zorluk * Belirsizlik NEKAVE(T) Her şeyin iyisi, seçkini * Temizlik, paklık NEKAVET-İ VİCDÂN Vicdan temizliği NEKÂYAT Çarklar * Vakitler NEKAYİ' (Nakia C) Ziyâfetler NEKAZ (C: Enkâz) Her nesnenin kötüsü, kıymetsizi NEKB Musibet ve kedere uğrama * Meyletmek, eğilmek * Udul etmek, vazgeçmek, haktan dönmek NEKBA Esince adamı eğip düşüren rüzgâr Fırtına NEKBE (C: Nekebât) şiddet, meşakkat * Bir şeyin kesilmesiyle olan cerahat NEKBET (C: Nekebât - Nükub) Talihsizlik, şanssızlık, bahtsızlık * Musibet, felâket * Düşkünlük NEKBETHANE f Tâlihsizlik yuvası * Mc: Dünya NEKBETÎ f Tâlihsiz, bahtsız, şanssız, uğursuz NEKBETZEDE f Felâket görmüş, musibete uğramış NEKD (Nekâde) (C: Enkâd) Hayırsız olmak NEKDA' Sütü olmayan deve NEKEB Hastanın iyileşmesi * Devenin omuzlarında olan bir hastalık NEKED Sıkıntı, dert, keder Belâ, musibet NEKEFE (C: Nüküf-Nükfân) Çene altında olan küçük bez NEKEL Kuvvetli kişi NEKES (Nâ-kes) Cimri, tamahkâr, hasis NEKESAN Ardına dönmek NEKF Göz yaşını yanağından parmağıyla silip gidermek * Kuyudan su çekmek * Arlanmak NEKH (Nikâh) (C: Enkihe) Tezevvüc, evlenme, cimâ etme * Akit NEKHET (Bak: Nükhet) NEKİB (C: Nukabâ) Halkın iyisi * Kâhya * Kefil * Müfettiş, kontrolcü NEKİB Deve, at ve eşek ayaklarının dâiresi NEKİBE Nefsi mübârek NEKİR Bilinmemiş olan Muayyen olmayan * Mezarda iki sual meleğinden birisinin adı (Diğerininki; münkerdir) NEKİRE (C: Nekerât) Belirsiz NEKİSE Hilâf, ters * Nefs NEKKAD Bir şeyin iyisini kötüsünü seçen kimse * Paranın sağlamını kalpından ayıran * İmam, hatib ve kayyum gibi hizmet sahiblerinin, vazifelerine devam edip etmediklerini murakabe ve devam etmiyenlere tenbihat, icra ve devamsızlıkları tesbit eden vazifeli kişi NEKKAR Ağaçkakan kuşu * Değirmenci * Çok hayırlı * Çok kokulu NEKL Yular At gemi * Ezâ, cefâ etmeğe ve işkence yapmağa yarayan şey NEKMET (Bak: Nikmet) NEKR Zeki, akıllı kimse Pek zeyrek olan * Dehâ, fetânet NEKRE Belirsiz olan * Çıban ve yaradan çıkan kan ve irin * Garip ve gülünç fıkralar * Hoş sohbet ve hazır cevap kimse * Gr: Belirtilmemiş isim, neye delâlet ettiği belli olmayan (harf-i tarifsiz) isim NEKRE-İ MEVSULE İki kelime veya mânâyı birbirine bağlayan kelime NEKRE-İ TÂMME Mübhem mânâ ifade eden kelime NEKRE-GÛ f Tuhaf hikâyeler fıkralar anlatan Gülünç sözler söyleyen NEKS Sözünden dönmek * Bozmak Çözmek * Üzmek * Dağıtmak * Münhal ve muhtel olmak NEKS Çok çekinmek, kaçınmak NEKS (NÜKÜS) Başaşağı etmek, ters döndürmek * Aynı hastalığın geri gelmesi (Bak: Nüks) NEKŞ Kuyunun çamurunu temizlemek * Bir şeyi bitirmek Bir işden fâriğ olmak * Bir şey üzerine gelip toplanmak NEKT (C: Nikât) Süngüyü yere vurmak * Taan etmek, çekiştirmek NEKÜS (Nekis - Neküs) Baş aşağı etmek NEKZ Vurmak * Kovmak, def'etmek * Yılan sokmak * Azalmak * Suyun, yer tarafından emilmesi NEKZ Gayret etme, uğraşma, çok çabalama NELL Yüz üstüne bırakmak NEM f Rutubet, az yaşlık Hafif ıslaklık NEM-İ DİDE Göz yaşı NEMA Gelişme, büyüme * Uzamak, artmak, çoğalmak, üremek * Faiz NEMADÂR f Çoğalan, ziyadeleşen Artan, büyüyen NEMAİK (Nemika C) Mektuplar NEMAİM (Nemime C) Dedikoducular, çekiştiriciler NEMARIK (Nemraka C) Yastıklar NEMAS Kılın ince olması NEMAT (C: Enmut-Nimât) Usul, tarz * Yol, tarik * Örtü, ihram * Topluluk, insan cemaati * Döşek yüzü, yatak yüzü NEMAT-I TAKRİR Söyleme tarzı NEMÇE Tar: Osmanlılar tarafından Avusturya ve Avusturyalı mânasında kullanılan bir tâbir idi NEMDAR f Nemli, ıslak, yaş, rutubetli NE'ME Nağme, ses |
|