Memleketteki Küçük Aslında Büyük Adamlar |
11-04-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Memleketteki Küçük Aslında Büyük AdamlarMemleketteki küçük aslında büyük adamlar Hastanede nöbetteydim ve dışarıda yağmurlu bir hava vardıİçerisinin sıcak olmasına rağmen yağmurun verdiği his ile ben üşüdüğümü hissediyordumCamdan, bahçedeki büyük sokak lambasının altında yağmur damlalarının çizgi gibi inişleri dikkatimi çekmişti Yağmur gittikçe hızlanıyordu Az önce cama narin çarpan yağmur damlaları artık camı tokatlarcasına çarpıyordu Seyre ve düşüncelere dalmışken, servisimizin en küçük hastasının sesi ile kendime geliyorum “İnci abla uyuyamadım, gelebilir miyim? “Gel Hakancığım bende yağmuru seyrediyorum Güzel mi, değil mi karar veremedim Yağmurdan mı uyuyamadın? ” “Hayır… Yalan söylemedim ama kendimi yalan söylemiş hissediyorum” “Anlatırsan dinlerim Belki faydam olur Gel şöyle yanıma otur, sana kendi yaptığım tahta kurabiyelerden ikram edeyim ” “Sen yaptıysan tahtada olsa yenir” diyorBirden: “Ben intihar falan etmedim Başım çok ağrıdığı için hemşire abladan bir ağrı kesici alıp, içtim Geçmeyince bir ilaç daha istemeye gittim Hemşire abla yoktu İlaçlar orta yerdeydi Ben novalginin ağrı kesici olduğunu biliyordum, bir tane alıp içtim Diğerlerini kim aldı bilmiyorum Benim revirden çıktığımı görenler olmuş Kardeşlerimi gönderdikleri için intihar ettiğimi sandılar Ben içmedim dedim inanmadılar Baktım beni dinleyen yok, ben de boş verdim Sonra beni buraya getirdiler Aslında iyi ki inanmamışlar yoksa nasıl tanışırdık, değil mi?” “Allah tanışmamızı istiyorsa burada ya da başka yerde muhakkak tanışırdık Seni hayata karşı isteksiz gördükleri için sana inanmamış olabilirler mi? ” “Benim ölmek gibi bir lüksüm yok ki… Bana ihtiyacı olan iki kız kardeşim var Ben ölürsem bu koca dünyada onlar ne yaparlar” “Haklısın, senin varlığını bilmek kardeşlerine güç verir” Yurtta inanmamalarının altında bir sebep yattığı belliydiFazla bir şey anlatmıyordu İç dünyasını öğrenmek için fırsat olduğunu düşündüm “ Annenin yaşadıkları acı olayları görmüş olmanız kötü O zaman size psikolog desteği verildi mi?” “Yok! Kimse bir şey yapmadı” “Yurda hemen mi geldiniz, akrabalarınızın yanında kaldınız mı? “ “ Olay gecesi komşuda kaldık Sonra hemen yurda getirdiler Yurda geldiğimizde ben sekiz yaşındaydım, kardeşlerim dört İkizler, ikisi de kız Elif ve Dilâ, bir görsen çok şirinler Annem ölünce bu koskoca dünyada yalnız başına kalmış, çaresiz bir insan gibi hissettim Sonra kardeşlerimi gördüm Ne olduğunun farkında değillerdi Şimdi altı yaşındalar… Buradaki yurtta altı-on iki yaş gurubu dolu olduğu için Ankaraya gönderildiler Ayrılırken o kadar çok ağladılar ki!” “ İnsanın kardeşlerinin olması çok güzel! Benim de kardeşlerim var Küçükken bazen ben bakardım Ben küçükken çok cadıydım Kıskançtım da hep kavga ederdim Annemin canına yeterdim Çocukluk işte ” “Çocuk olmak nedir? Ben çocuk olmanın nasıl bir şey olduğunu bilmiyorum Ben hep büyüktüm Annem iş bulduğu zaman temizliğe giderdi O yokken kardeşlerimi ben bakardım Bu yüzden okula bir yıl geç başladım” Dışarıdaki yağmur aklıma dedemden öğrendiğim bir sözü getirmişti Böyle bir durumda faydası olacağını düşündüm “Hayatı şöyle düşün; uzun süren sıcakların ardından bir fırtına gelir ve arkasından bir yağmur yağar Sonra yağmur diner ve her yer eskisinden daha canlı daha güzel olur Senin için sıcaklar ve fırtına bitti Şimdi yağmur zamanı, belki biraz uzun sürebilir; sonrasını düşün, güzel günleri!” “Çok güzel tarif ettin Ben yağmuru çok seviyorum Gökyüzünün ağlaması gibi! İnsanlar ağladıkları zaman rahatlar Dünyadaki en kötü şeyin ölüm olduğunu düşünürdüm Şimdi dünyadaki en kötü şeyin ölmek, öbür dünyaya gitmek olmadığını düşünüyorum Bazen ölmeden de ölür insan… En çok ne istiyorum biliyor musun? Yarından endişe etmeyeceğim, ne olacak diye düşünmediğim bir gün yaşamak” “Senin içinde kocaman bir adam saklanıyor galiba Nereden buluyorsun bu lafları? Bende iyi edebiyat yaparım diye geçiniyorum Sen beni geçtin Yurt nasıl, memnun musun?” “ Yurtta yaşamayı sevmiyorum Ev gibi değil Yurtta her şey var Rüyamızda görmediğimiz yemekler, sıcak bir yatak… Ama annem… Yok “ Duraklıyor, ağzında devam etmeyi bekleyen cümleler olduğunu biliyorum Bir şey demeden bekliyorum Sonra devam ediyor “O güzel yemeklerden tat alamıyorum, sıcacık yatak buz gibi geliyor Ayaklarımı karnıma çekiyorum ısınmak için, fayda etmiyor Sonra düşünürken uyuyup kalıyorum” Anlatırken sesindeki gizli endişe ve yüzündeki hüzün hafızamda öyle bir yere oturdu ki çıkarmam ya da unutmam mümkün değildi Her şey var ama anne yok! Bir çocuk için sadece annesinin olması, hayatta mutlu olmak için yeterliydi Bende ki hüznü sezmişti Konuyu değiştirmeye çalıştığını fark ettim “Biliyor musun Türkçe dersinde öğretmenimiz anneler günüyle ilgili kompozisyon yazdırdı Benim yazım birinci oldu Hayali bir kompozisyon birinci oldu!” dedi “Hayalindekileri anlatmak aslında zor, yaşamadığın duyguyu yazdığında insanların hissetmesini sağlamak çok zordur “ Birden okulda ne hissettiğini düşündüm Çünkü çocuklar acımasız olurlar ve basit bir kalemi sahip olamayanlara dünyanın en güzel şeyiymiş gibi anlatırlar “Okuldaki çocukları kıskandığın olur mu? ”diye sordum “Bazen, her zaman değil yani Bende ailemle olmak isterdim Evimde annemle, kardeşlerimle olmak! Şimdi yatılı okulda olduğumu hayal ediyorum Bir gün okul bitecek” Küçük bir çocuğun kıskançlıklarının okul malzemeleri, oyuncaklar ya da kıyafetler olması gerektiğini düşünürken verdiği olgunca cevap içimi acıtıyor Kendi içinde yarattığı dünya hoşuma gidiyor Yatılı okulda okumanın güzelliğini desteklemek istiyorum; “ Bende yatılı okulda okudum Oradaki arkadaşlıklar çok farklı Kardeş gibi olunuyor” diyorum “Sen tatil gelince ailene gidiyordun Benim okulumda tatil yok” Bazen çok basit cümleler öyle bir anlam ifade eder ki şaşırırsınız Karşılık vermek istersiniz Kelimeler dilinizin ucuna gelir, söyleyemezsiniz Sanki kelimeler bütün anlam ve gücünü yitirmiştir Bu kez ben konuyu değiştirmek istiyorum: ” Birinci geldiğine göre demek ki çok güzel yazıyorsun Bazen o duyguyu yaşayanlar kaleme alırken duyguyu veremezler Okursun, beğenirsin ama hiç bir şey hissetmezsin Bence sen günlük tut Hem içini boşaltmış olursun hem de ileride okuduğunda nereden nereye geldim diyerek kendinle gurur duyarsın ” “Sen hiç günlük tuttun mu?” “Bir ara denedim ama sonra okuduğumda pek iyi olmadığımı fark edince vazgeçtim Doğru dürüst mektup bile yazamam” “iyi konuşan insanların iyi yazdığını düşünürdüm” “Teşekkür ederim Bu ne güzel söz!” “Gerçekten öyle, seninle konuşurken rahatladığımı hissediyorum Bazen arkadaşım, bazen ablam ,bazen de bir öğretmen gibi… Keşke her akşam sen nöbetçi olsan!” Çocukların dünyasına girmek çocukluğumdan beri çok sevdiğim ve en iyi becerdiğim şeylerden biriydi Şimdi ilk kez zorlandığımı hissediyorum Belki de karşımda çocuk gibi gördüğüm ancak içinde küçük bir adam barındıran biri olduğu için Yüzündeki gülümseme gözlerindeki sıcak bakış küçük kardeşimi anımsatıyor Omzundan tutup kendime doğru sıkıca yaslıyorum Çok mutlu olduğunu biliyorum “Bakalım, zaman ne gösterecek Okumalıyım, hem de çok para kazanıp kardeşlerime bakabilmeliyim Sence ben ne olabilirim” diyor “İçinden ne geçiyor” “ Bilgisayar mühendisliği ” “ Evet , güzel ! Geleceği var ” “ Sana annemle geçirdiğimiz son geceyi anlatmamıştım değil mi? ” Sesimi çıkarmıyorum Anlatma ihtiyacı hissettiğini anlıyorum Anlatmadığını ifade etmek için başımı iki yana sallıyorum O zaman anlatmaya başlıyor: “Annem o gün gündeliğe gitmişti Gelirken et almış, kemikli et Kemire kemire yemeği çok severdik Sonra babam sarhoş geldi Annemin gündelik parası ile et aldığını görünce anneme vurmaya başladı” Yutkundu ve biraz duraklayıp devam etti “Et var diye nasıl sevinmiştik Şimdi her yemekte et var ve ben yiyemiyorum Öğretmenler kızıyor, ağzıma sokuyorum; çiğniyorum, çiğniyorum yutamıyorum Kusacak gibi oluyorum” Yine duraklıyor Sanki ağlamamak için derin nefes alıyor Yine anlatmaya başlıyor “Babam vurmaya balayınca, annem; kardeşlerini al yatak odasına götür diye bağırdı Biz yatak odasına gitmiştik ama içerden babamın anneme vuruş sesleri geliyordu Kızları yorganın altına soktum şarkı söyleyin dedim Sesleri duyup korkmasınlar diye uğraşıyordum Sonra sesler kesildi Başımı kapıdan çıkarınca annemin yerde yattığını, babamın evden çıkıp gitmiş olduğunu gördüm Anneme seslendim, baygındı; komşu Zeynep Teyzeye gittim Ambulans çağırdılar Babam vurunca annem, başını duvara çarpmış Hastaneye getirdiklerinde canlıydı ama iki gün sonra öldü Babam hapse, bizde yurda! Zaten babam bize bakamazdı O kendine bile bakamazdı, bize nasıl baksın” Geçmişi anlatırken birden aklına gelen bir soru sordu: “ Kardeşlerimle görüşebilir miyim acaba” “Yarın Doktor Murat Beyle konuş İçindeki her şeyi anlat Bana anlattıklarından bahset O sana yardımcı olacaktır Çok iyi sır tutar Tecrübelerimden biliyorum Yurt müdürü ile konuşup yardımcı olur” İçinde onu rahatsız eden her şeyi anlattıkça rahatladığını görüyordum Bu akşamki sohbetimiz her zamankinden farklıydı Servis personeli konuşmalarımızı duymuş olmalı ki elinde bir bardak sütle geldi: “ Eee bu saatte sohbet güzel de saat üç oldu Hadi delikanlı şu sütü iç, doğru yatağa! Sabah altı buçukta kahvaltı var Nasıl kalkmayı düşünüyorsun? ” Eline sütü alıp bana dönüyor “ İnci abla başını şişirmedim değil mi?” “Hayır, sen olmasan can sıkıntısından patlardım herhalde” “Teşekkür ederim İyi geceler” Hakan odasına doğru giderken personele: “Şu gördüğün bir çocuk ama aslında küçük bir adam “diyorum Personelin söylediği söz başka bir gerçeği yüzüme vuruyor “Daha çok gençsiniz Bu memlekette o küçük adamlardan o kadar çok var ki! |
|