|
|
Konu Araçları |
boyama, çizim, doğa, minyatür, sanatında, teknikleri |
Minyatür Sanatında Doğa Çizim Ve Boyama Teknikleri |
07-17-2009 | #1 |
Şengül Şirin
|
Minyatür Sanatında Doğa Çizim Ve Boyama Teknikleri——————————————————————- -MiNYATÜR SANATINDA DOĞA ÇiZiM VE BOYAMA TEKNiKLERi; Cahide Keskiner -MİNYATÜR NEDİR? İslam dünyasında resim sanatının temsilcisi olan minyatür, süsleyiciliği yanında kuvvetli bir anlatım gücüne ve kendisine has estetik bir yapıya sahip olarak, asırlar boyu değişik ve çok çeşitli üsluplar altında daima gelişimini sürdürmüştür Genelde bir kitap resimleme sanatı olarak kabul edilerek, metni açıklayıcı ve destekleyici olarak yapılmaktadır Minyatürün en büyük özelliği konuyu tam olarak göstermesidir Bu resim tekniğinin tek buutlu olması, yapılan eserlerde genellikle derinlik kavramının bulunmaması, minyatür sanatının estetik yapısına uygun olmasındandır Minyatür sanatındaki düzenlemelerde kullanılan bakış açısı, tepe ve cephe noktalarının tam orta kısmına rastlar Bunun gereği olarak da bütün figürler birbirlerini tümü ile kapatmayacak bir şekilde yerleştirilir Uzaklık görünümü ne boylar, ne de renk ve gölgelerle belirtilir Ancak insan figürlerinde boy oranları bazen kişinin önemine göre artar veya eksilir Yapılan eserlerde mesafe farkı gözetmeksizin bütün detaylar en ince ayrıntısına kadar işlenir Rengin çoğu kez bir soyutlama aracı olarak, gerçeğe bağlı olmaksızın kullanıldığı görülmektedir Minyatürlerde, atların mavi veya pembeye, dağların, tepelerin sarı, eflatun, mercan gibi doğa üstü renklerle bezendiği pek çok eser vardır Doğa düzenlemelerinde, tepeler birbirleri arkasından çıkar ve genellikle ayrı paftalar halinde, farklı renklerde boyanır Osmanlı minyatürlerinde ufuk hattının da oldukça yüksek olarak tutulduğu gözlenmektedirilk bakışta resmin konusundan da evvel canlı ve sıcak renklerin çarpıcı hakimiyeti dikkati çeker Çoğunlukla mimarî unsurların yer aldığı düzenlemelerde, aynı çerçeve içinde üç veya dört ayrı yönden bakılarak çizilmiş örneklere de oldukça sık rastlanmaktadır Minyatürde, doğa düzenlemelerinde genellikle iki ayrı amaç vardır Birincisi topoğratif tarzda, aslına olduğunca uygun olarak yapılanlardır Burada ana unsurlar yani ağaç, bitki, dere veya tepelerin tüm detayları ön plana çıkar ve oldukça gerçeği yansıtır Diğeri ise kompozisyona yardımcı bir unsur olarak yapılır Örneğin hükümdar ve çevresindekilerini gösteren bir tören sahnesinde doğa ikinci planda olduğu için burada bir iki ağaç veya bitkinin kullanılması ile yetinilmiştir Zira konunun ana unsuru hükümdar ve onun yanında olan kişilerin giyim ve kuşamları olduğu kadar, sahnenin içeriğidir Kompozisyonda vurgulanacak olan ana nokta bir olayın anlatımıdır Bu nedenle doğa ikinci planda kalır 16 yy nakkaşı Matrakçı Nasuh’ta ilk defa olarak manzara resminin başka bir konunun yardımcısı olarak kullanılmadığını görürüz Doğa ön plandadır ve minyatürün ana konusudur şehirlerin ve doğanın en çarpıcı yanları büyük bir gözlemcilikle belirtilmiştir Renkler tasvir ettiği manzara ile büyük bir uyum sağlar Çoğu Osmanlı minyatürlerinde, zemin renklerinin değişik tonlarda kullanıldığını görürüz Bunlar doğadan oldukça uzak olarak pembe, mavi, eflatun ve altın kullanılarak yapılmıştır Türk minyatür sanatında gözlem ön plandadır Fantazi ve soyutlamanın büyük bir uyum içinde kullanıldığı dikkati çeker Sanatçı genellikle doğayı aynen resmetmekten kaçınmış, bu nedenle de Türk İslam minyatürleri kendine özgü bir üsluba sahip olmuştur Her ne kadar renkler doğanın özgün renk dengesine uyum sağlayacak bir tarzda kullanılsa da, sanatçının engin hayal gücüne paralel bir yorumlama getirilmiştir Örneğin belirli formlar içinde çizilmiş olan ağaçların zemin nakışları geometrik bir düzende olabilmektedir Doğada kullanılan bitkiler, kontürlü olduğu kadar kontürsüz olarak da yapılmış, vurgulama, renklerin tonu veya boyanın kıvamı ile gösterilmiştir Özellikle ağaçlarda ilk önce zemin renginin atıldığını, sonra degrade, tarama veya noktalama ile koyudan açığa gidecek tarzda tonlanmasının yapıldığını görmekteyiz Ancak bu alt yapı işleminden sonra üst detaylar işlenmektedir iç ve diş mekanların bir arada gösterildiği çizimler, günümüzde yapılan mimarî kesitlerin usul ve kaidelerine oldukça uygun bir benzerlik taşımaktadır Türk minyatürlerinde, genellikle hayal ürünü şekil ve manzaralar yoktur Bu ince sanatımızın en büyük özelliklerinden biri de sayfa kenarlarında, iran minyatürlerinde olduðu gibi, ağır tezhibe yer verilmemesidir Türk sanatkârı gerektiğinde minyatürün dışında kalan sayfa boşluklarına yalnızca halkâri denilen sade ve zarif bir süsleme tarzını uygulamakla yetinmiştir Bunun yanında varak altın ile yapılan zerefşan tekniğinin de oldukça sık kullanıldığı görülür Genellikle tarihî, edebî ve ilmî konuların işlendiği Türk minyatür sanatında, Türkler çoğu kez tarihi yansıtmayı tercih etmişlerdirYapılan eserler arasında Osmanlılar’ın savaşlarını, seferlerini ve sosyal hayatını gösteren düğün ve şenliklerini anlatan resimli yazmalar, diğer islam ülkelerinde yapılan örneklerinden apayrı bir gerçekçi üslubun meydana getirilmesine neden olmuştur Minyatürlü yazma eserlerimizin pek çoğu bugün kıymetli birer tarihî belge özelliği taşır Zamanın örf ve âdetlerini, giyim ve kuşamını, gelenek ve göreneklerini olduğu kadar, Osmanlı Türk tarihini de bu eserlere bakarak takip etmemiz mümkün olmaktadır Minyatür yapımında kullanılan boyalar, tezhib sanatında olduğu gibi, madeni oksitler, renk verici taşlar, kök ve toprak boyalardan hazırlanarak elde edilmektedir Bu renklerin yanında ana madde olarak altın ve gümüş varakların da ezilerek bolca kullanıldığı görülür insan figürlerinin giyim ve kuşamında olduğu kadar, kapkacak gibi her türlü eşyanşn, altşn veya gümüşle işlenmesi, minyatür sanatının özelliklerinin başında gelmektedir Altın ve gümüş, zemin rengi olarak da oldukça sık kullanılmıştır Pek çok minyatürde, gökyüzü tamamen altın olduğu gibi, deniz ve akarsular gümüştendir Yazmaların resimlendirilmesinde, olayların ve gösterilen sahnelerin gerçeğe uygun olmaları için, yazar ve başnakkaşın çoğu kez konuyu iyi bilen kişilerle ortak bir çalışmayı sürdürdüğü, onlardan daima gerekli bilgileri alarak en doğru ve gerçekçi bir şekilde eserlerini tamamladıkları bilinmektedir Bunun yanında aynı amaçla pek çok nakkaş ve şahnâmecinin de hünkar ile birlikte seferlere katıldığı görülür MiNYATÜR NASIL YAPILIR? Minyatür işlemine başlarken ilk önce resimlendirilecek olan eserin konusu tespit edilir Manzara, portre veya herhangi bir olayın anlatımı isteniyorsa, bunun hakkında gerekli olan araştırma yapılarak bilgi toplanır Bu hazırlık safhasından sonra, işlenecek olan konu bir eskiz kağıdına çizilir Hataları varsa düzeltilerek, noksanları tamamlanır Aharlı bir kağıt üzerine alınır Eğer aynı kompozisyondan bir kaç adet yapılması isteniyorsa, ince ve oldukça mukavim bir kağıdın üzerine çizilen desen çok ince uçlu bir iğne ile, sert bir mukavva üzerinde sık aralıklarla iğnelenerek kalıbı çıkarılır Söğüt ağacı kömürü toz haline gelene kadar ezilir Bir tülbent içinde topak halinde sıkıştırılır işlenecek olan kağıdın üzerine konan iğnelenmiş kalıp üzerinden kömür tozu ile geçilerek, desenin boyanacak kısma çıkması sağlanır Kurşun kalem ile hatlar sabitleştirilir Altta kalan kömür tozları bir kürk parçası ile temizlenir Eskiden kurşun kalem yerine, çok sulu olarak boya kullanılırdı Minyatürde boyamaya zemin renklerinin vurulması ile başlanır Eğer zemin olarak altın veya gümüş kullanılacaksa, ilk önce bunlar sürülür, zermühre denilen bir cins akik taşı ile üzerinden geçilerek parlatılır Minyatür sanatında, renklerin birbirleri ile uyum sağlayacak tarzda dağılmasına özellikle dikkat etmek gerekmektedir Figürlerin dış kenarları genellikle kendi renginin oldukça koyusu olan bir tonda çizilerek ayrıntıları belirlenir Yalnız, altın veya gümüş kullanıldığında, kontür olarak siyah renk tercih edilmiştir Bundan sonraki safha, sanatçının bütün sabır ve hünerini gösteren bir uğraş kısmıdır Elbise üstü nakışları, iç ve dış mekanda bulunan bütün unsurların detay ve süslemeleri, doğada görülen çiçek, bitki, kaya, ağaç gibi, diğer elemanlar en ince ayrıntılarına kadar işlenir Minyatür sanatında en ustalık isteyen çalışmaların arasında, portreler önde gelir Erkeklerin sakal ve bıyıkları, kadınların saçları, kaþları, varsa giysilerindeki kürkler, büyük bir sabır ile ele alınarak, tel tel diyebileceğimiz bir incelikle belirtilir Minyatürde, tarama, akıtma, noktalama ve tonlama gibi her türlü boyama tekniği kullanılmıştır Özellikle portre çalışmalarında yüz renklerinin vurulup tamamlanmasından sonra su rötuju denilen bir işlemle arzu edilen renkte bir su, fırça ile yüzün üzerinden geçirilerek bütün çizgi ve noktaların birbirleri ile kaynaşması sağlanır Minyatüre başlamadan evvel aharsız bir kağıt kullanılacaksa arap zamkı karıştırılmış ince bir üstübeç tabakasının astar mahiyetinde zemine sürülmesinde yarar vardır Bazı hallerde, astar olarak sulu altın da sürüldüğü görülür Bu sayede üste sürülen boya çok daha canlı ve net bir görünüm kazanacaktır Eski ustalar, boyalarını olduğu gibi, kullandıkları bütün aletlerini de kendileri yaparlardı Özellikle yerine göre, muhtelif incelikte olan fırçalarını hazırlamak da büyük maharet isteyen bir işti Kontürler ve en ince süslemeler tüy kalem denilen ve kedi tüyünden yapılan gayet ince bir fırça ile işlenmekte olup, bunlar eski kaynakların yazdığına göre, üç aylık kedinin ense tüylerinin güvercin kanadı kamışına geçirilerek hazırlanırdı Günümüzde bunun yerine ithal malı samur fırçalar kullanılmaktadır Selçuklu imparatorluğu döneminden itibaren hükümdar saraylarının daima bir nakışhanesi olduğu bilinir Bu gelenek Osmanlı imparatorluðu dönemindede devam etmiş, ilk merkezimiz olan Bursa’dan Edirne Sarayı’na, İstanbul’un fethinden sonra da İstanbul Sarayı’nda faaliyetini sürdürmüştür Nakkaşhanelerde yalnızca hattat ve nakkaşların meydana getirdiği tezhib ve minyatürlü eserler yapılmaz, her türlü süsleme alanlarında kullanılmak üzere belli bir esasa bağlı olarak muhtelif desenler de çizilip hazırlanırdı Bu, saray nakkaşhanelerinde tutulan en doğru yollardan biri de talebenin usta-çırak usulüne göre yetiştirilmesidir Bir minyatürlü eserin hazırlanması şüphesiz kollektif bir çalışmayı gerektirmektedir Bu nedenle de genellikle yazar, hattat, katipler, başnakkaş ve nakkaşlar, cetvelkeşler, altın ezen ve kullananlar, tahrir çekenler, cilt ustaları, müzehhibler ve bunların usta ve çırakları gibi hayli geniş bir kadro içinde her sanatkar kendi maharet alanı içinde elinden geleni bütün gayret ve hünerini göstermektedir ALTIN VARAK iŞLEMi: Altın varak, saf altın parçacığının, iki güderi arasında çekiçle dövüle dövüle, gayet ince tabakalar haline getirilmesidir Bu tabakalar ezilme işleminden sonra yazma eserlerimizde, fırça ile sürülerek kullanılabilecek bir hal alır Tezhib ve minyatür sanatlarımızda kullanılan altın varaklar çok çeşitlidir Bunların en iyisi 24 ayar olanlardır Ayarı düşük olanlar az parlar, yeşil altın, belirli bir oranda saf altına gümüş katarak elde edildiği için rengi daha açık ve yeşilimtraktır Rutubetli bir yerde bırakıldığında esmer bir renk alır ve zamanla kararır Kırmızı altın ise, altına bakır katılarak elde edilir Ancak katılan bakır oranı fazla olduğu zaman sürüldüğü zemini yer, kağıdın zamanla parçalanmasına neden olur Minyatür sanatında gümüş varakların da kullanıldığı görülmektedir Gümüş çok çabuk okside olan bir madde olduğu için bir zaman sonra kararır ve ilk sürüldüğü zamanki parlaklığını kaybeder Yazma eserlerimizde altın ve gümüş, çeşitli tekniklerde kullanılmıştır Ezilip sürülerek olanı en çok tercih edilenidir Bunun dışında, yapıştırılarak, serperek veya elekten geçirilerek yapılanları da vardır Altın varaklar çok ince kağıtlar arasında muhafaza edilir On tane altın varağın bir arada olanına deste, on destesine tefe denilmektedir ALTIN EZİLMESİ; Altın varaklar mutlaka arap zamkı ile ezilmelidir Bu, toz veya likit halinde olabilir Nefeszade İbrahim Efendi Gülzar-ı Savab adlı eserinde altının süzülmüş saf bal ile de ezilebileceğini söylemektedir Altın ezmeye başlamadan evvel ellerin sabunla iyice yıkanıp temizlenmesi gerekir Altın ezilecek olan tabagın hemen yanında bir bardak klorsuz iyi su bulunmalıdır Toz halinde olan arap zamkından silme bir çay kaşığı kadar alınarak çok temiz, yayvan ve ateşe mukavim porselen bir tabak ortasına konur Bir iki damla su ile, çevire çevire ezilerek hamur haline getirilir Sonra sağ elin orta parmak memesine biraz zamktan dokunarak yaprak arasındaki altından bir varak kaldırılarak tabağa alınır Parlaklığı tamamen kaybolup hamur haline gelene kadar tabağın tam ortasında tek parmak ile ezilir Aynı şekilde bu işlemi diğer varaklar takip eder Altın varakları tam ezilmeden üst üste tabağa doldurulmamalı, yavaş yavaş almalıdır Ezilecek altının hepsi tabağa alındıktan sonra, hamur haline gelen altın, tabağın büyüklüğüne göre bir veya diğer parmakların da yardımı ile ezilmeye devam edilir Bu işlemi yaparken zamk, parmakların hareketine mani olacak bir koyuluk alırsa, birkaç damla su ilave edilir ve gerektiğinde bu işlem her sefer tekrarlanır Altın ne kadar iyi ezilirse o kadar rengi açılır ve harelenmeye başlar Ezilip inceldiğine emin olmak için, tabağın altınlı olan bir kenarına üç, dört damla su koyup hafifçe karıştırılmalı, tabağı eğerek bunun akışına bakmalı Eğer kumlu gibi birbirlerinden ayrılarak akıyorsa henüz ezilmemiştir İyi ezilen altIn damlasında zerreler görülmez Altın varakların iyice ezildiğine emin olduktan sonra, temiz su ile altınlı olan parmaklar aynı tabak içinde suyu akıtılarak yıkanır Tabak içindeki altın ve su iyice karıştırılarak daha küçük bir çanağa ince bir tülbentten süzülerek aktarılır Bu işlemi ince bir mendil kullanarak da yapabiliriz Ufak çanağa alınan sulu altının üzerine kabın alabileceği kadar su konur,karıştırılır ve suyun durularak altının dibe çökmesine kadar üzeri kapalı olarak bekletilir iyi ezilmeyen altın, çanağa yayılmış olarak değil, ortada birikmiş halde toplanır Altının su seviyesine kadar tutunması makbuldür Ezilmiş olan altın en az 24 saat kadar bekletildikten sonra, süzülür ve hafif bir ısıya tutularak kurutulur El sürüldüğü zaman çıkmaması için jelatinli su ile kullanılır Eski ustalar altının, çanakta sulu haldeyken, ateş üzerinde kaynatılmasında yarar olduğunu, bu taktirde altının her türlü kirden arınarak çok daha parlak olacağını söylemektedirler Kağıda sürülen altını parlatmaya gelince, bu iki şekilde olur Ya doğrudan doğruya Süleymani taşından yapılmış zermühre denen mührelerle, altının üzerine sürülerek yapılır, ya da sürülmüş altın üzerine ince bir saman kağıdı koyarak bunun üzerinden parlatılır Kağıt üzerinden yapılan bu işlem, altına mat bir görünüm verir ve direk parlatılan altın ile arasında ton farkı yapar Altın, yeter derecede zamklı olursa parlatırken mühreye bulaşmaz Fazla zamklı olduğu taktirde mühreyi tutar ve iyi parlamaz Bazen altın üzerinde mühre iyi kaymaz, takılır gibi olur O zaman mühreyi saçımıza sürerek saçın yağından istifade edebiliriz Yalnız bunda da ifrata gitmemek gerekir Zira altının üzerini bir yağ tabakası ile kaplar ve bu halde altın üzerinde boya ile çalışmak zor olur Altında kullandığımız jelatin eritildiği zaman çok çabuk bozulduðu için, her seferinde az miktarda yapılmasında fayda vardır Jelatinli su çok koyu olarak kullanılmamalı, bu taktirde altın kararır ve parlamaz Ayrıca altın çok iyi ezilmiş olsa dahi, her kullanıştan sonra temiz su ile çalkalayıp süzmekte yararlıdır Eski müzehhibler, sık sık altın ezmemek için uzun zaman kendilerine yetecek miktarda altını ezip bir hokkada saklar, gerektiğinde bundan bir bıçak ucu ile alınarak kullanılırdı ALTIN YAPIŞTIRMA; Altın yapıştırmada kullanılan en kuvvetli madde yumurta akıdır Çok taze tercihen günlük olan ve döllenmemiş bir yumurtanın akı sarısından ayrılır Bir çanak içinde ceviz büyüklüğünde bir şap parçası ile akın uzaması bitip sulanana kadar çırpılır Üzerinde biriken köpükler alındıktan sonra buna birebir oranında su ilave edilerek karıştırılır Altının yapıştırılacağı yere bir fırça ile bol miktarda sürülür Bu işlem başlamadan önce, altın varaktan bir santim kadar daha büyük olan ince ve yumuşak bir kağıda sarı balmumu sürülür Altın yaprağının üzerine konup sıvazlanarak, altının bu kağıt üzerine alınması sağlanır Altını üzerine aldığımız kağıt, kesici kenarları iyice tebeşirlenmiş bir makas ile yapıştırılacak ebatlarda kesilerek yumurta akı sürülen yere ak henüz kurumadan yavaşça konur Makasın tebeşirlenmesi, altının makasa yapışmaması içindir Yapıştırılan altın varaklar arasında aralıklar kaldığı taktirde, aynı işlem burada da tekrarlanır Altınla kaplanan zeminin iyice kurumasından sonra, hepsinin üzerinden kalın bir fırça ile bolca yumurta akı geçirilir Bu işlem altının bir ton daha matlaşmasına neden olursa da sağlamlaşması açısından çok gereklidir Altın, aynı şekilde miksiyon veya çok koyu olarak hazırlanmış jelatinli su ile de yapıştırılabilir Ancak yapıştırma altının üzeri kolay boya tutmaz Bunun için yapıştırılan altının üzerinden tekrar jelatinli bir suyun geçirilmesinde fayda vardır Her ne şekilde olursa olsun, altın yapıştırıldıktan sonra en az bir hafta tamamen kuruyup kendini çekmesi için bekletilir Ancak bundan sonra üzerinin işlenmesine başlanır Minyatür sanatımızın eski örneklerine baktığımızda, sanatkarların yapıştırma altına pek rağbet etmedikleri, genellikle ezip, sürme tekniğini tercih ettikleri görülmektedir ZEREFŞAN YAPIMI; Zerefşan yapmak için oldukça koyu bir kıvamda jelatinli su hazırlanır Bu sıvı, bir iki saat bekletildiğinde pelteleşecek şekilde olmalıdır Bir çay fincanı suya, jelatin tabakasından beş, altı kare konarak hafif ateşte jelatin tamamen eriyene kadar kaynatılır Baş ve işaret parmaklarımızı ıslattığımızda, birbirlerine değdirdiğimiz zaman hafifçe yapışıyorsa istenilen kıvamdadır Sonra soğuması beklenir ve zerefşanlanacak olan yere kalın bir fırça ile sürülür Bu kıvamdaki jelatini beklettiğimiz taktirde, pelteleşecek, ertesi gün kullanma olanağğ olmayacaktır Onun için her seferinde taze olarak yapılması gerekmektedir iri delikli bir tel süzgeç içine altın yaprağından bir kaç tane konur Çok sert ve nispeten uzun tüylü bir fırça ile eleğin üzerinden hafifçe geçirilir Fırçayı çok bastırdığımızda altın toplanır, parça parça düşmez Jelatinli su sürülmüş olan yüzeye serpilen altın, tamamen kuruduktan sonra üzerinden sıkıca mührelenir Altının sabitleşmesi sağlanır Bu tarzda yapılan zerefşan, çok kaygan zeminler üzerinde iyi netice vermez Emiciliği az olan kağıtlar üzerinde mühre kayar ve altın toplanır Kağıda gerektiği kadar yapışmaz Zerefşan yapımının bir başka şekli de fırça ile olanıdır Buna serpme de denir Görünümü elekten geçen parça altından farklıdır Genellikle eski eserlerde, yazı zemini olduğu kadar, yazı üstüne de yapılır Bu tarzda zerefşan yapılması istendiğinde, kâsede ezilmiş olan altın, kalın bir fırça ile alınır Bunun ne çok koyu ne de çok sulu olmamasına dikkat edilmelidir Altınlı fırça bir çubuğa vurularak altının zemine noktalar halinde düşmesi sağlanır Serpilen altının aynı büyüklükte olması el maharetine bağlıdır Aksi taktirde kimi büyük, kimi küçük olacağından güzel bir görünüm vermez Serpme işlemi bitip, altın kuruduktan sonra üzerinden mühre geçilerek parlatılır Serpme altın tekniği, gümüş kullanarak da yapılmaktadır Ancak gümüş, zamanla okside olup karardığından, parlaklığı kaybolur ve boya görünümü alır KAĞIT VE BOYAMASI; Minyatür sanatımızda kullanılan kağıdın da büyük bir önemi vardır Gelibolulu Ali Menakib-i Hünerverân adlı eserinde, en iyi cins kağıdın ‘Devlet-abadi’ olduğunu ve Semerkant kağıdından aşağısına itibar edilmemesini söylemektedir Ancak bunların yanında 15 yy da Kağıthane’deki kağıt fabrikasında imal edilen, İstanbuli adlı olanlar da tercih edilenler arasındadır Kullanılacak olan kağıtlar, daima aharlı ve mührelidirler Genellikle şeker beyazı, açık krem, toz pembe ve süt mavisi renklerinde olanlar benimsenerek kullanılmıştır Nispeten daha koyu tonlarda olan kağıtların, minyatürü çevreleyen pervaz süslemelerinde bulunduğu, bir genelleme olmasa dahi dikkati çeker Aslında beyaz renkte olan kağıtlar, cinsleri ne olursa olsun, bitkisel veya madeni boyalarla boyanmaktadır Boyama işlemi üstten sürerek olduğu gibi, banyo usulü ile de yapılır Buna daldırma denir Kağıtlar ne şekilde boyanırsa boyansın, ilk önce, kağıdı şaplı bir suya daldırıp, kurutmakta fayda vardır Sürme usulü ile kağıt boyamasında, toz boya, mermer üzerinde, bir miktar sirke ile ve destezenk yardımı ile ezilir Buna nişasta muhallebisi yapılarak karıþtırılır El ile veya bir sünger ile kağıdın üzerine yedire yedire iyice sürülür Gölgede kurumaya bırakılır Suyunu iyice çekip kurumaya başladığında, bir ağırlık altına konarak kağıdın kırışmaması sağlanır Ancak kağıt boyamada en güzel tarz banyo usulü olanıdır Burada ton farkı olmaz Yapımına başlarken, ilk önce, renk veren bitkiler zevke göre seçilir Ihlamur, çay, safran, kına ve gelincik gibi bitkiler suda iyice kaynatılır Rengi iyice çıktıktan sonra, bu suya bir miktar şap ilave edilerek tekrar kaynatılır Kenarlı bir tepsiye alınan bu renkli suyun içine kağıtlar daldırılarak banyo yaptırılır Suyun süzülmesi için kağıdın bir köşesinden asılarak kuruması beklenir Boyama işlemi özellikle aharlanmamış olan kağıtlar kullanarak yapılmalıdır Zira aharlı kağıt boya tutmaz Kağıt boyamasının değişik bir tarzı da, genellikle eski eserlerde kullanılan Akkâse’dir Burada, kağıdın metin kısmı ile kenarda kalan bölümü farklı renklerdedir Bu işlemde ilk önce, kağıt istenilen renkte tümü ile boyanır Sonra, metin kısmı sıvı arap zamkı ile kapatılır ve daha farklı bir renkte daldırma usulü ile ikinci defa boyanır Arap zamkı sürülen yer boya tutmayacağı için, bir sayfada iki değişik rengin yer alması sağlanmış olur Boyalı bir kağıdın orta kısmını şaplı su sürerek de açabiliriz Ancak şap kıvamını çok iyi ayarlamak ve sürerken aynı homojenlikte olmasına dikkat etmek gerekir Aksi halde dalgalı olur ve istenilen neticeyi vermez Gülzar-ı Savab adlı eserden alınan bilgilere göre renkler şöyle elde edilir Badem yaprağı : Altın sarısı Susam çiçeği : Çimen yeşil Nohut unu : Nohudi Susam çiçeği : Güneşte kurutulursa mavi Gelincik çiçeği : içine bir miktar şap konursa mavi Cehri : Sarı Soğan kabuğu : Samani Asfur : Bir beze çıkınlayıp su içinde iken sıkılırsa, önce sarı, devam edildiğinde kırmızı renk çıkar Mürver yemişi : Mor Ceviz yaprağı : Kahverengi Bakkamağacı odunu : Kaynatılıp içine meşe külünün süzülmüş olan suyu ilave edildiğinde, kırmızı renk elde edilir Menekşe yaprağı ve Mürver çiçeği tohumu : Açık mavi TERİMLER; Âbâdî : Eskiden kullanılan bir kağıt
adı Buna Hind âbâdîsi de denir Hindistan’da Devlet-âbâd şehrinde yapıldığı için bu ad verilmiştir Çok kaliteli güzel ve parlak bir kağıttır Âhar : Nişasta, yumurta akı, nişadır, kitre, arap zamkı, şap, pirinç gibi maddelerden yapılan bir sıvı Ham kağıtların terbiyesinde kullanılır Kağıdın emiciliğini alır ve ona parlak bir görünüm verir Akkâse : Bir kağıdın orta ve kenar kısımlarının değişik renkte boyanması Altın cetvel : Yazma eserlerin metinlerinin çevresine çekilen altın cetvel Altın tabağı : Altın varakların ezildiği büyük boy tabak Bunlara Mertabanî tabak da denir Ayrıca altının kullanıldığı ateşe dayanıklı küçük tabaklara da bu ad verilir Altın tozu : Altın tozundan yapılmış rıh Çoğunlukla fermanlarda yazı altı süslemesi olarak da kullanılır Altın varak : Altın levhaların çekiçle dövülerek çok ince bir hale getirilmiş şekli Bunlar ezilerek kullanıldığı gibi, yapıştırılarak ve eleklerden serpilerek de kullanılır Battal : Bir kağıt cinsi Bezeme : Süsleme Billûr mühre : Camdan yapılan mühre Genellikle kağıtların cilalanmasında kullanılır Cetvel : Yazma kitaplarda ve levhalarda orta bölümle kenarı ayırmak için kullanılan çizgiler Bunlar altın olduğu gibi değişik renklerden de olabilmektedir Cetvelkeş : Cetvel çeken sanatçı Bunlara Kalemkeş de denir Cilbend : Yazma eserlerin korunması için kullanılan kutu Cild : Yazma eserlerin korunması için dış kısımlarına yapılan kaplar Cönk : Dikdörtgen şeklinde uzunlamasına açılan genellikle şiir mecmualarına verilen ad Çakmak mühre : Her iki tarafından tutularak kullanılan agaçtan yapılmış merdane biçiminde mühre Ellerin arasında kalan kısma sert bir taş yerleştirilmiştirÇekmek : Âharlanacak kağıdı şaplı suya batırıp çıkarma işlemi Çift âharlı : Üzerine birkaç kat âhar sürülmüş kağıt Defe : Yüz adetlik altın varak paketi Destezenk : Boya ezmek için kullanılan alet Devlet âbadi : İpekten yapılan kağıtların bir çeşidi Dip taşı : Altın varak yapanların üstünde altın dövdükleri mermer taş Ebrû : Su yüzeyine serpilen boyaların, kağıda alınarak boyama şekli El yazması : Elle yazılan kitaplara verilen ad Filigran : Eski kağıtların dokusunda bulunan ancak ışığa tutulduğu zaman görülen yazı veya şekiller Frenk kağıdı : Avrupadan gelen kağıtlara verilen ad Gümüş : Altın gibi varak haline getirilir Özellikle minyatürler de nehir veya denizlerin boyanmasında kullanılır Halkâr : Yalnız altınla yapılan bir süsleme tarzı Hattat : Hat yazan sanatçı Hurde nakış : Minyatür İbda : Yaratma Çığır açma O zamana kadar yapılmamış olan bir şeyi yapma İcâzetnâme : İlimde ve yazıda öğrenimini bitirenlere verilen belge Kalem fırça : Müzehhiplerin kullandığı tek tüylü ince fırça Kıl kalem : Minyatür sanatkarlarının ince çizgiler çizmek için kullandıkları fırça Kontür : Bir rengin etrafına çekilen çizgi Buna tahrir de denir Kuzu : Ana cetvelin kenarına çekilen ince çizgi Kuzulu cetvel : Kalın cetvelin kenarlarına çekilen ince çizgi Bu iç ve dıþ kenarlarına çekilirse çift kuzulu cetvel denir Lâl : Kırmızı mürekkep Minyatür : El yazmasý kitaplarý süslemek için metindeki olaylarý anlatan bir tür resimlere verilen ad Motif : Bir tablonun, bir figürün veyahut herhangi bir resmin esasýný teþkil eden þekil ve unsur Murakka : Birçok kaðýt tabakalarýný üst üste yapýþtýrarak elde edilen mukavva Mühre : Kaðýtlar aherlendikten sonra cilalamak amacý ile kullanýlan veya ezilerek sürülen altýný parlatmaya yarayan taþ Müzehhib : Tezhip yapan sanatçý Kadýn olursa müzehhibe denir Nakýþ : Eskiden boyalý resimlere verilen isim Nakýþhâne : Nakýþ yapýlan yer Resim atölyesi Nakkaþ : Yazmalara nakýþ ve resim yapan sanatkar Nigâr : Eskiden insan resmi yerine kullanýlan Farsçca bir kelime Nigârhane : Resim yapanlarýn çalýþtýklarý yerNakýþ resim : Minyatür Ressam : Resim yapan sanatkar Sývama altýn : Kat kat sürülen altýn Silkme : Bir yazý veya resmi kaðýda çizdikten sonra bunu iðneleyerek kalýbýný çýkarýp üzerinden kömür tozu ile geçmek Silkme kalýbý : Ýðne ile delinerek hazýrlanmýþ desen kaðýdý Silkme tozu : Silkme iþinde kullanýlan söðüt kömürünün tozu Saz yolu : Fýrça maharetini gösteren bir betimleme tarzý Sultanî kaðýt : Eskiden ipekten yapýlan çok iyi bir cins kaðýt Þebih : Ýnsan resmi Þebih yazmak : Ýnsan resmi yapmak Þükûfe : Farsça çiçek demektir Þikâf : Altýn boya ile birlikte kullanýlarak yapýlan bir süsleme Tahrir : Bir motifin veya objenin kenarýna çekilen çizgi Tasvir : Resim Temellük kaydý : Bir yazma eserin kime ait olduðunu veya kitaplýðý bildiren yazý Tezhib : Yazma eserlerin süsleme iþi Tezyinat : Süsleme, bezeme Týrnak mühre : Sivri uçlu kalem þeklindeki mühreye verilen ad Buna Damar mühresi de denilmektedir Toz varak : Altýn tozundan yapýlma varak Uhra : Minyatürde desen çizerken kullanýlan kiremit rengi boya Varak : Yaprak, tabaka Varak altın : Altın varak Varakçı : Altın varak hazırlayan usta Vassal : Dağılmış el yazması kitapları tamir eden usta Yastık : Yaprak halindeki altının bıçakla üstünde kesildiği altlık Yeşil altın : Altının gümüşle karışımından oluşan şekli Zerdûzan : Altın işleyenler Zerefşan : Altın serpme ile yapılan süsleme Zerender-zer : Sarı altın üzerine yeşil altın ile yapılan süsleme tarzı Zerendûd : Sıvama altın sürülmesine verilen ad Zernişan : irili ufaklı altın parçacıklarıyla süslenmiş kağıt Zernüvis : Altın ile nakış yapan usta Zervarak : Âharlı kağıtların üzerine serpme altın yapılmış olanlar Zırnık : Sarı mürekkepSEÇME KAYNAKÇA ALİ, GELİBOLULU, Menakib-i Hünerverân, İstanbul 1926 AND, METİN, OsmanlI Tasvir Sanatları I Minyatür, İstanbul 2002 AND, METİN, Osmanlı şenliklerinde Türk Sanatları, Ankara 1982 AND, METİN, Minyatürlerle Osmanlı-İslâm Mitologyası, İstanbul 1998 ARSEVEN, CELAL ESAD, Sanat Ansiklopedisi I-5, İstanbul 1943-1952 ATASOY, NURHAN - ÇAÐMAN, FİLİZ, Turkish Miniature Painting, İstanbul 1974 ATASOY, NURHAN, 1582 Surname-i Hümayun - Düğün Kitabı, İstanbul 1997 ATASOY, NURHAN, Otağı-Hümayun, Osmanlı Çadırları, İstanbul 2000 ATIL, ESİN, Levni ve Surnamesi, Bir Osmanlı şenliğinin Öyküsü, Koçbank, İstanbul 1999 ÇAÐMAN, FİLİZ - TANINDI, ZEREN, Topkapı Saray Museum - Islamic miniature Painting, İstanbul 1979 IREPOÐLU, GÜL, LEVNİ: Nakış-Þiir-Renk, İstanbul 1999 NEFES-ZADE, SEYYİD İBRAHİM, Gülzâr-ı Savab, İstanbul 1939 ÖZEN, MİNE ESİNER, Yazma Kitap Sanatları Sözlüğü, Ýstanbul 1985 PAKALIN, M ZEKİ, Osmanlı Tarih Deyimleri Sözlüğü, 1-3 Ýstanbul 1946-1955 RENDA, GÜNSEL, Osmanlı Minyatür Sanatı, Promete Kültür Dizisi, İstanbul 2001 RENDA, GÜNSEL, Batılılaşma Dönemi Türk Resim Sanatı (1700-1859) Ankara 1977 ÜNVER, SÜHEYL, Ressam Levnî: Hayatı ve Eserleri, İstanbul 1940 ÜNVER, SÜHEYL, Ressam Nigâri: Hayatı ve Eserleri, İstanbul 1946 ÜNVER, SÜHEYL, Ressam Nakşî: Hayatı ve Eserleri, İstanbul 1949 ÜNVER, SÜHEYL, Geçmiş Yüzyıllarda Kıyafet Resimlerimiz, Ankara 1958 YAZR, MAHMUD BEDREDDİN, Medeniyet Aleminde YazI ve İslâm Medeniyetinde Kalem Güzeli, Ankara 2981
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
Cevap : Minyatür Sanatında Doğa Çizim Ve Boyama Teknikleri |
07-17-2009 | #2 |
Şengül Şirin
|
Cevap : Minyatür Sanatında Doğa Çizim Ve Boyama Teknikleri
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
|