Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Nesil Bilinçlendirme Kampı - Gizli Tehlikeler & Tehditler > Nesil Bilinçlendirme Kampı > Tarih Musahabeleri

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
birliğinin, dağılması, dünya, sovyetler, yeni

Sovyetler Birliği'nin Dağılması: Yeni Dünya

Eski 06-24-2009   #1
KRDNZ
Varsayılan

Sovyetler Birliği'nin Dağılması: Yeni Dünya



Glasnost ve Perestroyka






Gorbaçov'u, Parti ve Devlet siteminde bu kadar radikal değişikliklere ve hatta, Sovyet Rusya'nın siyasal yapısını bu kadar değiştirmeye iten sebep veya faktör neydi?
Önce şunu söylemek gerekir ki, Gorbaçov'un 1985 Martında Sovyetler Birliği'nin kaderini eline aldığında, bu devletin, dünya politikasında bir "süper-güç" olarak mücadelesi ve bu mücadeledeki handikapları ve bunların çözümleri hakkında, bir takım tedbir ve sistemleri kafasında oluşturduğu anlaşılıyor Sanırız bu tedbirler ve sistemleri gerçekleştirmenin ilk çaresinin de, Sovyetler Birliğinin siyasal yapısında radikal değişmeler yapılması olduğuna inanmıştı Lakin bütün bunları yapabilmesi için de, kuvvetli bir otoriteye sahip olması gerekirdi
Bu sebepledir ki, Gorbaçov, bir yandan siyasal sistemin yapısını değiştirerek yakasını Komünist Partisi'nin hegemonyasından kurtarmaya çalışırken, diğer yandan da ekonomik yapının değiştirilmesi ve bu yapıya, Gorbaçov'un kafasında tasarladığı şeklin verilebilmesi için ekonomik alanda da kademe kademe tedbirler almaya başladı Glasnost (açıklık, şeffaflık) ve Perestroyka (yeniden inşa, yeniden yapma), öngörülen yeni ekonomik sistemin iki temel ilkesini teşkil etmiştir
Gorbaçov, 11 Mart 1985 de, Komünist Partisi Genel Sekreterliği'ne seçilmesinden sonra yaptığı konuşmalarda, "ekonomik mekanizma ile işletmecilik sisteminin devamlı bir şekilde geliştirilmesi" ihtiyacından söz etmiş ve teşebbüslerin bağımsızlık ve yetkilerinin genişletilmesi gerektiğini söylemişti
Bunun arkasından, Nisan ayında, verimliliği ve ürün kalitesini yükseltmek için tedbirler açıklanırken, Mayıs ayında da, endüstride ve araştırmada çalışan işçi, mühendis ve üretim mühendislerine maddi ve manevi teşvikler getiren kararlar alındı
Haziran ayında merkez komitesinde yaptığı konuşmasında da, bütün ekonomik aksaklıkların kaynağının, 1970'lerden beri izlenen ekonomik politikalar olduğunu söyleyerek, "Brejnev dönemine" ağır bir darbe vurdu
Ağustos'ta yayınlanan bir kararname ile de, işletmelere, üretim hedeflerinin tespiti ile fiyat tespitinde daha geniş karar yetkisi tanındı
Haziran ayında, aynı zamanda, içki yasağı getirildi Umumi yerlerde içki içmek, işyerine sarhoş gelmek, küçükleri içkiye teşvik etmek, evlerde içki imal etmek yasaklanırken, Cumhuriyetlerin yönetimindeki suistimal ve rüşvete karşı da mücadele açıldı Bu cumhuriyetlerin başında, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Azerbaycan ve Gürcistan geliyordu
1986 yılının en önemli olayı ise, Brejnev döneminin ekonomik politikasına göre hazırlanmış olan 12'inci Beş yıllık (1986-1990) Plan'ın radikal bir şekilde değiştirildikten sonra, Komünist Partisi'nin Şubat-Mart 1986 yapılan 27'inci Kongresine sunulması oldu Gorbaçov, bu konuda Kongre'ye, okunması beş buçuk saat süren bir rapor sundu Rapor'da Gorbaçov, kapitalizm ile komünizm arasındaki ideolojik çatışmayı değerlendirirken, "günün gerçeğinin temel eğilimlerini anlamak" gerektiğini söylemiş ve 9'uncu (1971-1975) ve 10'uncu (1976-1980) beş yıllık planların başarısızlığında, bilimsel ve teknik gelişmelerin gerisinde kalınmasının büyük rol oynadığını vurgulamıştır
Gorbaçov, bu şekilde kademe kademe yürüttüğü yeni ekonomik politikanın adını koymakta da gecikmedi: Glasnost Merkez Komitesinin Ocak 1987 sonunda yaptığı Genel Kurul toplantısında, sert bir konuşma yaparak, Brejnev dönemini ağır bir şekilde eleştirdikten sonra, Parti hayatında reform ve demokratizasyon ve toplum hayatında da "geniş demokrasi" gerektiğini söyledi Devlet ve kamu kuruluşlarının da, kamu oyunun eleştirilerine açık olması gerektiğini belirten Gorbaçov, devlet hayatında "alenilik" ve "açıklık", yahut "şeffaflık", yani Glasnost ilkesini ortaya attı Gorbaçov, gerek devlet hayatındaki, gerek ekonomideki uyuşukluğu ve durgunluğu silkelemek ve bir dinamizm getirmek istiyordu
Gorbaçov, ikinci bombasını, Bolşevik İhtilalinin, yani Sovyet Birliği'nin kuruluşunun 70'inci yıldönümü dolayısıyla 7 Kasım 1987 de yaptığı bir konuşma ile patlattı Bu konuşmasında da Perestroyka, yani "yeniden inşa", "yeniden yapılanma" ilkesini ortaya attı Gorbaçov, Lenin'den başlayarak o güne kadar, Rusya'da sosyalizmin gelişmelerini tahlil ederek, "sosyalizme ikinci bir rüzgar" sağlamak için ekonominin yeniden yapılanması ve ekonomide reform ve demokratizasyon gerektiğini söyledi
Perestroyka'nın ilk önemli ve büyük adımı ise, 1 Ocak 1988 de yürürlüğe konan "Sosyalist Teşebbüs Kanunu" oldu Adından da anlaşılacağı üzere bu kanun, teşebbüslere ve yöneticilerine, rasyonel ve verimli bir işletme sağlama hususunda çok geniş yetkiler sağlıyordu
Böylece, Gorbaçov, Glasnost ve Perestroyka ile, kapitalist ekonominin bir açık tarafını komünist sistem içinde uygulayarak Sovyet komünizmine yeni bir yapılanma ve aynı zamanda da bir dinamizm getirmek istemişti Tabi, bu politikasının karşısına dikilen bir takım muhafazakarlar da oldu Fakat belirttiğimiz gibi, Gorbaçov, siyasal alanda yapmış olduğu reformlarla sağlamlaştırdığı otoritesi ile, bu muhafazakar, köstekleyici direnmeleri kırmasını bildi


Sovyet-Amerikan Silahlanma Yarışı



Esasına bakılırsa, Gorbaçov'un, yeni bir ekonomik yapılanma ile Sovyet komünizminde yeni bir rüzgar estirme ve Sovyet ekonomisine yeni bir dinamizm getirme amacının itici gücü, 1960'lardan itibaren, yani füzelerin savaş teknolojisinin ana unsurunu teşkil etmeye başlamasından sonra, Sovyet Rusya ile Amerika arasında süregelmekte olan silahlanma yarışı olmuştur Burada özellikle söz konusu olan, "stratejik" füzeler denen çok uzun menzilli füzelerdir Her iki tarafın da, birbirlerinin topraklarını rahatlıkla vurabilecekleri bu uzun menzilli füzeler yarışı, Gorbaçov'un iktidara geldiği 1985 yılında öyle bir hal almıştı ki, Sovyet ekonomisinin bu yarışı kaldıramayacak hale geldiği görülmekteydi Sovyetler uzaya insan gönderiyorlar ve uzay araştırmaları yapıyorlardı; ama halkın refahı pahasına Bu kadar yüksek maliyete rağmen, Sovyetler bu yarışta bir üstünlük de sağlayamamışlardı Zira, şimdi Amerika, "Strategic Defense İnitiative" veya "Yıldız Savaşları" ("Stars War") denen bir, projeyi uygulamaya koymuş ve Sovyetlerin uzun menzilli stratejik füzelerini, uzaydan atacağı füzelerle etkisiz hale getirmek için çalışıyordu
"Yıldız Savaşları" projesi, Amerika'nın, Sovyetlerin uzun menzilli füzelerdeki üstünlüğünü kırmak amacı ile geliştirmekte olduğu bir projeydi Projenin, esası, uzayda kurulacak uzay istasyonlarından veya platformlarından, "laser" ışınları vasıtasiyle, Rusya'dan Amerika'ya gönderilecek kıtalararası (stratejik) füzeleri, daha havada iken yok etme amacına yönelikti Amerika bu projeyi başlatmıştı ve Amerikan ekonomisi bunun yükünü kaldırma imkanına sahipti Amerika için de maliyeti yüksek olsa bile Lakin Sovyet ekonomisi, bu projeyi etkisiz kılabilecek bir sistemi, ne teknik ne de mali bakımdan, gerçekleştirme imkanından yoksundu Gorbaçov, Sovyet Rusya'nın bu konudaki handikapını imkansızlığını, daha baştan görmüştü
Bundan dolayıdır ki, 1985 yılından itibaren Gorbaçov, Amerika ile münasebetlerinde, bu "uzay yarışması"nı sona erdirmek, Amerika ile bir uzlaşmaya vararak, Amerika'yı bu Yıldız Savaşları tasarısından vazgeçirmek için yoğun çabalar harçamıştır Bu amaçla Gorbaçov ile Başkan Ronald Reagan arasında yapılan zirve toplantıları, "kronolojik" olarak şöyledir: 19-12 Kasım 1921 Cenevre, 11-12 Ekim 1986 Rejkjavik (İzlanda), 7-10 Aralık 1987 Vaşington, 29 Mayıs-2 Haziran 1988 Moskova
Gorbaçov ile Başkan George Bush arasındaki zirveler ise şöyledir: 2-3 Aralık 1989 Malta (denizde), 31 Mayıs-3 Haziran Vaşington 9 Eylül 1990 Helsinki'de yapılan zirve ise, tamamen Körfez Krizi ile ilgilidir
Diğer bir nokta ise, Gorbaçov ile Bush arasındaki zirvelerin yapıldığı günlerde, artık Sovyet Blokunun iç yapısı, yani sosyalist uydular tam bir kaynaşma içine girmeye başlamıştı Bu sebeple, Amerika'nın Gorbaçov'a taviz vermek için hiç bir sebebi yoktu
Yıldız Savaşları konusu, Gorbaçov ile Reagen arasındaki, Kasım 1985 Cenevre ve Ekim 1986'daki Rejkjavik zirvelerinde gündemin en önemli maddesini teşkil etmiş, fakat hiçbir sonuç çıkmamıştır İkinci zirvenin sonunda, Amerika Dışişleri Bakanı Schultz, basın toplantısında; "Giderek açık bir şekilde anlaşıldı ki, Sovyetler Birliği'nin amacı, Yıldız Savaşları programını öldürmektir" diyordu Dolayısıyla, bu zirvelerden Yıldız Savaşları konusunda hiçbir anlaşma veya uzlaşma çıkmadı
Bu başarısızlık üzerinedir ki, ve özellikle Rejkjavik zirvesinden sonra, Gorbaçov'un, 1987 Ocak ayında Glasnost'u ve Kasım ayında da Perestroyka'yı ortaya atması, yani Sovyet Rusya'nın ekonomisine yeni bir dinamizm verme teşebbüsü dikkati çekmektedir
Keza, Perestroyka'nın hemen arkasından, Aralık 1987 de Vaşington'da yapılan Gorbaçov Reagan zirvesinde, Orta Menzilli Füzeler, (INF-İntermediate Range Nuclear Forces) konusunda bir anlaşmanın imzası da, her iki taraf açısından ilginç görünmektedir Özetlemek gerekirse, Gorbaçov iktidara geldiğinde, Sovyet komünizminin yapısını değiştirmeye karar vermiş bulunuyordu Bu değişmeye veya "yeniden yapılanmaya" iki koldan (double-track), yani hem siyasal iktidar ve devlet yapısı ve hem de ekonomik yapıda yapacağı radikal manipülasyonlarla uluşmak istedi Bu suretle, "Sovyet sistemi"ni güçlendirecek olursa, Amerika ile bir rekabet düzeyine ulaşabileceğini umuyordu Lakin, bu iki alandaki çabasının yanında da, Amerika ile silahlanmadaki rekabeti kısıtlama çabasında da bulunarak, üçlü bir yol da (triple track) izledi Bir bakıma, Sovyetler Birliği'ni "kurtarmak" için her yolu denedi Sonuç: Bütün bu yollar Sovyetler Birliği'nin tarih içindeki ömrünü noktaladı



Sovyetler Birliği'nin Dağılması: Gorbaçov'dan Yeltsin'e

Gorbaçov, glasnost ve perestroyka ile, hem ekonomiye ve hem de siyasal yapıya yeni bir düzen getirmeye çalışırken, Sovyetler Birliği'nin "federal" yapısına da yeni bir şekil vermek, yani "milli" cumhuriyetlerin merkezi otorite ile bağlarını yapılandırmak ihtiyacını da duydu Başka bir deyişle, ta Lenin'denberi, Sovyetler Birliği'nin, denebilir ki, daima temellerini sarsan "milliyetler sorunu"na, perestroyka, yani yeniden yapılanma çerçevesinde yeni bir çözüm getirmek istedi
Konu ilk defa Temmuz-Haziran 1988'deki 19'uncu Parti Konferansı'nda ele alınmıştır Parti Konferansı, Sovyetler Birliği'nin parlamentosu olan Yüksek Sovyeti, iki meclisli bir hale getirmiş ve biri Birlik Konseyi, diğeri de Milliyetler Konseyi kurulmasına karar vermişti Milliyetler Konseyi, tamamen cumhuriyetler, özerk cumhuriyetler, özerk bölge ve topraklar temsilcilerinden meydana gelecekti
1990 Aralık ayında yapılan Halk Temsilcileri Kongresi'nde ise Gorbaçov, Egemen Devletler Birliği Antlaşması tasarısını ortaya attı Bu yeni birliğin adı, Egemen Sovyet Cumhuriyetleri Birliği olacaktı Birliğin esas tutkalı ise, "ekonomik birlik" idi Gorbaçov, ekonomik bütünlüğün korunmasına çok önem veriyordu
Lakin, Gorbaçov'un Sovyetler Birliği'ne vermek istediği bu yeni yapılanma, bir takım tepkilerin ortaya çıkmasına sebep oldu Birincisi, bu gelişmelerin, cumhuriyetlerdeki "ayrılıkçı" eğilimleri harekete geçirmesi ve bu eğilimlere hız vermesidir İkincisi, bu ayrılıkçı eğilimlerin Ordu'yu rahatsız etmesidir Halk Temsilcisi Kongresi'nin Aralık 1990'daki toplantısından önce Ordu, Gorbaçov'dan, ayrılıkçı hareketlere karşı sert tedbirler alınmasını ve bu bölgelerde olağanüstü hal ilan edilmesini istemiştir Hatta Kuvvet Komutanları, tepkilerini dile getiren bir bildiri de yayınladılar
19 Ağustos 1991'deki darbenin liderlerinden, KGB Başkanı ve eski lider Andropov'un adamı Vladimir Kryuchkov, Kongre'nin 22 Aralık 1990 günlü oturumunda gayet sert ve tehditkar bir konuşma yaparak; ayrılıkçı hareketler ve etnik çatışmalar devam ederse, KGB'nin, yani Devlet Güvenlik Örgütü'nün müdahale edeceğini bildirdi Bu sözler 19 Ağustos 1991 darbesinin habercisi olmasına rağmen, ne Gorbaçov'un ne de Yeltsin'in bunu anlayamadığı görülüyor Bununla beraber, Kongre, Sovyetler Birliği'nin adını Egemen ve Eşit Devletler Federasyonu olarak kabul etti






Her iki taraftan gelen bu tepkiler karşısından Gorbaçov, bu tepkileri önlemek için çareyi, Kongre'den olağanüstü yetkiler almakta buldu Bu, Gorbaçov "diktatörlüğünün" tesisi idi Bir Kongre delegesi, "Demokrasi güneşi batarken, muhafazakar kuvvetler harekete geçiyor" diyordu Dışişleri Bakanı Şevardnadze de, Gorbaçov'un bu diktatörlük yetkilerini protesto için görevinden istifa etti Kongre'den sonra da Gorbaçov, Baltık cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarına son vermek için, bu cumhuriyetlere asker sevketti Baltık Ülkeleri, 50 yıl sonra, bir kere daha Sovyetler Birliği'nin "işgaline" uğruyordu
Gorbaçov, Kongre'nin kabul ettiği yeni "Federasyon" tasarısını diğer cumhuriyetlere de kabul ettirmek için 1991 yılı başından itibaren bunlarla müzakerelere girişti Bu müzakerelerde, tasarıda bir takım değişiklikler de yapıldı 1991 Haziranında, Estonya, Letonya, Litvanya, Ermenistan, Gürcistan, Moldova, Tacikistan ve Özbekistan hariç, 7 devlet imza etti Gorbaçov, diğerleri üzerinde de çabalarını sürdürdü ve Temmuz 1991 sonunda 15 cumhuriyetten 10 tanesi tasarıyı kabul etti Bunun üzerine, yeni federasyon tasarısının, kabul eden cumhuriyetlerin parlamentolarının onayına sunulması işi kalıyordu
Bu işi de başarmış ve hayatından memnun olan Gorbaçov, 5 Ağustosta, ailesi mensupları ve gerekli personel ile birlikte Kırım'daki daça'sına yaz tatiline gitti Dönüş programı 20 Ağustos olup, o gün yeni federasyon anlaşması imzalanacaktı
Lakin 18 Ağustos 1991 günü öğleden sonra, KGB birlikleri (yani Kryuchkov'un birlikleri, Gorbaçov'un kaldığı daça'yı kontrol altına alarak kendisini ve ailesini ev hapsine aldılar 19 Ağustos sabahı ise, saat 07:00 de Tass Ajansı, Olağanüstü Hal Devlet Komitesi'nin bir bildirisini yayınlarken, tanklar Moskova caddelerini kontrol altına almaya başladı Gece sokağa çıkma yasağı uygulanacağı bildirilirken her türlü siyasi faaliyet ve serbest basın da yasaklanıyordu Bunun arkasından, Olağanüstü Hal Devlet Komitesi, uzun bir bildiri yayınladı Bildiri de, Gorbaçov yönetimi yerden yere vurularak, ülkenin yönetilmez hale getirildiğini uzun uzun anlattıktan sonra, Devlet Komitesi'nin ülkeyi bu uçurumdan kurtarma sorumluluğunu üzerine aldığı ve bu arada da,yeni bir "birlik anlaşması" tasarısının tartışmaya açılacağı belirtilerek halktan Komite'ye yardımcı olması isteniyordu




Yine yapılan açıklamaya göre, Devlet Komitesi şu 8 kişiden meydana geliyordu: Gennadi İ Yanayev, Cumhurbaşkanı (yani Gorbaçov'un) yardımcısı; Vladimir A Kryuchkov, KGB (Devlet Güvenlik Örgütü) Başkanı; Dmitri T Yazov, Savunma Bakanı; Valentin S Pavlov, Başbakan; Boris K Pugo, İçişleri Bakanı; Oleg D Baklanov, Milli Savunma Konseyi Başkan Yardımcısı; Vasily A Starodubtsev, Çiftçiler Birliği Başkanı; Aleksandr I Tizyakov, İktisadi Devlet Teşekkülleri Topluluğu Başkanı
Görülüyor ki, darbe aşağıdan gelen bir hareketin itmesiyle değil, doğrudan yukarıdan gelen bir hareket niteliğini taşımaktaydı Gorbaçov ve ailesini ev hapsine alan KGB birlikleri, Ordu'nun emriyle hareket ettiklerini söylemişti Halbuki gerçeğin hiç de böyle olmadığı, darbenin, hiç bir hesaba kitaba dayanmadan, çocukça bir şekilde hazırlandığı anlaşılmıştır Çünkü darbe, nerdeyse 48 saat bile devam edememiştir
19 Ağustos günü öğleye doğru tanklar, Rusya Federasyonunun parlementosunu çembere almaya başlayınca, Boris Yeltsin, mürettebatının bırakıp kaçtığı bir tankın üzerine çıkıp, toplanmış olan halka hitaben, darbenin anayasaya aykırı olduğunu söylemiş ve darbeciler için "hainler" ve "darbeciler" deyimlerini kullanmıştır Yeltsin, bütün Rusya halkından darbecilere karşı grevlere gitmesini istemiştir Ayrıca, Beyaz Saray denen, Rusya Federasyonu meclis binasında kurulan bir radyo istasyonu da, darbeciler aleyhine yayına başlamıştır Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev ile Ukrayna Cumhurbaşkanı Leonid Kravçuk, 20 Ağustosta yayınladıkları bildirilerle Yeltsin'i desteklerken, Ordu'dan ve büroksariden darbeciler lehine bir destek gelmemiştir Bazı yerlerde askerlerle siviller arasında çarpışmalar olduysa da, bu da dar çapta bir olay niteliğini aşamamıştır
20 Ağustostan itibaren Devlet Komitesi'nde çözülmeler başladı O gün, Başkan Pavlov ve arkasından da KGB Başkanı Kryuchkov ve Savunma Bakanı Yazov, Komite'den istifa ettiler Zira, darbeciler içerden bir destek alamadıkları gibi, dışardan da, başta Amerika olmak üzere Batı, Yeltsin'e tam destek verdi
Irak lideri Saddam Hüseyin ile Libya Lideri Muammer Kaddafi, Rusya'daki darbe teşebbüsünü desteklemişlerdir
21 Ağustosta darbenin başarısızlığı kesinleşmişti ve Sovyetler Birliği'nin kaderi bu tarihten itibaren Boris Yeltsin'in eline geçmiş bulunuyordu Batı dünyasının gözünde Yeltsin, sadece Sovyetler Birliği'ni kurtaran değil, aynı zamanda bu ülkede demokrasiyi de kurtaran bir kişi haline geldi Bütün Batı dünyası, artık Gorbaçov'dan söz etmiyor Yeltsin'i göklere çıkarıyordu İşte bu atmosfer için Gorbaçov, 22 Ağustosta Kırım'dan Moskova'ya döndü Lakin, artık bir "kahraman" değildi 22 Ağustosta Moskova'da yaptığı basın toplantısında, darbe sırasında başından geçenleri ve şimdiye kadar olan icratını anlattıktan sonra, soru üzerine, bir ara Yeltsin'den çok kısa bir şekilde söz etmesi de dikkati çekmişti
Yeltsin bir defa iktidarı ele geçirmişti Şüphesiz, bu işin ucunu bırakmayacaktı 24 Ağustosta, Gorbaçov Sovyetler Birliği Komünist Partisi liderliğinden istifa ettiğini açıkladıktan sonra, SB Yüksek Sovyeti (parlamento) de 24 Ağustos 1991 de Sovyetler Birliği Komünist Partisi'nin bütün faaliyetlerinin sona erdirildiğini ilan etti Bu olaydan sonra, bir çok Sovyet cumhuriyeti bağımsızlıklarını ilan etmeye başladılar
Komünist Partisinin feshedilmesi ve Gorbaçov'un da Parti Liderliğinden istifasından sonra, Gorbaçov'un devlet başkanlığının devam etmesine rağmen, yönetim artık tamamen Yeltsin'in eline geçmişti Darbenin başarısızlığından sonra Yeltsin, devletin üst kademelerinde büyük değişiklikler ve atamalar yaptı Bunları yaparken, Gorbaçov'a danışmadığı gibi, bazı atamaları da Gorbaçov'un muhalefetine rağmen yaptı
Bu durum bir kaç ay sürdü 21 Aralık 1991 de, 11 eski Sovyet Cumhuriyeti Kazakistan'ın başkenti Almaty'de (eski Alma Ata) bir takım deklarasyonlar imzalıyarak, Bağımsız Devletler Topluluğu'nu kurdular Bu deklarasyonlar, Topluluk Paktı Protokolü, Alma-Ata Deklarasyonu, Askeri İşler Deklarasyonu, Topluluk Kurumları Hakkında Deklarasyon, Birleşmiş Milletler Hakkında Deklarasyon ve Nükleer Silahlar Deklarasyonu'dur





Alma-Ata Deklarasyonu'nda, üye ülkelerin birbirleriyle münasebetlerinde, devlet egemenliği ve egemen eşitlik, self-detarminasyon, birbirlerinin içişlerine karışmama, birbirlerine karşı baskı aracı olarak kuvvete veya herhangi bir araca başvurmama, anlaşmazlıkların barışçı yollarla çözümü, insan hakları ve hürriyetlerine saygı ve milli azınlıkların haklarına saygı ilkelerine dayanacakları belirtilmekteydi Topluluk silahlı kuvvetlerinin başına Rus Generali Yevgeni Şapaşnikov getirilirken, Nükleer Silahlar Hakkındaki Deklarasyonla da, taraflar, topraklarının nükleer silahlardan arındırılmasını ve hiçbir zaman nükleer silahlara başvurmamayı öngörmekteydiler

Gorbaçov 23 Aralık 1991 de Yeltsin ile, Başkanlığın kendisine devri konusunu müzakere ettikten sonra, 25 Aralık 1991 günü Televizyondan yaptığı uzun bir veda konuşması ile, Başkanlık görevinden istifa ettiğini açıkladı Konuşmasını yapmadan önce de, Sovyetler Birliği'nin nükleer savaş şifrelerinin bulunduğu çantayı Yeltsin'e teslim etti
Bu suretle, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği tarih içindeki ömrünü tamamlıyarak, hem Rusya'nın tarihinde ve hem de milletlerarası politika ile kuvvet dengesi münasebetlerinde yeni bir dönem açılıyordu Bu, aynı zamanda, dünyanın da yeni bir yapılanmaya doğru adım atmasıydı

Stalin'den Gorbaçov'a





Stalin 5 Mart 1953 de öldükten sonra, Nikita Kruşçev, oldukça uzun bir mücadelenin sonunda, 1957 de tek başına Sovyet ikdidarının sahibi olmayı başarmıştı Kruşçev döneminde Doğu-Batı münasebetleri, denebilir ki, Stalin zamanındakilerden çok daha sert ve tehlikeli gerginler içine girmiştir Kuruşçev'in, 1958'den başlayan Mao ile kavgası, 1964 Ekiminde, bir "saray darbesi" ile iktidardan düşürülmesine sebep oldu Yerine, 18 yıl iktidarda kalacak olan, Leonid Brejnev geçti Brejnev döneminin en önemli olayı ise, Doğu yahut Sovyet Bloku'nun içerden sarsılmasına sebep olan ve 1 Ağustos 1975 de 35 ülkenin imzaladığı Helsinki Nihai Senedi veya Helsinki Deklarasyonu'dur Sovyetler Birliğinin dağılmasının itici gücü, Gorbaçov'un ortaya attığı glasnost ve perestroyka olmuş iken, Sovyet veya Sosyalist Blok'un temellerini sarsan da bu Helsinki Nihai Senedi olmuştur Doğu-Batı münasebetlerine bir yumuşama ve bir yakınlık getirmek isteyen bu belgenin yürürlüğe girmesinden sonra, Doğu Avrupa'daki bütün Sovyet uydusu sosyalist ülkelerde, aydınlar ve milliyetçiler arasında, insan hakları ve hürriyet hareketleri başlamış ve bu hareketler zamanla Moskova'nın hegemonyasına karşı bir mücadeleye dönüşmüştür Şüphesi bunlar, bir patlama değil, yavaş yavaş gelişen hareketler olmuştur

Brejnev 1982 Kasımında öldü Yerine hem hasta ve hem de yaşlı, Yuri Andropov geçti Sovyetler Birliği Komünist Partisi'nin bu yeni Genel Sekreteri, 1956 Macar ayaklanmasında Sovyetlerin Budapeşte Büyükelçisiydi ve İmre Nagy'ın tuzağa düşürülüp tutuklanmasında önemli bir rol oynamıştı Yalnız şu var ki, Andropov, parti yönetiminde gençlere ağırlık verilmesi taraftarıydı Bundan dolayıdır ki, Parti üst kademesindeki gençlerden Mikhail Gorbaçov'a, özellikle dış politikada önemli görevler vererek, bir bakıma kendisinin veliahdı yapmak istemişti Lakin Andropov, 15 ay "saltanat" sürdükten sonra, Şubat 1984 de öldü Fakat Andropov'un yerine 53 yaşındaki Gorbaçov değil, yaşlı ve hasta, Konstantin Çernenko geçti
Çernenko, görevini ancak 13 ay sürdürebildi 10 Mart 1985 günü öldü Özellikle Komünist Partisi Merkez Komitesi'nin 50 yaşın altındaki gençlerin etkisiyle, Genel Sekreterliğe Mikhail Gorbaçov getirildi Şurası bir gerçektir ki, Gorbaçov iktidara geldiğinde, Batı'da hiç kimse, bu olayın, Sovyetler Birliği tarihinin bir dönüm noktası olacağını ve Sovyetler Birliği'nin, Komünist Partisi'nin bu genç, yetenekli ve dinamik Genel Sekreteri zamanında ve onun politikası sonucu dağılıp gideceğini aklına bile getirmedi Bu sırada Amerika'da, bir takım "akl-ı evveller", Sovyetler Birliği'ni, Orta Asya'dan ve "İslam" faktörü ile yıkma hesap ve tartışmaları yapmaktaydı Halbuki, Sovyetler Birliği, Doğudan değil Batıdan, Orta Asya'dan değil, Doğu Avrupa'dan yıkıldı
Şunu hemen belirtelim ki, Gorbaçov'un kendisini Komünist Partisi'ne kabul ettirmesi de kolay olmadı Gorbaçov, Parti içinde kendi iktidarını pekiştirmek için, iki istikamette hareket etti Birincisi, her fırsatta, "eski tüfekleri" sahneden çıkarmaya çalıştı İkincisi de, Parti'nin temel organlarındaki kadroları kendi görüşlerine yatkın kişilerle takviye etmek için çaba harcadı Bu mücadele 1988 yılı sonlarına kadar sürdü
Gorbaçov'un Parti'ye egemen olması kolay olmamıştır Onun için Parti kadroları üzerinde, kendi görüşlerine göre manipülasyonlar yaparken, yine de Komünist Partisi ve özellikle Merkez Komitesi'nden bir hayır beklememiş olmalı ki, iktidarını başka unsurlar üzerine dayandırma yoluna gitti
Komünist Partisi'nin, 1941 yılından beri toplanmayan ve halkın temsilcilerinden meydana gelen bir "Parti Konferansı" vardı Gorbaçov seçim yaptırarak, Haziran-Temmuz 1988 de Parti Konferansı'nın toplanmasını sağladı Bu Konferans'ın en önemli özelliği, konuşma ve eleştirilerin, gayet serbest ve açık olarak yapılmasıydı Konferans'ta Gorbaçov'un "çok adaylı" seçim sistemini savunması ilginçtir Gorbaçov, iktidarını, Komünist Partisi'ne değil, halka dayandırmak istiyordu
Halk Kongresi, bir danışma organı niteliğinde olmakla beraber, anayasa değişikliği ile ilgili kararlar da aldı Bunlardan biri de, Komünist Partisi'nin "devlet" üzerindeki "vesayeti"nin kaldırılması, yani Parti ile Hükümet işlerinin birbirinden ayrılmasıydı Ayrıca, Gorbaçov'un bir çok yetkileri de genişletildi Sovyetler Birliği'nin parlamentosu niteliğindeki Yüksek Sovyet, Aralık 1988'deki toplantısında bu kararları, yani Gorbaçov'un yetkilerinin genişletilmesini aynen onayladığı gibi Gorbaçov aynı zamanda Devlet Başkanlığı'na da getirildi
Yüksek Sovyet, yine Halk Kongresi kararlarına uygun olarak, Anayasa değişiklikleri içinde, 1500'ü halk tarafından ve 750'si kamu kuruluşları tarafından seçilecek 2250 üyeli bir Halk Temsilcileri Kongresi kurulmasını da kabul etti Bu kongre ilk toplantısını Mayıs-Haziran 1989 da yaptı Bu suretle Sovyet sistemine, doğrudan halkı temsil eden yeni bir organ dahil olmaktaydı
Yüksek Sovyet, 1990 Şubatında, Gorbaçov'u, "Executive President" yapan, yani Amerika'daki gibi "Başkanlık Sistemi"ni getiren bir karar aldı
Fakat, 1990 Şubatındaki gelişmeler bu kadarla da kalmadı Bir defa, 4 Şubat 1990 günü Moskova'da, 200000 kişinin katıldığı yürüyüş ve gösteriler yapıldı Gösterilerde Komünist Partisi'nin ülke yönetimindeki tekeline son verilmesi ve Partide radikal reformlar yapılması istenmekteydi Tarihçi, Yuri Afanasyev, bu gösteriler için, Çarlığa son veren 1917 Şubat ihtilalinden esinlenerek, "1990'ın barışçı Şubat ihtilali" diyordu
Bu gösteriler Komünist Partisi Merkez Komitesi'ne hemen yansıdı Gösterilerin ertesi günü Komite'de alınan kararlarla, Komünist Partisi'nin ülke yönetiminin tek gücü olmasını öngören Anayasa maddesinin kaldırılması ve "Sovyetler Birliği Komünist Partisi halk için vardır ve halka hizmet etmektedir" hükmünün Anayasaya girmesi kabul edildi
Bütün bu gelişmelerle Gorbaçov, iktidarını iyice pekiştirmekle beraber, Parti ve devlet sisteminde yapılan bu değişikliklerle de, Sovyetler Birliği'nde bir ihtilal ve inkılap yaptığı da bir gerçekti Gorbaçov, Stalin'in bıraktığı "Marksist" ve "Komünist" sistemi, ne Karl Marx ve Engels'in, ne Lenin'in ve hele Stalin'in hiç düşünmedikleri bir yere getirmişti Gorbaçov, Marx'ın uydurma "proletarya diktatoryası"ndan, Sovyet komünizmini, "halkın demokrasisi"ne getirdi Bu, Stalin ve haleflerinin, yine uydurma "halk demokrasisi"de değildi



__________________

Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar,
'Medeniyyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?




Ey ŞaiR! Bana Yağmurdan bahsetme, yağdır
Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Sovyetler Birliği'nin Dağılması: Yeni Dünya

Eski 06-24-2009   #2
KRDNZ
Varsayılan

Cevap : Sovyetler Birliği'nin Dağılması: Yeni Dünya



Uyduluk'tan Bağımsızlığa: Avrupa'da 1989 İhtilalleri






Gorbaçov iktidarının dördüncü yılı tamamlandığında, Sovyetler Birliği'nin siyasal yapısında çözülmeler başlamış bulunuyordu Bu çözülmeler, 1991 yılı sonunda dağılmaya varacaktır
Gorbaçov, bütün siyasal, ekonomik ve askeri politikasını, Amerika ile rekabet çerçevesi içine soktu Bu rekabette, en azından "eşitliğe" erişmek istiyordu Lakin bunu yaparken, bunun "Blok" içindeki yansımalarını yeteri dikkatle gözönüne almamış görünüyor Bu ise, Gorbaçov'u bir çelişkiye düşürdü: Sovyetler Birliği'ne yeni bir güç ve dinamizm vermek isterken, aksine, Sovyet sisteminin, hem içerdeki ve hem de dünya kuvvet dengesindeki bütün "zaaflarını" açığa vurdu
Bundan, sadece Amerika ve Batı yararlanmakla kalmadı Sosyalist "uydular" ve "Birlik" içindeki "milletler"de, Moskova etrafında kalıplaşmış görünen yapının, ne kadar "sallantılı" olduğunu görmekte gecikmediler
Mamafih, Sovyetler Birliği'nin "1989 İhtilalleri" ile çözülüp dağılmasını, Gorbaçov'un bu paradoksal veya çelişkili politikasına bağlasak bile, 1975 Helsinki Nihai Senedi denen olayın, Sovyet uyduları üzerindeki etkilerini de, modern çağın bir "fenomeni" olarak, daima gözönünde tutmak gerekir Hatta, "1975 olayı"nın, Gorbaçov'un fikir sisteminde bir "temel faktör" olduğu da düşünülebilir
Onuncu Bölüm'de de belirttiğimiz gibi, II Dünya Savaşı'ndan sonra Moskova'nın hegemonyasına karşı ilk baş kaldıran Sovyet uyduları, 1953 de Çekoslovakya ve Doğu Almanya, 1956'da da Macaristan ve Palonya olmuştu Sovyetler Birliği'nin dağılması sürecinde de yine bu devletler ön planda olmuşlardır Bu sebeple, dağılma sürecini de bu ülkelerden başlatacağız Yalnız şunu da belirtelim ki, bu ülkeler ve diğerleri, hemen


Baltık ÜlkeleriBaltık Ülkeleri diye genel bir şekilde adlandırılan Estonya, Letonya (Latvia) ve Litvanya, Nazi Almanyası ile Sovyetler Birliği arasında imzalanan 23 Ağustos 1939 tarihli Tarafsızlık ve Saldırmazlık Paktı'nın gizli protokolü ile Sovyet Rusya'ya terkedilmişti Bu üç küçük demokrasi, I Dünya Savaşı sonlarında, Çarlık Rusyası'ndan koparak bağımsızlıklarını almışlardı Bu ülkenin bağımsızlıklarını almalarında "milliyetçilik" duyguları nasıl önemli bir rol oynamış ise, bağımsızlıktan sonra, "Rusya" ile komşulukları, bunların milliyetçilik duygularını canlı tutmalarına sebep olmuştur
1939 Eylülünde Polonya'nın, Nazi Almanyası ile Sovyet Rusya'nın işgaline uğraması ve Eylül ve Ekim aylarında da, Sovyet Rusya'nın, bu küçük Baltık ülkeleri ile yaptığı "karşılıklı yardım" yani "ittifak" anlaşmaları ile bu ülkelerde deniz ve kara üsleri elde etmesi, 23 Ağustos 1939 Paktı'nın niteliğini gün ışığına çıkarmakta gecikmedi
Nazi Almanya'sı Mayıs-Haziran 1940 da, bir buçuk ay içinde Fransa'yı "devirince", Moskova'nın hesapları alt-üst oldu ve telaşa kapıldı 1940 Haziranında Sovyet Rusya her üç Baltık ülkesini de işgali altına aldı Temmuz ayında Sovyetlerin kontrolü altında yapılan uydurma seçimlerle, kendisine bağlı hükümetler işbaşına geldi ve Sovyet Rusya bu ülkeyi, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'ne birer "Cumhuriyet" olarak ilhak etti
Görüldüğü gibi, şimdiye kadar ele aldığımız Avrupa ülkeleri "uydu" ülkeler iken, bu üç Baltık ülkesi, Sovyetler Birliği Devleti'nin birer "parçası" halinde bulunuyordu Bu sebepledir ki, 1987 de Glasnost ve Perestroyka ile beraber, bu üç Baltık ülkesinde "milli bağımsızlık" için hareketler başladığında, "uydu" lara karşı daha esnek hareket eden Gorbaçov, bu üç Baltık ülkesinin Sovyetler Birliği'nden kopmasına ve bağımsızlıklarını almasına inatla karşı koydu Çünkü, şimdi söz konusu olan, Sovyetler "Birliği"nin dağılmasıydı
Bununla beraber, diğer sosyalist ülkelerde ortaya çıkan "mücadele süreci" Baltık Ülkeleri için de söz konusu oldu Her üç ülkede de başlangıçta her şey, "milliyetçi" gruplar ve hareketlerle, iktidardaki Komünist Partileri arasındaki mücadele ile başladı ve bu mücadele giderek Komünist Partilerinin kendi içine de yansıdı Sonuç ise, bu ülkeler komünist partilerinin Moskova'dan kopmalarına ve Milliyetçi çizgiyi benimsemelerine sebep oldu Bu gelişme ise, "glastnosçu" ve "perestroykacı" Gorbaçov'u bile sinirlendirdi Lakin Gorbaçov, "Birlik"in parçalanmasını önlemek için ne kadar inat ettiyse, Baltık Milliyetçileri de Gorbaçov'a o kadar inatla direndiler Tabi, her üç ülkede de bu mücadelenin kolay olmadığını, bir çok gerginliklerden geçtiğini de belirtelim Çünkü Gorbaçov bu mücadelede, bu ülkede yerleşmiş bulunan Rusları da kullanma yoluna gitti Ayrıca, başta Litvanya olmak üzere, bu ülkelere ekonomik ambargo uyguladı
Bütün bunlara rağmen, Litvanya Parlementosu 11 Mart 1990 da, Estonya parlementosu 8 Mayıs 1990 da ve Letonya parlementosu da 4 Mayıs 1990 da, ülkelerinin bağımsızlıklarını ilan ettiler Fakat bu bağımsızlık ilanları sözde kaldı Çünkü, Sovyet askeri kuvvetleri, İçişleri Bakanlığı Kuvvetleri ve Sovyet Gizli Polisi KGB kuvvetleri, hepsi birden bu bağımsızlıklara son vermek için 1991 Ağustosunda harekete geçtiler Her üç ülkede de, milliyetçilerle bunlar arasında çatışmalar ve ölenler ve yaralananlar oldu
İşte tam bu sırada, 21 Ağustos 1991 de, Gorbaçov'u devirmek için bir askeri darbe yapıldı Bunun üzerine aynı gün, 21 Ağustos 1991 günü, her üç Baltık Ülkesi de bağımsızlıklarını bir kere daha ilan ettiler Gorbaçov'u darbeden kurtaran ve darbeyi başarısız kılan, Rus Federasyonu Başkanı Boris Yeltsin, 22 Ağustostaki deklarasyonunda, Sovyetler Birliği'nin dağılmıyacağını ve "Birlik"in korunacağını bildirerek, Baltık bağımsızlıklarına karşı gelmek istediyse de, 24 Ağustosta, Estonya, Letonya ve Litvanya'nın bağımsızlıklarını tanımak zorunda kaldı
Yeltsin'in bu tutumunda, 21 Ağustos darbe teşebbüsü üzerine, başta Amerika olmak üzere Batı'nın Yeltsin'e büyük destek vermesinin önemli rolü oldu Esasında, Amerika daha 1940 da Sovyet Rusya bu Baltık Ülkelerini "ilhak" ettiğinde bunu tanımamıştı Baltık Ülkeleri bağımsızlık için 1987'den itibaren harekete geçtiklerinde de en büyük destek Amerika'dan gelmişti Ayrıca Batı Avrupa da bu bağımsızlıkları desteklemişti Bu durumda, üç Baltık Ülkesinin bağımsızlığını tanımaktan başka çare yoktu


Beyaz Rusya (Belarus)



Beyaz Rusya, esas itibariyle Kiev Devletinin egemenliği altında yaşarken, onun yıkılması ile birlikte ve yine onunla beraber, önce Litvanya'nın, sonra da Polonya'nın egemenliği altına girmiştir Polonya'nın 1772'deki ilk taksiminde de Rus Çarlığı tarafından ele geçirilmiştir 1919 Ocak ayında da, "Beyaz Rusya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti" olmuştur
Görüldüğü gibi, Beyaz Rusya'nın tarihinde bir "bağımsızlık olayı" pek mevcut değildir İkincisi, tarihinin büyük bölümünü de Rusya'nın kanatları altında geçirmiştir Bununla beraber, Beyaz Rusya halkının Rusya'ya karşı mücadelesi, hemen daima bir "milli kültür" mücadelesi yani "Ruslaştırma"ya karşı bir mücadele olmuştur
Bir başka ilginç nokta da, Beyaz Rusya'da "milli kültür" hareketinin Gorbaçov'dan önce ve 1980-81 yıllarında ortaya çıkmasıdır Bu hareket 1986 yılında hız kazanmaya başlamış ve özellikle Baltık Ülkelerinin milliyetçi mücaleleri Beyaz Rusya'yı da etkilemiştir Bundan dolayı Litvanya'nın başkenti Vilnius, Ukraynalılar gibi Beyaz Rus milliyetçilerinin de karargahı olmuştur 24-25 Haziran 1989 günlerinde, Beyaz Rusya'nın her tarafından gelen 400 delegenin, Beyaz Rusya Halk Cephesi'ni de bu şehirde kurmaları bundandır Vilnius'taki kuruluş toplantısında bağımsızlıktan söz edilmeyip, milli kültürün serbestce geliştirilmesinden insan haklarından, diğer etnik gruplar ve diğer cumhuriyetlerle münasebetlerden söz edilmesi ilginçtir
Şu da var ki, Beyaz Rusya Halk Cumhuriyeti'nin kuruluşu ve diğer cumhuriyetlerdeki gelişmeler, Beyaz Rusya Komünist Partisi'ni de etkiledi Halk Cephesi'nin düzenlediği gösterilerin ve kaynaşmaların artması üzerine, Beyaz Rusya Yüksek Sovyeti (parlamento) 27 Temmuz 1990 da Beyaz Rusya'nın "egemenliğini" ilan etti Gorbaçov'a yönelen 19 Ağustos darbe teşebbüsünden sonra da, Beyaz Rusya, 25 Ağustos 1991 de bağımsızlığını ilan etti

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Sovyetler Birliği'nin Dağılması: Yeni Dünya

Eski 06-24-2009   #3
KRDNZ
Varsayılan

Cevap : Sovyetler Birliği'nin Dağılması: Yeni Dünya



Bulgaristan

Doğu Almanya'da, 1989 Ekiminde Komünist Lider Erich Honecker'in iktidardan düşürülmesi, Bulgaristan'ı da etkiledi
Honecker ve Bulgaristan komünist Partisi Lideri Teodor Jivkov (Zhivkov) Moskova'nın kapısındaki en sadık hizmetkarlar olmuşlardı Özellikle Jivkov II Dünya Savaşından sonra bütün Sovyet uydusu sosyalist ülkelerde bir takım kımıldanmalar ve çalkalanmalar olmuş, fakat Bulgaristan'dan tek bir ses bile çıkmamıştı Bunun tek sebebi 1954 yılından beri, yani 35 yıldır, Bulgaristan'ı demir yumrukla yöneten ve Bulgaristan'daki 15 milyonluk Türk kitlesinin de amansız düşmanı olan Jivkov'du Kendisine "Çar" deniyordu 35 yıl içinde, Sovyet Rusya'da bir çok lider gelip geçmiş, fakat Jivkov hepsi ile geçinerek iktidarını sürdürmeyi başarmıştı

İlginçtir, 35 yıllık, yıkılmaz sanılan diktatör Jivkov, inanılmaz bir şekilde kolaylıkla yıkıldı Söylediğimiz gibi, bunda, Honecker'in devrilmesinin büyük etkisi olmuştur Zira, Honecker'in düşürülmesinden iki hafta sonra, 3 Kasım 1989 da Sofya'da binlerce insanın katıldığı gösteriler başladı Göstericiler "glasnost" ve "demokrasi" diye bağırıyorlardı Bu gösteriler üzerine, Bulgaristan komünist Partisi 9 Kasım 1989 toplantısında, Jivkov'u zorla istifa ettirdi Jivkov'un düşürülmesinde Gorbaçov'un da vizesi vardı Zira, Gorbaçov Jivkov'dan hiç hoşlanmamıştı

78 yaşındaki Jivkov'un yerine, 53 yaşındaki Petar Mladenov Parti Genel Sekreterliğine getirildi Mladenov, glasnost ve perestroyka taraflısıydı ve "sosyalizm çerçevesinde" reformların yapılması gerektiğine inanıyordu Parti'de de muhafazakarları tasfiye edip, ılımlılara dayanma yoluna gitti Mladenov serbest seçimlerden de söz etmekteydi
Bu gelişmeler, ülkedeki muhalif ve demokrasi taraftarları güçlere cesaret verdi ve demokrasi için mücade eden 9 siyasal grup, Aralık 1989 başında Demokratik Güçler Birliği adı ile birleştiler Başkanlığına da Zheliu Zhelev getirildi





Bundan sonra, bir yanda halk ve Demokratik Güçler Birliği, diğer yanda Komünist Partisi olmak üzere bir mücadele başladı Halk rejime karşı tepkisini gösterilerle ortaya koymaya çalışırken, Demokratik Güçler Birliği de Komünist Partisi'ni demokratik bir anayasa için zorlamaya başladı Halk, gösterilerde "Kahrolsun komünizm" diye bağırırken, Bulgaristan'daki soydaşlarımız da bu gösterilere katılarak, "Türk esaretine hayır", "İsimlerimizi geri verin" diye bağırmaktaydı


Bu karşılıklı çatışma içinde, Komünist Partisi, yavaş yavaş geri adım atmaya başladı 1990 Ocak ayında, ülkenin yönetimini, Komünist Partisi'nin tekeline veren, Anayasa'nın 1'inci maddesi kaldırıldı 1990 Şubatında Başbakanlığa ılımlılardan Lukanov getirildi Bulgaristan Parlamentosu, Nisan 1990 başında, çok partili, hür ve serbest seçim yapılması kararını aldı Bunun üzerine, Komünist Partisi, adını Bulgaristan Sosyalist Partisi şeklinde değiştirdi

Haziran 1990 da, gerçekten demokratik ve iki turlu seçimler yapıldı Bu seçimlerde, 400 milletvekilliğinden, Bulgaristan Sosyalist Partisi 211, Demokratik Güçler Birliği 144, soydaşlarımızın Hak ve Özgürlükler Hareketi 23 milletvekilliği elde etti

Görüldüğü gibi, komünistler yine iktidarı ellerinde tutmaktaydılar Bu durum, 1990 Aralık ayına kadar devam etmek üzere, yoğun gösterilere ve grevlere sebep oldu Nihayet, tarafsızlardan Dimitar Popov'un, bütün partilerden meydana gelen bir koalisyon hükümeti kurmasiyle ortalık sükunete kavuştu Tabiatiyle bu, Bulgaristan'da her şeyin düzeldiği anlamında değildi Popov'un koalisyon kabinesinde, Bulgaristan Sosyalist Partisi, Demokratik Güçler Birliği ve Çiftçi Partisi birer Başbakan yardımcılığına sahip bulunuyorlardı Toplam olarak, kabinede, Sosyalist Partiden 7, Demokratik Güçler'den 3, Çiftçi Partisinden 2 ve partisiz 6 üye bulunuyordu



Çekoslavakya





Çekoslavakya'daki 1953 ayaklanmalarından sonra, bu ülkenin tarihindeki en önemli olay, Dubçek liderliğindeki "milli komünizm", "insancıl komünizm" gibi liberal sayılabilecek hareketlerin başlaması üzerine, Sovyetlerin 1968 Ağustosunda bu ülkeyi askerleriyle işgal etmesidir Bu olaydan sonra, Çekoslovakya komünizmin karanlığına gömüldü
Fakat 1975 Helsinki Nihai Senedi'ni değerlendirmede ilk harekete geçen de Çekoslovakya oldu 1 Ocak 1977 de 242 aydın ve milliyetçi tarafından imzalanan ve "Charter 77" veya "77 Misakı" denen bir belge, hem Çek hükümetine verildi ve hem de Batılı hükümetlere gönderildi Belgede, Çekoslovakya'da insan haklarını gerçekleştirilmesi isteniyordu "Charter 77" hareketi böyle başladı Liderleri arasında Prof Jiri Hayek, Dr Vaclav Havel ve Prof Jan Patocka ile Dubçek'in 1968'deki arkadaşlarından bazıları bulunuyordu

Prag Hükümeti, bu insan hakları hareketine karşı sert tepkiler gösterdi ve tedbirler aldı Fakat hareket yürümesini yavaşlatmadı Çekoslovakya'yı bağımsızlığa ve demokrasiye bu hareket götürdü
1987 de Glasnost ve Perestroyka'nın ortaya çıkması üzerine, Charter 77'ye, 1988 Haziranında Prag 88 adı ile yeni bir örgüt katıldı ve bu tarihten itibaren Çekoslovakya'nın içi karışmaya ve kitleler harekete geçmeye başladı 1988 Ağustosunda, binlerce insan Prag sokaklarında "Ruslar evinize dönün", "Dubçek! Dubçek!" diye bağırmaya başladılar

Gösteriler 1989 yılında daha genişleyerek devam etti Bu durum Çekoslovak Komünist Partisi içinde çözülmelere sebep oldu Ekim ve Kasım aylarında gösteriler iyice yoğunlaştığı gibi, göstericilerle polisler çatışmaya başladı Bu duruma bir süre dayanan Komünist Partisi 1989 Aralık ayında, ancak yarısı komünist olan bir koalisyon kabinesi kurdu Bu, Komünist Partisi'nin ülkeyi yönetme tekelinden vazgeçmesi ve hatta komünist iktidarın yıkılması demekti Nitekim, Çekoslovak parlamentosu da 28 Aralık 1989 da Dubçek'i Parlemento başkanı ve ertesi gün de Vaclav Havel'i Devlet Başkanı seçti

Komünist Partisi iktidarının yıkılmasından sonra, Çek Cumhuriyeti, Slovak Cumhuriyeti ve Çekoslovak Federal Cumhuriyeti, isimlerindeki "Sosyalist" kelimesini attılar Çekoslovakya'nın adı, Çekoslovak Federal Cumhuriyeti oldu Çek ve Slovak Cumhuriyetleri federal sisteme son vererek, ayrı bağımsız devletler oldular

1990 Haziranında yapılan federal seçimlere pek çok siyasal parti katıldı Komünist Partisi, bu seçimden ikinci parti olarak çıkmakla beraber, ancak % 136-% 137 oranında oy alabildi
Çekoslovakya bu şekilde kendisini komünizm boyunduruğundan kurtarmakla beraber, bu sefer Slovak milliyetçiliği hareketi ile karşı karşıya kaldı Esasında, I Dünya Savaşı sonunda kurulan Çekoslovakya, o tarihten beri Çek ve Slovak milliyetçilerinin mücadelesine sahne olmaktan kurtulamadı Milliyetçilik konusunda Slovaklar çok faal idiler Çekoslovak Cumhurbaşkanı Vaclav Havelde bölünmenin karşısında olmasına rağmen, Slovak'ları önleyemeyeceğini gördüğünden, her iki taraf da, 1992 Haziranında "ayrılma" kararı aldılar Bunun üzerine 17 Temmuz 1992 de Slovak Milli Konseyi (Slovak Parlementosu) bir Bağımsızlık Deklarasyonu kabul etti 23 Temmuzda da, Çek ve Slovaklar arasında, ayrılmanın esaslarını belirten bir anlaşma imzalandı Bu anlaşmayı, "Çekoslovakya Federal Parlementosu"da 30 Eylül 1992 de onaylıyarak, son görevini de yapınca, bölünme resmileşti ve Avrupa sahnesine Çek Cumhuriyeti ile Slovakya adında iki yeni devlet ortaya çıktı



Doğu Almanya






Baltık ülkeleri ile Çekoslovakya, Macaristan ve Polonya gelişmeleri, oldukça uzun bir zaman dilimine yayıldığı halde, Doğu Almanya, Bulgaristan ve Romanya'da komünist iktidarların yıkılması, hemen hemen bir kaç aylık bir süreç içinde gerçekleşmiştir


Doğu Almanya'da komünist sistemin yıkılmasının en önemli tarafı, iki Almanya'nın birleşmesi sonucu vermesi dolayısıyla, Avrupa'nın stratejik yapısında, yine yeni bir yapılanmaya sebep olmasıdır Ortaya, bir "Birleşmiş Almanya"nın çıkışıdır 18 Ocak 1871 de, Versay Sarayı'nda Bismarck'ın "Alman İmparatorluğu"nun kuruluşunu ilan ettiğindenberi İki Almanya'nın birleşmesi, Alman tarihinin en önemli olayıdır
Önce şunu belirtelim ki, Sovyet uyduları içinde, Moskova'nın en sağlam iki uydusu ve Moskova'ya en fazla sadakatle bağlanan iki sosyalist ülke, Doğu Almanya ile Bulgaristan'dı İlginçtir, her ikisi de eş zamanlı olarak yıkılmıştır

Şüphesiz, Polonya gibi, doğu Almanya'da da Varşova Paktı adına Sovyet kuvvetleri bulunuyordu Komünist Partisi'nin Moskova'ya olan sadakati de buna eklenince ve hele Sovyet hegemonyasına karşı bir uydu ayaklanmasının 1953 Haziranında doğu Berlin ve Pilsen (Çekoslovakya)'de meydana geldiği gözönüne alınınca, Sovyetlerin bu ülke üzerindeki kontrollerinin durumunu anlamak zor değildir O kadar ki, Batı Almanya'da büyük NATO ve Amerikan kuvvetlerinin varlığı karşısında, Doğu Almanya Sovyetler için, Polonya'nın da önünde bulunan, çok önemli bir "ileri hat" (frontline) teşkil etmekteydi
Bu sebeple, 1975 Helsinki belgesi ile 1987 Glasnost ve Pereştroyka'nın Doğu Almanya üzerinde bir etki yapması beklenemezdi Kaldı ki, Gorbaçov'un, Polonya ve Doğu Almanya'ya karşı çok da "yumuşak" baktığını söylemek de mümkün değildir

Bu sebeple, Doğu Almanya gelişmeleri, daha önceden gelişmekte olan bir hareketin sonucu olmadı Her şey, 1989 Temmuzunda, Doğu Alman Hükümeti'nin, halka "turistik çıkış vizesi" vermesiyle başladı Bu vize politikasının amacı, rejimden hoşlanmayanların ülkeden çıkıp gitmesini sağlamaktı Lakin komşu ülkelere Doğu Almanya'dan öyle bir turist (!) akını oldu ki, sayıları onbinleri buluyordu Lakin, bu "turist" akını komşu ülkeleri öyle bir sıkıntıya sokmaya başladı ki, konu bir milletlerarası sorun haline geldi Çünkü, komşu ülkelere giden Doğu Alman vatandaşları, oradaki Alman veya Batı büyükelçiliklerine sığınıyorlardı Sorunun milletlerarası nitelik kazanması, Doğu Alman Hükümeti ve Sovyet Rusya için büyük handikap oldu

Diğer taraftan, Doğu Almanya'da ortaya çıkan bu durum, 1989 Ekiminden itibaren, Doğu Almanya'nın bir çok büyük şehirlerinde komünist rejim alehtarı gösterilerin patlamasına ve Yeni Reform, Barış ve İnsan Hakları İçin Teşebbüs ve Şimdi Demokrasi gibi komünist aleyhtarı siyasal grupların ortaya
çıkmasına sebep oldu



Gösterilerin ağırlık merkezi Leipzig şehriydi Burada yapılan gösterilerde, halk, bu sırada çok meşhur olan "We are the people" şarkısını söylüyor ve "Duvar yıkılmalıdır" derken "hür seçim" istiyorlardı Bu gösterilere 100-200 bin insan katılmaktaydı
Doğu Alman halkının bu ayaklanması karşısında, Komünist Partisi, bir yumuşama işareti vermek üzere, Moskova'nın en güvendiği adam olarak bilinen ve 18 yıldır görevde bulunan Erich Honecker'i Parti liderliğinden uzaklaştırdı Lakin bu olay da halkı tamin etmekten uzak kaldı Gösteriler Dresden ve Doğu Berlin'e de yayıldı Honecker'in yerine geçen Egon Krenz, hala "Alman topraklarında sosyalizm ile kapitalizm hiç bir zaman yan yana yaşamamıştır" diyordu Lakin, Hükümet, 9 Kasım 1989 günü Doğu ve Batı Berlin arasındaki meşhur duvarı açmaktan da geri kalmadı Böylece Doğu ve Batı Almanya arasında seyahat ve göç serbestisini ilan etmiş oluyordu Binlerce Doğu Berlin'li alış-veriş için Batı Berlin'e akın etti Bunun arkasından, 2 Ocak 1990 da Berlin Duvarı'nın yıkılacağını ilan etti ve 14 Ocaktan itibaren de duvar yıkılmaya başlandı Böylece, tarihe "Utanç Duvarı" diye geçen ve 1961 Ağustosunda, Doğu Alman halkının Batı'ya kaçışını önlemek için inşa edilmiş olan Duvar, ortadan kaldırılmış oldu Utanç Duvarı'nın yıkılması bir bakıma, Doğu Almanya'daki komünist rejimin de sonu oldu 1990 yılı geldiğinde rejim, ülke üzerindeki kontrolünü tamamen kaybetmiş bulunuyordu Zira, şimdi konu milletlerarası bir nitelik kazanmaya başlamıştı
Batı Almanya, Doğu'daki bu gelişmelerle, tabiatiyle gayet yakından ilgilenmeye başladı Ekim 1989'dan itibaren gösteriler ayaklanma halini alarak, Doğu Almanya'nın her tarafına yayılmaya başlayınca, Federal Almanya Başbakanı Helmuth Kohl, 1989 Kasımında, Doğu Almanya ile Batı Almanya'nın birleşmesini öngören 10 maddelik bir plan teklif etti Bu yumuşak plan, önce iki Almanya arasında bir işbirliğini, sonra da Konfederasyonu ve daha sonra da federal bir birleşmeyi öngörmekteydi Gorbaçov'un bu teklife ilk tepkisi, "Bu sorunu tarih yaratmıştır, çözümünü de tarih sağlayacaktır" oldu ise de, bu tutumunu fazla devam ettiremedi Çünkü, Doğu Almanya'nın kontrolü çoktan Moskova'nın elinden kaçmıştı

Başbakan Kohl ile Dışişleri Bakanı Genscher'in; Şubat 1990 da Moskova'ya yaptıkları ziyarette, Gorbaçov, her iki Almanya'nın birleşmesi için "yeşil ışık" yaktı Ne var ki, iki Almanya'nın birleşmesi basit bir olay değildi Savaştan sonra, gerek Almanya, gerek Berlin Şehri konusunda, Müttefikler arasında çeşitli anlaşmalar imzalanmıştı Yani sorun, Amerika, İngiltere ve Fransa'yı da ilgilendirmekteydi Bu sebeple, iki Almanya'nın birleşmesi için, Amerika, Sovyetler Birliği, İngiltere ve Fransa ile, Doğu ve Batı Almanya arasında 12 Eylül 1990 da, Moskova'da bir anlaşma imzalandı 10 maddelik bir metin ile bir ek mektup ve bir deklarasyondan ibaret olan bu anlaşma, 3 Ekim 1990 da yürürlüğe girdi

İki Almanya'nın birleşmesinin en önemli sorunlarından biri de Polonya-Doğu Almanya sınırı idi Sovyetler, Polonya'ya Oder-Neisse sınırını vererek, Doğu Almanya'dan toprak almışlardı Bu sebeple Birleşmiş Almanya ile Polonya arasında, 14 Kasım 1990 da Varşova'da imzalanan bir anlaşma ile, Almanya, bu sınırın değişmezliğini kabul etti ki, bu suretle Polonya'ya 104000 Km karelik bir Alman toprağını terk etmiş olmaktaydı
1932'denberi ilk defa olarak 3 Aralık 1990 da demokratik seçimler yapıldı



Kafkaslar

Bu açıkladığımız gelişmeler açısından, Sovyetler Birliği'nin Kafkas Cumhuriyetlerini iki kısımda ele almak gerekir Birincisi, Gürcistan gelişmeleridir Gürcistan gelişmeleri, Abkhazia ve Ossetya'nın da bağımsızlık çabaları ile, Moldova gelişmelerini hatırlatır

İkincisi ise, bizim "Kafkas Üçgeni" dediğimiz, Ermenistan, Azerbaycan ve Karabağ arasında meydana gelen ve bu güne kadar da milletlerarası nitelikte devam eden durum ve krizdir Karabağ sorunu ile, Ermenistan ve Azerbaycan'ın bağımsızlık gelişmeleri birbirine karışmıştır



Gürcistan





Gürcistan'da "milliyetçi" hareketin özelliği, kendi içindeki etnik milliyetçilerle de mücadele etmenin çelişkisi içine düşmesidir Moldova'da olduğu gibi


Glasnost ve Perestroyka Gürcistanı da etkilemekle beraber, bu ülkede milliyetçilik hareketinin ancak 1989 da ortaya çıkmaya başladığını görüyoruz Gürcistan'ın Sovyetler Birliği'ne katılmasının 68'inci yıldönümü olan 25 Şubat 1989 günü Tiflis'te 15000 kişinin katıldığı gösteriler yapıldı Sovyetlerin 1921'deki işgali protesto ediliyordu Polisin dağıttığı ve tutuklamaların olduğu bu gösteriler, Gürcü milliyetçiliğinin lideri durumunda olan, Milli Demokratik Parti tarafından düzenlenmiştir
Gürcistan'da bu şekilde başlayan Gürcü milliyetçiliği hareketi giderek artarken, 1989 yılında, ir yandan Abkhazia, diğer yandan da Osetya halkı da bağımsızlık için ayaklandı Bu şekilde, ürcüler bir yandan ülkedeki Rus kuvvetleriyle mücadele ederken, öte yandan bu iki etnik illiyetçilik mücadele durumunda kaldılar Bu dörtlü mücadele içinde, giderek, bir diğer milliyetçi lider Zviad Gamsakhurdia sivrilmeye başladı Gamsakhurdia'nın sivrilmesiyle, sahneye çıkan 16 tane milliyetçi ve hürriyetçi gruplar birbirleriyle de mücadeleye başladılar
Bunun sonucu olarak 1990 yılı tam bir karmaşa içinde geçti
Gürcistan'ın 1990 Aralık ayında, bağımsızlık için ayaklanan Güney Osetya'yı ilhak kararı, Moskova ile arasının gerginleşmesine sebep oldu Bu arada, 1990 Kasımında, Zviad Gamsakhurdia, Gürcistan Meclis Başkanlığına seçildi Meclis Başkanı aynı zamanda, Cumhurbaşkanlığı görevini de yapmaktaydı 1991 Mayısında ise Gamsakhurdia resmen cumhurbaşkanı seçildi

Cumhurbaşkanı seçildikten sonra Gamsakhurdia tam bir diktatör oldu En küçük bir muhalefete bile hoşgörü göstermediği gibi, kendisini eleştirenleri ve muhaliflerini en sert şekilde bertaraf etmeye başladı Bu ise, bütün ülkede genel bir hoşnutsuzluğa ve tepkilere sebep oldu Bunun sonucu olarak Aralık 1991 sonlarında başkent Tiflis'te ayaklanmalar patlak verdi Bu ayaklanmalar üzerine Gamsakhurdia 1992 Ocak ayı başlarında Tiflis'ten kaçtı Fakat taraftarları da vardı ve bunlar mücadeleye devam ettiklerinden çatışmalar çıktı Bu durum karşısında bir Askeri Konsey, Gürcistan'ın yönetimini eline aldı Askeri Konsey, 1992 Martında bir Devlet Konseyi kurdu ve bunun başkanlığına da, 1990 yılında Sovyetler Birliği Dışişleri Bakanlığından istifa etmiş olan ve aslen Gürcü, Eduard Şevardnadze'yi getirdi 1992 Ekiminde yapılan seçimlerde ise, Şevardnadze, oyların % 90'ını alarak Meclis Başkanı seçildi Meclis Başkanı, aynı zamanda Devlet Başkanı idi Bu seçimlerin ilginç bir yanı da, Ossetya ve Abkhazya'lıların da seçimlere yoğun bir katılım göstermeleridir



Kafkas Üçgeni

Kafkas Cumhuriyetlerinden Ermenistan, Moskova'ya en sadık cumhuriyetlerden biriydi Bu sebeple, bu cumhuriyette bağımsızlık hareketi, diğerleri gibi şiddetli ve sarsıntılı olmamış ve Ermenistan bağımsızlığını, resmen 23 Eylül 1991 de ilan etmiştir

Azerbaycan'ın bağımsızlık hareketi ise, Ermenistan ile patlak veren Karabağ (Nagorno Karabakh) sorunu ile beraber ve bundan doğan çatışmalar içinde gelişir

Yazılı kaynaklarda, 12'inci Yüzyıldan itibaren Karabağ adına rastlanmaktadır ve bulgular buranın eski bir Türk yurdu olduğunu göstermektedir 1747 de merkezi Şusa şehri olan bir Karabağ Hanlığı kuruldu Fakat Rusya, 1805 de bu hanlığı kontrolu altına alır ve 1822 de de bu Hanlığa son verip, burasını bir eyalet haline getirir

Karabağ, Çarlık Rusyası'nın egemenliğine girdikten sonra buraya Ermeni göçleri başladı 1823 de Karabağ'da yaşayan toplam 20095 ailenin 15729'u Azeri, 4366'sı ise Ermeniydi Rusya ile Osmanlı Devleti arasında imzalanan 1829 Edirne barışı ve 1877-78 Türk-Rus savaşından sonra, Anadolu'dan Kafkaslara geniş Ermeni göçleri başlamıştır 1908 yılıgeldiğinde, Kafkaslara göç eden Ermenilerin sayısı 1 milyonu bulmuştu Bu göçler sonucu Karabağ'ın da nüfus yapısı Ermeniler lehine bir gelişme gösterdi 1917 yılında Karabağ'da yaşayan nüfusun 317861'i Azeri iken, Ermenilerin sayısı da 243627olmuştu Bir miktar da başka etnik gruplar vardı
Sovyetler Birliği'nin kurulması ile birlikte, Karabağ, Azerbaycan sınırları içinde "özerk" bir bölge haline getirildi Ayrıca, Karabağ'ın Zengezur kısmı da Ermenistan'a verildi
Stalin zamanında, Karabağ'ın Ermeni nüfusu hızla artmaya başladı Çünkü, Stalin, Karabağ'da belirli bir Ermeni göçü politikasını izledi Bunun sonucu olarak, günümüze gelindiğinde, Karabağ'ın nüfusunun % 75'i Ermeni ve % 25'i de Azeri olmuştur

1987'den itibaren Sovyet Rusya'da değişim rüzgarlarının esmeye başlaması üzerine, Karabağ'daki nüfus çoğunluğundan yararlanmak isteyen Ermenistan, bu tarihten itibaren Karabağ'ın kendisine bağlanmasını istemeye başladı Aynı zamanda Karabağ Ermenileri de aynı istikamette gösterilere başladılar Bunun sonunda Karabağ Sovyeti 1988 Şubatında Karabağ'ın Ermenistan'a katılmasına karar verdi Sovyet'in (parlamento) 140 üyesinden 110 Ermeni idi

Moskova Ermenistan'ın ve Karabağ Ermenilerinin bu isteklerini reddetmekle beraber, Karabağ Azerileride hareketlendi Bu ise Karabağ'da Ermeni-Azeri çatışmalarına sebep oldu Bu kadarla da kalmadı Ermeni-Azeri çatışmaları Azerbaycan'a da sıçradı Olaylar ne Karabağ'da ve ne de Azerbaycan'da durmadı Çatışmalar her gün şiddetini arttıran bir gelişme gösterdi Zira, olaylar biraz sonra, Ermenistan ile Azerbaycan arasında resmen bir savaşa dönüştü 1989 yılı sonunda Kafkaslarda, tam anlamı ile bir savaş sürmekteydi

Bu şartlar içinde Azerbaycan Yüksek Sovyeti (parlamento), 1989 Eylülünde kabul ettiği bir kanunla, Azerbaycan'ın "egemenliğini" ilan etti Buna göre, Azerbaycan Sovyetler Birliği'nden ayrılıyor; Azerbaycan sınırlarının dokunulmazlığı ve Karabağ üzerindeki azeri egemenliği vurgulanıyordu

Bu kanunun çıkması, esas itibariyle Azerbaycan Halk Cephesi'nin etkisiyle oldu Yüksek Sovyet 1989 Ekiminde Halk Cephesi'ni resmen tescil etti Yani bir siyasal kuruluş olarak kabul etti Halk Cephesi'nin programına göre, Azerbaycan Sovyetler Birliği içinde, siyasal, ekonomik ve kültürel egemenliğe sahip ve kendi milli bayrağı olacaktı ve Azerbaycan halkına da Azeri Türkleri
denecekti




Azerbaycan'daki bu gelişmeler üzerine, Ermenistan'da da, Karabağ ve Rusya'nın diğer yerlerinden gelen ermenilerin toplantısında da Ermeni Milli Hareketi'nin kurulmasına karar verildi Milli Hareket'in başkanlığına Levon Ter-Petrosyan getirildi

Bu durum karşısında Moskova harekete geçti Moskova, her iki tarafın arasını bulmak için bir takım uzlaştırıcı formüller ortaya attı Mesela, buna göre, Karabağ Azerbaycan sınırları içinde kalmakla beraber, Karabağ'da 5000 kişilik bir Sovyet kuvveti bulunacak ve ayrıca, Azerbaycan, Karabağ Ermenilerinin haklarını garanti altına alan kanunlar çıkaracaktı

İlginçtir, bu teklifi ne Azerbaycan ne de Ermenistan kabul etti Bu teşebbüsün de sonuçsuz kalması üzerine, 1989 da nisbeten yavaşlamış görünen Ermeni-Azeri çatışmaları, hem Karabağ ve Azerbaycanda ve hem de Ermenistan ile Azerbaycan arasında, 1990 Ocak ayından itibaren hem şiddetlendi ve hem de çatışmaların alanı genişledi Bu gelişmeler içinde, Ermenistan da 23 Ağustos 1990 da bağımsızlığını ilan etti Lakin, bu ilana göre, Ermenistan'ın Sovyetler Birliği'nden ayrılması söz konusu olmuyordu

Bir başka ilginç gelişme de, 1989 yılından itibaren Türkiye'nin Azerbaycan ile münasebetlerini, belirli bir şekilde artırmaya başlamasıydı Bu durum, Ermenistan'ı da Türkiye'ye yaklaşmaya sevkettiyse de, Ermenistan'ın hala Doğu Anadolu topraklarından söz etmesi, Türkiye'nin tepkilerine sebep oldu ve Türkiye bugüne kadar Ermenistan ile resmen diplomatik münasebet kurmamıştır Bunun bir sebebi de, Karabağ sorununun çözülememiş olmasıdır Bugün Karabağ tamamen Ermenilerin kontrolü altındadır ve Türkiye'nin de dahil olduğu bir çok milletlerarası aracılık teşebbüsleri bir sonuç vermemiştir

Azerbaycan'a gelince: Karabağ sorununun, Azerbaycan içinde bir takım çalkantılara sebep olduğu da bir gerçektir 1989 Eylülünde egemenliğin ilanından sonra, 1990 Mayısında, Ayaz Mutalibov Meclis Başkanı, yani devlet başkanı seçilmişti 1991 Eylülünde yapılan İlk cumhurbaşkanlığı seçimini ise, yine, seçime tek aday olarak giren Mutalibov büyük çoğunlukla kazandı Eski bir komünist olan Mutalibov'un bir yandan diktatörce yönetimi, diğer yandan Karabağ sorununda yeterli kararlılıkla hareket etmemesi, hoşnutsuzluğa sebep oldu ve Bakü'de başlayan Mutalibov aleyhtarı gösteriler üzerine, kendisi 6 Mart 1992 de istifaya zorlandı Yerine, geçici olarak, Meclis Başkanı Yakub Memedov cumhurbaşkanlığını üstlendi

Yeni cumhurbaşkanı için seçim 7 Haziran 1992 günü yapıldı Seçimlerde, 39 milyon kayıtlı seçmenin % 70'i oy verdi Halk Cephesi lideri Ebulfez Elçibey, oyların % 60'ını alarak Cumhurbaşkanı seçildi 52 yaşındaki Elçibey, koyu bir komünist düşmanı ve bir Türk milliyetçisiydi Elçibey, Mutalibov'un Aralık 1991 de katıldığı, fakat Azerbaycan Meclisi'nin onaylamadığı, Bağımsız Devletler Topluluğu'ndan Azerbaycan'ı çıkaracağını taahhüt etmişti

Türkiye, Azerbaycan'ın 30 Ağustos 1991 de bağımsızlığını ilan etmesi üzerine bu yeni Türk Devleti'nin 9 Kasım 1991 de resmen tanıdı Elçibey'in, bir yıl süren Cumhurbaşkanlığı sırasında ise, Türk-Azeri münasebetleri ve işbirliği büyük gelişme gösterdi Bir halde ki, iki Türk Devleti arasındaki bu yaklaşma, şimdi gözlerini yeniden Kafkaslara çeviren Rusya'yı rahatsız etmeye başladı
Söylediğimiz gibi, Elçibey'in Cumhurbaşkanlığı ancak bir yıl sürdü 3 Haziran 1993 de, yine tarihi bir Türk şehri olan Gence'de, Suret Hüseyinov, 3-5 bin kişilik bir kuvvetle ayaklandı O sırada 34-35 yaşlarında olan Hüseyinov, Karabağ cephesinde, Ermenilere karşı yapılan muharebelerde başarısız olduğu için, komutanlıktan azledilmişti Gence'de tekstil işi yapıyordu ve zengindi Fakat, komutanlıktan azledilmesini hazmedememişti
Cumhurbaşkanı Elçibey, Hüseyinov ayaklanması üzerine, bugün de anlaşılmayan bir sebeple, 18 Haziran 1993 de, istifa dahi etmeksizin Bakü'den, Nahcivan'daki köyüne kaçtı Bunun üzerine Hüseyinov, 21 Haziranda, Azerbaycan'ın yönetimini eline aldığını ilan etti Azerbaycan Parlamentosu, Elçibey'den, görevine dönmesini veya istifa etmesini istediyse de, Elçibey'den hiç bir cevap alamadı Elçibey, sadece görevini devam ettirdiğini söylüyordu Bunun üzerine, Parlamento 24 Haziran 1993 te, Ebulfez Elçibey'in görevinin sona erdiğini ilan etti
Bu arada, Meclis Başkanı İsa Kamberov da 13 Haziranda istifa ettiğinden, Meclis, 18 Haziranda, Haydar Aliyev'i Başkan olarak seçti Aliyev, Azerbaycan Komünist Partisi'nin eski Genel Sekreteri ve KGB'nin (Devlet Güvenlik Komitesi) bir Generali idi Bu suretle Azerbaycan'da Haydar Aliyev yönetimi başlıyordu
Ayrıca, Meclis, 30 Haziran 1993 te, Suret Hüseyinov'u Başbakanlığa getirdi Hüseyinov, Savunma, İçişleri ve Güvenlik Bakanlıklarını da üzerine aldı
Azerbaycan, 24 Eylül 1993'te de Bağımsız Devletler Topluluğu'na katıldı

Azerbaycan'da 3 Ekim 1993 de Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapıldı Haydar Aliyev, 4 milyon seçmenden % 988'inin oylarını alarak Cumhurbaşkanı seçildi

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Sovyetler Birliği'nin Dağılması: Yeni Dünya

Eski 06-24-2009   #4
KRDNZ
Varsayılan

Cevap : Sovyetler Birliği'nin Dağılması: Yeni Dünya



Macaristan


Sovyetler 1956 Macar milli ihtilalini çok kanlı bir şekilde bastırmakla beraber, Sovyetlerin adamı olan yeni Başbakan Janos Kadar, gerçekleri de görmekten geri kalmadı Siyasi rejimi değil, fakat ekonomik rejimi yumuşatmak için bir takım çarelere başvurdu Macar ekonomisine yeni bir şekil vermek ve özellikle ülkeyi planlı ekonominin baskısından kurtarmak için Yeni Ekonomik Mekanizma (NEM) denen bir proje ortaya atıldı ve Komünist Partisi içinde bu proje yıllarca tartışıldıktan sonra 1986'dan itibaren uygulamaya geçildi Ekonomide bir takım reformlar yapıldı İç ve dış, bir çok sebeplerden dolayı, bu reformların tam olumlu sonuç verdiği söylenemez
Fakat Janos Kadar, 1975 Helsinki belgesinin getirdiği havadan, Macar ekonomisi için yararlanma yoluna gitti ve Macaristan'ın dış ekonomik münasebetleri genişletilerek, Macaristan adeta dünyaya açıldı Sovyet Rusya'daki Glasnost ve Perestroyka, Macar komünistlerini de etkiledi 1989 yılında çok partili sistem ilkesi kabul edilirken, yeni Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu ile yeni bir Dernekler Kanunu kabul edildi Bunun üzerine bir takım siyasal gruplar ortaya çıkmaya başladı Bilim İşçileri Demokratik Birliği, Genç Demokratlar Derneği beyaz ve Macaristan Demokratik Forumu gibi Bunların yanında bir çok küçük siyasi gruplaşmalar da ortaya çıkmaya başlamıştı Gorbaçov'un bu demokratik gelişmeleri desteklediği bildiriliyordu


1989 Haziranında muhalefet grupları ile hükümet arasında, çok partili sisteme geçiş müzakereleri başladı ve 1989 Eylülünde, müzakerelerde, yeni bir demokratik anayasanın esasları belirlendi
Macaristan'ın 20'inci yüzyıl tarihinde ilk defa olarak, 1990 Martında çok partili, gerçek anlamda demokratik seçimler yapıldı İki turlu ve katılımın % 50-60 civarında olduğu bu seçimlerden, Macar Demokratik Forumu 388 milletvekilliğinden 165'ini kazanarak ve % 43 oyla, en kuvvetli parti olarak ortaya çıktı İkinci büyük parti Hür Demokratlar İttifakı idi ve 92 milletvekilliği ve % 24 oy almıştı Macar Sosyalist Partisi adını alan eski komünist partisi, bir hayli gerilerde olarak 33 milletvekilliği ve % 85 oy alabilmişti



Moldova





Sovyetler Birliğini meydana getiren 15 cumhuriyetten biri olan Moldavya'nın halkının % 70'i aslen Romen olduklarından, daima Romanya ile birleşmek istemişlerdir Moldavya denen topraklar, bizim tarihimizde adı çok geçen Besarabya'dır Bilindiği gibi, bu topraklar, Rusya ile Osmanlı Devleti arasındaki anlaşmazlık konusu olmuştur Rusya'daki 1917 ihtilali sırasında, 1918 de Romanya burasını işgal ederek sınırları içine katmıştır 23 Ağustos 1939 Paktı'ndan sonra Sovyet Rusya, aynen Baltık ülkelerine yaptığı gibi, Beserabya'yı da Romanya'nın elinden alarak, 1940 da burasını da bir Sovyet Cumhuriyeti haline getirmiştir Besarabya topraklarının bir kısmını da Ukrayna'ya vermiştir Lakin Sovyet-Alman savaşı çıkınca, Nazi Almanyası'na dayanan Romanya, 1941 de Moldavya'yı işgal etmiş ise de, Almanya'nın yenilgisi üzerine 1944 de Sovyet orduları Romanya'ya girince, Moldovya'yı da Romanya'nın elinden geri almıştır



Bütün bu gelişmeler, Moldav halkında koyu bir milliyetçilik duygusunun gelişmesine sebep olmuştur Glasnost ve Perestroyka'nın ortaya çıkması üzerine, Moldavlar bir "dil milliyetçiliği" hareketini başlattılar Zaten Rusca'nın resmi dil olmasına, eskiden beri karşı idiler Romence'nin milli ve resmi dil olarak kabulünü istiyorlardı Lakin, Moldavların bu dil milliyetçiliği, 1989 yılından itibaren "siyasal milliyetçilik" hareketine, yani bağımsızlığa dönüşmeye başladı Romanya ile birleşmek istedikleri gibi, şimdi, Sovyetlerin yine Romanya'dan koparıp aldıkları Bukovina ile de birleşmek istiyorlardı Bu amaçla komünist yönetime karşı girişilen gösterilerin önderliğini Demokratik Hareket adlı bir örgüt yapmaktaydı


Moldavların bu milliyetçilik hareketleri, nüfusun % 20'sini teşkil eden Ruslarla, sayıları 180 200 bin kadar olan, Ortodoks Gökoğuz (Gagauz) Türklerini de harekete geçirdi Gökoğuzlar da, 1989 Ağustosundaki gösterilerinde "Cumhuriyet" kurulmalarına izin verilmesini istediler Moldavya Yüksek Sovyeti (parlamento) de yine Ağustos 1989 da Moldovca'yı "resmi dil" olarak kabul edince, buna Ruslar şiddetle karşı geldiler Zira, Rusca resmi dil olmaktan çıkıyordu Fakat Moldavya Yüksek Sovyeti, 1989 Ekiminde Gökoğuzlara sınırlı bir özerklik verilmesini kabul etti
Moldav milliyetçiliğinin giderek yoğunluk kazanması üzerine, Moldavya Komünist Partisi de içindeki muhafazakarları tasfiye ederek, bu gelişmelere ayak uydurmaya başladı Yüksek Sovyet, 1990 Haziranında "Egemenlik Deklarasyonu"nu kabul etti Bununla Moldav halkı ülkenin sahibi oluyor ve ülkede Moldav Anayasası ile kanunlarının geçerli olması ilkesi kabul ediliyordu Ne var ki, Moldavların bağımsızlık yolunda attıkları bu önemli adımların arkasından Gökoğuzlar da, 19 Ağustos 1990 da bağımsızlıklarını ilan ile "Cumhuriyet" kurduklarını bildirdiler Gökoğuzları, Ruslar izledi Onlar da, Eylül 1990 da "Dinyester Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti"ni kurduklarını ilanettiler Her iki harekete de Moldavlar şiddetle karşı geldiler Zira, Sovyet Rusya'da üretilen tütünün % 40, ve şarabın da % 25'i Moldavya'dan çıkarken, bu tütünün % 60 ve şarabında % 40'ı da Gökoğuz topraklarında üretilmekteydi Moldavya Endüstrisinin % 40'ı da Rusların yerleşik bulunduğu bölgedeydi


Tabi, işin içine Ruslar da girince, Moldavya gelişmelerine Gorbaçov da yakın ilgi gösterdi ve Moldavya'nın bağımsızlık çabalarına karşı çıktı 1991 yılı geldiğinde durum bu şekildeydi Fakat, 21 Ağustos 1991 de Gorbaçov'u devirme amacıyla yapılan ve başarısız kalan darbe teşebbüsü, Sovyetler Birliği'nin diğer bütün cumhuriyetlerini de harekete geçirdi Bu çerçevede Moldavya parlementosu 24 Ağustos 1991 de komünist Partisi'ni kanun-dışı ilan ve arkasından da 27 Ağustosta Moldova'nın bağımsızlığını ilan etti Zira parlemento, 1990 Haziranındaki "Egemenlik Deklarasyonu" ile, Moldavya'nın adı, Romence bir ad olarak Moldova şeklinde değiştirdi



Orta Asya Türk Cumhuriyetleri

Doğu Avrupa ve Baltık gelişmelerinin, Orta Asya'daki Müslüman-Türk cumhuriyetlerini, diğer Sovyet cumhuriyetlerinde olduğu kadar etkilemediği görülmektedir Şüphesiz Orta Asya cumhuriyetlerinde demokrasi ve insan hakları hareketleri ortaya çıkmış ise de, genel çapta siyasal bir milliyetçilik hareketinin yaygınlığını tespit etmek mümkün olmamaktadır Bu cumhuriyetlerdeki milliyetçilik hareketlerinin belirgin özelliği ise, dil ve kültür milliyetçiliği şeklinde kendisini göstermesidir Siyasal nitelikli çalkantılar bu cumhuriyetlerde, Batı'da olduğu kadar şiddetli olmamıştır Mamafih, şurası da bir gerçektir ki, bu cumhuriyetlerde, Sovyetler Birliği'nin dağılma sürecinin gerisinde kalmamışlardır
Bu cumhuriyetlerin bir başka özelliği de, bağımsızlık süreci sırasında etnik çatışmaların da ortaya çıkmasıdır

Polonya





Bu ülkede demokrasi mücadelesi, 1956 Haziranındaki Ponzan ayaklanması gibi, 1980 Gdansk ayaklanması ile başlamıştır denebilir
Diğer uydular arasında Polonya'nın iki olumsuz özelliği vardır Birincisi, Doğu Avrupa'daki jeopolitik ve stratejik konumu dolayısıyla, Polonya'nın Sovyetler birliği için çok önemli olmasıydı Bundan dolayı Sovyetler, bir yandan Komünist Partisi, öte yandan Varşova Paktı adına ülkede bulundurdukları Sovyet Kuvvetleri vasıtasiyle, Polonya üzerinde çok sıkı kontrol kurmuşlardı En küçük bir hürriyet hareketine bile izin vermiyorlardı

Polonya'nın ikinci olumsuz özelliği ise, ekonomisinin son derece kötü olmasıydı 7 COMECON ülkesinin toplam dış borcu 66 milyar dolar iken, bunun 21 milyar doları Polonya'ya ait bulunuyordu Komünist rejime karşı demokratik mücadele de bu ekonomik durumdan doğdu

1975 Helsinki belgesinden sonra, 1977 yılında, İçişleri Savunma Komitesi (KOR) ve İnsan Hakları ve Hürriyetlerini Savunma Hareketi gibi kuruluşlar ile bir takım gizli kuruluşlar ortaya çıkmaya başlamış ise de, rejimin sertliği dolayısıyla bunlar pek bir şey yapamamışlardır

Fakat 1980 Temmuzunda hükümetin et fiyatlarına % 60 zam yapması ve bir çok gıda maddesine uyguladığı % 25 oranında sübvansiyonu kaldırması üzerine, Gdansk ve Szczecin'deki tersane işçileri ayaklandı Ülkenin bir çok yerlerinde gösteriler başladı Olaylar geliştikçe, Gdansk'taki tersane işçileri, grevlerin ve gösterilerin öncüsü haline geldi ve biraz sonra Danışma Sendikası (Solidarnosc) adını alacak olan bu hareketin lideri olarak, Lech Walesa adında bir tersane elektrik işçisi sivrilmeye başladı

İşçilerin grev ve direnişleri ile, Dayanışma ile hükümet arasındaki çatışma giderek şiddetlendi Söylediğimiz gibi, Polonya'nın stratejik konumu dolayısıyla, Amerika açıkça Dayanışma'yı desteklediğini bildirmekten geri kalmadı Bu da Dayanışmaya çok önemli bir destekti Mücadelenin şiddetlenmesinde Amerika'nın bu desteğinin rolü olduğu tartışılamaz

Amerika'nın bu tutumu ise, Sovyetlerin Polonya'ya karşı kararlılığını daha da katılaştırmıştır Zira, 1981 Şubatında Polonya Komünist Partisi Liderliğine, Savunma Bakanı General Wojciech Jaruzelski getirildi Bunun anlamı açıktı
Sovyetler, bundan önce, 1980 Kasımında, Polonya'da Varşova Paktı Kuvvetleri manevraları düzenlemişlerdi O zaman Walesa, "Sovyet tankları ülkemizi işgal edebilir, ama işgali yürütemezler" demişti Jaruzelski ile "askeri" faktör şimdi daha belirgin hale geliyordu

Bundan sonraki mücadele Jaruzelski ve onun arkasındaki Sovyet Rusya ile, Walesa'nın liderliğindeki Dayanışma arasında cereyan edecektir Fakat 1987 yılı, Polonya'da da her şeyi değiştirmeye başladı 1987 Mayısından itibaren, ülkenin her tarafındaki yürüyüşler, kaynaşmalar ve grevler, Jaruzelski'yi, adım adım Dayanışma ile uzlaşmaya götürdü Hükümet bütün bu kaynaşmalara karşı sert tedbirler ve Gdansk başta olmak üzere, bir çok şehirlerde sokağa çıkma yasağı uygulayınca, Dayanışma da grevleri durdurdu

1989 Şubatında, Dayanışma ile Hükümet arasında, Komünist Parti'nin "tekeline" son vermek amacı ile "Yuvarlak Masa" görüşmeleri başladı Nisan 1989 da ise, yeni bir anayasanın esasları üzerinde bir anlaşma imzalandı
Bu anlaşmadan sonra, Polonya Komünist Partisi Ocak 1990 da kendi kendisini feshetti 1990 Kasımında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunda, Lech Walesa oyların % 75'ini alarak Cumhurbaşkanı seçildi

Walesa, 1995 kasımında yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmasına rağmen, seçimi kaybetmiştir Bu seçimlerde, eski komünistlerden Kwasniewski Cumhurbaşkanı seçilmiştir Polonya Komünist Partisi kendi kendini feshetmesinden sonra Sosyal Demokrasi Partisi adını almış ve Başkanlığına o zaman 35 yaşındaki Kwasniewski getirilmişti



Romanya





Bulgaristan'da Jivkov'un yıkılışını Romanya'da Nicolae Ceausescu'nun yıkılışı takip etti Çünkü Çavuşesku (Ceausescia) da, gerek glasnost, gerek perestroyka gelişmelerine, ve gerek diğer sosyalist ülkelerdeki gelişmelere gözlerini kapayıp, acımasız diktatörlüğünü devam ettirmek istemiştir

Komünist Blok içinde Romanya'nın tutumu ilginç bir nitelik gösterir Çavuşesku 1965 yılında Romanya Komünist Partisi'nin başına geçtikten sonra, gerek COMECON içinde ve gerek Moskova'ya karşı belirgin bir bağımsızlık politikası izlemeye başlamıştır Bunda, 1960'lardan itibaren başlayan "detant"ın da etkisi olduğu şüphesizdir Çavuşesku'nun bu politikası Batı'da, kendisine önemli sempati kazandırmıştır

Lakin, aynı yıllarda Çekoslovakya'nın da "insancıl komünizm" diye Moskova'ya karşı mesafe koymaya kalkışması üzerine, bu ülke 1968 Ağustosunda Sovyet ordularının ve tanklarının işgaline uğrayınca, Çavuşesku da, bunun kendisi için de ifade ettiği anlamı kavramakta gecikmedi Politikasını, Varşova Paktı ile işbirliğine yöneltme yoluna gitti

1985 yılında Gorbaçov iktidara geldiğinde, Romanya, son derece ağır ekonomik şartlar içinde bulunuyordu ve ekonomik sıkıntılar halkı iyice bunaltmıştı Üstelik 1986-1990 beş yıllık kalkınma planı da, dış borçları ödemek için, "kemer sıkma" programını benimsemişti Bunun arkasından, 1987 de Sovyet Rusya'da glasnost ve perestroyka ortaya çıkınca, 1987 Kasımında Braşov'daki kamyon fabrikalarında işçiler, "ekmek istiyoruz", "kahrolsun diktatörlük" diye ayaklandılar Bu gösteriler ve tepkiler bir süre sonra Braila ve Temeşvar (Timisoara) gibi büyük şehirlere de yayıldı Bu arada, Romanya Komünist Partisi içinde Çavuşesku'ya yapılan uyarılar, Çavuşesku'nun gayet sert tepkileriyle karşılaştı

Uyarılar Çavuşesku'nun hoşuna gitmedi Gösteriler de özellikle Temeşvar'da giderek yoğunluk kazandı Temeşvar, halkının geniş bir kitlesinin Macar olduğu Transilvanya'nın merkezi durumundaydı

Temeşvar'daki gösteriler Aralık ayı boyunca devam ederken, hem Temeşvar'da ve hem de Bükreş, Arad ve Braşov'daki gösterilerde, halk ile güvenlik kuvvetleri arasında çatışmalar oldu Halktan ölenler, yaralananlar oldu Bazı yabancı ajanslar, Temeşvar çatışmalarında ölenlerin sayısını 2000 olarak vermiştir

Bütün bu gelişmelere karşılık, Çavuşesku, 20 Aralık akşamı radyo ve TV'de yaptığı konuşmada, Temeşvar olaylarını, "teröristlerin, faşistlerin, emperyalistlerin, serserilerin ve yabancı casus örgütlerinin işi" olarak gösterdi Bu sırada Amerikan Hükümeti, gösterilerde polisin "kaba bir şekilde kuvvet kullanmasını" protesto ederken, Sovyet Dışişleri Bakanı da, olaylar için, "hoş olmayan şeyler" deyimini kullanıyor ve üzüntüsünü bildiriyordu
21 Aralık günü, Bükreş'te binlerce öğrenci ve halkın katıldığı büyük gösteriler yapıldı Bükreş sokakları polis ve askerlerle doldurulmuştu Halk, "Kahrolsun Çavuşesku", "Kahrolsun Katiller" diye bağırıyordu Bu sırada Çavuşesku, Başkanlık sarayının balkonundan halka hitap etmek istediyse de, ıslıklar ve protestolorla karşılandı Bunun üzerine, güvenlik kuvvetleri ve özellikle gizli polis (securitate) ile halk arasında çatışmalar çıktı Polis otomatik silahlarla halka ateş açarken, tanklar halkın üzerine yürüdü Bükreş tam bir savaş alanı haline geldi



Çavuşesku, 22 Aralık 1989 sabahı yine sarayının balkonundan halka hitap etmek isteyince, halk "Ölüm! Ölüm!" diye bağırarak Saraya hücum edip içeri girmeye başladı Çavuşesku ve karısı Elena, bu durum üzerine, sarayın damına inen bir helikopterle Bükreş'ten kaçtılar Fakat aynı akşam, Tirgoviste'de, askerler tarafından yakalandılar Tirgoviste, Bükreş'in 80 Km kuzey-batısındaydı 25 Aralıkta, orada kurulan bir askeri mahkeme tarafından yargılanıp, idama mahkum oldular ve hemen kurşuna dizildiler Bir komünist diktatör daha böyle alaşağı edilmiş oldu
Çavuşesku'nun öldürülmesinden sonra göstericiler, Milli Selamet Cephesi'ni kurdular ve başkanlığınıda Moskova Üniversitesinde Gorbaçov ile beraber okumuş olan Ion Iliescu'yu getirdiler Iliescu eski komünist liderlerdendi 43 yaşındaki hidrolik mühendisliği profesörü olan Petre Roman başkanlığında da bir geçici hükümet kuruldu

Milli selamet Cephesi, komünist rejime devam etmekle beraber, liberal ve demoktratik bir yönetim de getirmedi Özellikle, Iliescu'nun, yıllarca Çavuşesku ile beraber çalışmış olması, komünizm aleyhtarları ile liberal demokrasi taraftarlarının kabul edemediği bir durum oldu Bu sebeple, Çavuşesku'nun "gitmesinden" sonra da Romanya huzura kavuşamadı ve gösteriler, grevler, çatışmalar, bundan sonra Milli Selamet Cephesi'ne yöneldi

1990 Martında kabul edilen yeni bir seçim kanunu ile, Mayıs 1990 yapılan ve 88 parti ile 7300 adayın katıldığı, Millet Meclisi ve Senato seçimlerinden, Milli Selamet Cephesi en büyük güç olarak çıktı

Millet Meclisi seçimlerinde oyların % 663'ünü ve senato seçimlerinde de oyların % 670'sini Milli Selamet Cephesi aldı
Bundan sonra Romanya bir süre daha çalkalanmakla beraber ve 1991 yılına yine bir sürü gösteriler, karışıklıklar ve huzursuzluklar içinde girmesine rağmen, Iliescu, aldığı demokratik tedbirler ve özellikle liberal ekonomi ve pazar ekonomisine yönelmesi ile, ülkeyi belirli bir huzura götürmeye muvaffak oldu Bu arada Türkiye ile de yakın münasebetler kurmaya da özen gösterdi Türk özel sektörünün Romanya'daki faaliyet alanı da bir hayli genişledi


Rusya Federasyonu

Resmi adı ile "Rusya Sovyet Sosyalist Federal Cumhuriyeti" olan Rus Federasyonu, 17 milyon Kmkare yüzölçümü ile Sovyetler Birliği'nin en büyük cumhuriyeti olduğu gibi, 146 milyon nüfusu (1988 sayımı) da,Sovyetler Birliği nüfusunun yarıdan fazlasını teşkil etmekteydi Rusya Federasyonu'nda 16 özerk cumhuriyet bulunmaktaydı ki, bu cumhuriyetler etnik azınlıklara aitti Başkır, Tatar, Çeçen-İnguş, Yakut, vs gibi

Diğer taraftan, Rusya Federasyonu, doğal kaynakları bakımından en zengin bir Cumhuriyetti Sovyetler Birliği'nin doğal gaz ve petrolünün % 80'i bu cumhuriyetten çıkıyordu
Baltık cumhuriyetlerindeki Halk Cephesi hareketleri, diğer Sovyet cumhuriyetleri gibi, Rusya Federasyonu'nu da etkilemiş ve bazı Rus aydınları, 1989 Ekiminde, Rusya Federasyonu Halk Cephesi'ni kurmuşlardır Amaçları arasında demokrasi ve hür sendikacılık yer almaktaydı Bununla beraber, Rusya Federasyonu'nun milliyetçilik ve egemenlik hareketinde en önemli rolü oynayan kişi, Federasyon'un Komünist Partisi Lideri Boris Yeltsin olmuştur Yeltsin, glasnost ve perestroyka konusunda Gorbaçov'dan çok daha ileri gittiği gibi, Sovyet Rusya'nın hızla pazar ekonomisine geçmesini savunarak, Gorbaçov ile çatışma durumuna girmiştir Yeltsin, aynı zamanda, Demokratik Rusya Hareketi'nin de lideriydi

Yeltsin, 1990 Mayısında yaptığı bir konuşmada, Rus Federasyonu için, "gerçek ekonomik ve siyasal egemenlik" istemiş ve Sovyetler birliği'nin "gevşek bir federasyon" olmasını gerektiğini söylemiştir Halbuki Gorbaçov, "Birliğin" sıkı bir şekilde korunması taraftarıydı

Yeltsin için en önemli aşama, 1990 Mayısındaki Rusya Federasyonu Cumhurbaşkanlığı seçimini, Gorbaçov'un adayına rağmen kazanması olmuştu

Yeltsin, Rusya Federasyonu'nda, 1990 Mayısında, bir Halk Temsilcileri Meclisi de kurmuştu Bu Meclis, Haziran 1990 da yaptığı toplantıda, 15 Maddelik bir "Egemenlik Deklarasyonu" kabul ederek, Rusya Federasyonu'nun egemenliğini ilan etti Buna göre, ülkede Federasyon anayasası ve kanunları egemen olacak ve ülkenin bütün doğal kaynakları da Federasyon halkına ait olacaktı Yine, Deklarasyon'a göre, Rusya Federasyonu'nun Sovyetler Birliği'nden ayrılma hakkı bulunduğu gibi, diğer Sovyet cumhuriyetleri ile, bağımsız olarak diplomatik münasebetler kurabilecekti

Rusya Federasyonu'nun Sovyetler Birliği'nden kopmasında, 31 Ekim 1990 tarihli bir kanun etkin bir rol oynadı Bu kanuna göre, Rusya Federasyonu'ndan çıkıp da, Sovyetler Birliği'nin elinde bulunan bütün altın, döviz ve elmas rezervlerinin, cumhuriyetler arasında paylaşılması öngörülmekteydi
Bir yıl sonra dağılan Sovyetler Birliği'nin yerini, işte bu Rusya Federasyonu ve Gorbaçov'un yerini de bu Boris Yeltsin alacaktır




Ukrayna




Başkenti Kiev olan Ukrayna, tarihte, Rus Ortodoksluğu ile Roma Katolik Kilisesi arasında mücadeleye sahne olduğu gibi, Litvanya, Polonya, Rusya ve Osmanlı Devleti arasındaki mücadelelerin de konusu olmuştur Ukrayna'nın başlangıcını teşkil eden Kiev Devleti, Peçenekler, Kumanlar ve Altınordu ile mücadele etmiş ve 14'üncü yüzyılda da Litvanya'nın egemenliği altına girmiştir 16'ıncı yüzyılda Litvanya ile Polonya'nın birleşmesinden sonra da, Ukrayna Kiev'i kontrolü altına almıştır 1783 de Rusya'nın Kırım Hanlığı'nı ortadan kaldırması ile Ukrayna Rusya'nın sınırları içine dahil olmuştur Bundan sonra Ukrayna, devamlı olarak Ruslara karşı bağımsızlık için mücadele etmiştir 1917 İhtilalinde Ukrayna bağımsızlık için ayaklandıysa da 1920 Bolşevik kuvvetleri Ukrayna'yı işgal ederek bu bağımsızlığa son vermiştir
Ukrayna, nüfus yoğunluğu bakımından (52 milyon), Rus Federasyonu'ndan sonra Sovyetler Birliği'nin ikinci büyük cumhuriyetidir Ukrayna'nın en büyük özelliği, tarihi boyunca Batı Avrupa ile devamlı temas halinde oluşudur Bundan dolayıdır ki, Rus düşmanlığı, özellikle Batı Ukrayna'da yoğun bir şekilde egemendi


Bununla beraber, Ukrayna milliyetçiliğinin yeniden canlanması, ancak 1988 ve hatta 1989 yılından itibaren başlamıştır Bu tarihte, hürriyetçi ve demokrasi taraftarı bir takım gruplar ortaya çıkmaya başlamıştır ki, bunların önde gelenleri Rukh yani Halk Hareketi ile Ukrayna Halk Cephesi'dir

Ukrayna'daki milliyetçi ve bağımsızlık hareketleri özellikle Baltık Ülkelerindeki gelişmelerden etkilenmiştir Moskova, sözünü ettiğimiz örgütlerin faaliyetlerini engellediğinde, Ukraynalı milliyetçilerin toplantı ve faaliyet merkezi Litvanya'nın başkenti Vilnius olmuştur

Ukrayna'nın bağımsızlığı yolunda ilk adım, Ukrayna Yüksek Sovyeti'nin 1990 Temmuzunda kabul ettiği "Egemenlik Deklarasyonu"dur 19 Ağustos 1991 de Gorbaçov'u devirmek için girişilen darbe üzerine, diğer cumhuriyetler gibi Ukrayna da, 24 Ağustosta bağımsızlığını ilan etmiş ise de, 1 Aralık 1991 de yapılan bir halk oylaması ile bağımsızlık kesinleşmiştir




Yugoslavya'da İç Savaş






Diğer sosyalist ülkelerde olduğu gibi, Yugoslav Cumhuriyetlerinde de demokratik hareketler 1989 yılında başladı Lakin, yine diğer ülkelerdeki gelişmelere paralel olarak, 1990 yılından itibaren bu cumhuriyetlerde de bağımsızlık eğilimleri su yüzüne çıkınca, bu cumhuriyetlerin Sırbistan'la olan münasebetleri gerginleşmeye başladı ve sonunda Bosna'da, üç buçuk yıl sürecek olan bir iç savaş başladı


Yugoslav Federal sisteminin kurulduğu 1946 yılındanberi, Sırbistan, ülkenin yönetiminde daima egemen olmuştu Tito'nun 1980 Mayısında ölümünden sonra, Yugoslavya Devlet Başkanlığı görevi, 6 cumhuriyetin başkanları tarafından rotasyon sistemiyle yürütülmüş ise de, bu durum, Sırbistan'ın federal sistem içindeki egemen ve üstün durumunu etkilemedi Bu arada, Sırbistan Komünist Partisi liderliğine, 1987 yılı sonunda, koyu bir "Sırp milliyetçisi"olan ve "Büyük Sırbistan" hayali peşinde koşan, Slobodan Miloseviç gelmiştir Yugoslavya veya Bosna iç savaşının çıkmasına da Miloseviç sebep olmuştur Miloseviç'in emperyalist emellerinin en belirgin ifadesi, halkının % 60'ı Macar olan Voyvodina ile halkının % 90'ı Arnavut olan Kosova özerk bölgesini "demir yumrukla" yönetmesi olmuştur

Yugoslav cumhuriyetlerinde bağımsızlık eğilimleri belirdiğinde, gerçek şudur ki, bunlar yine de birliğin dağılması taraftarı olmayıp, daha ziyade "gevşek" bir federasyon veya konfederasyon şeklini benimsemek istemişlerdir Miloseviç ise, cumhuriyetlerin bağımsızlıklarını kabul etmekle beraber, bunların kuvvetli bir merkezi otorite etrafında birleşik kalması ve bu suretle Sırbistan'ın bunlar üzerindeki kontrolünü sürdürmesi fikrinde olmuştur Bu görüşünü kabul ettiremeyince şu tezi ileri sürmüştür: Bu cumhuriyetlerde yaşayan Sırp azınlıkların self- determinasyon hakları vardır Miloseviç bu ilkeye, "sınırların milliyetlere göre çizilmesi" ilkesi diyordu Bu şekilde Miloseviç, Sırp azınlıkların yaşadığı toprakları, bu cumhuriyetlerden kopararak, Sırbistan'ın sınırlarını genişletmek istiyordu
Buna rağmen, hiç bir Sırp azınlığın bulunmadığı Slovenya, 1991 Haziranında bağımsızlığını ilan edince, Miloseviç, bu bağımsızlığı önlemek için Slovenya'ya saldırdı Fakat Avrupa Birliği'nin ve özellikle Almanya'nın sert tepkileri üzerine çekilmek zorunda kaldı

Hırvatistan'da ise, yukarda belirttiğimiz görüşü uygulama yoluna gitmiştir

Hırvatistan da 1991 Haziranında bağımsızlığını ilan etmiştir Fakat, bunu daha önceden gören Miloseviç, Hırvatistan nüfusunun % 12'sini teşkil eden, Krajina Sırplarını kışkırtmış ve bunlar, 1990 ekiminde Krajina Özerk Bölgesi'ni ilan etmişlerdir Bunun üzerine, Krajina Sırpları ile Hırvatistan arasında, 1991 Martında, silahlı çatışmalar başladı Hırvatistan bu özerkliği tanımadı Fakat fazla bir şey de yapamadı Krajina Sırpları 1995 Eylülüne kadar özerk varlıklarını korudularsa da, bu tarihte Hırvatistan, Avrupa'nın da desteği ile, burasını askeri ile işgal etti
Makedonya da 1991 Eylülünde bağımsızlığını ilan ederken, bütün tarihi boyunca Sırbistan'ın kanadı altında yaşamış olan 600 bin nüfuslu Karadağ, 1992 Nisanında, Sırbistan ile "Yeni Yugoslavya"yı kurdu Fakat Bosna-Hersek böyle olmadı Bu cumhuriyetin 45 milyonluk nüfusunun % 43'ü Müslüman, % 32'si Sırp ve % 17'si Hırvattı Esasında Müslümanlarla Sırpların arası hiç bir zaman iyi olmamıştı Müslüman-Hırvat koalisyonu 1992 Şubatında Bosna-Hersek'in bağımsızlığını ilan ve bu bağımsızlık 1992 Nisanında Avrupa topluluğu ve Amerika tarafından da resmen tanınınca, Bosna-Hersek Sırpları ayaklandılar ve 1992 Haziranından itibaren, Sırbistan'ın da Bosna Sırplarının arkasında yer alması sonucu, Bosna'da bir iç savaş başladı Bu savaşta Yunanistan da Sırbistanı desteklemiştir


Bosna İç Savaşı, BM'in, Avrupa Topluluğu'nun ve NATO'nun aracılık ve barış çabalarına rağmen, Sırpların inanılmaz vahşeti ve Müslümanlara uyguladığı zulüm ve etnik temizlik hareketleriyle, üç buçuk yıl sürdü Amerika, bu iç savaşa, bulaşmaktan kaçındı Fakat 1996 Temmuzundan itibaren soruna el altı ve uyguladığı baskı politikası ile, Kasım ayında "Dayton Anlaşması"nı Bosna, Hırvatistan ve Sırbistan'a kabul ettirdi ve Aralık ayında da Paris'te "barış anlaşması" imzalandı Bu anlaşma ile Bosna'nın % 49'u Sırplara veriliyordu Bu anlaşmanın uygulanmasını kontrol için de, Bosna'ya 60000 kişilik bir çok Uluslu bir NATO kuvveti gönderildi

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Sovyetler Birliği'nin Dağılması: Yeni Dünya

Eski 10-25-2010   #5
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Sovyetler Birliği'nin Dağılması: Yeni Dünya



Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin Dağılması


Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin dağılması 25 Aralık 1991 tarihinde SSCB Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov'un istifa etmesinin ardında Sovyetler Birliği'ni teşkil eden cumhuriyetlerin bağımsızlığını kazanmalarıyla Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin dağıldığı olay

Bu tarihten itibaren Avrupa ve Asya'nın siyasi haritası değişmiştir 1917'de temelleri atılan ve 1922'de kurulan Sovyetler Birliği'nin dağılması ve yerini Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT)'na bırakması dönemin en önemli olaylarındandır
Sovyetler Birliği'nin çöküşü Avrasya'nın merkezinde jeopolitik bir boşluk yarattı Yakın çağın bu güçlü devletinin içine düştüğü durum Batı Avrupa ve Uzak Asya uçları arasında kalan bölgede yeni sıkıntıları ve belirsizlikleri de beraberinde getirdi Bölgenin yakın geleceği tıpkı yakın geçmişi gibi tartışma konularına sahne oldu Doğu Bloku'nda meydana gelen bu boşluk Batı Avrupa ülkeleri üzerindeki tehdidi kaldırırken uzun dönemde ciddi ve yeni politik gelişmelerin olabileceğinin de bir işaretidir

Sovyetler Birliği'nin Çöküşünü Hazırlayan Etkenler


Stalin 5 Mart 1953'te ölünce yerine oldukça uzun bir mücadele sonunda 1957 yılında Nikita Kruşçev geçti Kruşçev döneminde Doğu-Batı ilişkileri çok sert ve tehlikeli boyutlara ulaştı 1958'de başlayan Mao-Kruşçev mücadelesi Kruşçev'in bir saray darbesiyle iktidardan düşürülmesi ile sonuçlandı Yerine 18 yıl iktidarda kalacak olan Leonid Brejnev geçti Brejnev döneminin en önemli olayı ise 1 Ağustos 1975'te 35 ülkenin imzaladığı Helsinki Nihai Senedi veya diğer adıyla Helsinki Deklarasyonu oldu
Sosyalist Blok'un temellerini sarsan Helsinki Nihai Senedi; Mart 1985'te iktidara gelen Mikhail Gorbaçov'un ortaya attığı Glasnost (Açıklık) ve Perestrokya (Siyasi sistemin devlet örgütünün ve hükümet organlarının yeniden yapılanması) fikir ve uygulamaları ile bütünleşince dağılma kaçınılmaz oldu Çünkü Doğu-Batı ilişkilerine bir yumuşama ve yakınlık getirilmek istenen Helsinki Nihai Senedi'nin yürürlüğe girmesi Doğu Avrupa'daki tüm Sovyet uydusu ülkelerinde aydınları ve milliyetçileri harekete geçirdi İnsan hakları ve hürriyet hareketleri şeklinde başlayan gelişmeler zamanla Moskova'nın hegemonyasına karşı bağımsızlık mücadelesine dönüştü Ancak bunlar patlama şeklinde değil yavaş yavaş gelişen bir seyir takip etti

Kısacası Gorbaçov iktidara geldiğinde Sovyet komünizminin yapısını değiştirmeye karar vermişti Bu değişme veya yeniden yapılanma iki koldan olacaktı Bunlardan birincisi siyasal iktidarın veya devlet yapısının değiştirilmesiydi Hedef komünist iktidarın tepki çeken baskıcılığını demokratik bazı uygulamalarla halk egemenliğine yaklaştırmaktı İkinci hedef ise; ekonomik yapıda radikal değişikliklerin gerçekleştirilmesiydi Bu suretle Sovyet Sistemi'ni güçlendirmeyi düşünen Gorbaçov ABD ile rekabet düzeyine ulaşacağını umuyordu Bu iki ana hedefin yanında silahsızlanma gayretlerini de gözardı etmedi Bir bakıma Sovyetler Birliği'ni kurtarmak için her yolu denedi Ancak tüm çabalarına rağmen başlamış olan çöküşü tamamlanmasını engelleyemedi

Dağılma Süreci

Gorbaçov iktidarının dördüncü yılı bittiğinde Sovyetler Birliği'nin siyasal yapısında çözülmeler başlamış bulunuyordu Bu çözülmeler 1991 yılı sonunda dağılmaya dönüştü "Glasnost" ve "Perestrokya" ilkelerinin 1987 yılından itibaren uygulanmaya konulmasından hemen sonra Baltık Devletleri başta olmak üzere bağımsızlık ilanları başladı

Baltık ülkeleri 23 Ağustos 1939'da Nazi Almanyası ile Sovyetler Birliği arasında imzalanan tarafsızlık ve saldırmazlık antlaşması ile Sovyet Rusya'ya terkedilmişti Bu ülkelerden Litvanya 11 Mart 1990'da; Letonya 4 Mayıs 1990'da; Estonya da 8 Mayıs 1990'da bağımsızlıklarını ilan ettiler Ancak bağımsızlık ilanları Sovyetler'in dağılmasını istemeyen Gorbaçov başta olmak üzere Rus yöneticileri tarafından tepki ile karşılandı Mücadele 21 Ağustos 1991'de Gorbaçov'u devirmek için girişilen darbe gününe kadar devam etti Bu ülkeler aynı gün bir kere daha bağımsızlık ilanında bulundular
Bu arada 23 Ağustos 1990'da da Ermenistan Sovyetler Birliği içinde kalmakla birlikte bağımsızlığını ilan etti Gorbaçov ülkede gerginliğin giderek artması üzerine 16 Mart 1991'de bir halk oylaması yaptırdı Oylamada halkın " Eşit egemenlik ilkesi içerisinde bir federasyon" isteyip istemediği soruldu Üç Baltık ülkesi ile Gürcistan Ermenistan ve Moldova'nın boykot ettiği halk oylamasına katılan diğer 8 ülkeden evet oyu çıktı 11 Haziran 1991'de Rusya Federasyonu Cumhuriyeti Rusya Anayasası'nın Birlik Anayasası'ndan üstün olduğu iddiası ile egemenliğini ilan etti Boris Yeltsin Rusya Federasyonu Başkanı seçildi

Radikal komünistler 16 Ağustos 1991'de Gorbaçov'u karşı bir hükümet darbesi yaptılar Gorbaçov Kırım'da oturmak zorunda bırakıldı Ancak Yeltsin karşı bir hareketle Gorbaçov'un Moskova'ya gelmesini ve görevine devem etmesini sağladı 19 Ağustos 1991'de Kremlin Sarayı'na 1917'den önceki Rus bayrağı çekildi Gorbaçov gelişmeler üzerine Komünist Parti Genel Sekreterliğini bıraktı ve 24 Ağustos 1991'den itibaren sadece Devlet Başkanlığı görevini üstlendi Gelişmeleri yeni bağımsızlık ilanları takip etti Sovyetler Birliği'nin dağılmasındaki en büyük gelişme Ukrayna'nın bir halk oylaması ile 24 Ağustos 1991'de bağımsızlığını açıklaması oldu 25 Ağustos 1991'de de Beyaz Rusya'nın bağımsızlık ilanı birliğin tamamen dağılmasına neden oldu 29 Ağustos 1991'de Sovyet Komünist Partisi Yüksek Sovyet kararı ile resmen kaldırıldı Bu karardan sonra Türk Cumhuriyetleri'nden Azerbaycan 18 Ekim 1991'de; Özbekistan ve Kırgızistan 31 Ağustos 1991'de; Türkmenistan 27 Ekim 1991'de; Kazakistan 16 Aralık 1991'de bağımsızlıkla ilgili halk oylamaları yapıldı ve oylama sonunda ülkelerin büyük çoğunluğu bağımsızlıklarını istediler

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.