Felsefik Hikayeler Ve Deyişler |
08-23-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Felsefik Hikayeler Ve DeyişlerEminmisiniz Yağmurun birgün dinmeyeceğinden, hiç bitmez görünen hayat ırmağının birgün kurumayacağından, sizi alıp diyardan diyara gezdiren rüzgârın duruvermeyeceğinden Emin misin ? "Ben olmazsam olmaz" dediğiniz işlerin asla sizsiz yapılamayacağından Emin misiniz ? Size uzanan ellerin hep yanında olacağından, yüreğinizi verdiklerinizinbirgün sırtlarını dönüp gitmeyeceğinden Emin misin ? Size hep açık duran kapıların birgün kapanmayacağından ve şaşırıp kalmayacağınınızdan Emin misiniz ? Güzel bir hayat yaşadığınızdan, yapabileceğiniz herşeyi yaptığınızdan Emin misiniz? Bütün bunlar için bir kere daha fırsatınız olacağından Sahiden emin misiniz ? |
Felsefik Hikayeler Ve Deyişler |
08-23-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Felsefik Hikayeler Ve DeyişlerYer yön yol Yol, kendine bir yer bulamamış kişinin özlemidir Kendi yerini yerleşiklikte bulamayan kişi, onu yolculukta arar Nasıl, bir yer, bir yolun başı ya da sonu; bir yol da, bir yerden önceki ya da sonraki bir durumsa — kişinin durumu da, hep, öyle, ya da, böyledir Yerini yitiren kişi, yola çıkmak zorundadır Yola çıkan kişi, yeni bir yer arıyordur — ama yola hep bir (eski) yerden çıkıldığını da unutmaz : her varılan yerin de (yeniden) bir yola çıkış yeri olabileceğini Yabancılığını kalıcı kılmak isteyen kişinin, yerleşikliğinden rahatsız olması gerekir; ve tersi : yerleşikliğinden rahatsızlık duyan kişinin, kalıcı bir yabancılık bulması Yerleşiklik, herbir yandan bağlandığımız, hepsi de gergin zincirlerin verdiği bir dinginliktir ancak — yani, bir sıkı kölelik Ama, "mutlak kölelik" dışında, her kölelik, köleye devinimde bulunduğu izlenimini verecek kadar gevşek tutar onun zincirlerini — gerginlik, zincirden zincir olarak uzaklaşma çabasıyla belirir; böylece de kişi, çok devingen olduğu, sürekli etkinlikte bulunduğunu sandığı bir edilgenlik, bir sürüklenme içinde yuvarlanıp — gitmez Yerleşiklikten rahatsız olan kişinin gezginlikte aradığı, aslında, yerleşebileceği bir yerdir: Düzenini bozarak gezginliğe çıkan kişi, kendi düzeninin peşine düşmüştür Gezginlik de, öte yandan, hiçbir bağlantı taşımaksızın, salt gezmek için gezmek haline gelebilir rahatlıkla, kolayca — bu kez de tam bir boşluk Zincirlerin —gergin ya da gevşek— tam yokluğu da, boşluğa köle olmaktır Köleliğe tek çare, herhalde, zincirlerini koparmak ve zincirsiz kalmak değil, kendi zincirlerini kendisi yapmış, kendisi kendi ayaklarına takmış, bağlamış olmaktır — özgürlük de budur (Hani, "kendi kendisinin efendisi olmak"tan söz edilir ya) Düşüncenin devinimi, düşünen kişinin devinmesidir ancak — onunla gerçekleşebilir ancak: Yerleşik kişinin düşünceleri de durağan olur Çünkü, içinde yeniye yer bırakmayan bir 'düzenliliği' yaşayan kişi, aslında, üst anlamda bir düzensizlik yaşıyordur — içinde yeniye yer tanımayan bir 'düzen', eskinin düzensiz karışımlarından başka bir yere ulaşamaz Her an ayrıyı, aykırıyı, yeniyi yaşayan kişi, düzenli bir yaşam yaşıyordur İnsanlar ne sanıyorlar ki 'düzen'i — kendi dar, çarpık açılarından bakarak : sabah-akşam, gidiş-gelişlerini 'düzenleyen' bir 'seyrüsefer nizamnamesi' mi?! — Oysa, asıl düzen, düzensizlikten çıkarak düzene ulaşmağa çabalayan bir düzenleme uğraşısında bulunabilir ancak 'Verilmiş', 'varolan' düzen, yoz bir düzensizlik biçimidir yer,yön ve yol Düzenlilik gereksinmesinden —yani, düzensizlikten— çıkmayan 'düzen', beş para etmez, düzen olarak Kişi, yoldaş diye, ancak kendi ulaşabildiği yerlere varabilecek, daha ileriye yürüyemeyecek kişiler seçiyorsa, kendisi de duruyor demektir (Oysa: "daß Andere sie aufnehmen und fortsetzen mögen kommen und weiterfliegen und es besser machen ") Bir yerde ('bir süre için' diyerek) dinelen kişi için en büyük tehlike, o yere yakınlık duyması; o yeri, bütün yollarının sonu, bütün yönlerinin ereği sayması; yerleşebileceği bir yer saymasıdır — en büyük tehlike, huzurlu yerdir:- Mezardır orası Her bir yorgun yolcunun dineldiği yer, dinlenmiş bir yolcunun yola çıktığı yerdir Kendine yeni bir yol arayan kişi, önce, kendinden önce yürünmüş yollara bir bakar — kendi yürümek isteyebileceği yola benzer bir yol bulmak için; çoğunlukla da bulur — ama, acaba, o bulduğu yol(lar), tam da bulduğu yol(lar) olarak, kendi aradığı yola aykırı değil mi? — Yeni bir yol aramıyor muydu, arayan kişi — ne işi var öyleyse, eski (yürünmüş) yollarda?! Belirli bir yol arayan kişi için en büyük tehlike, o yolu bir yerde durarak, 'bakarak' arayabileceğini (hatta, bulabileceğini) sanmasıdır — çünkü, yollar bulunmaz: yürünür; yerlerde ise, olsa olsa, durulur — onlar, bulunur; artık, yürünmez Yola çıkacak kişinin aşması gereken ilk ve en önemli engel, kendi yerleşikliğidir : kendi yeri — kendisidir |
Felsefik Hikayeler Ve Deyişler |
08-23-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Felsefik Hikayeler Ve DeyişlerAteş Yakana Kılavuz 1 En son, en kalın odunu yakarsın 2 Deniz'in taşıdıklarını da kesip kesip yakmıştın, o birzamanların şimdi uzakta kalmış ocağında — ne kalır ki, geriye? 3 Ateşinin dumanını da biriktirirsin—— 4 Herşeyden önce unutmaman gereken, ateşinin hiçbirzaman tek bir düzeyde yanmadığıdır : ateşin, ya harlanma içinde ya da sönme içindedir — ya yükseliş, ya iniş… 5 Ateş, yanmakta olan odunlarla değil, yeni yanmağa başlayan odunlarla yanar Hep yakacak yeni odunlar bulan ateş, yükseliş içindedir; yalnızca eski —yanan— odunları olan ateş, inişe geçer 6 Yanan odunlar tüten odunların dumanını da yakarlar 7 Yanamayan odun, tüter Ateşin, bazen, yalnızca tüter : yanamamaktadır… Dikkat etmen gereken, ateşe yanyana ve üstüste koyduğun odunların biribirlerine olabildiği kadar yakın olmaları; ama hiçbirzaman bitişik ve binişik olmamalarıdır : ateşi yakan, ısı olduğu kadar, havadır — belki daha da çok… 8 Ateşin tütüyorsa, bil ki birşeyleri yanlış yapıyorsun 9 Tek bir odunu yakamazsın : odunlar ancak başka odunlar yanıyorsa, yanar — her bir odunun yanması, öteki her bir odunun yanmasına bağlıdır : hepsi için ayrı ayrı; ve, hepsi birlikte, karşılıklı… 10 Alttaki odunun yanması, üstünde yanmaya başlamış bir odunun bulunmasına — ve üstteki odunun yanması, altında yanmakta olan bir odunun bulunmasına, bağlıdır Odunlar yalnız yanmazlar 11 Ateşini yakmağa başlarken, çıra parçalarını çok dikkatli kullanmalısın : fazla koyarsan, ya gereksizce büyük alevler elde edersin, ya da yanamayan çıra parçalarındaki reçinenin tütmesine yol açarsın; az koyarsan, hem kalın odunları tutuşturacak kadar alevin olmaz, hem de, yanamayan odunlar tütmeğe başlarlar — tam ölçüsünü, tam yerini, tam zamanını bulmalısın, ateşini yakmağa başlarken 12 Ateş, bir kez yanmağa başlayınca, senin denetiminden çıkar gibi olur — ama, unutmamalısın ki, kendi haline bırakılan ateş, gerçi, koşullar uygunsa, harlar; ama, kısa zamanda, yakabileceklerini yakarak, tükenme sürecine girer: Ateşin ilk niteliği yayılmaksa, son niteliği de, tükenmektir Bu yüzden, ateşini 'beslemen' gerekir : tam zamanında, tam yerine, yeni yanacak odunlar koyman; belirli bir yanı tükenmeğe yüztutmuş odunları biribirlerine göre çevirmen; yanamayarak tütmeğe başlamış odunları yanabilecekleri bir konuma getirmen — bir sürü düzenleme, ayarlama… Ateşini kendi haline bırakamazsın — bırakırsan, tükenip söner… Ateşinden sorumlusun |
Felsefik Hikayeler Ve Deyişler |
08-23-2012 | #4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Felsefik Hikayeler Ve DeyişlerHayatı tersine yaşamak Hayat tersine yaşanmalıydı bence Önce ölümü savuşturmalıydık başımızdan Yirmi yılımızı huzurevinde geçirip, Çok gençleştiğimiz için atılmalıydık Altın bir saatimiz olduktan sonra işe başlamalıydık Kırk yıl çalışmalıydık, ta ki emekliliğin tadını çıkarabilecek denli gençleştiğimiz güne kadar Üniversiteye gitmeliydik sonra, liseye hazır hale gelinceye dek PARTİ yapmalıydık İyice ufalmalıydık, oyun oynayıp sorumlulukları unutmalıydık Küçük bir kız ya da erkek bebek olunca annemize dönmeli, son dokuz ayımızı yüzerek geçirmeli, ve sevgi dolu bir bakışta son bulmalıydık Norman GLASS |
Felsefik Hikayeler Ve Deyişler |
08-23-2012 | #5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Felsefik Hikayeler Ve DeyişlerGül Yaprağı Uzakdoğu’da bir budist tapınağı, bilgeliğin gizlerini aramak için gelenleri kabul ediyordu Burada geçerli olan incelik, anlatmak istediklerini konuşmadan açıklayabilmekti Bir gün tapınağın kapısına bir yabancı geldi Yabancı, kapıda öylece durdu ve bekledi Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu, o yüzden kapıda herhangi bir tokmak veya çan, zil yoktu Bir süre sonra kapı açıldı İçerideki budist rahip, kapıda duran yabancıya baktı Bir selamlaşmadan sonra sözsüz konuşmaları başladı Gelen yabancı, tapınağa girmek ve burada kalmak istiyordu Budist bir süre kayboldu Sonra elinde ağzına kadar suyla dolu bir kapla döndü ve bu kabı yabancıya uzattı Bu, yeni bir arayıcıyı kabul edemeyecek kadar doluyuz demekti Yabancı, tapınağın bahçesine döndü Aldığı bir gül yaprağını kabin içindeki suyun üstüne bıraktı Gül yaprağı suyun üstünde yüzüyordu ve su taşmamıştı içerideki budist rahip saygıyla eğildi ve kapıyı açarak yabancıyı içeriye aldı Suyu taşırmayan bir gül yaprağına her zaman yer vardı ewet sizce zaman ayıramadıgımız yada sadece zaman diil herhangi bir biçimde hayatımızda yer edinebilecek ama bizim izin wermediğimiz neler wardışarıda çok fazla gül oldugunu unutmamak lazım dimi? |
Felsefik Hikayeler Ve Deyişler |
08-23-2012 | #6 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Felsefik Hikayeler Ve DeyişlerDünyanın en güzel adını taşıyan tablo Dünyanın En Güzel Adını Taşıyan Tablo •John Minum- The World of Art• Tabloları ile ün yapmış bir ressam, günün birinde en güzel yapıtını yapmaya karar verdi Konu bulmak için kent dışında dolaşmaya çıktı Ressamı tanıyan biri, “Böyle nereye gidiyorsun, dostum?” diye sordu Ressam, “Bilmiyorum, dünyanın en güzel şeyinin resmini yapmak istiyorum” diye yanıt verdi “Belki siz dünyanın en güzel şeyinin ne olduğunu söyleyebilirsiniz” Adam biraz düşündükten sonra, “Kolay” dedi “Dünyanın neresine giderseniz gidin, en güzel şeyin inanç olduğunu göreceksiniz” Ressam yanıt vermeden yoluna devam etti Daha sonra çok saygı duyduğu bir adama rastladı Ona dünyanın en güzel şeyinin ne olabileceğini sordu İkinci adam da bir süre düşündükten sonra şunları söyledi: “Dünyanın en güzel şeyi aşktır Yoksulları zenginleştiren, gözyaşlarını tatlılaştıran, azı çok yapan o değil midir? Aşksız hiçbir şey güzel olamaz” Ressam dünyanın en güzel şeyini aramaya devam etti Yolda giderken rastladığı yorgun bir askere de aynı şeyi sordu Asker kendisine şunları söyledi: “Dünyanın en güzel şeyi barıştır En çirkin şeyi de savaş Barış olan yerde her zaman güzellik bulabilirsiniz” O zaman ressam şöyle düşünmeye başladı “Dünyanın en güzel şeyleri; inanç, aşk ve barış ise onların resmini nasıl bulabilirim?” Başını sallayarak evine döndü Kapıdan içeri girince dünyanın en güzel şeyini bulmuştu Çocukların gözünde inanç, eşinin gözünde aşk, evinde barış ve mutluluk hüküm sürüyordu Bunlardan ilham alan ressam dünyanın en güzel şeyinin resmini yaptı İşi bitince boyalarını ve fırçalarını topladı Daha sonra tuvalin örtüsünü kaldırarak, uzun uzun seyretti yapıtını; kendine güvenen bir aile reisi, mutlu bir kadın ve böyle mutlu bir ortamda yüzleri pırıl pırıl parlayan çocuklar, ışık oyunlarıyla dolu sıcak bir ortamda resmedilmişlerdi Ressam, daha sonra tablosuna “Evim” adını verdi• |
Felsefik Hikayeler Ve Deyişler |
08-23-2012 | #7 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Felsefik Hikayeler Ve DeyişlerDava Avukat Petroçelli'nin kaybettigi tek dava: Ünlü bir futbolcu karısını öldürmekle suçlanıyorduFutbolcu yakalanmıstı Ama karısının cesedi ortada yoktu Duruşma Amerikan filmlerindeki gibiydi Futbolcu sanık sandalyesinde oturuyordu Kucak dolusu parayla tuttuğu avukatı jüriyi ikna etmeye uğraşıyordu: "Sayın jüri, müvekkilimin suçsuz olduğuna yürekten inanıyorum Buna az sonra sizler de inanacaksınız Neden mi? Bakın, şimdi 1'den 10'a kadar sayacağım ve müvekkilimin öldürdüğü iddia edilen karısı bu kapıdan içeri girecek 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10" Bütün jüri kapiya döndü Kimse girmedi içeri Avukat bir savunma dehasıydı; öldürücü hamlesini yapti "Bakın, siz de kadının öldüğüne inanmıyorsunuz Çünkü hepiniz içeri girecek diye kapıya baktınız İşte kararı buna göre vermenizi talep ediyorum" Jüri, ünlü futbolcuyu suçlu buldugunu bildirdi ve dava bu sekilde sonuçlandı Mahkeme çıkışında avukat, bayan jüri başkanına yaklaştı: "10'a kadar saydığımda siz de diger üyeler gibi kapıya bakmıştınız Neden böyle bir karara imza attınız?" "Doğru" dedi jüri başkanı; "Ben de kapıya baktım, ama müvekkiliniz kapıya bakmıyordu!" |
Felsefik Hikayeler Ve Deyişler |
08-23-2012 | #8 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Felsefik Hikayeler Ve DeyişlerO müziği duydunuzmu "18 Kasım 1995 günü keman sanatçısı Itzhak Perlman, New York'ta, Lincoln Center'daki Avery Fisher Salonunda bir konser vermek üzere sahneye çıktı Eğer herhangi bir Perlman konserinde bulunmuşsanız bilirsiniz ki onun için "sahneye çıkmak" hiç de küçümsenecek bir başarı değildir Çocukluk yıllarında çocuk felcine yakalanmış olan Perlman'ın her iki bacağında da destekleyici ateller vardır ve ancak kol değneği yardımıyla yürüyebilmektedir Onu sahne üzerinde her defasında sadece bir adım atabilmek suretiyle acı içinde ve yavaş yavaş yürüken görmek unutulmayacak bir görüntüdür Ağrılar içinde ama ihtişamla yürümektedir, sandalyesine erişinceye kadar Sonra oturur; yavaşça koltuk değneklerini yere koyar, bacaklarındaki atellerin klipslerini açar, bir ayağını geriye iter, ötekini öne uzatır Daha sonra yere eğilerek kemanını alır, çenesinin altına koyar, orkestra şefine başıyla işaret verir ve çalmaya başlar Şu zamanda değin, izleyiciler bu ritüele alışmışlardır O, sahnenin bir ucundan sandalyesine doğru ilerlerken sessizce otururlar Bacaklarındaki klipsleri açarken inanılmaz bir sessizlikle beklemektedirler Çalmaya hazır olana dek beklerler Ancak o konserde bişiler ters gitti Daha ilk birkaç satırı çalmıştı ki, kemanın tellerinden bir tanesi koptu Telin kopma sesini duyabilmek mümkündü, salonun bir ucuna tabancadan fırlayan kurşun gibi gitmişti ses O sesin ne anlama geldiği konusunda yanılmak imkansızdı Ve bunun akabinde ne yapılması gerektiği konusunda da O gece orada olan insanlar kendi kendilerine şöyle düşündüler: "Anlamıştık ki, yeniden ayağa kalkması, atelleri yeniden takması, koltuk değneklerini alması, yavaş yavaş sahne arkasına gitmesi ve ya yeni bir keman bulması ya da yeni bir tel takması gerekecekti" Ama o öyle yapmadı Bunun yerine bir dakika kadar bekledi, gözlerini kapadı ve sonra şefe yeniden başlaması için işaret verdi Orkestra başladı ve o kaldığı yerden devam etti Ve daha evvel hiç görülmemiş bir tutku, güç ve saflıkla çaldı Elbette herkes bilmektedir ki; senfonik bir eseri sadece 3 telle çalmak imkansızdır Bunu ben de bilirim, sen de bilirsin, herkes bilir Ama o gece Itzhak Perlman bilmeyi reddetmişti Onu, parçayı kafasında molüde ederken, değiştirirken ve yeniden bestelerken görebilirdiniz Bir noktada, telleri nerdeyse yeniden tonlamışçasına sesler çıkarmaktaydı kemandan, daha evvel hiç vermedikleri sesleri vermelerini sağlamak için Bitirdiğinde salonu olağanüstü bir sessizlik kapladı Ve akabinde seyirciler ayağa kalktı ve tezahürata başladılar Oditoryumun her yanından inanılmaz bir alkış patladı Hepimiz ayaktaydık Bağırıyor, ıslık çalıyor, alkışlıyor, yaptığını ne kadar takdir ettiğimizi, beğendiğimizi anlatacak her türlü hareketi yapıyorduk Gülümsedi, yüzünden akan terleri sildi, yayını kaldırarak bizi susturdu ve böbürlenerek değil ama sessiz, güçlü, dingin bir tonla şöyle dedi : "Bilirsiniz, bazen de sanatçının görevidir, elinde kalanlarla ne kadar daha müzik yapabileceğini bulmak" Bu ne güçlü bir cümledir Duyduğumdan beri aklımdan çıkmıyor Ve kim bilir? Belki de bu bir yaşam tarzıdır, sadece sanatçılar için değil hepimiz için Burada, tüm yaşamını bir kemanın 4 teli ile müzik yapmak üstüne kuran ve birden bire, bir konserin ortasında kendini sadece 3 tel ile bulan bir adam vardır O da 3 tel ile müzik yapmayı seçer Ve o gece yaptığı; sadece 3 telle yaptığı müzik, daha evvel yaptığı, 4 teli varken yaptığı herşeyden daha güzel, daha kutsal, daha unutulmazdı "O zaman belki de bizim görevimiz, yaşadığımız bu sallantılı, hızla değişen, ürkütücü dünyada kendi müziğimizi yapmaktır; önce elimizde olan herşeyle ve daha sonra bu artık imkansız olduğunda, sadece elimizde kalanlarla" Jack Riemer |
Felsefik Hikayeler Ve Deyişler |
08-23-2012 | #9 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Felsefik Hikayeler Ve DeyişlerBir Kartal Hikayesi Bir rivayete göre; dört tavuk bir kartal yuvasına gidip bir yumurta çaldılar Yumurtayı kümese getirdiklerinde, kümeste bulunan diğer tavuklar gördükleri bu yumurtanın çok büyük bir tavuğa ait olduğunu düşündülerZaman geçti, yumurtayı getirenler de unuttu,onlar da bu yumurtanın büyük bir tavuğa ait olduğunu inandılar Bir anne bulundu yetim yumurtaya, kuluçka başladıKısa bir zaman sonra yumurta kırıldıİçinden simsiyah kanatlı,ilginç gagalı tuhaf bir tavuk çıktı Herkes mutluydu,böylesini ilk defa görmüşlerdiAnne tavuk, dersler vermeye başladı yavrusuna: "Bak yavrum,yerden bulduğun böceği şöyle ye!Arpayı buğdayı böyle ye!"Anne tavuk her geçen gün yeni şeyler öğretiyordu yavrusuna Büyük tavuk annesinin her söylediğini yapıyordu Tehlikelere karşı nasıl davranılacağını da öğretti annesi: "Bak yavrum, eğer kedi buradan gelirse aksi istikamete doğru kaç,şuradan gelirse buraya kaç" Büyük tavuk büyüdükçe güzelleşiyorduOldukça uzun kanatları vardı Ara sıra diğerleri onun kanatlarına bakmak için geliyorlardı Bir gün anne tavuk yavrusuna havadan gelen tehlikelere karşı kendini nasıl savunacağını anlatırken büyük tavuğun gözü,gökyüzünden süzülerek korkunç bir ihtişamla geçiş yapan başka bir canlıya ilişti -Anne bu ne? Dedi büyük tavuk -Ha o mu? O kartal yavrum,kuşların padişahı -Ne de güzel uçuyor! -Evet yavrum! Ama sen sakın ona özenmeAsla onun gibi olamazsın!Sen bir tavuksunSenden önce baban,deden,amcan hepsi ona özendi ama hiç biri onun gibi uçamadıSEN BİR TAVUKSUN VE BİR TAVUK GİBİ YAŞAMALISIN O günden sonra büyük tavuk,ömrü boyunca arka bahçede kartalın ihtişamlı geçişini izleyip iç çektive her seferinde "keşke bende bir kartal olup uçabilseydim" DediYine bir gün siyah kanatlı büyük tavuk ihtişamlı kartalı izlerken ölüp gittiO nu bir tavuk gibi defnettiler; kii hakikatte ölen bir kartaldı "Bir kartal gibi doğup,bir tavuk gibi yaşayan ve kartallara özenip sonunda bir tavuk gibi ölen binlerce kartal varYıl 2004, yer DÜNYAŞu anda kendi gücünün farkına varamayan,milyonlarca hatta milyarlarca insan var yeryüzündeNE BÜYÜK ACI!! HİÇ BİR ŞEY GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ DEĞİLDİR HİÇ BİR ŞEY ANLATILDIĞI GİBİ DEĞİL HER DUYDUĞUNA İNANMA(BUNA BİLE ) GELECEĞİNİ ŞEKİLLENDİREN DÜNÜN GEYİĞİ DEĞİL, YARININ HAYALLERİDİR |
Felsefik Hikayeler Ve Deyişler |
08-23-2012 | #10 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Felsefik Hikayeler Ve Deyişlerİyi ve Kötü Leonardo da Vinci 'Son Akşam Yemeği' isimli resmini yapmayı düşündüğünde büyük bir güçlükle karşılaştı İyi'yi İsa'nın bedeninde, Kötü'yü de İsa'nın arkadaşı olan ve son akşam yemeğinde ona ihanet etmeye karar veren Yahuda'nın bedeninde tasvir etmek zorundaydı Resmi yarım bırakarak bu iki kişiye model olarak kullanabileceği birilerini aramaya başladı Bir gün bir koronun verdiği konser sırasında, korodakilerden birinin İsa tasvirine çok uyduğunu fark etti Onu poz vermesi için atölyesine davet etti, sayısız taslak ve eskiz çizdi Aradan 3 yıl geçti 'Son Akşam Yemeği' neredeyse tamamlanmıştı, ancak Leonardo da Vinci henüz Yahuda için kullanacağı modeli bulamamıştı Leonardo'nun çalıştığı kilisenin kardinali, resmi bir an önce bitirmesi için ressamı sıkıştırmaya başladı Günlerce aradıktan sonra Leonardo vaktinden önce yaşlanmış genç bir adam buldu Paçavralar içindeki bu adam sarhoşluktan kendinden geçmiş bir durumda kaldırım kenarına yığılmıştı Leonardo yardımcılarına adamı güçlükle de olsa kiliseye taşımalarını söyledi çünkü artık taslak çizecek zamanı kalmamıştı Kiliseye varınca yardımcılar adamı ayağa diktiler Zavallı, başına gelenleri anlamamıştı Leonardo adamın yüzünde görülen inançsızlığı, günahı, bencilliği resme geçiriyordu Leonardo işini bitirdiğinde, o zamana kadar sarhoşluğun etkisinden kurtulmuş olan berduş gözlerini açtı ve bu harika duvar resmini gördü Şaşkınlık ve hüzün dolu bir sesle şöyle dedi: 'Ben bu resmi daha önce gördüm' 'Ne zaman?' diye sordu Leonardo da Vinci, o da şaşırmıştı 'Üç yıl önce' dedi adam 'Elimde avucumda olanı kaybetmeden önce O sıralarda bir koroda şarkı söylüyordum, pek çok hayalim vardı, bir ressam beni İsa'nın yüzü için modellik yapmak üzere davet etmişti' İyi ve Kötü'nün yüzü aynıdır Her şey insanın yoluna ne zaman çıktıklarına bağlıdır Paulo Coelho-Şeytan ve Genç Kadın'dan |
Felsefik Hikayeler Ve Deyişler |
08-23-2012 | #11 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Felsefik Hikayeler Ve DeyişlerDerviş kaşığı Bir gün sormuşlar ermişlerden birine; "Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?" "Bakın göstereyim" demiş ermiş Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış Hepsi oturmuşlar yerlerine Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da derviş kaşıkları denilen bir metre boyunda kaşıklar Ermiş; "Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz" diye bir de şart koymuş "Peki" demişler ve içmeye teşebbüs etmişler Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan Bunun üzerine, "Şimdi" demiş ermiş, "Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe" Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen, ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa "Buyrun" deyince her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, sonra karşısındaki kardeşine uzatarak içmişler çorbalarını Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan |
Felsefik Hikayeler Ve Deyişler |
08-23-2012 | #12 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Felsefik Hikayeler Ve Deyişlerküçük istavrit "İşte" demiş ermiş, "Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse o aç kalacaktır Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır Şüphesiz şunu da unutmayın Hayat pazarında alan değil, veren kazançlıdır her zaman" Küçük istavrit, yiyecek birşey sanıp hızla atıldı çapariye Önce müthiş bir acı duydu dudağında, gümbür gümbür oldu yüreği Sonra hızla çekildi yukarıya Aslında hep merak etmişti denizlerin üstünü, neye benzerdi acep gökyüzü Bir yanda büyük bir merak, bir yanda ölüm korkusu "Dudağı yarıklar" denir, şanslıdır onlar, hani görüp de gökyüzünü, insanı, oltadan son anda kurtulanlar Ne çare balıkçının parmakları hoyratça kavradı onu; küçük istavrit anladı yolun sonu; koca denizlere sığmazdı yüreği, oysa şimdi yüzerken küçücük yeşil leğende, cansız uzanıvermiş dostlarına değiyordu minik yüzgeci İnsanlar gelip geçtiler önünden; bir kedi yalanarak baktı gözünün içine;yavaşça karardı dünya başı da dönüyordu Son bir kez düşündü derin maviyi, beyaz mercanı bir de yeşil yosunu İşte tam o anda eğilip aldım onu; yürüdüm deniz kenarına; bir öpücük kondurdum başına İki damla gözyaşından ibaret sade bir törenle saldım denizin sularına Bir an öylece bakakaldı; sonra sevinçle dibe daldı gitti, tüm kederimi söküp atarak teşekkürü de ihmal etmemişti; birkaç değerli pulunu elime, avuçlarıma bırakarak Balıkçı ve kedi şaşkın baktılar yüzüme; sorar gibiydiler neden yaptın bunu niye? "Bir gün" dedim, "Bulursam kendimi yeşil leğendeki küçük istavrit kadar çaresiz, son ana kadar hep bir umudum olsun diye" |
Felsefik Hikayeler Ve Deyişler |
08-23-2012 | #13 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Felsefik Hikayeler Ve DeyişlerKurbağa Masalı Günlerden birgün kurbağaların yarışı varmış Hedef, çok yüksek bir kulenin tepesine çıkmakmış Bir sürü kurbağa da arkadaşlarını seyretmek için toplanmışVe yarış başlamış Gerçekte seyirciler arasında hiçbiri yarışmacıların kulenin tepesine çıkabileceğine inanmıyormuş Sadece şu sesler duyulabiliyormuş: "Zavallılar! Hiçbir zaman başaramayacaklar!" Yarışmaya başlayan kurbağalar kulenin tepesine ulaşamayınca teker teker yarışı bırakmaya başlamışlar İçlerinden sadece bir tanesi inatla ve yılmadan kuleye tırmanmaya çalışıyormuş Seyirciler bağırıyorlarmış: "Zavallılar! Hiçbir zaman başaramayacaklar!" Sonunda, bir tanesi hariç, diğer kurbağaların hepsinin ümitleri kırılmış ve yarışı bırakmışlar Ama kalan son kurbağa büyük bir gayret ile mücadele ederek kulenin tepesine çıkmayı başarmış Diğerleri hayret içinde bu işi nasıl başardığını öğrenmek istemişler Bir kurbağa ona yaklaşmış ve sormuş bu işi nasıl başardın diyeO anda farkına varmışlar ki kuleye çıkan kurbağa sağırmış! Olumsuz düşünen insanları duymayın Onlar kalbinizdeki ümitleri çalarlar! Olumsuz düşünceler ne kadar etkiler yaşamımızı, peki ya siz; çevrenizde başaramayacağınızı düşünen insanlar varken nereye kadar devam edersiniz, ümitlerinizin kırılma noktası nedir? Ümit etmek başarıyı nasıl böylesine etkiler? Ve olumsuz düşünceler hedeflerimizden nasıl uzaklaştırı bizleri? |
Felsefik Hikayeler Ve Deyişler |
08-23-2012 | #14 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Felsefik Hikayeler Ve DeyişlerBüyü Dükkanı Uzak diyarlardan birinde bir ülkede, yemyeşil tepelerin arasında, kışın bembeyaz bir kar örtüsü ile, baharda rengarenk kır çiçekleri ile kaplanan bir vadi vardı Ortasından küçük bir ırmağın geçtiği bu vadi "büyülü vadi" olarak anılırdı Ona bu adı veren ise, vadideki ilginç bir dükkân ile, bu dükkânda yaşananlardı Ünü ülkenin dört bir yanına yayılmış olan dükkânın adı "büyü dükkânı" idi Büyü dükkânı?nın sahibi, ak saçlı, ak sakallı bir ihtiyardı Burası, aynı zamanda onun yaşadığı yerdi Bu nedenle dükkânın dışarıdan görüntüsü, tıpkı bir ev gibiydi Üç tarafında da yeşil çerçeveli pencerelerin olduğu, tamamı ahşaptan yapılmış olan bu binaya, bir verandadan giriliyordu İçeri girer girmez, ilginç eşyalarla donanmış oldukça geniş bir oda ile karşılaşıyordunuz Büyük bir kütüphane, üzerlerinde çok sayıda eşyanın bulunduğu raflar, masa ve konsollar, dükkânın dört bir tarafını kaplıyordu Ancak bu kalabalık görüntü içinde çok etkileyici bir düzen göze çarpıyordu Bütün eşyalar, belli bir estetik içinde duruyor ve bu estetik hiçbir zaman bozulmuyordu Büyü dükkânını çevreleyen pencereler, içerdeyken bile günün aydınlığına ve vadinin güzelliğine hakim olmanıza izin veriyordu Dükkânın içinde, arka taraftaki bölmeye açılan bir kapı vardı Bu bölmede mutfak, banyo ve yatak odası bulunuyordu Dükkâna gelen müşteriler, arka tarafa açılan kapıyı daima kapalı görürlerdi Her insanın yaşamında çok istediği ancak sahip olamadığı birşeyler vardır ya da sahip olup kaybettiği şeyler Bazen de sahip olduğu ancak kurtulmak istediği şeyler İşte bütün bunlar, o ülkede yaşayan insanların bir kısmı için, büyü dükkânına gelme nedeniydi Bu dükkânda, isteklerinizi sınırlamak zorunda değildiniz Müşteriler, hayal edebildikleri her şeyi isteme ve alma hakkına sahiptiler Tabii, bedelini ödedikleri takdirde Her yerde olduğu gibi bu dükkânda da almak istediğiniz şeyin bir bedeli vardı Bu bedelin ne olacağı, dükkân sahibiyle yaptığınız pazarlık sonucunda ortaya çıkardı Ancak, büyü dükkânında yapılan pazarlıklar, günlük yaşamdakilerden biraz farklı olur ve pek çok müşteriyi şaşırtırdı Dükkân sahibi yaşlı adam, her sabah gün ağarırken kalkar, kendine büyük bir fincan kahve yapar ve bir insanın isteyebileceği her şeyin var olduğu dükkânıyla gurur duyarak kahvesini yudumlardı Kahvenin ardından gelen zevkli bir kahvaltıdan sonra da pencerenin perdelerini sonuna kadar açarak, sallanan koltuğuna oturur ve içeri dolan gün ışığının yardımıyla okumaya başlardı Büyü dükkânında satıcı olmak bilgelik isterdi O güne kadar dükkâna gelen hiçbir müşteriyi geri çevirmemisti dükkân sahibi Herkes, çok istediği birşeye sahip olmak uğruna onca yolu göze alarak gelir ve mutlaka alabileceği en iyi şeyi almış olarak çıkardı Ama genellikle aldığı şey, istediği şeydençok farklı olurdu Yaşlı adam ara sıra, okuduğu kitaptan başını kaldırır, yolu gören pencereye bir göz atardı Sabah dışarı baktığında, yağan karın yolu iyice kapattığını gördü Bu havada gelen giden olmaz diye düşünüp, hüzünlendi Büyü dükkânı, hemen her gün bir müşteri ağırlardı Ancak, yılda birkaç kere de olsa kimsenin uğramadığı günler olurdu Yaşlı adam, o günün de bunlardan biri olmasından korktu Nedense işsizlik içini ürpertmişti Tam o sırada uzakta bir karartı gördü Kar beyazının kamaştırdığı gözlerini kırpıştırıp tekrar baktığında, bunun yaklaşmakta olan bir insan olduğunu anladı İçini bir sevinç kapladı Gidip sobasına bir odun attı ve tam pencerenin karşısındaki sallanan koltuğa oturup, müşterisini beklemeye koyuldu Kış mevsiminin bu soğuk gününde epeyce üşümüş, yorgun düşmüş olmalıydı Kapının önüne gelinceye kadar, gözlerini hiç ayırmadan izledi onu İyice kulak kabarttı Üç basamakla çıkılan, ahşap zeminli verandadaki ayak seslerini ve onlara eşlik eden gıcırtıyı duymaktan çok hoşlanırdıBeklediği kişinin ayak sesleri, ikinci basamakta kesilirdi Müşteri çalmadan, kapıyı açmamayı prensip edinmişti yaşlı adam Çünkü, hemen herkes o kapının önünde durup, bir kez daha düşünürdü Kapıyı çalmaktan vazgeçip dönenler, az da olsa olmuştu O gün de aynı şeyi yaptı Sonunda kapı çalındı Açtığında, karşısında soğuktan kızarmış elleriyle atkısını çıkarmaya çalışan bir erkek gördü "İyi sabahlar, girebilir miyim?" diye sordu müşteri Dükkân sahibi, müşterisini içeri aldıktan sonra, ısınması için ona bir kahve ikram etti Sessizce kahvesini içerken etrafı seyreden adam, karşısında oturan yaşlı satıcının ikna edilmesi pek güç olmayan biri olduğunu düşündü Herhalde o da müşterisini anlar, onun haklı isteğini geri çevirmek istemezdi Acaba büyü dükkânından çıkarken istediği gibi bir alışveriş yapmış olacak mıydı? Bir süre söze nasıl başlayacağını bilemedi Belki de dükkân sahibinin birşeyler söylemesi gerekirdi Ancak karşısında sabırlı bir ifade ile müşterisinin gözlerinin içine bakarak oturan satıcının, alışverişi başlatmaya niyetli olmadığını anladı Bu sabırlı bekleyiş, onda hem cesaret hem de yumuşak bir etki oluşturdu Anlaşılan, başlangıç sözleri kendisinden bekleniyordu Sonunda, fazla düşünmeden aklından ilk geçeni söyleyiverdi; "Ününüzü duyunca çok uzaklardan kalkıp geldim buraya İstediğim şeyi, bir tek sizin dükkânınızda bulabileceğimi söylediler Karşılığında ne isterseniz vermeye hazırım" "İstediğiniz şeyin ne olduğunu öğrenebilir miyim?" "Bakın, ben elli beş yaşındayım Yani yolun yarısını geçeli çok oldu Söylemeye dilim varmıyor ama yolun sonuna yaklaştım galiba Bu gerçeğe tahammülüm yok Ben bugüne kadar ki hayatımı geri istiyorum Mümkün mü?" "Elbette mümkün Biliyorsunuz, dükkânımda her şey mevcut Ancak tam olarak ne istediğinizi anlayabilmem için, bana geri istediğiniz hayatınızı biraz anlatabilir misiniz?" Dükkân sahibinin sorduğu soru, müşteriyi iç dünyasına döndürmüştü Gözünün önünden geçen sahnelerin kendi yaşamına ait olduğunu kabul etmek için kendini zorluyordu Bütün görüntüler, bir kargaşa ve telaş içinde birbirlerine karışarak geçip gittiler ve geride yalnızca ıssız bir hüzün bıraktılar Hüznünün yüzüne yansımasına engel olamayan müşteri, yaşlı satıcının sorusu karşısında ancak şunları söyleyebildi; "Geçmiş yaşamımda birçok hata yaptım Bunlar için pişmanlık duyuyorum Yanlış kararlar verdim, kayıplara uğradım Zamanı hovardaca harcadım Bir gün bir de baktım ki, hayat yanımdan geçip gidiyor Paniğe kapıldım ve bir çare aramaya başladım Dostlarımla konuşmayı denedim Beni teselli edip derdimi unutturmaya çalışanlar da oldu, yardım etmeye çalışanlar da Ama hiçbiri kâr etmedi Kendimi çok mutsuz hissediyordum Derken, bir gün birisi bana sizden ve büyü dükkânından söz etti Bunu duyar duymaz sanki içimde bir ışık yandı Büyük bir umutla hemen yollara düşüp size geldim Kendimi çok çaresiz hissediyorum Lütfen elli beş yılımı bana geri verin" "Yani, siz pişmanlık duyduğunuz hayatınızı yeniden yaşamak mı istiyorsunuz?" "Elbette hayır Söylemek istediğim bu değil Ben yalnızca kaybettiğim yıllarımı geri istiyorum Eğer bir şansım daha olursa aynı hataları tekrarlamayacağım" "Herhalde bunu çok istiyorsunuz" "Evet, hem de her şeyimi verecek kadar" "Peki, benim size vereceğim elli beş yılın karşılığında siz bana ne verebilirsiniz?" "Ne isterseniz?" "Sanki bunun için her şeyden vazgeçmeye hazır gibisiniz" "Hiç kuşkunuz olmasın Şu anda sahip olduğum her şeyden vazgeçebilirim Yeter ki geride bıraktığım yıllarımı bana geri verin" Yaşlı adam, ellerini sakallarında dolaştırırken, kendinisallanan koltuğunun devinimlerine bırakmıştı Bir süre düşündü Müşterisinin, sabırsızlıkla, pazarlığın bitmesini beklediğinden emindi Büyü dükkânına gelen kişiler, genellikle bir an önce istediklerini alıp gitmek için acele ederlerdi Bu nedenle, yaşlıadam, pazarlığın başındaki düşünce yolculuklarında yalnız kalırdı Şu anda da, sessizliğin yalnızca kendi işine yaradığını biliyordu Koltuğu ile birlikte öne doğru eğilerek müşterisinin gözlerinin içine baktı ve ağır ağır konuşmaya başladı; "Beyefendi, her ne kadar siz elli beş yıl karşılığında bana her şeyinizi vermeye hazır olsanız da, ben sizden bir tek şey isteyecegim" "Dileyin benden ne dilerseniz" "Belleğinizi" "Anlamadım?" "Belleğinizi dedim Elli beş yılın yaşantısını içinde barındıran belleğinizi istiyorum" "Ah evet anladım İlginç bir bedel Kabul ediyorum Tamam alın belleğimi" "Emin misiniz?" "Neden olmayayım? Elli beş yıl kazanacağım" "Belleğinizi, içindeki her şeyle birlikte bu dükkânda bırakıp gideceksiniz Elli beş yılın tek bir anını hatırlamayacaksınız, buraya neden geldiğinizi bile" "Daha iyi ya Her şeye yeniden başlayacağım Zaten geçmişi hatırlamak istemiyorum ki" "O halde, korkarım elli beş yıl sonra buraya tekrar gelirsiniz Tabii o zaman benim yerime bir başkası size yardımcı olur" "Hayır hayır Emin olun ki, şu dakika belleğimi size bırakıp elli beş yılımı geri alacağım ve dükkânınızı bir daha dönmemek üzere terk edeceğim Ve yine söz veriyorum, şu ana kadar yaptığım hataların hiçbirini tekrar etmeyeceğim" "İsterseniz başka sözler vermeyin Çünkü, az sonra, belleğinizle birlikte bütün hepsini burada bırakıp gideceksiniz" Yaşlı adamın son sözleri, müşterinin duraklamasına neden olmuştu Bu sözlerin anlamını kavrayabilmek için birkaç saniye düşünmek zorunda kaldı "Nasıl yani? Buradan çıktığımda hiçbir şey hatırlamayacak mıyım? Sizinle konuştuklarimızı bile, öyle mi?" "" "Yani hiçbir şeyi mi? Buraya neden geldiğimi, sizin kim olduğunuzu ve hatta" "Ne yazık ki!" Yaşlı adam, şu anda pazarlığın sonuna geldiklerini hissediyordu Karşısında oturan müşterinin yüzünde gördüğü aydınlanma, pazarlık sahnelerinin en hoşlandığı görüntüsüydü Son sözleri müşterisinin söylemesini istediği için bir süre sessiz kaldı ve bekledi Bu seferki sessizliğin, müşterisinin işine yaradığından emindi Onun aydınlanan yüzünün ortasında parlayan gözbebekleri, yaşlı satıcı için, sessizliğin içinden çıkacak sesli bir coşkunun habercisi gibiydi Gerçekten de, konuşmaya başlayan müşterisi onu yanıltmadı; "Sanırım ne demek istediğinizi şimdi anlıyorum Eğer elli beş yılın bedeli bu ise, pes ediyorum Belleğimden vazgeçemem Bu neye benziyor biliyor musunuz? Bir kadının, çok istediği bir tokayı, saçları karşılığında satın almasına Çok ilginç bir insansınız Bana, büyü dukkanından almak istediğimden çok farklı birşeyle çıkacağımı söylemişlerdi de inanmamıştım Ben, bugüne kadar ki yaşamımı almak için gelmiştim, ancak bugünden sonraki yaşamımı alıp gidiyorum Size teşekkür ederim" "Birşey değil Güzel bir pazarlıktı Hoşçakalın" biras uzun ama okuyanlar olursa böle bi dükkana girmek isticeklerdir eminimyada en azından gidemiceğimisi biliorus ama belki bu hikaye o dükkanı bi nebze anlamamızı sağlarkim bilir belkide pazarlığı kendi kendimize yapmayı öğreniris |
Felsefik Hikayeler Ve Deyişler |
08-23-2012 | #15 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Felsefik Hikayeler Ve DeyişlerHayatın Armağanı İki gezgin melek, geceyi geçirmek için, son derece varlıklı bir ailenin evinin kapısını çalmışlar Aile, pek kaba bir üslupla, meleklere yatacak yer olarak koca malikanenin konuk odalarından birini vermek yerine, soğuk bodrumdaki küçük bir köşeyi göstermiş Melekler, buz gibi odanın soğuk ve sert zemininde kendilerine yatacak bir yer hazırlamaya çalışırlarken, yaşlı melek duvarda bir delik görmüş ve kalkıp deliği onarmaya girişmiş Genç melek, yaşlı meleğe bu hareketinin nedenini sorunca, yaşlı melek hafifçe gülümsemiş: - Her şey, her zaman, göründüğü gibi değildir Sabah malikaneden ayrılan melekler, gece bastırınca, bir kez daha kalacak yer bulmak umuduyla, bu defa çok fakir bir çiftçi ailesinin kapısını çalmışlar Son derece misafirperver olan fakir karıkoca, sofralarında ne var ne yoksa meleklerle paylaştıktan sonra, onlara rahatça uyumaları için kendi yataklarını vererek yanlarından ayrılmışlar Sabah güneş doğduğunda, melekler, zavallı karıkocayı gözyaşları içinde bulmuşlar: Yegane geçim kaynakları olan tek inek de tarlalarının ortasında cansız yatmaktaymış Genç melek, bu sefer iyice öfkelenerek yaşlı meleğe isyan etmiş: - Bunun olmasına nasıl izin verebildin? O varlıklı kaba adamın her şeyi vardı; ama sen kalktın, ona yine de yardım ettin Bu iyi yürekli fakir ailenin ise o tek inekten başka hiçbir şeyleri yoktu Buna rağmen onu bile paylaşmaya gönüllü oldular Ama sen, o ineği de yitirmelerine izin verdin! Bunun üzerine yaşlı melek, genç meleğe dönerek şu cevabı vermiş: - Her şey, her zaman, göründüğü gibi değildir O zengin malikanenin bodrumunda kaldığımız gece, duvardaki deliğin dibinde külçe külçe altın saklı olduğunu fark ettim Malikanenin sahibi, bu kadar açgözlü olduğu ve kendisine verilmiş şans sayesinde edindiği zenginliğin bir parçasını bile paylaşmaya yanaşmadığı için, ben de o deliği öyle bir kapatıp mühürledim ki artık arayıp bulsa da açamaz Ve devam etmiş: - Sonra, dün gece biz çiftçi ailesinin yatağında uyurken, ölüm meleğinin o çiftçinin karısını almaya geldiğini gördüm Ben de onun yerine, ölüm meleğine ineği verdim Yaşlı melek, gülümseyerek bir kez daha eklemiş: - Her şey, her zaman, göründüğü gibi değildir Bazen işler istediğimiz gibi sonuçlanmadığında, aslında bizim de başımıza gelen tam da budur işte İnanıyorsanız, yapmanız gereken şey, sadece her sonucun her zaman sizin lehinize olduğuna güvenmektir Bunun böyle olduğunu, ancak belirli bir zaman sonra öğrenebilecek olsanız bile Bazı insanlar, hayatımıza girerler ve çabucak çıkarlar Bazıları ise dostumuz olur ve bir süre orada kalırlar Yüreklerimizde o güzel ayak izlerini bırakarak… Ve bu, iyi bir dost kazandığımız için, bir daha asla eskisi gibi olmayacağız demektir! Dün, tarih oldu Yarın, bir gizemdir Bugün ise bir armağan Bu yüzden İngilizcede “present”, hem “şu an”, hem de “armağan” anlamına gelir! Her anı doyasıya yaşayın ve tadını çıkarmaya bakın Hayat, bir kostümlü prova değildir! |
|