Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Yazılar & Hikayeler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
emri, zikrullah, şerifi

Zikrullah Emr-İ Şerif'i

Eski 08-06-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Zikrullah Emr-İ Şerif'i




Zikrullah Emr-i Şerif'i



Zikrullah bütün müslümanlara ilâhî bir emir gereğidir

Allah-u Teâlâ Kur’an-ı kerim’inde:

“Benim zikrim için namaz kıl!” (Tâhâ: 14)

Âyet-i kerime’si ile dinin direği ve temeli, ibadetlerin rehberi olan namazı emretmiş olduğu gibi;

“Ey iman edenler! Allah’ı çok çok zikredin!” (Ahzâb: 41)

Âyet-i kerime’sinde de Zât-ı akdes’ini zikretmeyi emretmiştir Namaz da ilâhî bir emirdir, zikrullah da ilâhî bir emirdir

Kur’an-ı kerim’de diğer ibadetler için “Çok çok namaz kılınız!”, “Çok çok oruç tutunuz!” gibi ifadeler olmamasına karşılık “Allah’ı çok çok zikrediniz!” gibi ifadelerin bulunması, Zikrullah’ın ne kadar önemli bir ibadet olduğunu göstermeye yeterlidir

Bir Âyet-i kerime’de:

“Zikrullah elbette en büyük (ibadet)tir” buyuruluyor (Ankebut: 45)

Zikrullahtan daha büyük, daha üstün bir şey yoktur Amellerin en yücesi, en iyisidir

Diğer bir Âyet-i kerime’de ise:

“Namazı bitirdiğiniz zaman ayakta iken, otururken ve yanlarınız üzerinde yatarken de Allah’ı zikredin” buyuruluyor (Nisâ: 103)

Bu emre uyan ve gereğini icrâ edenler Hakk’ın sevgisini kazanırlar

Zahirde kalanlar Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’lerdeki zikri, yalnız namaz olarak kabul ediyorlar Bilmediklerinden hakikatlara gözü yumuk bakarlar Halbuki bâtına intikâl edip, iç âlemine döndükleri zaman bunun hakikatını göreceklerdir

Bunun gibi birçok Âyet-i kerime’ler ile Allah-u Teâlâ zikrullahı evvelâ Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimize, sonra da ümmet-i muhteremesine emir buyurmuştur

Allah-u Teâlâ:

“Allah’ı unuttuklarından dolayı Allah’ın da kendilerini kendilerine unutturduğu kimseler gibi olmayın Onlar fâsıkların tâ kendileridir” (Haşr: 19)

Âyet-i celile’si gereğince zikir ve fikirden gafil olan müminleri “Fâsık” kelimesi ile vasıflandırıyor

Allah-u Teâlâ’nın bir kulunu sevmesi, muhakkak ki o kulun zikrullahı sevmesi ve iştigal etmesi ile kaimdir Etmeyenlerin ise cezalandırılacakları vaad ve vaîdinin bir neticesidir

Kalbî ve Cehrî Zikrullah:

İnsanların mizaçları yaratılış itibarı ile değişik olduğundan, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bu emr-i ilâhî’yi alınca;

“Cenâb-ı Hakk benim göğsüme ne döktüyse, ben de onu olduğu gibi Ebu Bekir’in göğsüne boşalttım” (Risâle-i Es’adiyye 6 Fasıl)

Hadis-i şerif’inin ifade ettiği mânâ gereğince, Hazret-i Ebu Bekir Sııddık -radiyallahu anh- Efendimizi çağırıp “Kalbî” zikri telkin ederek ona öğretmiş ve Ashâb-ı kiram -radiyallahu anhüm- Hazerâtına tâlim etmesini kendisine emir buyurmuştur

Aynı şekilde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hazret-i Ali -radiyallahu anh- Efendimize de “Cehrî” zikri talim edip, diğer Ashâb-ı kiram -radiyallahu anhüm- Hazerâtına telkin etmesini emretmiştir Yani “Hafî” ve “Cehrî” zikirler bu noktada ayrılıyor

Ashâb-ı kiram -radiyallahu anhüm- Hazerâtı da öğrendikleri usûl üzere kalbî ve cehrî zikirleri icra etmişlerdir

Hazret-i Ali -radiyallahu anh- Efendimiz Ashâb-ı kiram -radiyallahu anhüm- Hazerâtını vasfederken:

“Onlar Allah-u Teâlâ’yı zikrederken, rüzgarlı bir günde sallanan ağaç gibi sallanırlardı Gözleri yaşarırdı, gözyaşları elbiseleri üzerine sel gibi akardı” buyuruyor (Ebu Nuaym Hilye)

Bu nurun, bu ilâhî feyzin kaynağı Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizdir “Hafî” olanı Hazret-i Ebu Bekir Sıddık -radiyallahu anh- Efendimizden, “Cehrî” olanı ise Hazret-i Ali -radiyallahu anh- Efendimizden intişar etmiştir

Daha sonra ikiden onikiye ayrılmıştır Her ne kadar oniki imam vasıtasıyla oniki kola ayrılmışsa da aslı birdir Her biri kendi hâlâtı üzerine içtihatta bulunmuştur Bu husus da aynı mezheplerin intişârı gibidir İçtihad derecesine varmış olan Evliyâ-i kiram’ın içtihadı neticesinde olmuştur

Hazret-i Ebu Bekir -radiyallahu anh- Efendimizden Bayezid-i Bestâmî -kuddise sırruh- Hazretlerinin zamanına gelinceye kadar bu hafî yol “Tarikat-ı Sıddıkiye” adı ile anılıyordu Şâh-ı Nakşibend -kuddise sırruh- Hazretlerinin zamanına geldiğinde ise “Tarikat-ı Nakşibendiye” adı ile anılmaya başlamıştır

Ve bu yol o günden bu güne, Pirân-ı izam -kaddesallahu esrârehüm- Hazerâtının el ve gönüllerinde zamanımıza kadar teselsülen gelmiştir Bu silsile-i celile-i âliye tevatür ile sabit olmuştur Her devirde büyük bir İslâm cemaati tarafından doğruluğu tasdik edilmiştir


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.