ABDULLAH ORAL - biyografi ve Şiirleri |
06-24-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
ABDULLAH ORAL - biyografi ve ŞiirleriSeni Sevmişim Yar Kır menekşelerini büyüttüğüm yüreğimde Sen/ çölleri yarattın/ Bir damla su istiyorum senden/ ey sevgili Şimdi boynumu sıkar durur kendi ellerim Nehirler gerekmiyor tükenmiş ümitlere Bağışla beni sevda üstüne yar Hüküm giydirme ne olur sensizliğe Senden öğrendim / sevmeyi/ özlemeyi N!olur öğretme içimdeki seni öldürmeyi Gözlerimi türkü ırmaklarında döndürme Zaten değirmen taşı olmuşum dağlarında Bir sana/ birde sensizliğe/ döner dururum yar Yüreğim kanat çırpar oldu Geleceğin günün özlemine Kaç bahar yasak aşklara vurulmuşum Titreyen yüreklerin deltasında yar Sensizliğin acılarını sakladım yatağıma Dağlarım inceden esen yel gibi ıssız Sorun kalbime özlemek nedir Acı nedir, hüzün nedir Ben yüreğimden daha çok /seni sevmişim yar |
ABDULLAH ORAL - biyografi ve Şiirleri |
06-24-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
ABDULLAH ORAL - biyografi ve ŞiirleriOSTİM Bir umuttur Düşer yağlı kollarına Sarmalarsın onu Çekersin koynuna Baskıyla eğitilir azarla işlenir Hürriyet sanır ezilmişliği Bir günlük oyuna bile hasret bırakılmış Çırak diye hırpalanan Ostim sanayi çocukları Anahtar ve çekiç taşıtılır önce Küfür ile eğitilir ana avrat Kokmaya başlar nefesinde Yanmış yağ karpit potas Sömürü çarkına yeni bir dişli Bir zincir daha eklenir Dönerek çeker ondan sonrakileri Mengene ağzında boyanır sevdası Ağır ağır yaklaşmaya çalışır ışığa Kalfa olacaktır Sonrada ustası yaptığı işin Vurur hırsla çekice örse Öfkenin yüreğe vurduğu gibi Hasret kalmıştır sabah uykularına Doğan güneşe hasret Ustası olmak için sanatın Takmak için koluna altın bileziği Katlanır tüm baskılara Yaşları küçükmüş Benizleri solukmuş Ölecekmiş kalacakmış kimin umrunda Bir zincir daha eklensin çarka Bir dişli daha fazla dönsün yeter ki Zaten öyle söylemiştir babası Eti senin kemiği benim… Bu sözlerle perçinlenir köleliği Büyürler küfür duya duya tokat yiye yiye Suyuna zehir konmuş Bıçaklar gibi bilenerek büyürler Yaralı parmaklarına İşeyerek birbirlerinin Altın bilezik Kölelik zinciri olurken bileklerde Gülen bir yüze hasret Tatlı bir söze hasret Açmaya başlar güller Tomurcuk güle dönüşürken Hayata bir sevda başlar Bir başka sevdadır bu Suyla değil Yanık yağ ile sulanmış Sıcacık öpüşlerin özlemi çekilirken Bir türkü tutuşur dillerde Sevdadan yana hasretten yana Yaşanmadan yiten çocukluğu Bir özlem oluşturur dillerde Büyürler yavaş yavaş Ama hep çocuk kalırlar Ostim sanayi işçileri En güzelini öğrenmişlerdir küfrün Kendinden sonrakilere miras kalsın diye Oda ondan sonraki kuşaklara Öğretir küfür ile sanatı Direnmek çok yabancı sözdür Hak aramak yüz kızartıcı bir suçtur Patronun yüzüne konuşmak zordur Ardından küfrün en güzeli savrulur Onlar bizim işçilerimiz Hoşnut değildir ya baskılardan Baskıyla işlenmişler bir kere Özgürlük sanırlar Yarı ağlamaklı gülüşleri Bir tokat gibi şakağında patlayan Yoksulluğun utancıdır Zulme direnmek uzağında onların Açlığa ve Zemherinin soğuğuna direnmeyi öğrenmişler Boyun eğmezler yoksulluğa Ancak hastalık yıkar onları Yinede yenik düşmemek için hayata Direnirler yürek yürek Hastalığa direnirler Doğaya meydan okurcasına Buz tutmuş yaşamı ısıtmaya direnirler Gripmiş zat üreymiş Oracıkta ölecekmiş Umursamaz yaşamı Yeter ki işinden olmasın Yaşama direnirler Hastahane kapılarında SSK'dır çalacakları tek kapı İnsan yerine bile koymazlar İterler kakarlar dışlarlar onları Onlar ki ostim sanayi işçileri Kolay değil şafağın ardında kalmış Umutların gün ışığına çıkması Nakış nakış işlerler çelikleri Kaynakla elektrot la yazarlar Ezilmişlikten özgürlüğe özlemlerini Yanık motor yağıyla süslenmiş Çırağın ustası kalfası Rengin desenin en güzelini yaratırlar Boyacı elleriyle yaşatırlar güzelliği Ama istediği rengi veremez umutlarına Ostim sanayi işçileri Ülkemde yaşayan bütün emekçilerin Ortak sorunudur Ostim'ler Mart 1992 A Oral |
ABDULLAH ORAL - biyografi ve Şiirleri |
06-24-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
ABDULLAH ORAL - biyografi ve ŞiirleriKitaplarla dost olanlar Yaşama dost kalırlar AOral YARINA KOŞU Saat 9:45 Şimdi şu anda Kendi geleceklerine İlk adımı atıyor çocuklarımız Düzenin engelli barikatları Aşılması zor dikenli teller Kimileri aşacak engelleri Kimi düşecek daha ilk adımda Kara duvarların Aydınlık yüzleri düşerken Kiminin gözlerine Kimisi elleri kolları bağlı Nişangahında düzenin Vurulup düşecekler Karanlığın ortasına Şimdi şu anda Kahrolsun şuan yok Yarının basamaklarına Tırmanıyor çocuklarımız Ellerinde bir kalem bir kağıt Tutunacak bir dal aramakta geleceğe Beklemekteyim Tellere takılan kızımın Barikatları aşmasını Ağır hantal bedenim Kollarımı uzatamayacak kadar yorgun Ve ellerim ihanet içinde Kaşımıyor kendi yarasını Saat 10:30 Göğüs kafesime sığmayan Bir yürek depişmekte Sol tarafımda Çıldırdı Zamanın gerisinde gitmenin Utancıyla Başımda haziran güneşi Dumanı titriyor Dudaklarımda ıslanan sigaramın Sam yeli vurmuş yanağıma Gözlerim güneş yanığı Çerçevesine tutunmuş bakışlar Camlarına asılı kaldı okulun Yelkovan on birin üstüne düşmek üzere Yüreğimde ağrısı bekleyişin Çocuklar hala ter dökmekte Gelecek için Şimdi şuanda Neresinde acaba kızım Aşılması zor barikatın Yüzünü yitirmiş Sorular kuşatmış zamanı Soğuk terler içinde Çelişkilerle savaşmakta bakışlar Her yanlış adım Tabanlara,da patlayan Serseri bir mayın gibi Zaman Dibi delik bir kovada Suyun kendi kendini Tüketişi misali akıp gidiyor Saat 11:52 Çocuklarımız Suyu tutabildiler mi avuçlarında Yada Kaç damlasını yudumladılar umudun Islandı mı dudaklar gelecek adına Tırnaklarım dişlerimle oynaşıyor Dişlerim dudaklarımı yontmakta Saniyeler yelkovanı kovaladıkça Akrep, ağır hantal adımlarla Devam ediyor yoluna Ağırlaştıkça dizlerim Yavaşça sırtımı verdim toprağa Güneşi emzirmekteyim gözlerime Birazcık gökyüzü Birazcık mavi Ufkumda kül rengi bulutlar Nasılda aranırmış yaz yağmuru Gölgesine sığınacak dal olmayınca Üç saatlik maraton bitmek üzere Kaçıncı saati koşuldu yolun Kaçıncı dakikada düşenler oldu Kopanlar yarıştan Sıkışıp kaldı gözlerim Okulun kapılarına Acı duymuyorum ama Güneşin sarı sıcağı Yanaklarımda alevlenen Esen yelden duyuyorum O türküyü hala Ruhi Su söylüyor Vatanı olmayanların Dizelerdeki yurtsuz sürgünlüğü Dudaklarıma asılı kalan Saat 12:35 Aralandı kapılar Gözüktü Yarına koşmaktan yorgun Deniz gözlüm Kamaşan gözlerini yumrukluyor Dizlerinde yurtsuzluk ağrıları Önce uzak dağların Havasını çekti içine Sonra Koşarak geldi yanıma Sarıldım Yüreğimdeki nehirlerin ıssızlığına Alnındaki kader çizgilerini Bastım göksüm,ün üstüne Bütün özlemlerin sarhoşluğuyla Başladık yürümeye Halkımızın ortak türküsünü Paylaşarak -Bu kente ayrılık düştüğü zaman Uykusunda bir kuş ölür ecelsiz Alıp,ta başını gitmek istersin Karanlık sokaklar kör sağır dilsiz-- - uğurlama grup yorum-- Kızımı üniversite Sınavında beklerken 16 Haziran 2002 |
ABDULLAH ORAL - biyografi ve Şiirleri |
06-24-2012 | #4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
ABDULLAH ORAL - biyografi ve ŞiirleriGENÇ ADAM Zulüm bayraklarına küfrettiğimiz çağdı Aylardan ağustos fındık zamanı Nehir yataklarını kapatmış dallar Şırıl şırıl akıyordu değirmen derede sular Akşamın süzülen bakışına Dalıp dalıp gidiyor kara deniz dağları Koynunda kurdu kuşu ve insanı uyutarak Gecenin ılıman esintisiyle Yatağında uyandı genç adam Yüreği yoklayan O Tatlı ürpertinin ateş inde idi bedeni Gülümseyerek bakıyor göğe Dolunay düşmüş saçlarına Gökyüzü aynı içtenlikle Gülücükler yolluyordu ona Göz kamaştıran yıldızlarıyla Rüzgar güneşi bekliyor Uyandırmak ,için kuşları Yürekte kıvılcımlanan ateşin ışığıyla Yürüyor dağlara doğru genç adam Silahının çıplak yansımasıyla Aydınlanır iken gözleri Tütün düştü aklına Bir sarma çıkardı tabakasından Götürdü dudaklarına Vuruldu ilk nefeste Boylu boyunca düştü Ayaklarını öpen toprağın üstüne Bir eli tetikte ,bir eli göksünde dağların Usulca dayadı dipçiği toprağa Yanık bir tebessümle Kalkmak istedi ayağa Beklenmedik bir şeydi Ateşlenen barutun sesi Ama habercisiydi kahpeliğin Kaçıncı kıyımıydı rüzgarın Kaçıncı talanıydı gelinciğin Çiğdemin menekşenin nergis in Karadeniz dağlarında katli vacipti kardeşliğin Çınarlar uzandı sonsuza doğru Ustalıkla çaldı sazını fındık dalları Kızılağaç cırtlak sesiyle katıldı koroya Yakamoz karaltılı sesiyle Türkülerimi mırıldanıyordu rüzgar Taşıdığı yürekten hoşnut genç adam Yine gülümseyerek bakıyor dolunaya Nefesinin serinliği üşütmüştü geceyi Başını koymuş göksüne dağların Kanını emziriyordu toprağa…… Toprak rahat ve sıcak Uyuyor gerilla kanlar içinde Dudaklarında izi kalmış son gülüşün Gözlerinin akıyla bakıyor Mavisine gökyüzünün Çiçekleri kuşatan Ölüm kokusunda buldular Dağlara gömdüler umut güllerini Şimdi sokaklar yürürken Büyür yayılır çiçeklerin kokusu Ünye 1982 |
ABDULLAH ORAL - biyografi ve Şiirleri |
06-24-2012 | #5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
ABDULLAH ORAL - biyografi ve Şiirleri1962 yılının haziran ayında duman yürümüş Karadeniz dağlarını duldasında adı gibi şirin bir köyde dünyaya geldim Adını çiçekten alan çiğdem köyü baharda başka güzel olur burcu burcu çiçek kokar papatyadan karanfile çiğdemden menekşeye neyi koklamak istersen öylesine güzel kokar sokaklara yayılmış çiçekler köyümde Sularında nergis başka güzeldir Dağlarında akasyalar kestane çiçeği bal taşır arılara Yazı başka güzeldir, kışı başka güzel Gelini ayrı bir güzeldir kızları başka güzel Her şey o kadar güzeldi ki çocukluğumun şimdi o günleri andıkça tarifi imkansız sızılar hissediyorum yüreğimde Sonradan kopartıldı güller dalından kanatıldı dağların yüreği, barut kokularına yenik düşen kökler taşıyamadı dallara can suyunu ondandır, erken yaprak dökümü bizim dağlarda Kızıl dere varsın vura vura başını taşlara koştursun koyaklar boyu, silemez içindeki kan kokusunu güneş enginlere doğmuyor gayrı Doğduğu yerde doymayan insanlar kendi gözyaşlarını içerek düştüler göç yollarına ve adına gurbet denildi yurtsuz sürgünlüğün, sular gibi akıp gittiler doğdukları yerden büyük şehirlere bende böyle bir sevda seline kapıldım İlkokulla çocukluğumu da bitirdiğim köyden ayrıldım Çırak olarak bir lastik fabrikasının torna bölümünde çalışmaya başladım Günler günleri getirdikçe zulümler büyüdü zulümler büyüdükçe içimdeki isyanı yeşertti çırak olmak kolay değildi bu şehirde Ne sahip çıkacak devlet nede arka verecek anne baba vardı Zaten babamın o son sözleriyle perçinlenmişti köleliğim, ustaya “eti senin diyordu kemiği benim” 14 yaşında ilk sendika mücadelesine başladım 6 aylık onurlu bir direnişten sonra nihayet kazanmıştık ilk zaferimizi grev çadırında bu sürede bir çok kitle örgütleriyle tanıştım Bir demokratik kitle örgütünde dinlediğim müzikle büyülenmiştim Ruhi su söylüyordu el kapıları daha sonra bendeki ruhi su düşkünlüğü beni şiir yazmaya zorladı O gün bugündür emeğin ve emekçinin sevdasını ve isyanını yansıtmaya çalıştım dizelerimde büyük şehirler kendi içine çekiyordu beni Ünye’den sonra ilk durağım samsun oldu iki yıllık bir süreden sonra da İstanbul’a doğru çekmeye başladı içimdeki büyük şehir özlemi 12 eylül, güzel olan ne varsa her şeyi silip götürüyordu, tutuklanmalar gözaltılar derken askerlik görevim geldi düştü kapıya Askerden sonra tekrar İstanbul’a gittim o eski İstanbul yoktu artık Her şey tadını yitirmiş zehir zıkkım 1985 yılında Ankara’ya yerleştim hala Ankara da yaşamaktayım bir çok dergilerde yazım ve şiirlerim yayınlandı birçok ödüller aldım ve 7 arkadaş bir araya gelerek Halk ozanları kültür ve dayanışma topluluğu derneği kurduk hala ayın dernekte mücadeleye devam etmekteyim bir çok halk ozanları antolojisi çıkardık Ve yüreğimizdeki isyan ve sevdalarımız adlı ilk şiir kitabından sonra 2004 haziran ayında Eylül Zamanı adlı şiir kitabını okurlarla buluşturdum ardından halk ozanları kültür ve dayanışma topluluğunun şiir serilerinde Sürgün sular adlı Üçüncü kitabım yayınlandı Şimdi yeni çalışmam olan kitabımda şiirler ve öyküler yaşamdan kesitlerle buluşacağız Yeni güzelliklerde Buluşmak üzere ABDULLAH ORAL |
ABDULLAH ORAL - biyografi ve Şiirleri |
06-24-2012 | #6 |
Prof. Dr. Sinsi
|
ABDULLAH ORAL - biyografi ve ŞiirleriSeni Sevmişim Yar Kır menekşelerini büyüttüğüm yüreğimde Sen/ çölleri yarattın/ Bir damla su istiyorum senden/ ey sevgili Şimdi boynumu sıkar durur kendi ellerim Nehirler gerekmiyor tükenmiş ümitlere Bağışla beni sevda üstüne yar Hüküm giydirme ne olur sensizliğe Senden öğrendim / sevmeyi/ özlemeyi N!olur öğretme içimdeki seni öldürmeyi Gözlerimi türkü ırmaklarında döndürme Zaten değirmen taşı olmuşum dağlarında Bir sana/ birde sensizliğe/ döner dururum yar Yüreğim kanat çırpar oldu Geleceğin günün özlemine Kaç bahar yasak aşklara vurulmuşum Titreyen yüreklerin deltasında yar Sensizliğin acılarını sakladım yatağıma Dağlarım inceden esen yel gibi ıssız Sorun kalbime özlemek nedir Acı nedir, hüzün nedir Ben yüreğimden daha çok /seni sevmişim yar |
ABDULLAH ORAL - biyografi ve Şiirleri |
06-24-2012 | #7 |
Prof. Dr. Sinsi
|
ABDULLAH ORAL - biyografi ve ŞiirleriOSTİM Bir umuttur Düşer yağlı kollarına Sarmalarsın onu Çekersin koynuna Baskıyla eğitilir azarla işlenir Hürriyet sanır ezilmişliği Bir günlük oyuna bile hasret bırakılmış Çırak diye hırpalanan Ostim sanayi çocukları Anahtar ve çekiç taşıtılır önce Küfür ile eğitilir ana avrat Kokmaya başlar nefesinde Yanmış yağ karpit potas Sömürü çarkına yeni bir dişli Bir zincir daha eklenir Dönerek çeker ondan sonrakileri Mengene ağzında boyanır sevdası Ağır ağır yaklaşmaya çalışır ışığa Kalfa olacaktır Sonrada ustası yaptığı işin Vurur hırsla çekice örse Öfkenin yüreğe vurduğu gibi Hasret kalmıştır sabah uykularına Doğan güneşe hasret Ustası olmak için sanatın Takmak için koluna altın bileziği Katlanır tüm baskılara Yaşları küçükmüş Benizleri solukmuş Ölecekmiş kalacakmış kimin umrunda Bir zincir daha eklensin çarka Bir dişli daha fazla dönsün yeter ki Zaten öyle söylemiştir babası Eti senin kemiği benim… Bu sözlerle perçinlenir köleliği Büyürler küfür duya duya tokat yiye yiye Suyuna zehir konmuş Bıçaklar gibi bilenerek büyürler Yaralı parmaklarına İşeyerek birbirlerinin Altın bilezik Kölelik zinciri olurken bileklerde Gülen bir yüze hasret Tatlı bir söze hasret Açmaya başlar güller Tomurcuk güle dönüşürken Hayata bir sevda başlar Bir başka sevdadır bu Suyla değil Yanık yağ ile sulanmış Sıcacık öpüşlerin özlemi çekilirken Bir türkü tutuşur dillerde Sevdadan yana hasretten yana Yaşanmadan yiten çocukluğu Bir özlem oluşturur dillerde Büyürler yavaş yavaş Ama hep çocuk kalırlar Ostim sanayi işçileri En güzelini öğrenmişlerdir küfrün Kendinden sonrakilere miras kalsın diye Oda ondan sonraki kuşaklara Öğretir küfür ile sanatı Direnmek çok yabancı sözdür Hak aramak yüz kızartıcı bir suçtur Patronun yüzüne konuşmak zordur Ardından küfrün en güzeli savrulur Onlar bizim işçilerimiz Hoşnut değildir ya baskılardan Baskıyla işlenmişler bir kere Özgürlük sanırlar Yarı ağlamaklı gülüşleri Bir tokat gibi şakağında patlayan Yoksulluğun utancıdır Zulme direnmek uzağında onların Açlığa ve Zemherinin soğuğuna direnmeyi öğrenmişler Boyun eğmezler yoksulluğa Ancak hastalık yıkar onları Yinede yenik düşmemek için hayata Direnirler yürek yürek Hastalığa direnirler Doğaya meydan okurcasına Buz tutmuş yaşamı ısıtmaya direnirler Gripmiş zat üreymiş Oracıkta ölecekmiş Umursamaz yaşamı Yeter ki işinden olmasın Yaşama direnirler Hastahane kapılarında SSK'dır çalacakları tek kapı İnsan yerine bile koymazlar İterler kakarlar dışlarlar onları Onlar ki ostim sanayi işçileri Kolay değil şafağın ardında kalmış Umutların gün ışığına çıkması Nakış nakış işlerler çelikleri Kaynakla elektrot la yazarlar Ezilmişlikten özgürlüğe özlemlerini Yanık motor yağıyla süslenmiş Çırağın ustası kalfası Rengin desenin en güzelini yaratırlar Boyacı elleriyle yaşatırlar güzelliği Ama istediği rengi veremez umutlarına Ostim sanayi işçileri Ülkemde yaşayan bütün emekçilerin Ortak sorunudur Ostim'ler Mart 1992 A Oral |
ABDULLAH ORAL - biyografi ve Şiirleri |
06-24-2012 | #8 |
Prof. Dr. Sinsi
|
ABDULLAH ORAL - biyografi ve ŞiirleriKitaplarla dost olanlar Yaşama dost kalırlar AOral YARINA KOŞU Saat 9:45 Şimdi şu anda Kendi geleceklerine İlk adımı atıyor çocuklarımız Düzenin engelli barikatları Aşılması zor dikenli teller Kimileri aşacak engelleri Kimi düşecek daha ilk adımda Kara duvarların Aydınlık yüzleri düşerken Kiminin gözlerine Kimisi elleri kolları bağlı Nişangahında düzenin Vurulup düşecekler Karanlığın ortasına Şimdi şu anda Kahrolsun şuan yok Yarının basamaklarına Tırmanıyor çocuklarımız Ellerinde bir kalem bir kağıt Tutunacak bir dal aramakta geleceğe Beklemekteyim Tellere takılan kızımın Barikatları aşmasını Ağır hantal bedenim Kollarımı uzatamayacak kadar yorgun Ve ellerim ihanet içinde Kaşımıyor kendi yarasını Saat 10:30 Göğüs kafesime sığmayan Bir yürek depişmekte Sol tarafımda Çıldırdı Zamanın gerisinde gitmenin Utancıyla Başımda haziran güneşi Dumanı titriyor Dudaklarımda ıslanan sigaramın Sam yeli vurmuş yanağıma Gözlerim güneş yanığı Çerçevesine tutunmuş bakışlar Camlarına asılı kaldı okulun Yelkovan on birin üstüne düşmek üzere Yüreğimde ağrısı bekleyişin Çocuklar hala ter dökmekte Gelecek için Şimdi şuanda Neresinde acaba kızım Aşılması zor barikatın Yüzünü yitirmiş Sorular kuşatmış zamanı Soğuk terler içinde Çelişkilerle savaşmakta bakışlar Her yanlış adım Tabanlara,da patlayan Serseri bir mayın gibi Zaman Dibi delik bir kovada Suyun kendi kendini Tüketişi misali akıp gidiyor Saat 11:52 Çocuklarımız Suyu tutabildiler mi avuçlarında Yada Kaç damlasını yudumladılar umudun Islandı mı dudaklar gelecek adına Tırnaklarım dişlerimle oynaşıyor Dişlerim dudaklarımı yontmakta Saniyeler yelkovanı kovaladıkça Akrep, ağır hantal adımlarla Devam ediyor yoluna Ağırlaştıkça dizlerim Yavaşça sırtımı verdim toprağa Güneşi emzirmekteyim gözlerime Birazcık gökyüzü Birazcık mavi Ufkumda kül rengi bulutlar Nasılda aranırmış yaz yağmuru Gölgesine sığınacak dal olmayınca Üç saatlik maraton bitmek üzere Kaçıncı saati koşuldu yolun Kaçıncı dakikada düşenler oldu Kopanlar yarıştan Sıkışıp kaldı gözlerim Okulun kapılarına Acı duymuyorum ama Güneşin sarı sıcağı Yanaklarımda alevlenen Esen yelden duyuyorum O türküyü hala Ruhi Su söylüyor Vatanı olmayanların Dizelerdeki yurtsuz sürgünlüğü Dudaklarıma asılı kalan Saat 12:35 Aralandı kapılar Gözüktü Yarına koşmaktan yorgun Deniz gözlüm Kamaşan gözlerini yumrukluyor Dizlerinde yurtsuzluk ağrıları Önce uzak dağların Havasını çekti içine Sonra Koşarak geldi yanıma Sarıldım Yüreğimdeki nehirlerin ıssızlığına Alnındaki kader çizgilerini Bastım göksüm,ün üstüne Bütün özlemlerin sarhoşluğuyla Başladık yürümeye Halkımızın ortak türküsünü Paylaşarak -Bu kente ayrılık düştüğü zaman Uykusunda bir kuş ölür ecelsiz Alıp,ta başını gitmek istersin Karanlık sokaklar kör sağır dilsiz-- - uğurlama grup yorum-- Kızımı üniversite Sınavında beklerken 16 Haziran 2002 |
ABDULLAH ORAL - biyografi ve Şiirleri |
06-24-2012 | #9 |
Prof. Dr. Sinsi
|
ABDULLAH ORAL - biyografi ve ŞiirleriGENÇ ADAM Zulüm bayraklarına küfrettiğimiz çağdı Aylardan ağustos fındık zamanı Nehir yataklarını kapatmış dallar Şırıl şırıl akıyordu değirmen derede sular Akşamın süzülen bakışına Dalıp dalıp gidiyor kara deniz dağları Koynunda kurdu kuşu ve insanı uyutarak Gecenin ılıman esintisiyle Yatağında uyandı genç adam Yüreği yoklayan O Tatlı ürpertinin ateş inde idi bedeni Gülümseyerek bakıyor göğe Dolunay düşmüş saçlarına Gökyüzü aynı içtenlikle Gülücükler yolluyordu ona Göz kamaştıran yıldızlarıyla Rüzgar güneşi bekliyor Uyandırmak ,için kuşları Yürekte kıvılcımlanan ateşin ışığıyla Yürüyor dağlara doğru genç adam Silahının çıplak yansımasıyla Aydınlanır iken gözleri Tütün düştü aklına Bir sarma çıkardı tabakasından Götürdü dudaklarına Vuruldu ilk nefeste Boylu boyunca düştü Ayaklarını öpen toprağın üstüne Bir eli tetikte ,bir eli göksünde dağların Usulca dayadı dipçiği toprağa Yanık bir tebessümle Kalkmak istedi ayağa Beklenmedik bir şeydi Ateşlenen barutun sesi Ama habercisiydi kahpeliğin Kaçıncı kıyımıydı rüzgarın Kaçıncı talanıydı gelinciğin Çiğdemin menekşenin nergis in Karadeniz dağlarında katli vacipti kardeşliğin Çınarlar uzandı sonsuza doğru Ustalıkla çaldı sazını fındık dalları Kızılağaç cırtlak sesiyle katıldı koroya Yakamoz karaltılı sesiyle Türkülerimi mırıldanıyordu rüzgar Taşıdığı yürekten hoşnut genç adam Yine gülümseyerek bakıyor dolunaya Nefesinin serinliği üşütmüştü geceyi Başını koymuş göksüne dağların Kanını emziriyordu toprağa…… Toprak rahat ve sıcak Uyuyor gerilla kanlar içinde Dudaklarında izi kalmış son gülüşün Gözlerinin akıyla bakıyor Mavisine gökyüzünün Çiçekleri kuşatan Ölüm kokusunda buldular Dağlara gömdüler umut güllerini Şimdi sokaklar yürürken Büyür yayılır çiçeklerin kokusu Ünye 1982 |
ABDULLAH ORAL - biyografi ve Şiirleri |
06-24-2012 | #10 |
Prof. Dr. Sinsi
|
ABDULLAH ORAL - biyografi ve Şiirleri1962 yılının haziran ayında duman yürümüş Karadeniz dağlarını duldasında adı gibi şirin bir köyde dünyaya geldim Adını çiçekten alan çiğdem köyü baharda başka güzel olur burcu burcu çiçek kokar papatyadan karanfile çiğdemden menekşeye neyi koklamak istersen öylesine güzel kokar sokaklara yayılmış çiçekler köyümde Sularında nergis başka güzeldir Dağlarında akasyalar kestane çiçeği bal taşır arılara Yazı başka güzeldir, kışı başka güzel Gelini ayrı bir güzeldir kızları başka güzel Her şey o kadar güzeldi ki çocukluğumun şimdi o günleri andıkça tarifi imkansız sızılar hissediyorum yüreğimde Sonradan kopartıldı güller dalından kanatıldı dağların yüreği, barut kokularına yenik düşen kökler taşıyamadı dallara can suyunu ondandır, erken yaprak dökümü bizim dağlarda Kızıl dere varsın vura vura başını taşlara koştursun koyaklar boyu, silemez içindeki kan kokusunu güneş enginlere doğmuyor gayrı Doğduğu yerde doymayan insanlar kendi gözyaşlarını içerek düştüler göç yollarına ve adına gurbet denildi yurtsuz sürgünlüğün, sular gibi akıp gittiler doğdukları yerden büyük şehirlere bende böyle bir sevda seline kapıldım İlkokulla çocukluğumu da bitirdiğim köyden ayrıldım Çırak olarak bir lastik fabrikasının torna bölümünde çalışmaya başladım Günler günleri getirdikçe zulümler büyüdü zulümler büyüdükçe içimdeki isyanı yeşertti çırak olmak kolay değildi bu şehirde Ne sahip çıkacak devlet nede arka verecek anne baba vardı Zaten babamın o son sözleriyle perçinlenmişti köleliğim, ustaya “eti senin diyordu kemiği benim” 14 yaşında ilk sendika mücadelesine başladım 6 aylık onurlu bir direnişten sonra nihayet kazanmıştık ilk zaferimizi grev çadırında bu sürede bir çok kitle örgütleriyle tanıştım Bir demokratik kitle örgütünde dinlediğim müzikle büyülenmiştim Ruhi su söylüyordu el kapıları daha sonra bendeki ruhi su düşkünlüğü beni şiir yazmaya zorladı O gün bugündür emeğin ve emekçinin sevdasını ve isyanını yansıtmaya çalıştım dizelerimde büyük şehirler kendi içine çekiyordu beni Ünye’den sonra ilk durağım samsun oldu iki yıllık bir süreden sonra da İstanbul’a doğru çekmeye başladı içimdeki büyük şehir özlemi 12 eylül, güzel olan ne varsa her şeyi silip götürüyordu, tutuklanmalar gözaltılar derken askerlik görevim geldi düştü kapıya Askerden sonra tekrar İstanbul’a gittim o eski İstanbul yoktu artık Her şey tadını yitirmiş zehir zıkkım 1985 yılında Ankara’ya yerleştim hala Ankara da yaşamaktayım bir çok dergilerde yazım ve şiirlerim yayınlandı birçok ödüller aldım ve 7 arkadaş bir araya gelerek Halk ozanları kültür ve dayanışma topluluğu derneği kurduk hala ayın dernekte mücadeleye devam etmekteyim bir çok halk ozanları antolojisi çıkardık Ve yüreğimizdeki isyan ve sevdalarımız adlı ilk şiir kitabından sonra 2004 haziran ayında Eylül Zamanı adlı şiir kitabını okurlarla buluşturdum ardından halk ozanları kültür ve dayanışma topluluğunun şiir serilerinde Sürgün sular adlı Üçüncü kitabım yayınlandı Şimdi yeni çalışmam olan kitabımda şiirler ve öyküler yaşamdan kesitlerle buluşacağız Yeni güzelliklerde Buluşmak üzere ABDULLAH ORAL |
|