|
|
Konu Araçları |
harfi, harfiosmanlıca, ile, ilgili, kelimeler, osmanlıca, sözlük |
Osmanlıca Sözlük (H Harfi)-Osmanlıca Sözlük (H Harfi) İle İlgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (H Harfi)-Osmanlıca Sözlük (H Harfi) İle İlgili Kelimeler...Osmanlıca Sözlük (H Harfi)-Osmanlıca Sözlük (H Harfi) İle İlgili Kelimeler Osmanlıca Sözlük (H Harfi)-Osmanlıca Sözlük (H Harfi) İle İlgili Kelimeler Osmanlıca Sözlük (H Harfi) HA Osmanlı alfabesinde sekizinci harftir ve ebced sayısı ile de sekizi ifade eder şeklinde okunursa: Haram şey, haşarı yüzsüz kadın mânâlarına gelir HA harfinin ismidir Ebcede göre beş sayısına delâlet eden ( ) harfi, mehmusedendir Bazan başka harfe yâni "yâ" veya "hemze" veya "elif"e kalbolur Bir kelimenin evveline ve âhirine ilâve edilebilir Arabçada beş vecih üzere müstameldir:1- Zamir olarak, nasb ve cerr yerlerinde kullanılır2- Gaib harfi olur Mücerret gaib mânasına gelir: ( Ebûhu: Onun babası) kelimesinde olduğu gibi3- Sekte "Hâ"sıdır Kelimenin sonunda olan harekeyi veya harfi beyan için diğerine eklenir ( Mâ-hiye) ve ( Hâ-hünâ) da olduğu gibi4- Soru hemzesinden değişmiş olan "hâ" dır5- Müennes işareti olan "hâ" dır HA f "İşte!" mânasınadır * Cemi edatıdır Kelimelerle birleşerek onları çoğul yapar Meselâ: Ayine-hâ : Aynalar Der-hâ : Kapılar Esb-hâ : Atlar Zülüf-hâ : Zülüfler HA(Y) f Çiğneyen mânasına gelir ve birleşik kelimeler yapılır Meselâ: Şeker-hâ : Şeker çiğneyen * Mc: Tatlı sözlü, güzel ve dokunmaz sözler söyleyen HA Kelime-i tenbihtir İşaret ismi olan Zâ ve Zi kelimeleri ile Hâzâ Hâzihi Hâzâke gibi Bundan başka "hâ" tenbih edatı olarak kelimeye dâhil edilir (Hâzâ ) da olduğu gibi yakını ifade eder İşaret ismi veya nida olur (Eyyühâ ) daki gibi HAB' Gizli, saklı, hafi * Gizlemek, örtmek, setretmek HAB f Uyku Rü'yâ HÂB-I ADEM Ölüm uykusu HÂB-I CÂVİD Ebedî uyku, ölüm HÂB-I GAFLET Gaflet uykusu HÂB-I GİRAN Ağır uyku HÂB-I HARGUŞ Tavşan uykusu Şüpheli ve hafif uyku * Yalan, hile HÂB-I NUŞİN Tatlı uyku HÂB-I RAHAT İstirahat için uyku HAB (HÂBE) Günah Suç HABAB (Habâbe) Son derece muhabbet * Su üzerindeki hava kabarcığı HABAİB (Habibe C) Habibeler, sevgili kadınlar HABAİK (Habike C) Kehkeşanlar, samanyolları * Çizgiler HABAİL (Hibale C) Ağ, tuzak, bağ, kement HABAİL-İ MEVT Ölümün sebepleri HABAİL-ÜŞ ŞEYTAN Şeytanın tuzakları * Kadınlar HABAİS (Habise C) Kötülükler Murdar ve pis şeyler HABAK f Mandıra, ağıl * Dört yanı bir duvar veya set ile çevrilmiş yer, avlu HABAL Bozulma, düzensizlik Karma karışıklık * Sıkıntı, hüzün, keder, üzüntü HABALA (Hublâ C) Gebeler HABALEYAT (Habâlâ C) Hâmileler, gebeler HAB-ALUD Uykulu Uyku karışık HABAR (C: Habârât) İmzâ Mühür, damga HABARAT (Habâr C) İmzâlar * Damgalar HABARÎR (Hıbrîr C) Dağçiçekleri Dağda yetişen çiçekler HABASET (Hubs) Murdarlık, pislik, kötülük HABAT Vücuttaki bir yara iyileştikten veya vücuda bir sopa ile vurulduktan sonra bedende kalan iz * Davarın çok yemekten dolayı karnının şişmesi HABAYA Gizli işler, gizli şeyler * Defineler HABAZ Hareket * Bâtıl olmak * Eksilmek HABB Tane, çekirdek * Yuvarlak olarak hazırlanmış ilâç * Buğday tanesi veya buna benzer tohum HABB Aldatıcı, kurnaz, hileci, hilekâr * Denizin kabarması, denizde dalga olması HABBAL (Habl dan) Urgan ve ip satan kimse HABBAR Terzi * Mürekkepçi HABBAS Zindancı, gardiyan, hapseden HABBAT (Habbe C) Habbeler, tohumlar, tâneler * Haplar HABBAZ (Hubz dan) Ekmekçi Ekmek yapan veya satan kimse HABBAZÎ Ekmekçilikle ilgili HABBE Tane Tohum * İhtiyaç * Parça * Dirhemin 1/48 kadarı HABBET-ÜL KALB (Bak: Süveydâ) HABBET-ÜS SEVDA Çörek otu HABBE (HUBBE) Yol, tarik HABBE Gammazlık yapan kadın (Müz: Habb) HABBEYİ KUBBE YAPMAK Değeri olmayan bir şeye çok fazla ehemmiyet vermek Zihinde büyütmek HABBEZA "Ne güzel, ne sevimli, ne hoş" mânâsında bir takdir edatıdır HABBÜL BÜLUĞ (Habb-ül büluğ) Erginlik çağındaki erkek ve kız çocukların yüzlerinde ve alınlarında çıkan sivilceler HABC Vurmak, darbetmek HABC Devenin ot yemekten dolayı karnının şişmesi * Vurmak HABCAME f Gecelik ve pijama gibi gece uyurken giyilen elbise HAB-DİDE f "Rüya görmüş" Büluğa ermiş genç HABE f Sıkılma, bunalma, darlanma, boğulma HABE Zarara ziyana uğradı (mânâsına fiil) HABEB Aldatma, kandırma Hile, kurnazlık HABEK f Üzülme, sıkıntı yapma * Sıkılma, bunalma HABEL Ana rahmindeki çocuk, cenin * Gebelik, gebe olma zamanı * Fls: Musallat fikir HABELE Üzüm çubuğu HABELLAK Küçük olup büyümeyen koyun HABEN Siroz denilen ve karında su toplanmasından ileri gelen bir hastalık HABEN Kısaltma, azaltma, kasma * Edb: Aruzda "fâilâtün" den "ât" hecesini atarak, nazmı "fâilün" veznine sokma HABENDAT Şişman kadın HABENNEKA (Bak: Hebenneka) HABENTA' Kısa boylu, tıknaz kişi HABER Hâriçten insanın fikrine intikal eden ilim * Yeni havadis Ağızdan ağıza nakledilen söz * Peyam Peygam Nebe' İlim ve malumat Bilgi * Hadis, Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm'ın sözü * Edb: Hâdiseyi bildiren fiil veya cümle * Gr: Müsned Mübtedanın mukabili Bir isme yakıştırılan sıfat Allah büyüktür cümlesinde: Allah, mübteda; büyüktür, onun haberidir Bu, mübteda ise beraber tam bir cümle teşkil eden; merfu' bir isim, fiil veya cümle olabilir (Bak: Müsned) HABER-İ KÂZİB Yalan haber HABER-İ MEŞHUR Bidayette râvisi mahdut iken sonraki devirlerde, yalan üzere ittifakları muhal olan bir cemaat tarafından nakledilegelen makbul hadistir (Ist FıkK) HABER-İ MÜTEVATİR Birçok kimselerin çokları vasıtası ile rivâyet ettikleri hadis HABER-İ SÂDIK Doğru haber Hz Peygamber'in (ASM) sözü Hadis HABER-İ VÂHİD Bir sahabeden, bir kişiden veya bir koldan gelen sahih hadis (Bak: Mütevatir) HABER Berelenme, yaralanma Çürüme HABERDAR Haberli, vâkıf, bir mes'eleden haberi olan HABERÎ (Haberiyye) Haberle ilgili Haberden ibaret olan * Gr: Yüklemle ilgili HABERKAS Küçük deve * Küçük adam HABERPİJUH f Haber almaya çalışan Haber araştıran, haber toplayan HABES(E) (Habis C) Kötüler Alçaklar Pisler * Necaset denilen ve maddeten pis şeyler (Necis veya necaset-i hakikiye de denir) HABEŞ Afrika'nın Kızıldeniz sâhili güneyinde müstakil bir memleket Bu memleket ahalisinden olan * Beyaz ve siyah arasında koyu esmer adam HABEŞÎ Habeş memleketi ahalisinden olan Habeş'e mensub ve müteallik olan * Koyu esmer renkli adam * Hat, tezhib, minyatür gibi güzel san'atlarda kullanılan bir cins kâğıt HABETIKTIK Atın tırnağı taşa dokunduğunda çıkan ses HABEVKERA Belâ, mihnet |
Osmanlıca Sözlük (H Harfi)-Osmanlıca Sözlük (H Harfi) İle İlgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (H Harfi)-Osmanlıca Sözlük (H Harfi) İle İlgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (H Harfi) HABGAH f Yatak odası * Uyunacak yer HAB-GÜZAR f Uyuyan, uyuyucu HABHAB Karpuz HABHAB (C: Habâhıb) Kısa boylu adam HABHAB Takunye * Canbaz ayaklığı HABHABE Yumuşaklık, rahavet * Muzdarip olmak, acı çekmek HABHABÎ İşsiz güçsüz boş olarak dolaşan adamlar HABIT Susturucu * Batıl kılan İptal ettiren * Değersizleşen HABIT (Hübut dan) Yukarıdan aşağıya inen İnici Düşen Hübut eden HABİ Sürünüp emekleyen ufak çocuk HABİB (Hubb dan) Sevilen Sevgili Seven Dost HABİB-ÜL BEKKÂÎN Ağlayanların sevgilisi Ağlayanların habibi HABİB-ULLAH (Habib-i Hudâ) Allah'ın sevgilisi Hz Muhammed (ASM) (Eğer Allah'a muhabbetiniz varsa Habibullah'a ittiba edilecek İttiba edilmezse netice veriyor ki; Allah'a muhabbetiniz yoktur Muhabbetullah varsa netice verir ki; Habibullah'ın sünnet-i seniyesine ittibaı intac eder L)(Sâni-i Âlem'in; âsârın şehadetiyle nihayetsiz cemâl ve kemâli vardır Cemâl, hem kemâl, ikisi de mahbub-u lizâtihidirler Yâni bizzat sevilirler Öyle ise, o cemâl ve kemâl sahibinin cemâl ve kemâline nihayetsiz bir muhabbeti vardır O nihayetsiz muhabbeti, masnuatında çok tarzlarda tezahür ediyor Masnuatını sever, çünki, masnuatının içinde cemâlini, kemâlini görür Masnuat içinde en sevimli ve en âlî, zihayattır Zihayatlar içinde en sevimli ve âli, zişuurdur Ve zişuurun içinde câmiiyet itibariyle en sevimli, insanlar içinde bulunur İnsanlar içinde istidadı tamamiyle inkişaf eden, bütün masnuatta münteşir ve mütecelli, kemâlâtın nümunelerini gösteren fert, en sevimlidir İşte: Sâni-i Mevcudat, bütün mevcudatta intişar eden tecelli-i muhabbetin bütün envaını; bir noktada, bir âyinede görmek ve bütün enva-ı cemâlini, Ehadiyyet sırriyle göstermek için şecere-i hilkatten bir meyve-i münevver derecesinde ve kalbi, o şecerenin hakaik-ı esasiyyesini istiab edecek bir çekirdek hükmünde olan bir zâtı, o mebde'-i evvel olan çekirdekten tâ münteha olan meyveye kadar bir hayt-ı ittisal hükmünde olan bir Mi'rac ile, o ferdin, kâinat nâmına mahbubiyyetini göstermek ve huzuruna celbetmek ve rü'yet-i cemâline müşerref etmek ve ondaki hâlet-i kudsiyyeyi başkasına sirayet ettirmek için kelâmiyle taltif edip, fermaniyle tavzif etmektir S) HABÎDE (C: Hâbidegân) f Uyuya kalmış, uykuya dalmış, uyumuş HABÎE Görülmemiş, daha henüz keşfedilmemiş * Göze görülmeyen şey * Kesilmiş, parça parça olmuş HABİH Ağaçla vurmak * Bölmek HABÎKE (C: Habâik) Kehkeşan, samanyolu * Çizgi * (C: Hubük) Dikkat ve itina ile, sağlam ve san'atlı dokunmuş, yol yol hâreli güzel kumaş HABİL Sihirbaz, efsuncu, büyücü * Kement ile yakalanan canavar HABÎL Yiğit, bahadır, genç, delikanlı * Tuzak, ağ HABİL İlk insan Hz Adem'in (AS) oğullarından birinin ismi HABİLE Gebe, hâmile, yüklü HABÎN Zakkum ağacı HABİR Taze ve yeni şey HABİR Haberli Haberdar Agâh Âlim Arif-i billâh * Herşeyi bilen Allah (CC) HABİRÂNE f Bilgili ve haberdar olana yakışır şekilde HABİS Bağışlanan şey Mukabilinde bir ücret istenmeyen şey Parasız olarak verilen nesne HABÎS (Hubs dan) Fesadcı Hilekâr Alçak tabiatlı Kötü Pis HABİS Hapseden Tutan Hapishâneye atan HABİS(A) Un helvası HABİSTAN f Yatakhane, yatak odası HABÎT Fâsid, yaramaz, bozuk HABİYE (C: Havâbi) Küp * Küçük havuz * Kuyu HABK Bükmek * Sağlam yapmak * İyi dokumak HABL Bir şeyin bozulması Noksan olmak * Delirmek HABL İp Urgan Halat * Tıb: Vücudda ip gibi olan âzalar HABL-ÜL MESAKÎN Sarmaşık bitkisi HABL-ÜL METİN Sağlam ip * Mc: İslamiyet Kur'an-ı Kerim HABL-İ MEVHUM Mc: Daima olacak gibi görünüp de gittikçe uzaklaşan istek, gaye Mevhum ip HABLULLAH Allah'ın ipi Kur'an-ı Kerim Allah'a kavuşma vasıtası İhlâs İtaat Cemaat HABL-ÜL VERİD Şah damarı Atar damar HABN Karnın şişmesi HABN Eteğini kaldırmak * Bir şeyi kabzetmek, almak HABNA' Çıbanları olan kadın HABNADİDE (Hâb-nâdide) f Büluğa ermemiş çocuk Erginlik çağına gelmemiş erkek veya kız HAB-NAK f Uykusu gelmiş kimse, uykulu kişi HABNAME f Rüya kitabı HABR (C: Ehbâr) Alim ve sâlih kimse Bilgili Ehl-i ilim * Ferahlık * Nimet, vüs'at * Refah, sürur (Bak: Hibr) * Tıb: Dişlerin beyazına ârız olan sarılık HABR-ÜL ÜMMET Ümmetin âlimi, meşhur âlim HABR (C: Hubur) Büyük tuluk HABRA' (C: Habâri-Haberât) Sedir ağacı biten düz yer Yumuşak yer HABREKÎ Kene böceği HABRENCE Güzel yemek * Yumuşak HABRÎR Şey mânâsına gelir bir isim HABS Murdar, pis Çirkin * Ayıp, günah HABS Hapis, alıkoyma, bir yere kapatıp dışarı çıkarmama Salıvermeme * Zaptetme, tutma HABS-İ BEVL İdrarını tutma HABS-İ DÜMÛ' Metanet gösterip gözyaşlarını zaptetme HABS-İ MÜNFERİD Tek başına olan hapis Hapishanede bir kişilik hücre * Ehl-i dalâlet için olan ölüm ve kabir HABS Bir kaç şeyi birden karıştırmak HABŞ Cemetmek, toplamak HABT Şiddetli vurmak Önünü görmeyerek körcesine basıp yürümek * Yanılmak, unutmak, hatâ etmek * Fesada vermek * Hiç umulmayan birisinden yardım istemek * Cin çarpmak HABT (C: Ahbât) Sükun Huşu * Sönmek * Çukur yer * Düz yer HABT Yanlış hareket * Maktulün kanının heder olması * Bozma, ibtâl etme, muteberliğini kaybettirme * Bir bahis veya münazarada karşısındakinin hatasını isbat ile onu ilzam edip susturma HABT-İ A'MÂL İrtidad eden, yâni dinden çıkan bir kimsenin, dindar iken yapmış olduğu ibadetlerinin ibtâl olup sevapsız kalmasıHABTER : Kısa boylu HABT U HATA Düzensizlik, yanlış, hata HABUL Hurma ağacına çıkarken kullanılan urgan HABUS Galip kimse HABY (C: Hıbâyâ) Örtmek * Gizli olan HABZ Ekmek pişirmek * Ekmek vermek * Sözü birbiri ardınca söyleyip yürümek * Devenin ayağını yere vurması HAC (Hâcet C) İhtiyaçlar * Devedikenleri HAC f Put, haç HACA Haris olmak * Akıllı HACA' (C: Ahcâ) Akıl * Nahiye HACAC (HİCÂC) Kaş kemiği |
Osmanlıca Sözlük (H Harfi)-Osmanlıca Sözlük (H Harfi) İle İlgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (H Harfi)-Osmanlıca Sözlük (H Harfi) İle İlgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (H Harfi) HACACE (C: Hıcc) Su üstünde olan yağmur kabarcığı HACALET Utanma Utanç HACALET-ÂVER f Utandırıcı Utanç veren HACAMET (Hacamat) Tıb: Vücudun bir tarafından kan aldırmak HACAT (Hacet C) Hâcetler İhtiyaçlar HACB Men'etme Mahrum etme HACB-İ HİRMÂN Huk: Bir vârisi mirastan tamamen mahrum etme HACB-İ NOKSAN Bir vârisi mirastan kısmen mahrum etme HÂCC (C: Hüccac) Hacca gitmiş kimse Hacı HACC Kasdetmek Muârazada delil ve bürhan ile galip olmak * Bir yere çok tereddütle varıp gelme * Şâyan-ı tâzim bir şeye teveccüh * Bir şeyden feragat etmek * Fık: İslâmın şartlarından ve hâli vakti müsait olan her müslümana farz olan, Mekke-i Mükerreme'deki Kâbe-i Şerif'i usulüne uygun olarak Arabi Zilhicce ayı, Kurban Bayramı günlerinde bir defa ziyaret etmekFarz olan hacca, Hacc-ı Ekber denildiği gibi, umreye de Hacc-ı Asgar denilir Maamafih arefe günü cumaya tesadüf eden bir hacca da Hacc-ı Ekber denilir HACC-I İFRAD Umreye niyet etmeksizin yalnız başına yapılan farz, vâcib veya nâfile hacdır ki, ihrama girerken yalnız hacca niyet edilmiş olur Bunu yapana "müfrid" denir HACC-I KIRAN Hac aylarından önce veya hac aylarında hac ile umrenin ikisi için birden ihrama girilip umre yapıldıktan sonra usulü dairesinde ifa edilen hacca denir Bunu yapan kimseye "karin" denir HACC-I TEMETTU' Hac mevsiminde evvelâ umre için ihrama girilip umre yapıldıktan sonra; aynı mevsimde daha yurda, aile ocağına dönülmeden tekrar ihrama girilerek usulü dairesinde yapılan hacdır Bunu yapan kimseye "mütemetti" denir HACC SURESİ Kur'an-ı Kerim'in 22 suresidir HACCAC Çok eskiden Irakta vâlilik yapan fakat, Hz Resul-ü Ekremin (ASM) soyundan gelenlere ve onlara taraftar olanlara çok zulmeden, haddini aşmış bir zâlimin ünvânı Asıl ismi Yusuf bin Sakafi'dir Haccac-ı Zâlim diye de anılır HACCAL Şatafatlı, debdebeli, gösterişli HACCAM Hacamat eden, kan alan HACCAR Taş işçisi, taş işinde çalışan, taşçı HÂCCE (C: Havâcc) Hacca giden, usulüne uygun olarak Kâbe'yi ziyaret ederek hac vazifesini yerine getiren kadın veya kız * (C: Hâcc) Bir cins diken HACCE Cadde HÂCC-ÜL HAREMEYN Usulüne uygun surette, Mekke-i Mükerreme'yi ve Medine-i Münevvere'yi ziyaret eden HÂCE f Hoca, efendi, sâhib, muallim, âile reisi HÂCE-İ ÂLEM (Hâce-i Kâinat) Peygamberimiz Hz Muhammed'in (ASM) bir ünvanı HÂCE-İ EVVEL Milletin ilmen ve fikren terakki etmesi için, çeşitli bilgileri, halkın rahatlıkla anlayabileceği bir lisan ile yayan kimse HACEB Gırtlak HACEBE (Hâcib C) Perdeciler, kapıcılar * İnsanın oturak yeri olan uzvu, kalça (İkisine "hacebetan" derler) HÂCEGÂN (Hâce C) f Hocalar * Eskiden yüzbaşı rütbesi karşılığında sivil rütbe * Bâb-ı Âli kalemleri efendilerinden hususi bir rütbe taşıyan adam HÂCEGÂN-I DİVAN-I HÜMAYUN Eskiden devlet dairelerindeki yazı işlerinin başında ve bir takım mühim memuriyetlerde bulunanlar hakkında kullanılan bir tâbirdi İkinci Mahmud zamanında yenilikler yapılıp memuriyete mahsus rütbeler ihdas olunurken hâcegânlık da rütbe sayılmış ve bunlara ait nişanla, resmi günlerde giyecekleri elbise de tâyin olunmuştu Bu suretle hâcegân-ı divân-ı hümâyun tâbiri de tarihe karışmıştı (OTDS) HACEGÎ f Tüccar, ticaretle meşgul olan kimse * Efendilik, hocalık HACEL (Hacl) Utanma, sıkılma, hayâlılık HACEL Keklik kuşu HACELAN Ayağında köstek olan kişinin yürümesi * Bir ayak üstüne yürümek HACELE (C: Hacel-Hacelân-Haclâ) Dişi keklik * Çeşitli elbiselerle süslü gelin evi HACEN Eğrilik HACER Taş, kaya * İsmail Peygamber'in anasının ismi HACER-İ SEMAVÎ Gökten düşen taş * Gök taşı HACERAT (Hacer C) Taşlar, kayalar HACEREYN İki taş * Mc: Altun ile gümüş HACER-ÜL ESVED (El-Hacer-ül Esved) Kâbe'de bulunan meşhur siyah taş Rengi siyah olduğundan "Esved" denmektedir (İslâm Ansiklopedisi'ne göre: Kâbe'nin şark köşesinde olup, yerden bir buçuk metre yükseklikte kapıya yakın bir yerde yerleştirilmiş, üç büyük ve bir kaç tane de küçük parçadan müteşekkil ve gümüş bir halka ile çevrili ve bir adı da El-Ruh-ul Esved denilen taştır)Rivayetlere göre; bu semavi bir taş olup Hzİbrahim Aleyhisselâm'a Cebrail Aleyhisselâm tarafından getirildi Daha evvel Ebu Kubeys Dağı'nda muhafaza ediliyorduHz Ömer Radiyallahu anhu, Hacer-i Esved'e yaklaşıp öpmüş ve demiştir ki; "Çok iyi bilirim ki, sen zararı ve menfaatı olmayan bir taş parçasısın Eğer Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm seni takbil ettiğini görmese idim, aslâ seni takbil etmezdim" (Sahih-i Buhari Tecrid-i Sarih Tercemesi) Kâbe'nin şark köşesinde ve yine yerden bir buçuk metre yüksekte diğer bir taş, El-Hacer-ül Es'ad (Mes'ud) da vardır ki; tavaf esnasında buna yalnız el ile temas edilir HÂCE-SERA f Haremağası, hadımağası HÂCET (C: Hâcât) İhtiyaç, lüzum, muhtaçlık HÂCETAŞ f Eskiden bir efendinin müteaddit kölelerinden her biri HÂCETMEND f İhtiyaç sahibi, muhtaç HÂCET-MENDÂNE f Muhtaçcasına, ihtiyaçlı olarak HÂCET-MENDÎ f Muhtaçlık, ihtiyaçlı olma HÂCETREVA İhtiyacı gideren, ihtiyaç olan bir şeyi te'min eden HACEVCA' Uzun ayaklı adam * Uzun adam HACEZE Zâlimler HACFE (C: Hucuf) Sade demirden olan kalkan HACHACE Korkudan melul olmak * Sırrını demek isteyip yine dememek HACHACE Gizlenmek HACI (C: Hüccâc) Hacc farizasını yerine getirmiş olan müslüman HACIYATMAZ Dibindeki ağırlıktan dolayı yere ne şekilde bırakılırsa bırakılsın, dik bir durum alan oyuncak * Mc: Zor durumlarda kendisini çabucak toparlamayı beceren kişi HACÎ (Hicv den) Hiciv yazan, hicveden, yeren HÂCİB Perde * Perdeci Kapıcı * Eskiden Osmanlı İmparatorluğu zamanında Devlet Reisinin en yakın me'muru Vezirler veya âmirler * Kaş HÂCİB-İ BÂRİ Cebrail (AS) HÂCİB-İ YEMİN Sağ kaş HÂCİB-İ YESAR Sol kaş HÂCİBEYN İki kaş HACÎC (Hâcc C) Hacılar HACİD Uyuyucu, uyuyan HACİF Karın gurultusu HACİL Utanmış Utanan Utanmaktan yüzü kızaran HACİL Ayaklarından üç tanesi beyaz olan at HACİL Otu çok olan yer HACİM Saldıran Hücum eden HACİM (Bak: Hacm) HACİN Küçük hayvan * Büluğdan önce evlenmiş olan kız HACİR Hicret eden Bir yerden bire yere göçen * Sayıklıyan HACİRE (C: Hâcirât) Terbiye sınırlarına sığmayan kötü söz ve hezeyan * (C: Hevâcir) Günün en sıcak anları HACİRÎ Yapıcı, kurucu HACİS Tasa, keder, hüzün, gam * Hâtıra Kalb ve hissin en derin ve gizli sesleri HACİSE (C: Hevâcis) Merak, kalbe gelen endişe HACİYAN (Hâcı C) Hacılar, hacc farizasını yerine getirmiş olan müslümanlar HACİZ Ayıran Bölen * Vücudun içindeki bazı uzuvları ayıran karın zarı gibi zarların adı * Haczeden Borcunu ödeyemeyenin diğer mallarına el koyan * Tıb: Bâdemin içindeki bazı oyukları ayıran bölme zarlarına denir (Bak: Hicab) HACL (HİCL) (C: Ahcâl-Hucul) Köstek * Bukağı * Küçük deve yavruları HACLA' Ayakları beyaz olan koyun HACLE (Haclegâh) f Gelin odası Gerdek odası HACLET Şaşırma, acaibine gitme, taaccüb * Utanma, arlanma HACLET-ÂVER f Utanç verici, utandırıcı HACLET-DİH f Utanç verici, utandırıcı |
Osmanlıca Sözlük (H Harfi)-Osmanlıca Sözlük (H Harfi) İle İlgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (H Harfi)-Osmanlıca Sözlük (H Harfi) İle İlgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (H Harfi) HACLET-ENGİZ f Utandırıcı, sıkıltıcı HACM (Hacim) Bir cismin kapladığı yer Cirm Cüsse * Emmek Massetmek HACM-İ İSTİABÎ Bir şeyin içine alabildiği miktar HACMEN Büyüklükçe Hacim bakımından HACR (Hicr) Men'etmek Birisine bir şeyi yasak etmek Malını kullanmaktan men'etmek * Kucak Ağuş HACRA' Taş gibi katı ve sert olan şey HACREN Malını kullanmaktan menetmek suretiyle HACUC şiddetli esen rüzgâr HACUN Eğrilik * Uzak * Mekke'de bir dağ HACUR (C: Hucerât) Dere kenarı HACZ Men'etmek Mâni olmak * İki şeyin arasını ayırmak * Alacaklı, borçludan alacağını alabilmesi için borçlunun malına el konulmak HAÇ (Ermeniceden) Put Haç İstavroz HAD f Çaylak kuşuHAD' (Hıd') : Aldatmak * Dühul etmek, girmek * Kurumak HAD' Baş aşağı eğmek * Tevâzu etmek HAD'A Kamçıdan çıkan ses HADAA (Hâdı' C) Hileciler, hilekârlar, aldatıcılar, dalavereciler HADACİR Sırtlan HADAD Mürekkep * Nakış * Akılsız, ahmak adam * Kolay HADAD Küçük, beyaz boncuk HADADE Hamâkat, ahmaklık HADAE İki yüzlü balta HADAFİL Eski kaftanlar, eski elbiseler HADAİ' (Hadîa C) Hileler, dalavereler, aldatmalar, yalanlar HADAİC (Hidâce C) Deveye yüklenen yükler HADAİD (Hadîd C) Demirden yapılmış şeyler Sert şeyler HADAİK (Hadîka C) Bahçeler HADAİK-I HÂSSA Saray bahçeleri Bunlar biri saray içinde, diğeri saray dışında olmak üzere iki kısımdı Saray içindeki bahçe ve bostan işleriyle meşgul olanlara "Has Bahçe Bostancıları"; saray dışındakilere ise "Hassa Bostancıları" denilirdi Saray dışı bahçe ve bostanların bazıları şunlardı: Kadıköy bağı, Davut Paşa bahçesi, Beşiktaş bahçesi, Dolmabahçe, Paşa bahçeşi, Florya, Fenerbahçe, Alibeyköyü, Hasköy bahçeleri ve daha birçok bahçe ve bostanlar (OTDS) HADAK Patlıcan HADAKA Elmas * Her görüp beğendiğini aldırmak için kocasına teklif eden kadın HADALET Baldırı ve kolu etli olma HADAN Necid'de bir dağ HADANE Çocuk beslemek HADAR Suyu çok olan süt HADAR Mukim olmak, ikâmet etmek, oturmak HADAR Çabuk yetişen ot HADARET Bir şeyin yanında bulunmak * Huzur Yakında olmak * Hazır etmek Hazır olmak * Medeniyet HADASET Gençlik Yenilik Tazelik Yeniden oluş Bir şeyin evveli, ibtidası HADB şefaat etmek HADB Vurmak, darb etmek * Deriyi etiyle ayırmak * Isırmak * Yalan söylemek * Uzunluk HADBA' (C: Hudeb) Kalçaları sıyrılıp çıkan zayıf dişi deve HADBA' Uzun boylu akılsız kadın * Yumuşak gönüllülük HADBE Arka yumruluğu, kamburluk HADC Deve palanı HADD Hudut Çizgi Sınır * Cürüm * Salahiyyet * Şeriatça verilen ceza * Derece Son derece Münteha * İnsana ârız olan şiddet ve titizlik * Def etme Men etmek * Keskin Sivri * Sert Gergin * Man: Üç tasavvurdan ibaret olan kıyas * Ekşi * Tesirli, müessir HADD-İ ASGAR Man: Bir hükmün veya neticenin mevzuu Küçük kaziye HADD-İ BÜLUĞ Büluğa erme yaşı Teklif-i İlâhînin başladığı, namaz ve oruç gibi dinî emirleri ifaya başlanılan yaş HADD-İ EKBER Man: Bir hükmün veya neticenin mahmulü, yani sıfatı veya hali, oluşu Büyük kaziye HADD-İ EVSAT Man: Hadd-i asgar ile hadd-i ekberden çıkartılan diğer bir hüküm veya netice Meselâ: Âlem hâdistir Bunu, bu dâvayı isbat için: "Çünkü: Âlem mütegayyerdir ve her mütegayyer hâdistir" dediğimizde: Âlem, "hadd-i asgar"; hâdis, "hadd-i ekber", mütegayyer, "hadd-i evsat" olur HADD-İ İ'CAZ Edb: Fasahatın mu'cize şeklinde olanı (Bak: İ'caz) HADD-İ İMKÂN Mümkünün son haddi Olabilirlilik İmkân nisbetinde olan HADD-İ İTTİSAL Bitişme noktası HADD-İ KAT'-İ TARÎK Huk: Yolkesenlere verilecek ceza HADD-İ KAZİF Nâmuslu bir kadına zina isnad edene karşı verilen şer'î ceza HADD-İ KEMAL Olgunluk hâli Kemalât haddi HADD-İ KİFAYE Kifâyet derecesi, yeterlik derecesi HADD-İ KUSVA Son derece Son had HADD-İ MA'RUF şeriatça bilinen, makbul olan had Emredilen, müsaade edilen hudud HADD-İ MÜNTEHA Son nokta HADD-İ MÜŞTEREK Ortak derece HADD-İ SEKR Fık: Şarap haricindeki diğer içkilerin bil'ihtiyar içilmesinden hâsıl olan sarhoşluğun icab ettirdiği ceza HADD-İ ŞER'Î Şeriat kanunlarıyla verilen ceza HADD-İ ŞÜRB Fık: Az veya çok miktarda şarap (alkollü içki) içilmesinden dolayı uygulanacak ceza HADD-İ TE'DİB Bir suç işleyeni başkalarına örnek olacak şekilde cezalandırmak Darp ve ta'zir gibi HADD-İ ZÂTINDA Aslında Yaradılışında HADD-İ ZİNA Zinâ suçu işleyene verilen ceza HADD Gürültülü bir sesle çağıran * Denizden gelen gürültülü dalga sesi * Gürültü ile yıkılan HADD Yol * İnsan cemaatı * Bir şeye tesir ederek iz bırakmak * Yanak, yüz, vecih * Yeri kazmak, yeri yarmak HADDA' (Hud'a dan) Aldatıcı, hilekâr, dalavereci HADDA Deve çobanı HADDAD Demir işleri yapan usta, demirci, çilingir * Muhâfız, bekçi, gardiyan * Kapıcı HADDADÎ Demircilik HADDAM Muvaffakiyetli kişi * İşlerinde başarılı ve becerikli kimse * Çalışkan ve gayretli olan * Hademe, hizmetçi HADDAN İki yanak HADDAS (Hads den) Anlayışlı, zeki, çabuk kavrayan HADDE Erimiş madeni döküp tel yapmağa mahsus delikli maden levha HADDE-İ TEDKİK İnceden inceye araştırmak HADD-NA-ŞİNAS f Haddini bilmez |
Osmanlıca Sözlük (H Harfi)-Osmanlıca Sözlük (H Harfi) İle İlgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (H Harfi)-Osmanlıca Sözlük (H Harfi) İle İlgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (H Harfi) HADEB Kambur olma, kamburluk HADEB Uzun boylu, akılsız kimse HADEBE Kambur, yumru * Vücuttaki kamburluk HADEBİYYET Yumruluk, kamburluk HADED Engel, mâni, set HADEKA Gözün siyahlığı, gözbebeği HADEKA-İ AYN Göz güllesi, göz hadakası HADEMAT Hademeler Hizmetçiler HADEME Hizmetçiler, hâdimler * (C: Hıdâm) Halhal * Devenin ayağını bağladıkları kayış HADENG (Hadenk) f Kayın ağacı * Kayın ağacından yapılmış ok HADER Uyuşma HADER-İ UMUMÎ Bütün vücudu kaplayan uyuşukluk HADERNAK Örümcek HADES Yeni olmak Eskiden olmayıp sonradan görülmek * Taze Yiğit Genç * Fık: Abdest almayı icabettiren hal Bazı ibadetlerin yapılmasına mâni olan ve necaset-i hükmiye sayılan hal * Pislik HADES-İ ASGAR Fık: Taharet-i suğra ile, yani yalnız abdest ile giden taharetsizlik hali Bevletmek, kan gelmek sebebi ile hasıl olan hades gibi HADES-İ EKBER Fık: Taharet-i kübra ile, yani gusül abdesti ile giderilen taharetsizlik halidir HADES (Hads) Sür'atle idrak etmek Zan ve tahmin eylemek Fikrini, re'yini bildirmek Bir sözün mâna ve mefhumunda, bir hususun vaz' ve üslubunda başka tarz tasavvur eylemek (Bak: Hads) HADESAN Şanssızlık, kısmetsizlik, talihsizlik * Kaza HADESAT (Hades C) Hadesler Pislikler (Bak: Hades) HADEYAN Yelmek HADF Yürüme hızı HADI' Alçaltıcı * Gönül alçaklığı ve huzu ile muttasıf HADIL Yumuşak taze ot * Islanmış, nemlenmiş HADIM AĞASI (Bak: Hâdim ağası) HADINE Süt nine HADIR Tembel, uyuşuk, uyumuş HADIYD (Hazîz) Oturaklı, mütemekkin, yer * Dağ eteği Zir Alçak yer * Koz: Ayın veya başka bir seyyarenin mahreki üzerinde dünyaya en yakın bir mesafede bulunan nokta Dünya ile diğer seyyarelerin güneşin merkezinden en uzak oldukları bir nokta HADÎ Birinci * Mazluma yardım eden * Deveyi şarkı söyleyerek süren HADİ' Hileci, aldatıcı * Bozuk, fena HÂDÎ Hidayete ermiş Mürşid Rehber, delil Hidayet yolunu gösteren Hidayete, doğruluğa eriştiren Önde giden HÂDİY-ÜT TARİK Hidayet yoluna sevkeden, mürşid Doğru yolda giden HADÎA (C: Hadâyi') Ustalıklı bir şekilde aldatma, oyun yapma HADÎA Davarın karnından gelen ses HADİÂNE f Hile ile, hile yaparak HADÎ AŞER Onbirinci HADÎB Kınalı, kına yapılmış * Boyalı, boyanmış HADİC(E) Vaktinden evvel doğan erkek veya kız çocuğu HADİD Demir, çelik Sert, kavi olan * Çabuk kavrayışlı, keskin, öfkeli, hiddetli, titiz * Hudut ve sınır komşusu HADİD-ÜL BASAR Gözü keskin HADİD-ÜL MİZÂC Öfkeli, çabuk kızan HADİD-ÜN NAZAR Görüşü keskin olan HADİD SURESİ Kur'an-ı Kerim'in 57 suresi HADÎD Dağ eteği * İçinde yağmur suyu biriken alçak çukur * Arz, yer, dünya HÂDİFE Halktan bir kısım HADÎKA Etrafı duvarla çevrilmiş bahçe Sulu, ağaçlı bahçe HADÎKA-YI FERAHFEZA İç açan bahçe Gönüle ferahlık veren bahçe HÂDİL (Hadl den) Aşağıya sarkıtılmış * Gözlerinde ve ağzında çıban olan deve yavrusu HADÎLE Çayır, çimen HÂDİM (Hidmet den) (C: Huddâm) Hademe, hizmetçi, hizmet eden, işe yarayan * İmân ve İslâmiye'te ve millete faydalı olmağa çalışan * Erkekliği yok edilmiş olanlar Bunlardan saraylarla büyük kişilerin konaklarında çalışanlara Hadim ağası denilirdi Osmanlı İmparatorluğunda bunlardan, büyük mevkilere yükselenler olmuştur Hattâ sadrazam olanlar bile vardır HÂDİM-ÜL FUKARA Fakirlere hizmet eden HÂDİM-ÜL HAREMEYN-İŞ ŞERİFEYN Hilâfeti haiz olmaları hasebiyle Osmanlı Padişahlarına verilen ünvandır Haremeyn; Mekke ile Medine'ye denilir İslâm âleminin bu iki şehre hürmet-i mahsusaları sebebiyle ve daha fazla tâzim kasdiyle şerif sıfatını da ilâve ederek "Haremeyn-iş şerifeyn" denilmiştir Haremeyn'in Hâdimi mânasına gelen bu tâbir ise ilk evvel Yavuz Sultan Selim hakkında kullanılmış, daha sonra bütün padişahlar hakkında istimal olunmuştur Yavuz Sultan Selim Han Halep'i fethettiği haftanın ilk cum'a namazını Melik Zâhir camiinde eda ederken, hatib hutbede "Malik-ül Haremeyn-iş Şerifeyn" şeklinde adını anar anmaz, Yavuz Selim derhal yerinden kalkarak: "Haremeyn'in maliki olmak ne haddimdir Ben Haremeyn'in hizmetkârı olmakla iftihar ederim" demek suretiyle tevazu göstermiş ve bu tabir ondan sonra, hutbelerde o suretle söylenmiştir HÂDİM Yıkıcı olan, yıkan, tahrib eden HÂDİM-ÜL LEZZAT Lezzetleri mahveden, yıkan (Ölüm) HADİM AĞASI Erkekliği yok edilmiş olan Böyle kimselere "Tavaşi" de denilirdi Bu gibiler, yabancı erkekler için mahrem sayılan harem dairesine girip çıktıkları ve muhafaza ile beraber harem hizmetini de gördükleri için kendilerine "Hâdim Ağası" adı verilirdi (OTDS) HADİME (Hâdim den) Kadın hizmetçi HADÎME Su içinde eriyince pişmiş olan buğday HADÎN (C: Hudenâ) Sâdık dost, vefadar arkadaş HADÎN-İ KADÎM Eski dost HADİN Bir kuş cinsidir (Hiç doymak bilmez, yediğini hemen hazmedip yine yemek ister, yüksek yerleri sever, değme yer üstüne konmaz, ağaç başlarına konup bütün yemişini yer, yemişleri kalmazsa başka yerlere gider) HADİR Öten güvercin Kişneyen at * Üstü koyu, altı sulu olan yoğurt HADİR (C: Hadere) Şişen aza, yumrulanan organ HADİR Gevşek, tembel, uyuşuk HADÎRE Kalabalık olmayan topluluk * Yaranın içinde toplanan kan ve irin HADÎRE Hurması gök iken dökülen hurma ağacı HÂDİS Yeni Sonradan olan şey Değişen Hudus eden HÂDİS-ÜS SİNN Yaşı taze Genç delikanlı HADÎS Her söylenişinde yeni haber gibi dinlenmeğe lâyık Peygamberimizin (ASM) sözü, emri ve hareketi Sünnet-i Nebeviyye Hadisten bahseden ilim (Bak: Tevâtür) HADÎS-İ Bİ-L MA'NA Kelâm itibarı ile değil de mânaca doğru olan hadis HADÎS-İ KUDSÎ Mânası Peygamberimiz'e (ASM) vahy veya ilham edilen, kelimesi kendisinden sudur eden kudsî kelâm HADÎS-İ MEŞHUR (Bak: Meşhur) HADÎS-İ MEVZU' Başkası tarafından söylendiği hâlde Peygamberimize (ASM) isnad edilen hadis Muan'an veya senedlerle tesbit edilmemiş hadistir Manası yanlış demek değildir HADÎS-İ MUALLAK Senedinin yalnız ibtidasından bir veya birkaç ravisi hazf edilmiş olan hadistir Meselâ: Bir zat kendi şeyhini ve şeyhinin şeyhini zikr etmeksizin onların fevkindeki râvilerden itibaren senedi zikr etse ta'likte bulunmuş olur (Ist FıkK) HADÎS-İ MÜRSEL Peygamberimiz'den (ASM) işitildiği bildirilen hadis-i şerif HADÎS-İ MÜTEVATİR Kizb üzerine ittifakları aklen tecviz olunmayan cemaatlerin birbirinden ve ilk cemaatin de bizzat Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmdan rivâyet ettiği Hadis-i şeriftir (İlm-i yakîni ifade eder "Bu hadis-i şerif Peygamber'den (ASM) sâdır olmuş mu?" demeğe imkân kalmaz) HADÎS-İ SAHÎH Hakkında şüphe edilemiyen ve doğru senetlere ve râvilere isnad edilerek müsbet olarak kat'i bilinen hadis-i nebevidir HADÎS-İ ŞEYHEYN En muteber ve büyük hadis âlimlerinden İmam-ı Buharî ve İmam-ı Müslim'den rivayet edilen hadis-i şerif HÂDİSAT (Hâdise C) Yeni olan şeyler Hâdiseler HÂDİSE (C: Hâdisat, Havadis) Vâkıa, olay Yeni bir şey, ilk defa olan Haber HÂDİŞE Derisi parçalandığı halde kan çıkmayan yara HÂDİYE Değnek, asâ, sopa * Su içinden sivrilerek yükselen kaya HADL Meyletmek, yönelmek HADLEKA şiddetle bakmak HADM Birşeyi ağzına koyup, bir lokmada çiğneyip yemek HADMA' Beyaz koyun HADME Ateş gürültüsü |
Osmanlıca Sözlük (H Harfi)-Osmanlıca Sözlük (H Harfi) İle İlgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #6 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (H Harfi)-Osmanlıca Sözlük (H Harfi) İle İlgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (H Harfi) HADR Evmek, acele etmek * Vücutta bir organın şişip yumrulaşması * Men etmek, engel olmak * Saçak bükmek HADRA (Müennestir) Yeşillik * Sebze En yeşil Pek yeşil HADRAVAT (Hadrevât) (Hadrâ C) Yeşillikler, yeşillik HADRE Yüz yüze olmak HADREBAN Feryadı şiddetli olan, çok fazla bağıran HADRECE Bükmek * Sağlam yapmak, sağlamlaştırmak HADS Uzun düşünce ve delile ihtiyaç kalmadan hâsıl olan ilim Sür'at-i intikal Ani ve doğru idrâk Delilden neticeye çabuk varmak(Akıl tâtil-i eşgal etse de, nazarını ihmal etse, vicdan Sânii unutamaz Kendi nefsini inkâr etse de onu görür Onu düşünür Ona müteveccihtir Hads ki, şimşek gibi sür'at-i intikaldir, dâima onu tahrik eder Hadsin muzâafı olan ilham, onu dâima tenvir eder Meyelânın muzâafı olan arzu ve onun muzâafı olan iştiyak ve onun muzâafı olan aşk-ı İlâhi, onu dâima mârifet-i Zülcelâle sevkeder Şu fıtrattaki incizab ve cezbe, bir hakikat-ı câzibedarın cezbiyledir MN)( Hem hiç mümkün müdür ki: O hads-i kat'î, o yakîn-i şuhudî hadsiz emarelerden ve o emareler, hadsiz müşahedat vak'ıalarından ve o müşahedat vakı'aları, şeksiz ve şüphesiz mebâdi-i zaruriyeye istinad etmesin Öyle ise, şu ehl-i edyandaki bu itikadât-ı umumiyenin sebebi ve senedi, tevatür-ü mânevi kuvvetini ifade eden pek çok kerrat ile melâike müşahedelerinden ve ruhanilerin rü'yetlerinden hâsıl olan mebâdi-i zaruriyedir, esasat-ı kat'iyyedir S) HADS-İ SÂDIK Tam, doğru ve şüphesiz idrâk etme ve bilme HADSEN Sezmekle Sür'atle intikal ve idrâk etmekle HADSÎ Hadsle Hadse dâir ve müteallik HADSİYYAT Mümkün olan şeyler Olması ihtimali olan nesneler Mümkinat HADSİZ Hesapsız, sayısız Belirli olmayan, çok HADŞ Kaşımak * Tırmalamak HADŞE (C: Hadeşât) Vesvese, kuruntu, merak, ye's, üzüntü, hüzün HADŞE-İ DERUN İç sıkıntısı, gönül üzüntüsü HADŞE-AVER f Rahatsızlık veren, insanı sıkıntıya koyan HADŞE-NİSAR f Merak veren, vesvese HADUN Memesinden biri diğerinden uzun olan koyun HADUR Yemen diyarında bir şehrin adı HADUR İniş * Alçak yer HADUŞ Pire Sinek HADV Sürmek HADY Evmek, acele etmek * Rüzgârın esmesi HAFA Gizlilik Gizli olmak Saklılık HAFA Berdi denilen otun beyaz ve yaş olan kökü HAFA' Yalın ayak yürümek HAFA (HAFÂYE) Çok yürümekten adamın ayağının ve davarın tırnağının aşınması HAFAFÎŞ (Huffâş C) Yarasa kuşları HAFAGÂH f Gizlenilecek yer, gizlenme yeri, siper HAFAİR (Hafîr C) Oyuklar, delikler, çukurlar HAFAK (HAFAKAN) Muzdarib olmak, acı çekmek * Deprenmek HAFAKAN Sıkıntı Kalb çarpıntısı Iztırab HAFAT (Hâfe C) Sahiller, deniz kenarları, kıyılar HAFAVE Bir kimseyi mübâlâga ile sormak * Şefaat etmek * İkramda ve iltifatta mübâlağa etmek HAFAYA (Hafi C) Gizli şeyler Sırlar HAFAYA-YI UMÛR İşlerin gizli tarafı HAFAZA (Hâfız C) Muhafızlar Muhafız melekler HAFC Titremek * Ayağını eğri basan HAFCAG Tatar beyi (Aslı: Kıpçak) HAFD Evmek, sür'at HÂFE (C: Hâfât) Sâhil, kıyı, deniz kenarı * İki veya daha fazla sathın, bir açı teşkil ederek birleşmesinden meydana gelen uzunlamasına keskinlik HÂFE-İ NEHR Nehir kenarı HÂFE-İ TARÎK Yol kenarı HAFE İçine bal konulan sahtiyan tuluk HAFEDE (Hafid C) Yardımcılar, hâdimler HAFEF Fakirlik Darlık * Şiddet HAFELLEH Ayaklarının uç kısmı birbirine yakın olup, ökçeleri uzak olan HAFENDER Malını güzel tedbirlerle çoğaltan mal sahibi HAFER Çukurdan çıkartılan toprak * Dişin çürümüş kısmı veya kiri HAFER Çok fazla utanmak HAFEŞ (C: Ahfâş) İğne ve iplik koyacak kap * Sel HAFEŞ Gözün küçük olması ve görme kuvvetinin zayıf olması (Öyle kişiye "ahfeş" derler) HAFET Islıklı yılan HAFF Bir şeyin etrâfını dolanan Bir nesnenin çevresini dolanan HAFF Tavaf etmek * Süslemek * Hizmet etmek * Kesmek HAFF Alaca renkli at HAFFAF Ayakkabı, terlik vb gibi şeyler yapan ve satan Kavaf HAFFANE (C: Haffân) Deve kuşu yavrusu * Hizmet * Maiyyet HAFFAR Çukur kazan, kuyu kazan HAFFE (C: Hıff) Çulhaların bez sardıkları ağaç HAFHAFA (C: Hafâhıf) Köpeğin, yemek yerken ses çıkarması * Sırtlan sesi HAFIK Ufkun nihayeti Şark veya garb tarafı * Vuran, çarpan, çırpınan HAFIKAN (Hâfıkeyn) Mağrib ile maşrık Şark ile garb Doğu ile batı HÂFIZ Kur'ân-ı Kerim'i tamamen ezbere okuyan * Kur'an-ı Kerim'in mânası ile beraber her şeyini yaşamaya ve muhafazaya çalışan * Muhafaza eden Koruyan Hıfzeden (Hadis ilmi ile meşgul ve mütehassıs olup yüzbin hadis-i şerifi senetleri ile beraber ezberden okuyanlara da Hâfız-ül hadis denirdi) (Ist Fık K) HÂFIZ-I HAKİKÎ Hakiki ve tam muhafaza eden (Allah) HÂFIZ-I KÜTÜB Kitabları hıfzeden, saklayan Kütüphane me'muru, kütüphaneci HÂFIZ-I ŞİRAZÎ (Bak: Sa'd-ı Şirazî) HÂFIZ Alçaltıcı * İnsana haddini bildiren * Rahatta olan HÂFIZA Muhafaza eden Ezberleme kuvvesi Kuvve-i hâfıza HÂFIZA-PİRÂ f Hafızayı süsleyen * Uğur sayılarak ezberlenen şey HAFİ Yalın ayak yürüyen veya koşan * Çok ikram eden insan İnsanı güler yüzle karşılayan HAFÎ Gizli Açıkta olmayan Saklı * Fık: Sigasından dolayı değil, bir ârızadan dolayı mânası kapalı kalan lafız HAFÎD Evlâd Oğul Torun HAFÎDE Kız torun HAFİF Ağır olmayan Hafif Yeğni HAFİF-ÜL MİZAC Kararsız, hoppa, temkinsiz HAFİF-ÜR RUH Ruhu hafif olan, hoşsohbet HAFÎF Kuş uçarken, at koşarken veya rüzgâr eserken meydana gelen hışırtı, hışlama HAFİF-İ KEBUTER Güvercinin uçarken çıkardığı ses HÂFİL Dolu, mümteli HÂFİR Kazan, kazıcı, hafriyat yapan Yerde çukur açan(Esâsen kazıcı mânasına sıfat olmakla beraber, atın tırnağına isim olmuştur Ve o münasebetle tırnağının kazdığı çukura, yani izine ve o suretle açılan çığıra dahi merdiyye mânasına râdiye ıtlak olunur ET) HÂFİR-İ Bİ'R Kuyu kazan |
Osmanlıca Sözlük (H Harfi)-Osmanlıca Sözlük (H Harfi) İle İlgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #7 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (H Harfi)-Osmanlıca Sözlük (H Harfi) İle İlgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (H Harfi) HÂFİR-İ KABR Mezar kazan, mezarcı HAFÎR Kazılmış yer Çukur Mezar HAFİR (C: Havâfir) Davar tırnağı HAFİRE Evvelki hâline ve evvelki yerine dönmek HAFİŞE Sel yolu HAFİY Her şeyi arayıp bilmiş olan âlim * Bir şeyi mübâlağa ile arayıp bilen kimse HAFİYE Saklı ve gizli şeyleri araştıran * Casus * Polis HAFİYE (HÂFİYYE) (C: Havâfi) İnsan bedeninde gizli olan can * Kuş kanadında ebâhirden sonra olan dört kısacık yeleklerin her birisi * Gizli, mestur HAFİYEN İkram ederek * Yalınayak olarak HAFİYYAT Gizli şeyler Gizlilikler HAFİYYAT-I UMÛR İşlerin saklı tarafları, gizli kısımları HAFİYYEN Gizlice, saklı olarak, gizliden Aşikâr olmıgirsin bir tarafına !!! HAFİYYETEN Gizlice, gizli ve saklı olarak HAFİYY Ü CELÎ Gizli ve âşikâr HAFÎZ Esirgeyen Koruyan Muhafaza eden Muhafız HAFÎZ Hodbinliği, kibri, serkeşliği kırılmış kimse Aşağı basılmış HAFİZALLAH Allah korusun Allah muhafaza etsin, Allah saklasın (anlamındadır) HAFÎZİYYET Muhafaza edicilik, koruyup esirgeyicilik * Cenâb-ı Hakk'ın, bütün tohum ve çekideklerde olduğu gibi, bir mahlûkun başına gelecek vaziyetleri ve başından geçenleri muhafaza edici sıfatı Cenab-ı Hakk'ın muhafaza ediciliği(İsm-i Hafız'in tecelli-i etemmine işaret eden: âyetidir Kur'an-ı Hakîm'in bu hakikatına delil istersen: Kitab-ı Mübin'in mistarı üstünde yazılan şu kâinat kitabının sahifelerine baksan, ism-i Hafîz'in cilve-i azamını ve bu âyet-i kerimenin bir hakikat-ı kübrasının naziresini çok cihetlerle görebilirsin Ezcümle: Ağaç, çiçek ve otların muhtelif tohumlarından bir kabza al O muhtelif ve birbirine muhalif tohumların cinsleri birbirinden ayrı, nevileri birbirinden başka olan çiçek ve ağaç ve otların sandukçaları hükmünde olan o kabzayı karanlıkta ve karanlık ve basit ve câmid bir toprak içinde defnet, serp Sonra mizansız ve eşyayı farketmeyen ve nereye yüzünü çevirsen oraya giden basit su ile sula Sonra senevî haşrin meydanı olan bahar mevsiminde gel, bak! İsrâfil-vâri melek-i ra'd; baharda, nefh-i Sur nev'inden yağmura bağırması, yer altında defnedilen çekirdeklere nefh-i ruhla müjdelemesi zamanına dikkat et ki, o nihayet derece karışık ve karışmış ve birbirine benziyen o tohumcuklar, ism-i Hafîz'in tecellisi altında kemal-i imtisal ile hatasız olarak Fâtır-ı Hakîm'den gelen evamir-i tekviniyeyi imtisal ediyorlar Ve öyle tevfik-i hareket ediyorlar ki: Onların o hareketlerinde bir şuur, bir basiret, bir kasd, bir irade, bir ilim, bir kemal, bir hikmet parladığı görünüyor Çünki görüyorsun ki: O birbirine benzeyen tohumcuklar, birbirinden temayüz ediyor, ayrılıyor Meselâ bu tohumcuk, bir incir ağacı oldu Fâtır-ı Hakimin nimetlerini başlarımız üstünde neşre başladı Serpiyor, dallarının elleri ile bizlere uzatıyor İşte bu, ona sureten benziyen bu iki tohumcuk ise, gün âşıkı namındaki çiçek ile, hercâi menekşe gibi çiçekleri verdi Bizler için süslendi Yüzümüze gülüyorlar; kendilerini bizlere sevdiriyorlar Daha buradaki bir kısım tohumcuklar, bu güzel meyveleri verdi Ve sünbül ve ağaç oldular Güzel tad ve koku ve şekilleri ile iştihamızı açıp, kendi nefislerine bizim nefislerimizi davet ediyorlar Ve kendilerini müşterilerine feda ediyorlar Tâ nebatî hayat mertebesinden, hayvanî hayat mertebesine terakki etsinler Ve hâkeza kıyas et Öyle bir surette o tohumcuklar inkişaf ettiler ki, o tek kabza, muhtelif ağaçlarla ve mütenevvi çiçeklerle dolu bir bahçe hükmüne geçti İçinde hiçbir galat, kusur yok sırrını gösterir Herbir tohum, ismi-i Hafîz'in cilvesiyle ve ihsaniyle ona pederinin ve aslının malından verdiği irsiyeti; iltibassız, noksansız muhafaza edip gösteriyor İşte bu hadsiz harika muhafazayı yapan Zât-ı Hafîz, kıyamet ve haşirde, hafîziyyetin tecelli-i ekberini göstereceğine kat'i bir işarettir Evet bu ehemmiyetsiz, zâil, fâni tavırlarda bu derece kusursuz, galatsız hafîziyyet cilvesi bir hüccet-i katıadır ki; ebedi te'siri ve azim ehemmiyeti bulunan emanet-i kübra hamelesi ve arzın halifesi olan insanların ef'al ve âsâr ve akvâlleri ve hasenat ve seyyiatları, kemal-i dikkatle muhafaza edilir ve muhasebesi görülecek Âyâ bu insan zanneder mi ki, başıboş kalacak Hâşâ! Belki insan, ebede meb'ustur ve saadet-i ebediyeye ve şekavet-i daimeye namzeddir Küçük-büyük, az-çok her amelinden muhasebe görecek Ya taltif veya tokat yiyecek İşte hafîziyyetin cilve-i kübrasına ve mezkûr âyetin hakikatına şâhidler had ve hesaba gelmez Bu mes'eledeki gösterdiğimiz şahid; denizden bir katre, dağdan bir zerredir L) HAFK Naldan çıkan ses HAFL Kederlenme, hüzünlenme, tasalanma * Toplantı, toplanma HAFNE (C: Hafenât) İki avuç dolusu olan şey HAFR Kazmak ve çukur etmek HAFR Ahdinde durmamak * Kiraya vermek HAFRİYAT Yeri kazıp derinleştirmeler Kazılar HAFS Toplama, cem'etme Biriktirme HAFS Hız Sür'at HAFS Her nesnenin boşu HAFSA Peygamberimiz Hz Muhammed'in (ASM) zevcelerinden biri ve Hz Ömer'in (RA) kızı HAFŞ Tıb: "Tavuk karası" adı verilen bir göz hastalığı HAFŞ Celbetmek, çekmek * Yeri kazıp oymak * Birbiri ardınca tez tez gelmek HAFT Dövmek HAFT Sâkin olmak * Sözü gizli söylemek HAFTA f Yedi günden ibaret müddet Yedi günlük müddet HAFTAN Eskiden savaşlarda zırh üzerine giyilen bir cins pamuklu elbise * Kaftan HAFUD Karnındaki yavrusunu âzası belirmeden düşüren deve HAFUR Bir ot cinsi HAFV Men etmek, mâni olmak, engel olmak HAFY Gizlemek * Setretmek, örtmek * İzhar etmek, görünmek * Parlamak, yıldıramak HAFZ Aşırı olmama hali * Refah ve ferahlık Huzur ve rahat * Yavaş yavaş mülayim yürüyüş, itidal Alçak * Kelimenin son harfini esre, yâni "i" diye okumak * Sözü boğaz içinden söylemek HAFZ Taşımak için hazırlanmış ev eşyası Ev eşyası taşıtılan deve * Bir şeyi eğmek veya elden bırakmak HAH f (Hasten : "İstemek" mastarından yapılmıştır) Kelimenin sonuna getirilerek isteyen, ister mânasında terkib yapılır Meselâ: Bed-hah : Kötülük isteyen HAHAM Mûsevilerin dinî reisi, râhibi, âlimi HAHAN f İstekli, arzulu, tâlib HAHEM (Hâsten) mastarından, "İsterim" mânasına fiildir HAHER f Kızkardeş Hemşire HAHERÎ f Hemşirelik, kızkardeşlik HAHER-ZADE f Hemşirezade, kızkardeş çocuğu Yeğen HÂHİŞ f Fazla arzu, isteyiş HÂHİŞ-İ VİCDANÎ Vicdanî isteyiş ve arzu HÂHİŞGER (HÂHİŞKER) f Arzulayan İsteyen İstekli HÂHİŞGERAN (HÂHİŞKERÂN) f Hâhişgerler, istekliler, tâlibler HAH NA-HAH f İster istemez HAİB (Heybet den) Kokan, Utanan Utangaç HAİB Mahrum Ümidsiz Kederli Me'yus Bi-behre olan HAİBEN Muvaffakiyetsiz olarak Mahrum olarak HAİBÎN (Hâib C) Zarar ve ziyâna uğrayanlar * Mahrum olanlar * Me'yus olanlar, üzülenler HAİC (Hâyic) Coşkun, heyecanlı HAİD Pişman, nedamet eden, tövbekâr, nâdim HAİF (Havf dan) Korkan Korkmuş olan HAİF Gadir eden, azarlayan Zulmeden HAİFEN Korkarak, korkakçasına HAİFANE Korkakcasına, ödlekçesine HAİK (C: Hayyak) Çulha HAİL Perde Mânia İki şey arasını ayıran HAİL Korku ve dehşet veren HAİLE Neticesi fâcialı tiyatro piyesi Trajedi (Bak: Dram) HAİM (Hâyim) Hayrette kalan Mütehayyir Sersem HAİN Emanete hıyanet eden İyiliğe karşı kötülük eden HAİNANE Hâincesine, hâin bir kişiye yakışır şekil ve surette HAİR Hayrette kalmış, mütehayyir Şaşırmış, taaccüb etmiş |
Osmanlıca Sözlük (H Harfi)-Osmanlıca Sözlük (H Harfi) İle İlgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #8 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (H Harfi)-Osmanlıca Sözlük (H Harfi) İle İlgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (H Harfi) HAİR-İ BAİR Şaşkın, sapıtmış * Aklını kaybederek ne yapacağını bilemiyen HAİT Bir yeri çevreleyen duvar Tahta perde Çit HAİZ Bir şeye sahip olma Sahip Mâlik * Yer tutan * Akranından mümtaz olan HAİZ-İ EHEMMİYET Ehemmiyetli, mühim, önemli HAİZ (Bak: Hayz) HAK (Bak: Hakk) HÂK Vasat Vasatî Orta HÂK f Toprak Turab(Hâk ol ki, Hüdâ mertebeni eyleye âliTâc-ı ser-i âlemdir o kim hâkk-ı kademdir) HÂK-İ MEZAR Mezar toprağı HÂK-İ PÂK Temiz toprak HÂK-İ VATAN Vatan toprağı HAKAİD (Hakd C) Kinler, garezler, hasedler HAKAİK (Hakayık) (Hakikat C) Hakikatler HAKAİK-I NİSBİYE Nisbete, ölçüye göre olan hakikatlar(Hakaik-ı nisbiye denilen şeyler, kâinatın eczası arasında bulunan rabıtalardır Ve kâinattaki nizam, ancak hakaik-ı nisbiyeden doğmuştur Ve hakaik-ı nisbiyeden kâinatın envaına bir vücud-u vahid in'ikas etmiştir Hakaik-ı nisbiye, büyük bir ölçüde hakaik-i hakikiyeden çoktur Hattâ bir zatın hakaik-ı hakikiyesi yedi ise, hakaik-ı nisbiyesi yediyüzdür Binaenaleyh kubuh ve şerde, şer varsa da, kalildir İİ) HAKALLED Dar gönüllü, bahil kimse HAKAN Eski Türklerde hükümdar mânasınadır HAKAN-I MAĞFUR Ölmüş hükümdar HAKANÎ Hâkan ile ilgili, hâkana mensub HAKARET Küçüklük İtibarsızlık Hor ve hakir görmek Küçümseme Küçük görme Tâzimsizlik HAKARET-ÂMİZ f Hakaretle karışık Hakaretle beraber HAKAYIK (Bak: Hakaik) HAKAYIK-I NİSBİYE (Bak: Hakaik-ı nisbiye) HAKAYIK-I SEB'A Yedi hakikat Fatiha suresinin yedi âyeti İmanın altı şartı ve İslâmiyet ile yedi olan mühim hakikatlar Kur'an-ı Kerim'in yedi vechile hârika olması gibi hakikatlar HAKAYIK-ÜL VEKAYİ' Hâdiselerin hakikatları HAKB Devenin semerini karnına bağlamakta kullanılan ip * Tutulmak HAKBA' Yaban eşeğinin dişisi HAK-BÎN f Hakkı gören Hak veren Hakka imân eden Hakka inanan HAKBÎZ f Toprak kalburu HAKD Kin tutmak Adâvetini gizlemek (Bak: İhnet) HAKDAN f Dünya, arz, yer HAKEK Yumuşak beyaz taş HAKEM İki tarafın anlaşmak üzere hükmüne rıza göstermek için seçtikleri kimse Haklı ve haksızın ayrılmasında aracılık eden HAKEME (C: Hakemât) Damak geminin halkası HAKEMEYN İki hakem * Tar: Sıffîn Vak'asında Hz Ali (RA) ile Hz Muaviye (RA) arasında hakem seçilen Amr İbn-ül As ile Ebu Muse-l Eş'arî HAK-ENDİŞ f Hakkı düşünen Hakkı arayan, doğruluk için endişe eden HAKESARÎ f Perişanlık, düşkünlük HAKEZA Öylece Bunun gibi Böyle HAKHAH Gecenin ilk saatlerinde gitmek HAKHAKA Zahmetli ve meşakkatli yolculuk yapmak HAKIB Karnı guruldayan kişi * Necaseti şedit kişi HAKIL Erkek fâre HAKIN Sidik zorluğu olan kimse HAKINE Boğaz altındaki çukurcuk HAKÎ Anlatan Hikâye eden HAKÎ f Toprak rengi Toprakla alâkalı HAKÎ' Kırağı HAKÎBE Heybe HAKÎK Haklı, hak sahibi olan * Müstehak, lâyık, münasib HAKİKAT (C: Hakaik) Bir şeyin aslı ve esâsı Mahiyeti Gerçek Doğru Sahih Künh Sâbit ve vâki * Kadirbilirlik Sadâkat, doğruluk Kâinat ve tabiat ve uluhiyet hakkında bütün teşbih ve mecazlardan âri ve zâhir olan gerçek * "Mecâz" karşılığı, esas olarak kullanılan kelime * Edb: Bir kelime neyi anlatmak için konulmuş ise, bu kelimenin o mânada kullanılması; göz kelimesinin, aynı o bilinen uzuv mânasında kullanılması gibi (Bak: Mahiyet, Mecaz) HAKİKAT-I HÂRİCİYE Hayat gibi âlem-i şehadete gelmiş varlık HAKİKAT-I SÂBİTE f Sâbit, değişmez hakikat HAKİKAT-BÎN f Hakikatı gören, hakikatı anlayan Hakikatşinas Hakikata inanan HAKİKATEN Doğrusu, gerçekten, hakikat olarak HAKİKAT-GU f Doğru sözlü Doğru konuşan HAKİKAT-PEREST f Hakkı ve hakikatı seven, hakikata inanan Dürüst, hakikat âşığı HAKİKAT-ŞİNAS f Hakikatı doğru tanıyan, bilen Hakikata imân eden HAKİKAT-ŞİNASÂNE f Gerçeği, hakikatı tanıyana yakışacak surette HAKİKÎ Gerçek Hakikate mensub Sâhici, doğru HAKÎLE Uzun buğday * Bağırsak içinde olan su HÂK İLE YEKSAN Yerle bir HAKÎM Hikmetle muttasıf olan ve mevcudatın hakikatına vâkıf olan Hikmet mütehasssı İlm-i hikmette mütebahhir ve mütehassıs olan İş ve emirleri hikmetli ve yanlışsız olan * Tabib, doktor HAKÎM-İ LOKMAN (Bak: Lokman) HAKÎM-İ MUTLAK Tam hikmet sahibi olan Cenab-ı Hak (CC) HÂKİM Galib Haklı ve haksızı ayırıp hak ve adalet üzere hükmeden Başkasını müdahale ettirmeden idare eden, Allah (CC) * Memleketi idare eden * Mahkeme reisi (Hâkim-i Hakikî, Hâkim-i Ezelî, Hâkim-i Mutlak, Hâkim-i Zülcelâl, Hâkim-i Lemyezel gibi isimlerle, Cenab-ı Hakk'a âit olan Hâkim sıfatı Kur'ân-ı Kerim'de 86 def'a zikredilir) HÂKİM-ÜŞ ŞER' Kadılar (hâkimler) için kullanılan bir tâbirdir Kadılar davaları şer'î hükümler dairesinde hall ü faslettikleri için bu tâbir meydana gelmiştir Şeriat hâkimi demektir HAKÎMANE f Hikmetli olarak Hakîm olana yakışır surette HÂKİMANE Hükmederek, hâkim olarak Hâkime yakışır tarzda HÂKİME Kadın hâkim HAKİM EBU ABDULLAH Muhammed bin Abdullah ibn-i Beyyi' (Hi: 321-405) Sâmâniye Devleti Nişabur Kadılığında bulunmuş büyük muhaddislerden, Şafiî fakihlerinden, asrının en büyük din âlimi diye bilinen bir zattır Bir çok eser te'lif etmiştir Başlıcaları: El Müstedrek Ale-s Sahihayn, Kitab-ül İlel, El-İklil, El-Emali, Teracüm-üş Şüyuh, El Medhal ilâ İlm-is Sahih, Fazâil-ül İmam-üş Şafiî, Tarih-i Ulemâ-i Nişabur, Marifet-ül Hadis ünvanlarındadır HÂKİMİYYET Hâkim oluş Hükmediş Âmirlik Üstünlük Müdahale ve rakibi kabul etmemek hali( Evet, bu kâinata geniş bir dikkat ile bakan; kâinatı gayet haşmetli ve gayet faaliyetli bir memleket, belki idâresi gayet hikmetli ve hâkimiyyeti gayet kuvvetli bir şehir hükmünde görür, her şeyi ve her nev'i birer vazife ile musahharâne meşgul bulur âyetinin askerlik mânasını ihsas eden temsiline göre; zerrat ordusundan ve nebatat fırkalarından ve hayvanat taburlarından, ta yıldızlar ordusuna kadar olan cünud-u Rabbaniyeden, o küçük me'murlarda ve bu pek büyük askerlerde, hâkimâne tekvinî emirlerin, âmirâne hükümlerin, şâhâne kanunların cereyanları, bedahetle bir hâkimiyyet-i mutlakanın ve bir âmiriyyet-i külliyenin vücuduna delâlet ederler Ş) HAKÎ-NİHAD f Mütevazi, kibirsiz, alçak gönüllü HAKİR Küçük Ehemmiyetsiz Kıymetsiz İtibarsız Kudretsiz HAKİRÂNE f Hakircesine Hakir bir kimseye yakışacak tarz ve şekilde HAKİSTER f Kül, ateş külü HAKİYAN (Hâki C) İnsanlar, nev'-i beşer, dünya halkı HAKK (Bâtılın zıddı) Doğru Gerçek Vâcib ve lâzım olan Her sâbit ve doğru olan şey Adalet Herkesin meşru olan salahiyeti, iktidarı, bir şey üzerindeki mâlikiyyeti * Dâva ve iddia * Hakikate uygunluk * Geçmiş, harcanmış emek Pay, hisse * Münasib * Din İslâmiyyet * Kur'an * Vukuu vâcib, geleceği şüphesiz olan * Kıyamet * Mahz-ı hakikat * Yapacağını yalansız yapan kimse * Musibet HAKK-I ÂMİRİYYET Âmirlik hakkı |
Osmanlıca Sözlük (H Harfi)-Osmanlıca Sözlük (H Harfi) İle İlgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #9 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (H Harfi)-Osmanlıca Sözlük (H Harfi) İle İlgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (H Harfi) HAKK-I İHTİTAB Ormana yakın olan kimselerin ormandan odun kesmek hakkı HAKK-UL YAKÎN (Hakk-al yakîn) Mârifet mertebesinin en yükseği En yakînî bir surette hakikatı müşahede edip yaşamak hali Ateşin yakıcı olduğunu bütün hislerimizle yakından duyup yaşadığımız gibi (Bak: Yakîn) HAKK Kazıma Oyma Maden üzerine yazı işlemek HAKK-İ MÜHÜR Mühür kazıma HAKK-İ SEHV Yanlışı kazıma HAKKA (Hakkan) Doğru olarak Gerçek Hakikat olarak Lâzım ve sâbit kılmak HÂKKA Kıyamet günü * Âfet Devamlı musibet (Herkesin ve her kavmin amellerini isbat ve izhar eylediğinden kıyamet gününe bu isim verilmiştir) (LR) HÂKKA SURESİ Kur'an-ı Kerim'in 69 suresi olup Mekkîdir HAKKÂK Hakkeden Mühür vesair kazıyan HAKKÂKÎ Mühür ve saire kazıma, hakkâklık HAKKAK Hokkacı, kutucu HAKKAN Hakikaten, doğrusu HAKKANÎ Hak ve adalete uygun Haklılığa uyar ve yakışır HAKKANİYET Haktan ve doğruluktan ayrılmamak Adalet üzere bulunmak Adalet ve insaf ile lâzım olanı icra etmek HAKK-BÎNANE f Hakkı tanıyana göre HAKK-BÎNÎ f Hakkı görme, hakkı tanıma HAKK-CU f Hak arıyan HAKKE Arka yükü * Diş HAKKETMEK Oyarak veya kazıgirsin bir tarafına !!! işlemek, yazmak HAK-GÛ f Doğru ve hak söyleyen HAKK-GÜZAR f Haktan ayrılmayan, hakkı tanıyan HAKKIYET Haklılık HAKK-ŞİNAS f Hakka riayet eden Hakkı tanıyan Hak ile amel eden HAKL Ziraate uygun yer HAKLE (C: Hıkâl) İçinde binâ ve ağacı olmayan mezrea HAKM Atın ağzına gem vurmak HAKM Bir nevi kuş HAKN Sütü tuluma koyup toplamak ve sağıldıkça üzerine koymak * Men etmek, engel olmak HÂK-NİŞİN f Dilenci, sâil, fakir HÂK-NİŞİNÎ f Dilencilik, yoksulluk, fakirlik, sefâletHÂK-PA(Y) f Ayağın tozu, ayağın toprağı Ayağın batığı toprak HAK-PEREST f Doğruluktan ayrılmayan, doğruluğu ciddi ve samimi seven Hakka iman eden ve hak üzere âmil olan(Fenn-i âdâb ve ilm-i münazaranın üleması mabeynindeki hakperestlik ve insaf düsturu olan şu: "Eğer bir mes'elenin münazarasında kendi sözünün haklı çıktığına taraftar olup ve kendi haklı çıktığına sevinse; ve hasmının haksız ve yanlış olduğuna memnun olsa, insafsızdır" Hem zarar eder Çünki: Haklı çıktığı vakit o münazarada bilmediği bir şeyi öğrenmiyor; belki gurur ihtimali ile zarar edebilir Eğer hak hasmının elinde çıksa; zararsız, bilmediği bir mes'eleyi öğrenip, menfaattar olur; nefsin gururundan kurtulur Demek insaflı hakperest, hakkın hatırı için nefsin hatırını kırıyor Hasmının elinde hakkı görse, yine rıza ile kabul edip, taraftar çıkar; memnun olur L) HAKR Hor görmek HAKR Cem etmek, toplamak HÂK-RAH f Yol toprağı HÂK-RUB f Süpürge HÂK-SAR f Toz toprak içinde kalmış Perişan hâlli HÂKSARÎ Perişanlık, düşkünlük, rezillik HAK-SEVER Adaletle hareket eden, doğru bildiği şeyden ayrılmayan, dürüst HAKUD Çok kin güden, hasetçi HAKV (C: Ahkâ-Hukka) Fota Don * Böğür HAKVE Yürek ağrısı HÂL Durum, vaziyet Görünüş Tavır Suret Keyfiyet * Cezbe * Dert, keder, elem * Mecâl Kuvvet * Gr: Fâili, mef'ulü veya her ikisinin durumunu bildiren sözdür Halin sâhibine zi-l hâl denirMeselâ : Reeytuhu mâşiyen: (Onu yürürken gördüm) cümlesinde Mâşiyen (yürürken) kelimesi, cümledeki mef'ulün hâlini bildirir şimdiki zamanda olan fiilin durumuna da hâl denir HÂL-İ HÂZIR Şimdiki zaman, bu anki durum HÂL-İ İHTİZAR Can çekişme, ölüm ânı HÂL-İ İNTİZAR Bekleme hâli HÂL-İ SAHV Arızi veya dâimi sebeplerle, şuurunu kaybetmiş bir kimsenin, muvakkaten şuurunun yerine gelmesi hâli HAL' Kaldırma Kal' etme * Hükümdarı tahttan indirmek Azletmek * Mansıb ve mesnetten ihraç etmek * Elbise gibi şeyleri soymak * Bir şeyi izâle edip ayırmak ve terketmek * Karısını boşamak Evlâdını evlâdlıktan reddetmek HÂL Dayı * Vücudda hususan yüzde görünen siyah benek, ben HÂL-İ SİYAH Siyah ben HAL' (HULÂE) Debbâğların dibâgat ettikleri derinin kazıntısı * Vurmak * Men etmek, engel olmak * Hediye vermek, atâ etmek * Cima etmek HAL Küçük Hindistan cevizi HALÂ (Harf-i cerrdir) İstisnaya delâlet eder HÂLÂ (Hâlen) şimdi Henüz şimdiye kadar Elân HALÂ' Boş, hâli * Ayak yolu, abdesthane * Devenin çökmesi HALA (C: Hâlât) Babanın kız kardeşi, hala Arapçada: Ananın kızkardeşi Teyze HALÂ Yaş ot HALA' Koparmak * Pişmiş et HALÂA(T) Yüzsüzlük, utanmazlık, hayâsızlık * Kötülüğünden dolayı ailesi ve cemaatı kendisinden ayrılan kimse HALAB f Çamur, bataklık Bataklık arâzi HALACA f Ayak yolu, abdesthane HALAFET Ahmaklık, hamâkat, budalalık HALAHİL (Halhal C) Arap kadınlarının süs olarak ayak bileklerine taktıkları halkalar Bunlar altun veya gümüşten yapılır HALAİF Halifeler HALAİK (Halayık) (Halk C) Mahlukat Yaratılmışlar * Huylar Tabiatlar HALAİL (Halile C) Nikâhlı kadınlar, zevceler, karılar HALAK Nasib, hisse HALAK Eskimiş ve yıpranmış bez Paçavra HALAK (Halka C) Halkalar HALAKA (Hâlik C) Berberler HALAKAT Halkalar HALAKAT Halukluk, güzel ahlâklılık, iyi huyluluk * Düzlük, dümdüzlük HALAKÎ Paçavracı HALAKİM (Hulkum C) İnsan ve hayvanlarda boğazlar HALAL Dostluk, ahbaplık * İki şey arasında açıklık olma HALA'LA' Erkek sırtlan HALALE Kadın eş Halile, zevce HALAL(ET) İki şeyin arası açık olmak * Dostluk Samimi dostluk HALALUŞ f Kavga, döğüş, şamata, gürültü HALAS Kurtulma, kurtuluş Selâmete ermek HALAS Üzüm ağacına benzer bir ağaç (yanındaki ağaca sarılır gider; hoş kokusu vardır; akik gibi taneleri olur) HALAŞE f Gemi dümeni * Çörçöp HAL-AŞİNA f Hâl ve durumdan anlayan HALAT (Hâlet C) Haller Suretler Keyfiyetler HALAT Kalın ip, gemi ipi HALAT (Hâle C) Halalar Babanın kız kardeşleri Arabçada: Ananın kız kardeşleri Teyzeler HALAVET Tatlılık Şirin olmak HALAVET-İ KELÂM Sözün güzelliği ve akıcılığı HALAVETBAHŞ f Zevk veren, hâlâvet veren HALAVETYAB f Zevk bulan, halâvet bulan HALAYIK Cariye, hizmetçi HALB Süt sağmak HALB Parçalama, pençeleme * Birinin aklını başından alma HALBA Ahmak Şaşkın * Aldatıcı, hilekâr, sahtekâr HALBE (C: Halâbib) Bir yarış yapmak veya bir şeye yardım etmek için toplanan atlılar grubu HALBES (C: Halâbis) Bahadır, kahraman Bir şeye sımsıkı bağlanıp ayrılmayan kişi HALBUKİ (Hâl bu ki) Hakikat ve doğrusu şudur ki, öyle iken HALBUS Serçeden küçük bir kuş |
Osmanlıca Sözlük (H Harfi)-Osmanlıca Sözlük (H Harfi) İle İlgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #10 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (H Harfi)-Osmanlıca Sözlük (H Harfi) İle İlgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (H Harfi) HALC Pamuğu temizlemek, havalandırmak ve kabartmak için yay ile atmak HALC Çekmek * Hareket etmek HALCE Uzak, ırak yer, baid HALCEM Uzun, tavil HALD Devamlılık Süreklilik Dâimi Bâki HAL-DAR f Benli, benekli HALE Ay ve güneşin etrafında bazen görünen parlak dâire HALE Annenin kız kardeşi Teyze Türkçede babanın kız kardeşine hala denir Arabçada dayıya "Hâl" denir HALEB Süt sağma Sağılmış süt HALEBE (Hâlib C) Kandıranlar, aldatanlar, hile yapanlar HALEBE (Hâlib C) Süt sağanlar HALEBÎ Halepli, Halep ahalisinden olan HALEC Çalışmaktan, yürümekten veya ibadetten kemiklerin ağrıması HALECAN Titreme Kalb çarpıntısı Heyecan HALECAN-I KALB Kalb çarpıntısı HALED Kalb HALEDAR Haleli, halelenmiş Parlak daireli HALEDE Küpe HAL' EDİLME Hükümdarın tahttan indirilmesi * Boşanmış olmak * Kovulmuş olmak HALEF Birinin yerine sonradan geçen kimse Babadan sonra kalan oğul HALEF AN-SELEF Seleften halefe geçme Geçen ve gidenden, gelene kalma Babadan evlâda geçme HALEFEN Arkadan gelerek HALEFİYYET Haleflik, birinin yerine geçmiş olma HALEK Kara, siyah HALEL Bozukluk Eksiklik * Başkası tarafından verilen zarar * İki şeyin aralığı Boşluk Açıklık HALELDÂR f Bozma Bozulma Bozulmuş HALELPEZÎR f Bozulan, Halel bulan Eksik Fesad kabul eden Bozuk HALEM Helâk olmak * Dibâgat yaparken derinin kurtlanması HALEMAT (Halme C) Meme uçları, meme başları HALEME (C: Halem-Halemât) Meme başı * Büyük kene * Bir ot cinsi HALEN şu anda, henüz, şimdiki hâlde HALENBUS Serçe renginde, ondan küçük bir kuş HALENC (C: Halânic) Ağaç, şecer HALESA (Hâlis C) Hâlis, sâfi HÂLET Suret Hâl Keyfiyet HÂLET-İ CEHENNEM-NÜMUN Cehennem gibi çok azab verici hal HÂLET-İ GAŞY Kendini bilmeyecek derecede baygınlık HÂLET-İ NEZ' Ölüm hâleti Can verme zamanı Sekerat vakti HÂLET-İ RUHİYE İnsanın ruh hâleti, manevi ve iç durumu HÂLET-İ ŞUHUD şuhud hali, mânen veya misalen seyretme hâleti(Fakat ihatasız olan hâlet-i şuhudda ve rü'ya gibi rü'yetlerini tâbirde verdikleri hükümlerinde hakları olmadığı için kısmen yanlıştır M) HALEVAR f Ay şeklinde olan, hilâl gibi olan HALEVAT (Halâ C) Halvetler, boşluklar * Yalnız bulunulacak yerler HALEZON Sümüklü böcek kabuğu Kabuklu sümüklü böcek HALF(E) Yemin etmek Andiçmek Kasem etmek HALF Ardı Arka Kendinden sonra gelen Arka taraf HALF-I İMÂM İmâmın ardı, arkası HALFE Yerine adam koymak * Kılavuz HALFE Andiçme, yemin etme HALFÎ Arka, ard ile alâkalı olan HALHAL Eskiden kadınların süs için ayaklarının topuklariyle baldırları arasına yani ayak bileklerine taktıkları altundan veya gümüşten yapılmış halka Ayak bileziği HALHAL (C: Halâhil) Ulu, şerif kişi HALHALE Esneklik, elâstikiyet HALIK Yoktan yaratan Yaratıcı Allah (CC) HALIK (C: Huluk-Havâlık) Büyük dağ * Ağaca dolaşmış olan üzüm çubuğu * Süt ile dolu olan koyun memesi * Tıraş eden Berber HALIKIYYET Yaratıcılık Halk edicilik İcad ve takdir HALİ Tenhâ Boş Sahipsiz Issız İçinde bir şey olmama HALÎ Hâl ile, vaziyet ile Tavra âit şimdiki Hâle mensub HALÎ Gamsız, kedersiz, gailesiz, dertsiz * Evlenmemiş erkek, bekâr adam HALİ' Boşanmış erkek, zevcesini şer'an terketmiş adam (Müennesi: Hâlia'dır) * İtaatsız, isyan eden, utanmaz, kayıtsız, hayasız * Kovulmuş * Soyulmuş HALÎ' Ailesinden ayrılan kimse * Kurt HALÎ-ÜL-İZAR Yüzü yırtık * Mc: Edepsiz, ahlâksız, utanmaz HALİB Sütçü, süt satan kimse * Sidik borusu HALİB (C: Halebe) Aldatıcı, hilekâr, sahtekâr (Müennesi: Hâlibe'dir) HALÎB Taze süt HALÎC Liman Boğaz Kanal Körfez Koy Denizin kara içine nehir gibi uzanmış kısmı * Irmak * Büyük çanak * İp * Deve ağzı HALÎC-İ FÂRİS Basra körfezi HALİC(E) Hareket ettirme Sarsma, oynatma HALİCE Pamuk eğiren HALÎCE İçinde hurma ıslanmış süt * Üzüm sıkıntısı HALİÇ (Bak: Halîc) HALİÇE Küçük halı Kilim Seccâde (Kaliçe de yazılır) HALİD (Hulud dan) Sonsuz, ebedi Daimi HALİDAT (Hâlide C) Sürüp gidenler, devam edenler HALİD BİN SİNAN Benî Abes kabilesinin Bin-Bagis'ten ehl-i tevhid bir zat olup; Hz Peygamber Efendimiz, bu zat hakkında: "O bir nebi idi, fakat onun kavmi onu zâyi etti" buyurmuşlardır Kendisi Peygamberimizin zamanına yetişememiş ise de kızı Nezd, Hz Peygamberimize geldiğinde, o sırada Peygamberimizin âyetini okuduğunu işitince: "Bunu, babam da okurdu" demiş olduğu rivâyet edilir HALİD BİN VELİD Câhiliye devrinde Kureyş eşrafındandı Hudeybiye muahedesinden sonra Müslüman oldu Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, kendisine Seyfullah namını vermiştir Çok kahraman bir gazi idi Suriye, Filistin, Şam gibi yerler onun himmeti ile feth olunmuştur 18 Hadis-i şerif nakletmiştirHicri 21 senesinde Suriye'de dar-ı bekaya göçerken: "Bunca muharebelerde bulunup bu kadar yaralar almış olduğum halde, hiç birinde vefat etmeyip akıbet yatakta öldüğüme kederleniyorum" meâlinde konuşmuş, atını ve silâhlarını fisebilillah vakfetmiştir (RA) HALİDE f Saplanmış, dürterek bastırılmış HANÇER-İ HALİDE Saplanmış hançer HALİDE Hâlid'in müennesidir (Bak: Hâlid) HALİF Yemin etmek HALİF Yemin ederek sözleşenlerden herbirisi HALİF (Half den) Yemin eden HALİF İki dağ arasındaki yol * Eski elbise * Arkadan gelen Sonradan gelen Birinin yerine geçen HALİFE Öncekinin yerine geçen * Fık: İlâhî, yâni şer'î hükümlerin tatbik ve icrası için Peygamber'e (ASM) vekil olan zât İmam İmamet-i kübra (Namazda imama uyan cemaat gibi, halifeye de şer'î emirlerde öylece itaat edilir Halifede aranan dört şart: İlim, adalet, kifayet, a'zâ ve havâsta selâmet) (Bak: Hilafet) HALİFE-İ EVVEL Devlet dairelerinde yazı işlerinde çalışanlar Tanzimattan evvel kalem teşkilâtı; halife, halife-i sâni, halife-i evvel olmak üzere üç derece idi Ondan sonra bir kısım dairelerde bunun yerine baş kâtib, bazılarında da mümeyyiz-i evvel denilmiştir HALİFE-İ MÜSLİMÎN Yavuz Sultan Selim Han'dan sonraki Osmanlı Padişahları hakkında kullanılmış bir tabirdir Müslümanların halifesi demektir HALİFE-İ RUY-İ ZEMİN Yeryüzünün halifesi mânâsına gelen bu tabir, Yavuz Sultan Selim Han'dan sonra Osmanlı Padişahları hakkında kullanılmıştır HALİFE (C: Hülef-Hulefât) Gebe deve HALİFE (C: Havâlif) Türklerin kıldan veya keçeden yaptıkları çadırların direği, çadır direği HALİFE (C: Halefâ) Su içinde biten bir ot (Türkçede "kandıra" derler) HALİK Helâk olan Mahv olan Fenaya giden Fâni Zâil HALİK Tıraş edilmiş |
Osmanlıca Sözlük (H Harfi)-Osmanlıca Sözlük (H Harfi) İle İlgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #11 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (H Harfi)-Osmanlıca Sözlük (H Harfi) İle İlgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (H Harfi) HALİKA (C: Halayık) Tabiat, mahlukât HALİKE Çok hırslı, haris olan nefis HALİKÎ Demirci HALİL (HALİLE) Zevc, koca Nikâhlı karı Zevce HALİL Samimi dost Sâdık dost * Nahif ve fakir kimse (LR) HALİL-ÜR RAHMAN Allah'tan başkasından hiçbir zaman yardım dilemeyip, O'nun dostluğunu ihtiyar eden Hz İbrahim'in (AS) lâkabıdır HALİLİYYE Samimi dostluk ve kardeşlik HALİLULLAH Allah'ın dostu, Hz İbrahim (AS) HALÎM Yumuşak huylu Hoş muamele yapan (Bak: Elhalîm) HALÎMÂNE f Yumuşak surette Yumuşak huylulara yakışır bir tarzda HALÎME Yumuşak huylu kadın * Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın süt anasının ismi Beni Sa'd bin Bekr kabilesindendir Halime-i Sa'diye diye de anılır (RA) HALİN Ahmak HÂLİS Hilesiz Katıksız Saf Duru Saffetli * Pek beyaz * Evvelce karışık iken kusuru zâil olan * Her ameli, yalnız Allah rızası için işleyen (Bak: İhlâs) (Müennesi: Hâlise'dir) HÂLİS-ÜD DEM Arı kan, safkan HALİS Bahadır ve haris kimse HALÎS Karışmış, muhtelif * Siyah ile beyazı karışmış saç * Tel HÂLİSANE f Hâlise yakışır bir surette Hâlis kimselere mahsus bir niyet ve fiil ile HÂLİSEN Halis ve katıksız olduğu halde Hilesizce, doğru olarak HÂLİSET Edb: İbarenin düzgün ve akıcı olması HÂLİSİYYET Doğruluk, hâlislik, hilesizlik HALÎT Huk: Yol ve su gibi umumi olan araziler hukukunda ortak olan kimse * Şerik, ortak * Karışmış HALÎT Buz Kırağı Dolu HALİTA Karışık halde olan Karma İki veya muhtelif maddelerden yapılmış * Madenlerin birbirleriyle birleşmelerinden hâsıl olan mürekkep madde HALİTA-İ DİMAĞÎ f Akıldaki muhtelif mes'ele ve fikirler Dimağdaki karışık, muhtelif bilgiler HALİYE (C: Havâlî) Kendini süsleyen kadın HALİYEN Şimdiki hâlde, şimdiki zamanda HALİYEN (Hâli den) Boş olarak, boş olduğu hâlde HALİYYAT (Haliye C) Bekâr kadınlar, evlenmemiş kızlar HALİYYE Bağından boşanmış deve * Yabancı bir yavru emziren deve * Büyük gemi * Arı kovanı * Ahlâktan kinâyedir * (C: Haliyyât) Bekâr kadın, evlenmemiş kız HALK Boğaz * Tıraş etmek HALK İnsan topluluğu İnsanlar * Yaratmak İcad Örneği ve benzeri olmayan bir şeyi yaratmak, ibdâ' eylemek * Bir şeyi yumuşatıp düzleştirmek (Bak: İnşa, İbda')(Sivrisineğin gözünü halkeden, güneşi dahi O halketmiştir M)(Kâinatı elinde tutamayan, zerreyi halkedemez M)(Hem semâvat ve arzı halkeden, semâvat ve arzın meyvesi olan insanın hayat ve memâtından âciz kalır mı? S) HALK-I CEDİD Ba'sü bade-l mevt, yeniden yaratılış Yeniden yeniye tekrâren yaratılma Ana karnındaki çocuğun, insan suretine inkılâb ettiği devre HALK-I DÜ CİHAN İki cihanın halkı * Ölülerle diriler HALK-I EF'ÂL Mu'tezile fırkasının bir tabiridir Hayvan ve insanların, kendi fiillerinin hakiki müessiri olduğunu iddia etmelerine verilen isimdir (Bu iddiâlarını Ehl-i Sünnet ulemâsı müsbet delillerle reddetmiştir)(Ehl-i dalâlet ve bid'at fırkalarından bir kısım zatlar, ümmet nazarında makbul oluyorlar Aynen onlar gibi zatlar var; zâhiri hiçbir fark yokken, ümmet reddediyor Bunda hayret ediyordum Meselâ: Mu'tezile mezhebinde Zemahşerî gibi, İ'tizalde en müteassıb bir ferd olduğu halde, muhakkıkîn-i Ehl-i Sünnet, onun o şedit itirâzâtına karşı; onu tekfir ve tadlil etmiyorlar, belki bir rah-ı necat onun için arıyorlar Zemahşerî'nin derece-i şiddetinden çok aşağı Ebu Ali Cübbaî gibi Mu'tezile imamlarını, merdut ve matrud sayıyorlar Çok zaman bu sır benim merakıma dokunuyordu Sonra lütf-u İlâhî ile anladım ki: Zemahşeri'nin Ehl-i Sünnet'e itirâzâtı, hak zannettiği mesleğindeki muhabbet-i haktan ileri geliyordu Yâni, meselâ: Tenzih-i hakiki; onun nazarında, hayvanlar kendi ef'âline hâlik olmasiyle oluyor Onun için, Cenab-ı Hakk'ı tenzih muhabbetinden, Ehl-i Sünnet'in halk-ı ef'âl mes'elesinde düsturunu kabul etmiyor Merdut olan sâir Mu'tezile imamları muhabbet-i haktan ziyade, Ehl-i Sünnet'in yüksek düsturlarına kısa akılları yetişemediğinden ve geniş kavânin-i Ehl-i Sünnet, onların dar fikirlerine yerleşemediğinden, inkâr ettiklerinden merdutturlar M) HALK-I EZDAD Birbirine zıd halleri bir şeyde yaratmak Meselâ: Bir zerrede hem def edici hem de cezb edici (çekici) kuvvetin bulunmasını yaratmak HALK-I ŞER Şerrin yaradılışı(İşte Mu'tezile bu sırrı anlamadıkları için "Halk-ı şer şerdir ve çirkinin icadı çirkindir" diye Cenab-ı Hakk'ı takdis için şerrin icadını ona vermemişler, dalâlete düşmüşler M) HALKA Ortası boş yuvarlak şekil * Dâire şeklinde olan şey HALKA-İ ÂB-GÛN Gökyüzü, semâ HALKA-İ DÜRR İnci dizisi HALKA-İ ZİKİR Tasavvufta, zikir esnasında daire şeklinde oturmak HALKABEGUŞ f Kulağı küpeli, kulağı halkalı * Mc: Köle, esir HALKABEND f Toplanıp yuvarlak meydana gelecek şekilde oturma HALKAN Yaradılışça, hilkatça HALKAVÎ Halka şeklinde HALKAZEN f Kapı çalan, kapı halkasını vuran HALL Sağlamlaştırmak * Dostluk, sadâkat * Fakir, hastalıklı, nahif insan * Sirke HALL Giren, dâhil olan İnen HALL Çözme Çözülme Karışık bir mes'elenin içinden çıkma * Anlayıp karar vermek Neticelendirmek * Susam yağı * Ezmek * Açmak * Dühul etmek, girmek HALL-İ MES'ELE Mes'elenin halledilmesi HALL-İ MÜŞKİLÂT Müşkilâtın yenilmesi, zorlukların çözülmesi HALLAC Pamuk atan Pamuğu didik didik eden HALLAC-I MANSUR Asıl adı Hüseyin olan bu zat, tasavvuf mesleğinde meşhurdur Manevi istiğrak hallerinde hissettiklerini, şeriata zâhiren zıd düşen ifadelerle söylediği için, Hicri 306 senesinde idam edilmiştir HALLAF Çok fazla yemin eden kimse HALLAK İyi traş eden Berber * Hamal HALLAK Yaratan, her şeyi halkeden, Kadir-i Zülcelal, Allah Teala Hazretleri (CC) HALLÂL Halleden, çare bulan, çözen HALLÂL-I MÜŞKİLÂT Zorlukları yenen, müşkülâtı halleden kimse HALLÂL-ÜL UKAD Düğümleri çözen * Mc: Zorlukları yenen HALLAL Sirkeci, sirke yapan kimse HALLAS Yakalıyan, tutan kimse HALLAT Yersiz ve münâsebetsiz sözler konuşan * Ortalığı karıştıran HALLE Fakirlik * Hâcet, ihtiyaç* Kum içindeki yol ve gedik HALLEDALLAH Allah dâim ve bâki eylesin (meâlinde duâ) HALLER Bakla HALLİ Zengin, gani, malı mülkü çok olan * Kuvvetli, kavi |
Osmanlıca Sözlük (H Harfi)-Osmanlıca Sözlük (H Harfi) İle İlgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #12 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (H Harfi)-Osmanlıca Sözlük (H Harfi) İle İlgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (H Harfi) HALLİ (Halliye) Sirke ile ilgili HALLİSNÂ Bizi halâs eyle, bizi kurtar (meâlinde duâ) HALL Ü AKD Çözme ve düğümleme İdame etme Müşkül mes'eleleri ve işleri halledip neticeye bağlama HALL Ü FASL Çözme ve ayırma Açıklayarak bitirme Bir mes'eleyi müsbet bir neticeye bağlama HALLÜSİNASYON Lât Tıb: Hakikatte olmayan bir şeyi varmış gibi görme ve işitme HALME Meme başı, meme tepesi HALS Bir şeyi soymak Çalmak Kapmak * Dibinden taze yetişen çayırla karışık olan kuru çimen HALSAN Kişinin dostu, sevgilisi ve yâri HALT Karıştırmak Münasebetsiz söz söylemek Bir şeyi bir şeye karıştırmak Hatâ etmek HALTA Köpeklere takılan boyun halkası Tasma HALTIYYAT Yersiz ve münasebetsiz sözler HALUB(E) Sağılan şey HALUF Sütün veya yemeğin bozulması HALUK İyi huylu Güzel ahlâklı İslâma yakışır ahlâkta olan İnsâniyyetli HALUM Yaş peynir gibi olan koyu yoğurt HALVET Yalnızlık Tek başına kalmak Tenhaya çekilme * Gizlilik HALVET-İ FÂSİDE Karı-kocanın aralarında şer'î mâni olmasına rağmen birleşmeleri HALVET-İ SAHİHA Karı-kocanın aralarında şer'î mâni bulunmaması halinde birleşmeleri HALVETGÂH f Tek başına oturup ibadetle vakit geçirilen yer * Halvet yeri Gizli olarak görüşülecek yer HALVETGÜZİDE (Halvetgüzin) f Halveti, tenha bir yeri seçmiş olan kimse HALVETHANE f Gizli ibadet yeri * Gizli konuşup görüşmeye mahsus yer HALVETÎ Halvete müteallik, halvetle alakalı * İbadet ve zikirlerini tenhada yapan bir tarikat adı * Halvetiye Tarikatından olan kimse HALVETNİŞİN Yalnız başına bir yere çekilip ibadetle meşgul olanlar HALY Ot biçmek HALY (C: Huliy) Altından ve gümüşten olan süs eşyâları HALZ Kabuğunu çıkarmak, derisini soymak HAM f Olmamış, pişmemiş, çiğ * Nâfile, beyhude, boşuboşuna * İşlenmemiş, üzerinde çalışılmamış * Acemi kimse, tecrübesiz Terbiye görmemiş kişi HAM f Bükülmüş, kıvrılmış, eğrilmiş HAM-I ZÜLF Saç lülesinin kıvrımı HAM' (HIM') (C: Ahmâ') : Kaynata Zevc tarafından olan kimseler HAM' (HUMU') Eğrilik, aksaklık HAMA Hıfzetmek, korumak * Kovmak, defetmek HAMA' Kara balçık HAMAİD (Hamîde C) Bir kimsenin medhedilmeğe lâyık olan işleri HAMAİL (Himâle C) Tılsım, muska * Kılıç kayışı, kılıcı bele bağlamaya yarayan kayış HAMAİM (Hamâme C) Güvercinler HAMAK İki ağaç veya direk arasına asılarak içine yatılan ağyatak HAMAKAT Ahmaklık Budalalık Bönlük Anlayışsızlık HAMALE Bir mala kefil olma HAMAM(E) (C: Hamâim) Güvercin kuşu HAMAN Peygamber Hz Musa (AS) zamanındaki Mısır Fir'avununun vezirinin ismi HAMARAT Becerikli, elinden iş gelir, cerbezeli HAMAS Verem * Yumuşaklıkla ve kolaylıkla bir şeyi çıkarmak HAMASET Yaradılıştan olan cesâret Bahadırlık Cesurluk Kahramanlık Yiğitlik HAMASÎ Hamâsetle alâkalı Fıtrî cesarete âit ve müteallik HAMASİYYAT Kahramanlık destanları HAMAT Kaynana HAMATA Katılık * Yanmak * Boğaz ağrısı * Darı samanı * Kalbin ortası HAM-BE-HAM f Kıvrım kıvrım Büklüm büklüm HAMD Medih, övmekCenab-ı Hakk'a karşı kulların memnuniyet ve sevinçlerini ve O'na hamd ve şükür ile medihlerini bildirmeleri, senâ etmeleri (Bak: Elhamdülillah) (Hamd'in en meşhur mânası; sıfat-ı kemaliyeyi izhar etmektir Şöyle ki: Cenab-ı Hak insanı, kâinata câmi' bir nüsha ve onsekizbin âlemi hâvi şu büyük alemin kitabına bir fihriste olarak yaratmıştır Ve Esmâ-i Hüsnâ'dan her birisinin tecelligahı olan her bir âlemden bir örnek, bir nümune insanın cevherinde vedia bırakmıştır Eğer insan, maddi ve manevi her bir uzvunu Allah'ın emrettiği yere sarfetmekle hamdin şubelerinden olan "şükr-ü örfi"yi ifâ ve şeriata imtisal ederse, insanın cevherinde vedi'a bırakılan o örneklerin her birisi kendi âlemine bir pencere olur İnsan o pencereden o âleme bakar Ve o âleme tecelli eden sıfatla, o âlemden tezahür eden isme bir mir'at ve bir âyine olur O vakit insan; ruhu ile, cismi ile, âlem-i şehadet ve âlem-i gayba bir hülâsa olur Ve her iki âleme tecelli eden, insana da tecelli eder İşte bu cihetle insan, sıfat-ı kemaliye-i İlâhiyyeye hem mazhar olur, hem müzhir olur İİ)(Hamd ü senâ, medih ve minnet O'na mahsustur, O'na lâyıktır Demek nimetler O'nundur ve O'nun hazinesinden çıkar Hazine ise dâimîdir M) HAMDE Ateş gürültüsü HAMDELE "Elhamdülillah" demenin kısaca ismi Bu sözün masdar haline getirilip kısaltılması HAMD Ü SENA Cenab-ı Hakk'a hamd ve O'nu isimleriyle medhetmek HAME Kafatası, başın üst kısmı HAME' Uzun müddet su ile yumuşayıp değişmiş cıvık ve kokar çamur Balçık HAME Yaş ot demeti, taze ekin destesi, bir sap üzere bitmiş taze ekin * Havası bozuk hastalıklı yer HÂME f Yontulmuş kalem HÂME-İ EDEB Edebiyat kalemi HÂME-İ ŞEKVÂ şikâyet kalemi şikâyet yazan kalem |
Osmanlıca Sözlük (H Harfi)-Osmanlıca Sözlük (H Harfi) İle İlgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #13 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (H Harfi)-Osmanlıca Sözlük (H Harfi) İle İlgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (H Harfi) HÂME-İ ZERRİN Altın kalem, altından yapılmış kalem HÂME VÜ ŞEMŞİR Kalem ve kılıç HAMEC Zayıflık HÂMEGÜZAR f Kalemle yazılmış HAMEK Her şeyin küçükleri * Siyah bulut HAMEL Kuzu * Ast: Burçlardan birinin adıdır Bu burcu teşkil eden yıldızlar kuzuya benzediği için arapça kuzu demek olan hamel denilmiştir Güneş bu burca 21 Mart'ta girer ve gece ile gündüz bir olur HAMELAT (Hamle C) Saldırışlar, saldırmalar * Atılmalar, atılışlar HAMELE Taşıyanlar, yüklenenler, kaldıranlar HAMELE-İ ARŞ İsrâfil, Cebrâil, Mikâil, Azrâil (AS)lar HAMELE-İ HÜCCET Günah ve sevabları yazan melekler HAMELE-İ KUR'AN Hâfızlar Kur'anı ezbere okuyup ilmi ile amel eden mes'ud kimseler HAMELE-İ MÜMTESİL Aldığı emri imtisal edip yüklenen, mes'uliyeti üzerine alan HAM-ENDER-HAM f Kıvrım kıvrım, büklüm büklüm HAMER Davarın arpa yemekten dolayı içinin ve ağzının kokması HÂME-RÂN f Kalem yürüten, yazan HAME-ZEN f Üzerinde kalem kesilecek âlet HAMH Fahirlenmek, büyüklenmek, kibirlenmek HAMHAMA Hımhımlık, sözü genizden söyleyerek konuşma HAMHAMA Atın yulaf ve su gördüğünde çıkardığı ses HÂMIZ Sirke gibi ekşi olan Ekşiliği fazla olan, asit HÂMIZ-I FAHİM Kim: Karbonik asit HÂMIZ-I HALL Kim: Sirke asidi HÂMIZ-I KARBON Kim: Karbonik asit HÂMIZAT (Hâmız C) Asitler Sirke gibi ekşi olan şeyler HÂMIZAT-I ŞAHMİYE Yağ asitleri HÂMIZİYYET Ekşilik, kekrelik HAMÎ f Gevşeklik, hamlık HAMÎ Himaye edici, himaye eden Koruyucu, koruyan Kayıran HÂMİD Cenab-ı Hakk'a hamd ü sena eden Allah'a şükreden * Hz Peygamber'in (ASM) isimlerindendir HAMÎD Sena edilmeğe, medhedilmeğe elyak olan Dünya ve âhirette hamd kendisine mahsus olan Allah (CC) * Isparta Vilâyetinin Osmanlılar devrindeki adı HAMİD Alevi sönen ateş * Ölü, ölmüş Sönmüş idrâksiz Sâkit ve sessiz Ölü gibi halsiz olan HAMİDE f Kambur, eğrilmiş, kemerli HÂMİDE Uzun müddet geçmesi sebebi ile rengine tegayyür ve siyahlık gelip eskimiş olan * Nebatsız kuru yer * Yanmış kül olmuş HAMİDEGÎ f Kamburluk, eğri büğrü olmaklık HÂMİDÎN (Hâmid C) Hamdedenler, hâmidler HÂMİDÛN (Hâmid C) Hamdedenler, hâmidler HAMİE Hararetli, çamurlu, volkanlı, alevli, dumanlı HÂMİL (Hâmile) Yüklü yüklenmiş * Gebe * Taşıyan, götüren * Hâiz * Mâlik, sahib * Uhdesinde bir poliçe bulunan HÂMİL-İ VAHY Vahyi Peygamberimize (ASM) getiren Cebrail (AS) HAMİL Kötü tanınmış olan kimse HAMÎL Kefil * Başka yerden getirilen oğlan HAMÎLE Sıklığından dolayı birbirine girmiş olan ağaçlar * Ağaç ve ot bitmiş kumlu yer * Döşek çarşafı HAMİLEN Hâmil olarak Taşıgirsin bir tarafına !!!, götürerek * Hâmil olduğu halde HAMİM Sıcak ve kızgın su * Yakın hısım, soy sop * Samimi arkadaş HAMÎME (C: Hamâyim) Her nesnenin iyisi HAMİNNE Hanım nine sözünün bozulmuş şekli, büyük anne HAMÎR (Hımâr C) Eşekler Hımarlar HAMÎR(E) Eyer yapmada kullanılan tüysüz beyaz deri HAMÎR Hamur HAMÎR-İ MÂYE Mayanın hamuru HAMÎRE Hamur içine katılan maya HAMÎR-GÂR f Hamurcu, hamur yoğurucu HAMÎS Beşinci Hamis günü Perşembe günü HÂMİSEN Beşinci olarak, beşinci olmak üzere HAMİŞ Mektubun altına sonradan yazılan sözler Hâşiye HAMİT Şiddetli, sağlam * Üzerinde kıl olmıyan yağ tulumu HAMİT (HÂMİT) Yanmış ve pörsümüş süt HAMİYE Tırnak kenarı * Kızmış, kızgın HAMİYET Gayret * Nâmustan gelen gayretle utanma veya kızma * İstinkâf etmek * Mukaddesatı ve milletin haklarını, mâmus ve haysiyeti korumak hususlarında gösterilen gayret ve ihtimam hasleti İman ve İslâmiyeti ve Hz Peygamber'in (ASM) Sünnet-i Seniyyesini ve din ve mücahede kardeşlerini muhafaza ve müdafaa etmek gayreti HAMİYET-İ CÂHİLİYE f Câhillikten gelen ırkçılık gibi bâtıl inanışları koruma gayreti * Cenab-ı Hakk'ın ve Resul-ü Ekrem'in (ASM) nehyettiği ve hak dine uymayan eski ve kötü inançları muhafaza gayreti HAMİYET-FÜRUŞ f Kendini beğenip hamiyetli olduğunu iddia eden Hamiyetli olduğunu göstermeğe çalışan HAMİYET-KÂR f Hamiyetli Haysiyet ve şeref sahibi HAMİYET-MEND (C: Hamiyyet-mendân) f Hamiyetli HAMİYET-MENDÂNE f Hamiyetlicesine Hamiyetli olan bir kimseye yakışacak şekil ve surette HAMİYET-MENDÎ f Hamiyetlilik, hamiyetli oluş HAMKA Ahmak ve budala kadın HAMKE (C: Humuk) Bit HAML Yük * Sırtına yük alıp getirmek * Kadının karnındaki çocuk * İsnad Yüklenme HAML Saçak * Büyük saçaklı halı HAMLE Hücum etme Atılış, saldırış Savlet HAMLEC Bükmek HAMLETMEK Yüklemek, zannetmek |
Osmanlıca Sözlük (H Harfi)-Osmanlıca Sözlük (H Harfi) İle İlgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #14 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (H Harfi)-Osmanlıca Sözlük (H Harfi) İle İlgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (H Harfi) HAMM Çok sıcaklık, şiddetli hararet HAMM Kuyuyu temizlemek * Evi süpürmek * Etin kokması HAM MADDE Bir şeyin meydana getirilmesi için işlenilen ana maddelerden her biri HAMMADUN Çok hamdedenler Çok çok şükür ve duâ edenler HAMMAL (Haml den) Bir ücret karşılığında eliyle veya sırtıyla yük taşıyan adam * Mc: Kaba, görgüsüz, terbiyesiz HAMMALİYYE Hamal ücreti HAMMAM Banyo, hamam HAMMAMÎ Hamam idare eden adam veya kadın Hamamcı HAMMAMİYYE Edb: Divan Edebiyatında giriş kısmı hamam eğlencesi tasvirine tahsis olunan kaside HAMMAR (Hamr den) Şarap yapan veya satan kimse Meyhaneci, şarapcı * Tas: Mc: Mürşid, şeyh, kılavuz HAMMAR Eşekçi HÂMME (C: Hevâmm) Haşerât-ı muzırra, zararlı böcekler * Binek hayvanı HÂMME Bir kişinin akrabası, yakınları (Hâssa mânâsına da gelir, mukabili âmme'dir) HAMME (C: Humm) Kaplıcanın sıcak suyu * Kuyruk yağının kıkırdağı * Kızdırmak mânasına mastar da olur HAMMURABİ (Bak: Nemrud) HAMNANE Kene HAMR Ekşi Şarap İçki olup sarhoşluk veren şey * Birine bâde içirmek * Bir hususu söylemeyip setreylemek Ketmeylemek (LR) HAMR Yüzmek HAMRA (Müennes) Çok kırmızı, kızıl renk * Şiddet ve meşakkatli geçen yıl * Şiddetle olan ölüm * Arap olmayan cinsten * Yüzü kızarmış kadın HAMS(E) Açlık * Yaradaki şişin inmesi HAMSE Beş (sayısı) HAMSE-İ ÂL-İ ABÂ (Bak: Âl-i Abâ) HAMSE Mesnevi şekliyle yazılmış beş kitabdan ibaret bir takım demektir ki, böyle eser meydana getirmiş olanlara "Hamsenüvîs", yâhut "Hamseci" denilir XII yüzyıla kadar hamse-nüvîslik mutâd değildi 1195'de vefat etmiş olan Genceli Şeyh Nizamî, manzum olarak beş kitab yazmış ve hepsine birden "penc genç", yâni "beş hazine" "ünvanını vermişti Ondan sonra o yolda mesnevîler vücuda getirmek İran şâirlerince moda oldu İran'ın Hüsrev-i Dehlevî, Mevlânâ Câmi gibi şâirleri hamse yazdılar Çağatay şâiri Ali Şir Nevaî de Çağatay lehçesinde hamse tanzim etmiştir Bizim lehçede ilk hamse yazan, daha doğrusu Şeyh Nizamî'nin hamsesini terceme eden Behiştî'dir Bu Behiştî, İkinci Bayezid'in adamlarındandı Yine bizim lehçemizle yazılmış birçok hamseler vardır Ak Şemseddin'in oğlu Hamdullah Çelebi (Vefatı: M: 1508) Yusuf ve Züleyha, Leylâ ve Mecnun, Muhammediye, Mevlid-ün Nebi adlı hamseleri yazmıştır (Edb L) HAMSENÜVIS f Hamseci, hamse yazan Mesnevi tarzıyla beş kitabdan ibâret bir takım yazan kimse HAMSÎN Elli * Erbaîn denen kırk günlük kara kıştan sonra gelen elli günlük kış HAMSUN Elli sayısı HAMŞ Baldırı ince olan HAMŞ Kaşımak * Tırmalamak HAMŞEK Mestin üstüne vurulan parça HAMŞÜDE f Bükülmüş, eğrilmiş HAMT Misvak ağacı * Ekşimiş süt * Koyunun derisini yüzüp kebap yapmak * Gadap etmek, kızmak * Kibirlenmek, tekebbürlenmek HAMT Şiddetli ve zahmetli olmak * Çürümek * Mütegayyer olmak, değişmek HAMTA Üzüm çiçeğinin kokusu HAMTAR Dolu kırba * Yay kirişi HAMUL (Haml den) Sabırlı, metanetli, tahammüllü, dayanıklı kimse HAMULANE f Tahammüllü kimseye yakışır şekilde HAMULE f Yük Yük taşıyan nakil vasıtalarının yükü HAMULÎ Tahammüllülük, sabırlılık, dayanıklılık HAMUM İç yağı HAMUN f Bozkır Büyük sahra, düz ova HAMUS Sâkin olmak, susmak HAMUŞ f Susmuş Sessiz Sâkit HAMUŞ Sivrisinek HAMUŞAN Mevlevi tâbirlerindendir Konya'da Mevlâna'nın türbesi haricinde ve kıble cihetindeki büyük kabristana verilen isimdir * Sessizler, susmuş olanlar, uykuda olanlar HAMUŞANE f Sessizce, ses çıkarmadan Sessizliği andırır bir şekilde HAMUŞÎ f Susma, sükut etme Sessizlik, sükunet HAMVÎ Sıcaklık HAMYAZE f Esnek, elâstik, esneme * Kötü hareket, fenâ iş HAMYE İçine yağ ve zeytin konulan kap HAMZ Keskinlik, katılık, şiddet Metinlik, sağlamlık HAMZ Ekşilik Kekrelik HAMZA (RA) Abdulmuttalib'in oğlu olup, Resulüllah'ın (ASM) amcasıdır Önceleri, İslâm dinine karşı olanlarla beraberdi Ebucehil'in İslâm düşmanlığını çok ileri götürmesi karşısında, imana girip Ebucehil ve din düşmanlarına karşı çıktı ve İslâm'a büyük hizmetleri oldu Uhud Gazası'nda 57 yaşında iken şehid edildi HAMZA İstemek Arzu etmek * Ekşi olan her ota derler HAMZE Baklaya benzer bir bitki HAN f Hükümdar Eski Türklerde Hakan da denen devlet reisi HAN f Yolcuların misafir olduğu bina Kervansaray Otel * Ticaret ehlinin sakin olduğu yer HAN f Yemek sofrası Üstüne yemek konan tepsi * Yemek, taam * Ahçı dükkânı, lokanta HAN f Okuyan, okuyucu, çağıran manasına gelir Meselâ: Duâ-hân : (Niyaz ve tazarrukârane bir tezellül ile) duâ okuyan HANA Yaramaz ve boş sözler konuşmak HANACIR (Hancere C) Gırtlaklar, hançereler HANADIK (Handek C) Hendekler Bir mekânın etrafına kazılan geniş ve derin çukurlar HANADIR Görme kabiliyeti kuvvetli olan HANADİS (Hındıs C) Musibetler * Karanlık geceler * Şiddetli hâller HANAK (C: Hınâk) Hiddetlenme, kızma HANAN Merhamet, şefkat, acıma HANAN (Hân C) f Hânlar, hükümdarlar, pâdişahlar, kağanlar HANASÎR Helâk olmak HANASİRE Hıyânet ehli, hâinler HANAT (Hân C) Dükkânlar, meyhaneler HANAZÎR (Hınzır C) Hınzırlar, domuzlar HANBELÎ Dört hak mezhepten birisi İmam-ı Ahmed bin Hanbel Hazretlerinin mezhebinden olan (Bak: Mezheb, İmam-ı Hanbelî) HANCER Ucu sivri, iki tarafı keskin büyük bıçak Halk dilinde hançer şeklinde kullanılır Divan edebiyatında şâirler, güzellerin kaşlarını hancere benzetirlerdi HANCER-İ BÜRRAN Keskin hançer HÂNÇE f Küçük tepsi, ufak sini HÂNÇE-İ ZER Küçük altın tepsi * Mc: Güneş HANÇERE Gırtlak, boğaz HANDA HAND f Devamlı gülme, sürekli olarak gülme * Devamlı gülen, sürekli gülen HANDAN f Gülen, gülücü, mesrur HANDAN-RU(Y) f Güler yüzlü, güleç, mütebessim HANDE f Gülme, gülüş HANDE-İ ÂFTÂB Güneşin gülmesi Güneşin doğması HANDE-İ GÜL Gülün açması HANDEBAHŞA f Güldürücü, tebessüm ettirici HANDEBAR f Güldüren, güldürücü HANDEFERMA f Güldürücü, güldüren HANDEFEŞAN f Gülümsemeler dağıtan, gülmeler saçan HANDEHARİŞ f Bir kimseye alay tarzında gülme HANDEK Kale ve tarla gibi yerlerin etrafına kazılan geniş ve derin çukur Hendek HANDEKÂR f Gülen, tebessüm eden, gülücü HANDEK GAZVESİ Peygamberimizin (ASM) büyük muharebelerinden birisi olup, hicretin beşinci senesinde Şevval ayında vuku bulmuştur Asıl muharebeyi uyandıranlar Beni Nadir kabilesi olup bunlar Kureyş ve Gatfan kabilelerini de davet etmekle hepsi birden Medine-i Münevvere'ye hücuma geçtikleri vakit, Hz Resullulah Efendimiz Selman-ı Fârisî'nin (RA) reyiyle Medine'nin etrafına hendek kazılmasını emretti Bu münasebetle Gazve-i Handek denmekle meşhur oldu Muharebe bir ay kadar devam edip, nihayet Yahudilerle Kureyş arasına nifak düşmüş ve kâfirler şiddetli bir fırtınaya tutulup perişan bir halde dönmüşlerdir HANDEKÜNAN f Gülerek, güle güle HANDEMEŞHUN f Devamlı gülen Çok gülen HANDEMU'TAD f Devamlı gülmeye alışmış olan, her zaman gülme alışkanlığı olan HANDEN f Okumak HANDENÜMA f Gülen HANDERİS Eski şarap HANDERİZ f Gülüp duran, devamlı gülen HANDERUY f Mütebessim, güler yüzlü HANDEZEN f Gülen HANDİSTAN f Şaka, lâtife HANE f Ev, mesken, beyt * Mat: Basamak, bölüm, göz * Bazı kelimelerle birleştirilip mürekkep isim yapılan bir "ek" tir "Hasta-hane, ecza-hane, yazı-hane, kıraat-hane" gibi HANE-İ AVARIZ Avarız ve bedel-i nüzul ve buna benzer vergiler ve tekâlifin toplanmasında tutulan ölçü Buradaki hanenin, lügat mânası olan evle münasebeti yoktur Kasabalar, köyler nüfuslarına ve emlâk ve arazilerinin miktar ve hâsılatlarına göre hane itibar edilir ve mahallî masraflarla sair vergiler ona göre tanzim edilirdi Bu usul Tanzimat-ı Hayriyeye kadar devam etmiştir (OTDS) HANE-İ ÂYİNE Her yanı birbirinin aynı olan oda, salon veya köşk HANE-İ DEVVAR Dâim dönen, devreden hane * Mc: Yıldız HANE-İ FERDA Ahiret HANE-İ HUDA Beytullah, Kâbe HANE BER-DUŞ Evi omuzunda Avare Serseri HANE Meyhane HANEBERENDAZ (Hâne ber-endaz) f Ev yıkıcı HANEDAN f Soyca dindar ve asil âile * Peygamber (ASM) sülâlesi HANEF İstikamet, doğruluk * Ayak eğriliği * Eğrilik, udûl HANEFÎ Dört hak mezhepten birisi Veya bu mezhepten olan kimse (Bak: İmam-ı A'zam) HANE-FÜRUŞ f Ev komisyoncusu, ev tellâlı HANE-GÎ f Evcil, evde beslenen Evde bulunanlardan, evdekilerden HANE-GİR f Bir yeri mekân sayan kimse HANE-HARAB f Câhil, bilgisiz * Evi yıkılmış, evsiz barksız kalmış * Hâli perişan olmuş kimse * Mc: Müflis, züğürt, sefil HANE-HUDA f Ev sahibi, sahib-ül beyt HANEK Ağzın tavanı, damak HANE-KÜŞ f Mirasyedi, sefih HANEN şevk * Nefsin cima arzusu HÂNENDE f Okuyan, şarkı söyleyen HÂNENDE-GÂN f (Hânende C) Hânendeler, şarkı söyleyenler, şarkıcılar HÂNENDE-GÎ f Şarkıcılık, hânendelik HANES Burnun uç tarafının biraz yüksek olup geri kısmının basık olması * Sığır burnu HANE-SUZ f Ev yakıcı * Mc: Gözü dışarda olan, kendi âilesini düşünmeyen kimse |
Osmanlıca Sözlük (H Harfi)-Osmanlıca Sözlük (H Harfi) İle İlgili Kelimeler... |
09-10-2012 | #15 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (H Harfi)-Osmanlıca Sözlük (H Harfi) İle İlgili Kelimeler...RE: Osmanlıca Sözlük (H Harfi) HANEŞ (C: Ahnâş) Avlanan haşere veya kuş * Yılan HANEV Eğmek * Davar kösnemesi HANEZ Mütegayyer olmak, değişmek * Kokmak HANE-ZAD f Efendisinin evinde dünyaya gelmiş olan köle veya cariye çocuğu HANFEC şişman, etli kişi HANFES (C: Hanâfis) Yellengen böceği * Pislik yuvarlayan böcek HANGAH f Allah rızası için ve misafirleri minnet altında bırakmamak ihlâsı ile fakir ve dervişlere ve talebe-i uluma yemek verilen ve misafir edilen yer HANGAR Fr Eşyayı muhafaza etmek için yapılan üstü örtülü, yanları açık yer * Uçakları barındırmaya mahsus garaj HANHANA Sözü burun içinden söylemek Hımhımlık HANIK (Hunk dan) Boğucu, boğan * Küçük dar yarık ve sokak HANIK Boğmak HANIM SULTAN Tar: Osmanlı hanedanında "sultan" nâmı verilen İmparatorluk prenseslerinin kızlarına verilen resmi ünvan HANİ' Karısını boşamış koca veya kocasından boşanmış kadın HANİF İslâmiyetten evvel Allah'ın birliğine inanan ve Hz İbrahim'in (AS) dininden olanların vasfı * İslâmiyete kuvvetle bağlı olan ve ilmiyle âmil olan kimse * Eğri * Eski kötü hallerinden vazgeçip hakka ve doğruluğa yönelen HANİF Gururlu, mağrur, kibirli * Dargın, küskün HANİFE Bir kabile ismi HANİFEN MÜSLİMEN Müslim ve hanif olarak HANİN Fazla istekten dolayı inleyiş, şiddetli ağlayış Sızlanmak * Şevk ve arzu HANİN-ÜL CİZ' Kuru direğin inleyip ağlayışı Hurma kütüğünün inlemesi(Mescid-i Şerifte hurma ağacından olan kuru direk (Resul-ü Ekrem (ASM) hutbe okurken, ona dayanıyordu) sonra minber-i şerif yapıldığı vakit Resul-ü Ekrem (ASM) minbere çıkıp hutbeye başladı Okurken, direk deve gibi enin edip ağladı; bütün cemaat işitti Tâ Resul-ü Ekrem (ASM) yanına geldi, elini üstüne koydu, onunla konuştu, teselli verdi, sonra durdu Şu mu'cize-i Ahmediye (ASM) pek çok tariklerle tevatür derecesinde nakledilmiştir M) HANİN-İ HAZİN Acıklı sızlanma HANÎN Burun içinden ağlamak * Burun içinden gülmek HANÎRE (C: Hanâyir) Parmak başlarındaki boğum * Kadınların yün ve pamuk attıkları yay * Kirişi olmayan yay HANÎS Yeminini bozan, ahdinde durmayan Rücu' eden Te'hir eyleyen HANİS Sinen, dönen (Bak: Hannas) HANİS Ettiği yemini yerine getirmeyen Yeminini bozan HANİS İki kat olmuş kimseHANÎS : Zayıflık, gevşeklik HANİYE Şarap * Erkeği öldükten sonra evlenmeyip, çocuğuna bakan kadın HANÎS Kebap olmuş nesne HANK (Hınk) Boğmak Boğazını sıkıp öldürmek Boğazı sıkılıp boğulmak HANK Muhkem etmek, sağlamlaştırmak * Bir şeyi çiğneyip damağıyla ezmek * Davarın ağzına gem vurmak veya urgan koymak HANKAH (Bak: Hangâh) HANKAN Boğmak suretiyle, boğarak HÂNMÂN f Ev-bark, ocak HÂNMÂN-SÛZ f Ocak yakıcı, ev-bark yakan HANN Yalvarmak * İnlemek * Esirgemek HANNAK Boğan, boğucu HANNAN Rahmetlerin en lâtif cilvesini gösteren, Rahman ve Rahîm olan ve çok merhametli olan Allah (CC) HANNAS (El-Hannâs) (Hunus dan) Geri çekilerek veya büzülerek, sinerek fırsat bulunca vesvese vermek için dönüp gelen Sinsi şeytan Besmeleyi işitince kaçan, gaflete dalınca musallat olan şeytan (Bak: Hunnes) HANNASÎ Şeytanla alâkalı HANSA Sırtlan HAN-SALAR f Kilerci, sofracıbaşı HANSİR (C: Hanâsir) Yaramaz, boş, faydasız * Bir yerden taşınan veya göçen kimseler, eşya ve elbiselerini yükletip gittiklerinde yerde kalan kıymetsiz şeyler HANŞEFİR Bela, zahmet HANŞUŞ Bakiyye, artan HANTAL Kaba, büyük ve ağır HANTEM (C: Hanâtim) Kara bulut * Desti * İbrik * Topraktan yapılan kap HAN U MAN (Hanmân) Ev Bark Ocak Ehil ve iyal HANUN Gümleyerek esen rüzgâr HANUT Ölüyü, bozulup kokmaması için ilaçlama HANUT (C: Havânit) Meyhane, içki içilen yer * Dükkân HANVE Güzel kokulu bir ot HANYA' Beli bükülmüş kadın HANZ Kebap yapmak HANZAL(E) Zakkum Zakkum ağacı Ebu Cehil karpuzu denilen portakal büyüklüğünde mevyesi çok acı bir nebat Karga kabağı diye de adlandırılır HAPİS (Bak: Habs) HÂR f Diken HÂR-I FİRKAT Ayrılık acısı HAR' Yarmak HAR (Her) f Merkep, himar, eşek * Çay ve havuz diplerinde olan balçık * Mc: İdraksiz kimse * Kargaşa HAR-İ DEŞTÎ Yaban eşeği HAR Yıkılmış, hedmolmuş HAR f Hor, hakir, âdi Aşağı (Dinsiz, imansız ve din düşmanı ahlaksızların ve sefihlerin vasıfları) HARA' Süstlük, zayıflık HARA Deve kuşu yumurtasının yeri * Ev ortası HARAB Viran Issız Yıkık Perişan HARAB-ABAD f Harabiyetle dolu olan yer Tam harabe HARABAT Harabeler Viraneler Meyhâneler HARABE Harab yer Şehir veya ev yıkıntısı Perişan yerler HAR'ABE İnce kemikli, genç ve güzel kadın * Uzun * Yeşil üzüm çubuğu HARABENİŞİN f Viranelerde, harabelerde oturan HARABEZAR f Viranelik Yıkıntı yeri HARABİYET (Harabî) Yıkılma Yıkılış Parçalanıp dağılış Zillet ve sefalet içinde HARAC Vaktiyle müslüman olmayan vatandaşlardan alınan vergiye denirdi Arazi hasılatından veya çalışanların emeğinden elde edilirdi Reşit ve vücudu sağlam olan gayr-ı müslim erkek verirdi Buna harac-ı rüus veya cizye denirdi Topraktan alınan vergiye de harac-ı araziye denilirdi HARAC-I MUKASSEME Arazinin hâsılatından yerin tahammülüne göre alınacak bir vergidir bu harac, hâsılata taallûk eder Bir sene içinde hâsılat tekerrür ederse bu harac da tekerrür der Fakat mahsulât mevcud olmayınca bu vergi de alınmazdı HARAC-I MUVAZZAF Tar: Arazi üzerine her dönüm başına senevi maktuan muayyen bir miktar meblağ olarak alınacak bir vergidir Buna "harac-ı vazife" adı da verilir Bu vergi, zimmete taalluk eder ve araziden yalnız bilfi'l intifa edilmekle değil, intifaa temekkün ile de tahakkuk eder Binaenaleyh, böyle bir araziyi sahibi kasden muattal bırakacak olsa, vergisini yine vermek mecburiyetindedir (OT DS) HARAC (Bak: Harec) HARAC Beyazdan ve siyahtan meydana gelen, iki renk olan HARAC-GÜZAR f Haraç verici HARAFE Aklın bozulması Delilik HARAFET Hararetiyle dili yakan tad HARAHİR (Harhara C) Tıb: Akciğerden gelen hırıltılar * Uykuda iken horlamalar HARAİB (Harîbe C) Bir kimsenin geçineceği şeyler HARAİD (Harîde C) Kızlar, bâkireler * Delinmemiş inciler HARAİF (Harife C) Ev için yapılan güz hazırlıkları HARAİT Haritalar HARAK Ateş, nâr HARAK Korkudan veya utanmaktan dolayı dehşet içinde kalmak HARAM Helâl olmayan, İslâmiyetçe ve dince nehyedilen şeyler ve ameller Allah'ın izin vermediği, men'ettiği şeyler Helâlin zıddı olan şey HARAMİ Katı-üt tarik, yol kesen Haydut HARAMİLİK Tar: Akıncı kumandanının iştirak etmediği ufak kuvvetler tarafından düşman memleketlerine yapılan akınlar Bu akınlara yüz ve daha fazla akıncı iştirak ederdi Akıncı kuvvetleri yüzden az olduğu takdirde "çete" ismini alırlardı Büyük akınlarda olduğu gibi haramilik suretiyle yapılan akınlarda da alınan esirlerden "pencik" denilen beştebir vergi alındığı halde, çeteden bu vergi alınmazdı HARAM-ZADE Gayr-ı meşru münasebetten doğmuş çocuk Piç HARARET Sıcaklık HARARET-İ GARÎZİYE Vücudun normal harareti HARARET-İ GARİZİYYENİN İLTİHABI ZAMANI İnsanda şehvanî ve nefsanî hislerin galeyanda olduğu devresi HARARET-İ HEVÂ Havanın harareti Havanın sıcaklığı HARARET-BİN f Termometre Sıcaklık derecesini gösteren âlet HARÂS f Hayvanla döndürülen değirmen HARÂS-I HARÂB Harap olmuş değirmen * Mc: Dünya HARAS f Dilsizlik, dilsiz olma HARASET Çift sürme * Sürülen yer Tarla * Ekincilik, çiftçilik HARAŞ f Hayvan ile döndürülen değirmen HARAŞİF (Harşef C) Balık pulları Pul pul olan şeyler * Yaprakları balık puluna benzeyen bitkiler HARAT Davarın memesinde olan bir hastalık (Sütün parça parça, ufanmış gibi çıkmasına sebep olur) HARATÎN-İ HASSA Osmanlılar zamanında Topkapı Sarayı'ndaki bir sınıf san'atkârın adı idi Bunlar demir ve ağaç eşyayı tesviye ederlerdi Bugünkü tâbirle tornacı demekti Bileziklerden çarklara ve silâh yivlerine kadar her çeşit şey yaparlardı (OTDS) HARAZ Tasadan veya aşktan dolayı zayıflayan HARAZET Hastalığın uzaması, derdin müzminleşmesi HARB İki veya daha çok devletin birbirleriyle siyasi alâkaları keserek silahlı kuvvetlerle çarpışmaları, vuruşmaları HARB-İ UMUMÎ Genel harp, umumî savaş 1914 senesinde başlayan Birinci Cihan Harbi |
|