Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Toplum ve Yaşam > Beslenme, Diyet ve Sağlık

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
dahiliye

Cevap : Dahiliye

Eski 01-25-2008   #31
RaHaTSiZ
Varsayılan

Cevap : Dahiliye



B beta hemolitik streptokok boğazda beta mikrobu

A Grubu Beta hemolitik streptokoklar, bakteri türü mikroplardır Özellikle kış aylarında kapalı ortamlarda birarada bulunan insanlarda boğaz iltihaplanmalarına (farenjit) neden olurlar Streptokoklar, solunum yollarından havayla çıkan damlacıkların insandan insana geçmesiyle bulaşırlar En sık 5-15 yaş arasındaki çocuklarda hastalık yaparlar




Belirti ve Bulguları:
Boğaz ağrısı ve ateşi olan çocukların yaklaşık %10'unda A Grubu Beta hemolitik streptokok iltihabı vardır Boğazın (farenks) iltihaplanması olan farenjit nedeniyle çocuğun yutkunması ve beslenmesi güçleşir Streptokok farenjiti olan çocuğun ateşi genellikle 38°C'den yüksektir; titremeler, vücutta ağrılar ve iştahsızlık olur Birlikte karın ağrısı, bulantı ve kusma gibi karın belirtileri de bulunabilir Bakıldığında bademcikler ve boğazda kızarıklık, şişlik ve beyaz lekelenmeler görülür Alt çene kemiğinin köşesinde ve boyunda lenf bezleri şişmiş olabilir

Bazen streptokok iltihaplarında, mikropların salgıladığı toksinler deride yaygın kızarık biş döküntüye neden olur Bu durumda hastalığın adı "kızıl"dır ve genellikle boğaz iltihabının 2gününden 6gününe kadar sürerTedavi edilmeyen veya yetersiz tedavi edilmiş streptokok iltihapları, nadiren ateşli romatizma adı verilen ve kalp romatizması ile eklem iltihaplarına neden olabilen bir hastalığa da yol açabilirler A Grubu Beta hemolitik streptokok iltihaplarının bir diğer nadir komplikasyonu da, hastalığın başlangıcından 2-3 hafta sonra ortaya çıkabilen böbrek iltihabıdır Streptokoklar ayrıca sinüzit 'e, orta kulak iltihabı 'na, zatürreye ve deri iltihaplarına da neden olabilirler




Hastalığın önlenmesi :
Streptokoklara bağlı boğaz iltihaplarını önlemenin kesin bir yöntemi yoktur En güvenli yol, evde boğaz iltihabı olan bir kişi varsa, bu kişiyle çok yakın temasta bulunmamak ve genel temizlik kurallarına dikkat etmektir

Bazı kişiler, özellikle de çocuklar, kendilerinde hiçbir hastalık belirtisi olmadan streptokok mikrobunun taşıyıcısı olabilirler Okul çağındaki çocukların yaklaşık %5-15'inde taşıyıcılık görülebilir




Hastalığın süresi :
A Grubu Beta hemolitik streptokok iltihaplarının inkubasyon dönemi (bulaşma ile hastalık oluşma arasında geçen süre) genellikle 7-10 gündür Boğaz iltihaplarında ateş genellikle 5 gün içinde düşer, bunu takiben boğaz şikayetleri de azalır Antibiyotik tedavisi genellikle 10 günde tamamlanır Eğer belirtiler düzelmişse ve ateş yoksa, antibiyotik tedavisinin başlanmasını takibeden 48saatten sonra çocuğunuz okula gidebilir Şikayetler kısa sürede kaybolsa bile, ilaçlar doktorunuz tarafından önerilen süre ve dozda kullanılmaya devam edilmelidir




Evde uygulanabilecek tedavi :
Eğer çocuğunuz boğaz ağrısı nedeniyle yemek yemekte güçlük çekiyorsa yumuşak veya sıvı gıdaları tercih edin Çocuğunuzun bol sıvı almasını (su, meyve suları, vs) ve istirihat etmesini sağlayın

Oda havasının nemlendirilmesi, çocuğunuzun boğaz şikayetlerini azaltacaktır Eğer boyunda ağrılı lenf bezi şişlikleri varsa, boyuna nemli ve ılık bir havlu koymak onu rahatlatabilir

İlaçları doktorunuzun önerdiği süre ve dozda kullanmaya özen gösterin Bu, ateşli romatizma ve bademcikler etrafında abse gelişmesi gibi komplikasyonların önlenmesi için mutlak gereklidir




Tıbbi tedavi :
Çocuğunuzun boğazında A Grubu Beta hemolitik streptokok iltihabından şüphelendiğinde, doktorunuz boğaz kültürü yapılmasını isteyecektir Eğer boğaz kültüründe üreme olursa bu, mikrobun türünü tayin edecek ve hangi antibiyotiklerin tercih edilebileceğini bildirecektir

Çocuğunuzda A Grubu Beta hemolitik streptokok iltihabı olduğu kesinleşirse, ağızdan ya da enjeksiyon şeklinde verilebilen penisilin veya başka türde bir antibiyotik ile tedavi edilmesi gerekecektir Ağızdan verilen ilaçlarda allerji ihtimali daha düşük olduğundan birçok doktor bu şekilde evde tedaviyi tercih etmektedir Bu durumda çocuğunuz evde 10 gün süreyle ilaçlarını almalıdır

Doktorunuza ne zaman başvurmalısınız ?
Çocuğunuzun boğazında streptokok iltihabının belirtileri varsa, özellikle de evde veya okulda başka birisinin yakın zamanda streptokok iltihabı geçirdiğini biliyorsanız doktorunuza başvurunuz

Eğer çocuğunuz streptokok iltihabı için tedavi altındayken şu belirtilerden birini görürseniz yine doktorunuza başvurunuz: ateşin düştükten birkaç gün sonra tekrar yükselmeye başlaması, deri döküntüsü, kulak ağrısı, koyu veya kanlı burun akıntısı, öksürük ve balgam çıkartma, göğüs ağrısı, solunum güçlüğü ve aşırı halsizlik, havale geçirme, eklemlerde şişlik ve ağrılı kızarıklık, bulantı ve kusma

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Dahiliye

Eski 01-25-2008   #32
RaHaTSiZ
Varsayılan

Cevap : Dahiliye



Bademcik ve geniz eti



Bademcik ve Geniz Eti Nedir: Bademcikler (tonsil) ve geniz eti (adenoid), lenfoid doku denilen ve vücudun bağışıklık sisteminde rol oynayan organlardır Tonsiller yutak girişinde, dil kökünün iki yanında yerleşmişlerdir Adenoid ise nasofarinks adı verilen ve yutağın üst kısmında yani burun boşluğunun arka tarafında bulunurlar

Görevleri Nedir: Tonsil ve adenoid lenfoid dokunun bir parçasıdır ve lenfositler içerirler Bu lenfositler, vücudun bağışıklık sistemine yardımcı olan antikorları üretirler Ancak tonsil ve adenoidlerin bağışıklık sistemindeki rolleri önemli oranda değildir ve çoğu zaman fonksiyonel değildirler Bademcik ve geniz eti alınan kişilerde bağışıklıkla ilgili hiç bir olumsuz durumun olmaması da bunu göstermektedir

Ne Gibi Sorunlara Yol Açarlar: Tonsil ve adenoid hem infeksiyonlara hemde büyüklüklerine bağlı olarak bazı sorunlara yol açabilirler Adenoid daha çokçocukluk çağının problemi olmasına rağmen tonsil hem çocuklarda hem de erişkinlerde hastalık yapabilmektedir Sık geçirilen infeksiyonlar, hem hastanın günlük yaşamını etkiler, hemde sık sık ilaç kullanımına neden olur Ancak geçirilen infeksiyonların (iltihapların) en önemli sonuçları, kalp kapakçıkları, eklem ve böbreklerin risk altında olmasıdır

İnfeksiyonları dışında tonsil ve adenoidin büyüklükleri de önemli sonuçlara yol açar Tonsillerin büyük olması; yutma, beslenme ve konuşma sorunları yaparAyrıca tonsil üzerinde biriken yiyecek ve doku artıkları ağız kokusu ve hijyen bozukluğuna neden olur Adenoid dokusunun büyük olması herşeyden önce burun tıkanıklığına yol açar Bu hastalarda ağzı açık uyuma ve horlamaya neden olur Burun, solunan havanın ısısını ve nemini ayarlar ve bazı zararlı partikülleri tutar Bu nedenle ağız solunumu yapan hastalarda bazı solunum yolu problemlerine yol açar Geniz eti ayrıca şu problemleri oluşturur:

-Orta kulakta havalanma bozukluğu ve buna bağlı kulak zorunda çökme, işitme kaybı ve iletişim bozukluğu İşitme kaybı bazen anne-babanın farkedemeyeceği seviyede olur ancak sıklıkla da hastayı doktora götüren ilk sebeptir
-Çene ve yüz kemiklerinde gelişim bozukluğu
-Geniz akıntısı nedeniyle boğaz iltihabı (farenjit), öksürük ve alt solunum yolu problemleri
-Baş ağrısı
-Sinüzit
-Oluşan yüz ifadesi nedeniyle 'geri zekalı' görüntüsü

Nasıl Tedavi Edilir: Bademcik ve geniz etinin akut iltihaplarında tedavi genellikle ilaçlardır İlaç olarak en sık antibiyotikler, ağrı kesiciler ve eğer alerjik faktörlerde düşünülüyorsa antihistaminiklerdir Ciddi problemlere yol açmayan ve sık infeksiyona yol açmayan bademcik ve geniz eti ilaçlarla tedavi edilmesine rağmen, bazen bademcik ve geniz etinin alınması gerekir

Hangi Durumlarda Alınmalıdır: Tonsil ve adenoidin alınmasına karar vermek, bazen kolaysa da bazen hastayı belli bir süre takip etmeyi gerektirir Ameliyata karar verilmesine neden olan durumlar şunlardır:

-Sık sık infeksiyon geçirilmesi: Genelde kabul edilen durum, birbirini takip eden yıllarda, senede 3 veya daha infeksiyon geçirilmesidir
-Tonsillerde infeksiyon olmasada yutmayı zorlaştıracak kadar büyümesi
-Tonsil dokusunun tek taraflı büyümesi (lenfoma veya başka habis hastalıkların belirtisi olabileceğinden)
-Tonsil üzerinde ağız kokusuna neden olabilecek şekilde sık sık birikim olması
-Adenoid dokusunun nefes almayı bozacak kadar büyümesi
-Orta kulak iltihabı (otitis media) ve işitme kaybına neden olması
-Sık sık sinüzit ve alt solunum yolu problemlerine neden olması

Ameliyat Hangi Yaşta Yapılmalıdır: Ameliyat için kesin bir yaş yoktur Hastaya verdiği zarar göre karar verilir Sık kabul edilen durum tonsil ameliyatı için hastanın 3 yaşını doldurmasıdır Adenoid alınması ise 1 yaşında dahi yapılabilir Birçok kez çocuk büyüsün diye beklemek hastaya zararlı olabilmekte ve tedavi başarısını düşürmektedir

Bademcik ve Geniz Eti Ameliyatı Nasıl Yapılır: Tonsil için bazen lokal anestezi yapılmasına rağmen adenoid dokusunun alınması genel anesteziyi gerektirir Tonsil'in alınması uygun kesi ile etrafındaki kapsül ile birlikte çıkarılması şeklinde olur Adenoid ameliyatı ise büyümüş dokunun kazınması şeklindedir Ameliyat süresi genellikle kısadır ve 30-60 dk arasında değişir Ameliyat sonrası genellikle hastanede yatmak gerekmez Bazen özellikle kanama riski açısından 1 gece hastanede kalınması gerekebilir

Ameliyatın Riski ve Komplikasyonları Nelerdir: Her ameliyat gibi bademcik ve geniz eti ameliyatlarının da risk ve komplikasyonları olabilmektedir Lokal veya genel anestezi her zaman için bazı riskler taşır Ancak anestezi teknik ve ilaçlarındaki gelişmeler her geçen gün bu riski azaltmaktadır Bunun dışında en sık görülen komplikasyon kanamadır Bazen ciddi boyutlara ulaşabilmesine rağmen, dikkatli ve titiz bir çalışma ve hastanın uygun takibi ile bu problem nadir görülmektedirÖzellikle erişkin hastalarda olmak üzere ağrı hastayı en çok rahatsız eden durumdur Ameliyat sonrası farenjit oluştuğuna dair inanış vardır Bu yanlış bir düşüncedir Hastalar bademcik alındıktan sonra hiç boğaz ağrısı olmayacağı beklentisine girerlerse yanılabilirler Mevcut farenjitin bademciklerin alınmasıyla bir ilgisi yoktur Hatta bazen infeksiyonlu tonsiller farenjiti arttırırlar

Ameliyattan Sonra Nelere Dikkat Edilmelidir: En çok uyulması gereken kurallar beslenme ile ilgilidir Özellikle ilk 3 günde kanama olasılığı daha çok olduğu için soğuk ve sıvı gıdalar seçilmelidir Bu nedenle soğuk süt, çorba, meyve suyu, muhallebi, dondurma gibi besinler idealdir Amaliyatın ilk gününde koyu renkli kan kusulması normaldir ve yutulan ameliyat sırasında yutulan kanla ilgilidir Ancak sürekli kırmızı renkli yeni kan gelmesi hemen doktorunuza başvurmayı gerektirir 4günden itibaren yavaş yavaş normal gıdaya geçilir Hastanın ağrı nedeniyle birşey yemek istememesi ağrının devamına neden olur Mutlaka bol miktarda sıvı alınmalıdır Ameliyattan sonra hafif ateş olması beklenen bir durumdur Yeterli sıvı alınması ve ateş düşürücü ilaçlarla genellikle normale döner Bazen hastalar ameliyattan birkaç gün sonra doktora başvurarak bademcik bölgesinde iltihap geliştiğinden yakınırlar Bu genellikle bademcikler alındıktan sonra o bölgede beyaz bir örtü oluşturan iyileşme dokusunun hastayı yanıltmasıdır

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Dahiliye

Eski 01-25-2008   #33
RaHaTSiZ
Varsayılan

Cevap : Dahiliye



Bağışıklık yetersizliği immun yetmezlik

Bağışıklık yetersizliği hastalıkları ortak özellikleri infeksiyona duyarlığın artması olan çeşitli hastalıklardan oluşan bir gruptur Birincil bağışıklık yetersizliği bağışıklık bozukluğunun olduğu yere göre sınıflanır : B hücresi (antikor yapan hücreler), T hücresi virus ve diğer mikroplarla savaşan ve/veya antikor yapan hücrelere yardım eden hücre), fagositoz (Mikropların savunma hücrelerinin içine alınıp parçalanması) işlemine ve komplemana (bagisiklik sisteminde çeşitli görevleri olan sıvısal proteinler) özgüdür Her sistem bağımsız olarak yada bağışıklık sistemlerinden biri veya birkaçıyla birlikte davranabilir Bağışıklık yetersizliği doğumsal (X genine bağlı antikor yoklugu), edinsel (degisken antikor eksikligi, edinsel bağışıklık yetersizliği sendromu=AIDS) ), dogumsal bir anormalliğe ikincil (DiGeorge sendromu) ya da idiyopatik (sebebi bilinmeyen) olabilir
İkincil bağışıklık yetersizliği, bağışıklık dışı hastalıklardan (erken dogum, beslenme yetersizliği, Hodgkin hastalığı), yaralanmalardan (yanıklar, dalağın alınması) yada tedavi sonucu (steroidler, radyasyon, antikanser ilaçlarla) ortaya çıkabilir Bağışıklık yetersizliği kalıcı yada birincil hastalığın tedavisiyle düzelen tipte olabilir

BİRİNCİL B HÜCRESİ HASTALIKLARI :

B hücre bozuklukları kök hücrelerin antikor üreten ve salgılayan plazma hücrelerine olgunlaşmasındaki bozukluklara bağlıdır Bu bozukluklar B hücre alt grubunda hücreye özgü bozukluklara yada T hücre alt gruplarında düzenleme bozuklukları sonucu bağışıklığın düzenlemesindeki sorunlara bağlı olabilir Antikor üretim bozuklukları tüm antikorlarda, belirli antikor gruplarında, belirli IgG alt gruplarında eksiklik ya da özgül bir yabancıya yanıtsızlık şeklinde oluşabilir Antikor üretim bozuklukları doğumsal, geç başlayan , geçici ve ikincil olarak sınıflanabilir

BRUTON HASTALIĞI :

Doğumsal antikor eksikliği; X genine bağlı geçiş gösterir Etkilenen erkek bebekler ilk 3-6 ay sağlıklıdırlar, çünkü bu dönemde anneden geçen IgG ile korunmaktadırlar Semptomlar sık tekrarlayan enfeksiyonlara bağlıdır Üst ve alt solunum yolu enfeksiyonları, tekrarlayan sinüzit, orta kulak iltihabı, bronşit ve pnömoni görülür Adenoidler ve tonsiller (Bademcikler) çok küçüktür veya hiç yoktur Otoimmün bozukluklar sık görüldüğü gibi kanser riski de artmıştırParazitlere bağlı gıdalaraın barsaklardan emilim bozukluğu sık görülür Yeterli antibiyotik tedavisine rağmen enfeksiyonların tedavi edilememesi bu hastalığı akla getirmelidir

IgG düzeyleri çocukluk çağında nadiren 200 mg/dl’nin üzerine çıkarSerum IgA ve IgM genellikle saptanamazHücresel immunite testleri normal olmakla beraber bazı hastalarda kan T lenfositlerinde azalma,mitojenlere karşı lenfosit cevabının bozulması ve T-supresör aktivitesinde artma saptanabilir

Tedavide esas olarak antikor içeren preparatların damardan kullanımı ayrıca devamlı antibiyotikle enfeksiyonların önlenmesi mümkündür

GEÇİCİ ANTİKOR AZLIĞI :

Anneden geçen antikorların yıkıldığı ve 4-5 aylarında antikor değerleri düşer Bu dönemde antikor yapımı da yetersizdir Tek tanı kriteri düşük antikor düzeyinin daha sonra düzelmesidir Bakteriyel enfeksiyonlar için yeterli tedavi verilmesinden başka bir tedavi gerektirmez Hastalara rutin aşılama şeması uygulanmamalıdır

HİPER IgM BAĞIŞIKLIK YETERSİZLİĞİ :

Hastalarda B lenfositleri ve IgM salgılayan plazma hücreleri bulunur Fakat B hücre farklılaşması yeterli olmayıp nadiren gerekli antikor cevabını oluştururlar Her iki cinsi de etkiler Antikor yapan hücrelerde IgM’den sonra gelişim duraklaması vardır IgG ve IgA tipi antikorların düzeyleri düşüktür, IgM tipi antikorların düzeyi ise yüksektir

Dışarıdan antikor verme ve enfeksiyonların antibiyotikle tedavisi gerekir

SELEKTİF IgA EKSİKLİĞİ :

En sık rastlanan spesifik bağışıklı yetmezliğidir IgA solunum, mide barsak sistemi ve diğer salgısal alanların ana koruyucu antikorudur Eksikliğinde tekrarlayıcı solunum enfeksiyonları, kronik Giardiazis (parazit) enfeksiyonu ve otoimmun hastalıklar ortaya çıkabilir Genetik geçiş gösterebilir Fenitoin ve diğer sara ilaçlarının kullanılması sırasında, toksoplasmozis (parazitik bir infeksiyon), kızamık ve diğer bazı virüslerle birlikte kazanılmış olarak ortaya çıkabilir Atopik insanlarda sıklığı daha fazladır Barsak hastalıklarının görülme sıklığı artar IgG 2 ve IgG 4 tipi antikor alt grublarında yetmezlik ile birlikte olabilir

Bu hastalara kan ve kan ürünü verildiğinde allerjik reaksiyonlar olabilir

Tekrarlayıcı sinüzit ve akciğer infeksiyonu için geniş spektrumlu antibiyotikler kullanılır

COMMON VARIABLE İMMUN YETMEZLİK (değişken antikor eksikliği) :

Doğumsal veya kazanılmışolabilir Ailevi vakalar olabileceği gibi tek tek vakalar da olabilir Üç farklı immunolojik neden tanınmıştır İntrensek B hücre defektleri, B hücrelere otoantikorlar ve düzenleyici T hücreleri dengesizlikleri tüm hastalarda ortak özellik, genellikle tüm antikor sınıflarını, fakat bazen sadece IgG’ yi ilgilendiren Antikor azlıklarıdır Hastaların 2/3 kadarı yabancı proteinleri tanıyan, fakat antikor üretecek olan plazma hücrelerine gelişemeyen, normal sayıda dolaşan Bulgular X genine bağlı antikor yokluğuna benzer Fakat tekrarlayıcı bakteriyel enfeksiyonlar daha geç yaşta başlar (15-20 yaş) Barsak paraziti olan Giarda lamblia infestasyonu da oldukça sıktır Bu hastalar yüksek bir otoimmun hastalık oranına sahiptir

BİRİNCİL T HÜCRESİ HASTALIKLARI :

Tek başına T hücresi bozuklukları az görülür, çoğu hastada T hücresi bağışıklık bozukluğu B hücresi bağışıklık bozukluğu ile bağlantılıdır Doğumsal hücresel bağışıklık bozukluğu olan çocuklar erken çocukluk çağında mantar yada virus enfeksiyonları ile başvurur Bulgular B hücre bozuklukları olanlara göre sıklıkla daha ağırdır

DI GEORGE ANOMALİSİ :

Sıklıkla timus ve paratiroid bezlerini etkileyen bir embriyolojik gelişim bozukluğu söz konusudur Etkilenen bebeklerde yenidoğanda kalsiyum düşüklüğüne bağlı kasılmalar, damar anormallikleri, çene küçüklüğü ve hücresel bağışıklık yetersizliği görülür Lenfosit sayısı düşüktür T hücreleri belirgin olarak azalmıştır Bu çocuklar yenidoğan evresini aşabilirlerse, yineleyen enfeksiyonlar, kronik kandidiyazis ve gelişme geriliği ortaya çıkar Timus dokusu nakli bu yenidoğanların bazılarında başarılı olmuştur , diğerlerinde bağışıklık yaşla birlikte kendiliğinden düzelebilir

KRONİK MUKOKÜTANÖZ KANDİDİYAZİS :

Deri, müköz membranlar , el ve ayak tırnaklarında yerel sürekli kandida (bir maya mantarıdır) enfeksiyonları görülen bir T hücresi hastalığıdır Bazı hastalarda paratiroid, tiroid, böbrek üstü ve pankreas bezlerini tutan hormonsal problemler de görülebilir Hücresel bağışıklık bozukluğu kandida ile sınırlıdır, diğer patojenlere karşı bağışıklık genellikle normaldir

KOMBİNE BAĞIŞIKLIK YETMEZLİKLERİ :

Bu bozukluklarda hem T hem B hücre fonksiyonları baskılanmıştır

ŞİDDETLİ KOMBİNE BAĞIŞIKLIK YETMEZLİĞİ :

Değişen sayılarda B ve T hücreleri bulunmasına karşın, B ve T hücre işlevleri ileri derecede bozulmuştur Bulgular genellikle yaşamın ilk aylarında ortaya çıkar, gelişme geriliği çarpıcı bir bulgudur Çeşitli ağır bakteri enfeksiyonları görülebilmekle beraber T hücresi işlev yetersizliğiyle ilgili klinik bulgular baskındır Kronik kandidiyazis, Pneumocystis carinii gibi protozoa infeksiyonları, hafif giden fırsatçı organizmalar, kontrol altına alınamayan ishal ve yineleyen solunum sistemi infeksiyonları sıktır Hastalarda egzama , saç dökülmesi, kansızlık görülebilir Genetik geçişli olabilir

WİSKOTT-ALDRICH SENDROMU :

Egzama, trombositopeni (pıhtılaşma hücre azlığı) ve enfeksiyonlara duyarlığın arttığı, X genine bağlı geçiş gösteren bir hastalıktır IgA ve IgE antikor düzeyleri artmış, IgM azalmış , IgG düzeyi ise normaldir Yaş ilerledikçe hücresel bağışıklık giderek bozulur ve sonuçta kanser ve fırsatçı infeksiyonlar ortaya çıkar Kemik iliği nakli sonuçları başarılıdır

ATAKSİ-TELENJİEKTAZİ SENDROMU :

İlerleyen denge kaybı, göz ve deride yüzeyel damarların belirginleşmesi, kronik sinüs ve akciğer infeksiyonları,kanser ve değişken sıvısal ve hücresel bağışıklık yetersizliği görülen ve genetik geçiş gösteren bir bozukluktur Bilinen bir tedavisi yoktur

FAGOSİT BOZUKLUKLARI :

Fagosit bozuklukları niteliksel veya niceliksel olarak ayrılabilir Fagositik hücre azlığı, doğumsal , kanser veya ilaçlara bağlı kemik iliği işlev bozukluğuna yada fagositik hücreye karşı olan antikorların artan tahribatına ikincil olabilir Bu bozukluklarda ani bir infeksiyon sırasında bununla savaşan hücre sayısı artabilir, ancak işlevi bozulmuş hücreler savunmaya pek az katkıda bulunur

KOMPLEMAN BOZUKLUKLARI :

Kompleman bozuklukları kalıtsal yada sonradan olabilir Kompleman normal antijenin kaplanarak savunma hücresi taraından tanınmasının arttırılması, bakteri öldürme işlevi, savunma hücrelerinin iltihap alanına çağırılması için gereklidir Kompleman bozuklukları, yineleyen enfeksiyonlar, otoimmun hastalıklar ve Neisseria infeksiyonlarıyla ilişkili görülmüştür

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Dahiliye

Eski 01-25-2008   #34
RaHaTSiZ
Varsayılan

Cevap : Dahiliye



Bakteriyel Vajinit



İlk defa 1955 yılında tanımlanan ve Haemophilus vaginalis adı verilen bir bakterinin yol açtığı vajinal enfeksiyondur

Etkene Gardnerella vajinalis adı da verilir Cinsel ilişki ile bulaşabilir ancak bu konuda bilimsel bir görüş birliği yoktur

Halk arasında en çok görülen vajinal enfeksiyonun mantar enfeksiyonu olduğu sanılmasına rağmen gerçekte en sık bakteriyel vajinozis yani Gardnarella enfeksiyonu görülür Kadınların %10-68'inde gardnarelle vajiniti görülürGenelde üreme çağındaki kadınlarda rastlanır



Gardnarella vajinlis etkeni

Belirtileri
Vajina, ürethra (mesane ile idrar çıkış noktası arasındaki boru), mesane ve genital bölgedeki deriyi tutar

Normalde kadın vajinasında belirli miktarda gardnarella vajinalis mikroorganizması bulunur Vajina içerisinde pekçok mikroorganizma barınır ancak bunlar belirli bir denge içinde bulunduğundan enfeksiyona neden olmazlar Bu dengeyi sağlayan en önemli unsurlardan birisi laktobasil adı verilen mikroorganizmalardır Laktobasiller vajianın asit baz dengesini sağlayarak diğer organizmaların enfeksiyon yapacak kadar çoğalmalarını engellerler Bu denege bozulduğunda enfeksiyon ortaya çıkar

Gardneralla vajinalis enfeksiyonu çoğu zaman herhangi bir belirti vermez En sık karşılaşılan yakınma kötü kokulu bir akıntıdır Tipik olarak gri renkli ve kötü kokulu akıntı mevcuttur Vajinanın pH'ı bazik yöne kayınca ortaya bazı aminler çıkmakta ve enfeksiyonda tipik olan balık kokusu duyulmaktadır Bu balık kokusu bakteriyel vajinit için tipiktir En sık adet kanaması sonrası ya da cinsel ilişkiyi takiben duyulur

Tanı
Tanı muyanede akıntının görülmesi ile ya da alınan akıntı örneğinin mikroskop altında incelenmesi ile konur Bazen herhangi bir bulgu olmayan olgularda vajinal kültr ya da smear testi sonucu fark edilir

Tedavi
Tedavi edilmediği taktirde pelvik enfeksiyonlara neden olabilir Tedavide lokal ve sistemik antibiyotikler kullanılır Olguların %79'unda erkek ürethrasında da bu mikroorganizmaya rastanır Bu nedenle inatçı olgularda eş tedavisi de önerilmektedir

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Dahiliye

Eski 01-25-2008   #35
RaHaTSiZ
Varsayılan

Cevap : Dahiliye



Balanit, glans (penis başı) veya penis ucunun iltihaplanmasıdır Oldukça sık görülen bir rahatsızlıktır Sünnet olmamış erkeklerde, özellikle sünnet derisinin daralması nedeniyle kolaylıkla geriye çekilemediği durumlarda, sünnet olmuş erkeklere kıyasla daha fazla görülür

Belirtiler : Penisin ucunda kızarıklık ve tahriş

Balanitin birçok çeşidi vardır Nedenlerinden bazıları; böbrek yolları enfeksiyonu, penise sürtünen kumaşın tahrişi veya kumaşın temizlenmesi ya da yapımında kullanılan kimyasal maddeler ve doğum kontrol kremlerine reaksiyon, olabilir Şeker hastası erkeklerde, idrarda fazla şeker bulunması nedeniyle, balanitis çok sık görülür Mantar enfeksiyonu da sık rastlanan bir sebeptir

Teşhis

Penisteki tahriş bir iki gün içinde geçmezse doktorunuza veya bir üroloğa danışmak gereklidir Doktor penisi inceleyerek ve daha ciddi enfeksiyon ihtimalinin olup olmadığını anlamak için testler yapacaktır Balanit teşhisi konursa da, şeker hastalığı ihtimalini gözönünde tutarak idrar testi uygulayacaktır

Tedavi

Balanit tedavisinin temeli temizliktir Sünnet derisi kolaylıkla geri çekilemeyen bir erkekte balanit in iyileşmesi ve önlenebilmesi için sünnet yapmak gerekebilir Bakteri ve mantar enfeksiyonlarını iyileştirmek için antibiyotikler ve mantar ilaçları kullanılır

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Dahiliye

Eski 01-25-2008   #36
RaHaTSiZ
Varsayılan

Cevap : Dahiliye



barsak gazı

Herkesin kalın barsağında gaz üretilir Aslında, barsak gazlarının çoğu kalın barsakta oluşur Gaz genellikle dışkı yaparken atılır Bununla birlikte, bazı kişilerde oluşan aşırı miktardaki gaz, bütün gün rahatsızlık yaratır

Barsak Gazının Bileşimi

Barsak gazı başlıca beş maddeden oluşur: Oksijen, azot, karbondioksit ve metan Kötü koku genellikle bileşimde daha az miktarlarda bulunan hidrojen sülfid ve amonyak gibi diğer maddelerden kaynaklanır

Azot ve oksijen soluduğumuz havada bulunur ve hava yutulduğunda barsak gazının içinde bulunabilirler Karbondioksitin bir bölümü ince barsakta üretilir Hidrojen, karbondioksit ve birçok kişide metan, ince barsakta sindirilmemiş ve emilmemiş karbonhidratların, kalın barsaktaki bakteriler tarafından fermantasyonuyla oluşur

Barsak Gazına Neden Olan Gıdalar

Aşırı gaz oluşmasına neden olabilecek gıdalar arasında nohut ve fasulye, buğday, yulaf, kepek, lahana, mısır ve şalgam bulunmaktadır Bir sindirim enzimi olan laktoz yetersizliği olanlarda süt ürünleri de sorun yaratabilir Fazla lifli gıdalarla beslenme ve hacim oluşturucu müshillerin kullanımı da aşırı miktarda barsak gazına yol açabilir

Önlemler

Bazen, aşırı miktardaki gaz sindirim sistemindeki bir hastalıktan kaynaklanabilir; hastalık tedavi edildiğinde, çoğu kez gaz da azalacaktır Ancak çoğu durumda, gazın kaynağı bir hastalık değildir

Çok can sıkıcı olabilse de, aşırı barsak gazı önemli bir durum değildir Bazı insanlar belirli "gaz yapan" gıdaları, özellikle fasulye ve süt yemekten kaçınarak bu durumun düzeldiğini keşfederler

Yutulmuş Hava

Yutulan hava barsak gazlarının küçük bir bölümünü oluşturur Diğer taraftan, midenizde hissettiğiniz şişkinlik genellikle yutulan havanın sonucudur Hava, yiyecek ve içeceklerle birlikte ya da başka nedenlerle yutulabilir Çok hızlı yemek ya da sakız çiğnemek soruna katkıda bulunabilir Geğirme ve karnın üst bölümündeki basınç hissi yutulmuş havanın bir sonucu olabilir Hava yuttuğunuzun farkına varmayabilirsiniz Gazlı içecekler midede karbondioksit açığa çıkararak gaz oluşmasına yol açabilir

Yutulan havanın bir bölümü gıdalarla birlikte ince barsağın içinde ilerler Bu havanın bir kısmı vücut sıvılarında çözünür ve sonuçta akciğerler yoluyla atılır

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Dahiliye

Eski 01-25-2008   #37
RaHaTSiZ
Varsayılan

Cevap : Dahiliye



BASI: DEKÜBİTUS ÜLSERLERİ

Dekübitus ülserleri (DÜ) yaşlı, spinal kord travması geçirmiş, nörolojik sorunları olan, hemiplejik veya paraplejik hastalarda önemli bir morbidite ve mortalite nedenidir
Ciddi DÜ'li hastalarda ortalama hospitalizasyon süresi 8 ay, yüzeyel ülseri olanlarda ise 6 ay olarak bildirilmektedir
DÜ'li hastaların yataklı sağlık kurumlarında bu uzun süreli bakım ve tedavileri nedeniyle sağlık hizmetleri giderleri çok fazla olmakta, dolayısıyla önemli bir sağlık sorunu olarak kabul edilmektedir4
DÜ (yatak yaraları, basınç ülserleri) uzun süreli yatma veya oturma pozisyonunda yumuşak dokuda bir bölgeye sürekli basınç sonucu oluşan lokalize hücre nekrozu alanlarıdır Yatak veya sandalye gibi bir dış güç ile kemik çıkıntı arasında basınca uğrayan yumuşak dokuda ortaya çıkar5
Epidemiyoloji
Acil bakım ünitesi olan hastanelerde DÜ prevelansı %3-11, yatalak ve tekerlekli sandalyeye bağımlı hastalarda %28 olarak bildirilmektedir1 Uzun süreli yataklı tedavi sağlayan hastanelerde bu oran %45'e kadar çıkmaktadır6 Spinal kord travması olanlarda ise DÜ prevelansı daha yüksektir4 Epidemiyolojik çalışmalara göre yaşlı, nörolojik bozukluğu ve kalça kırığı olanlar DÜ gelişme riski yüksek hastalardır, çoğu 70 yaş üzerindedir ve ülserler en sık sakrum, iskial tuberositeler, büyük trokanterler, malleoller ve topuklar olmak üzere genellikle hospitalizasyonun ilk birkaç haftasında ortaya çıkmaktadır Bu hasta grubunda mortalite riski de yüksek olarak bulunmuştur
DÜ gelişiminden sorumlu faktörler; duyu veya mobilite bozukluğu olanlarda deri bakımına yeterli özenin gösterilmemesi; uzun süreli immobilizasyon; uygun olmayan yatak, yastık ve tekerlekli sandalye kullanımı; aşırı terleme veya inkontinans; sıkı giysilerin kullanılması ve DÜ tedavi edildikten sonra da bu olumsuz faktörlere dikkat edilmemesidir
Sınıflama
DÜ'lerin sınıflamasında bugün en geçerli evrelendirme sistemi;
Evre 1: Kemik çıkıntı üzerindeki deride eritem ve endurasyon (ülser başlangıcı)
Evre 2: Dermisi içine alan yüzeyel ülserasyon; klinik olarak abrazyon, bül veya yüzeyel krater görülür
Evre 3: Subkütan dokuyu içine alan ülserasyon; klinik olarak derin bir krater görülür
Evre 4: Kas, kemik ve destek dokularda destrüksiyon ile giden derin ülserasyon
Evre 5: Eklem veya vücut boşluklarına (rektum, barsak, vajina, mesane gibi) uzanan geniş ve derin ülser5,8
Bu evrelendirme, özellikle uygun tedavi yaklaşımını planlarken önem kazanmaktadır

Tedavi

A Korunma
Korunma amacıyla ilk girişim noktasal basınçların önlenmesidir Hastanın düzenli olarak 30° derece açıyla döndürülmesi ve basıncı azaltmak için yumuşak yastıkların kullanılması uygundur Standart yataklar yerine havalı yatakların veya su yataklarının kullanılması DÜ gelişme riskini belirgin olarak azaltır Sürtünme ve yırtma güçleri de önlenmeli, bu güçleri minimuma indirecek özel kaldırma ve çevirme teknikleri kullanılmalıdır DÜ gelişiminde rolü olan sistemik faktörlerin ortadan kaldırılması, gaita ve idrar inkontinansının düzeltilmesi veya günlük düzenli mesane ve barsak programları, enfeksiyonla mücadele kon-servatif tedavi yaklaşımlarıdır
B Topikal tedavi
Evre l ve 2 DÜ'lerinde veya cerrahi tedaviden önce lokal yara bakımı uygulanmalıdır Ciddi bir topikal tedavi ile yara kontraksiyonu hızlanır, enfeksiyon riski azalır ve nekrotik debris temizlenir Evre l ülserler genellikle koruyucu yaklaşımlarla ve basit topikal tedavi ile düzeltilebilir Evre 2 ülserlerde benzer şekilde genel yaklaşımların yamsıra yara kontraksiyonu ve epitelizasyonu hızlandıracak agresif topikal tedavi gerekir Topikal tedavide kullanılan ajanlar enzimler, antibiyotikler, eser elementler, tannik asit, bal, şeker ve povidoneiodine içeren çeşitli karışımlardır Ancak bu tedavilerden herhangi birinin serum fizyolojik ile yapılan ıslak pansumanlara (wet to dry) üstünlüğü gösterilmemiştir 6-8 saatte bir değiştirilen ıslak pansumanlar hem sekonder iyileşmeyi hızlandırır hem de yeterli mekanik debritmanı sağlar Enfekte yaralarda gazlı bezin germisidal bir ajanla uygulanması önerilir Diğer tedaviler irrigasyon uygulaması ve ülser tedavisinde kullanılan çeşitli örtülerdir
Lokal tedavide kullanılan diğer yöntemler elektrik stimülasyonu ve büyüme faktörlerinin uygulanmasıdır Elektrik akımı ile yara iyileşmesi muhtemelen elektrik akımının antibakte-riyel etkisine ve kasda protein sentezi ve DNA replikasyonunun stimülasyonuna bağlıdırTrombosit kaynaklı büyüme faktörlerinin (Platelet derived growth factors) uygulanması da anjiogenezis, fibroblast proliferasyonu ve kollajen sentezini uyararak iyileşmeyi hızlandırmakta, skar oluşumu da minimuma inmektedir
C Cerrahi tedavi
Genel olarak evre 3, 4 ve 5 ülserler cerrahi tedavi gerektirir Cerrahi tedaviden önce yara temizliği ve nekrotik dokunun debridmanı, çok derin ülserlerde osteoktomi tedavide ilk basamaktır5,8 Yara kültürü ve osteomiyelit yönünden alttaki kemik dokunun kültürü yapılmalı, enfeksiyon tesbit edildiğinde sistemik antibiyotik tedavisi başlanmalıdır Genellikle yumuşak doku enfeksiyonları 2 haftalık antibiyotik tedavisi ile düzelirken, osteomiyelit tesbit edildiğinde 6 haftalık antibiyotik tedavisi gerekir
DÜ'lerinde cerrahi tedavinin başarısı ülser zemininin temizliğine bağlıdır
Cerrahi tedaviden önce hasta mutlaka psikolojik ve sosyal olarak hazırlanmalı, postope-ratif dönemde ve daha sonra DÜ bakımı konusunda bilgilendirilmelidir8 Cerrahi tedaviden sonra hastalar uzunca bir süre rahatsız bir pozisyonda iyileşme dönemi geçirmek zorunda-dır Bu nedenle preoperatif dönemde 4 gün sıklıkla prone pozisyonda tutularak hastaya deneme yapılır Bu süre içinde 8 saatte bir basınç altında kalan bölgeler açısından hasta incelenmeli, skrotal ödemi azaltmak için skrotal destek konmalı, basıncın eşit dağılması için köpük şilteler ve havalı yataklar kullanılmalıdır Solunum fonksiyon testleri ve kan gazlarına bakılarak hastanın prone pozisyonu tolere edebileceği kesinleştirilmelidir Hastada spas-tisite varsa cerrahi tedaviden önce mutlaka kontrol altına alınmalıdır

KAYNAK:
Dekübitus Ülserleri:
Cerrahi Tedavi Yaklaşımları
Doç Dr Yasemin ORAM
İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı Başkanı

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Dahiliye

Eski 01-25-2008   #38
RaHaTSiZ
Varsayılan

Cevap : Dahiliye



BEHÇET HASTALIĞI

Genel Bilgiler

İlk kez 1937 yılında bir Türk doktoru olan Hulusi Behçet tarafından tanımlanmıştır Tıp Dünyasında bir Türk doktoru tarafından tanımlanan nadir hastalıklardan birisidir
Behçet hastalığının en tipik özelliği, ağızda tekrarlayan aft adı verilen yaralar olmasıdır

Ağız yaraları
Ağız yaralarına hemen hemen her hastada rastlanır ancak % 1 - 3 gibi az bir kısım hastada ağızda yara şeklinde bir belirti görülmeksizin hastalığın diğer belirtileri görülebilir Genellikle ağızdaki yaralar hastalığın ilk belirtileridir ve diğer belirtiler ortaya çıkmadan yıllarca aft yakınması bulunan hastalar az değildir Behçetteki ağız yaraları, tekrarlayıcı basit aftlardan ayırd edilemez ise de çok sayıda olmaları ve daha sık nüks etmeleri gibi farklılıklar vardır Behçette aftlar genellikle ayda bir veya birkaç kez tekrarlar ve bir kaç gün içersinde iyileşirler

Cinsel Bölge Yaraları
Behçet hastalığının diğer bir belirtisi de genital bölgede tekrarlayan yaralardır bu yaralar küçük, deriden kabarık kırmızılık veya sivilce halinde başlar ve bunu, çabucak zımba ile delinmiş görünümde ve yavaş iyileşen yaranın gelişmesi izler Bu yaralar hemen her zaman yerlerinde iz bırakarak iyileşirler Genital bölge yaraları aftlara göre sayıca daha az ve daha uzun sürede iyileşirler

Deri Belirtileri
Behçet hastalığında, koltuk altları ve kasıklar gibi büyük kıvrım yerlerinde de benzer yaralara zaman zaman rastlanabilir
1 Kırmızı ve ağrılı yumrular şeklinde oluşumlar
2 Sivilce benzeri belirtiler
3 Deri damarlarının hastalanmasıyla ilgili belirtiler


Göz Belirtileri
En önemli organ tutulmalarından biri olan gözdeki iltihaplanma hastaların yarısında tespit edilir Gözde kanlanma ve bulanık görme şeklinde kendini gösterir Erkeklerde ve genç kisilerde göz belirtileri daha sık ve daha ağır seyrederken, kadınlarda ve yaşlılarda daha seyrek ve daha hafiftir seyreder Göz belirtileri bazan körlüğe kadar gidebilir

Bu belirtilerin dışında Behçet hastalarının hemen hemen yarısında eklem ağrısı ve eklemlerde şişme gibi şikayetler, beyin hastalıkları, böbrek iltihabı, damar tıkanma ve genişlemeleri de görülebilir
Behcet hastalığı daha çok 20-30 yaşlarda ve erkeklerde görülür Türkler, Araplar, Yahudiler, Ermeniler ve Japonlarda daha sık görülür Behçet hastalığının en karakteristik özelliklerinden birisi ataklar halinde seyretmesidir Yaşla birlikte hastalığın aktivitesi azalır Behçet hastalığının nedeni bilinmemektedir Tedavi hastalığın etkilediği organa göre değişir Tedavi kesinlikle doktor kontrolünde yapılmalıdır Genetik biliminde sağlanacak gelişmeler Behçet hastalığının tedavisinde yeni ufuklara yol açacaktır Behçet hastalığının en tipik özelliğinin ağızda tekrarlayan yaralar olduğu unutulmamalı ve bu yakınmaları olan hastaların mutlaka Behçet hastalığı yönünden araştırılması gereklidir

Behçet, aslında bir hastalık değil tıbbi adı ile "sendrom" dur, ancak anlaşılır olması nedeni ile "hastalık" olarak yazılmıştır

Bu sayfa içeriği İç Hastalıkları ve Nefroloji Uzmanı Doç Dr Tekin Akpolat tarafından hazırlanmıştır

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Dahiliye

Eski 01-25-2008   #39
RaHaTSiZ
Varsayılan

Cevap : Dahiliye



Bel soğukluğu , gonore ve tedavisi

Bel soğukluğu, cinsel ilişki yolluyla bulaşan bir hastalıktır Özellikle cinsel yönünden aktif gençleri hedef alması ve tedavi edilmez ise ilerleyerek kısırlığa yol açmasında dolayı oldukça önemlidir



Düsük sosyoekonomik düzey, çok eşli cinsel yaşam, cinsel aktivitenin erken yaşta başlaması, hastalığın saklanması bazen de hiç belirti vermeden seyretmesi nedeniyle yayılımı oldukça fazladır



Hasta bir erkekten cinsel eşine bir tek ilişki ile %50, daha fazla ilişkide %90, hasta bir kadından cinsel eşine bir tek ilişki ile %20, daha fazla ilişki ile %60-80 bulaşma riski vardır "Cinsel ilişki" ile kastedilen vajinal, anal ve oral ilişkilerdir



Erkekte belirtileri daha çok idara yolu enfeksiyonu gibidir Penisten gelen beyaz-sarı renk akıntı en önemli belirtisidir İdrar yaparken yanma, acıma ve penisin ucunda kızarıklık da olabilir



Kadında belirtileri idrar yolu enfeksiyonu benzeri bulgular yanında daha çok iç üreme organlarda hastalık yaptığından %50 hastada hiç belirti vermeyebilir Yine burada da beyaz-sarı renk vajinal akıntı, ağrılı idrar yapma ve adet kanamaları arasında ara kanamaları görülmesi önemli belirtiler arasındadır



Ayrıca gebe kadında bel soğukluğu düşüklere ve erken doğumlara neden olabilir Doğum sırasında bebeğe bulaşabilir ve bebeğin gözlerinde iki taraflı akıntı ile başlayan, körlüğe kadar varabilen hastalığa yol açar



Bel soğukluğu makatta hastalık yaparsa anus çevresinde kaşıntı, ağrı, makattan kanama ve akıntı gibi belirtiler verir Boğazda yerleşirse (cinsel organdan ağıza bulaşmış olabilir) daha ciddi hastalığa ve mikrobun kana karışmasına neden olabilir



Teşhisi oldukça kolaydır Bu belirtiler ile gelen kişilerin akıntılardan alıncak örneklerde mikrobun gösterilmesiyle teşhis konulabilir ama daha çok hastadaki belirtilere (klinik tablosu) sebep olan en sık rastlanan mikroba yönelik tedavi verilir



Tedavisi de oldukça kolaydır ancak mutlaka bir doktor tarafından verilmeli çünkü hemen hemen aynı belirtilere yol açan birçok mikrop var Tedavi de doktorun tarif ettiği şekilde uygulanmalıdır Cinsel eşlerinde doktora getirilmesi ve onların da tedavi almaları mutlaka gereklidir

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Dahiliye

Eski 01-25-2008   #40
RaHaTSiZ
Varsayılan

Cevap : Dahiliye



Besin gıda zehirlenmesi

Yiyecek ve içeceklerin saklanması, hazırlanma ve sunulma aşamalarında uygun sağlık koşullarının olmaması, besin zehirlenmelerinin önemli bir sorun haline gelmesine yol açıyor Süt ve süt ürünleri, kremalı yiyecekler, tavuk mamülleri, mayonezli, yumurtalı yiyecekler, pişirilip uygun koşullarda saklanmayan etler, deniz ürünleri, bozulma riski en yüksek gıdalar arasında yer alıyor
Akdeniz diyetinin vazgeçilmez unsurları olan meyve ve sebze ağırlıklı beslenmenin en sağlıklı beslenme biçimi olduğunda uzmanlar birleşiyorlar Fakat Türkiye'de sebze ve meyve açısından bolluk ve çeşitliliğe rağmen besinlerin saklanması, pişirilmesi de büyük önem taşıyor

Besinlerin hazırlanması sırasında temizlik kurallarına gereken özenin gösterilmemesi, besin zehirlenmelerine yol açabiliyor Besin zehirlenmeleri kontamine yiyecek ve içeceklerle oluşuyor Besinler ve içecekler infeksiyona yol açan mikroorganizmalarla veya toksit maddelerle bulaştıklarında zehirlenmeye neden oluyorlar Bunların yanısıra nadiren yenilmemesi gereken bir bitki veya hayvanın yenmesi de besin zehirlenmesi tablosunu ortaya çıkarabiliyor
Besin zehirlenmeleri az gelişmiş ülkelerde daha sık gözleniyor Bunda yetersiz çevre koşulları, toplumun düşük eğitim düzeyi de önemli rol oynuyor "Gelişmiş ülkelerde de besin zehirlenmesi görülüyor Bunda ise artan yaşlı nüfus, bağışıklığı baskılanmış hasta sayısındaki yükseliş, çok büyük ölçeklere varan besi hayvancılığı ve tavukçuluk nedeniyle potansiyel rezervuarların artması etkili oluyor Ev dışında daha çok yemek yenmesi de zehirlenmelere neden olan faktörler arasında yer alıyor" diye konuşuyor

Yiyecek ve içeceklerin saklanması, hazırlanması ve sunulması aşamalarında uygun sağlık koşullarının olmamasının besin zehirlenmelerinin önemli bir sorun haline gelmesine yol açmaktadır Ayrıca; "Kişisel hijyene dikkat edilmemesi, suların kirli olması, lağım sularının uygun şekilde izolasyonunun yapılmaması, dezenfeksiyonun yetersiz olması, taşıyıcıların tedavi edilmemesi, besin zehirlenmelerine neden oluyor Besin zehirlenmelerinin belirtileri tabloya yol açan bakterinin özelliğine göre değişiyor Ancak pek çoğunda, bulantı, kusma, ateş, karın ağrısı, kanlı-mukuslu olabilen ishal, özellikle kolera gibi şiddetli ishal ile seyreden tablolarda su kaybı belirtileri ile oluşuyor Süt ve süt ürünleri, kremalı yiyecekleri, tavuk mamülleri diğer kümes hayvanlarının etleri ile hazırlanan yiyecekler, mayonezli, yumurtalı yiyecekler, pişirilip uygun koşullarda saklanmayan etler, deniz ürünleri, bozulma riski yüksek yiyeceklerdir"

Neler yapılmalı?
Besinlerin henüz çiğ olduğu dönemde hijyen kurallarına sıkı bir biçimde uyulması enfeksiyon önlenmesinde alınacak en etkili önlem olarak kabul ediliyor Bunların yanısıra canlı hayvanların hastalıklardan korunması, hasta ya da taşıyıcı hayvanların yok edilmesi, insanlar için toksik düzeylere ulaşabilen ilaçların hayvanlara verilmemesi, kesim işlemlerinin yapıldığı yerlerin de temiz olması gerekiyor

Uygun besinlerin tam bir pastörizasyondan geçirilmesini öneriyor Pişmiş besinlerin yeteri kadar soğuk olan dolaplarda saklanmadan tekrar tekrar ısıtılarak yenmesinin de, kalabalık kitlelerin besin zehirlenmesindeki en önemli neden olduğunu vurgulayan Dr Kutbay, "Salmonellesis kaynağı olabilen yumurtalar, 3 hafta içinde tüketilmeli, satış yerlerinde 20 derecede, evlerde 8 derecenin altında saklanmalıdır 10 dakika süreyle besin maddelerinin kaynatılması, (50-55 derece) parazitleri ve bakteriyel patojenlerin çoğunu öldürür" diye konuşuyor

Tedavi nasıl yapılıyor?
Besin zehirlenmelerinin tedavisinde sıvı ve elektrolit kayıplarının yerine konması temel prensip olarak kabul ediliyor Ağızdan dehidratasyon tedavisi ile kaybedilen sıvının yerine konulmaya çalışılmaktadır"Şayet bulantı, kusma, şiddetli ise sıvı kaybı bulguları mevcut ise parenteral sıvı tedavi uygulanır İshal tablosunda ağızdan beslenme kesilmemelidir Spazmotik ilaçların ishal tedavisinde yeri yoktur Özellikle invaziv bakterilerin neden olduğu tablolarda barsak hareketlerini azaltarak infeksiyonun yayılmasına yol açabilir Klinik bulgular ile düşünülen bakteriyel enfeksiyona uygun antibiyotik tedavisine başlanır Başlangıçta yapılan dışkı kültürleri ile tabloya yol açan bakteri tanısının konulması mümkün olabilir Her besin zehirlenmesinde antibiyotik etkili değildir Besin zehirlenmelerin seyri iyi bir destekleyici tedavi ve uygun antibiyotiklerle oldukça iyidir ve genellikle komplikasyona yol açmazlar"

Bakteri türü Kuluçka süresi Belirtileri Bulaştığı besinler
Stafilacocous aureus 2-4 saat kusma, karın ağrısı, ishal, dondurma, krema, mayonez, patates salatası Basillus Cereus 1-6 saat karın ağrısı ve kusma tahıldan yapılan yemekler pilav ve süt ürünleri Clostridrum perfingens Tip A 8-14 saat kramp şeklinde karın ağrısı, ishal, pişirilip saklanmış etler nadir olarak ateş ve kusma Vibrio parahaemolyticms 12-24 saat ishal ve karın ağrısı deniz ürünleri Compylobacter feyuni 1-7 gün ateş, aşırı gaz, ishal, karın ağrısı süt, dondurma ve kontamine besinler Versinia enterosolitica 1-7 gün ateş, kanlı ishal, karın ağrısı süt, dondurma ve kontamine sular Salmonella infeksiyonları 6-48 saat karın ağrısı, ateş ve ishal süt, süt ürünleri ve yumurta Shigella türleri 24-72 saat karın ağrısı, ateş, kanlı mukuslu ishal kontamine su ve besinler E Coli tipleri tiplerine göre şiddetli ishal karın ağrısı, kontamine su ve yiyecekler kuluçka süresi değişir ateş, bazen kanlı ishal,Kolera 24-72 saat şiddetli ishal ve dehitratasyon kontamine su ve besinler Clostridum batinilum 12-72 saat görme bozukluğu, yutma güçlüğü, ev konserveleri

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Dahiliye

Eski 01-25-2008   #41
RaHaTSiZ
Varsayılan

Cevap : Dahiliye



Boğmaca

Bordetella pertussis isimli bakterinin neden olduğu, haftalarca, hatta aylarca süren çok şiddetli öksürük nöbetleriyle karakterize akut bir solunum yolları enfeksiyonudur Diğer bakteri ve virüslerin yaptıkları bronşitlerle ve astımla karıştırılabilmektedir

Boğmaca bulaşıcı bir hastalıktır Zaman zaman salgınlara da yol açar Hasta kişinin öksürmesi, aksırması konuşması sırasında havaya saçılan tanecikler içindeki mikropların solunmasıyla bulaşır En çok 2-6 yaş arasındaki çocuklarda görülür Erkeklere göre kız çocuklarda daha sıktır Çocuk ne kadar küçükse etkilenmesi de o kadar fazladır ve özellikle süt çocukları için çok tehlikelidir Erişkinlerde ender olarak rastlanır Boğmaca, ömür boyu bağışıklık bırakan bir hastalıktır

Belirtileri: Boğmacanın 7-10 günlük kuluçka döneminden sonra ortaya çıkan üç dönemi vardır:

Nezle Dönemi: 1-2 hafta süren nezle, hafif öksürük, halsizlik, hafif ateş gibi belirtiler vardır Olağan bir soğuk algınlığından farklı bir durum görülmez

Öksürük nöbetleri dönemi: En tipik dönemidir Haftalarca sürdüğünden Çinliler tarafından 100 gün öksürüğü olarak isimlendirilmiştir Günde 10-30 kez, birdenbire başlayan çok şiddetli öksürük nöbetleri vardır Öksürük hastayı nefessiz bırakır ve bu nöbetlerin sonunda derin bir nefes alarak ötme tarzında bir ses çıkar Bu ötme sesi boğmaca için çok tipiktir ve tanı koydurucu bir bulgudur Öksürükler sırasında çok yapışkan bir balgam da çıkabilir Hastalar öksürürlerken yüzleri kızarır, boyum damarları genişler, dilleri dışarı çıkar, gözlerinden yaşlar akar ve terlerler Öksürük nöbetleri çoğu kez hastanın kusması ile sonlanır Çocukların nöbetler arası dönemde tamamen normal bir görünümleri vardır Öksürüğün şiddeti ve gece uykusuzluğu nedeni ile çocuklar sinirli ve huysuz olurlar

İyileşme döneme: Öksürük yavaş yavaş azalmaya başlar, ama tamamen geçmesi için aylar gerekir Bazen, araya giren viral veya bakteriyel enfeksiyonlar öksürüğün yeniden alevlenmesine neden olabilirler
Bulaşma yolları

Hasta kişinin öksürme ve aksırması ile havaya yayılan bakteri eğer kişi boğmaca hastalığına karşı bağışık değilse ağız, boğaz ve buruna yerleşerek enfeksiyona yol açar

Hastalığın görülme özellikleri

Boğmaca iklim ve ırk gözetmez, dünyanın her yerinde yaygın bir infeksiyondur Bütün solunum yolları infeksiyonları gibi kış aylarında daha sık görülür Her yaşta olabilir, ancak vakaların büyük çoğunluğu 7 yaşından küçük çocuklardır 1 yaşından küçüklerde ölüm oranı fazladır 3 aylıktan küçük çocuklarda ölüm oranı %50’lere ulaşmaktadır

Boğmaca çok bulaşıcı bir hastalıktır Direkt temasla ve hastanın boğaz salgısı ile geçer Hasta kişi ile aynı evdekilere %90-100 bulaşırBulaşıcılık 4-6 hafta sürer ve bulaşmayı önlemek amacıyla bu süre tamamlanıncaya kadar hasta insanlardan uzak tutulmalıdır

Hastalığın belirtileri

Boğmacanın kuluçka dönemi 5-15 gündür Hastalığın süresi 6-10 hafta kadardır Klasik gidiş gösteren vakalarda hastalık üç evre gösterir :

1) Hastalık burun akıntısı, iştahsızlık, kuru öksürük, hafif ateş ile üst solunum yollarının basit bir enfeksiyonu şeklinde başlar Nadiren larenjit bu tabloya eklenir Öksürük giderek artar, özellikle geceleri tutar ve 8-10 güne doğru tipik iç çekme şeklinde nöbetler halinde olmaya başlar Bu evre 1-2 hafta sürer
2) Öksürük evresi : Hastalığın en ağır evresidir Öksürük boğmacaya özgü karakterini alır Hasta 5, 10 veya daha fazla sayıda üstüste, kesik kesik, boğulur gibi öksürür, bunu izleyerek derin ve sesli soluk alır Nöbetler şeklindeki öksürüğün nedeni balgamın atılamamasıdır, öksürük nöbetlerinin sonundaki derin iç çekmenin nedeni artan oksijen ihtiyacı nedeniyle derin nefes alma durumunda, yarı kapalı olan larinksten (solunum yolunun üst kısmındaki ses tellerinin bulunduğu dar alandan) birdenbire hava geçmesidir

Öksürük nöbeti sırasında hasta kızarır, morarır, gözler fırlar, dili dışarıya sarkar, boğulma hissi yüz ifadesinden okunur Bazen birkaç nöbet birbirini izler ve hasta ancak koyu, yapışkan balgamı çıkarınca rahatlar Çocuklarda hemen daima öksürük nöbeti sonunda kusma olur Nöbetle birlikte terleme, baş ve boyun damarlarının şişmesi, küçük yaşlarda konvülziyon görülebilir Burun kanaması ve göz altı kanamaları oluşabilir Boğmacalı hastanın alt göz kapakları şiştir Öksürük nöbetleri hafif vakalarda günde 5-10, ağır vakalarda ise 40 veya daha fazla sayıda olur Fazla hareket, heyecan, kapalı yerler, çevre değişikliği gibi faktörler nöbetleri arttırır Öksürük nöbetlerinin daha fazla geceleri gelmesi karakteristiktir Nöbet aralarında hastanın genel durumu iyidir

Küçük süt çocuklarında nöbet sonundaki sesli solunum genellikle olmaz Hastalık öksürük, geçici solunumun durması ve morarma nöbetleriyle seyreder Erişkinlerde ve aşılı çocuklarda boğmaca hafif seyreder ve çoğunlukla zaman klinik tablo inatçı bir öksürükten ileri gitmez Öksürük nöbeti balgam çıkarılana kadar devam eder Boğmacanın bu evresi 2-6 hafta sürer

3) Azalma evresi : İki hafta kadar süren bu evrede öksürük nöbetleri seyrekleşir, kusma azalır, iştah artar ve hasta göreceli olarak normale döner Boğmacayı izleyen hafta ve aylarda araya giren basit infeksiyonlar ile nöbetler tekrarlayabilir

Hastalığın neden olduğu diğer kötü sonuçlar

Boğmaca enfeksiyonu, özellikle 3 yaşından küçüklerde geçici veya kalıcı kötü sonuçlara yol açabilir Bunlar;

Solunum sistemi
Bronkopnömoni
Tüberkülozun yayılması
Bronşit
Orta kulak iltihabı
Sindirim sistemi
Kusma
Genel
Kas kasılmaları
Nefes alamama
Kanamalar (öksürüğün neden olduğu mekanik etki ile oluşur)
Burun Kanaması
Kan tükürme
Göz içi kanamaları
Ensefalopati nedeniyle ve hastada zeka geriliği, davranış bozuklukları gibi sekeller bırakabilir)

Bağışıklık

Hastalık genellikle hayat boyunca devam eden bir bağışıklık bırakmaz Boğmaca geçiren şahsın kanında antikor titresinde yükselme saptanır Bu antikorlar, kısa bir süre sonra kaybolur Bu nedenle kızamık, çocuk felci gibi enfeksiyonların aksine, anne çocuğuna pasif bir bağışıklık veremez Yenidoğan çocukta boğmacaya karşı bağışıklık yoktur Boğmaca geçirenlerde kanda antikorların kaybolmasına karşın bağışıklık uzunca bir süre devam eder Nadiren yıllar sonra boğmacaya tekrar yakalanan vakalar olabilir


Tedavi: Tedavi genellikle evde yapılabilirse de bebeklerin ve yaşlıların hastaneye yatırılmaları gerekebilir Öksürük nöbetlerinin kesilmesinden iki hafta sonra çocuk okuluna devam edebilir Boğmacalı çocuk sorunlu bir çocuktur Öksürük nöbetlerinin yarattığı gerginlik, okul ve arkadaşlardan ayrılmak, kusmalara bağlı beslenme bozukluğu ve iştahsızlık, uykusuzluk gibi nedenlerle bir çok çocuk sinirli, huysuz ve aksidir Tüm bunlara karşı açık ve güneşli havada yürüyüşün çok yararlı olduğu bilinir Hatta, uçak yolculuğunun bir tür şok etkisi yaparak öksürüğe çok iyi geldiği de gözlemlenmiştir

Kusmalar nedeniyle ciddi beslenme bozuklukları olabilir Çocuk sık sık, az miktarda, hazmı kolay sulu yiyecek ve içeceklerle beslenmelidir Hastanın odası iyi havalandırılmalıdır Toz, keskin koku, sigara dumanı, kuru hava ve ani ısı değişikliklerinin öksürük nöbetlerini uyarabileceği bilinmelidir Kortizon ve nefes açıcı ilaçların bazı hastalıklarda yararı olabilir, ama öksürük kesici ilaçlar genelde hiçbir işe yaramaz

Antibiyotik tedavisi: Eritromisin isimli antibiyotik 2 hafta süreyle kullanılmalıdır Daha nezle döneminde verilmeye başlanabilirse, öksürük nöbetleri döneminin hafif geçmesini sağlayabilir Boğmaca aşısı: Boğmacaya karşı en etkili korunma boğmaca aşısı ile sağlanır Her çocuğa yapılmalıdır

Korunma

Hastalıktan korunmak için en iyi yol aşı ile aktif bağışıklamadır Yenidoğmuş bir bebekte boğmacaya karşı bağışıklık yoktur Küçük süt çocuklarında ölüm oranı yüksek olduğundan, erken yaşta aşılama önemlidir Boğmacaya karşı aşılama bebek 2 aylıkken başlatılır Bir ya da iki ay ara ile üç doz kas içine uygulanır Son aşıdan 1 yıl sonra 4 doz, bundan 3 yıl sonra bir hatırlatma dozu yapılır 6 yaşından büyük çocukları aşılamaya gerek yoktur Boğmaca aşısı ile nadir olarak ensefalopati (beyin dokusunda harabiyet yapan bir beyin hastalığı) komplikasyonu oluşabilir Bu nedenle son yıllarda yan etkisi azaltılmış özellikte bir boğmaca aşısı (aselluler boğmaca aşısı) geliştirilmiştir

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Dahiliye

Eski 01-25-2008   #42
RaHaTSiZ
Varsayılan

Cevap : Dahiliye



Borellia recurrentis (Febris Recurrens, Dönek Ateşi )



Treponemalardan önemli farkları; adi besiyerlerinde üremesi, Gram ve Giemsa ile kolayca boyanmasıdır Mikroaerofildir ve karanlık alan mikroskopisinde çok hareketli olarak görülürler Ateşli döneme ait periferik yayma/kalın damla preparatta eritrositler arasında kıvrımlı halde görülür Gr (-)'dir Pediculus corporis ve Ornithodorus kenelerinin ısırması ile insanlara bulaştırılır 3-10 günlük inkübasyon periyodundan sonra 3-5 günlük ateş ve 4-10 günlük ateşsiz ara dönemlerle sürüp gider

Titreme ile yükselen ateş ile karakterize sıtmayı andıran nöbetlerde; baş, bel, eklem ve adele ağrıları, splenomegali ve hafif derecede ikter, bilinçte bulanma gözlenir Ateşsiz dönemde kandan kaybolur/miktarı azalır, etken MSS'ye gizlenir Orada bazı antijenlerini değiştirerek tekrar kana karışır (Şekil-40) Buna karşı birkaç günde litik antikorlar oluşur ve lizis ile çok sayıda bakteri lizisle yok edilirken, tekrar bir miktarı rezervuarına (MSS) çekilir Olay aynı şekilde 5-10 kez tekrarlar ve sonuçta şiddet ve sürekliliğini kaybederek organizmadan tamamen elimine edilebilir Hasta kanı her dönemde infeksiyözdür Kan kültürü ve antijenik değişiklikler nedeni ile agglütinasyon ve KBR testi gibi serolojik testler kullanışsızdır Periferik yayma ve kalın damla preparasyon ile tanıya gidilir

Tedavisi, ateşsiz dönemde tetrasiklin ile yapılır Ateşli dönemde yapılırsa, bakteri lizisi nedeniyle Herxheimer Reaksiyonu meydana gelebilmektedir





LYME HASTALIĞI


Etkeni B Burgdorferi’dir

] Ixodes ricinus kenelerinin insanları ısırması ile bulaşır Kan ürünlerinde varsa buzdolabında 6 hafta canlı kalırlar, antikoagülanları enerji kaynağı olarak kullanabilirler



1 dönem: Isırık yerinin çevresinde Erythema Chronicum Migrans (ECM) gelişir 3-4 hafta sürer Genel infeksiyon belirtileri, artralji, miyalji görülür Tedavi edilmezse aylarca sürebilen latent döneme geçer Daha sonra 2 dönem gelişir

2 dönem: Nörolojik hastalık tabloları (menenjit, kraniyel nörit, ensefalit, radikülonörit), kardit (AV blok, miyoperikardit, konjestif kalp yetmezliği) gelişir Kalp valvülleri tutulmaz

3 dönem: 2 dönemden aylar veya yıllarca sonra genellikle tek taraflı ve dizde fazla olmak üzere artrit gelişir Septik tarzdadır (PMNL boldur), aspirine yanıt vermeyen ağrı tipiktir

ELISA ve IFAT ile tanı konur

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Dahiliye

Eski 01-25-2008   #43
RaHaTSiZ
Varsayılan

Cevap : Dahiliye



BOTULİZM


Anaerobik(oksijensiz ortamda yaşayan) bir bakteri olan Clostridium botulinum toksini(ürettiği zehirli madde) ile oluşan bir hastalıktır Toksin motor ve otonomik sinir uşlarından asteilkolin isimli maddenin salınımını engelleyerek bir nevi felç yapar Çoğunlukla evde yapılmış konserve başta olmak üzere toksin içeren gıdaların yenmesiyle, nadiren de yarada toksin üremesiyle oluşur

Belirtiler, kontamine(toksine bulaşmış) gıdanın yenmesinden 12-36 saat sonra bulanık görme, ptoz (Göz kapaklarında düşme) ve diplopi (Çift görme) ile başlar Bu sırada hastalarda mide bulantısı ve kusma da vardır Üç-dört gün içinde bulber(yutma) ve ekstremite(kol bacak) kaslarında güçsüzlük eklenir Ağız kuruluğu, kabızlık idrar retansiyonu(idrarın yapılamayarak mesanede birikmesi), midriazis(göz siyahlarında genişleme) ve pupilla (göz bebeği) cevapsızlığı gibi otonomik belirti – bulgular dikkati çeker Ağır mortalitesi (ölüm oranı) olan bu hastalıkta çok kısa zaman içinde solunum yetmezliği belirir ve mekanik ventilasyon (cihazla suni solunum ) yapmak gerekir

Bu tablonun akut(aniden) yerleşmesi, mide bulantısı, kusmanın olması, otonomik belirtilerin eşlik etmesi, evde yapılmış konserve yeme öyküsü, birden çok kişide benzer belirtilerin görülmesi ve özel EMG (elektromiyografi)bulguları ile tanı konur uyumludur

Çok erken verilen antitoksin yararlı olur, ancak tedavinin esası mekanik ventilasyonun (cihazla suni solunum)sağlanmasıdır Düzelme çok yavaştır, birkaç ay sürebilir

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Dahiliye

Eski 01-25-2008   #44
RaHaTSiZ
Varsayılan

Cevap : Dahiliye



bronkoskopi akciğer endoskopisi

Akciğer kanserinin erken yakalanmasında, yabancı cisimlerin belirlenmesinde bronkoskopi büyük önem taşıyor 104 yıl önce geliştirilen bu yöntem hem teşhis hem de tedavi amacıyla kullanılıyor
Bronkoskopi, göğüs hastalıklarının teşhis ve tedavisinde vazgeçilmez bir yöntem olarak tanımlanıyor Özellikle akciğer kanserinin erken teşhisinde ve tedavinin planlamasında önemli rol oynuyor

Bronkoskopi yönteminde hastaya zarar vermeden optik bir kabloyla burundan ve ağızdan girilerek ana hava yolu ve akciğer içindeki küçük hava yollarındaki problemler görüntüleniyor ve sorunun kaynağı saptanarak tedavi planlanıyor Bronkoskopi yaş sınırlaması olmadan herkese uygulanabiliyor Normal akciğer filiminden bilgisayarlı tomografiden çok daha ayrıntılı ve net görüntü sağlıyor

Bilinen ilk bronkoskopi uygulamasının geçmişi 1895 yılına kadar dayanıyor Killigan isimli bir doktor hastasının sağ akciğerine kaçmış bir kemik parçasını bronkoskopi yöntemiyle çıkarıyor Bu yıllarda kullanılan bronkoskopi yönteminde demir bir boru hastanın ağzına sokuluyor Hastalar açısından sevimsiz olan bu durum daha sonra Japonların geliştirdiği fiberoptik teknolojisi ürünü cihazlarla değişiyor İnce ve ucu kıvrılan bronkoskopi aletleriyle hastalar rahatsızlık duymadan bu uygulamadan yararlanabiliyor

Gelişen teknolojiyle beraber artık akciğerin en uç hava yollarına ulaşılarak çok net görüntülerin elde edildiği bunun da teşhis ve tedavideki başarı şansını artırdığı belirtiliyor Bronkoskopinin kullanım alanını tanıya (diagnostik) ve tedaviye dönük (terapotik) olarak ikiye ayrılmaktadır

10 gün geçmesine rağmen düzelmeyen öksürük şikayeti olan hastalarda bronkoskopi teşhis amacıyla kullanılmaktadır Öksürüğün yanısıra kalıcı ses kısıklığı, akciğerde sıvı birikmesi, kilo kaybı olduğu durumlarda, hastanın balgamında kanser hücresi görülmesi de bronkoskopinin uygulanmasını gerektiren durumlar arasında

Toplu iğne, kalem başlığı, para

Bronkoskopinin uygulama alanına çok ilginç vakalar giriyor Türkiye’de insanlar sık sık toplu iğne, kalem kapağı, takma diş, para, filkete, kolye, vida gibi maddeleri farkına varmadan yutuyor Özellikle küçük çocukların kalem başlığı, toplu iğne, para gibi cisimleri yuttuğunu, akciğere kaçan bu cisimlerin bazen ölüme bile neden olduğu vurgulanıyor Akciğerin en uç hava yollarına kaçan toplu iğneler yüzünden büyük akciğer ameliyatları yapmak zorun kalınmaktadır

Toplu iğne yutarak gelenler arasında ilk sırada baş örtüsü takan genç kızlar bulunmakta Örtülerini takarken iğneyi ağızlarında tutuyorlar Bu sırada farkına varmadan, ya da biri gıdıkladığı için iğneyi yutuyorlar Bu iğneler de akciğerin en dar hava yollarına gidip yerleşiyor Ciddi akciğer ameliyatları yapmak zorunda kalınıyor

Ailelere öneriler

Özellikle küçük çocuğu olan ailelerin yabancı cisim yutma ihtimalini hiç gözardı etmemeleri gerekmektedir

1-2 yaşındaki çocuklarda sürekli ağzına bir şey sokma alışkanlığı vardır Eğer çocukta öksürük, sık nefes alıp verme, kuş sesi gibi ötme tarzında şikayetler varsa akıla yabancı cisim yutma ihtimali gelmelidir Bu yabancı cisimler çıkartılmazsa akciğerde enfeksiyona, apselere, zatürreye neden olabiliyorlar

Pil bile çıkabiliyor

Hastaneye getirilen bir hastaya bronkoskopi yaptıklarını ve akciğerinde tümör dokusu içinde kalem pil bile bulunmustur Bu pil akciğerde uzun süre kalmış ve yalancı tümör dokusu oluşturmuştu Para yutulması da sık görülen bir durumdur Para da tetanoza neden olabiliyor

Tedavi nasıl yapılıyor

Bronkoskopi yapılacak hastaya lokal ya da genel anestezi uygulanıyor Hastanın burnu ve ağzı uyuşturuluyor Ve fiberoptik kablo akciğerlere sokularak görüntüleniyor Lokal anestezi yapılsa bile hasta bu işlem sırasında rahatsızlık hissetmiyor Çok uç noktalara gittiğinde öksürme hissi duyuyor İşlem toplam 10 dakika sürüyor Bronkoskopinin tedavi yöntemi olarak kullanılmasında değişik uygulamalar var

Bronkoskopide lazer de kullanılıyor Akciğer kanserinde akciğere girilerek tümörler lazerle yok ediliyr Ya da tümörü yok etmek için tümörün içine bronkoskopi ile radyoaktif madde konuyor Akciğer apselerinde de bronkoskopi tedavi amaçlı kullanılıyor Akciğere girilerek apselerin içini boşaltılıyor Tüberkülozu olan hastalarda yeni bir lezyon gelişip gelişmediğini de bronkoskopi ile belirleniyor Bronkoskopiyi muhakkak endoskopi odasında monitarizasyonun olduğu yerde yapılıyor Hasta yatağında yapılması uygun değildir

Akciğer kanserlerindeki rolü

Bronkoskopi akciğer kanserlerinde göğüs filmi, bilgisayarlı tomografi ve balgam tahlili ile birlikte değerlendiriliyor Erken evrede akciğer kanserinin tanısının konulmasını sağlıyor Hastaların şikayetlerinin artığı dönemde hekime geldiği belirtiliyor ve ‘40 yaş üstündeki herkes yılda bir kere akciğer filmi çektirmesi öneriliyor Ancak bu genellikle uygulanmıyor Hastalar uzun zamandır öksürük şikayeti olmasına rağmen çok geç geliyorlar Eğer akciğer kanserini birinci evrede yani 3 santimetre boyutunda iken yakalanırsa hastanın 5 yıl içinde yaşama şansı yüzde 80'i buluyor İkinci evrede bile yakalansa hastanın yaşama şansı artırılmaktadır

Riskleri var mı

Bronkoskopinin de her tıbbi uygulama gibi riskleri var Hastaların yüzde 1'inde ses kısıklığı olabiliyor Akciğer kanseri şüphesinde parça alındığında kanama görülebiliyor

Anneler dikkat

* Çocuğunuzun ağzına bir şeyler sokma alışkanlığı varsa

* Öksürük

* Sık sık nefes alıp verme

* Kuş sesi gibi ötme gibi durumlarda hemen hekime başvurun

Akciğerden neler çıkıyor?

* Pil

* Toplu iğne

* Filkete

* Kalem başı

* Kolye ucu

* Vida

* Kemik parçası

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Dahiliye

Eski 01-25-2008   #45
RaHaTSiZ
Varsayılan

Cevap : Dahiliye



brusella brucelloz malta humması


Tanım:
Brusella cinsi bakterilerle oluşan; koyun, keçi, sığır, manda ve domuz gibi hayvanların etleri, süt ve idrar gibi vücut sıvıları, infekte süt ile hazırlanan süt ürünleri, infekte hayvanın gebelik materyali aracılığı ile insanlara bulaşabilen; titreme ile yükselen ateş, kas ve büyük eklem ağrıları ile seyreden bir zoonozdur
Bruselloz halk arasında “Malta Humması” , “Mal hastalığı” adlarıyla bilinir
Bu hastalık yönünden kimler daha fazla risk altındadır?

Ülkemizde hastalık her yaş ve cinste görülmektedir Hastalık görülme oranı 15-35 yaş grubunda en yüksektir Bazı meslek grupları; hayvan yetiştiricileri, veteriner hekim ve sağlık memurları, mezbaha işçileri, et sanayisinde çalışanlar, veteriner araştırma laboratuvarında çalışan elemanlar bruselloz açısından riskli gruplardır

Hastalık mevsimsel özellik gösterir mi?
Hastalık her mevsimde görülebilirse de yaz aylarında insanların kırsal kesime seyahat olanaklarının artması, süt ve süt ürünlerinden taze peynir ve krema tarzında yağları taze olarak elde etme imkanları, infeksiyonun yaz mevsiminde 4 kat fazla görülmesine neden olur

Bulaş yolları nelerdir?
1- İnfekte çiğ süt ve süt ürünlerinin tüketimi: Ülkemizde en çok bulaş çiğ sütten yapılan taze peynir ve krema yağlarla olur Kırsal kesimde sütler pastörize edilmemektedir Sıcak yaz günleri hayvanlardan sağılan sütlere, hiçbir ısıtma muamelesi uygulanmadan peynir mayası ilave edilir veya santrifüj esasına dayanan yağ makinelerinden krema yağlar elde edilir Yoğut ile bulaşma söz konusu değildir Çünkü yoğurt yapılrken süt mutlaka kaynatılır ve ilave edilen maya sütü asidifiye eder
2- Hasta hayvanın çıkartıları veya plasentası ile direkt temas: Hasta hayvanın genital akıntısı, düşük materyali veya idrarının hasarlı cilt ile teması yolu ile infeksiyon alınabilmektedir
3- Hasta hayvan etinin iyi pişirilmeden tüketilmesi ile: Özellikle karaciğer, dalak gibi organların iyi pişirilmeden yenmesi ile bulaş olabilir
4- Solunum yoluyla: Bu yol ile bulaş daha çok brusella bakterisi izole edilen mikrobiyoloji laboratuvar çalışanlarında görülür

Hastalığın belirtileri nelerdir?
Hastalığın inkübasyon süresi 2-8 hafta arasındadır Hastalık genellikle iştahsızlık, halsizlik, yaygın kas ve eklem ağrıları, subfebril ateş ile başlar Ateş üşüme-titreme ile 38-39°C lere kadar ulaşır ve her gün yarım derecelik artış ile 40°C ye kadar yükselebilir Ateş genellikle öğleden sonraları üşüme-titreme ile başlar ve gece yarısından sonra bol terleme ile düşer Bazen bu şekilde 1hafta-10 gün devam eden ateş, yükseldiği gibi yavaş yavaş düşerek birkaç gün içinde 37° C ye geriler 3-5 gün ateşsiz dönemden sonra ateşin tekrar yükseldiği görülür
Brusellozda ateş ile beraber en önemli ikinci bulgu yaygın kas ve eklem ağrılarıdır Hastalık kronikleştikçe ateş ve terleme şikayetleri azalır kas ve eklem ağrıları önde gelen şikayetler olmaya başlar Bruselloz tüm eklemleri etkilemekle birlikte en çok vücudun ağırlığını taşıyan eklemleri (sakroilak, kalça, omuz, diz gibi) etkiler
Yukarıda belirtilen tipik belirtilerin dışında çok daha farklı belirti ve bulgularla da başlıyabilir Örneğin epididimoorşit, menenjit, depresyon ya da cilt döküntüleri gibi belirtilerle de başlıyabilir Bu nedenle bu hastalığın yaygın olarak görüldüğü ülkemizde bruselloz pek çok hastalığın ayırıcı tanısında düşünülmelidir

Hastalığın tanısı nasıl konur?
Hastalığın tanısı kan kültüründen brusella bakterisinin izole edilmesi ve /veya serum aglütinasyon testi (SAT) ile konur SAT testinin ³ 1/160 olması ve klinik bulgularla bruselloz düşünülmesi tanı için yeterlidir

Tedavi
Brusella bakterisinin hücre içinde çoğalabilmesi ve hızlı direnç geliştirebilmesi nedeniyle ikili, bazen üçlü antibiyotik kombinasyonları tedavide kullanılmaktadır
Dünya Sağlık örgütü tarafından önerilen tedavi şekli doksisiklin 100 mg 2x1 + rifampisin 600-900 mg /gün kombinasyonunun 6 hafta süreyle uygulanmasıdır Bunun dışında doksisiklin + streptomisin 1 g (IM) kombinasyonu da tedavide kullanılmaktadır
Çocuklarda tedavi de ise 8 yaş üzerinde doksisiklin 5 mg/kg/gün 3 hafta + gentamisin 5 mg/kg/gün (IM) 5 gün verilmesi önerilir
8 yaş altında ise Trimetoprim-sulfametoksazol 3 hafta + gentamisin 5 gün verilmesi önerilmektedir

Hastalıktan korunma nasıl mümkün olabilir?
1- Hayvanlarda brusellozun kontrol altına alınması: Bu amaçla brucella bakterisi ile infekte olmamış süt danaları ve süt kuzuları aşılanmalıdır
2- Halkın Bilinçlendirilmesi: Sütün pastörize edilerek tüketilmesi ve salamura yapılıp teneke üzerinde ve satış yerlerinde yapılış tarihlerinin belirtilmesi, infeksiyonun yaygın olduğu yerlerde kaşar ve tulum peynir tüketilmesi önerilir
Brusella bakterisi %10 tuz içeren salamura peynirde 45 gün, %17 tuz içerenlerde ise 1 ay yaşayabilir Bu nedenle salamura peynir tenekelerinin üzerine yapılış tarihi yazılmalıdır
3- Personelin bilinçlendirilmesi ve eğitimi: Hastalığın temas yoluyla bulaşını önlemek için mezbaha işçileri, veterinerler, sağlık memurları, hayvan bakıcıları, et paketleyicilerinin hayvanların atıkları ile temas etmemeleri ve eldiven giymeleri önerilmelidir



BRUSELLA
(Malta Humması)

Tanım:

Brucella bakterilerince oluşturulan, primer olarak ot yiyen hayvanların hastalığı olup, bu hayvanlardan insanlara bulaşarak akut başlangıç ile yüksek ateş, splenomegali, gece terlemesi, eklem ağrısı gibi belirti ve bulgularla seyredebildiği gibi; sinsi başlangıçlı, romatizmal ve psikiyatrik hastalıkları taklit edebilen atipik belirti ve bulgularla seyreden kronik hastalığa kadar değişebilen çeşitlilikte klinik tablolara yol açabilen bir hastalıktır



Etken:

Brucella bakterileri; 06 μm eninde, 15 μm boyunda, hareketsiz, sporsuz, kapsülsüz, aerop, tek tek ve bazen de uç uca zincirler oluşturabilen kokobasillerdir Toprakta 10 haftadan, gübrede 2 yıldan, 4-8 oC’de saklanan keçi peynirinde ise 6 aydan daha uzun yaşadığı gösterilmiştir Tereyağında 4 ayda, oda ısısındaki peynirde 2 ayda ölmektedir Isı ve pastörizasyona ise oldukça duyarlıdır Tulum ve kaşar peyniri uzun süre bekIetiIdiği için, yoğurt ise asiditesi fazla olduğundan hastalığı buIaştırmazIar İntrasellüler ürerler, böylece organizmanın koruyucu etkinliklerinden kaçınabilirler Başlıca insan infeksiyonu etkenleri şunlardır:

TÜR REZERVUAR

* Bmelitensis Keçi, koyun

* Babortus Sığır, at

* Bsuis (nadir) Domuz, sığır

* Bcanis (çok nadir) Köpek



Epidemiyoloji:

İnsan infeksiyonuna yol açan türler arasında virulansı en fazla olan, en ağır hastalık tablolarına yol açanı Bmelitensis’tir Babortus ise en az virulansa sahiptir Bruselloz aslında bir hayvan infeksiyonudur İnsan infeksiyonları Akdeniz ülkeleri ve güney Asya’da sıktır Japonya, Uruguay ve bazı doğu ve Kuzey Avrupa ülkelerinde tamamen eradike edildiği biIdiriImektedir Çoğu gelişmiş ülkede hastalık, meslek hastalığı olma özeIIiği ile sınırIanmıştır Bu ülkelerde çiftçi, veterinerler ve hayvan bakıcıları arasında, 20-60 yaşlardaki erkeklerde daha sık görülmektedir İnsanlara bulaştırılmasında; kontamine et veya süt-süt ürünlerinin sindirim yolu, infekte hayvan doku/kan/lenfasının, bütünlüğü bozulmuş deri/konjunktivaya direkt teması ve infeksiyöz aerosollerin inhalasyonu (laboratuvar bulaşı) rol oynar Pastörize süt kullanımının yaygınIaştırıImadığı, çiğ sütten yapıImış peynir yeme alışkanlığına sahip, bizim gibi ülkelerde, kırsal bölgelerde en önemli bulaş yolu intestinal yoldur

Brucella bakterileri, metabolizmalarında oldukça tercih edilen bir madde olan eritritol ve progesteronun bol miktarda bulunduğu hayvan plasentası, meme doku ve epididimde fazlaca üremektedirler; ilk üç aydaki gebelik hayvanda infeksiyona duyarlılığı arttırmakta, abortuslara, mastit ve infertiliteye yol açmaktadır İnsanlara bulaşta, mastitli meme dokudan alınan süt çok önemlidir



Patogenez :

Bakteri GİS ile ilişkili mukoza altı lenfoid dokudan vücuda girdikten sonra gelişen bakteriyemi sonucunda tüm vücuda yayılır Özellikle dalak, karaciğer, kemik iIiği ve Ienf bezleri olmak üzere, organ fagositlerince tutulduktan sonra bu hücreler içinde öldürülememiş olan bakteriler intrasellüler olarak üremelerini sürdürürler, yerleştiği RES organlarını büyütürler İntrasellüler yaşam, antikor tehditinden ve kullanılan antimikrobiyal ajanlardan bakteriyi korur Bu nedenle sağaItımın uzun sürdürülmelidir İmmünitenin geIişmesi ve makrofajların aktive olması sonucu mikroorganizmalar öldürülmeye başIar ve bakteri endotoksini kana dökülür Organizmanın bu endotoksine yanıtı ile de hastalıkta görülen birçok belirti ortaya çıkar



Klinik:

Kuluçka süresi, 6-20 gündür

* Asemptomatik Taşıyıcılık: Hayvanlarla sık temasta bulunanlarda fazladır, serolojik tarama ile ortaya çıkar, hastalık tablosu ve/veya yakınma yoktur, immünite baskılanınca diğer formlara dönebilir

* Akut İnfeksiyon (Tipik-Klasik Form): Belirtiler öğleden sonra başlar, üşüme-titreme ile ateş yükselir, sabaha doğru bol terleme ile düşer Ateş, her gün artarak 8-10 günde en üst değere ulaşır, sonraki günlerde her gün bir miktar azalarak normale iner Geçici bir iyilik halinden sonra tekrarlar (Şekil-2) Tedavisiz olgularda tekrarlar şiddetini azaltarak süregen hal alır Gezici eklem-kas ağrı ve tutulumu (% 60 tek eklem, diz-dirsek gibi), orşit, menenjit gibi çoklu sistem tutulumu görülebilir Fizik muayenede; solukluk, halsizlik, ateş yüksekliği vardır, kilo kaybı, karaciğer dalak büyümesi, servikal ve/veya inguinal LAP, hidrartroz, artrit bulguları, özellikle sakroileit bulunur

* Subakut İnfeksiyon: Pek çok klinik tabloyu taklit ettiğinden tanısal yanılgılara yol açar, subfebril ateş görülebilir, halsizlik ve iştahsızlıktan başka semptom vermeyebilir, bazen grip benzeri klinik tablolar şeklinde görülür, şiddeti azalan ve tekrarlayan ateşli dönemler belirlenebilir Asemptomatik veya akut infeksiyona, bazen de kronik forma gelişir

* Kronik İnfeksiyon (>1 yıl): Uygun tedavi edilmemiş/>40 yaş/fokal tutulumlularda fazladır, akut/aktif infeksiyon anamnez ve delili bulunmayabilir, psikiyatrik/romatolojik tabloları taklit edebilir Kronik Yorgunluk Sendromu, depresyon, artralji bulunabilir



Tanı:

Tanıda yararlanılan testler:

* Lökopeni, lenfomonositoz, normokrom normositer anemi vardır Eritrosit sedimantasyon hızı orta derecede yüksektir

* Spesifik Tetkikler:

Bakteri izolasyonu: Brain-Heart Infusion Agar gibi zenginleştirilmiş bifazik besiyerlerine ekimler yapılır Yavaş ürediğinden ekimler 30 gün kadar izlenir Kan kültürü % 70 başarılı Kİ, bakteri izolasyonu için en iyi materyaldir, > % 90 başarı şansı vardır

Serolojik/İmmünolojik Testler: Hasta serumu ile yapılan Wright Aglütinasyonu (tüp aglütinasyonu ile) ve Rose Bengal (lam aglütinasyonu ile) ve tam kan ile yapılan Spot test (lam aglütinasyonu ile) insanda oluşmuş Ab tayini; Ring testi ile ise sütte (lam aglütinasyonu ile) hayvana ait antikorların araştırılması tanısal değere sahiptir Wright testi, her türün infeksiyonunda da spesifik antikor tayinini sağlar Bruselloz için (+)'lik, >1/80’dir Gelişen antikorlar inkomplet-blokan özellikte olabilir; klinik olarak Bruselloz düşünülen, ancak Wright Aglütinasyonu (-) bulunmuşlarda Coombs serumu ile tekrarlanmalıdır Spesifik IgM, 1 haftada (+)'leşir, 3 ayda maksimuma ulaşırsa da uzun süre, bazen birkaç yıl (-)'leşmez Bu nedenle olgunun akut/kronik formun akut alevlenmesi mi, geçirilmiş mi olduğu IgM araştırması ile sağlanamaz Spesifik IgG ise 3 hafta sonrasında (+)'leşir, 2 ayda maksimuma ulaşır ve iyileşmeyi izleyen kısa sürede (-) hale gelir Bu nedenle, Bruselloz için IgG, bir aktivasyon belirtecidir, (+) ise aktif infeksiyon düşünülür

Radyolojik tetkikler: İskelet sistemi tutuluşu olan olgularda direkt film yararlıdır Vertebra tutulumunda korpus ön köşelerinde yeniklerin olup olmadığı, "Pedro-Pons arazı" aranır (Şekil-3) Sakroiliak eklem tutulumu halinde de eklem aralığında daralma olup olmadığının aranması gerekir



Komplikasyonlar:

Gecikilmiş olgularda komplikasyonlar kısmen fazladır, en sık osteoartiküler sistemde görülür; başlıcaları sakroileit (%45), periferal artrit (%40), ikisinin birlikte saptanması (%8) ve spondilittir (%7) Sakroileit çoğunlukla tek taraflıdır, gece ağrısı ve Laseque pozitifliği tipiktir Artrit çoklukla diz, dirsek gibi eklemlerde, monoartiküler olarak belirir Daha çok lomber vertebralarda görülen spondilitin gelişmesi halinde paravertebral abseler de tabloya eklenebilir Spondilit daha ve az olarak birden çok vertebrada görülür Tipik olarak hem litik, hem de osteoblastik aktivitenin birlikte görülmesi ile Pott hastalığından ayrımı yapılabilir Diğer komplikasyonları; sinir sistemi (meningoensefalit, miyelit, parezi, parestezi, depresyon, kronik yorgunluk sendromu, psikoz ve Guillain-Barré sendromu), genitoüriner sistem (tek taraflı epididimo-orşit, akut interstisyel nefrit, piyelonefrit, prostatit, sistit), kardiyovasküler sistem (endokardit, aortit, miyokardit, perikardit), gastrointestinal sistem (hepatit, hepatik abse, kolesistit) hematolojik sistem (anemi, lökopeni, trombositopeni, Kİ granülomatöz tutulumu, pansitopeni) ve cilt (eritema nodozum, papül, morbiliform, skarlatiniform, ekzamatiform döküntüler) gibi birçok organ, sistem ve dokuyu ilgilendiren çeşitliliktedir



Tedavi:

Tedavide kombine antimikrobiyal kullanımı gereklidir; doksisiklin 2x100 mg + rifampisin 1x600 mg, 6 hafta kullanılır Artrit gibi fokal infeksiyon varlığında tedavi 10 hafta gibi uzun tutulmalıdır Rifampisin yerine streptomisin (1 g/gün, im, 21 gün) de kullanılabilir Relapslarda ilk uygulanan protokol, hasta yedi yaştan küçük ise üç hafta ko-trimoksazol + 5 gün gentamisin veya rifampisin + ko-trimoksazol, kronik olgularda ek olarak levamizol, gebelerde rifampisin veya gentamisin + (doğum öncesi değil ise) ko-trimoksazol 4-6 hafta, nörobrusellozda beyin omurilik sıvısı (BOS) bulguları düzelinceye kadar (6 hafta-6 ay) rifampisin + 3kuşak sefalosporin, endokarditte 6 aylık üçlü (doksisiklin + streptomisin + rifampisin) tedaviye ek olarak kapak replasmanı ve artritte ise uzun süreli üçlü tedavi ve gereğinde antienflamatuvar ilaçlar uygulanmalıdır

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.