Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Sanat Tarihi / Arkeoloji

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
batı, bilgi, hakkında, sanatı

18. Ve 19. Yy Batı Sanatı Hakkında Bilgi

Eski 10-21-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

18. Ve 19. Yy Batı Sanatı Hakkında Bilgi




18 ve 19 yy batı sanatı hakkında bilgi

18 ve 19 yy batı sanatı nasıldı



17 yüzyılda doğan Barok üslup, hayli değişmiş olarak 18 yüzyılda da varlığını sürdürmüştür Barok sanatın gölge-ışık karıştlığına dayanan çarpıcı, içe işleyici dramatik etkisi giderek kaybolmuş ve yerini yumuşak hatta biraz gevşek bir üsluba bırakmıştır Bu, seyirciyi etkilemekten çok oyalayan, göz alıcı ama o ölçüde yüzeysel bir üsluptur Resimsel nitelikler zayıflamış, dekoratif, süslemeci bir işlev ön plana geçmiştir Bu dönemin saray ve köıklerinin iç dekorasyonu ve mobilyaları da bu yeni üslubu yansıtmaktadır Sanat tarihçileri, bitkisel bezemelerin ve duvarları kaplayan resimlerin göz oyalayan, tasasız ve yaldızlı üslubunu “Rokoko” diye adlandırmışlardır Bu sözcük, Fransızca rocaille sözünden gelmektedir Rocaille, çürük yapılı taşların harçla karıştırılmasıyla oluşturulan yapay kayalıklara verilen addır Bunun bir örneği, İstanbul’da Emirgan Korusu’ndaki büyük havuzun kenarında görülebilir Fransız Rokoko ressamı Fragonard’ın Saint-Cloud’da Eğlence (Banque de France, Paris) adlı resmi, o dönemde saray çevrelerinin çok hoılandıkları bu tür bir parkı ve park yaşantısını başarıyla yansıtmaktadır

Siyasal ve ekonomik durum bozuldukça, saray bu tür açık hava eğlentilerine daha çok yönelmiş, tıpkı bizim Lale Devri’nde olduğu gibi, sorunları halkın gözünden uzaklaştırmak için dedikodulu mesire eğlenceleri alıp yürümüştür Bu dönemde göz alıcı giysili hafif meşrep hanımların, peruklu, fraklı çapkın erkeklerin gönül ilişkileri günlük yaşamın olduğu gibi sanat yapıtlarının da başlıca konusu haline gelmiştir Dönemin portre sanatı bile bu beğeniye uymuştur Boucher’in Madam Pompadour Portresi (Victoria and Albert Museum, Londra) Fransa Kralı’nın şatafatlı giyimi aşırı makyajıyla bir taş bebeği andıran metresinin salt fiziki güzelliklerini yansıtmaktadır Barok resim sanatındaki kişinin dış görünüşü kadar iç dünyasını da yansıtan portrelerden çok farklıdır

Sanatın dekorasyona kayması, sadece bir süsleme ögesi olarak görülmeye başlaması, aslında sakıncalı bir tutumdur Sanatın anlatım olanaklarını alabildiğine kısıtlar, onu gerçeklerden koparıp yavanlaştırır Bu yüzden kimi sanat tarihçileri, resmin bezemeye, heykelin porselen biblolara dönüştürüldüğü Rokoko sanatını bir çöküş üslubu diye tanımlarlar Yine de özellikle Fransa sarayı ve soylular çevresinin bazı yetenekli ressamları bu üslubu da özgün bir sanat düzeyine çıkarmayı başarmışlardır Bu sanatçılardan biri de Fragonard’dır Salıncak (Wallace Koleksiyonu, Londra) adlı yapıtında bir park köşesinde çapkınca eğlenen bir çift görülmektedir Hanımın fırlayan pabucu, açılan eteği bu dedikodulu yaşama ince bir nükte katmaktadır

Watteau ve Boucher gibi ünlü ressamlar, söz konusu tasasız yaşamdan kesitler verdikleri halde, yapıtlarını sanat düzeyine çıkarmayı başarmışlardır Watteau, Sanat Galerisi (Staatliches Museum, Berlin) adlı yapıtında soylu bir hanımın bir resim galerisini ziyaretini yansıtmaktadır Satıcılar da bu kaprisli hanımın isteklerini karışlama çabasındadırlar Lancert de Komedi Dünyası adlı yapıtında soylu kesimin çok hoılandığı ıtalyan komedyenlerinin bir gösterisini konu almıştır Konuları dönemin yaşantısını yansıtmakla birlikte bu resimler, dekoratif, yüzeysel bir çalışma etkisi bırakmazlar Boucher ise bu yaşamın cinsel yanını ele almış ama bunu adiliğe kaçmadan vermeyi başarmıştır Sanatçı, Venüs’ün Doğuşu (Stockholm National Museum) adlı yapıtında uyandırılmak istenen erotik duyguları konuya mitolojik bir nitelik katarak, onu bir masal dünyasına taşıyarak vermektedir Böylece dönemin beğenisine uymakla birlikte seçtiği konu ile salt bu beğeniye boyun eğmediğini göstermektedir

Rokoko üslubu, onu yaratan yaşam biçiminin çöküşüyle birlikte son bulmuştur Bilindiği gibi, Avrupa 18 yüzyılın son çeyreğinde siyasal ve ekonomik çalkantılara sahne olmuştur ılk büyük patlama Fransa’da ortaya çıkmış, 1789 Fransız devrimi’yle krallık rejimi yıkılarak, kral ve yandaşları sürgüne yada giyotine gönderilmişti Bu yıllarda çalkantılı Paris’in sanat çevrelerinde yeni bir sanatçıya ve onun öncülük ettiği yeni bir sanat üslubunun doğuşuna tanık olunur Bu genç sanatçı Jacques Louis David’dir Öncülük ettiği akıma da “Neo-Klasisizm” adı verilmiştir Klasik sanat ülküsünün yeniden canlandırılışı olan bu akımın doğuşu iki önemli etkene bağlanabilir Bunlardan ilki, arkeoloji biliminin temellerini atan Alman arkeoloğu ve sanat tarihçisi Winckelmann’ın eski Yunan ve Roma sanatını canlandırma çabalarıdır Winckelmann’ın giderek çözülmüş, saflığını ve soyluluğunu yitirmiş Avrupa sanatını, kendi öz kaynağı antikiteye bağlama konusundaki görüşleri sanat çevrelerinde geniş yankılar uyandırmıştı Paris’teki Madeleine Kilisesi, bu görüşün bir sonucudur Yapının dış görünüşünün eski Yunan tapınaklarından bir farkı yoktur



Alıntı Yaparak Cevapla

18. Ve 19. Yy Batı Sanatı Hakkında Bilgi

Eski 10-21-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

18. Ve 19. Yy Batı Sanatı Hakkında Bilgi




Jacques Louis David de devrimden hemen önce yaptığı Horace Kardeşlerin Yemini (Louvre, Paris) adlı ünlü tablosunda Roma tarihinden alınmış bir konuyu işlemiştir Horace ailesinin üç oğlu ülkelerini düşman saldırısına karış savunmak için ölünceye kadar çarpışacakları üzerine babalarına and içiyorlar Vatansever baba da genç oğullarını yitirme korkusundan uzak onlara silahlarını vermektedir Bu resimde Rokoko’nun yumuşak, cicili bicili üslubuna karış, sert ve yalın bir üslup görülmektedir Bu üslubu doğuran ikinci etken, bu tabloda da tanık olunduğu gibi, o yıllarda esen devrim rüzgarları, vatanseverlik ve özgürlük duygularıdır David yapıtın dramatik etkisini arttırmak için bir karıştlıktan da yararlanmıştır Tablonun solunda erkeklik ve gözüpeklik duygusunu vurgularken, sağdaki ayrıntıda kadınsı zayıflık ve şefkat duygularını dile getirmiştir

Fransız Devrimi’nin yarattığı ulusal coıkunluk dinmeyen karışıklıklarla sönmeye yüz tutmuşken, bu kere Fransız halkı Napoleone’un başarılarıyla yeniden canlanmıştı Napoleone zaferden zafere koşan ulusal bir kahramandı David de kendi üslubuna en yaraşır konu olarak onu seçmiştir Sanatçı, Napoleone Sainte Bernard Geçitinde (Musée de Versailles) adlı yapıtında kahramanını şahlanan atı ve rüzgarda savrulan peleriniyle görkemli bir biçimde resimlemiştir Bu tabloda Alpler’i geçen ve ıtalya’yı fethe giden Napoleone, daha önce de aynı başarıyı gösteren Hannibal’le bir benzeşim içinde ele alınmaktadır

Yeni klasik üslubun öteki büyük ustası ise Dominique Ingres’dır Ingres, David’den farklı konuların ve ilgilerin insanıydı Yeni üslubun klasik ölçülerini, saflığını ve yalınlığını daha çok insan vücutlarında dile getirmeyi amaçlamıştır Bu amaçla da yıkanan kadınları, Türk hamamını, odalıkları konu almıştır Neo-Klasisizm’in karışsınaki en büyük tehlike sanatçının akademik bir kuruluğa ve şematizme düşme olasılığıdır Ingres, dönemindeki pek çok ressamın saplandığı bu yola saplanmayarak kusursuz çıplaklarına sıcak bir hayat soluğu katmasını da bilmiştir

Kuramsal temelleri Almanya’da atılan Neo-Klasik akım, ortamın elverişliği nedeniyle daha çok Fransa’da uygulanma olanağı bulmuştur Bu yüzden bir bakıma Fransız ulusal üslubu sayılabilir Aynı dönemde yine aynı toplumsal çalkantı ve değişimler, bu kere Avrupa’nın dört yanına hızla yayılan bir başka akımın doğmasına yol açmıştır Bu akım Romantisizm’dir Napoleone’un başarıları komıu ülkelerde karışt duygulara neden olmuştur Fransız ordusunun ıspanya’yı işgali, işgalcilerin Madrid’de bir çok masum kişiyi kurıuna dizmesi, ıspanyol ressamı Goya’yı derinden etkilemiştir Goya, bu toplu kırımı konu olan 3 Mayıs 1808 (Prado, Madrid) adlı yapıtında zafer sarhoıu Fransızların aksine, savaşın neden olduğu felaket ve haksızlıklara parmak basmıştır

Romantisizm, 18 yüzyıl Avrupası’nın heyecan ve coıkusunu, özgürlük tutkularını dile getiren bir akımdır Akıldan çok duyguya seslenen bir sanattır Ama Romantisizm’in de karışsındaki tehlike sanatçının dizginlenmemiş bir coıkuya, gözü yaşlı bir duygusallığı kapılması idi Sanatçı hem heyecanlarını bütün içtenliği ile ortaya koyacak hem de onu sanatsal bir düzeyde dizginlemeyi bilecekti Romantik resmin öncülerinden Gericault’nun Napoleone Ordusundan Bir Süvari’yi gösteren yapıtı (Louvre, Paris) ile David’in Napoleone’u karışlaştırıldığında aradaki üslup farkı açıkça görülür David’in resmindeki görkemli anıtsallığa karış, Gericault’un resminde atla binicisini kaynaştıran ve fondaki renklerin katılımıyla bütünleşen bir heyecan boşalımı söz konusudur Aynı etki, daha yoğun biçimde ünlü Fransız Romantiği Delacroix’in Kaplan Avı (Art Institute, Chicago) adlı yapıtında da görülür Sanatçının böyle amansız bir mücadele sahnesini seçmesi, dizginlenemeyen heyecanlarını, ruhsal çalkantılarını en etkili biçimde dile getirebilmek içindir

Romantik sanatçının özgürlüğü savunmasında, sarayın, soyluların ve kilisenin sanatçıdan koruyucu elini çekmesi kadar, Fransız Devrimi’nin özgürlükçü tutumu da önemli rol oynamıştır Yine Delacroix’nın 1830’da yaptığı Halka Önderlik Eden Özgürlük (Louvre, Paris) adlı yapıtı bunu açıkça gösterir Bu alegorik bir yapıttır Barikatlarda elinde Fransız bayrağıyla ilerleyen kadın, özgür Fransa’nın simgesidir, yanındakiler de devrimci halkın değişik kesimlerini gösterir Alıcısının buyruğundan kurtulan sanatçı, artık istediği gbi yaratabileceği bir ortama kavuşmuştur ama aynı zamanda da yalnızlığa ve geçim sıkıntısına itilmiştir Bir yandan özgür duyarlıklar arayan sanatçının öte yandan ruhsal bunalımlara uğradığı, sanatında günün katı gerçeklerinden kaçıp, geçmişe, geleceğe, düşsel ya da fantezi konulara sığındığı görülür Bu alanlardan biri de Oriyentalizm yani Doğu hayranlığıdır Delacroix, Cezayirli Kadınlar (Louvre, Paris) adlı yapıtında böyle bir ilgi ve duyarlığı dile getirmiştir


Alıntı Yaparak Cevapla

18. Ve 19. Yy Batı Sanatı Hakkında Bilgi

Eski 10-21-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

18. Ve 19. Yy Batı Sanatı Hakkında Bilgi




Özgürlükçü düşüncesiyle birlikte Romantik sanat akımı da kısa sürede Fransa’dan tüm Avrupa’ya yayılarak, resimden müziğe, edebiyattan felsefeye kadar bütün alanlarda etkin olmuştur Dönemin ıngiliz ressamı Turner deniz manzaralarıyla tanınmış bir sanatçıdır Esir Gemi (Museum of Fine Arts, Boston) adlı yapıtında bir deniz savaşı sonunda tutuklanmış bir gemiyi konu almıştır Sanatçı olayı sakin bir havada değil, fırtınalı bir denizde göstermiştir Savaştan arta kalan insanlar bu kere dalgalarla boğuşmaktadırlar şahlanan atlar kadar, fırtınalı denizler de Romantik sanatçıların düşkün oldukları konulardır Çünkü bu konularla kendi iç çalkantılarını da dışa vurabiliyorlardı Aynı şeyler, Turner’ın Yağmur, Buhar, Hız (National Gallery, Londra) adlı yapıtı için de söylenebilir Sanatçı 1844 tarihli bu yapıtında sağanak altında hızla ilerleyen bir treni betimlemiştir Böylece heyecanlarını yansıtmakla kalmayarak, çağdaş teknolojinin doğaya meydan okuyan gücünü de vurgulamıştır

Alman Romantik ressamı Caspar Friedrich ise devrimci eylemlere katılmış bir sanatçıydı Ama bu tavrını sanatında oldukça duygusal ve mistik bir biçimde dile getirmiştir Rungen Adasında Kireç Kayalıkları (Winterthur Oskar Reinhardt Vakfı) adlı yapıtında romantik bir ortamda gösterilen üç kişi, kendisi ve devrimci arkadaşlarıdır Sanatçı, yurtseverliği doğa sevgisiyle birleştiren bir görüşün öncüsüdür Bu sevgiyi de doğaya tapınmaya kadar vardırmıştır

Doğu’nun düşsel çekiciliğine ya da mistik bir doğa anlayışına kayan bu tutumların yanı sıra, 18 yüzyıl ortalarına doğru, günün katı gerçeklerine, toplumsal sorunlara eğilen sanatçılara da tanık olunur Bu sanatçıların en ünlüsü Fransız ressamı, karikatürün babası Daumier’dir Yapıtlarında yoksul insanların yaşantısını, siyasetçilerin ikiyüzlülüğünü, adalet örgütünün açımasızlığını, işsiz halkın oradan oraya savruluşunu işlemiştir Daumier’nin bıkmadan işlediği bir başka konu da Don Kişot’tur Ama onun Don Kişot’u yeldeğirmenlerine saldıran güldürücü akıl hastası değil, haksızlıklara başkaldıran gözüpek bir ülkü insanıdır Bir bakıma Daumier’in kendi kişiliğidir Daumier’nin bu gerçekçi yaklaşımı, bir başka Fransız ressamı olan Gustave Courbet’de derin yankılar bulur Courbet, Romantisizm’i izleyen Realizm akımının öncüsü ve kurucusudur Gerçek dışı, düşsel konuların resimde yeri olmadığını savunan sanatçı, Taşçılar (Gemaldegalerie, Dresden) adlı yapıtında kızgın güneş altında gün boyu çekiç sallayan, taş taşıyan kişileri betimlemiştir Courbet, bir yorum yapmadan gerçeği olduğu gbi vermek amacındadır Ona göre, çıplak gerçek kendi başına yeterince etkileyicidir, yoruma gerek yoktur

19 yüzyılın ortasına gelindiğinde Fransa’da önemli bir sanat değişimine tanık olunur Bu dönemde Paris Güzel Sanatlar Akademisi, yeniden kurulan krallığın desteğiyle sanatı yozlaşmış, yaratıcılığını yitirmiş bir yola zorlamaktadır Klasik heykel kopyalarını yıllar yılı resimlemekten bıkan kimi sanatçılar, öğrenimi bırakıp kırlara açılır, çevre köylere yerleşirler Barbizon köyünde toplaşan, günboyu doğadan manzaralar betimleyen bu sanatçıların yaklaşımı “Barbizon üslubu” diye adlandırılmıştır Theodore Rousseau ve Corot, bu üslubun önemli sanatçılarıdır Ancak değişimi başlatan asıl olay 1863 yılında patlak vermiştir O yılın sonbaharında Akademi’nin açtığı yıllık sergiye katılan bir bölük genç sanatçının 781 yapıtını jüri geri çevirmiştir Haksızlığa uğrayan sanatçılar bir dilekçeyle Kral IŞI Napoleone’a başvurmuşlar, kral da onların yapıtlarını bir başka salonda sergilemelerine izin vermiştir Ama bu “Geri Çevrilenler Sergisi” gocunan Akademi hocalarının da kışkırtmasıyla büyük bir gürültüye yol açmıştır En çok tepki uyandıran resim de Manet’nin Kırda Öğle Yemeği (Louvre, Paris) adlı yapıtıdır Resim yeteneğini daha önceki sergilerde kanıtlamış olan Manet’nin bu resminde yadırganan şey, konunun ele alınış biçimiydi Ciddi giyimli erkeklerin arasında yer alan çıplak bir sokak kadını görülmekteydi Bu kadarcık bir farklılığa gösterilen tepki, o dönemdeki akademik anlayışın ne denli katılaşmış olduğunun bir göstergesiydi Manet’nin aynı yıl yapıp, ertesi yıl sergilediği Olympia (Louvre, Paris) da aynı sert tepkiyle karışlaşmıştır Sanatçı geleneksel Venüs temasını yine saygısızca ele almış, üstelik bir genelev kadınını model tutup resimlemişti Ne var ki, bu yeni tutum, ilerici kesimde taraftarlar bulmakta gecikmedi Ünlü romancı Emile Zola, Manet’yi ve bu yapıtı öven bir kitapçık yayınladı

Bu olaylar yenilikçi genç sanatçıların birleşmesini sağladı Açık havaya, Paris’in sokaklarına, parklarına, nehir kıyılarına yayılan bu sanatçılar, gün ışığıyla pırıldayan rengarenk tablolar yaptılar ve bunları topluca sergilediler Bu sergilerden birinde ressam Monet’nin yapıtlarından birine ad koymayı unuttuğu farkedildi ve bir ad önermesi istendi Monet, kısaca “Empresyon” olsun dedi Tutucu eleştirmenler bu ada çok takıldılar, kalıcı görünümler yerine uçucu izlenimleri ele alıyor diye alaycı bir ad kullandılar Empresyonizm yani ızlenimcilik akımının adı bu tablodan gelmektedir Monet’nin bu yapıtında (Musée Marmottan, Paris) olduğu gibi, açık havaya çıkan ressamlar, artık gün ışığının nesneler üzerindeki titreşimlerini, o değişken, uçucu izlenimleri saptamak amacıydaydılar Böylece paletleri aydınlanmış, tabloları göz alıcı bir ışık ve renk cümbüşüyle dolmuştu Gün ışığını oluşturan yedi rengi -gölge vereceğiz diye siyahla kirletmeden- olduğu gibi tuvallerine aktarıyorlardı Çünkü doğada siyah rengin olmadığını ve gölgenin de aslında bir renk tonu olduğunu biliyorlardı Nesnelerin de kendi değişmez renkleri yoktu, aldıkları ışığa göre deniz kızıla, bir katedral cephesi ya da ot yığını mavi-kavuniçi bir görünüme bürünebiliyordu Monet “O halde, doğanın anlık görüntüsünü saptamak için çok hızlı çalışmalıyım Görüntü değişirse, ertesi gün yine aynı saatte yakalayıp sürdürmeliyim çalışmamı” diye düşünüyordu Bunlar izlenimcilerin ortak düşünceleriydi Ama her biri bu ortak ilkeler çerçevesinde kendi üsluplarını bulmakta gecikmedi Degas, hareketli sahneleri seviyordu Resimlerinde sık sık yarüşan atları ya da balerinleri işliyor, onlardaki uçucu devinimi, titreşen büyüleyici görüntüyü yakalamaya çalışıyordu Degas’nın resimleri anlık bir fotoğrafı andırır ama fotoğrafın donup kalmış hareketi yerine, titreşip duran bir canlılığa tanık olunur Renoir ise dolgun vücutlu kadın resimlerinde ustaydı Banyodan sonraki nemli tenin buğulu görüntüsünü vermede çok başarılı olan Renoir, resimlerindeki vücutların seyircide dokunma arzusu uyandırmasını ister

ızlenimcilik, bir bakıma beşyüz yıldır görüneni olduğu gibi vermeye çalüşan natüralist anlayışın en ileri aşamasıydı






Alıntı Yaparak Cevapla

18. Ve 19. Yy Batı Sanatı Hakkında Bilgi

Eski 10-21-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

18. Ve 19. Yy Batı Sanatı Hakkında Bilgi




Ama öte yandan, Monet’nin Su Zambakları (Louvre, Paris) adlı resminde olduğu gibi betimlenen nesneler tanınırlıklarını yitiriyor, her şey renkli titreşimler halinde dağılıp gidiyordu Bu nedenle ızlenimcilik aynı zamanda natüralist geleneğin yıkımını da hazırlayan bir akım olmuştur Bu tehlikeyi ilk kez Cezanne sezdi ve ızlenimcilerden ayrılarak, resmin dağılan yapısını yeniden kurmaya yöneldi Ama bu yapıya gölge-ışık kullanmadan, salt renk tonlarıyla varmak istiyordu Amacı resimsel bir denge ve uyumdu; bu uğurda insan anatomisini kolaylıkla bozabilirdi Onun için figürlerin anatomisindeki bozukluk önemli değildi, önemli olan resmin renk ve form dengesiydi

Resme yapısal sağlamlığını kazandırmaya çalüşan bir başka ünlü sanatçı da Seurat’dır Seurat farklı bir teknik benimsemişti; saf renk noktalarını bir mozaik gibi sabırla yanyana konduruyor, iki tamamlayıcı renkten bir üçüncü renk izlenimi elde ediyordu Örneğin yanyana gelen mavi ve sarı noktalar gözün ağ tabakasında yeşil renk duyumunu uyandırıyor, böylece resim aslında seyircinin gözünde tamamlanıyordu Seurat sınır çizgisi, yani kontur da kullanmıyor, sınır çizgilerini renk alanlarının keskin değişimiyle sağlıyordu Gösteri (The Metropolitan Museum of Art, New York) adlı yapıtında olduğu gibi, renkli alanları yatay-dikey karıştlığına dayanan sıkı bir geometrik düzen içine alan sanatçı, böylece resmine mimari bir sağlamlık kazandırmaya çalışıyordu Ama her resmi bu kadar şematik değildir, yatay-dikey karıştlığını insan vücutlarının, giysilerin yuvarlak formlarıyla yumuşatmayı da bilmiştir Görüntü yapay ya da doğal da olsa Cezanne gibi onun için de önemli olan, resmin kendi doğasıdır, sağlam bir yapıya dayandırılmasıdır Artık sanatçı doğayı betimliyorum demiyordu, resim yapıyorum diyordu

Cezanne ve Seurat, Empresyonizm-Sonrası dönemin sanatçılarıdır, ama bu dönemde farklı yol izleyen başka sanatçılar da vardı Empresyonistler yalnız resmin yapısını elden kaçırmakla kalmamışlar, objektif olmak pahasına resmin duygu ve düşünceleri dışa vuran işlevini de atmışlardı Kuzeyli bir sanatçı olan Van Gogh’da anlatımcı, dışa vurumcu yanın ağır bastığı görülür Patates Yiyen ışçiler (Rijks Museum, Amsterdam) adlı yapıtında yoksul insanlara sevecen bir tavırla yaklaşarak, onların alın teriyle yıkanmış inançlı iç dünyalarını vermeye çalışmıştır Empresyonistlerle tanışması ona yeni ufuklar açmış, paleti birden aydınlanmıştır Kendini resimlediği bir portrede yüzünü yeşile boyaması, Empresyonistlerin ışık etkilerine göre nesnelerin değişik renkler aldığı inancından gelmez Van Gogh yapıtlarında rengin anlatımcı niteliğinden yararlanmıştır Bu renk değişimi daha çok, onu akıl hastalığına kadar götürecek iç bunalımların dışavurumuyla ilgilidir Van Gogh ister kendi portresini yapsın, ister bir servili yol resmi, bunlar anlatılan nesnelerden çok bir ruh halini dile getirirler Sinirli fırça kullanımıyla oluşan servi bir aleve, gökteki ay ve yıldızlar bir nebulaya dönüşür ve onun dinmeyen bunalımını açığa vururlar Ama Van Gogh tüm sıkıntısına karışn, seyirciye iyimserlik aşılayan, mutluluk duygusu aktaran bir sanatçıdır Belki asıl başarısı ve büyüklüğü de buradadır

18 ve 19 yüzyıllardaki heykel sanatı ise resim sanatı gibi önemli bir etkinlik ve yenilik göstermemiştir Barok dönemin ünlü ustası Bernini’den sonra heykel sanatı yaklaşık iki yüzyıl kendini tekrarlamış durmuştur Neo-Klasik ve Romantik dönemde heykel sanatı, bütünüyle akademik bir nitelik taşımış, yapılan heykeller Yunan-Roma örneklerinin cansız bir kopyası olmaktan öteye gidememişlerdir Bu durum 19 yüzyılın son çeyreğine, Fransız heykelcisi Rodin’e kadar sürmüştür Rodin’in önemi, heykel sanatına yeniden can vermiş olmasındadır Rodin, temelde klasik ölçülere bağlı bir usta olmasına karışn, akademizme kaymamayı başarmıştır Öpüş (Musée Rodin, Paris) adlı ünlü yapıtında olduğu gibi klasik bir yetkinlik ve duruluğu sağlamayı başarmış, antikiteye uzanan heykel sanatının sağlam damarını yakalayabilmiştir Başlangıç noktası, eski Yunan’dan çok, onu yeni bir anlayışla özümsemiş olan Michelangelo’ydu Nitekim figürleri yer yer yarım bırakılışla Michelangelo’nun yarım kalmış esir figürlerini ve son Pieta’larını anımsatır Tanrının Eli (Musée Rodin, Paris) adlı yapıtında ise sanatçının yaratma eylemini alışılmadık biçimde ortaya koyuşuna tanık olunur Bu el tanrının olduğu kadar, sanki taş kitlesinden canlı figürler yaratan sanatçının da elidir Rodin’in heykellerinde varlığın gizlerine uzanan bir şeyler vardır Rodin’i “düşünceyi mermere işleyen usta” diye tanımlarlar Düşünce (Musée Rodin, Paris) adlı yapıtında bunun en yetkin örneğini vermiştir Bu, oluşun derinliklerine, varlığın özüne inen bir düşüncedir






Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.